Unnamed: 0
int64 0
916
| category
stringclasses 3
values | topic
stringlengths 3
74
| text
stringlengths 2.18k
77.7k
| num_tokens
int64 792
28.2k
|
---|---|---|---|---|
200 | Hastalıklar | Azospermi | Menide hiç sperm olmaması durumu olarak tanımlanan azospermi sorunu, çiftlerin bebek sahibi olma hayallerinin önündeki önemli engellerden biri olarak görülüyor. Ancak azospermi, altında yatan nedene bağlı olarak medikal ilaç ya da cerrahi yöntemle tedavisi bulunuyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Tüp Bebek Bölümü’nden Doç. Dr. Arzu Yurci, azospermi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Menide hiç sperm olmaması durumu olarak tanımlanan azospermi sorunu, çiftlerin bebek sahibi olma hayallerinin önündeki önemli engellerden biri olarak görülüyor. Ancak azospermi, altında yatan nedene bağlı olarak medikal ilaç ya da cerrahi yöntemle tedavisi bulunuyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Tüp Bebek Bölümü’nden Doç. Dr. Arzu Yurci, azospermi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Azospermi nedir?Azospermi meni örneğinde hiç sperm olmaması durumudur. Azospermi tıkanıklığa bağlı olan ve olmayan olmak üzere iki grupta incelenir. Tıkanıklığa bağlı azospermi doğuştan sperm kanallarının bir bölümünün eksikliği veya genital enfeksiyonlar nedeniyle ya da cerrahi girişimler sonrası oluşmaktadır.Azospermi belirtileri nelerdir?Azosperminin kişide görünen hiçbir belirtisi yoktur. Hastanın kendi kendine anlayabileceği bir durum değildir. Çünkü orgazm sonucu meni ortaya çıkar ancak içerisinde sperm hücresi yoktur. Hasta sadece çocuğu olmadığı için başvurursa yapılan spermiogram testi sonucu ile anlaşılmaktadır. Azospermi nedenleri nelerdir?Azospermi 2 sebepten dolayı olabilir. Tıkanıklıktan dolayı ya da hiç sperm üretiminin olmamasından kaynaklı olabilmektedir. Doğuştan kanalların olmamasının yanında geçirilen bir cerrahinin ya da bir enfeksiyonun sebep olduğu tıkanıklıklar da olabilir. Eğer böyle bir durum varsa bu da azospermiye sebep olabilir.Azospermi tanısı nasıl konulur?Hastalığın altta yatan nedeninin araştırılması önem taşımaktadır. Tedaviye de buna göre karar verilmektedir. Hasta spermiogram testini yaptırdıklarında azospermi teşhisi konulursa araştırmaya başlanır. Hormonel ya da genetik bozukluk olup olmadığa bakılmaktadır. Ya da daha önce geçirilmiş bir travma (trafik kazası, cerrahi operasyon vb.) veya enfeksiyon olup olmadığına bakılmaktadır. Sorun, travmaya bağlı olduğunda bir kaza sonucu genital bölgeye darbe almak ya da bölge ile ilgili çeşitli ameliyatlar sonucu yapışıklık ya da tıkanmalar oluşabilmektedir. Bunun sonucunda da sperm üretimi olsa da dışarı çıkamamaktadır. Bu nedenle bu hasta grubunda tedavide sperm bulma olasılığı yüksek olmaktadır.Azospermi tedavisi nasıldır?Tıkanıklığa bağlı durumlarda cerrahi işlem yapılabilmektedir. Ancak hormonel üretime bağlı bir bozukluktan kaynaklanan azospermilerde öncesinde bir medikal tedavi ile kullanılarak ilaç ve hormonlarla bu sorunun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sorun, travmaya bağlı olduğunda bir kaza sonucu genital bölgeye darbe almak ya da bölge ile ilgili çeşitli ameliyatlar sonucu yapışıklık ya da tıkanmalar oluşabilmektedir. Bunun sonucunda da sperm üretimi olsa da dışarı çıkamamaktadır. Bu nedenle bu hasta grubunda sperm bulma olasılığı yüksek olmaktadır. Bazen de hipo-hipo adı verilen azospermik hastalarda ise hormonel bozukluklara bağlı sorunlar olabilmektedir. Bu hasta grubunun tedavisinde dışarıdan hormonel ilaçlarla eksiklik tamamlanarak gerçekleştirilmektedir. Bu hasta grubu tedavi sonunda doğal yoldan dahi çocuk sahibi olabilmektedir. Bazense ortada herhangi bir sebep yokken de hastada azospermi bulunabilmektedir. Bu durumda da tek tedavi yöntemi cerrahi yoldan mikro-tese yöntemiyle sperm bulunup ardından tüp bebek yapılabilmektedir. Hastada mikro-tese yöntemi uygulanır ve sperm bulunursa bu kişilerin çocuk sahibi olma şansları çok yüksektir. O nedenle bu hasta gruplarını, bebek sahibi olup olamayacağının bu ameliyatın sonuca bağlı olduğu konusunda bilgilendirmek gerekmektedir.Azospermi hakkında sık sorulan sorular Azospermi olup çocuğu olanlar neler yapmalıdır?Sonradan travma sonucu azospermi gelişmiş hastaların yapabileceği şey tüp bebek yöntemine başvurmaktır. Mikro-tese yöntemiyle sperm bulunup tüp bebek yöntemi uygulanmalıdır.Azospermi bitkisel tedavisi var mı?Azospermi tedavisi ya cerrahi olarak ya da hormonel olarak yapılması gerekmektedir. Herhangi bir bitkisel tedavinin başarı göstermesi olanaklı değildir.Azospermi tedavisi var mı?Evet, vardır, altta yatan sebep araştırılıp bulunduktan sonra hasta gruplarına gerekli tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.
Azospermi nedir?Azospermi meni örneğinde hiç sperm olmaması durumudur. Azospermi tıkanıklığa bağlı olan ve olmayan olmak üzere iki grupta incelenir. Tıkanıklığa bağlı azospermi doğuştan sperm kanallarının bir bölümünün eksikliği veya genital enfeksiyonlar nedeniyle ya da cerrahi girişimler sonrası oluşmaktadır.Azospermi belirtileri nelerdir?Azosperminin kişide görünen hiçbir belirtisi yoktur. Hastanın kendi kendine anlayabileceği bir durum değildir. Çünkü orgazm sonucu meni ortaya çıkar ancak içerisinde sperm hücresi yoktur. Hasta sadece çocuğu olmadığı için başvurursa yapılan spermiogram testi sonucu ile anlaşılmaktadır. Azospermi nedenleri nelerdir?Azospermi 2 sebepten dolayı olabilir. Tıkanıklıktan dolayı ya da hiç sperm üretiminin olmamasından kaynaklı olabilmektedir. Doğuştan kanalların olmamasının yanında geçirilen bir cerrahinin ya da bir enfeksiyonun sebep olduğu tıkanıklıklar da olabilir. Eğer böyle bir durum varsa bu da azospermiye sebep olabilir.Azospermi tanısı nasıl konulur?Hastalığın altta yatan nedeninin araştırılması önem taşımaktadır. Tedaviye de buna göre karar verilmektedir. Hasta spermiogram testini yaptırdıklarında azospermi teşhisi konulursa araştırmaya başlanır. Hormonel ya da genetik bozukluk olup olmadığa bakılmaktadır. Ya da daha önce geçirilmiş bir travma (trafik kazası, cerrahi operasyon vb.) veya enfeksiyon olup olmadığına bakılmaktadır. Sorun, travmaya bağlı olduğunda bir kaza sonucu genital bölgeye darbe almak ya da bölge ile ilgili çeşitli ameliyatlar sonucu yapışıklık ya da tıkanmalar oluşabilmektedir. Bunun sonucunda da sperm üretimi olsa da dışarı çıkamamaktadır. Bu nedenle bu hasta grubunda tedavide sperm bulma olasılığı yüksek olmaktadır.Azospermi tedavisi nasıldır?Tıkanıklığa bağlı durumlarda cerrahi işlem yapılabilmektedir. Ancak hormonel üretime bağlı bir bozukluktan kaynaklanan azospermilerde öncesinde bir medikal tedavi ile kullanılarak ilaç ve hormonlarla bu sorunun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sorun, travmaya bağlı olduğunda bir kaza sonucu genital bölgeye darbe almak ya da bölge ile ilgili çeşitli ameliyatlar sonucu yapışıklık ya da tıkanmalar oluşabilmektedir. Bunun sonucunda da sperm üretimi olsa da dışarı çıkamamaktadır. Bu nedenle bu hasta grubunda sperm bulma olasılığı yüksek olmaktadır. Bazen de hipo-hipo adı verilen azospermik hastalarda ise hormonel bozukluklara bağlı sorunlar olabilmektedir. Bu hasta grubunun tedavisinde dışarıdan hormonel ilaçlarla eksiklik tamamlanarak gerçekleştirilmektedir. Bu hasta grubu tedavi sonunda doğal yoldan dahi çocuk sahibi olabilmektedir. Bazense ortada herhangi bir sebep yokken de hastada azospermi bulunabilmektedir. Bu durumda da tek tedavi yöntemi cerrahi yoldan mikro-tese yöntemiyle sperm bulunup ardından tüp bebek yapılabilmektedir. Hastada mikro-tese yöntemi uygulanır ve sperm bulunursa bu kişilerin çocuk sahibi olma şansları çok yüksektir. O nedenle bu hasta gruplarını, bebek sahibi olup olamayacağının bu ameliyatın sonuca bağlı olduğu konusunda bilgilendirmek gerekmektedir.Azospermi hakkında sık sorulan sorular Azospermi olup çocuğu olanlar neler yapmalıdır?Sonradan travma sonucu azospermi gelişmiş hastaların yapabileceği şey tüp bebek yöntemine başvurmaktır. Mikro-tese yöntemiyle sperm bulunup tüp bebek yöntemi uygulanmalıdır.Azospermi bitkisel tedavisi var mı?Azospermi tedavisi ya cerrahi olarak ya da hormonel olarak yapılması gerekmektedir. Herhangi bir bitkisel tedavinin başarı göstermesi olanaklı değildir.Azospermi tedavisi var mı? | 2,950 |
201 | Hastalıklar | Auto Brewery Sendromu | Türkiye’de ilk kez görülen auto brewery sendromu, vücut içerisinde normalde alkole dönüşmeyen karbonhidratların alkole dönüşmesidir. Bu durum genellikle gastrointestinal sistemde bir dengesizlik meydana geldiğinde oluşur. Kişide baş dönmesi, mide bulantısı ve çeşitli semptomlar yaratabilir. Bu sendrom kişiyi hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkileyebilir.Türkiye’de ilk kez görülen auto brewery sendromu, vücut içerisinde normalde alkole dönüşmeyen karbonhidratların alkole dönüşmesidir. Bu durum genellikle gastrointestinal sistemde bir dengesizlik meydana geldiğinde oluşur. Kişide baş dönmesi, mide bulantısı ve çeşitli semptomlar yaratabilir. Bu sendrom kişiyi hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkileyebilir.
Auto Brewery Sendromu Nedir?Bağırsak fermantasyonu sendromu olarak da bilinen auto brewery sendrom, bağırsaktaki mayanın aşırı miktarda etanol ürettiği zaman ortaya çıkan ve karbonhidratın alkole dönüştüğü, endojen yani vücudun kendi kendine alkol ürettiği çok nadir görülen bir hastalıktır. Gastrointestinal sistemde birçok sayıda mikroorganizma yaşar ve bunların büyük bir çoğunluğunu mantarlar oluşturur. En yaygın olanı candida mantar türü olarak bilinir. Mantar türlerinin büyümesi durumunda kişinin sağlığı ve genel yaşam kalitesi etkilenebilir.Bağırsakta yer alan mantarlar şeker ve nişastayla beslenir ve bunları enerjiye dönüştürür. Bu oluşum aynı zamanda karbondioksit ve alkol olan etanol formunda atık da üretebilir.Auto Brewery Sendromu Neden Olur?Auto brewery sendromu, gastrointestinal hastalıklar ve mikrobiyom dengesizlik olduğunda ortay çıkar. Bu gibi durumlar ve faktörler auto brewery sendromunun oluşmasına zemin hazırlar. Bunun yanında aşağıdaki hastalıklar da bu sendromun oluşmasında önemli rol oynar: Crohn hastalığı İrritabl bağırsak sendromu (İBS) Kısa bağırsak sendromu Diyabet Obezite Zayıflamış bağırsak sendromuUzun süreli antibiyotik kullanımı da bağırsak mikrobiyomunu etkileyerek mantarların büyümesine sebep olabilir. İşlenmiş gıdalar barındıran beslenme şekli ve karbonhidrat da auto brewery sendromuna neden olmaktadır.Auto Brewery Sendromu BelirtileriAuto brewery sendromu yaşayan kişilerde ortaya çıkabilecek belirtiler şunlardır: Mide bulantısı ve kusma Geğirme Kronik yorgunluk Baş dönmesi Denge kaybı Cilt kızarıklığı Susuzluk ve ağız kuruluğu Hafıza ve konsantrasyon sorunları Konuşma bozukluğu Ruh halinde değişiklikler Baş dönmesiAuto Brewery Sendromu Nasıl Teşhis Edilir?Uzman doktor, kişinin tıbbi geçmişine bakarak, mevcut belirtilerini öğrendikten sonra fiziki muayene yapar. Kişide yer alan belirtilerde auto brewery ya da farklı bir gastrointestinal hastalıklardan şüphelenirse farklı testler talep edebilir.İdrar tahlili yapılarak kişinin dışkısında yer alan bakteri ve mantar miktarı kontrol edilebilir. Endoskopi ile kişide üreyen mantarların tespiti gerçekleşebilmektedir.Bazı durumlarda ise auto brewery sendromunu teşhis etmek için karbonhidrat yükleme testinden yararlanılır. Kişiye karbonhidrat açısından zengin bir besin verilir. Birkaç saat sonra da kişideki alkol oranı hesaplanır.Auto Brewery Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?Auto-brewery sendromu tedavisinde beslenme şekli önemli bir rol oynar. Bunun yanında bazı durumlarda ilaç tedavisi gerekebilir. Bu sendroma yönelik uygulanabilecek tedavi yöntemleri şöyle sıralanır:Beslenme alışkanlığını değiştirmeKarbonhidrat içeren ve işlenmiş gıdalardan kaçınarak auto brewery sendromu nedeniyle oluşan belirtilerin azalması ya da hafiflemesi sağlanabilir. Beslenme biçiminde karbonhidrat alımının kısıtlanarak protein ağırlıklı beslenmeleri istenebilir. Bu yüzden karbonhidrat içeren ve ilave şeker barındıran aşağıdaki besinlerden uzak durmak gerekebilir: Beyaz ekmek, un Beyaz pirinç Fruktozlu mısır şurubu Hamur işleri ve tatlılar Makarna Glikoz, fruktoz gibi şekerler Meyve suyu gibi şekerli içeceklerBu beslenme şeklinden sonra auto brewery sendromu belirtileri azalan kişiler zamanla normal düzenlerine dönebilir. Fakat bunu yapmadan önce mutlaka uzman doktora danışmak önemlidir.İlaç tedavisiAuto brewery sendromu antifungaller ya da antibiyotiklerle tedavi edebilir. Antifungaller maddeler bağırsakta yer alan mantar miktarının azalmasını sağlar. Ayrıca bu maddeler gastrointestinal semptomlara neden olan mantar enfeksiyonlarını da tedavi etmek için de yararlanılır. Bu ilaçlara yanıt vermeyen kişilere daha güçlü ilaçlar önerilebilir ya da probiyotik takviyesi gerekebilir. Probiyotik takviyesi, yararlı bakterilerin bağırsakta denge sağlamasını olana verir ve mantar büyümesini engeller.Auto Brewery Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular
Auto Brewery Sendromu Nedir?Bağırsak fermantasyonu sendromu olarak da bilinen auto brewery sendrom, bağırsaktaki mayanın aşırı miktarda etanol ürettiği zaman ortaya çıkan ve karbonhidratın alkole dönüştüğü, endojen yani vücudun kendi kendine alkol ürettiği çok nadir görülen bir hastalıktır. Gastrointestinal sistemde birçok sayıda mikroorganizma yaşar ve bunların büyük bir çoğunluğunu mantarlar oluşturur. En yaygın olanı candida mantar türü olarak bilinir. Mantar türlerinin büyümesi durumunda kişinin sağlığı ve genel yaşam kalitesi etkilenebilir.Bağırsakta yer alan mantarlar şeker ve nişastayla beslenir ve bunları enerjiye dönüştürür. Bu oluşum aynı zamanda karbondioksit ve alkol olan etanol formunda atık da üretebilir.Auto Brewery Sendromu Neden Olur?Auto brewery sendromu, gastrointestinal hastalıklar ve mikrobiyom dengesizlik olduğunda ortay çıkar. Bu gibi durumlar ve faktörler auto brewery sendromunun oluşmasına zemin hazırlar. Bunun yanında aşağıdaki hastalıklar da bu sendromun oluşmasında önemli rol oynar:Uzun süreli antibiyotik kullanımı da bağırsak mikrobiyomunu etkileyerek mantarların büyümesine sebep olabilir. İşlenmiş gıdalar barındıran beslenme şekli ve karbonhidrat da auto brewery sendromuna neden olmaktadır.Auto Brewery Sendromu BelirtileriAuto brewery sendromu yaşayan kişilerde ortaya çıkabilecek belirtiler şunlardır:Auto Brewery Sendromu Nasıl Teşhis Edilir?Uzman doktor, kişinin tıbbi geçmişine bakarak, mevcut belirtilerini öğrendikten sonra fiziki muayene yapar. Kişide yer alan belirtilerde auto brewery ya da farklı bir gastrointestinal hastalıklardan şüphelenirse farklı testler talep edebilir.İdrar tahlili yapılarak kişinin dışkısında yer alan bakteri ve mantar miktarı kontrol edilebilir. Endoskopi ile kişide üreyen mantarların tespiti gerçekleşebilmektedir.Bazı durumlarda ise auto brewery sendromunu teşhis etmek için karbonhidrat yükleme testinden yararlanılır. Kişiye karbonhidrat açısından zengin bir besin verilir. Birkaç saat sonra da kişideki alkol oranı hesaplanır.Auto Brewery Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?Auto-brewery sendromu tedavisinde beslenme şekli önemli bir rol oynar. Bunun yanında bazı durumlarda ilaç tedavisi gerekebilir. Bu sendroma yönelik uygulanabilecek tedavi yöntemleri şöyle sıralanır:Beslenme alışkanlığını değiştirmeKarbonhidrat içeren ve işlenmiş gıdalardan kaçınarak auto brewery sendromu nedeniyle oluşan belirtilerin azalması ya da hafiflemesi sağlanabilir. Beslenme biçiminde karbonhidrat alımının kısıtlanarak protein ağırlıklı beslenmeleri istenebilir. Bu yüzden karbonhidrat içeren ve ilave şeker barındıran aşağıdaki besinlerden uzak durmak gerekebilir:Bu beslenme şeklinden sonra auto brewery sendromu belirtileri azalan kişiler zamanla normal düzenlerine dönebilir. Fakat bunu yapmadan önce mutlaka uzman doktora danışmak önemlidir.İlaç tedavisiAuto brewery sendromu antifungaller ya da antibiyotiklerle tedavi edebilir. Antifungaller maddeler bağırsakta yer alan mantar miktarının azalmasını sağlar. Ayrıca bu maddeler gastrointestinal semptomlara neden olan mantar enfeksiyonlarını da tedavi etmek için de yararlanılır. Bu ilaçlara yanıt vermeyen kişilere daha güçlü ilaçlar önerilebilir ya da probiyotik takviyesi gerekebilir. Probiyotik takviyesi, yararlı bakterilerin bağırsakta denge sağlamasını olana verir ve mantar büyümesini engeller.Auto Brewery Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular | 2,809 |
202 | Hastalıklar | Avasküler Nekroz (Osteonekroz) | Nekroz, yaralanma, enfeksiyon veya çeşitli hastalıklar ya da dokulara gerçekleşen kan akışının yetersizliği sonucu vücut dokusunun ölümüdür. Avasküler nekroz ise kan akışının yetersizliği nedeniyle kemik dokusunun ölmesidir. Osteonekroz olarak da adlandırılan bu durum, kemik hücrelerinin ölümüne ve kemik yapısının zayıflamasına yol açar. Genellikle kalça, diz ve omuz gibi büyük eklemlerde görülür. Avasküler nekrozun en yaygın belirtileri arasında eklemde ağrı ve hareket kısıtlılığı bulunur. Erken teşhis ve tedavi, hastalığın ilerlemesini önlemek ve eklem fonksiyonlarını korumak için önemlidir. Bu durum, travma, uzun süreli steroid kullanımı, alkolizm ve bazı hastalıklar gibi çeşitli faktörlerle ilişkilendirilir.Nekroz, yaralanma, enfeksiyon veya çeşitli hastalıklar ya da dokulara gerçekleşen kan akışının yetersizliği sonucu vücut dokusunun ölümüdür. Avasküler nekroz ise kan akışının yetersizliği nedeniyle kemik dokusunun ölmesidir. Osteonekroz olarak da adlandırılan bu durum, kemik hücrelerinin ölümüne ve kemik yapısının zayıflamasına yol açar. Genellikle kalça, diz ve omuz gibi büyük eklemlerde görülür. Avasküler nekrozun en yaygın belirtileri arasında eklemde ağrı ve hareket kısıtlılığı bulunur. Erken teşhis ve tedavi, hastalığın ilerlemesini önlemek ve eklem fonksiyonlarını korumak için önemlidir. Bu durum, travma, uzun süreli steroid kullanımı, alkolizm ve bazı hastalıklar gibi çeşitli faktörlerle ilişkilendirilir.
Nekroz Nedir?Nekroz, organ veya dokudaki hücrelerin bir kısmının veya tamamının hastalık, yaralanma veya kan teminindeki yetersizlik sonucu doku ölümüdür. Avasküler Nekroz (Osteonekroz) Nedir?Avasküler nekroz (Osteonekroz) kan akışının geçici veya kalıcı bir şekilde kesilmesi veya durması sonucu özellikle kalça, diz ve omuz gibi büyük eklemlerdeki kemik hücrelerinin ölmesi durumudur.İskemik kemik nekrozu olarak da adlandırılan bu sağlık sorunu, kemiklere ulaşan kan akışının azalması ya da tamamen kesintiye uğraması sonucu, kemik dokusunun ölmesiyle sonuçlanır. Daha çok, omurga, kalça, diz, el ve omuz bileğinde gibi büyük eklemlerde görülen osteonekroz, yaygın olarak 30 ila 60 yaşındaki kişileri etkiler.Avasküler nekroz’un yaygın görülen klinik belirtileri arasında etkilenen eklemlerde ağrı ve hareket kısıtlılığı yer alır. Durum kötüleştikçe, etkilenen eklemler yalnızca üzerlerine ağırlık verildiğinde zarar görecek duruma gelir. Süreç ilerledikçe kişi uzanırken bile acı hisseder.Avasküler Nekroz (Osteonekroz) Neden Olur?Kemik hücrelerinin ölmesi anlamına gelen avasküler nekroz (Osteonekroz) kan akışının geçici veya kalıcı olarak durması sonucu meydana gelir. Osteonekroz’u tetikleyen faktörlerin arasında kan damarlarında oluşan yağ birikintileri, kemik travmaları, yaralanmalar, uzun süreli steroid kullanımı, alkol tüketimi ve bazı hastalıklardır.Avasküler Nekroz’a neden olan faktörler şu şekildedir: Kan damarlarında oluşan yağ birikintileri Eklem veya kemik travmaları Uzun süreli steroid kullanımı Orak hücre anemisi Gaucher hastalığı Kanser tedavisinde uygulanan radyasyon Alkol tüketimi ObeziteAvasküler Nekroz Nasıl Anlaşılır?Avasküler nekroz ilk önce kemiklerde hafif ağrıyla başlar ve devamında hareket kısıtlılığı meydana getirir. Hastalığın farklı evreleri vardır. Süreç ilerledikçe, semptomlar da artar. Bu süreçte ağrı şiddetini artırır, özellikle gece ağrıları baş gösterir. Bazı hastalar gece ağrı sebebiyle uyuyamadıklarından yakınırlar.Kalça ekleminde hareket kısıtlılığına bağlı topallama gibi şikâyetler de yaşanabilir. Fakat tüm bunlarda hastanın yaşı, hastalığın evresi ve etkilenen kemik gibi etkenler de önemli role sahiptir. Hastanın aşırı sigara tüketimi, düzensiz ve kötü beslenme alışkanlığı, aşırı alkol kullanımı gibi sebepler ve özellikle obezite gibi durumlar, sürecin yakından takibini zorlaştırır.Hasta ağrıları hisseder ama bunun bir sağlık sorunu olduğunu zaman zaman kavramaz. Dolayısıyla tüm bu durumlar, hastanın kendini yeteri kadar gözlemlememesi sebebiyle, erken teşhisi zorlaştırır. Bu da avasküler nekroz’un daha ileri boyuta taşınmasına sebep olabilir. Avasküler Nekroz Belirtileri Nelerdir?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) hastalığında en dikkat çeken belirtinin kalçanın çevresinde ortaya çıkan ağrı olduğunu ifade etmek mümkündür. Bununla birlikte etkilenen eklemlerde meydana gelen ağrı ve hareket kısıtlılığı da avasküler nekroz belirtileri arasındadır.Avasküler nekroz (osteonekroz) belirtileri genel olarak şunları içerir: Kalça çevresinde ortaya çıkan ağrı Şiddetli ağrıyla birlikte yürürken topallama Eklem hareketlerinde kısıtlılık Hareketlerin yavaşlaması Dize doğru yayılan kasık ağrılarıFakat bazı hastalarda bu semptomların hiçbiri yaşanmayabilir. Avasküler Nekroz (Osteonekroz) sinsi ilerleyen bir hastalıktır. Dolayısıyla ağrıyı çok geç de fark etmek mümkündür. Bu süreç içinde en dikkat etmeniz gereken konu, ağrının genellikle ağırlık taşıyan kemiklerde ortaya çıktığını bilmenizdir.Örneğin, risk kalça eklemini etkilediğinde, kasığınızda bununla birlikte, zaman zaman da olsa kalçada bir ağrı hissini yaşayabileceğinizi bilmenizdir. Genellikle insanlar, etkilenen eklem ya da kemik üzerine bir ağırlık verdiklerinde ağrı hissetmeye başladıklarını dile getirir. Bu doğru bir tespittir ancak daha sonra dinlenme sırasında da ağrı hissettiklerini anlarlar. Dolayısıyla, süreç takibi oldukça önemlidir ve bedendeki ağrıların, iyi takip edilmesi çok önemlidir.Avasküler Nekroz Kimlerde Görülür?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) aşırı alkol kullanımı olan ve obezite hastası olan insanlarda daha çok görülür. Avasküler nekroz hastalığının yaş aralığı genellikle 30 ile 60 arasında değişir. Hareketsiz yaşam, düzensiz ve sağlıksız beslenme, kontrolsüz ilaç kullanımı da hastalığı tetikleyen önemli nedenlerdendir.Avasküler Nekroz Nasıl Teşhis Edilir?Avasküler nekroz tanısı için doktor önce bazı tetkikler ister. Bu tetkiklerin başında kemik taraması, röntgen ve MRI gelir. Bu yöntemler aracılığıyla Avasküler Nekroz (Osteonekroz) durumuna sebep olan nedenler araştırılır. Süreç içinde erken tanı çok önemlidir. Nedenlerin belirlenmesinin ardından tedavi aşamasına geçilir.Avasküler Nekroz Nasıl Tedavi Edilir?Erken teşhisinin konmasının ardından etkilen bölgenin baskısı azaltılır ve hasta dinlenmeye alınır. Hastanın uzun süre ayakta durmaması ve kendini yormaması çok önemlidir. Gerekli durumlarda koltuk değneği de önerilebilir.Avasküler nekroz tedavisinde amaç, hasarlı bölgenin ve çevre dokunun kanlanmasını sağlamaktır. Bu yüzden zaman zaman, foraj ve core decompresyon olarak isimlendirilen iki uygulama ile, kemikte bir delik açılır ve açılan bu delikle, kemikte 1 cm çapında bir tünel açılır ve kemiğin kanlanması sağlanır.Hastalığın ileri evresinde bulunan hastalara, non-vaskülarize fibula greftleri, core dekompresyon ve vaskülarize gibi cerrahi yöntemler de uygulanabilir. Doktor hastalık sürecinde hastayı ağrı kesici ilaçlarla destekleyebilir ama bu hiçbir zaman hastalığın tedavisinde tek başına bir yöntem olarak kabul edilmemiştir. Bu uygulama sadece kısa vadeli bir çözümdür.Avasküler nekroza iyi gelen egzersizlerAvasküler Nekroz (Osteonekroz) iyi gelen egzersizleri en iyi doktorunuz karar verecektir. Her hastaya, aynı egzersiz uygulanamayacağı için fizyoterapistin rolü, bu yönüyle çok önemlidir.Onun size vereceği hareketlerle hastalık sürecini daha da uzatabilme riski vardır. Yaşın artması, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam seçimi gibi pek çok etken de bu durumu ağırlaştıracaktır. O yüzden doğa yürüyüşleri, egzersiz bisikletleri, eklem hareketleri gibi doktorunuzun özel tavsiyesiyle uygulayacağınız hareketler, süreci daha sağlıklı geçirmenizi sağlayacaktır. Avasküler Nekroz Hakkında Sık Sorulan SorularAvasküler nekroz ne demek?Osteonekroz olarak da bilinen avasküler nekroz, kemik hücrelerinin kan akışının kesilmesi sonucunda ölmesidir.Avasküler nekroz ağrısı nereye vurur?Avasküler nekroz ağrısı sıklıkla ilk olarak kalçaya oradan da kasıklara vurur.Avasküler nekroz nasıl geçer?Osteonekroz olarak da ifade edilen avasküler nekroz genellikle ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi uygulamalarıyla iyileştirilir.Avasküler nekrozu iyileşen var mı?Avasküler nekroz, erken teşhis ve doğru tedavi uygulamalarıyla iyileşmesi mümkün olan bir hastalıktır.Avasküler nekroz tedavi edilmezse ne olur?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) tedavi edilmezse, eklemlerde çökme görülür ve kireçlenme baş gösterir. Bunların yanı sıra eklem hareketleri kısıtlanırken, şiddetli ağrılar oluşur. Bu ağrılarla baş etmek zaman zaman dayanılmaz hale gelebilir. Kişiler böyle durumlarda ağrı kesiciler ile durumu geçiştirse de süreç sizin hiç de tahmin edemeyeceğiniz bir noktaya taşınabilir.Yaş ilerledikçe sağlık riskinin ve tedavi sürecinin uzaması, ölü kemik diye de adlandırılan bu hastalığın, bedeninizin sağlıklı pek çok hareketini engelleyeceği unutulmamalıdır. Bu yüzden süreç her yönüyle iyi bir uzman hekim tarafından takip edilmelidir.
Nekroz Nedir?Nekroz, organ veya dokudaki hücrelerin bir kısmının veya tamamının hastalık, yaralanma veya kan teminindeki yetersizlik sonucu doku ölümüdür. Avasküler Nekroz (Osteonekroz) Nedir?Avasküler nekroz (Osteonekroz) kan akışının geçici veya kalıcı bir şekilde kesilmesi veya durması sonucu özellikle kalça, diz ve omuz gibi büyük eklemlerdeki kemik hücrelerinin ölmesi durumudur.İskemik kemik nekrozu olarak da adlandırılan bu sağlık sorunu, kemiklere ulaşan kan akışının azalması ya da tamamen kesintiye uğraması sonucu, kemik dokusunun ölmesiyle sonuçlanır. Daha çok, omurga, kalça, diz, el ve omuz bileğinde gibi büyük eklemlerde görülen osteonekroz, yaygın olarak 30 ila 60 yaşındaki kişileri etkiler.Avasküler nekroz’un yaygın görülen klinik belirtileri arasında etkilenen eklemlerde ağrı ve hareket kısıtlılığı yer alır. Durum kötüleştikçe, etkilenen eklemler yalnızca üzerlerine ağırlık verildiğinde zarar görecek duruma gelir. Süreç ilerledikçe kişi uzanırken bile acı hisseder.Avasküler Nekroz (Osteonekroz) Neden Olur?Kemik hücrelerinin ölmesi anlamına gelen avasküler nekroz (Osteonekroz) kan akışının geçici veya kalıcı olarak durması sonucu meydana gelir. Osteonekroz’u tetikleyen faktörlerin arasında kan damarlarında oluşan yağ birikintileri, kemik travmaları, yaralanmalar, uzun süreli steroid kullanımı, alkol tüketimi ve bazı hastalıklardır.Avasküler Nekroz’a neden olan faktörler şu şekildedir:Avasküler Nekroz Nasıl Anlaşılır?Avasküler nekroz ilk önce kemiklerde hafif ağrıyla başlar ve devamında hareket kısıtlılığı meydana getirir. Hastalığın farklı evreleri vardır. Süreç ilerledikçe, semptomlar da artar. Bu süreçte ağrı şiddetini artırır, özellikle gece ağrıları baş gösterir. Bazı hastalar gece ağrı sebebiyle uyuyamadıklarından yakınırlar.Kalça ekleminde hareket kısıtlılığına bağlı topallama gibi şikâyetler de yaşanabilir. Fakat tüm bunlarda hastanın yaşı, hastalığın evresi ve etkilenen kemik gibi etkenler de önemli role sahiptir. Hastanın aşırı sigara tüketimi, düzensiz ve kötü beslenme alışkanlığı, aşırı alkol kullanımı gibi sebepler ve özellikle obezite gibi durumlar, sürecin yakından takibini zorlaştırır.Hasta ağrıları hisseder ama bunun bir sağlık sorunu olduğunu zaman zaman kavramaz. Dolayısıyla tüm bu durumlar, hastanın kendini yeteri kadar gözlemlememesi sebebiyle, erken teşhisi zorlaştırır. Bu da avasküler nekroz’un daha ileri boyuta taşınmasına sebep olabilir. Avasküler Nekroz Belirtileri Nelerdir?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) hastalığında en dikkat çeken belirtinin kalçanın çevresinde ortaya çıkan ağrı olduğunu ifade etmek mümkündür. Bununla birlikte etkilenen eklemlerde meydana gelen ağrı ve hareket kısıtlılığı da avasküler nekroz belirtileri arasındadır.Avasküler nekroz (osteonekroz) belirtileri genel olarak şunları içerir:Fakat bazı hastalarda bu semptomların hiçbiri yaşanmayabilir. Avasküler Nekroz (Osteonekroz) sinsi ilerleyen bir hastalıktır. Dolayısıyla ağrıyı çok geç de fark etmek mümkündür. Bu süreç içinde en dikkat etmeniz gereken konu, ağrının genellikle ağırlık taşıyan kemiklerde ortaya çıktığını bilmenizdir.Örneğin, risk kalça eklemini etkilediğinde, kasığınızda bununla birlikte, zaman zaman da olsa kalçada bir ağrı hissini yaşayabileceğinizi bilmenizdir. Genellikle insanlar, etkilenen eklem ya da kemik üzerine bir ağırlık verdiklerinde ağrı hissetmeye başladıklarını dile getirir. Bu doğru bir tespittir ancak daha sonra dinlenme sırasında da ağrı hissettiklerini anlarlar. Dolayısıyla, süreç takibi oldukça önemlidir ve bedendeki ağrıların, iyi takip edilmesi çok önemlidir.Avasküler Nekroz Kimlerde Görülür?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) aşırı alkol kullanımı olan ve obezite hastası olan insanlarda daha çok görülür. Avasküler nekroz hastalığının yaş aralığı genellikle 30 ile 60 arasında değişir. Hareketsiz yaşam, düzensiz ve sağlıksız beslenme, kontrolsüz ilaç kullanımı da hastalığı tetikleyen önemli nedenlerdendir.Avasküler Nekroz Nasıl Teşhis Edilir?Avasküler nekroz tanısı için doktor önce bazı tetkikler ister. Bu tetkiklerin başında kemik taraması, röntgen ve MRI gelir. Bu yöntemler aracılığıyla Avasküler Nekroz (Osteonekroz) durumuna sebep olan nedenler araştırılır. Süreç içinde erken tanı çok önemlidir. Nedenlerin belirlenmesinin ardından tedavi aşamasına geçilir.Avasküler Nekroz Nasıl Tedavi Edilir?Erken teşhisinin konmasının ardından etkilen bölgenin baskısı azaltılır ve hasta dinlenmeye alınır. Hastanın uzun süre ayakta durmaması ve kendini yormaması çok önemlidir. Gerekli durumlarda koltuk değneği de önerilebilir.Avasküler nekroz tedavisinde amaç, hasarlı bölgenin ve çevre dokunun kanlanmasını sağlamaktır. Bu yüzden zaman zaman, foraj ve core decompresyon olarak isimlendirilen iki uygulama ile, kemikte bir delik açılır ve açılan bu delikle, kemikte 1 cm çapında bir tünel açılır ve kemiğin kanlanması sağlanır.Hastalığın ileri evresinde bulunan hastalara, non-vaskülarize fibula greftleri, core dekompresyon ve vaskülarize gibi cerrahi yöntemler de uygulanabilir. Doktor hastalık sürecinde hastayı ağrı kesici ilaçlarla destekleyebilir ama bu hiçbir zaman hastalığın tedavisinde tek başına bir yöntem olarak kabul edilmemiştir. Bu uygulama sadece kısa vadeli bir çözümdür.Avasküler nekroza iyi gelen egzersizlerAvasküler Nekroz (Osteonekroz) iyi gelen egzersizleri en iyi doktorunuz karar verecektir. Her hastaya, aynı egzersiz uygulanamayacağı için fizyoterapistin rolü, bu yönüyle çok önemlidir.Onun size vereceği hareketlerle hastalık sürecini daha da uzatabilme riski vardır. Yaşın artması, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam seçimi gibi pek çok etken de bu durumu ağırlaştıracaktır. O yüzden doğa yürüyüşleri, egzersiz bisikletleri, eklem hareketleri gibi doktorunuzun özel tavsiyesiyle uygulayacağınız hareketler, süreci daha sağlıklı geçirmenizi sağlayacaktır. Avasküler Nekroz Hakkında Sık Sorulan SorularAvasküler nekroz ne demek?Osteonekroz olarak da bilinen avasküler nekroz, kemik hücrelerinin kan akışının kesilmesi sonucunda ölmesidir.Avasküler nekroz ağrısı nereye vurur?Avasküler nekroz ağrısı sıklıkla ilk olarak kalçaya oradan da kasıklara vurur.Avasküler nekroz nasıl geçer?Osteonekroz olarak da ifade edilen avasküler nekroz genellikle ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi uygulamalarıyla iyileştirilir.Avasküler nekrozu iyileşen var mı?Avasküler nekroz, erken teşhis ve doğru tedavi uygulamalarıyla iyileşmesi mümkün olan bir hastalıktır.Avasküler nekroz tedavi edilmezse ne olur?Avasküler Nekroz (Osteonekroz) tedavi edilmezse, eklemlerde çökme görülür ve kireçlenme baş gösterir. Bunların yanı sıra eklem hareketleri kısıtlanırken, şiddetli ağrılar oluşur. Bu ağrılarla baş etmek zaman zaman dayanılmaz hale gelebilir. Kişiler böyle durumlarda ağrı kesiciler ile durumu geçiştirse de süreç sizin hiç de tahmin edemeyeceğiniz bir noktaya taşınabilir.Yaş ilerledikçe sağlık riskinin ve tedavi sürecinin uzaması, ölü kemik diye de adlandırılan bu hastalığın, bedeninizin sağlıklı pek çok hareketini engelleyeceği unutulmamalıdır. Bu yüzden süreç her yönüyle iyi bir uzman hekim tarafından takip edilmelidir. | 6,047 |
203 | Hastalıklar | Bademcik Taşı (Tonsillolit) | Bademcik taşları, kalsiyum, yiyecek artıkları, mikroplar ve mukus gibi nedenlerle bademciklerde oluşan küçük sertleşmiş maddelerdir. Beyaz veya sarı çakıl taşları gibi görünen bademcik taşları genellikle zararsız ve ağrısızdır ancak ağız kokusu, boğaz ağrısı, ağızda kötü tat ve kulak ağrısına neden olurlar. Bademcik taşlarında ortaya çıkan temel semptom kötü ağız kokusudur. Temel semptom olan ağız kokusunun dışında bazı kişilerde öksürük veya boğaz ağrısı gibi farklı belirtiler de ortaya çıkabilir. Bademcik taşları genellikle zararlı değildir ancak rahatsız edici bir boyuta ulaşırsa doktora başvurmak gerekebilir. Bademcik taşları, kalsiyum, yiyecek artıkları, mikroplar ve mukus gibi nedenlerle bademciklerde oluşan küçük sertleşmiş maddelerdir. Beyaz veya sarı çakıl taşları gibi görünen bademcik taşları genellikle zararsız ve ağrısızdır ancak ağız kokusu, boğaz ağrısı, ağızda kötü tat ve kulak ağrısına neden olurlar. Bademcik taşlarında ortaya çıkan temel semptom kötü ağız kokusudur. Temel semptom olan ağız kokusunun dışında bazı kişilerde öksürük veya boğaz ağrısı gibi farklı belirtiler de ortaya çıkabilir. Bademcik taşları genellikle zararlı değildir ancak rahatsız edici bir boyuta ulaşırsa doktora başvurmak gerekebilir.
Bademcik Taşı Nedir?Tonsillolit olarak da bilinen bademcik taşı, gıda kalıntıları, bakteriler, tükürük veya diğer kalıntılar gibi bademciklerin yüzeyinde sıkışan maddelerin sertleşmesi sonucu oluşan çakıl benzeri küçük topaklardır. Beyaz ya da sarı renkli tanecikler şeklinde beliren bademcik taşı ihmal edildiğinde bir bilye boyuna ulaşabilmektedir.Diğer adı tonsillolit olan bademcik taşları bademciklerde küçük beyaz veya sarı çakıl taşları gibi bir görüntü verir. Bu taşlar bir veya birkaç tane olabilir ancak bazı vakalarda çok daha fazla taş ortaya çıkabilir. Bademcik taşları genellikle küçük taşlardır ancak büyük taşları almak da mümkündür. Bademcik taşlarını bilinçli olduğu sürece evde de çıkarılabilir ancak nadiren de olsa tekrar tekrar ortaya çıkan bademcik taşları ameliyata ihtiyaç duyabilir. Bademcik Taşı Neden Olur? Bademcik taşları, boğazın arka kısmında bademcik olarak da bilinen etli yastıkçıkların içinde sert bir yumrunun oluşmasıyla meydana gelir. Bademciklere yerleşen ölü hücreler genellikle mukus, kalsiyum benzeri mineraller, besin parçaları veya artıkları, bakteri ve mantarların sertleşmesi ya da kireçlendiğinde bademcik taşlarına dönüşür.Bademcik taşlarının oluşumuna neden olan bazı durumlar kısaca şu şekilde sıralanabilir; Bademcik iltihabı sonrası oluşan kripta denilen yarıklarda yaşanan enfektif süreç Yeme - içme sonrası ağız hijyenine dikkat edilmemesi orada biriken besinlerin tükürük ile birlikte oluşan yarıklarda sertleşmesine bağlı ortaya çıkabilmektedir.Bademcik taşları bireylerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmamaktadır. Ancak ortaya çıkan belirtilerin kişileri rahatsız etmesi ile tedavi gerektiren sağlık sorunu haline gelebilmektedir.Bademcik Taşı Belirtileri Nelerdir?Bademcik taşı belirtileri arasında en bilineni ve rahatsız edici olanı ağız kokusudur. Ağız kokusu belirti olarak çoğu zaman tek başına ciddi bir hastalığın habercisi olarak görülmemektedir. Taş oluşumu sonrası ortaya çıkan ağız kokusu bireyleri oldukça rahatsız etmektedir. Bademcik taşı belirtileri şöyle özetlenebilir; Ağız kokusu Yorgunluk, halsizlik Boğaz ağrısı Boğaz şişliği Yutkunma güçlüğü Kulakta ağrı ÖksürükAğız kokusuBademcik taşının en belirgin semptomu ağız kokusudur. Ağız kokusuna neden olan durum, bademcikte meydana gelen besin parçaları ve artıklardır. Bunların taşlaşmaya yol açar ve kötü kokulu bir ağız kokusu meydana getirebilir. Boğaz ağrısı Bademcikler boğazın arkasının her iki yanında bulunur ve burada meydana gelen taşlar doğru orantılı olacak şekilde boğaz ağrısına da sebebiyet verebilir. Ağız kokusuyla birlikte bademcik taşlarının en yaygın belirtisi boğaz ağrısıdır. Yorgunluk, halsizlik Bademcik taşları aynı zamanda vücutta yorgunluk ve halsizliğe de sebep olabilir. Ağız kokusu ve boğaz ağrısı ile birlikte kendini gösteren bademcik taşı vakalarında kişi kendini yorgun ve halsiz de hissedebilir. Taşların çıkarılması ile birlikte semptomlar da ortadan kalkar.Boğazda şişlik Boğazda meydana gelen şişlik de bademcik taşı vakalarında görülen belirtiler arasındadır. Yutkunma güçlüğüTıbbi ifadesi disfaji olan yutkunma güçlüğünün ortaya çıktığı durumlar arasında bademcik taşları da vardır. Bu doğrultuda bademcik taşı vakalarında görülme riski söz konusu olan belirtilerden biri de yutkunma güçlüğüdür. Kulak ağrısı Boğazda tahribat yaratabilen bademcik taşlarının kulak bölgesini etkileme potansiyeli de mevcuttur. Bu bağlamda bademcik taşlarının belirtilerinden biri de kulak ağrısıdır. ÖksürükBoğazın tahriş olması doğrultusunda bademcikte meydana gelen taşlar aynı zamanda öksürüğe de yol açabilir. Bademcik Taşı TedavisiBademcik taşı büyüklüğü ve dokusuna göre tedavi seçenekleri değişmektedir. Bademcik taşı büyük ve dokusu sert ise lazer, küretaj veya cerrahi operasyon gerektirebilmektedir. Lazerli tedavi olarak adlandırılan tıbbi ismiyle lazer kriptolizis’i bu alanda kullanılabilmektedir. Küretaj yöntemi ile bademciklerin yüzeyinde bulunan çukurcuk alanında biriken kalıntılar temizlenmektedir. Cerrahi yöntemde ise bademcik taşı, bademcik iltihabı veya bademcik şişmesi ile alakalı pek çok sağlık sorununu ortadan kaldırmak için bademcikler alınmaktadır. Ancak taş oluşumu sert değil ise ağız yoluyla bazı özel gargara kullanımları ve ilaç takviyesi önerilmektedir.Bademcik Taşı Oluşumu Nasıl Engellenir?Bademcik taşı oluşumunu engellemek için bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra dış çevresel faktörlerin de etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlık sorunlarının pek çoğunda bağışıklık sisteminin güçsüzlüğü yatmaktadır. Sık tekrarlayan bademcik enfeksiyonları taş oluşumunda en temel nedenler arasında yer almaktadır. Alınacak bazı önlemler ile taş oluşumu engellenebilir. Önlemler kısaca şunları içerir; Beslenme sonrası dişlerin düzenli fırçalanması veya gargara Düzenli ağız ve diş sağlığı kontrollerinin sağlanmasıyla, Tütün ürünü kullanımından kaçınmak, Düzenli ve yeteri kadar beslenme, Bağışıklık sistemini güçlendirerek, Bağışıklığı baskılayan bazı ilaçların kullanımını minimum seviyede tutarak bademcik taşı oluşumu engellenebilir.Bademcik Taşı Nasıl Temizlenir?Hekim muayenesinin ardından bademcik taşı temizleme yöntemine karar verilmektedir. Kulak Burun Boğaz hekimin uygun gördüğü durumlarda tuzlu su ile gargara yapılabilir. Bazı durumlarda bademciğin tamamen alınması da önerilmektedir. Bademcik taşlarının kendiliğinden düşmediği ve gerekli görülen durumlarda ise cerrahi yöntem ile temizlik sağlanmaktadır. Taşların oluşum gösterdiği yerler koblatör ya da lazer gibi yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.Bademcik Taşı Hakkında Sorulan SorularBademcik taşının diğer adı nedir?Bademcik taşı, tonsillolit olarak da bilinir ve bademcikte sıkışmış, sertleşmiş bir madde yığını şeklinde tanımlanır. Bazı bademciklerde yiyecek veya mukusun sıkıştığı küçük çukurlar oluşur. Çukurda toplanan parçalarda bakteri ve mikroplar büyür. Bademcik taşının belirtileri arasında boğazda bir şey takılmış hissi, kötü nefes ve ağızda kötü tat yer alabilir. Diğer belirtiler ise uzun süreli veya tekrarlayan boğaz ağrısı olabilir. Bazı kişilerde hiçbir belirti göstermeyen bademcik taşlarının tedaviye ihtiyacı olmaz. Ancak büyük taşlar ameliyatla çıkarılabilir.Bademcik taşı için hangi doktora gidilir?Bademcik taşlarının tanı ve takibi için Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanlarına başvurulmalıdır.Bademcik taşı geçici midir?Taş oluşumunun cerrahi veya cerrahi dışı yöntemlerle ortadan kaldırıldıktan sonra tekrar görülmesi mümkündür. Bağışıklık sistemi, ağız hijyeni, sık tekrarlayan bademcik enfeksiyonları ve bazı belirleyici nedenlere bağlı tekrar bademcik taşı oluşabilir.Bademcik taşı ses kısıklığı yapar mı?Bademcik taşı yeni oluştuğu süreçte boğazı tahriş ederek nadir olarak geçici bir ses kısıklığına yol açabilir. Ses kısıklığı boğazı ilgilendiren pek çok farklı hastalık kaynaklı geçici olarak yaşanabilir. Genellikle tütün ürünü kullanımı, alerjik durumlar, enfeksiyon ve guatr hastalığı vb. nedenlere bağlı görülebilir.Bademcik taşı tekrarlar mı?Ağız ve diş bakımına özen gösterilmediği ve kronikleşen enfeksiyon kaynaklı bademcik şişmesi, iltihabı gibi sağlık sorunlarının olması tekrarlamasına yol açabilir.Bademcik taşı çıkarma zararlı mı?Bademcik taşları nadir olarak ciddi sorunlara yol açmaktadır. Ancak boğazda yarattığı rahatsızlık hissi ve ağız kokusu bireyleri oldukça rahatsız etmektedir. Bademcik taşı oluşumunu engellemek için alınacak bazı basit önlemler sayesinde tedavi veya cerrahi gerektiren bu taşların oluşumunu minimum seviyeye indirilebilir.Bademcik taşı yutulursa ne olur?Bademcik taşlarının yutulduktan sonra mideye veya farklı bir organa zarar vermesi nadir görülen durumlar arasındadır.Bademcik taşındaki ağız kokusu nasıl giderilir?Tuzlu su ile gargara yapılması en bilindik yöntemler arasındadır. Kokunun giderilmesi için hekim kontrollünde gargara şeklinde bazı ilaçlar da kullanılabilir.
Bademcik Taşı Nedir?Tonsillolit olarak da bilinen bademcik taşı, gıda kalıntıları, bakteriler, tükürük veya diğer kalıntılar gibi bademciklerin yüzeyinde sıkışan maddelerin sertleşmesi sonucu oluşan çakıl benzeri küçük topaklardır. Beyaz ya da sarı renkli tanecikler şeklinde beliren bademcik taşı ihmal edildiğinde bir bilye boyuna ulaşabilmektedir.Diğer adı tonsillolit olan bademcik taşları bademciklerde küçük beyaz veya sarı çakıl taşları gibi bir görüntü verir. Bu taşlar bir veya birkaç tane olabilir ancak bazı vakalarda çok daha fazla taş ortaya çıkabilir. Bademcik taşları genellikle küçük taşlardır ancak büyük taşları almak da mümkündür. Bademcik taşlarını bilinçli olduğu sürece evde de çıkarılabilir ancak nadiren de olsa tekrar tekrar ortaya çıkan bademcik taşları ameliyata ihtiyaç duyabilir. Bademcik Taşı Neden Olur? Bademcik taşları, boğazın arka kısmında bademcik olarak da bilinen etli yastıkçıkların içinde sert bir yumrunun oluşmasıyla meydana gelir. Bademciklere yerleşen ölü hücreler genellikle mukus, kalsiyum benzeri mineraller, besin parçaları veya artıkları, bakteri ve mantarların sertleşmesi ya da kireçlendiğinde bademcik taşlarına dönüşür.Bademcik taşlarının oluşumuna neden olan bazı durumlar kısaca şu şekilde sıralanabilir;Bademcik taşları bireylerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmamaktadır. Ancak ortaya çıkan belirtilerin kişileri rahatsız etmesi ile tedavi gerektiren sağlık sorunu haline gelebilmektedir.Bademcik Taşı Belirtileri Nelerdir?Bademcik taşı belirtileri arasında en bilineni ve rahatsız edici olanı ağız kokusudur. Ağız kokusu belirti olarak çoğu zaman tek başına ciddi bir hastalığın habercisi olarak görülmemektedir. Taş oluşumu sonrası ortaya çıkan ağız kokusu bireyleri oldukça rahatsız etmektedir. Bademcik taşı belirtileri şöyle özetlenebilir;Ağız kokusuBademcik taşının en belirgin semptomu ağız kokusudur. Ağız kokusuna neden olan durum, bademcikte meydana gelen besin parçaları ve artıklardır. Bunların taşlaşmaya yol açar ve kötü kokulu bir ağız kokusu meydana getirebilir. Boğaz ağrısı Bademcikler boğazın arkasının her iki yanında bulunur ve burada meydana gelen taşlar doğru orantılı olacak şekilde boğaz ağrısına da sebebiyet verebilir. Ağız kokusuyla birlikte bademcik taşlarının en yaygın belirtisi boğaz ağrısıdır. Yorgunluk, halsizlik Bademcik taşları aynı zamanda vücutta yorgunluk ve halsizliğe de sebep olabilir. Ağız kokusu ve boğaz ağrısı ile birlikte kendini gösteren bademcik taşı vakalarında kişi kendini yorgun ve halsiz de hissedebilir. Taşların çıkarılması ile birlikte semptomlar da ortadan kalkar.Boğazda şişlik Boğazda meydana gelen şişlik de bademcik taşı vakalarında görülen belirtiler arasındadır. Yutkunma güçlüğüTıbbi ifadesi disfaji olan yutkunma güçlüğünün ortaya çıktığı durumlar arasında bademcik taşları da vardır. Bu doğrultuda bademcik taşı vakalarında görülme riski söz konusu olan belirtilerden biri de yutkunma güçlüğüdür. Kulak ağrısı Boğazda tahribat yaratabilen bademcik taşlarının kulak bölgesini etkileme potansiyeli de mevcuttur. Bu bağlamda bademcik taşlarının belirtilerinden biri de kulak ağrısıdır. ÖksürükBoğazın tahriş olması doğrultusunda bademcikte meydana gelen taşlar aynı zamanda öksürüğe de yol açabilir. Bademcik Taşı TedavisiBademcik taşı büyüklüğü ve dokusuna göre tedavi seçenekleri değişmektedir. Bademcik taşı büyük ve dokusu sert ise lazer, küretaj veya cerrahi operasyon gerektirebilmektedir. Lazerli tedavi olarak adlandırılan tıbbi ismiyle lazer kriptolizis’i bu alanda kullanılabilmektedir. Küretaj yöntemi ile bademciklerin yüzeyinde bulunan çukurcuk alanında biriken kalıntılar temizlenmektedir. Cerrahi yöntemde ise bademcik taşı, bademcik iltihabı veya bademcik şişmesi ile alakalı pek çok sağlık sorununu ortadan kaldırmak için bademcikler alınmaktadır. Ancak taş oluşumu sert değil ise ağız yoluyla bazı özel gargara kullanımları ve ilaç takviyesi önerilmektedir.Bademcik Taşı Oluşumu Nasıl Engellenir?Bademcik taşı oluşumunu engellemek için bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra dış çevresel faktörlerin de etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlık sorunlarının pek çoğunda bağışıklık sisteminin güçsüzlüğü yatmaktadır. Sık tekrarlayan bademcik enfeksiyonları taş oluşumunda en temel nedenler arasında yer almaktadır. Alınacak bazı önlemler ile taş oluşumu engellenebilir. Önlemler kısaca şunları içerir;Bademcik Taşı Nasıl Temizlenir?Hekim muayenesinin ardından bademcik taşı temizleme yöntemine karar verilmektedir. Kulak Burun Boğaz hekimin uygun gördüğü durumlarda tuzlu su ile gargara yapılabilir. Bazı durumlarda bademciğin tamamen alınması da önerilmektedir. Bademcik taşlarının kendiliğinden düşmediği ve gerekli görülen durumlarda ise cerrahi yöntem ile temizlik sağlanmaktadır. Taşların oluşum gösterdiği yerler koblatör ya da lazer gibi yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.Bademcik Taşı Hakkında Sorulan SorularBademcik taşının diğer adı nedir?Bademcik taşı, tonsillolit olarak da bilinir ve bademcikte sıkışmış, sertleşmiş bir madde yığını şeklinde tanımlanır. Bazı bademciklerde yiyecek veya mukusun sıkıştığı küçük çukurlar oluşur. Çukurda toplanan parçalarda bakteri ve mikroplar büyür. Bademcik taşının belirtileri arasında boğazda bir şey takılmış hissi, kötü nefes ve ağızda kötü tat yer alabilir. Diğer belirtiler ise uzun süreli veya tekrarlayan boğaz ağrısı olabilir. Bazı kişilerde hiçbir belirti göstermeyen bademcik taşlarının tedaviye ihtiyacı olmaz. Ancak büyük taşlar ameliyatla çıkarılabilir.Bademcik taşı için hangi doktora gidilir?Bademcik taşlarının tanı ve takibi için Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanlarına başvurulmalıdır.Bademcik taşı geçici midir?Taş oluşumunun cerrahi veya cerrahi dışı yöntemlerle ortadan kaldırıldıktan sonra tekrar görülmesi mümkündür. Bağışıklık sistemi, ağız hijyeni, sık tekrarlayan bademcik enfeksiyonları ve bazı belirleyici nedenlere bağlı tekrar bademcik taşı oluşabilir.Bademcik taşı ses kısıklığı yapar mı?Bademcik taşı yeni oluştuğu süreçte boğazı tahriş ederek nadir olarak geçici bir ses kısıklığına yol açabilir. Ses kısıklığı boğazı ilgilendiren pek çok farklı hastalık kaynaklı geçici olarak yaşanabilir. Genellikle tütün ürünü kullanımı, alerjik durumlar, enfeksiyon ve guatr hastalığı vb. nedenlere bağlı görülebilir.Bademcik taşı tekrarlar mı?Ağız ve diş bakımına özen gösterilmediği ve kronikleşen enfeksiyon kaynaklı bademcik şişmesi, iltihabı gibi sağlık sorunlarının olması tekrarlamasına yol açabilir.Bademcik taşı çıkarma zararlı mı?Bademcik taşları nadir olarak ciddi sorunlara yol açmaktadır. Ancak boğazda yarattığı rahatsızlık hissi ve ağız kokusu bireyleri oldukça rahatsız etmektedir. Bademcik taşı oluşumunu engellemek için alınacak bazı basit önlemler sayesinde tedavi veya cerrahi gerektiren bu taşların oluşumunu minimum seviyeye indirilebilir.Bademcik taşı yutulursa ne olur?Bademcik taşlarının yutulduktan sonra mideye veya farklı bir organa zarar vermesi nadir görülen durumlar arasındadır.Bademcik taşındaki ağız kokusu nasıl giderilir?Tuzlu su ile gargara yapılması en bilindik yöntemler arasındadır. Kokunun giderilmesi için hekim kontrollünde gargara şeklinde bazı ilaçlar da kullanılabilir. | 6,422 |
204 | Hastalıklar | Baker Kisti | Baker kisti dizin arkasında oluşan küçük, sıvı içeren şişlikler olarak bilinir. Bir travma ya da darbe sonucunda diz eklemi zarar görerek şişmeye neden olabilir. Baker kistleri genellikle ciddi olarak kabul edilmezler fakat teşhisi için bir uzman doktora başvurmak gerekmektedir. Baker kistleri belirtileri kan pıhtılarında olduğu şişlik, ağrı gibi semptomlarla görülebilir.Baker kisti dizin arkasında oluşan küçük, sıvı içeren şişlikler olarak bilinir. Bir travma ya da darbe sonucunda diz eklemi zarar görerek şişmeye neden olabilir. Baker kistleri genellikle ciddi olarak kabul edilmezler fakat teşhisi için bir uzman doktora başvurmak gerekmektedir. Baker kistleri belirtileri kan pıhtılarında olduğu şişlik, ağrı gibi semptomlarla görülebilir.
Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Nedir?Polipteal kist olarak da bilinen baker kisti, şişkinlik ve gerginlik hissine neden olan, dizin arkasında oluşan küçük, sıvı dolu bir şişliktir. Baker kistleri, diz eklemine ya da çevredeki dokulara zarar verdiğinde dizde fazla sıvı birikmesiyle gelişir. Bu birikme durumunda baker kisti haline gelen kese oluşur. Baker kisti genellikle iyi huylu büyümeler olarak tanımlanır.Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Belirtileri Nelerdir?Baker kistinin en yaygın görülen belirtisi dizin arka bölümünde oluşan şişliktir. Baker kisti belirtileri şöyle sıralanabilir: Dizde keskin ağrı Dizin arka bölümünde sertlik Dizde sınırlı hareket Diz ya da bacak çevresinde şişlik Diz, baldır ya da bilek bölgesinde kızarıklıkBaker kisti olan bazı kişilerde semptomlar görülmeyebilir. Baker kistleri bazen alt bacakta kan pıhtısı semptomlarına benzer şişlik ve renk değişikliği olarak da görülebilir.Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Neden Olur?Baker kisti, dizin arka bölümünde ve diz bölgesinde yer alan hücrelerin zaman içerisinde değişikliğe uğramasıyla beraber meydana gelir. Bunun yanında diz eklemine zarar veren herhangi bir durum şişmeye neden olabilir ve baker kistini tetikler. Baker kistinin en yaygın nedenleri arasında farklı tipte diz artriti ve yaralanmalar yer alır. Baker kistlerine neden olan en yaygın artrit türleri ise şöyle sıralanır: Osteoartrit (kireçlenme) Romatoid artrit (eklem romatizması) Gut hastalığıDiz yaralanması olduğu durumlarda yaşanan hasar nedeniyle dizde baker kisti oluşmasına neden olabilecek şişmeler oluşabilir. Baker kistine neden olan diz yaralanmaları şöyle açıklanabilir: Tekrarlayan zorlanma yaralanmaları Menisküs Hiperekstansiyonlar (eklemlerde germe hareketinin zorlanarak yapılması) Burkulma Diz Kapağı Çıkığı (Patella Dislokasyonu) Kemik kırıklarıBaker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Risk FaktörleriBaker kisti, artrit ya da yaralanma yaşayan kişilerde gelişerek etkileyebilir. Bunun yanında bazı kişilerde baker kisti görülme olasılığı daha yüksek olmaktadır. Bu kişiler şöyle sıralanır: 35 ila 70 yaş arasındaki kişiler Sporcular ya da sıklıkla egzersiz yapan kişiler Çalışma esnasında dizlerine çok fazla baskı uygulayan kişiler Artrite sahip olan insanlarBaker Kistleri (Diz Arkası Ağrısı) Nasıl Tedavi Edilir?Uzman doktor, baker kistinin teşhisinin ardından altında yatan nedenine yönelik tedavi uygulayabilir. Bu kist genellikle dizde buna neden olan hasar iyileştiği zaman ortadan kaybolur. Baker kisti küçük yaralanmalar sonucunda ortaya çıktıysa şu yöntemlerle tedavi edilebilir:Dinlenme: Baker kistinin ilerlemesini engellemek için yaralanmaya neden olan durumlarda uzak durarak fiziksek aktiviteye son verilmeli ve dinlenme sağlanmalıdır.Buz Kompres: Yaralanmadan sonraki gün, her saat başı 10 ila 15 dakika boyunca buz torbası veya soğuk kompres uygulamak tedavi yöntemleri arasında yer alır. Bu noktada buzu doğrudan cilde uygulamamaya özen gösterin.Sıkıştırma: Sıkıştırma, yaralı dize giden kan akışının azalmasında yardımcı olarak şişliğin azalmasını sağlar. Sıkıştırma bandajı uygulayabilir veya dizin etrafına sarabilirsiniz.Yükseklik: Baker kisti tedavi yöntemleri arasında dizi ve alt bacağı kalp seviyenin üzerine kaldırmak da yer alır. Bacağı yastık, battaniye veya minderlerle destekleyebilirsiniz.İlaçlar: Uzman doktor, ağrıyı hafifletmek ve şişliği azaltmak için non-steroidal antiinflamatuar ilaçlar önerebilir.Fizik Tedavi: Bir yaralanmanın ardından baker kisti oluşmuşsa veya artritiniz varsa, uzman doktor size fizik tedavi önerebilir. Fizyoterapist size etkilenen dizin etrafındaki kasları güçlendiren esneme ve egzersizler göstererek tedavi edecektir.Diz ameliyatı: Dizdeki yırtık kıkırdak bağları onarmak için ya da bir kemik kırılması sonucunda baker kisti oluştuysa diz ameliyatına ihtiyaç olabilir. Bu durum nadir olarak görülse de diz kullanımının kısıtlanması durumunda baker boşaltılması veya çıkarılması için cerrahi müdahale gerekebilir.Baker Kistini Önlemenin Yolları Nelerdir?Baker kistini önlemenin en iyi yollarından biri diz yaralanmalarını önlemek olacaktır. Özellikle spor veya diğer fiziksel aktiviteler esnasında şu durumlara dikkat etmek gerekir: Egzersiz sırasında doğru ekipman giyin Dizde fiziksel aktivite sırasında veya sonrasında ağrıyorsa dizi zorlamayın Yoğun aktivite sonrasında vücudun dinlenmesi ve toparlanması için dinlenin Spor yapmadan veya egzersiz yapmadan önce mutlaka esneyin ve ısının Fiziksel aktiviteden sonra soğuyun ve gerinBaker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Hakkında Sık Sorulan SorularBaker kisti kansere dönüşür mü?Baker kistinin kansere dönüşme olasılığı düşüktür. Fakat bacaklarda damarların içerisinde pıhtı oluşmaması için bazı semptomlara dikkat etmek gerekebilir.Baker kisti tedavi edilmezse ne olur?Baker kisti tedavi edilmediği durumda ilerleyerek oluşan kist patlayabilir. Bunun sonucunda çıkan sıvı baldıra doğru akarak diz bölgesinden ayağa kadar ağrılara, şişliğe neden olur.
Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Nedir?Polipteal kist olarak da bilinen baker kisti, şişkinlik ve gerginlik hissine neden olan, dizin arkasında oluşan küçük, sıvı dolu bir şişliktir. Baker kistleri, diz eklemine ya da çevredeki dokulara zarar verdiğinde dizde fazla sıvı birikmesiyle gelişir. Bu birikme durumunda baker kisti haline gelen kese oluşur. Baker kisti genellikle iyi huylu büyümeler olarak tanımlanır.Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Belirtileri Nelerdir?Baker kistinin en yaygın görülen belirtisi dizin arka bölümünde oluşan şişliktir. Baker kisti belirtileri şöyle sıralanabilir:Baker kisti olan bazı kişilerde semptomlar görülmeyebilir. Baker kistleri bazen alt bacakta kan pıhtısı semptomlarına benzer şişlik ve renk değişikliği olarak da görülebilir.Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Neden Olur?Baker kisti, dizin arka bölümünde ve diz bölgesinde yer alan hücrelerin zaman içerisinde değişikliğe uğramasıyla beraber meydana gelir. Bunun yanında diz eklemine zarar veren herhangi bir durum şişmeye neden olabilir ve baker kistini tetikler. Baker kistinin en yaygın nedenleri arasında farklı tipte diz artriti ve yaralanmalar yer alır. Baker kistlerine neden olan en yaygın artrit türleri ise şöyle sıralanır:Diz yaralanması olduğu durumlarda yaşanan hasar nedeniyle dizde baker kisti oluşmasına neden olabilecek şişmeler oluşabilir. Baker kistine neden olan diz yaralanmaları şöyle açıklanabilir:Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Risk FaktörleriBaker kisti, artrit ya da yaralanma yaşayan kişilerde gelişerek etkileyebilir. Bunun yanında bazı kişilerde baker kisti görülme olasılığı daha yüksek olmaktadır. Bu kişiler şöyle sıralanır:Baker Kistleri (Diz Arkası Ağrısı) Nasıl Tedavi Edilir?Uzman doktor, baker kistinin teşhisinin ardından altında yatan nedenine yönelik tedavi uygulayabilir. Bu kist genellikle dizde buna neden olan hasar iyileştiği zaman ortadan kaybolur. Baker kisti küçük yaralanmalar sonucunda ortaya çıktıysa şu yöntemlerle tedavi edilebilir:Dinlenme: Baker kistinin ilerlemesini engellemek için yaralanmaya neden olan durumlarda uzak durarak fiziksek aktiviteye son verilmeli ve dinlenme sağlanmalıdır.Buz Kompres: Yaralanmadan sonraki gün, her saat başı 10 ila 15 dakika boyunca buz torbası veya soğuk kompres uygulamak tedavi yöntemleri arasında yer alır. Bu noktada buzu doğrudan cilde uygulamamaya özen gösterin.Sıkıştırma: Sıkıştırma, yaralı dize giden kan akışının azalmasında yardımcı olarak şişliğin azalmasını sağlar. Sıkıştırma bandajı uygulayabilir veya dizin etrafına sarabilirsiniz.Yükseklik: Baker kisti tedavi yöntemleri arasında dizi ve alt bacağı kalp seviyenin üzerine kaldırmak da yer alır. Bacağı yastık, battaniye veya minderlerle destekleyebilirsiniz.İlaçlar: Uzman doktor, ağrıyı hafifletmek ve şişliği azaltmak için non-steroidal antiinflamatuar ilaçlar önerebilir.Fizik Tedavi: Bir yaralanmanın ardından baker kisti oluşmuşsa veya artritiniz varsa, uzman doktor size fizik tedavi önerebilir. Fizyoterapist size etkilenen dizin etrafındaki kasları güçlendiren esneme ve egzersizler göstererek tedavi edecektir.Diz ameliyatı: Dizdeki yırtık kıkırdak bağları onarmak için ya da bir kemik kırılması sonucunda baker kisti oluştuysa diz ameliyatına ihtiyaç olabilir. Bu durum nadir olarak görülse de diz kullanımının kısıtlanması durumunda baker boşaltılması veya çıkarılması için cerrahi müdahale gerekebilir.Baker Kistini Önlemenin Yolları Nelerdir?Baker kistini önlemenin en iyi yollarından biri diz yaralanmalarını önlemek olacaktır. Özellikle spor veya diğer fiziksel aktiviteler esnasında şu durumlara dikkat etmek gerekir:Baker Kisti (Diz Arkası Ağrısı) Hakkında Sık Sorulan SorularBaker kisti kansere dönüşür mü?Baker kistinin kansere dönüşme olasılığı düşüktür. Fakat bacaklarda damarların içerisinde pıhtı oluşmaması için bazı semptomlara dikkat etmek gerekebilir.Baker kisti tedavi edilmezse ne olur?Baker kisti tedavi edilmediği durumda ilerleyerek oluşan kist patlayabilir. Bunun sonucunda çıkan sıvı baldıra doğru akarak diz bölgesinden ayağa kadar ağrılara, şişliğe neden olur. | 3,586 |
205 | Hastalıklar | Bağırsak Enfeksiyonu | Bağırsak enfeksiyonu, parazit, bakteri, virüs bulaşan besinlerden ya da kirli su tüketimi kaynaklı ortaya çıkan gastrointestinal bir sorundur. Bağırsak enfeksiyonu gelişti ise yaşanan yaygın belirtiler kusma, ateş, karın ağrısı ve ishal gibi semptomları içermektedir. Özellikle bağışıklık sistemi düşük olan kişileri etkileyen bağırsak enfeksiyonunu önlemek için çeşitli yöntemler bulunur. Sıvı alımını artırmak, dinlenmek ve sindirimi kolay besinleri tüketmek bağırsak enfeksiyonuna karşı kullanılır.Bağırsak enfeksiyonu, parazit, bakteri, virüs bulaşan besinlerden ya da kirli su tüketimi kaynaklı ortaya çıkan gastrointestinal bir sorundur. Bağırsak enfeksiyonu gelişti ise yaşanan yaygın belirtiler kusma, ateş, karın ağrısı ve ishal gibi semptomları içermektedir. Özellikle bağışıklık sistemi düşük olan kişileri etkileyen bağırsak enfeksiyonunu önlemek için çeşitli yöntemler bulunur. Sıvı alımını artırmak, dinlenmek ve sindirimi kolay besinleri tüketmek bağırsak enfeksiyonuna karşı kullanılır.
Bağırsak Enfeksiyonu Nedir?Bağırsak enfeksiyonu, bağırsak ya da midede bir dizi bakteri, virüs ve parazitin neden olduğu gastrointestinal sistemin iltihaplanmasıdır. Bu mikrobiyolojik ajanlar genellikle besin veya su tüketimi ile bulaşırlar. Bağırsak enfeksiyonu tıbben gastroenterit olarak da bilinmektedir. İshal, karın ağrısı ve ateş yaygın belirtileridir.Bağırsak Enfeksiyonu Çeşitleri Nelerdir?Bağırsak enfeksiyonunun ortaya çıkmasına neden olan birçok mikroorganizma yer alır. Bu mikroorganizmalar 3 başlık altında incelenir:Parazitler: Bağırsak solucanları ve tenya gibi parazitleri bağırsakta enfeksiyona neden olabilir.Viral enfeksiyonlar: Adenovirüs, rotavirüs ve norovirüs gibi virüsler özellikle çocuklarda görülen ve bağırsakta yer alan viral enfeksiyonlar arasında yer alır.Bakteriler: Helikobakter pilori, E. Coli, salmonella gibi bakteri türleri bağırsakta enfeksiyona neden olan bakteriler arasında bulunur. Özellikle besin zehirlenmelerinde bu bakteriler etkili olur. Bağırsak Enfeksiyonu Neden Olur?Bağırsak enfeksiyonunun nedeni, bağırsağı enfekte eden rotavirüs ve nörovirüs gibi virüsler, kirli su tüketimi ya da besin yolu ile bulaşan salmonella ve E.coli gibi bakteri ya da parazitlerdir. Enfekte kişiyle temas ve ortak eşya kullanımı, hijyen eksikliği, kirli yani kontamine olmuş yiyecek-içeceklerin tüketimi mikroorganizmaların bağırsaklarda üremesine ve bağırsak enfeksiyonuna neden olur.Bağırsak enfeksiyonu nedenleri genel olarak şunlardır: Ellerin düzenli yıkanmaması Et gibi besinlerin yeterince pişirilmemesi Meyve ve sebzeler iyi yıkanmaması Kirli su tüketilmesi Bozulmuş besin tükteimi Enfekte bir kişi ile havlu gibi ortak eşyaların kullanımı Bağırsak mikroflora dengesinin bozulması bağırsak enfeksiyonuna neden olan durumlardır.Bağırsak Enfeksiyonu Belirtileri Nelerdir?Bağırsak enfeksiyonunda en yaygın görülen belirtiler aniden ortaya çıkan sulu ishal, bulantı, kusma, kramp tarzı karın ağrısı, yorgunluk, ateş ve baş ağrısıdır. İshal nedeniyle kaybedilen aşırı sıvı ağız kuruluğuna neden olabilir.Genel olarak bağırsak enfeksiyonunda görülen belirtileri şunları içerir: Enfeksiyon kaynaklı ani başlayan sulu ishal Karında ağrı ya da kramp Mide bulantısı ve kusma Ateş İştah ve kilo kaybı Kas ağrısı ve baş ağrısı Dışkıda mukus veya kan Halsizlik Susuzluk hissiBağırsak Enfeksiyonu Nasıl Geçer?Bağırsak enfeksiyonu, toplumda sık görülen rahatsızlıklar arasında yer alır. Bağırsak enfeksiyonunu geçirmek için bolca dinlenmeli, sıvı alımını artırmalı ve doğru beslenme şekline geçmeniz gerekir. Bu 3 önemli faktöre dikkat ettiğinizde mide ve bağırsak enfeksiyonunu geçirmeye yardımcı olur. Geçmeyen ya da müdahale edilmeyen bağırsak enfeksiyonlarında ise ilaç tedavisi gerekebilir. Bunun için uzman doktordan destek almak önemlidir.Bağırsak Enfeksiyonuna Ne İyi Gelir?Sindirimi kolay olan, karbonhidrat içeren, emilimi kolaylaştıran ve enerji veren muz, pirinç, elma-patates püresi ve kızarmış ekmek ve tostun yanı sıra bağırsak enfeksiyonuna karşı evde uygulayabileceğiniz yöntemler şunlardır: Bağırsak enfeksiyonuna su, şeker ve tuz karışımından oluşan salin solüsyonu Probiyotik besinler (yoğurt, ayran, kefir gibi besinler) Bal ile karıştırılmış zencefil kökü suyu Nane çayı Limonlu su Sarımsaklı çay Rezene çayı Papatya çayıSalin solüsyonu bağırsak enfeksiyonunun belirtisi olarak ortaya çıkan ishalin kaybettirdiği mineral ve suyu yeniden kazanmanızı sağlayacaktır. Aynı zamanda dehidrasyonu da önleyerek vücuttaki sıvı kaybının önüne geçer.Zencefil kökü suyuZencefil kökü, bağırsakta bulunan parazit ve bakterilerle savaşır ve enfeksiyonu önlemede etkili olur. Anti-bakteriyel ve anti viral etkisi olan zencefil bağırsak enfeksiyonunun yarattığı karın ağrısını da azaltır.Nane çayıNane çayı, enfeksiyondan kaynaklı bağırsak duvarlarındaki tahrişe iyi gelir. Bunun yanında bağırsak gazını emer ve karın rahatsızlığını önemli ölçüde azaltır.Limonlu suLimon su, mide-bağırsak enfeksiyonuna karşı tüketilen ve virüs, parazitlerden kurtulmadan etkili olan doğal bir ilaç olarak bilinir. Kramp, karın ağrısı, ishal gibi belirtileri de hafifletmede etkilidir.SarımsakAntioksidan ve antibakteriyal özelliği bulunan sarımsak, bağırsak enfeksiyonuna neden olan salmonella, Escherichia coli ve Staphylococcus aureus gibi bakterilerle savaşır. Bunun yanında bağışıklık sistemini güçlendirmede de etkili olur.Papatya çayıFenolik bileşikler açısından zengin olan papatya çayı, bağırsak enfeksiyonunun yarattığı kramplara iyi gelerek enfeksiyonu hafifleten özellikler barındırır.Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi Nasıl Olur?Bağırsak enfeksiyonu, doğru yöntemler uygulandığında 1 hafta içerisinde geçebilen bir enfeksiyonu türüdür. Bağırsak enfeksiyonuna sahip kişilerin öncelikli olan sıvı kaybı olan dehidrasyona dikkat etmeleri gerekir. Bu yüzden günlük olarak 2-3 litre aralığında su tüketmeleri önerilir. Bağırsak enfeksiyonuna karşı uygulanabilecek tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir: Sıvı ağırlığı olan besinler tüketmek Az yağlı gıdalardan yararlanmak Şeker tüketiminde kaçınmak Probiyotik içeren besinler tüketmekBunların yanında uzman doktor bağırsak enfeksiyonunun neden olduğu kusma, ishal ve mide bulantısı şikayetlerine karşı parasetamol içerikli ilaçlar tüketilmesini önerebilir.Bağırsak Enfeksiyonu Hakkında Sık Sorulan SorularBağırsak enfeksiyonu kaç günde geçer?Bağırsak enfeksiyonu, bol sıvı tüketimi yapıldığında, dinlenme iyi birlikte ortalama 7-10 gün içerisinde kendiliğinden geçebilmektedir.Bağırsak enfeksiyonu nasıl bulaşır?Bulaşıcı bir hastalık olmayan bağırsak enfeksiyonu, iyi yıkanmamış gıdaların tüketilmesinden, ağız hijyeninin sağlanmamasından dolayı bulaşabilir.Bağırsak enfeksiyonuna su iyi gelir mi?Su düzenli tüketildiğinde bağırsaklara giren mikrobun atılmasında yardımcı olur.Bağırsak enfeksiyonu tehlikeli midir?Bağırsak enfeksiyonu çoğu zaman kendiliğinden iyileşebilen bir hastalıktır ancak bazı durumlarda önemli sağlık problemlerine yol açabileceği için özellikle beslenme düzenine dikkat ederek geçmesi sağlanmalıdır.Bağırsak enfeksiyonu için hangi doktora görünmeli?Bağırsak enfeksiyonu gastroenterit olarak bilinen bir rahatsızlıktır ve bu rahatsızlıkta gastroenteroloji bölümü uzmanlarına görünülmesi gerekir.Bağırsak enfeksiyonu hangi test ile anlaşılır?Gaita yani dışkı örneği ile bağırsaklarda enfeksiyon olup olmadığı anlaşılabilir.
Bağırsak Enfeksiyonu Nedir?Bağırsak enfeksiyonu, bağırsak ya da midede bir dizi bakteri, virüs ve parazitin neden olduğu gastrointestinal sistemin iltihaplanmasıdır. Bu mikrobiyolojik ajanlar genellikle besin veya su tüketimi ile bulaşırlar. Bağırsak enfeksiyonu tıbben gastroenterit olarak da bilinmektedir. İshal, karın ağrısı ve ateş yaygın belirtileridir.Bağırsak Enfeksiyonu Çeşitleri Nelerdir?Bağırsak enfeksiyonunun ortaya çıkmasına neden olan birçok mikroorganizma yer alır. Bu mikroorganizmalar 3 başlık altında incelenir:Parazitler: Bağırsak solucanları ve tenya gibi parazitleri bağırsakta enfeksiyona neden olabilir.Viral enfeksiyonlar: Adenovirüs, rotavirüs ve norovirüs gibi virüsler özellikle çocuklarda görülen ve bağırsakta yer alan viral enfeksiyonlar arasında yer alır.Bakteriler: Helikobakter pilori, E. Coli, salmonella gibi bakteri türleri bağırsakta enfeksiyona neden olan bakteriler arasında bulunur. Özellikle besin zehirlenmelerinde bu bakteriler etkili olur. Bağırsak Enfeksiyonu Neden Olur?Bağırsak enfeksiyonunun nedeni, bağırsağı enfekte eden rotavirüs ve nörovirüs gibi virüsler, kirli su tüketimi ya da besin yolu ile bulaşan salmonella ve E.coli gibi bakteri ya da parazitlerdir. Enfekte kişiyle temas ve ortak eşya kullanımı, hijyen eksikliği, kirli yani kontamine olmuş yiyecek-içeceklerin tüketimi mikroorganizmaların bağırsaklarda üremesine ve bağırsak enfeksiyonuna neden olur.Bağırsak enfeksiyonu nedenleri genel olarak şunlardır:Bağırsak Enfeksiyonu Belirtileri Nelerdir?Bağırsak enfeksiyonunda en yaygın görülen belirtiler aniden ortaya çıkan sulu ishal, bulantı, kusma, kramp tarzı karın ağrısı, yorgunluk, ateş ve baş ağrısıdır. İshal nedeniyle kaybedilen aşırı sıvı ağız kuruluğuna neden olabilir.Genel olarak bağırsak enfeksiyonunda görülen belirtileri şunları içerir:Bağırsak Enfeksiyonu Nasıl Geçer?Bağırsak enfeksiyonu, toplumda sık görülen rahatsızlıklar arasında yer alır. Bağırsak enfeksiyonunu geçirmek için bolca dinlenmeli, sıvı alımını artırmalı ve doğru beslenme şekline geçmeniz gerekir. Bu 3 önemli faktöre dikkat ettiğinizde mide ve bağırsak enfeksiyonunu geçirmeye yardımcı olur. Geçmeyen ya da müdahale edilmeyen bağırsak enfeksiyonlarında ise ilaç tedavisi gerekebilir. Bunun için uzman doktordan destek almak önemlidir.Bağırsak Enfeksiyonuna Ne İyi Gelir?Sindirimi kolay olan, karbonhidrat içeren, emilimi kolaylaştıran ve enerji veren muz, pirinç, elma-patates püresi ve kızarmış ekmek ve tostun yanı sıra bağırsak enfeksiyonuna karşı evde uygulayabileceğiniz yöntemler şunlardır:Salin solüsyonu bağırsak enfeksiyonunun belirtisi olarak ortaya çıkan ishalin kaybettirdiği mineral ve suyu yeniden kazanmanızı sağlayacaktır. Aynı zamanda dehidrasyonu da önleyerek vücuttaki sıvı kaybının önüne geçer.Zencefil kökü suyuZencefil kökü, bağırsakta bulunan parazit ve bakterilerle savaşır ve enfeksiyonu önlemede etkili olur. Anti-bakteriyel ve anti viral etkisi olan zencefil bağırsak enfeksiyonunun yarattığı karın ağrısını da azaltır.Nane çayıNane çayı, enfeksiyondan kaynaklı bağırsak duvarlarındaki tahrişe iyi gelir. Bunun yanında bağırsak gazını emer ve karın rahatsızlığını önemli ölçüde azaltır.Limonlu suLimon su, mide-bağırsak enfeksiyonuna karşı tüketilen ve virüs, parazitlerden kurtulmadan etkili olan doğal bir ilaç olarak bilinir. Kramp, karın ağrısı, ishal gibi belirtileri de hafifletmede etkilidir.SarımsakAntioksidan ve antibakteriyal özelliği bulunan sarımsak, bağırsak enfeksiyonuna neden olan salmonella, Escherichia coli ve Staphylococcus aureus gibi bakterilerle savaşır. Bunun yanında bağışıklık sistemini güçlendirmede de etkili olur.Papatya çayıFenolik bileşikler açısından zengin olan papatya çayı, bağırsak enfeksiyonunun yarattığı kramplara iyi gelerek enfeksiyonu hafifleten özellikler barındırır.Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi Nasıl Olur?Bağırsak enfeksiyonu, doğru yöntemler uygulandığında 1 hafta içerisinde geçebilen bir enfeksiyonu türüdür. Bağırsak enfeksiyonuna sahip kişilerin öncelikli olan sıvı kaybı olan dehidrasyona dikkat etmeleri gerekir. Bu yüzden günlük olarak 2-3 litre aralığında su tüketmeleri önerilir. Bağırsak enfeksiyonuna karşı uygulanabilecek tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:Bunların yanında uzman doktor bağırsak enfeksiyonunun neden olduğu kusma, ishal ve mide bulantısı şikayetlerine karşı parasetamol içerikli ilaçlar tüketilmesini önerebilir.Bağırsak Enfeksiyonu Hakkında Sık Sorulan SorularBağırsak enfeksiyonu kaç günde geçer?Bağırsak enfeksiyonu, bol sıvı tüketimi yapıldığında, dinlenme iyi birlikte ortalama 7-10 gün içerisinde kendiliğinden geçebilmektedir.Bağırsak enfeksiyonu nasıl bulaşır?Bulaşıcı bir hastalık olmayan bağırsak enfeksiyonu, iyi yıkanmamış gıdaların tüketilmesinden, ağız hijyeninin sağlanmamasından dolayı bulaşabilir.Bağırsak enfeksiyonuna su iyi gelir mi?Su düzenli tüketildiğinde bağırsaklara giren mikrobun atılmasında yardımcı olur.Bağırsak enfeksiyonu tehlikeli midir?Bağırsak enfeksiyonu çoğu zaman kendiliğinden iyileşebilen bir hastalıktır ancak bazı durumlarda önemli sağlık problemlerine yol açabileceği için özellikle beslenme düzenine dikkat ederek geçmesi sağlanmalıdır.Bağırsak enfeksiyonu için hangi doktora görünmeli?Bağırsak enfeksiyonu gastroenterit olarak bilinen bir rahatsızlıktır ve bu rahatsızlıkta gastroenteroloji bölümü uzmanlarına görünülmesi gerekir.Bağırsak enfeksiyonu hangi test ile anlaşılır?Gaita yani dışkı örneği ile bağırsaklarda enfeksiyon olup olmadığı anlaşılabilir. | 5,051 |
206 | Hastalıklar | Bağırsak Tıkanıklığı (Bağırsak Düğümlenmesi) | Bağırsak tıkanması, ağızdan alınan besinlerin ya da sıvıların bağırsaklardan geçmesini engelleyen bir durum olarak ifade ediliyor. Sebebi ne olursa olsun bağırsak tıkanıklığının mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Doç. Dr. Onur Bayraktar, bağırsak tıkanması hakkında bilgi verdi.Bağırsak tıkanması, ağızdan alınan besinlerin ya da sıvıların bağırsaklardan geçmesini engelleyen bir durum olarak ifade ediliyor. Sebebi ne olursa olsun bağırsak tıkanıklığının mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Doç. Dr. Onur Bayraktar, bağırsak tıkanması hakkında bilgi verdi.
Bağırsak tıkanıklığı nedir?Bağırsak tıkanması; bağırsak içerisindeki yiyecek, sıvı ve havanın normal ilerleyişinin kısmi veya tam olarak kesintiye uğramasıdır. Tıkanma, ileus olarak da adlandırılan ve bağırsağın normal hareketlerinin yavaşlaması veya durması şeklinde gelişebileceği gibi bağırsağı içeriden ya da dışarıdan bası (mekanik) nedeniyle de olabilir. Hastaların %30’unda kalın bağırsak, %80’inde ise ince bağırsak etkilenmiştir ve karın ağrısı nedeni ile yapılan ameliyatların yaklaşık %20 bağırsak tıkanıklığına bağlıdır.Bağırsak tıkanıklığı belirtileri nelerdir?Bağırsak tıkanıklığı belirtileri sindirim sisteminin hangi seviyesinin, ne kadar tıkandığı ile ilişkilidir. En sık görülenler; bulantı – kusma, karın ağrısı, şişkinlik, dışkı ve gaz çıkaramamadır. Bağırsak tıkanıklığı sebepleri nelerdir?İnce bağırsak tıkanıklığı; karın içi cerrahilere bağlı yapışıklıklar, fıtıklar, tümörler, enfeksiyöz veya inflamatuvar hastalıklar nedeni ile gelişir. Kalın bağırsak tıkanıklığı ise kanserler, volvulus adı verilen bağırsak dönmesi, fıtıklar, yapışıklıklar, selim darlıklar nedeni ile oluşabilir.Bağırsak tıkanıklığı risk faktörleri nelerdir?Bağırsak tıkanıklığı için en önemli risk faktörleri; önceden karından ameliyat geçirilmiş olması, karın duvarı veya kasık fıtıkları, Crohn hastalığı gibi inflamatuvar hastalıklar, bilinen bir kanseri olmak veya kanser için yüksek riske sahip olmak, karın bölgesine radyasyon uygulanmış olması ve yabancı cisimlerdir. Bağırsak tıkanıklığı tanısı nasıl konulur?Hekim tarafından tıbbi geçmişin ayrıntılı sorgulanması ve muayene sonrası bağırsak tıkanıklığı düşünülen hastaya bazı kan tetkikleri ve görüntülemeler yapılır. Ayakta çekilen karın röntgeni ile bağırsak tıkanıklığı varlığı değerlendirilirken, ağızdan ve damardan verilen ilaçlarla çekilen tomografiler ile tıkanıklığın yeri ve nedeni belirlenebilir. Hamileler, çocuklar ve daha önce çok sayıda tomografi çekilmiş olanlarda radyasyondan kaçınmak için MR görüntüleme de yapılabilir.Bağırsak tıkanıklığı tedavisi nasıl yapılır?Tedavi şekli ise belirtilerin ve tıkanıklığın derecesine göre belirlense de, bağırsak tıkanıklığı hastanede, deneyimli uzmanlar tedavi edilmesi gereken bir durumdur.Ağızdan beslenme kesilip, damar yolu ile sıvı ve ilaçlar verilir. Ayrıca burundan takılan "nazogastrik tüp" adı verilen bir sonda ile midede biriken sıvı ve hava boşaltılarak kusma engellenir. Lavmanlarla bağırsakların boşalmasına destek olunabilir. Özellikle geçirilmiş cerrahilere bağlı kısmi ince bağırsak tıkanıklığı olan çoğu hastada bu tedaviler ile tıkanıklığın açılması sağlanabilir.Tam tıkanıklığı olan, bağırsak istirahati ve destek tedavileri ile kliniği düzelmeyen veya enfeksiyon bulguları ortaya çıkan hastalarda ameliyat gerekebilir. Ne tür bir ameliyat yapılacağına altta yatan tıkanıklık nedenine göre karar verilir.Acil müdahale gereken, kolorektal kansere bağlı tıkanıklığı olduğu ancak ameliyatın hasta için riskli olduğu durumlarda tıkalı olan bölgeye stent yerleştirilerek de tıkanıklık aşılabilir.Bazen mekanik, tıkayıcı bir neden olmadan da bağırsak tıkanıklığı gelişebilir. Bu durumda, bağırsak istirahati ve dekompresyon tedavisine ek olarak bağırsak hareketlerini tekrar yerine getirecek ilaçlar da verilebilir.Bağırsak tıkanıklığı hakkında sık sorulan sorularBağırsak tıkanıklığı ameliyatı riskli mi?Her ameliyatta olduğu gibi, bağırsak tıkanması ameliyatında da bazı riskler vardır ve bu riskler tıkanıklığın nedeni ve hastanın genel durumu ile yakından ilişkilidir. Uygun hastalarda kapalı ameliyatlar ile hızlı düzelme ve günlük aktivitelere dönüş sağlanabilirken bazı durumlarda çok daha riskli olan çoklu organ çıkarmanın gerekli olduğu cerrahiler yapılır.Bağırsak tıkanması ölümcül müdür?Tıkanıklığın derecesi ve buna neden olan hastalığa göre risk değişse de, bağırsak tıkanıklığı acil tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur. Tedavinin gecikmesi, bağırsakta beslenme bozukluğu, çürüme ve delinmeyle sonuçlanabilir. Bu durum besin emilim bozuklukları, karın zarı iltihabı, sepsis ve ölüme kadar ilerleyebilir. Bağırsak tıkanması kimlerde görülür?İnce bağırsak tıkanıklığı; karın içi cerrahilere bağlı yapışıklıklar yaşayanlarda, fıtıkları olanlarda olabilir. Bunun yanunda tümörler, enfeksiyöz veya inflamatuvar hastalıklar nedeni ile gelişebilmektedir. Kalın bağırsak tıkanıklığı ise çeşitli kanserler, volvulus adı verilen bağırsak dönmesi, fıtıklar, yapışıklıklar, selim darlıklar nedeni ile oluşabilmektedir.Bağırsak tıkanması ultrasonda çıkar mı?Bağırsak tıkanıklığı şüphesi olan hastalarda karın röntgen ve tomografileri en etkin inceleme yöntemleridir. Diğer yöntemlerin rolü sınırlı olsa da gebeler, bebekler ve yatağında görüntülenmesi gereken kritik hastalarda ultrasonografiden de faydalanılabilir.Kolon kanseri bağırsak tıkanması yapar mı?Kolorektal kanser taramalarının yaygınlığı artmasına rağmen, halen kolorektal kanserli hastaların üçte biri bağırsak tıkanıklığı bulgusu ile başvurmaktadır. Kalın bağırsak tıkanıklıklarının %60’ı kanser nedeniyle görülürken, bu hastaların %10’unda yumurtalık, pankreas, mide kanseri gibi kolon dışı tümörlerin dışarından basısı tıkanıklığı oluşturur.Bağırsak tıkanıklığında gaz çıkar mı?Bağırsak tıkanıklığı bulguları başladıktan sonraki 12-24 saatte, tıkalı olan segmentin sonrasındaki bağırsakların boşalması nedeni ile gaz veya dışkı çıkarılabilir. Ancak gaz ve dışkı çıkarmanın kesilmesi tam tıkanıklık olduğunu düşündürür.Bağırsak tıkanıklığı bitkisel tedavi ile çözümlenebilir mi?Bağırsak tıkanıklığı çoğu zaman mekanik bir nedenle gelişir ve acil tıbbi tedavi gerektirir. Bitkisel tedavi vb. yöntemlerle zaman kaybı, sorunun ilerlemesi ve yaşamı tehdit eder hale gelmesine yol açabilir.Bağırsak tıkanması ameliyatı sonrası beslenme nasıl olmalı?Bağırsak tıkanıklığı açıldıktan sonra bağırsakları yormayacak türde hafif gıdalarla beslenmek gereklidir. Sulu, yumuşak ve gaz yapmayan gıdalarla beslenmeye başlanılır, çiğ sebze-meyve ve işlenmiş gıdaların tüketimi ertelenir ve zamanla diyette alınan gıdalar normel doğru arttırılır. Ancak ameliyat ile tedavi edilmiş hastalarda, beslenme düzeninin yapılan ameliyata göre değişebileceği unutulmamalıdır. Makat tıkanması ile bağırsak tıkanması aynı şey mi?Sindirim sisteminin son kısmı olan rektum ve anüsteki (makat) tümörler, makat sarkması, dışkı taşlaşması vb. bazı durumlar da bağırsak tıkanıklığına yol açabilir. Ancak dışkılama bozukluğu veya zorlu dışkılamaya neden olan patolojiler de benzer bulgular oluşturabileceği için uzman görüşü alınmalıdır.
Bağırsak tıkanıklığı nedir?Bağırsak tıkanması; bağırsak içerisindeki yiyecek, sıvı ve havanın normal ilerleyişinin kısmi veya tam olarak kesintiye uğramasıdır. Tıkanma, ileus olarak da adlandırılan ve bağırsağın normal hareketlerinin yavaşlaması veya durması şeklinde gelişebileceği gibi bağırsağı içeriden ya da dışarıdan bası (mekanik) nedeniyle de olabilir. Hastaların %30’unda kalın bağırsak, %80’inde ise ince bağırsak etkilenmiştir ve karın ağrısı nedeni ile yapılan ameliyatların yaklaşık %20 bağırsak tıkanıklığına bağlıdır.Bağırsak tıkanıklığı belirtileri nelerdir?Bağırsak tıkanıklığı belirtileri sindirim sisteminin hangi seviyesinin, ne kadar tıkandığı ile ilişkilidir. En sık görülenler; bulantı – kusma, karın ağrısı, şişkinlik, dışkı ve gaz çıkaramamadır. Bağırsak tıkanıklığı sebepleri nelerdir?İnce bağırsak tıkanıklığı; karın içi cerrahilere bağlı yapışıklıklar, fıtıklar, tümörler, enfeksiyöz veya inflamatuvar hastalıklar nedeni ile gelişir. Kalın bağırsak tıkanıklığı ise kanserler, volvulus adı verilen bağırsak dönmesi, fıtıklar, yapışıklıklar, selim darlıklar nedeni ile oluşabilir.Bağırsak tıkanıklığı risk faktörleri nelerdir?Bağırsak tıkanıklığı için en önemli risk faktörleri; önceden karından ameliyat geçirilmiş olması, karın duvarı veya kasık fıtıkları, Crohn hastalığı gibi inflamatuvar hastalıklar, bilinen bir kanseri olmak veya kanser için yüksek riske sahip olmak, karın bölgesine radyasyon uygulanmış olması ve yabancı cisimlerdir. Bağırsak tıkanıklığı tanısı nasıl konulur?Hekim tarafından tıbbi geçmişin ayrıntılı sorgulanması ve muayene sonrası bağırsak tıkanıklığı düşünülen hastaya bazı kan tetkikleri ve görüntülemeler yapılır. Ayakta çekilen karın röntgeni ile bağırsak tıkanıklığı varlığı değerlendirilirken, ağızdan ve damardan verilen ilaçlarla çekilen tomografiler ile tıkanıklığın yeri ve nedeni belirlenebilir. Hamileler, çocuklar ve daha önce çok sayıda tomografi çekilmiş olanlarda radyasyondan kaçınmak için MR görüntüleme de yapılabilir.Bağırsak tıkanıklığı tedavisi nasıl yapılır?Tedavi şekli ise belirtilerin ve tıkanıklığın derecesine göre belirlense de, bağırsak tıkanıklığı hastanede, deneyimli uzmanlar tedavi edilmesi gereken bir durumdur.Ağızdan beslenme kesilip, damar yolu ile sıvı ve ilaçlar verilir. Ayrıca burundan takılan "nazogastrik tüp" adı verilen bir sonda ile midede biriken sıvı ve hava boşaltılarak kusma engellenir. Lavmanlarla bağırsakların boşalmasına destek olunabilir. Özellikle geçirilmiş cerrahilere bağlı kısmi ince bağırsak tıkanıklığı olan çoğu hastada bu tedaviler ile tıkanıklığın açılması sağlanabilir.Tam tıkanıklığı olan, bağırsak istirahati ve destek tedavileri ile kliniği düzelmeyen veya enfeksiyon bulguları ortaya çıkan hastalarda ameliyat gerekebilir. Ne tür bir ameliyat yapılacağına altta yatan tıkanıklık nedenine göre karar verilir.Acil müdahale gereken, kolorektal kansere bağlı tıkanıklığı olduğu ancak ameliyatın hasta için riskli olduğu durumlarda tıkalı olan bölgeye stent yerleştirilerek de tıkanıklık aşılabilir.Bazen mekanik, tıkayıcı bir neden olmadan da bağırsak tıkanıklığı gelişebilir. Bu durumda, bağırsak istirahati ve dekompresyon tedavisine ek olarak bağırsak hareketlerini tekrar yerine getirecek ilaçlar da verilebilir.Bağırsak tıkanıklığı hakkında sık sorulan sorularBağırsak tıkanıklığı ameliyatı riskli mi?Her ameliyatta olduğu gibi, bağırsak tıkanması ameliyatında da bazı riskler vardır ve bu riskler tıkanıklığın nedeni ve hastanın genel durumu ile yakından ilişkilidir. Uygun hastalarda kapalı ameliyatlar ile hızlı düzelme ve günlük aktivitelere dönüş sağlanabilirken bazı durumlarda çok daha riskli olan çoklu organ çıkarmanın gerekli olduğu cerrahiler yapılır.Bağırsak tıkanması ölümcül müdür?Tıkanıklığın derecesi ve buna neden olan hastalığa göre risk değişse de, bağırsak tıkanıklığı acil tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur. Tedavinin gecikmesi, bağırsakta beslenme bozukluğu, çürüme ve delinmeyle sonuçlanabilir. Bu durum besin emilim bozuklukları, karın zarı iltihabı, sepsis ve ölüme kadar ilerleyebilir. Bağırsak tıkanması kimlerde görülür?İnce bağırsak tıkanıklığı; karın içi cerrahilere bağlı yapışıklıklar yaşayanlarda, fıtıkları olanlarda olabilir. Bunun yanunda tümörler, enfeksiyöz veya inflamatuvar hastalıklar nedeni ile gelişebilmektedir. Kalın bağırsak tıkanıklığı ise çeşitli kanserler, volvulus adı verilen bağırsak dönmesi, fıtıklar, yapışıklıklar, selim darlıklar nedeni ile oluşabilmektedir.Bağırsak tıkanması ultrasonda çıkar mı?Bağırsak tıkanıklığı şüphesi olan hastalarda karın röntgen ve tomografileri en etkin inceleme yöntemleridir. Diğer yöntemlerin rolü sınırlı olsa da gebeler, bebekler ve yatağında görüntülenmesi gereken kritik hastalarda ultrasonografiden de faydalanılabilir.Kolon kanseri bağırsak tıkanması yapar mı?Kolorektal kanser taramalarının yaygınlığı artmasına rağmen, halen kolorektal kanserli hastaların üçte biri bağırsak tıkanıklığı bulgusu ile başvurmaktadır. Kalın bağırsak tıkanıklıklarının %60’ı kanser nedeniyle görülürken, bu hastaların %10’unda yumurtalık, pankreas, mide kanseri gibi kolon dışı tümörlerin dışarından basısı tıkanıklığı oluşturur.Bağırsak tıkanıklığında gaz çıkar mı?Bağırsak tıkanıklığı bulguları başladıktan sonraki 12-24 saatte, tıkalı olan segmentin sonrasındaki bağırsakların boşalması nedeni ile gaz veya dışkı çıkarılabilir. Ancak gaz ve dışkı çıkarmanın kesilmesi tam tıkanıklık olduğunu düşündürür.Bağırsak tıkanıklığı bitkisel tedavi ile çözümlenebilir mi?Bağırsak tıkanıklığı çoğu zaman mekanik bir nedenle gelişir ve acil tıbbi tedavi gerektirir. Bitkisel tedavi vb. yöntemlerle zaman kaybı, sorunun ilerlemesi ve yaşamı tehdit eder hale gelmesine yol açabilir.Bağırsak tıkanması ameliyatı sonrası beslenme nasıl olmalı?Bağırsak tıkanıklığı açıldıktan sonra bağırsakları yormayacak türde hafif gıdalarla beslenmek gereklidir. Sulu, yumuşak ve gaz yapmayan gıdalarla beslenmeye başlanılır, çiğ sebze-meyve ve işlenmiş gıdaların tüketimi ertelenir ve zamanla diyette alınan gıdalar normel doğru arttırılır. Ancak ameliyat ile tedavi edilmiş hastalarda, beslenme düzeninin yapılan ameliyata göre değişebileceği unutulmamalıdır. Makat tıkanması ile bağırsak tıkanması aynı şey mi? | 5,237 |
207 | Hastalıklar | Bağırsak Sarkması | Bağırsak sarkması olarak bilinen rektal prolapsusta genellikle ıkınma sırasında anüsten çıkan kırmızımsı bir kitle fark edilebiliyor. Kitle anüsün içine geri kayabiliyor veya görünür halde kalabiliyor. Rektal prolapsus bağırsak hareketlerini kontrol edememek gibi hayat konforunu olumsuz etkileyen durumlara da neden olabiliyor. Bağırsak sarkması durumu fark edilir edilmez bir uzmana başvurulması hastalığın daha kötü sonuçlar doğurmadan tedavi edilebilmesi için büyük önem taşıyor. Memorial Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, bağırsak sarkması hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.Bağırsak sarkması olarak bilinen rektal prolapsusta genellikle ıkınma sırasında anüsten çıkan kırmızımsı bir kitle fark edilebiliyor. Kitle anüsün içine geri kayabiliyor veya görünür halde kalabiliyor. Rektal prolapsus bağırsak hareketlerini kontrol edememek gibi hayat konforunu olumsuz etkileyen durumlara da neden olabiliyor. Bağırsak sarkması durumu fark edilir edilmez bir uzmana başvurulması hastalığın daha kötü sonuçlar doğurmadan tedavi edilebilmesi için büyük önem taşıyor. Memorial Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, bağırsak sarkması hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.
Bağırsak sarkması nedir?Rektal prolapsus, rektumun içindeki mukoza kısmının dışarıya çıkmasıdır. Mukoza kısmının dışarıya çıkması ileri derece bir hemoroid gibi algılanır ve semptom verir. Ancak bazen dokular o denli gevşer ki sadece rektumu oluşturan üç katmandan ilk katman olan mukoza kısmının dışarıya çıkmasının yanında aynı zamanda kas ile birlikte tüm rektumun da dışarıya çıkması da olabilir. Bu da rektal total prolapsus olarak adlandırılır.Bağırsak sarkmasında hastanın konforunu son derece olumsuz etkileyen ve sosyal anlamda tolere edilebilecek bir durum değildir. Hastalar her zorlu defekasyondan sonra çıkan kısmı elleriyle içeri itmek zorunda kalırlar. Zaten başlangıçtaki tedavilerden biri de çıkan dokuyu elle içeriye ittirmektir. 1-2 cm’den 5-10 cm’ye kadar bir dışarıya çıkma söz konusu olabilmektedir.Bağırsak sarkması belirtileri nelerdir? Anüsün dışında bir şişkinlik hissetmek. Anal açıklığının dışında kırmızı bir kitle görmek. Anüs veya rektumda ağrı. Rektumdan kanama. Anüsten kan, kaka veya mukus sızıntısı.Bağırsak sarkması kimlerde görülür?Bağırsak sarkmasının nedenlerinin altında rektumun boşalmasını engelleyici durumlar ve o dokunun zayıflaması yatar. Doku zayıflığından bahsedildiği için genellikle 50 yaşının üstündeki kişilerde görülür. Vakaların 3’te birine yakını kadınlardan oluşmaktadır. Çok zorlu doğum yapmış, uzun süren kabızlık şikayeti yaşamış kadınlarda daha sık görülmektedir.Bağırsak sarkması nasıl teşhis edilir?Bazen rektal prolapsusu hemoroidden ayırt etmek zor olabilir. Rektal prolapsusu teşhis etmeye yardımcı olmak için aşağıdaki yöntemlere başvurulabilir.Dijital rektal muayene Sfinkter kaslarının gücünü değerlendirmek ve rektal bölgede herhangi bir anormallik olup olmadığını kontrol etmek için elle muayene uygulanır.Anal manometriAnüs ve rektuma dar, esnek bir tüp yerleştirilir. Tüpün ucundaki küçük bir balon genişletilebilir. Bu test, anal sfinkterin sıkılığını ve rektumun hassasiyetini ve işleyişini ölçmeye yardımcı olur.KolonoskopiPolipler veya kolon kanseri gibi diğer durumları ekarte etmek ve tüm kolonu incelemek için rektuma esnek bir tüpün yerleştirildiği bir kolonoskopi yapılabilir.Bağırsak sarkması nasıl tedavi edilir?Genellikle ileri yaş hastalığı olarak karşılaşılan bağırsak sarkması tedavi edilemeyecek bir hastalık değildir. Dokular daha fazla dejenere olmadan hastaların tedavi için başvurmaları çok önemlidir. Başlangıçta, hastaların dışkılama düzeninin sağlanması planlanır. Kabızlığın tedavi edilerek yumuşak bir dışkılama sağlanması amaçlanır. Eğer kabızlığa neden olan tiroidin az çalışması, metabolizma düşüklüğü gibi başka nedenler varsa bu durumları tedavi edecek yollar izlenir. Bu düzenlemeler ile tedavide yarar görülemeyen durumlarda cerrahiye başvurulur. Basit mukozal prolapsuslarda mukoza tıpkı hemoroidlerde olduğu gibi ufak bir stepper ile kesilip boyu kısaltılarak içeriye çekilebilir.Aynı prensip geniş, büyük rektal prolapsuslarda da kullanılabilir. Önceden rektumun çıkan kısmının askılandığı yöntemlere başvurulurdu. Şimdi daha ziyade rektumun boyunun kısaltılıp, sarkan kısmın kesilerek yeniden birleştirildiği yöntemler uygulanır.Bağırsak sarkması hakkında sık sorulan sorular Bağırsak sarkması tedavi edilmezse ne olur?Bağırsak sarkması göz ardı edilmemesi gereken bir hastalıktır. Tedavisi eğer planlanmazsa soliter rektal ülser diye adlandırılan, kanamaya yol açabilecek ve kanserle karıştırılabilecek bir ülser oluşabilir. Bağırsak sarkması fark edilir edilmez, başlangıcında bir genel cerrahi uzmanına başvurması büyük önem taşır. Her dışkılamada içeriye itmek kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır.Tedavi edilmeyen hemoroid bağırsak sarkmasına neden olur mu?Tedavi edilmeyen hemoroid bağırsak sarkmasına dönüşemez. Ancak bağırsak sarkması çok ilerlemiş bir hemoroid gibi belirti verebilir. İki hastalığın oluşumu farklıdır. Birinde o katmanın dışarıya çıkması söz konusudur. Diğerinde ise mevcut damar yatağına bası gelişmektedir. Oluşumları benzediği için aynı şekilde belirti verebilir ama her ikisi de irili ufaklı anal bölge hastalığıdır ve mutlaka bir profesyonelden destek alınması gerekmektedir
Bağırsak sarkması nedir?Rektal prolapsus, rektumun içindeki mukoza kısmının dışarıya çıkmasıdır. Mukoza kısmının dışarıya çıkması ileri derece bir hemoroid gibi algılanır ve semptom verir. Ancak bazen dokular o denli gevşer ki sadece rektumu oluşturan üç katmandan ilk katman olan mukoza kısmının dışarıya çıkmasının yanında aynı zamanda kas ile birlikte tüm rektumun da dışarıya çıkması da olabilir. Bu da rektal total prolapsus olarak adlandırılır.Bağırsak sarkmasında hastanın konforunu son derece olumsuz etkileyen ve sosyal anlamda tolere edilebilecek bir durum değildir. Hastalar her zorlu defekasyondan sonra çıkan kısmı elleriyle içeri itmek zorunda kalırlar. Zaten başlangıçtaki tedavilerden biri de çıkan dokuyu elle içeriye ittirmektir. 1-2 cm’den 5-10 cm’ye kadar bir dışarıya çıkma söz konusu olabilmektedir.Bağırsak sarkması belirtileri nelerdir?Bağırsak sarkması kimlerde görülür?Bağırsak sarkmasının nedenlerinin altında rektumun boşalmasını engelleyici durumlar ve o dokunun zayıflaması yatar. Doku zayıflığından bahsedildiği için genellikle 50 yaşının üstündeki kişilerde görülür. Vakaların 3’te birine yakını kadınlardan oluşmaktadır. Çok zorlu doğum yapmış, uzun süren kabızlık şikayeti yaşamış kadınlarda daha sık görülmektedir.Bağırsak sarkması nasıl teşhis edilir?Bazen rektal prolapsusu hemoroidden ayırt etmek zor olabilir. Rektal prolapsusu teşhis etmeye yardımcı olmak için aşağıdaki yöntemlere başvurulabilir.Dijital rektal muayene Sfinkter kaslarının gücünü değerlendirmek ve rektal bölgede herhangi bir anormallik olup olmadığını kontrol etmek için elle muayene uygulanır.Anal manometriAnüs ve rektuma dar, esnek bir tüp yerleştirilir. Tüpün ucundaki küçük bir balon genişletilebilir. Bu test, anal sfinkterin sıkılığını ve rektumun hassasiyetini ve işleyişini ölçmeye yardımcı olur.KolonoskopiPolipler veya kolon kanseri gibi diğer durumları ekarte etmek ve tüm kolonu incelemek için rektuma esnek bir tüpün yerleştirildiği bir kolonoskopi yapılabilir.Bağırsak sarkması nasıl tedavi edilir?Genellikle ileri yaş hastalığı olarak karşılaşılan bağırsak sarkması tedavi edilemeyecek bir hastalık değildir. Dokular daha fazla dejenere olmadan hastaların tedavi için başvurmaları çok önemlidir. Başlangıçta, hastaların dışkılama düzeninin sağlanması planlanır. Kabızlığın tedavi edilerek yumuşak bir dışkılama sağlanması amaçlanır. Eğer kabızlığa neden olan tiroidin az çalışması, metabolizma düşüklüğü gibi başka nedenler varsa bu durumları tedavi edecek yollar izlenir. Bu düzenlemeler ile tedavide yarar görülemeyen durumlarda cerrahiye başvurulur. Basit mukozal prolapsuslarda mukoza tıpkı hemoroidlerde olduğu gibi ufak bir stepper ile kesilip boyu kısaltılarak içeriye çekilebilir.Aynı prensip geniş, büyük rektal prolapsuslarda da kullanılabilir. Önceden rektumun çıkan kısmının askılandığı yöntemlere başvurulurdu. Şimdi daha ziyade rektumun boyunun kısaltılıp, sarkan kısmın kesilerek yeniden birleştirildiği yöntemler uygulanır.Bağırsak sarkması hakkında sık sorulan sorular Bağırsak sarkması tedavi edilmezse ne olur?Bağırsak sarkması göz ardı edilmemesi gereken bir hastalıktır. Tedavisi eğer planlanmazsa soliter rektal ülser diye adlandırılan, kanamaya yol açabilecek ve kanserle karıştırılabilecek bir ülser oluşabilir. Bağırsak sarkması fark edilir edilmez, başlangıcında bir genel cerrahi uzmanına başvurması büyük önem taşır. Her dışkılamada içeriye itmek kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır.Tedavi edilmeyen hemoroid bağırsak sarkmasına neden olur mu?Tedavi edilmeyen hemoroid bağırsak sarkmasına dönüşemez. Ancak bağırsak sarkması çok ilerlemiş bir hemoroid gibi belirti verebilir. İki hastalığın oluşumu farklıdır. Birinde o katmanın dışarıya çıkması söz konusudur. Diğerinde ise mevcut damar yatağına bası gelişmektedir. Oluşumları benzediği için aynı şekilde belirti verebilir ama her ikisi de irili ufaklı anal bölge hastalığıdır ve mutlaka bir profesyonelden destek alınması gerekmektedir | 3,502 |
208 | Hastalıklar | Bakteriyel Vajinozis | Bakteriyel vajinozis, vajinada bulunan normal bakterilerin aşırı büyümesine bağlı olarak bakteriyel dengesizliğe neden olmasından dolayı görülen bir vajinal enfeksiyondur. Bakteriyel vajinozis belirtileri özellikle balık kokan, kirli beyaz veya gri vajinal akıntıyı içeren bir yapıdadır. Tanı ve teşhisin ardından uzman doktor tarafından verilen antibiyotiklerle kolayca tedavi edilebilir.Bakteriyel vajinozis, vajinada bulunan normal bakterilerin aşırı büyümesine bağlı olarak bakteriyel dengesizliğe neden olmasından dolayı görülen bir vajinal enfeksiyondur. Bakteriyel vajinozis belirtileri özellikle balık kokan, kirli beyaz veya gri vajinal akıntıyı içeren bir yapıdadır. Tanı ve teşhisin ardından uzman doktor tarafından verilen antibiyotiklerle kolayca tedavi edilebilir.
Bakteriyel Vajinozis Nedir?Bakteriyel vajinozis, vajinadaki mikroorganizmaların normal dengesinin bozulması ile ortaya çıkan vajinal bakteriyel enfeksiyondur. Vajinada normalde de bakteriler bulunur. İyi ve kötü bakteriler birbirini dengeleyerek hastalık oluşumuna engel olur. Bazı durumlarda ise kötü bakteriler orantısız şeklide çoğalarak iyi bakterileri baskılar. Bu da vajinadaki mikroorganizma dengesinin bozulmasına neden olarak bakteriyel vajinozis durumuna zemin hazırlar. Bakteriyel vajinoz olması durumunda vajinal akıntı balık kokusuna sahip olarak rahatsız edici olabilir. Aynı zamanda bazı kişilerde vajinal tahriş görülür.Kimler bakteriyel vajinozis riski taşır?Kadınlar hepsi bakteriyel vajinozise yakalanabilir fakat genellikle cinsel açıdan aktif olan kişilerde daha fazla görülür. Bazı kadınlar bakteriyel vajinozisa neden olan bakterileri doğal olarak çok fazla üretme eğilimindedirler. Hamile olanlar, antibiyotik ve aktif bir cinsel yaşamı bulunan kişiler bakteriyel vajinozis riski taşırlar.Bakteriyel Vajinozis Belirtileri Nelerdir?Bakteriyel vajinozis, birçok kişide belirti göstermese de gösterdiği durumda balık kokulu, kirli beyaz, gri bir vajinal akıntı olarak ortaya çıkar. Vajinada kaşıntı ve tahriş de bakteriyel vajinozis belirtileri arasında yer alır.Bakteriyel vajinozisin en yaygın görülen belirtileri şöyle sıralanır: Kötü kokulu, yeşilimsi, kirli beyaz vajinal akıntı Cinsel birliktelik sonrasında balık kokulu vajinal akıntı Vajinada kaşıntı veya tahriş İşerken yanma hissiBakteriyel vajinozis, diğer vajinal enfeksiyonlarla benzerlik gösterir. Kişinin sahip olduğu vajinal enfeksiyonun tespiti için uzman doktor gitmesi önemlidir.Bakteriyel Vajinozis Neden Olur?Bakteriyel vajinozis, vajinada yer alan iyi bakterilerin azalarak kötü bakterilerin çoğalması nedeniyle görülür. Vajinadaki bu dengesizlik düşük bağışıklık sistemi, hijyen kurallarına uyulmaması, cinsel ilişki ya da antibiyotik kullanımı nedeniyle görülebilir.Yaygın görülen bir vajinal enfeksiyon olan bakteriyel vajinozis, şu nedenlerle ortaya çıkar:Hijyen koşullarıVajinal hijyenin sağlanmaması ya da sağlanırken yanlış temizleme yöntemleri, vajinanın doğal bakteriyel dengesinin bozulmasına neden olabilir.Tütün kullanımıTütün ürünlerini kullanmak bakteriyel vajinozis riskinin artmasına neden olabilir.Antibiyotik kullanımıGeniş spektrumlu antibiyotikler, vücuttaki doğal bakteri dengesini bozulmasına neden olarak kötü bakterilerin çoğalmasına ve bakteriyel vajinozis riskinin artmasına sebep olur.Menstrüasyon (adet kanaması) dönemiAdet dönemi esnasında kişinin vajinal pH dengesi değişebilir ve bu da bakteriyel vajinozis riskinin artmasına neden olur.Düşük bağışıklık sistemiBağışıklık sistemi zayıf olan kişiler vajinada bakteriyel vajinozis oluşmasına daha yatkın olabilirler.Bakteriyel Vajinozis Nasıl Teşhis Edilir?Bakteriyel vajinozis, uzman doktorun belirtileri incelemesinin ardından yapılan testlerle beraber ortaya çıkarılır. Kişinin tıbbi geçmişinin de öğrenilmesini ardından şu uygulamalar yapılabilir: Beyaz veya gri renkte kötü kokulu akıntı gibi enfeksiyon belirtilerini aramak için pelvik muayene yapılabilir Sonrasında vajinanızdan sıvı örneği alınarak laboratuvara gönderilir. Vajinadaki akıntının pH'ı veya asitlik seviyesini kontrol edilir. Bakteriyel vajinozis testlerinde akıntının incelenmesinin ardından teşhis konulur.Bakteriyel Vajinozis Tedavisi Nasıl Olur?Bakteriyel vajinozis enfeksiyonunu tedavi etmek için uzman doktor kişiye belli ilaçlar verebilir. Belirtiler olmasa bile bakteriyel vajinozis enfeksiyonundan kurtulmak önemlidir. Bazı durumlarda bakteriyel vajinozis kendi kendine kaybolabilir. Bu gibi durumlarda çoğu zaman enfeksiyon devam eder ya da daha da kötüleşerek kişiyi etkiler. Bakteriyel vajinozis tedavi edilmedğinde hamilelik döneminde zararlı bir hale gelebilir. Tahrişe, akıntıya ve güçlü bir vajinal kokuya sebep olarak rahatsızlık verir. Buna yönelik olarak uzman doktor, bakteriyel vajinozise karşı uygulanabilecek ilaçlar önerir.Bakteriyel Vajinozis Hakkında Sık Sorulan SorularBakteriyel vajinozis için evde tedavi var mı?Bakteriyel vajinozisi evde tedavi etmek için probiyotik içeren besinlerden yararlanmak önerilebilir. Bakteriyel vajinozisi daha da kötüleştirebilecek maya enfeksiyonlarına yönelik duş veya ürünleri kullanmaktan kaçınmak da önemlidir.Bakteriyel vajinozis bulaşıcı mıdır?Bakteriyel vajinozis, kişiden kişiye yayılmasa da aktif cinsel bir yaşam enfeksiyona yakalanma riskini artırır.
Bakteriyel Vajinozis Nedir?Bakteriyel vajinozis, vajinadaki mikroorganizmaların normal dengesinin bozulması ile ortaya çıkan vajinal bakteriyel enfeksiyondur. Vajinada normalde de bakteriler bulunur. İyi ve kötü bakteriler birbirini dengeleyerek hastalık oluşumuna engel olur. Bazı durumlarda ise kötü bakteriler orantısız şeklide çoğalarak iyi bakterileri baskılar. Bu da vajinadaki mikroorganizma dengesinin bozulmasına neden olarak bakteriyel vajinozis durumuna zemin hazırlar. Bakteriyel vajinoz olması durumunda vajinal akıntı balık kokusuna sahip olarak rahatsız edici olabilir. Aynı zamanda bazı kişilerde vajinal tahriş görülür.Kimler bakteriyel vajinozis riski taşır?Kadınlar hepsi bakteriyel vajinozise yakalanabilir fakat genellikle cinsel açıdan aktif olan kişilerde daha fazla görülür. Bazı kadınlar bakteriyel vajinozisa neden olan bakterileri doğal olarak çok fazla üretme eğilimindedirler. Hamile olanlar, antibiyotik ve aktif bir cinsel yaşamı bulunan kişiler bakteriyel vajinozis riski taşırlar.Bakteriyel Vajinozis Belirtileri Nelerdir?Bakteriyel vajinozis, birçok kişide belirti göstermese de gösterdiği durumda balık kokulu, kirli beyaz, gri bir vajinal akıntı olarak ortaya çıkar. Vajinada kaşıntı ve tahriş de bakteriyel vajinozis belirtileri arasında yer alır.Bakteriyel vajinozisin en yaygın görülen belirtileri şöyle sıralanır:Bakteriyel vajinozis, diğer vajinal enfeksiyonlarla benzerlik gösterir. Kişinin sahip olduğu vajinal enfeksiyonun tespiti için uzman doktor gitmesi önemlidir.Bakteriyel Vajinozis Neden Olur?Bakteriyel vajinozis, vajinada yer alan iyi bakterilerin azalarak kötü bakterilerin çoğalması nedeniyle görülür. Vajinadaki bu dengesizlik düşük bağışıklık sistemi, hijyen kurallarına uyulmaması, cinsel ilişki ya da antibiyotik kullanımı nedeniyle görülebilir.Yaygın görülen bir vajinal enfeksiyon olan bakteriyel vajinozis, şu nedenlerle ortaya çıkar:Hijyen koşullarıVajinal hijyenin sağlanmaması ya da sağlanırken yanlış temizleme yöntemleri, vajinanın doğal bakteriyel dengesinin bozulmasına neden olabilir.Tütün kullanımıTütün ürünlerini kullanmak bakteriyel vajinozis riskinin artmasına neden olabilir.Antibiyotik kullanımıGeniş spektrumlu antibiyotikler, vücuttaki doğal bakteri dengesini bozulmasına neden olarak kötü bakterilerin çoğalmasına ve bakteriyel vajinozis riskinin artmasına sebep olur.Menstrüasyon (adet kanaması) dönemiAdet dönemi esnasında kişinin vajinal pH dengesi değişebilir ve bu da bakteriyel vajinozis riskinin artmasına neden olur.Düşük bağışıklık sistemiBağışıklık sistemi zayıf olan kişiler vajinada bakteriyel vajinozis oluşmasına daha yatkın olabilirler.Bakteriyel Vajinozis Nasıl Teşhis Edilir?Bakteriyel vajinozis, uzman doktorun belirtileri incelemesinin ardından yapılan testlerle beraber ortaya çıkarılır. Kişinin tıbbi geçmişinin de öğrenilmesini ardından şu uygulamalar yapılabilir:Bakteriyel Vajinozis Tedavisi Nasıl Olur?Bakteriyel vajinozis enfeksiyonunu tedavi etmek için uzman doktor kişiye belli ilaçlar verebilir. Belirtiler olmasa bile bakteriyel vajinozis enfeksiyonundan kurtulmak önemlidir. Bazı durumlarda bakteriyel vajinozis kendi kendine kaybolabilir. Bu gibi durumlarda çoğu zaman enfeksiyon devam eder ya da daha da kötüleşerek kişiyi etkiler. Bakteriyel vajinozis tedavi edilmedğinde hamilelik döneminde zararlı bir hale gelebilir. Tahrişe, akıntıya ve güçlü bir vajinal kokuya sebep olarak rahatsızlık verir. Buna yönelik olarak uzman doktor, bakteriyel vajinozise karşı uygulanabilecek ilaçlar önerir.Bakteriyel Vajinozis Hakkında Sık Sorulan SorularBakteriyel vajinozis için evde tedavi var mı?Bakteriyel vajinozisi evde tedavi etmek için probiyotik içeren besinlerden yararlanmak önerilebilir. Bakteriyel vajinozisi daha da kötüleştirebilecek maya enfeksiyonlarına yönelik duş veya ürünleri kullanmaktan kaçınmak da önemlidir.Bakteriyel vajinozis bulaşıcı mıdır?Bakteriyel vajinozis, kişiden kişiye yayılmasa da aktif cinsel bir yaşam enfeksiyona yakalanma riskini artırır. | 3,516 |
209 | Hastalıklar | Bartholin Kisti | Bartholin kisti, vajinanın alt kısmının her iki yanında bulunan ve kayganlaştırıcı bir mukus salgılayan iki oval salkım şeklinde bez olan bartholin bezlerine sıvının geri dönmesi sonucu sıvı birikmesi ile oluşan şişliklerdir. Bartholin bezleri cinsel uyarıların artma dönemi yani ergenlikten sonra aktif hale gelir. Bu bezler özellikle cinsel ilişki sırasında vajinal ıslaklığı sağlar ve cinsel ilişkiyi kolaylaştırır. Bartholin bez kanalları tıkandığında içindeki sıvıyı boşaltamaz hale gelir. Bezlerin içi sıvıyla dolar ve bartholin kistlerine sebep olur. Bu kist enfekte olup ve apse oluşturabilir. Bartholin kisti, vajinanın alt kısmının her iki yanında bulunan ve kayganlaştırıcı bir mukus salgılayan iki oval salkım şeklinde bez olan bartholin bezlerine sıvının geri dönmesi sonucu sıvı birikmesi ile oluşan şişliklerdir. Bartholin bezleri cinsel uyarıların artma dönemi yani ergenlikten sonra aktif hale gelir. Bu bezler özellikle cinsel ilişki sırasında vajinal ıslaklığı sağlar ve cinsel ilişkiyi kolaylaştırır. Bartholin bez kanalları tıkandığında içindeki sıvıyı boşaltamaz hale gelir. Bezlerin içi sıvıyla dolar ve bartholin kistlerine sebep olur. Bu kist enfekte olup ve apse oluşturabilir.
Bartholin Kisti Nedir?Bartholin kisti, cinsel ilişki esnasında vajinada gereken kayganlığı sağlayan salgının bezlerden salınamadığı durumda bezlerde biriken sıvı sonucu oluşan şişliklerdir. Bartholin kistler tek taraflı olduğu gibi iki tarafta da görülebilir. Vajina yakınında hassas, ağrılı şişlik, cinsel ilişki anında ağrı, yürürken ya da otururken rahatsız hissetme ve ateş bartholin kistinin belirtileridir.Tedavi süreci de oluşan kistin boyutuna, ağrı durumuna, enfeksiyon gelişimine bağlı olarak değişir. Bazı durumlarda cerrahi drenaj gerektirir. Antibiyotikler genellikle tedavide yardımcı olmaktadır. Bartholin kisti ve apsesi yaygın görülen hastalıklardandır ve tedavi edilmediğinde kişiye yaşam kalitesini düşürecek şekilde rahatsızlık verir.Bartholin Kisti Neden Olur?Bartholin kistinin nedenleri cinsel birliktelik, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, doğum gibi cerrahi işlemler ve rahimde travmaya neden olan durumlardır. Bakteriyel enfeksiyonlar Escherichia coli, gonore veya klamidya gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar Vajinal bölgeyi etkileyen travmalar Cerrahi müdahaleler Mukus birikiminin kanalları tıkaması Sürekli tekrarlayan enflamasyonBazı kişilerde kistler 0.5 cm ebatındayken, bazılarında 5 cm’e kadar bile ulaşabilmektedir. Neisseria Gonore bakterisi (halk dilinde bel soğukluğu), klamidya trachomatis hastalığın sebepleri arasında sayılabilir. Bunun yanında Staphylococcus aureus ve fekalis, E. Koli, P.aeruginosa, B.fragilis, C. Perfringens Bartolin apsesi yaratan etkenler arasında olabilir. Bartholin kisti tekrarlayabilir.Bartholin Kisti Belirtileri Nelerdir?Bartholin kisti, hassaslık, cinsel ilişki esnasında ağrı, tahriş, ağrı ya da ateş, kızarıklık gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazı küçük ve enfekte olmayan bartholin kistleri fark edilmeyebilir. Kist büyüdüğü durumda vajinada kitle ve yumruk şeklinde görülür. Bu oluşan kistler kişinin hayat kalitesini etkileyerek rahatsızlık verebilir. Bartholin kistinin tam gelişmemiş enfeksiyonu birkaç gün sonra çıkabilir. Kist eğer enfekte olmuşsa bartholin kisti şu belirtiler görülebilir: Vajinal açıklığın yakınlarında hassas, hafif ağrılı bir yumru Yürürken ya da otururken rahatsızlık hissi Cinsel ilişki sırasında ağrı Ateş Bitkinlik Vajina bölgesinde hassasiyet Bazen ileri derecede batma ve ağrıBartholin kisti genellikle tek taraflıdır ancak nadiren çift taraflı da görülebilir. Kısa zamanda küçülüp, büyüme potansiyeline sahiptir.Bartholin Kisti Teşhisi Nasıl Konulur?Bartholin kisti ve apsesi teşhisi için doktor tıbbi öykü alacaktır. Sonrasında pelvik muayene yapılır. Bunun yanında apsenin sebebi için vajinal sıvı örneği ile bazı kan tetkikleri istenebilir. Eğer kadın menopoza girmişse ve 40 yaş üzerindeyse kanser için de araştırma testleri yapılabilmektedir. Bu kadınlarda kitleden biyopsi alınabilmektedir.Bartholin Kisti Tedavisi Nasıl Olur?Bartholin kisti, küçük ise ve bir şikayet oluşturmuyorsa tedavi gerektirmeyebilir. Eğer bu bölgede kist büyüyorsa, tekrarlama durumu varsa tedavi gerekmektedir. Tedavi, kistin boyutuna, hastanın şikayetlerine ve apse oluşturup oluşturmamasına, enfeksiyona sebep olup olmamasına bağlı değişiklik gösterir. Tedavi seçenekleri arasında şunlar vardır:Oturma banyolarıÜç ya da dört gün boyunca günde birkaç kez ılık suya oturmak, küçük, basit ve enfekte kistin kendi kendisine yırtılmasına veya boşalmasına yardımcı olabilir.Cerrahi drenajEnfekte olmuş veya çok büyük bir kisti boşaltmak için ameliyat gerekebilir. Lokal veya genel anestezi altında bartholin kisti ameliyatı yapılabilir. Tıkanmış olan kanalların dışarı doğru açılması bir tedavi türüdür. Hasta operasyonla birlikte rahatlar. Ortalama bir hafta içinde de bartholin bezi eski yapısına döner. Diğer bir cerrahi seçenekse apse üzerine küçük bir delik açılıp, apse boşaltılarak ve bartholin bezinin içine gümüş nitrat konularak 2 gün beklenerek yapılır. Sonrasında bu gümüş nitrat çıkarılır. Ayrıca, kist ve apsenin tedavisinde Word kateter yöntemi de vardır. Burada apse veya kist küçük bir delikle açılır, içi boşaltılır, içeriye kateterin balon kısmı yerleştirilerek; bu balon şişirilir. Kateterin diğer ucu da vajene konulur. Bu kateter 1 ay civarında bu bölgede bırakılır, içerideki sıvı dışarı atılır. Bu da kist ve apsenin nüks oranını azaltan yöntemlerden biridir.AntibiyotikTedavide bir yöntem de antibiyotiklerdir. Doktor eğer kistin enfekte olduğunu tespit ettiyse ve test sonucu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyonsa antibiyotik reçete edebilir. Ancak apse cerrahi yolla boşaltılırsa buna da ihtiyaç olmayabilir.Bartholin Kisti Hakkında Sık Sorulan Sorular Bartholin kisti kendiliğinden geçer mi?Bartholin kistinin kendiliğinden geçmesi için, kistin patlaması ve içeriğinin tamamen dışarı boşalması gerekir. Bu aşamada antibiyotik ile ağrı kesici ilaçlarla geçici bir rahatlama sağlanır. Bu durumda bartholin kistinin tekrarlama olasılığı vardır.Bartholin kistleri en çok kimlerde görülür?Genellikle genç ve düzenli cinsel hayatı bulunan kadınlarda daha sık görülür.Kız çocuklarında bartholin kisti olur mu?Bartholin bezleri ergenlik sonrası dönemde aktif olduğu için çocukluk döneminde bartholin kisti görülme ihtimali çok düşüktür.Bartholin kisti evde nasıl patlatılır?Doktor önermeden ev usulü yöntemler uygulanmamalıdır. Bartholin kisti bitkisel tedavisi olan bir sorun mu?Hiçbir bitkisel yöntem doktorun vereceği tedavinin yerini tutmamaktadır. Bitkisel yöntemler asla bir uzman doktora danışmadan denenmemelidir. Doktora danışılmadan yapılan ev içi, bitkisel türde uygulamalar faydadan çok zarar getirebilmektedir.Bartholin kisti patlaması zarar verir mi?Tedavi edilmeyen bartholin kisti patlaması riskli olabilir ve bu durum kistin yeniden tekrarlamasına neden olabilir. Böyle bir durumda mutlaka bir doktora danışılmalıdır.Bartholin kisti sıkılır mı?Asla bu tür konularda kişiler kendi kendilerine yöntemler denememelidir. Bartholin kisti sıkılmaz.Bartholin kisti için krem verilir mi?Tedaviler kişideki kistin ve enfeksiyon durumuna göre değişmektedir.Bartholin kisti tekrarlar mı?Çeşitli tedavilerle bartholin kisti ortadan kaldırılabilmektedir. Ancak bazı hastalarda nüksetmesi mümkündür. Doğru şekilde tedavi edilmeyen bartholin kistlerinin de tekrarlama riski yüksektir.Bartholin kisti kısırlık yapar mı?Bartholin kistinin kısırlık yapması mümkün değildir.Bartholin kisti tedavi edilebilir mi?Bartholin kisti tedavi edilebilen bir sorundur. Bu konuda doktora gitmekten çekinilmemelidir.Bartholin kisti ameliyatı sonrası işe ne zaman dönülebilir?Ameliyatın ertesi günü gündelik yaşantıya da işe de dönülebilir.Bartholin kisti ameliyatı sonrası havuza ya da denize girilebilir mi?Ameliyat sonrasında 2 hafta kadar deniz ya da havuza girilmemelidir. Enfeksiyon riskini getirebilir.Bartholin kisti ile cinsel ilişkiye girilir mi?Kist küçükse cinsellikten kaçınmaya gerek yoktur. Çok ileri bir vakada ilişki sırasında ağrı, acı ve rahatsızlık hissedilebilir. Zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.Bartholin kisti ameliyatı sonrası cinsel ilişki yaşanabilir mi?Ameliyatın ardından en az iki hafta kadar cinsel ilişki önerilmemektedir.Bartholin kisti bakirelerde görülür mü?Nadiren de olsa bartolin kisti bakirelerde de görülebilir.Bartholin kisti nasıl önlenir?Bartholin kistinin tam olarak neden geliştiği net değildir bu nedenle önlem almak pek mümkün olmayabilir. Ancak bazı bartholin kisti vakaları cinsel yolla bulaşan bir bakteri sebebiyle olabildiğinden korunmasız cinsel temastan kaçınılmalıdır. Genital hijyene dikkat edilmelidir. En azından bunlar kistin apseleşip, enfekte olmasını önleyebilir.Bartholin kisti ameliyatı sonrasında kanama olur mu?Ameliyat sonrasında bir miktar lekelenme görülebilir. Eğer ameliyattan sonra yoğun kanama olursa doktora görünmek gerekmektedir.Bartholin kisti tedavi edilmezse ne olur?Bartholin kistine müdahale edilmezse kist tekrarlayabilir.Bartholin kisti kanser belirtisi midir?Bartholin bezinde kanser görülebilir. Bu tür daha çok menopozdan sonra 40 yaş üstü kadınlarda görülebilmektedir. Genellikle HPV pozitif olanlarda, sigara kullananlarda, tek eşli olmayan düzensiz cinsel ilişkiye girenlerde, kronik hastalığı olanlarda, sistemik lupus eritemazus hastalarında, liken sklerozu bulunanlarda daha sık görülebilmektedir. 40 yaş üstü menopoz sonrası kadınlarda bartholin kisti mutlaka çıkarılıp patolojik incelemeye gönderilmelidir. Bu şekilde kanser tanısı konulabilir.
Bartholin Kisti Nedir?Bartholin kisti, cinsel ilişki esnasında vajinada gereken kayganlığı sağlayan salgının bezlerden salınamadığı durumda bezlerde biriken sıvı sonucu oluşan şişliklerdir. Bartholin kistler tek taraflı olduğu gibi iki tarafta da görülebilir. Vajina yakınında hassas, ağrılı şişlik, cinsel ilişki anında ağrı, yürürken ya da otururken rahatsız hissetme ve ateş bartholin kistinin belirtileridir.Tedavi süreci de oluşan kistin boyutuna, ağrı durumuna, enfeksiyon gelişimine bağlı olarak değişir. Bazı durumlarda cerrahi drenaj gerektirir. Antibiyotikler genellikle tedavide yardımcı olmaktadır. Bartholin kisti ve apsesi yaygın görülen hastalıklardandır ve tedavi edilmediğinde kişiye yaşam kalitesini düşürecek şekilde rahatsızlık verir.Bartholin Kisti Neden Olur?Bartholin kistinin nedenleri cinsel birliktelik, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, doğum gibi cerrahi işlemler ve rahimde travmaya neden olan durumlardır. Bazı kişilerde kistler 0.5 cm ebatındayken, bazılarında 5 cm’e kadar bile ulaşabilmektedir. Neisseria Gonore bakterisi (halk dilinde bel soğukluğu), klamidya trachomatis hastalığın sebepleri arasında sayılabilir. Bunun yanında Staphylococcus aureus ve fekalis, E. Koli, P.aeruginosa, B.fragilis, C. Perfringens Bartolin apsesi yaratan etkenler arasında olabilir. Bartholin kisti tekrarlayabilir.Bartholin Kisti Belirtileri Nelerdir?Bartholin kisti, hassaslık, cinsel ilişki esnasında ağrı, tahriş, ağrı ya da ateş, kızarıklık gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazı küçük ve enfekte olmayan bartholin kistleri fark edilmeyebilir. Kist büyüdüğü durumda vajinada kitle ve yumruk şeklinde görülür. Bu oluşan kistler kişinin hayat kalitesini etkileyerek rahatsızlık verebilir. Bartholin kistinin tam gelişmemiş enfeksiyonu birkaç gün sonra çıkabilir. Kist eğer enfekte olmuşsa bartholin kisti şu belirtiler görülebilir: Bartholin kisti genellikle tek taraflıdır ancak nadiren çift taraflı da görülebilir. Kısa zamanda küçülüp, büyüme potansiyeline sahiptir.Bartholin Kisti Teşhisi Nasıl Konulur?Bartholin kisti ve apsesi teşhisi için doktor tıbbi öykü alacaktır. Sonrasında pelvik muayene yapılır. Bunun yanında apsenin sebebi için vajinal sıvı örneği ile bazı kan tetkikleri istenebilir. Eğer kadın menopoza girmişse ve 40 yaş üzerindeyse kanser için de araştırma testleri yapılabilmektedir. Bu kadınlarda kitleden biyopsi alınabilmektedir.Bartholin Kisti Tedavisi Nasıl Olur?Bartholin kisti, küçük ise ve bir şikayet oluşturmuyorsa tedavi gerektirmeyebilir. Eğer bu bölgede kist büyüyorsa, tekrarlama durumu varsa tedavi gerekmektedir. Tedavi, kistin boyutuna, hastanın şikayetlerine ve apse oluşturup oluşturmamasına, enfeksiyona sebep olup olmamasına bağlı değişiklik gösterir. Tedavi seçenekleri arasında şunlar vardır:Oturma banyolarıÜç ya da dört gün boyunca günde birkaç kez ılık suya oturmak, küçük, basit ve enfekte kistin kendi kendisine yırtılmasına veya boşalmasına yardımcı olabilir.Cerrahi drenajEnfekte olmuş veya çok büyük bir kisti boşaltmak için ameliyat gerekebilir. Lokal veya genel anestezi altında bartholin kisti ameliyatı yapılabilir. Tıkanmış olan kanalların dışarı doğru açılması bir tedavi türüdür. Hasta operasyonla birlikte rahatlar. Ortalama bir hafta içinde de bartholin bezi eski yapısına döner. Diğer bir cerrahi seçenekse apse üzerine küçük bir delik açılıp, apse boşaltılarak ve bartholin bezinin içine gümüş nitrat konularak 2 gün beklenerek yapılır. Sonrasında bu gümüş nitrat çıkarılır. Ayrıca, kist ve apsenin tedavisinde Word kateter yöntemi de vardır. Burada apse veya kist küçük bir delikle açılır, içi boşaltılır, içeriye kateterin balon kısmı yerleştirilerek; bu balon şişirilir. Kateterin diğer ucu da vajene konulur. Bu kateter 1 ay civarında bu bölgede bırakılır, içerideki sıvı dışarı atılır. Bu da kist ve apsenin nüks oranını azaltan yöntemlerden biridir.AntibiyotikTedavide bir yöntem de antibiyotiklerdir. Doktor eğer kistin enfekte olduğunu tespit ettiyse ve test sonucu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyonsa antibiyotik reçete edebilir. Ancak apse cerrahi yolla boşaltılırsa buna da ihtiyaç olmayabilir.Bartholin Kisti Hakkında Sık Sorulan Sorular Bartholin kisti kendiliğinden geçer mi?Bartholin kistinin kendiliğinden geçmesi için, kistin patlaması ve içeriğinin tamamen dışarı boşalması gerekir. Bu aşamada antibiyotik ile ağrı kesici ilaçlarla geçici bir rahatlama sağlanır. Bu durumda bartholin kistinin tekrarlama olasılığı vardır.Bartholin kistleri en çok kimlerde görülür?Genellikle genç ve düzenli cinsel hayatı bulunan kadınlarda daha sık görülür.Kız çocuklarında bartholin kisti olur mu?Bartholin bezleri ergenlik sonrası dönemde aktif olduğu için çocukluk döneminde bartholin kisti görülme ihtimali çok düşüktür.Bartholin kisti evde nasıl patlatılır?Doktor önermeden ev usulü yöntemler uygulanmamalıdır. Bartholin kisti bitkisel tedavisi olan bir sorun mu?Hiçbir bitkisel yöntem doktorun vereceği tedavinin yerini tutmamaktadır. Bitkisel yöntemler asla bir uzman doktora danışmadan denenmemelidir. Doktora danışılmadan yapılan ev içi, bitkisel türde uygulamalar faydadan çok zarar getirebilmektedir.Bartholin kisti patlaması zarar verir mi?Tedavi edilmeyen bartholin kisti patlaması riskli olabilir ve bu durum kistin yeniden tekrarlamasına neden olabilir. Böyle bir durumda mutlaka bir doktora danışılmalıdır.Bartholin kisti sıkılır mı?Asla bu tür konularda kişiler kendi kendilerine yöntemler denememelidir. Bartholin kisti sıkılmaz.Bartholin kisti için krem verilir mi?Tedaviler kişideki kistin ve enfeksiyon durumuna göre değişmektedir.Bartholin kisti tekrarlar mı?Çeşitli tedavilerle bartholin kisti ortadan kaldırılabilmektedir. Ancak bazı hastalarda nüksetmesi mümkündür. Doğru şekilde tedavi edilmeyen bartholin kistlerinin de tekrarlama riski yüksektir.Bartholin kisti kısırlık yapar mı?Bartholin kistinin kısırlık yapması mümkün değildir.Bartholin kisti tedavi edilebilir mi?Bartholin kisti tedavi edilebilen bir sorundur. Bu konuda doktora gitmekten çekinilmemelidir.Bartholin kisti ameliyatı sonrası işe ne zaman dönülebilir?Ameliyatın ertesi günü gündelik yaşantıya da işe de dönülebilir.Bartholin kisti ameliyatı sonrası havuza ya da denize girilebilir mi?Ameliyat sonrasında 2 hafta kadar deniz ya da havuza girilmemelidir. Enfeksiyon riskini getirebilir.Bartholin kisti ile cinsel ilişkiye girilir mi?Kist küçükse cinsellikten kaçınmaya gerek yoktur. Çok ileri bir vakada ilişki sırasında ağrı, acı ve rahatsızlık hissedilebilir. Zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.Bartholin kisti ameliyatı sonrası cinsel ilişki yaşanabilir mi?Ameliyatın ardından en az iki hafta kadar cinsel ilişki önerilmemektedir.Bartholin kisti bakirelerde görülür mü?Nadiren de olsa bartolin kisti bakirelerde de görülebilir.Bartholin kisti nasıl önlenir?Bartholin kistinin tam olarak neden geliştiği net değildir bu nedenle önlem almak pek mümkün olmayabilir. Ancak bazı bartholin kisti vakaları cinsel yolla bulaşan bir bakteri sebebiyle olabildiğinden korunmasız cinsel temastan kaçınılmalıdır. Genital hijyene dikkat edilmelidir. En azından bunlar kistin apseleşip, enfekte olmasını önleyebilir.Bartholin kisti ameliyatı sonrasında kanama olur mu?Ameliyat sonrasında bir miktar lekelenme görülebilir. Eğer ameliyattan sonra yoğun kanama olursa doktora görünmek gerekmektedir.Bartholin kisti tedavi edilmezse ne olur?Bartholin kistine müdahale edilmezse kist tekrarlayabilir.Bartholin kisti kanser belirtisi midir?Bartholin bezinde kanser görülebilir. Bu tür daha çok menopozdan sonra 40 yaş üstü kadınlarda görülebilmektedir. Genellikle HPV pozitif olanlarda, sigara kullananlarda, tek eşli olmayan düzensiz cinsel ilişkiye girenlerde, kronik hastalığı olanlarda, sistemik lupus eritemazus hastalarında, liken sklerozu bulunanlarda daha sık görülebilmektedir. 40 yaş üstü menopoz sonrası kadınlarda bartholin kisti mutlaka çıkarılıp patolojik incelemeye gönderilmelidir. Bu şekilde kanser tanısı konulabilir. | 6,621 |
210 | Hastalıklar | Balık Pulu Hastalığı (İktiyozis vulgaris) | Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) ismini Yunanca’da balık cildi anlamına gelen iktiyozis kelimesinden almaktadır. Balık pulu hastalığı yani iktiyozis vulgaris ailesel geçiş özelliği nedeniyle genetik bir hastalık olmasına rağmen, altta yatan farklı hastalık ve durumlara bağlı olarak sonradan edinilen tipleri de mevcuttur. Çoğu hasta filagrin geninde bir mutasyona sahiptir. Konjenital yani doğumsal iktiyoz vulgaris olarak da adlandırılan kalıtsal tip, ilk olarak erken çocukluk döneminde ortaya çıkar ve iktiyoz vulgaris vakalarının %95'inden fazlasını oluşturur. Balık pulu hastalığında (iktiyoz vulgaris) ciltte yaşanan sorunlar şiddetli tutulum olan olgularda doğumla birlikte de başlayabilir. Balık pulu (iktiyozis vulgaris) hastalığının kesin bir tedavisi olmamakla birlikte uygulanan tedaviler hastalığın ilerlemesini durdurmaya ya da şikayetleri azaltmaya yöneliktir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) ismini Yunanca’da balık cildi anlamına gelen iktiyozis kelimesinden almaktadır. Balık pulu hastalığı yani iktiyozis vulgaris ailesel geçiş özelliği nedeniyle genetik bir hastalık olmasına rağmen, altta yatan farklı hastalık ve durumlara bağlı olarak sonradan edinilen tipleri de mevcuttur. Çoğu hasta filagrin geninde bir mutasyona sahiptir. Konjenital yani doğumsal iktiyoz vulgaris olarak da adlandırılan kalıtsal tip, ilk olarak erken çocukluk döneminde ortaya çıkar ve iktiyoz vulgaris vakalarının %95'inden fazlasını oluşturur. Balık pulu hastalığında (iktiyoz vulgaris) ciltte yaşanan sorunlar şiddetli tutulum olan olgularda doğumla birlikte de başlayabilir. Balık pulu (iktiyozis vulgaris) hastalığının kesin bir tedavisi olmamakla birlikte uygulanan tedaviler hastalığın ilerlemesini durdurmaya ya da şikayetleri azaltmaya yöneliktir.
Memorial Ataşehir / Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Necmettin Akdeniz, balık pulu hastalığı olarak bilinen iktiyozis vulgaris hakkında bilgi verdi.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nedir?Balık pulu (iktiyozis vulgaris) hastalığında genetik nedenlerle ya da yaşanan farklı rahatsızlıklara bağlı olarak cildin nem tutan koruyucu bariyeri bu özelliğini kaybedebilmektedir. Aynı zamanda yeni deri hücreleri çok hızlı üremeye başlarken, eskiyen deri hücreleri de çok yavaş dökülmektedir. Bu durum ciltte pullu görünümde bir birikime neden olmaktadır. Hastaların cildinde ortaya çıkan görüntü balık cildine benzediği için bu durum balık pulu hastalığı olarak ifade edilmektedir. Balık pulu hastalığı nadir görülen bir rahatsızlıktır ve genellikle hafif geçirilmektedir. Ancak şiddetli balık pulu hastalığı ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Hafif seyreden balık pulu hastalığı aşırı kuru cilt ile karıştırılabildiği için teşhiste bazı gecikmeler ya da zorluklar olabilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) yaygınlığı, sıklığı ne kadardır?Hastalık tüm ırklarda ve her iki cinsiyetten insanlarda bulunur. Kalıtsal iktiyoz vulgaris oldukça yaygındır. 250 çocuktan 1'inde kalıtsal iktiyoz vulgaris olabilir. Öte yandan, edinilmiş iktiyoz vulgaris nadirdir ve neredeyse yalnızca yetişkinlerde bulunur.Kalıtsal iktiyozda, genellikle etkilenen kişinin ebeveynlerinden en az biri, bir çocukla aynı kuru, pullu cilde sahiptir. Otozomal dominant bir şekilde kalıtım görülür yani etkilenen bir ebeveynin her çocuğunun kalıtsal iktiyoz vulgaris geçirme olasılığı %50’dir.Balık pulu (İktiyozis vulgaris) hastalığı belirtileri nelerdir?Balık pulu hastalığında iktiyozis vulgaris) cildin doğal dökülme süreci yavaşlamaktadır. Bu durum cilt tabakasında fazla protein birikmesine yol açmaktadır.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Kuru ve pullu cilt balık pulu hastalığı belirtileri arasında en bilinenidir. Pullanmalar vücudun; gövde, sırt, karın, kalça, bacakların ön kısımları gibi bölgelerinde görülür. Özellikle küçük çocuklarda yüz ve kafa derisi bölgelerinde yoğunlaşabilir. Oluşan pullanma beyaz, gri veya koyu kahverengi olabilir. Özellikle kaval kemiği bölgesinde yaşanan pullanma koyu ve kalın olabilmektedir. Pullanmalar aşırı olursa çatlaklar oluşabilir. Soğuk ve kuru havalarda kuruluk ve pullanma daha da artar. Balık pulu hastalığını şiddetli geçiren kişilerde ayak tabanlarında veya ellerin avuçlarında derin, ağrılı çatlaklar meydana gelebilir. Cilt kızarıklığı Ciltte kabarıklık ve sertlik Kaşıntı Ağrı Hareket etmeyi zorlaştırabilen, kalınlaşmış cilt yapısı balık pulu hastalığının diğer belirtileri arasında yer almaktadır.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) olan birçok hastada aynı zamanda egzama gibi cilt sorunları da görülebilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nedenleri nelerdir?Balık pulu hastalığı genetik geçişli bir cilt problemi olarak bilinmektedir. Ancak sonradan farklı rahatsızlıklara bağlı olarak da gelişebilmektedir. Balık pulu hastalığının kalıtsal formuna sahip çocuklar doğumda normal bir cilt görünümüne sahip olabilirler. Bu çocuklarda rahatsızlık daha çok ilk birkaç yıl içinde ortaya çıkabilmektedir. Sonradan ortaya çıkan yani edinilen balık pulu hastalığına tam olarak neyin neden olduğu bilinmemekle birlikte bazı hastalıkların risk oranını artırdığı düşünülmektedir. Sonradan ortaya çıkan balık pulu hastalığı (İktiyozis vulgaris) için risk faktörlerini artıran durumlar şu şekilde sıralanabilir: Tiroid veya paratiroid problemleri gibi endokrin bez hastalıkları. Hipotiroidi yani tiroid bezinin az çalışması balık pulu hastalığı riskini artırabilmektedir. Böbrek hastalıkları, Bağışıklık sisteminin reaksiyon göstermesiyle ortaya çıkan romatolojik bir hastalık olan sarkoidoz da balık pulu hastalığı riskini yükseltebilir. Lenfoma, Multipl miyelom gibi kanser HIV (AIDS), cüzzam(lepra) hastalığı Nikotinik asit, simetidin ve klofazimin gibi bazı ilaçların kullanımı Vücudun belirli bölgelerinde ciltte kuruluk, kaşıntı ve kızarıklık ile ortaya çıkan atopik dermatit hastalığı da riski artırabilmektedir. Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nasıl teşhis edilir?Balık pulu hastalığı Dermatoloji (Deri ve zührevi hastalıkları) uzmanı tarafından muayene ile teşhis edilebilmektedir. Ancak balık pulu hastalığı bazen çok hafif seyredebildiği için, normal kuru cilt veya farklı cilt hastalıklarıyla karıştırılabilir. Diğer deri hastalıklarını eleyebilmek için balık pulu hastalığı teşhisinde bazen deri biyopsisi ya da gen testi uygulanabilmektedir ancak diğer kalıtsal iktiyoz formları düşünülmedikçe genetik test genellikle yapılmaz.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nasıl tedavi edilir?Balık pulu hastalığının günümüzde kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedaviler balık pulu hastalığının ilerlemesini durdurmaya ya da şikayetleri azaltmaya yöneliktir. Ancak farklı rahatsızlıklara bağlı olarak sonradan edinilmiş balık pulu hastalığında altta yatan nedene yönelik tedavilerden sonra hastalık gerileyebilmektedir.Balık pulu hastalığı tedavisinde uygulanan yöntemler şu şekilde sıralanabilir: Cilt kremleri: Kuruyan cilt için özel kremler kullanılabilir. Krem uygulamalarının özellikle banyodan sonra cilt hala nemliyken kullanılması etkinliği artırabilmektedir. Alfa-hidroksi asitler, üre veya propilen glikol içeren losyonlar cilt nemini artırmak konusunda etkili olabilir. Seramidler ve diğer lipidleri içeren cilt kremleri de yaşanan pullanmaya iyi gelebilmektedir. İlaç tedavisi: Balık pulu hastalığını şiddetli geçiren hastalarda ağızdan ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir. A vitaminin sentetik türevleri olan sentetik retinoidler (izotretinoin, asitretin) kullanılabilmektedir. Retinoidler, bilinen kemik toksisitesi ve diğer komplikasyonları nedeniyle yalnızca ciddi vakalarda kullanılır. Retinoidler bebekte sakatlıklara neden olabileceği için hamile kadınlarda kullanılması tavsiye edilmemektedir.BALIK PULU HASTALIĞI (İKTİYOZİS VULGARİS) SIK SORULAN SORULARBalık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) ölümcül müdür? Balık pulu hastalığı ölümcül bir hastalık değildir ancak hayatı çok zorlaştırabilecek sorunlara yol açabilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) çeşitleri nelerdir?Balık pulu hastalığı genetik geçişli bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Belirtileri birbirine benzerlik gösterebilen farklı genetik balık pulu hastalığı tipi bulunmaktadır. Y kromozomuna bağlı balık pulu hastalığı: Yalnızca erkekleri etkiler ve özellikle uzuvlar ve gövde üzerinde pullanma görülmektedir. Konjenital iktiyoziform eritroderma: Birden fazla metabolik anormallik mevcuttur. Balık pulu hastalığı tipleri arasında çok yaygın olarak gözükmemektedir. Derideki sorunlar doğumla birlikte ortaya çıkmaktadır. Tüm deri yüzeyi inci bir tabaka şeklinde soyulabilmektedir. Alacalı balık pulu hastalığı: Alacalı balık pulu hastalığı çok nadir görülen bir tipidir. Ancak hastalığın bu tipinde pullanma çok şiddetli olabilmektedir. Bebeklerde alacalı balık pulu hastalığı yoğun bakım tedavisi gerektirebilmektedir. Netherton sendromu veya Sjögren-Larsson sendromu gibi balık pulu hastalığı tipleri bulunmaktadır.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) geçer mi?Balık pulu hastalığını kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedaviler hastalığın ilerlemesini durdurmaya yönelik ya da yaşanan belirtileri hafifletmek içindir. Ancak sonradan edinilen balık pulu hastalığı (edilgen balık pulu hastalığı) altta yatan nedenin tedavi edilmesiyle geçebilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) şikayetleri nasıl geçer?Balık pulu hastalığının şikayetlerini azaltmak için uygulanabilecek yöntemler şu şekilde sıralanabilir; Sık sık duş almak cildin yumuşamasına yardımcı olabilir. Duş sırasında cildi kurutabilecek sabunlardan kaçınılmalıdır. Ciltte biriken pulları çıkarmak için yumuşak dokulu bir lif veya ponza taşı kullanılabilir. Hastalar, banyodan sonra ve günde en az bir kez nemli ciltlerine doğrudan uygulanan nemlendirici kremler veya merhemler kullanmalıdır. Duştan sonra cilt kurutulurken havlu ile ovalamak yerine havlu ile dokunarak kurutmak yaşanabilecek tahrişin önüne geçebilir. Bu yöntemle derinin nispeten nemli kalması da sağlanabilir. Kimyasal nemlendiriciler yerine üre veya propilen glikol içeren nemlendiricileri tercih edilmelidir. Hava nemlendirici cihazlarla bulunulan ortamın havası yumuşatılabilir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) bitkisel tedavisi var mıdır?Balık pulu hastalığının bitkisel bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak derinin nem oranını yükseltebilecek bir takım bitkisel uygulamalar kullanılabilmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalarda balık pulu hastalığı olan kişilerin büyük bir çoğunluğunda Atopik egzama rahatsızlığı da bulunmaktadır. Atopik egzama hastalığı, gıda alerjileri ve çölyak hastalığı gibi durumlarla çok yakın ilişkilidir. Bu nedenle alkol, kafein, rafine şeker, işlenmiş yağlar gibi inflamatuar yani vücutta iltihaba yol açabilecek gıdalardan uzak durmak beslenme bakımından önemlidir. Tatlı patates, ıspanak, muz ve kabak çekirdeği gibi ürünlerde bulunan magnezyum cilde iyi gelebilmektedir. C, B, D ve E vitaminler hem cilt sağlığı hem de bağışıklık sistemi için oldukça faydalıdır. Yağlı balık ve chia tohumu derinin nemlendirilmesi bakımından faydalı olabilmektedir. Bunun yanı sıra oluşan pulların dökülmesi aşamasında ve kaşınıtıyı azaltmak için yulaf banyosu, cildi yumuşatmak için de Hindistan cevizi yağından faydalanılabilir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) bulaşıcı mıdır?Genetik ya da sonradan edinilen balık pulu hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) olumsuz etkileri nelerdir?Balık pulu hastalığı kontrol altına alınamadığın durumlarda farklı rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Balık pulu hastalığının komplikasyonları yani olumsuz etkileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Cilt enfeksiyonları Dehidrasyon (vücutta sıvı kaybı) Ter bezlerinin tıkanmasına bağlı olarak vücut sıcaklığının artması Kafa derisindeki pullardan dolayı saçların yavaş büyümesi Cildin hücreleri dönüştürmek için daha fazla çalışması gerektiğinden daha fazla kalori kaybı Depresyon Kornea hasarı yaşandığında görme sorunları Kuru cilt vücudun belirli bölümlerinde hareket etme zorluklarına neden olabilmektedir.Balık pulu hastalığı olan erkeklerde ayrıca şu rahatsızlıklarda görülebilmektedir; Testis kanseri İnmemiş veya gizli testisler Düşük sperm sayısıBalık pulu hastalığı anne karnında belli olur mu? İktiyozik bozuklukların çoğu için doğum öncesi (prenatal) testler ile tanı başarıyla gerçekleştirilmektedir.
Memorial Ataşehir / Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Necmettin Akdeniz, balık pulu hastalığı olarak bilinen iktiyozis vulgaris hakkında bilgi verdi.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nedir?Balık pulu (iktiyozis vulgaris) hastalığında genetik nedenlerle ya da yaşanan farklı rahatsızlıklara bağlı olarak cildin nem tutan koruyucu bariyeri bu özelliğini kaybedebilmektedir. Aynı zamanda yeni deri hücreleri çok hızlı üremeye başlarken, eskiyen deri hücreleri de çok yavaş dökülmektedir. Bu durum ciltte pullu görünümde bir birikime neden olmaktadır. Hastaların cildinde ortaya çıkan görüntü balık cildine benzediği için bu durum balık pulu hastalığı olarak ifade edilmektedir. Balık pulu hastalığı nadir görülen bir rahatsızlıktır ve genellikle hafif geçirilmektedir. Ancak şiddetli balık pulu hastalığı ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Hafif seyreden balık pulu hastalığı aşırı kuru cilt ile karıştırılabildiği için teşhiste bazı gecikmeler ya da zorluklar olabilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) yaygınlığı, sıklığı ne kadardır?Hastalık tüm ırklarda ve her iki cinsiyetten insanlarda bulunur. Kalıtsal iktiyoz vulgaris oldukça yaygındır. 250 çocuktan 1'inde kalıtsal iktiyoz vulgaris olabilir. Öte yandan, edinilmiş iktiyoz vulgaris nadirdir ve neredeyse yalnızca yetişkinlerde bulunur.Kalıtsal iktiyozda, genellikle etkilenen kişinin ebeveynlerinden en az biri, bir çocukla aynı kuru, pullu cilde sahiptir. Otozomal dominant bir şekilde kalıtım görülür yani etkilenen bir ebeveynin her çocuğunun kalıtsal iktiyoz vulgaris geçirme olasılığı %50’dir.Balık pulu (İktiyozis vulgaris) hastalığı belirtileri nelerdir?Balık pulu hastalığında iktiyozis vulgaris) cildin doğal dökülme süreci yavaşlamaktadır. Bu durum cilt tabakasında fazla protein birikmesine yol açmaktadır.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) olan birçok hastada aynı zamanda egzama gibi cilt sorunları da görülebilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nedenleri nelerdir?Balık pulu hastalığı genetik geçişli bir cilt problemi olarak bilinmektedir. Ancak sonradan farklı rahatsızlıklara bağlı olarak da gelişebilmektedir. Balık pulu hastalığının kalıtsal formuna sahip çocuklar doğumda normal bir cilt görünümüne sahip olabilirler. Bu çocuklarda rahatsızlık daha çok ilk birkaç yıl içinde ortaya çıkabilmektedir. Sonradan ortaya çıkan yani edinilen balık pulu hastalığına tam olarak neyin neden olduğu bilinmemekle birlikte bazı hastalıkların risk oranını artırdığı düşünülmektedir. Sonradan ortaya çıkan balık pulu hastalığı (İktiyozis vulgaris) için risk faktörlerini artıran durumlar şu şekilde sıralanabilir:Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nasıl teşhis edilir?Balık pulu hastalığı Dermatoloji (Deri ve zührevi hastalıkları) uzmanı tarafından muayene ile teşhis edilebilmektedir. Ancak balık pulu hastalığı bazen çok hafif seyredebildiği için, normal kuru cilt veya farklı cilt hastalıklarıyla karıştırılabilir. Diğer deri hastalıklarını eleyebilmek için balık pulu hastalığı teşhisinde bazen deri biyopsisi ya da gen testi uygulanabilmektedir ancak diğer kalıtsal iktiyoz formları düşünülmedikçe genetik test genellikle yapılmaz.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) nasıl tedavi edilir?Balık pulu hastalığının günümüzde kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedaviler balık pulu hastalığının ilerlemesini durdurmaya ya da şikayetleri azaltmaya yöneliktir. Ancak farklı rahatsızlıklara bağlı olarak sonradan edinilmiş balık pulu hastalığında altta yatan nedene yönelik tedavilerden sonra hastalık gerileyebilmektedir.Balık pulu hastalığı tedavisinde uygulanan yöntemler şu şekilde sıralanabilir:BALIK PULU HASTALIĞI (İKTİYOZİS VULGARİS) SIK SORULAN SORULARBalık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) ölümcül müdür? Balık pulu hastalığı ölümcül bir hastalık değildir ancak hayatı çok zorlaştırabilecek sorunlara yol açabilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) çeşitleri nelerdir?Balık pulu hastalığı genetik geçişli bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Belirtileri birbirine benzerlik gösterebilen farklı genetik balık pulu hastalığı tipi bulunmaktadır.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) geçer mi?Balık pulu hastalığını kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedaviler hastalığın ilerlemesini durdurmaya yönelik ya da yaşanan belirtileri hafifletmek içindir. Ancak sonradan edinilen balık pulu hastalığı (edilgen balık pulu hastalığı) altta yatan nedenin tedavi edilmesiyle geçebilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) şikayetleri nasıl geçer?Balık pulu hastalığının şikayetlerini azaltmak için uygulanabilecek yöntemler şu şekilde sıralanabilir;Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) bitkisel tedavisi var mıdır?Balık pulu hastalığının bitkisel bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak derinin nem oranını yükseltebilecek bir takım bitkisel uygulamalar kullanılabilmektedir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) bulaşıcı mıdır?Genetik ya da sonradan edinilen balık pulu hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir.Balık pulu hastalığı (iktiyozis vulgaris) olumsuz etkileri nelerdir?Balık pulu hastalığı kontrol altına alınamadığın durumlarda farklı rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Balık pulu hastalığının komplikasyonları yani olumsuz etkileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Balık pulu hastalığı olan erkeklerde ayrıca şu rahatsızlıklarda görülebilmektedir;Balık pulu hastalığı anne karnında belli olur mu? | 6,767 |
211 | Hastalıklar | Bebeklerde Konak | Konak, bebeklerde görülen ve 3 aydan önce ortaya çıkan, bebeğin saçlı kafa derisinde pullanmalara, kalın kabuklara kızarıklığa ve döküntülere neden olan yaygın, zararsız bir cilt rahatsızlığıdır. Sebum üretimindeki fazlalık konağın görülme sıklığını artırmaktadır. Yüksek orandaki sebum, cilt yüzeyinde kuruyarak pul pul bir görüntünün oluşmasına neden olur ancak zararsız ve bebeğin saç derisinin temizliği düzenli yapıldığında kendiliğinden geçen bir durumdur.Konak, bebeklerde görülen ve 3 aydan önce ortaya çıkan, bebeğin saçlı kafa derisinde pullanmalara, kalın kabuklara kızarıklığa ve döküntülere neden olan yaygın, zararsız bir cilt rahatsızlığıdır. Sebum üretimindeki fazlalık konağın görülme sıklığını artırmaktadır. Yüksek orandaki sebum, cilt yüzeyinde kuruyarak pul pul bir görüntünün oluşmasına neden olur ancak zararsız ve bebeğin saç derisinin temizliği düzenli yapıldığında kendiliğinden geçen bir durumdur.
Konak Nedir?Kepeğin bebek formu olan konak, bebeklerin ilk 2-6 hafta arasında ortaya çıkan, kafa derisinde beyaz veya sarı pullu lekelere neden olan, zararsız cilt rahatsızlığıdır. Genellikle birkaç basit uygulama ile geçen konak, herhangi bir şey yapılmadığında bile zamanla kendiliğinden geçer.Bebeklerde Konak Neden Olur?Bebeklerde konak oluşumuna doğumdan önce anneden bebeğe geçen, yağ bezlerinde çok fazla sebum üretimine neden olan hormonlar ve malassezia adı verilen maya türünün neden olduğu düşünülmektedir. Konak oluşumu için kesin olarak vurgulanabilecek bir neden yoktur ancak sebum üretimi ve malassezia adı verilen maya türü üstünde durulan nedenlerdir.Bebeklerde Konak Belirtileri Nelerdir?Bebeklerde konağın iki ana belirtisi daha çok kafa derisinde yağ ve kabuk oluşturan beyaz ya da sarı pullu cilt lekeleridir. Bazen bebeğe bez takılan bölgede de görülebilmektedir. Bunlar kaşıntı veya ağrı yapmayan, bebeği rahatsız etmeyen lekelerdir. Saç yüzeyinde sarımsı pullanmalar Saçların dökülmesi Kafa derisi renginin değişmesi Kafa derisinin olması gerekenden yağlı olmasıKonak Teşhisi Bebeklerde Nasıl Yapılır?Bebeklerde konak teşhisi uzman doktorlar tarafından yapılabileceği gibi ebeveynler tarafından da anlaşılabilir. Kafa bölgesinde görülen kızarıklık ve pullanma rahatsızlığın temel belirtisi olup çıplak göz ile fark edilebilir.Bebeklerde Konak Nasıl Temizlenir?Bebeklerde konak temizliği şu şekilde uygulanabilir: Bu rahatsızlık için uzman doktorlar tarafından dermatolojik onaya sahip bazı şampuanlar önerilir. Bu şampuanlar ile bebeğin saç temizliğini yapmak rahatsızlıktan kurtulmaya yardımcı olur. Bebeklere özel üretilen ve konak için tavsiye edilen kremler de tedavi sürecini hızlandırabilir. Bebekler de konak oluşan bölgeye yağ ile nazikçe masaj yapabilirsiniz. Masaj sonrasında yumuşak uçlu ve bebeğin saç derisine zarar vermeyen bir fırça ile saçları nazikçe tarayabilirsiniz.Bebeklerde Konak Tedavisi Nasıldır? Nasıl Geçer?Bebeklerde oluşan konakları geçirmeye yardımcı yöntemler şunlardır: Öncelikle bu pulları kaşımayın Deride oluşan pulları gevşetmesi için saç derisine nemlendirici ile hafif masaj yapmak Pullar gevşemiyorsa, saç derisine vazelin veya birkaç damla mineral yağı damlatmak Bebeğin saç derisini yumuşak bir fırça ile tarayıp, ardından bebek şampuanı ile yıkamakBu uygulamalar işe yaramadıysa uzman doktorun reçete edeceği kremler kullanılması gerekebilir.Ne Zaman Doktora Başvurmalı?Bebek 1 aylıktan küçükse, lekeler saç derisi dışına da yayıldıysa, kulakların arkasında iltihaplı döküntü görülüyorsa doktora başvurulmasında yarar vardır.Konak Geçtikten Sonra Nelere Dikkat Edilmeli?Bebeklerde tekrarlayan konak ile karşılaşmamak adına şu faktörlere dikkat edebilirsiniz: Saç derisini, doğal içeriğe sahip yağ ya da kremler ile nemlendirebilirsiniz. Zorla tarama benzeri baskı uygulanmasına sebep olan durumları uygulamamalısınız.Bebeklerde Konak Hakkında Sık Sorulan SorularBebeklerde konak ne kadar sürede geçer?Bebeklerde oluşan konak, haftalar veya aylar içinde kendiliğinden iyileşir. Genellikle 6 ila 12 ay içinde kendi kendine kaybolmaktadır.Bebeklerde konak tehlikeli midir?Uzun süre devam eden konak, çeşitli cilt problemlerinin oluşmasına sebep olabilir.Bebeklerde konak kendi kendine geçer mi?Herhangi bir tıbbi uygulamaya ihtiyaç duyulmadan kendiliğinden geçebilir.Konak bebekte huzursuzluk yapar mı?Bebeklerde herhangi bir huzursuzluk oluşumuna sebep olmayabilir.Bebeklerde konak saç döker mi?Saç derisinde kabuklanma şeklinde görülen konağın temizlenmesinde saç sökülmesi ile karşılaşılabilir.Konak ve kepek aynı şey midir?Konak ve kepek birbirinden farklıdır. Konak da sarımsı pullanmalar ile karşılaşılırken kepek de beyaz kalıntılar oluşur. Aynı zamanda kepek kaşıntı oluşumuna sebep olabilir. Konak da kaşıntı görülmez.Bebeklerde konak ne zaman temizlenmelidir?İlk karşılaşıldığı bir haftadan sonra şampuan ya da krem kullanılarak temizliğine başlanabilir. Yoğun olarak görüldüğü dönemler de yağ masajı da kullanılabilir. Yağ masajında oldukça dikkat edilmesi gereklidir.Bebeklerde konak tekrarlar mı?Doğru tedavi yöntemleri kullanılmadığı takdir de bu sağlık sorunu devam edebilir.Konak ve egzama arasındaki fark nedir?Kuru ve kaşıntılı olan egzamanın aksine, bebeklerde konak yağlıdır ve kaşıntı yapmaz.
Konak Nedir?Kepeğin bebek formu olan konak, bebeklerin ilk 2-6 hafta arasında ortaya çıkan, kafa derisinde beyaz veya sarı pullu lekelere neden olan, zararsız cilt rahatsızlığıdır. Genellikle birkaç basit uygulama ile geçen konak, herhangi bir şey yapılmadığında bile zamanla kendiliğinden geçer.Bebeklerde Konak Neden Olur?Bebeklerde konak oluşumuna doğumdan önce anneden bebeğe geçen, yağ bezlerinde çok fazla sebum üretimine neden olan hormonlar ve malassezia adı verilen maya türünün neden olduğu düşünülmektedir. Konak oluşumu için kesin olarak vurgulanabilecek bir neden yoktur ancak sebum üretimi ve malassezia adı verilen maya türü üstünde durulan nedenlerdir.Bebeklerde Konak Belirtileri Nelerdir?Bebeklerde konağın iki ana belirtisi daha çok kafa derisinde yağ ve kabuk oluşturan beyaz ya da sarı pullu cilt lekeleridir. Bazen bebeğe bez takılan bölgede de görülebilmektedir. Bunlar kaşıntı veya ağrı yapmayan, bebeği rahatsız etmeyen lekelerdir.Konak Teşhisi Bebeklerde Nasıl Yapılır?Bebeklerde konak teşhisi uzman doktorlar tarafından yapılabileceği gibi ebeveynler tarafından da anlaşılabilir. Kafa bölgesinde görülen kızarıklık ve pullanma rahatsızlığın temel belirtisi olup çıplak göz ile fark edilebilir.Bebeklerde Konak Nasıl Temizlenir?Bebeklerde konak temizliği şu şekilde uygulanabilir:Bebeklerde Konak Tedavisi Nasıldır? Nasıl Geçer?Bebeklerde oluşan konakları geçirmeye yardımcı yöntemler şunlardır:Bu uygulamalar işe yaramadıysa uzman doktorun reçete edeceği kremler kullanılması gerekebilir.Ne Zaman Doktora Başvurmalı?Bebek 1 aylıktan küçükse, lekeler saç derisi dışına da yayıldıysa, kulakların arkasında iltihaplı döküntü görülüyorsa doktora başvurulmasında yarar vardır.Konak Geçtikten Sonra Nelere Dikkat Edilmeli?Bebeklerde tekrarlayan konak ile karşılaşmamak adına şu faktörlere dikkat edebilirsiniz:Bebeklerde Konak Hakkında Sık Sorulan SorularBebeklerde konak ne kadar sürede geçer?Bebeklerde oluşan konak, haftalar veya aylar içinde kendiliğinden iyileşir. Genellikle 6 ila 12 ay içinde kendi kendine kaybolmaktadır.Bebeklerde konak tehlikeli midir?Uzun süre devam eden konak, çeşitli cilt problemlerinin oluşmasına sebep olabilir.Bebeklerde konak kendi kendine geçer mi?Herhangi bir tıbbi uygulamaya ihtiyaç duyulmadan kendiliğinden geçebilir.Konak bebekte huzursuzluk yapar mı?Bebeklerde herhangi bir huzursuzluk oluşumuna sebep olmayabilir.Bebeklerde konak saç döker mi?Saç derisinde kabuklanma şeklinde görülen konağın temizlenmesinde saç sökülmesi ile karşılaşılabilir.Konak ve kepek aynı şey midir?Konak ve kepek birbirinden farklıdır. Konak da sarımsı pullanmalar ile karşılaşılırken kepek de beyaz kalıntılar oluşur. Aynı zamanda kepek kaşıntı oluşumuna sebep olabilir. Konak da kaşıntı görülmez.Bebeklerde konak ne zaman temizlenmelidir?İlk karşılaşıldığı bir haftadan sonra şampuan ya da krem kullanılarak temizliğine başlanabilir. Yoğun olarak görüldüğü dönemler de yağ masajı da kullanılabilir. Yağ masajında oldukça dikkat edilmesi gereklidir.Bebeklerde konak tekrarlar mı?Doğru tedavi yöntemleri kullanılmadığı takdir de bu sağlık sorunu devam edebilir.Konak ve egzama arasındaki fark nedir?Kuru ve kaşıntılı olan egzamanın aksine, bebeklerde konak yağlıdır ve kaşıntı yapmaz. | 3,280 |
212 | Hastalıklar | Behçet Hastalığı | İsim babası ünlü Türk dermatolog Hulusi Behçet olan Behçet hastalığı, vücuttaki kan damarlarının iltihaplanması sonucu, ağız ve genital bölgelerde oluşan ülserler, cilt lezyonları ve üveit başta olmak üzere çeşitli organ sistemlerini de etkileyen kronik bir hastalıktır. Belirtileri arasında kaybolan ve tekrar ortaya çıkma eğilimi bulunan ağızda çıkan aftlar ve cinsel organda meydana gelen ülserler yer almaktadır. Etiyolojisi bilinmeyen bir hastalık olan Behçet sendromunda tedavi belirtileri ve semptomları ortadan kaldırmak üzerinedir.İsim babası ünlü Türk dermatolog Hulusi Behçet olan Behçet hastalığı, vücuttaki kan damarlarının iltihaplanması sonucu, ağız ve genital bölgelerde oluşan ülserler, cilt lezyonları ve üveit başta olmak üzere çeşitli organ sistemlerini de etkileyen kronik bir hastalıktır. Belirtileri arasında kaybolan ve tekrar ortaya çıkma eğilimi bulunan ağızda çıkan aftlar ve cinsel organda meydana gelen ülserler yer almaktadır. Etiyolojisi bilinmeyen bir hastalık olan Behçet sendromunda tedavi belirtileri ve semptomları ortadan kaldırmak üzerinedir.
Behçet Hastalığı Nedir?Behçet hastalığı, kan damarı duvarları ve dokularının iltihaplanması sonucu tekrarlayan ağız ülseri, genital ülser ve gözlerde iltihabın görüldüğü, vücudun diğer bir çok bölümünü de etkileyebilen otoinflamatuar bir hastalıktır. İpek yolu hastalığı olarak da bilinen behçet hastalığı deri, mukozalar, gözler, eklemler, sinir sistemi, kalp ve damar sistemi ve mide bağırsak dediğimiz gastrointestinal sistemi etkiler. Behçet hastalığında vaskülitin her tür damarı tutabilmesi, birçok organ ve dokuda zararla sonuçlanmasına neden olabilir.Cilt yaralarına da sebep olan behçet hastalığı göz, eklemler, bağırsaklar, toplardamarlar, beyin, omurilik ve sindirim sistemini de etkileyebilmektedir.Behçet Hastalığı Neden Olur?Behçet hastalığı vücudun her yerinde kan damarlarının iltihaplanmasına neden olan nadir bir hastalıktır. Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir, ancak otoinflamatuar olarak geliştiğine inanılmaktadır. Otoinflamatuar, vücutta tekrarlanan inflamasyon ataklarının olduğu durumdur. Vücudun bağışıklık sisteminin yanlışlıkla sağlıklı dokuya inflamatuar bir yanıt geliştirerek saldırır. Diğer yandan hem HLA-B5 hem de HLA-B51, behçet hastalığı testinde ortaya çıkan ve bu hastalığın mevcut olduğunu gösteren gen belirteçleridir. Fakat bu gen belirteçlerine sahip olup da behçet hastalığı olmayan kişiler de bulunur. Bunun yanında behçet hastalığının gelişiminde genetik ve çevresel faktörler de yer alır.Behçet Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Behçet hastalığının en sık görülen belirtileri ağız yaraları, göz iltihabı, deri döküntüleri ve lezyonlar ile genital yaralardır. Behçet hastalığı yaşayan kişilerde görülebilecek belirtiler genel olarak şunlardır: Behçet hastalığı olanların hemen hemen hepsinde ağız ülserleri Genital ülserler Ağrılı ve tekrarlayan lezyonlar Bacaklarda kırmızı, hassas şişlikler ve sivilce benzeri lekeler Gözlerde ağrı, kızarıklık ve bulanık görme Eklemlerde ağrı, şişlik ve hassasiyet Şiddetli baş ağrısı Cildin hassaslaşması Karın ağrısı, hazımsızlık ve kanlı ishal gibi gastrointestinal sorunlar Kan pıhtılaşmasıBehçet hastalığı herkesi farklı etkileyebildiğinden en sık etkilenen yerlerden bazıları şöyle açıklanabilir: Ağrılı olarak ortaya çıkan ağız yaraları, sürekli tekrarlama eğilimindedir. Yaralar sıradan aftlara benzer fakat daha ağrılı olanıdır. Behçet hastalığı yüzünden ortaya çıkan ağız ülserleri dudaklarda, dilde ve yanak içinde görülür. Ağız yaralarına benzer olarak görülen genital yaralar, ağrılı olabilir. Ağız yaraları kadar yaygın olmayan genital yaralar erkeklerde skrotumda, kadınlarda vulvada görülür. Behçet hastalığının belirtilerinden biri de göz iltihabıdır. Bu da zamanla görme kaybına yol açabilir. Cilt sorunları da behçet hastalığının yaygın bir semptomları arasında yer alır. Cildin çizilmesi veya delinmesi durumunda kırmızı bir şişlik veya yara gelişebilir. Eklem ağrısı bir diğer belirtidir ve yaygın olarak görülür. Behçet hastalığı nedeniyle eklem iltihabı şişlik, kızarıklık ve hassasiyet görülür. Damar iltihabı da belirtiler arasında yer alır ve pıhtı, tıkanma gibi durumlara yol açar. Beyindeki iltihaplanma belirtileri arasında ateş, baş ağrısı, boyun tutulması ve hareketlerin koordinasyonunda zorluk yer alır. Gastrointestinal açıdan ise karın ağrısı veya dışkıda kan şeklinde belirtiler görülür.Behçet Hastalığı Kimlerde Görülür?Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen behçet hastalığı, 20 ila 45 yaş arasındaki kişilerde ortaya çıkabilir. Bunun yanında HLA-B5 veya HLA-B51 gibi spesifik genlere sahip olanlarda da görülür.Behçet Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Behçet hastalığını ortaya çıkararak teşhis edebilecek bir laboratuvar testi bulunmamaktadır. Teşhis genellikle ağız ülserlerinin hangi sıklıkta ortaya çıktığına bakılarak ve diğer belirtiler de göz önünde bulundurularak yapılır. Bunun yanında genital yaralar, göz iltihabı ve cilt problemleri de bağırsak hastalığı teşhisinde önemlidir.Behçet Hastalığı Tedavisi Nedir?Behçet hastalığında tedavinin temel amacı belirtileri ortadan kaldırmak, iyilik halini sürdürmek ve hastaların yaşam kalitesini iyileştirmektir. Behçet hastalığı için kremler, pastiller, gargaralar ve spreyler gibi topikal kortikosteroidler genellikle ağız ve genital ülserler için önerilen ilk tedavi yöntemidir. Ayrıca etkilenen bölgeyi korumak için ağrı kesici kremler veya jeller ve bazen antimikrobiyal veya antibiyotikler de uygulanabilir. Günümüzde Behçet Hastalığı için kesin ortadan kaldırıcı tedavi yoktur, ancak belirtileri ve bulguları düzeltilebilmektedir.Behçet Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBehçet hastalığı başka hastalıklara neden olabilir mi?Behçet hastalığı tedavi edilmediğinde ilerleyen dönemlerde kalp hastalıklarına, sindirim sistemi problemlerine, akciğer, böbrek, eklem ve sinir sisteminde oluşabilecek hastalıklara neden olabilir.Behçet hastaları nelere dikkat etmelidir?Behçet hastalığına sahip olan kişilerin günlük beslenme rutinlerini değiştirerek doğru uygulama yapmaları gerekir. Bunun yanında iyotlu tuz kullanımına dikkat ederek, sigara, alkol ve stresten uzak durmak dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir.Behçet hastalığı kanser midir?Behçet Hastalığı vaskülitik hastalık olduğundan kanser olarak tanımlanmamaktadır. Behçet hastalığı kan tahlilinde anlaşılır mı?Behçet hastalığı tanısı konulurken özel bir kan testi uygulanmamaktadır. Bunun yerine paterji testi uygulanabilir.Behçet hastalığı kaç günde geçer?Behçet hastalığı sırasında oluşan belirtiler 1-3 hafta içerisinde geçebilmektedir.Behçet hastalığı bulaşır mı?Behçet hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir. Ailesel geçiş 10-15 civarlarındadır. Genetik altyapı ile birlikte enfeksiyon, stres, immün sistem değişiklikleri hastalığı ortaya çıkarmaktadır.Behçet hastalığı tehlikeli bir hastalık mıdır?Behçet hastalığı, vücudun birden fazla bölümünü etkileyebilen, kan damarlarında iltihaplanmaya ve sonucunda atardamar ve toplardamar hasarına yol açan bir tür inflamatuar hastalıktır. Genellikle atak ve iyileşme dönemleri şeklinde yıllarca devam eder. Behçet hastalığında organ tutulumları az görülür. Behçet hastalığında en önemli sakatlık göz tutulumu ile oluşan körlüktür. Behçet hastalığında beyin, büyük damar (arter ve ven), akciğer, mide barsak tutulumları ve kalp tutulumlarında ise ihmal edilirse ölüm görülebilir.Behçet hastalığı için hangi doktora ve bölüme gidilmelidir?Behçet Hastalığı, çeşitli yüzleriyle birçok hastalığı taklit edebilir ve deri hastalıkları içerisinde en büyük taklitçilerinden biri olarak kabul edilebilir. Bu nedenle hastalığın bu konuda uzmanlaşmış dermatoloji doktorları veya klinikler tarafından takip ve tedavisini gerektirir.Behçet hastalığının bitkisel tedavisi var mı? Behçet hastalığında en sık kullanılan hastalığın tedavisinde ve kontrolünde etkili olan kolşisin ilacı güz çiğdeminden elde edilen bir ilaçtır. Fakat etkisi bilimsel olarak kanıtlanmamış alternatif ve bitkisel tedaviler Behçet hastalığının tedavisini olumsuz etkilemektedir. Tedavinin gecikmesine ve komplikasyonlara neden olmaktadır. Bu bitkisel tedaviler ayrıca ilaçlar ile etkileşerek karaciğer, böbrek veya diğer organ hasarlarına ve yan etkilere neden olabilmektedir.Behçet hastalığı unutkanlık yapar mı?Behçet hastalığının beyin sinir, damar, parankim ve zarlarını etkileyerek devamlı baş ağrısı, çift görme, kol veya bacaklarda uyuşma, halsizlik, kuvvetsizlik, denge bozukluğu, yürüme güçlüğü, konuşma bozuklukları, unutkanlık, kişilik bozukluğu, sinirlilik, hırçınlık gibi belirtiler olabilir. Özellikle tedavisiz veya yetersiz tedavi edilen uzun süreli nörobehçet hastalarında unutkanlık görülebilir.Behçet hastalığı cinsel yaşamı etkiler mi?Behçet hastalarında depresyonun normal insanlara göre daha sık olması, belirtileri nedeniyle yaşam kalitesini kötü etkilemesi ve ayıca genital bölgede meydana gelen yaralar nedeniyle cinsel fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Behçet hastalığı testi nasıl yapılır? Behçet hastalığı testi olarak da bilinen Paterji testi 20 -21 gaugeluk enjektör ucu ile önkol derisine delme ve travma uygulanır. Hastanın delinen deri bölgelerinde 48-72 saat sonra ortaya çıkan Papül ve püstül (sicilce benzeri) pozitif kabul edilmektedir.Behçet hastaları hamile kalabilir mi?Hastalığın bulguları ve belirtileri, kullandığı ilaçlar göz önüne alınarak kontrol dönemindeki hastalar takip edilen doktorun izniyle hamile kalabilirler.
Behçet Hastalığı Nedir?Behçet hastalığı, kan damarı duvarları ve dokularının iltihaplanması sonucu tekrarlayan ağız ülseri, genital ülser ve gözlerde iltihabın görüldüğü, vücudun diğer bir çok bölümünü de etkileyebilen otoinflamatuar bir hastalıktır. İpek yolu hastalığı olarak da bilinen behçet hastalığı deri, mukozalar, gözler, eklemler, sinir sistemi, kalp ve damar sistemi ve mide bağırsak dediğimiz gastrointestinal sistemi etkiler. Behçet hastalığında vaskülitin her tür damarı tutabilmesi, birçok organ ve dokuda zararla sonuçlanmasına neden olabilir.Cilt yaralarına da sebep olan behçet hastalığı göz, eklemler, bağırsaklar, toplardamarlar, beyin, omurilik ve sindirim sistemini de etkileyebilmektedir.Behçet Hastalığı Neden Olur?Behçet hastalığı vücudun her yerinde kan damarlarının iltihaplanmasına neden olan nadir bir hastalıktır. Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir, ancak otoinflamatuar olarak geliştiğine inanılmaktadır. Otoinflamatuar, vücutta tekrarlanan inflamasyon ataklarının olduğu durumdur. Vücudun bağışıklık sisteminin yanlışlıkla sağlıklı dokuya inflamatuar bir yanıt geliştirerek saldırır. Diğer yandan hem HLA-B5 hem de HLA-B51, behçet hastalığı testinde ortaya çıkan ve bu hastalığın mevcut olduğunu gösteren gen belirteçleridir. Fakat bu gen belirteçlerine sahip olup da behçet hastalığı olmayan kişiler de bulunur. Bunun yanında behçet hastalığının gelişiminde genetik ve çevresel faktörler de yer alır.Behçet Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Behçet hastalığının en sık görülen belirtileri ağız yaraları, göz iltihabı, deri döküntüleri ve lezyonlar ile genital yaralardır. Behçet hastalığı yaşayan kişilerde görülebilecek belirtiler genel olarak şunlardır:Behçet hastalığı herkesi farklı etkileyebildiğinden en sık etkilenen yerlerden bazıları şöyle açıklanabilir:Behçet Hastalığı Kimlerde Görülür?Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen behçet hastalığı, 20 ila 45 yaş arasındaki kişilerde ortaya çıkabilir. Bunun yanında HLA-B5 veya HLA-B51 gibi spesifik genlere sahip olanlarda da görülür.Behçet Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Behçet hastalığını ortaya çıkararak teşhis edebilecek bir laboratuvar testi bulunmamaktadır. Teşhis genellikle ağız ülserlerinin hangi sıklıkta ortaya çıktığına bakılarak ve diğer belirtiler de göz önünde bulundurularak yapılır. Bunun yanında genital yaralar, göz iltihabı ve cilt problemleri de bağırsak hastalığı teşhisinde önemlidir.Behçet Hastalığı Tedavisi Nedir?Behçet hastalığında tedavinin temel amacı belirtileri ortadan kaldırmak, iyilik halini sürdürmek ve hastaların yaşam kalitesini iyileştirmektir. Behçet hastalığı için kremler, pastiller, gargaralar ve spreyler gibi topikal kortikosteroidler genellikle ağız ve genital ülserler için önerilen ilk tedavi yöntemidir. Ayrıca etkilenen bölgeyi korumak için ağrı kesici kremler veya jeller ve bazen antimikrobiyal veya antibiyotikler de uygulanabilir. Günümüzde Behçet Hastalığı için kesin ortadan kaldırıcı tedavi yoktur, ancak belirtileri ve bulguları düzeltilebilmektedir.Behçet Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBehçet hastalığı başka hastalıklara neden olabilir mi?Behçet hastalığı tedavi edilmediğinde ilerleyen dönemlerde kalp hastalıklarına, sindirim sistemi problemlerine, akciğer, böbrek, eklem ve sinir sisteminde oluşabilecek hastalıklara neden olabilir.Behçet hastaları nelere dikkat etmelidir?Behçet hastalığına sahip olan kişilerin günlük beslenme rutinlerini değiştirerek doğru uygulama yapmaları gerekir. Bunun yanında iyotlu tuz kullanımına dikkat ederek, sigara, alkol ve stresten uzak durmak dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir.Behçet hastalığı kanser midir?Behçet Hastalığı vaskülitik hastalık olduğundan kanser olarak tanımlanmamaktadır. Behçet hastalığı kan tahlilinde anlaşılır mı?Behçet hastalığı tanısı konulurken özel bir kan testi uygulanmamaktadır. Bunun yerine paterji testi uygulanabilir.Behçet hastalığı kaç günde geçer?Behçet hastalığı sırasında oluşan belirtiler 1-3 hafta içerisinde geçebilmektedir.Behçet hastalığı bulaşır mı?Behçet hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir. Ailesel geçiş 10-15 civarlarındadır. Genetik altyapı ile birlikte enfeksiyon, stres, immün sistem değişiklikleri hastalığı ortaya çıkarmaktadır.Behçet hastalığı tehlikeli bir hastalık mıdır?Behçet hastalığı, vücudun birden fazla bölümünü etkileyebilen, kan damarlarında iltihaplanmaya ve sonucunda atardamar ve toplardamar hasarına yol açan bir tür inflamatuar hastalıktır. Genellikle atak ve iyileşme dönemleri şeklinde yıllarca devam eder. Behçet hastalığında organ tutulumları az görülür. Behçet hastalığında en önemli sakatlık göz tutulumu ile oluşan körlüktür. Behçet hastalığında beyin, büyük damar (arter ve ven), akciğer, mide barsak tutulumları ve kalp tutulumlarında ise ihmal edilirse ölüm görülebilir.Behçet hastalığı için hangi doktora ve bölüme gidilmelidir?Behçet Hastalığı, çeşitli yüzleriyle birçok hastalığı taklit edebilir ve deri hastalıkları içerisinde en büyük taklitçilerinden biri olarak kabul edilebilir. Bu nedenle hastalığın bu konuda uzmanlaşmış dermatoloji doktorları veya klinikler tarafından takip ve tedavisini gerektirir.Behçet hastalığının bitkisel tedavisi var mı? Behçet hastalığında en sık kullanılan hastalığın tedavisinde ve kontrolünde etkili olan kolşisin ilacı güz çiğdeminden elde edilen bir ilaçtır. Fakat etkisi bilimsel olarak kanıtlanmamış alternatif ve bitkisel tedaviler Behçet hastalığının tedavisini olumsuz etkilemektedir. Tedavinin gecikmesine ve komplikasyonlara neden olmaktadır. Bu bitkisel tedaviler ayrıca ilaçlar ile etkileşerek karaciğer, böbrek veya diğer organ hasarlarına ve yan etkilere neden olabilmektedir.Behçet hastalığı unutkanlık yapar mı?Behçet hastalığının beyin sinir, damar, parankim ve zarlarını etkileyerek devamlı baş ağrısı, çift görme, kol veya bacaklarda uyuşma, halsizlik, kuvvetsizlik, denge bozukluğu, yürüme güçlüğü, konuşma bozuklukları, unutkanlık, kişilik bozukluğu, sinirlilik, hırçınlık gibi belirtiler olabilir. Özellikle tedavisiz veya yetersiz tedavi edilen uzun süreli nörobehçet hastalarında unutkanlık görülebilir.Behçet hastalığı cinsel yaşamı etkiler mi?Behçet hastalarında depresyonun normal insanlara göre daha sık olması, belirtileri nedeniyle yaşam kalitesini kötü etkilemesi ve ayıca genital bölgede meydana gelen yaralar nedeniyle cinsel fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Behçet hastalığı testi nasıl yapılır? Behçet hastalığı testi olarak da bilinen Paterji testi 20 -21 gaugeluk enjektör ucu ile önkol derisine delme ve travma uygulanır. Hastanın delinen deri bölgelerinde 48-72 saat sonra ortaya çıkan Papül ve püstül (sicilce benzeri) pozitif kabul edilmektedir.Behçet hastaları hamile kalabilir mi?Hastalığın bulguları ve belirtileri, kullandığı ilaçlar göz önüne alınarak kontrol dönemindeki hastalar takip edilen doktorun izniyle hamile kalabilirler. | 6,117 |
213 | Hastalıklar | Bebeklerde Pamukçuk | Bebeklerde sık görülen pamukçuk kolaylıkla tedavi edilebilen bir sorundur. Tek yapılması gereken bu durumun şiddetlenmesini önlemek için çocuk doktorundan yardım alınması ve önerilere uyulmasıdır. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Günhar bebeklerde pamukçuk hakkında bilgi verdi. Bebeklerde sık görülen pamukçuk kolaylıkla tedavi edilebilen bir sorundur. Tek yapılması gereken bu durumun şiddetlenmesini önlemek için çocuk doktorundan yardım alınması ve önerilere uyulmasıdır. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Günhar bebeklerde pamukçuk hakkında bilgi verdi.
Bebeklerde pamukçuk nedir?Bebeklerde yaygın olarak görülen fakat genellikle çok ciddi olmayan, bebeğin ağız içini kaplayan beyaz ya da sarı düzensiz şekilde yama ya da yara olarak görülebilen bir tür maya enfeksiyonudur. Genellikle bebeklerin diş etlerinde, yanak iç kısımlarında, dilinde görülebilir. Candida albicans isimli bir maya ya da mantardan kaynaklanan pamukçuk bebeklerde rahatsız edici ve ağrılı olabilen bir durumdur.Bebekte pamukçuk belirtileri nelerdir?Bebeklerin ağzında pamukçuk çok sık görülen bir sorundur. Ebeveynler de, “Bebeklerde pamukçuk belirtileri nelerdir?” sorusunun yanıtını araştırmaktadır. Bebeğin yaşam kalitesini düşüren pamukçuk, ağızda ve dilde beyaz, kadifemsi yaralara sebep olur. Bebeklerde ağızda pamukçuk şu tür belirtilere neden olabilmektedir: Bebeğin ağzında kızarıklık, bebek bezi kısmında isilik, huzursuzluk, beslenmekten kaçınma gibi belirtileri vardır. Bebeklerde pamukçuk belirtileri arasında, bebeğin dilinde süzme peynire benzeyen bir tabaka sayılabilir.Bebekler ağrı yaşadığı için beslenmek istemezler. Huysuzluk ve sürekli ağlama gibi sonuçlar meydana gelebilir. Ebeveynler bebeklerin ağız içlerini kontrol etmediği zaman pamukçuğun fark edilmesi gecikebilir. Bu nedenle sık sık bebeklerin ağızlarının içleri kontrol edilmelidir. Bebeklerde pamukçuk neden olur?Pek çok ebeveyn, “Bebeklerde neden pamukçuk olur?” sorusunun yanıtını merak etmektedir. Candida albicans isimli bir maya nedeniyle meydana gelen pamukçuk bebekler için sıkıntılı bir sürece neden olur. Genelde bakteri ve mikroplar vücutta doğal olarak çoğalırlar. Bağışıklık sistemi de bu mikrop ve bakterileri kontrol altında tutar. Ancak bebeklerin bağışıklık sistemleri ilk yıllarda normal bir çocuğa göre daha zayıftır ve gelişmemiştir. Bu da mayaların, bakterilerin, mantarların kolaylıkla büyümesine neden olur. Pamukçuk genellikle anne veya bebek antibiyotik aldığında ortaya çıkmaktadır. Antibiyotikler bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonları tedavi ederken iyi bakterileri de öldürür. Bu durum da mayaların büyümesini sağlar. Mayalar ılık ve nemli alanlarda büyür. Bebeğin ağzı, annenin meme uçları da mantar enfeksiyonları için mükemmel alanlardır. Bebeklerde bebek bezinin olduğu bölgelerde de bu tür enfeksiyonlar görülebilir. Bebeklerin dilinde pamukçuk olabilir, ağız içinde çok sık görülür. Bir annenin vajinal mantar enfeksiyonu varsa, bebek doğum ve doğum sırasında enfekte olabilir.Pamukçuk teşhisi nasıl konulur?Pamukçuk ebeveynler tarafından kolaylıkla teşhis edilebilir. Çocuk hekimi fiziki muayene yaptığında bu sorunu kolaylıkla teşhis edebilmektedir. Bazı durumlarda teşhisin netleştirilmesi için ağız içinden örnek alınarak laboratuvar testi isteyebilir. Bazen pamukçuk yemek borusuna kadar ilerleyebilir. Bu durumda da endoskopi ve boğaz kültürü uygulanabilir. Genelde bebeklerde sık görüldüğü için çok fazla önemsenmeyen pamukçuk ebeveynler tarafından yanlış uygulamalarla temizlenmeye çalışılmaktadır. Bu durum hastalığın yayılmasına da sebep olabilir. Pamukçuk nasıl tedavi edilir?Bebeklerde pamukçuk tedavi edilmesi gereken bir sorundur. Tedavi bebeğin yaşına ve sorunun şiddetine göre değişebilir. Tedavideki amaç mantarın üremesini ve daha fazla yayılmasını engellemek olmalıdır. Gelecekte yeniden oluşmasını engellemek de tedavinin bir diğer amacıdır. Bu nedenle ağız hijyeninin doğru sağlanması gerekmektedir. Tedavide genellikle antifungfal ilaçlar, kremler, gargaralar ve pastiller yer almaktadır. Ayrıca ağız hijyeni için de bazı uygulamalar gerekmektedir. Hastalarda ağrı ve hassasiyete, iltihaplanmaya karşı anti-inflamatuar ilaçlar kullanılabilir. Anneden bebeğe geçebildiğinden hekim annelerin meme ucu için de kremler önerebilmektedir.Bebeklerde pamukçuk hakkında sık sorulan sorular Bebeklerde pamukçuk nasıl geçer?Bebeklerde pamukçuk kendiliğinden geçmez, mutlaka uzman hekim tarafından tedavi uygulanması gereken bir konudur. Bebeklerde pamukçuk ilacı olarak antimikotiklidamlalar kullanılmaktadır. Bu damlalar bebeklerde pamukçuk damlası olarak bilinir.Bebeklerde pamukçuk tedavisi karbonat ile yapılır mı?Genelde bebeklerde pamukçuk hastalığında karbonatlı su kullanılır. Ancak bunun tedavi edici bir özelliği bulunmamaktadır. Bebeklerde pamukçuk tedavisi doktorun önerileriyle yapılabilmektedir. Bebeklerde pamukçuk nasıl temizlenir?Pamukçuk bebeklerde çok sık görülür. Bebeklerde pamukçuk görüntüleri ebeveynler için ürkütücü görünebilir. Anneler pamukçuk nedeniyle telaşlanabilir ve bununla ilgili olarak internet ortamında “Bebeklerin ağzındaki pamukçuk nasıl geçer?” şeklinde aramalar yapabilir. Pek çok kişi karbonatlı suya gazlı bez batırıp bebeğin pamukçuk olan bölgelerini ara ara temizler. Ancak bu uygulama pamukçuğu daha da şiddetlendirebilir. Doktora sormadan herhangi bir uygulama yapılmamalıdır. Doktorlar hastalığın durumuna ve yaşa uygun olarak bebeklerde pamukçuk için damlaönerisinde bulunabilir. Bebeklerde dilde pamukçuk nasıl geçer? Bebeklerin dilindeki pamukçuk nasıl temizlenir?Asla karbonatlı suyla temizleme gibi yöntemler uygulanmamalıdır. Tıbbın önerileri bu sorun konusunda yardımcı olacaktır. Bebeklerde pamukçuğa ne iyi gelir? Annenin göğsünde de enfeksiyon varsa ki bu mümkün olabilir, doktorun verdiği tedavi edici ilaçlar anne göğsüne de sürülebilmektedir. Bunun yanında bebeklerin kullandığı biberon, emzik iyi bir şekilde steriledilmelidir. Annenin de göğüs ucunu temiz tutması, göğüs ucu bakımına özen göstermesi gerekmektedir. Bebeklerde dudakta pamukçuk olur mu?Anneler, “internette bebeklerin dudakları neden beyazlar” şeklinde aramalar yapabilir. Bebeklerde dilde pamukçuk olabildiği gibi; ağız içinde, yanak içinde, dudak içinde de olabilir. Bebeklerde pamukçuk ağrı yapar mı?Evet, pamukçuk ağrılı bir sorun olabilmektedir. Bebeklerde pamukçuk zararlı mıdır?Pamukçuk tedavi edilmezse ağır akciğer ya da daha farklı enfeksiyonlara sebep olabilmektedir.Ağzı pamukçuk olan bebeğe ne yapılır?Pamukçuk fark edildiği anda bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanından yardım alınmalıdır. Bebeklerde ağız içi pamukçuk tedavisi sadece uzman hekim tarafından yapılmalıdır.Bebeklerde pamukçuk nasıl önlenir?Annenin memesinden geçebilen bir hastalık olduğu için annelerin de sağlığına dikkat etmesi gerekmektedir. Anneler probiyotik almayı ihmal etmemelidir. Annelerin abur cubur, şeker, tuz gibi gıdaları tüketmemesi doğru olur. Doğal şeker alımı günde 2-3 porsiyondan fazla olmamalı. Antibakteriyel ve antifungal gıdalar anneler tarafından düzenli olarak tüketilmelidir. Bunun yanında annenin göğüs ucu hijyenine çok dikkat etmesi gerekir. Bebeğinizin kullandığı tüm oyuncaklarını düzenli olarak sterilize edin. Biberonla besliyorsanız, tüm besleme ekipmanlarını, özellikle emzikleri düzenli olarak steriliz edin. Bazı insanlar bebeğe beslendikten sonra sterilize edilmiş su vermeyi önerir. Bu da bir yöntem olabilir.Bebeklerde pamukçuk için probiyotik yararlı mı?Düzenli bir probiyotik almak, pamukçuk ve diğer maya enfeksiyonlarını önlemeye yardımcı olabilir. Probiyotikler, cildinizdeki ve vücudunuzdaki maya büyümesini kontrol altında tutan iyi bakterileri desteklemeye yardımcı olur. 2016 yılında yapılan bir araştırma, probiyotik takviyesi almanın Candidaenfeksiyonlarının tedavisine ve önlenmesine yardımcı olabileceğini belirtti. Yine de anneler bebekleri için bir diyete başlamadan önce doktor ile konuşmalıdır. Emziren anne, doktoruyla konuşana kadar herhangi bir doğal tedaviye başlamayı bırakın.Bebeklerde ağızda pamukçuk evde nasıl tedavi edilir?Evde doğal yöntemleri uygulamamak daha doğru bir davranış olacaktır. Tedavi için doktora danışmak gerekmektedir. Doktora danışılmadan yapılan uygulamalar hastalığı daha da şiddetlendirebilir ve farklı sorunlara neden olabilir. Eğer pamukçuk tedavi ile birkaç hafta içinde düzelmezse veya tekrarlamaya devam ederse - özellikle küçük çocuğunuz 9 aylıktan büyükse - başka sağlık sorunlarının olup olmadığını araştırmak için sağlık uzmanınıza danışın. Bu arada pamukçuk sürecinde bebeğinizin ellerini sık sık yıkayın. Bebekler ellerini, parmaklarını ağzına götürüyor olabilir. Kendi ellerinizi de sık sık yıkamanız önemlidir. Maya ile temas eden havlu, giysi varsa mutlaka iyice steril edin. Biberon, emzik dışında anne sütüyle, göğüsle temas eden göğüs pompaları da iyice steril edilmelidir. Mayanın büyümesini önlemek için anne sütünü kullanmadan hemen öncesine kadar buzdolabında saklayın. Maya ile temas ihtimali varsa, sakladığınız sağılmış anne sütünü atmanız gerekebilir. Tek kullanımlık emzirme pedlerini sık sık değiştirerek ve her gün temiz bir sütyen giyerek göğüslerinizi kuru ve olası maya kaynaklarından uzak tutun.Bebeklerde pamukçuk nerede görülür?Tipik olarak pamukçukun ağızda meydana geldiğini düşünmemize rağmen, aşağıdaki vücut kısımlarını da etkileyebilir: - Tırnaklar - Gözler- Bebek bezi alanı (vajina veya kasık)- Deri kıvrımları (koltuk altı veya boyundaki kıvrımlar)Pamukçuk emziren anneleri nasıl etkiler?Emzirme pamukçuk sırasında anneler için de ağrılı bir süreç olabilir. Tedaviden annelerin de faydalanması gerekir. Genelde emziren annelerin emzirmeye devam etmesi gerekir. Göğüs uçları ağrılı olabileceğinden genelde daha kısa ve sık beslenme önerilir. Her emzirmede daha az ağrısı olan memenin ilk kullanılması gerekebilir. Her emzirmeden sonra meme uçları temiz suyla temizlenmeli, iyice kurulanmalı ve tek kullanımlık göğüs pedlerinden yararlanılmalıdır. Her göğüs ağrısı pamukçuk anlamına mı gelir?Tüm meme ya da meme başı ağrısı pamukçuk nedeniyle görlmemektedir. Emzirme sırasında veya sonrasında göğsünüzde keskin ağrılar ve meme ucunda şiddetli ağrılar yaşıyorsanız , bebeğinizin emzirme pozisyonunu değiştirmeyi veya tekrar emmesini sağlamayı deneyin. Soğuk kompresler, meme ucunuz veya meme ağrınızı daha da kötüleştiriyorsa, ağrıların nedeni meme uçlarınızın içindeki ve çevresindeki kan damarlarının daralması olabilir. Meme ağrısının bir başka nedeni de mastitis adı verilen bakteriyel bir enfeksiyon olabilir. Bu koşullar genellikle pamukçuk ile karıştırılır, bu nedenle rahatsızlığın altında yatan nedenin bulunabilmesi için bir uzmana başvurmak önemlidir.
Bebeklerde pamukçuk nedir?Bebeklerde yaygın olarak görülen fakat genellikle çok ciddi olmayan, bebeğin ağız içini kaplayan beyaz ya da sarı düzensiz şekilde yama ya da yara olarak görülebilen bir tür maya enfeksiyonudur. Genellikle bebeklerin diş etlerinde, yanak iç kısımlarında, dilinde görülebilir. Candida albicans isimli bir maya ya da mantardan kaynaklanan pamukçuk bebeklerde rahatsız edici ve ağrılı olabilen bir durumdur.Bebekte pamukçuk belirtileri nelerdir?Bebeklerin ağzında pamukçuk çok sık görülen bir sorundur. Ebeveynler de, “Bebeklerde pamukçuk belirtileri nelerdir?” sorusunun yanıtını araştırmaktadır. Bebeğin yaşam kalitesini düşüren pamukçuk, ağızda ve dilde beyaz, kadifemsi yaralara sebep olur. Bebeklerde ağızda pamukçuk şu tür belirtilere neden olabilmektedir: Bebeğin ağzında kızarıklık, bebek bezi kısmında isilik, huzursuzluk, beslenmekten kaçınma gibi belirtileri vardır. Bebeklerde pamukçuk belirtileri arasında, bebeğin dilinde süzme peynire benzeyen bir tabaka sayılabilir.Bebekler ağrı yaşadığı için beslenmek istemezler. Huysuzluk ve sürekli ağlama gibi sonuçlar meydana gelebilir. Ebeveynler bebeklerin ağız içlerini kontrol etmediği zaman pamukçuğun fark edilmesi gecikebilir. Bu nedenle sık sık bebeklerin ağızlarının içleri kontrol edilmelidir. Bebeklerde pamukçuk neden olur?Pek çok ebeveyn, “Bebeklerde neden pamukçuk olur?” sorusunun yanıtını merak etmektedir. Candida albicans isimli bir maya nedeniyle meydana gelen pamukçuk bebekler için sıkıntılı bir sürece neden olur. Genelde bakteri ve mikroplar vücutta doğal olarak çoğalırlar. Bağışıklık sistemi de bu mikrop ve bakterileri kontrol altında tutar. Ancak bebeklerin bağışıklık sistemleri ilk yıllarda normal bir çocuğa göre daha zayıftır ve gelişmemiştir. Bu da mayaların, bakterilerin, mantarların kolaylıkla büyümesine neden olur. Pamukçuk genellikle anne veya bebek antibiyotik aldığında ortaya çıkmaktadır. Antibiyotikler bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonları tedavi ederken iyi bakterileri de öldürür. Bu durum da mayaların büyümesini sağlar. Mayalar ılık ve nemli alanlarda büyür. Bebeğin ağzı, annenin meme uçları da mantar enfeksiyonları için mükemmel alanlardır. Bebeklerde bebek bezinin olduğu bölgelerde de bu tür enfeksiyonlar görülebilir. Bebeklerin dilinde pamukçuk olabilir, ağız içinde çok sık görülür. Bir annenin vajinal mantar enfeksiyonu varsa, bebek doğum ve doğum sırasında enfekte olabilir.Pamukçuk teşhisi nasıl konulur?Pamukçuk ebeveynler tarafından kolaylıkla teşhis edilebilir. Çocuk hekimi fiziki muayene yaptığında bu sorunu kolaylıkla teşhis edebilmektedir. Bazı durumlarda teşhisin netleştirilmesi için ağız içinden örnek alınarak laboratuvar testi isteyebilir. Bazen pamukçuk yemek borusuna kadar ilerleyebilir. Bu durumda da endoskopi ve boğaz kültürü uygulanabilir. Genelde bebeklerde sık görüldüğü için çok fazla önemsenmeyen pamukçuk ebeveynler tarafından yanlış uygulamalarla temizlenmeye çalışılmaktadır. Bu durum hastalığın yayılmasına da sebep olabilir. Pamukçuk nasıl tedavi edilir?Bebeklerde pamukçuk tedavi edilmesi gereken bir sorundur. Tedavi bebeğin yaşına ve sorunun şiddetine göre değişebilir. Tedavideki amaç mantarın üremesini ve daha fazla yayılmasını engellemek olmalıdır. Gelecekte yeniden oluşmasını engellemek de tedavinin bir diğer amacıdır. Bu nedenle ağız hijyeninin doğru sağlanması gerekmektedir. Tedavide genellikle antifungfal ilaçlar, kremler, gargaralar ve pastiller yer almaktadır. Ayrıca ağız hijyeni için de bazı uygulamalar gerekmektedir. Hastalarda ağrı ve hassasiyete, iltihaplanmaya karşı anti-inflamatuar ilaçlar kullanılabilir. Anneden bebeğe geçebildiğinden hekim annelerin meme ucu için de kremler önerebilmektedir.Bebeklerde pamukçuk hakkında sık sorulan sorular Bebeklerde pamukçuk nasıl geçer?Bebeklerde pamukçuk kendiliğinden geçmez, mutlaka uzman hekim tarafından tedavi uygulanması gereken bir konudur. Bebeklerde pamukçuk ilacı olarak antimikotiklidamlalar kullanılmaktadır. Bu damlalar bebeklerde pamukçuk damlası olarak bilinir.Bebeklerde pamukçuk tedavisi karbonat ile yapılır mı?Genelde bebeklerde pamukçuk hastalığında karbonatlı su kullanılır. Ancak bunun tedavi edici bir özelliği bulunmamaktadır. Bebeklerde pamukçuk tedavisi doktorun önerileriyle yapılabilmektedir. Bebeklerde pamukçuk nasıl temizlenir?Pamukçuk bebeklerde çok sık görülür. Bebeklerde pamukçuk görüntüleri ebeveynler için ürkütücü görünebilir. Anneler pamukçuk nedeniyle telaşlanabilir ve bununla ilgili olarak internet ortamında “Bebeklerin ağzındaki pamukçuk nasıl geçer?” şeklinde aramalar yapabilir. Pek çok kişi karbonatlı suya gazlı bez batırıp bebeğin pamukçuk olan bölgelerini ara ara temizler. Ancak bu uygulama pamukçuğu daha da şiddetlendirebilir. Doktora sormadan herhangi bir uygulama yapılmamalıdır. Doktorlar hastalığın durumuna ve yaşa uygun olarak bebeklerde pamukçuk için damlaönerisinde bulunabilir. Bebeklerde dilde pamukçuk nasıl geçer? Bebeklerin dilindeki pamukçuk nasıl temizlenir?Asla karbonatlı suyla temizleme gibi yöntemler uygulanmamalıdır. Tıbbın önerileri bu sorun konusunda yardımcı olacaktır. Bebeklerde pamukçuğa ne iyi gelir? Annenin göğsünde de enfeksiyon varsa ki bu mümkün olabilir, doktorun verdiği tedavi edici ilaçlar anne göğsüne de sürülebilmektedir. Bunun yanında bebeklerin kullandığı biberon, emzik iyi bir şekilde steriledilmelidir. Annenin de göğüs ucunu temiz tutması, göğüs ucu bakımına özen göstermesi gerekmektedir. Bebeklerde dudakta pamukçuk olur mu?Anneler, “internette bebeklerin dudakları neden beyazlar” şeklinde aramalar yapabilir. Bebeklerde dilde pamukçuk olabildiği gibi; ağız içinde, yanak içinde, dudak içinde de olabilir. Bebeklerde pamukçuk ağrı yapar mı?Evet, pamukçuk ağrılı bir sorun olabilmektedir. Bebeklerde pamukçuk zararlı mıdır?Pamukçuk tedavi edilmezse ağır akciğer ya da daha farklı enfeksiyonlara sebep olabilmektedir.Ağzı pamukçuk olan bebeğe ne yapılır?Pamukçuk fark edildiği anda bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanından yardım alınmalıdır. Bebeklerde ağız içi pamukçuk tedavisi sadece uzman hekim tarafından yapılmalıdır.Bebeklerde pamukçuk nasıl önlenir?Annenin memesinden geçebilen bir hastalık olduğu için annelerin de sağlığına dikkat etmesi gerekmektedir. Anneler probiyotik almayı ihmal etmemelidir. Annelerin abur cubur, şeker, tuz gibi gıdaları tüketmemesi doğru olur. Doğal şeker alımı günde 2-3 porsiyondan fazla olmamalı. Antibakteriyel ve antifungal gıdalar anneler tarafından düzenli olarak tüketilmelidir. Bunun yanında annenin göğüs ucu hijyenine çok dikkat etmesi gerekir. Bebeğinizin kullandığı tüm oyuncaklarını düzenli olarak sterilize edin. Biberonla besliyorsanız, tüm besleme ekipmanlarını, özellikle emzikleri düzenli olarak steriliz edin. Bazı insanlar bebeğe beslendikten sonra sterilize edilmiş su vermeyi önerir. Bu da bir yöntem olabilir.Bebeklerde pamukçuk için probiyotik yararlı mı?Düzenli bir probiyotik almak, pamukçuk ve diğer maya enfeksiyonlarını önlemeye yardımcı olabilir. Probiyotikler, cildinizdeki ve vücudunuzdaki maya büyümesini kontrol altında tutan iyi bakterileri desteklemeye yardımcı olur. 2016 yılında yapılan bir araştırma, probiyotik takviyesi almanın Candidaenfeksiyonlarının tedavisine ve önlenmesine yardımcı olabileceğini belirtti. Yine de anneler bebekleri için bir diyete başlamadan önce doktor ile konuşmalıdır. Emziren anne, doktoruyla konuşana kadar herhangi bir doğal tedaviye başlamayı bırakın.Bebeklerde ağızda pamukçuk evde nasıl tedavi edilir?Evde doğal yöntemleri uygulamamak daha doğru bir davranış olacaktır. Tedavi için doktora danışmak gerekmektedir. Doktora danışılmadan yapılan uygulamalar hastalığı daha da şiddetlendirebilir ve farklı sorunlara neden olabilir. Eğer pamukçuk tedavi ile birkaç hafta içinde düzelmezse veya tekrarlamaya devam ederse - özellikle küçük çocuğunuz 9 aylıktan büyükse - başka sağlık sorunlarının olup olmadığını araştırmak için sağlık uzmanınıza danışın. Bu arada pamukçuk sürecinde bebeğinizin ellerini sık sık yıkayın. Bebekler ellerini, parmaklarını ağzına götürüyor olabilir. Kendi ellerinizi de sık sık yıkamanız önemlidir. Maya ile temas eden havlu, giysi varsa mutlaka iyice steril edin. Biberon, emzik dışında anne sütüyle, göğüsle temas eden göğüs pompaları da iyice steril edilmelidir. Mayanın büyümesini önlemek için anne sütünü kullanmadan hemen öncesine kadar buzdolabında saklayın. Maya ile temas ihtimali varsa, sakladığınız sağılmış anne sütünü atmanız gerekebilir. Tek kullanımlık emzirme pedlerini sık sık değiştirerek ve her gün temiz bir sütyen giyerek göğüslerinizi kuru ve olası maya kaynaklarından uzak tutun.Bebeklerde pamukçuk nerede görülür?Tipik olarak pamukçukun ağızda meydana geldiğini düşünmemize rağmen, aşağıdaki vücut kısımlarını da etkileyebilir: - Tırnaklar - Gözler- Bebek bezi alanı (vajina veya kasık)- Deri kıvrımları (koltuk altı veya boyundaki kıvrımlar)Pamukçuk emziren anneleri nasıl etkiler?Emzirme pamukçuk sırasında anneler için de ağrılı bir süreç olabilir. Tedaviden annelerin de faydalanması gerekir. Genelde emziren annelerin emzirmeye devam etmesi gerekir. Göğüs uçları ağrılı olabileceğinden genelde daha kısa ve sık beslenme önerilir. Her emzirmede daha az ağrısı olan memenin ilk kullanılması gerekebilir. Her emzirmeden sonra meme uçları temiz suyla temizlenmeli, iyice kurulanmalı ve tek kullanımlık göğüs pedlerinden yararlanılmalıdır. Her göğüs ağrısı pamukçuk anlamına mı gelir?Tüm meme ya da meme başı ağrısı pamukçuk nedeniyle görlmemektedir. Emzirme sırasında veya sonrasında göğsünüzde keskin ağrılar ve meme ucunda şiddetli ağrılar yaşıyorsanız , bebeğinizin emzirme pozisyonunu değiştirmeyi veya tekrar emmesini sağlamayı deneyin. Soğuk kompresler, meme ucunuz veya meme ağrınızı daha da kötüleştiriyorsa, ağrıların nedeni meme uçlarınızın içindeki ve çevresindeki kan damarlarının daralması olabilir. Meme ağrısının bir başka nedeni de mastitis adı verilen bakteriyel bir enfeksiyon olabilir. Bu koşullar genellikle pamukçuk ile karıştırılır, bu nedenle rahatsızlığın altında yatan nedenin bulunabilmesi için bir uzmana başvurmak önemlidir. | 8,381 |
214 | Hastalıklar | Bel düzleşmesi | Hareketsiz yaşam, uzun süre masa başında çalışmak gibi farklı nedenlere bağlı olarak omurganın arkasında bulunan kasların zayıflaması bel düzleşmesini tetikleyebiliyor. Lomber düzleşme de denilen bel düzleşmesi; hayatı olumsuz etkileyen ağrı, duruş bozukluğu hatta yürümeye engel olacak sorunlara yol açabiliyor. İstirahat, uygun egzersizler, fizyoterapi, manuel terapi gibi uygulamalar bel düzleşmesinde ilk akla gelen tedavilerin arasında yer alıyor. Tedavi edilmeyen bel düzleşmesi ise ilerleyen dönemlerde kamburluk gibi çok daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, bel düzleşmesi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Hareketsiz yaşam, uzun süre masa başında çalışmak gibi farklı nedenlere bağlı olarak omurganın arkasında bulunan kasların zayıflaması bel düzleşmesini tetikleyebiliyor. Lomber düzleşme de denilen bel düzleşmesi; hayatı olumsuz etkileyen ağrı, duruş bozukluğu hatta yürümeye engel olacak sorunlara yol açabiliyor. İstirahat, uygun egzersizler, fizyoterapi, manuel terapi gibi uygulamalar bel düzleşmesinde ilk akla gelen tedavilerin arasında yer alıyor. Tedavi edilmeyen bel düzleşmesi ise ilerleyen dönemlerde kamburluk gibi çok daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, bel düzleşmesi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Bel düzleşmesi nedir?Sağlıklı insan omurgasında bel kemiği karın içerisine doğru yani öne doğru bir yay çizmektedir. Bu yay kişinin yük taşıması ve esnemesi bakımından önemli bir yapıdır. Bu yapıya “bel çukuru ya da bel kavisi” adı verilir. Bel düzleşmesi omurgadaki bu kavisin kaybedilmesi ve dolayısıyla beldeki hareket mekaniğinin bozulmasıyla ilgili bir hastalıktır.Bel düzleşmesi nasıl olur?Bel düzleşmesinin en sık nedeni, omurganın arkasında bulunan bel kaslarının zayıflaması ve omurganın esnekliğini kaybetmesidir. Omurganın esnekliğini kaybetmesiyle birlikte omurganın duruşu değişir. Kasların zayıflamasıyla oluşan beldeki düzleşme, bazen kalıcı hale gelebilir.Bel düzleşmesi neden olur?Omurganın arkasında bulunan kasların zayıflamasının farklı nedenleri olabilir. Ancak en önemli nedenlerinden birisi hareketsiz bir yaşam tarzıdır. Özellikle uzun süre masa başında aynı pozisyonda çalışmak zorunda olanlar risk altındadır. Bununla birlikte; Aşırı kilolu kişilerde de bel düzleşmesi yaşanabilmektedir. Kemik erimesi yani osteoporoz gelişen kişilerde bel düzleşmesi riski altındadır. Skolyoz ya da farklı omurga rahatsızlıkları bel düzleşmesi nedeni olabilmektedir.Bel düzleşmesi belirtileri nelerdir?Bel düzleşmesinin en sık belirtisi ağrıdır. Ağrının oluşmasındaki sebep eklemlerin gerilmesi ve kas tendonlarının buna eşlik etmesidir. Bel düzleşmesinde yaşanan ağrılar ataklar şeklinde gelişebilir. Bazen yaşanan ağrı atakları keskin ve kitleyici tarzda olabilir. Yaşanan ağrılar nedeniyle hastanın duruşunda bozukluklar yaşanabilir. Ağrı kişinin yürümesine engel olacak şekilde şiddetli olabilir.Bel düzleşmesi teşhisi nasıl konulur? Nasıl anlaşılır?“Bel düzleşmesi nasıl anlaşılır?” sorusu merak edilen konuların başında gelmektedir. Bel düzleşmesinin teşhisinde doktor muayenesi önemlidir. Hastanın duruşunun incelenmesi ve doktorun elle muayenesi sırasında kemik çıkıntılarının geriye doğru hissedilebilir bir durum alması önemli bir bulgudur. Doktor muayenesinin yanı sıra teşhisi netleştirmek için radyolojik görüntülemelerden yararlanılabilir. Bel düzleşmesinin teşhisinde Manyetik Rezonans (MR) en sık tercih edilen görüntüleme yöntemidir.Bel düzleşmesi tedavisi nasıl yapılır? “Bel düzleşmesi nasıl geçer?” , “Bel düzleşmesi için ameliyat gerekir mi?” gibi sorular hastalar tarafından sıklıkla gündeme getirilmektedir. Bel düzleşmesinin tedavisinde cerrahi yöntemler çok nadir olarak kullanılmaktadır. Hareketli bir yaşam tarzı bel düzleşmesi tedavisinde ilk basamağı oluşturmaktadır. Bel düzleşmesi tedavisinde kullanılan yöntemler genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Bel düzleşmesi egzersizleri Duruş yani postür eğitimi Masaj ve manuel terapiler Korse tedavisi Epidural enjeksiyon tedavileriBel Düzleşmesi Hakkında Sık Sorulan SorularBel düzleşmesi egzersizleri nelerdir?Bel düzleşmesi için bir takım egzersiz programları tarif edilmiştir. Bel düzleşmesi egzersizleri tedavide oldukça etkilidir. Bel düzleşmesi için önerilen egzersizler özellikle bel kemikleri ve bel kaslarının istenilen şekli almasında yardımcı olur. Bel egzersizleri günlük hayata yayılması özellikle ofis tipi çalışanlar için önemlidir. Ortalama 8 saat oturarak çalışan kişilerin günlük en az yarım saat olmak üzere egzersiz yapması kalıcı deformasyonun önlenmesi bakımından tavsiye edilmektedir. Bel düzleşmesi kendiliğinden geçer mi?Bel düzleşmesi kendiliğinden geçebilir. Hareketsiz yaşamdan hareketli yaşama geçen hastalarda bel düzleşmesinde olumlu gelişmeler yaşandığı görülmüştür. Bunun en tipik örneği Covid-19 salgını döneminde yaşanmıştır. İnsanların eve kapanmasıyla birlikte artan bel düzleşmesi ve bel ağrıları salgının ardından insanların dış mekan aktiviteleri ve spor gibi alışkanlıklarına geri dönmesiyle birlikte azaldığı görüşmüştür. Ancak bel düzleşmesinin her hangi bir hareket tarzı değişikliği olmaksızın kendiliğinden iyileşmesi mümkün değildir.Bel düzleşmesi korse ile geçer mi?Korse bel düzleşmesi tedavisinde kullanılan yöntemlerden bir tanesidir. Ancak korsenin tek başına bel düzleşmesini tedavi etmesi sanıldığı gibi kolay değildir. Korse uygulaması bel düzleşmesinin esas mekanik nedeni olan kas zafiyetini gidermemektedir. Hatta bazı vakalarda korse uygun planda kullanılmazsa bel düzleşmesini artırabilir. Bel düzleşmesinin temelinde ileri kas zayıflığı varsa korse kullanımı bu durumu daha da kötüleştirebilir. Bu nedenle bel düzleşmesinde korse kullanımının doktor gözetimi altında yapılması önemlidir.Bel düzleşmesi ağrısı nasıldır?Bel düzleşmesinde yaşanan ağrı sırtın orta hattında sağa ve sola yayılan ağrılar şeklinde yaşanabilir. Yaşanan ağrılar bel bölgesinde gerginlik, dönüşlerde zorlanma gibi hareket kısıklıklarına neden olabilir. Yaşanan ağrı daha çok derin, yaygın, itici ve sıkıştırıcı tarzda bir ağrıdır. Bel düzleşmesi ağrısı genellikle bıçak saplanır tarzda bir ağrı değildir. Ancak ağrı atakları sırasında bu tarz ağrı da görülebilmektedir.Bel düzleşmesi olan nasıl yatmalıdır?Bel düzleşmesi, diğer bel ağrıları sendromları gibi hastanın yatışını etkileyen bir durumdur. Bel düzleşmesi olan hastaların sırt üstü yatması kasların uzun vadede kısalmasına yol açarken, yüz üstü yatmaları da arka eklem üzerinde yük bindirebilmektedir. Bu nedenle bel düzleşmesi olan hastaların sırt üstü ya da yüz üstü yatması önerilmemektedir. Bel düzleşmesi olan hastaların en uygun yatış pozisyonu; yan yatılarak, dizler içeri doğru çekilerek, arasına ince bir yastık konularak dizlerin desteklenmesi şeklindedir. Herkes uyku sırasında hareket edecektir ama uykuya dalış sırasında bu tarz bir yatış tavsiye edilebilir.Bel düzleşmesi röntgende belli olur mu?Bel düzleşmesi röntgende belli olmaktadır. Röntgen ön ve arka plandan çekildiği için hem ön hem arka planda hem de yan planda bel kemiğini pozisyonu gözükür. Bel kemiği önden bakıldığında düz, yandan bakıldığında ise öne doğru eğimli olmalıdır. Röntgen görüntüleme yöntemi ile her iki açının da kontrolü sağlanabilmektedir. Ancak az da olsa radyasyon içerdiği için gerek görülmediği durumlarda bel düzleşmesinin teşhisinde röntgen görüntülemesi tavsiye edilmemektedir. Bel düzleşmesi tanısında daha çok radyasyon içermeyen Manyetik Rezonans görüntüleme yöntemi tercih edilmektedir.Bel düzleşmesi nerelerde ağrı yapar? Bel düzleşmesi ağrısı nerelere vurur?Bel düzleşmesi ağrısı genellikle bel ortasında yaşanır. Bazen sağa sola ve kalça üzerine yayılarak hastayı etkileyebilir. İlerlemiş vakalarda hasta boynundan kalçasına kadar devamlı ağrı yaşayabilir. Bel düzleşmesi rahatsızlığı gergin sırt ve gergin boyun sendromuyla birlikteliği çok sık görülür. Bu ağrı, belin ortasında olmak üzere kalçalara veya sırta kolaylıkla yayılabilir.Bel düzleşmesi ameliyatı nasıl yapılır?Bel düzleşmesi genellikle ameliyat gerektiren bir rahatsızlık değildir. Hastaların büyük bir çoğunluğunda egzersiz, fizyoterapi veya duruş eğitimi yani postür eğitimiyle sorunlarından kurtulabilir. Bel düzleşmesi özellikle genç yaşlarda tedaviye çok daha hızlı cevap veren bir rahatsızlıktır. Ancak ileri yaşlarda dirençli olabilir. Bel düzleşmesinin ilerlemiş formunda kifoz yani kamburluk gelişebilir. Normalde öne doğru yay çizen bel kemiğinin önce düzleşmesi, daha sonra ise bu yayın tersine dönmesi kamburluk oluşturabilir. Kamburluk cerrahi tedavi gerektirebilen bir rahatsızlıktır. Kifoz rahatsızlığı cerrahi müdahale gerekebilecek bir rahatsızlıktır. Özellikle ileri yaşlarda bel düzleşmesi hızla ilerleyebilir. Kemik erimesi yani osteoporozun eklenmesiyle cerrahi tablo ortaya çıkabilir. Bu nedenle genç ve orta yaşlarda bel düzleşmesinin önüne geçmek önemlidir.Bel düzleşmesi ağrısına ne iyi gelir?Bel düzleşmesi ağrısına iyi gelen birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır. İlk akla gelen sağlıklı bir yatakta istirahattir. Egzersiz ve uygun hareketlerle bel kaslarının ısınması aynı gün içerisinde bile ağrıyı geçirebilir. Hareketlenmekle oluşan enerji ve ısı bel düzleşmesi ağrısı azaltabilir. Ağrı kesici ve kas gevşetici ilaç kullanımı da ağrı kontrolü bakımından önemlidir. Masaj ve manuel terapiler bel düzleşmesi ağrısı için kullanılabilen yöntemler arasındadır. Ancak bu uygulamaların etkileri genellikle geçici olmaktadır. Isı ve tens gibi fizyoterapi uygulamaları da bel düzleşmesi ağrısı için kullanılan tedavi yöntemleri arasındadır. Bel düzleşmesi ağrısı için bazen korse kullanımı faydalı olabilmektedir. Şiddetli vakalarda epidural enfeksiyonlar, omurgaya steroid enjeksiyonları ağrıya iyi gelebilmektedir. Bel düzleşmesi bacak ağrısı yapar mı?Bel düzleşmesi hastalarında bacak ağrısı görülmemektedir. Bel düzleşmesi hastalarında bacak ağrısı da yaşanıyorsa, bel düzleşmesi ile birlikte bel fıtığı da düşünülmelidir. Bel düzleşme ağrısı; kalçalara, sırta ve belin bir tarafına vurmaktadır. Bacağa vurması beklenen bir durum değildir.Bel düzleşmesi fıtık yapar mı?Bel düzleşmesi olan kişilerde bel fıtığı oluşma riski daha yüksektir. Normalde açılı ve eğimli olan bel yükü dağıtmaya ve esnemeye eğilimlidir. Düz bel yük altında esneyemediği için diskler üzerinde olağan dışı basınçlar oluşur. Bu durumda bel fıtığı oluşmasına zemin hazırlar. Dolayısıyla düz bel hastalarında daha çok alt seviyelerde bel fıtığı görülebilmektedir.Bel düzleşmesi olanlar nasıl oturmalı?Sadece bel düzleşmesi olanlar için değil, her insanın oturma şekline dikkat etmesi gerekir. En sağlıklı oturuş şekli, dik oturuştur. Otururken kalçanın geriye alınması ve bel kemiğinin dik şekilde tutulması gerekir. Bunu yapmak için sırt desteği kullanılabilir ancak kendi kas gücüyle dik durmak, daha sağlıklı ve daha doğrudur. Halk arasında uzun oturma olarak tabir edilen oturuşlar veya öne doğru eğilerek oturmak bel kemiği için sağlıklı değildir. Bel kaslarını desteklemez. Bu oturuş şekillerinde yük bel kemiklerinin üzerine binmektedir.Bel düzleşmesi ilerlerse ne olur?Bu konuda “Bel düzleşmesinin ileri aşaması nedir?” demek daha doğrudur. Bel düzleşmesinde bir sonraki aşama kamburluktur. Belde kamburluk lomber kifoz olarak da tanımlanır. Lomber kifoz önemli duruş bozukluklarına ve vücudun öne eğilmesine neden olan ciddi bir sağlık problemidir. Sagittal denge denilen vücudun ön - arka yük dağılımının ileri derecede bozulması ve öne eğik duruş durumudur. Bu son derece ağrılı ve rahatsız edici bir tablodur. Lomber düzleşmenin bir sonraki aşamasıdır.Bel düzleşmesi ne kadar sürede geçer?Bel düzleşmesi bazı vakalarda dirençli olsa da, çoğu hastada düzenli sırt kasları egzersizi ve duruş eğitimiyle birkaç ay içerisinde düzelmektedir. İleri yaşlarda bel kemiğinin esnekliği azaldığı için bel düzleşmesini egzersizle düzeltmek genç yaşlara göre biraz daha zordur. Yaşın ilerlemesiyle birlikte bağ dokular zayıflamaktadır ve halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoporoz oluşabilmektedir. Bu da tedavi süresini uzatabilir. Ancak genel olarak bel düzleşmesi uygun tedavi yöntemleriyle 2-4 ay arasında düzelebilmektedir. İleri vakalarda egzersize tam yanıtsız durumlar olabilir.Bel düzleşmesi bitkisel tedavisi var mıdır?Bel düzleşmesinin bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda bel düzleşmesinde etkisi kanıtlanmış herhangi bir bitkisel tedavi tıp literatürüne geçmemiştir. Alternatif tıp konusunda daha çok masaj ve manuel terapiler bel düzleşmesi için önerilebilir. Bel düzleşmesi mekanik bir bozukluk olduğu için bitkisel tedavilerin etkisi olmamaktadır. Bel düzleşmesi olan hastada mevcut olan kas ağrıları için belki bitki kaynaklı bir takım krem veya masaj yağı gibi ürünlerle bu ağrılar azaltılabilir ancak bel düzleşmesi düzeltilemez.Bel düzleşmesi hangi bölüm bakar?Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji bölümü bel düzleşmesiyle ilgilenmektedir. Omurga sağlığı ile ilgili uzman doktorların tercih edilmesi tedavi başarısında önemlidir. Ağrı kontrolü için Algoloji bölümü doktorları da bel düzleşmesi tedavisinde etkin rol oynayabilmektedir.Bel düzleşmesi olanlar spor yapabilir mi?Bel düzleşmesi olan kişiler spor yapabilirler. Bel düzleşmesinin tedavisinde zaten sporun ve egzersizin önemli bir yeri bulunmaktadır. Ancak ağır sporlar ve öne doğru ciddi gerilme gerektiren kürek, mekik gibi pozisyonlar önerilmemektedir. Ritmik sporlar olarak değerlendirilen yürüyüş ve yüzme ile yoga, aerobik, pilates gibi esneme sporları önerilmektedir. Bu spora başlanırken düz bel olduğu bilinmeli ve buna göre bir planlama yapılmalıdır. Bel kemiğini dikleştiren kas grupları özellikle çalıştırılmalı ön taraf başlangıçlarda fazla zorlanmamalıdır. Minder egzersizleri ve tıbbi egzersizler de unutulmamalıdır.
Bel düzleşmesi nedir?Sağlıklı insan omurgasında bel kemiği karın içerisine doğru yani öne doğru bir yay çizmektedir. Bu yay kişinin yük taşıması ve esnemesi bakımından önemli bir yapıdır. Bu yapıya “bel çukuru ya da bel kavisi” adı verilir. Bel düzleşmesi omurgadaki bu kavisin kaybedilmesi ve dolayısıyla beldeki hareket mekaniğinin bozulmasıyla ilgili bir hastalıktır.Bel düzleşmesi nasıl olur?Bel düzleşmesinin en sık nedeni, omurganın arkasında bulunan bel kaslarının zayıflaması ve omurganın esnekliğini kaybetmesidir. Omurganın esnekliğini kaybetmesiyle birlikte omurganın duruşu değişir. Kasların zayıflamasıyla oluşan beldeki düzleşme, bazen kalıcı hale gelebilir.Bel düzleşmesi neden olur?Omurganın arkasında bulunan kasların zayıflamasının farklı nedenleri olabilir. Ancak en önemli nedenlerinden birisi hareketsiz bir yaşam tarzıdır. Özellikle uzun süre masa başında aynı pozisyonda çalışmak zorunda olanlar risk altındadır. Bununla birlikte;Bel düzleşmesi belirtileri nelerdir?Bel düzleşmesinin en sık belirtisi ağrıdır. Ağrının oluşmasındaki sebep eklemlerin gerilmesi ve kas tendonlarının buna eşlik etmesidir. Bel düzleşmesinde yaşanan ağrılar ataklar şeklinde gelişebilir. Bazen yaşanan ağrı atakları keskin ve kitleyici tarzda olabilir. Yaşanan ağrılar nedeniyle hastanın duruşunda bozukluklar yaşanabilir. Ağrı kişinin yürümesine engel olacak şekilde şiddetli olabilir.Bel düzleşmesi teşhisi nasıl konulur? Nasıl anlaşılır?“Bel düzleşmesi nasıl anlaşılır?” sorusu merak edilen konuların başında gelmektedir. Bel düzleşmesinin teşhisinde doktor muayenesi önemlidir. Hastanın duruşunun incelenmesi ve doktorun elle muayenesi sırasında kemik çıkıntılarının geriye doğru hissedilebilir bir durum alması önemli bir bulgudur. Doktor muayenesinin yanı sıra teşhisi netleştirmek için radyolojik görüntülemelerden yararlanılabilir. Bel düzleşmesinin teşhisinde Manyetik Rezonans (MR) en sık tercih edilen görüntüleme yöntemidir.Bel düzleşmesi tedavisi nasıl yapılır? “Bel düzleşmesi nasıl geçer?” , “Bel düzleşmesi için ameliyat gerekir mi?” gibi sorular hastalar tarafından sıklıkla gündeme getirilmektedir. Bel düzleşmesinin tedavisinde cerrahi yöntemler çok nadir olarak kullanılmaktadır. Hareketli bir yaşam tarzı bel düzleşmesi tedavisinde ilk basamağı oluşturmaktadır. Bel düzleşmesi tedavisinde kullanılan yöntemler genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Bel Düzleşmesi Hakkında Sık Sorulan SorularBel düzleşmesi egzersizleri nelerdir?Bel düzleşmesi için bir takım egzersiz programları tarif edilmiştir. Bel düzleşmesi egzersizleri tedavide oldukça etkilidir. Bel düzleşmesi için önerilen egzersizler özellikle bel kemikleri ve bel kaslarının istenilen şekli almasında yardımcı olur. Bel egzersizleri günlük hayata yayılması özellikle ofis tipi çalışanlar için önemlidir. Ortalama 8 saat oturarak çalışan kişilerin günlük en az yarım saat olmak üzere egzersiz yapması kalıcı deformasyonun önlenmesi bakımından tavsiye edilmektedir. Bel düzleşmesi kendiliğinden geçer mi?Bel düzleşmesi kendiliğinden geçebilir. Hareketsiz yaşamdan hareketli yaşama geçen hastalarda bel düzleşmesinde olumlu gelişmeler yaşandığı görülmüştür. Bunun en tipik örneği Covid-19 salgını döneminde yaşanmıştır. İnsanların eve kapanmasıyla birlikte artan bel düzleşmesi ve bel ağrıları salgının ardından insanların dış mekan aktiviteleri ve spor gibi alışkanlıklarına geri dönmesiyle birlikte azaldığı görüşmüştür. Ancak bel düzleşmesinin her hangi bir hareket tarzı değişikliği olmaksızın kendiliğinden iyileşmesi mümkün değildir.Bel düzleşmesi korse ile geçer mi?Korse bel düzleşmesi tedavisinde kullanılan yöntemlerden bir tanesidir. Ancak korsenin tek başına bel düzleşmesini tedavi etmesi sanıldığı gibi kolay değildir. Korse uygulaması bel düzleşmesinin esas mekanik nedeni olan kas zafiyetini gidermemektedir. Hatta bazı vakalarda korse uygun planda kullanılmazsa bel düzleşmesini artırabilir. Bel düzleşmesinin temelinde ileri kas zayıflığı varsa korse kullanımı bu durumu daha da kötüleştirebilir. Bu nedenle bel düzleşmesinde korse kullanımının doktor gözetimi altında yapılması önemlidir.Bel düzleşmesi ağrısı nasıldır?Bel düzleşmesinde yaşanan ağrı sırtın orta hattında sağa ve sola yayılan ağrılar şeklinde yaşanabilir. Yaşanan ağrılar bel bölgesinde gerginlik, dönüşlerde zorlanma gibi hareket kısıklıklarına neden olabilir. Yaşanan ağrı daha çok derin, yaygın, itici ve sıkıştırıcı tarzda bir ağrıdır. Bel düzleşmesi ağrısı genellikle bıçak saplanır tarzda bir ağrı değildir. Ancak ağrı atakları sırasında bu tarz ağrı da görülebilmektedir.Bel düzleşmesi olan nasıl yatmalıdır?Bel düzleşmesi, diğer bel ağrıları sendromları gibi hastanın yatışını etkileyen bir durumdur. Bel düzleşmesi olan hastaların sırt üstü yatması kasların uzun vadede kısalmasına yol açarken, yüz üstü yatmaları da arka eklem üzerinde yük bindirebilmektedir. Bu nedenle bel düzleşmesi olan hastaların sırt üstü ya da yüz üstü yatması önerilmemektedir. Bel düzleşmesi olan hastaların en uygun yatış pozisyonu; yan yatılarak, dizler içeri doğru çekilerek, arasına ince bir yastık konularak dizlerin desteklenmesi şeklindedir. Herkes uyku sırasında hareket edecektir ama uykuya dalış sırasında bu tarz bir yatış tavsiye edilebilir.Bel düzleşmesi röntgende belli olur mu?Bel düzleşmesi röntgende belli olmaktadır. Röntgen ön ve arka plandan çekildiği için hem ön hem arka planda hem de yan planda bel kemiğini pozisyonu gözükür. Bel kemiği önden bakıldığında düz, yandan bakıldığında ise öne doğru eğimli olmalıdır. Röntgen görüntüleme yöntemi ile her iki açının da kontrolü sağlanabilmektedir. Ancak az da olsa radyasyon içerdiği için gerek görülmediği durumlarda bel düzleşmesinin teşhisinde röntgen görüntülemesi tavsiye edilmemektedir. Bel düzleşmesi tanısında daha çok radyasyon içermeyen Manyetik Rezonans görüntüleme yöntemi tercih edilmektedir.Bel düzleşmesi nerelerde ağrı yapar? Bel düzleşmesi ağrısı nerelere vurur?Bel düzleşmesi ağrısı genellikle bel ortasında yaşanır. Bazen sağa sola ve kalça üzerine yayılarak hastayı etkileyebilir. İlerlemiş vakalarda hasta boynundan kalçasına kadar devamlı ağrı yaşayabilir. Bel düzleşmesi rahatsızlığı gergin sırt ve gergin boyun sendromuyla birlikteliği çok sık görülür. Bu ağrı, belin ortasında olmak üzere kalçalara veya sırta kolaylıkla yayılabilir.Bel düzleşmesi ameliyatı nasıl yapılır?Bel düzleşmesi genellikle ameliyat gerektiren bir rahatsızlık değildir. Hastaların büyük bir çoğunluğunda egzersiz, fizyoterapi veya duruş eğitimi yani postür eğitimiyle sorunlarından kurtulabilir. Bel düzleşmesi özellikle genç yaşlarda tedaviye çok daha hızlı cevap veren bir rahatsızlıktır. Ancak ileri yaşlarda dirençli olabilir. Bel düzleşmesinin ilerlemiş formunda kifoz yani kamburluk gelişebilir. Normalde öne doğru yay çizen bel kemiğinin önce düzleşmesi, daha sonra ise bu yayın tersine dönmesi kamburluk oluşturabilir. Kamburluk cerrahi tedavi gerektirebilen bir rahatsızlıktır. Kifoz rahatsızlığı cerrahi müdahale gerekebilecek bir rahatsızlıktır. Özellikle ileri yaşlarda bel düzleşmesi hızla ilerleyebilir. Kemik erimesi yani osteoporozun eklenmesiyle cerrahi tablo ortaya çıkabilir. Bu nedenle genç ve orta yaşlarda bel düzleşmesinin önüne geçmek önemlidir.Bel düzleşmesi ağrısına ne iyi gelir?Bel düzleşmesi ağrısına iyi gelen birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır.Bel düzleşmesi bacak ağrısı yapar mı?Bel düzleşmesi hastalarında bacak ağrısı görülmemektedir. Bel düzleşmesi hastalarında bacak ağrısı da yaşanıyorsa, bel düzleşmesi ile birlikte bel fıtığı da düşünülmelidir. Bel düzleşme ağrısı; kalçalara, sırta ve belin bir tarafına vurmaktadır. Bacağa vurması beklenen bir durum değildir.Bel düzleşmesi fıtık yapar mı?Bel düzleşmesi olan kişilerde bel fıtığı oluşma riski daha yüksektir. Normalde açılı ve eğimli olan bel yükü dağıtmaya ve esnemeye eğilimlidir. Düz bel yük altında esneyemediği için diskler üzerinde olağan dışı basınçlar oluşur. Bu durumda bel fıtığı oluşmasına zemin hazırlar. Dolayısıyla düz bel hastalarında daha çok alt seviyelerde bel fıtığı görülebilmektedir.Bel düzleşmesi olanlar nasıl oturmalı?Sadece bel düzleşmesi olanlar için değil, her insanın oturma şekline dikkat etmesi gerekir. En sağlıklı oturuş şekli, dik oturuştur. Otururken kalçanın geriye alınması ve bel kemiğinin dik şekilde tutulması gerekir. Bunu yapmak için sırt desteği kullanılabilir ancak kendi kas gücüyle dik durmak, daha sağlıklı ve daha doğrudur. Halk arasında uzun oturma olarak tabir edilen oturuşlar veya öne doğru eğilerek oturmak bel kemiği için sağlıklı değildir. Bel kaslarını desteklemez. Bu oturuş şekillerinde yük bel kemiklerinin üzerine binmektedir.Bel düzleşmesi ilerlerse ne olur?Bu konuda “Bel düzleşmesinin ileri aşaması nedir?” demek daha doğrudur. Bel düzleşmesinde bir sonraki aşama kamburluktur. Belde kamburluk lomber kifoz olarak da tanımlanır. Lomber kifoz önemli duruş bozukluklarına ve vücudun öne eğilmesine neden olan ciddi bir sağlık problemidir. Sagittal denge denilen vücudun ön - arka yük dağılımının ileri derecede bozulması ve öne eğik duruş durumudur. Bu son derece ağrılı ve rahatsız edici bir tablodur. Lomber düzleşmenin bir sonraki aşamasıdır.Bel düzleşmesi ne kadar sürede geçer?Bel düzleşmesi bazı vakalarda dirençli olsa da, çoğu hastada düzenli sırt kasları egzersizi ve duruş eğitimiyle birkaç ay içerisinde düzelmektedir. İleri yaşlarda bel kemiğinin esnekliği azaldığı için bel düzleşmesini egzersizle düzeltmek genç yaşlara göre biraz daha zordur. Yaşın ilerlemesiyle birlikte bağ dokular zayıflamaktadır ve halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoporoz oluşabilmektedir. Bu da tedavi süresini uzatabilir. Ancak genel olarak bel düzleşmesi uygun tedavi yöntemleriyle 2-4 ay arasında düzelebilmektedir. İleri vakalarda egzersize tam yanıtsız durumlar olabilir.Bel düzleşmesi bitkisel tedavisi var mıdır?Bel düzleşmesinin bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda bel düzleşmesinde etkisi kanıtlanmış herhangi bir bitkisel tedavi tıp literatürüne geçmemiştir. Alternatif tıp konusunda daha çok masaj ve manuel terapiler bel düzleşmesi için önerilebilir. Bel düzleşmesi mekanik bir bozukluk olduğu için bitkisel tedavilerin etkisi olmamaktadır. Bel düzleşmesi olan hastada mevcut olan kas ağrıları için belki bitki kaynaklı bir takım krem veya masaj yağı gibi ürünlerle bu ağrılar azaltılabilir ancak bel düzleşmesi düzeltilemez.Bel düzleşmesi hangi bölüm bakar?Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji bölümü bel düzleşmesiyle ilgilenmektedir. Omurga sağlığı ile ilgili uzman doktorların tercih edilmesi tedavi başarısında önemlidir. Ağrı kontrolü için Algoloji bölümü doktorları da bel düzleşmesi tedavisinde etkin rol oynayabilmektedir.Bel düzleşmesi olanlar spor yapabilir mi? | 9,539 |
215 | Hastalıklar | Bel Fıtığı | Bel fıtığı, bel, kalça ve bacaklarda ağrı, bacak ve ayakta uyuşma ya da karıncalanma ile belden kuvvet aslan kaslarda güçsüzlük belirtilere neden olur. Özellikle öne doğru eğilme, öksürük, hapşırma, ağır kaldırma ve uzun süre oturma gibi hareketlerde ağrı artar. Bu belirtilerin nedeni omurgayı oluşturan kemiklerin arasında yer alan lastiksi yastıklarda(diskler) kopma, yırtılma ve yıpranma sonrası sinir köklerinde sıkışma yaşanmasıdır.Bel fıtığı, bel, kalça ve bacaklarda ağrı, bacak ve ayakta uyuşma ya da karıncalanma ile belden kuvvet aslan kaslarda güçsüzlük belirtilere neden olur. Özellikle öne doğru eğilme, öksürük, hapşırma, ağır kaldırma ve uzun süre oturma gibi hareketlerde ağrı artar. Bu belirtilerin nedeni omurgayı oluşturan kemiklerin arasında yer alan lastiksi yastıklarda(diskler) kopma, yırtılma ve yıpranma sonrası sinir köklerinde sıkışma yaşanmasıdır.
Bel Fıtığı Nedir?Bel fıtığı, omurgalar arasında disk adı verilen yuvarlak yastıkların zorlanma ve yıpranma nedeniyle yırtılmasıyla oluşan sinir köklerinin sıkışmasıdır. Fıtıklaşmış diskler boyun, kol, sırt veya bacak ağrısının temel nedenlerinden biri olarak kabul edilir. Bu durum da bel fıtığının yaşandığı yakındaki sinirleri etkileyerek uzuvlarda ağrı, uyuşukluk, his kaybı ve güçsüzlüğe sebebiyet verebilir.Omurganın herhangi bir yerinde meydana gelebilir ancak fıtıklaşmış diskler çoğunlukla sırtın alt kısmında veya boyunda oluşur. Bel fıtığının sırtın ortasında olması ise nadir görülen bir durumdur. Genellikle 30-50 yaş arasındaki kişilerde daha yaygın olarak görülen bel fıtığının erkekleri kadınlardan daha fazla etkilediği bilinir.Yapısal olarak omurgada kafatasının tabanından kuyruk sokumuna kadar uzanan bir dizi kemik (omur) bulunur. Omurların arasında ise disk adı verilen yuvarlak yastıklar yer alır. Diskler kemiklerin arasında tampon görevi üstlenerek kişinin kolayca eğilmesini ve hareket etmesini sağlar. Ancak zamanla bu diskler zarar görerek etkisini yitirebilir ve yerinden oynayabilir. Bu durum gerçekleştiğinde buna fıtıklaşmış disk adı verilir. Diskin fıtıklaşması ise genellikle bel fıtığı olarak adlandırılır. Omurlar arasındaki kıkırdak dokunun yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonucu meydana gelen bel fıtığı genel olarak ağır kaldırma sonucuyla tetiklenir. Bununla birlikte aşırı kilo (obezite), ani hareketler, yaşlılık, uzun süre aynı pozisyonda oturmak ve sigara tüketimi de bel fıtığına neden olan faktörler arasında gösterilir. Bel Fıtığı Neden Olur?Bel fıtığı yani lomber disk hernisi omurların arasındaki kıkırdak dokunun yıpranma veya zorlanma nedeniyle yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonrasında sinir köklerinin sıkışması ile oluşur. Diskler, amortisör görevi gören, omurganın hareket yeteneğini sağlayan, omurlar arasındaki lastik sertliğindeki dokudur.Uzun süre aynı pozisyonda oturma, aşırı kilo, ağır eşya kaldırma, ani hareketler ve yaşlanma disklerin zarar görmesi ve bel fıtığı meydana gelmesindeki yaygın nedenlerdir.Normalde sinir köklerine yakın yerleşmiş olan disk, olduğu yerden taşarak veya koparak sinir köklerine baskı yapabilir. Bu durumda bel ağrısı, bacak ağrısı, bacak uyuşması, kas güçsüzlüğü ortaya çıkabilir. Bel fıtıklarının büyük çoğunluğu bel omurlarının son ikisinde meydana gelmektedir.Bel fıtığının nedenleri genel olarak şunları içerir: Uzun süre aynı pozisyonda oturmak Aşırı kilolu olmak Ağır eşyaların kaldırılması Tekrarlayan eğilme veya bükülme Yaşlılık Sigara içmekUzun süre aynı pozisyonda oturmak: Özellikle masa başı bir işte çalışan kişilerde uzun süre aynı pozisyonda oturma durumu söz konusudur. Bu durum zamanla omurların yıpranmasına ve omurganın üzerinde baskı oluşmasına neden olarak disklerin fıtıklaşmasına yol açabilir. Bel fıtığının önüne geçmek ve riski azaltmak için masa başı bir işte çalışılsa bile sık sık hareket gerekir ve bu hareket ihmal edilmemelidir.Aşırı kilolu olmak: Obezite seviyesinde aşırı kilolu olan kişilerin omurga sisteminde bir baskı ve yıpranma söz konusudur. Bu baskı omurların arasındaki kıkırdak dokunun yıpranması veya zorlanması sonucunda yırtılması, kopması ve yerinden kaymasına sebebiyet verebilir. Bu sebeple aşırı kilolu olan kişilerde bel fıtığı görülme riski yüksektir. Kişi sağlıklı beslenip zayıflayarak bu riskin önüne geçebilir. Ağır eşyaların kaldırılması: Ağır kaldırmak genel olarak vücut ve kaslar için sağlıksız bir durum olarak kabul edilir. Bel fıtığı özelinde düşünüldüğünde ağır eşyalar kaldırmak omurganın yapısına zarar vererek disklerin fıtıklaşma riskini artırır. Bunun sonucunda hemen olmasa bile ağır eşyaların kaldırılması sonucunda zamanla bel fıtığı ortaya çıkabilir. Tekrarlayan eğilme veya bükülme: Sürekli eğilme veya bükülme hareketleri yapmak durumunda kalan bireylerin zamanla bel fıtığı ile karşılaşma ihtimali söz konusudur. Söz konusu bu hareketler omurganın yapısına zarar verir, baskı oluşturur ve yıpranmaya neden olabilir. Bu bilgiler ışığında eğilme veya bükülme hareketlerinin tekrarında bel fıtığı riski ortaya çıkar.Yaşlılık: Yaş ilerledikçe kaslar da zayıflamaya başlar ve disklerin doğal yapısı bozulur. Bu bozulmaya bağlı olarak yaşlandıkça diskin fıtıklaşması ve bel fıtığının ortaya çıkma riski mevcuttur. Yaş ilerlemesine rağmen kişi sağlıklı beslenmeli, düzenli egzersiz yapılmalı ve beli zorlayacak hareketlerden kaçınmalıdır.Sigara tüketimi: Sigara tüketimi diskler arasındaki kan akışını azaltan bir faktördür. Sigaranın bu olumsuz etkisiyle birlikte disk fıtıklaşması söz konusu olarak zamanla bel fıtığı riski ortaya çıkabilir. Ayrıca bel fıtığı dışında sigaranın birçok olumsuz etkisi de herkes tarafından bilinen bir gerçektir.Kötü bir duruş pozisyonu: Tüm nedenlerin dışında duruş pozisyonunun kötü olması ve bunun kronik bir hal alması da bel fıtığını tetikleyebilir. Dik oturmak, dik durmak ve dik yürümek bu açıdan önemlidir.Bel Fıtığı Belirtileri Nelerdir?Bel fıtıklarında bel omurgasından kalça, bacak ve ayaklara yayılan ağrı, sinirlere baskı nedeniyle hareket halindeyken, öksürme veya hapşırma sırasında ağrının artması, bacak ve ayaklarda karıncalanma veya uyuşma hissi ile kaslarda güçsüzlük belirtiler söz konusudur.Bel fıtığı belirtileri genel olarak şunlardır: Bel, boyun ve kürek kemiği ağrısı Siyatik sinirde baskı varsa kalça veya bacaklarda ağrı Bel omurgasından güç alan bacak gibi uzuvlarda uyuşukluk veya karıncalanma Baldırın arkasında veya ayak tabanında ağrı Eğilme ve dikelme gibi bel hareketlerinde zorlanma Kaslarda güç kaybı Öksürürken, ayakta durduktan veya oturduktan sonra ve geceleri şiddetlenebilen ağrı bel fıtığının sık görülen belirtileridir.Bel fıtığında meydana gelen ağrılar kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Özellikle bacağa yayılan siyatik ağrının günlük yaşam aktivitelerinizi engelleyecek kadar artması, damla damla idrar kaçırma, idrar yapamama gibi bulgularla birlikte uyluk içi, bacakların arkası ile makat çevresindeki alanda meydana gelen ilerleyici his kaybı ve kas güçsüzlüğü gibi durumlarda vakit kaybetmeden tıbbi yardım alınması gerekir.Bel, boyun ve kürek kemiği ağrısıOmurgadaki sinir kaslarının sıkışmasıyla özellikle vücudun bel bölgesinde ağrı, uyuşukluk veya karıncalanma hissi yaşanır. Ayrıca bacakta meydana gelen ağrıya ek olarak uyuşma ve keçeleşme şikayetleri de olabilir.Kalça veya bacaklarda ağrıBel fıtığının en spesifik belirtilerinden biri de belden bacağa doğru yayılan ve siyatik olarak adlandırılan ağrıdır. Bu ağrılar kimi zaman ayak tabanına kadar yayılabilir.Bel ve altında kalan bölgelerde uyuşmaBel omurgasında yaşanan fıtık nedeniyle etkilenen sinirler vücudun ilgili bölgelerinde uyuşma ve karıncalanmaya neden olur. Kaslarda güçsüzlükBel fıtığı kaynaklı etkilenen sinirler ile bağlantılı kaslarda ve reflekslerde zayıflama yaşanması, tökezleme, bir şeyi kaldırma veya tutma yeteneği etkilenebilir. Bacağı veya kolu kaldırmakta zorlanmak ve ağrı yaşamak, ayak parmakları üstünde durmak, elleri sıkmakta zorluk yaşanması bel fıtığının bir etkisidir.Eğilme ve dikelme gibi bel hareketlerinde sorun yaşamaBel fıtığında Eğilme ve eğik pozisyondan doğrulmaya çalışıldığında zorlanma ve ağrı yaşanması bel fıtığının yaygın belirtilerindendir. Hareket, fıtıklaşmış disk ve çevresindeki sinirler üzerindeki baskıyı artırdığından hareket ederken bu semptomlarda artış yaşanması da söz konusudur. Öksürme ve uzun süre oturduktan veya ayakta durduktan sonra kötüleşen ağrıÖksürmek, hapşırmak ve oturmak gibi hareketlerin fıtıklaşmış disk ve sıkışmış sinirlere yaptığı baskı keskin bir ağrı yaşanmasına neden olabilir. Oturma veya uzun süre ayakta durmakda vücut için sıkıştırma kuvveti uyguladığından sinirlere gelen bu baskı sonucu ağrı yaşanmasının en yaygın nedenlerinden biride bel fıtıtğıdır. Diğer yandan bel fıtığıyla birlikte ortaya çıkan kas ağrısı, gece boyunca iltihaplanma veya kas spazmlarını tetikleyebilir çünkü uyurken genel bir hareket eksikliği yaşanır ve bu durum fıtıklaşmış disk ağrısını daha da kötüleştirir.Sırt kaslarında spazm yaşanmasıBel omurgasında fıtıklaşmış bir disk disk, alt sırt ağrısı ve bacak kramplarının en yaygın nedenlerindendir Fıtıklaşmış şiddetli ağrıya ve kas spazmlarına neden olur. Mesane veya bağırsak fonksiyonunda değişimŞiddetli fıtık vakalarında, fıtıklaşan diskin bağırsak ve mesaneyi kontrol eden sinirleri sıkıştırması idrar tutamama ve bağırsak kontrolünün kaybına neden olabilir. L4-5 olarak bilinen bel omurundaki disk lezyonu, mesane alışkanlığı yanı sıra cinsel işlev bozukluğuna da neden olabilmektedir.Bel Fıtığı Nasıl Teşhis Edilir?Bel fıtığı teşhisi için öncelikle fiziksel muayene yapılır. Fiziksel muayene sonrası gerekli görülürse görüntüleme tekniklerinden faydalanılır. Bu süreçler detaylı olarak şöyle açıklanabilir:Fiziksel muayene süreciDoktor tarafından fiziksel muayene sırasında ağrı, kas refleksleri ve kas gücünüzün değerlendirmesi yapılır. Bu değerlendirme sırasında ağrının hangi bölgede yaşandığı, kas reflekslerinin ne durumda olduğu ve bel bölgesindeki kas gücünün değerlendirmesi ele alınır. Fiziksel muayene bu şekilde tamamlanarak doktorun gerekli görüldüğü durumlarda görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Aslında bel fıtığı için kesin tanı bu yöntemler sonrasında konur. Bel fıtığı teşhisi için görüntüleme yöntemleri Bel fıtığı tanısı için temelde MR ve röntgen öne çıkar ancak vakaya göre BT taraması ve elektromiyogram da işe yarayabilir. Manyetik rezonans görüntüleme Röntgen BT taraması ElektromiyogramManyetik rezonans görüntüleme (MRI): Bel fıtığı şüphesi için en yaygın ve doğru görüntüleme testi MRI'dır.Röntgen: Röntgen aracılığıyla bel ağrılarında kemiklerde kırılma, omurga kayması gibi durumları hızlıca değerlendirmek ve takip etmek amaçlanır.Bilgisayarlı tomografi (BT): Vücut görüntülerini üretmek için X ışınlarını ve bilgisayar teknolojisini kullanan bir görüntüleme taramasıdır. BT taraması; kemikler, kaslar, yağlar ve organlar dâhil olmak üzere vücudun herhangi bir bölümünün ayrıntılı görüntülerini gösterir.Miyelogram: Miyelogram, CT taraması için X-ışını rehberliği kullanılarak omurganıza boya enjeksiyonunu içerir. Boya, omurga kanalındaki daralmayı (spinal stenoz) ve fıtıklaşmış diskinizin yerini ortaya çıkarabilir.Elektromiyogram (EMG): EMG, bir sinirin kası uyarmasına yanıt olarak kas tepkisini veya elektriksel aktiviteyi ölçen bir testtir.Bel fıtığı semptomlarla anlaşılır mı?Bel fıtığının neden olduğu şikayetler genelde oldukça tipiktir. Bu şikayetler: Bel, kalça ve bacaklarda ağrı Bacak ve ayaklarda uyuşukluk, karıncalanma hissi Belden destek alan kaslarda güçsüzlük Eğilme, dikelme gibi bel hareketlerinde sorun yaşama Öksürme, hapşırma ve uzun süre oturduktan veya ayakta durduktan sonra ağrının artması Sırt kaslarında spazmAyrıca öksürürken, ayakta durduktan veya oturduktan sonra ve geceleri şiddetlenebilen ağrı, yürüyüş sırasında meydana gelen zorlayıcı ağrı ve sırt kaslarında spazm da bel fıtığının sonucu olarak yaşanabilen semptomlardır.Bel Fıtığında Tedavi Yöntemleri Nelerdir?Bel fıtığı teşhisi konulduğunda büyük oranda yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinde fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikâyetler gerilemektedir.Bu tedavilere rağmen geçmeyen, yaşam kalitesini bozan, iş-güç kaybına neden olan ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın cerrahi tedavide amaç baskı altında kalan sinir kökünün rahatlatılmasıdır.Günümüzde tüm dünyada en çok kullanılan ve en fazla fayda gözlenen yöntem mikrocerrahi teknikler yapılan ameliyattır. Diğer yöntemler arasından laser ile fıtığın küçültülmesi, endoskopik yöntemle fıtığın çıkartılması sayılabilir.Bel Fıtığına Ne İyi Gelir?Bel fıtığının neden olduğu ağrı durumunda sıcak veya soğuk kompres uygulaması, fizik tedavi, kas zayıflamasına neden olabileceği için çok uzun tutmamak kaydı ile istirahat ve ağırdan alarak hareket edip kasları çalıştırmak ve ağrı kesiciler bel fıtığı sonucu yaşanan ağrıyı dindirmeye yardım edebilir.Bel Fıtığı Ameliyatı Nedir?Diskektomi olarak bilinen endoskopik bel fıtığı ameliyatı belin arka ya da yan tarafından 6-7 mm’lik kesiden bir kamera aracılığıyla fıtık olan bölgeye inilmesi ve fıtık dokusunun çıkarılması ile gerçekleşmektedir. Özellikle şiddetli bacak ağrısı, bacaklarda kuvvet kaybı, idrar kaçırma, tuvaletini kaçırma gibi şikayeti olan hastalar zaman kaybetmeden ameliyat edilmelidir. Bel fıtığı ameliyatı gereken bütün hastalar bu yöntemle ameliyat edilebilir.Bunlarla birlikte bel fıtığı ameliyatının avantajları arasında ameliyatın lokal anestezi altında da yapılabiliyor olması anestezi alamayan hastalar için çok önemli bir avantajdır.Ayrıca ameliyat süresinin kısa olması, çoğunlukla kemik alınmasına gerek olmaması, doku hasarının minimal olmasıyla birlikte hastaların aynı gün taburcu olabilmeleri ve sosyal hayata hemen dönebilmeleri büyük bir avantajdır.Bel fıtığı ameliyatının süreciFıtıklaşmış disk olarak da ifade edilebilen bel fıtığı, zamanla kendiliğinden veya 10 kişiden 9'unda cerrahi olmayan tedaviyle iyileşir. Buna kişinin evde uygulayacağı doğal yöntemler de olmak üzere ilaç veya fizik tedavi süreci de dahildir. Ancak bahsi geçen tüm bu tedaviler bel fıtığı semptomlarını hafifletmezse doktor tarafından ameliyat önerilebilir.Omuriliğiniz ve sinirleriniz üzerindeki baskıyı hafifletmek için birden fazla cerrahi teknik vardır. Nadir durumlarda, büyük bir yırtılmış disk mesaneye veya bağırsağa giden sinirlere zarar verebilir. Bu durum özel olarak acil ameliyat gerektirebilir. Acil olmayan durumlarda, diğer tedaviler işe yaramadığında fıtıklaşmış disk ameliyatı bir seçenek olarak masada durur. Özellikle omurga dekompresyon ameliyatı yapmanın çeşitli yolları vardır ancak amaç sinirler üzerindeki baskıyı azaltmaktır. En sık kullanılan prosedür mikrodiskektomidir. Bu minimal invaziv omurga ameliyatında kaymış diskin yakınındaki deride küçük bir kesi (insizyon) yapılır. Diskin fıtıklaşmış kısmını çıkarmak için kesiye bir mikroskop ve küçük aletler yerleştirilir. Bel fıtığı için diğer cerrahi tedavi seçenekleri ise şunlardır: Diskektomi Laminotomi Laminektomi Yapay disk cerrahisi Omurga füzyonu .Laminotomi: Lomber Omurga Cerrahisi olarak da ifade edilen lomber laminotomi, genellikle fıtıklaşmış diskin neden olduğu bacak ağrısını ve siyatiği hafifletmek için uygulanan bir işlemdir. İşlem, fıtıklaşmış diskin bulunduğu bölgenin üzerinden sırtın ortasından aşağı doğru küçük bir kesi yapılarak gerçekleştirilir. Bu işlem sırasında laminanın bir kısmı cerrah tarafından çıkarılabilir. Kesi deriden yapıldıktan sonra, kaslar yana doğru hareket ettirilir ve böylece cerrah omurların arkasını daha rahat bir şekilde görebilir. Fıtıklaşmış diske erişmek için iki omur arasında küçük bir açıklık yapılır. Disk, diskektomi ile çıkarıldıktan sonra, omurganın sabitlenmesi gerekebilir. Omurga füzyonu genellikle laminotomi ile birlikte yapılır. Daha karmaşık vakalarda ise laminektomi yapılabilir.Yapay disk cerrahisi: Yapay disk cerrahisinde ise karın içinden bir kesi yapılır ve etkilenen disk çıkarılıp değiştirilir. Hastaların yalnızca küçük bir yüzdesi yapay disk cerrahisi için adaydır. Hastanın yalnızca bir diskinde, L4 ile L5 veya L5 ile S1 (birinci sakral vertebra) arasında disk dejenerasyonu olmalıdır. Hasta, fizik tedavi, ağrı kesici ilaç veya sırt desteği takma gibi en az altı ay tedavi görmüş ve iyileşme göstermemiş olmalıdır. Bunun yanında hasta, enfeksiyon, osteoporoz veya artrit belirtisi olmadan genel olarak sağlıklı bir yapıda olmalıdır. Birden fazla diski etkileyen dejenerasyon veya önemli bacak ağrısı varsa, hasta bu cerrahi için aday değildir.Bel Fıtığından Korunma Yolları Nelerdir?Bel fıtığından korunmak ve riskini azaltmak için omurga sağlığının korunması önemlidir. Omurga sağlığını korumak için de disklere zarar verecek hareketlerden kaçınılmalıdır. Bu hareketlere örnek olarak ağır kaldırmak ve ani hareketler yapmak verilebilir. Bununla birlikte sağlıklı kilonun korunması, egzersiz yapmak, iyi bir duruşa sahip olmak ve sigarayı bırakmak da bel fıtığından korunma yollarıdır.Bel fıtığından korunma yolları şöyle sıralanabilir. Ağır kaldırmamak önemlidir Ani hareketlerden kaçınılmalıdır Kilo problemi varsa zayıflanmalı, sağlıklı kilo korunmalıdır Düzenli egzersiz yapılmalıdır İyi bir duruş pozisyonu edinilmelidir Sigara bırakılmalıdırAğır kaldırmamak önemlidir: Bel fıtığından korunmak ve riski azaltmak için ağır kaldırmamanın büyük bir önemi vardır. Ağır kaldırarak omurga ve diske zarar verme riski vardır. Bu riskin önüne geçmek için ağır kaldırmamak kritiktir.Ani hareketlerden kaçınılmalıdır: Ani bir şekilde kalkmak, eğilmek, bükme hareketleri yapmak gibi ani hareketlerde bulunmak da bel fıtığını tetikleyebilir. Bu sebeple fiziksel hareketlerde bulunurken bel fıtığı riskini düşünerek ani hareketlerde bulunulmamalıdır.Sağlıklı bir kiloya sahip olunmalıdır: Aşırı kilo omurga sağlığını bozarak alt sırta ciddi bir baskı yapabilir. Bu sebeple kilo sorunu olan kişiler bel fıtığı riskine karşı zayıflamalı, normal kiloya sahip olan kişiler ise kilosunu sağlıklı bir ölçüde korumalıdır.Düzenli egzersiz yapılmalıdır: Düzenli bir şekilde fiziksel egzersiz yapmak kasların daha sağlıklı kalmasına yardımcı olur ve bel fıtığı riskine karşı önemli bir savunma mekanizmasıdır. İyi bur duruş pozisyonu edinilmelidir: Yürürken, otururken, ayakta dururken ve hatta uyurken sağlıklı bir duruş pozisyonu edinmek gerekir. Çünkü iyi bir duruş omurgadaki gerginliği azaltı ve bel fıtığına karşı omurgayı besler.Sigara bırakılmalıdır: Sigara içmek omurgadaki diskleri zayıflatarak yırtılmaya karşı diskleri savunmasız hale getirebilir. Bu sebeple sigaranın bırakılması da bel fıtığı riskini azaltır. Bel Fıtığı Hakkında Sık Sorulan SorularBel ağrısı nasıl geçer?Sinir kökü üzerindeki baskıyı hafifletmeye yardımcı olmak için fizik tedavi, egzersiz ve hafif esneme hareketleri ve ısıtma yastığı kullanmak bel fıtığına ve neden olduğu ağrıyı hafifletmeye ve geçirmeye yardımcı olur.Bel fıtığına hangi bölüm bakar?Bel fıtığı belirtileriniz hafif bir şekilde seyrediyorsa öncelikle fizik tedavi doktoruna başvurabilirsiniz ancak özellikle geçmeyen ağrılarınız söz konusuysa altında yatan nedenin belirlenmesi için beyin ve sinir cerrahına başvurmanız gerekir.Bel fıtığı nasıl anlaşılır?Bel, kalça, bacak ve ayaklarda ağrı, bacak ve ayakta uyuşma, karıncalanma hissi ve güçsüzlük, bel kaslarında hassasiyet veya ağrılı spazmlar bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı belirtileri özellikle öne doğru eğilme, öksürük, hapşırma, ağır kaldırma ve uzun süre oturma gibi eylemlerde ortaya çıkar.Bel fıtığı geçer mi?Bel fıtığı vakaları genellikle fizik tedavi ve egzersiz uygulamaları, fıtık oluşan bölgenin dinlendirilmesi ile geçer ve kişi günlük hayatına sorunsuz bir şekilde devam eder. Yaygın olmasa da şiddetli bel fıtığı vakalarında cerrahi müdahale gerçekleşir.Bel fıtığı patlaması nedir?Bel fıtığı patlaması; bel fıtığının çok şiddetli olduğu durumlar sonucu omurlardaki diskin dışarıya doğru kaymasıdır.Bel fıtığı patlaması belirtileri nelerdir?Bel fıtığı patladığında şiddetli bir ağrı meydana gelir. Şiddetli ağrı ile birlikte bacaklara vuran ağrı, uyuşma, karıncalanma, kas güçsüzlüğü, kontrol kaybı ve hatta idrara çıkarken zorlanma yaşanabilir. Özellikle ağrının şiddetlenme acil bir duruma işaret eder ve bel fıtığı patlaması tıbbi müdahale gerektirebilir.Bel fıtığı hangi ayağa vurur?Bel fıtığının en tipi belirtilerinden biri de belden bacağa doğru yayılan (siyatik) ağrıdır. Ağrı ayak tabanına kadar yayılabilir.Bel fıtığı egzersizleri nelerdir?Bel fıtığı için evde uygulanacak egzersizlerle ve çok yoğun olmayacak şekilde yapılacak yürüyüşlerin iyi geldiği kabul edilir. Ancak doğru ve sağlıklı egzersizler için bir fizik tedavi doktoruna başvurmanız gerekir.Bel fıtığı için yürüyüş iyi gelir mi?Doktorun önerdiği doğru bir spor ayakkabısı ile birlikte düzenli ve zorlayıcı olmayan yürüyüşler bel fıtığına iyi gelebilir.Bel fıtığı daha da kötüleşir mi?Özellikle tedavi edilmeyen fıtıklaşmış bir diskin daha da kötüleşme riski bulunur. Bu durum özellikle de fıtığa neden olan aktivitelere devam edilmesi durumunda geçerlidir; Örneğin, iş ve gündelik hayatın akışında devam eden belirtiler ağrıya, kontrol veya his kaybına neden olabilir. Dört ila altı haftalık bakımdan sonra hala semptomlar devam ederse farklı tedavi seçenekleri düşünülebilir. Bel fıtığı olanlar nasıl yatmalı?Bel fıtığı olan kişiler uyumadan önce yatağın başından güç alarak öncelikle yan yatacak bir şekilde konumlanabilir. Bununla birlikte sırt üstü yatmak da bel fıtığı için sağlıklı uyku pozisyonlarından biridir. Bel fıtığı ne zaman tehlikelidir?Bel fıtığı, özellikle fıtığın patladığı senaryolarda tehlikeli bir tablo ortaya çıkarabilir. Bu gibi durumlarda belde ve bacağa doğru yayılan bölgede şiddetli bir ağrı meydana gelebilir. Bu tablo tıbbi müdahale gerektirebilir.
Bel Fıtığı Nedir?Bel fıtığı, omurgalar arasında disk adı verilen yuvarlak yastıkların zorlanma ve yıpranma nedeniyle yırtılmasıyla oluşan sinir köklerinin sıkışmasıdır. Fıtıklaşmış diskler boyun, kol, sırt veya bacak ağrısının temel nedenlerinden biri olarak kabul edilir. Bu durum da bel fıtığının yaşandığı yakındaki sinirleri etkileyerek uzuvlarda ağrı, uyuşukluk, his kaybı ve güçsüzlüğe sebebiyet verebilir.Omurganın herhangi bir yerinde meydana gelebilir ancak fıtıklaşmış diskler çoğunlukla sırtın alt kısmında veya boyunda oluşur. Bel fıtığının sırtın ortasında olması ise nadir görülen bir durumdur. Genellikle 30-50 yaş arasındaki kişilerde daha yaygın olarak görülen bel fıtığının erkekleri kadınlardan daha fazla etkilediği bilinir.Yapısal olarak omurgada kafatasının tabanından kuyruk sokumuna kadar uzanan bir dizi kemik (omur) bulunur. Omurların arasında ise disk adı verilen yuvarlak yastıklar yer alır. Diskler kemiklerin arasında tampon görevi üstlenerek kişinin kolayca eğilmesini ve hareket etmesini sağlar. Ancak zamanla bu diskler zarar görerek etkisini yitirebilir ve yerinden oynayabilir. Bu durum gerçekleştiğinde buna fıtıklaşmış disk adı verilir. Diskin fıtıklaşması ise genellikle bel fıtığı olarak adlandırılır. Omurlar arasındaki kıkırdak dokunun yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonucu meydana gelen bel fıtığı genel olarak ağır kaldırma sonucuyla tetiklenir. Bununla birlikte aşırı kilo (obezite), ani hareketler, yaşlılık, uzun süre aynı pozisyonda oturmak ve sigara tüketimi de bel fıtığına neden olan faktörler arasında gösterilir. Bel Fıtığı Neden Olur?Bel fıtığı yani lomber disk hernisi omurların arasındaki kıkırdak dokunun yıpranma veya zorlanma nedeniyle yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonrasında sinir köklerinin sıkışması ile oluşur. Diskler, amortisör görevi gören, omurganın hareket yeteneğini sağlayan, omurlar arasındaki lastik sertliğindeki dokudur.Uzun süre aynı pozisyonda oturma, aşırı kilo, ağır eşya kaldırma, ani hareketler ve yaşlanma disklerin zarar görmesi ve bel fıtığı meydana gelmesindeki yaygın nedenlerdir.Normalde sinir köklerine yakın yerleşmiş olan disk, olduğu yerden taşarak veya koparak sinir köklerine baskı yapabilir. Bu durumda bel ağrısı, bacak ağrısı, bacak uyuşması, kas güçsüzlüğü ortaya çıkabilir. Bel fıtıklarının büyük çoğunluğu bel omurlarının son ikisinde meydana gelmektedir.Bel fıtığının nedenleri genel olarak şunları içerir:Uzun süre aynı pozisyonda oturmak: Özellikle masa başı bir işte çalışan kişilerde uzun süre aynı pozisyonda oturma durumu söz konusudur. Bu durum zamanla omurların yıpranmasına ve omurganın üzerinde baskı oluşmasına neden olarak disklerin fıtıklaşmasına yol açabilir. Bel fıtığının önüne geçmek ve riski azaltmak için masa başı bir işte çalışılsa bile sık sık hareket gerekir ve bu hareket ihmal edilmemelidir.Aşırı kilolu olmak: Obezite seviyesinde aşırı kilolu olan kişilerin omurga sisteminde bir baskı ve yıpranma söz konusudur. Bu baskı omurların arasındaki kıkırdak dokunun yıpranması veya zorlanması sonucunda yırtılması, kopması ve yerinden kaymasına sebebiyet verebilir. Bu sebeple aşırı kilolu olan kişilerde bel fıtığı görülme riski yüksektir. Kişi sağlıklı beslenip zayıflayarak bu riskin önüne geçebilir. Ağır eşyaların kaldırılması: Ağır kaldırmak genel olarak vücut ve kaslar için sağlıksız bir durum olarak kabul edilir. Bel fıtığı özelinde düşünüldüğünde ağır eşyalar kaldırmak omurganın yapısına zarar vererek disklerin fıtıklaşma riskini artırır. Bunun sonucunda hemen olmasa bile ağır eşyaların kaldırılması sonucunda zamanla bel fıtığı ortaya çıkabilir. Tekrarlayan eğilme veya bükülme: Sürekli eğilme veya bükülme hareketleri yapmak durumunda kalan bireylerin zamanla bel fıtığı ile karşılaşma ihtimali söz konusudur. Söz konusu bu hareketler omurganın yapısına zarar verir, baskı oluşturur ve yıpranmaya neden olabilir. Bu bilgiler ışığında eğilme veya bükülme hareketlerinin tekrarında bel fıtığı riski ortaya çıkar.Yaşlılık: Yaş ilerledikçe kaslar da zayıflamaya başlar ve disklerin doğal yapısı bozulur. Bu bozulmaya bağlı olarak yaşlandıkça diskin fıtıklaşması ve bel fıtığının ortaya çıkma riski mevcuttur. Yaş ilerlemesine rağmen kişi sağlıklı beslenmeli, düzenli egzersiz yapılmalı ve beli zorlayacak hareketlerden kaçınmalıdır.Sigara tüketimi: Sigara tüketimi diskler arasındaki kan akışını azaltan bir faktördür. Sigaranın bu olumsuz etkisiyle birlikte disk fıtıklaşması söz konusu olarak zamanla bel fıtığı riski ortaya çıkabilir. Ayrıca bel fıtığı dışında sigaranın birçok olumsuz etkisi de herkes tarafından bilinen bir gerçektir.Kötü bir duruş pozisyonu: Tüm nedenlerin dışında duruş pozisyonunun kötü olması ve bunun kronik bir hal alması da bel fıtığını tetikleyebilir. Dik oturmak, dik durmak ve dik yürümek bu açıdan önemlidir.Bel Fıtığı Belirtileri Nelerdir?Bel fıtıklarında bel omurgasından kalça, bacak ve ayaklara yayılan ağrı, sinirlere baskı nedeniyle hareket halindeyken, öksürme veya hapşırma sırasında ağrının artması, bacak ve ayaklarda karıncalanma veya uyuşma hissi ile kaslarda güçsüzlük belirtiler söz konusudur.Bel fıtığı belirtileri genel olarak şunlardır:Bel fıtığında meydana gelen ağrılar kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Özellikle bacağa yayılan siyatik ağrının günlük yaşam aktivitelerinizi engelleyecek kadar artması, damla damla idrar kaçırma, idrar yapamama gibi bulgularla birlikte uyluk içi, bacakların arkası ile makat çevresindeki alanda meydana gelen ilerleyici his kaybı ve kas güçsüzlüğü gibi durumlarda vakit kaybetmeden tıbbi yardım alınması gerekir.Bel, boyun ve kürek kemiği ağrısıOmurgadaki sinir kaslarının sıkışmasıyla özellikle vücudun bel bölgesinde ağrı, uyuşukluk veya karıncalanma hissi yaşanır. Ayrıca bacakta meydana gelen ağrıya ek olarak uyuşma ve keçeleşme şikayetleri de olabilir.Kalça veya bacaklarda ağrıBel fıtığının en spesifik belirtilerinden biri de belden bacağa doğru yayılan ve siyatik olarak adlandırılan ağrıdır. Bu ağrılar kimi zaman ayak tabanına kadar yayılabilir.Bel ve altında kalan bölgelerde uyuşmaBel omurgasında yaşanan fıtık nedeniyle etkilenen sinirler vücudun ilgili bölgelerinde uyuşma ve karıncalanmaya neden olur. Kaslarda güçsüzlükBel fıtığı kaynaklı etkilenen sinirler ile bağlantılı kaslarda ve reflekslerde zayıflama yaşanması, tökezleme, bir şeyi kaldırma veya tutma yeteneği etkilenebilir. Bacağı veya kolu kaldırmakta zorlanmak ve ağrı yaşamak, ayak parmakları üstünde durmak, elleri sıkmakta zorluk yaşanması bel fıtığının bir etkisidir.Eğilme ve dikelme gibi bel hareketlerinde sorun yaşamaBel fıtığında Eğilme ve eğik pozisyondan doğrulmaya çalışıldığında zorlanma ve ağrı yaşanması bel fıtığının yaygın belirtilerindendir. Hareket, fıtıklaşmış disk ve çevresindeki sinirler üzerindeki baskıyı artırdığından hareket ederken bu semptomlarda artış yaşanması da söz konusudur. Öksürme ve uzun süre oturduktan veya ayakta durduktan sonra kötüleşen ağrıÖksürmek, hapşırmak ve oturmak gibi hareketlerin fıtıklaşmış disk ve sıkışmış sinirlere yaptığı baskı keskin bir ağrı yaşanmasına neden olabilir. Oturma veya uzun süre ayakta durmakda vücut için sıkıştırma kuvveti uyguladığından sinirlere gelen bu baskı sonucu ağrı yaşanmasının en yaygın nedenlerinden biride bel fıtıtğıdır. Diğer yandan bel fıtığıyla birlikte ortaya çıkan kas ağrısı, gece boyunca iltihaplanma veya kas spazmlarını tetikleyebilir çünkü uyurken genel bir hareket eksikliği yaşanır ve bu durum fıtıklaşmış disk ağrısını daha da kötüleştirir.Sırt kaslarında spazm yaşanmasıBel omurgasında fıtıklaşmış bir disk disk, alt sırt ağrısı ve bacak kramplarının en yaygın nedenlerindendir Fıtıklaşmış şiddetli ağrıya ve kas spazmlarına neden olur. Mesane veya bağırsak fonksiyonunda değişimŞiddetli fıtık vakalarında, fıtıklaşan diskin bağırsak ve mesaneyi kontrol eden sinirleri sıkıştırması idrar tutamama ve bağırsak kontrolünün kaybına neden olabilir. L4-5 olarak bilinen bel omurundaki disk lezyonu, mesane alışkanlığı yanı sıra cinsel işlev bozukluğuna da neden olabilmektedir.Bel Fıtığı Nasıl Teşhis Edilir?Bel fıtığı teşhisi için öncelikle fiziksel muayene yapılır. Fiziksel muayene sonrası gerekli görülürse görüntüleme tekniklerinden faydalanılır. Bu süreçler detaylı olarak şöyle açıklanabilir:Fiziksel muayene süreciDoktor tarafından fiziksel muayene sırasında ağrı, kas refleksleri ve kas gücünüzün değerlendirmesi yapılır. Bu değerlendirme sırasında ağrının hangi bölgede yaşandığı, kas reflekslerinin ne durumda olduğu ve bel bölgesindeki kas gücünün değerlendirmesi ele alınır. Fiziksel muayene bu şekilde tamamlanarak doktorun gerekli görüldüğü durumlarda görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Aslında bel fıtığı için kesin tanı bu yöntemler sonrasında konur. Bel fıtığı teşhisi için görüntüleme yöntemleri Bel fıtığı tanısı için temelde MR ve röntgen öne çıkar ancak vakaya göre BT taraması ve elektromiyogram da işe yarayabilir.Manyetik rezonans görüntüleme (MRI): Bel fıtığı şüphesi için en yaygın ve doğru görüntüleme testi MRI'dır.Röntgen: Röntgen aracılığıyla bel ağrılarında kemiklerde kırılma, omurga kayması gibi durumları hızlıca değerlendirmek ve takip etmek amaçlanır.Bilgisayarlı tomografi (BT): Vücut görüntülerini üretmek için X ışınlarını ve bilgisayar teknolojisini kullanan bir görüntüleme taramasıdır. BT taraması; kemikler, kaslar, yağlar ve organlar dâhil olmak üzere vücudun herhangi bir bölümünün ayrıntılı görüntülerini gösterir.Miyelogram: Miyelogram, CT taraması için X-ışını rehberliği kullanılarak omurganıza boya enjeksiyonunu içerir. Boya, omurga kanalındaki daralmayı (spinal stenoz) ve fıtıklaşmış diskinizin yerini ortaya çıkarabilir.Elektromiyogram (EMG): EMG, bir sinirin kası uyarmasına yanıt olarak kas tepkisini veya elektriksel aktiviteyi ölçen bir testtir.Bel fıtığı semptomlarla anlaşılır mı?Bel fıtığının neden olduğu şikayetler genelde oldukça tipiktir. Bu şikayetler:Ayrıca öksürürken, ayakta durduktan veya oturduktan sonra ve geceleri şiddetlenebilen ağrı, yürüyüş sırasında meydana gelen zorlayıcı ağrı ve sırt kaslarında spazm da bel fıtığının sonucu olarak yaşanabilen semptomlardır.Bel Fıtığında Tedavi Yöntemleri Nelerdir?Bel fıtığı teşhisi konulduğunda büyük oranda yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinde fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikâyetler gerilemektedir.Bu tedavilere rağmen geçmeyen, yaşam kalitesini bozan, iş-güç kaybına neden olan ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın cerrahi tedavide amaç baskı altında kalan sinir kökünün rahatlatılmasıdır.Günümüzde tüm dünyada en çok kullanılan ve en fazla fayda gözlenen yöntem mikrocerrahi teknikler yapılan ameliyattır. Diğer yöntemler arasından laser ile fıtığın küçültülmesi, endoskopik yöntemle fıtığın çıkartılması sayılabilir.Bel Fıtığına Ne İyi Gelir?Bel fıtığının neden olduğu ağrı durumunda sıcak veya soğuk kompres uygulaması, fizik tedavi, kas zayıflamasına neden olabileceği için çok uzun tutmamak kaydı ile istirahat ve ağırdan alarak hareket edip kasları çalıştırmak ve ağrı kesiciler bel fıtığı sonucu yaşanan ağrıyı dindirmeye yardım edebilir.Bel Fıtığı Ameliyatı Nedir?Diskektomi olarak bilinen endoskopik bel fıtığı ameliyatı belin arka ya da yan tarafından 6-7 mm’lik kesiden bir kamera aracılığıyla fıtık olan bölgeye inilmesi ve fıtık dokusunun çıkarılması ile gerçekleşmektedir. Özellikle şiddetli bacak ağrısı, bacaklarda kuvvet kaybı, idrar kaçırma, tuvaletini kaçırma gibi şikayeti olan hastalar zaman kaybetmeden ameliyat edilmelidir. Bel fıtığı ameliyatı gereken bütün hastalar bu yöntemle ameliyat edilebilir.Bunlarla birlikte bel fıtığı ameliyatının avantajları arasında ameliyatın lokal anestezi altında da yapılabiliyor olması anestezi alamayan hastalar için çok önemli bir avantajdır.Ayrıca ameliyat süresinin kısa olması, çoğunlukla kemik alınmasına gerek olmaması, doku hasarının minimal olmasıyla birlikte hastaların aynı gün taburcu olabilmeleri ve sosyal hayata hemen dönebilmeleri büyük bir avantajdır.Bel fıtığı ameliyatının süreciFıtıklaşmış disk olarak da ifade edilebilen bel fıtığı, zamanla kendiliğinden veya 10 kişiden 9'unda cerrahi olmayan tedaviyle iyileşir. Buna kişinin evde uygulayacağı doğal yöntemler de olmak üzere ilaç veya fizik tedavi süreci de dahildir. Ancak bahsi geçen tüm bu tedaviler bel fıtığı semptomlarını hafifletmezse doktor tarafından ameliyat önerilebilir.Omuriliğiniz ve sinirleriniz üzerindeki baskıyı hafifletmek için birden fazla cerrahi teknik vardır. Nadir durumlarda, büyük bir yırtılmış disk mesaneye veya bağırsağa giden sinirlere zarar verebilir. Bu durum özel olarak acil ameliyat gerektirebilir. Acil olmayan durumlarda, diğer tedaviler işe yaramadığında fıtıklaşmış disk ameliyatı bir seçenek olarak masada durur. Özellikle omurga dekompresyon ameliyatı yapmanın çeşitli yolları vardır ancak amaç sinirler üzerindeki baskıyı azaltmaktır. En sık kullanılan prosedür mikrodiskektomidir. Bu minimal invaziv omurga ameliyatında kaymış diskin yakınındaki deride küçük bir kesi (insizyon) yapılır. Diskin fıtıklaşmış kısmını çıkarmak için kesiye bir mikroskop ve küçük aletler yerleştirilir. Bel fıtığı için diğer cerrahi tedavi seçenekleri ise şunlardır:Laminotomi: Lomber Omurga Cerrahisi olarak da ifade edilen lomber laminotomi, genellikle fıtıklaşmış diskin neden olduğu bacak ağrısını ve siyatiği hafifletmek için uygulanan bir işlemdir. İşlem, fıtıklaşmış diskin bulunduğu bölgenin üzerinden sırtın ortasından aşağı doğru küçük bir kesi yapılarak gerçekleştirilir. Bu işlem sırasında laminanın bir kısmı cerrah tarafından çıkarılabilir. Kesi deriden yapıldıktan sonra, kaslar yana doğru hareket ettirilir ve böylece cerrah omurların arkasını daha rahat bir şekilde görebilir. Fıtıklaşmış diske erişmek için iki omur arasında küçük bir açıklık yapılır. Disk, diskektomi ile çıkarıldıktan sonra, omurganın sabitlenmesi gerekebilir. Omurga füzyonu genellikle laminotomi ile birlikte yapılır. Daha karmaşık vakalarda ise laminektomi yapılabilir.Yapay disk cerrahisi: Yapay disk cerrahisinde ise karın içinden bir kesi yapılır ve etkilenen disk çıkarılıp değiştirilir. Hastaların yalnızca küçük bir yüzdesi yapay disk cerrahisi için adaydır. Hastanın yalnızca bir diskinde, L4 ile L5 veya L5 ile S1 (birinci sakral vertebra) arasında disk dejenerasyonu olmalıdır. Hasta, fizik tedavi, ağrı kesici ilaç veya sırt desteği takma gibi en az altı ay tedavi görmüş ve iyileşme göstermemiş olmalıdır. Bunun yanında hasta, enfeksiyon, osteoporoz veya artrit belirtisi olmadan genel olarak sağlıklı bir yapıda olmalıdır. Birden fazla diski etkileyen dejenerasyon veya önemli bacak ağrısı varsa, hasta bu cerrahi için aday değildir.Bel Fıtığından Korunma Yolları Nelerdir?Bel fıtığından korunmak ve riskini azaltmak için omurga sağlığının korunması önemlidir. Omurga sağlığını korumak için de disklere zarar verecek hareketlerden kaçınılmalıdır. Bu hareketlere örnek olarak ağır kaldırmak ve ani hareketler yapmak verilebilir. Bununla birlikte sağlıklı kilonun korunması, egzersiz yapmak, iyi bir duruşa sahip olmak ve sigarayı bırakmak da bel fıtığından korunma yollarıdır.Bel fıtığından korunma yolları şöyle sıralanabilir.Ağır kaldırmamak önemlidir: Bel fıtığından korunmak ve riski azaltmak için ağır kaldırmamanın büyük bir önemi vardır. Ağır kaldırarak omurga ve diske zarar verme riski vardır. Bu riskin önüne geçmek için ağır kaldırmamak kritiktir.Ani hareketlerden kaçınılmalıdır: Ani bir şekilde kalkmak, eğilmek, bükme hareketleri yapmak gibi ani hareketlerde bulunmak da bel fıtığını tetikleyebilir. Bu sebeple fiziksel hareketlerde bulunurken bel fıtığı riskini düşünerek ani hareketlerde bulunulmamalıdır.Sağlıklı bir kiloya sahip olunmalıdır: Aşırı kilo omurga sağlığını bozarak alt sırta ciddi bir baskı yapabilir. Bu sebeple kilo sorunu olan kişiler bel fıtığı riskine karşı zayıflamalı, normal kiloya sahip olan kişiler ise kilosunu sağlıklı bir ölçüde korumalıdır.Düzenli egzersiz yapılmalıdır: Düzenli bir şekilde fiziksel egzersiz yapmak kasların daha sağlıklı kalmasına yardımcı olur ve bel fıtığı riskine karşı önemli bir savunma mekanizmasıdır. İyi bur duruş pozisyonu edinilmelidir: Yürürken, otururken, ayakta dururken ve hatta uyurken sağlıklı bir duruş pozisyonu edinmek gerekir. Çünkü iyi bir duruş omurgadaki gerginliği azaltı ve bel fıtığına karşı omurgayı besler.Sigara bırakılmalıdır: Sigara içmek omurgadaki diskleri zayıflatarak yırtılmaya karşı diskleri savunmasız hale getirebilir. Bu sebeple sigaranın bırakılması da bel fıtığı riskini azaltır. Bel Fıtığı Hakkında Sık Sorulan SorularBel ağrısı nasıl geçer?Sinir kökü üzerindeki baskıyı hafifletmeye yardımcı olmak için fizik tedavi, egzersiz ve hafif esneme hareketleri ve ısıtma yastığı kullanmak bel fıtığına ve neden olduğu ağrıyı hafifletmeye ve geçirmeye yardımcı olur.Bel fıtığına hangi bölüm bakar?Bel fıtığı belirtileriniz hafif bir şekilde seyrediyorsa öncelikle fizik tedavi doktoruna başvurabilirsiniz ancak özellikle geçmeyen ağrılarınız söz konusuysa altında yatan nedenin belirlenmesi için beyin ve sinir cerrahına başvurmanız gerekir.Bel fıtığı nasıl anlaşılır?Bel, kalça, bacak ve ayaklarda ağrı, bacak ve ayakta uyuşma, karıncalanma hissi ve güçsüzlük, bel kaslarında hassasiyet veya ağrılı spazmlar bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı belirtileri özellikle öne doğru eğilme, öksürük, hapşırma, ağır kaldırma ve uzun süre oturma gibi eylemlerde ortaya çıkar.Bel fıtığı geçer mi?Bel fıtığı vakaları genellikle fizik tedavi ve egzersiz uygulamaları, fıtık oluşan bölgenin dinlendirilmesi ile geçer ve kişi günlük hayatına sorunsuz bir şekilde devam eder. Yaygın olmasa da şiddetli bel fıtığı vakalarında cerrahi müdahale gerçekleşir.Bel fıtığı patlaması nedir?Bel fıtığı patlaması; bel fıtığının çok şiddetli olduğu durumlar sonucu omurlardaki diskin dışarıya doğru kaymasıdır.Bel fıtığı patlaması belirtileri nelerdir?Bel fıtığı patladığında şiddetli bir ağrı meydana gelir. Şiddetli ağrı ile birlikte bacaklara vuran ağrı, uyuşma, karıncalanma, kas güçsüzlüğü, kontrol kaybı ve hatta idrara çıkarken zorlanma yaşanabilir. Özellikle ağrının şiddetlenme acil bir duruma işaret eder ve bel fıtığı patlaması tıbbi müdahale gerektirebilir.Bel fıtığı hangi ayağa vurur?Bel fıtığının en tipi belirtilerinden biri de belden bacağa doğru yayılan (siyatik) ağrıdır. Ağrı ayak tabanına kadar yayılabilir.Bel fıtığı egzersizleri nelerdir?Bel fıtığı için evde uygulanacak egzersizlerle ve çok yoğun olmayacak şekilde yapılacak yürüyüşlerin iyi geldiği kabul edilir. Ancak doğru ve sağlıklı egzersizler için bir fizik tedavi doktoruna başvurmanız gerekir.Bel fıtığı için yürüyüş iyi gelir mi?Doktorun önerdiği doğru bir spor ayakkabısı ile birlikte düzenli ve zorlayıcı olmayan yürüyüşler bel fıtığına iyi gelebilir.Bel fıtığı daha da kötüleşir mi?Özellikle tedavi edilmeyen fıtıklaşmış bir diskin daha da kötüleşme riski bulunur. Bu durum özellikle de fıtığa neden olan aktivitelere devam edilmesi durumunda geçerlidir; Örneğin, iş ve gündelik hayatın akışında devam eden belirtiler ağrıya, kontrol veya his kaybına neden olabilir. Dört ila altı haftalık bakımdan sonra hala semptomlar devam ederse farklı tedavi seçenekleri düşünülebilir. Bel fıtığı olanlar nasıl yatmalı?Bel fıtığı olan kişiler uyumadan önce yatağın başından güç alarak öncelikle yan yatacak bir şekilde konumlanabilir. Bununla birlikte sırt üstü yatmak da bel fıtığı için sağlıklı uyku pozisyonlarından biridir. Bel fıtığı ne zaman tehlikelidir?Bel fıtığı, özellikle fıtığın patladığı senaryolarda tehlikeli bir tablo ortaya çıkarabilir. Bu gibi durumlarda belde ve bacağa doğru yayılan bölgede şiddetli bir ağrı meydana gelebilir. Bu tablo tıbbi müdahale gerektirebilir. | 16,369 |
216 | Hastalıklar | Bel Kayması | Bel kayması, omurgadaki kemiklerden birinin (omur) kendi hizasının dışına çıkıp kayması ve altındaki omurlara baskı yapması durumudur. Vücudu ayakta tutan en önemli temel yapı olan omurgayı, düzenli bir şekilde üst üste dizilen omur kemikleri oluşturur. Omurgadaki en ağır yükü ise bel omurları taşır. Doğuştan gelen yapısal farklılıklar, bel omurlarının aşırı derecede zorlanması, ileri yaş ve travmalardan kaynaklanan yıpranmalar belde bulunan omurların çoğunlukla öne bazen de arkaya doğru kaymasıyla oluşmaktadır. İlk olarak bel ağrısıyla kendisini belli eden bel kayması hastalığı, tedavi edilmediği takdirde sinir köklerinin omurilik kanalından çıkış yerlerinde sıkışmasıyla dayanılmaz bacak ağrılarına neden olabilir. Bel kayması tedavisinde öncelikle istirahat, ağrı kesiciler, korse ve fizyoterapi gibi medikal tedavi yöntemlerinden faydalanılır. Medikal tedaviden sonuç alamayan bel kayması hastaları cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilir. Bel kayması, omurgadaki kemiklerden birinin (omur) kendi hizasının dışına çıkıp kayması ve altındaki omurlara baskı yapması durumudur. Vücudu ayakta tutan en önemli temel yapı olan omurgayı, düzenli bir şekilde üst üste dizilen omur kemikleri oluşturur. Omurgadaki en ağır yükü ise bel omurları taşır. Doğuştan gelen yapısal farklılıklar, bel omurlarının aşırı derecede zorlanması, ileri yaş ve travmalardan kaynaklanan yıpranmalar belde bulunan omurların çoğunlukla öne bazen de arkaya doğru kaymasıyla oluşmaktadır. İlk olarak bel ağrısıyla kendisini belli eden bel kayması hastalığı, tedavi edilmediği takdirde sinir köklerinin omurilik kanalından çıkış yerlerinde sıkışmasıyla dayanılmaz bacak ağrılarına neden olabilir. Bel kayması tedavisinde öncelikle istirahat, ağrı kesiciler, korse ve fizyoterapi gibi medikal tedavi yöntemlerinden faydalanılır. Medikal tedaviden sonuç alamayan bel kayması hastaları cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilir.
Bel Kayması Nedir?Bel kayması hastalığı, omurgadaki kemiklerden biri olan omurdaki jel benzeri maddenin kendi alanının dışına çakıp kayması ve omurilik veya sinirlere baskı yapması sonucu ortaya çıkan bir omurga hastalığıdır.Tüm canlılarda olduğu gibi insan vücudunu da ayakta tutan en önemli temel yapı omurga kemikleridir. Omurga yapısında en çok yükü ise bel omurları taşımaktadır. Doğuştan gelen yapısal farklılıklar, bel omurlarının aşırı derecede zorlanması, ileri yaş ve travmalardan kaynaklanan yıpranmalar nedeniyle belde bulunan omurga kemiklerinden birinin diğerinin üzerinden yer değiştirmesi ile bel kayması oluşmaktadır. Yani L4 ve L5 omurlarından birinin çoğunlukla öne doğru bazen de arkaya kaymasıyla ortaya çıkmaktadır.Bel kayması ilk olarak bel ağrısı belirtisiyle ortaya çıkar. En belirgin semptomu olan bel ağrısının dışında bel kaymasının belirtileri arasında şiddetli bacak ağrısı, kramplar, uyuşukluk, bacakta his kaybı, idrar kaçırma ve erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları yer alır.Bel kayması yaşayan hastaları öncelikli olarak ağrı kesici ilaçlar ve istirahat önerilir. Bununla birlikte korse ve fizyoterapi de işe yarayabilir. Ancak bu tedavi yöntemlerinden sonuç alınmazsa cerrahi yöntemlere başvurulabilir.Bel Kayması Neden Olur?Tıbben spondilolistezis olarak ifade edilen bel kayması, genellikle bel omurlarının çok fazla zorlanması sonucunda meydana gelir. Bunun dışında doğuştan gelen yapısal farklılıklar, yaşlılık ve travma gibi faktörler de bel kaymasına yol açabilir.Bel kayması nedenlerini şöyle sıralamak mümkündür: Bel omurlarının gereğinden fazla zorlanması Doğuştan gelen yapısal farklılıklar Yaşlanmaya bağlı değişiklikler Travmaya bağlı değişiklikler Bel ameliyatı sonrası dikkatsizliklerBel kayması kimlerde görülür?Bel kayması daha çok ağır işte uzun süreli çalışanlarda ve ağır spor yapanlarda görülen bir omurga rahatsızlığıdır. Yapısal yatkınlığı olan kişilerin omurlarının uzun süreli tekrarlayıcı zorlamaya maruz kalması da genellikle bel kayması oluşumuna sebebiyet verir. Ayrıca ağır işte çalışmasa da ailevi olarak yatkınlığı olanlarda da bel kayması görülebilir.Bel Kayması Belirtileri Nelerdir?Bel kaymasının en yaygın belirtisi bel ağrısıdır. Bu ağrı genellikle alt sırt bölgesinde ortaya çıkar ve ayaktayken veya yürürken daha da artar. Ayrıca bel kaymasının sinir köklerine zarar vermesi durumunda şiddetli bacak ağrısı da ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bacak krampları, uyuşukluk, his kaybı ve idrar kaçırma da bel kayması belirtileri arasındadır.Bel kaymasının yaygın belirtileri şöyledir: Ayakta veya yürürken görülen bel ağrısı Sinir kökleri zarar görürse şiddetli bacak ağrısı Bacak krampları Bacaklarda uyuşukluk ve his kaybı Yürürken zorluk çekme İdrar kaçırma Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluğuŞu da belirtilmelidir ki bel kayması rahatsızlığının ihmal edilmesi durumunda uzun süreli bel kaymasına maruz kalınması sinir köklerinin omurilik kanalından çıkış yerlerinde sıkışması sonucunda şiddetli bacak ağrısı ile ortaya çıkar. Bu şikayetler istirahat ile azalsa da ayakta durma, uzun yürüyüşler, ağırlık kaldırma gibi eylemler nedeniyle artarak devam edebilir. Bu sebeple bel kayması belirtilerinin yaşandığı durumlarda doktora başvurmak önemlidir. Bel kaymasından korunmak için neler yapmak gerekir?Bel kayması riskini en aza indirmek için alınması gereken en önemli tedbir omurga sağlığını korumaktır. Öyle ki belirli bir ağırlığın üzerindeki eşyaları tekrarlayıcı bir şekilde taşımak ya da kaldırmak omurga yapısına çeşitli zararlar verir. Eğilme ya da ağırlık kaldırma durumlarında belin bükülmeden işin yapılması ve kuvvetin daha çok dizlerden alınması gerekir. Bu bilinç oluştuğunda bel kayması riski de azalmış olur. Bel Kayması Teşhisi Nasıl Konulur?Bel kayması şikayeti ile gelen hastanın hikayesi dinlendikten sonra klinik ve muayene sonucunda bel kayması düşünülen hastalarda röntgen istenmektedir. Kesin tanı konulması için ise hastadan MR ve BT istenebilir. Ancak bacak ağrısı olan hastalarda mutlaka MR görüntüsü ile sinir sıkışıklıklarının tespiti büyük önem taşımaktadır.Bel Kayması Tedavisi ve Bel Kayması AmeliyatıBel ağrısı şikayeti ile doktora başvuran ve bel kayması teşhisi konulan hastanın bel kayması derecesine göre başlangıçta istirahat, ağrı kesiciler, korse kullanımı, fizyoterapi ve diğer palyatif yöntemler ile tedaviye başlanır. Bu tedavi yöntemleri ile hastaların şikayetleri geçirilebildiği gibi bu tedavi yöntemleriyle şikayeti geçmeyen hastalar da olmaktadır.Ameliyatsız bel kayması tedavilerinden bir sonuç alınamaması durumunda hastaya bel kayması ameliyatı önerilir. İleri derecede bel kayması olan yani doktora bel ağrısı değil de bacak ağrısı şikayetleri ile gelen, nörolojik olarak kas gücü kaybı ya da sinir fonksiyon kaybı tespit edilen hastaların bel kayması tedavisi için çoğunlukla ameliyat gerekmektedir. Bel kayması ameliyatı ile kayma yaşayan omur kemiklerinin ait olduğu yere geçişi amaçlanır.Bel kayması ameliyatı sonrası neler yapılmalı?Bel kayması ameliyatı olan hasta, doktor kontrolünü aksatmamalıdır. Ameliyatı yapan doktorunun önerisi ile bel kaslarını güçlendirmek için uygun zamanda fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları tarafından planlanan tedavi programına başlaması gerekmektedir. Ayrıca uygulanan ameliyat yöntemine göre doktorunun hastaya özgü önerilerine uyması ve belini tekrarlayıcı zorlamalardan koruması gerekmektedir.Bel kayması Hakkında Sık Sorulan SorularBel kayması nasıl bir hastalıktır?Bel kayması, omurdaki kemiklerden birinin yerinden kayması ve altındaki omura baskı yapmasıdır. Bel kayması ile bel fıtığı arasındaki fark nedir?Bel kayması ile bel fıtığı belirtileri birbirine benzerlik göstermektedir. Bel fıtığında omurlar arasındaki disk, omurların arasından dışarı doğru fıtıklaşmaktadır. Bel kayması ise omurlardan birisinin diğerinin üstünde çoğu zaman ileri bazen de geriye doğru yer değiştirmesi ile oluşmaktadır. Bazı hastalarda bel kayması ve bel fıtığı aynı anda da görülebilir.Bel kayması kesin tedavi edilebilir mi?Bel kayması istirahat, korse kullanımı, fizyoterapi ile tedavi edilebilmektedir. Bu tedaviler ile bel kayması kesin olan düzelmezse de ağrı ortadan kalkabilir. Bel kayması ameliyatla düzeltilebildiği gibi sinir sıkışıklıkları düzeltildikten sonra olduğu şekilde implantlarla tespit edilebilir. Sabitlenmiş olan bu segmente bağlı ağrı ortadan kaldırılmış olur. Bel kaymasının tek tedavisi ameliyat mı?Bel kaymasının tek tedavisi ameliyat değildir. Öncelikle istirahat, korse kullanımı, fizyoterapi gibi palyatif yöntemler denenir ve fayda görmeyen hastalarda enjeksiyon yöntemleri kullanılabilir. Tüm bu yöntemlere rağmen şikayetleri geçmeyen hastalarda ve hayat kalitesinin bozulması durumunda ameliyat ile tedavi gerçekleştirilebilir. Bel kayması fizik tedavi ile geçer mi?Bel kayması sonucu oluşan ağrılar fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimlerinin belirlediği tedavi programları ile geçebilir. Beldeki kayma düzelmese bile ağrı geçtikten sonra hastalar normal hayatına dönebilir. Bel kayması korse ile önlenebilir mi?Bel kayması alınacak önlemlerle önlenebilir fakat doktorlar hastalara uzun süreli korse kullanımı önermemektedir. Çünkü aralık vermeden 4 haftadan uzun korse kullanımlarında bel kaslarında zayıflama meydana gelebilir. Bel kayması egzersizleri nelerdir?Bel kayması ve tüm omurga sisteminde herhangi bir rahatsızlığın oluşmaması için sırt, karın ve bel omurlarının etrafında omurgaya hareketi sağlayan kas gruplarının kuvvetlenmesini sağlayan egzersizler doktor kontrolünde yapılmalıdır. Bel kayması olan kadın hamile kalabilir mi?Bel kayması olan kadınlar hamile kalabilir. Fakat hamilelik döneminde bebeğin rahim içerisinde büyümesiyle annenin ağırlık merkezi öne kayacaktır. Bu dönemde normal anatomisinin taşıyabileceği yük artmakla birlikte ağırlık merkezi değişimi sonucunda ağrılarında artma olabilir ve kaymasında artma olabilir. Hamileliğe hazırlık döneminde uygun egzersizlerle bel kaslarının kuvvetlendirilmesi bu dönemin daha rahat geçirilmesini sağlayabilir. Annenin gebelik döneminde rutin hayatını devam ettirirken belini zorlayabilecek işleri daha dikkatli yapması ve özen göstermesi bel kayması şikayetlerinin artmasını önleyebilir. Bel kayması olan erkekler baba olabilir mi?Bel kayması olan erkekler baba olabilir. Gebelik ve doğum sonrası erken dönemde eşinin ve bebeğin bakımı dönemlerinde rutin hayatının dışında işler yapacağı için vücudun alışkın olduğu hareketlerin dışında bir düzen olacaktır. Bel kaslarını ekstra yoracak bu döneme hazırlıklı olmak için bel kaslarının kuvvetli olması ve yapılacak işlerde belini zorlamaması gerekmektedir. Bel kayması olanlar hangi sporları yapabilir?Bel kayması olanlar ağırlık kaldırılan sporlar ve güreş gibi beli zorlayıcı sporları yapmamaları önerilir. Bu sporlar bele ve dolayısıyla kayma olan bölgeyi zorlayacağı için bel kaymasına bağlı ağrıları artırabilir ve bel kaymasında ilerlemeye neden olabilir. Bu sporlar hariç hemen her spor çeşitli kademelerde yapabilir. Spor sırasında veya sonrasında ağrı oluşması durumunda doktor tavsiyesi alması önerilir.
Bel Kayması Nedir?Bel kayması hastalığı, omurgadaki kemiklerden biri olan omurdaki jel benzeri maddenin kendi alanının dışına çakıp kayması ve omurilik veya sinirlere baskı yapması sonucu ortaya çıkan bir omurga hastalığıdır.Tüm canlılarda olduğu gibi insan vücudunu da ayakta tutan en önemli temel yapı omurga kemikleridir. Omurga yapısında en çok yükü ise bel omurları taşımaktadır. Doğuştan gelen yapısal farklılıklar, bel omurlarının aşırı derecede zorlanması, ileri yaş ve travmalardan kaynaklanan yıpranmalar nedeniyle belde bulunan omurga kemiklerinden birinin diğerinin üzerinden yer değiştirmesi ile bel kayması oluşmaktadır. Yani L4 ve L5 omurlarından birinin çoğunlukla öne doğru bazen de arkaya kaymasıyla ortaya çıkmaktadır.Bel kayması ilk olarak bel ağrısı belirtisiyle ortaya çıkar. En belirgin semptomu olan bel ağrısının dışında bel kaymasının belirtileri arasında şiddetli bacak ağrısı, kramplar, uyuşukluk, bacakta his kaybı, idrar kaçırma ve erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları yer alır.Bel kayması yaşayan hastaları öncelikli olarak ağrı kesici ilaçlar ve istirahat önerilir. Bununla birlikte korse ve fizyoterapi de işe yarayabilir. Ancak bu tedavi yöntemlerinden sonuç alınmazsa cerrahi yöntemlere başvurulabilir.Bel Kayması Neden Olur?Tıbben spondilolistezis olarak ifade edilen bel kayması, genellikle bel omurlarının çok fazla zorlanması sonucunda meydana gelir. Bunun dışında doğuştan gelen yapısal farklılıklar, yaşlılık ve travma gibi faktörler de bel kaymasına yol açabilir.Bel kayması nedenlerini şöyle sıralamak mümkündür:Bel kayması kimlerde görülür?Bel kayması daha çok ağır işte uzun süreli çalışanlarda ve ağır spor yapanlarda görülen bir omurga rahatsızlığıdır. Yapısal yatkınlığı olan kişilerin omurlarının uzun süreli tekrarlayıcı zorlamaya maruz kalması da genellikle bel kayması oluşumuna sebebiyet verir. Ayrıca ağır işte çalışmasa da ailevi olarak yatkınlığı olanlarda da bel kayması görülebilir.Bel Kayması Belirtileri Nelerdir?Bel kaymasının en yaygın belirtisi bel ağrısıdır. Bu ağrı genellikle alt sırt bölgesinde ortaya çıkar ve ayaktayken veya yürürken daha da artar. Ayrıca bel kaymasının sinir köklerine zarar vermesi durumunda şiddetli bacak ağrısı da ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bacak krampları, uyuşukluk, his kaybı ve idrar kaçırma da bel kayması belirtileri arasındadır.Bel kaymasının yaygın belirtileri şöyledir:Şu da belirtilmelidir ki bel kayması rahatsızlığının ihmal edilmesi durumunda uzun süreli bel kaymasına maruz kalınması sinir köklerinin omurilik kanalından çıkış yerlerinde sıkışması sonucunda şiddetli bacak ağrısı ile ortaya çıkar. Bu şikayetler istirahat ile azalsa da ayakta durma, uzun yürüyüşler, ağırlık kaldırma gibi eylemler nedeniyle artarak devam edebilir. Bu sebeple bel kayması belirtilerinin yaşandığı durumlarda doktora başvurmak önemlidir. Bel kaymasından korunmak için neler yapmak gerekir?Bel kayması riskini en aza indirmek için alınması gereken en önemli tedbir omurga sağlığını korumaktır. Öyle ki belirli bir ağırlığın üzerindeki eşyaları tekrarlayıcı bir şekilde taşımak ya da kaldırmak omurga yapısına çeşitli zararlar verir. Eğilme ya da ağırlık kaldırma durumlarında belin bükülmeden işin yapılması ve kuvvetin daha çok dizlerden alınması gerekir. Bu bilinç oluştuğunda bel kayması riski de azalmış olur. Bel Kayması Teşhisi Nasıl Konulur?Bel kayması şikayeti ile gelen hastanın hikayesi dinlendikten sonra klinik ve muayene sonucunda bel kayması düşünülen hastalarda röntgen istenmektedir. Kesin tanı konulması için ise hastadan MR ve BT istenebilir. Ancak bacak ağrısı olan hastalarda mutlaka MR görüntüsü ile sinir sıkışıklıklarının tespiti büyük önem taşımaktadır.Bel Kayması Tedavisi ve Bel Kayması AmeliyatıBel ağrısı şikayeti ile doktora başvuran ve bel kayması teşhisi konulan hastanın bel kayması derecesine göre başlangıçta istirahat, ağrı kesiciler, korse kullanımı, fizyoterapi ve diğer palyatif yöntemler ile tedaviye başlanır. Bu tedavi yöntemleri ile hastaların şikayetleri geçirilebildiği gibi bu tedavi yöntemleriyle şikayeti geçmeyen hastalar da olmaktadır.Ameliyatsız bel kayması tedavilerinden bir sonuç alınamaması durumunda hastaya bel kayması ameliyatı önerilir. İleri derecede bel kayması olan yani doktora bel ağrısı değil de bacak ağrısı şikayetleri ile gelen, nörolojik olarak kas gücü kaybı ya da sinir fonksiyon kaybı tespit edilen hastaların bel kayması tedavisi için çoğunlukla ameliyat gerekmektedir. Bel kayması ameliyatı ile kayma yaşayan omur kemiklerinin ait olduğu yere geçişi amaçlanır.Bel kayması ameliyatı sonrası neler yapılmalı?Bel kayması ameliyatı olan hasta, doktor kontrolünü aksatmamalıdır. Ameliyatı yapan doktorunun önerisi ile bel kaslarını güçlendirmek için uygun zamanda fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları tarafından planlanan tedavi programına başlaması gerekmektedir. Ayrıca uygulanan ameliyat yöntemine göre doktorunun hastaya özgü önerilerine uyması ve belini tekrarlayıcı zorlamalardan koruması gerekmektedir.Bel kayması Hakkında Sık Sorulan SorularBel kayması nasıl bir hastalıktır?Bel kayması, omurdaki kemiklerden birinin yerinden kayması ve altındaki omura baskı yapmasıdır. Bel kayması ile bel fıtığı arasındaki fark nedir?Bel kayması ile bel fıtığı belirtileri birbirine benzerlik göstermektedir. Bel fıtığında omurlar arasındaki disk, omurların arasından dışarı doğru fıtıklaşmaktadır. Bel kayması ise omurlardan birisinin diğerinin üstünde çoğu zaman ileri bazen de geriye doğru yer değiştirmesi ile oluşmaktadır. Bazı hastalarda bel kayması ve bel fıtığı aynı anda da görülebilir.Bel kayması kesin tedavi edilebilir mi?Bel kayması istirahat, korse kullanımı, fizyoterapi ile tedavi edilebilmektedir. Bu tedaviler ile bel kayması kesin olan düzelmezse de ağrı ortadan kalkabilir. Bel kayması ameliyatla düzeltilebildiği gibi sinir sıkışıklıkları düzeltildikten sonra olduğu şekilde implantlarla tespit edilebilir. Sabitlenmiş olan bu segmente bağlı ağrı ortadan kaldırılmış olur. Bel kaymasının tek tedavisi ameliyat mı?Bel kaymasının tek tedavisi ameliyat değildir. Öncelikle istirahat, korse kullanımı, fizyoterapi gibi palyatif yöntemler denenir ve fayda görmeyen hastalarda enjeksiyon yöntemleri kullanılabilir. Tüm bu yöntemlere rağmen şikayetleri geçmeyen hastalarda ve hayat kalitesinin bozulması durumunda ameliyat ile tedavi gerçekleştirilebilir. Bel kayması fizik tedavi ile geçer mi?Bel kayması sonucu oluşan ağrılar fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimlerinin belirlediği tedavi programları ile geçebilir. Beldeki kayma düzelmese bile ağrı geçtikten sonra hastalar normal hayatına dönebilir. Bel kayması korse ile önlenebilir mi?Bel kayması alınacak önlemlerle önlenebilir fakat doktorlar hastalara uzun süreli korse kullanımı önermemektedir. Çünkü aralık vermeden 4 haftadan uzun korse kullanımlarında bel kaslarında zayıflama meydana gelebilir. Bel kayması egzersizleri nelerdir?Bel kayması ve tüm omurga sisteminde herhangi bir rahatsızlığın oluşmaması için sırt, karın ve bel omurlarının etrafında omurgaya hareketi sağlayan kas gruplarının kuvvetlenmesini sağlayan egzersizler doktor kontrolünde yapılmalıdır. Bel kayması olan kadın hamile kalabilir mi?Bel kayması olan kadınlar hamile kalabilir. Fakat hamilelik döneminde bebeğin rahim içerisinde büyümesiyle annenin ağırlık merkezi öne kayacaktır. Bu dönemde normal anatomisinin taşıyabileceği yük artmakla birlikte ağırlık merkezi değişimi sonucunda ağrılarında artma olabilir ve kaymasında artma olabilir. Hamileliğe hazırlık döneminde uygun egzersizlerle bel kaslarının kuvvetlendirilmesi bu dönemin daha rahat geçirilmesini sağlayabilir. Annenin gebelik döneminde rutin hayatını devam ettirirken belini zorlayabilecek işleri daha dikkatli yapması ve özen göstermesi bel kayması şikayetlerinin artmasını önleyebilir. Bel kayması olan erkekler baba olabilir mi?Bel kayması olan erkekler baba olabilir. Gebelik ve doğum sonrası erken dönemde eşinin ve bebeğin bakımı dönemlerinde rutin hayatının dışında işler yapacağı için vücudun alışkın olduğu hareketlerin dışında bir düzen olacaktır. Bel kaslarını ekstra yoracak bu döneme hazırlıklı olmak için bel kaslarının kuvvetli olması ve yapılacak işlerde belini zorlamaması gerekmektedir. Bel kayması olanlar hangi sporları yapabilir?Bel kayması olanlar ağırlık kaldırılan sporlar ve güreş gibi beli zorlayıcı sporları yapmamaları önerilir. Bu sporlar bele ve dolayısıyla kayma olan bölgeyi zorlayacağı için bel kaymasına bağlı ağrıları artırabilir ve bel kaymasında ilerlemeye neden olabilir. Bu sporlar hariç hemen her spor çeşitli kademelerde yapabilir. Spor sırasında veya sonrasında ağrı oluşması durumunda doktor tavsiyesi alması önerilir. | 7,355 |
217 | Hastalıklar | Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus) | Başparmak çıkıntısı ya da halluks valgus, ayak baş parmağının diğer parmaklara doğru eğilmesiyle oluşan, ayak başparmağının tabanındaki eklemin dışarı çıkmasına neden olan ayak deformitesidir. Halluks valgusta ayak baş parmağı diğer parmaklara doğru içe eğilir. Kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlığın en önemli nedenini genetik faktörler oluşturur. Erken evrede olan başparmak çıkıntısının tedavisinde fizik tedavi, muhtelif aparatlar, yaşam tarzı değişiklikleri gibi cerrahi olmayan yöntemler kullanılırken, daha ileri düzeyde olan başparmak çıkıntıları cerrahi ile tedavi uygulanmaktadır.Başparmak çıkıntısı ya da halluks valgus, ayak baş parmağının diğer parmaklara doğru eğilmesiyle oluşan, ayak başparmağının tabanındaki eklemin dışarı çıkmasına neden olan ayak deformitesidir. Halluks valgusta ayak baş parmağı diğer parmaklara doğru içe eğilir. Kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlığın en önemli nedenini genetik faktörler oluşturur. Erken evrede olan başparmak çıkıntısının tedavisinde fizik tedavi, muhtelif aparatlar, yaşam tarzı değişiklikleri gibi cerrahi olmayan yöntemler kullanılırken, daha ileri düzeyde olan başparmak çıkıntıları cerrahi ile tedavi uygulanmaktadır.
Halluks Valgus Nedir? Başparmak çıkıntısı olarak da bilinen halluks valgus, ayak başparmağının tabanındaki eklemde kemikli çıkıntı oluşmasına neden olan ayak deformitesidir. Ayak başparmağının diğer parmaklara doğru eğilmesi ile başparmağın altındaki tarak kemiğinde ters yöne doğru, ayağın tabana yakın iç kısmında bir çıkıntı oluşur. Bu duruma başparmak çıkıntısı yani Halluks valgus denilmektedir.Genel olarak genetik geçişli olan bu hastalık kadınlarda daha sık görülmektedir. Yani annesinde ya da anneannesinde olanlarda başparmak çıkıntısı oluşma riski daha yüksek olmaktadır. Halluks valgus en sık görülen ayak şekil bozukluğunu oluşturur.Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Neden Olur?Halluks valgusun en önemli nedeni genetik, yani aile geçişidir. Bunun dışında bu hastalık düz taban olanlarda daha fazla görülürken; genetik alt yapısı uygun olup, çok yüksek topuklu ve önü dar ayakkabı giyenlerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uzun süre ayakta durmak da Halluks valgusu etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Belirtileri Nelerdir?Hastalar tarafından en çok dile getirilen belirti ayak başparmağının kök kısmındaki çıkıntının ayakkabıya sürtünmesi ve ona bağlı olarak ortaya çıkan ağrı ve şişliktir. Sürtme sonucunda şişlik artar, şişlik arttıkça daha çok sürtünme olur ve bu durum bir kısır döngüye girer.Şişliğin artması ve parmağın eğilmesi ile beraber hastanın şikayetleri de artış gösterir. Şişliğe bağlı olarak ağrı ve orada “bunyon” denilen kemiğin üzerinde büyük bir şişlik ile nasır oluşur. Diğer taraftan parmağın eğilmesi ile beraber ayağın mekaniği de bozulmaya başlar. Başparmağın altında oluşması gereken nasır, başparmak havaya kalktığı için ikinci ve üçüncü parmağın altında oluşur. Yük taşıma şekli değişen ve mekaniği bozulan ayak nedeniyle, ayak eğildikçe yük merkezi ortaya doğru kaymaya ve yürüme sırasında ayak ortasında da ağrı oluşmaya başlar.Başlangıçta hastalık çok ileri seviyeye gelmeden sadece ayak başparmağının kenarının sürtmesi ile oluşan ağrı, hastalık ilerledikçe ayağın ortasında da hissedilmeye başlanır. Hastalığın daha ileri aşamalarında ise ayak başparmağı ikinci parmağın altına girer. Böylelikle başparmak ikinci parmağı da alttan yukarı doğru ittiği için ileri evre hastalarda ikinci parmakta da nasırlar çıkmaya başlar. Ayrıca ikinci parmağın üst kısmı ayakkabıya sürtüp nasır oluşturur. Bu sürtünme çok fazla olursa yaraya o da çok sık görülmemekle birlikte iltihaplanmaya neden olabilir.Ayak başparmak çıkıntısının belirtileri şu şekilde sıralanabilir: Ayakkabı giyerken ayak başparmağının yanındaki şişlik üzerinde ağrı ve tahriş Uygun veya rahat ayakkabı bulamama Büyük ayak parmağının ikinci parmağa doğru eğilmesi Diğer dört parmağın deformitesi Ayak tabanında ağrıHalluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Nasıl Teşhis Edilir?Uzman hekim tarafından yapılan fiziki muayenede başparmağın diğer parmaklar üzerine eğilmesi, hatta diğer parmakları itmekle kalmayıp altına girmesi, bunyon denilen kemik çıkıntısının oluşması ve üstünde de nasır tespit edilmesi; yani ayağın görüntüsüne bakılması tanı koymaya yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte yük verilirken ayak Röntgeni çekilir. Bu röntgen filmi ile gerekli olan açı ölçümleri yapılıp, bu açılara göre uygulanacak tedaviler şekillendirilir. Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Nasıl Tedavi Edilir?Halluks valgusun tedavisi, deformitenin boyutuna, ağrı ve rahatsızlık düzeyine bağlı olarak değişir. Hafif olgular, hedefe yönelik egzersizler, ev egzersizleri, fizyoterapi ile özel ayakkabılar veya geceleri giyilen bir bunyon ateli ile düzeltilebilir. Daha ciddi vakalarda ise bunyon ateli kullanılmasına rağmen bulgular kötüleşebilir. Bu gibi durumlarda cerrahi uygulanması gerekmektedir.Birinci Basamak TedaviÜç evresi bulunan bu hastalığın birinci evresi erken evre olmaktadır. Erken evrede hastada sadece bir görüntü bozukluğu oluşmakta, ancak çok şiddetli ağrı duyulmamaktadır. Bu sebeple sadece görüntü bozukluğuna yönelik ameliyat uygulanmamaktadır. Bunun yerine semptomların giderilmesine yönelik aşağıda yer alan cerrahi dışı tedaviler uygulanır. Yaşam tarzı değişiklikleri: Hastanın şiddetli ağrısı yoksa öncelikle dar ayakkabı giymemesi, iş nedeniyle topuklu ayakkabı giymesi gerekiyorsa bu durumda önü çok dar olmayan ve alçak topuklu ayakkabı tercih etmesi, işe gidip gelirken spor ayakkabı kullanıp, bu ayakkabıyı iş yerinde topukluyla değiştirmesi önerilir. Egzersiz: Başparmağa yönelik egzersizler yapılması tavsiye edilir. Bu egzersizler başparmağın şekil bozukluğunun ters tarafına çekilerek yapıldığı egzersizlerdir. Akşamları televizyon izlenirken bu egzersizler el veya bandaj yardımı ile parmak ters yöne çekilerek yapılabilmektedir. Hastada genetik olarak Halluks valgus hastalığı varsa, bu hastaların gidişatı da aynı yönde olur. Yapılan egzersiz ile durumun daha kötü olmaması sağlanır. Genetik geçiş çok ciddi değilse, hafif bir eğiklik varsa parmağı ters yönde zorlamak kasları rahatlatıp ağrı oluşmasını engeller. Silikon Aparatlar: Hafif derecede olan başparmak çıkıntısı için parmak arası silikon makaralar kullanılabilmektedir. Bu yöntem de egzersize benzer şekilde başparmağı şekil bozukluğunun tersine doğru tutmaya çalışmaktadır. Silikon aparatların başparmakta oluşan bunyonu da koruyan bir uzantısı bulunmaktadır. Ortez: Akşamları evde başparmağı ters yöne zorlayan ortezler kullanılabilmektedir. Bu ortezler gün içinde ters yöne durmaktan yorulmuş olan başparmağın şeklinin eskisi gibi durmasını sağlayarak, ayağı dinlendirip ağrıyı azaltmaktadır.İkinci Basamak TedaviKişinin şikayetlerinin arttığı, başparmağın fazla yamulmadığı ve röntgenle tespit edilen açıların çok bozulmadığı, sadece kemik çıkıntısının ön planda olduğu durumlarda, kemiği kesip kırmadan sadece kemik çıkıntısı törpülenip, başparmağın yamulmasına neden olan kasların gevşetildiği küçük bir cerrahi yapılmaktadır. Buna bunyonektomi denilmektedir. Bu işlem sadece Röntgenle tespit edilen açıları çok düşük ve tarak kemiklerinin birbirine olan açılarının çok fazla olmadığı erken dönem Halluks valgus hastalarına uygulanmaktadır.İşlem, açısı çok kötü olan hastalarda uygulandığında ayak şekil bozukluğu yeniden tekrarlayabilmektedir. Bu sebeple çekilen röntgende eğrilik açısı fazla olan hastalarda üçüncü basamak tedavi olan kemik düzeltme ameliyatı uygulanmalıdır.Üçüncü Basamak TedaviCerrahi olmayan tedavilerin yardımı olmadığında ve hasta için yürümek aşırı derecede ağrılı hale geldiğinde hastalar için ameliyat seçeneği ortaya çıkar. Bu işleme osteotomi denir. Uzman hekim cerrahi sırasında bunyonu çıkarır ve ayak başparmağını doğru pozisyona geri getirmek için kemikleri yeniden hizalar ve vida ile tespit eder.Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) ile İlgili Sık Sorulan SorularBaşparmak çıkıntısı ameliyatı riskli midir?Ayak ve parmak deformitelerinin cerrahisi düşük risklidir ve genellikle komplikasyonsuz gerçekleşir.Başparmak çıkıntısı ameliyatından sonra iyileşme süreci nasıl ilerler?Hastalar kemik düzeltme ameliyatından sonra hastanede bir gece kalmakta ya da aynı gün taburcu olabilmektedir. Ameliyattan sonra hastaların şekil bozukluğunun derecesine göre genellikle ayakları alçıya alınmamaktadır. Hastalar ameliyattan sonra topuklarına basarak özel bir ayakkabı ve bir koltuk değneği ile yürüyebilmektedir. Ameliyatın üçüncü haftasından itibaren hastalar ayaklarının üzerine daha sağlıklı basabiliyor, birinci aydan itibaren de normal ayakkabı giyebiliyor, 1,5 aydan sonra ise normal yürüyüşlerine başlayabiliyor.Başparmak çıkıntısı (halluks valgus) ameliyattan sonra tekrarlar mı?Hastanın tipine göre, doğru ameliyat yapılırsa, bunun tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Bununla birlikte her hastada aynı ameliyatı yapmak doğru değildir.Ameliyat sonrası erken yürüme sağlanabilir mi?Ameliyattan sonra hastalara çoğunlukla alçı uygulaması yapılmaz. Bandaj ve özel bir ayakkabı ile hastaların topuğuna basarak yürümesine izin verilmektedir. İkinci ve üçüncü haftandan sonra tam ayak tabanına basarak yürümeye müsaade edilir. Kemik düzeltme ameliyatlarında erken basmaya izin verebilmek için ayağa bir tane vida konulmaktadır. Elle hissedilmeyen ve sonrasında çıkartılmayan bu vidayı vücudun kabul etmeme gibi bir durumu bulunmamaktadır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus) ameliyatından sonra duş alınabilir mi?Ameliyattan sonra 10 gün boyunca ayağa su değmemesi gerekmektedir. Bu 10 günlük süreçte ayağı sudan koruyarak duş yapılabilir. Onuncu günden sonra hastalar tamamen normal duş alabilmektedir.Her iki ayağa aynı anda başparmak çıkıntısı ameliyatı uygulanabilir mi?Her iki ayağın aynı anda ameliyat olması mümkün olmakla birlikte çok önerilmemektedir. İş nedeniyle ya da seyahat nedeniyle zorunlu kalınan hastalarda bu durum görülebilmekle birlikte; hastaların bir ayağıyla sağlıklı basıp daha az ağrı ile konforlu bir iyileşme süreci geçirebilmesi için farklı zamanlarda ameliyat gerçekleştirilmesi daha doğru bir uygulama olmaktadır.Düztaban olmak Halluks valgusu etkiler mi?Eğer bu hastalarda ciddi bir basış problemi varsa kişiye özel tabanlıklar bu hastalığın ilerlemesini kısmen engellemektedir. Ancak düztabanlığı ciddi seviyelerde olan hastalarda Halluks valgus ilerleme gösteriyor.Başparmak çıkıntısı ameliyatının hedefi nedir?Bu ameliyatının hedefi hastanın sağlıklı, ağrısız yürüyebilmesi, en az 4 ay sonra ağrısız spor yapabilmesi ve özellikle kadınların istedikleri,beğendikleri ayakkabıları giyebilmesini sağlamaktır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus) ameliyatından sonra spor yapılabilir mi? Ameliyattan sonra spor yapmak mümkün olmaktadır. Ağrısız spor yapmak için en az 4 ay beklenmesi gerekmektedir. Yürüyüşlere en az 2 ay sonra başlanabilirken; uzun yürüyüşler, hızlı yürüyüşler ve koşu için 4 ay beklemek gerekmektedir. Futbol ve basketbol gibi sporların ise 6 ay sonra yapılması önem taşımaktadır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus)) için risk faktörleri nelerdir?Başparmak çıkıntısının (Halluks valgus) risk faktörleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir: Düztabanlık gibi kalıtsal ayak yapısı sorunları nedeniyle ailede başparmak çıkıntısı öyküsünün olması Ayak yaralanmaları Romatoid artrit gibi inflamatuar hastalıklar Önü dar ve yüksek topuklu ayakkabı tercihleri
Halluks Valgus Nedir? Başparmak çıkıntısı olarak da bilinen halluks valgus, ayak başparmağının tabanındaki eklemde kemikli çıkıntı oluşmasına neden olan ayak deformitesidir. Ayak başparmağının diğer parmaklara doğru eğilmesi ile başparmağın altındaki tarak kemiğinde ters yöne doğru, ayağın tabana yakın iç kısmında bir çıkıntı oluşur. Bu duruma başparmak çıkıntısı yani Halluks valgus denilmektedir.Genel olarak genetik geçişli olan bu hastalık kadınlarda daha sık görülmektedir. Yani annesinde ya da anneannesinde olanlarda başparmak çıkıntısı oluşma riski daha yüksek olmaktadır. Halluks valgus en sık görülen ayak şekil bozukluğunu oluşturur.Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Neden Olur?Halluks valgusun en önemli nedeni genetik, yani aile geçişidir. Bunun dışında bu hastalık düz taban olanlarda daha fazla görülürken; genetik alt yapısı uygun olup, çok yüksek topuklu ve önü dar ayakkabı giyenlerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uzun süre ayakta durmak da Halluks valgusu etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Belirtileri Nelerdir?Hastalar tarafından en çok dile getirilen belirti ayak başparmağının kök kısmındaki çıkıntının ayakkabıya sürtünmesi ve ona bağlı olarak ortaya çıkan ağrı ve şişliktir. Sürtme sonucunda şişlik artar, şişlik arttıkça daha çok sürtünme olur ve bu durum bir kısır döngüye girer.Şişliğin artması ve parmağın eğilmesi ile beraber hastanın şikayetleri de artış gösterir. Şişliğe bağlı olarak ağrı ve orada “bunyon” denilen kemiğin üzerinde büyük bir şişlik ile nasır oluşur. Diğer taraftan parmağın eğilmesi ile beraber ayağın mekaniği de bozulmaya başlar. Başparmağın altında oluşması gereken nasır, başparmak havaya kalktığı için ikinci ve üçüncü parmağın altında oluşur. Yük taşıma şekli değişen ve mekaniği bozulan ayak nedeniyle, ayak eğildikçe yük merkezi ortaya doğru kaymaya ve yürüme sırasında ayak ortasında da ağrı oluşmaya başlar.Başlangıçta hastalık çok ileri seviyeye gelmeden sadece ayak başparmağının kenarının sürtmesi ile oluşan ağrı, hastalık ilerledikçe ayağın ortasında da hissedilmeye başlanır. Hastalığın daha ileri aşamalarında ise ayak başparmağı ikinci parmağın altına girer. Böylelikle başparmak ikinci parmağı da alttan yukarı doğru ittiği için ileri evre hastalarda ikinci parmakta da nasırlar çıkmaya başlar. Ayrıca ikinci parmağın üst kısmı ayakkabıya sürtüp nasır oluşturur. Bu sürtünme çok fazla olursa yaraya o da çok sık görülmemekle birlikte iltihaplanmaya neden olabilir.Ayak başparmak çıkıntısının belirtileri şu şekilde sıralanabilir:Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Nasıl Teşhis Edilir?Uzman hekim tarafından yapılan fiziki muayenede başparmağın diğer parmaklar üzerine eğilmesi, hatta diğer parmakları itmekle kalmayıp altına girmesi, bunyon denilen kemik çıkıntısının oluşması ve üstünde de nasır tespit edilmesi; yani ayağın görüntüsüne bakılması tanı koymaya yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte yük verilirken ayak Röntgeni çekilir. Bu röntgen filmi ile gerekli olan açı ölçümleri yapılıp, bu açılara göre uygulanacak tedaviler şekillendirilir. Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) Nasıl Tedavi Edilir?Halluks valgusun tedavisi, deformitenin boyutuna, ağrı ve rahatsızlık düzeyine bağlı olarak değişir. Hafif olgular, hedefe yönelik egzersizler, ev egzersizleri, fizyoterapi ile özel ayakkabılar veya geceleri giyilen bir bunyon ateli ile düzeltilebilir. Daha ciddi vakalarda ise bunyon ateli kullanılmasına rağmen bulgular kötüleşebilir. Bu gibi durumlarda cerrahi uygulanması gerekmektedir.Birinci Basamak TedaviÜç evresi bulunan bu hastalığın birinci evresi erken evre olmaktadır. Erken evrede hastada sadece bir görüntü bozukluğu oluşmakta, ancak çok şiddetli ağrı duyulmamaktadır. Bu sebeple sadece görüntü bozukluğuna yönelik ameliyat uygulanmamaktadır. Bunun yerine semptomların giderilmesine yönelik aşağıda yer alan cerrahi dışı tedaviler uygulanır.İkinci Basamak TedaviKişinin şikayetlerinin arttığı, başparmağın fazla yamulmadığı ve röntgenle tespit edilen açıların çok bozulmadığı, sadece kemik çıkıntısının ön planda olduğu durumlarda, kemiği kesip kırmadan sadece kemik çıkıntısı törpülenip, başparmağın yamulmasına neden olan kasların gevşetildiği küçük bir cerrahi yapılmaktadır. Buna bunyonektomi denilmektedir. Bu işlem sadece Röntgenle tespit edilen açıları çok düşük ve tarak kemiklerinin birbirine olan açılarının çok fazla olmadığı erken dönem Halluks valgus hastalarına uygulanmaktadır.İşlem, açısı çok kötü olan hastalarda uygulandığında ayak şekil bozukluğu yeniden tekrarlayabilmektedir. Bu sebeple çekilen röntgende eğrilik açısı fazla olan hastalarda üçüncü basamak tedavi olan kemik düzeltme ameliyatı uygulanmalıdır.Üçüncü Basamak TedaviCerrahi olmayan tedavilerin yardımı olmadığında ve hasta için yürümek aşırı derecede ağrılı hale geldiğinde hastalar için ameliyat seçeneği ortaya çıkar. Bu işleme osteotomi denir. Uzman hekim cerrahi sırasında bunyonu çıkarır ve ayak başparmağını doğru pozisyona geri getirmek için kemikleri yeniden hizalar ve vida ile tespit eder.Halluks Valgus (Başparmak Çıkıntısı) ile İlgili Sık Sorulan SorularBaşparmak çıkıntısı ameliyatı riskli midir?Ayak ve parmak deformitelerinin cerrahisi düşük risklidir ve genellikle komplikasyonsuz gerçekleşir.Başparmak çıkıntısı ameliyatından sonra iyileşme süreci nasıl ilerler?Hastalar kemik düzeltme ameliyatından sonra hastanede bir gece kalmakta ya da aynı gün taburcu olabilmektedir. Ameliyattan sonra hastaların şekil bozukluğunun derecesine göre genellikle ayakları alçıya alınmamaktadır. Hastalar ameliyattan sonra topuklarına basarak özel bir ayakkabı ve bir koltuk değneği ile yürüyebilmektedir. Ameliyatın üçüncü haftasından itibaren hastalar ayaklarının üzerine daha sağlıklı basabiliyor, birinci aydan itibaren de normal ayakkabı giyebiliyor, 1,5 aydan sonra ise normal yürüyüşlerine başlayabiliyor.Başparmak çıkıntısı (halluks valgus) ameliyattan sonra tekrarlar mı?Hastanın tipine göre, doğru ameliyat yapılırsa, bunun tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Bununla birlikte her hastada aynı ameliyatı yapmak doğru değildir.Ameliyat sonrası erken yürüme sağlanabilir mi?Ameliyattan sonra hastalara çoğunlukla alçı uygulaması yapılmaz. Bandaj ve özel bir ayakkabı ile hastaların topuğuna basarak yürümesine izin verilmektedir. İkinci ve üçüncü haftandan sonra tam ayak tabanına basarak yürümeye müsaade edilir. Kemik düzeltme ameliyatlarında erken basmaya izin verebilmek için ayağa bir tane vida konulmaktadır. Elle hissedilmeyen ve sonrasında çıkartılmayan bu vidayı vücudun kabul etmeme gibi bir durumu bulunmamaktadır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus) ameliyatından sonra duş alınabilir mi?Ameliyattan sonra 10 gün boyunca ayağa su değmemesi gerekmektedir. Bu 10 günlük süreçte ayağı sudan koruyarak duş yapılabilir. Onuncu günden sonra hastalar tamamen normal duş alabilmektedir.Her iki ayağa aynı anda başparmak çıkıntısı ameliyatı uygulanabilir mi?Her iki ayağın aynı anda ameliyat olması mümkün olmakla birlikte çok önerilmemektedir. İş nedeniyle ya da seyahat nedeniyle zorunlu kalınan hastalarda bu durum görülebilmekle birlikte; hastaların bir ayağıyla sağlıklı basıp daha az ağrı ile konforlu bir iyileşme süreci geçirebilmesi için farklı zamanlarda ameliyat gerçekleştirilmesi daha doğru bir uygulama olmaktadır.Düztaban olmak Halluks valgusu etkiler mi?Eğer bu hastalarda ciddi bir basış problemi varsa kişiye özel tabanlıklar bu hastalığın ilerlemesini kısmen engellemektedir. Ancak düztabanlığı ciddi seviyelerde olan hastalarda Halluks valgus ilerleme gösteriyor.Başparmak çıkıntısı ameliyatının hedefi nedir?Bu ameliyatının hedefi hastanın sağlıklı, ağrısız yürüyebilmesi, en az 4 ay sonra ağrısız spor yapabilmesi ve özellikle kadınların istedikleri,beğendikleri ayakkabıları giyebilmesini sağlamaktır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus) ameliyatından sonra spor yapılabilir mi? Ameliyattan sonra spor yapmak mümkün olmaktadır. Ağrısız spor yapmak için en az 4 ay beklenmesi gerekmektedir. Yürüyüşlere en az 2 ay sonra başlanabilirken; uzun yürüyüşler, hızlı yürüyüşler ve koşu için 4 ay beklemek gerekmektedir. Futbol ve basketbol gibi sporların ise 6 ay sonra yapılması önem taşımaktadır.Başparmak çıkıntısı (Halluks valgus)) için risk faktörleri nelerdir?Başparmak çıkıntısının (Halluks valgus) risk faktörleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir: | 7,643 |
218 | Hastalıklar | Bel Soğukluğu | Bel soğukluğu, Neisseria gonorrhoeae bakterisinin neden olduğu cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır. Kadınlarda anormal vajinal akıntı ve pelvik ağrı, erkeklerde ise penisten gelen akıntıyla birlikte her iki cinsiyettede idrar sırasında ağrı ve yanma gibi belirtilere neden olur. Bu hastalık genellikle çok eşli veya normal ilişki esnasında korunmayan kişilerde görülmekle birlikte, anal, vajinal veya oral ilişki yolu ile bulaşır.Bel soğukluğu, Neisseria gonorrhoeae bakterisinin neden olduğu cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır. Kadınlarda anormal vajinal akıntı ve pelvik ağrı, erkeklerde ise penisten gelen akıntıyla birlikte her iki cinsiyettede idrar sırasında ağrı ve yanma gibi belirtilere neden olur. Bu hastalık genellikle çok eşli veya normal ilişki esnasında korunmayan kişilerde görülmekle birlikte, anal, vajinal veya oral ilişki yolu ile bulaşır.
Bel Soğukluğu Nedir? Gonore olarak da bilinen bel soğukluğu, neisseria gonorrhoeae (gonokok) bakterisininin neden olduğu, korunmasız cinsel ilişki sonucu bulaşan enfeksiyondur. Hem kadınları hem de erkekleri etkileyen bel soğukluğu cinsel organlarda, rektumda ve boğaz yollarında enfeksiyona yol açar.Bazı vakalarda belirti göstermeden ciddi sağlık sorunları ve komplikasyonlara neden olabilen bel soğukluğu, belirti gösterdiğinde kadınlarda vajinal akıntı ve pelvik ağrı, erkeklerde ise penisten gelen sarı veya yeşil akıntının yanı sıra idrar sırasında yanma ortaya çıkarır.Belirtilerin ortaya çıkmasıyla birlikte fark edilen bel soğukluğu antibiyotik tedavisiyle iyileşebilir ancak belirti vermediği zaman fark edilmeme riski artar ve ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Bu sağlık sorunlarının başında da uzun vadede kısırlık gelir. Bel soğukluğuna yakalanmamak için ilişki sırasında korunmak gerekir. Korunmasız gerçekleşen ilişkiler sonrasında ise düzenli aralıklarla test yaptırılarak kontrol sağlanmalıdır.Bel Soğukluğu Neden Olur?Tıbbı adı gonore olan bel soğukluğu, neisserria gonorrhoeae adı verilen bakterinin neden olduğu ve tedavi edilmediği takdirde kısırlığa yol açabilen ve temelde cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir enfeksiyondur. Cinsel ilişki sırasında neisserria gonorrhoeae isimli bakterinin anal, oral veya vajinal ilişki deneyiminin neticesi olarak vücuda girmesi ile bulaşmış olur. Cinsel ilişki sırasında bel soğukluğunun bulaşması için kadın veya erkeklerde meni boşalmasının olmasına gerek yoktur. Bakteriler vücuda penis, vajina, ağız veya anüs yoluyla da girebilir.Yıkanmamış veya kullanılmış kondomla birlikte cinsel içerikli oyuncakların paylaşılması da bel soğukluğunun bulaşma yollarındandır. Bazı doğumlarda, doğum sırasında bebeğe bile bel soğukluğu bulaşabilir. Bebeklere bulaşan bel soğukluğu en sık olarak gözleri etkiler. Ağırlıklı olarak 25 yaş altı kadın ve erkeklerde görülen ancak her yaş grubundan bireyleri de etkileyebilen bel soğukluğu, Riski artırabilecek ve bel soğukluğuna neden olabilecek faktörler şunlardır; Yeni bir seks partneri Çoklu partnerli ilişki yaşayan bir kişiyle birlikte olmak Birden fazla kişiyle birlikte olmak Bel soğukluğu veya cinsel yolla bulaşan başka bir enfeksiyon geçirmiş olmakBel soğukluğu vücudun hangi bölümlerini etkiler?Bel soğukluğu cinsel bölgeyle birlikte vücudun şu kısımlarını da etkileyebilir:Rektum: Semptomlar arasında anal kaşıntı, rektumdan irin benzeri akıntı, tuvalet kağıdında parlak kırmızı kan lekeleri ve bağırsak hareketleri sırasında ıkınma yer alır.Gözler: Gözleri etkileyen bel soğukluğu göz ağrısına, ışığa karşı hassasiyete ve bir veya iki gözde irin benzeri akıntıya neden olabilir.Boğaz: Boğaz enfeksiyonunun belirtileri arasında boğaz ağrısı ve boyundaki şişmiş lenf düğümleri yer alabilir.Eklem: Bir veya daha fazla eklem enfekte olursa etkilenen eklemler sıcak, kırmızı, şiş ve özellikle hareket sırasında aşırı ağrılı olabilir. Bu durum septik artrit olarak bilinir.Bel Soğukluğu Belirtileri Nelerdir?Cinsel ilişki anında veya idrar yaparken yanma ya da ağrı, rektumda kaşıntı, irin parlak kırmızı kanamayla birlikte ateş, yara oluşumu ve anormal döküntüler bel soğukluğu belirtileri arasında yer alır. Vajina veya penisten koyu yeşil ya da sarı akıntı ve kadınlarda ara kanama da tipik belirtiler arasındadır.Enfekte olduktan 3-14 gün içinde ortaya çıkabilen en yaygın bel soğukluğu belirtileri şunlardır: Cinsel organdan irin benzeri anormal bir yeşil, sarı akıntı ya da kan gelmesi Rektumda veya peniste kaşıntı Vajina ve testis bölgesinde ağrı Daha fazla idrara çıkma ihtiyacı Cinsel ilişki ve idrar yaparken ağrı ya da yanma Kadınlarda adet dönemleri arası kanama Boğazda ağrı veya lenf düğümlerinde şişme Alt karında keskin bir ağrı Gözlerde ağrı, sulanma, akıntı ve ışığa hassasiyet Eklemlerde ağrı ve sertleşme AteşCinsel organda yeşil veya sarı vajinal akıntı Bel soğukluğunun belirtileri ve semptomları arasında anal kaşıntı, rektumdan irin benzeri akıntı, tuvalet kağıdında parlak kırmızı kan lekeleri ve idrar yaparken zorlanma yer alır.Vajina ve testis bölgesinde ağrıBel soğukluğunda testisler ve vajina iltihaplanabilir ve şişlik oluşabilir. Bu da kadın ve erkeklerde cinsel organda ağrı yaşanmasına neden olur. Ayrıca rahim veya fallop tüplerine yayılması durumunda kadınlarda hafif olabileceği gibi çok şiddetli ağrıya da neden olabilir.Daha fazla idrara çıkma ihtiyacıÖzellikle kadınlarda bel soğukluğuna bağlı olarak idrar yolu enfeksiyonu da yaşanabilir ve bu durum daha fazla idrara çıkma ihtiyacı doğurabilir.Cinsel ilişki ve idrar yaparken ağrı ya da yanmaBelsoğukluğunda üretrada da iltihaplanma meydana gelir. Bu da kadınlarda ve erkeklerde idrar yaparken ağrı ve yanma oluşmasına neden olur.Kadınlarda adet dönemleri arası kanamaBel soğukluğunda ortaya çıkan iltihaplanma, mukus miktarının artmasına neden olur, bu da adet dönemleri arasında lekelenmeye ve hatta adet sırasında normalden daha ağır kanamaya neden olur.Pelvik bölgede ağrıNeisserria gonorrhoeae isimli bakterinin neden olmasına bağlı bel soğukluğu meydana geldiğinde kadınlar pelvik bölgede ağrı şikayeti yaşarlar.Erkeklerin penisinde meydana gelen akıntılarBel soğukluğu kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de meydana gelir. Erkeklerde görülen bel soğukluğunda penis bölgesinde sarı veya yeşil renkte akıntılar yaşanabilir.İdrar sırasında ağrı veya yanmaErkeklerin idrar sırasında yaşadığı ağrı veya yanma hissi, bel soğukluğunun işaretlerinden sayılır.Göz akıntısı veya ışığa karşı duyarlılıkGözleri de etkileyen bel soğukluğu, göz ağrısına, ışığa duyarlılığa ve bir veya iki gözde irin benzeri akıntıya neden olabilir.Boğazda ağrı veya lenf düğümlerinde şişme Bel soğukluğuna bağlı olarak boğaz enfeksiyonunun belirti ve semptomları boğaz ağrısı ve boyunda şişmiş lenf düğümlerini içerebilir.Eklem ağrılarıBir veya daha fazla eklem bakteri (septik artrit) ile enfekte olursa, etkilenen eklemler özellikle hareket sırasında sıcak, kırmızı, şiş ve aşırı derecede ağrılı olabilir.AteşBel soğukluğuna neden olan bakteri kan dolaşımı yoluyla yayılabilir ve eklemler dahil vücudun diğer kısımlarını enfekte edebilir. Ateş başta olmak üzere döküntü, cilt yaraları, eklem ağrısı, şişlik ve sertlik olası belirtilerdir.Erkeklerde bel soğukluğu belirtileri nelerdir?Erkeklerin yaşadığı bel soğukluğu, genellikle peniste sarı veya yeşil renkli akıntıyla ortaya çıkar. İdrar yaparken yanma hissi, ağrı, penis ucunda kızarıklık-ağrı, testislerde ağrı ya da şişlik ve cinsel ilişki sırasında ağrı gibi şikayetler de bel soğukluğu semptomları arasındadır.Genel olarak erkeklerde bel soğukluğu şu belirtilerle ortaya çıkar: Peniste sarı veya yeşil renkli akıntı İdrar yaparken ağrı ve yanma hissi Cinsel ilişki sırasında ağrı Penis ucunda kızarıklık, ağrı Testislerde ağrı ya da şişlik Boğazda tahriş veya ağrıKadınlarda bel soğukluğu belirtileri İdrar yaparken yanma, ağrı, vajinal akıntı, genital alanda kaşıntı, vajinal kanama, cinsel ilişki sonrasında ya da adet dönemi dışında olan kanamalar, cinsel ilişki esnasında ağrı, yanma ve karın ağrısı bel soğukluğunun klinik belirtileri olarak gösterilir.Bel Soğukluğu Nasıl Teşhis Edilir?Erkeklerde idrar kanalından, kadınlarda rahim ağzından, rektum ve boğazdan örnek alınan örneklerin mikroskop altında incelenmesi ve kültürünün yapılması ile bel soğukluğu tanısı koyulur. Ayrıca bel soğukluğu olup olmadığını belirlemek için sürüntü örneğinin analizi yapılır.Örnekler şu şekilde toplanabilir:İdrar tahlili: İdrar tahlili, üretradaki bakterileri tanımlamaya yardımcı olabilir.Etkilenen bölgelerden alınan sürüntü örneği incelemesi: Boğaz, üretra, vajina veya rektumdan pamuklu çubuk yardımıyla alınan örnekler laboratuvarda incelenir.Bel Soğukluğu Nasıl Tedavi Edilir?Bel soğukluğu, bakteriler yoluyla oluştuğu için antibiyotikler ile tedavi edilir. Antibiyotikler iğne ya da hap şeklinde alınabilir ve mutlaka doktor önerisi ile kullanılmalıdır. Ayrıca kesinlikle eş tedavisi de uygulanmalıdır.Yetişkinlerde bel soğukluğu tedavisi Bel soğukluğu olan yetişkinler genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Bel soğukluğuna neden olan bakteri olan ilaca dirençli Neisseria gonorrhoeae'nin yeni ortaya çıkan varyantları nedeniyle komplikasyonsuz bel soğukluğunun genel olarak antibiyotik ilaçlarla tedavi edilmesini önerilir. Bu antibiyotikler, enjeksiyon olarak da adlandırılan bir iğne şeklinde kişiye uygulanır. Antibiyotiği aldıktan sonra enfeksiyonu yedi güne kadar başkalarına yaymak mümkündür. Bu yüzden en az yedi gün boyunca cinsel aktiviteden kaçınmak gerekir.Partnerler için bel soğukluğu tedavisi Son 60 gün içindeki cinsel partneriniz veya partnerleriniz de, semptomları olmasa bile, taranmalı ve bel soğukluğu tespit edildiyse tedavi edilmelidir. Bel soğukluğu için tedavi görüyorsanız ve cinsel partnerleriniz tedavi görmüyorsa, cinsel temas yoluyla tekrar enfekte olma riski söz konusudur. Cinsel temasta bulunmadan önce, partnerinizin tedavi edilmesinden sonra yedi gün beklediğinizden emin olun. Yedi gün hastalığın bulaşması açısından kritik bir gün sayısıdır.Bebeklerde bel soğukluğu tedavisi Bel soğukluğu enfeksiyonu olan birinden doğan bebekler de antibiyotiklerle tedavi edilebilir.Tedavi edilmeyen bel soğukluğu ise aşağıda yer alan ciddi sorunlara neden olabilir:Kadınlarda kısırlıkBel soğukluğu rahim ve fallop tüplerine yayılarak pelvik inflamatuar hastalığa (PID) neden olabilir. PID, tüplerin yaralanmasına, gebelik komplikasyonları riskinin artmasına ve kısırlığa neden olabilir. PID acil tedavi gerektirir.Erkeklerde kısırlıkBel soğukluğu, testislerin sperm kanallarının bulunduğu arka kısmında küçük, kıvrımlı bir tüpün (epididim) iltihaplanmasına (epididimit) neden olabilir. Tedavi edilmeyen epididimit kısırlığa neden olabilir.Eklemlere ve vücudun diğer bölgelerine yayılan enfeksiyonBel soğukluğuna neden olan bakteri kan dolaşımına yayılabilir ve eklemler dahil vücudun diğer kısımlarına bulaşabilir. Ateş, kızarıklık, cilt yaraları, eklem ağrısı, şişme ve sertlik olası sonuçlardır.HIV / AIDS riskinde artışBel soğukluğuna sahip olmak, kişileri AIDS'e yol açan virüs olan insan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonuna karşı daha duyarlı hale getirir. Hem bel soğukluğu hem de HIV'i olan kişiler, her iki hastalığı da eşlerine daha kolay geçirebilirler.Bebeklerde komplikasyonlarDoğum sırasında annelerinden bel soğukluğu geçiren bebeklerde körlük, kafa derisinde yaralar ve enfeksiyonlar gelişebilir.Bel Soğukluğu Önlenebilir mi?Bel soğukluğunu tamamen önlemek mümkün olmasa da hastalığa yakalanmamak için kişilerin alabileceği bazı önlemler söz konusudur. Bu önlemler şu şekilde açıklanabilir:Korunmalı cinsel ilişki: Cinsel ilişkide bulunmamak ve cinsel aktiviteden kaçınmak bel soğukluğunu önleme yolunda en pratik çözüm olarak bilinir ancak cinsel ilişki tercihinde bulunuluyorsa seks anal seks, oral seks veya vajinal seks dahil olmak üzere her türlü cinsel temas sırasında korunmak bel soğukluğunu önleme adına oldukça önemlidir.Cinsel ilişki partnerlerinin sayısı: Hiçbir partnerin başka biriyle cinsel ilişkiye girmediği tek eşli bir ilişkide olmak bel soğukluğu riskini azaltabilir.Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar açısından test yaptırmak: Cinsel ilişkiye girmeden önce test yaptırmak ve sonuçlar üzerine eylemde bulunmak bel soğukluğu hastalığına karşı dikkatli olmak anlamına gelir.Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyona sahip olduğu görülen biriyle birlikte olmamak: Eğer bir kişide idrar yaparken yanma veya genital bölgede kızarıklık veya yara gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyon belirtileri varsa o kişiyle cinsel temas kurmaktan kaçının.Düzenli bel soğukluğu taraması yaptırmak: Yıllık bel soğukluğu taraması, 25 yaşından küçük, cinsel olarak aktif kadınlar ve enfeksiyon riski yüksek olan yaşlı kadınlar için önerilir. Bu testlerin düzenli olarak yaptırılması hem genç hem de yetişkin bireyleri olası bel soğukluğu hastalığına karşı dikkatli olmaya ve risk varsa önlem almaya yönlendirir.Bel Soğukluğu Hakkında Sık Sorulan SorularBel soğukluğu ne demek?Bel soğukluğu, vücutta büyüyüp çoğalabilen neisseria gonorrhoeae bakterisinin neden olduğu cinsel aktivite sonrası bulaşan bir hastalıktır.Bel soğukluğu nasıl bulaşır?Bel soğukluğu cinsel temasta anal, oral veya vajinal seks ile semen ve vajinal sıvılar yoluyla bulaşmaktadır. Bel soğukluğunun bulaşması için meni boşalmasının olmasına gerek yoktur. Bazı doğumlarda, doğum sırasında bebeğe bile bulaşabilir. Bel soğukluğu cinsel ilişki dışında seks oyuncaklarıyla da bulaşabilmektedir.Bel soğukluğu ne zaman belli olur?Bel soğukluğunda bakteri vücuda girdikten sonra 4-6 gün arasında belirtiler ortaya çıkar. Ancak bel soğukluğu kimi zaman belirti vermez. Belirti verdiğinde ise çoğunlukla cinsel organlarda gözle görülen şikayetler vardır.Bel soğukluğu riskinizi azaltmak için neler yapılmalıdır?Bel soğukluğu yaşama riskinin azaltılması için cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmak öncelikle uygulanması gereken önleyici yöntemdir. Bunu dışında cinsel partner sayısının sınırlandırılması, düzenli bel soğukluğu taraması yaptırılması da bel soğukluğu riskini azaltan durumlardır.Bel soğukluğu kendi kendine geçer mi? Bel soğukluğu antibiyotik tedavisi ile düzelir. Kendi kendine düzelebilen bir hastalık değildir. Uygun zamanda ve uygun antibiyotik ile tedavi edilmediği takdirde idrar yolunda darlık ve bununla gelişen idrar yapma güçlüğü, kronik prostatit, sperm kanallarında darlık ve bunun sonucunda kısırlık (infertilite) gibi şikayetlere neden olur.Bel soğukluğu hastalığı tuvaletten bulaşır mı? Bel soğukluğu ortak kullanılan havlu gibi eşyalardan bulaşmadığı gibi, tuvaletten de bulaşmaz.Bel soğukluğu öpüşme ile bulaşır mı?Bel soğukluğunun bulaşması için sperm olmasına gerek yoktur. Penis, vajina, anüs veya ağız yoluyla da bel soğukluğuna neden olan bakteri çiftler arasında bulaşma imkanı bulur.Bel soğukluğu olan erkek ilişkiye girebilir mi?Bel soğukluğu teşhisi konan erkekler tedavi süreci başlayıp hastalık iyileşene kadar kesinlikle cinsel ilişkiye girmemelidir.Erkeklerde şeffaf akıntı neden olur?Erkeklerde şeffaf akıntı, cinsel uyarı ile idrar kanalı çevresindeki salgı bezlerinin uyarılması, kronik prostatit gibi rahatsızlıklarda artış, prostat salgısı ve cinsel yolla bulaşabilen bel soğukluğu dışındaki bakteriler gibi pek çok nedene bağlı olabilir.Peniste akıntı tedavisi nasıl olur?Erkeklerde cinsel organda akıntının öncelikle nedeni araştırılır. Bakteri bulaşması nedeniyle olmuşsa mutlaka uygun antibiyotik ile belirlenen sürede tedavi edilmesi gerekmektedir. Bakteriyel olmayan kronik prostatit durumlarında prostat salgılarını azaltıcı ilaçlar kullanılabilir.Bel soğukluğu kaç günde geçer?Bakteriyel nedenlere bağlı sıklıkla ise 1-7 gün içerisinde düzelir. Daha dirençli ya da çoklu bakteri bulaşması nedeniyle ortaya çıkmış ise tedavi süresi 4 haftayı bulabilir. Kronik prostatit durumunda tedavi daha uzun sürer. Ortalama 6 ay süreyle tedavi uygulamak gerekmektedir ve tekrarlama riski yüksektir.Peniste akıntıya ne iyi gelir? Bakteri nedeniyle oluştuğunda antibiyotik dışında kabul görmüş bir tedavisi yoktur.Peniste akıntı kaç günde geçer? Akıntı bakteri nedeniyle oluşmuş ise genellikle 1 günde düzelir. Kronik prostatit durumunda ise aylarca sürebilir.Boğazda bel soğukluğu belirtileri olur mu? Bel soğukluğu boğaz ağrısı, geniz akıntısı, ağız kokusu gibi belirtiler verebilir. Muayenede tonsillit ve farenjit benzeri şikayetlere sıkça rastlanır.Erkek cinsel organda yanma ve kaşıntı neden olur? Allerjik hastalıklar, mantar enfeksiyonları, viral hastalıklar gibi pek çok nedene bağlı olabilir.Erkeklerde bel soğukluğu tedavi edilmezse ne olur?Bel soğukluğu tedavi edilmezse meni yolları iltihaplanır ve kısırlık meydana gelir. Hastada idrara sık çıkma ihtiyacı duyar ancak idrara çıktığında az idrar yapar.Kadınlarda bel soğukluğu tedavi edilmezse ne olur?Bel soğukluğu tedavi edilmezse bu iltihap yayılır ve enfeksiyon başka yerlerde de görülür. Dış gebeliğe neden olabileceği gibi kısırlığa da yol açabilir. Anal ve oral ilişkiler sonrası rektumda ve ağız bölgesinde enfeksiyon olabilir.
Bel Soğukluğu Nedir? Gonore olarak da bilinen bel soğukluğu, neisseria gonorrhoeae (gonokok) bakterisininin neden olduğu, korunmasız cinsel ilişki sonucu bulaşan enfeksiyondur. Hem kadınları hem de erkekleri etkileyen bel soğukluğu cinsel organlarda, rektumda ve boğaz yollarında enfeksiyona yol açar.Bazı vakalarda belirti göstermeden ciddi sağlık sorunları ve komplikasyonlara neden olabilen bel soğukluğu, belirti gösterdiğinde kadınlarda vajinal akıntı ve pelvik ağrı, erkeklerde ise penisten gelen sarı veya yeşil akıntının yanı sıra idrar sırasında yanma ortaya çıkarır.Belirtilerin ortaya çıkmasıyla birlikte fark edilen bel soğukluğu antibiyotik tedavisiyle iyileşebilir ancak belirti vermediği zaman fark edilmeme riski artar ve ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Bu sağlık sorunlarının başında da uzun vadede kısırlık gelir. Bel soğukluğuna yakalanmamak için ilişki sırasında korunmak gerekir. Korunmasız gerçekleşen ilişkiler sonrasında ise düzenli aralıklarla test yaptırılarak kontrol sağlanmalıdır.Bel Soğukluğu Neden Olur?Tıbbı adı gonore olan bel soğukluğu, neisserria gonorrhoeae adı verilen bakterinin neden olduğu ve tedavi edilmediği takdirde kısırlığa yol açabilen ve temelde cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir enfeksiyondur. Cinsel ilişki sırasında neisserria gonorrhoeae isimli bakterinin anal, oral veya vajinal ilişki deneyiminin neticesi olarak vücuda girmesi ile bulaşmış olur. Cinsel ilişki sırasında bel soğukluğunun bulaşması için kadın veya erkeklerde meni boşalmasının olmasına gerek yoktur. Bakteriler vücuda penis, vajina, ağız veya anüs yoluyla da girebilir.Yıkanmamış veya kullanılmış kondomla birlikte cinsel içerikli oyuncakların paylaşılması da bel soğukluğunun bulaşma yollarındandır. Bazı doğumlarda, doğum sırasında bebeğe bile bel soğukluğu bulaşabilir. Bebeklere bulaşan bel soğukluğu en sık olarak gözleri etkiler. Ağırlıklı olarak 25 yaş altı kadın ve erkeklerde görülen ancak her yaş grubundan bireyleri de etkileyebilen bel soğukluğu, Riski artırabilecek ve bel soğukluğuna neden olabilecek faktörler şunlardır;Bel soğukluğu vücudun hangi bölümlerini etkiler?Bel soğukluğu cinsel bölgeyle birlikte vücudun şu kısımlarını da etkileyebilir:Rektum: Semptomlar arasında anal kaşıntı, rektumdan irin benzeri akıntı, tuvalet kağıdında parlak kırmızı kan lekeleri ve bağırsak hareketleri sırasında ıkınma yer alır.Gözler: Gözleri etkileyen bel soğukluğu göz ağrısına, ışığa karşı hassasiyete ve bir veya iki gözde irin benzeri akıntıya neden olabilir.Boğaz: Boğaz enfeksiyonunun belirtileri arasında boğaz ağrısı ve boyundaki şişmiş lenf düğümleri yer alabilir.Eklem: Bir veya daha fazla eklem enfekte olursa etkilenen eklemler sıcak, kırmızı, şiş ve özellikle hareket sırasında aşırı ağrılı olabilir. Bu durum septik artrit olarak bilinir.Bel Soğukluğu Belirtileri Nelerdir?Cinsel ilişki anında veya idrar yaparken yanma ya da ağrı, rektumda kaşıntı, irin parlak kırmızı kanamayla birlikte ateş, yara oluşumu ve anormal döküntüler bel soğukluğu belirtileri arasında yer alır. Vajina veya penisten koyu yeşil ya da sarı akıntı ve kadınlarda ara kanama da tipik belirtiler arasındadır.Enfekte olduktan 3-14 gün içinde ortaya çıkabilen en yaygın bel soğukluğu belirtileri şunlardır:Cinsel organda yeşil veya sarı vajinal akıntı Bel soğukluğunun belirtileri ve semptomları arasında anal kaşıntı, rektumdan irin benzeri akıntı, tuvalet kağıdında parlak kırmızı kan lekeleri ve idrar yaparken zorlanma yer alır.Vajina ve testis bölgesinde ağrıBel soğukluğunda testisler ve vajina iltihaplanabilir ve şişlik oluşabilir. Bu da kadın ve erkeklerde cinsel organda ağrı yaşanmasına neden olur. Ayrıca rahim veya fallop tüplerine yayılması durumunda kadınlarda hafif olabileceği gibi çok şiddetli ağrıya da neden olabilir.Daha fazla idrara çıkma ihtiyacıÖzellikle kadınlarda bel soğukluğuna bağlı olarak idrar yolu enfeksiyonu da yaşanabilir ve bu durum daha fazla idrara çıkma ihtiyacı doğurabilir.Cinsel ilişki ve idrar yaparken ağrı ya da yanmaBelsoğukluğunda üretrada da iltihaplanma meydana gelir. Bu da kadınlarda ve erkeklerde idrar yaparken ağrı ve yanma oluşmasına neden olur.Kadınlarda adet dönemleri arası kanamaBel soğukluğunda ortaya çıkan iltihaplanma, mukus miktarının artmasına neden olur, bu da adet dönemleri arasında lekelenmeye ve hatta adet sırasında normalden daha ağır kanamaya neden olur.Pelvik bölgede ağrıNeisserria gonorrhoeae isimli bakterinin neden olmasına bağlı bel soğukluğu meydana geldiğinde kadınlar pelvik bölgede ağrı şikayeti yaşarlar.Erkeklerin penisinde meydana gelen akıntılarBel soğukluğu kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de meydana gelir. Erkeklerde görülen bel soğukluğunda penis bölgesinde sarı veya yeşil renkte akıntılar yaşanabilir.İdrar sırasında ağrı veya yanmaErkeklerin idrar sırasında yaşadığı ağrı veya yanma hissi, bel soğukluğunun işaretlerinden sayılır.Göz akıntısı veya ışığa karşı duyarlılıkGözleri de etkileyen bel soğukluğu, göz ağrısına, ışığa duyarlılığa ve bir veya iki gözde irin benzeri akıntıya neden olabilir.Boğazda ağrı veya lenf düğümlerinde şişme Bel soğukluğuna bağlı olarak boğaz enfeksiyonunun belirti ve semptomları boğaz ağrısı ve boyunda şişmiş lenf düğümlerini içerebilir.Eklem ağrılarıBir veya daha fazla eklem bakteri (septik artrit) ile enfekte olursa, etkilenen eklemler özellikle hareket sırasında sıcak, kırmızı, şiş ve aşırı derecede ağrılı olabilir.AteşBel soğukluğuna neden olan bakteri kan dolaşımı yoluyla yayılabilir ve eklemler dahil vücudun diğer kısımlarını enfekte edebilir. Ateş başta olmak üzere döküntü, cilt yaraları, eklem ağrısı, şişlik ve sertlik olası belirtilerdir.Erkeklerde bel soğukluğu belirtileri nelerdir?Erkeklerin yaşadığı bel soğukluğu, genellikle peniste sarı veya yeşil renkli akıntıyla ortaya çıkar. İdrar yaparken yanma hissi, ağrı, penis ucunda kızarıklık-ağrı, testislerde ağrı ya da şişlik ve cinsel ilişki sırasında ağrı gibi şikayetler de bel soğukluğu semptomları arasındadır.Genel olarak erkeklerde bel soğukluğu şu belirtilerle ortaya çıkar:Kadınlarda bel soğukluğu belirtileri İdrar yaparken yanma, ağrı, vajinal akıntı, genital alanda kaşıntı, vajinal kanama, cinsel ilişki sonrasında ya da adet dönemi dışında olan kanamalar, cinsel ilişki esnasında ağrı, yanma ve karın ağrısı bel soğukluğunun klinik belirtileri olarak gösterilir.Bel Soğukluğu Nasıl Teşhis Edilir?Erkeklerde idrar kanalından, kadınlarda rahim ağzından, rektum ve boğazdan örnek alınan örneklerin mikroskop altında incelenmesi ve kültürünün yapılması ile bel soğukluğu tanısı koyulur. Ayrıca bel soğukluğu olup olmadığını belirlemek için sürüntü örneğinin analizi yapılır.Örnekler şu şekilde toplanabilir:İdrar tahlili: İdrar tahlili, üretradaki bakterileri tanımlamaya yardımcı olabilir.Etkilenen bölgelerden alınan sürüntü örneği incelemesi: Boğaz, üretra, vajina veya rektumdan pamuklu çubuk yardımıyla alınan örnekler laboratuvarda incelenir.Bel Soğukluğu Nasıl Tedavi Edilir?Bel soğukluğu, bakteriler yoluyla oluştuğu için antibiyotikler ile tedavi edilir. Antibiyotikler iğne ya da hap şeklinde alınabilir ve mutlaka doktor önerisi ile kullanılmalıdır. Ayrıca kesinlikle eş tedavisi de uygulanmalıdır.Yetişkinlerde bel soğukluğu tedavisi Bel soğukluğu olan yetişkinler genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Bel soğukluğuna neden olan bakteri olan ilaca dirençli Neisseria gonorrhoeae'nin yeni ortaya çıkan varyantları nedeniyle komplikasyonsuz bel soğukluğunun genel olarak antibiyotik ilaçlarla tedavi edilmesini önerilir. Bu antibiyotikler, enjeksiyon olarak da adlandırılan bir iğne şeklinde kişiye uygulanır. Antibiyotiği aldıktan sonra enfeksiyonu yedi güne kadar başkalarına yaymak mümkündür. Bu yüzden en az yedi gün boyunca cinsel aktiviteden kaçınmak gerekir.Partnerler için bel soğukluğu tedavisi Son 60 gün içindeki cinsel partneriniz veya partnerleriniz de, semptomları olmasa bile, taranmalı ve bel soğukluğu tespit edildiyse tedavi edilmelidir. Bel soğukluğu için tedavi görüyorsanız ve cinsel partnerleriniz tedavi görmüyorsa, cinsel temas yoluyla tekrar enfekte olma riski söz konusudur. Cinsel temasta bulunmadan önce, partnerinizin tedavi edilmesinden sonra yedi gün beklediğinizden emin olun. Yedi gün hastalığın bulaşması açısından kritik bir gün sayısıdır.Bebeklerde bel soğukluğu tedavisi Bel soğukluğu enfeksiyonu olan birinden doğan bebekler de antibiyotiklerle tedavi edilebilir.Tedavi edilmeyen bel soğukluğu ise aşağıda yer alan ciddi sorunlara neden olabilir:Kadınlarda kısırlıkBel soğukluğu rahim ve fallop tüplerine yayılarak pelvik inflamatuar hastalığa (PID) neden olabilir. PID, tüplerin yaralanmasına, gebelik komplikasyonları riskinin artmasına ve kısırlığa neden olabilir. PID acil tedavi gerektirir.Erkeklerde kısırlıkBel soğukluğu, testislerin sperm kanallarının bulunduğu arka kısmında küçük, kıvrımlı bir tüpün (epididim) iltihaplanmasına (epididimit) neden olabilir. Tedavi edilmeyen epididimit kısırlığa neden olabilir.Eklemlere ve vücudun diğer bölgelerine yayılan enfeksiyonBel soğukluğuna neden olan bakteri kan dolaşımına yayılabilir ve eklemler dahil vücudun diğer kısımlarına bulaşabilir. Ateş, kızarıklık, cilt yaraları, eklem ağrısı, şişme ve sertlik olası sonuçlardır.HIV / AIDS riskinde artışBel soğukluğuna sahip olmak, kişileri AIDS'e yol açan virüs olan insan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonuna karşı daha duyarlı hale getirir. Hem bel soğukluğu hem de HIV'i olan kişiler, her iki hastalığı da eşlerine daha kolay geçirebilirler.Bebeklerde komplikasyonlarDoğum sırasında annelerinden bel soğukluğu geçiren bebeklerde körlük, kafa derisinde yaralar ve enfeksiyonlar gelişebilir.Bel Soğukluğu Önlenebilir mi?Bel soğukluğunu tamamen önlemek mümkün olmasa da hastalığa yakalanmamak için kişilerin alabileceği bazı önlemler söz konusudur. Bu önlemler şu şekilde açıklanabilir:Korunmalı cinsel ilişki: Cinsel ilişkide bulunmamak ve cinsel aktiviteden kaçınmak bel soğukluğunu önleme yolunda en pratik çözüm olarak bilinir ancak cinsel ilişki tercihinde bulunuluyorsa seks anal seks, oral seks veya vajinal seks dahil olmak üzere her türlü cinsel temas sırasında korunmak bel soğukluğunu önleme adına oldukça önemlidir.Cinsel ilişki partnerlerinin sayısı: Hiçbir partnerin başka biriyle cinsel ilişkiye girmediği tek eşli bir ilişkide olmak bel soğukluğu riskini azaltabilir.Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar açısından test yaptırmak: Cinsel ilişkiye girmeden önce test yaptırmak ve sonuçlar üzerine eylemde bulunmak bel soğukluğu hastalığına karşı dikkatli olmak anlamına gelir.Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyona sahip olduğu görülen biriyle birlikte olmamak: Eğer bir kişide idrar yaparken yanma veya genital bölgede kızarıklık veya yara gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyon belirtileri varsa o kişiyle cinsel temas kurmaktan kaçının.Düzenli bel soğukluğu taraması yaptırmak: Yıllık bel soğukluğu taraması, 25 yaşından küçük, cinsel olarak aktif kadınlar ve enfeksiyon riski yüksek olan yaşlı kadınlar için önerilir. Bu testlerin düzenli olarak yaptırılması hem genç hem de yetişkin bireyleri olası bel soğukluğu hastalığına karşı dikkatli olmaya ve risk varsa önlem almaya yönlendirir.Bel Soğukluğu Hakkında Sık Sorulan SorularBel soğukluğu ne demek?Bel soğukluğu, vücutta büyüyüp çoğalabilen neisseria gonorrhoeae bakterisinin neden olduğu cinsel aktivite sonrası bulaşan bir hastalıktır.Bel soğukluğu nasıl bulaşır?Bel soğukluğu cinsel temasta anal, oral veya vajinal seks ile semen ve vajinal sıvılar yoluyla bulaşmaktadır. Bel soğukluğunun bulaşması için meni boşalmasının olmasına gerek yoktur. Bazı doğumlarda, doğum sırasında bebeğe bile bulaşabilir. Bel soğukluğu cinsel ilişki dışında seks oyuncaklarıyla da bulaşabilmektedir.Bel soğukluğu ne zaman belli olur?Bel soğukluğunda bakteri vücuda girdikten sonra 4-6 gün arasında belirtiler ortaya çıkar. Ancak bel soğukluğu kimi zaman belirti vermez. Belirti verdiğinde ise çoğunlukla cinsel organlarda gözle görülen şikayetler vardır.Bel soğukluğu riskinizi azaltmak için neler yapılmalıdır?Bel soğukluğu yaşama riskinin azaltılması için cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmak öncelikle uygulanması gereken önleyici yöntemdir. Bunu dışında cinsel partner sayısının sınırlandırılması, düzenli bel soğukluğu taraması yaptırılması da bel soğukluğu riskini azaltan durumlardır.Bel soğukluğu kendi kendine geçer mi? Bel soğukluğu antibiyotik tedavisi ile düzelir. Kendi kendine düzelebilen bir hastalık değildir. Uygun zamanda ve uygun antibiyotik ile tedavi edilmediği takdirde idrar yolunda darlık ve bununla gelişen idrar yapma güçlüğü, kronik prostatit, sperm kanallarında darlık ve bunun sonucunda kısırlık (infertilite) gibi şikayetlere neden olur.Bel soğukluğu hastalığı tuvaletten bulaşır mı? Bel soğukluğu ortak kullanılan havlu gibi eşyalardan bulaşmadığı gibi, tuvaletten de bulaşmaz.Bel soğukluğu öpüşme ile bulaşır mı?Bel soğukluğunun bulaşması için sperm olmasına gerek yoktur. Penis, vajina, anüs veya ağız yoluyla da bel soğukluğuna neden olan bakteri çiftler arasında bulaşma imkanı bulur.Bel soğukluğu olan erkek ilişkiye girebilir mi?Bel soğukluğu teşhisi konan erkekler tedavi süreci başlayıp hastalık iyileşene kadar kesinlikle cinsel ilişkiye girmemelidir.Erkeklerde şeffaf akıntı neden olur?Erkeklerde şeffaf akıntı, cinsel uyarı ile idrar kanalı çevresindeki salgı bezlerinin uyarılması, kronik prostatit gibi rahatsızlıklarda artış, prostat salgısı ve cinsel yolla bulaşabilen bel soğukluğu dışındaki bakteriler gibi pek çok nedene bağlı olabilir.Peniste akıntı tedavisi nasıl olur?Erkeklerde cinsel organda akıntının öncelikle nedeni araştırılır. Bakteri bulaşması nedeniyle olmuşsa mutlaka uygun antibiyotik ile belirlenen sürede tedavi edilmesi gerekmektedir. Bakteriyel olmayan kronik prostatit durumlarında prostat salgılarını azaltıcı ilaçlar kullanılabilir.Bel soğukluğu kaç günde geçer?Bakteriyel nedenlere bağlı sıklıkla ise 1-7 gün içerisinde düzelir. Daha dirençli ya da çoklu bakteri bulaşması nedeniyle ortaya çıkmış ise tedavi süresi 4 haftayı bulabilir. Kronik prostatit durumunda tedavi daha uzun sürer. Ortalama 6 ay süreyle tedavi uygulamak gerekmektedir ve tekrarlama riski yüksektir.Peniste akıntıya ne iyi gelir? Bakteri nedeniyle oluştuğunda antibiyotik dışında kabul görmüş bir tedavisi yoktur.Peniste akıntı kaç günde geçer? Akıntı bakteri nedeniyle oluşmuş ise genellikle 1 günde düzelir. Kronik prostatit durumunda ise aylarca sürebilir.Boğazda bel soğukluğu belirtileri olur mu? Bel soğukluğu boğaz ağrısı, geniz akıntısı, ağız kokusu gibi belirtiler verebilir. Muayenede tonsillit ve farenjit benzeri şikayetlere sıkça rastlanır.Erkek cinsel organda yanma ve kaşıntı neden olur? Allerjik hastalıklar, mantar enfeksiyonları, viral hastalıklar gibi pek çok nedene bağlı olabilir.Erkeklerde bel soğukluğu tedavi edilmezse ne olur?Bel soğukluğu tedavi edilmezse meni yolları iltihaplanır ve kısırlık meydana gelir. Hastada idrara sık çıkma ihtiyacı duyar ancak idrara çıktığında az idrar yapar.Kadınlarda bel soğukluğu tedavi edilmezse ne olur?Bel soğukluğu tedavi edilmezse bu iltihap yayılır ve enfeksiyon başka yerlerde de görülür. Dış gebeliğe neden olabileceği gibi kısırlığa da yol açabilir. Anal ve oral ilişkiler sonrası rektumda ve ağız bölgesinde enfeksiyon olabilir. | 12,683 |
219 | Hastalıklar | Beriberi Hastalığı | Beriberi hastalığı, tiamin eksikliği olarak da bilinen B1 vitamini eksikliği sonucunda vücutta meydana gelen bir sinir sistemi hastalığıdır. Hastalığın temel nedeni B1 vitamininin vücutta az yeterli düzeyde bulunmamasıdır. Şişlik, ağrı, uyuşukluk, kramplar ve kalp çarpıntısı beriberi hastalığının karakteristik belirtileri arasında yer alır. Beriberi hastalığının temel tedavisi ise vücuda B1 vitamini yüklemesi yapılmasıdır.Beriberi hastalığı, tiamin eksikliği olarak da bilinen B1 vitamini eksikliği sonucunda vücutta meydana gelen bir sinir sistemi hastalığıdır. Hastalığın temel nedeni B1 vitamininin vücutta az yeterli düzeyde bulunmamasıdır. Şişlik, ağrı, uyuşukluk, kramplar ve kalp çarpıntısı beriberi hastalığının karakteristik belirtileri arasında yer alır. Beriberi hastalığının temel tedavisi ise vücuda B1 vitamini yüklemesi yapılmasıdır.
Beriberi Hastalığı Nedir?Beriberi hastalığı, vücudun yeterli düzeyde B1 vitaminine sahip olmaması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Tiamin eksikliği olarak da adlandırılan beriberi hastalığı, genellikle B1 vitamini bakımından yetersiz beslenme veya çok fazla alkol tüketiminden kaynaklanır.Beriberi hastalığı genellikle gelişmemiş ülkelerdeki insanların yetersiz beslenmesine bağlı olarak meydana gelir. Genellikle yalnızca beyaz pirincin yaygın olarak tüketildiği ülkelerde ortaya çıkma eğilimi gösteren beriberi hastalığı sinir sistemini olumsuz etkilemesiyle bilinir.Beriberi hastalığı sinir sistemini etkilediği için genel olarak sinir sistemi üzerinde belirtiler verir. Bu belirtiler eklem ağrıları, kas krampları, şişlik, uyuşukluk, hareket reflekslerinin bozulması ve kalp çarpıntısıdır.Beriberi Hastalığı Neden Olur?Beriberi hastalığına neden olan temel faktör vücuttaki B1 vitamini eksikliğidir. Bu eksiklik aynı zamanda tiamin eksikliği olarak da adlandırılır. Tiamin eksikliğiyle birlikte aşırı alkol tüketimi, yoğun egzersiz, hipertiroid ve yüksek düzeyde stres de beriberi hastalığına yol açabilir.Beriberi hastalığına yol açabilecek faktörler şöyledir: B1 vitamini eksikliği Yüksek karbonhidrat içeren besinler tüketmek Aşırı alkol tüketimi Yoğun egzersiz Hipertiroid Yüksek düzeyde stresBeriberi Hastalığı Türleri Nelerdir?Kuru beriberi ve ıslak beriberi olmak üzere iki farklı beriberi türü söz konusudur. Kuru beriberi merkezi sinir sistemine zarar verirken ıslak beriberi ise kardiyovasküler hastalıklara sebep olabilir.Kuru beriberiKuru beriberi genel olarak olarak merkezi sinir sistemini olumsuz etkilediği için nörolojik bozukluklara yol açan B1 vitamini eksikliği formunu tanımlar. Bunlara örnek olarak kas zayıflığı, refleks bozuklukları ve duyu bozuklukları verilebilir.Islak beriberiIslak beriberi ise genellikle kardiyovasküler hastalıkların riskini artırır. Kalbin işleyişini bozabilme tehlikesi içeren ıslak beriberi acil tedavi gerektiren ve yaşamı tehdit eden acil bir durumdur.Beriberi Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Beriberi hastalığı genel olarak merkezi sinir sistemi etkilemekle birlikte kardiyovasküler hastalıkların riskini de artırır. Buna bağlı olarak eklem ağrıları, kas krampları, uyuşukluk, refleks bozukluğu ve kalp çarpıntısı da beriberi hastalığında görülebilecek belirtilerdir.Beriberi hastalığı genellikle şu belirtileri gösterir: Eklem ağrısı Kas krampları Uyuşukluk Refleks ve hareket bozukluğu Göğüs ağrısı Kalp çarpıntısı Zihinsel bulanıklık Tükenmişlik ve yorgunluk Mide bulantısı ve kusma AteşYukarıda ifade edilen semptomlar ortaya çıktıktan sonra beriberi tedavisine başlanmazsa beyni etkileyen hasar veya hastalık anlamına gelen bir tür ensefalopati olan Wernicke-Korsakoff sendromu meydana gelebilir. Beynin bazı kısımlarında, özellikle talamus ve hipotalamusta meydana gelen büyük hasar, Wernicke-Korsakoff sendromunun ana belirtilerinden biri olan ciddi kafa karışıklığına ve hafıza kaybına neden olabilir.Beriberi Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Beriberi hastalığının teşhisi için öncelikle kan ve idrardaki B1 vitamini değerine bakılır. Bu değerlerin eksikliğiyle birlikte görülen semptomlar doktor tarafından incelenir ve kesin tanı konur. Daha sonrasında ise beriberi hastalığının tedavisine geçilir.Beriberi Hastalığı Tedavisi Nasıl Yapılır?Beriberi hastalığında uygulanan ilk tedavi yöntemi B1 vitamini bakımından zengin bir diyet listesi önerisidir. Bu tedavi yöntemi B1 vitamini eksikliğinin çok ileri seviyelerde olmadığı kişilere uygulanır.Beriberi hastalığını iyileştirmek için tüketilebilecek B1 vitamini içeren besinler şunlardır: Pirinç, mısır, tam buğday, çavdar gibi tahıllar Karaciğer, böbrek gibi et ürünleri Süt, yumurta, balık Nohut ve kuru fasulye gibi baklagiller Fındık, ceviz, fıstık ve ay çekirdeğiB1 vitamini eksikliği dışında ilerlemiş beriberi vakaları diyet değişikliğinden daha fazlasına ihtiyaç duyar. Bu gibi durumlar için bazı ilaç türleri reçete edilebilir. Günde üç defaya kadar ağızdan veya damardan verilen günlük tiamin infüzyonları beriberi tedavisinde işe yarayabilir.Beriberi Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBeriberi hastalığı ne demek?Kan veya idrardaki B1 vitamini eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan hastalığın adı beriberi hastalığıdır. Beriberi hastalığı hangi vitamin eksikliğinde görülür?Beriberi hastalığına neden olan temel faktör tiamin olarak da bilinen B1 vitamini eksikliğidir.Beriberi hastalığı nasıl önlenir?Beriberi hastalığını önlemek için B1 vitamini açısından zengin beslenmek gerekir.
Beriberi Hastalığı Nedir?Beriberi hastalığı, vücudun yeterli düzeyde B1 vitaminine sahip olmaması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Tiamin eksikliği olarak da adlandırılan beriberi hastalığı, genellikle B1 vitamini bakımından yetersiz beslenme veya çok fazla alkol tüketiminden kaynaklanır.Beriberi hastalığı genellikle gelişmemiş ülkelerdeki insanların yetersiz beslenmesine bağlı olarak meydana gelir. Genellikle yalnızca beyaz pirincin yaygın olarak tüketildiği ülkelerde ortaya çıkma eğilimi gösteren beriberi hastalığı sinir sistemini olumsuz etkilemesiyle bilinir.Beriberi hastalığı sinir sistemini etkilediği için genel olarak sinir sistemi üzerinde belirtiler verir. Bu belirtiler eklem ağrıları, kas krampları, şişlik, uyuşukluk, hareket reflekslerinin bozulması ve kalp çarpıntısıdır.Beriberi Hastalığı Neden Olur?Beriberi hastalığına neden olan temel faktör vücuttaki B1 vitamini eksikliğidir. Bu eksiklik aynı zamanda tiamin eksikliği olarak da adlandırılır. Tiamin eksikliğiyle birlikte aşırı alkol tüketimi, yoğun egzersiz, hipertiroid ve yüksek düzeyde stres de beriberi hastalığına yol açabilir.Beriberi hastalığına yol açabilecek faktörler şöyledir:Beriberi Hastalığı Türleri Nelerdir?Kuru beriberi ve ıslak beriberi olmak üzere iki farklı beriberi türü söz konusudur. Kuru beriberi merkezi sinir sistemine zarar verirken ıslak beriberi ise kardiyovasküler hastalıklara sebep olabilir.Kuru beriberiKuru beriberi genel olarak olarak merkezi sinir sistemini olumsuz etkilediği için nörolojik bozukluklara yol açan B1 vitamini eksikliği formunu tanımlar. Bunlara örnek olarak kas zayıflığı, refleks bozuklukları ve duyu bozuklukları verilebilir.Islak beriberiIslak beriberi ise genellikle kardiyovasküler hastalıkların riskini artırır. Kalbin işleyişini bozabilme tehlikesi içeren ıslak beriberi acil tedavi gerektiren ve yaşamı tehdit eden acil bir durumdur.Beriberi Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Beriberi hastalığı genel olarak merkezi sinir sistemi etkilemekle birlikte kardiyovasküler hastalıkların riskini de artırır. Buna bağlı olarak eklem ağrıları, kas krampları, uyuşukluk, refleks bozukluğu ve kalp çarpıntısı da beriberi hastalığında görülebilecek belirtilerdir.Beriberi hastalığı genellikle şu belirtileri gösterir:Yukarıda ifade edilen semptomlar ortaya çıktıktan sonra beriberi tedavisine başlanmazsa beyni etkileyen hasar veya hastalık anlamına gelen bir tür ensefalopati olan Wernicke-Korsakoff sendromu meydana gelebilir. Beynin bazı kısımlarında, özellikle talamus ve hipotalamusta meydana gelen büyük hasar, Wernicke-Korsakoff sendromunun ana belirtilerinden biri olan ciddi kafa karışıklığına ve hafıza kaybına neden olabilir.Beriberi Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Beriberi hastalığının teşhisi için öncelikle kan ve idrardaki B1 vitamini değerine bakılır. Bu değerlerin eksikliğiyle birlikte görülen semptomlar doktor tarafından incelenir ve kesin tanı konur. Daha sonrasında ise beriberi hastalığının tedavisine geçilir.Beriberi Hastalığı Tedavisi Nasıl Yapılır?Beriberi hastalığında uygulanan ilk tedavi yöntemi B1 vitamini bakımından zengin bir diyet listesi önerisidir. Bu tedavi yöntemi B1 vitamini eksikliğinin çok ileri seviyelerde olmadığı kişilere uygulanır.Beriberi hastalığını iyileştirmek için tüketilebilecek B1 vitamini içeren besinler şunlardır:B1 vitamini eksikliği dışında ilerlemiş beriberi vakaları diyet değişikliğinden daha fazlasına ihtiyaç duyar. Bu gibi durumlar için bazı ilaç türleri reçete edilebilir. Günde üç defaya kadar ağızdan veya damardan verilen günlük tiamin infüzyonları beriberi tedavisinde işe yarayabilir.Beriberi Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBeriberi hastalığı ne demek?Kan veya idrardaki B1 vitamini eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan hastalığın adı beriberi hastalığıdır. Beriberi hastalığı hangi vitamin eksikliğinde görülür?Beriberi hastalığına neden olan temel faktör tiamin olarak da bilinen B1 vitamini eksikliğidir.Beriberi hastalığı nasıl önlenir?Beriberi hastalığını önlemek için B1 vitamini açısından zengin beslenmek gerekir. | 3,490 |
220 | Hastalıklar | Belde kanal daralması (Spinal stenoz) nedir? | Bacaklarda uyuşukluk, kas krampları, güçsüzlük, uyuşma ve ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkan belde kanal daralması, ileri yaş hastalığı olarak bilinmekle birlikte her yaş grubunda yaşanabilmektedir. Fizik tedavi, çeşitli ilaçlar ve enjeksiyon uygulaması gibi cerrahi dışı yöntemler belde kanal daralması tedavisi için ilk uygulanacak metotların başında gelmektedir. Bu tedavilerden fayda göremeyen ve günlük yaşamı olumsuz yönde etkilenen hastalar için ise cerrahi müdahaleler ön plana çıkmaktadır.Bacaklarda uyuşukluk, kas krampları, güçsüzlük, uyuşma ve ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkan belde kanal daralması, ileri yaş hastalığı olarak bilinmekle birlikte her yaş grubunda yaşanabilmektedir. Fizik tedavi, çeşitli ilaçlar ve enjeksiyon uygulaması gibi cerrahi dışı yöntemler belde kanal daralması tedavisi için ilk uygulanacak metotların başında gelmektedir. Bu tedavilerden fayda göremeyen ve günlük yaşamı olumsuz yönde etkilenen hastalar için ise cerrahi müdahaleler ön plana çıkmaktadır.
Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanları, belde kanal daralması ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Belde kanal (Spinal stenoz) daralması nedir?Omurga, kemik yapılar ve aralarında bulunan disk denilen yumuşak dokulardan birbirlerine bağlanmaktadır. Omuriliği koruyan ve çevreleyen kemik yapıdaki omurga içerisinde bir kanal içermektedir. Bu kanalın içinden omurilik geçmektedir. Omuriliği içinde geçtiği bu kanalın çeşitli nedenlerle daralmasına Spinal stenoz yani belde kanal daralması denir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) nedenleri nelerdir?Omuriliğin geçtiği kanal farklı nedenlerle daralabilmektedir. Damarların iç hacminin çeşitli nedenlerle daralması gibi omuriliğin içinden geçtiği kanal da daralabilmektedir.Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) nedenleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Omurgayı oluşturan omurlar arasındaki disklerin zamanla yıpranıp bozulması sonrasında kanal içine doğru bası yapması. Omurlar arasındaki eklem kıkırdaklarının zamanla aşınıp kireçlenme oluşması belde kanal daralmasına neden olabilmektedir. Meydana gelen kireçlenme dokuları kanal içine bası yapabilmektedir. Travmalar sonucunda belde kanal daralması oluşabilmektedir. Tümör ya da farklı hastalıklara bağlı olarak belde kanal daralması yaşanabilmektedir. Genetik faktörler belde kanal daralması nedenleri arasındadır.Belde kanal (Spinal stenoz) daralması belirtileri nelerdir?Belirtilerinin benzerliği yüzünden belde kanal daralması çoğu zaman bel fıtığı ile karıştırılabilmektedir. Belde kanal daralması hiçbir belirti vermeden de ilerleyebilmektedir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir. Bacaklarda uyuşukluk Kas krampları Güçsüzlük Uyuşma Ağrı Çok tipik bulgusu ciddi bel kanalı darlıklarında özellikle ayakta durma ve yürümeyle şiddetli bacak ağrısı kramplar oluşmasıdır. Hastanın yürümeyi durdurup dinlenme ihtiyacı duyması bel kanalı daralması belirtileri arasındadır. Hasta dinlendiğinde ya da öne doğru eğildiği zaman şikayetlerde azalma yaşanması bel kanalı daralmasını akla getirmektedir. Şikayetlerin azalması nedeniyle bazı hastalar öne doğru eğilerek yürümeyi tercih etmektedir. İleri aşama bel fıtıklarında olduğu gibi, belde kanal daralması hastalarında da idrar ve büyük tuvaleti tutamamak gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) teşhisi nasıl konulur?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) teşhisinde hastanın hikayesi çok önemlidir. Klinik muayene ve hastanın şikayetleri değerlendirildikten sonra radyolojik görüntülemelerle teşhis netleştirilebilir. Manyetik Rezonans (MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntülemeleri ile belde kanal daralması teşhisi rahatlıkla konulabilmektedir.Klinik muayenede hastaların en çok dile getirdiği şikayetlerin başında yürüyüş mesafelerinin kısalması, yürüyüş sırasında durarak dinlenme ihtiyacı hissedilmesi vardır. Hastalar eğilerek yürüdükleri zaman şikayetlerinin azaldığını dile getirmektedir. Hastaların postürleri yani duruşları ilerleyen aşamalarda değişmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) tedavisi nasıldır?Belde kanal daralmasının tedavisi hastanın genel durumu ve hastalığın evresine göre farklılık gösterebilmektedir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ile evre değilse cerrahi dışı tedaviler ön plana alınmaktadır. Fizik tedavi ile hastaların bel bölgesi kasları güçlendirilerek esneklik kazandırılır. İleri evre olmayan bel kayması hastalarında fizik tedavi uygulamaları ile şikayetler kontrol altına alınabilir. Anti inflamatuar ağrı kesici ilaçlar kullanılarak bel kayması semptomları azaltılabilmektedir. Özellikle cerrahi tedaviye uygun olmayan hastalarda enjeksiyon tedavileri olumlu sonuçlar vermektedir. Belde kanal daralması olan bölgeye enjeksiyonla kortizon ya da benzeri ilaçlar verilerek enflamasyon azaltılmaktadır. Enjeksiyon tedavileri senede 3 kez tekrarlanabilmektedir. Cerrahi dışı tedavilerden fayda göremeyen, ağrıları kontrol altına alınamayan ya da nörolojik anlamda ileri derece kas gücü kaybı olan hastalarda belde kanal daralması ameliyatı ile tedavi edilebilmektedir. BELDE KANAL DARALMASI HAKKINDA SIK SORULAN SORULARBelde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı nasıl yapılır? Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatı omurilik ve sinirlerdeki baskıyı ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Çeşitli nedenlerle daralan kanal cerrahi yöntemlerle rahatlatılmaktadır. Belde kanal daralması ameliyatı daralmanın seviyesine, hastanın yaşına, ek hastalıklarına, darlığın şiddetine, eşlik eden omurga deformitelerine göre implant kullanılarak yapılabildiği gibi implatsız da yapılabilmektedir. Belde kanal daralması olan bölgede başka bir sorun yoksa omurganın arka bölgesinden ameliyat gerçekleştirilmektedir. Kireçlenme ya da farklı nedenlerle kanalın daralmasına neden olan bölgede omurun lamine denilen kısmı mikroskop altında çıkartılmaktadır. Bu kemik omurilik zarından yine mikroskop altında temizlenerek omuriliğe ve sinirlere yapılan bası ortadan kaldırılmaktadır. Laminektomi denilen bu ameliyat sırasında sadece kemik kısım değil kemiğin etrafındaki bağ dokuda çıkartılmaktadır. Belde kanal daralmasının yanında aynı zamanda belde kayma gibi instabilite (anormal hareket) sorunu varsa vida ya da kafes gibi implantların kullanıldığı ameliyatlar yapılabilmektedir. Yine aynı şekilde kanal daralması ameliyatı yapıldıktan sonra hasta ve hastalığın durumuna göre vidalarla omurlar birbirine sabitlenebilmektedir. Bu ameliyatlar sırt veya bel bölgesinden yapılabildiği gibi karın bölgesinden de uygulanabilmektedir. Bel kayması ameliyatlarında uygulanan OLİF ameliyatı bu ameliyatlardan bir tanesidir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı kaç saat sürer?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatının süresi darlığın şiddetine ve darlığın kaç seviyede olduğuna bağlı değişebilmektedir. Belde kanal daralması tek bir seviyede ise ve ameliyat sırasında vida benzeri implantlar kullanılacaksa ameliyatın süresi 1,5 – 2 saat sürebilmektedir. Belde kanal daralması ameliyatı sırasında implant gerekmiyorsa ameliyat süresi yaklaşık 1 saat sürmektedir. Ancak belde kanal daralması 3-4 seviyeyi içeriyor ve kullanılması gereken implat sayısı 4-5 seviye ise ameliyat süresi 5-6 saat sürebilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı riskleri nelerdir?Her cerrahi işlem gibi belde kanal daralması ameliyatının da riskleri olabilmektedir. Ameliyat ile ilgili riskler ve komplikasyonların yaşanmaması için operasyonu bu konuda tecrübeli bir ekibin gerçekleştirmesi çok önemlidir. Aynı zamanda tam donanımlı bir hastane seçilmelidir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatının olası riskleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Belde kanal daralması ameliyatının her ameliyatta olduğu gibi ameliyat sonrası enfeksiyon riski bulunabilir. Belde kanal daralması ameliyatı daha çok ileri yaş hastalarda gerçekleştirildiği için yara iyileşme sorunları yaşanabilmektedir. İleri yaş hastalarda tansiyon, diyabet, kalp gibi hem anestezi hem de ameliyat sonrası dönemde riskler artabilmektedir. Belde kanal daralması ameliyatında oluşan basıyı azaltmak için kemik ya da kireçlenmiş yumuşak dokular alınmaktadır. Bu kemikler omurilik zarına yapışık olabilmektedir. Mikroskop altında omurilik zarı temizlenmesine rağmen nadir de olsa omurilik zarında yırtıklar oluşabilmektedir. Özellikle 2. veya 3. kez belde kanal daralması ameliyatı olan hastalarda bu risk biraz daha fazladır. Omurilik zarının yırtılması ameliyat sırasında tamir edilebilen bir durumdur. Ancak bazen bu yırtıktan beyin omurilik sıvısı sızabilmekte bu da ameliyat sonrası iyileşme döneminde sorunlara yol açabilmektedir. Belde kanal daralması ameliyatından sonra hissizlik, uyuşukluk, karıncalanma gibi şikayetler yaşanabilmektedir. Daha önceden var olan uyuşukluğun ameliyattan hemen sonra geçmesi beklenmese de, bu şikayetler bir süre devam edebilmektedir. Yaşanan bu şikayetlerin kalıcı olması beklenmemektedir. Füzyon yani vida ya da kafes gibi implantların kullanıldığı ameliyatlarda hastaların kemik kalitesinin durumuna göre vidaların kaynama sorunu yaşanabilmektedir. Özellikle ileri yaş hastalarda kemik kalitesi düşük olduğu için ortaya çıkabilecek kaynama sorunları vidaların daha sonra gevşemesine yol açabilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hasta ne zaman normal hayatına dönebilir?Belde kanal daralması ameliyatından sonra hastaların normal yaşantılara dönmesi kişilere göre farklılık gösterebilmektedir. Hastanın aktivite seviyesi bunda etkili olmaktadır. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatı sonrası sosyal veya iş hayatına dönüş genel olarak şu şekilde olmaktadır. Ameliyattan 1 veya 2 gün sonra hasta yürütülmeye başlanmaktadır. Belde kanal daralması ameliyatından 2 – 3 hafta sonra hastalar sokağa çıkabilmektedir. Bu süreçte yürüyüş mesafeleri artırılabilir. Belde kanal daralması ameliyatından 1 ay sonra hastaya göre değişmekle birlikte havuz egzersizleri yapılabilir. Ameliyattan 1 ay sonra belirli hareket kısıtlamalarına bağlı kalmak kaydıyla hastalar işlerine dönebilmektedir. Belde kanal daralması ameliyatından sonra tam iyileşme ortalama 6 aydan sonra olmaktadır.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hastaların dikkat etmesi gerekenler nelerdir?Hastaların tarif edilen yasaklı bel hareketlerine en az 3 ay dikkat etmeleri gerekmektedir. Özelikle implant yerleştirilen hastalarda kemik kaynama olana kadar yasaklı hareketlere dikkat etmesi gerekmektedir. Taburcu olduktan sonra hastaların yara yerinde akıntı, yara dudaklarında açılma, önceden olmayan şiddetli bir ağrı olması, bacaklarda sonradan güç kaybı oluşması durumunda ameliyatı yapan doktoru ile irtibata geçmesi gerekmektedir. Beli zorlayıcı, omurgaya baskı yaratacak özellikle; öne, arkaya eğilme, beli çevirme gibi hareketlerden uzak durulmalıdır. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) bitkisel tedavisi var mıdır?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) mekanik bir daralmadır. Yapılan bilimsel araştırmalara göre belde kanal daralmasını önleyecek ya da tedavisinde bitkisel ya da doğal tedavilerin yeri bulunmamaktadır. Cerrahi tedavilerin yanında medikal ağrı kesiciler, fizik tedavi ve enjeksiyon tedavisi gibi cerrahi dışı tedaviler bulunmaktadır.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) egzersizleri nelerdir?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) tedavisinde fizik tedavi egzersizleri ileri olmayan seviyelerde ilk başvurulan tedavi yöntemidir. Belde kanal daralması ameliyatında sonra ise yürüyüşün yanında özellikle zayıflayan bacak kaslarını güçlendirmek için özel egzersizler uygulanabilmektedir. Yatarken bacağın düz kaldırılması ya da yatak içinde dizi bastırma gibi egzersizlerle bacak kasları güçlendirilebilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) fizik tedavi ile düzelir mi?Ameliyattan önce uygun hastaların ilk olarak denemesi gereken tedavi yöntemlerinden birisi fizik tedavidir. Erken aşamada ileri nörolojik bulgular yoksa öncelik fizik tedavi yöntemleridir. Her hastaya ameliyat yapılmamaktadır. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) tedavisinde öncelikle ameliyatsız yöntemler denenmelidir. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra ağrı yaşanır mı? Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyattan sonra cerrahinin yol açtığı ağrılar yaşanmaktadır. Ancak bu ağrılar kalıcı değil geçici ağrılardır. Bir süre devam edebilir. Ameliyat öncesi yaşanan bacak ağrıları, kramplar karıncalanma hissi de bir süre devam edebilir. Ameliyattan 6 ay sonrası tam bir iyileşme görülmektedir. Şikayetlerde net bir azalma görülür. 6 aya kadar bu şikayetler azalarak devam edebilir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hangi şikayetler yaşanırsa doktor kontrolüne gidilmelidir?Belde kanal daralması ameliyatından sonra hasta belli bir süre doktor kontrollerini aksatmamalıdır. Ancak yaşanacak bazı şikayetlerde zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Bu şikayetler şu şekilde sıralanabilir; Özellikle vida gibi implant kullanılan ameliyatlardan sonra azalması beklenen ağrı seviyesinin artmaya başlaması enfeksiyon ya da kullanılan vidanın gevşemesinden kaynaklanabilir. Ağrısız dönemden ağrılı döneme geçildiyse zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Hastanın postüründe yani duruşunda ciddi bir değişiklik yaşanırsa doktora başvurulmalıdır. Ağrının yanı sıra kızarıklık, yara yerinden akıntı, ateş gibi belirtiler enfeksiyon bulguları olabilmektedir. .Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ve bel fıtığı ameliyatı aynı seansta yapılabilir mi?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ve bel fıtığı ameliyatı aynı seansta yapılabilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) için riskli grup var mıdır?Omurga sağlığına dikkat etmeyen kişilerde belde kanal daralması (Lomber dar kanal) yaşanabilmektedir. Hareketsiz yaşam süren, ağır işlerde çalışan, uzun yol şoförleri ya da masa başı çalışanlar belde kanal daralması için riskli gruptadırlar.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı için hangi hastalık grupları uygundur? Nörolojik olarak ciddi kas gücü kaybı olan kişiler İdrar ve büyük abdest sorunu yaşamaya başlayan hastalar. Çok ağrısı olan ve ameliyatsız yöntemlere yanıt vermeyen kişiler Yürüme mesafesi çok daralmış hastalar Sosyal hayatı bu rahatsızlıktan çok fazla olumsuz etkilenen hastalar ameliyat için uygun hastalardır.
Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanları, belde kanal daralması ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Belde kanal (Spinal stenoz) daralması nedir?Omurga, kemik yapılar ve aralarında bulunan disk denilen yumuşak dokulardan birbirlerine bağlanmaktadır. Omuriliği koruyan ve çevreleyen kemik yapıdaki omurga içerisinde bir kanal içermektedir. Bu kanalın içinden omurilik geçmektedir. Omuriliği içinde geçtiği bu kanalın çeşitli nedenlerle daralmasına Spinal stenoz yani belde kanal daralması denir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) nedenleri nelerdir?Omuriliğin geçtiği kanal farklı nedenlerle daralabilmektedir. Damarların iç hacminin çeşitli nedenlerle daralması gibi omuriliğin içinden geçtiği kanal da daralabilmektedir.Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) nedenleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Belde kanal (Spinal stenoz) daralması belirtileri nelerdir?Belirtilerinin benzerliği yüzünden belde kanal daralması çoğu zaman bel fıtığı ile karıştırılabilmektedir. Belde kanal daralması hiçbir belirti vermeden de ilerleyebilmektedir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) teşhisi nasıl konulur?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) teşhisinde hastanın hikayesi çok önemlidir. Klinik muayene ve hastanın şikayetleri değerlendirildikten sonra radyolojik görüntülemelerle teşhis netleştirilebilir. Manyetik Rezonans (MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntülemeleri ile belde kanal daralması teşhisi rahatlıkla konulabilmektedir.Klinik muayenede hastaların en çok dile getirdiği şikayetlerin başında yürüyüş mesafelerinin kısalması, yürüyüş sırasında durarak dinlenme ihtiyacı hissedilmesi vardır. Hastalar eğilerek yürüdükleri zaman şikayetlerinin azaldığını dile getirmektedir. Hastaların postürleri yani duruşları ilerleyen aşamalarda değişmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) tedavisi nasıldır?Belde kanal daralmasının tedavisi hastanın genel durumu ve hastalığın evresine göre farklılık gösterebilmektedir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ile evre değilse cerrahi dışı tedaviler ön plana alınmaktadır.BELDE KANAL DARALMASI HAKKINDA SIK SORULAN SORULARBelde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı nasıl yapılır?Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı kaç saat sürer?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatının süresi darlığın şiddetine ve darlığın kaç seviyede olduğuna bağlı değişebilmektedir. Belde kanal daralması tek bir seviyede ise ve ameliyat sırasında vida benzeri implantlar kullanılacaksa ameliyatın süresi 1,5 – 2 saat sürebilmektedir. Belde kanal daralması ameliyatı sırasında implant gerekmiyorsa ameliyat süresi yaklaşık 1 saat sürmektedir. Ancak belde kanal daralması 3-4 seviyeyi içeriyor ve kullanılması gereken implat sayısı 4-5 seviye ise ameliyat süresi 5-6 saat sürebilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı riskleri nelerdir?Her cerrahi işlem gibi belde kanal daralması ameliyatının da riskleri olabilmektedir. Ameliyat ile ilgili riskler ve komplikasyonların yaşanmaması için operasyonu bu konuda tecrübeli bir ekibin gerçekleştirmesi çok önemlidir. Aynı zamanda tam donanımlı bir hastane seçilmelidir. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatının olası riskleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hasta ne zaman normal hayatına dönebilir?Belde kanal daralması ameliyatından sonra hastaların normal yaşantılara dönmesi kişilere göre farklılık gösterebilmektedir. Hastanın aktivite seviyesi bunda etkili olmaktadır. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyatı sonrası sosyal veya iş hayatına dönüş genel olarak şu şekilde olmaktadır.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hastaların dikkat etmesi gerekenler nelerdir?Hastaların tarif edilen yasaklı bel hareketlerine en az 3 ay dikkat etmeleri gerekmektedir. Özelikle implant yerleştirilen hastalarda kemik kaynama olana kadar yasaklı hareketlere dikkat etmesi gerekmektedir. Taburcu olduktan sonra hastaların yara yerinde akıntı, yara dudaklarında açılma, önceden olmayan şiddetli bir ağrı olması, bacaklarda sonradan güç kaybı oluşması durumunda ameliyatı yapan doktoru ile irtibata geçmesi gerekmektedir. Beli zorlayıcı, omurgaya baskı yaratacak özellikle; öne, arkaya eğilme, beli çevirme gibi hareketlerden uzak durulmalıdır. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) bitkisel tedavisi var mıdır?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) mekanik bir daralmadır. Yapılan bilimsel araştırmalara göre belde kanal daralmasını önleyecek ya da tedavisinde bitkisel ya da doğal tedavilerin yeri bulunmamaktadır. Cerrahi tedavilerin yanında medikal ağrı kesiciler, fizik tedavi ve enjeksiyon tedavisi gibi cerrahi dışı tedaviler bulunmaktadır.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) egzersizleri nelerdir?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) tedavisinde fizik tedavi egzersizleri ileri olmayan seviyelerde ilk başvurulan tedavi yöntemidir. Belde kanal daralması ameliyatında sonra ise yürüyüşün yanında özellikle zayıflayan bacak kaslarını güçlendirmek için özel egzersizler uygulanabilmektedir. Yatarken bacağın düz kaldırılması ya da yatak içinde dizi bastırma gibi egzersizlerle bacak kasları güçlendirilebilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) fizik tedavi ile düzelir mi?Ameliyattan önce uygun hastaların ilk olarak denemesi gereken tedavi yöntemlerinden birisi fizik tedavidir. Erken aşamada ileri nörolojik bulgular yoksa öncelik fizik tedavi yöntemleridir. Her hastaya ameliyat yapılmamaktadır. Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) tedavisinde öncelikle ameliyatsız yöntemler denenmelidir. Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra ağrı yaşanır mı? Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ameliyattan sonra cerrahinin yol açtığı ağrılar yaşanmaktadır. Ancak bu ağrılar kalıcı değil geçici ağrılardır. Bir süre devam edebilir. Ameliyat öncesi yaşanan bacak ağrıları, kramplar karıncalanma hissi de bir süre devam edebilir. Ameliyattan 6 ay sonrası tam bir iyileşme görülmektedir. Şikayetlerde net bir azalma görülür. 6 aya kadar bu şikayetler azalarak devam edebilir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatından sonra hangi şikayetler yaşanırsa doktor kontrolüne gidilmelidir?Belde kanal daralması ameliyatından sonra hasta belli bir süre doktor kontrollerini aksatmamalıdır. Ancak yaşanacak bazı şikayetlerde zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Bu şikayetler şu şekilde sıralanabilir;Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ve bel fıtığı ameliyatı aynı seansta yapılabilir mi?Belde kanal daralması (Lomber dar kanal) ve bel fıtığı ameliyatı aynı seansta yapılabilmektedir.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) için riskli grup var mıdır?Omurga sağlığına dikkat etmeyen kişilerde belde kanal daralması (Lomber dar kanal) yaşanabilmektedir. Hareketsiz yaşam süren, ağır işlerde çalışan, uzun yol şoförleri ya da masa başı çalışanlar belde kanal daralması için riskli gruptadırlar.Belde kanal daralması (Spinal stenoz) ameliyatı için hangi hastalık grupları uygundur? | 7,976 |
221 | Hastalıklar | BETA Enfeksiyonu | Beta virüsü olarak da adlandırılan BETA enfeksiyonu, bilinenin aksine bir virüs değil bakteri kaynaklı ortaya çıkan, damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyon olup, boyun bölgesinde şişlik, boğaz ağrısı, ateş ve yutma güçlüğü gibi belirtilere neden olur.Beta virüsü olarak da adlandırılan BETA enfeksiyonu, bilinenin aksine bir virüs değil bakteri kaynaklı ortaya çıkan, damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyon olup, boyun bölgesinde şişlik, boğaz ağrısı, ateş ve yutma güçlüğü gibi belirtilere neden olur.
BETA Enfeksiyonu (BETA Virüsü) Nedir?Beta virüsü olarak da bilinen BETA enfeksiyonu, Beta hemolitik Streptococcus pyogenes isimli bakterinin boyundaki lenflerde şişlik, boğaz ağrısı, bademcik ağrısı, ateş ve yutma güçlüğüne neden olduğu enfeksiyonudur. Beta enfeksiyonuna bilinenin aksine bir virüs değil bakteri neden olmaktadır. BETA Enfeksiyonun (BETA Virüsü) Nedenleri Nelerdir?BETA enfeksiyonunun tek nedeni streptococcus pyogenes isimli bakteridir.BETA Enfeksiyonu (BETA Virüsü) Belirtileri Nelerdir?BETA enfeksiyonu bademciklerde şişlik, ağrı ve boğaz ağrısı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileriyle ortaya çıkar. BETA belirtileri şu şekilde sıralanabilir; Ateş Boğaz ağrısı Bademciklerde şişme ve ağrı Yutma güçlüğü Boyundaki lenf bezlerinde şişlik Diğer üst solunum yolu rahatsızlıklarıBETA enfeksiyonun belirtileri başta üst solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere farklı hastalıklarla da karıştırılabilir. Bu nedenle BETA enfeksiyonu belirtileri yaşandığı zaman bir doktora başvurmak gerekmektedir. BETA Enfeksiyonu (Beta Virüsü) Nasıl Bulaşır?BETA enfeksiyonu damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyondur. Öksürük, yakın çevrede hasta birisiyle temas etmek ile kolaylıkla kişiden kişiye geçebilmektedir. BETA enfeksiyonuna bakteri neden olduğu için yakın temas, öpüşmek veya sarılmak gibi yollarla bulaşabilmektedir. BETA Enfeksiyonu Nasıl Teşhis Edilir? BETA enfeksiyonun teşhisi boğaz kültürüyle yapılmaktadır. Hastadan alınan boğaz kültüründe Streptococcus pyogenes üremesi olursa BETA enfeksiyonu teşhisi konulmaktadır. Bunun yanında BETA teşhisi için hızlı test denilen 1 saatte sonuç alınan boğaz sürüntüsü testleri de bulunmaktadır. Akut BETA enfeksiyonu kan testiyse belirlenmemektedir. Ancak son 3-6 ay içerisinde BETA enfeksiyonu geçirilip geçirilmediği yapılacak kan testiyle belirlenebilirBETA Enfeksiyonu Nasıl Tedavi Edilir? BETA enfeksiyonu boğaz enfeksiyonudur. BETA enfeksiyon tedavisinde penisilin türevi antibiyotikler kullanılmaktadır. BETA enfeksiyonu tedavisinde kullanılan penisilin türevi ilaçlar ağızdan alınacaksa 10 günlük antibiyotik tedavisi önerilmektedir. Bunun yanında kalçadan enjeksiyonla tek doz penisilin de BETA tedavisinde kullanılabilmektedir. BETA enfeksiyonu tedavisinde kullanılan penisilin benzeri antibiyotiklere alerjisi olan hastalar için azitromisin, klaritromisin veya ertiromisin gibi antibiyotikler tercih edilebilir.BETA Enfeksiyonu Tedavi Edilmezse Ne Olur?BETA enfeksiyonu kendi kendine de geçebilmektedir. Ancak bazen komplikasyonlara neden olabilmektedir. BETA enfeksiyonu tedavi edilmezse; Tedavi edilmeyen BETA enfeksiyonu daha sonra kalp romatizması yaşanmasına neden olabilmektedir. BETA enfeksiyonu tedavi edilmezsen enfeksiyon lokal yayılmalar yapabilmektedir. Boyun apsesi ortaya çıkabilmektedir. Sinüsler yoluyla beyin içerisine ilerleyen enfeksiyonlar olabilir. Bademciklerdeki lenf nodlarında sorunlar yaratabilir Tedavi edilmeyen BETA enfeksiyonu Akut romatizmal ateşe neden olabilir. Enfeksiyon sonrası görülen nefrit (bir tür böbrek hastalığı) yaşanabilmektedir. BETA enfekiyonu geçiren çocuklarda tik benzeri hareketlerle ortaya çıkan Pandas rahatsızlığı yaşanabilmektedir. BETA Enfeksiyonundan Korunmanın Yolları Nelerdir?BETA enfeksiyonundan korunmak için en önemli kural hijyen kurallarına uyulmasıdır. El yıkama, hasta insanlarla yakın temastan kaçınmak, öksüren ateşi olan kişilerden uzak durulması gerekmektedir. BETA enfeksiyonu damlacık yoluyla bulaştığı için kapalı ve kalabalık ortamlara mümkün olduğu kadar gitmemek hastalıktan korunmanın en önemli yollarından biridir. D vitamini kullanmak vücudun zinde kalmasına ve bağışıklık sisteminin güçlü olmasına zemin hazırlamaktadır. Bunların yanı sıra beslenme ve uyku düzeni de bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalığına yakalanma riskini azaltabilmektedir.BETA Enfeksiyonu (Beta Virüsü) ile İlgili Sık Sorulan SorularGeçirilmiş BETA enfeksiyonunu öğrenmenin faydası var mıdır?BETA enfeksiyonun romatizmal ateş, ve nefrit gibi bazı geç komplikasyonları bulunmaktadır. Kan testi yaptırarak daha önce geçirilmiş BETA enfeksiyonunu öğrenmek bu gibi hastalıkların tanısında faydalı olabilmektedir. BETA enfeksiyonuna ne iyi gelir?BETA enfeksiyonun tek tedavisi antibiyotik kullanımıdır. BETA enfeksiyonunun tedavisinde antibiyotik haricinde kullanılacak başka bir ilaç bulunmamaktadır. Ancak BETA enfeksiyonu kendi kendine de geçebilmektedir. Hiçbir müdahale olmazsa 3-5 gün içerisinde BETA enfeksiyonu genellikle kendini sonlandırabilmektedir. BETA enfeksiyonu kaç günde geçer?BETA enfeksiyonu hiç müdahale edilmezse bile 3-5 gün arasında kendi kendine geçmektedir. Tedavi sürecinde antibiyotik ilaçlar ağızdan alınacaksa 10 gün kullanılması gerekmektedir. Enjeksiyon yoluyla ise 1 doz penislin yeterli olmaktadır. BETA enfeksiyonu doğal yollarda tedavi edilebilir mi?BETA enfersiyonunun doğal tedavisi veya bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Hastalık kendi kendine de bitebilmektedir ancak komplikasyon ihtimali bulunduğu unutulmamalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirici gıdalar veya takviyeler BETA enfeksiyonun geçmesinde etkili değildir. Ancak hastalanmamak adına vücudu ve bağışıklık sistemini güçlü tutmak için sağlıklı beslenilmesi önemlidir. BETA enfeksiyonu boğaz enfeksiyonuna neden olur mu?BETA enfeksiyonu zaten bir üst solunum yolu rahatsızlığıdır. Bademcik ve üst solunum yollarında enfeksiyonu neden olur. Bu yüzden BETA enfeksiyonunda boğaz ağrısı görülebilmektedir.BETA enfeksiyonu olan çocuklar okula gidebilir mi?BETA enfeksiyonu olan çocuk 24 saat yani bir gün antibiyotik kullandıktan sonra okula gidebilir. Bir gün kullanılan antibiyotik bulaşıcılığı ortadan kaldırmaktadır. Bulaşıcılık riski ortadan kalktığı için çocuk kendisini de iyi hissediyorsa okula gitmesinde sorun bulunmamaktadır. BETA enfeksiyonu hangi yaşlarda görülür?BETA enfeksiyonu genellikle 3-15 yaş arasında sık görülmektedir. Ancak temas ve damlacıkla bulaştığı için erişkinlerde de yaşanabilmektedir. BETA enfeksiyonunun belirtileri yetişkinlerde de aynı şekilde görülmektedir.
BETA Enfeksiyonu (BETA Virüsü) Nedir?Beta virüsü olarak da bilinen BETA enfeksiyonu, Beta hemolitik Streptococcus pyogenes isimli bakterinin boyundaki lenflerde şişlik, boğaz ağrısı, bademcik ağrısı, ateş ve yutma güçlüğüne neden olduğu enfeksiyonudur. Beta enfeksiyonuna bilinenin aksine bir virüs değil bakteri neden olmaktadır. BETA Enfeksiyonun (BETA Virüsü) Nedenleri Nelerdir?BETA enfeksiyonunun tek nedeni streptococcus pyogenes isimli bakteridir.BETA Enfeksiyonu (BETA Virüsü) Belirtileri Nelerdir?BETA enfeksiyonu bademciklerde şişlik, ağrı ve boğaz ağrısı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileriyle ortaya çıkar. BETA belirtileri şu şekilde sıralanabilir; BETA enfeksiyonun belirtileri başta üst solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere farklı hastalıklarla da karıştırılabilir. Bu nedenle BETA enfeksiyonu belirtileri yaşandığı zaman bir doktora başvurmak gerekmektedir. BETA Enfeksiyonu (Beta Virüsü) Nasıl Bulaşır?BETA enfeksiyonu damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyondur. Öksürük, yakın çevrede hasta birisiyle temas etmek ile kolaylıkla kişiden kişiye geçebilmektedir. BETA enfeksiyonuna bakteri neden olduğu için yakın temas, öpüşmek veya sarılmak gibi yollarla bulaşabilmektedir. BETA Enfeksiyonu Nasıl Teşhis Edilir?BETA Enfeksiyonu Nasıl Tedavi Edilir?BETA Enfeksiyonu Tedavi Edilmezse Ne Olur?BETA enfeksiyonu kendi kendine de geçebilmektedir. Ancak bazen komplikasyonlara neden olabilmektedir. BETA enfeksiyonu tedavi edilmezse;BETA Enfeksiyonundan Korunmanın Yolları Nelerdir?BETA enfeksiyonundan korunmak için en önemli kural hijyen kurallarına uyulmasıdır. El yıkama, hasta insanlarla yakın temastan kaçınmak, öksüren ateşi olan kişilerden uzak durulması gerekmektedir. BETA enfeksiyonu damlacık yoluyla bulaştığı için kapalı ve kalabalık ortamlara mümkün olduğu kadar gitmemek hastalıktan korunmanın en önemli yollarından biridir. D vitamini kullanmak vücudun zinde kalmasına ve bağışıklık sisteminin güçlü olmasına zemin hazırlamaktadır. Bunların yanı sıra beslenme ve uyku düzeni de bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalığına yakalanma riskini azaltabilmektedir.BETA Enfeksiyonu (Beta Virüsü) ile İlgili Sık Sorulan SorularGeçirilmiş BETA enfeksiyonunu öğrenmenin faydası var mıdır?BETA enfeksiyonun romatizmal ateş, ve nefrit gibi bazı geç komplikasyonları bulunmaktadır. Kan testi yaptırarak daha önce geçirilmiş BETA enfeksiyonunu öğrenmek bu gibi hastalıkların tanısında faydalı olabilmektedir. BETA enfeksiyonuna ne iyi gelir?BETA enfeksiyonun tek tedavisi antibiyotik kullanımıdır. BETA enfeksiyonunun tedavisinde antibiyotik haricinde kullanılacak başka bir ilaç bulunmamaktadır. Ancak BETA enfeksiyonu kendi kendine de geçebilmektedir. Hiçbir müdahale olmazsa 3-5 gün içerisinde BETA enfeksiyonu genellikle kendini sonlandırabilmektedir. BETA enfeksiyonu kaç günde geçer?BETA enfeksiyonu hiç müdahale edilmezse bile 3-5 gün arasında kendi kendine geçmektedir. Tedavi sürecinde antibiyotik ilaçlar ağızdan alınacaksa 10 gün kullanılması gerekmektedir. Enjeksiyon yoluyla ise 1 doz penislin yeterli olmaktadır. BETA enfeksiyonu doğal yollarda tedavi edilebilir mi?BETA enfersiyonunun doğal tedavisi veya bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Hastalık kendi kendine de bitebilmektedir ancak komplikasyon ihtimali bulunduğu unutulmamalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirici gıdalar veya takviyeler BETA enfeksiyonun geçmesinde etkili değildir. Ancak hastalanmamak adına vücudu ve bağışıklık sistemini güçlü tutmak için sağlıklı beslenilmesi önemlidir. BETA enfeksiyonu boğaz enfeksiyonuna neden olur mu?BETA enfeksiyonu zaten bir üst solunum yolu rahatsızlığıdır. Bademcik ve üst solunum yollarında enfeksiyonu neden olur. Bu yüzden BETA enfeksiyonunda boğaz ağrısı görülebilmektedir.BETA enfeksiyonu olan çocuklar okula gidebilir mi?BETA enfeksiyonu olan çocuk 24 saat yani bir gün antibiyotik kullandıktan sonra okula gidebilir. Bir gün kullanılan antibiyotik bulaşıcılığı ortadan kaldırmaktadır. Bulaşıcılık riski ortadan kalktığı için çocuk kendisini de iyi hissediyorsa okula gitmesinde sorun bulunmamaktadır. BETA enfeksiyonu hangi yaşlarda görülür?BETA enfeksiyonu genellikle 3-15 yaş arasında sık görülmektedir. Ancak temas ve damlacıkla bulaştığı için erişkinlerde de yaşanabilmektedir. BETA enfeksiyonunun belirtileri yetişkinlerde de aynı şekilde görülmektedir. | 4,274 |
222 | Hastalıklar | Beyin Kanaması | Beyin kanaması, beyni besleyen kan damarlarının yırtılması sonucu sızan kanın neden olduğu beyindeki çevre dokularda yaşanan lokal kanamayı ifade eder. Beyin kanamasında kan damarlarından dışarı kan sızması, kanla beslenen beyin hücrelerinin çalışamamasına ve ölümüne neden olur. En yaygın nedeni kafa travması ve yüksek tansiyondur. Beyin kanaması başladıktan sonra ortaya çıkan baş ağrısı, kafa karışıklığı, yutma güçlüğü, yürüme güçlüğü, kollarda ve bacaklarda uyuşukluk ile yüzün tek tarafının kontrolünü kaybettiren felç belirtisi ile beyin kanaması yaşandığı anlaşılabilir.Beyin kanaması, beyni besleyen kan damarlarının yırtılması sonucu sızan kanın neden olduğu beyindeki çevre dokularda yaşanan lokal kanamayı ifade eder. Beyin kanamasında kan damarlarından dışarı kan sızması, kanla beslenen beyin hücrelerinin çalışamamasına ve ölümüne neden olur. En yaygın nedeni kafa travması ve yüksek tansiyondur. Beyin kanaması başladıktan sonra ortaya çıkan baş ağrısı, kafa karışıklığı, yutma güçlüğü, yürüme güçlüğü, kollarda ve bacaklarda uyuşukluk ile yüzün tek tarafının kontrolünü kaybettiren felç belirtisi ile beyin kanaması yaşandığı anlaşılabilir.
Beyin Kanaması Nedir?Beyin kanaması, kafatası içerisinde yer alan beyin dokusunda, beynin yüzeyinde kanama oluşması sonucunda baş ağrısı ve kusma belirtileriyle ortaya çıkan kanamalardır. Beyin kanaması, felç, ciddi sakatlıklar ve ölüme neden olabilir.Beyin kanaması kişilerde, vücudun bir tarafında güçsüzlüğe, konuşma güçlüğüne veya uyuşukluk hissi gelişmesine, yürüme ve hatta düşme sorunları da dahil olmak üzere günlük hayatta yürüttüğü aktiviteleri yürütmede zorluğa neden olur. Şiddetli baş ağrısı, bulantı ve kusma, baş dönmesi ve felç beyin kanamasının yaygın belirtileridir.Beyin kanamasında kanamanın meydana gelebileceği iki ana alan bulunur. Bunlar kafatasının içinde ancak beyin dokusunun dışında kanamalar ile beyin dokusunun içindeki kanamalardır.Kafatasının içinde ancak beyin dokusunun dışında kanamaBeyinde kemiğin olduğu yerde ve beynin dokusu arasında yer alan katman meninks olarak adlandırılır. Meninksler beynin korunması için önemli bir konumdadır. Kanama bu katmanlar arasında meydana gelebilir. Bu katmanda yer alan zarlara dura mater, araknoid ve pia mater adı verilir. Epidural kanama: Bu kanama türünde kafatası kemiği ile en dıştaki zar tabakası olan dura mater arasında oluşur. Subdural kanama: Bu kanama dura mater ile araknoid membran arasında görülür. Subaraknoid kanama: Bu kanama araknoid membran ile pia mater arasında oluşmaktadır.Beyin dokusunun içinde kanamaBeyin dokusunun içerisinde ise iki tür beyin kanaması meydana gelebilir. Bunlar; intraserebral kanama (hemorajik felç) ve intraventiküler kanamalardır. İntraserebral kanama: Bu kanama türünde beyin loblarında, ponsta ve beyincikte görülür. İntraventriküler kanama: Bu kanama ise beyin omurilik sıvısının üretildiği beynin belirli bölgeleri olan beynin ventriküllerinde görülür.Beyin Kanaması Belirtileri Nelerdir?Beyin kanamasında beyne ulaşan kan akışı durduğunda belirli bir süre sonra beyin hücreleri ölmeye başlar. Bu da, şiddetli baş ağrısına, tek taraflı yüz felcine, konuşma ve yazmada güçlüğe, el ve kolda uyuşukluk ve karıncalanmaya ve nörolojik işlev bozukluğu gibi belirtilere neden olur. Ek olarak mide bulantısı ve kusma gibi semptomlar da yaşanıyorsa beyin kanamasından şüphelenilir.Beyin kanaması vakalarında görülen belirtiler şunlardır: Ani ve şiddetli baş ağrısı İşitme, görme, tat veya koku alma duyusunda değişiklik Genellikle bir kol veya bacakta karıncalanma, uyuşma Baş dönmesi Bulantı ve kusma Kasılma ve bayılma gibi epileptik nöbet geçirme Hafıza bulanıklığı ve bilinç kaybı Konuşma ve konuşulanı anlamakta zorluk çekme Tek taraflı yüz felci Yürüme güçlüğü El titremesi gibi ince motor becerilerinin kaybı Işığa karşı hassasiyet Beyin Kanaması Neden Olur?Beyin kanamasının en yaygın nedeni kafaya alınan darbe sonucu gelişen travma, yüksek tansiyon, beyin tümörü, anevrizma, kan sulandırıcılar, uyuşturucu madde kullanımı, doğuştan gelen damar bozuklukları, fiziksel efor ve duygusal strestir.Beyin kanamasının nedenleri şöyle sıralanabilir: Kafa travmaları. Yüksek tansiyon (hipertansiyon) Arterlerde yağ birikintilerinin birikmesi (ateroskleroz) Kan pıhtılaşması. Serebral anevrizma Beynin arter duvarlarında amiloid proteininin birikmesi (amiloidoz) Beyin tümörü AVM (arteriyovenöz malformasyon) Kanama bozuklukları veya kan sulandırıcı ilaçlar Alkol, sigara kullanımı Eklampsi, doğum sonrası vaskülopati gibi hamilelik veya doğumla ilgili sorunlar Kan damarı duvarlarında anormal kolajen oluşumu Kan damar duvarının yırtılması Kokain kullanımıBeyin Kanaması Nasıl Teşhis Edilir?Beyin kanaması belirtilerinin görülmesi durumunda uzman doktor öncelikli olarak fiziksel muayene yapabilir. Bu muayenenin ardından beyin kanaması yaşadığı düşünülen kişiye şu testler uygulanır: Bilgisayarlı tomografisi (BT) taraması Manyetik rezonans görüntülemesi (MR) MR anjiografi (MRA) Elektroensefalogram (EEG) Göğüs röntgeni İdrar tahlili Tam kan sayımıBeyin Kanaması Tedavisi Nasıl Olur?Beyin kanamaları beynin içinde veya dışında olmasına bakılmaksızın her zaman doktor kontrolünde olmayı gerektiren ve bazen acil müdahale gerektiren durumlardır. Beyin kanaması sonrası kafatası içindeki basınç artığı için tüm beyin tehlike altındadır. Beyin kanamasında doğru tedavinin uygulanabilmesi için kanamanın yeri, beyin kanamasının neden kaynaklandığı ve kanamanın büyüklüğü belirlenmelidir. Zaman kaybetmeden uygulanacak tedavi kanamanın yaratacağı olumsuz etkileri azaltarak hastanın iyileşme şansını ve tedaviden sağlanan faydayı yükseltmektedir.Beyin kanaması tedavisinin ilk aşaması kişinin takibinin sağlanmasıdır. Beyin kanamasından sonraki saatlerde kan basıncı yakından izlenmelidir. Daha sonrasında beyin kanamasına müdahale için ameliyat ile tedavi uygulanır. Beyin kanaması tedavisinde cerrahi yöntemler kullanılabildiği gibi beyin ödemine ve epileptik nöbetlerin giderilmesine yönelik ilaçlar da uygulanabilmektedir.Beyin Kanaması Ameliyatı Nasıl Yapılır?Beyin kanaması ameliyatı, kanamanın nedeni, büyüklüğü ve kanamanın gerçekleştiği bölgeye göre farklılık gösterebilir. Her beyin kanaması cerrahi müdahale gerektirmemekle birlikte genellikle beyin kanamaları acil tıbbi müdahale gerektirir.Beyin kanaması sonucu beyin üzerinde baskı oluşabilmektedir. İlaçlarla yapılan müdahaleye rağmen bu baskı hafifletilemezse dekompresyon gerçekleştirilebilir. Dekompresyon işleminde amaç kanama sonucu sıkışan beyni rahatlatmak ve basınç oluşmasına neden olan kanın boşaltılmasıdır.Dekompresyon işlemi kanamanın nedeni ve büyüklüğüne göre farklı şekillerde gerçekleştirilebilir.Açık cerrahi ileKafatasının bir kısmını çıkarılır. Hematom yani kanamanın doku içindeki birikimini boşaltmak ve yırtılmış kan damarını onarmak için açık ameliyat gerçekleştirilir. Doku içindeki kan birikiminin çok fazla olduğu durumlarda veya vücudun önemli işlevlerinin kontrol edildiği beyin bölgelerinin basınçtan etkilendiği durumlarda kullanılan büyük bir cerrahi prosedürdür.Basit aspirasyonBiyopsiye benzer bir işlemle kafatasında küçük bir delik açılır. Kateter yardımıyla kafatası içinde biriken kan boşaltılır. Bu yöntem genel durumu çok bozuk olan yaşlı hastalarda büyük ameliyatın riklerini alamamak için tercih edilebilir. Bu yöntemde yöntemde beyin içinde biriken kan her zaman tamamın boşaltılamayabilir ancak yinede basıç azaltılarak beyin rahatlatılmış olur. Endoskopik tahliyeBu işlem basit aspirasyona benzemektedir. Basit aspirasyon işleminde olduğu gibi kafatasında küçük bir delik açılır. Geleneksel cerrahi aletler yerine endoskop yardımıyla kafatası içinde biriken kan tahliye edilebilir.Stereotaktik aspirasyonKafatası içindeki hematomu yani biriken kanı bulmak için Bilgisayarlı Tomografi kullanılır. Biriken kanı boşaltmak için özel olarak geliştirilmiş bir aspirasyon aleti kullanır. Bu işlem sırasında hasta, yüksek derecede hassasiyet ve doğruluk sağlayan bir stereotaktik kafa çerçevesinde hareketsiz hale getirilir.Endovasküler yöntemlerBeyin kanaması nedeni anevrizma ya da AVM gibi damarsal sorunlardan kaynaklanabilmektedir. Bu gibi durumlarda ameliyat ya da endovasküler yöntemlerle damarsal rahatsızlıkların tedavi edilmesi gerekmektedir. Damar içi (endovasküler) yani kapalı beyin damar ameliyatlarının temel tekniği yüksek teknolojiye sahip anjiyografidir. Deneyimli hekimler tarafından uygulanması gereken işlemde genelde kasık bölgesindeki damara çok ince ve özel yapıda tüpler yerleştirilerek, hasta olan damara yine damar içinden ulaşılarak gerçekleştirilir. Tanı ve tedavinin tüm aşamaları cihaz ekranında canlı olarak gözlemlenir. Endovasküler yöntemle; anevrizma ve damar yumağına bağlı beyin kanamaları, henüz kanamamış anevrizma ve AVM’ye müdahale, fistül, inme gibi birçok rahatsızlığın tedavisi mümkündür. Bu yöntem açık ameliyat gerektirmeyecek, yani beyin basıncının kanama nedeni ile yüksek olmadığı hastalarda tercih edilir.Eğer beyin dokusu ciddi şekilde basınç altında ise ve sert bölgelere doğru itilme etkisi varsa açık ameliyatların diğer yöntemlere tercih edilmesi gerekir.Beyin kanaması ameliyatı kaç saat sürer?Ameliyat kanamanın yerine ve büyüklüğüne göre, hastanın mevcut diğer hastalıklarına ve yaşına göre değişmek üzere 3 ile 6 saat arasında sürebilir.Beyin kanaması ameliyatı sonrası uyanma süresi ne kadardır?Beyin kanaması ameliyatı sonrası uyanma süresi normal ameliyatlardaki gibidir, ancak genel durumu kötü olan ve beyin dokusu baskı altında kalmış olan hastalarda özellikle hasta daha uzun süre narkoz etkisi altında tutularak yavaş bir uyandırma planı yapılır. Bu durum günlerce sürdürülebilir. Bu şekilde beyni kötü etkileyebilecek nöbetlerinde önüne geçilmiş olur.Beyin kanaması ameliyatı sonrası riskler nelerdir?Beyin kanaması ameliyatı sonrasında ortaya çıkabilecek riskler planlı olarak yapılan beyin ameliyatlarından fazla değildir. Deneyimli ellerde iyi bir merkezde riskler daha düşük olacaktır. Burada sorulması gereken soru hasta ameliyat olmaz ise riskleri nelerdir olmalıdır. Ameliyat uygulanmadığında beyin baskısı, sıkışma ve itilme nedeni ile ölümcül riskler belirebilir. Ayrıca bazı kanamalar tekrarlama göstererek ek kötüleşmeye neden olabilir.Beyin Kanamasını Önlemenin Yolları Nelerdir?Beyin kanaması riskine önlem alarak oluşabilecek sağlık sorunlarının önüne geçebilmek mümkündür. Beyin kanamasını önlemek için şu yöntemlerden yararlanılabilir: Güneş ışınlarının dik geldiği öğle saatlerinde dışarı çıkmayın Günde 2,5-3 litre su içmeyi ihmal etmeyin Alkollü ve asitli içeceklerden uzak durun Şemsiye veya şapka kullanın Düzenli spor ve egzersiz yapın Kilolarınızdan kurtulmaya çalışın Stres azaltıcı etkinliklerde bulunun Sigaradan uzak durun Tansiyon ve kalp hastasıysanız ilaçlarınızı düzenli olarak kullanınBeyin kanaması yaşanmaması için alınması gereken önlemler nelerdir?Beyin kanaması olmaması için şiddetli baş ağrısı gibi ön belirtiler dikkate alınmalıdır. Özellikle orta yaş sonrasında tansiyon yüksekliği, düzensiz beslenme, fazla kilo alımı, sıgara alışkanlığı gibi önlenebilir bir takım durumlar göz önüne alınarak yaşam tarzı düzenlenmelidir. Ailesinde beyin kanaması olanlar ailesel riskler açısından daha dikkatli takip edilmelidir.Beyin Kanaması Hakkında Sık Sorulan SorularBeyin kanaması semptomlarla anlaşılır mı?Ani ve şiddetli baş ağrısı, bilinçte bulanıklık, geveleyerek konuşma, denge kaybı, el ve kolda uyuşukluk ya da karıncalanma ve genellikle tek taraflı ortaya çıkan yüz felci ve mide bulantısı beyinde başlayan kanama ile birlikte görülen beyin kanaması belirtilerdir.Beyin kanaması yaşandığını gösteren semptomlar nelerdir?Beyin kanamasının yaygın belirtileri, çoğu zaman vücudun tek tarafında ortaya çıkan uuyuşma, karıncalanma ve yüz felci, ani ve şiddetli baş ağrısı yaşamadır.Beyin kanaması yaşandığını gösteren semptomlar genel olarak şunlardır: Ani gelişebilen şiddetli baş ağrısı Genellikle vücudun bir tarafında, kollarda ya da bacaklarda güçsüzlük ve uyuşma Mide bulantısı ve/veya kusma Baş dönmesi Bilinçte bulanıklık Konuşmada veya konuşulanı anlamada güçlük Nöbet geçirme Bilinç kaybı Yorgun ve bitkin hissetme Yutma güçlüğü Çift görme gibi görüş bozuklukları yaşama Işığa karşı hassasiyetBeyin kanaması ölümcül müdür?Beyin kanaması hastalarda beyin hasarına ve ölüme neden olabilir. Beyin kanamasının yaratacağı sonuçlar; Beyin kanamasının kafatasının içinde gerçekleştiği bölgeye Kanamanın boyutuna Beyin kanaması ile tedavi arasında geçen süreye Hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre farklılık gösterebilir. Beyin hücreleri öldükten sonra yenilenmezler. Bu yüzden kanamanın büyüklüğü ve tedavi arasında geçen süreye göre oluşabilecek hasar ciddi olabilir.Göz kanlanması beyin kanaması kaynaklı olabilir mi?Beyin kanaması bazı durumlarda göz damarlarının yırtılmasına neden olarak göz kanlanmasına neden olabilir. Göz kanlanması birçok nedenden de kaynaklanabilir. Uykusuzluk, bir işe uzun süre odaklanmak, öksürmek veya yüksek basınç gibi farklı nedenlerden dolayı gerçekleşebilmektedir. Göz kanlanması özellikle çocuklarda beyin kanaması belirtileri arasında da yer alabilmektedir.Beyin kanaması sonrası rehabilitasyonda neler yapılır?Beyin kanaması ameliyatından sonra uzun süreli rehabilitasyon gerekebilmektedir. Hastanın beyin kanaması sonrası günlük yaşam için gerekli olan fonksiyonları mümkün olan en kısa sürede kazanmasına yardımcı olmak ve ileride oluşabilecek beyin kanamalarını önlemek için rehabilitasyon dönemi önemlidir.Beyin kanaması sonra rehabilitasyon ve iyileşme süresi, beyin kanamasının şiddetine, müdahaleye kadar geçen süreye göre farklılık gösterebileceği gibi hastanın tedaviye göstereceği tepki de önemlidir.Uzun süreli rehabilitasyon tedavisi şunları içerebilir: Fizik tedavi Konuşma terapisi veya alternatif iletişim biçimleri İş terapisi Başka bir kanama riskini azaltmak için yaşam tarzı alışkanlıklarının değiştirilmesiKan sulandırıcı ilaçlar beyin kanaması riskini artırır mı?Kan sulandırıcı ilaçlar beyin kanaması riskini artıran ilaçlar arasında yer alır. Bu tür ilaçların doktor kontrolünde alınması hayati önem taşımaktadır.Beyin kanaması sonrası iyileşme süreci nasıldır?Beyin kanaması sonrası iyileşme süreci kanamanın şiddetine, hastanın genel durumuna, yaşına, eşlik eden diğer hastalıklarına ve başvuru yapılan merkezin imkânlarına göre değişiklik gösterir. Kanama sonrasındaki erken dönemde hastanın durumu iyileşme açısından belirleyicidir. Kanama sonrasında şuur kaybı olmayan, belirgin kuvvetsizliği olmayan hastalar daha hızlı ve tam olarak iyileşirken, şuur kaybı olan, bir vücut yarısında ve yüzünde felci olan hastalarda bu süreçler daha uzun olabilir. İyileşme miktarı tatminkâr olmayabilir. Süre rehabilitasyon sürelerine eklenirse haftalar hatta aylar ile ifade edilen sürelere uzayabilir.Tansiyon kaç olursa beyin kanaması olur?Kişisel olarak her insanın tansiyon değeri belirli aralıklar arasında sabittir. Bazen 90/60 olarak ölçülen tansiyon o kişinin normal değerleri iken başka biri için çok düşük bir değer olabilir. Tansiyonun normal değerleri 120/80 olarak kabul edilir. Pek çok kişisel özelliği göz önüne almak gerekse de genellikle 160 olarak ölçülen büyük tansiyona kadar tolerans mevcuttur. Daha yüksek değerlere çıkmak veya bu değerde uzun süre kalmak kanama açısından riski artıracaktır.Beyin kanaması ne kadar sürer?Bu şekilde bir süre vermek çok zor olmakla birlikte genel bir inanış olan kanamanın uzun süre devam edeceği düşüncesi yanlıştır. Kanama ilk anda vücuttaki kontrol mekanizmaları ile durdurulur. Bu hastalardaki problem kanamanın devam etmesi değil ilk kanamaya bağlı kitle etkisi ile beynin etkilenmesi, itilmesi ve sıkışmasıdır.Beyin kanamasında yoğun bakımda ne yapılır?Beyin kanaması sonrasında şuur durumunda kötüleşme olan, genel durumu daha kötü olan, kendi başına solunum fonksiyonunu sürdüremeyecek olan hastalar yoğun bakımda izleme alınmalıdır. Yoğun bakım süresince vücut fonksiyonlarının sürdürülebilmesi açısından hastaların her türlü destek tedavileri ve gözlemleri yapılır ve gerekirse hastalar ameliyat veya endovasküler tedaviler gibi daha ileri tedaviler için hazırlanırlar.Beyin kanamasında ilk yardım nasıl yapılmalıdır?Beyin kanaması, hastalarda değişik bulgular ile ortaya çıkar, bazı durumlarda daha önce hiç duyulmamış kadar şiddetli baş ağrısı olur. Hastalar bu durumu “hayatımda hissettiğim en şiddetli ağrı” olarak tarif ederler. Bu durumda beyin kanaması şüphesi duyulmalıdır. Daha önce nöbet geçirmeyen hastada epileptik nöbet ortaya çıkması, bir vücut yarısında kuvvetsizlik, ani konuşma bozukluğu, görme problemleri de kanama bulgusu olabilir. Bu bulguların izlendiği hastalarda şuur kaybı yoksa mevcut imkanlar ile hızla bir hastaneye başvuru yapılması gerekir. Şuur kaybı olan hastalarda ambulans çağrılmalıdır. Kanama sonrası şuur kaybı varsa hastanın kalp atımları, nabızdan kontrol edilmeli, solunumunu sürdürüp sürdürmediği kontrol edilmelidir. Solunumu olamayan ve kalp atımları alınmayan hastalarda hızla solunum desteği ve kalp masajı başlatılarak bir hastaneye götürülmek üzere ambulans çağrılmalıdır.Kulaktan kan gelmesi beyin kanaması belirtisi olabilir mi?Kulaktan kan gelmesi genellikle bir beyin kanaması bulgusu değildir. Bir kafa travmasını takip eden kulak kanamaları genellikle kısa süre içerisinde kendi kendine durur ama kafa travmasına bağlı olarak ek problemler nedeni ile hastanın yatırılması ve tetkik edilmesi gerekebilir.Beyin kanamasının komplikasyonları nelerdir?Beyin kanaması önemli beyin bölgelerinde fonksiyon kaybı ile çeşitli derecelerde görme kaybı, konuşma zorluğu veya kaybı, bir vücut yarısında kuvvetsizlikten, beyin üzerine olan ciddi baskı ve itilme ile şuur kaybına ve hastanın kaybedilmesine kadar giden değişik şekillerde etki edebilir.Beyin kanaması ne kadar sürede iyileşir?Beyin kanamasında iyileşmenin ne kadar süreceği kanamanın verdiği zarara ve kişiye göre değişiklik göstereiblir. Bazı vakalarda bir kaç hafta veya ay içinde hasta toparlayabilirken bazı vakalarda ise iyileşme yıllar sürebilir, kimisi ise hiç iyileşemeyebilir.Beyin kanaması geçiren hasta neden uyutulur?Beyin kanaması geçiren her hasta uyutulmaz ancak solunum fonksiyonu yeterli olmayan hastalar solunumun desteklenmesi için uyutularak suni solunum makinelerine bağlanır, beyin dokusunun rahatlatılması ve beyinde basıncın azaltılması için gerekli tüm ilaçlar ve gerekirse cerrahi girişimler bu durumda da yapılabilir. Beyin dokusunun kanlanması ve oksijenlenmesi daha rahat bir şekilde sağlanmış olur.Beyin kanaması geçiren hasta nelere dikkat etmelidir?Beyin kanaması geçiren hastalarda ilk anda yapılan hızlı müdahaleler ile ortaya çıkabilecek beyin hasarının derecesi azaltılabilir. Hızlı davranmak ve hastayı yeterli bir merkeze ulaştırmak gerekir. Kanama tedavileri sonrasında sekel kalan hastalarda rehabilitasyon tedavilerinin maksimum şeklide ve uygun sürelerde düzenlenmesi de kayıp fonksiyonların tekrar kazandırılmasında önemlidir.Prematüre veya yeni doğan bebeklerde beyin kanaması yaşanır mı?Prematür bebeklerde doğum haftası ile ilgili olarak ne kadar erken doğum olmuşsa o oranda beyin kanaması riski vardır. Bu bekler rutin olarak beyin ultrasonu ile takip edilerek kanama ortaya çıkarsa gerekli tedaviler ve girişimler uygulanır. Prematür bebeklerde beyin kanamasını takiben beyin dokusu kaybı ve hidrosefali de oldukça sık olarak izlenir. Uzun süren zor ve zahmetli bir süreçtir.
Beyin Kanaması Nedir?Beyin kanaması, kafatası içerisinde yer alan beyin dokusunda, beynin yüzeyinde kanama oluşması sonucunda baş ağrısı ve kusma belirtileriyle ortaya çıkan kanamalardır. Beyin kanaması, felç, ciddi sakatlıklar ve ölüme neden olabilir.Beyin kanaması kişilerde, vücudun bir tarafında güçsüzlüğe, konuşma güçlüğüne veya uyuşukluk hissi gelişmesine, yürüme ve hatta düşme sorunları da dahil olmak üzere günlük hayatta yürüttüğü aktiviteleri yürütmede zorluğa neden olur. Şiddetli baş ağrısı, bulantı ve kusma, baş dönmesi ve felç beyin kanamasının yaygın belirtileridir.Beyin kanamasında kanamanın meydana gelebileceği iki ana alan bulunur. Bunlar kafatasının içinde ancak beyin dokusunun dışında kanamalar ile beyin dokusunun içindeki kanamalardır.Kafatasının içinde ancak beyin dokusunun dışında kanamaBeyinde kemiğin olduğu yerde ve beynin dokusu arasında yer alan katman meninks olarak adlandırılır. Meninksler beynin korunması için önemli bir konumdadır. Kanama bu katmanlar arasında meydana gelebilir. Bu katmanda yer alan zarlara dura mater, araknoid ve pia mater adı verilir.Beyin dokusunun içinde kanamaBeyin dokusunun içerisinde ise iki tür beyin kanaması meydana gelebilir. Bunlar; intraserebral kanama (hemorajik felç) ve intraventiküler kanamalardır.Beyin Kanaması Belirtileri Nelerdir?Beyin kanamasında beyne ulaşan kan akışı durduğunda belirli bir süre sonra beyin hücreleri ölmeye başlar. Bu da, şiddetli baş ağrısına, tek taraflı yüz felcine, konuşma ve yazmada güçlüğe, el ve kolda uyuşukluk ve karıncalanmaya ve nörolojik işlev bozukluğu gibi belirtilere neden olur. Ek olarak mide bulantısı ve kusma gibi semptomlar da yaşanıyorsa beyin kanamasından şüphelenilir.Beyin kanaması vakalarında görülen belirtiler şunlardır:Beyin Kanaması Neden Olur?Beyin kanamasının en yaygın nedeni kafaya alınan darbe sonucu gelişen travma, yüksek tansiyon, beyin tümörü, anevrizma, kan sulandırıcılar, uyuşturucu madde kullanımı, doğuştan gelen damar bozuklukları, fiziksel efor ve duygusal strestir.Beyin kanamasının nedenleri şöyle sıralanabilir:Beyin Kanaması Nasıl Teşhis Edilir?Beyin kanaması belirtilerinin görülmesi durumunda uzman doktor öncelikli olarak fiziksel muayene yapabilir. Bu muayenenin ardından beyin kanaması yaşadığı düşünülen kişiye şu testler uygulanır:Beyin Kanaması Tedavisi Nasıl Olur?Beyin kanamaları beynin içinde veya dışında olmasına bakılmaksızın her zaman doktor kontrolünde olmayı gerektiren ve bazen acil müdahale gerektiren durumlardır. Beyin kanaması sonrası kafatası içindeki basınç artığı için tüm beyin tehlike altındadır. Beyin kanamasında doğru tedavinin uygulanabilmesi için kanamanın yeri, beyin kanamasının neden kaynaklandığı ve kanamanın büyüklüğü belirlenmelidir. Zaman kaybetmeden uygulanacak tedavi kanamanın yaratacağı olumsuz etkileri azaltarak hastanın iyileşme şansını ve tedaviden sağlanan faydayı yükseltmektedir.Beyin kanaması tedavisinin ilk aşaması kişinin takibinin sağlanmasıdır. Beyin kanamasından sonraki saatlerde kan basıncı yakından izlenmelidir. Daha sonrasında beyin kanamasına müdahale için ameliyat ile tedavi uygulanır. Beyin kanaması tedavisinde cerrahi yöntemler kullanılabildiği gibi beyin ödemine ve epileptik nöbetlerin giderilmesine yönelik ilaçlar da uygulanabilmektedir.Beyin Kanaması Ameliyatı Nasıl Yapılır?Beyin kanaması ameliyatı, kanamanın nedeni, büyüklüğü ve kanamanın gerçekleştiği bölgeye göre farklılık gösterebilir. Her beyin kanaması cerrahi müdahale gerektirmemekle birlikte genellikle beyin kanamaları acil tıbbi müdahale gerektirir.Beyin kanaması sonucu beyin üzerinde baskı oluşabilmektedir. İlaçlarla yapılan müdahaleye rağmen bu baskı hafifletilemezse dekompresyon gerçekleştirilebilir. Dekompresyon işleminde amaç kanama sonucu sıkışan beyni rahatlatmak ve basınç oluşmasına neden olan kanın boşaltılmasıdır.Dekompresyon işlemi kanamanın nedeni ve büyüklüğüne göre farklı şekillerde gerçekleştirilebilir.Açık cerrahi ileKafatasının bir kısmını çıkarılır. Hematom yani kanamanın doku içindeki birikimini boşaltmak ve yırtılmış kan damarını onarmak için açık ameliyat gerçekleştirilir. Doku içindeki kan birikiminin çok fazla olduğu durumlarda veya vücudun önemli işlevlerinin kontrol edildiği beyin bölgelerinin basınçtan etkilendiği durumlarda kullanılan büyük bir cerrahi prosedürdür.Basit aspirasyonBiyopsiye benzer bir işlemle kafatasında küçük bir delik açılır. Kateter yardımıyla kafatası içinde biriken kan boşaltılır. Bu yöntem genel durumu çok bozuk olan yaşlı hastalarda büyük ameliyatın riklerini alamamak için tercih edilebilir. Bu yöntemde yöntemde beyin içinde biriken kan her zaman tamamın boşaltılamayabilir ancak yinede basıç azaltılarak beyin rahatlatılmış olur. Endoskopik tahliyeBu işlem basit aspirasyona benzemektedir. Basit aspirasyon işleminde olduğu gibi kafatasında küçük bir delik açılır. Geleneksel cerrahi aletler yerine endoskop yardımıyla kafatası içinde biriken kan tahliye edilebilir.Stereotaktik aspirasyonKafatası içindeki hematomu yani biriken kanı bulmak için Bilgisayarlı Tomografi kullanılır. Biriken kanı boşaltmak için özel olarak geliştirilmiş bir aspirasyon aleti kullanır. Bu işlem sırasında hasta, yüksek derecede hassasiyet ve doğruluk sağlayan bir stereotaktik kafa çerçevesinde hareketsiz hale getirilir.Endovasküler yöntemlerBeyin kanaması nedeni anevrizma ya da AVM gibi damarsal sorunlardan kaynaklanabilmektedir. Bu gibi durumlarda ameliyat ya da endovasküler yöntemlerle damarsal rahatsızlıkların tedavi edilmesi gerekmektedir. Damar içi (endovasküler) yani kapalı beyin damar ameliyatlarının temel tekniği yüksek teknolojiye sahip anjiyografidir. Deneyimli hekimler tarafından uygulanması gereken işlemde genelde kasık bölgesindeki damara çok ince ve özel yapıda tüpler yerleştirilerek, hasta olan damara yine damar içinden ulaşılarak gerçekleştirilir. Tanı ve tedavinin tüm aşamaları cihaz ekranında canlı olarak gözlemlenir. Endovasküler yöntemle; anevrizma ve damar yumağına bağlı beyin kanamaları, henüz kanamamış anevrizma ve AVM’ye müdahale, fistül, inme gibi birçok rahatsızlığın tedavisi mümkündür. Bu yöntem açık ameliyat gerektirmeyecek, yani beyin basıncının kanama nedeni ile yüksek olmadığı hastalarda tercih edilir.Eğer beyin dokusu ciddi şekilde basınç altında ise ve sert bölgelere doğru itilme etkisi varsa açık ameliyatların diğer yöntemlere tercih edilmesi gerekir.Beyin kanaması ameliyatı kaç saat sürer?Ameliyat kanamanın yerine ve büyüklüğüne göre, hastanın mevcut diğer hastalıklarına ve yaşına göre değişmek üzere 3 ile 6 saat arasında sürebilir.Beyin kanaması ameliyatı sonrası uyanma süresi ne kadardır?Beyin kanaması ameliyatı sonrası uyanma süresi normal ameliyatlardaki gibidir, ancak genel durumu kötü olan ve beyin dokusu baskı altında kalmış olan hastalarda özellikle hasta daha uzun süre narkoz etkisi altında tutularak yavaş bir uyandırma planı yapılır. Bu durum günlerce sürdürülebilir. Bu şekilde beyni kötü etkileyebilecek nöbetlerinde önüne geçilmiş olur.Beyin kanaması ameliyatı sonrası riskler nelerdir?Beyin kanaması ameliyatı sonrasında ortaya çıkabilecek riskler planlı olarak yapılan beyin ameliyatlarından fazla değildir. Deneyimli ellerde iyi bir merkezde riskler daha düşük olacaktır. Burada sorulması gereken soru hasta ameliyat olmaz ise riskleri nelerdir olmalıdır. Ameliyat uygulanmadığında beyin baskısı, sıkışma ve itilme nedeni ile ölümcül riskler belirebilir. Ayrıca bazı kanamalar tekrarlama göstererek ek kötüleşmeye neden olabilir.Beyin Kanamasını Önlemenin Yolları Nelerdir?Beyin kanaması riskine önlem alarak oluşabilecek sağlık sorunlarının önüne geçebilmek mümkündür. Beyin kanamasını önlemek için şu yöntemlerden yararlanılabilir:Beyin kanaması yaşanmaması için alınması gereken önlemler nelerdir?Beyin kanaması olmaması için şiddetli baş ağrısı gibi ön belirtiler dikkate alınmalıdır. Özellikle orta yaş sonrasında tansiyon yüksekliği, düzensiz beslenme, fazla kilo alımı, sıgara alışkanlığı gibi önlenebilir bir takım durumlar göz önüne alınarak yaşam tarzı düzenlenmelidir. Ailesinde beyin kanaması olanlar ailesel riskler açısından daha dikkatli takip edilmelidir.Beyin Kanaması Hakkında Sık Sorulan SorularBeyin kanaması semptomlarla anlaşılır mı?Ani ve şiddetli baş ağrısı, bilinçte bulanıklık, geveleyerek konuşma, denge kaybı, el ve kolda uyuşukluk ya da karıncalanma ve genellikle tek taraflı ortaya çıkan yüz felci ve mide bulantısı beyinde başlayan kanama ile birlikte görülen beyin kanaması belirtilerdir.Beyin kanaması yaşandığını gösteren semptomlar nelerdir?Beyin kanamasının yaygın belirtileri, çoğu zaman vücudun tek tarafında ortaya çıkan uuyuşma, karıncalanma ve yüz felci, ani ve şiddetli baş ağrısı yaşamadır.Beyin kanaması yaşandığını gösteren semptomlar genel olarak şunlardır:Beyin kanaması ölümcül müdür?Beyin kanaması hastalarda beyin hasarına ve ölüme neden olabilir. Beyin kanamasının yaratacağı sonuçlar;Göz kanlanması beyin kanaması kaynaklı olabilir mi?Beyin kanaması bazı durumlarda göz damarlarının yırtılmasına neden olarak göz kanlanmasına neden olabilir. Göz kanlanması birçok nedenden de kaynaklanabilir. Uykusuzluk, bir işe uzun süre odaklanmak, öksürmek veya yüksek basınç gibi farklı nedenlerden dolayı gerçekleşebilmektedir. Göz kanlanması özellikle çocuklarda beyin kanaması belirtileri arasında da yer alabilmektedir.Beyin kanaması sonrası rehabilitasyonda neler yapılır?Beyin kanaması ameliyatından sonra uzun süreli rehabilitasyon gerekebilmektedir. Hastanın beyin kanaması sonrası günlük yaşam için gerekli olan fonksiyonları mümkün olan en kısa sürede kazanmasına yardımcı olmak ve ileride oluşabilecek beyin kanamalarını önlemek için rehabilitasyon dönemi önemlidir.Beyin kanaması sonra rehabilitasyon ve iyileşme süresi, beyin kanamasının şiddetine, müdahaleye kadar geçen süreye göre farklılık gösterebileceği gibi hastanın tedaviye göstereceği tepki de önemlidir.Uzun süreli rehabilitasyon tedavisi şunları içerebilir:Kan sulandırıcı ilaçlar beyin kanaması riskini artırır mı?Kan sulandırıcı ilaçlar beyin kanaması riskini artıran ilaçlar arasında yer alır. Bu tür ilaçların doktor kontrolünde alınması hayati önem taşımaktadır.Beyin kanaması sonrası iyileşme süreci nasıldır?Beyin kanaması sonrası iyileşme süreci kanamanın şiddetine, hastanın genel durumuna, yaşına, eşlik eden diğer hastalıklarına ve başvuru yapılan merkezin imkânlarına göre değişiklik gösterir. Kanama sonrasındaki erken dönemde hastanın durumu iyileşme açısından belirleyicidir. Kanama sonrasında şuur kaybı olmayan, belirgin kuvvetsizliği olmayan hastalar daha hızlı ve tam olarak iyileşirken, şuur kaybı olan, bir vücut yarısında ve yüzünde felci olan hastalarda bu süreçler daha uzun olabilir. İyileşme miktarı tatminkâr olmayabilir. Süre rehabilitasyon sürelerine eklenirse haftalar hatta aylar ile ifade edilen sürelere uzayabilir.Tansiyon kaç olursa beyin kanaması olur?Kişisel olarak her insanın tansiyon değeri belirli aralıklar arasında sabittir. Bazen 90/60 olarak ölçülen tansiyon o kişinin normal değerleri iken başka biri için çok düşük bir değer olabilir. Tansiyonun normal değerleri 120/80 olarak kabul edilir. Pek çok kişisel özelliği göz önüne almak gerekse de genellikle 160 olarak ölçülen büyük tansiyona kadar tolerans mevcuttur. Daha yüksek değerlere çıkmak veya bu değerde uzun süre kalmak kanama açısından riski artıracaktır.Beyin kanaması ne kadar sürer?Bu şekilde bir süre vermek çok zor olmakla birlikte genel bir inanış olan kanamanın uzun süre devam edeceği düşüncesi yanlıştır. Kanama ilk anda vücuttaki kontrol mekanizmaları ile durdurulur. Bu hastalardaki problem kanamanın devam etmesi değil ilk kanamaya bağlı kitle etkisi ile beynin etkilenmesi, itilmesi ve sıkışmasıdır.Beyin kanamasında yoğun bakımda ne yapılır?Beyin kanaması sonrasında şuur durumunda kötüleşme olan, genel durumu daha kötü olan, kendi başına solunum fonksiyonunu sürdüremeyecek olan hastalar yoğun bakımda izleme alınmalıdır. Yoğun bakım süresince vücut fonksiyonlarının sürdürülebilmesi açısından hastaların her türlü destek tedavileri ve gözlemleri yapılır ve gerekirse hastalar ameliyat veya endovasküler tedaviler gibi daha ileri tedaviler için hazırlanırlar.Beyin kanamasında ilk yardım nasıl yapılmalıdır?Beyin kanaması, hastalarda değişik bulgular ile ortaya çıkar, bazı durumlarda daha önce hiç duyulmamış kadar şiddetli baş ağrısı olur. Hastalar bu durumu “hayatımda hissettiğim en şiddetli ağrı” olarak tarif ederler. Bu durumda beyin kanaması şüphesi duyulmalıdır. Daha önce nöbet geçirmeyen hastada epileptik nöbet ortaya çıkması, bir vücut yarısında kuvvetsizlik, ani konuşma bozukluğu, görme problemleri de kanama bulgusu olabilir. Bu bulguların izlendiği hastalarda şuur kaybı yoksa mevcut imkanlar ile hızla bir hastaneye başvuru yapılması gerekir. Şuur kaybı olan hastalarda ambulans çağrılmalıdır. Kanama sonrası şuur kaybı varsa hastanın kalp atımları, nabızdan kontrol edilmeli, solunumunu sürdürüp sürdürmediği kontrol edilmelidir. Solunumu olamayan ve kalp atımları alınmayan hastalarda hızla solunum desteği ve kalp masajı başlatılarak bir hastaneye götürülmek üzere ambulans çağrılmalıdır.Kulaktan kan gelmesi beyin kanaması belirtisi olabilir mi?Kulaktan kan gelmesi genellikle bir beyin kanaması bulgusu değildir. Bir kafa travmasını takip eden kulak kanamaları genellikle kısa süre içerisinde kendi kendine durur ama kafa travmasına bağlı olarak ek problemler nedeni ile hastanın yatırılması ve tetkik edilmesi gerekebilir.Beyin kanamasının komplikasyonları nelerdir?Beyin kanaması önemli beyin bölgelerinde fonksiyon kaybı ile çeşitli derecelerde görme kaybı, konuşma zorluğu veya kaybı, bir vücut yarısında kuvvetsizlikten, beyin üzerine olan ciddi baskı ve itilme ile şuur kaybına ve hastanın kaybedilmesine kadar giden değişik şekillerde etki edebilir.Beyin kanaması ne kadar sürede iyileşir?Beyin kanamasında iyileşmenin ne kadar süreceği kanamanın verdiği zarara ve kişiye göre değişiklik göstereiblir. Bazı vakalarda bir kaç hafta veya ay içinde hasta toparlayabilirken bazı vakalarda ise iyileşme yıllar sürebilir, kimisi ise hiç iyileşemeyebilir.Beyin kanaması geçiren hasta neden uyutulur?Beyin kanaması geçiren her hasta uyutulmaz ancak solunum fonksiyonu yeterli olmayan hastalar solunumun desteklenmesi için uyutularak suni solunum makinelerine bağlanır, beyin dokusunun rahatlatılması ve beyinde basıncın azaltılması için gerekli tüm ilaçlar ve gerekirse cerrahi girişimler bu durumda da yapılabilir. Beyin dokusunun kanlanması ve oksijenlenmesi daha rahat bir şekilde sağlanmış olur.Beyin kanaması geçiren hasta nelere dikkat etmelidir?Beyin kanaması geçiren hastalarda ilk anda yapılan hızlı müdahaleler ile ortaya çıkabilecek beyin hasarının derecesi azaltılabilir. Hızlı davranmak ve hastayı yeterli bir merkeze ulaştırmak gerekir. Kanama tedavileri sonrasında sekel kalan hastalarda rehabilitasyon tedavilerinin maksimum şeklide ve uygun sürelerde düzenlenmesi de kayıp fonksiyonların tekrar kazandırılmasında önemlidir.Prematüre veya yeni doğan bebeklerde beyin kanaması yaşanır mı?Prematür bebeklerde doğum haftası ile ilgili olarak ne kadar erken doğum olmuşsa o oranda beyin kanaması riski vardır. Bu bekler rutin olarak beyin ultrasonu ile takip edilerek kanama ortaya çıkarsa gerekli tedaviler ve girişimler uygulanır. Prematür bebeklerde beyin kanamasını takiben beyin dokusu kaybı ve hidrosefali de oldukça sık olarak izlenir. Uzun süren zor ve zahmetli bir süreçtir. | 12,955 |
223 | Hastalıklar | Bipolar Affektif Bozukluk | Bipolar bozukluk diyabet (şeker hastalığı), tansiyon hastalığı gibi tedavi edilebilir tıbbi hastalıklar arasında yer alıyor. Bipolar bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu, manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar affektif bozukluk gibi isimlerle adlandırıyor. Bu rahatsızlık dünya çapında her 40-50 kişiden birini etkileyen bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psi. Arzu Beyribey, bipolar affektif bozukluk hakkında bilgi verdi.Bipolar bozukluk diyabet (şeker hastalığı), tansiyon hastalığı gibi tedavi edilebilir tıbbi hastalıklar arasında yer alıyor. Bipolar bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu, manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar affektif bozukluk gibi isimlerle adlandırıyor. Bu rahatsızlık dünya çapında her 40-50 kişiden birini etkileyen bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psi. Arzu Beyribey, bipolar affektif bozukluk hakkında bilgi verdi.
Bipolar affektif bozukluk nedir?Bipolar bozukluk; şeker, tansiyon hastalığı gibi tedavi edilebilir tıbbi bir hastalıktır. Bipolar bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu, manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar affektif bozukluk gibi isimlerle adlandırılan, dünya çapında her 40-50 kişiden birini etkileyen bir rahatsızlıktır. Toplum genelinde, kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülmekte olup, görülme sıklığı ırk, eğitim, meslek veya gelir düzeyi nedeniyle farklılık göstermemektedir.Bu hastalık dönemlerinde bir tarafta, taşkınlık (mani), diğer tarafta çökkünlük (depresyon) bulunmakta olup, bu dönemler yatışma ve alevlenmelerle seyrederek, bu dönemler dışında ise hasta hemen tamamen normale dönmektedir.Bipolar affektif bozukluk belirtileri nelerdir?Bipolar bozuklukta, bireyler duygu durumunda aşırı yükselmelerden (mani), çöküşlere (depresyon) ve yine yükselmelere dönüşen ve aralıklarda normal duygu durum dönemleri bulunan dalgalanmalar yaşamaktadır. Çok enerjik olmak, kolayca sinirlenmek, az uyumak, herkesten daha önemli olduğunu düşünmek, daha konuşkan olmak gibi durumlar görülür.Bu rahatsızlıkta bireyin aşırı bir şekilde para harcamak, kişiliğine göre davranmamak, tam tersi depresif bir ruh haline büründüğü dönemleri de bulunmaktadır. Bu dönemde de kişinin depresyonu, normal bir şekilde yaşanan üzüntülerden daha ağır olup, daha uzun sürmekte ve günlük faaliyetleri engellemektedir. Bu süreçte, çoğu zaman azalan iştah, aşırı bir şekilde uyuma isteği ve enerji azlığı gibi belirtileri yaşanmakta, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları bu hale eşlik etmektedir.Bipolar affektif bozukluk sebepleri nelerdir?Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genetik etkenler azımsanmayacak oranda olup, 2/3 oranında genetik nedenler sorumlu tutulmaktadır. Diğer bir neden ise beyinde hücreler arası iletiyi sağlayan kimyasal maddelerin taşınmasında veya düzeylerinde ortaya çıkan değişikliklerdir. Ayrıca, stresli veya travmatik olaylar da iki uçlu bozukluğun ilk hastalık döneminin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.Bipolar bozukluk biyolojik, genetik, çevreden gelen farklı etkilere bağlı olarak ortaya çıkarak, kişinin duygu, düşünce ve davranışları kontrol eden merkezlerini etkilemektedir.Duygudurum bozuklukları incelendiğinde, presinaptik (uyarının diğer hücre kısmına aktarıldığı bölge) ve postsinaptik (uyarının alındığı bölge) reseptörler ile nörotransmitterlerin ileti bozukluklarına işaret edilmektedir. Bu nörotransmitterlerden en önde gelenleri; serotonin, noradrenalin, dopamin ve asetilkolindir.Bipolar affektif bozukluk tanısı nasıl konulur?Bipolar bozukluk tanısı Psikiyatrist tarafından psikiyatrik muayene sonucu konur. İlk görüşmede net tanı konulamayabilir. Hastalığın tanısını tek başına koyduracak bir tahlil olmamakla birlikte, bir süre gözlem gerekebilir. Kişinin birinci dereceden yakın akrabalarında, bipolar bozukluk bulunduğunda, görülme olasılığı yaklaşık 3-4 kat artabilmekle birlikte, bu oran sadece kalıtımsal hastalık oluşumunu belirlememektedir. Hastalıktan sorumlu olduğu düşünülen bazı genler tespit edilmiştir ancak henüz tanı için kullanılacak düzeye erişmemiştir.Bipolar affektif bozukluk dönemleri: Mani: Mani belirtileri genellikle, aşırı neşe, bazen öfke, coşku, düşünce, konuşma, hareketlerde hızlanma, özgüven artışı, kendini çok iyi hissetme, fizik- mental verimlilikte artış, çoğu zaman çok az uykuya gereksinim duyma şeklindedir. Dikkat dağınıklığı, para harcamada artış, hediye alma, cinsel aktivite artışı, hızlı araba kullanma, risk alma gibi durumlar görülebilir. Artış dönemlerinde, şüphecilik, gerçeklikle bağlantının koptuğu halüsinasyon görüşleri ve gerçekte olmayan sesleri duyma belirtileri dikkat çekmektedir. Depresyon: Uykuda azalma ya da aşırı uyuma, keyifsizlik, iştah kaybı ya da artışı, mutsuzluk, enerjisizlik, özgüvensizlik, değersizlik ve vicdan azabı hisleri, yorgunluk, kişisel bakımın azalması, ilerleyen durumlarda intihar düşünceleri olabilmektedir.Bipolar affektif bozukluk tedavisi nasıldır?Bipolar affektif bozukluk tedavisi temel olarak ilaçlarla yapılmaktadır. Duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotikler olacak şekilde 3 grup ilaç kullanılabilmektedir. Bipolar bozukluk durumunda, farmakolojik olarak, duygudurum dengeleyici (lityum, valproat, karbamazepin, lamotrijin vb. ) ve dopamin hormonu açısından etkili (antipsikotik bazlı) ilaçlar ile tedavi sağlanmaktadır. İlaç tedavisi ile hastalık belirtileri uzun zaman tekrarlamasa dahi ilaçlarla koruyucu tedaviyi sürdürmek gereklidir. Çünkü güncel bilgiler, koruyucu ilaçlar kesilince hastalığın tekrarlama riskinin yükseldiğini göstermektedir.Genelde, hem manik hem depresif belirtileri kontrol altına almak amacıyla, tek ilaç yeterli olmayabileceğinden, hastalığın o anki dönemine ve belirtilerin şiddetine göre birden fazla ilaç kullanılması gerekebilir. Bipolar bozukluk tedavisinde en sık yapılan hata daha iyi hissetmeye başlayınca ilaç tedavisini ve hekim takibini takibi bırakmaktır. İlaçları kendi kendine bırakmak, hastalığın daha hızlı tekrarlamasına sebep olabilmektedir. Tedavi ile birlikte alkol kullanımından ve tuz tüketiminden kaçınmak gereklidir. Farmakolojik desteğin yanında, psikoterapiler, hem kişinin hem ailenin sürece adaptasyonunu ve başa çıkma mekanizmalarını edinmesini sağlamaktadır.Bipolar terapinin temeli ilaç tedavisi olmasına rağmen, psiko eğitim ilaç tedavisine eklendiğinde, çok etkili olan, tüm bipolar tiplerinde yinelemeleri ve hastaneye yatışları azalttığı kanıtlanmış bir tekniktir. Amaç hastanın ve ailenin hastalığı, süreci anlayarak, tedaviye uyumunu artırmak ve yaşam kalitesini iyileştirmektir. Çünkü araştırmalarla bipolar bozuklukta, kötü prognoz ve relapsların (yineleme), kişilerin strese yatkınlık oranıyla paralel artış gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca, kişinin alkol ya da madde kullanımının zararlarını bilmesi, sosyal hayatını daha dengeli bir örüntüde sürdürmesi destek açısından önemli adımlardır. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), aile odaklı terapi gibi kanıta dayalı yöntemlerin uyarlanmış versiyonları fayda sağlamaktadır.Genelde akut dönemde kullanılan ilaçlara koruma tedavisi sırasında devam edilmektedir. Bipolar bozukluk; ömür boyu sürebilen, yineleyici ataklarla seyreden kronik bir ruhsal rahatsızlıktır. Rahatsızlığın yineleyen karakteri, yeti yitimine yol açması, yüksek morbidite (hastalığa yakalananların sayısı) ve intihar riski taşıması, eşlik eden alkol ve madde kullanımının sıklığı, geçirilen dönem sayısı artışıyla prognozun (hastalığın seyri) kötüleşmesi sebebiyle, kriz dönemleri tedavisi yanında mutlaka koruma tedavisi ile doktor görüşmelerine ve psikoterapiye devam edilmesi önerilmektedir.Bipolar affektif bozukluk hakkında sıkça sorulan sorularBipolar affektif bozukluk koruma tedavisinin hedefleri nelerdir?Bipolar affektif bozukluk koruma tedavisindeki amaç şu maddelerle sıralanmaktadır: Yeni manik, depresif ve karma belirtili süreçlerin önüne geçilmesi, Dönem sayılarının ve şiddetinin azaltılması, Sağlıklı süreçlerin süresinin uzatılması, İntihar girişimlerinin önlenmesi, Hastane yatışlarının azaltılması, Kişilerin yaşam işlevselliğinin artırılmasıMevsimsel affektif bozukluk nedir?Mevsimsel olarak tekrarlayan depresyon olarak adlandırılan mevsimsel affektif bozukluk, sonbahar ve kış günleri kısaldığında ortaya çıkma eğilimi gösteren ve tekrarlayan bir depresyon türüdür. Ekvatordan daha uzakta yaşayan insanlarda mevsimsel affektif bozukluk insidansı artar. Bipolar bozukluğun seyrindeki en önemli özelliklerden bir tanesi ise mevsimsellik göstermesidir. Hastalar ilkbahar – yaz aylarında mani özellikleri ağırlıklı, coşkunluk yaşarken, sonbahar – kış aylarında ise çökkünlük, bunalım hissedebilmektedir. İlkbahardan yaz dönemine geçiş esnasında; dürtüsel, tepkisel davranışlar, saldırganlık tepkilerinde artma, öfke patlamaları, aşırı para harcama gözlemlenebilir.Bipolar affektif bozukluk için öneriler nelerdir? Hastalık belirti ve dönemleri, tedavi süreci, ilaç kullanımı, terapi desteği hakkında detaylı bilgi edinin. Ailenizi de sürece katarak bilgi sahibi olmalarını sağlayın. Hastalık dönem geçişlerini takip edebilmek için erken haberci belirtileri ( mutsuzluk, hareketlilik, para harcama artışı, uyku bozuklukları, ölüm düşünceleri, ani kararlar ve risk alma vb.) tanıyın. Uyku düzeninizi bozmak, alkol kullanmak, aşırı stres gibi hastalığı tetikleyecek durumlardan uzak durun. Nefes egzersizleri yapın. Sağlıklı beslenin. Tıbbi incelemelerinizi, duygu durum düzenleyici kan düzeyi takiplerinizi düzenli yaptırın.
Bipolar affektif bozukluk nedir?Bipolar bozukluk; şeker, tansiyon hastalığı gibi tedavi edilebilir tıbbi bir hastalıktır. Bipolar bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu, manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar affektif bozukluk gibi isimlerle adlandırılan, dünya çapında her 40-50 kişiden birini etkileyen bir rahatsızlıktır. Toplum genelinde, kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülmekte olup, görülme sıklığı ırk, eğitim, meslek veya gelir düzeyi nedeniyle farklılık göstermemektedir.Bu hastalık dönemlerinde bir tarafta, taşkınlık (mani), diğer tarafta çökkünlük (depresyon) bulunmakta olup, bu dönemler yatışma ve alevlenmelerle seyrederek, bu dönemler dışında ise hasta hemen tamamen normale dönmektedir.Bipolar affektif bozukluk belirtileri nelerdir?Bipolar bozuklukta, bireyler duygu durumunda aşırı yükselmelerden (mani), çöküşlere (depresyon) ve yine yükselmelere dönüşen ve aralıklarda normal duygu durum dönemleri bulunan dalgalanmalar yaşamaktadır. Çok enerjik olmak, kolayca sinirlenmek, az uyumak, herkesten daha önemli olduğunu düşünmek, daha konuşkan olmak gibi durumlar görülür.Bu rahatsızlıkta bireyin aşırı bir şekilde para harcamak, kişiliğine göre davranmamak, tam tersi depresif bir ruh haline büründüğü dönemleri de bulunmaktadır. Bu dönemde de kişinin depresyonu, normal bir şekilde yaşanan üzüntülerden daha ağır olup, daha uzun sürmekte ve günlük faaliyetleri engellemektedir. Bu süreçte, çoğu zaman azalan iştah, aşırı bir şekilde uyuma isteği ve enerji azlığı gibi belirtileri yaşanmakta, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları bu hale eşlik etmektedir.Bipolar affektif bozukluk sebepleri nelerdir?Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genetik etkenler azımsanmayacak oranda olup, 2/3 oranında genetik nedenler sorumlu tutulmaktadır. Diğer bir neden ise beyinde hücreler arası iletiyi sağlayan kimyasal maddelerin taşınmasında veya düzeylerinde ortaya çıkan değişikliklerdir. Ayrıca, stresli veya travmatik olaylar da iki uçlu bozukluğun ilk hastalık döneminin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.Bipolar bozukluk biyolojik, genetik, çevreden gelen farklı etkilere bağlı olarak ortaya çıkarak, kişinin duygu, düşünce ve davranışları kontrol eden merkezlerini etkilemektedir.Duygudurum bozuklukları incelendiğinde, presinaptik (uyarının diğer hücre kısmına aktarıldığı bölge) ve postsinaptik (uyarının alındığı bölge) reseptörler ile nörotransmitterlerin ileti bozukluklarına işaret edilmektedir. Bu nörotransmitterlerden en önde gelenleri; serotonin, noradrenalin, dopamin ve asetilkolindir.Bipolar affektif bozukluk tanısı nasıl konulur?Bipolar bozukluk tanısı Psikiyatrist tarafından psikiyatrik muayene sonucu konur. İlk görüşmede net tanı konulamayabilir. Hastalığın tanısını tek başına koyduracak bir tahlil olmamakla birlikte, bir süre gözlem gerekebilir. Kişinin birinci dereceden yakın akrabalarında, bipolar bozukluk bulunduğunda, görülme olasılığı yaklaşık 3-4 kat artabilmekle birlikte, bu oran sadece kalıtımsal hastalık oluşumunu belirlememektedir. Hastalıktan sorumlu olduğu düşünülen bazı genler tespit edilmiştir ancak henüz tanı için kullanılacak düzeye erişmemiştir.Bipolar affektif bozukluk dönemleri: Bipolar affektif bozukluk tedavisi nasıldır?Bipolar affektif bozukluk tedavisi temel olarak ilaçlarla yapılmaktadır. Duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotikler olacak şekilde 3 grup ilaç kullanılabilmektedir. Bipolar bozukluk durumunda, farmakolojik olarak, duygudurum dengeleyici (lityum, valproat, karbamazepin, lamotrijin vb. ) ve dopamin hormonu açısından etkili (antipsikotik bazlı) ilaçlar ile tedavi sağlanmaktadır. İlaç tedavisi ile hastalık belirtileri uzun zaman tekrarlamasa dahi ilaçlarla koruyucu tedaviyi sürdürmek gereklidir. Çünkü güncel bilgiler, koruyucu ilaçlar kesilince hastalığın tekrarlama riskinin yükseldiğini göstermektedir.Genelde, hem manik hem depresif belirtileri kontrol altına almak amacıyla, tek ilaç yeterli olmayabileceğinden, hastalığın o anki dönemine ve belirtilerin şiddetine göre birden fazla ilaç kullanılması gerekebilir. Bipolar bozukluk tedavisinde en sık yapılan hata daha iyi hissetmeye başlayınca ilaç tedavisini ve hekim takibini takibi bırakmaktır. İlaçları kendi kendine bırakmak, hastalığın daha hızlı tekrarlamasına sebep olabilmektedir. Tedavi ile birlikte alkol kullanımından ve tuz tüketiminden kaçınmak gereklidir. Farmakolojik desteğin yanında, psikoterapiler, hem kişinin hem ailenin sürece adaptasyonunu ve başa çıkma mekanizmalarını edinmesini sağlamaktadır.Bipolar terapinin temeli ilaç tedavisi olmasına rağmen, psiko eğitim ilaç tedavisine eklendiğinde, çok etkili olan, tüm bipolar tiplerinde yinelemeleri ve hastaneye yatışları azalttığı kanıtlanmış bir tekniktir. Amaç hastanın ve ailenin hastalığı, süreci anlayarak, tedaviye uyumunu artırmak ve yaşam kalitesini iyileştirmektir. Çünkü araştırmalarla bipolar bozuklukta, kötü prognoz ve relapsların (yineleme), kişilerin strese yatkınlık oranıyla paralel artış gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca, kişinin alkol ya da madde kullanımının zararlarını bilmesi, sosyal hayatını daha dengeli bir örüntüde sürdürmesi destek açısından önemli adımlardır. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), aile odaklı terapi gibi kanıta dayalı yöntemlerin uyarlanmış versiyonları fayda sağlamaktadır.Genelde akut dönemde kullanılan ilaçlara koruma tedavisi sırasında devam edilmektedir. Bipolar bozukluk; ömür boyu sürebilen, yineleyici ataklarla seyreden kronik bir ruhsal rahatsızlıktır. Rahatsızlığın yineleyen karakteri, yeti yitimine yol açması, yüksek morbidite (hastalığa yakalananların sayısı) ve intihar riski taşıması, eşlik eden alkol ve madde kullanımının sıklığı, geçirilen dönem sayısı artışıyla prognozun (hastalığın seyri) kötüleşmesi sebebiyle, kriz dönemleri tedavisi yanında mutlaka koruma tedavisi ile doktor görüşmelerine ve psikoterapiye devam edilmesi önerilmektedir.Bipolar affektif bozukluk hakkında sıkça sorulan sorularBipolar affektif bozukluk koruma tedavisinin hedefleri nelerdir?Bipolar affektif bozukluk koruma tedavisindeki amaç şu maddelerle sıralanmaktadır:Mevsimsel affektif bozukluk nedir?Mevsimsel olarak tekrarlayan depresyon olarak adlandırılan mevsimsel affektif bozukluk, sonbahar ve kış günleri kısaldığında ortaya çıkma eğilimi gösteren ve tekrarlayan bir depresyon türüdür. Ekvatordan daha uzakta yaşayan insanlarda mevsimsel affektif bozukluk insidansı artar. Bipolar bozukluğun seyrindeki en önemli özelliklerden bir tanesi ise mevsimsellik göstermesidir. Hastalar ilkbahar – yaz aylarında mani özellikleri ağırlıklı, coşkunluk yaşarken, sonbahar – kış aylarında ise çökkünlük, bunalım hissedebilmektedir. İlkbahardan yaz dönemine geçiş esnasında; dürtüsel, tepkisel davranışlar, saldırganlık tepkilerinde artma, öfke patlamaları, aşırı para harcama gözlemlenebilir. | 6,428 |
224 | Hastalıklar | Beyinde Damar Tıkanıklığı | Beyin damar tıkanıklığı, beyindeki kan damarlarının daralması, pıhtı oluşumu, atardamar tıkanıklığı veya kan damarı yırtılması gibi nedenlerle kan damarlarının tıkanarak kan akışında probleme neden olduğu ciddi bir tıbbi durumdur. Tedavi edilmediğinde inme başta olmak üzere pek çok olumsuz tabloya ve hayati riske sebep olur.Beyin damar tıkanıklığı, beyindeki kan damarlarının daralması, pıhtı oluşumu, atardamar tıkanıklığı veya kan damarı yırtılması gibi nedenlerle kan damarlarının tıkanarak kan akışında probleme neden olduğu ciddi bir tıbbi durumdur. Tedavi edilmediğinde inme başta olmak üzere pek çok olumsuz tabloya ve hayati riske sebep olur.
Beyinde Damar Tıkanıklığı Nedir?Beyin damar tıkanıklığı, beyne giden kan akışının azaldığı ve felce neden olabilen beyin hasarıdır. Düşünme, konuşma, kişilik, duyusal ve motor işlevlerinin bulunduğu; beynin büyük kısmını besleyen, beyne kan taşıyan iki karotis arteri bulunur. Beyne giden kanın yüzde 80’i sağ ve sol şah damar tarafından sağlanır. Bu damarlar yani karotis arterler içinde de plak adı verilen yağ ve kolesterol birikintileri yani ateroskleroz gelişebilir. Bu birikme damarları daraltabilir, bunun sonucunda ortaya çıkan tabloya beyinde damar tıkanması adı verilir.Beyin Damar Tıkanıklığı Belirtileri Nelerdir?Şah damarı tıkanıklığı geçici iskemik atağa (GİA) ya da iskemik inmeye neden olur. GİA ya tek gözde 1-5 dakika süren geçici görme kaybı ya da karşı beden yarısında güçsüzlük, uyuşukluk ve konuşma bozukluğu şeklindedir. Beden yarısında olduğu zaman bu ataklar kısa süreli ve sıktır. Bazen atağı kolaylaştıran sıcak banyo, ağır yemek gibi damarları genişleten ve tansiyon düşüren durumlar söz konusudur. Tek kolda titreme şeklinde ataklar şah damarı darlığı için tipiktir. Genel olarak bunun belirtileri şu şekilde maddelenebilir: Baş ağrısı Bulantı ve kusma Vücudun bir bölümünde kuvvet kayb Duyu bozuklukları Yürüme sorunları Konuşma ve görme bozukluğu Epilepsi nöbetleri Bellek sorunları Duygu ve düşünce karmaşıklığıBeyinde Damar Tıkanıklığı Neden Olur?Beyin damar tıkanıklığının yaygın nedenleri yüksek tansiyon, kanda aşırı yağ bulunması, sigara kullanımı ve ilerleyen yaştır. Şah damarında darlık gelişmesi yavaş bir süreçtir. Geç ergenlik veya yetişkin dönemlerde başlayan sorun zaman içinde aterom plağına dönüşebilir.Genel olarak beyin damar tıkanıklıklarının nedenleri şu şekildedir: Beyin-damar hastalıkları Enfeksiyonlar Tümörler Doğumsal hastalıklar Kalp hastalıkları Hematolojik hastalıklar Tütün ürünleri kullanımı Çeşitli ilaçlar İleri yaşBeyinde Damar Tıkanıklığı Nasıl Teşhis Edilir?Beyinde damar tıkanıklığı tanısı doppler ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi ya da Manyetik Rezonans (MR) yöntemlerinden biri ile konabilir. Doppler ultrasonografi kolay uygulandığı, zarar vermeyen ve tekrarlanabilen bir inceleme olduğu için ilk seçenektir. Ayrıca damarın iç yapısı ve plakların niteliksel ve niceliksel özellikleri gibi diğer iki inceleme ile hakkında bilgi sahibi olamadığımız konularda iyidir. Ancak yapan kişinin bilgi ve becerisine bağlı bir tetkik olduğu unutulmamalıdır. Beyinde Damar Tıkanıklığı Nasıl Tedavi Edilir? İskemik inme ya da geçici iskemik atak geçiren bir kişide olaydan sorumlu şah damarında %70 üzerinde darlık varsa bu darlık karotid endarterektomi adı verilen bir ameliyatla ya da stentle açılmalıdır. Bu işlemler kişi felç geçirdikten sonra ilk 2 hafta içinde yapıldığında en iyi sonuç elde edilir. Ancak bu tedavilerin yapılabilmesi için geçirilen felcin kişide sakatlık bırakmamış olması gerekmektedir.Hastalığa neden olmamış şah damarı darlıklarında tedavi kararı titiz incelemelerden sonra hastanın yaşı, cinsiyeti diğer hastalıkları gibi pek çok etmenin birlikte değerlendirilmesi ile bu konuda çalışan uzmanlaşmış hekimler tarafından alınır.Beyin Damar Tıkanıklığı İyileşme Süreci Nasıldır?İnme olabilecek en acil durumlardan bir tanesidir. İnme geçiren kişiye erken müdahale edildiğinde tamamen düzelebilir. Hızlıca kasıktan yapılan bir anjiyo ile pıhtı o damardan çıkarılabilmektedir. Tedavide balon ve stent ile darlık genişletilir. İnme olan hastada bazen ek olarak farklı sorunlar da ortaya çıkabilir. Beyin ödemi, nöbetler, omuz ağrısı, depresyon, idrar yolu enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu gibi ek komplikasyonlar çıkabilir. Böyle durumlarda hasta fizik tedaviye de yönlendirilebilir. Hastanın durumuna göre iyileşme süreci değişir.Beyin Damar Tıkanıklığı Nasıl Önlenir?Tüm risk faktörlerini sınırlamak için yaşam tarzı değişikliği genellikle önerilir. Bunlardan bazıları şöyledir: Tütün ürünlerinin kullanımının bırakılması Yüksek tansiyon kontrolü Yüksek şeker kontrolü Düzenli doktor kontrolleri Kolesterolün düzenlenmesi Beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi İdeal kiloya inilmesi Düzenli egzersiz yapılması Diğer inme risk faktörleri kontrol edilmeliBeyinde Damar Tıkanıklığı Hakkında Sık Sorulan Sorularİskemik inme nedenleri nelerdir?İskemik inme beyine giden kan akımının kesilmesi sonucunda meydana gelir ve kişinin yüzünde, kolunda ve bacağında felce, konuşamamaya, dengesizliğe ya da görme bozukluğuna neden olabilir. En sık görülen nedenleri küçük damar hastalığı, kalp kaynaklı pıhtılar ve şah damarı hastalıklarıdır.Beyinde damar tıkanıklığı geçer mi?Beyinde damar tıkanıklığı geçici veya kalıcı felce neden olabilir. Geçici olanlara "Geçici iskemik atak" denir; hızlı tedaviyle iz bırakmadan iyileşebilir. Ancak kalıcı inme, vücut tansiyonu düzeltemediği için veya beyne atan pıhtı erimediği için konu 24 saatten fazla devam edebilir. Eğer beyinde damar tıkanıklığı tedavi edilmezse tansiyon yükselmesi ya da alçalması bile kişinin hayatını kaybetmesine sebep olabilmektedir.Asemptomatik şah damarı darlığı ne demektir?Asemptomatik şah damarı darlığı o şah damarının suladığı alana ait geçici iskemik atak ya da inme geçirmemiş kişiler için kullanılan bir terimdir. Baş dönmesi gibi müphem belirtiler ya da arka sisteme ait bulgular şah damarına ait bulgular olmadığı için semptomatik kabul edilmez.Semptomatik ve asemptomatik ayrımı neden önemlidir?Bir inme ya da geçici iskemik atağın nedeni şah damarı darlığı ise, gelecekte olacak inme tekrarını önlemek için endarterektomi dediğimiz bir ameliyat ile darlığın giderilmesi yararlıdır. Bu yarar, ameliyat inmeden sonra ilk 2 haftada yapıldığında en yüksektir. Zamanla yarar hızlıca düşer ve 3. aydan sonra yarar sınırlıdır.Asemptomatik şah damarı darlıklarının büyük çoğunluğu (%90) yoğun tıbbi tedavi ile takip edilmelidir. Yoğun tıbbi tedavi Yaşam şekli değişiklikleri Sigaranın bırakılması Sağlıklı kilonun korunması Orta yoğunlukta egzersiz Kontrollü alkol tüketimi Akdeniz tipi sağlıklı diyet Kan basıncının kontrolü Kan sulandırıcı tedavi Kolesterol yüksekliğinin tedavisi Homosistein yüksekliğinin tedavisiAsemptomatik şah damarı darlıklarının ancak %10’nunda cerrahi tedavi gerekir. Cerrahi tedavi kararı vermek için darlık derecesine değil, Transkranial Doppler ile mikroemboli geçişine ve ileri görüntüleme yöntemleri ile plak yapısına bakılmalıdır. Endarterektomi ile karşılaştırıldığında stent tedavisi ile işlem sonrasında inme riski 2 kat fazladır. Bu nedenle asemptomatik hastalarda stent sadece endarterektominin mümkün olmadığı hastalarda uygulanmalıdyyır. Bu durumlar yüksek bifurkasyon gibi teknik nedenler, daha önce boyun bölgesinde cerrahi girişim, radyasyon artriti ve hastada cerrahi için yüksek risk olmasıdır.Endarterektomi nedir?Endarterektomi, genel ya da lokal anesteziyle yapılan karotis arterlerde oluşan plakların cerrahi olarak çıkarılması işlemidir. Hastanın bilinci yerindeyken yani lokal anestezi ile yapıldığında beyne etkisi kolaylıkla gözlenmektedir. Eğer atardamarda yüzde 70 ve üstü daralma varsa, eğer yüzde 50 üstü daralma ile birlikte pıhtı atmaya uygun bir damarsa, son altı ay içinde iskemik atak geçirildiyse endartetektomi önerilebilir.Beyin damar tıkanıklığı hayati riske yol açan bir sorun mu?Beyin damar tıkanıklığı eğer zamanında tedavi edilmezse hayati risk oluşturabilmektedir.Beyin damar tıkanıklığı bitkisel tedavi ile çözümlenebilir mi?Hiçbir bitkisel yöntem, tedavi içinde yer alamaz. Hastalar bu durumda olunduğunda asla bu tür yöntemlere başvurmamalıdır.Şahdamar darlığında en uygun tedavi ne olur?Karotid Arterin (şahdamarı) ciddi daralmalarında ameliyat veya stent seçeneği olabilir. Hangi tedavinin doğru olduğu yönünde darlığın derecesi, yeri ve sizde belirtiler olup olmamasına göre karar hekiminizce verilecektir. Operasyon söz konusu ise damarın içi açılarak, darlık yapan plak temizlenir (endarterektomi). Plağın temizlenmesini takiben damar duvarı bir sentetik yama ile genişletilerek kapatılır (patchplasti). Eğer hastaya koroner bypass ameliyatı gerekiyorsa önce karotid ameliyatı yapılıp 24 saat sonra bypass ameliyatı gerçekleştirilebilir. Uygun hastalarda stent tedavisi de başarı ile uygulanmaktadır
Beyinde Damar Tıkanıklığı Nedir?Beyin damar tıkanıklığı, beyne giden kan akışının azaldığı ve felce neden olabilen beyin hasarıdır. Düşünme, konuşma, kişilik, duyusal ve motor işlevlerinin bulunduğu; beynin büyük kısmını besleyen, beyne kan taşıyan iki karotis arteri bulunur. Beyne giden kanın yüzde 80’i sağ ve sol şah damar tarafından sağlanır. Bu damarlar yani karotis arterler içinde de plak adı verilen yağ ve kolesterol birikintileri yani ateroskleroz gelişebilir. Bu birikme damarları daraltabilir, bunun sonucunda ortaya çıkan tabloya beyinde damar tıkanması adı verilir.Beyin Damar Tıkanıklığı Belirtileri Nelerdir?Şah damarı tıkanıklığı geçici iskemik atağa (GİA) ya da iskemik inmeye neden olur. GİA ya tek gözde 1-5 dakika süren geçici görme kaybı ya da karşı beden yarısında güçsüzlük, uyuşukluk ve konuşma bozukluğu şeklindedir. Beden yarısında olduğu zaman bu ataklar kısa süreli ve sıktır. Bazen atağı kolaylaştıran sıcak banyo, ağır yemek gibi damarları genişleten ve tansiyon düşüren durumlar söz konusudur. Tek kolda titreme şeklinde ataklar şah damarı darlığı için tipiktir. Genel olarak bunun belirtileri şu şekilde maddelenebilir:Beyinde Damar Tıkanıklığı Neden Olur?Beyin damar tıkanıklığının yaygın nedenleri yüksek tansiyon, kanda aşırı yağ bulunması, sigara kullanımı ve ilerleyen yaştır. Şah damarında darlık gelişmesi yavaş bir süreçtir. Geç ergenlik veya yetişkin dönemlerde başlayan sorun zaman içinde aterom plağına dönüşebilir.Genel olarak beyin damar tıkanıklıklarının nedenleri şu şekildedir:Beyinde Damar Tıkanıklığı Nasıl Teşhis Edilir?Beyinde damar tıkanıklığı tanısı doppler ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi ya da Manyetik Rezonans (MR) yöntemlerinden biri ile konabilir. Doppler ultrasonografi kolay uygulandığı, zarar vermeyen ve tekrarlanabilen bir inceleme olduğu için ilk seçenektir. Ayrıca damarın iç yapısı ve plakların niteliksel ve niceliksel özellikleri gibi diğer iki inceleme ile hakkında bilgi sahibi olamadığımız konularda iyidir. Ancak yapan kişinin bilgi ve becerisine bağlı bir tetkik olduğu unutulmamalıdır. Beyinde Damar Tıkanıklığı Nasıl Tedavi Edilir? İskemik inme ya da geçici iskemik atak geçiren bir kişide olaydan sorumlu şah damarında %70 üzerinde darlık varsa bu darlık karotid endarterektomi adı verilen bir ameliyatla ya da stentle açılmalıdır. Bu işlemler kişi felç geçirdikten sonra ilk 2 hafta içinde yapıldığında en iyi sonuç elde edilir. Ancak bu tedavilerin yapılabilmesi için geçirilen felcin kişide sakatlık bırakmamış olması gerekmektedir.Hastalığa neden olmamış şah damarı darlıklarında tedavi kararı titiz incelemelerden sonra hastanın yaşı, cinsiyeti diğer hastalıkları gibi pek çok etmenin birlikte değerlendirilmesi ile bu konuda çalışan uzmanlaşmış hekimler tarafından alınır.Beyin Damar Tıkanıklığı İyileşme Süreci Nasıldır?İnme olabilecek en acil durumlardan bir tanesidir. İnme geçiren kişiye erken müdahale edildiğinde tamamen düzelebilir. Hızlıca kasıktan yapılan bir anjiyo ile pıhtı o damardan çıkarılabilmektedir. Tedavide balon ve stent ile darlık genişletilir. İnme olan hastada bazen ek olarak farklı sorunlar da ortaya çıkabilir. Beyin ödemi, nöbetler, omuz ağrısı, depresyon, idrar yolu enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu gibi ek komplikasyonlar çıkabilir. Böyle durumlarda hasta fizik tedaviye de yönlendirilebilir. Hastanın durumuna göre iyileşme süreci değişir.Beyin Damar Tıkanıklığı Nasıl Önlenir?Tüm risk faktörlerini sınırlamak için yaşam tarzı değişikliği genellikle önerilir. Bunlardan bazıları şöyledir:Beyinde Damar Tıkanıklığı Hakkında Sık Sorulan Sorularİskemik inme nedenleri nelerdir?İskemik inme beyine giden kan akımının kesilmesi sonucunda meydana gelir ve kişinin yüzünde, kolunda ve bacağında felce, konuşamamaya, dengesizliğe ya da görme bozukluğuna neden olabilir. En sık görülen nedenleri küçük damar hastalığı, kalp kaynaklı pıhtılar ve şah damarı hastalıklarıdır.Beyinde damar tıkanıklığı geçer mi?Beyinde damar tıkanıklığı geçici veya kalıcı felce neden olabilir. Geçici olanlara "Geçici iskemik atak" denir; hızlı tedaviyle iz bırakmadan iyileşebilir. Ancak kalıcı inme, vücut tansiyonu düzeltemediği için veya beyne atan pıhtı erimediği için konu 24 saatten fazla devam edebilir. Eğer beyinde damar tıkanıklığı tedavi edilmezse tansiyon yükselmesi ya da alçalması bile kişinin hayatını kaybetmesine sebep olabilmektedir.Asemptomatik şah damarı darlığı ne demektir?Asemptomatik şah damarı darlığı o şah damarının suladığı alana ait geçici iskemik atak ya da inme geçirmemiş kişiler için kullanılan bir terimdir. Baş dönmesi gibi müphem belirtiler ya da arka sisteme ait bulgular şah damarına ait bulgular olmadığı için semptomatik kabul edilmez.Semptomatik ve asemptomatik ayrımı neden önemlidir?Bir inme ya da geçici iskemik atağın nedeni şah damarı darlığı ise, gelecekte olacak inme tekrarını önlemek için endarterektomi dediğimiz bir ameliyat ile darlığın giderilmesi yararlıdır. Bu yarar, ameliyat inmeden sonra ilk 2 haftada yapıldığında en yüksektir. Zamanla yarar hızlıca düşer ve 3. aydan sonra yarar sınırlıdır.Asemptomatik şah damarı darlıklarının büyük çoğunluğu (%90) yoğun tıbbi tedavi ile takip edilmelidir.Asemptomatik şah damarı darlıklarının ancak %10’nunda cerrahi tedavi gerekir. Cerrahi tedavi kararı vermek için darlık derecesine değil, Transkranial Doppler ile mikroemboli geçişine ve ileri görüntüleme yöntemleri ile plak yapısına bakılmalıdır. Endarterektomi ile karşılaştırıldığında stent tedavisi ile işlem sonrasında inme riski 2 kat fazladır. Bu nedenle asemptomatik hastalarda stent sadece endarterektominin mümkün olmadığı hastalarda uygulanmalıdyyır. Bu durumlar yüksek bifurkasyon gibi teknik nedenler, daha önce boyun bölgesinde cerrahi girişim, radyasyon artriti ve hastada cerrahi için yüksek risk olmasıdır.Endarterektomi nedir?Endarterektomi, genel ya da lokal anesteziyle yapılan karotis arterlerde oluşan plakların cerrahi olarak çıkarılması işlemidir. Hastanın bilinci yerindeyken yani lokal anestezi ile yapıldığında beyne etkisi kolaylıkla gözlenmektedir. Eğer atardamarda yüzde 70 ve üstü daralma varsa, eğer yüzde 50 üstü daralma ile birlikte pıhtı atmaya uygun bir damarsa, son altı ay içinde iskemik atak geçirildiyse endartetektomi önerilebilir.Beyin damar tıkanıklığı hayati riske yol açan bir sorun mu?Beyin damar tıkanıklığı eğer zamanında tedavi edilmezse hayati risk oluşturabilmektedir.Beyin damar tıkanıklığı bitkisel tedavi ile çözümlenebilir mi?Hiçbir bitkisel yöntem, tedavi içinde yer alamaz. Hastalar bu durumda olunduğunda asla bu tür yöntemlere başvurmamalıdır.Şahdamar darlığında en uygun tedavi ne olur? | 5,821 |
225 | Hastalıklar | Beyin Tümörü | Beyin tümörü, beyin dokusundaki hücrelerin anormal ve kontrol edilemeyen şekilde büyümesi sonucu beyinde kitle oluşmasıdır. Beyin tümörü iyi veya kötü huylu bir şekilde oluşabilir ancak kanserli olsun ya da olmasın, beyin tümörleri çevredeki dokulara baskı yapacak kadar büyürlerse beyin fonksiyonlarını etkiler. Bayılma ve kasılma gibi nöbetler ile giderek kötüleşen baş ağrısı ile kendini belli eden beyin tümörü, kişilik değişikliği, denge ve koordinasyon problemleri, görme bozuklukları, uzuvlarda uyuşma ve bulantı-kusmayada neden olur. Beyin tümörü tedavi seçenekleri arasında tümörün türüne veya büyüklüğüne göre ameliyat, kemoterapi veya radyasyon yer alır.Beyin tümörü, beyin dokusundaki hücrelerin anormal ve kontrol edilemeyen şekilde büyümesi sonucu beyinde kitle oluşmasıdır. Beyin tümörü iyi veya kötü huylu bir şekilde oluşabilir ancak kanserli olsun ya da olmasın, beyin tümörleri çevredeki dokulara baskı yapacak kadar büyürlerse beyin fonksiyonlarını etkiler. Bayılma ve kasılma gibi nöbetler ile giderek kötüleşen baş ağrısı ile kendini belli eden beyin tümörü, kişilik değişikliği, denge ve koordinasyon problemleri, görme bozuklukları, uzuvlarda uyuşma ve bulantı-kusmayada neden olur. Beyin tümörü tedavi seçenekleri arasında tümörün türüne veya büyüklüğüne göre ameliyat, kemoterapi veya radyasyon yer alır.
Beyin Tümörü Nedir?Beyin tümörü, beyin ve çevresindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalıp büyümesi sonucu beyinde meydana gelen iyi veya kötü huylu anormal doku kitlesidir. Bebeklerden yetişkinlere kadar birçok kişide görülebilen beyin tümörü, kanserli veya kanserli olmayan olarak kendi içinde ayrılır.Meydana gelen tümörler büyüdüğünde kafatasındaki basıncın artmasına neden olur ve bu durum beyin hasarının oluşmasıyla birlikte hayati tehlike meydana getirebilir. Bunlarla birlikte beyinde gelişen tümörlere birincil tümör adı verilirken vücudun farklı bir yerinde oluştuktan sonra beyninize yayılan tümörlere ikincil tümörler veya metastatik beyin tümörleri denir.Beyin Tümörü Çeşitleri Nelerdir?Beyin tümörleri birincil (primer) ve ikincil yani seconder olmak üzere kendi içinde ikiye ayrılır. Beynin kendi hücrelerinden oluşan birincil beyin tümörleri iyi huylu (benign) ya da kötü huylu (maling) olabilir. İkincil beyin tümörleri ise, vücudun başka bir noktasında beliren kanserli hücrelerin beyne sıçramasıyla oluşur.İyi huylu beyin tümörleriİyi huylu beyin tümörleri beyin hücresi kaynaklı değildir. Oldukça yavaş üreme hızına sahip olan iyi huylu beyin tümörleri beyin dokusundan kolaylıkla ayrılabilir özelliktedir. Böylece iyi huylu tümörlerin tümü veya tümüne yakın kısmı çıkarılabilir. Ameliyat sonrası sonuçları çok iyidir. Cerrahi müdahale sayesinde alınan iyi huylu beyin tümörü nadiren tekrar oluşur ve vücudun diğer bölgelerine yayılma ihtimalleri yoktur. Kanserli olmasa da iyi huylu beyin tümörü belli bir büyüklüğe ulaştığında beynin hassas bölgelerine baskı yaparak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. İyi huylu beyin tümörünün zaman içerisinde kanserli beyin tümörüne dönüşme riski de mümkündür.Kötü huylu beyin tümörleriBeyin kanseri hücrelerle oluşan kötü huylu beyin tümörleri iyi huylu tümörlere göre daha hızlı büyüme gerçekleştirir ve yakınında bulunan beyin dokusuna zarar verebilir. Bu nedenle de ameliyatla tamamen alınmaları çok zordur. Çünkü kötü huylu beyin tümörlerinde tümörleşen doku beyin fonksiyonlarını gerçekleştiren dokulardır ve cerrahi olarak alınan her doku fonksiyon kaybı demektir.Kötü huylu beyin tümörlerinde ameliyat sonrası tümörde yeniden büyüme söz konusu olabilir. Aynı zamanda vücudumuzun farklı bir bölgesinden beyin dokusuna yayılan metastatik tümörler de kötü huylu tümörler olarak kabul edilir. Glioblastoma multiforme (gbm), diğer adıyla glioblastom grade IV bir astrositom olarak bilinmektedir. Ölümcül ve agresif tümörler arasında yer alır. Glioblastoma multiforme (gbm), 100 bin'de 2-3 oranında nadir görülen bir hastalıktır. Glioblastoma multiforme (gbm), beyin tümörleri arasında en sık görülen ve tedavisi en zor olan beyin kanseri olarak bilinmektedir. Glioblastoma multiforme (gbm), baş ağrısı, hafıza kaybı ve davranış değişiklikleri gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Aynı zamanda glioblastoma multiforme (gbm) tedavi yöntemleri arasında kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi yer almaktadır.Beyin Tümörü Neden Olur?Beyin tümörü; beynin içindeki veya yakınındaki hücrelerin DNA'larında değişiklik olması durumunda meydana gelir. Beynin içindeki yapısal değişimin yanı sıra kafa travmaları, kalıtsal faktör, yaş ve yoğun bir şekilde kimyasal veya radyasyona maruz kalınması beyin tümörü oluşumuna yol açar. Genel olarak beyin tümörü nedenleri şöyledir: Yaşanan kafa travmaları Kalıtsal faktörler Yaş Yoğun kimyasal veya radyasyona maruz kalmak Tüberozskleroz Turner sendromu Lynch sendromu Cowden ve Gorlin sendromuBeyin Tümörü Belirtileri Nelerdir?Uzun süren şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı ve kusma, çift görme gibi aniden gelişen görüş bozuklukları, bayılma nöbetleri, kol ve bacaklarda güç ve his kaybı, unutkanlık, konuşma ve konuşulanları anlamada güçlük beyin tümörünün belirtileridir.Yaygın beyin tümörü belirtileri şunlardır: Uzun süren şiddetli baş ağrısı Baş dönmesi ve denge kaybı Görüşte bulanıklaşma veya çift görme Nöbetler (bayılma, seğirme, bilinç kaybı gibi) Vücudun bir tarafında güç kaybı ve hissizlik Bulantı ve kusma Unutkanlık, kişilik ve davranış gibi zihinsel sorunlar İşitme kaybı veya işitmede dengesizlikŞiddetli baş ağrısı (özellikle sabahları)Beyin tümörünün en tipik belirtisi baş ağrısıdır. Beyinde kontrolsüz bir şekilde büyüyen tümör çevresindeki hücrelere baskı yapabilir. Tümörün beyin hücrelerine yapacağı baskı baş ağrısına neden olur. Ayrıca yine büyüyen tümörün beyinde yaratacağı şişme de kafaiçi basıncı artıracağı için bu durumda baş ağrısı yaşanmasına neden olur. Beyin tümörü kaynaklı baş ağrıları genellikle sabah saatlerinde daha fazla yaşanır.Baş dönmesi ve denge kaybıBeyindeki tümör büyüdükçe çevredeki beyin dokusuna baskı yapar ve fonksiyonel yetinin değişmesine neden olur. Tümör beynin dengeyi kontrol etmeye yardımcı olan bir bölgesindeyse bu durum baş dönmesi ve denge problemlerinin yaşanmasına sebebiyet verir.Bulanık ve çift görmeBeyin tümörünün optik sinire uyguldığı baskı bulanık görme, çift görme veya artan kör noktaya neden olur. Tümör büyüdükçe optik siniri sıkıştıracak ve baskısı daha fazla olacaktır. Uygulanan baskıya göre körlük dahi meydana gelebilir.Bayılma ve nöbet geçirmeBeyin tümörü beyindeki nöronlara zarar verir, bu durum kişide kas kasılmaları, seğirme, uyuşukluk ve karıncalanmaya, bayılma ve bilinç kaybı gibi nöbetler gelişmesine neden olur.Vücudun bir tarafında uyuşmaBeynin hareketi veya hissi kontrol eden serebrum bölgesindeki tümörler, vücudun genellikle tek tarafında güçsüzlüğe veya uyuşukluğa neden olabilmektedir. Tek bölgede yaratacağı güçsüzlük dışında konuşma veya hatta kelimeleri anlamada sorunlara da neden olabilir.Bulantı ve kusmaBeyinde gelişen tümörün beyin dokularına yaptığı baskı ve beyin içindeki sıvının akışını engellemesi kafatası içindeki basıncın artmasına neden olur. Kafatası içerisindeki beyin-omurilik sıvısı ve beyinin oluşturduğu basıncın bir etkisi olarak mide bulantısı ve kusma yaşanır.Unutkanlık ve hatırlama güçlüğüBeyin tümörünün yaygın belirtilerinden biride unutkanlıktır. Beynin ön lobu ve temporal lobu olarak bilinen konuşma ve hafıza süreçlerinde rol oynayan bölgelerde gelişen tümörün hücrelerin işlevini bozması kişide unutkanlık ve hatırlama güçlüğü gibi sorunlara neden olurKişilik değişikliğiBeyin tümörünün yaygın belirtilerinden biri tümörün kişinin beynine baskı yaptığında veya beynin şişmesine neden olduğunda kişilik değişiklikleri ve ruh hali değişimleri yaşanmasıdır. Ruh halinde yaşanan bu değişiklikler daha çok kişilik ve davranışı düzenlemede oldukça etkili olan frontal lobda bulunan beyin tümörleriyle ilgilidir.İşitme kaybı ve kulak çınlamasıBeyin tümörünün başka bir belirtisi tümörün işitme sorunlarına yol açabilmesidir. Tümör işitme sinirine baskıı yaptığında ya da toksik maddelerin salgılanmasına neden olduğunda, işitme siniri olan koklear sinire baskı yapar ve bu kişide işitme kaybına ve işitmede dengesizliğe neden olur.Beyin Tümörü Nasıl Teşhis Edilir?Nöbet geçirme, kişilik ve davranış değişiklikleri, denge kaybı ve sakar davranışlar, bulanık görme, çift görme ya da görme kaybı, kol veya bacakta güçsüzlük, birkaç günden uzun süren baş ağrısı ile mide bulantısı ve kusma bir doktora görünmeyi beyin tümörü şüphesini destekleyen belirtilerdir. Bu belirtiler uzman bir doktora görünmeyi gerektiren belirtilerdir. Doktor fiziksel belirtileri dinledikten sonra teşhisi netleştirmek için MR (manyetik rezonans görüntüleme) ve beyin tomografisi isteyerek tümör olup olmadığını anlamaya çalışacaktır.Beyin tümörü teşhisinde faydalanılan yöntemler şunlardır:Beyin MR'ı veya CT taramasıManyetik rezonans görüntüleme (MRI), beyin tümörü teşhisinde faydalanılan en iyi görüntüleme testidir. MRI'ya giremiyorsanız bilgisayarlı tomografi (BT) iyi bir alternatiftir. Bu testlerden önce damarlarınızdan birine kontrast madde adı verilen tümörün görülmesini kolaylaştıran bir madde enjekte edilir. Bu testler tümörün boyutunu ve kesin konumunu belirli ayrıntılarla gösterebilir.Biyopsi Tümörün tipini ve kanserli olup olmadığını belirlemek için genellikle tümörden biyopsi yapmaları (mikroskop altında incelenmek üzere tümör örneğinin alınması) gerekir. Bir beyin cerrahı, ameliyat sırasında tümörün tamamını veya bir kısmını çıkaracakları bir biyopsi yapabilir. Tümöre ulaşılması zorsa, kafatasınızda küçük bir delik açılmasını ve tümörden doku örneği almak için bir iğne kullanılmasını içeren stereotaktik biyopsi yapabilirler.Omurilik musluğu (lomber ponksiyon)Omurilik musluğu yönteminde doktor tarafından, omurganızın çevresinden beyin omurilik sıvısını (BOS) çıkarmak için küçük bir iğne kullanılır.Özel testler Bazı testler bazen tanıya yardımcı olabilir. Örneğin doktor tarafından kanınızda ve beyin omurilik sıvınızda, belirli tümörlerin salgıladığı, tümör belirteçleri adı verilen maddeleri kontrol eden testler isteyebilir. Ayrıca belirli tümörlerin özelliği olan gen anormalliklerini de test edebilirler.Beyin Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?Beyin ameliyatı tedavisi için öncelikle kesin teşhisin belirlenip doktorun hastaya uygun tedavi seçeneğini belirlemesi gerekir.Beyin tümörü tedavisinde uygulanan tedaviler şu şekildedir:Beyin ameliyatı (kraniyotomi): Eğer mümkünse beyin cerrahları tarafından tümör kraniotomi olarak adlandırılan beyin ameliyatı yoluyla çıkarılır. Beyninizin işlevsel bölgelerine verilen zararı en aza indirmek için bazen uyanıkken de (acı hissetmezsiniz) ameliyat gerçekleştirilir.Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisinde yüksek dozda X-ışınları beyin tümörü hücrelerini yok eder veya tümörü küçültür.Radyocerrahi: Radyocerrahi işlemi, bir tümörü yok etmek için çok odaklanmış radyasyon ışınlarını (gama ışınları veya proton ışınları) kullanan bir tür radyasyon terapisi olarak kabul edilir. Kesi (kesi) gerektirmediği için aslında ameliyat olarak değerlendirilmez.Brakiterapi: Brakiterapi bir radyasyon terapisidir. Radyoaktif tohumların, kapsüllerin veya diğer implantların doğrudan kanserli tümörün içine veya yakınına cerrahi olarak yerleştirilmesini anlamına gelir.Kemoterapi: Kemoterapi yöntemi, beyin ve vücuttaki kanser hücrelerini öldüren antikanser ilaçlardan oluşur. Kemoterapiyi damar içine enjeksiyon veya hap olarak alabilirsiniz. Doktor tarafından kalan kanser hücrelerini öldürmek veya kalan tümör hücrelerinin büyümesini önlemek için ameliyattan sonra da kemoterapi önerilebilir.İmmünoterapi: Biyolojik tedavi olarak da adlandırılan immünoterapi, kanserle savaşmak için vücudunuzun bağışıklık sistemini kullanan bir tedavi türüdür. Terapi esas olarak bağışıklık sisteminizi, işini daha etkili bir şekilde yapmasına yardımcı olmak için uyarmaktan ibarettir.Hedefe yönelik tedavi: Bu tedavide ilaçlar, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanser hücrelerinin belirli özelliklerini hedef alır. Yorgunluk ve mide bulantısı gibi kemoterapinin yan etkilerini tolere etmekte sorun yaşıyorsanız doktorunuz tarafından hedefe yönelik tedavi önerilebilir.Dikkatli bekleme / aktif gözetim: Çok küçük ve semptomlara neden olmayan bir beyin tümörünüz varsa, doktor düzenli testlerle tümörün büyüyüp büyümediğinin kontrolünü ve takibini yapar.Beyin Tümörü Hakkında Sık Sorular SorularBeyin tümörü nasıl anlaşılır?Beyinde büyüyen bir tümörün beyin dokularına baskı yapmasıyla yaşanan kalıcı baş ağrısı çoğu zaman beyin tümörünün ilk belirtisidir. Baş ağrısı ile birlikte görülen kasılma ve bayılma nöbetleri, denge kaybı, görüş yeteneğinde ani gelişen bozulma, hafıza kaybı, bulantı ve kusma gibi belirtiler beyinde tümör varlığı nedeniyle yaşanabilir.Beyinde tümörü belirtileri şunları içerir: Kafada basınç hissi Sık yaşanan baş ağrısı Mide bulantısı veya kusma Bulanık veya çift görme gibi görme problemleri Kol veya bacakta karıncalanma, his ya da güç kaybı Denge, hafıza ve konuşmada problem Başka biri gibi davranıldığını düşündüren kişilik değişiklikleri Bayılma nöbetleri Baş dönmesiBu belirtileri yaşıyorsanız uzman bir doktora görünüp, kontrollerin yaptırılması ihmal edilmemelidir.Beyin tümörü öldürür mü?Her tümör öldürücü olmasa da beyin tümörlerinde beyin dokusunun istisnai bir durumu vardır. İyi huylu tümörler de beyin kafatası içinde kapalı bir odada yer aldığından öldürücü olabiliyor. Bu nedenle beyin tümörlerinin tümü öldürücü olmasa da, mutlaka kontrol altında tutulmalı ve doğru müdahale edilmedir.Beyin tümörü olan hasta ne kadar yaşar?Beyin tümörü teşhisi konulan hastaların ortalama yaşam süresi 10 yıla kadar sürer. Hastalığın evresi veya şiddetine bağlı olarak yaşam süresi değişebilir.Beyin tümörü evre belirtileri nelerdir?Beyin tümörü evrelerinde, şiddetli ve sık tekrarlayan baş ağrıları, uzun süren kafa karışıklığı, halüsinasyonlar, unutkanlık, denge ve yürüme bozukluğu, istemsiz hareketler ve iştah kaybı görülür.Beyin tümörü nerelerde ağrı yapar?Beyin tümörü, kafatasında içinde oluşarak basınca neden olabilir. Bundan dolayı baş ağrısı, şiddetli olabilmektedir. Bunların yanında kol ve bacaklarda güçsüzlük ve görme, işitme bozuklukları yaşanabilir.Beyin tümörü kan tahlilinde belli olur mu? Bütün kanser çeşitlerin ve tümörlerde kanda lökosit hücre oranı artacağından sinyal olarak algılanabilir. Kan tahlilinde çıkan sonuçlar beyin kanseri belirtisi olabilmektedir. Detaylı ve net sonuçlar için farklı kan tahlilleri istenebilir.Beyin tümörü baş ağrısı nasıl olur?Beyin tümörlerinde en tipik belirti baş ağrısıdır. Beyin tümöründeki baş ağrıları genelde süreklidir, geceleri veya sabahın erken saatlerinde çok daha şiddetlidir. Beyin tümörü olup fark edilmemesi mümkün müdür?Evet, yıllarca beyinde bir tümörle yaşamak ve buna dair bir belirti yaşamamak mümkündür. Beyin tümörünün bilhassa yavaş büyüyen türlerinde erken evrelerinde belirti yaşanmayabilir.
Beyin Tümörü Nedir?Beyin tümörü, beyin ve çevresindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalıp büyümesi sonucu beyinde meydana gelen iyi veya kötü huylu anormal doku kitlesidir. Bebeklerden yetişkinlere kadar birçok kişide görülebilen beyin tümörü, kanserli veya kanserli olmayan olarak kendi içinde ayrılır.Meydana gelen tümörler büyüdüğünde kafatasındaki basıncın artmasına neden olur ve bu durum beyin hasarının oluşmasıyla birlikte hayati tehlike meydana getirebilir. Bunlarla birlikte beyinde gelişen tümörlere birincil tümör adı verilirken vücudun farklı bir yerinde oluştuktan sonra beyninize yayılan tümörlere ikincil tümörler veya metastatik beyin tümörleri denir.Beyin Tümörü Çeşitleri Nelerdir?Beyin tümörleri birincil (primer) ve ikincil yani seconder olmak üzere kendi içinde ikiye ayrılır. Beynin kendi hücrelerinden oluşan birincil beyin tümörleri iyi huylu (benign) ya da kötü huylu (maling) olabilir. İkincil beyin tümörleri ise, vücudun başka bir noktasında beliren kanserli hücrelerin beyne sıçramasıyla oluşur.İyi huylu beyin tümörleriİyi huylu beyin tümörleri beyin hücresi kaynaklı değildir. Oldukça yavaş üreme hızına sahip olan iyi huylu beyin tümörleri beyin dokusundan kolaylıkla ayrılabilir özelliktedir. Böylece iyi huylu tümörlerin tümü veya tümüne yakın kısmı çıkarılabilir. Ameliyat sonrası sonuçları çok iyidir. Cerrahi müdahale sayesinde alınan iyi huylu beyin tümörü nadiren tekrar oluşur ve vücudun diğer bölgelerine yayılma ihtimalleri yoktur. Kanserli olmasa da iyi huylu beyin tümörü belli bir büyüklüğe ulaştığında beynin hassas bölgelerine baskı yaparak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. İyi huylu beyin tümörünün zaman içerisinde kanserli beyin tümörüne dönüşme riski de mümkündür.Kötü huylu beyin tümörleriBeyin kanseri hücrelerle oluşan kötü huylu beyin tümörleri iyi huylu tümörlere göre daha hızlı büyüme gerçekleştirir ve yakınında bulunan beyin dokusuna zarar verebilir. Bu nedenle de ameliyatla tamamen alınmaları çok zordur. Çünkü kötü huylu beyin tümörlerinde tümörleşen doku beyin fonksiyonlarını gerçekleştiren dokulardır ve cerrahi olarak alınan her doku fonksiyon kaybı demektir.Kötü huylu beyin tümörlerinde ameliyat sonrası tümörde yeniden büyüme söz konusu olabilir. Aynı zamanda vücudumuzun farklı bir bölgesinden beyin dokusuna yayılan metastatik tümörler de kötü huylu tümörler olarak kabul edilir. Glioblastoma multiforme (gbm), diğer adıyla glioblastom grade IV bir astrositom olarak bilinmektedir. Ölümcül ve agresif tümörler arasında yer alır. Glioblastoma multiforme (gbm), 100 bin'de 2-3 oranında nadir görülen bir hastalıktır. Glioblastoma multiforme (gbm), beyin tümörleri arasında en sık görülen ve tedavisi en zor olan beyin kanseri olarak bilinmektedir. Glioblastoma multiforme (gbm), baş ağrısı, hafıza kaybı ve davranış değişiklikleri gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Aynı zamanda glioblastoma multiforme (gbm) tedavi yöntemleri arasında kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi yer almaktadır.Beyin Tümörü Neden Olur?Beyin tümörü; beynin içindeki veya yakınındaki hücrelerin DNA'larında değişiklik olması durumunda meydana gelir. Beynin içindeki yapısal değişimin yanı sıra kafa travmaları, kalıtsal faktör, yaş ve yoğun bir şekilde kimyasal veya radyasyona maruz kalınması beyin tümörü oluşumuna yol açar. Genel olarak beyin tümörü nedenleri şöyledir:Beyin Tümörü Belirtileri Nelerdir?Uzun süren şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı ve kusma, çift görme gibi aniden gelişen görüş bozuklukları, bayılma nöbetleri, kol ve bacaklarda güç ve his kaybı, unutkanlık, konuşma ve konuşulanları anlamada güçlük beyin tümörünün belirtileridir.Yaygın beyin tümörü belirtileri şunlardır:Şiddetli baş ağrısı (özellikle sabahları)Beyin tümörünün en tipik belirtisi baş ağrısıdır. Beyinde kontrolsüz bir şekilde büyüyen tümör çevresindeki hücrelere baskı yapabilir. Tümörün beyin hücrelerine yapacağı baskı baş ağrısına neden olur. Ayrıca yine büyüyen tümörün beyinde yaratacağı şişme de kafaiçi basıncı artıracağı için bu durumda baş ağrısı yaşanmasına neden olur. Beyin tümörü kaynaklı baş ağrıları genellikle sabah saatlerinde daha fazla yaşanır.Baş dönmesi ve denge kaybıBeyindeki tümör büyüdükçe çevredeki beyin dokusuna baskı yapar ve fonksiyonel yetinin değişmesine neden olur. Tümör beynin dengeyi kontrol etmeye yardımcı olan bir bölgesindeyse bu durum baş dönmesi ve denge problemlerinin yaşanmasına sebebiyet verir.Bulanık ve çift görmeBeyin tümörünün optik sinire uyguldığı baskı bulanık görme, çift görme veya artan kör noktaya neden olur. Tümör büyüdükçe optik siniri sıkıştıracak ve baskısı daha fazla olacaktır. Uygulanan baskıya göre körlük dahi meydana gelebilir.Bayılma ve nöbet geçirmeBeyin tümörü beyindeki nöronlara zarar verir, bu durum kişide kas kasılmaları, seğirme, uyuşukluk ve karıncalanmaya, bayılma ve bilinç kaybı gibi nöbetler gelişmesine neden olur.Vücudun bir tarafında uyuşmaBeynin hareketi veya hissi kontrol eden serebrum bölgesindeki tümörler, vücudun genellikle tek tarafında güçsüzlüğe veya uyuşukluğa neden olabilmektedir. Tek bölgede yaratacağı güçsüzlük dışında konuşma veya hatta kelimeleri anlamada sorunlara da neden olabilir.Bulantı ve kusmaBeyinde gelişen tümörün beyin dokularına yaptığı baskı ve beyin içindeki sıvının akışını engellemesi kafatası içindeki basıncın artmasına neden olur. Kafatası içerisindeki beyin-omurilik sıvısı ve beyinin oluşturduğu basıncın bir etkisi olarak mide bulantısı ve kusma yaşanır.Unutkanlık ve hatırlama güçlüğüBeyin tümörünün yaygın belirtilerinden biride unutkanlıktır. Beynin ön lobu ve temporal lobu olarak bilinen konuşma ve hafıza süreçlerinde rol oynayan bölgelerde gelişen tümörün hücrelerin işlevini bozması kişide unutkanlık ve hatırlama güçlüğü gibi sorunlara neden olurKişilik değişikliğiBeyin tümörünün yaygın belirtilerinden biri tümörün kişinin beynine baskı yaptığında veya beynin şişmesine neden olduğunda kişilik değişiklikleri ve ruh hali değişimleri yaşanmasıdır. Ruh halinde yaşanan bu değişiklikler daha çok kişilik ve davranışı düzenlemede oldukça etkili olan frontal lobda bulunan beyin tümörleriyle ilgilidir.İşitme kaybı ve kulak çınlamasıBeyin tümörünün başka bir belirtisi tümörün işitme sorunlarına yol açabilmesidir. Tümör işitme sinirine baskıı yaptığında ya da toksik maddelerin salgılanmasına neden olduğunda, işitme siniri olan koklear sinire baskı yapar ve bu kişide işitme kaybına ve işitmede dengesizliğe neden olur.Beyin Tümörü Nasıl Teşhis Edilir?Nöbet geçirme, kişilik ve davranış değişiklikleri, denge kaybı ve sakar davranışlar, bulanık görme, çift görme ya da görme kaybı, kol veya bacakta güçsüzlük, birkaç günden uzun süren baş ağrısı ile mide bulantısı ve kusma bir doktora görünmeyi beyin tümörü şüphesini destekleyen belirtilerdir. Bu belirtiler uzman bir doktora görünmeyi gerektiren belirtilerdir. Doktor fiziksel belirtileri dinledikten sonra teşhisi netleştirmek için MR (manyetik rezonans görüntüleme) ve beyin tomografisi isteyerek tümör olup olmadığını anlamaya çalışacaktır.Beyin tümörü teşhisinde faydalanılan yöntemler şunlardır:Beyin MR'ı veya CT taramasıManyetik rezonans görüntüleme (MRI), beyin tümörü teşhisinde faydalanılan en iyi görüntüleme testidir. MRI'ya giremiyorsanız bilgisayarlı tomografi (BT) iyi bir alternatiftir. Bu testlerden önce damarlarınızdan birine kontrast madde adı verilen tümörün görülmesini kolaylaştıran bir madde enjekte edilir. Bu testler tümörün boyutunu ve kesin konumunu belirli ayrıntılarla gösterebilir.Biyopsi Tümörün tipini ve kanserli olup olmadığını belirlemek için genellikle tümörden biyopsi yapmaları (mikroskop altında incelenmek üzere tümör örneğinin alınması) gerekir. Bir beyin cerrahı, ameliyat sırasında tümörün tamamını veya bir kısmını çıkaracakları bir biyopsi yapabilir. Tümöre ulaşılması zorsa, kafatasınızda küçük bir delik açılmasını ve tümörden doku örneği almak için bir iğne kullanılmasını içeren stereotaktik biyopsi yapabilirler.Omurilik musluğu (lomber ponksiyon)Omurilik musluğu yönteminde doktor tarafından, omurganızın çevresinden beyin omurilik sıvısını (BOS) çıkarmak için küçük bir iğne kullanılır.Özel testler Bazı testler bazen tanıya yardımcı olabilir. Örneğin doktor tarafından kanınızda ve beyin omurilik sıvınızda, belirli tümörlerin salgıladığı, tümör belirteçleri adı verilen maddeleri kontrol eden testler isteyebilir. Ayrıca belirli tümörlerin özelliği olan gen anormalliklerini de test edebilirler.Beyin Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?Beyin ameliyatı tedavisi için öncelikle kesin teşhisin belirlenip doktorun hastaya uygun tedavi seçeneğini belirlemesi gerekir.Beyin tümörü tedavisinde uygulanan tedaviler şu şekildedir:Beyin ameliyatı (kraniyotomi): Eğer mümkünse beyin cerrahları tarafından tümör kraniotomi olarak adlandırılan beyin ameliyatı yoluyla çıkarılır. Beyninizin işlevsel bölgelerine verilen zararı en aza indirmek için bazen uyanıkken de (acı hissetmezsiniz) ameliyat gerçekleştirilir.Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisinde yüksek dozda X-ışınları beyin tümörü hücrelerini yok eder veya tümörü küçültür.Radyocerrahi: Radyocerrahi işlemi, bir tümörü yok etmek için çok odaklanmış radyasyon ışınlarını (gama ışınları veya proton ışınları) kullanan bir tür radyasyon terapisi olarak kabul edilir. Kesi (kesi) gerektirmediği için aslında ameliyat olarak değerlendirilmez.Brakiterapi: Brakiterapi bir radyasyon terapisidir. Radyoaktif tohumların, kapsüllerin veya diğer implantların doğrudan kanserli tümörün içine veya yakınına cerrahi olarak yerleştirilmesini anlamına gelir.Kemoterapi: Kemoterapi yöntemi, beyin ve vücuttaki kanser hücrelerini öldüren antikanser ilaçlardan oluşur. Kemoterapiyi damar içine enjeksiyon veya hap olarak alabilirsiniz. Doktor tarafından kalan kanser hücrelerini öldürmek veya kalan tümör hücrelerinin büyümesini önlemek için ameliyattan sonra da kemoterapi önerilebilir.İmmünoterapi: Biyolojik tedavi olarak da adlandırılan immünoterapi, kanserle savaşmak için vücudunuzun bağışıklık sistemini kullanan bir tedavi türüdür. Terapi esas olarak bağışıklık sisteminizi, işini daha etkili bir şekilde yapmasına yardımcı olmak için uyarmaktan ibarettir.Hedefe yönelik tedavi: Bu tedavide ilaçlar, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanser hücrelerinin belirli özelliklerini hedef alır. Yorgunluk ve mide bulantısı gibi kemoterapinin yan etkilerini tolere etmekte sorun yaşıyorsanız doktorunuz tarafından hedefe yönelik tedavi önerilebilir.Dikkatli bekleme / aktif gözetim: Çok küçük ve semptomlara neden olmayan bir beyin tümörünüz varsa, doktor düzenli testlerle tümörün büyüyüp büyümediğinin kontrolünü ve takibini yapar.Beyin Tümörü Hakkında Sık Sorular SorularBeyin tümörü nasıl anlaşılır?Beyinde büyüyen bir tümörün beyin dokularına baskı yapmasıyla yaşanan kalıcı baş ağrısı çoğu zaman beyin tümörünün ilk belirtisidir. Baş ağrısı ile birlikte görülen kasılma ve bayılma nöbetleri, denge kaybı, görüş yeteneğinde ani gelişen bozulma, hafıza kaybı, bulantı ve kusma gibi belirtiler beyinde tümör varlığı nedeniyle yaşanabilir.Beyinde tümörü belirtileri şunları içerir:Bu belirtileri yaşıyorsanız uzman bir doktora görünüp, kontrollerin yaptırılması ihmal edilmemelidir.Beyin tümörü öldürür mü?Her tümör öldürücü olmasa da beyin tümörlerinde beyin dokusunun istisnai bir durumu vardır. İyi huylu tümörler de beyin kafatası içinde kapalı bir odada yer aldığından öldürücü olabiliyor. Bu nedenle beyin tümörlerinin tümü öldürücü olmasa da, mutlaka kontrol altında tutulmalı ve doğru müdahale edilmedir.Beyin tümörü olan hasta ne kadar yaşar?Beyin tümörü teşhisi konulan hastaların ortalama yaşam süresi 10 yıla kadar sürer. Hastalığın evresi veya şiddetine bağlı olarak yaşam süresi değişebilir.Beyin tümörü evre belirtileri nelerdir?Beyin tümörü evrelerinde, şiddetli ve sık tekrarlayan baş ağrıları, uzun süren kafa karışıklığı, halüsinasyonlar, unutkanlık, denge ve yürüme bozukluğu, istemsiz hareketler ve iştah kaybı görülür.Beyin tümörü nerelerde ağrı yapar?Beyin tümörü, kafatasında içinde oluşarak basınca neden olabilir. Bundan dolayı baş ağrısı, şiddetli olabilmektedir. Bunların yanında kol ve bacaklarda güçsüzlük ve görme, işitme bozuklukları yaşanabilir.Beyin tümörü kan tahlilinde belli olur mu? Bütün kanser çeşitlerin ve tümörlerde kanda lökosit hücre oranı artacağından sinyal olarak algılanabilir. Kan tahlilinde çıkan sonuçlar beyin kanseri belirtisi olabilmektedir. Detaylı ve net sonuçlar için farklı kan tahlilleri istenebilir.Beyin tümörü baş ağrısı nasıl olur?Beyin tümörlerinde en tipik belirti baş ağrısıdır. Beyin tümöründeki baş ağrıları genelde süreklidir, geceleri veya sabahın erken saatlerinde çok daha şiddetlidir. Beyin tümörü olup fark edilmemesi mümkün müdür?Evet, yıllarca beyinde bir tümörle yaşamak ve buna dair bir belirti yaşamamak mümkündür. Beyin tümörünün bilhassa yavaş büyüyen türlerinde erken evrelerinde belirti yaşanmayabilir. | 10,938 |
226 | Hastalıklar | Beyin İltihabı | Halk arasında beyin iltihabı olarak bilinen ensefalit, virüslerin ve bakterilerin merkezi sinir sistemini enfekte etmesi sonucu beyin fonksiyonlarının bozulması ya da kaybı durumudur. En çok virüslerin neden olduğu bu rahatsızlık hijyen koşulları ve bağışıklık sistemi ile birebir bağlantılıdır. Halk arasında beyin iltihabı olarak bilinen ensefalit, virüslerin ve bakterilerin merkezi sinir sistemini enfekte etmesi sonucu beyin fonksiyonlarının bozulması ya da kaybı durumudur. En çok virüslerin neden olduğu bu rahatsızlık hijyen koşulları ve bağışıklık sistemi ile birebir bağlantılıdır.
Beyin İltihabı (Ensefalit) Nedir?Beyin iltihabı virüsler ve viral enfeksiyonlara bağlı olarak gelişen, daha çok çocukluk ve yaşlılık evrelerinde görülen bir durumdur. Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve hijyen kurallarının göz ardı edilmesi, virüsler ve birçok patojen mikroorganizmanın solunum yolu ile sindirim sisteminin bütünlüğünü bozmasına, deriden ve idrar yolundan vücuda girip kan dolaşımı ve sinir sistemi üzerinden beyin dokusuna yerleşmesine neden olmaktadır. Güçsüz bir bağışıklık sistemi varsa virüs ve patojenler beyin dokusunda hızlıca çoğalarak beyin hücrelerini tahrip etmekte ve buna bağlı bazı hastalıklar gelişebilmektedir. Beyinde ciddi hasar oluşumuna neden olan beyin iltihabı, sinir sisteminin fonksiyonlarında hayati tehdit eden işlev bozukluğuna yol açmaktadır. Erken dönemde teşhis edilip, etkin bir tedavi uygulanmadığı takdirde ölümle neticelenebileceği gibi, kalıcı- ağır bedensel ve zihinsel fonksiyon kayıplarına yol açabilmektedir.Beyin İltihabı (Ensefalit) Belirtileri Nelerdir?Bebekler ve yetişkinlerde beyin iltihabı belirtileri farklılık göstermektedir. Bebeklerde emme isteğinde azalma, kafatasının yumuşak kısmında bulunan şişlik gelişimi, uykuya meyil, aşırı kusma, ateş, havale gibi belirtiler görülür. Erişkinlerde ise; Yüksek ateş Şiddetli baş ağrısı Ense ağrısı Kusma Bilinç bulanıklığı Hareketlerde yavaşlama Görme bozuklukları Bilinç kaybı İşitme problemleri Halsizlik Kas ve kemik ağrıları Felç gelişimi ile karşı karşıya kalınabilmektedir.Beyin İltihabı (Ensefalit) Neden Olur?Beyin iltihabı, birçok neden bağlı olarak gelişebilir, bu durumu kesin bir nedene bağlamak mümkün olmayacaktır. Başlıca viral hastalıklar, bakteriyel ve parazit hastalıklar olarak bilinen beyin iltihabı, en sık Herpes virüsü, kabakulak, kızamık, çocuk felci, suçiçeği, ve hepatit yapan hastalıklarına yol açan virüslerin yanı sıra HIV, HPV ve kuduz virüsleri de ensefalit yani beyin iltihabına yol açan virüsler olarak tanımlanmaktadır.Beslenme yetersizliği, hijyen koşullarının kötü olması ve bağışıklık sisteminin zayıf olması, aşılanmamış veya yetersiz aşılanmış olmak beyin iltihabına neden olabilmektedir. Ciltte yara, kesik bulunması, yabani bir hayvan tarafından veya kedi ve köpek tarafından ısırılmış olunması belirgin risk faktörleri arasında bulunmaktadır. Böyle bir duruma maruz kalındığında derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurularak riskin azaltılması hayati önem arz etmektedir.Beyin İltihabı (Ensefalit) Nasıl Teşhis Edilir?Kafa derisinde gelişen deri iltihaplanması ile beyin içi, beyin dokusunun iltihaplanması olan ensefalit sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Beyin iltihabı tanısı için hasta veya hasta yakınından alınan detaylı bilgi sonrası nörolojik ve fiziksel muayene yapılmaktadır. Kesin tanı beyin dokusunun incelenmesi ile gerçekleşmektedir. Beyin MR görüntülemesi yapılarak, beyin nöronlarının fonksiyonlarını değerlendirmek için elektro ensefalit grafi (EGG) çekilmelidir. Enfeksiyona neden olan virüslerin tespiti için kan ve idrar tetkikleri yapılmaktadır. Hastalık ağır seyrediyorsa ve tedavi sürecinden sonuç alınamamışsa ileri inceleme için beyin biyopsisi yapılmaktadır.Beyin İltihabı (Ensefalit) Tedavisi Nasıldır?Tanı kesinleştikten sonra hızlıca etkin ve yeterli miktarda damar içi yoldan antiviral ilaçların verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında hekim öngörüsü ile kusma, ateş, baş ağrısı için gerekli ilaçlar verilmektedir. İlaçların dışında bol sıvı tüketimi, iyi beslenme, yatak istirahati ve hijyen kurallarına önem gösterilmelidir.Beyin İltihabı (Ensefalit) ile İlgili Sık Sorulan SorularBeyin iltihabı ölüme neden olur mu?Beyin iltihabı merkezi sinir sistemini yaygın olarak etkilediği için tanı ve tedavide geç kalındığında kalıcı hasarlara neden olabileceği gibi ölüme de yol açabilir.Beyin iltihabı nasıl anlaşılır?Klasik semptomlar olarak şiddetli baş ve ense ağrısı ile birlikte bulantı, kusma, yüksek ateş, titreme, şuur bulanıklığı, havale geçirme ve komaya girme şeklinde belirtiler ortaya çıkabilir. Beyin iltihabının seyri nasıldır?Hastalığın seyri kişiden kişiye göre farklılık göstermektedir. Erken tanı ve doğru tedavi planlaması ile hastalar kısa sürede sağlığına kavuşabilmekte. Ancak tam tersi bir durumda hayati risk de ortaya çıkabilir. Gecikmiş tedavi süreçlerinde kalıcı zihinsel ve fiziksel fonksiyon yetersizlikleri ile de karşılaşılabilmektedir.Beyin iltihabı tedavisi ne kadar sürer?İltihaplanan sinir hücrelerinin toparlanması, iltihabın şiddetine ve kişinin bağışıklık düzeyine göre farklılık gösterir. Fiziksel güç kaybı, denge kaybı, yürüyüş bozukluğu, gelişen hasarların fizik tedavi ve rehabilitasyon ile destek tedavilerinin sürdürülmesi gerekebilir.Beyin iltihabı tekrarlar mı?İyileştikten sonra erken dönemde hasta hijyen kurallarına dikkat etmez ise beyin iltihabının tekrarlama ihtimali artar. Kişi takip ve kontrollerini düzenli olarak sürdürmelidir.Beyin iltihabı hasar bırakır mı?Beyin iltihabında tedavi gecikmesinde beyin tutulumu yaygın ise hasar bırakma riski yükselir. Bu hasarlar; denge kaybı, kısmı felç hali, görme bozuklukları, konuşma bozukluğu ve öğrenme güçlüğü şeklinde olabilir.Beyin iltihabı evde tedavi edilir mi?Bu hastalığın evde tedavisi mümkün değildir. Hekim gözetiminde takip ve tedavi süreçlerinin başlatılarak doğru bir planlama ile devam edilmesi hayati önem arz eder.Beyin iltihabı iyileşir mi?Erken dönemde tanı ve tedavi sürecinin başlatıldığı vakalarda konforlu bir iyileşme mümkün olmaktadır.Beyin iltihabı kan tahlilinde çıkar mı?Virüslerin ve diğer mikroorganizmaların neden olduğu iltihaplanmalar, çeşitli kan ve idrar testlerinde ortaya çıkabilir.Kuduz aşısı beyin iltihabı yapar mı?Kuduz aşısı bilinenin aksine beyin iltihabını önler. Kuduz olan bir hayvan tarafından ısırılmak kuduz hastalığına yol açarak beyin iltihaplanmasına neden olabilir.Beyin iltihabının bitkisel tedavisi mümkün müdür?Bitkilerin bazı hastalıklarda iyileştirici gücü vardır ancak beyin iltihabı için kesinlikle tıbbi tedavi gereklidir. Bitkisel tedaviler yanlış veya kontrolsüz kullanımlarda çeşitli vücut işleyiş bozukluklarına ve zehirlenmelerine sebebiyet verebilir. Hekim önerisi ve kontrolü olmadan bitkisel ürünler kullanılmamalıdır.Beyin iltihabına ne iyi gelir?Beyin iltihabının iyileşmesini hızlandırmak için tıbbi müdahale ve tedavilere erken dönemde başlanması, uyku düzeni, kişisel hijyenin sağlanması, bol sıvı ve yeterli beslenmeye dikkat edilmesi gerekir.
Beyin İltihabı (Ensefalit) Nedir?Beyin iltihabı virüsler ve viral enfeksiyonlara bağlı olarak gelişen, daha çok çocukluk ve yaşlılık evrelerinde görülen bir durumdur. Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve hijyen kurallarının göz ardı edilmesi, virüsler ve birçok patojen mikroorganizmanın solunum yolu ile sindirim sisteminin bütünlüğünü bozmasına, deriden ve idrar yolundan vücuda girip kan dolaşımı ve sinir sistemi üzerinden beyin dokusuna yerleşmesine neden olmaktadır. Güçsüz bir bağışıklık sistemi varsa virüs ve patojenler beyin dokusunda hızlıca çoğalarak beyin hücrelerini tahrip etmekte ve buna bağlı bazı hastalıklar gelişebilmektedir. Beyinde ciddi hasar oluşumuna neden olan beyin iltihabı, sinir sisteminin fonksiyonlarında hayati tehdit eden işlev bozukluğuna yol açmaktadır. Erken dönemde teşhis edilip, etkin bir tedavi uygulanmadığı takdirde ölümle neticelenebileceği gibi, kalıcı- ağır bedensel ve zihinsel fonksiyon kayıplarına yol açabilmektedir.Beyin İltihabı (Ensefalit) Belirtileri Nelerdir?Bebekler ve yetişkinlerde beyin iltihabı belirtileri farklılık göstermektedir. Bebeklerde emme isteğinde azalma, kafatasının yumuşak kısmında bulunan şişlik gelişimi, uykuya meyil, aşırı kusma, ateş, havale gibi belirtiler görülür. Erişkinlerde ise;Beyin İltihabı (Ensefalit) Neden Olur?Beyin iltihabı, birçok neden bağlı olarak gelişebilir, bu durumu kesin bir nedene bağlamak mümkün olmayacaktır. Başlıca viral hastalıklar, bakteriyel ve parazit hastalıklar olarak bilinen beyin iltihabı, en sık Herpes virüsü, kabakulak, kızamık, çocuk felci, suçiçeği, ve hepatit yapan hastalıklarına yol açan virüslerin yanı sıra HIV, HPV ve kuduz virüsleri de ensefalit yani beyin iltihabına yol açan virüsler olarak tanımlanmaktadır.Beslenme yetersizliği, hijyen koşullarının kötü olması ve bağışıklık sisteminin zayıf olması, aşılanmamış veya yetersiz aşılanmış olmak beyin iltihabına neden olabilmektedir. Ciltte yara, kesik bulunması, yabani bir hayvan tarafından veya kedi ve köpek tarafından ısırılmış olunması belirgin risk faktörleri arasında bulunmaktadır. Böyle bir duruma maruz kalındığında derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurularak riskin azaltılması hayati önem arz etmektedir.Beyin İltihabı (Ensefalit) Nasıl Teşhis Edilir?Kafa derisinde gelişen deri iltihaplanması ile beyin içi, beyin dokusunun iltihaplanması olan ensefalit sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Beyin iltihabı tanısı için hasta veya hasta yakınından alınan detaylı bilgi sonrası nörolojik ve fiziksel muayene yapılmaktadır. Kesin tanı beyin dokusunun incelenmesi ile gerçekleşmektedir. Beyin MR görüntülemesi yapılarak, beyin nöronlarının fonksiyonlarını değerlendirmek için elektro ensefalit grafi (EGG) çekilmelidir. Enfeksiyona neden olan virüslerin tespiti için kan ve idrar tetkikleri yapılmaktadır. Hastalık ağır seyrediyorsa ve tedavi sürecinden sonuç alınamamışsa ileri inceleme için beyin biyopsisi yapılmaktadır.Beyin İltihabı (Ensefalit) Tedavisi Nasıldır?Tanı kesinleştikten sonra hızlıca etkin ve yeterli miktarda damar içi yoldan antiviral ilaçların verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında hekim öngörüsü ile kusma, ateş, baş ağrısı için gerekli ilaçlar verilmektedir. İlaçların dışında bol sıvı tüketimi, iyi beslenme, yatak istirahati ve hijyen kurallarına önem gösterilmelidir.Beyin İltihabı (Ensefalit) ile İlgili Sık Sorulan SorularBeyin iltihabı ölüme neden olur mu?Beyin iltihabı merkezi sinir sistemini yaygın olarak etkilediği için tanı ve tedavide geç kalındığında kalıcı hasarlara neden olabileceği gibi ölüme de yol açabilir.Beyin iltihabı nasıl anlaşılır?Klasik semptomlar olarak şiddetli baş ve ense ağrısı ile birlikte bulantı, kusma, yüksek ateş, titreme, şuur bulanıklığı, havale geçirme ve komaya girme şeklinde belirtiler ortaya çıkabilir. Beyin iltihabının seyri nasıldır?Hastalığın seyri kişiden kişiye göre farklılık göstermektedir. Erken tanı ve doğru tedavi planlaması ile hastalar kısa sürede sağlığına kavuşabilmekte. Ancak tam tersi bir durumda hayati risk de ortaya çıkabilir. Gecikmiş tedavi süreçlerinde kalıcı zihinsel ve fiziksel fonksiyon yetersizlikleri ile de karşılaşılabilmektedir.Beyin iltihabı tedavisi ne kadar sürer?İltihaplanan sinir hücrelerinin toparlanması, iltihabın şiddetine ve kişinin bağışıklık düzeyine göre farklılık gösterir. Fiziksel güç kaybı, denge kaybı, yürüyüş bozukluğu, gelişen hasarların fizik tedavi ve rehabilitasyon ile destek tedavilerinin sürdürülmesi gerekebilir.Beyin iltihabı tekrarlar mı?İyileştikten sonra erken dönemde hasta hijyen kurallarına dikkat etmez ise beyin iltihabının tekrarlama ihtimali artar. Kişi takip ve kontrollerini düzenli olarak sürdürmelidir.Beyin iltihabı hasar bırakır mı?Beyin iltihabında tedavi gecikmesinde beyin tutulumu yaygın ise hasar bırakma riski yükselir. Bu hasarlar; denge kaybı, kısmı felç hali, görme bozuklukları, konuşma bozukluğu ve öğrenme güçlüğü şeklinde olabilir.Beyin iltihabı evde tedavi edilir mi?Bu hastalığın evde tedavisi mümkün değildir. Hekim gözetiminde takip ve tedavi süreçlerinin başlatılarak doğru bir planlama ile devam edilmesi hayati önem arz eder.Beyin iltihabı iyileşir mi?Erken dönemde tanı ve tedavi sürecinin başlatıldığı vakalarda konforlu bir iyileşme mümkün olmaktadır.Beyin iltihabı kan tahlilinde çıkar mı?Virüslerin ve diğer mikroorganizmaların neden olduğu iltihaplanmalar, çeşitli kan ve idrar testlerinde ortaya çıkabilir.Kuduz aşısı beyin iltihabı yapar mı?Kuduz aşısı bilinenin aksine beyin iltihabını önler. Kuduz olan bir hayvan tarafından ısırılmak kuduz hastalığına yol açarak beyin iltihaplanmasına neden olabilir.Beyin iltihabının bitkisel tedavisi mümkün müdür?Bitkilerin bazı hastalıklarda iyileştirici gücü vardır ancak beyin iltihabı için kesinlikle tıbbi tedavi gereklidir. Bitkisel tedaviler yanlış veya kontrolsüz kullanımlarda çeşitli vücut işleyiş bozukluklarına ve zehirlenmelerine sebebiyet verebilir. Hekim önerisi ve kontrolü olmadan bitkisel ürünler kullanılmamalıdır.Beyin iltihabına ne iyi gelir?Beyin iltihabının iyileşmesini hızlandırmak için tıbbi müdahale ve tedavilere erken dönemde başlanması, uyku düzeni, kişisel hijyenin sağlanması, bol sıvı ve yeterli beslenmeye dikkat edilmesi gerekir. | 5,199 |
227 | Hastalıklar | Boğaz Reflüsü | Boğaz reflüsü, az bilinen reflü çeşidi olarak görülür ve midedeki asidin boğaza kadar ilerlemesiyle semptomlara neden olmasıdır. Ses kısıklığı, kronik boğaz temizleme, larenjit gibi problemlerin altında boğaz reflüsü olabilmektedir. Mide ekşime, göğüste yanma hissi gibi belirtilerle ortaya çıkan boğaz reflüsünün bazı durumlarda teşhisi zor olduğundan sessiz reflü olarak da adlandırılır.Boğaz reflüsü, az bilinen reflü çeşidi olarak görülür ve midedeki asidin boğaza kadar ilerlemesiyle semptomlara neden olmasıdır. Ses kısıklığı, kronik boğaz temizleme, larenjit gibi problemlerin altında boğaz reflüsü olabilmektedir. Mide ekşime, göğüste yanma hissi gibi belirtilerle ortaya çıkan boğaz reflüsünün bazı durumlarda teşhisi zor olduğundan sessiz reflü olarak da adlandırılır.
Boğaz Reflüsü Nedir?Boğaz reflüsü, midede yer alan asidin ya da mide içeriğinin yemek borusundan (özofagus) boğaza ulaşarak tahriş etmesi durumdur. Bu durum boğazda tahrişe ve ses kısıklığına neden olur. Boğaz reflüsü, yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçlar ve gerektiğinde cerrahi müdahale ile tedavi edilebilir.Boğaz reflüsü, tipik asit reflüsünden farklı semptomlara neden olabilir. Bu yüzden reflü olduğunuzda hiç fark etmeyebilirsiniz.Boğaz Reflüsü Belirtileri Nelerdir?Boğaz reflüsü belirtileri yemek yedikten sonra ve özellikle geceleri midede ekşime, gaz, yanma, mide bulantısı şeklinde ortaya çıkarak kişinin yaşam kalitesini etkileyebilir. Boğaz reflüsünün en yaygın belirtileri şunlardır: Ses kısıklığı Boğazınızda bir yumru hissi Sürekli boğaz temizleme isteği Kronik öksürük Aşırı mukus veya balgam Yutma güçlüğü Kronik boğaz ağrısı Larenjit (ses tellerinizin iltihabı) Hırıltı Postnazal damlama (geniz akıntısı) Sık üst solunum yolu enfeksiyonları AstımBoğaz reflüsü bebeklerde ve çocuklarda ses kısıklığı, apne, kilo alma problemi, astım gibi belirtilerle de ortaya çıkabilir.Boğaz Reflüsü Neden Olur?Boğaz reflüsü, mide asidinin boğaza ulaşıp tahriş etmesi sonucunda meydana gelir. Bu tahriş mide ile yemek borusu arasındaki alt yemek borusu sfinkterinin (LES) zayıf veya düzensiz çalışmasından kaynaklanır. Boğaz reflüsünün görülen en yaygın nedenleri şunlardır: Beslenme şeklindeki düzensizlikler Aşırı kilolu olmak Hamilelik Sigara ve alkol kullanımı Strese maruz kalmak Ağırlık kaldırma ya da yanlış eğilme Mide problemleri Genetik faktörlerBeslenme şeklindeki düzensizliklerHızlı yemek tüketme, büyük öğünlerle beslenme ya da yatmadan hemen önce yemek yeme gibi beslenme alışkanlıklar, bunun yanında tüketilen besinlere de bağlı olarak mide asit üretimi artar ve boğaz reflüsünü tetikleyebilir.Aşırı Kilolu OlmakAşırı kilo ya da obezite, mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasını daha olası hale getirir ve boğaz reflüsüne neden olur.Hamilelik OlmakHamilelik esnasında artan karın basıncı nedeniyle mide içeriğinin yemek borusuna kaçmasını kolaylaştırarak boğaz reflüsüne neden olur.Sigara ve Alkol KullanımıSigara içmek ve aşırı alkol tüketmek, yemek borusu sfinkterinin zayıflamasına neden olarak boğaz reflüsüne sebep olur.Strese Maruz KalmakStres, kişide mide asidi üretimini artırır ve dolayısıyla boğaz reflüsünü tetiklerAşırı Ağırlık Kaldırma veya Dengesiz EğilmeAşırı ağırlık kaldırma ya da öne eğilme gibi hareketler, mide içeriğinin yemek borusuna kaçma riskini artırarak boğaz reflüsüne sebebiyet verir.Mide ProblemleriBazı mide hastalıkları veya mide içeriğinin normal şekilde işlenmediği durumlar, boğaz reflüsü ortaya çıkabilir.Genetik FaktörlerAile geçmişinde boğaz reflüsü yer alması riski artırır.Boğaz reflüsü nedeni kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve bazen birden fazla nedenin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkabilmektedir.Boğaz Reflüsü Nasıl Geçer? Ne İyi Gelir?Reflünün boğazda yarattığı etkiler için ılık içecekler içmek, tuzlu su ile gargara yapmak, boğaz pastilleri ya da buzlu şeker emmek semptomları azaltmaya yardım eder.Boğaz reflüsünü geçirmek için şu faktörlere dikkat etmek gerekir: Baharatlı gıdalardan uzak durun Mide asidini neden olan besinlerde uzak durarak sağlık besinler tercih edin Sebze ve meyve ağırlıklı beslenin Yemek düzeninde az az ve sık sık yemeyi alışkanlık edinin Yemek yedikten hemen sonra uyumayın Sıkı ve dar kıyafetler tercih etmeyin Düzenli egzersiz yapınBoğaz Reflüsü Tedavisi Nasıl Olur?Boğaz reflüsü tedavisi, altında yatan neden araştırıldıktan sonra tedavi yöntemine başlanır. Uzman doktor ilk aşamada diyet uygulamanızı isteyerek yaşam tarzında değişiklik yapmanızı isteyebilir. Bunun yanında ilerlediği durumlarda ilaç tedavisi ya da ameliyat gerekebilir. İlaçlar genellikle boğaz reflüsü tedavisinde sınırlı bir rol oynar. Bunlar reflüdeki asidi dengeler ve ayrıca iyileşirken boğazınızda dokuları kaplayarak koruma sağlar.Boğaz Reflüsü Olanlar Nasıl Beslenmeli?Boğaz reflüsü olan kişilerin aşırı baharatlı besinlerden, salçadan, soğanlı ve yağlı yemeklerden uzak durması gerekir. Bunun yanında hazmı kolaylaştıran ve mide asidini azaltan kekik, kimyon, zerdeçal ve zencefil gibi besinlerden yararlanmaları önerilir. Midede yanmaya neden olan karabiber, kırmızı pul biber ve acılı baharatların da kullanılmaması tavsiye edilir.Boğaz Reflüsü Hakkında Sık Sorulan SorularBoğaz Reflüsü Ne Kadar Sürede İyileşir?Boğaz reflüsü, tanı konulup ilaç tedavisi uygulandıktan sonra ortalama 2 ila 6 ay içerisinde düzelmesi ve iyileşmesi beklenir. Bunun yanında beslenme şekline dikkat etmek de büyük önem taşır.Boğaz Reflüsü İçin Hangi Bölüme Gidilir?Boğaz reflüsü ile ilgili şikayet yaşayanlar kulak burun boğaz tıbbi birimine başvurarak uzman doktordan görüş alabilirler.
Boğaz Reflüsü Nedir?Boğaz reflüsü, midede yer alan asidin ya da mide içeriğinin yemek borusundan (özofagus) boğaza ulaşarak tahriş etmesi durumdur. Bu durum boğazda tahrişe ve ses kısıklığına neden olur. Boğaz reflüsü, yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçlar ve gerektiğinde cerrahi müdahale ile tedavi edilebilir.Boğaz reflüsü, tipik asit reflüsünden farklı semptomlara neden olabilir. Bu yüzden reflü olduğunuzda hiç fark etmeyebilirsiniz.Boğaz Reflüsü Belirtileri Nelerdir?Boğaz reflüsü belirtileri yemek yedikten sonra ve özellikle geceleri midede ekşime, gaz, yanma, mide bulantısı şeklinde ortaya çıkarak kişinin yaşam kalitesini etkileyebilir. Boğaz reflüsünün en yaygın belirtileri şunlardır:Boğaz reflüsü bebeklerde ve çocuklarda ses kısıklığı, apne, kilo alma problemi, astım gibi belirtilerle de ortaya çıkabilir.Boğaz Reflüsü Neden Olur?Boğaz reflüsü, mide asidinin boğaza ulaşıp tahriş etmesi sonucunda meydana gelir. Bu tahriş mide ile yemek borusu arasındaki alt yemek borusu sfinkterinin (LES) zayıf veya düzensiz çalışmasından kaynaklanır. Boğaz reflüsünün görülen en yaygın nedenleri şunlardır:Beslenme şeklindeki düzensizliklerHızlı yemek tüketme, büyük öğünlerle beslenme ya da yatmadan hemen önce yemek yeme gibi beslenme alışkanlıklar, bunun yanında tüketilen besinlere de bağlı olarak mide asit üretimi artar ve boğaz reflüsünü tetikleyebilir.Aşırı Kilolu OlmakAşırı kilo ya da obezite, mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasını daha olası hale getirir ve boğaz reflüsüne neden olur.Hamilelik OlmakHamilelik esnasında artan karın basıncı nedeniyle mide içeriğinin yemek borusuna kaçmasını kolaylaştırarak boğaz reflüsüne neden olur.Sigara ve Alkol KullanımıSigara içmek ve aşırı alkol tüketmek, yemek borusu sfinkterinin zayıflamasına neden olarak boğaz reflüsüne sebep olur.Strese Maruz KalmakStres, kişide mide asidi üretimini artırır ve dolayısıyla boğaz reflüsünü tetiklerAşırı Ağırlık Kaldırma veya Dengesiz EğilmeAşırı ağırlık kaldırma ya da öne eğilme gibi hareketler, mide içeriğinin yemek borusuna kaçma riskini artırarak boğaz reflüsüne sebebiyet verir.Mide ProblemleriBazı mide hastalıkları veya mide içeriğinin normal şekilde işlenmediği durumlar, boğaz reflüsü ortaya çıkabilir.Genetik FaktörlerAile geçmişinde boğaz reflüsü yer alması riski artırır.Boğaz reflüsü nedeni kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve bazen birden fazla nedenin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkabilmektedir.Boğaz Reflüsü Nasıl Geçer? Ne İyi Gelir?Reflünün boğazda yarattığı etkiler için ılık içecekler içmek, tuzlu su ile gargara yapmak, boğaz pastilleri ya da buzlu şeker emmek semptomları azaltmaya yardım eder.Boğaz reflüsünü geçirmek için şu faktörlere dikkat etmek gerekir:Boğaz Reflüsü Tedavisi Nasıl Olur?Boğaz reflüsü tedavisi, altında yatan neden araştırıldıktan sonra tedavi yöntemine başlanır. Uzman doktor ilk aşamada diyet uygulamanızı isteyerek yaşam tarzında değişiklik yapmanızı isteyebilir. Bunun yanında ilerlediği durumlarda ilaç tedavisi ya da ameliyat gerekebilir. İlaçlar genellikle boğaz reflüsü tedavisinde sınırlı bir rol oynar. Bunlar reflüdeki asidi dengeler ve ayrıca iyileşirken boğazınızda dokuları kaplayarak koruma sağlar.Boğaz Reflüsü Olanlar Nasıl Beslenmeli?Boğaz reflüsü olan kişilerin aşırı baharatlı besinlerden, salçadan, soğanlı ve yağlı yemeklerden uzak durması gerekir. Bunun yanında hazmı kolaylaştıran ve mide asidini azaltan kekik, kimyon, zerdeçal ve zencefil gibi besinlerden yararlanmaları önerilir. Midede yanmaya neden olan karabiber, kırmızı pul biber ve acılı baharatların da kullanılmaması tavsiye edilir.Boğaz Reflüsü Hakkında Sık Sorulan SorularBoğaz Reflüsü Ne Kadar Sürede İyileşir?Boğaz reflüsü, tanı konulup ilaç tedavisi uygulandıktan sonra ortalama 2 ila 6 ay içerisinde düzelmesi ve iyileşmesi beklenir. Bunun yanında beslenme şekline dikkat etmek de büyük önem taşır.Boğaz Reflüsü İçin Hangi Bölüme Gidilir?Boğaz reflüsü ile ilgili şikayet yaşayanlar kulak burun boğaz tıbbi birimine başvurarak uzman doktordan görüş alabilirler. | 3,821 |
228 | Hastalıklar | Boğmaca | Boğmaca, bordetella pertussis adı verilen bakterinin neden olması sonucu akciğerlerde meydana gelen ve özellikle küçük çocuklarda ağır seyreden akut bir bakteriyel enfeksiyondur. Her yaştan insanı etkileyebilme potansiyeli bulunan boğmaca hastalığı daha çok 5 yaşından küçük çocuklarda yaygın görülür. Boğmaca hastalığının karakteristik belirtisi, tiz bir sesle ortaya çıkan ve boğuluyormuş hissi yaratan güçlü bir öksürüktür. Boğmaca, tedavi edilmediği takdirde öksürük nöbetleri sırasında beyne oksijen gitmediği için beyin hasarı bırakabilir. Boğmaca, bordetella pertussis adı verilen bakterinin neden olması sonucu akciğerlerde meydana gelen ve özellikle küçük çocuklarda ağır seyreden akut bir bakteriyel enfeksiyondur. Her yaştan insanı etkileyebilme potansiyeli bulunan boğmaca hastalığı daha çok 5 yaşından küçük çocuklarda yaygın görülür. Boğmaca hastalığının karakteristik belirtisi, tiz bir sesle ortaya çıkan ve boğuluyormuş hissi yaratan güçlü bir öksürüktür. Boğmaca, tedavi edilmediği takdirde öksürük nöbetleri sırasında beyne oksijen gitmediği için beyin hasarı bırakabilir.
Boğmaca Nedir?Boğmaca, özellikle çocuklarda görülen, “Bordetella pertussis” adlı bakterinin neden olduğu bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır. Boğmaca, aksırma ve öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki bakterilerin havada kalması sonucu insandan insana bulaşır. Boğulurcasına öksürük krizleri en tipik belirtisidir. Ayrıca burun akıntısı, gözlerde sulanma veya kızarıklık ve ateş gibi belirtileri de vardır.Bordetella pertussis adı verilen bakterinin vücuda girmesi sonucu meydana gelen boğmaca hastalığı için birtakım risk grubu da söz konusudur. 5 yaşından küçük olmak ve aşı yaptırmamış kişiler de boğmacaya yakalanma ihtimali yüksek kişilerdir. Akciğerler ve hava yolunda görülen, yüksek bulaşıcılığa sahip olan boğmaca erken teşhis edilirse antibiyotiklerle tedavi edilebilir ama ilerleyen vakalarda antibiyotik tedavisi de işe yaramayabilir. Tedavi geciktiğinde çeşitli organlarda geri dönülmez bir hasara ve sakatlığa sebep olabilen boğmaca, aşı ile koruyuculuk sağlayabilen ancak şiddetli vakalarda çocukların ölümüne yol açabilen bir hastalıktır.Ayrıca boğmaca geçiren bir çocukta zatürre ve beyin iltihabı riski söz konusuyken aynı zamanda konfüzyon da görülebilir. 7-10 gün arasında kuluçka süresi olan boğmaca ilk bulaştığında nezle benzeri bulgularla ortaya çıkar. Buna kataral dönem adı verilir. İkinci süreçte çok şiddetli öksürük görülür. Üçüncü dönem ise iyileşme dönemidir. Bu süre bir ay sürer.Boğmaca Neden Olur?Boğmaca, bordetella pertussis isimli bakterinin vücuda girmesiyle meydana gelir, damlacık ve temas yoluyla kişiden kişiye bulaşır. Bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde de çocukta nezle bulguları gösterir. Boğmacaya neden olan risk faktörleri ise çocukluk çağı ve aşılanmamış olmaktır.Çocuk öksürüp hapşırdığında damlacıklar havaya karışır ve başka kişilere bulaşır. Bu nedenle ailelerin, öğretmenlerin bilinçli olması gerekir. Bilinçli ebeveyn ve öğretmenlerle bulaşma riski yüzde 50 azalabilir. Okulda bir çocuk boğmaca olduysa ve çevresindeki çocuklarda aşı yoksa diğer çocuklara da bu hastalık bulaşabilir.Boğmaca Belirtileri Nelerdir? Boğmaca hastalığı, boğulma hissi yaratan güçlü bir öksürük belirtisiyle kendini gösterir. Ayrıca boğmaca hastalığı nezleyle benzer belirtiler de gösterebilir. Bunlar burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, ateş ve boğaz ağrısıdır. Bulaştıktan 7-10 gün sonra ortaya çıkan boğmaca belirtileri şöyledir: Boğulma hissi veren, tiz sesli kuvvetli bir öksürük Öksürük nöbetleri sırasında dudak, dil ve tırnak yataklarında mavileşme Burun akıntısı ve burun tıkanıklığı Gözlerde yaşarma veya kızarıklık Hapşırık Hafif ateş Boğaz ağrısı Nefes darlığıBoğulma hissi veren, tiz sesli kuvvetli bir öksürük Boğmaca hastalığının en çok etkilediği bölge solunum yollarıdır. Solunum yolunda hasar bırakmasına bağlı olarak boğmacanın en yaygın tipik belirtisi öksürüktür. Bu öksürük özellikle çocuklarda boğulma hissine neden olur ve nöbetler şeklinde gerçekleşebilir.Öksürük nöbetleri sırasında dudak, dil ve tırnak yataklarında mavileşmeÖksürük nöbetlerinin gücü ve kuvvetiyle birlikte kişinin dudak, dil ve tırnak yataklarında mavileşme görülebilir. Bu da öksürükle birlikte yaygın görülen boğmaca belirtisidir. Burun akıntısı ve burun tıkanıklığıBoğmaca hastalığında nezle benzeri belirtiler ortaya çıkar. Bunlardan biri burun akıntısıdır. Öksürüğe eşlik eden boğmaca belirtileri arasında burun akıntısıyla birlikte burun tıkanıklığı da yer alır.Gözlerde yaşarma veya kızarıklıkAynı grip ve nezlede olduğu gibi boğmaca hastası olan bir çocuk veya yetişkinde de göz yaşarması veya kızarıklığı ortaya çıkabilir. Hafif ateşDerecesi çok yüksek olmasa da ateş de boğmacada görülebilen belirtiler arasında sayılır. Şiddetli boğmaca vakalarında ateşin derecesi yükselebilir.Üst solunum yolu enfeksiyonuna ilişkin burun damlası, bol sıvı, ateş düşürücü gibi tedbirler alınmasına rağmen ikinci haftadan sonra yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Bu dönem paroksizmal dönem olarak ifade edilir. Hastalığın ağır dönemi bu ikinci dönemdir.Bu dönemde görülebilecek belirtiler ise şunlardır: Başlangıçta kuru, aralıklı öksürük Sonrasında ağır öksürük nöbetleri (Beş-on kez arka arkaya) Öksürüğün geceleri şiddetlenmesi Öksürük sırasında kızarma, morarma Öksürük sonrası ıslık sesi Balgam (yapışkan ve mukuslu) Öksürük sonrası halsizlik ve apatik hal Kusma Hafif ateş Havale Göz içi kanamalarıDaha sonraki süreçte ise öksürük nöbetlerinin sıklığı ve şiddeti azalmaya başlar ve konvelesan döneme girilir. Bu süreçte de kusma azalır, hastanın iştahı artar. Bu dönemde aralıklı öksürük nöbetleri olabilir. Ancak bu süreçte eğer farklı bir üst solunum yolu enfeksiyonu devreye girerse öksürük nöbetleri tekrarlayabilir. Klinik olarak öksürük süresinin en az 14 gün sürdüğü bilinir.Üç aydan küçük bebeklerde ise başlangıç evresi kısa sürer veya hiç olmaz. Boğmaca aniden apne, derinin mavi renk alması ki buna siyanoz denir, zor nefes alma şeklinde belirti verir. Bazen deride mavileşme öksürüğe bağlı olur veya öksürük olmadan apne gelişebilir. Bazen de apne tek belirti olabilir. Altı aydan küçük çocuklarda boğmacaya bağlı hastaneye yatış daha sık görülmektedir. Ülkemizde de boğmaca sebebiyle bebeklerin yoğun bakımda yatırıldığına dair çalışmalar bulunmaktadır.Boğmaca Teşhisi Nasıl Konulur?Öncelikle hastanın detaylı hikayesi ve şikayetleri çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından alınır. Boğmaca, hastadaki öksürük, ateş ve diğer beliritler dikkate alınarak incelenir. Boğmacada teşhis için en önemli yöntem kültür alınmasıdır. Boğmaca mikrobunun kültürde üretilmesi oldukça zordur ama boğazdan alınan sürüntülerde hastalık etkenini saptamak amacı ile bazı testler mevcuttur. Bunula birlikte bakteri varlığının belirlenmesi için kan testi de yapılır.Boğmaca Tedavisi Nasıl Yapılır?Bebek ve çocuklarda boğmaca hastalığı tedavisi sadece pediatri uzmanları tarafından yapılmaktadır. Boğmaca tanısı koyulan hastalar genellikle 2 hafta boyunca antibiyotikler ile tedavi edilirler. Antibiyotik ne kadar erken (özellikle kriz şeklindeki öksürükler başlamadan önce) dönemde verilirse şikayetleri azaltmada o kadar etkilidir.Boğmaca tanısı koyulan bazı çocukların özellikle 1 yaşın altındaki hastanede yatarak tedavi edilmeleri gerekir. Bebeklerde yoğun bir tedavi gereklidir. Bebeğin öksürük nedeniyle beyninin oksijensiz kalmaması için, solunuma engel olunmaması için hastane yatışı gereklidir. Antibiyotik tedavisi, nemli oda tedavisi, yoğun öksürükte nefes açıcı ilaçlar verilmektedir.Tedavide kullanılan ilaçların en büyük amacı bulaşıcılığı engellemesidir. İlgili tedavide makrolid grubu antibiyotikler kullanılır. Eğer çocuk okul dönemindeyse en az 20 gün okula gönderilmemelidir. Boğmaca olan bir yaşın altındaki her beş çocuktan birinde nefes darlığı, nefes durması, özellikle öksürük nöbetleri sırasında oksijen ihtiyacı, zatürre, ağzından alımın iyi olmaması nedeni ile bebeğin vücudunun susuz kalması gibi komplikasyonlar ortaya çıkar.Boğmaca Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular Boğmaca hastalığı ne demek?Boğmaca hastalığı, akciğer ve solunum yollarını tahrip eden yüksek bulaşıcılığa sahip bakteriyel bir çocukluk hastalığıdır.Boğmaca hangi hastalıklara sebep olur?Boğmacanın bulguları ilk altı ayındaki bebeklerde çok ağır seyreder. Uygun tedavi edilmediğinde yoğun öksürük nöbeti sonrası çocuklarda morarma, havale gibi durum olur. Beyin öksürük nöbetinde oksijensiz kaldığı için beyin hasarı oluşabilir. Boğmacada, öksürüğe ilişkin ilaçlar kullanılır. Burada da uygun tedavi olmazsa çocuk başka kişilere bu hastalığı bulaştırır.Boğmacadan korunmak mümkün mü?Boğmacadan korunmanın en kesin yolu aşıdır. Boğmaca aşısı difteri, tetanoz, inaktif çocuk felci, menenjit ve boğmaca aşısı olarak beşli aşı olarak uygulanmaktadır. Bebeğin ikinci, dördüncü, altıncı, on sekizinci ay ile 4-6 yaş arasında toplamda beş doz beşli aşıdan yapılmalıdır. Boğmaca aşısı olunduktan sonra ömür boyu korunma sağlanır. Çocukların rutin aşısının yapılması gerekir. Eğer aşı dozları tam yapılmazsa ilerleyen yaşlarda boğmaca görülebilmektedir.Yenidoğanlarda ilk boğmaca aşısı 2’inci ayın sonunda yapılabildiğinden anne, baba ve kardeşlerden bebeğe boğmaca bulaşabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre boğmaca bulaşma oranının yüzde 32’si anneden, yüzde 15’i babadan ve yüzde 20’si evdeki 4-19 yaş arasındaki kardeşlerden geçmektedir. Boğmacaya karşı bağışıklık yaşla birlikte azalmakta ve okul çocuklarında, ergenlerde boğmaca vakaları azımsanmayacak ölçüde görülmektedir. Ülkemizde ikinci pekiştirme dozu ilkokul birinci sınıfta uygulanmaya başlanmıştır. Birçok ülkede yüksek aşılanma oranlarına karşın okul çocuklarında, ergenlerde ve yetişkinlerde boğmaca görülmeye devam etmektedir.Çocuğunuz boğmaca olduysa ne yapılmalı?Eğer evde çocuğunuz boğmaca olduysa odasının nemli tutulması gerekir, bol sıvı almasının sağlanması gerekir, ateş varsa ateş düşürücü verilmelidir, yoğun öksürük nöbetlerinde ev tipi buhar cihazları kullanılabilir. Ayrıca diğer çocuklarla görüşülmesi engellenmelidir.Tedavi süresi de kullanılan antibiyotiğin süresine göre değişmektedir. Tedavi sorunları ortadan kaldırmamakla birlikte yavaş yavaş iyileşme sağlanmaktadır. Evdeki diğer bireylerde aşı yoksa maske takımı uygundur. Çocuğun havlusu diğer ebeveynlerden ya da ev halkından ayrı olmalıdır. Hijyen her hastalıkta olduğu gibi boğmacada da çok önemlidir. İyileşme süreci boyunca öksürüğü başlatacak oda spreyleri, şömine, odun-kömür sobaları ve sigaradan uzak durulması önemlidir. Boğmacalı çocuklar öksürükle birlikte kusabilir ve ağızdan yeterince yemek – sıvı alamayabilirler. Bu nedenle az miktarlarda sık beslenme ile çocuğun susuz kalmaması önemlidir. Gözlerde çökme, ağız ve dil kuruluğu, az idrar çıkarma, huzursuzluk ve çocuklarda susuzluğun en sık rastlanan bulgularıdır.Çocukları boğmaca hastalığından koruyabilmek için önerilen aşı programlarına uyulmalıdır. Her şeye rağmen boğmacayı düşündüren bir öksürük durumunda en kısa zamanda hekime başvurup, en kısa sürede hastalığın tanı ve tedavisine ilişkin planları yapmak önemlidir.Boğmaca nasıl seyreder?Boğmaca bir çocuğa bulaştığında ilk 15 gün hafif seyreder. Orta süreçte çok ağır öksürüklere sebep olurken hastalığın ağırlığı çocuğun yaşına göre değişir. Erken dönemde bulaşırsa çok ağır seyredebilir.Yetişkinler boğmaca aşısı olmalı mı?Ebeveynlerin boğmaca aşısı olması hem kendilerini hem de temas halinde oldukları bebekleri korumaları açısından çok önemlidir. Bu şekilde çocuklarınıza rol model de olabilirsiniz. Difteri, tetanoz ve boğmaca aşısının, ergenlik döneminde bu aşıyı olmayan tüm erişkinlere özelikle anne, baba, büyükanne, büyükbaba olmayı planlayanlara yapılması önerilmektedir.Boğmaca bebeklerde nasıl geçer?Bir yaş altındaki bebeklerde daha yoğun bir tedavi hatta hastaneye yatış gerekmektedir. Bebeklerde boğmaca tedavisi bebeğin öksürük nedeniyle beyninin oksijensiz kalmaması için, solunuma engel olunmaması için hastane yatışı çok önemlidir.Boğmaca öksürüğü nasıl geçer?Boğmaca öksürüğü kendiliğinden düzelmez. Mutlaka bir pediatri uzmanı tarafından doğru ve en erken zamanda teşhis edilip; ilaçlarla tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.Boğmacada risk grubu kimdir?Boğmaca hastalığı 6 aydan küçük olan henüz boğmaca aşısı olmamış ya da aşılama programları tamamlanmamış çocukları etkilemektedir. Ne yazık ki boğmaca küçük çocuklarda bazen hayatı tehdit edici olabilmektedir. Bir de aşının etkinliği yıllar içinde azalması nedeni ile ergenlik çağındaki (12-18 yaş) çocuklar ve genç erişkinler boğmaca açısından en hassas gruplardır. Aşısı olan çocuklar da boğmaca geçirebilirler ama aşısı olmayan kişilerde hastalık çok daha ağır seyretmektedir.Boğmaca teşhisi için öksürük belirtisi yeterli mi?Sadece öksürüğün niteliğine bakarak her zaman hastalığın tanısını ve tedavisini belirlemek mümkün değildir. Bazı özel durumlar vardır ki çocuğun nasıl öksürdüğü tanıya yardımcı olmaktadır. Boğmaca hastalığında da böyledir. Sadece doktorlar tarafından değil anneler, anneanneler tarafından da boğmaca öksürüğü çok iyi tanınabilmektedir. Hatta boğmaca öksürüğü sesi bile kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Öksürüğün kriz şeklinde arka arkaya gelmesi, çocuğun nefesinin kesilir gibi olması ve arkasından nefes almaya çalışırken çıkardığı ses boğmaca öksürüğü için tipiktir.Farklı boğmaca tedavisi var mıdır?İnternette görülen “Boğmaca tedavisi bitkisel yollarla yapılmaktadır”, “Boğmacaya bitkisel tedavi” şeklinde yazılara inanılmamalıdır. Tek tedavi çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları tarafından yapılmaktadır.Prematüre bebekler boğmacadan nasıl korunur?Prematüre doğmuş bir bebeğin boğmacaya karşı korunması için son zamanlarda önerilen koza stratejisi denen bir uygulama gereği bebeğin etrafındaki kişilerin özelikle bebeğe teması en yüksek olan anne ve babanın aşılanması çok önemlidir.Boğmaca aşısı ne zaman yapılır?Ülkemizdeki aşılama programına göre çocuklarımız 2.4.6.18.ayda ve 4-6 yaşında olmak üzere toplam 5 kez boğmaca aşısı olmaktadır. Şu anda ülkemizde uygulanan ulusal aşı programında 8. sınıfta difteri tetanoz aşısı yapılmaktadır. Ancak ergenlik döneminden itibaren aşının etkinliğinde azalma ile birlikte boğmaca vakalarında görülen artış nedeni ile birçok ülke 11-18 yaşları arasında yapılan bu Difteri tetanoz aşısının tekrarını artık Difteri–Tetanoz ve Boğmaca (Tdap) aşısı şeklinde yapılması önermektedir. Bu yaşlardaki çocuklarınız için konuyu hekiminiz ile görüşüp çocuğunuzun aşılamasını bu şekilde sağlayabilirsiniz.Boğmaca tedavisinde kullanılan ilaçlar hangileridir?Tedavide makrolid grubu antibiyotiklerle birlikte, nemli oda tedavisi, yoğun öksürükte nefes açıcı ilaçlar verilmektedir.Yalancı boğmaca nedir?Özellikle sonbahar ve kış aylarında çocuklarda geceleri öksürükle birlikte nefes tıkanma nöbetleri olabilir. Bu da boğmaca tablosunu hissettirebilir. Öksürük nöbetiyle birlikte tıkanma ve sonrasında görülen kusma boğmacayı taklit edebilir. Buna da yalancı boğmaca denmektedir. Yalancı boğmacada çocuk öksürük dışında sağlıklı görünmektedir.
Boğmaca Nedir?Boğmaca, özellikle çocuklarda görülen, “Bordetella pertussis” adlı bakterinin neden olduğu bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır. Boğmaca, aksırma ve öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki bakterilerin havada kalması sonucu insandan insana bulaşır. Boğulurcasına öksürük krizleri en tipik belirtisidir. Ayrıca burun akıntısı, gözlerde sulanma veya kızarıklık ve ateş gibi belirtileri de vardır.Bordetella pertussis adı verilen bakterinin vücuda girmesi sonucu meydana gelen boğmaca hastalığı için birtakım risk grubu da söz konusudur. 5 yaşından küçük olmak ve aşı yaptırmamış kişiler de boğmacaya yakalanma ihtimali yüksek kişilerdir. Akciğerler ve hava yolunda görülen, yüksek bulaşıcılığa sahip olan boğmaca erken teşhis edilirse antibiyotiklerle tedavi edilebilir ama ilerleyen vakalarda antibiyotik tedavisi de işe yaramayabilir. Tedavi geciktiğinde çeşitli organlarda geri dönülmez bir hasara ve sakatlığa sebep olabilen boğmaca, aşı ile koruyuculuk sağlayabilen ancak şiddetli vakalarda çocukların ölümüne yol açabilen bir hastalıktır.Ayrıca boğmaca geçiren bir çocukta zatürre ve beyin iltihabı riski söz konusuyken aynı zamanda konfüzyon da görülebilir. 7-10 gün arasında kuluçka süresi olan boğmaca ilk bulaştığında nezle benzeri bulgularla ortaya çıkar. Buna kataral dönem adı verilir. İkinci süreçte çok şiddetli öksürük görülür. Üçüncü dönem ise iyileşme dönemidir. Bu süre bir ay sürer.Boğmaca Neden Olur?Boğmaca, bordetella pertussis isimli bakterinin vücuda girmesiyle meydana gelir, damlacık ve temas yoluyla kişiden kişiye bulaşır. Bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde de çocukta nezle bulguları gösterir. Boğmacaya neden olan risk faktörleri ise çocukluk çağı ve aşılanmamış olmaktır.Çocuk öksürüp hapşırdığında damlacıklar havaya karışır ve başka kişilere bulaşır. Bu nedenle ailelerin, öğretmenlerin bilinçli olması gerekir. Bilinçli ebeveyn ve öğretmenlerle bulaşma riski yüzde 50 azalabilir. Okulda bir çocuk boğmaca olduysa ve çevresindeki çocuklarda aşı yoksa diğer çocuklara da bu hastalık bulaşabilir.Boğmaca Belirtileri Nelerdir? Boğmaca hastalığı, boğulma hissi yaratan güçlü bir öksürük belirtisiyle kendini gösterir. Ayrıca boğmaca hastalığı nezleyle benzer belirtiler de gösterebilir. Bunlar burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, ateş ve boğaz ağrısıdır. Bulaştıktan 7-10 gün sonra ortaya çıkan boğmaca belirtileri şöyledir:Boğulma hissi veren, tiz sesli kuvvetli bir öksürük Boğmaca hastalığının en çok etkilediği bölge solunum yollarıdır. Solunum yolunda hasar bırakmasına bağlı olarak boğmacanın en yaygın tipik belirtisi öksürüktür. Bu öksürük özellikle çocuklarda boğulma hissine neden olur ve nöbetler şeklinde gerçekleşebilir.Öksürük nöbetleri sırasında dudak, dil ve tırnak yataklarında mavileşmeÖksürük nöbetlerinin gücü ve kuvvetiyle birlikte kişinin dudak, dil ve tırnak yataklarında mavileşme görülebilir. Bu da öksürükle birlikte yaygın görülen boğmaca belirtisidir. Burun akıntısı ve burun tıkanıklığıBoğmaca hastalığında nezle benzeri belirtiler ortaya çıkar. Bunlardan biri burun akıntısıdır. Öksürüğe eşlik eden boğmaca belirtileri arasında burun akıntısıyla birlikte burun tıkanıklığı da yer alır.Gözlerde yaşarma veya kızarıklıkAynı grip ve nezlede olduğu gibi boğmaca hastası olan bir çocuk veya yetişkinde de göz yaşarması veya kızarıklığı ortaya çıkabilir. Hafif ateşDerecesi çok yüksek olmasa da ateş de boğmacada görülebilen belirtiler arasında sayılır. Şiddetli boğmaca vakalarında ateşin derecesi yükselebilir.Üst solunum yolu enfeksiyonuna ilişkin burun damlası, bol sıvı, ateş düşürücü gibi tedbirler alınmasına rağmen ikinci haftadan sonra yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Bu dönem paroksizmal dönem olarak ifade edilir. Hastalığın ağır dönemi bu ikinci dönemdir.Bu dönemde görülebilecek belirtiler ise şunlardır:Daha sonraki süreçte ise öksürük nöbetlerinin sıklığı ve şiddeti azalmaya başlar ve konvelesan döneme girilir. Bu süreçte de kusma azalır, hastanın iştahı artar. Bu dönemde aralıklı öksürük nöbetleri olabilir. Ancak bu süreçte eğer farklı bir üst solunum yolu enfeksiyonu devreye girerse öksürük nöbetleri tekrarlayabilir. Klinik olarak öksürük süresinin en az 14 gün sürdüğü bilinir.Üç aydan küçük bebeklerde ise başlangıç evresi kısa sürer veya hiç olmaz. Boğmaca aniden apne, derinin mavi renk alması ki buna siyanoz denir, zor nefes alma şeklinde belirti verir. Bazen deride mavileşme öksürüğe bağlı olur veya öksürük olmadan apne gelişebilir. Bazen de apne tek belirti olabilir. Altı aydan küçük çocuklarda boğmacaya bağlı hastaneye yatış daha sık görülmektedir. Ülkemizde de boğmaca sebebiyle bebeklerin yoğun bakımda yatırıldığına dair çalışmalar bulunmaktadır.Boğmaca Teşhisi Nasıl Konulur?Öncelikle hastanın detaylı hikayesi ve şikayetleri çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından alınır. Boğmaca, hastadaki öksürük, ateş ve diğer beliritler dikkate alınarak incelenir. Boğmacada teşhis için en önemli yöntem kültür alınmasıdır. Boğmaca mikrobunun kültürde üretilmesi oldukça zordur ama boğazdan alınan sürüntülerde hastalık etkenini saptamak amacı ile bazı testler mevcuttur. Bunula birlikte bakteri varlığının belirlenmesi için kan testi de yapılır.Boğmaca Tedavisi Nasıl Yapılır?Bebek ve çocuklarda boğmaca hastalığı tedavisi sadece pediatri uzmanları tarafından yapılmaktadır. Boğmaca tanısı koyulan hastalar genellikle 2 hafta boyunca antibiyotikler ile tedavi edilirler. Antibiyotik ne kadar erken (özellikle kriz şeklindeki öksürükler başlamadan önce) dönemde verilirse şikayetleri azaltmada o kadar etkilidir.Boğmaca tanısı koyulan bazı çocukların özellikle 1 yaşın altındaki hastanede yatarak tedavi edilmeleri gerekir. Bebeklerde yoğun bir tedavi gereklidir. Bebeğin öksürük nedeniyle beyninin oksijensiz kalmaması için, solunuma engel olunmaması için hastane yatışı gereklidir. Antibiyotik tedavisi, nemli oda tedavisi, yoğun öksürükte nefes açıcı ilaçlar verilmektedir.Tedavide kullanılan ilaçların en büyük amacı bulaşıcılığı engellemesidir. İlgili tedavide makrolid grubu antibiyotikler kullanılır. Eğer çocuk okul dönemindeyse en az 20 gün okula gönderilmemelidir. Boğmaca olan bir yaşın altındaki her beş çocuktan birinde nefes darlığı, nefes durması, özellikle öksürük nöbetleri sırasında oksijen ihtiyacı, zatürre, ağzından alımın iyi olmaması nedeni ile bebeğin vücudunun susuz kalması gibi komplikasyonlar ortaya çıkar.Boğmaca Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular Boğmaca hastalığı ne demek?Boğmaca hastalığı, akciğer ve solunum yollarını tahrip eden yüksek bulaşıcılığa sahip bakteriyel bir çocukluk hastalığıdır.Boğmaca hangi hastalıklara sebep olur?Boğmacanın bulguları ilk altı ayındaki bebeklerde çok ağır seyreder. Uygun tedavi edilmediğinde yoğun öksürük nöbeti sonrası çocuklarda morarma, havale gibi durum olur. Beyin öksürük nöbetinde oksijensiz kaldığı için beyin hasarı oluşabilir. Boğmacada, öksürüğe ilişkin ilaçlar kullanılır. Burada da uygun tedavi olmazsa çocuk başka kişilere bu hastalığı bulaştırır.Boğmacadan korunmak mümkün mü?Boğmacadan korunmanın en kesin yolu aşıdır. Boğmaca aşısı difteri, tetanoz, inaktif çocuk felci, menenjit ve boğmaca aşısı olarak beşli aşı olarak uygulanmaktadır. Bebeğin ikinci, dördüncü, altıncı, on sekizinci ay ile 4-6 yaş arasında toplamda beş doz beşli aşıdan yapılmalıdır. Boğmaca aşısı olunduktan sonra ömür boyu korunma sağlanır. Çocukların rutin aşısının yapılması gerekir. Eğer aşı dozları tam yapılmazsa ilerleyen yaşlarda boğmaca görülebilmektedir.Yenidoğanlarda ilk boğmaca aşısı 2’inci ayın sonunda yapılabildiğinden anne, baba ve kardeşlerden bebeğe boğmaca bulaşabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre boğmaca bulaşma oranının yüzde 32’si anneden, yüzde 15’i babadan ve yüzde 20’si evdeki 4-19 yaş arasındaki kardeşlerden geçmektedir. Boğmacaya karşı bağışıklık yaşla birlikte azalmakta ve okul çocuklarında, ergenlerde boğmaca vakaları azımsanmayacak ölçüde görülmektedir. Ülkemizde ikinci pekiştirme dozu ilkokul birinci sınıfta uygulanmaya başlanmıştır. Birçok ülkede yüksek aşılanma oranlarına karşın okul çocuklarında, ergenlerde ve yetişkinlerde boğmaca görülmeye devam etmektedir.Çocuğunuz boğmaca olduysa ne yapılmalı?Eğer evde çocuğunuz boğmaca olduysa odasının nemli tutulması gerekir, bol sıvı almasının sağlanması gerekir, ateş varsa ateş düşürücü verilmelidir, yoğun öksürük nöbetlerinde ev tipi buhar cihazları kullanılabilir. Ayrıca diğer çocuklarla görüşülmesi engellenmelidir.Tedavi süresi de kullanılan antibiyotiğin süresine göre değişmektedir. Tedavi sorunları ortadan kaldırmamakla birlikte yavaş yavaş iyileşme sağlanmaktadır. Evdeki diğer bireylerde aşı yoksa maske takımı uygundur. Çocuğun havlusu diğer ebeveynlerden ya da ev halkından ayrı olmalıdır. Hijyen her hastalıkta olduğu gibi boğmacada da çok önemlidir. İyileşme süreci boyunca öksürüğü başlatacak oda spreyleri, şömine, odun-kömür sobaları ve sigaradan uzak durulması önemlidir. Boğmacalı çocuklar öksürükle birlikte kusabilir ve ağızdan yeterince yemek – sıvı alamayabilirler. Bu nedenle az miktarlarda sık beslenme ile çocuğun susuz kalmaması önemlidir. Gözlerde çökme, ağız ve dil kuruluğu, az idrar çıkarma, huzursuzluk ve çocuklarda susuzluğun en sık rastlanan bulgularıdır.Çocukları boğmaca hastalığından koruyabilmek için önerilen aşı programlarına uyulmalıdır. Her şeye rağmen boğmacayı düşündüren bir öksürük durumunda en kısa zamanda hekime başvurup, en kısa sürede hastalığın tanı ve tedavisine ilişkin planları yapmak önemlidir.Boğmaca nasıl seyreder?Boğmaca bir çocuğa bulaştığında ilk 15 gün hafif seyreder. Orta süreçte çok ağır öksürüklere sebep olurken hastalığın ağırlığı çocuğun yaşına göre değişir. Erken dönemde bulaşırsa çok ağır seyredebilir.Yetişkinler boğmaca aşısı olmalı mı?Ebeveynlerin boğmaca aşısı olması hem kendilerini hem de temas halinde oldukları bebekleri korumaları açısından çok önemlidir. Bu şekilde çocuklarınıza rol model de olabilirsiniz. Difteri, tetanoz ve boğmaca aşısının, ergenlik döneminde bu aşıyı olmayan tüm erişkinlere özelikle anne, baba, büyükanne, büyükbaba olmayı planlayanlara yapılması önerilmektedir.Boğmaca bebeklerde nasıl geçer?Bir yaş altındaki bebeklerde daha yoğun bir tedavi hatta hastaneye yatış gerekmektedir. Bebeklerde boğmaca tedavisi bebeğin öksürük nedeniyle beyninin oksijensiz kalmaması için, solunuma engel olunmaması için hastane yatışı çok önemlidir.Boğmaca öksürüğü nasıl geçer?Boğmaca öksürüğü kendiliğinden düzelmez. Mutlaka bir pediatri uzmanı tarafından doğru ve en erken zamanda teşhis edilip; ilaçlarla tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.Boğmacada risk grubu kimdir?Boğmaca hastalığı 6 aydan küçük olan henüz boğmaca aşısı olmamış ya da aşılama programları tamamlanmamış çocukları etkilemektedir. Ne yazık ki boğmaca küçük çocuklarda bazen hayatı tehdit edici olabilmektedir. Bir de aşının etkinliği yıllar içinde azalması nedeni ile ergenlik çağındaki (12-18 yaş) çocuklar ve genç erişkinler boğmaca açısından en hassas gruplardır. Aşısı olan çocuklar da boğmaca geçirebilirler ama aşısı olmayan kişilerde hastalık çok daha ağır seyretmektedir.Boğmaca teşhisi için öksürük belirtisi yeterli mi?Sadece öksürüğün niteliğine bakarak her zaman hastalığın tanısını ve tedavisini belirlemek mümkün değildir. Bazı özel durumlar vardır ki çocuğun nasıl öksürdüğü tanıya yardımcı olmaktadır. Boğmaca hastalığında da böyledir. Sadece doktorlar tarafından değil anneler, anneanneler tarafından da boğmaca öksürüğü çok iyi tanınabilmektedir. Hatta boğmaca öksürüğü sesi bile kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Öksürüğün kriz şeklinde arka arkaya gelmesi, çocuğun nefesinin kesilir gibi olması ve arkasından nefes almaya çalışırken çıkardığı ses boğmaca öksürüğü için tipiktir.Farklı boğmaca tedavisi var mıdır?İnternette görülen “Boğmaca tedavisi bitkisel yollarla yapılmaktadır”, “Boğmacaya bitkisel tedavi” şeklinde yazılara inanılmamalıdır. Tek tedavi çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları tarafından yapılmaktadır.Prematüre bebekler boğmacadan nasıl korunur?Prematüre doğmuş bir bebeğin boğmacaya karşı korunması için son zamanlarda önerilen koza stratejisi denen bir uygulama gereği bebeğin etrafındaki kişilerin özelikle bebeğe teması en yüksek olan anne ve babanın aşılanması çok önemlidir.Boğmaca aşısı ne zaman yapılır?Ülkemizdeki aşılama programına göre çocuklarımız 2.4.6.18.ayda ve 4-6 yaşında olmak üzere toplam 5 kez boğmaca aşısı olmaktadır. Şu anda ülkemizde uygulanan ulusal aşı programında 8. sınıfta difteri tetanoz aşısı yapılmaktadır. Ancak ergenlik döneminden itibaren aşının etkinliğinde azalma ile birlikte boğmaca vakalarında görülen artış nedeni ile birçok ülke 11-18 yaşları arasında yapılan bu Difteri tetanoz aşısının tekrarını artık Difteri–Tetanoz ve Boğmaca (Tdap) aşısı şeklinde yapılması önermektedir. Bu yaşlardaki çocuklarınız için konuyu hekiminiz ile görüşüp çocuğunuzun aşılamasını bu şekilde sağlayabilirsiniz.Boğmaca tedavisinde kullanılan ilaçlar hangileridir?Tedavide makrolid grubu antibiyotiklerle birlikte, nemli oda tedavisi, yoğun öksürükte nefes açıcı ilaçlar verilmektedir.Yalancı boğmaca nedir?Özellikle sonbahar ve kış aylarında çocuklarda geceleri öksürükle birlikte nefes tıkanma nöbetleri olabilir. Bu da boğmaca tablosunu hissettirebilir. Öksürük nöbetiyle birlikte tıkanma ve sonrasında görülen kusma boğmacayı taklit edebilir. Buna da yalancı boğmaca denmektedir. Yalancı boğmacada çocuk öksürük dışında sağlıklı görünmektedir. | 11,470 |
229 | Hastalıklar | Biyotinidaz eksikliği | Genetik geçişli metabolik bir rahatsızlık olan biyotinidaz eksikliğinin sık görüldüğü ülkelerden biri de ülkemiz olarak gösteriliyor. Bu nedenle 2007 yılından bu yana yenidoğan bebeklerin topuk kanı taramalarında biyotinidaz eksikliğine de bakılıyor. Kontrol altına alınmadığında hayatı tehdit eden sonuçlara sebebiyet verebilen biyotinidaz eksikliğinde erken teşhis ve tedaviye hızlı geçiş önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü Uzmanları, biyotinidaz eksikliği hakkında bilgi verdi.Genetik geçişli metabolik bir rahatsızlık olan biyotinidaz eksikliğinin sık görüldüğü ülkelerden biri de ülkemiz olarak gösteriliyor. Bu nedenle 2007 yılından bu yana yenidoğan bebeklerin topuk kanı taramalarında biyotinidaz eksikliğine de bakılıyor. Kontrol altına alınmadığında hayatı tehdit eden sonuçlara sebebiyet verebilen biyotinidaz eksikliğinde erken teşhis ve tedaviye hızlı geçiş önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü Uzmanları, biyotinidaz eksikliği hakkında bilgi verdi.
Biyotinidaz eksikliği nedir?Biyotinidaz eksikliği (BIOT), vücudun biotin vitaminini yeniden kullanamadığı ve geri dönüştüremediği kalıtsal bir durumdur. Vücut yağları, proteinleri ve karbonhidratları etkili bir şekilde parçalamak için serbest biotine ihtiyaç duyduğundan, BIOT'lu bireyler önemli besinleri daha az işleyebilir. Şiddet ve tedavi açısından farklılık gösteren iki tip biyotinidaz eksikliği (BIOT) vardır. Durumun her iki formu da ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Yenidoğan taraması ile tespit edilen ve hemen tedaviye başlayan BIOT'lu çocuklar genellikle normal gelişim ile sağlıklı kalırlar. Kuru kan örneklerinde biyotinidaz aktivitesinin belirlenmesi ilk olarak Virginia'da bir pilot çalışma programında kullanılmıştır. Dünya üzerinde biyotinidaz eksikliğinin en çok görüldüğü ülkelerden biri de Türkiye’dir. Bu nedenle Türkiye'de 2007 senesinden itibaren yenidoğan taramalarına biyotinidaz eksikliği de dahil edilmiştir.Biyotinidaz eksikliği belirtileri nelerdir?Biyotinidaz eksikliğinin (BIOT) belirtilerin şiddeti farklılık gösteren iki ana tipi vardır: Şiddetli "derin biyotinidaz eksikliği" ve hafif "kısmi biyotinidaz eksikliği".BIOT belirtileri genellikle doğumdan birkaç ay sonra başlar. Bazı durumlarda, belirtiler çocukluk dönemine kadar ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle erken tarama ve teşhis çok önemlidir.BIOT'un erken belirtileri şunları içerir: Nöbetler, zayıf kas tonusu, nefes almada güçlük, deri döküntüsü, saç kaybı, denge sorunları, kandidiyaz adı verilen bir mantar enfeksiyonu. Bu belirtilerin çoğu hastalıklar veya enfeksiyonlar tarafından tetiklenebilir. Bebeğinizde bu belirtilerden herhangi biri varsa, mümkün olan en kısa sürede bebeğinizin sağlık uzmanına bildirin.Biyotinidaz eksikliği neden olur?Yemek yediğimiz zaman, enzimler bunların parçalanıp ayrıştırılması sürecinde rol alır. Bu enzimlerden biri olan biyotinidaz, vitamin biyotini yeniden kullanmamıza ve geri dönüştürmemize yardımcı olur. Vücudumuzun yağları, proteinleri ve karbonhidratları parçalamak için biotine ihtiyacı vardır. Bebeğinizde biyotinidaz eksikliği (BIOT) varsa, vücutları ya yeterince üretmez ya da çalışmayan biyotinidaz enzimi yapar. Biyotinidaz düzgün çalışmadığında biyotin geri dönüştürülemez ve yeniden kullanılamaz. Biyotin geri dönüştürülemezse, karbonhidratları, yağları ve proteinleri parçalamak için yeterli biyotin olmayacaktır. Karbonhidratlar, yağlar ve proteinler daha sonra kanda birikir ve bu da zararlı olabilir. BIOT otozomal resesif bir genetik durumdur. Bu, bir çocuğun miras alması gerektiği anlamına gelir. Otozomal resesif hastalığı olan bir çocuğun ebeveynlerinin her biri çalışmayan genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirti ve semptomlarını göstermezler. BIOT'lu bir çocuğa sahip olmak nadir olmakla birlikte, her iki ebeveyn de taşıyıcı olduğunda, bu durumda birden fazla çocuğa sahip olabilirler.Biyotinidaz eksikliği nasıl teşhis edilir?Yenidoğan taramalarında mutlaka BIOT bakılmaktadır. Eğer test sonuçları belirli aralık dışındaysa çocuk hekimi ek tetkikler ister.Biyotinidaz eksikliği nasıl tedavi edilir?Biyotinidaz eksikliği (BIOT) olan çocuklar genellikle biyotin takviyeleri ile ömür boyu tedavi gerektirir. Bu, yiyeceklerde bulunan doğal bir vitamindir, ancak BIOT'lu çocukların vücutlarında yeterince bulunmayabilir. Biyotin takviyeleri, bebeğinizin vücudunun yiyeceklerde bulunan yağları, proteinleri ve karbonhidratları parçalamasına yardımcı olabilir. Bebeğinizin doktoru, çocuğunuz için doğru biyotin dozunu belirlemeye yardımcı olabilir ve uygun bir reçete yazabilir.Biyotinidaz eksikliği hakkında sık sorulan sorularBiyotinidaz nedir?Biyotinidaz, bir enzimdir. Biyotin vitamininin metabolizmasında aktif rol alır.Kısmi biyotinidaz eksikliği nedir?Biyotinidaz eksikliğinin hafif bir formudur. Çocuklar kas gevşekliği, saç dökülmesi yaşayabilir.Biyotinidaz eksikliği tedavi edilmezse ne olur?Biotinidaz eksikliği bebeklerde, yenidoğanlarda görülebilir. Tedavi edilmezse, derin biyotinidaz eksikliği olan küçük çocuklar genellikle nöbetler, hipotoni, ataksi, gelişimsel gecikme, görme sorunları, işitme kaybı ve kutanöz anormallikler (örneğin alopesi, deri döküntüsü, kandidiyaz) dahil nörolojik anormallikler sergiler. Derin biyotinidaz eksikliği olan daha büyük çocuklar ve ergenler genellikle motor uzuv zayıflığı, spastik parezi ve görme keskinliğinde azalma sergiler. Görme sorunları, işitme kaybı ve gelişimsel gecikme meydana geldiğinde, bunlar genellikle biotin tedavisi ile bile geri döndürülemez. Kısmi biyotinidaz eksikliği olan kişilerde, özellikle stres zamanlarında hipotoni, deri döküntüsü ve saç dökülmesi olabilir. Eğer belirlenen farmakolojik dozlarda biotin ile tedavi edilirse ciddi anormallikler de önlenir.Biotinidaz eksikliği geçer mi?Biyotin hastaya takviye olarak verilir. Tedavi ile nörolojik bulgular, deri sorunları düzelir. İşitme ya da görme sorunları tedaviye daha dirençli olabilir. Tanıda ve tedavide gecikme ölüme bile sebebiyet verebilir. Takviyeler ömür boyu kullanılır.Biotinidaz eksikliği yenidoğan belirtileri nelerdir?Yeni doğan bebeklerde biotinidaz eksikliği görülebilir. En sık görülen ülkelerden biri olan Türkiye’de bu sorun topuk kanı taramalarında yer almaktadır. 2007 senesinden bu yana ülkemizdeki bebeklerde biyotinidaz eksikliği taranmaktadır. Biotinidaz eksikliği olan bebekler hemen tedavi altına alınmalıdır. Belirti beklenmeden, tedavinin başlaması büyük önem taşır.Biyotinidaz eksikliği gebelikte yaşanılan sorunlarla bağlantılı mıdır?Gebelik sorunlarıyla bu sorunun ilgisi yoktur. Biyotinidaz eksikliği genetik geçişli bir hastalıktır.Biyotinin çocuğa zararı olur mu? Biotinidaz eksikliği ilaçları zararlı mıdır?Biyotin suda çözülebilen bir vitamin olduğundan biyotin takviyesinin zararı olmaz. Biyotin, idrarla dışarı atılır.Biyotin tedavisiyle biyotin aktivitesi düzelir mi?Biyotin, biyotinidaz enziminin çalışmaması sonucu meydana gelen vitamin eksikliğini yerine koyar. Enzimin aktivitesine etkisi olmaz.Biyotinidaz aktivitesi nedir?Biyotinidaz eksikliğinin taramasında kullanılan bir taramadır.Bebeklerde biyotinidaz eksikliği neden olur?Bu genetik geçişli bir durumdur. Anne veya babada taşıyıcılık durumunda meydana gelir.Biotinidaz eksikliği beslenme ile geçer mi?Hayır ömür boyu takviye kullanılmalıdır. Biyotin eksikliği için de beslenme çocuklarda 2 yaş üstündeyse yumurta sarısı, muz, avokado tüketilmesi tavsiye edilebilir.Biyotinidaz eksikliği için genetik tarama önemli mi?Her hamilelikte, biyotinidaz eksikliğinden etkilenen bir çocuğu olan bir çiftin, yine bundan etkilenen bir çocuğa sahip olma riski %25, asemptomatik taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski %50 ve etkilenmemiş bir çocuğa sahip olma şansı %25'tir. Ailedeki patojenik varyantlar biliniyorsa, risk altındaki aile üyeleri için taşıyıcı testi ve yüksek risk altındaki gebelikler için doğum öncesi testler yapılabilmektedir.Biyotinidaz eksikliği olan bebeklere sahip olanlar ne yapmalı?Pediatri ve pediatrik metabolizma uzmanı randevularına düzenli gitmeliler. Yıllık göz ve işitme kontrollerini mutlaka yaptırmalılar. Bunun yanında genetik uzmanıyla görüşmeliler. Farklı klinik sorunları olan çocukların o dallarla da görüşmesi önemli olur. Verilen takviyeler aksatılmadan kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki bu hayat boyu tedavi gerektiren bir sorundur.Biyotinidaz eksikliği doğumdan önce teşhis edilebilir mi?Risk altındaki gebelikler için prenatal tanı mümkündür ve enzimatik analiz veya mutasyon bilindiğinde mutasyon analizi ile yapılabilir. Bununla birlikte, bozukluğun tedavi edilebilirliği nedeniyle, çoğu aile tarafından doğum öncesi testler dikkate alınmamaktadır.
Biyotinidaz eksikliği nedir?Biyotinidaz eksikliği (BIOT), vücudun biotin vitaminini yeniden kullanamadığı ve geri dönüştüremediği kalıtsal bir durumdur. Vücut yağları, proteinleri ve karbonhidratları etkili bir şekilde parçalamak için serbest biotine ihtiyaç duyduğundan, BIOT'lu bireyler önemli besinleri daha az işleyebilir. Şiddet ve tedavi açısından farklılık gösteren iki tip biyotinidaz eksikliği (BIOT) vardır. Durumun her iki formu da ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Yenidoğan taraması ile tespit edilen ve hemen tedaviye başlayan BIOT'lu çocuklar genellikle normal gelişim ile sağlıklı kalırlar. Kuru kan örneklerinde biyotinidaz aktivitesinin belirlenmesi ilk olarak Virginia'da bir pilot çalışma programında kullanılmıştır. Dünya üzerinde biyotinidaz eksikliğinin en çok görüldüğü ülkelerden biri de Türkiye’dir. Bu nedenle Türkiye'de 2007 senesinden itibaren yenidoğan taramalarına biyotinidaz eksikliği de dahil edilmiştir.Biyotinidaz eksikliği belirtileri nelerdir?Biyotinidaz eksikliğinin (BIOT) belirtilerin şiddeti farklılık gösteren iki ana tipi vardır: Şiddetli "derin biyotinidaz eksikliği" ve hafif "kısmi biyotinidaz eksikliği".BIOT belirtileri genellikle doğumdan birkaç ay sonra başlar. Bazı durumlarda, belirtiler çocukluk dönemine kadar ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle erken tarama ve teşhis çok önemlidir.BIOT'un erken belirtileri şunları içerir: Nöbetler, zayıf kas tonusu, nefes almada güçlük, deri döküntüsü, saç kaybı, denge sorunları, kandidiyaz adı verilen bir mantar enfeksiyonu. Bu belirtilerin çoğu hastalıklar veya enfeksiyonlar tarafından tetiklenebilir. Bebeğinizde bu belirtilerden herhangi biri varsa, mümkün olan en kısa sürede bebeğinizin sağlık uzmanına bildirin.Biyotinidaz eksikliği neden olur?Yemek yediğimiz zaman, enzimler bunların parçalanıp ayrıştırılması sürecinde rol alır. Bu enzimlerden biri olan biyotinidaz, vitamin biyotini yeniden kullanmamıza ve geri dönüştürmemize yardımcı olur. Vücudumuzun yağları, proteinleri ve karbonhidratları parçalamak için biotine ihtiyacı vardır. Bebeğinizde biyotinidaz eksikliği (BIOT) varsa, vücutları ya yeterince üretmez ya da çalışmayan biyotinidaz enzimi yapar. Biyotinidaz düzgün çalışmadığında biyotin geri dönüştürülemez ve yeniden kullanılamaz. Biyotin geri dönüştürülemezse, karbonhidratları, yağları ve proteinleri parçalamak için yeterli biyotin olmayacaktır. Karbonhidratlar, yağlar ve proteinler daha sonra kanda birikir ve bu da zararlı olabilir. BIOT otozomal resesif bir genetik durumdur. Bu, bir çocuğun miras alması gerektiği anlamına gelir. Otozomal resesif hastalığı olan bir çocuğun ebeveynlerinin her biri çalışmayan genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirti ve semptomlarını göstermezler. BIOT'lu bir çocuğa sahip olmak nadir olmakla birlikte, her iki ebeveyn de taşıyıcı olduğunda, bu durumda birden fazla çocuğa sahip olabilirler.Biyotinidaz eksikliği nasıl teşhis edilir?Yenidoğan taramalarında mutlaka BIOT bakılmaktadır. Eğer test sonuçları belirli aralık dışındaysa çocuk hekimi ek tetkikler ister.Biyotinidaz eksikliği nasıl tedavi edilir?Biyotinidaz eksikliği (BIOT) olan çocuklar genellikle biyotin takviyeleri ile ömür boyu tedavi gerektirir. Bu, yiyeceklerde bulunan doğal bir vitamindir, ancak BIOT'lu çocukların vücutlarında yeterince bulunmayabilir. Biyotin takviyeleri, bebeğinizin vücudunun yiyeceklerde bulunan yağları, proteinleri ve karbonhidratları parçalamasına yardımcı olabilir. Bebeğinizin doktoru, çocuğunuz için doğru biyotin dozunu belirlemeye yardımcı olabilir ve uygun bir reçete yazabilir.Biyotinidaz eksikliği hakkında sık sorulan sorularBiyotinidaz nedir?Biyotinidaz, bir enzimdir. Biyotin vitamininin metabolizmasında aktif rol alır.Kısmi biyotinidaz eksikliği nedir?Biyotinidaz eksikliğinin hafif bir formudur. Çocuklar kas gevşekliği, saç dökülmesi yaşayabilir.Biyotinidaz eksikliği tedavi edilmezse ne olur?Biotinidaz eksikliği bebeklerde, yenidoğanlarda görülebilir. Tedavi edilmezse, derin biyotinidaz eksikliği olan küçük çocuklar genellikle nöbetler, hipotoni, ataksi, gelişimsel gecikme, görme sorunları, işitme kaybı ve kutanöz anormallikler (örneğin alopesi, deri döküntüsü, kandidiyaz) dahil nörolojik anormallikler sergiler. Derin biyotinidaz eksikliği olan daha büyük çocuklar ve ergenler genellikle motor uzuv zayıflığı, spastik parezi ve görme keskinliğinde azalma sergiler. Görme sorunları, işitme kaybı ve gelişimsel gecikme meydana geldiğinde, bunlar genellikle biotin tedavisi ile bile geri döndürülemez. Kısmi biyotinidaz eksikliği olan kişilerde, özellikle stres zamanlarında hipotoni, deri döküntüsü ve saç dökülmesi olabilir. Eğer belirlenen farmakolojik dozlarda biotin ile tedavi edilirse ciddi anormallikler de önlenir.Biotinidaz eksikliği geçer mi?Biyotin hastaya takviye olarak verilir. Tedavi ile nörolojik bulgular, deri sorunları düzelir. İşitme ya da görme sorunları tedaviye daha dirençli olabilir. Tanıda ve tedavide gecikme ölüme bile sebebiyet verebilir. Takviyeler ömür boyu kullanılır.Biotinidaz eksikliği yenidoğan belirtileri nelerdir?Yeni doğan bebeklerde biotinidaz eksikliği görülebilir. En sık görülen ülkelerden biri olan Türkiye’de bu sorun topuk kanı taramalarında yer almaktadır. 2007 senesinden bu yana ülkemizdeki bebeklerde biyotinidaz eksikliği taranmaktadır. Biotinidaz eksikliği olan bebekler hemen tedavi altına alınmalıdır. Belirti beklenmeden, tedavinin başlaması büyük önem taşır.Biyotinidaz eksikliği gebelikte yaşanılan sorunlarla bağlantılı mıdır?Gebelik sorunlarıyla bu sorunun ilgisi yoktur. Biyotinidaz eksikliği genetik geçişli bir hastalıktır.Biyotinin çocuğa zararı olur mu? Biotinidaz eksikliği ilaçları zararlı mıdır?Biyotin suda çözülebilen bir vitamin olduğundan biyotin takviyesinin zararı olmaz. Biyotin, idrarla dışarı atılır.Biyotin tedavisiyle biyotin aktivitesi düzelir mi?Biyotin, biyotinidaz enziminin çalışmaması sonucu meydana gelen vitamin eksikliğini yerine koyar. Enzimin aktivitesine etkisi olmaz.Biyotinidaz aktivitesi nedir?Biyotinidaz eksikliğinin taramasında kullanılan bir taramadır.Bebeklerde biyotinidaz eksikliği neden olur?Bu genetik geçişli bir durumdur. Anne veya babada taşıyıcılık durumunda meydana gelir.Biotinidaz eksikliği beslenme ile geçer mi?Hayır ömür boyu takviye kullanılmalıdır. Biyotin eksikliği için de beslenme çocuklarda 2 yaş üstündeyse yumurta sarısı, muz, avokado tüketilmesi tavsiye edilebilir.Biyotinidaz eksikliği için genetik tarama önemli mi?Her hamilelikte, biyotinidaz eksikliğinden etkilenen bir çocuğu olan bir çiftin, yine bundan etkilenen bir çocuğa sahip olma riski %25, asemptomatik taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski %50 ve etkilenmemiş bir çocuğa sahip olma şansı %25'tir. Ailedeki patojenik varyantlar biliniyorsa, risk altındaki aile üyeleri için taşıyıcı testi ve yüksek risk altındaki gebelikler için doğum öncesi testler yapılabilmektedir.Biyotinidaz eksikliği olan bebeklere sahip olanlar ne yapmalı?Pediatri ve pediatrik metabolizma uzmanı randevularına düzenli gitmeliler. Yıllık göz ve işitme kontrollerini mutlaka yaptırmalılar. Bunun yanında genetik uzmanıyla görüşmeliler. Farklı klinik sorunları olan çocukların o dallarla da görüşmesi önemli olur. Verilen takviyeler aksatılmadan kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki bu hayat boyu tedavi gerektiren bir sorundur.Biyotinidaz eksikliği doğumdan önce teşhis edilebilir mi?Risk altındaki gebelikler için prenatal tanı mümkündür ve enzimatik analiz veya mutasyon bilindiğinde mutasyon analizi ile yapılabilir. Bununla birlikte, bozukluğun tedavi edilebilirliği nedeniyle, çoğu aile tarafından doğum öncesi testler dikkate alınmamaktadır. | 6,365 |
230 | Hastalıklar | Borderline Kişilik Bozukluğu | Borderline kişilik bozukluğu, ilişkiler, davranış ve benlik imajında istikrarsızlıkla karakterize, ani duygusal geçişlerin yaşandığı psikolojik bir rahatsızlıktır. Kısa süreli olan psikotik dönemleri olmayan borderline kişilik bozukuğunda ani ve yoğun duygu geçişleri söz konusudur.Borderline kişilik bozukluğu, ilişkiler, davranış ve benlik imajında istikrarsızlıkla karakterize, ani duygusal geçişlerin yaşandığı psikolojik bir rahatsızlıktır. Kısa süreli olan psikotik dönemleri olmayan borderline kişilik bozukuğunda ani ve yoğun duygu geçişleri söz konusudur.
Borderline Kişilik Bozukluğu Nedir?Sınırda veya bilinen adı ile borderline kişilik bozukluğu, ruh halinin çok hızla değişmesi, davranışlar ve ilişkilerde kararsız ruh haliyle karakterize, günlük yaşantıda işlevsellik sorunlarına neden olan zihinsel bozukluktur. Erken erişkinlikte başlayarak, insan ilişkilerinde, benlik imgesinde, duygulanımda kararsızlık ve dürtüsellik olarak kendini gösterip, davranışların sonuçlarını düşünmeden hareket etmeye, duygu ve davranışlarını kontrolde güçlük yaşatan kişilik örüntüsüdür. Borderline kişilik bozukluğu oldukça yaygın olup, genel nüfusta %2, kadınlarda erkeklerden üç kat daha fazla oranda görülen, 1930’larda ilk kez Stern tarafından nevroz-psikoz arasında bir durum olarak tanımlanan “Sınır” kavramı ile şekil bulmuştur. Stern’e göre; narsisizm, güvensizlik, aşırı duyarlı olma, aşağılık duygusu gibi özellikleri bünyesinde barındırmaktadır.Sınır kişilik bozukluğu'nda genel olarak kişilerarası ilişkilerde bozulmayla beliren, duygulanımda dengesizlik ve birtakım dürtüsellik örüntüleri eşlik eder.Borderline Kişilik Bozukluğu Sebepleri Nelerdir? Mahler‘e göre, 16-24 aylık dönemde bebeklerde, potansiyelinin sınırlarını keşfetme arzusu, annenin istekleriyle kendi isteklerinin her zaman aynı olmadığını fark etmesi sonucunda yaşadığı çatışma, başarıyla çözümlenemezse, çeşitli psikopatolojik tablolar ortaya çıkabilmektedir. Kernberg’e göre ise, çocukluktaki yoğun yapısal saldırganlık ile annenin kurduğu duygusal ilişki tarzı ve bakım vermedeki hataları, çocuğun ihtiyaç duyduğu anlarda yanında bulunamaması ile bağdaştırmıştır. Borderline kişilik organizasyonunda bu içsel imge eksiktir ya da tümüyle yoktur. Ayrılığa ve yalnız kalmaya tahammül edememelerinin önemli nedenlerinden bir tanesi budur. Masterson ve Rinsley’e göre, çocuk annesinden kendisinin bir birey olarak büyüyüp gelişmesi sonrasında, -annenin sevgi ve desteğini kaybedeceği mesajını- alırsa, öfke, terk edilme depresyonu ve çaresizlik duygularıyla bağlantı kurmaktadır. Linehan’a göre, büyüme sürecinde duygusal ihtiyaçlarını sürekli yok sayan, travmatize olabilecekleri ortamlarda yaşanılan bir aile ortamı ile ne hissettikleri ve bedenlerinden gelen duyumları anlamlandırma konusunda zorluk yaşayan kişiler, diğer taraftan da, diğer insanlar tarafından daha az etkili olan streslere karşı daha fazla tepki verme ve daha zor sakinleşme eğilimindedirler. Bilişsel Davranışçı Kuram’ a göre, borderline kişilikler, daha ziyade, “ya hep ya hiç” tarzı düşünme biçimi ile bu kişilere göre dünya kötü ve tehlikeli bir yerdir, kişi güçsüz ve savunmasızdır ve doğuştan kabul görmeyen bir varlıktır. Bu yüzden reddedilmemek için, yakın ilişki kurmaktan kaçınmakta, yaptığı hatalarla kendine dair yetersizlik inancı pekişmektedir. Biyolojik ve genetik faktörlerde ise, aile ile ilgili yapılan bazı araştırmalarda borderline kişilik bozukluğunda genetik faktör olduğu saptanmıştır. Torgersen 2000 yılında borderline kişilik bozukluğunda %60 genetik faktörlerin rol oynayabileceğini ifade etmiştir. Bezirganian; annenin sahip olduğu tutarsız ve değişken tutumun borderline kişilik bozukluğunu öngörebilerek, aşırı koruyucu ve müdahaleci yaklaşımın hastalığın gelişiminde tek sebep olmamakla birlikte, annenin kendi kimlik duyguları, duygulanımları ve kişilerarası ilişkilerinde bazı tutarsızlıklara rastlanma oranının yüksek olduğunu belirtmiştir.Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? Mesleki ve özel yaşamlarında güven ve denge kurma sorunları yaşayan borderline hastaları, kimlik duyguları sağlam şekilde oturmadığından hızlıca hayal kırıklığına uğrarlar ve sıklıkla bunaltı, çökkünlük belirtileri gösterirler. Boşluk ve anlamsızlık hislerinden yakınmaktadırlar. Bu duyguların bir yansıması olarak anti sosyal davranışlar, madde kötüye kullanımı ya da uyuşturucu/uyarıcı madde bağımlılığı, hatta kendilerine zarar verme durumları gösterebilirler.Semptomları arasında bozulmuş sosyal ilişkiler, dürtüsellilk, güvensizlik, duygusal dengesizlik ve değersizlik bulunan borderline kişilik bozukluğu belirtileri şöyle sıralanabilir: Terk edilme korkusuna bağlı aşırı önlem almaya yönelme Öz kimlikte hızlı değişimler Paranoyaya kapılıp, gerçeklikten kopma Geçici ve yüzeysel kişilerarası ilişkiler Reddedilme korkusuna bağlı kendine zarar verme eğilimi Öfke nöbetleriBorderline kişilik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %70-75‟inde en az bir kez ciddi biçimde kendine kıyım eğilimi görülür, çoğunda intihar girişimi bulunur. Bunların %8– 10’unda tamamlanmış intihar öyküsü bulunmakta olup, bu da genel nüfusa oranla 50 kat daha fazladır.Borderline Kişilik Bozukluğu Tanısı Nasıl Konulur?Aşağıdaki tanı ölçütlerinden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan bir örüntüdür: Terk edilmekten kaçınmak için fazlaca çaba göstermek, Bir kişiyi gözünde aşırı büyütmek (göklere çıkarma) ya da tam tersi, yerin dibine sokmak uçları arasında gelip giden, tutarsız tepkiler vermek, Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli olacak şekilde, tutarsız bir benlik algısı, Kendine kötülüğü dokunabilecek en az 2 alanda dürtüsellik (örneğin: para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkınırcasına yeme) Yineleyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları, Duygu durumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak, duygulanımda tutarsızlık (örneğin: yoğun dönemsel disfori (kendini iyi veya mutlu hissedememe), kolay kızma ya da genellikle birkaç saat süren bunaltı) Süreğen bir boşluk duygusu, Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örneğin: sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma), Stresle alakalı, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri.Gunderson ve Singer’a göre, borderline kişilik bozukluğunun ayırıcı tanısına göre, bu kişilik örüntüsüne has belirti ve davranışlar arasında, terk edilme, yok olma korkuları ve tedavi sırasında gerilemeler saptanmıştır.Borderline Kişilik Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?Rorschach (mürekkep testi) gibi yapılandırılmamış psikolojik testlerde garip, mantık dışı, ya da primitif yanıtlar vermelerine karşılık, WAIS gibi daha yapılandırılmış testlerde iyi performans sergilemekte olduklarından, analiz için uygulanacak test ve terapi yöntemlerinin doğru seçilmesi önemlidir.Borderline spektrumun bir ucunda yer alan bazı tabloların görüldüğü durumlarda antipsikotik ilaçların, duygudurum bozukluğunun eşlik ettiği tabloların tedavisinde ise, daha çok antidepresan ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Madde kötüye kullanımı ve anksiyete bozukluklarının eşlik ettiği durumlarda anksiyolitik ilaçlar verilebilir.Ancak genellikle, borderline kişilik bozukluğunun tedavisi ilaçtan ziyade terapidir. Araştırmalar; Diyalektik Davranış Terapisi (DBT) ile Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) gibi psikoterapi yöntemlerinin borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde etkili olabileceğini göstermektedir.Ayrıca özellikle intihar eğilimindeki borderline kişilik bozukluğu olan hastalarda kullanılan Diyalektik Davranışçı Terapi gittikçe önemini artırmaktadır. Diyalektik düşünce, terapi seansında özellikle borderline kişilik bozukluğu hastalarında görülen kutuplaşmayı azaltır. Terapinin 1. evresinde kendine zarar verici davranışların azaltılması, tedaviyi etkileyen uyum bozucu davranışlardan kurtulmasının sağlanması, hayat standartlarını etkileyen madde ve ilaç kullanımı gibi davranışların azaltılması hedeflenmektedir. Bu hedefler hiyerarşik hedeflerdir. Birinci evre tamamlandıktan sonra 2. evrede hastanın duygusal işlevselliği ile ilgili sorunlar düzetilmeye çalışılır. Bu evrede duygusal düzensizliğe hassasiyeti azaltma, kabullenme ve uyum sağlayıcı duygusal değişim gibi becerilerin kazandırılması amaçlanır. Terapinin 3. evresinde hastanın yaşama dair işlevselliğinde herhangi bir sorun yoktur. Bu evredeki hastalar, temel akışı etkilemeyen sorunlar ve kabul edilmesi zor derecede mutsuzluk yaşayan bireylerdir. Bilişsel Davranışçı Terapi tedavi uygulamaları kullanılabilir. Terapinin 4. evresi işlevselliğinde sorun olmayan hastaların dahil edildiği evredir. Bu tür hastalar kronik boşluk hissi yaşayan kişilerdir. Bu evredeki amaç, bireyin kendisine ve çevresindekilere karşı, farkındalığının artırılmasıdır.Borderline Kişilik Bozukluğu ile İlgili Sık Sorulan SorularBorderline (sınırda) kişilik bozukluğu kimlerde daha sık görülür?Tanım olarak, yetişkin olana kadar (genellikle 16 yaşına kadar) borderline kişilik bozukluğu tanısı alamazsınız. Borderline kişilik bozukluğu; toplum nüfusunda %2, acil servislerde %10 ve yatan hastalarda %20 oranında, kişilik bozuklukları içerisinde ise %30 ile %60 oranında görülmektedir. Kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla oranda rastlanırken, bu bozukluğa rastlanan hastaların birinci derece yakınlarında da, bu bozukluğun görülme oranı, genel topluma göre, ortalama 5 kat fazladır.Borderline kişilik bozukluğu tedavi edilmezse ne olur?40’lı yaşlardan sonra hastalık etkisini kısmen azaltmaktadır. Genellikle arkadaş çevreleri geniş olmasına rağmen, arkadaşlıkları uzun süreli değildir. Borderline kişilik bozukluğu tedavi edilmediği durumda fiziksel sorunlara yol açabilir. Bu hastalarda yaşam boyu tamamlanmış intihar girişimleri 10% olarak bildirilmektedir.Borderline kişilik bozukluğu nasıl anlaşılır?Şiddetli duygulanım, dürtüsellik, yüzeysel sosyal uyum, geçici ve yüzeysel kişilerarası ilişkiler, paranoid niteliğe sahip olabilen kısa psikotik yaşantılar, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %70-75'inde en az bir kez ciddi biçimde kendine kıyım eğilimi görülür. Bu kişilerin çoğunda intihar girişimi bulunur ve %8– 10’unda tamamlanmış intihar öyküsü bulunmakta olup, bu da genel nüfusa oranla 50 kat daha fazladır.Borderline kişilik bozukluğu testi var mıdır?Borderline kişilik örgütlenmesini ortaya koyan, geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, kişilerin kendi hayatlarında kullandıkları duygu, düşünce, davranış stillerine dair oluşturulan sorular, puanlanarak, yorumlanmaktadır.Erkeklerde borderline kişilik bozukluğu nasıl ilerler?Borderline kişilik bozukluğunda erkeklere özgü durumlar söz konusu değildir. Bununla birlikte borderline kişilik bozukluğu toplumda kadınlarda %3, erkeklerde %1 oranında görülür.Borderline kişilik bozukluğu cinsellik sorunu oluşturur mu?Borderline kişilik bozukluğu yaşayan kadınlarda, (kısmen geçmişte cinsel istismar yaşamış olanlarda göze çarpan şekilde) cinsel ilişkilerle ilgili daha sık ve karmaşık duygu deneyimi yaşanmakta ve partnerleriyle cinsel ilişki yaşamak açısından diğer kadınlara oranla daha yüksek baskı hissetmektedirler. Ayrıca bu kadınlar daha genel cinsel tatminsizlik rapor etmektedirler. Erkeklerin ise cinsiyetlerine dair tutumlarının ne şekilde etkilendiğine dair çok fazla araştırma bulunmamaktadır.Ancak 2 cinse de dair ortak bir özellik olacak şekilde, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde, yoğun duygusal tepkilere bağlı olarak alkol ya da madde kullanımına bağlı olarak dürtüsel eylemlerde bulunma riski artmaktadır. Ayrıca, bozukluğa bağlı boşluğun duygularıyla savaşmak için birden fazla cinsel partnere sahip olma davranışına yönelebilirler.Borderline kişilik bozukluğu durumunda nasıl davranılmalıdır?Kendisine bir uzman tarafından teşhis konulan kişi, zaman zaman kendisini sevilmez, terkedilmiş, çaresiz hissettiğinde algıladığı acının, oluşan öfke patlamalarının, bu kişilik örgütlenmesinden dolayı oluştuğunu farkında olarak terapi desteğine yönelebilir. Oluşan abartılı ve dürtüsel hareketleri kontrol altına almak için uygun destekleyici terapiler işe yarayabilir. Ayrılma ve yalnızlığa karşı olan abartı algı gözden geçirilerek, duygulanımın düzenlenmesi, içerde yer alan eleştirel sesten kişinin kendisini korumayı öğrenmesi, kendisinin ve başkalarının sınırlarını belirlemeyi öğrenmesi fayda sağlayacaktır.Ergenlerde borderline kişilik bozukluğu süreci nasıldır?Borderline kişilik bozukluğu varlığında çocuk ve ergenler, erişkinlere benzer belirti ve risk faktörlerini gösterdiklerinden, çocukluk çağında da borderline patolojinin geçerli olabileceğini düşünülebilir. Mizaçta yaşanan zorluklar, yüksek etkinlik düzeyi, düşük kapasite uyumu, olumsuz duygulanım, beslenme sorunları görülebilir. Okul öncesi dönemlerde hiperaktivite ve öfke nöbetleriyle, başkalarına yapışma ve ayrılmaya karşı duyarlılık görülebilmektedir.Okul yıllarında çoğunda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, davranım bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu veya duygudurum bozukluğu tanıları bulunabilir. Genç ve ailesine bütüncül yaklaşım ile genişletilmiş bir tedavi uygulanarak, durumlarla baş etme ve ilişki kurma alışkanlıkları, psikiyatrik sorunlar ve duyarlılıklar, aile ilişkilerindeki bozuk işlevli alanlar ele alınmalıdır.
Borderline Kişilik Bozukluğu Nedir?Sınırda veya bilinen adı ile borderline kişilik bozukluğu, ruh halinin çok hızla değişmesi, davranışlar ve ilişkilerde kararsız ruh haliyle karakterize, günlük yaşantıda işlevsellik sorunlarına neden olan zihinsel bozukluktur. Erken erişkinlikte başlayarak, insan ilişkilerinde, benlik imgesinde, duygulanımda kararsızlık ve dürtüsellik olarak kendini gösterip, davranışların sonuçlarını düşünmeden hareket etmeye, duygu ve davranışlarını kontrolde güçlük yaşatan kişilik örüntüsüdür. Borderline kişilik bozukluğu oldukça yaygın olup, genel nüfusta %2, kadınlarda erkeklerden üç kat daha fazla oranda görülen, 1930’larda ilk kez Stern tarafından nevroz-psikoz arasında bir durum olarak tanımlanan “Sınır” kavramı ile şekil bulmuştur. Stern’e göre; narsisizm, güvensizlik, aşırı duyarlı olma, aşağılık duygusu gibi özellikleri bünyesinde barındırmaktadır.Sınır kişilik bozukluğu'nda genel olarak kişilerarası ilişkilerde bozulmayla beliren, duygulanımda dengesizlik ve birtakım dürtüsellik örüntüleri eşlik eder.Borderline Kişilik Bozukluğu Sebepleri Nelerdir?Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? Mesleki ve özel yaşamlarında güven ve denge kurma sorunları yaşayan borderline hastaları, kimlik duyguları sağlam şekilde oturmadığından hızlıca hayal kırıklığına uğrarlar ve sıklıkla bunaltı, çökkünlük belirtileri gösterirler. Boşluk ve anlamsızlık hislerinden yakınmaktadırlar. Bu duyguların bir yansıması olarak anti sosyal davranışlar, madde kötüye kullanımı ya da uyuşturucu/uyarıcı madde bağımlılığı, hatta kendilerine zarar verme durumları gösterebilirler.Semptomları arasında bozulmuş sosyal ilişkiler, dürtüsellilk, güvensizlik, duygusal dengesizlik ve değersizlik bulunan borderline kişilik bozukluğu belirtileri şöyle sıralanabilir:Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %70-75‟inde en az bir kez ciddi biçimde kendine kıyım eğilimi görülür, çoğunda intihar girişimi bulunur. Bunların %8– 10’unda tamamlanmış intihar öyküsü bulunmakta olup, bu da genel nüfusa oranla 50 kat daha fazladır.Borderline Kişilik Bozukluğu Tanısı Nasıl Konulur?Aşağıdaki tanı ölçütlerinden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan bir örüntüdür:Gunderson ve Singer’a göre, borderline kişilik bozukluğunun ayırıcı tanısına göre, bu kişilik örüntüsüne has belirti ve davranışlar arasında, terk edilme, yok olma korkuları ve tedavi sırasında gerilemeler saptanmıştır.Borderline Kişilik Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?Rorschach (mürekkep testi) gibi yapılandırılmamış psikolojik testlerde garip, mantık dışı, ya da primitif yanıtlar vermelerine karşılık, WAIS gibi daha yapılandırılmış testlerde iyi performans sergilemekte olduklarından, analiz için uygulanacak test ve terapi yöntemlerinin doğru seçilmesi önemlidir.Borderline spektrumun bir ucunda yer alan bazı tabloların görüldüğü durumlarda antipsikotik ilaçların, duygudurum bozukluğunun eşlik ettiği tabloların tedavisinde ise, daha çok antidepresan ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Madde kötüye kullanımı ve anksiyete bozukluklarının eşlik ettiği durumlarda anksiyolitik ilaçlar verilebilir.Ancak genellikle, borderline kişilik bozukluğunun tedavisi ilaçtan ziyade terapidir. Araştırmalar; Diyalektik Davranış Terapisi (DBT) ile Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) gibi psikoterapi yöntemlerinin borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde etkili olabileceğini göstermektedir.Ayrıca özellikle intihar eğilimindeki borderline kişilik bozukluğu olan hastalarda kullanılan Diyalektik Davranışçı Terapi gittikçe önemini artırmaktadır. Diyalektik düşünce, terapi seansında özellikle borderline kişilik bozukluğu hastalarında görülen kutuplaşmayı azaltır.Borderline Kişilik Bozukluğu ile İlgili Sık Sorulan SorularBorderline (sınırda) kişilik bozukluğu kimlerde daha sık görülür?Tanım olarak, yetişkin olana kadar (genellikle 16 yaşına kadar) borderline kişilik bozukluğu tanısı alamazsınız. Borderline kişilik bozukluğu; toplum nüfusunda %2, acil servislerde %10 ve yatan hastalarda %20 oranında, kişilik bozuklukları içerisinde ise %30 ile %60 oranında görülmektedir. Kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla oranda rastlanırken, bu bozukluğa rastlanan hastaların birinci derece yakınlarında da, bu bozukluğun görülme oranı, genel topluma göre, ortalama 5 kat fazladır.Borderline kişilik bozukluğu tedavi edilmezse ne olur?40’lı yaşlardan sonra hastalık etkisini kısmen azaltmaktadır. Genellikle arkadaş çevreleri geniş olmasına rağmen, arkadaşlıkları uzun süreli değildir. Borderline kişilik bozukluğu tedavi edilmediği durumda fiziksel sorunlara yol açabilir. Bu hastalarda yaşam boyu tamamlanmış intihar girişimleri 10% olarak bildirilmektedir.Borderline kişilik bozukluğu nasıl anlaşılır?Şiddetli duygulanım, dürtüsellik, yüzeysel sosyal uyum, geçici ve yüzeysel kişilerarası ilişkiler, paranoid niteliğe sahip olabilen kısa psikotik yaşantılar, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %70-75'inde en az bir kez ciddi biçimde kendine kıyım eğilimi görülür. Bu kişilerin çoğunda intihar girişimi bulunur ve %8– 10’unda tamamlanmış intihar öyküsü bulunmakta olup, bu da genel nüfusa oranla 50 kat daha fazladır.Borderline kişilik bozukluğu testi var mıdır?Borderline kişilik örgütlenmesini ortaya koyan, geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, kişilerin kendi hayatlarında kullandıkları duygu, düşünce, davranış stillerine dair oluşturulan sorular, puanlanarak, yorumlanmaktadır.Erkeklerde borderline kişilik bozukluğu nasıl ilerler?Borderline kişilik bozukluğunda erkeklere özgü durumlar söz konusu değildir. Bununla birlikte borderline kişilik bozukluğu toplumda kadınlarda %3, erkeklerde %1 oranında görülür.Borderline kişilik bozukluğu cinsellik sorunu oluşturur mu?Borderline kişilik bozukluğu yaşayan kadınlarda, (kısmen geçmişte cinsel istismar yaşamış olanlarda göze çarpan şekilde) cinsel ilişkilerle ilgili daha sık ve karmaşık duygu deneyimi yaşanmakta ve partnerleriyle cinsel ilişki yaşamak açısından diğer kadınlara oranla daha yüksek baskı hissetmektedirler. Ayrıca bu kadınlar daha genel cinsel tatminsizlik rapor etmektedirler. Erkeklerin ise cinsiyetlerine dair tutumlarının ne şekilde etkilendiğine dair çok fazla araştırma bulunmamaktadır.Ancak 2 cinse de dair ortak bir özellik olacak şekilde, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde, yoğun duygusal tepkilere bağlı olarak alkol ya da madde kullanımına bağlı olarak dürtüsel eylemlerde bulunma riski artmaktadır. Ayrıca, bozukluğa bağlı boşluğun duygularıyla savaşmak için birden fazla cinsel partnere sahip olma davranışına yönelebilirler.Borderline kişilik bozukluğu durumunda nasıl davranılmalıdır?Kendisine bir uzman tarafından teşhis konulan kişi, zaman zaman kendisini sevilmez, terkedilmiş, çaresiz hissettiğinde algıladığı acının, oluşan öfke patlamalarının, bu kişilik örgütlenmesinden dolayı oluştuğunu farkında olarak terapi desteğine yönelebilir. Oluşan abartılı ve dürtüsel hareketleri kontrol altına almak için uygun destekleyici terapiler işe yarayabilir. Ayrılma ve yalnızlığa karşı olan abartı algı gözden geçirilerek, duygulanımın düzenlenmesi, içerde yer alan eleştirel sesten kişinin kendisini korumayı öğrenmesi, kendisinin ve başkalarının sınırlarını belirlemeyi öğrenmesi fayda sağlayacaktır.Ergenlerde borderline kişilik bozukluğu süreci nasıldır?Borderline kişilik bozukluğu varlığında çocuk ve ergenler, erişkinlere benzer belirti ve risk faktörlerini gösterdiklerinden, çocukluk çağında da borderline patolojinin geçerli olabileceğini düşünülebilir. Mizaçta yaşanan zorluklar, yüksek etkinlik düzeyi, düşük kapasite uyumu, olumsuz duygulanım, beslenme sorunları görülebilir. Okul öncesi dönemlerde hiperaktivite ve öfke nöbetleriyle, başkalarına yapışma ve ayrılmaya karşı duyarlılık görülebilmektedir.Okul yıllarında çoğunda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, davranım bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu veya duygudurum bozukluğu tanıları bulunabilir. Genç ve ailesine bütüncül yaklaşım ile genişletilmiş bir tedavi uygulanarak, durumlarla baş etme ve ilişki kurma alışkanlıkları, psikiyatrik sorunlar ve duyarlılıklar, aile ilişkilerindeki bozuk işlevli alanlar ele alınmalıdır. | 8,316 |
231 | Hastalıklar | Boksör Kırığı | Ortopedik problemler toplumda sıklıkla görülen önemli sağlık problemleri arasında yer alıyor. Bunlardan biri de boksör kırığı olarak karşımıza çıkıyor. Adına boksör kırığı denilmesine karşın profesyonel boks oyuncularından çok, elini sert zemine yumruk pozisyonunda vuran ya da çarpan kişilerde daha sık görülen boksör kırığı, duruma göre ameliyatsız ya da cerrahi olarak tedavi edilebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ortopedi Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Burak Yalçın, boksör kırığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Ortopedik problemler toplumda sıklıkla görülen önemli sağlık problemleri arasında yer alıyor. Bunlardan biri de boksör kırığı olarak karşımıza çıkıyor. Adına boksör kırığı denilmesine karşın profesyonel boks oyuncularından çok, elini sert zemine yumruk pozisyonunda vuran ya da çarpan kişilerde daha sık görülen boksör kırığı, duruma göre ameliyatsız ya da cerrahi olarak tedavi edilebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ortopedi Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Burak Yalçın, boksör kırığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Boksör kırığı nedir?Elin beşinci metakarp kemiği adı verilen tarak kemiği olarak bilinen kemiğin küçük parmağa yakın olan kısmında genellikle yumruk atma sonrası kırık oluşmasına boksör kırığı denilmektedir. Bu isim verilmiş olmakla birlikte, profesyonel boksörlerde nadiren görülür. Daha çok elini yumruk pozisyonunda sert zeminlere vurma/çarpma sonrası ortaya çıkan bir kırık türüdür. Boksör kırığı belirtileri nelerdir?Kırığın ağırlık derecesine göre değişen oranlarda beşinci tarak kemiğinin alt kısmında ağrı, şekil bozukluğu, şişlik ve beşinci parmak hareketinde kısıtlılık meydana gelebilir. Eğer kesici bir cisme (örneğin cam yüzeye) yumruk atılmışsa cilt kesisi, tendon kesisi, damar ve sinir yaralanması bulguları da olabilir. Bu durum; beşinci parmakta uyuşma, karıncalanma, renk değişiklikleri, hareket kısıtlılığı şeklinde ek bulgulara sebep olabilir.Boksör kırığı tanısı nasıl konulur?Hastanın detaylı muayenesi ve çekilen röntgenleri sonucunda rahatlıkla teşhis konulabilir. Bazı hastalarda grafide görülmeyen çatlak şeklinde kırıklar olabilir. Hastanın muayenesinde ağrının fazla olduğu tespit edilirse grafide kırık görülmese bile çekilen MR’ı ile teşhis edilebilir.Boksör kırığı tedavisi nasıl yapılır?Kırığın tedavisi konservatif (ameliyatsız) ya da cerrahi (ameliyat ile) yapılabilir. Bu noktada tedavide karar verilirken; kırığın açık ya da kapalı kırık olması, eklem içi ya da çoklu kırık olması, ayrılma miktarı, hastanın mesleği, parmakta rotasyon dediğimiz parmaklar kapatıldığında diğer parmakla üst üste binme deformitesi bulunup bulunmamasına göre karar verilir.Eğer konservatif tedavi yapılacaksa, kırığın pozisyonunun düzeltilmesi sonrası; 3-4 hafta uygun pozisyonda özel bir alçıda kalması sağlanır. 7-10 gün aralarla röntgen kontrolü sonrası alçı çıkarılır ve egzersizlere başlanır. Eğer gerekli olursa takipte fizik tedaviden de yararlanılır.Cerrahi tedavi gerekli görüldüğünde ise; kapalı veya açık cerrahi tedaviler uygulanabilir. Kırığın tespiti amacıyla Kirshner telleri veya mini plak ve vidalar kullanılabilir. Burada da ameliyat sonrası 3-4 hafta kadar yine bir alçı tespiti ve sonrasında egzersiz, gerekli olursa da fizik tedavi süreci olacaktır.Boksör Kırığı hakkında sık sorulan sorular Boksör kırığı ne kadar alçıda kalmalı?Kırığın şekli ve uygulanan tedaviye göre ortalama 3-4 hafta kadar alçıda kalmaktadır.Boksör kırığı sonrası el eskisi gibi olur mu?Boksör kırığı sonrası el eskisine yakın olarak iyileşmektedir. Ameliyat olan hastalarda daha düzgün şekilde kemik iyileşirken, sadece alçı ile tedavi edilen hastalarda bir miktar redüksiyon kaybı (kırığın düzeltildikten sonra alçı içinde tekrar şeklinin bozulması) meydana gelebilir. Ancak bunlar genel olarak kozmetik sorunlar olmakta, elde fonksiyonel bir sorun oluşturmamaktadır. Çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek olmadan fonksiyonel olarak eskisine çok yakın derecelerde iyileşme gözlenmektedir.Boksör kırığı ameliyat gerektirir mi?Boksör kırığı gerektirebilir. Ameliyata karar verirken; kırığın açık kırık olması, ayrılma miktarının fazla olması, eklem içi ya da çoklu kırıklar, beşinci parmağın ince becerilerinin çok önemli olduğu meslekler (örneğin müzisyen bir hasta ), parmakta rotasyon dediğimiz parmaklar kapatıldığında diğer parmakla üst üste binme deformitesi bulunması durumunda ameliyat gerekli olabilir.Boksör kırığı sonrası nelere dikkat edilmelidir?Kırık tedavisi gören elin ilk günlerde -gece ve gündüz- kalp seviyesinin üzerinde (konum olarak elimiz kalbin üzerinde değil, yere göre kalp seviyesinden 10-15 cm yukarda) tutulması, ödem geriledikten sonra tedavi bitene kadar gece uyurken yine yukarda tutulması uygun olacaktır. Alçıda olan elde veya parmak ucunda şişlik- morluk olup olmamasına dikkat edilmelidir. Şişlik, morluk veya aşırı ağrı olması durumunda hemen hastaneye başvurulmalıdır. Duş alırken alçının ıslanmaması gerekir. Takip ve kontrollerin de aksatılmamasına dikkat edilmelidir.Boksör kırığı alçısı nasıl yapılır?Boksör kırığında genel olarak atel dediğimiz yarım alçı veya sirküler alçı yapılır. Kırığın eğer pozisyonunun düzeltilmesi gerekmiyorsa, olduğu pozisyonda tespit edilir. Düzeltme gerekiyorsa lokal anestezi/sedasyon ile düzeltme yapılabilir. Pozisyon olarak el bileği 30-40 derece ekstansiyonda, parmaklar hafif fleksiyonda, metakarpofalengeal eklemler 70-90 derece fleksiyonda 4-5. Metakarp ve parmakları sabitleyecek şekilde atel/alçı yapılır.Boksör kırığında alçı çıktıktan sonra neler yapılır?Alçıdan çıktıktan sonra elde ve parmaklarda bir miktar hareket zorluğu oluşacaktır. İlk günler hareketle ağrı olabilmektedir. Sonrasında ev egzersizleri ile hasta takip edilir. Gerekli durumlarda fizik tedavi bölümünde tedavi uygulanır. Alçı çıktıktan sonra yaklaşık 2-4 hafta içinde normal hareket derecelerine ulaşmak mümkün olur.Boksör kırığı ameliyatı nasıl yapılır?Cerrahi tedavide kapalı ve açık ameliyatlar yapılabilmektedir. Kapalı ameliyatta (kırık açılmadan yani cilt kesilmeden) anestezi altında ameliyathanede kırık düzgün pozisyona getirilir, ciltten geçirilen özel teller ile kırık bu pozisyonda tespit edilip, pansuman ve atel yapılır. Açık ameliyatta ise cilt kesisi sonrası kemik görülerek uç uca getirilir. Plak ve vidalarla veya özel teller ile tespit edilir. Sonra yine atel/alçıya alınır. Kaynama oluşunca alçı/atel ve teller çıkarılır.
Boksör kırığı nedir?Elin beşinci metakarp kemiği adı verilen tarak kemiği olarak bilinen kemiğin küçük parmağa yakın olan kısmında genellikle yumruk atma sonrası kırık oluşmasına boksör kırığı denilmektedir. Bu isim verilmiş olmakla birlikte, profesyonel boksörlerde nadiren görülür. Daha çok elini yumruk pozisyonunda sert zeminlere vurma/çarpma sonrası ortaya çıkan bir kırık türüdür. Boksör kırığı belirtileri nelerdir?Kırığın ağırlık derecesine göre değişen oranlarda beşinci tarak kemiğinin alt kısmında ağrı, şekil bozukluğu, şişlik ve beşinci parmak hareketinde kısıtlılık meydana gelebilir. Eğer kesici bir cisme (örneğin cam yüzeye) yumruk atılmışsa cilt kesisi, tendon kesisi, damar ve sinir yaralanması bulguları da olabilir. Bu durum; beşinci parmakta uyuşma, karıncalanma, renk değişiklikleri, hareket kısıtlılığı şeklinde ek bulgulara sebep olabilir.Boksör kırığı tanısı nasıl konulur?Hastanın detaylı muayenesi ve çekilen röntgenleri sonucunda rahatlıkla teşhis konulabilir. Bazı hastalarda grafide görülmeyen çatlak şeklinde kırıklar olabilir. Hastanın muayenesinde ağrının fazla olduğu tespit edilirse grafide kırık görülmese bile çekilen MR’ı ile teşhis edilebilir.Boksör kırığı tedavisi nasıl yapılır?Kırığın tedavisi konservatif (ameliyatsız) ya da cerrahi (ameliyat ile) yapılabilir. Bu noktada tedavide karar verilirken; kırığın açık ya da kapalı kırık olması, eklem içi ya da çoklu kırık olması, ayrılma miktarı, hastanın mesleği, parmakta rotasyon dediğimiz parmaklar kapatıldığında diğer parmakla üst üste binme deformitesi bulunup bulunmamasına göre karar verilir.Eğer konservatif tedavi yapılacaksa, kırığın pozisyonunun düzeltilmesi sonrası; 3-4 hafta uygun pozisyonda özel bir alçıda kalması sağlanır. 7-10 gün aralarla röntgen kontrolü sonrası alçı çıkarılır ve egzersizlere başlanır. Eğer gerekli olursa takipte fizik tedaviden de yararlanılır.Cerrahi tedavi gerekli görüldüğünde ise; kapalı veya açık cerrahi tedaviler uygulanabilir. Kırığın tespiti amacıyla Kirshner telleri veya mini plak ve vidalar kullanılabilir. Burada da ameliyat sonrası 3-4 hafta kadar yine bir alçı tespiti ve sonrasında egzersiz, gerekli olursa da fizik tedavi süreci olacaktır.Boksör Kırığı hakkında sık sorulan sorular Boksör kırığı ne kadar alçıda kalmalı?Kırığın şekli ve uygulanan tedaviye göre ortalama 3-4 hafta kadar alçıda kalmaktadır.Boksör kırığı sonrası el eskisi gibi olur mu?Boksör kırığı sonrası el eskisine yakın olarak iyileşmektedir. Ameliyat olan hastalarda daha düzgün şekilde kemik iyileşirken, sadece alçı ile tedavi edilen hastalarda bir miktar redüksiyon kaybı (kırığın düzeltildikten sonra alçı içinde tekrar şeklinin bozulması) meydana gelebilir. Ancak bunlar genel olarak kozmetik sorunlar olmakta, elde fonksiyonel bir sorun oluşturmamaktadır. Çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek olmadan fonksiyonel olarak eskisine çok yakın derecelerde iyileşme gözlenmektedir.Boksör kırığı ameliyat gerektirir mi?Boksör kırığı gerektirebilir. Ameliyata karar verirken; kırığın açık kırık olması, ayrılma miktarının fazla olması, eklem içi ya da çoklu kırıklar, beşinci parmağın ince becerilerinin çok önemli olduğu meslekler (örneğin müzisyen bir hasta ), parmakta rotasyon dediğimiz parmaklar kapatıldığında diğer parmakla üst üste binme deformitesi bulunması durumunda ameliyat gerekli olabilir.Boksör kırığı sonrası nelere dikkat edilmelidir?Kırık tedavisi gören elin ilk günlerde -gece ve gündüz- kalp seviyesinin üzerinde (konum olarak elimiz kalbin üzerinde değil, yere göre kalp seviyesinden 10-15 cm yukarda) tutulması, ödem geriledikten sonra tedavi bitene kadar gece uyurken yine yukarda tutulması uygun olacaktır. Alçıda olan elde veya parmak ucunda şişlik- morluk olup olmamasına dikkat edilmelidir. Şişlik, morluk veya aşırı ağrı olması durumunda hemen hastaneye başvurulmalıdır. Duş alırken alçının ıslanmaması gerekir. Takip ve kontrollerin de aksatılmamasına dikkat edilmelidir.Boksör kırığı alçısı nasıl yapılır?Boksör kırığında genel olarak atel dediğimiz yarım alçı veya sirküler alçı yapılır. Kırığın eğer pozisyonunun düzeltilmesi gerekmiyorsa, olduğu pozisyonda tespit edilir. Düzeltme gerekiyorsa lokal anestezi/sedasyon ile düzeltme yapılabilir. Pozisyon olarak el bileği 30-40 derece ekstansiyonda, parmaklar hafif fleksiyonda, metakarpofalengeal eklemler 70-90 derece fleksiyonda 4-5. Metakarp ve parmakları sabitleyecek şekilde atel/alçı yapılır.Boksör kırığında alçı çıktıktan sonra neler yapılır?Alçıdan çıktıktan sonra elde ve parmaklarda bir miktar hareket zorluğu oluşacaktır. İlk günler hareketle ağrı olabilmektedir. Sonrasında ev egzersizleri ile hasta takip edilir. Gerekli durumlarda fizik tedavi bölümünde tedavi uygulanır. Alçı çıktıktan sonra yaklaşık 2-4 hafta içinde normal hareket derecelerine ulaşmak mümkün olur.Boksör kırığı ameliyatı nasıl yapılır? | 4,276 |
232 | Hastalıklar | Böbrek Büyümesi | Böbrek büyümesi en sık görülen böbrek hastalıklarından biridir. Böbrek büyümesi yani hidronefroz farklı belirtilerle kendini gösterir. Rahatsızlık ilerlediğinde belirti verdiği için, hastalar için olumsuz durumlara neden olabilmektedir. Vücutta ağrı ve enfeksiyona neden olan böbrek büyümesi, böbreklerde idrarın birikmesi sonucu oluşur. Yani idrarın toplandığı bölümdeki büyüme problemi olarak adlandırılır. Fark edilmediğinde vücutta kalıcı hasarlara neden olabilen böbrek büyümesinde, tanının erken evrede konulabilmesi, tedavi için büyük önem taşır. Memorial Antalya Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Egemen İşgören, böbrek büyümesi nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Böbrek büyümesi en sık görülen böbrek hastalıklarından biridir. Böbrek büyümesi yani hidronefroz farklı belirtilerle kendini gösterir. Rahatsızlık ilerlediğinde belirti verdiği için, hastalar için olumsuz durumlara neden olabilmektedir. Vücutta ağrı ve enfeksiyona neden olan böbrek büyümesi, böbreklerde idrarın birikmesi sonucu oluşur. Yani idrarın toplandığı bölümdeki büyüme problemi olarak adlandırılır. Fark edilmediğinde vücutta kalıcı hasarlara neden olabilen böbrek büyümesinde, tanının erken evrede konulabilmesi, tedavi için büyük önem taşır. Memorial Antalya Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Egemen İşgören, böbrek büyümesi nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Böbrek büyümesi nedir?Hidronefroz adı verilen böbrek büyümesi bir veya her iki böbreğin şişmesidir. Hidronefroz her yaşta ortaya çıkabilir. Çocuklarda hidronefroz, bebeklik döneminde veya bazen bebek doğmadan önce yapılan doğum öncesi ultrason sırasında teşhis edilebilir.Böbrek büyümesi neden olur?Böbrek şişmesi, idrar böbrekten tahliye edilemediğinde ve bunun sonucunda böbrekte idrar biriktiğinde meydana gelir. Bu, idrarı böbreklerden boşaltan, üreter adı verilen tüplerdeki bir tıkanıklıktan veya idrarın düzgün şekilde boşalmasına izin vermeyen anatomik bir kusurdan kaynaklanabilir. Normalde idrar, böbrekten mesaneye akan üreter adı verilen bir tüpten geçer, idrar kesesine ulaşır ve ardından üretra adı verilen idrar kanalından dışarı çıkar. Ancak bazen idrar böbreğin içinden veya üreterden kolaylıkla akamaz ve kalır. O zaman hidronefroz gelişir.Hidronefrozun bazı yaygın nedenleri şunlardır:İdrar yolunda kısmi tıkanıklıkİdrar yolu tıkanıklıkları genellikle böbreğin üreterle birleştiği yerde oluşur. Daha az yaygın olarak, üreterin mesane ile birleştiği yerde tıkanıklıklar meydana gelebilir.Vezikoüreteral reflüVezikoüreteral reflü, idrarın mesaneden böbreğe geri akmasıyla olur. Normal olarak, idrar üreterde sadece tek yönlü akar. Yanlış yöne akan idrar, böbreğin düzgün boşalmasını zorlaştırır ve böbreğin şişmesine neden olur. Hidronefrozun daha az yaygın nedenleri arasında böbrek taşları, karın veya pelviste bir tümör ve mesaneye giden sinirlerle ilgili sorunlar yer alır.Böbrek büyümesinin belirtileri nelerdir?Hidronefroz her zaman şikayet ya da belirtilerle kendini göstermeyebilir.· Alt karın veya kasıklara yayılan yan ve sırt ağrısı· İdrar yaparken ağrı· Acil veya sık idrara çıkma ihtiyacı· Mide bulantısı ve kusma· Ateş· Bebeklerde gelişme geriliğiBöbrek büyümesi tehlikeli midir?Her zaman tehlikeli bir duruma işaret etmemekle birlikte mutlaka nedeni araştırılmalıdır. Erişkin hastalarda böbrek taşları, prostat büyümesi, idrar kanal darlıkları, mesane tümörleri ya da karın içerisinde diğer organlardan kaynaklanan tümörler araştırılmalıdır. Çocuk hastalarda bu durum sıklıkla daha erken tespit edilir. Ultrasonografinin rutin kullanımı sayesinde pek çok rahatsızlık anne karnında iken tespit edilebilir hale gelmiştir. Bunlar içinde en sık karşılaşılanı tüm doğumsal rahatsızlıkların yaklaşık yarısını oluşturan “hidronefroz” adı verilen böbrek genişlemesidir. Bu durum bebeklerin %0,5-1,5’inde tespit edilir ve %60-70’i doğum sonrası dönemde kaybolur.· Geçici hidronefroz %48· Fizyolojik hidronefroz %15· Üreteropelvik darlık %11· Vezikoüreteral reflü %9· Megüreter %4· Multikistik displastik böbrek %2· Üreterosel %2· Renal kistler %2· Posterior üretral valf %1Erkek bebeklerde iki kat daha fazla görülür. Yaklaşık %8’inde ailede böbrekler ile ilgili başka rahatsızlıklar bulunur. Böbreklerde genişleme her zaman tıkanıklık olduğu anlamına gelmez ve böbrek fonksiyonun bozulacağını da göstermez. Çoğu durumda müdahaleye gerek kalmaksızın kendiliğinden düzelir.Böbrek büyümesinin tanısı nasıl konur?Detaylı bir fizik muayene yapıldıktan ve tıbbi öykü alındıktan sonra yapılması gereken testler şunlardır:Böbrek fonksiyonunu değerlendirmek için bir kan testiEnfeksiyon değerlendirmesi için idrar testi ve idrar kültürü.Tıkanmaya neden olabilecek taş ya da tümör gibi rahatsızlıkların araştırılması içi ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, MRBöbreklerdeki işlevi ve idrar akışını değerlendiren MAG3 / DTP gibi sintigrafi testleri.Böbrek büyümesi nasıl tedavi edilir?Hidronefroz tedavisi altta yatan nedene bağlıdır. Bazen ameliyat gerekmesine rağmen, hidronefroz sıklıkla kendi kendine düzelir.Hafif ve orta derecede hidronefroz durumunda, eğer böbrek fonksiyonlarını etkilemiyor ve şikayetlere neden olmuyorsa takip yeterlidir. Bu durumlarda ekstrarenal pelvis adı verilen ve doğuştan gelen bir veya her iki böbrekte yapısal genişleme olabileceği mutlaka akılda tutulmalıdır. Bazı durumlarda idrar yolu enfeksiyonu riskini azaltmak için önleyici antibiyotik tedavisi önerilebilir.İleri derece hidronefrozda veya reflü nedeniyle oluşan hidronefrozda böbreğin çalışmasını zorlaştırdığı, sık ve ateşli idrar yolu enfeksiyonlarına veya böbrek taşı oluşumuna neden olduğu tespit edilir ise cerrahi önerilmelidir.Tedavi edilmeyen şiddetli hidronefroz, kalıcı böbrek hasarına yol açabilir. Nadiren böbrek yetmezliğine neden olabilir. Ancak hidronefroz tipik olarak sadece bir böbreği etkiler ve diğer böbrek tek başına her iki böbreğin işini yapabilirBöbrek büyümesi hakkında sık sorulan sorular Böbrek büyümesi ameliyatı nasıl yapılır?Ameliyat tekniği, hidronefrozun nedenine göre değişiklik gösterir. Ancak sıklıkla endoskopik ya da laparoskopik teknikler kullanılarak sorun çözülebilmektedir.Prostat büyümesi ve üretra darlıklarından sistoskopi adı verilen endoskopik yöntemle sorun ortadan kaldırılır.Böbrek çıkışında tespit edilen darlıklarda (üreteropelvik bileşke darlığı); üreter ve mesane arasındaki darlıklarda (üreterovezikal bileşke darlığı); vezikoüreteral reflüde laparoskopik cerrahi ile onarım yapılır.Karın içi diğer organlardan kaynaklanan tıkanıkllar tümörün büyüklüğü ve ciddiyetine göre laparoskopik ya da açık cerrahi ile planlanır.Böbrek büyümesi ameliyatından sonra kişiler nelere dikkat etmelidir?Ameliyat sonrası iyileşme dönemi atlatıldıktan sonra hidronefroza neden olan duruma göre planlacak düzenli takiplerin yapılması yeterlidir. Uygulanan cerrahi sıklıkla kapalı cerrahi tekniklerle (laparoskopik, endoskopik) yapıldığı için iş gücü ya da organ kaybına neden olmaz.Yenidoğan bebekte böbrek büyümesi neden olur?Ultrasonografinin rutin kullanımı sayesinde pek çok rahatsızlık anne karnında iken tespit edilebilir hale gelmiştir. Hidronefroz adı verilen böbrek genişlemesi tüm doğumsal rahatsızlıkların yarısını oluşturur. Bu durum bebeklerin %0,5-1,5’inde tespit edilir ve %60-70’i doğum sonrası dönemde kaybolur.· Geçici hidronefroz %48· Fizyolojik hidronefroz %15· Üreteropelvik darlık %11· Vezikoüreteral reflü %9· Megüreter %4· Multikistik displastik böbrek %2· Üreterosel %2· Renal kistler %2· Posterior üretral valf %1Erkek bebeklerde iki kat daha fazla görülür. Yaklaşık %8’inde ailede böbrekler ile ilgili başka rahatsızlıklar bulunur. Böbreklerde genişleme her zaman tıkanıklık olduğu anlamına gelmez ve böbrek fonksiyonun bozulacağını da göstermez. Çoğu durumda müdahaleye gerek kalmaksızın kendiliğinden düzelir.Böbrek büyümesi kansere neden olur mu?Böbrek büyümesi ve kanser arasında bir bağlantı bulunmamaktadır.Hamilelikte böbrek büyür mü?Kadınların %90'ına kadarında gebelik sırasında böbrek ve üreterlerde, şikayete neden olmayan genişleme olduğu tahmin edilmektedir. Sıklıkla ilk gebeliklerde görülür.Gebelikte böbrek büyümesi neden olur?Fetus büyüdükçe, rahmin idrarı böbreklerden boşaltan, üreter adı verilen tüp yapılarına baskı yapması nedeniyle olur. Çoğunlukla sağ böbrekte ve gebeliğin 2. trimesterinde ortaya çıkar. Çok nadiren üriner sistem taşları gibi diğer durumlarda da görülür. Gebelikte üreter taşı sıkllığı düşüktür ve %0,03-0,4 civarında olduğu tahmin edilmektedir.Gebelikte böbrek büyümesi nasıl tedavi edilir?Çoğu durumda, doğumdan sonraki birkaç hafta içinde kaybolur. Şikayete neden olmayan ya da basit tedavilerle şikayetlerin düzeldiği, idrar yolu enfeksiyonuna neden olmadığı durumlarda takip edilmesi yeterlidir. Şiddetli ağrı ya da idrar yolu enfeksiyonuna neden olan durumlarda kateter yerleştirilerek idrarın normal akışı sağlanmalıdır.
Böbrek büyümesi nedir?Hidronefroz adı verilen böbrek büyümesi bir veya her iki böbreğin şişmesidir. Hidronefroz her yaşta ortaya çıkabilir. Çocuklarda hidronefroz, bebeklik döneminde veya bazen bebek doğmadan önce yapılan doğum öncesi ultrason sırasında teşhis edilebilir.Böbrek büyümesi neden olur?Böbrek şişmesi, idrar böbrekten tahliye edilemediğinde ve bunun sonucunda böbrekte idrar biriktiğinde meydana gelir. Bu, idrarı böbreklerden boşaltan, üreter adı verilen tüplerdeki bir tıkanıklıktan veya idrarın düzgün şekilde boşalmasına izin vermeyen anatomik bir kusurdan kaynaklanabilir. Normalde idrar, böbrekten mesaneye akan üreter adı verilen bir tüpten geçer, idrar kesesine ulaşır ve ardından üretra adı verilen idrar kanalından dışarı çıkar. Ancak bazen idrar böbreğin içinden veya üreterden kolaylıkla akamaz ve kalır. O zaman hidronefroz gelişir.Hidronefrozun bazı yaygın nedenleri şunlardır:İdrar yolunda kısmi tıkanıklıkİdrar yolu tıkanıklıkları genellikle böbreğin üreterle birleştiği yerde oluşur. Daha az yaygın olarak, üreterin mesane ile birleştiği yerde tıkanıklıklar meydana gelebilir.Vezikoüreteral reflüVezikoüreteral reflü, idrarın mesaneden böbreğe geri akmasıyla olur. Normal olarak, idrar üreterde sadece tek yönlü akar. Yanlış yöne akan idrar, böbreğin düzgün boşalmasını zorlaştırır ve böbreğin şişmesine neden olur. Hidronefrozun daha az yaygın nedenleri arasında böbrek taşları, karın veya pelviste bir tümör ve mesaneye giden sinirlerle ilgili sorunlar yer alır.Böbrek büyümesinin belirtileri nelerdir?Hidronefroz her zaman şikayet ya da belirtilerle kendini göstermeyebilir.· Alt karın veya kasıklara yayılan yan ve sırt ağrısı· İdrar yaparken ağrı· Acil veya sık idrara çıkma ihtiyacı· Mide bulantısı ve kusma· Ateş· Bebeklerde gelişme geriliğiBöbrek büyümesi tehlikeli midir?Her zaman tehlikeli bir duruma işaret etmemekle birlikte mutlaka nedeni araştırılmalıdır. Erişkin hastalarda böbrek taşları, prostat büyümesi, idrar kanal darlıkları, mesane tümörleri ya da karın içerisinde diğer organlardan kaynaklanan tümörler araştırılmalıdır. Çocuk hastalarda bu durum sıklıkla daha erken tespit edilir. Ultrasonografinin rutin kullanımı sayesinde pek çok rahatsızlık anne karnında iken tespit edilebilir hale gelmiştir. Bunlar içinde en sık karşılaşılanı tüm doğumsal rahatsızlıkların yaklaşık yarısını oluşturan “hidronefroz” adı verilen böbrek genişlemesidir. Bu durum bebeklerin %0,5-1,5’inde tespit edilir ve %60-70’i doğum sonrası dönemde kaybolur.· Geçici hidronefroz %48· Fizyolojik hidronefroz %15· Üreteropelvik darlık %11· Vezikoüreteral reflü %9· Megüreter %4· Multikistik displastik böbrek %2· Üreterosel %2· Renal kistler %2· Posterior üretral valf %1Erkek bebeklerde iki kat daha fazla görülür. Yaklaşık %8’inde ailede böbrekler ile ilgili başka rahatsızlıklar bulunur. Böbreklerde genişleme her zaman tıkanıklık olduğu anlamına gelmez ve böbrek fonksiyonun bozulacağını da göstermez. Çoğu durumda müdahaleye gerek kalmaksızın kendiliğinden düzelir.Böbrek büyümesinin tanısı nasıl konur?Detaylı bir fizik muayene yapıldıktan ve tıbbi öykü alındıktan sonra yapılması gereken testler şunlardır:Böbrek fonksiyonunu değerlendirmek için bir kan testiEnfeksiyon değerlendirmesi için idrar testi ve idrar kültürü.Tıkanmaya neden olabilecek taş ya da tümör gibi rahatsızlıkların araştırılması içi ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, MRBöbreklerdeki işlevi ve idrar akışını değerlendiren MAG3 / DTP gibi sintigrafi testleri.Böbrek büyümesi nasıl tedavi edilir?Hidronefroz tedavisi altta yatan nedene bağlıdır. Bazen ameliyat gerekmesine rağmen, hidronefroz sıklıkla kendi kendine düzelir.Hafif ve orta derecede hidronefroz durumunda, eğer böbrek fonksiyonlarını etkilemiyor ve şikayetlere neden olmuyorsa takip yeterlidir. Bu durumlarda ekstrarenal pelvis adı verilen ve doğuştan gelen bir veya her iki böbrekte yapısal genişleme olabileceği mutlaka akılda tutulmalıdır. Bazı durumlarda idrar yolu enfeksiyonu riskini azaltmak için önleyici antibiyotik tedavisi önerilebilir.İleri derece hidronefrozda veya reflü nedeniyle oluşan hidronefrozda böbreğin çalışmasını zorlaştırdığı, sık ve ateşli idrar yolu enfeksiyonlarına veya böbrek taşı oluşumuna neden olduğu tespit edilir ise cerrahi önerilmelidir.Tedavi edilmeyen şiddetli hidronefroz, kalıcı böbrek hasarına yol açabilir. Nadiren böbrek yetmezliğine neden olabilir. Ancak hidronefroz tipik olarak sadece bir böbreği etkiler ve diğer böbrek tek başına her iki böbreğin işini yapabilirBöbrek büyümesi hakkında sık sorulan sorular Böbrek büyümesi ameliyatı nasıl yapılır?Ameliyat tekniği, hidronefrozun nedenine göre değişiklik gösterir. Ancak sıklıkla endoskopik ya da laparoskopik teknikler kullanılarak sorun çözülebilmektedir.Prostat büyümesi ve üretra darlıklarından sistoskopi adı verilen endoskopik yöntemle sorun ortadan kaldırılır.Böbrek çıkışında tespit edilen darlıklarda (üreteropelvik bileşke darlığı); üreter ve mesane arasındaki darlıklarda (üreterovezikal bileşke darlığı); vezikoüreteral reflüde laparoskopik cerrahi ile onarım yapılır.Karın içi diğer organlardan kaynaklanan tıkanıkllar tümörün büyüklüğü ve ciddiyetine göre laparoskopik ya da açık cerrahi ile planlanır.Böbrek büyümesi ameliyatından sonra kişiler nelere dikkat etmelidir?Ameliyat sonrası iyileşme dönemi atlatıldıktan sonra hidronefroza neden olan duruma göre planlacak düzenli takiplerin yapılması yeterlidir. Uygulanan cerrahi sıklıkla kapalı cerrahi tekniklerle (laparoskopik, endoskopik) yapıldığı için iş gücü ya da organ kaybına neden olmaz.Yenidoğan bebekte böbrek büyümesi neden olur?Ultrasonografinin rutin kullanımı sayesinde pek çok rahatsızlık anne karnında iken tespit edilebilir hale gelmiştir. Hidronefroz adı verilen böbrek genişlemesi tüm doğumsal rahatsızlıkların yarısını oluşturur. Bu durum bebeklerin %0,5-1,5’inde tespit edilir ve %60-70’i doğum sonrası dönemde kaybolur.· Geçici hidronefroz %48· Fizyolojik hidronefroz %15· Üreteropelvik darlık %11· Vezikoüreteral reflü %9· Megüreter %4· Multikistik displastik böbrek %2· Üreterosel %2· Renal kistler %2· Posterior üretral valf %1Erkek bebeklerde iki kat daha fazla görülür. Yaklaşık %8’inde ailede böbrekler ile ilgili başka rahatsızlıklar bulunur. Böbreklerde genişleme her zaman tıkanıklık olduğu anlamına gelmez ve böbrek fonksiyonun bozulacağını da göstermez. Çoğu durumda müdahaleye gerek kalmaksızın kendiliğinden düzelir.Böbrek büyümesi kansere neden olur mu?Böbrek büyümesi ve kanser arasında bir bağlantı bulunmamaktadır.Hamilelikte böbrek büyür mü?Kadınların %90'ına kadarında gebelik sırasında böbrek ve üreterlerde, şikayete neden olmayan genişleme olduğu tahmin edilmektedir. Sıklıkla ilk gebeliklerde görülür.Gebelikte böbrek büyümesi neden olur?Fetus büyüdükçe, rahmin idrarı böbreklerden boşaltan, üreter adı verilen tüp yapılarına baskı yapması nedeniyle olur. Çoğunlukla sağ böbrekte ve gebeliğin 2. trimesterinde ortaya çıkar. Çok nadiren üriner sistem taşları gibi diğer durumlarda da görülür. Gebelikte üreter taşı sıkllığı düşüktür ve %0,03-0,4 civarında olduğu tahmin edilmektedir.Gebelikte böbrek büyümesi nasıl tedavi edilir?Çoğu durumda, doğumdan sonraki birkaç hafta içinde kaybolur. Şikayete neden olmayan ya da basit tedavilerle şikayetlerin düzeldiği, idrar yolu enfeksiyonuna neden olmadığı durumlarda takip edilmesi yeterlidir. Şiddetli ağrı ya da idrar yolu enfeksiyonuna neden olan durumlarda kateter yerleştirilerek idrarın normal akışı sağlanmalıdır. | 6,666 |
233 | Hastalıklar | Boyun Fıtığı | Boyun omurları arasında yer alan disklerin özellikle travma ve yaşlanmaya bağlı olarak yırtılması sonucu omurilik ve sinir köklerine baskı yapması durumu boyun fıtığı olarak adlandırılır. Boyun ağrısı, kol ve omuz ağrısı, kolda veya elde uyuşma ya da karıncalanma boyun fıtığının neden olduğu belirtilerdir. Boyun fıtığı belirtisi olarak ağrı en çok omuz ve kollarda hissedilir. Bu ağrı sızlama tarzında olabileceği gibi, boyundaki fıtığın durumuna göre şiddetli de olabilir. Akut ve kronik şeklinde ikiye ayrılan boyun fıtığının boyun fıtığı egzersizleri yaparak ve dinlenerek geçmeyen vakalarında mutlaka beyin ve sinir cerrahisi bölümüne başvurulmalıdır.Boyun omurları arasında yer alan disklerin özellikle travma ve yaşlanmaya bağlı olarak yırtılması sonucu omurilik ve sinir köklerine baskı yapması durumu boyun fıtığı olarak adlandırılır. Boyun ağrısı, kol ve omuz ağrısı, kolda veya elde uyuşma ya da karıncalanma boyun fıtığının neden olduğu belirtilerdir. Boyun fıtığı belirtisi olarak ağrı en çok omuz ve kollarda hissedilir. Bu ağrı sızlama tarzında olabileceği gibi, boyundaki fıtığın durumuna göre şiddetli de olabilir. Akut ve kronik şeklinde ikiye ayrılan boyun fıtığının boyun fıtığı egzersizleri yaparak ve dinlenerek geçmeyen vakalarında mutlaka beyin ve sinir cerrahisi bölümüne başvurulmalıdır.
Boyun Fıtığı Nedir?Tıbbi ismi servikal disk hernisi olan boyun fıtığı, omurganın esnemesi, bükülmesi ve şok darbelerini emmesini sağlayan omurlar arasındaki disklerin merkezinde yer alan nukleus pulpozusun yer değiştirmesinin bir sonucudur. Nukleus pulpozus, içinde yaklaşık %80 oranında su bulunan jelatinöz bir yapıdır. Bu disklerin zamanla aşınması veya herhangi bir nedenle dejenere olması sonucu jelatinöz sıvının dışarı fırlaması boyun fıtığı olarak nitelendirilir. Boyun fıtığı genç yaşlarda ortaya çıkabilmekle birlikte 20-40 yaş aralığındaki kişileri daha çok etkiler. Özellikle hareketsiz bir yaşam sürmek, uzun süre oturmasını gerektiren bir işte çalışmak, sigara içmek, aşırı egzersiz yapılması ve ters bir harekette bulunmak gibi faktörler boyun fıtığının yaygın nedenleridir. Bunlara bağlı olarak diskler fıtıklaşır ve boyun fıtığı ortaya çıkar.Yapılacak boyun fıtığı egzersizleriyle genellikle geçebilen boyun fıtığı, kronikleşip daha uzun süre kişiyi rahatsız edecek boyuta da ulaşabilir. Uzun süren boyun fıtığı vakalarında beyin ve sinir cerrahisi bölümü doktorlarına başvurularak boyun fıtığının altında yatan neden belirlenmeli ve uygun tedavi yöntemi uygulanmalıdır.Boyun Fıtığı Neden Olur?Boyun fıtığının nedeni genellikle yaralanma gibi nedenlerle meydana gelen travmalar, ağır kaldırma, omurga bölgesinde aşınma veya yıpranma, hareketsizlik, ani stres ve bazen de aşırı ve tekrarlayan egzersizlerdir. Ayrıca genetik, sigara tüketimi ve boynu zorlayan mesleki faaliyetler (sürekli eğilmek, bilgisayar ekranına bakmak) de boyun fıtığının nedenleri arasındadır.Genel olarak boyun fıtığı nedenleri şunlardır: Travma Aşırı egzersiz Hareketsizlik Apır kaldırma Omurgada yıpranma veya aşınma Uzun süre masa başı ve bilgisayar başında oturma Yoğun cep telefonu kullanımı Yaşlılığa bağlı disklerde sıvı kaybı Ani stres durumu Genetik Sigara tüketimiBoyun Fıtığı Belirtileri Nelerdir?Boyun fıtığı olan hastaların en büyük şikayeti, kola yayılan ağrıdır ve karıncalanmadır. Kola yayılan ağrı sıklıkla boyun ağrısından önce veya aynı anda başlar. Boyun, kol ve sırtta hissedilen ağrı öksürme, hapşırma veya ıkınma sırasında artar. Özellikle boynu hareket ettirirken ağrı, eğilme ve dikelme gibi hareketlerde boyun, sırt ve kürek kemiği ağrısı, omuz, kol ve parmaklarda uyuşma ya da karıncalanma, baş dönmesi ve uğultu gibi kulak çınlamaları boyun fıtığı için tipik belirtilerdir.Boyun fıtığı belirtileri şunlardır: Özellikle omuzlardan kuvvet almayı gerektiren yük taşımalarında boyun ve omuz ağrısı Eğilme ve dikelme gibi hareketlerde zorlanma ve ağrı Genellikle tek kol, omuz, el ve parmaklarda uyuşma ve karıncalanma Baş dönmesi, kulak çınlaması ve gözün önünde hareler Öksürme, hapşırma ve ıkınma gibi eylemlerde boyun ve kolda ağrının artması Kaslarda güç kaybıBoynun arka ve yan tarafında boyun ağrısı Boyun fıtığının en karakteristik belirtisi boynun arka ve yan tarafında hissedilen, zaman zaman şiddetli olan boyun ağrısıdır. Boyun ağrısına neden olan boyundaki diskin fıtıklaşmasıdır. Bu bağlamda boyun fıtığının en yaygın belirtisi boyun ağrısıdır.Spor, ağırlık kaldırma ve başı hareket ettirme sırasında ağrının artmasıBoyunda başlayarak birçok bölgeye yayılabilen fıtıklaşmış diskler nedeniyle kişilerin spor, ağırlık kaldırma ve başlarını hareket ettirme sırasında ağrının arttığı durumlara rastlanır. Bu eylemler sırasında kas ve siniler zorlanarak fıtıklaşmış diske yapar. Böylelikle ağrının artması olası hale gelir.Omuz, kol, el ve/veya parmaklarda ağrı, uyuşukluk ve güçsüzlükBoyun fıtığının boyunda başlayan ağrısı aynı zamanda omuz, kol, el veya parmaklara da yayılan bir ağrı ortaya çıkarır. Fıtıklaşmış disklerin farklı sinirlere de baskı yapmasıyla birlikte omuz, kol, el veya parmaklarda da boyun fıtığına bağlı ağrı meydana gelebilir. Boyun fıtığında fıtıklaşmış diskleri olan kişilerde genellikle etkilenen sinirlerin olduğu vücut bölümlerine yayılan uyuşma veya karıncalanma görülür. Bu uyuşukluk omuz, kol, el veya parmaklarda yaygın olarak görülür. Uyuşma ile birlikte aynı zamanda güçsüzlük hissi de yaşanır. Boynu hareket ettirmede zorlanma ve tutuklukBoyun fıtığının şiddetine bağlı olarak boynu hareket ettirme sırasında zorlanma ve tutukluk yaşama durumu söz konusudur. Boynu sağa veya sola hareket ettirmeye çalışarak zorlanma ve tutukluğun şiddetini ölçebilmek mümkündür. Şiddetli ağrılarda doktora başvurmak gerekir.Baş dönmesi, kulak çınlaması ve hareler görmeYaygın olmasa da koordinasyon ve denge kaybı boyun fıtığında görülebilecek nadir belirtiler arasında yer alır. Temel ve klinik bulgulara dayanarak, dejenerasyon ve hasara uğramış servikal diskler baş dönmesinin önemli bir kaynağı olarak düşünülebilir. Çok yaygın olarak görülmese de baş dönmesi, kulak çınlaması ve hareler görmede boyun fıtığının belirtileridir.Öksürme, hapşırma ve ıkınma gibi eylemlerde boyun ve kolda ağrının artmasıÖkşürürken, hapşırırken ve ıkınırken kaslarda bir zorlanma meydana gelir. Bu eylemleri gerçekleştirmek, boyun ve kolda fıtıklaşmış diskleri tetikleyerek ağrının artmasına sebebiyet verebilir. Kaslarda güç kaybıBoyundaki sinirin sıkışması ya da fıtık durumu, omuza yayılan ağrıya ve ayrıca koldan aşağıya ve ele doğru ilerleyen kas güçsüzlüğü ve uyuşukluğa neden olabilir.Boyun Fıtığına Ne İyi Gelir?Boyun fıtığına iyi gelen yöntemlerin başında boyun fıtığı egzersizleri, buz veya ısı terapisi, masaj, iltihap ve ağrı azaltıcı kremler, ağrı kesiciler, kayropraktik tedavi ve fıtığın durumuna göre boyun fıtığı yastığı gelir. Bu yöntemler uygulanarak boyun fıtığı tedavisi evde iyileşme gösterir. Boyun fıtığının daha şiddetli yaşandığı durumlarda tıbbi müdahale gerekebilir ve bu müdahale genellikle boyun fıtığı ameliyatı şeklinde olur.Boyun fıtığı egzersizleri ve sıcak kompres başta olmak üzere boyun fıtığına iyi gelen yöntemler şunlardır:Buz veya ısı terapisiBir sefere mahsus 15 veya 20 dakika boyunca buz tedavisi uygulamak iltihabı azaltmaya ve boyundaki ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.MasajUzman kişiler tarafından yapılacak masaj uygulaması boyundaki kasların ve disklerin rahatlayıp gevşemesini sağlamakla birlikte kan akışını artırarak boyun fıtığının iyileşmesini sağlar.İltihap ve ağrı azaltıcı kremlerDoktor tarafından önerilen iltihap ve ağrıyı yatıştırıcı kremlerin desteğiyle boyun fıtığını evde iyileştirebilirsiniz.Ağrı kesicilerAspirin veya asetaminofen gibi reçetesiz satılan ağrı kesiciler boyun fıtığı tedavisinde kullanılan yöntemlerdendir.Kayropraktik tedavi İşinin uzmanı kişiler uygulanan kayropraktik tedavi yöntemiyle baş, boyun ve bel fıtığının sebep olduğu ağrıların yatıştırılması amaçlanır. Bu yöntemin hala alternatif tedavi olarak değerlendirildiği düşünülerek doktor kontrolünde yaptırılması önerilir.Boyun fıtığı yastığı Boyun fıtığı yastığı sayesinde özellikle uyku sırasındaki duruş bozukluklarına bağlı boyun fıtığı durumlarının önüne geçilmesi mümkündür.Adaçayı yağı ve susam yağıBoyun fıtığının neden olduğu ağrıyı azaltmak için adaçayı yağı ve susam yağının da etkili olduğu düşünülmektedir ancak bu konuda kesin bir yanıt vermek henüz mümkün değildir.Boyun Fıtığı Egzersizleri Boyun fıtığı için uygulanması gereken bazı egzersiz hareketleri söz konusudur. Kendinizi çok fazla zorlamadan ve boyun disklerine daha çok zarar vermeden bu egzersizleri uygulayarak boyun fıtığınızın meydana getirdiği olumsuz etkilerin önüne geçebilirsiniz.Aşağıdaki boyun fıtığı egzersizlerini evde dikkatli bir şekilde yapabilirsiniz:Omuz esnetmeEllerinizle parmaklarınızı arkanızda sıkıca bir arada tutmaya çalışın. Ellerinizi yavaşça yukarı kaldırın ve omuzlarınızın tam önünde kendinizi iyi hisseden kadar yapın ve bırakın. Yaklaşık 10-15 saniye bu hareketi yapabilirsiniz.Çene germe Başınız önde ve omuzlarınız geri çekilerek dik durmaya çalışın. Daha sonra boynunuzda hafif bir gerginlik hissedene kadar başınızı hafifçe eğin. Daha derine indiğinizde çenenizi biraz daha sıkıştırın ve 3-5 saniye bu şekilde durmaya gayret gösterin.Omuz bıçağı sıkıştırmaAyaklarınızın kalça genişliğinde, düz sırtınız, hafifçe sıkılmış çeneniz ve kollarınızın yanınızdan sarkması ile başlayın. Kürek kemiklerinizi yavaş yavaş geriye çekin ve yumuşak bir his gelene kadar bir araya getirin. Pozisyonu yaklaşık 10 saniye yapmaya çalışın.Bu egzersizler dışında uygulanabilecek birtakım boyun fıtığı egzersizleri de mevcuttur ancak boyun fıtığınızın şiddeti ve durumuna göre uzman bir fizyoterapist ve doktora danışmanız daha sağlıklı bir süreç yönetilmesini sağlar.Boyun Fıtığı Nasıl Teşhis Edilir?Boyun fıtığı tanısında hastanın detaylı öyküsü ve fiziksel muayenenin önemi çok büyüktür ve sadece bunlarla tanı koymak bile mümkündür ancak görüntüleme teknikleri ile de boyun fıtığının varlığını teyit etmek ve seviyesini saptamak gereklidir.Boyun fıtığında kesin tanının koyulabilmesi için ayrıntılı nörolojik muayene, uygun radyolojik incelemeler ve gerekli olan durumlarda uygulanan sinir elektrosu tetkiki (EMG) ve boyun MR’ı yeterlidir.Yapılan muayene ile sinir tahribatına ait bulgular yoksa hastaya mutlak yatak istirahati, ağrı kesici kullanımı ve fizik tedavi önerilmektedir. Ancak sinir tahribatına ait bulguların varlığında ve diğer tedavi yöntemlerinin başarısız kaldığı durumlarda cerrahi uygulanır.Boyun Fıtığı Tedavisi Nasıl Yapılır? Boyun fıtığı tedavisi eğer hastalık hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar, boyun fıtığı egzersizleri ve fizik tedavi ile yapılır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastaların kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa tedavi olarak ameliyat tercih edilecektir.Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları daha başarılı bir şekilde yapılabilmektedir. Uykuları kaçırabilen ve yaşam kalitesini düşüren boyun fıtığının, mikrocerrahi yöntemi ile tedavisi mümkündür. Mikrocerrahi yöntemiyle hastadaki mevcut şikayetler ortadan kaldırılmaya ve ağrıdan dolayı düşmüş olan yaşam kalitesi de yükseltilmeye çalışılır.Boyun Fıtığı AmeliyatıBoyun fıtığı ameliyatı; omurilik ve buradan çıkan sinirlerin sıkışıklığını giderirken, birçok anatomik yapıyı ve boyun omurgasının yük taşıyabilme ve hareket edebilme fonksiyonunu korumak amacıyla yapılır.Boyun fıtığı ameliyatı kaç saat sürer?Özellikle endoskopik boyun fıtığı ameliyatının süresi 30-60 dakika arasındadır. Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları teknolojinin ve yeni tekniklerin de etkisi ile güvenli bir şekilde yapılabilir. Endoskopik yöntem de son dönemlerde geliştirilen bu tekniklerden biridir. Boynun ön ya da arka kısmından 6-7 mm’lik bir cilt kesisi yapılmakta, o kesiden endoskop aracılığıyla sadece siniri sıkıştıran fıtık dokusu çıkarılarak hastalar konforlu yaşamına yeniden kavuşmaktadır. Ayrıca kafes kullanımına gerek olmamaktadır. Tüm bu işlemlerin süresi de yaklaşık 1 saat olarak değerlendirilir.Boyun Fıtığı Hakkında Sık Sorulan SorularBoyun fıtığına iyi gelen egzersizler nelerdir?Yürümek, yüzmek ve bisiklet sürmek gibi hafif egzersizler disk üzerindeki stresi azaltır. Bu hafif egzersizler bu gibi hafif egzersizler ve dinlenme ile geçmiyorsa bir fizik tedavi uzmanına görünmeniz yararlı olacaktır.Boyun fıtığı olduğunu gösteren semptomlar nelerdir?Boyun fıtığında fıtığın konumu ve büyüklüğüne göre belirtiler ve şiddeti değişiklik gösterebilir. Boyun fıtığının yaygın belirtileri, boyun ağrısı başta olmak üzere omuz, kol ve sırt bölgesinde ağrı, boynu hareket ettirmede zorlanma, kol, el ve parmaklarda uyuşma, öksürme ve hapşırmada kol ve bacaklara doğru yayılan ağrı, yürüme bozukluğuna eşlik eden denge kaybı ve baş dönmesidir.Boyun fıtığı ağrısı nereye vurur? Boyun fıtığında ağrı boyun, baş, sırt ve kollara yayılır. Göğüs bölgesinde de hissedilebilen ağrıya neden olan boyun fıtığı genellikle boyunde tutukluk, kollarda uyuşma ve karıncalanmaya neden olur. Göz önünde hareler uçuşması, bulanık görme, kulakta çınlama ve baş dönmesi ile birlikte dengede bozukluk boyun fıtığının belirtileridir. Boyun fıtığı baş ağrısı yapar mı? Boyun fıtığı olan kişiler, enseden başlayarak göz çevresi ve şakaklara yayılan baş ağrısı yaşayabilirler.Boyun fıtığına hangi bölüm bakar?Boyun fıtığından şikayetçiyseniz fizik tedavi bölümü veya daha şiddetli durumlar için beyin ve sinir cerrahisi bölümünden randevu alabilirsiniz.Boyun fıtığı geçer mi?Boyun fıtığı; evde uygulanabilecek yöntemlerle genellikle geçer ancak boyun fıtığının etkilendiği bölgelerde özellikle uyuşma veya güç kaybı varsa vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir.Boyun fıtığı olan biri nasıl yatmalı? Boyun fıtığı olan kişinin en ideal şekilde yatış pozisyonu, sırtüstü ya da yan yatış olmalıdır. Sırtüstü yattığınızda yastığın boyun eğriliğinizi desteklemesine dikkat etmeniz gerekir.Boyun fıtığı baş döndürür mü? Baş ağrısına sebep olan boyun fıtığı, baş dönmesi de yaratabilir. Bunların yanında denge kaybı ve mide bulantısı da eşlik edebilir.Boyun fıtığı nasıl anlaşılır?Boyun bölgesinde fıtık oluştuysa, boyundan omuz, kol ve ellere yayılan ağrı, başı çevirme, öne arkaya eğme gibi hareketler esnasında ağrı ve zorlanma, kas spazmları, kolda, elde ve parmaklarda uyuşma ve karıncalanma yanı sıra kas güçsüzlüğü ve baş dönmesi de görülen belirtilerdir.İlerlemiş boyun fıtığı belirtileri nelerdir?Omuz, boyun ve kol ağrılarının sıklaşması, keskin ve şiddetli ağrı ilerlemiş boyun fıtığı yaşama ihtimalini gösterir.Boyun fıtığı patlaması belirtileri nelerdir?Boyun fıtığı patlaması yaşandığında olan bölgede uyuşma, karıncalanma gibi belirtiler ortaya çıkar. Fıtığın yaşandığı bölgeden omuzlara, kollara ve ellere doğru da bu belirtiler yaşanabilir.Boyun fıtığı felce neden olur mu?Çok ilerlemiş olan fıtıklaşmış bir disk felce neden olabilir.Genç yaşta boyun fıtığı olur mu?Hareketsizlik, boynun aşırı zorlanması, yoğun egzersiz, sigara tüketimi ve rahatsız edici yastıklar kullanmak genç yaşta boyun fıtığına yol açabilir. Özellikle günümüzde genç yaşta boyun fıtığı vakalarının arttığı görülür.Boyun fıtığı tansiyonu yükseltir mi?Patolojik boyun fıtığı vakaları olan dejeneratif disklerde sempatik sinir liflerinin uyarılması sempatik uyarıma neden olabilir. Bu da kan basıncının artmasına ve tansiyonun yükselmesine yol açabilir.Boyun fıtığı patlarsa ne olur?Fıtıklaşmış diskin patladığı boyun fıtığı vakalarında boyun hareketlerinde ciddi kısıtlama ve zorlanma yaşanabilir. Hareket kısıtlılığı ile birlikte boyunda, kalçalarda, bacaklarda veya ayaklarda ağrı, güçsüzlük ve uyuşukluk da görülebilir. Boyun fıtığı kola vurur mu?Boyun fıtığında meydana gelen ağrı genellikle omuz ve kol bölgesinde hissedilir. Özellikle öksürme ve hapşırma gibi hareketlerde kola ve bacağa doğru yayılan ağrılarla karşılaşılır. Bu ağrı nadir bir şekilde başa doğru da yayılabilir.
Boyun Fıtığı Nedir?Tıbbi ismi servikal disk hernisi olan boyun fıtığı, omurganın esnemesi, bükülmesi ve şok darbelerini emmesini sağlayan omurlar arasındaki disklerin merkezinde yer alan nukleus pulpozusun yer değiştirmesinin bir sonucudur. Nukleus pulpozus, içinde yaklaşık %80 oranında su bulunan jelatinöz bir yapıdır. Bu disklerin zamanla aşınması veya herhangi bir nedenle dejenere olması sonucu jelatinöz sıvının dışarı fırlaması boyun fıtığı olarak nitelendirilir. Boyun fıtığı genç yaşlarda ortaya çıkabilmekle birlikte 20-40 yaş aralığındaki kişileri daha çok etkiler. Özellikle hareketsiz bir yaşam sürmek, uzun süre oturmasını gerektiren bir işte çalışmak, sigara içmek, aşırı egzersiz yapılması ve ters bir harekette bulunmak gibi faktörler boyun fıtığının yaygın nedenleridir. Bunlara bağlı olarak diskler fıtıklaşır ve boyun fıtığı ortaya çıkar.Yapılacak boyun fıtığı egzersizleriyle genellikle geçebilen boyun fıtığı, kronikleşip daha uzun süre kişiyi rahatsız edecek boyuta da ulaşabilir. Uzun süren boyun fıtığı vakalarında beyin ve sinir cerrahisi bölümü doktorlarına başvurularak boyun fıtığının altında yatan neden belirlenmeli ve uygun tedavi yöntemi uygulanmalıdır.Boyun Fıtığı Neden Olur?Boyun fıtığının nedeni genellikle yaralanma gibi nedenlerle meydana gelen travmalar, ağır kaldırma, omurga bölgesinde aşınma veya yıpranma, hareketsizlik, ani stres ve bazen de aşırı ve tekrarlayan egzersizlerdir. Ayrıca genetik, sigara tüketimi ve boynu zorlayan mesleki faaliyetler (sürekli eğilmek, bilgisayar ekranına bakmak) de boyun fıtığının nedenleri arasındadır.Genel olarak boyun fıtığı nedenleri şunlardır:Boyun Fıtığı Belirtileri Nelerdir?Boyun fıtığı olan hastaların en büyük şikayeti, kola yayılan ağrıdır ve karıncalanmadır. Kola yayılan ağrı sıklıkla boyun ağrısından önce veya aynı anda başlar. Boyun, kol ve sırtta hissedilen ağrı öksürme, hapşırma veya ıkınma sırasında artar. Özellikle boynu hareket ettirirken ağrı, eğilme ve dikelme gibi hareketlerde boyun, sırt ve kürek kemiği ağrısı, omuz, kol ve parmaklarda uyuşma ya da karıncalanma, baş dönmesi ve uğultu gibi kulak çınlamaları boyun fıtığı için tipik belirtilerdir.Boyun fıtığı belirtileri şunlardır:Boynun arka ve yan tarafında boyun ağrısı Boyun fıtığının en karakteristik belirtisi boynun arka ve yan tarafında hissedilen, zaman zaman şiddetli olan boyun ağrısıdır. Boyun ağrısına neden olan boyundaki diskin fıtıklaşmasıdır. Bu bağlamda boyun fıtığının en yaygın belirtisi boyun ağrısıdır.Spor, ağırlık kaldırma ve başı hareket ettirme sırasında ağrının artmasıBoyunda başlayarak birçok bölgeye yayılabilen fıtıklaşmış diskler nedeniyle kişilerin spor, ağırlık kaldırma ve başlarını hareket ettirme sırasında ağrının arttığı durumlara rastlanır. Bu eylemler sırasında kas ve siniler zorlanarak fıtıklaşmış diske yapar. Böylelikle ağrının artması olası hale gelir.Omuz, kol, el ve/veya parmaklarda ağrı, uyuşukluk ve güçsüzlükBoyun fıtığının boyunda başlayan ağrısı aynı zamanda omuz, kol, el veya parmaklara da yayılan bir ağrı ortaya çıkarır. Fıtıklaşmış disklerin farklı sinirlere de baskı yapmasıyla birlikte omuz, kol, el veya parmaklarda da boyun fıtığına bağlı ağrı meydana gelebilir. Boyun fıtığında fıtıklaşmış diskleri olan kişilerde genellikle etkilenen sinirlerin olduğu vücut bölümlerine yayılan uyuşma veya karıncalanma görülür. Bu uyuşukluk omuz, kol, el veya parmaklarda yaygın olarak görülür. Uyuşma ile birlikte aynı zamanda güçsüzlük hissi de yaşanır. Boynu hareket ettirmede zorlanma ve tutuklukBoyun fıtığının şiddetine bağlı olarak boynu hareket ettirme sırasında zorlanma ve tutukluk yaşama durumu söz konusudur. Boynu sağa veya sola hareket ettirmeye çalışarak zorlanma ve tutukluğun şiddetini ölçebilmek mümkündür. Şiddetli ağrılarda doktora başvurmak gerekir.Baş dönmesi, kulak çınlaması ve hareler görmeYaygın olmasa da koordinasyon ve denge kaybı boyun fıtığında görülebilecek nadir belirtiler arasında yer alır. Temel ve klinik bulgulara dayanarak, dejenerasyon ve hasara uğramış servikal diskler baş dönmesinin önemli bir kaynağı olarak düşünülebilir. Çok yaygın olarak görülmese de baş dönmesi, kulak çınlaması ve hareler görmede boyun fıtığının belirtileridir.Öksürme, hapşırma ve ıkınma gibi eylemlerde boyun ve kolda ağrının artmasıÖkşürürken, hapşırırken ve ıkınırken kaslarda bir zorlanma meydana gelir. Bu eylemleri gerçekleştirmek, boyun ve kolda fıtıklaşmış diskleri tetikleyerek ağrının artmasına sebebiyet verebilir. Kaslarda güç kaybıBoyundaki sinirin sıkışması ya da fıtık durumu, omuza yayılan ağrıya ve ayrıca koldan aşağıya ve ele doğru ilerleyen kas güçsüzlüğü ve uyuşukluğa neden olabilir.Boyun Fıtığına Ne İyi Gelir?Boyun fıtığına iyi gelen yöntemlerin başında boyun fıtığı egzersizleri, buz veya ısı terapisi, masaj, iltihap ve ağrı azaltıcı kremler, ağrı kesiciler, kayropraktik tedavi ve fıtığın durumuna göre boyun fıtığı yastığı gelir. Bu yöntemler uygulanarak boyun fıtığı tedavisi evde iyileşme gösterir. Boyun fıtığının daha şiddetli yaşandığı durumlarda tıbbi müdahale gerekebilir ve bu müdahale genellikle boyun fıtığı ameliyatı şeklinde olur.Boyun fıtığı egzersizleri ve sıcak kompres başta olmak üzere boyun fıtığına iyi gelen yöntemler şunlardır:Buz veya ısı terapisiBir sefere mahsus 15 veya 20 dakika boyunca buz tedavisi uygulamak iltihabı azaltmaya ve boyundaki ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.MasajUzman kişiler tarafından yapılacak masaj uygulaması boyundaki kasların ve disklerin rahatlayıp gevşemesini sağlamakla birlikte kan akışını artırarak boyun fıtığının iyileşmesini sağlar.İltihap ve ağrı azaltıcı kremlerDoktor tarafından önerilen iltihap ve ağrıyı yatıştırıcı kremlerin desteğiyle boyun fıtığını evde iyileştirebilirsiniz.Ağrı kesicilerAspirin veya asetaminofen gibi reçetesiz satılan ağrı kesiciler boyun fıtığı tedavisinde kullanılan yöntemlerdendir.Kayropraktik tedavi İşinin uzmanı kişiler uygulanan kayropraktik tedavi yöntemiyle baş, boyun ve bel fıtığının sebep olduğu ağrıların yatıştırılması amaçlanır. Bu yöntemin hala alternatif tedavi olarak değerlendirildiği düşünülerek doktor kontrolünde yaptırılması önerilir.Boyun fıtığı yastığı Boyun fıtığı yastığı sayesinde özellikle uyku sırasındaki duruş bozukluklarına bağlı boyun fıtığı durumlarının önüne geçilmesi mümkündür.Adaçayı yağı ve susam yağıBoyun fıtığının neden olduğu ağrıyı azaltmak için adaçayı yağı ve susam yağının da etkili olduğu düşünülmektedir ancak bu konuda kesin bir yanıt vermek henüz mümkün değildir.Boyun Fıtığı Egzersizleri Boyun fıtığı için uygulanması gereken bazı egzersiz hareketleri söz konusudur. Kendinizi çok fazla zorlamadan ve boyun disklerine daha çok zarar vermeden bu egzersizleri uygulayarak boyun fıtığınızın meydana getirdiği olumsuz etkilerin önüne geçebilirsiniz.Aşağıdaki boyun fıtığı egzersizlerini evde dikkatli bir şekilde yapabilirsiniz:Omuz esnetmeEllerinizle parmaklarınızı arkanızda sıkıca bir arada tutmaya çalışın. Ellerinizi yavaşça yukarı kaldırın ve omuzlarınızın tam önünde kendinizi iyi hisseden kadar yapın ve bırakın. Yaklaşık 10-15 saniye bu hareketi yapabilirsiniz.Çene germe Başınız önde ve omuzlarınız geri çekilerek dik durmaya çalışın. Daha sonra boynunuzda hafif bir gerginlik hissedene kadar başınızı hafifçe eğin. Daha derine indiğinizde çenenizi biraz daha sıkıştırın ve 3-5 saniye bu şekilde durmaya gayret gösterin.Omuz bıçağı sıkıştırmaAyaklarınızın kalça genişliğinde, düz sırtınız, hafifçe sıkılmış çeneniz ve kollarınızın yanınızdan sarkması ile başlayın. Kürek kemiklerinizi yavaş yavaş geriye çekin ve yumuşak bir his gelene kadar bir araya getirin. Pozisyonu yaklaşık 10 saniye yapmaya çalışın.Bu egzersizler dışında uygulanabilecek birtakım boyun fıtığı egzersizleri de mevcuttur ancak boyun fıtığınızın şiddeti ve durumuna göre uzman bir fizyoterapist ve doktora danışmanız daha sağlıklı bir süreç yönetilmesini sağlar.Boyun Fıtığı Nasıl Teşhis Edilir?Boyun fıtığı tanısında hastanın detaylı öyküsü ve fiziksel muayenenin önemi çok büyüktür ve sadece bunlarla tanı koymak bile mümkündür ancak görüntüleme teknikleri ile de boyun fıtığının varlığını teyit etmek ve seviyesini saptamak gereklidir.Boyun fıtığında kesin tanının koyulabilmesi için ayrıntılı nörolojik muayene, uygun radyolojik incelemeler ve gerekli olan durumlarda uygulanan sinir elektrosu tetkiki (EMG) ve boyun MR’ı yeterlidir.Yapılan muayene ile sinir tahribatına ait bulgular yoksa hastaya mutlak yatak istirahati, ağrı kesici kullanımı ve fizik tedavi önerilmektedir. Ancak sinir tahribatına ait bulguların varlığında ve diğer tedavi yöntemlerinin başarısız kaldığı durumlarda cerrahi uygulanır.Boyun Fıtığı Tedavisi Nasıl Yapılır? Boyun fıtığı tedavisi eğer hastalık hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar, boyun fıtığı egzersizleri ve fizik tedavi ile yapılır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastaların kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa tedavi olarak ameliyat tercih edilecektir.Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları daha başarılı bir şekilde yapılabilmektedir. Uykuları kaçırabilen ve yaşam kalitesini düşüren boyun fıtığının, mikrocerrahi yöntemi ile tedavisi mümkündür. Mikrocerrahi yöntemiyle hastadaki mevcut şikayetler ortadan kaldırılmaya ve ağrıdan dolayı düşmüş olan yaşam kalitesi de yükseltilmeye çalışılır.Boyun Fıtığı AmeliyatıBoyun fıtığı ameliyatı; omurilik ve buradan çıkan sinirlerin sıkışıklığını giderirken, birçok anatomik yapıyı ve boyun omurgasının yük taşıyabilme ve hareket edebilme fonksiyonunu korumak amacıyla yapılır.Boyun fıtığı ameliyatı kaç saat sürer?Özellikle endoskopik boyun fıtığı ameliyatının süresi 30-60 dakika arasındadır. Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları teknolojinin ve yeni tekniklerin de etkisi ile güvenli bir şekilde yapılabilir. Endoskopik yöntem de son dönemlerde geliştirilen bu tekniklerden biridir. Boynun ön ya da arka kısmından 6-7 mm’lik bir cilt kesisi yapılmakta, o kesiden endoskop aracılığıyla sadece siniri sıkıştıran fıtık dokusu çıkarılarak hastalar konforlu yaşamına yeniden kavuşmaktadır. Ayrıca kafes kullanımına gerek olmamaktadır. Tüm bu işlemlerin süresi de yaklaşık 1 saat olarak değerlendirilir.Boyun Fıtığı Hakkında Sık Sorulan SorularBoyun fıtığına iyi gelen egzersizler nelerdir?Yürümek, yüzmek ve bisiklet sürmek gibi hafif egzersizler disk üzerindeki stresi azaltır. Bu hafif egzersizler bu gibi hafif egzersizler ve dinlenme ile geçmiyorsa bir fizik tedavi uzmanına görünmeniz yararlı olacaktır.Boyun fıtığı olduğunu gösteren semptomlar nelerdir?Boyun fıtığında fıtığın konumu ve büyüklüğüne göre belirtiler ve şiddeti değişiklik gösterebilir. Boyun fıtığının yaygın belirtileri, boyun ağrısı başta olmak üzere omuz, kol ve sırt bölgesinde ağrı, boynu hareket ettirmede zorlanma, kol, el ve parmaklarda uyuşma, öksürme ve hapşırmada kol ve bacaklara doğru yayılan ağrı, yürüme bozukluğuna eşlik eden denge kaybı ve baş dönmesidir.Boyun fıtığı ağrısı nereye vurur? Boyun fıtığında ağrı boyun, baş, sırt ve kollara yayılır. Göğüs bölgesinde de hissedilebilen ağrıya neden olan boyun fıtığı genellikle boyunde tutukluk, kollarda uyuşma ve karıncalanmaya neden olur. Göz önünde hareler uçuşması, bulanık görme, kulakta çınlama ve baş dönmesi ile birlikte dengede bozukluk boyun fıtığının belirtileridir. Boyun fıtığı baş ağrısı yapar mı? Boyun fıtığı olan kişiler, enseden başlayarak göz çevresi ve şakaklara yayılan baş ağrısı yaşayabilirler.Boyun fıtığına hangi bölüm bakar?Boyun fıtığından şikayetçiyseniz fizik tedavi bölümü veya daha şiddetli durumlar için beyin ve sinir cerrahisi bölümünden randevu alabilirsiniz.Boyun fıtığı geçer mi?Boyun fıtığı; evde uygulanabilecek yöntemlerle genellikle geçer ancak boyun fıtığının etkilendiği bölgelerde özellikle uyuşma veya güç kaybı varsa vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir.Boyun fıtığı olan biri nasıl yatmalı? Boyun fıtığı olan kişinin en ideal şekilde yatış pozisyonu, sırtüstü ya da yan yatış olmalıdır. Sırtüstü yattığınızda yastığın boyun eğriliğinizi desteklemesine dikkat etmeniz gerekir.Boyun fıtığı baş döndürür mü? Baş ağrısına sebep olan boyun fıtığı, baş dönmesi de yaratabilir. Bunların yanında denge kaybı ve mide bulantısı da eşlik edebilir.Boyun fıtığı nasıl anlaşılır?Boyun bölgesinde fıtık oluştuysa, boyundan omuz, kol ve ellere yayılan ağrı, başı çevirme, öne arkaya eğme gibi hareketler esnasında ağrı ve zorlanma, kas spazmları, kolda, elde ve parmaklarda uyuşma ve karıncalanma yanı sıra kas güçsüzlüğü ve baş dönmesi de görülen belirtilerdir.İlerlemiş boyun fıtığı belirtileri nelerdir?Omuz, boyun ve kol ağrılarının sıklaşması, keskin ve şiddetli ağrı ilerlemiş boyun fıtığı yaşama ihtimalini gösterir.Boyun fıtığı patlaması belirtileri nelerdir?Boyun fıtığı patlaması yaşandığında olan bölgede uyuşma, karıncalanma gibi belirtiler ortaya çıkar. Fıtığın yaşandığı bölgeden omuzlara, kollara ve ellere doğru da bu belirtiler yaşanabilir.Boyun fıtığı felce neden olur mu?Çok ilerlemiş olan fıtıklaşmış bir disk felce neden olabilir.Genç yaşta boyun fıtığı olur mu?Hareketsizlik, boynun aşırı zorlanması, yoğun egzersiz, sigara tüketimi ve rahatsız edici yastıklar kullanmak genç yaşta boyun fıtığına yol açabilir. Özellikle günümüzde genç yaşta boyun fıtığı vakalarının arttığı görülür.Boyun fıtığı tansiyonu yükseltir mi?Patolojik boyun fıtığı vakaları olan dejeneratif disklerde sempatik sinir liflerinin uyarılması sempatik uyarıma neden olabilir. Bu da kan basıncının artmasına ve tansiyonun yükselmesine yol açabilir.Boyun fıtığı patlarsa ne olur?Fıtıklaşmış diskin patladığı boyun fıtığı vakalarında boyun hareketlerinde ciddi kısıtlama ve zorlanma yaşanabilir. Hareket kısıtlılığı ile birlikte boyunda, kalçalarda, bacaklarda veya ayaklarda ağrı, güçsüzlük ve uyuşukluk da görülebilir. Boyun fıtığı kola vurur mu?Boyun fıtığında meydana gelen ağrı genellikle omuz ve kol bölgesinde hissedilir. Özellikle öksürme ve hapşırma gibi hareketlerde kola ve bacağa doğru yayılan ağrılarla karşılaşılır. Bu ağrı nadir bir şekilde başa doğru da yayılabilir. | 11,994 |
234 | Hastalıklar | Boyun Ağrısı | Boyun ağrısı, yaygın olarak fiziksel zorlanma, kötü duruş, stres, osteoartrit, fıtık, sinir sıkışması ve kas spazmı gibi nedenlerle boyn bölgesinde ortaya çıkan ağrılardır. Çoğu zaman bir kaç hafta içinde geçen boyun ağrıları, daha uzun sürüyorsa, ağrı kollara ve bacaklara kadar yayılıyorsa nedenini anlamak ve tedavi gerekliliği olup olmadığını öğrenmek için doktora başvurulması ihmal edilmemelidir.Boyun ağrısı, yaygın olarak fiziksel zorlanma, kötü duruş, stres, osteoartrit, fıtık, sinir sıkışması ve kas spazmı gibi nedenlerle boyn bölgesinde ortaya çıkan ağrılardır. Çoğu zaman bir kaç hafta içinde geçen boyun ağrıları, daha uzun sürüyorsa, ağrı kollara ve bacaklara kadar yayılıyorsa nedenini anlamak ve tedavi gerekliliği olup olmadığını öğrenmek için doktora başvurulması ihmal edilmemelidir.
Boyun Ağrısı Neden Olur? Boyun ağrısının yaygın nedenleri boyun kasları, boyun kemikleri ya da boyundaki sinirleri etkileyebilen boyun fıtığı, kireçlenme, eklem aşınmaları ve eklem iltihabı, sinir sıkışması, travma, postür sorunları, boynu zorlayan egzersizlere veya hareketlere bağlı kas zorlanmaları, menenjit ve enfeksiyonlardır.Sol Boyun Ağrısı Ya da Sağ Boyun Ağrısı Neden Olur?Boyun ağrısı sol ya da sağ tarafı seçebilir. Özellikle boyun tutulmalarında genellikle tek tarafın tutulduğu görülmektedir. Halk arasında tutulma denilen durum aslında kasların çok ağrılı spazma girmesidir. Yine buna benzer şeklide boyun fıtıklarının erken dönemlerinde şiddetli bir şekilde tek taraflı ağrılar yaşanabilir. Bu durumda boyun ağrısı ile birlikte bazen kola yayılan ağrılar da oluşabilir. Boyun fıtıklarının yanı sıra boyunda tümör varlığında da tümörün olduğu tarafta ağrılar yaşanabilir.Boyun Ağrısı Hangi Nedenlerle Ortaya Çıkar?Boyun ağrısının derinliği, şiddeti ve oluşum şekli farklılık gösterebilir. Kas spazmlarına bağlı olarak boyun ağrıları gelişebilmektedir. Kas spazmlarına bağlı ağrılar boyunda en sık görülen ağrı tipidir. Bazen boyun ağrısına tutulma da eşlik edebilir. Bu tip ağrılar oldukça şiddetli bir ağrı sendromudur. Duruş bozukluklarına bağlı boyun ağrıları yaşanabilir. Masa veya bilgisayar başında çok çalışan kişilerde yaşanan bu tip boyun ağrısı çalışmakla artabilmektedir. Bu tip ağrılar daha derin ve boyun kaslarının daha az kasıldığı ağrılardır. Darbelere bağlı boyun ağrıları yaşanabilir. Yaşanan darbelerin büyüklüğüne göre ağrı hissi değişebilmektedir. Boyun fıtığına bağlı ağrı olabilir. Fıtığa bağlı yaşanan ağrılar da sık görülebilmektedir. Boyun fıtığı çok küçülse bile ciddi ağrılara yol açabilir. Günümüzde ekran kullanımın artmasına boyun düzleşmesi de sık görülmekte ve buna bağlı ağrılar da artmaktadır. Boyun Ağrısı Bir Hastalığın Nedeni Olabilir mi?Doktor muayenesi önemlidir. Teşhisin ilk adımını doktor muayenesi oluşturmaktadır. Boyun kaslarının hangilerinin ne düzeyde kasıldığı, hangi kaslarda spazm olduğu veya hangi kaslarda tutulma olduğu doktor muayenesinde kolaylıkla anlaşılır. Teşhis için radyolojik görüntülemelerden faydalanılmaktadır. Doktor muayenesinin ardından ağrının nedeninin tam olarak belirlenebilmesi için radyolojik görüntülemeler önemlidir. Boyun ağrılarında altın standart radyolojik görüntüleme Manyetik Rezonans (MR) yöntemidir. Manyetik Rezonans (MR) görüntülemesinin yanı sıra röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) yöntemlerinden de faydalanılmaktadır. Ağrı ile birlikte sinirlere baskı varsa elektromiyografi de eklenebilir.Boyun Ağrısı Tedavisi Gerektirir mi?Boyun ağrısının tedavisinde ağrının nedenini bulmak önemli bir adımdır. Boyun ağrısının kaynağı bulunamazsa tedavi başarısız olabilir.Uzun süre ekran kullanımı, yastıkta konforsuzluk gibi sadece kas kaynaklı ağrılarda kas gevşeticiler, boyun egzersizleri, dinlendirici istirahat boyunlukları genellikle yeterli ve etkili olur. Ancak hastada fıtık, tümör, boyun eklemlerinde veya kemiklerde sorunlar varsa aktif tedavi çok daha kapsamlı olmalıdır.Boyun Ağrısına Ne İyi Gelir?Boyun ağrılarının çoğu geçicidir. Altında bir hastalık yatmadığı durumda boynu dinlendirmek, sıcak kompres uygulamak, hafif masaj ve esneme hareketleri yapmak, duruş pozisyonunu düzeltmek gibi yöntemler boyun ağrısına iyi gelir.Genel olarak boyun ağrısına iyi gelen öneriler şunlardır: Sıcak ve soğuk kompres uygulamak Boynu hafifçe eğme, bükme ve döndürme hareketleri ile esnetmek Fiziksel aktiviteyi azaltmak ve boynu dinlendirmek Boyun bölgesine kas gevşetici jel sürmek Duruş pozisyonunu boynu zorlamayan şekilde değiştirmek Dinlendirici istirahat boyunlukları kullanmak Stresten uzak durmak Hafif ve orta şiddette boyun ağrıları için ağrı kesici kullanmak Özellikle uykudan sonra yaşanıyorsa alçak ve sert yastık kullanmakBoyun Ağrısı İçin Hangi Doktora Gidilir? Boyun ağrısı için hangi bölüme gidileceği merak edilen konular arasındadır. Boyun ağrısı için en sık gidilen iki bölüm fizik tedavi ve rehabilitasyon ile beyin, sinir ve omurilik cerrahi bölümleridir. Bu bölüm doktorları genellikle boyun ağrısı konusunda tecrübe kazanmış ve uzmanlaşmıştır. Her iki bölümün de boyun ağrısına yol açan rahatsızlıklarda aktif tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Kas spazmları ve duruş bozuklukları gibi sorunlardan kaynaklanan boyun ağrılarında fizik tedavi bölümünce takip ve tedavi edilirken diğer hastalıklar ve cerrahi gerektiren konularda beyin cerrahisi doktorları devrede olur.Boyun Ağrısı ile İlgili Sık Sorulan SorularStrese bağlı boyun ağrısı nasıl geçer?Strese bağlı boyun ağrısı yaşanabilir. Özellikle uzun süreli araç kullananlar ve ofis hayatı yoğun olan kişilerde boyun ağrısı çok görülebilir. Stresten kurtulmak ve sık sık açık havaya çıkıp molalar vererek boyun kaslarının hareket etmesini sağlamak ağrı kontrolü için faydalıdır. Ofis ortamında belli aralıklarla mola vererek stresten kurtulmayı sağlayacak faaliyetlerde bulunulmalıdır. Bu önlemlere rağmen boyun ağrısı devam ediyorsa ve stres olmadığı halde bile ağrı devam ediyorsa uzman bir doktora başvurulmalıdır.Boyun ağrısı için yastık kullanımı önemli midir?Boyun ağrısı durumunda yastık kullanımı inanıldığı kadar önemli değildir. Birçok insan kullandığı yastığı değiştirerek boyun ağrısından kurtulacağını düşünmektedir. Aslında yastığı beğenmemek boyundaki problemlerin sonucudur. Bununla birlikte sırt üstü yatanlar için daha ince yastıklar, yan yatanlar için ise omuz boşluğunu doldurması bakımından daha kalın yastıklar önerilmektedir. Fakat genelde yastığı beğenmeyen hastaların boynunda sorun olduğunu görmekteyiz. Sık yastık değiştirmek de boyundaki problemleri haberdar eden bir bulgu sayılabilmektedir.Geçmeyen boyun ağrısı nedenleri nelerdir?Geçmeyen boyun ağrısı dikkate alınması gereken bir konudur. Mutlaka doktor muayenesi ve radyolojik görüntüleme ile birlikte değerlendirilmelidir. Boyunda fıtık Tümör Eklem problemleri Omuriliğe bağlı sorunlar Damarsal problemler geçmeyen boyun ağrısı nedeni olabilmektedir.Bu hastalıklar ihmal edildiğinde tedavisi güçleşmekte hatta geri dönüşü olmayan daha büyük sorunlara yol açabilmektedir.Omuz ve boyun ağrısı aynı anda olur mu?Omuz ve boyun ağrısı çok sıklıkla bir arada görülmektedir. Özellikle sağa ya da sola vuran fıtık ağrısında omuz ekleminin de hızlıca bozulmaya başladığı ya da omuz kaslarının doğru çalışmamasına bağlı problemler görülür. Ayrıca masa başı çalışan hastalarda da omuz problemleri en az boyun sorunları kadar çoktur. Bu nedenle boyun fıtığı hastalarında da omuz muayenesi de mutlaka yapılmalıdır. Gerekirse omuz görüntülemesi de ihmal edilmemelidir. Omuz ve boyun ağrısı birbirinin teşhis ve tedavisini etkileyebilecek durumlardır.Boyun ağrısı ilaçsız nasıl geçer?Boyun ağrısının büyük bir çoğunluğu ilaç tedavisi gerektirmeden kendiliğinden geçebilmektedir. Stres kontrolü, boyun egzersizleri ve boynu esnetmek bu konuda oldukça etkilidir. Özellikle kas kaynaklı sorunlarda bu yöntemlerle ağrı geçebilmektedir. İlaç alınmasına rağmen geçmeyen boyun ağrısı için doktora başvurmak gerekmektedir.Sırt ve boyun ağrısı aynı anda yaşanır mı?Sırt ve boyun ağrısı aynı anda yaşanabilir. Özellikle duruş bozukluğu olan ve boyun fıtığı hastalarında sıklıkla ağrı sırta yansıyabilir. Sırt düzleşmesi yani sırtta olması gereken eğimin azalmasına bağlı boyun duruşu da bozulacağı için geçmeyen boyun ağrısı görülebilir.Ön boyun ağrısı ve yutkunurken boyun ağrısı neden olur?Genellikle ön boyun kaslarının zorlanması sonrası ortaya çıkar. Bununla birlikte yutkunma bölgesindeki iltihap durumlarında da ön boyun ağrısı yaşanabilmektedir. Bu durumlarda boyunda kitle ya da şişlik hissinin bulunup bulunmaması önemlidir. Eğer ön boyunda yani guatr bölgesinde ya da yutma bölgesinde şişlik varsa zaman kaybetmeden doktora gidilmelidir. Ancak bu ağrılar genellikle boyun kaslarının zorlanması sonucu geçici yaşanan ağrılardır. Gribal enfeksiyon ya da yoğun spor faaliyetlerinden sonra da yutkunurken zorlanma hissi ya da ön boyun kaslarında ağrı görülebilir. Boyun ağrısı baş ağrısı yapar mı?Boyun ağrısı baş ağrısı yapabilir. Enseden başlayıp sırtın ortasına kadar uzanan ve omuzlara yayılan trapezius kası bulunmaktadır. Bu kas boylu boyunca gerildiğinde enseden başlayan şiddetli, kafayı sıkıştırıcı tarzda ağrı hissedilebilir. Bu kastaki spazm baş ağrısını tetikleyici olabilir. Ensede bulunan oksipital kasların sıkışması da aynı şekilde boyun ve baş ağrısının birlikte yaşanmasına yol açabilmektedir.Boyun ağrısı ile birlikte kol neden ağrır?Boyun ağrısı ile kol ağrısı akla boyun fıtığını getirmektedir. Boyunda başlayan şiddetli ve kola yayılan ağrı genellikle tek taraflı boyun fıtığını düşündürür. Bu tip ağrıda hasta adeta kolunu taşımakta zorlandığını hissedebilmektedir. Bu tip ağrılarda Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi ile boyun fıtığının kontrol edilmesi gerekmektedir. Kas gevşetici kremler boyun ağrısına iyi gelir mi?Kas gevşetici krem ve ilaçlar boyun ağrısına iyi gelebilir ama kas gevşetici krem ve ilaçların süresini çok uzatmamak gerekir. Aylarca bu kremleri kullanmak doğru değildir. Kas gevşetici kremlerin hafif masaj eşliğinde kullanılması daha etkili sonuçlar verebilmektedir. Kas gevşetici kremlerin etkisi tablet ilaçlar ya da enjeksiyonlar kadar vücuda yayılmadığından etkisi daha çabuk geçmektedir.Gribal enfeksiyonlarda boyun ağrısı olur mu?Grip ya da korona gibi enfeksiyon hastalıklarında yaygın kas ağrıları eşlik edebilir. Sırt ve boyun ağrıları da bunun bir parçasıdır. Enfeksiyonla birlikte bu ağrıların gerilemesi beklenmektedir. Hastalık sürecinde yaşanan öksürük periyodları döneminde hastanın boyun kaslarında spazmlar ya da hastanın yatakta kalması sonucu birtakım kas tutulmaları yaşanabilmektedir.Hamilelikte boyun ağrısı nasıl geçer?Gebelik sürecinde boyun ağrısı olabilir. Özellikle gebeliğin ilk 3 -4 aylarında hastaya esnetici egzersizler ve dinlendirici boyunluk verilebilmektedir. Gebelikte ilaç kullanımı sınırlı olduğundan genellikle egzersiz, manuel terapi gibi yöntemlerle sonuç aranır. İlk 3 - 4 aydan sonra Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi ile ağrının kaynağı belirlenebilir.Spordan sonra boyun ağrısı neden olur?Birçok hasta spordan sonra özellikle mekik çekmek gibi hareketlerden sonra boyun ağrısından şikayet etmektedir. Zorlanmaya bağlı kas spazmı ve bunun getirdiği boyun ağrısı yaşanması normaldir. Bununla birlikte spor sırasında yapılan uygunsuz hareketler boyun fıtığı oluşmasına da yol açabilmektedir. Bu durum profesyonel sporcularda bile yaşanabilmektedir. Boyun ağrısında boyunluk kullanılmalı mıdır?Boyun ağrısında boyunluk kullanımı dikkat edilmesi gereken konular arasındadır. Uzun süreli boyunluk kullanımı istenmeyen etkiler yaratabilmektedir. Hastalar birkaç günlük boyunluk kullanımından sonra bile boyunlarını taşıyamayacaklarını hissettiklerini dile getirmektedir. Bu hastalar kendilerini boyunluk bağımlısı olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle boyunlukla tedavi sonrası mutlaka boyun kasları güçlendirilmelidir. Boyunluk özellikle ense kaslarını zayıflatacağı için kasların güçlendirilmesi ihmal edilmemelidir. Takılan boyunluğun alt çeneyi hafifçe yukarı kaldırması gerekir. Hastanın yeri görmesinde hafifçe zorlanması istenir. Sabah takılan boyunluğun akşama kadar kullanılması gerekir.
Boyun Ağrısı Neden Olur? Boyun ağrısının yaygın nedenleri boyun kasları, boyun kemikleri ya da boyundaki sinirleri etkileyebilen boyun fıtığı, kireçlenme, eklem aşınmaları ve eklem iltihabı, sinir sıkışması, travma, postür sorunları, boynu zorlayan egzersizlere veya hareketlere bağlı kas zorlanmaları, menenjit ve enfeksiyonlardır.Sol Boyun Ağrısı Ya da Sağ Boyun Ağrısı Neden Olur?Boyun ağrısı sol ya da sağ tarafı seçebilir. Özellikle boyun tutulmalarında genellikle tek tarafın tutulduğu görülmektedir. Halk arasında tutulma denilen durum aslında kasların çok ağrılı spazma girmesidir. Yine buna benzer şeklide boyun fıtıklarının erken dönemlerinde şiddetli bir şekilde tek taraflı ağrılar yaşanabilir. Bu durumda boyun ağrısı ile birlikte bazen kola yayılan ağrılar da oluşabilir. Boyun fıtıklarının yanı sıra boyunda tümör varlığında da tümörün olduğu tarafta ağrılar yaşanabilir.Boyun Ağrısı Hangi Nedenlerle Ortaya Çıkar?Boyun ağrısının derinliği, şiddeti ve oluşum şekli farklılık gösterebilir.Boyun Ağrısı Bir Hastalığın Nedeni Olabilir mi?Doktor muayenesi önemlidir. Teşhisin ilk adımını doktor muayenesi oluşturmaktadır. Boyun kaslarının hangilerinin ne düzeyde kasıldığı, hangi kaslarda spazm olduğu veya hangi kaslarda tutulma olduğu doktor muayenesinde kolaylıkla anlaşılır. Teşhis için radyolojik görüntülemelerden faydalanılmaktadır. Doktor muayenesinin ardından ağrının nedeninin tam olarak belirlenebilmesi için radyolojik görüntülemeler önemlidir. Boyun ağrılarında altın standart radyolojik görüntüleme Manyetik Rezonans (MR) yöntemidir. Manyetik Rezonans (MR) görüntülemesinin yanı sıra röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) yöntemlerinden de faydalanılmaktadır. Ağrı ile birlikte sinirlere baskı varsa elektromiyografi de eklenebilir.Boyun Ağrısı Tedavisi Gerektirir mi?Boyun ağrısının tedavisinde ağrının nedenini bulmak önemli bir adımdır. Boyun ağrısının kaynağı bulunamazsa tedavi başarısız olabilir.Uzun süre ekran kullanımı, yastıkta konforsuzluk gibi sadece kas kaynaklı ağrılarda kas gevşeticiler, boyun egzersizleri, dinlendirici istirahat boyunlukları genellikle yeterli ve etkili olur. Ancak hastada fıtık, tümör, boyun eklemlerinde veya kemiklerde sorunlar varsa aktif tedavi çok daha kapsamlı olmalıdır.Boyun Ağrısına Ne İyi Gelir?Boyun ağrılarının çoğu geçicidir. Altında bir hastalık yatmadığı durumda boynu dinlendirmek, sıcak kompres uygulamak, hafif masaj ve esneme hareketleri yapmak, duruş pozisyonunu düzeltmek gibi yöntemler boyun ağrısına iyi gelir.Genel olarak boyun ağrısına iyi gelen öneriler şunlardır:Boyun Ağrısı İçin Hangi Doktora Gidilir? Boyun ağrısı için hangi bölüme gidileceği merak edilen konular arasındadır. Boyun ağrısı için en sık gidilen iki bölüm fizik tedavi ve rehabilitasyon ile beyin, sinir ve omurilik cerrahi bölümleridir. Bu bölüm doktorları genellikle boyun ağrısı konusunda tecrübe kazanmış ve uzmanlaşmıştır. Her iki bölümün de boyun ağrısına yol açan rahatsızlıklarda aktif tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Kas spazmları ve duruş bozuklukları gibi sorunlardan kaynaklanan boyun ağrılarında fizik tedavi bölümünce takip ve tedavi edilirken diğer hastalıklar ve cerrahi gerektiren konularda beyin cerrahisi doktorları devrede olur.Boyun Ağrısı ile İlgili Sık Sorulan SorularStrese bağlı boyun ağrısı nasıl geçer?Strese bağlı boyun ağrısı yaşanabilir. Özellikle uzun süreli araç kullananlar ve ofis hayatı yoğun olan kişilerde boyun ağrısı çok görülebilir. Stresten kurtulmak ve sık sık açık havaya çıkıp molalar vererek boyun kaslarının hareket etmesini sağlamak ağrı kontrolü için faydalıdır. Ofis ortamında belli aralıklarla mola vererek stresten kurtulmayı sağlayacak faaliyetlerde bulunulmalıdır. Bu önlemlere rağmen boyun ağrısı devam ediyorsa ve stres olmadığı halde bile ağrı devam ediyorsa uzman bir doktora başvurulmalıdır.Boyun ağrısı için yastık kullanımı önemli midir?Boyun ağrısı durumunda yastık kullanımı inanıldığı kadar önemli değildir. Birçok insan kullandığı yastığı değiştirerek boyun ağrısından kurtulacağını düşünmektedir. Aslında yastığı beğenmemek boyundaki problemlerin sonucudur. Bununla birlikte sırt üstü yatanlar için daha ince yastıklar, yan yatanlar için ise omuz boşluğunu doldurması bakımından daha kalın yastıklar önerilmektedir. Fakat genelde yastığı beğenmeyen hastaların boynunda sorun olduğunu görmekteyiz. Sık yastık değiştirmek de boyundaki problemleri haberdar eden bir bulgu sayılabilmektedir.Geçmeyen boyun ağrısı nedenleri nelerdir?Geçmeyen boyun ağrısı dikkate alınması gereken bir konudur. Mutlaka doktor muayenesi ve radyolojik görüntüleme ile birlikte değerlendirilmelidir.Bu hastalıklar ihmal edildiğinde tedavisi güçleşmekte hatta geri dönüşü olmayan daha büyük sorunlara yol açabilmektedir.Omuz ve boyun ağrısı aynı anda olur mu?Omuz ve boyun ağrısı çok sıklıkla bir arada görülmektedir. Özellikle sağa ya da sola vuran fıtık ağrısında omuz ekleminin de hızlıca bozulmaya başladığı ya da omuz kaslarının doğru çalışmamasına bağlı problemler görülür. Ayrıca masa başı çalışan hastalarda da omuz problemleri en az boyun sorunları kadar çoktur. Bu nedenle boyun fıtığı hastalarında da omuz muayenesi de mutlaka yapılmalıdır. Gerekirse omuz görüntülemesi de ihmal edilmemelidir. Omuz ve boyun ağrısı birbirinin teşhis ve tedavisini etkileyebilecek durumlardır.Boyun ağrısı ilaçsız nasıl geçer?Boyun ağrısının büyük bir çoğunluğu ilaç tedavisi gerektirmeden kendiliğinden geçebilmektedir. Stres kontrolü, boyun egzersizleri ve boynu esnetmek bu konuda oldukça etkilidir. Özellikle kas kaynaklı sorunlarda bu yöntemlerle ağrı geçebilmektedir. İlaç alınmasına rağmen geçmeyen boyun ağrısı için doktora başvurmak gerekmektedir.Sırt ve boyun ağrısı aynı anda yaşanır mı?Sırt ve boyun ağrısı aynı anda yaşanabilir. Özellikle duruş bozukluğu olan ve boyun fıtığı hastalarında sıklıkla ağrı sırta yansıyabilir. Sırt düzleşmesi yani sırtta olması gereken eğimin azalmasına bağlı boyun duruşu da bozulacağı için geçmeyen boyun ağrısı görülebilir.Ön boyun ağrısı ve yutkunurken boyun ağrısı neden olur?Genellikle ön boyun kaslarının zorlanması sonrası ortaya çıkar. Bununla birlikte yutkunma bölgesindeki iltihap durumlarında da ön boyun ağrısı yaşanabilmektedir. Bu durumlarda boyunda kitle ya da şişlik hissinin bulunup bulunmaması önemlidir. Eğer ön boyunda yani guatr bölgesinde ya da yutma bölgesinde şişlik varsa zaman kaybetmeden doktora gidilmelidir. Ancak bu ağrılar genellikle boyun kaslarının zorlanması sonucu geçici yaşanan ağrılardır. Gribal enfeksiyon ya da yoğun spor faaliyetlerinden sonra da yutkunurken zorlanma hissi ya da ön boyun kaslarında ağrı görülebilir. Boyun ağrısı baş ağrısı yapar mı?Boyun ağrısı baş ağrısı yapabilir. Enseden başlayıp sırtın ortasına kadar uzanan ve omuzlara yayılan trapezius kası bulunmaktadır. Bu kas boylu boyunca gerildiğinde enseden başlayan şiddetli, kafayı sıkıştırıcı tarzda ağrı hissedilebilir. Bu kastaki spazm baş ağrısını tetikleyici olabilir. Ensede bulunan oksipital kasların sıkışması da aynı şekilde boyun ve baş ağrısının birlikte yaşanmasına yol açabilmektedir.Boyun ağrısı ile birlikte kol neden ağrır?Boyun ağrısı ile kol ağrısı akla boyun fıtığını getirmektedir. Boyunda başlayan şiddetli ve kola yayılan ağrı genellikle tek taraflı boyun fıtığını düşündürür. Bu tip ağrıda hasta adeta kolunu taşımakta zorlandığını hissedebilmektedir. Bu tip ağrılarda Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi ile boyun fıtığının kontrol edilmesi gerekmektedir. Kas gevşetici kremler boyun ağrısına iyi gelir mi?Kas gevşetici krem ve ilaçlar boyun ağrısına iyi gelebilir ama kas gevşetici krem ve ilaçların süresini çok uzatmamak gerekir. Aylarca bu kremleri kullanmak doğru değildir. Kas gevşetici kremlerin hafif masaj eşliğinde kullanılması daha etkili sonuçlar verebilmektedir. Kas gevşetici kremlerin etkisi tablet ilaçlar ya da enjeksiyonlar kadar vücuda yayılmadığından etkisi daha çabuk geçmektedir.Gribal enfeksiyonlarda boyun ağrısı olur mu?Grip ya da korona gibi enfeksiyon hastalıklarında yaygın kas ağrıları eşlik edebilir. Sırt ve boyun ağrıları da bunun bir parçasıdır. Enfeksiyonla birlikte bu ağrıların gerilemesi beklenmektedir. Hastalık sürecinde yaşanan öksürük periyodları döneminde hastanın boyun kaslarında spazmlar ya da hastanın yatakta kalması sonucu birtakım kas tutulmaları yaşanabilmektedir.Hamilelikte boyun ağrısı nasıl geçer?Gebelik sürecinde boyun ağrısı olabilir. Özellikle gebeliğin ilk 3 -4 aylarında hastaya esnetici egzersizler ve dinlendirici boyunluk verilebilmektedir. Gebelikte ilaç kullanımı sınırlı olduğundan genellikle egzersiz, manuel terapi gibi yöntemlerle sonuç aranır. İlk 3 - 4 aydan sonra Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi ile ağrının kaynağı belirlenebilir.Spordan sonra boyun ağrısı neden olur?Birçok hasta spordan sonra özellikle mekik çekmek gibi hareketlerden sonra boyun ağrısından şikayet etmektedir. Zorlanmaya bağlı kas spazmı ve bunun getirdiği boyun ağrısı yaşanması normaldir. Bununla birlikte spor sırasında yapılan uygunsuz hareketler boyun fıtığı oluşmasına da yol açabilmektedir. Bu durum profesyonel sporcularda bile yaşanabilmektedir. Boyun ağrısında boyunluk kullanılmalı mıdır?Boyun ağrısında boyunluk kullanımı dikkat edilmesi gereken konular arasındadır. Uzun süreli boyunluk kullanımı istenmeyen etkiler yaratabilmektedir. Hastalar birkaç günlük boyunluk kullanımından sonra bile boyunlarını taşıyamayacaklarını hissettiklerini dile getirmektedir. Bu hastalar kendilerini boyunluk bağımlısı olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle boyunlukla tedavi sonrası mutlaka boyun kasları güçlendirilmelidir. Boyunluk özellikle ense kaslarını zayıflatacağı için kasların güçlendirilmesi ihmal edilmemelidir. | 8,532 |
235 | Hastalıklar | Böbrek İltihabı | Böbrek iltihabı ya da diğer bir adıyla ‘piyelonefrit’ olarak bilinen böbrek iltihabı, böbreklerin birinde veya ikisinde birden ilerleyen bir tür idrar yolu enfeksiyonudur. Böbrek iltihabı, farklı nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Böbrek iltihabı nedeniyle zamanla böbrek fonksiyonlarında ciddi oranda azalma ortaya çıkar. Bazı kurallara uymak ise böbrek iltihabının oluşmasını engelleyebilir. Memorial Kayseri Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Bülent Altunoluk, böbrek iltihabı ve tedavisi ile ilgili bilgi verdi.Böbrek iltihabı ya da diğer bir adıyla ‘piyelonefrit’ olarak bilinen böbrek iltihabı, böbreklerin birinde veya ikisinde birden ilerleyen bir tür idrar yolu enfeksiyonudur. Böbrek iltihabı, farklı nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Böbrek iltihabı nedeniyle zamanla böbrek fonksiyonlarında ciddi oranda azalma ortaya çıkar. Bazı kurallara uymak ise böbrek iltihabının oluşmasını engelleyebilir. Memorial Kayseri Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Bülent Altunoluk, böbrek iltihabı ve tedavisi ile ilgili bilgi verdi.
Böbrek iltihabı nedir?Böbrek iltihabı, alt idrar yolları denilen üretra ve mesane kaynaklı enfeksiyonun zamanında ya da doğru tedavi edilememesi sonrası böbreklerin birinde veya ikisinde birden ilerlemesi sonucu meydana gelen bir tür idrar yolu enfeksiyonudur. Böbrek enfeksiyonu aynı zamanda ‘piyelonefrit’ adı ile tanımlanmaktadır.Böbrek iltihabının belirtileri nelerdir?Böbrek iltihabında görülebilen belirtiler şöyle özetlenebilir; İdrar yaparken yanma veya ağrı hissi Sık idrara gitme isteği Bulanık, kötü kokulu veya kanlı idrar Kasıklarda ve göbek altı bölgede ağrı Karında veya yanlarda (hastalanan böbrek tarafında) ağrı Bulantı, kusma Yüksek ateş, üşüme ve titremeBöbrek iltihabı genellikle alt idrar yollarındaki enfeksiyonun yayılması sonrası geliştiğinden belirtiler de ona göre değişiklik gösterebilmektedir.Böbrek iltihabı neden olur?Böbrek iltihabı, alt üriner sistemden yani mesane ve üretradan, böbreklere ilerlemesi sonucunda ya da genital sistem enfeksiyonları sonrası komşuluk yoluyla, başka bir organdaki enfeksiyonun kan ve lenfatik yollarla yayılması ile meydana gelebilir.Böbrek iltihabının tedavisi nasıldır?Böbrek iltihabında belirtilerin şiddetine göre hafif vakalar ağızdan antibiyotik desteği ile ayaktan takip edilebilir.Yüksek ateşli ve kanda beyaz küre veya CRP yüksekliği olan tüm akut vakalar hastaneye alınmalı ve derhal damardan sıvı ve antibiyotik tedavisine başlanmalıdır.Böbrek iltihabı kimlerde olur?Özellikle kadınlarda tedavi edilmeyen genital enfeksiyonlar idrar yollarına geçerek enfeksiyon gelişmesine neden olabilirler.Vezikoüreteral reflü(mesanedeki idrarın böbreklere doğru geri kaçmasına yol açan doğumsal anomali), böbreklerinde diğer doğumsal anomaliler bulunan (at nalı böbrek, gelişmemiş küçük kalmış böbrek, polikistik böbrek gibi), böbrek taşları bulunan, az su içen, idrarını tutan kimselerde böbrek enfeksiyon gelişme riski yüksektir.Ayrıca diyabet varlığında, nöropatik mesane gelişmişse, sürekli idrar yolu sondası varsa ve ameliyat gerektiren belirgin prostat büyümesi olan hastalar riskli gruptadır.Böbrek iltihaplanmasının pek çoğu önce alt idrar yollarında yani mesane veya üretrada başlar. Daha sonra enfeksiyon yukarıya doğru ilerleyerek böbrekte de enfeksiyon gelişir. Alt idrar yolları enfeksiyonunun bu aşamada tedavi edilmemesi sonucu enfeksiyon yukarıya yani böbreğe doğru ilerleyerek daha şiddetli bir tablonun gelişmesine yol açar.Böbrek enfeksiyonuna yol açan bakterilerin büyük bölümü bağırsaklarda bulunan mikroorganizmalardır.Böbrek iltihabı hangi testle anlaşılır?Böbrek iltihabı, idrar tahlili ile anlaşılabilmektedir. İdrar tahlilinde enfeksiyonu gösteren beyaz kan hücrelerinin ve bakterinin fazla görülmesi, nitrit + saptanması değerlidir. Kan tahlilinde ise beyaz kan hücrelerine ek olarak, CRP ve sedimantasyon yüksekliği görülür. Bu sonuçların hepsi iltihap varlığında yükselir. İdrar kültürü yaptırılarak hastalığa neden olan mikroorganizma saptanır.Ultrasonografi cihazı ile böbrek genişliği, böbrek parankim yapısı, böbrek taşı veya apse olup olmadığı da görülebilmektedir.Böbrek iltihabının sonucunda ne olur?Uygun tedavi edilmeyen alt idrar yolları enfeksiyonunun böbreklere ilerlemesi sonucunda böbrek iltihabı gelişmektedir. Böbreklere ulaşan enfeksiyon sonucunda hastada yüksek ateş, yan ağrısı, üşüme ve titreme gelişebilmektedir. Bu aşamada hastaneye yatırılarak uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır. Tam tedavi edilmediği takdirde enfeksiyon kronikleşecektir ve sık sık böbrek iltihaplanması meydana gelecektir.Böbrek iltihabı tehlikeli mi?Böbrek iltihabı tedavi edilmez ise böbrekte hasar, böbrek apsesi, böbrek yetmezliği, sepsis (enfeksiyonun kana geçmesi), hipertansiyon gibi ciddi durumlar ortaya çıkabilmektedir dolayısı ile böbrek iltihabı tehlikeli olabilmektedir.Böbrek iltihabında ne zaman doktora gitmek gerekir?İdrar yaparken yanma veya ağrı, bulanık, kötü kokulu idrar yapma, karın ağrısı, böbrek bölgesinde ağrı, mesanede basınç hissi, kasıklarda ağrı, ateş yüksekliği gibi yakınmalar başladığında böbrek iltihabı olabileceği düşüncesi ile doktora gitmek gerekir. Bu belirtiler gelişmişse uygun tedavi başlanmalıdır.Böbrek İltihabı İle İlgili Merak Edilen Diğer SorularBöbrek iltihabının bitkisel tedavisi olur mu?Daha çok sıvı tüketmek, turna yemişi (cranberry), yaban mersini (blueberry), C vitamini tüketiminin artırılması ve içinde probiyotik bakteriler bulunan fermante olmuş süt ürünleri almak, bakterilerin idrar yolu epiteline bağlanmasına engel olabilmektedir.Böbrek iltihabı öldürür mü?Böbrek iltihabı zamanında ve yeterince tedavi edilmez ise enfeksiyon kana karışıp sepsis denilen duruma ilerleyebilir. Bu tablo çok ciddi olabilir. Hatta ölümle sonuçlanabilir.Böbrek iltihabı ağrı yapar mı?Böbrek içine ilerleyen iltihap böbrek içi basınçta artışa yol açıp ağrıya neden olabilir. Böbrek ağrısı genellikle sırtta (etkilenen tarafta kaburgaların altında, omurganın sağında veya solunda) hissedilir. Enfeksiyonun yaygınlığına ve şiddetine bağlı olarak yanlara, üst karın veya kasık gibi diğer bölgelere yayılabilir.Böbrek iltihabı kendi kendine geçer mi?Böbrek iltihabı kendi kendine geçmemektedir. Böbrek enfeksiyonları tedavi edilmezse ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bunun için uzman bir doktora görünmek hayati önem taşımaktadır. Böbrek iltihabının oluşmaması için ne yapılmalı?Böbrek iltihabının oluşmaması için vücudun ihtiyaç duyduğu günlük 1,5-2 litre civarındaki su tüketimi doktorunuza danışarak belirlenmelidir. Bunula birlikte tuvalet ihtiyacı ertelenmemeli; Özellikle kadınlarda tuvalet kağıdını önden arkaya doğru silerek kullanma kuralına uyulmalı ve cinsel organların hijyenine dikkat edilmelidir.
Böbrek iltihabı nedir?Böbrek iltihabı, alt idrar yolları denilen üretra ve mesane kaynaklı enfeksiyonun zamanında ya da doğru tedavi edilememesi sonrası böbreklerin birinde veya ikisinde birden ilerlemesi sonucu meydana gelen bir tür idrar yolu enfeksiyonudur. Böbrek enfeksiyonu aynı zamanda ‘piyelonefrit’ adı ile tanımlanmaktadır.Böbrek iltihabının belirtileri nelerdir?Böbrek iltihabında görülebilen belirtiler şöyle özetlenebilir;Böbrek iltihabı genellikle alt idrar yollarındaki enfeksiyonun yayılması sonrası geliştiğinden belirtiler de ona göre değişiklik gösterebilmektedir.Böbrek iltihabı neden olur?Böbrek iltihabı, alt üriner sistemden yani mesane ve üretradan, böbreklere ilerlemesi sonucunda ya da genital sistem enfeksiyonları sonrası komşuluk yoluyla, başka bir organdaki enfeksiyonun kan ve lenfatik yollarla yayılması ile meydana gelebilir.Böbrek iltihabının tedavisi nasıldır?Böbrek iltihabında belirtilerin şiddetine göre hafif vakalar ağızdan antibiyotik desteği ile ayaktan takip edilebilir.Yüksek ateşli ve kanda beyaz küre veya CRP yüksekliği olan tüm akut vakalar hastaneye alınmalı ve derhal damardan sıvı ve antibiyotik tedavisine başlanmalıdır.Böbrek iltihabı kimlerde olur?Özellikle kadınlarda tedavi edilmeyen genital enfeksiyonlar idrar yollarına geçerek enfeksiyon gelişmesine neden olabilirler.Vezikoüreteral reflü(mesanedeki idrarın böbreklere doğru geri kaçmasına yol açan doğumsal anomali), böbreklerinde diğer doğumsal anomaliler bulunan (at nalı böbrek, gelişmemiş küçük kalmış böbrek, polikistik böbrek gibi), böbrek taşları bulunan, az su içen, idrarını tutan kimselerde böbrek enfeksiyon gelişme riski yüksektir.Ayrıca diyabet varlığında, nöropatik mesane gelişmişse, sürekli idrar yolu sondası varsa ve ameliyat gerektiren belirgin prostat büyümesi olan hastalar riskli gruptadır.Böbrek iltihaplanmasının pek çoğu önce alt idrar yollarında yani mesane veya üretrada başlar. Daha sonra enfeksiyon yukarıya doğru ilerleyerek böbrekte de enfeksiyon gelişir. Alt idrar yolları enfeksiyonunun bu aşamada tedavi edilmemesi sonucu enfeksiyon yukarıya yani böbreğe doğru ilerleyerek daha şiddetli bir tablonun gelişmesine yol açar.Böbrek enfeksiyonuna yol açan bakterilerin büyük bölümü bağırsaklarda bulunan mikroorganizmalardır.Böbrek iltihabı hangi testle anlaşılır?Böbrek iltihabı, idrar tahlili ile anlaşılabilmektedir. İdrar tahlilinde enfeksiyonu gösteren beyaz kan hücrelerinin ve bakterinin fazla görülmesi, nitrit + saptanması değerlidir. Kan tahlilinde ise beyaz kan hücrelerine ek olarak, CRP ve sedimantasyon yüksekliği görülür. Bu sonuçların hepsi iltihap varlığında yükselir. İdrar kültürü yaptırılarak hastalığa neden olan mikroorganizma saptanır.Ultrasonografi cihazı ile böbrek genişliği, böbrek parankim yapısı, böbrek taşı veya apse olup olmadığı da görülebilmektedir.Böbrek iltihabının sonucunda ne olur?Uygun tedavi edilmeyen alt idrar yolları enfeksiyonunun böbreklere ilerlemesi sonucunda böbrek iltihabı gelişmektedir. Böbreklere ulaşan enfeksiyon sonucunda hastada yüksek ateş, yan ağrısı, üşüme ve titreme gelişebilmektedir. Bu aşamada hastaneye yatırılarak uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır. Tam tedavi edilmediği takdirde enfeksiyon kronikleşecektir ve sık sık böbrek iltihaplanması meydana gelecektir.Böbrek iltihabı tehlikeli mi?Böbrek iltihabı tedavi edilmez ise böbrekte hasar, böbrek apsesi, böbrek yetmezliği, sepsis (enfeksiyonun kana geçmesi), hipertansiyon gibi ciddi durumlar ortaya çıkabilmektedir dolayısı ile böbrek iltihabı tehlikeli olabilmektedir.Böbrek iltihabında ne zaman doktora gitmek gerekir?İdrar yaparken yanma veya ağrı, bulanık, kötü kokulu idrar yapma, karın ağrısı, böbrek bölgesinde ağrı, mesanede basınç hissi, kasıklarda ağrı, ateş yüksekliği gibi yakınmalar başladığında böbrek iltihabı olabileceği düşüncesi ile doktora gitmek gerekir. Bu belirtiler gelişmişse uygun tedavi başlanmalıdır.Böbrek İltihabı İle İlgili Merak Edilen Diğer SorularBöbrek iltihabının bitkisel tedavisi olur mu?Daha çok sıvı tüketmek, turna yemişi (cranberry), yaban mersini (blueberry), C vitamini tüketiminin artırılması ve içinde probiyotik bakteriler bulunan fermante olmuş süt ürünleri almak, bakterilerin idrar yolu epiteline bağlanmasına engel olabilmektedir.Böbrek iltihabı öldürür mü?Böbrek iltihabı zamanında ve yeterince tedavi edilmez ise enfeksiyon kana karışıp sepsis denilen duruma ilerleyebilir. Bu tablo çok ciddi olabilir. Hatta ölümle sonuçlanabilir.Böbrek iltihabı ağrı yapar mı?Böbrek içine ilerleyen iltihap böbrek içi basınçta artışa yol açıp ağrıya neden olabilir. Böbrek ağrısı genellikle sırtta (etkilenen tarafta kaburgaların altında, omurganın sağında veya solunda) hissedilir. Enfeksiyonun yaygınlığına ve şiddetine bağlı olarak yanlara, üst karın veya kasık gibi diğer bölgelere yayılabilir.Böbrek iltihabı kendi kendine geçer mi?Böbrek iltihabı kendi kendine geçmemektedir. Böbrek enfeksiyonları tedavi edilmezse ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bunun için uzman bir doktora görünmek hayati önem taşımaktadır. Böbrek iltihabının oluşmaması için ne yapılmalı? | 4,647 |
236 | Hastalıklar | Boyun Düzleşmesi | Boyun düzleşmesi, C şeklinde olan sağlıklı eğriliğe sahip olan boyundaki omur kemiklerinin düzleşmesidir. Günlük yaşamdaki hareketsizlik, bilgisayar başında geçirilen uzun saatler pek çok kişide duruş bozukluğuna ve bunun sonucunda da boyun düzleşmesine yol açar. Boyun düzleşmesinin en yaygın görülen ilk belirtisi boyun ağrısıdır. Bu ağrı, sırt ve omuza da yayılabilir. Boyun ağrısına aynı zamanda baş ağrısı da eşlik edebilir. Tedavi edilmediği takdirde boyun düzleşmesi kişinin yaşam kalitesini önemli bir ölçüde etkiler.Boyun düzleşmesi, C şeklinde olan sağlıklı eğriliğe sahip olan boyundaki omur kemiklerinin düzleşmesidir. Günlük yaşamdaki hareketsizlik, bilgisayar başında geçirilen uzun saatler pek çok kişide duruş bozukluğuna ve bunun sonucunda da boyun düzleşmesine yol açar. Boyun düzleşmesinin en yaygın görülen ilk belirtisi boyun ağrısıdır. Bu ağrı, sırt ve omuza da yayılabilir. Boyun ağrısına aynı zamanda baş ağrısı da eşlik edebilir. Tedavi edilmediği takdirde boyun düzleşmesi kişinin yaşam kalitesini önemli bir ölçüde etkiler.
Boyun Düzleşmesi Nedir?Boyun düzleşmesi, servikal omurgadaki C harfine benzer normal eğrinin düzleşmesi ile sonuçlanan postüral anormalliktir. Sağlıklı bir vücut; omurga kafatasından kuyruk sokumuna kadar uzanan yapısında dört ayrı bölgede kavis gösterir. Bunlar boyun ve bel bölgesinde C harfi gibi, sırt ve kuyruk sokumu bölgesinde ters C harfi gibi görüntü verir. Bu kavislerin normalden fazla olması ya da az olması çeşitli omurga rahatsızlıklarına sebep olur. Kemiklerdeki bu oluşan değişiklikler hem farklı omurgalara hem de etrafında var olan kas grubu ve bağlara fazladan yük bindirerek birçok semptomun oluşmasına yol açar.Boyun düzleşmesinin en sık görülen nedeni duruş bozukluğu ve hareket bozukluğudur. Bunların yanı sıra stres, kalsiyum eksikliği, yanlış yastık seçimi ve ani hareketler de boyun düzleşmesine yol açabilir. Boyun Düzleşmesi Neden Olur?Boynun doğal eğriliği olarak tanımlanan servikal lordoz, üst sırt ve boyun bölgesinde doğal c şeklindeki içe doğru eğridir. Boyun bölgesindeki omurga olması gereken C şeklindeki sağlıklı eğriye sahip olmadığında, bu durum servikal lordoz kaybı olarak ifade edilir ve boyun düzleşir. Buna neden olan faktörler arasında duruş bozukluğu, hareketsizlik, uzun saatler bilgisayar başında oturmak, ağır sırt çantası kullanımı, kalsiyum eksikliği ve stres yer alır.Genel olarak boyun düzleşmesine neden olan faktörler şunlardır: Duruş bozukluğu Hareketsizlik Uzun saatler bilgisayar başında oturmak Boynun aşırı zorlanması Ağır sırt çantası kullanımı Demir ve kalsiyum eksikliği Stres Yaşlılık Özellikle kızlarda ergenlik döneminde vücudu saklama isteğiAyrıca omurganın gelişimi sırasında skolyoz ya da kifoz gibi omurga bozukluklarına bağlı boyun düzleşmesi meydana gelebilir. Omurgayı oluşturan omurların anatomik gelişimi sırasında şekil bozuklukları olabilir ve buna bağlı da boyun düzleşmesi oluşabilir.Bunun yanı sıra yaşlılık nedeniyle disklerde sıvı kaybına bağlı dejenerasyon ya da osteoporozun yol açtığı kemik çökmelerine bağlı kamburluğun artması boyunda düzleşmeye neden olabilir. Fiziksel travmaya maruz kalma sonrası ya da aşırı zorlanma sonrası boyun kemiklerin etrafını saran kas, bağ doku, ligaman ve fasianın hasar görmesi sonrası da boyun düzleşmesi gerçekleşebilir.Tüm bunların yanında kemiği tutan veya bazı organlardan kemiğe yayılan metastazlara bağlı bazı kanserler, kasları tutan muskuler distrofi, kemik yapım ve yıkımını ilgilendiren paget ve osteomalazi gibi hastalıklarda bazı omurga cerrahileri sonrasında da boyun düzleşmesi nadir de olsa görülebilir.Boyun Düzleşmesi Belirtileri Nelerdir?Boyun düzleşmesinin en karakteristik belirtisi boyun ağrısıdır. Boyun ve omuzlarda kas spazmları, omuz ve sırtta ağrı, baş ağrısı, boyunda hareket kısıtlılığı, boyunda sertlik hissedilmesi ve yürüme sırasında dengesizlik de boyun düzleşmesi belirtileridir.Boyun düzleşmesinde ortaya çıkan belirtiler şu şekildedir: Boyun ağrısı Boyunda hareket kısıtlılığı Boyun kaslarında güçsüzlük Boyunda sertlik hissedilmesi Baş ağrısı ve sırt ağrısı Omuzlarda yük varmış gibi ağırlık hissi Yürüyüş sırasında dengesizlik Ense ağrısı Sinir köklerine bası olursa kollarda ağrı ve elde uyuşma İdrar veya dışkıyı kontrol etmekte güçlükBoyun ağrısıBoyun ağrısı, boyun düzleşmesine işaret eden en yaygın ve ilk belirtidir. Kemiklerin aşınıp, omurganın eğriliğini kaybedip düzleşmesine bağlı olarak boyunda düzleşme meydana gelir ve bu da zaman zaman şiddetli bir boyun ağrısı yaşatır. Boyunda hareket kısıtlılığıHem boyun düzleşmesi hem de boyunda ağrıya bağlı olacak şekilde boyunda bir hareket kısıtlılığı görülür. Kişi boynunu sağa veya sola çeviremediğini hissettiğinde ve bununla birlikte ağrı da yaşıyorsa boyun düzleşmesinden şüphelenilebilir.Boyun kaslarında güçsüzlükBoyun düzleşmesi yaşayan kişide aynı zamanda boyun kaslarında güçsüzlük de görülür. Bu da boyun düzleşmesinde yaşanan yaygın belirtiler arasındadır. Boyunda sertlik hissedilmesi Boyunda sertlik hissedilmesi de, boyundaki eğriliğin kaybolması neticesinde oluşan boyun düzleşmesinin belirtilerindendir.Baş ağrısı ve sırt ağrısıBoyun düzleşmesinin en yaygın belirtisi olan boyun ağrısı aynı zamanda baş ağrısına da beraberinde getirebilir. Önce omuz ve sırt bölgesine yayılan ağrı daha sonrası baş bölgesinde de görülebilir.Yürüyüş sırasında dengesizlikBoyun düzleşmesi, omurga bölgesinde hasar meydana getirerek kişinin yürüyüş performansını da etkileyebilir. Yürüyüş sırasında yaşanan denge kayıpları boyun düzleşmesine bağlı olabilir.Boyun Düzleşmesi Nasıl Teşhis Edilir?Boyun düzleşmesi nedenleri çok farklı olduğu için uzman doktor tarafından detaylı bir öykü alınıp muayenesinin yapılması gerekir. Doktor, hastanın vücut dengesini ve boyun hareketlerini detaylı olarak değerlendirir, boyun anatomisini eliyle muayene ederek inceleyebilir.Gerekli görüldüğü takdirde omurga grafileri, MR ve CT istenebilir. Zaman zaman postür analiz cihazları gibi yeni gelişen teknolojik cihazlarla omurga analizi yapılabilir. Hatta yürümeye bağlı omurga değişiklikleri olup olmadığı yürüme analizi cihazları ile tespit edilebilir. Eğer hastada ek hastalık varsa değerlendirilip gerekli görüldüğü takdirde kan tetkikleri istenebilir. Tüm bunların sonunda tanı konulan hastalığa göre hastaya tedavi planı belirlenir.Boyun düzleşmesi teşhisinde hasta öyküsü ve klinik değerlendirmeTeşhis süreci doktor tarafından hastanın şikayetlerini ve tıbbi geçmişini öğrenmekle başlar. Doktor teşhis sürecinin başında genellikle şu sorulara odaklanır: • Ne zamandan beri boyun ağrısı yaşıyorsunuz? • Ağrı belirli bir hareketle mi artıyor? • Baş ağrısı, baş dönmesi veya kollarda uyuşma gibi ek belirtiler var mı? • Masa başı çalışma, telefon kullanımı gibi duruş alışkanlıklarınız nasıl? • Daha önce boyun bölgesine darbe aldınız mı? (Trafik kazası, düşme, spor yaralanması gibi)Bu sorular ışığında hastanın vereceği cevaplar, hastanın yaşam tarzı ve olası risk faktörleri hakkında ipuçları verir.Boyun düzleşmesi tanısında fizik muayeneDoktor, boyun bölgesindeki hareket açıklığını, kas gerginliğini ve omurganın genel duruşunu değerlendirir. Bu değerlendirme hasta ile yapılan fiziksel temasla sağlanır.Muayene sırasında şu testler yapılabilir: • Postür Analizi: Hastanın dik duruşu, omuz hizası ve başın öne eğik olup olmadığı incelenir. • Boyun Hareketleri: Hastadan başını öne, arkaya ve yanlara eğmesi istenir. Hareket kısıtlılığı olup olmadığı gözlemlenir. • Kas Muayenesi: Boyun, omuz ve sırt kaslarının sertleşip sertleşmediği kontrol edilir. • Sinir Testleri: Sinir köklerinde sıkışma olup olmadığını anlamak için refleksler, kas gücü ve his kaybı değerlendirilir.Eğer fizik muayene sonucunda omurga eğrisinde bir anormallik şüphesi varsa, doktor görüntüleme testleri isteyebilir.Görüntüleme yöntemleriBoyun düzleşmesini kesin olarak teşhis etmek için hasta öyküsü ve fiziki muayene yeterli olmaz. Bu noktada görüntüleme testleri gereklidir. Kullanılan başlıca yöntemler ise şunlardır:Röntgen (X-Ray)Boyun düzleşmesinin tanısı noktasında boyun omurgasının kemik yapısını ve eğrilik derecesini görmek için röntgen yöntemi kullanılır. Normalde boyun omurgasında içbükey bir eğri (lordoz) bulunur. Eğer bu eğri kaybolmuş veya düzleşmişse, röntgende belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Ciddi vakalarda tersine eğrilik (kifoz) olup olmadığı da röntgenle tespit edilebilir.Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI)Manyetik rezonans görüntüleme yöntemiyle omurga, diskler ve sinir dokularının detaylı görüntüsü elde edilir. Boyun düzleşmesine bağlı sinir sıkışması veya disk problemleri olup olmadığı incelenir. Kronik ağrı, uyuşma veya güç kaybı gibi nörolojik belirtiler varsa MRI özellikle önerilir.Bilgisayarlı Tomografi (BT) Yaygın kullanılan görüntüleme yöntemlerinden biri olan bilgisayarlı tomografi, kemik yapılarının detaylı görüntüsünün elde edilmesini sağlar. Omurga kırıkları veya dejeneratif değişiklikler şüphesi varsa da kullanılır.Dinamik Röntgen (Fleksiyon- Ekstansiyon Grafisi) Boynun hareket halindeyken nasıl bir pozisyon aldığını görmek için dinamik röntgen kullanılır. Omurgada stabilite kaybı olup olmadığı incelenir.Boyun Düzleşmesi Tedavisi Nasıl Yapılır?Yapılan tetkiklerin sonucunda tanı konulan hastalığa göre hastaya tedavi planı belirlenir. İlk olarak yardımcı ortezler (boyunluk, korse) kullanılabilir ancak kullanılan ortezlerin uzun vadede olmaması önerilir. Boyun düzleşmesine neden olabilecek bilgisayar kullanımı, telefon kullanımı, iş ortamı, yastık seçimi gibi günlük hayatta yapılan hattalar için hasta bilgilendirilir. Tedavide ilk aşamada fiziksel tıp yöntemleri tercih edilir. Fizik tedavi olarak çeşitli boyun ve postür egzersizleri, boyun traksiyonları ve masajlar hem bölgedeki kasların güçlendirilmesi, hem omurganın bası belirtilerinin rahatlatılması hem de kemik yapıların düzenlenmesi açısından faydalıdır. Ağrısı olan hastalarda ağrı kesici ve gerekirse nonsteroid ilaç tedavisi, kas spazmı olan hastalarda kas gevşetici ilaç tedavileri, gerekli görüldüğü durumda topikal tedaviler kullanılabilir.Bunlar boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat hastanın yaşam kalitesini artırmada etkili olur. Ayrıca kinezio bantlama, kuru iğneleme, ağrılı nokta enjeksiyonları ve nöral tedavi gibi yöntemler hastalarda kullanılabilir. Bu tedavilerde öncelikle hastanın yaşam kalitesini düzeltmekte etkilidir.Yukarıda yer alan ilgili yöntemler boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat tedaviye destek olduğu için hastanı fizik tedavi ve egzersiz programına uyumunu artırır. Çok nadirde olsa altta yatan hastalığa bağlı omurga cerrahisi gerekebilir. Omurga cerrahisi sonrası zayıflayan kasları kuvvetlendirme ya da doğru postürü sağlayabilmek amacı ile tekrar fizik tedaviden fayda sağlanabilir.Boyun Düzleşmesi Nasıl Geçer?Boyun düzleşmesi eğer şiddetli değilse fizik tedavi uygulamaları, boyunluk, ağrı kesici ilaçlar, servikal traksiyon ve birtakım egzersizler düzleşmeyi iyileştirebilir. Özellikle servikal traksiyon, doktorun boyna karşı kuvvet uygulama yöntemidir. Burada amaç kişinin duruşunu düzeltmek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Eğer şiddetli bir boyun düzleşmesi söz konusuysa tıbbi olarak ameliyat söz konusu olabilir. Boyun düzleşmesine iyi gelebilecek tedavi yöntemleri şöyledir: Fizik tedavi uygulamaları Boyunluk Ağrı kesici ilaçlar Servikal traksiyon Birtakım boyun düzleşmesi egzersizleri Şiddetli vakalarda ameliyatBoyun Düzleşmesi Hakkında Sık Sorulan SorularBoyun düzleşmesi tam olarak nedir?Boyun düzleşmesi boyunda omurlarında C şeklinde olan sağlıklı eğriliğin bozulması sonucu boyun omurgasıınn düzleşmesidir.Boyun düzleşmesi ağrı yapar mı? Boyun düzleşmesinde en sık görülen şikayet boyun ağrısıdır. Boyun düzleşmesinden kaynaklanan ağrı sırt ve omuza yayılabilir. Bazı durumlarda baş ağrısı da eşlik edebilir. Kola yayılan ağrı, uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük gibi belirtiler de varsa düzleşmeyle birlikte boyun fıtığı da araştırılmalıdır.Servikal lordoz düzleşmiştir ne anlama gelir?Görüntüleme raporlarında geçen servikal lordoz düzleşmiştir ifadesi, boyundaki servikal omurganın C şeklinde olan doğal eğriliğini kaybettiği ve boynun aşırı düz hale geldiği anlamına gelir. Yani doğal kıvrımını kaybederek, düzleşmesi demektir C şeklindeki bu doğal eğrilik, başın ve omurganın düzgün bir şekilde sabitlenmesini sağlar.Boyun düzleşmesi ağrısı en sık nerelerde görülür? Boyun düzleşmesi, ense arkasında boyunda ve omuzlarda sık ağrı yapar. Eğer boyun düzleşmesine bağlı kök basısı varsa zaman zaman kola sırta yayılan ağrı da olabilir. Boyun düzleşmesine bağlı kulak çınlaması, vertigo (baş dönmesi) , tansiyon yüksekliği gibi şikayetler de görülebilir.Boyun düzleşmesi baş ağrısı yapar mı?Boyun düzleşmesi migrenden farklı olarak genellikle ense kökünde boynun arkasından başlayan ağrı ile kendini gösterir.Boyun düzleşmesi kolda ağrı yapar mı? Boyunda düzleşme eğer omurgada sinir köküne bası yaparsa; ilgili sinir kökünün kas gruplarında ağrı, kolda ağırlık hissi güç kaybı ve his kusuru yapabilir.Boyun düzleşmesi kulak uğultusuna neden olur mu?Boyun kaslarının gerilmesine ve postürün bozulmasına bağlı kulak çınlaması olabilir. Ancak kulak çınlamasının ilk sebebi değildir. Kulak çınlaması ilgili hekim tarafından öncelikli olarak değerlendirilmeli boyun düzleşmesi dışında öncelikli diğer nedenler araştırılmalıdır.Boyun düzleşmesi ağrısı nerelere vurur?Vücudun çeşitli bölgelerinde görülen ağrılar da boyun düzleşmesinden kaynaklanabilmektedir. Özellikle omuz, kürek kemiği ve ensede ağrı boyun düzleşmesine işaret edebilmektedir.Boyun düzleşmesine hangi ilaçlar iyi gelir?Ağrısı olan hastalarda ağrı kesici ve gerekirse nonsteroid ilaç tedavisi, kas spazmı olan hastalarda kas gevşetici ilaç tedavileri, gerekli görüldüğü durumda topikal tedaviler kullanılabilir. Bunlar boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat hastanın yaşam kalitesini artırmada etkili olur. Çok nadir olarak musküler distrogiler gibi kas hastalıklarına bağlı oluşan kas spazmları sonucu olan boyun düzleşmelerinde ilgili kaslara botoks yapılabilir.Boyun düzleşmesi tedavi edilmediği takdirde ne olur?Tedavi edilmeyen boyun düzleşmesi hastayı mutsuz eder ve sürekli boyun, omuz, kol ve sırt bölgesinde geçmeyen ağrılara neden olur. Bunlarla birlikte uyku kalitesi düşer, sinir köklerine bası olursa ilgili alanlarda güç kaybı yaşanır. Ağrı ile yaşayan kişilerde huzursuzluk, mutsuzluk hatta anksiyete görülebilir. Boyun düzleşmesi ayrıca baş ağrısı, kulak çınlaması ve tansiyon yüksekliğine de sebep olur.Boyun düzleşmesi geçer mi?Boyun düzleşmesi, genellikle fizik tedavi uygulamaları, boyunluk, ağrı kesici ilaçlar ve boyunu fazla hareket ettirmemek kaydıyla iyileşir. Ancak daha ciddi boyun düzleşmesi vakalarında tıbbi müdahale gerekebilir.Boyun düzleşmesine ne iyi gelir?Boyun düzleşmesi için uygulanacak iyileştirici yöntemler için öncelikle boyun düzleşmesinin şiddeti önemlidir. Boyun düzleşmesi için genellikle fizik tedavi uygulamaları işe yarar. Fizik tedavi ile birlikte ağrı kesici ilaçlar, boyun düzleşmesi egzersizleri, duruş-postür düzeltmeleri de boyun düzleşmesine iyi gelebilir. Ancak şiddetli belirtilerin yaşandığı boyun düzleşmesi vakaları için tıbbi müdahale ve cerrahi işlem de gerekebilir.
Boyun Düzleşmesi Nedir?Boyun düzleşmesi, servikal omurgadaki C harfine benzer normal eğrinin düzleşmesi ile sonuçlanan postüral anormalliktir. Sağlıklı bir vücut; omurga kafatasından kuyruk sokumuna kadar uzanan yapısında dört ayrı bölgede kavis gösterir. Bunlar boyun ve bel bölgesinde C harfi gibi, sırt ve kuyruk sokumu bölgesinde ters C harfi gibi görüntü verir. Bu kavislerin normalden fazla olması ya da az olması çeşitli omurga rahatsızlıklarına sebep olur. Kemiklerdeki bu oluşan değişiklikler hem farklı omurgalara hem de etrafında var olan kas grubu ve bağlara fazladan yük bindirerek birçok semptomun oluşmasına yol açar.Boyun düzleşmesinin en sık görülen nedeni duruş bozukluğu ve hareket bozukluğudur. Bunların yanı sıra stres, kalsiyum eksikliği, yanlış yastık seçimi ve ani hareketler de boyun düzleşmesine yol açabilir. Boyun Düzleşmesi Neden Olur?Boynun doğal eğriliği olarak tanımlanan servikal lordoz, üst sırt ve boyun bölgesinde doğal c şeklindeki içe doğru eğridir. Boyun bölgesindeki omurga olması gereken C şeklindeki sağlıklı eğriye sahip olmadığında, bu durum servikal lordoz kaybı olarak ifade edilir ve boyun düzleşir. Buna neden olan faktörler arasında duruş bozukluğu, hareketsizlik, uzun saatler bilgisayar başında oturmak, ağır sırt çantası kullanımı, kalsiyum eksikliği ve stres yer alır.Genel olarak boyun düzleşmesine neden olan faktörler şunlardır:Ayrıca omurganın gelişimi sırasında skolyoz ya da kifoz gibi omurga bozukluklarına bağlı boyun düzleşmesi meydana gelebilir. Omurgayı oluşturan omurların anatomik gelişimi sırasında şekil bozuklukları olabilir ve buna bağlı da boyun düzleşmesi oluşabilir.Bunun yanı sıra yaşlılık nedeniyle disklerde sıvı kaybına bağlı dejenerasyon ya da osteoporozun yol açtığı kemik çökmelerine bağlı kamburluğun artması boyunda düzleşmeye neden olabilir. Fiziksel travmaya maruz kalma sonrası ya da aşırı zorlanma sonrası boyun kemiklerin etrafını saran kas, bağ doku, ligaman ve fasianın hasar görmesi sonrası da boyun düzleşmesi gerçekleşebilir.Tüm bunların yanında kemiği tutan veya bazı organlardan kemiğe yayılan metastazlara bağlı bazı kanserler, kasları tutan muskuler distrofi, kemik yapım ve yıkımını ilgilendiren paget ve osteomalazi gibi hastalıklarda bazı omurga cerrahileri sonrasında da boyun düzleşmesi nadir de olsa görülebilir.Boyun Düzleşmesi Belirtileri Nelerdir?Boyun düzleşmesinin en karakteristik belirtisi boyun ağrısıdır. Boyun ve omuzlarda kas spazmları, omuz ve sırtta ağrı, baş ağrısı, boyunda hareket kısıtlılığı, boyunda sertlik hissedilmesi ve yürüme sırasında dengesizlik de boyun düzleşmesi belirtileridir.Boyun düzleşmesinde ortaya çıkan belirtiler şu şekildedir:Boyun ağrısıBoyun ağrısı, boyun düzleşmesine işaret eden en yaygın ve ilk belirtidir. Kemiklerin aşınıp, omurganın eğriliğini kaybedip düzleşmesine bağlı olarak boyunda düzleşme meydana gelir ve bu da zaman zaman şiddetli bir boyun ağrısı yaşatır. Boyunda hareket kısıtlılığıHem boyun düzleşmesi hem de boyunda ağrıya bağlı olacak şekilde boyunda bir hareket kısıtlılığı görülür. Kişi boynunu sağa veya sola çeviremediğini hissettiğinde ve bununla birlikte ağrı da yaşıyorsa boyun düzleşmesinden şüphelenilebilir.Boyun kaslarında güçsüzlükBoyun düzleşmesi yaşayan kişide aynı zamanda boyun kaslarında güçsüzlük de görülür. Bu da boyun düzleşmesinde yaşanan yaygın belirtiler arasındadır. Boyunda sertlik hissedilmesi Boyunda sertlik hissedilmesi de, boyundaki eğriliğin kaybolması neticesinde oluşan boyun düzleşmesinin belirtilerindendir.Baş ağrısı ve sırt ağrısıBoyun düzleşmesinin en yaygın belirtisi olan boyun ağrısı aynı zamanda baş ağrısına da beraberinde getirebilir. Önce omuz ve sırt bölgesine yayılan ağrı daha sonrası baş bölgesinde de görülebilir.Yürüyüş sırasında dengesizlikBoyun düzleşmesi, omurga bölgesinde hasar meydana getirerek kişinin yürüyüş performansını da etkileyebilir. Yürüyüş sırasında yaşanan denge kayıpları boyun düzleşmesine bağlı olabilir.Boyun Düzleşmesi Nasıl Teşhis Edilir?Boyun düzleşmesi nedenleri çok farklı olduğu için uzman doktor tarafından detaylı bir öykü alınıp muayenesinin yapılması gerekir. Doktor, hastanın vücut dengesini ve boyun hareketlerini detaylı olarak değerlendirir, boyun anatomisini eliyle muayene ederek inceleyebilir.Gerekli görüldüğü takdirde omurga grafileri, MR ve CT istenebilir. Zaman zaman postür analiz cihazları gibi yeni gelişen teknolojik cihazlarla omurga analizi yapılabilir. Hatta yürümeye bağlı omurga değişiklikleri olup olmadığı yürüme analizi cihazları ile tespit edilebilir. Eğer hastada ek hastalık varsa değerlendirilip gerekli görüldüğü takdirde kan tetkikleri istenebilir. Tüm bunların sonunda tanı konulan hastalığa göre hastaya tedavi planı belirlenir.Boyun düzleşmesi teşhisinde hasta öyküsü ve klinik değerlendirmeTeşhis süreci doktor tarafından hastanın şikayetlerini ve tıbbi geçmişini öğrenmekle başlar. Doktor teşhis sürecinin başında genellikle şu sorulara odaklanır: • Ne zamandan beri boyun ağrısı yaşıyorsunuz? • Ağrı belirli bir hareketle mi artıyor? • Baş ağrısı, baş dönmesi veya kollarda uyuşma gibi ek belirtiler var mı? • Masa başı çalışma, telefon kullanımı gibi duruş alışkanlıklarınız nasıl? • Daha önce boyun bölgesine darbe aldınız mı? (Trafik kazası, düşme, spor yaralanması gibi)Bu sorular ışığında hastanın vereceği cevaplar, hastanın yaşam tarzı ve olası risk faktörleri hakkında ipuçları verir.Boyun düzleşmesi tanısında fizik muayeneDoktor, boyun bölgesindeki hareket açıklığını, kas gerginliğini ve omurganın genel duruşunu değerlendirir. Bu değerlendirme hasta ile yapılan fiziksel temasla sağlanır.Muayene sırasında şu testler yapılabilir: • Postür Analizi: Hastanın dik duruşu, omuz hizası ve başın öne eğik olup olmadığı incelenir. • Boyun Hareketleri: Hastadan başını öne, arkaya ve yanlara eğmesi istenir. Hareket kısıtlılığı olup olmadığı gözlemlenir. • Kas Muayenesi: Boyun, omuz ve sırt kaslarının sertleşip sertleşmediği kontrol edilir. • Sinir Testleri: Sinir köklerinde sıkışma olup olmadığını anlamak için refleksler, kas gücü ve his kaybı değerlendirilir.Eğer fizik muayene sonucunda omurga eğrisinde bir anormallik şüphesi varsa, doktor görüntüleme testleri isteyebilir.Görüntüleme yöntemleriBoyun düzleşmesini kesin olarak teşhis etmek için hasta öyküsü ve fiziki muayene yeterli olmaz. Bu noktada görüntüleme testleri gereklidir. Kullanılan başlıca yöntemler ise şunlardır:Röntgen (X-Ray)Boyun düzleşmesinin tanısı noktasında boyun omurgasının kemik yapısını ve eğrilik derecesini görmek için röntgen yöntemi kullanılır. Normalde boyun omurgasında içbükey bir eğri (lordoz) bulunur. Eğer bu eğri kaybolmuş veya düzleşmişse, röntgende belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Ciddi vakalarda tersine eğrilik (kifoz) olup olmadığı da röntgenle tespit edilebilir.Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI)Manyetik rezonans görüntüleme yöntemiyle omurga, diskler ve sinir dokularının detaylı görüntüsü elde edilir. Boyun düzleşmesine bağlı sinir sıkışması veya disk problemleri olup olmadığı incelenir. Kronik ağrı, uyuşma veya güç kaybı gibi nörolojik belirtiler varsa MRI özellikle önerilir.Bilgisayarlı Tomografi (BT) Yaygın kullanılan görüntüleme yöntemlerinden biri olan bilgisayarlı tomografi, kemik yapılarının detaylı görüntüsünün elde edilmesini sağlar. Omurga kırıkları veya dejeneratif değişiklikler şüphesi varsa da kullanılır.Dinamik Röntgen (Fleksiyon- Ekstansiyon Grafisi) Boynun hareket halindeyken nasıl bir pozisyon aldığını görmek için dinamik röntgen kullanılır. Omurgada stabilite kaybı olup olmadığı incelenir.Boyun Düzleşmesi Tedavisi Nasıl Yapılır?Yapılan tetkiklerin sonucunda tanı konulan hastalığa göre hastaya tedavi planı belirlenir. İlk olarak yardımcı ortezler (boyunluk, korse) kullanılabilir ancak kullanılan ortezlerin uzun vadede olmaması önerilir. Boyun düzleşmesine neden olabilecek bilgisayar kullanımı, telefon kullanımı, iş ortamı, yastık seçimi gibi günlük hayatta yapılan hattalar için hasta bilgilendirilir. Tedavide ilk aşamada fiziksel tıp yöntemleri tercih edilir. Fizik tedavi olarak çeşitli boyun ve postür egzersizleri, boyun traksiyonları ve masajlar hem bölgedeki kasların güçlendirilmesi, hem omurganın bası belirtilerinin rahatlatılması hem de kemik yapıların düzenlenmesi açısından faydalıdır. Ağrısı olan hastalarda ağrı kesici ve gerekirse nonsteroid ilaç tedavisi, kas spazmı olan hastalarda kas gevşetici ilaç tedavileri, gerekli görüldüğü durumda topikal tedaviler kullanılabilir.Bunlar boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat hastanın yaşam kalitesini artırmada etkili olur. Ayrıca kinezio bantlama, kuru iğneleme, ağrılı nokta enjeksiyonları ve nöral tedavi gibi yöntemler hastalarda kullanılabilir. Bu tedavilerde öncelikle hastanın yaşam kalitesini düzeltmekte etkilidir.Yukarıda yer alan ilgili yöntemler boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat tedaviye destek olduğu için hastanı fizik tedavi ve egzersiz programına uyumunu artırır. Çok nadirde olsa altta yatan hastalığa bağlı omurga cerrahisi gerekebilir. Omurga cerrahisi sonrası zayıflayan kasları kuvvetlendirme ya da doğru postürü sağlayabilmek amacı ile tekrar fizik tedaviden fayda sağlanabilir.Boyun Düzleşmesi Nasıl Geçer?Boyun düzleşmesi eğer şiddetli değilse fizik tedavi uygulamaları, boyunluk, ağrı kesici ilaçlar, servikal traksiyon ve birtakım egzersizler düzleşmeyi iyileştirebilir. Özellikle servikal traksiyon, doktorun boyna karşı kuvvet uygulama yöntemidir. Burada amaç kişinin duruşunu düzeltmek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Eğer şiddetli bir boyun düzleşmesi söz konusuysa tıbbi olarak ameliyat söz konusu olabilir. Boyun düzleşmesine iyi gelebilecek tedavi yöntemleri şöyledir:Boyun Düzleşmesi Hakkında Sık Sorulan SorularBoyun düzleşmesi tam olarak nedir?Boyun düzleşmesi boyunda omurlarında C şeklinde olan sağlıklı eğriliğin bozulması sonucu boyun omurgasıınn düzleşmesidir.Boyun düzleşmesi ağrı yapar mı? Boyun düzleşmesinde en sık görülen şikayet boyun ağrısıdır. Boyun düzleşmesinden kaynaklanan ağrı sırt ve omuza yayılabilir. Bazı durumlarda baş ağrısı da eşlik edebilir. Kola yayılan ağrı, uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük gibi belirtiler de varsa düzleşmeyle birlikte boyun fıtığı da araştırılmalıdır.Servikal lordoz düzleşmiştir ne anlama gelir?Görüntüleme raporlarında geçen servikal lordoz düzleşmiştir ifadesi, boyundaki servikal omurganın C şeklinde olan doğal eğriliğini kaybettiği ve boynun aşırı düz hale geldiği anlamına gelir. Yani doğal kıvrımını kaybederek, düzleşmesi demektir C şeklindeki bu doğal eğrilik, başın ve omurganın düzgün bir şekilde sabitlenmesini sağlar.Boyun düzleşmesi ağrısı en sık nerelerde görülür? Boyun düzleşmesi, ense arkasında boyunda ve omuzlarda sık ağrı yapar. Eğer boyun düzleşmesine bağlı kök basısı varsa zaman zaman kola sırta yayılan ağrı da olabilir. Boyun düzleşmesine bağlı kulak çınlaması, vertigo (baş dönmesi) , tansiyon yüksekliği gibi şikayetler de görülebilir.Boyun düzleşmesi baş ağrısı yapar mı?Boyun düzleşmesi migrenden farklı olarak genellikle ense kökünde boynun arkasından başlayan ağrı ile kendini gösterir.Boyun düzleşmesi kolda ağrı yapar mı? Boyunda düzleşme eğer omurgada sinir köküne bası yaparsa; ilgili sinir kökünün kas gruplarında ağrı, kolda ağırlık hissi güç kaybı ve his kusuru yapabilir.Boyun düzleşmesi kulak uğultusuna neden olur mu?Boyun kaslarının gerilmesine ve postürün bozulmasına bağlı kulak çınlaması olabilir. Ancak kulak çınlamasının ilk sebebi değildir. Kulak çınlaması ilgili hekim tarafından öncelikli olarak değerlendirilmeli boyun düzleşmesi dışında öncelikli diğer nedenler araştırılmalıdır.Boyun düzleşmesi ağrısı nerelere vurur?Vücudun çeşitli bölgelerinde görülen ağrılar da boyun düzleşmesinden kaynaklanabilmektedir. Özellikle omuz, kürek kemiği ve ensede ağrı boyun düzleşmesine işaret edebilmektedir.Boyun düzleşmesine hangi ilaçlar iyi gelir?Ağrısı olan hastalarda ağrı kesici ve gerekirse nonsteroid ilaç tedavisi, kas spazmı olan hastalarda kas gevşetici ilaç tedavileri, gerekli görüldüğü durumda topikal tedaviler kullanılabilir. Bunlar boyun düzleşmesini ortadan kaldırmaz fakat hastanın yaşam kalitesini artırmada etkili olur. Çok nadir olarak musküler distrogiler gibi kas hastalıklarına bağlı oluşan kas spazmları sonucu olan boyun düzleşmelerinde ilgili kaslara botoks yapılabilir.Boyun düzleşmesi tedavi edilmediği takdirde ne olur?Tedavi edilmeyen boyun düzleşmesi hastayı mutsuz eder ve sürekli boyun, omuz, kol ve sırt bölgesinde geçmeyen ağrılara neden olur. Bunlarla birlikte uyku kalitesi düşer, sinir köklerine bası olursa ilgili alanlarda güç kaybı yaşanır. Ağrı ile yaşayan kişilerde huzursuzluk, mutsuzluk hatta anksiyete görülebilir. Boyun düzleşmesi ayrıca baş ağrısı, kulak çınlaması ve tansiyon yüksekliğine de sebep olur.Boyun düzleşmesi geçer mi?Boyun düzleşmesi, genellikle fizik tedavi uygulamaları, boyunluk, ağrı kesici ilaçlar ve boyunu fazla hareket ettirmemek kaydıyla iyileşir. Ancak daha ciddi boyun düzleşmesi vakalarında tıbbi müdahale gerekebilir.Boyun düzleşmesine ne iyi gelir?Boyun düzleşmesi için uygulanacak iyileştirici yöntemler için öncelikle boyun düzleşmesinin şiddeti önemlidir. Boyun düzleşmesi için genellikle fizik tedavi uygulamaları işe yarar. Fizik tedavi ile birlikte ağrı kesici ilaçlar, boyun düzleşmesi egzersizleri, duruş-postür düzeltmeleri de boyun düzleşmesine iyi gelebilir. Ancak şiddetli belirtilerin yaşandığı boyun düzleşmesi vakaları için tıbbi müdahale ve cerrahi işlem de gerekebilir. | 11,346 |
237 | Hastalıklar | Böbrek Taşları | Böbrek taşı, idrarda çözünebilen kalsiyum, ürik asit, mineral ve diğer kimyasalların böbreklerde kristalleşerek oluşturduğu taşlardır. Kalsiyum oksalat, ürik asit, struvit ve sistin olarak dört tür böbrek taşı bulunmaktadır. Farklı nedenlerden ortaya çıkabilen böbrek taşları; taşın tipine, büyüklüğüne ve bulunduğu yere göre farklı yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.Böbrek taşı, idrarda çözünebilen kalsiyum, ürik asit, mineral ve diğer kimyasalların böbreklerde kristalleşerek oluşturduğu taşlardır. Kalsiyum oksalat, ürik asit, struvit ve sistin olarak dört tür böbrek taşı bulunmaktadır. Farklı nedenlerden ortaya çıkabilen böbrek taşları; taşın tipine, büyüklüğüne ve bulunduğu yere göre farklı yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.
Böbrek Taşı Nedir?Böbrek taşları, böbrekler veya idrar yollarında bulunan kristallerden oluşan sert birikintilerdir. Mineral ve tuzlardan oluşurlar. Renal lithiasis veya nefrolitiyazis denilen böbrek taşları tek böbrekte oluşabileceği gibi her iki böbrekte de gelişebilir.Böbrek Taşı Belirtileri Nelerdir?Böbrek taşları genellikle üreter yani idrar yoluna girdikleri dönemde belirti vermektedir. Böbrek taşının yaygın semptomları arasında bel ve sırt ağrısı, idrarda kan, mide bulantısı, kusma, ateş ve kötü kokan ya da bulanık görünen idrar yer alır.Böbreğinde taş olan kişilerde genel olarak görülen belirtiler şunlardır: Böbreklerin olduğu noktada, sırtta, kaburgaların altında, alt karın bölgesinde ve kasıklarda ağrı İdrar yaparken yanma, ağrı ve sık idrar yapma ihtiyacı İdrar renginde ve kokusunda değişiklik Mide bulantısı ve kusma olabilir. İdrar miktarında azalma Yoğunluğu değişen idrar akışı Böbrek taşı enfeksiyona neden olduysa idrar rengi bulanıklaşır ve koyulaşır. Ateş ve üşüme-titreme görülebilir.Eğer böbrek taşının idrar yolunu tıkadıysa kişilerde ilerleyen dönemde böbrek fonksiyonunu kaybeder ve çift taraflı ise böbrek yetmezliği gelişebilir.Böbrek Taşı Neden Olur?Böbrek taşı oluşumunda birden fazla faktör etken rol oynayabilir. Çok az su içmek, diyabet, obezite, çok fazla tuz veya şeker içeren yiyecekler yemek, böbrek ve idrar yolu enfeksiyonları, ailede böbrek taşı öyküsü bulunması ve kilo verme ameliyatları bulunması böbrek taşının yaygın nedenleridir.Böbrek taşına neden olan durumlar şunlardır: Yetersiz sıvı alımı: Vücutta yeterli su olmaması böbrek taşı oluşmasında önemli bir etkendir. Gün içinde yeteri oranda su içilmemesi idrarla atılan taş öncüsü maddelerin yoğunluğunu artırır ve idrarı asidik hale getirebilir. Bu durumda böbrek taşı oluşumuna neden olabilir. Sıcak iklimlerde yaşayanlar ve çok fazla terleyenler de risk altındadır. Cinsiyet: Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla böbrek taşı oluştuğu bilinmektedir. Genetik: Ailede böbrek taşı geçmişi olması yani genetik unsunlar böbrek taşı oluşumuna yol açabilir. Daha önce böbrek taşı oluşan kişilerin tekrar böbrek taşı oluşturma ihtimali daha yüksektir. Özellikle 25 yaşından önce böbrek taşı oluşan kişilerde tekrarlayan böbrek taşları görülebilmektedir. Beslenme de böbrek taşı oluşumunda etkili olabilir. Protein, sodyum veya şeker açısından yüksek bir beslenme düzeni böbrek taşına zemin hazırlayabilir. Yüksek protein düşük lif oranı içeren şekilde beslenmekten kaçınmak gerekmektedir. Özellikle yiyeceklerin çok fazla tuzlu tüketilmesi böbreklerden atılan kalsiyum miktarını artırır ve böbrek taşı riskini önemli ölçüde artırır. Sindirim sistemi ameliyatı geçiren kişilerde risk oranı artabilmektedir. Kilolu ve obezite hastası kişilerde böbrek taşı oluşabilir. Polikistik böbrek ya da başka bir kistik böbrek hastalığı olan kişilerde böbrek taşı oluşma oranı daha fazladır. Tek böbrekli olmak böbrek taşı oluşma riskini artırabilmektedir. İdrarda sistin, oksalat, ürik asit veya kalsiyum oranlarının artmasına neden olan rahatsızlıklar böbrek taşı oluşumu riskini artırır. Sıvı birikimini azaltmak için kullanılan ilaçlar, kalsiyum bazlı antasitler, bazı antibiyotikler ve ilaçlar böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlayabilir. Çok sık idrar yolu enfeksiyonu geçirmek, Crohn hastalığı, renal tübüler asidoz, hiperparatiroidizm, medüller sünger böbrek ve Dent hastalığı gibi rahatsızlıklar böbrek taşı oluşumu riskini artırır. Uzun süre D vitamini ve kalsiyum takviyesi kullanmak böbrek taşlarının oluşumuna katkıda bulunabilmektedir.Böbrek Taşı Çeşitleri Nelerdir?Böbrek taşı çeşitlerinin bilinmesi tedavi için önemlidir. Böbrek taşının çeşidine göre tedavi yönlendirilebilirken tekrarlamaması için alınacak önlemler de belirlenebilir. Böbrek taşı çeşitleri şu şekildedir.Kalsiyum Taşları: En sık görülen böbrek taşı çeşididir. Böbrekte oluşan taşların birçoğu, genellikle kalsiyum oksalat formundaki kalsiyum taşlarıdır. Kalsiyum taşlarının görünümü genellikle ya büyük ve pürüzsüz ya da dikenli ve kabadır. Fındık, çikolata, meyve ve sebzelerde yüksek oranda bulunan oksalat karaciğer tarafından da üretilmektedir. Beslenme şekli Yüksek dozlarda D vitamini takviyesi alamı Bağırsak bypass ameliyatı Metabolik bozukluklar Kullanılan bazı ilaçlar Sarkoidoz rahatsızlığı idrarda kalsiyum veya oksalat konsantrasyonunu artırabilir. Struvite taşları: Bu böbrek taşları genellikle idrar yolu enfeksiyonlarından sonra oluşmaktadır. Struvite taşları hiçbir belirti vermeden çok hızlı bir şekilde büyüyebilir. Magnezyum, amonyum ve fosfattan oluşan Struvite taşları kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Ürik asit taşları: Ürik asit taşları, genellikle idrarın normalden fazla asitik yapıda olduğu durumlarda oluşur. Yeterli miktarda su içilmemesi Yüksek proteinli beslenme Gut hastalarında Vücuttaki normal asit seviyesinden daha yüksek seviyelere neden olan kalıtsal hastalıklar Kemoterapi gibi durumlarda ürik asit taşları oluşabilir. Ürik asit, kendi başına taş oluşturabileceği gibi kalsiyum ile de taşlar oluşturabilir. Sistin taşları: Sistin taşları nispeten daha az görülen ve sık tekrarlayan böbrek taşı türüdür. Böbreklerin sistin adı verilen amino asiti çok fazla salgılanmasına neden olan kalıtsal bozukluktan kaynaklanmaktadır. Erken yaşlarda görülmeye başlar ve sık tekrarladığı için böbrekleri yetmezliğe götürebilir.Böbrek Taşlarının Oluşmasını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?Böbrek taşlarının oluşma sebebi farklılık göstermektedir. Özellikle beslenme şekline göre alınacak önlemler oluşan böbrek taşına göre farklılık göstermektedir.Gün içerisinde yeterli miktarda su tüketimi böbrek taşları oluşumunun engellenmesi bakımından ilk sırada yer almaktadır. Günlük idrar çıkışının üzerinde su tüketiminin yapılması gerekir. Gerekirse üroloji doktoru idrar çıkışının ölçülmesini isteyebilir. Sıcak ve kuru iklimlerde yaşayanlar ve sık egzersiz yapan kişilerin daha fazla su içmesi gerekir. İdrar renginin berrak olması yeterli su tüketimi yapıldığının işareti olabilir.Böbrek taşı çeşidine göre üroloji doktoru ve diyetisyenle görüşülerek uygun bir beslenme şekli düzenlenebilir. Beslenme düzeni oluşturulurken dengeli beslenme kurallarının unutulmaması gerekir.Günlük tuz tüketiminin azaltılması böbrek taşı oluşum ihtimalini düşürdüğü gibi hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere birçok rahatsızlık riskini de azaltmaktadır. Böbrek taşı çeşidine göre farklı ilaçlar kullanılabilir.Böbrek Taşı Olanlar Nasıl Bir Şekilde Beslenmelidir? Böbrek taşı hikâyesi olan hastaların böbrek taşının çeşidine göre farklı beslenme düzenleri oluşturması gerekebilir. Beslenme şeklini üroloji doktoru ve diyetisyenle belirlemek en doğru seçenektir.Kalsiyum oksalat taşı olan hastaların kalsiyumu tamamen kesmesi doğru bir yaklaşım değildir. Kalsiyum sağlıklı diş ve kemik yapısı için gerekli olduğu için doktor tavsiyesi olmadan kısıtlamamak gerekir. Kalsiyum oksalat taşı olan hastaların; Fındık, badem, yer fıstığı, kaju Ispanak Buğday Kepeği Pancar kökü Kuşkonmaz Çikolata Çilek Pırasa, maydanoz, kereviz Soya ürünlerinden uzak durması gerekir.Kalsiyumun, oksalat oranı düşük tahıl, sebze ve meyvelerden elde edilmesi daha sağlıklı bir seçenektir.Tuz tüketiminin artması böbrek taşı oluşumuna tetikleyebilir. Tuzun içinde bulunan sodyum pek çok konserve ve paketlenmiş hazır gıdada da bulunabilir.Hayvansal proteinin sınırlı tüketilmesi önemlidir. Protein ihtiyacının hayvansal proteinden elde edilmesi bazı tür böbrek taşı oluşma riskini artırabilir. Kırmızı ve beyaz et ile sakatat Yumurta Balık ve deniz ürünleri Süt, peynir gibi hayvansal protein tüketimini sınırlamak önemlidir. Ancak yeterli miktarda protein alımı da önemlidir. Hayvansal proteinlerin yerine, genellikle protein bakımından yüksek, oksalat bakımından düşük olan kuru bezelye ve mercimekler tercih edilmelidir. Hayvansal proteinin aşırı tüketilmesi ürik asit taşlarının oluşmasını tetikleyebilir.Böbrekleri Koruyan Yiyecekler Nelerdir? Fesleğen Kereviz Elma Üzüm Nar KarpuzB6 Vitamini (piroksin) takviyeleri de taş oluşumundan korunmada etkilidir. Barbunya fasulyesi kaynatma suyu, böbrek taşı problemlerini önlemek için etkili bitkisel tedavilerden biri olabilir.Böbrek Taşı Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek taşının teşhisinde üroloji doktorunun detaylı muayenesi önemlidir. Böbrek taşının belirtileri üroloji doktoru için çoğu durumda yeterli olabilmektedir. Bununla birlikte böbrek taşı teşhisinin tam olarak netleştirilebilmesi için bir takım tetkikler yapılabilmektedir.Kan testi: Böbreklerin doğru çalışıp çalışmadığının kontrolünü sağlamak için kan testi yapılabilir. Özellikle kandaki ürik asit ve kalsiyum gibi böbrek taşı oluşumunda etkili olabilecek maddelerin oranları incelenir.İdrar testi: İdrarda kan ve enfeksiyon varlığı belirlenebilir. Böbrek taşına eşlik edebilecek hastalıkları belirlemek ve teşhisi netleştirmek için idrar testleri önemli ayrıntılar verebilir. Ayrıca 1 günlük idrar toplama testleri uygulanabilir. İdrar toplama testiyle idrarda taş oluşumuna neden olabilecek veya engelleyecek maddeler belirlenebilir.Görüntüleme yöntemleri: Görüntüleme yöntemleri ile böbrek taşlarına teşhis konulabilir. Böbrek taşlarının görüntüleme yöntemleri ile teşhisinde farklı yöntemler kullanılabilir.Bilgisayarla Tomografi: Küçük taşlar dahil böbrek veya idrar yolundaki taşların yeri ve boyutu belirlenebilir. Bilgisayarlı tomografi ile böbrek ve çevre organlarda farklı bir rahatsızlık olup olmadığı da belirlenebilir.Ultrason: Yüksek frekanslı ses dalgalarının kullanıldığı ultrason yöntemi ile böbrek taşlarıyla ilgili bilgi elde edilebilir. Hızlı ve güvenilir sonuçlar alınabilmektedir. Çok küçük taşlar ve idrar yoluna girmiş taşlar ultrason yöntemi ile bazen gözden kaçabilir. Ancak Ultrasonografi radyasyona maruz kalınmaması için hamilelerde tercih edilmektedir.İntravenöz ürogram (IVU) veya intravenöz piyelogram (IVP): Damardan kontrast madde verilmesinin ardından böbreklerin süzme işleminin röntgen ile kontrol edilmesi esasına dayanmaktadır. Ancak son yıllarda tercih edilen bir yöntem değildir.Böbrek taşı analizi: Daha önce idrar yoluyla atılan bir taşın üroloji doktoruna götürülmesi ile taşın iç yapısının hangi maddelerden oluştuğu test edilebilir. Gazlı bez, çorap veya süzgece idrar yaparak atılan taş toplanabilir. Taşın laboratuvarda incelenmesi ile yeniden taş oluşumunu engelleyecek tedavinin uygulanması konusunda doktora fikir verir.Böbrek Taşlarında Ameliyat Ne Zaman Gerekmektedir?Her böbrek taşı için ameliyat gerekli oymayabilir. Artmış su tüketimi, ilaç tedavisi gibi önlemlerle düşmeyen böbrek ve idrar yolu taşlarında ameliyat gündeme gelebilir. Şiddetli ağrı ve enfeksiyona neden olan böbrek taşları Kendi başlarına düşmesi mümkün olmayan büyüklükteki böbrek taşları Kanamaya neden olan böbrek taşları Böbrek hasarına yol açabilecek böbrek taşları ameliyat edilmelidir. Tam tıkanma yapan taşlarBöbrek Taşları Nasıl Tedavi Edilir?Böbrek taşı tedavisi taşın bulunduğu bölge, büyüklüğü ve tipine göre farklılık gösterebilmektedir. Böbrek taşlarının birçoğu özellikle 4 mm. ’den daha küçük olanlar idrar yolu ile kendi kendine vücuttan atılabilirler. Ancak küçük böbrek taşları da şiddetli ağrılara neden olabilmektedir.Küçük böbrek taşlarında evde yapılabilecek uygulamalar şöyle sıralanabilir:Su tedavisi: Gün içinde yeterli su tüketimi böbrek taşının oluşmasında etkili rol oynadığı gibi oluşan taşın düşürülmesinde de etkili olabilmektedir. Günde 2 - 3 litre su içmek, üriner sistemin yıkanmasına yardımcı olabilir. Özellikle idrar rengi sarı veya koyu olan hastaların berrak bir idrar rengine ulaşana kadar yeterli miktarda su içmeleri önemlidir. Daha önce sistin böbrek taşı olan hastaların daha da fazla su tüketmeleri gerekir. İdrar kaçırma, idrar sıklığı veya böbrek yetmezliği gibi farklı rahatsızlıkları olan hastaların su tüketimi konusunda doktora danışmaları gerekir.İlaç tedavisi: İdrar yollarından geçebilecek boyuttaki taşların daha rahat düşürülebilmesi için buradaki kasları gevşeten farklı ilaçlar kullanılabilir. Kasların gevşemesiyle böbrek taşı daha hızlı ve daha ağrısız düşürülebilir. Böbrek taşının düşürülmesi sırasında yaşanan böbrek taşı ağrısına yönelik ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Bazı hastalarda yaşanan bulantı kusma gibi etkilere karşı da ilaç kullanılması faydalı olabilmektedir.İdrar yollarından geçemeyecek kadar büyük olan taşlar için farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.Ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması(SWL): Böbrek taşının bulunduğu bölge ve büyüklüğüne bağlı olarak şok dalga tedavisi taş kırma yöntemi kullanılabilir. Vücudun dışından böbrek taşının parçalanmak için güçlü titreşimler oluşturan ses dalgaları kullanılmaktadır. Kırılan böbrek taşı parçaları idrar ile vücuttan atılır.İşlem böbrek taşının büyüklüğü ve bulunduğu bölgeye ve kullanılan cihaza göre 30-45 dakika sürebilmektedir. Ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması çok şiddetli olmamakla birlikte ağrıya neden olabileceği için sedasyon veya hafif anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta aynı gün evine gönderilir. Ameliyatsız taş kırma yöntemi olarak bilinen ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması yöntemi genellikle 2 cm’den küçük böbrek taşlarda başarı sağlamaktadır.Üreteroskopi (Retrograd İntrarenal Cerrahi-RİRC): Böbrek içindeki taşları kıvrılabilir ve ince aletler kullanarak, laser yardımıyla taş kırma yöntemidir. Kıvrılabilir cihazla idrar yolu uç kısmında direkt girilir, üretra, mesane ve üreter geçilerek böbreğe ulaşılır. Taşın boyutu ve bulunduğu bölgeye göre taş bütün olarak çıkartılabilir. Çıkartılamayacak kadar büyük olan taşlar bulunduğu yerde holmium lazer kullanılarak küçük parçalara ayrılarak idrar yoluyla atılması sağlanır.Böbrek taşının retrograd intrarenal cerrahi yöntemiyle kırılması veya çıkarılması esnasında herhangi bir kitle ya da şüpheli oluşuma rastlanılırsa biyopsi alınabilir veya endoskopik temizleme işlemi aynı seansta gerçekleştirilebilir.Böbrek içi lazerle taş kırma işlemi genel anestezi altında gerçekleştirilir. Kırılan taşın kırıntılarının mesaneye akması için genelde böbrekten mesaneye uzanan bir tel(DJ stent) kullanılabilir.Üreteroskopi ve Retrograd İntrarenal Cerrahi (RİRC) sonrası komplikasyon oranı ve hastanede yatış süresi düşüktür. Ancak operasyon süresinin uzaması ve ikinci bir operasyon yapılabilme ihtimali dezavantajları arasında sıralanabilir. İşlem sonrası mukoza yaralanması, idrarda kan görülmesi, işlem sonrası ateş gibi komplikasyonlar görülebilir ve genellikle herhangi bir müdahale gerektirmemekte bazen medikal tedavi gerekmektedir.Her hangi bir ameliyat kesisi yapılmadan işlemin idrar kanalından girilerek yapılması en büyük avantajları arasındadır. Bu sayede hastalar daha kısa sürede ev ve sosyal yaşamlarına dönebilmektedir.Üreteroskopi (Retrograd İntrarenal Cerrahi-RİRC) işlemi; 2 cm’den küçük böbrek taşı olanlar 2 cm’den büyük böbrek taşı olmasına rağmen olmakla ameliyata uygun olmayan hastalar Böbrek taşının yanında üreter taşı olan uygun hastalar Kanama bozukluğu olan veya pıhtılaşmayı engelleyen ilaç kullananlar İleri derece obezler İskelet sisteminde bozukluk olan hastalar Böbrek anomalisi olan hastalarda daha fazla tercih edilmektedir. Perkütan Nefrolitotomi(PNL) Kapalı bir yöntem olan Perkütan Nefrolitotomi 2 cm’den daha büyük ve kompleks böbrek taşlarının tedavisinde kullanılır. Zorluğu nedeniyle bu konuda eğitim almış tecrübeli üroloji doktorları tercih edilmelidir. PNL ameliyatı genel anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta ameliyat masasına yüz üstü yatırılır. Sırt bölgesinde açılan küçük bir kesiden böbreğe bir tüp yerleştirilir. Tüpün bir ucu cilt dışında bırakılır Üroloji doktoru tüpün içinden nefroskop denilen optik kamera ve taşın kırılmasını veya alınmasını sağlayacak aletleri geçirerek taşa ulaşır. Çıkarılabilecek büyüklükteki taşlar yerleştirilen tüpten çıkartılır. Çıkartılamayacak büyüklükteki böbrek taşları, ses dalgaları, holmium laser veya pnömotik enerji ile kırılarak küçük parçalara ayrılır. Küçük parçalara ayrılar taş emme makinası ile vakumlanabilir veya kırıntılar olarak çıkartılabilir. Böbrek taşının tamamen temizlenip temizlenmediğini belirlenebilmesi için işlem sırasında görüntüleme yöntemleri ile teyit edilir. Böbreğe yerleştirilen drenaj tüpü genellikle işlemin ardından 1-2 gün bırakılır. İşlemin ardından hasta 2-3 gün hastanede kalır. Hastaneden taburcu edilmeden önce böbreğe yerleştirilen drenaj tüpü çıkartılır. Perkütan Nefrolitotomi işleminden sonra sırttaki küçük keşide ağrı yaşanabilir. Ağrı basit ağrı kesicilerle kontrol altın alınabilir. Perkütan nefrolitotomi ameliyatında enfeksiyon, kanama ve diğer komplikasyon riskleri taşıyabilmektedir. Taburcu olduktan sonraki ilk 1 hafta idrarda kan görülebilir. Ateş, titreme veya idrardaki kanın uzun süre geçmemesi gibi durumlarda üroloji doktoruna başvurulmalıdır. Açık Böbrek Taşı Ameliyatı: Gelişen teknoloji nedeniyle böbrek taşlarının açık ameliyatı günümüzde çok az yapılmaktadır. Çok büyük bir taş veya anormal anatominin olduğu hastalarda uygulanmaktadır. %1’i geçmeyen açık böbrek taşı ameliyatlarında üroloji doktoru böbrekleri ulaşmak için sırta bir kesi açarak böbrek taşlarına ulaşmaktadır. Hiperparatiroidi ameliyatı: Kanda kalsiyum düzeyinin normal sınırlar içinde kalmasını sağlayan tek organ olan paratiroid bezlerinin normalden fazla çalışması böbrek taşı oluşmasına neden olabilir. Bu bezler çok fazla paratiroid hormonu (hiperparatiroidizm) ürettiğinde, kalsiyum seviyeleri yükselerek kalsiyum taşlarının oluşmasına zemin hazırlar. Paratiroid bezlerine yönelik ameliyat kalsiyum seviyelerinin normale dönmesini sağlayıp ve böbrek taşı oluşmasını engelleyebilir.Böbrek Taşı Hakkında Sık Sorulan SorularBöbrek taşı nasıl düşürülür?5 mm'nin altındaki böbrek taşları bol su tüketimi, egzersizlerle kendiliğinden düşebilir. Doktor kontrolünde kullanılan üreter kanallarını genişletici ilaç tedavileri ile de böbrek taşı düşürülebilir. Ancak 5 mm üstündeki böbrek taşları ameliyat ile böbreklerden temizlenebilir.Böbrek taşı düşürmenin en kolay yolu nedir?Böbrek taşını düşürmenin en kolay yolu idrar sıklığını artırarak taşın hareket etmesini ve büyümesini önlemek için bol su ve sıvı tüketmektir. Ayrıca sık sık yürüyüş yapmak, ses dalgası ile taş kırdırma ve doktorun önereceği ilaçlarda taşın kendiliğinden düşmesini sağlamaya iyi gelen yöntemlerdir.Böbrek taşı olduğu nasıl anlaşılır?Böbrek taşlarının en önemli belirtisi bel ağrısı, yan ağrısı veya böğür ağrısıdır. Ağrının dışında görülen bu belirtilerle böbrek taşı olduğu anlaşılır; İdrarda yanma İdrarda kan Sık sık idrara çıkma İdrar yapma veya idrar yapma zorluğu Mide bulantısı ya da kusmaBöbrek taşı düşürme belirtileri nelerdir?Böbrek taşları üreterlerinize hareket ettikçe bazı belirtilere neden olur. Böbrek taşı bulunduğunu ve taş düşürüldüğünü gösteren belirtiler bel ve sırt ağrısı, idrar yaparken yanma, idrarda kan, mide bulantısı, kusma, ateş ve titremedir.Böbrek taşını en hızlı ne düşürür?Böbrek taşını bol sıvı tüketimi ve doktor kontrolünde kullanılan ilaç tedavisi ile 2 hafta içinde düşürmek mümkün olabilmektedir.Taş düşürmek ne kadar sürer?Böbrek taşı bol sıvı tüketimi ve doktor kontrolünde kullanılan ilaç tedavisi ile 2 hafta içinde normal yolla düşürülebilir. Ancak 2 hafta içinde düşürülemeyen böbrek taşları ameliyat ile alınır.Böbrek taşı hangi yaşlarda görülür?Böbrek taşı rahatsızlığı toplumdaki her 10 kişiden birinde hayatının belli dönemlerinde karşılaştığı bir rahatsızlıktır. Çocukluk çağından ileri yaşa kadar yaşamın her döneminde vücutta böbrek taşı görülebilir.Ultrasonda taş görünür mü?Böbrek taşı günümüzdeki teknolojik imkanlar sayesinde kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Taş belirtileriyle doktora başvuran hasta için fiziki muayeneden sonra ürolojik röntgen, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri ile böbrek taşı teşhisi konulur.Böbrek taşı ağrısı ne tarafta olur?Hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen böbrek taşlarının en önemli belirtisi ağrıdır. Genellikle gelip giden ağrılara şeklinde kendisini belli eden böbrek taşına bağlı ağrılar bazı hastalarda hiç fark edilemeyecek kadar hafifken, bazılarında ise çok şiddetli olabilmektedir. Hastalar genellikle bu şikayeti "bel ağrısı, yan ağrısı veya böğür ağrısı’’ olarak tanımlarlar.Böbrek taşı ağrısı ne zaman başlar?Böbrek taşı ağrıları, taşın hastanın idrar kanalını tıkamasıyla başlar.Böbrek taşı idrar tahlilinde çıkar mı?Taş belirtileriyle doktora başvuran hasta için fiziki muayeneden sonra ürolojik röntgen, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerle taşların tamamına yakını tespit edilebilir. Bunun yanı sıra idrar yolu enfeksiyonlarını veya taşlardan dolayı idrarda kanamayı tespit etmek için bir idrar tahlili ve idrar kültürü yapılır.Böbrek taşı ne sıklıkla oluşur?Her 10 kişiden biri yaşamının bir döneminde böbrek taşı rahatsızlığı ile karşılaşabiliyor. Böbrek taşının sık görülmesinin en önemli nedenleri düzensiz beslenme şekilleri, hareketsiz yaşam, obezite, yaşanılan coğrafi bölgelerin özellikleri, yaş ve genetik faktörlerdir.Böbrek taşı ameliyatı kaç saat sürer?Böbrek taşı ameliyatları yaklaşık bir saat sürmektedir. 2 cm’den küçük boyutlardaki böbrek taşları, vücut dışı şok dalga tedavisi (ESWL) ya da idrar kanalından girilerek böbreğin içine kıvrımlı aletlerle ulaşılan ve taşın lazer ile kırılıp toz haline getirildiği Retrograd intrarenal cerrahi (fleksible üreteroskopi) yöntemi ile tedavi edilmektedir. Eğer taş 2 cm boyutunun üzerindeyse, genellikle bel bölgesinden 1 cm’lik bir kesi ile böbreğin içine girilerek taşları kırılıp dışarıya alınması yöntemi (perkutan nefrolitotomi) uygulanmaktadır. Tecrübeli merkezlerde birkaç seans olmak koşuluyla 2 cm’den büyük böbrek taşları Retrograd intrarenal cerrahi (fleksible üreteroskopi) yöntemiyle de tedavi edilebilmektedir. Ancak bu işlemlerin hangisinin uygulanacağına hastaya ait faktörler de göz önüne alınarak karar verilmektedir.Böbrek taşı için hangi doktora gidilir?Böbrek taşları için Üroloji doktoruna gidilmelidir. Böbrek taşına ne tür bir tedavi uygulanacağı üroloji doktorunun yapacağı muayene ve tetkiklerin ardından karar verilir. Böbrek taşlarının tedavisinde cerrahi yöntemlerin de bulunduğu göz önüne alarak böbrek taşı ameliyatlarında deneyimli bir üroloji doktoru ve alt yapısı yeterli bir hastanenin seçilmesi önemlidir.Çocuklarımda böbrek taşı olacak mı?Böbrek taşının bazı nedenleri kalıtsal özellik gösterebilir. Böbrek taşı olan bir kişinin çocuklarında böbrek taşı görülme olasılığı daha yüksektir.Böbrekte taş olunca ne olur?Böbrek taşları özellikle uzun süre tedavi edilmezse böbreklerde hasara neden olabilir. Tekrarlayan böbrek taşları ciddi enfeksiyonlara neden olursa, tıkayıcı özellik gösterirse ve tedavide geç kalınırsa böbrek kaybına bile yol açabilmektedir.
Böbrek Taşı Nedir?Böbrek taşları, böbrekler veya idrar yollarında bulunan kristallerden oluşan sert birikintilerdir. Mineral ve tuzlardan oluşurlar. Renal lithiasis veya nefrolitiyazis denilen böbrek taşları tek böbrekte oluşabileceği gibi her iki böbrekte de gelişebilir.Böbrek Taşı Belirtileri Nelerdir?Böbrek taşları genellikle üreter yani idrar yoluna girdikleri dönemde belirti vermektedir. Böbrek taşının yaygın semptomları arasında bel ve sırt ağrısı, idrarda kan, mide bulantısı, kusma, ateş ve kötü kokan ya da bulanık görünen idrar yer alır.Böbreğinde taş olan kişilerde genel olarak görülen belirtiler şunlardır:Eğer böbrek taşının idrar yolunu tıkadıysa kişilerde ilerleyen dönemde böbrek fonksiyonunu kaybeder ve çift taraflı ise böbrek yetmezliği gelişebilir.Böbrek Taşı Neden Olur?Böbrek taşı oluşumunda birden fazla faktör etken rol oynayabilir. Çok az su içmek, diyabet, obezite, çok fazla tuz veya şeker içeren yiyecekler yemek, böbrek ve idrar yolu enfeksiyonları, ailede böbrek taşı öyküsü bulunması ve kilo verme ameliyatları bulunması böbrek taşının yaygın nedenleridir.Böbrek taşına neden olan durumlar şunlardır:Böbrek Taşı Çeşitleri Nelerdir?Böbrek taşı çeşitlerinin bilinmesi tedavi için önemlidir. Böbrek taşının çeşidine göre tedavi yönlendirilebilirken tekrarlamaması için alınacak önlemler de belirlenebilir. Böbrek taşı çeşitleri şu şekildedir.Kalsiyum Taşları: En sık görülen böbrek taşı çeşididir. Böbrekte oluşan taşların birçoğu, genellikle kalsiyum oksalat formundaki kalsiyum taşlarıdır. Kalsiyum taşlarının görünümü genellikle ya büyük ve pürüzsüz ya da dikenli ve kabadır. Fındık, çikolata, meyve ve sebzelerde yüksek oranda bulunan oksalat karaciğer tarafından da üretilmektedir.Böbrek Taşlarının Oluşmasını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?Böbrek taşlarının oluşma sebebi farklılık göstermektedir. Özellikle beslenme şekline göre alınacak önlemler oluşan böbrek taşına göre farklılık göstermektedir.Gün içerisinde yeterli miktarda su tüketimi böbrek taşları oluşumunun engellenmesi bakımından ilk sırada yer almaktadır. Günlük idrar çıkışının üzerinde su tüketiminin yapılması gerekir. Gerekirse üroloji doktoru idrar çıkışının ölçülmesini isteyebilir. Sıcak ve kuru iklimlerde yaşayanlar ve sık egzersiz yapan kişilerin daha fazla su içmesi gerekir. İdrar renginin berrak olması yeterli su tüketimi yapıldığının işareti olabilir.Böbrek taşı çeşidine göre üroloji doktoru ve diyetisyenle görüşülerek uygun bir beslenme şekli düzenlenebilir. Beslenme düzeni oluşturulurken dengeli beslenme kurallarının unutulmaması gerekir.Günlük tuz tüketiminin azaltılması böbrek taşı oluşum ihtimalini düşürdüğü gibi hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere birçok rahatsızlık riskini de azaltmaktadır. Böbrek taşı çeşidine göre farklı ilaçlar kullanılabilir.Böbrek Taşı Olanlar Nasıl Bir Şekilde Beslenmelidir? Böbrek taşı hikâyesi olan hastaların böbrek taşının çeşidine göre farklı beslenme düzenleri oluşturması gerekebilir. Beslenme şeklini üroloji doktoru ve diyetisyenle belirlemek en doğru seçenektir.Kalsiyum oksalat taşı olan hastaların kalsiyumu tamamen kesmesi doğru bir yaklaşım değildir. Kalsiyum sağlıklı diş ve kemik yapısı için gerekli olduğu için doktor tavsiyesi olmadan kısıtlamamak gerekir. Kalsiyum oksalat taşı olan hastaların;Kalsiyumun, oksalat oranı düşük tahıl, sebze ve meyvelerden elde edilmesi daha sağlıklı bir seçenektir.Tuz tüketiminin artması böbrek taşı oluşumuna tetikleyebilir. Tuzun içinde bulunan sodyum pek çok konserve ve paketlenmiş hazır gıdada da bulunabilir.Hayvansal proteinin sınırlı tüketilmesi önemlidir. Protein ihtiyacının hayvansal proteinden elde edilmesi bazı tür böbrek taşı oluşma riskini artırabilir.Ancak yeterli miktarda protein alımı da önemlidir. Hayvansal proteinlerin yerine, genellikle protein bakımından yüksek, oksalat bakımından düşük olan kuru bezelye ve mercimekler tercih edilmelidir. Hayvansal proteinin aşırı tüketilmesi ürik asit taşlarının oluşmasını tetikleyebilir.Böbrekleri Koruyan Yiyecekler Nelerdir?B6 Vitamini (piroksin) takviyeleri de taş oluşumundan korunmada etkilidir. Barbunya fasulyesi kaynatma suyu, böbrek taşı problemlerini önlemek için etkili bitkisel tedavilerden biri olabilir.Böbrek Taşı Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek taşının teşhisinde üroloji doktorunun detaylı muayenesi önemlidir. Böbrek taşının belirtileri üroloji doktoru için çoğu durumda yeterli olabilmektedir. Bununla birlikte böbrek taşı teşhisinin tam olarak netleştirilebilmesi için bir takım tetkikler yapılabilmektedir.Kan testi: Böbreklerin doğru çalışıp çalışmadığının kontrolünü sağlamak için kan testi yapılabilir. Özellikle kandaki ürik asit ve kalsiyum gibi böbrek taşı oluşumunda etkili olabilecek maddelerin oranları incelenir.İdrar testi: İdrarda kan ve enfeksiyon varlığı belirlenebilir. Böbrek taşına eşlik edebilecek hastalıkları belirlemek ve teşhisi netleştirmek için idrar testleri önemli ayrıntılar verebilir. Ayrıca 1 günlük idrar toplama testleri uygulanabilir. İdrar toplama testiyle idrarda taş oluşumuna neden olabilecek veya engelleyecek maddeler belirlenebilir.Görüntüleme yöntemleri: Görüntüleme yöntemleri ile böbrek taşlarına teşhis konulabilir. Böbrek taşlarının görüntüleme yöntemleri ile teşhisinde farklı yöntemler kullanılabilir.Bilgisayarla Tomografi: Küçük taşlar dahil böbrek veya idrar yolundaki taşların yeri ve boyutu belirlenebilir. Bilgisayarlı tomografi ile böbrek ve çevre organlarda farklı bir rahatsızlık olup olmadığı da belirlenebilir.Ultrason: Yüksek frekanslı ses dalgalarının kullanıldığı ultrason yöntemi ile böbrek taşlarıyla ilgili bilgi elde edilebilir. Hızlı ve güvenilir sonuçlar alınabilmektedir. Çok küçük taşlar ve idrar yoluna girmiş taşlar ultrason yöntemi ile bazen gözden kaçabilir. Ancak Ultrasonografi radyasyona maruz kalınmaması için hamilelerde tercih edilmektedir.İntravenöz ürogram (IVU) veya intravenöz piyelogram (IVP): Damardan kontrast madde verilmesinin ardından böbreklerin süzme işleminin röntgen ile kontrol edilmesi esasına dayanmaktadır. Ancak son yıllarda tercih edilen bir yöntem değildir.Böbrek taşı analizi: Daha önce idrar yoluyla atılan bir taşın üroloji doktoruna götürülmesi ile taşın iç yapısının hangi maddelerden oluştuğu test edilebilir. Gazlı bez, çorap veya süzgece idrar yaparak atılan taş toplanabilir. Taşın laboratuvarda incelenmesi ile yeniden taş oluşumunu engelleyecek tedavinin uygulanması konusunda doktora fikir verir.Böbrek Taşlarında Ameliyat Ne Zaman Gerekmektedir?Her böbrek taşı için ameliyat gerekli oymayabilir. Artmış su tüketimi, ilaç tedavisi gibi önlemlerle düşmeyen böbrek ve idrar yolu taşlarında ameliyat gündeme gelebilir.Böbrek Taşları Nasıl Tedavi Edilir?Böbrek taşı tedavisi taşın bulunduğu bölge, büyüklüğü ve tipine göre farklılık gösterebilmektedir. Böbrek taşlarının birçoğu özellikle 4 mm. ’den daha küçük olanlar idrar yolu ile kendi kendine vücuttan atılabilirler. Ancak küçük böbrek taşları da şiddetli ağrılara neden olabilmektedir.Küçük böbrek taşlarında evde yapılabilecek uygulamalar şöyle sıralanabilir:Su tedavisi: Gün içinde yeterli su tüketimi böbrek taşının oluşmasında etkili rol oynadığı gibi oluşan taşın düşürülmesinde de etkili olabilmektedir. Günde 2 - 3 litre su içmek, üriner sistemin yıkanmasına yardımcı olabilir. Özellikle idrar rengi sarı veya koyu olan hastaların berrak bir idrar rengine ulaşana kadar yeterli miktarda su içmeleri önemlidir. Daha önce sistin böbrek taşı olan hastaların daha da fazla su tüketmeleri gerekir. İdrar kaçırma, idrar sıklığı veya böbrek yetmezliği gibi farklı rahatsızlıkları olan hastaların su tüketimi konusunda doktora danışmaları gerekir.İlaç tedavisi: İdrar yollarından geçebilecek boyuttaki taşların daha rahat düşürülebilmesi için buradaki kasları gevşeten farklı ilaçlar kullanılabilir. Kasların gevşemesiyle böbrek taşı daha hızlı ve daha ağrısız düşürülebilir. Böbrek taşının düşürülmesi sırasında yaşanan böbrek taşı ağrısına yönelik ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Bazı hastalarda yaşanan bulantı kusma gibi etkilere karşı da ilaç kullanılması faydalı olabilmektedir.İdrar yollarından geçemeyecek kadar büyük olan taşlar için farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.Ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması(SWL): Böbrek taşının bulunduğu bölge ve büyüklüğüne bağlı olarak şok dalga tedavisi taş kırma yöntemi kullanılabilir. Vücudun dışından böbrek taşının parçalanmak için güçlü titreşimler oluşturan ses dalgaları kullanılmaktadır. Kırılan böbrek taşı parçaları idrar ile vücuttan atılır.İşlem böbrek taşının büyüklüğü ve bulunduğu bölgeye ve kullanılan cihaza göre 30-45 dakika sürebilmektedir. Ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması çok şiddetli olmamakla birlikte ağrıya neden olabileceği için sedasyon veya hafif anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta aynı gün evine gönderilir. Ameliyatsız taş kırma yöntemi olarak bilinen ses dalgaları ile böbrek taşının kırılması yöntemi genellikle 2 cm’den küçük böbrek taşlarda başarı sağlamaktadır.Üreteroskopi (Retrograd İntrarenal Cerrahi-RİRC): Böbrek içindeki taşları kıvrılabilir ve ince aletler kullanarak, laser yardımıyla taş kırma yöntemidir. Kıvrılabilir cihazla idrar yolu uç kısmında direkt girilir, üretra, mesane ve üreter geçilerek böbreğe ulaşılır. Taşın boyutu ve bulunduğu bölgeye göre taş bütün olarak çıkartılabilir. Çıkartılamayacak kadar büyük olan taşlar bulunduğu yerde holmium lazer kullanılarak küçük parçalara ayrılarak idrar yoluyla atılması sağlanır.Böbrek taşının retrograd intrarenal cerrahi yöntemiyle kırılması veya çıkarılması esnasında herhangi bir kitle ya da şüpheli oluşuma rastlanılırsa biyopsi alınabilir veya endoskopik temizleme işlemi aynı seansta gerçekleştirilebilir.Böbrek içi lazerle taş kırma işlemi genel anestezi altında gerçekleştirilir. Kırılan taşın kırıntılarının mesaneye akması için genelde böbrekten mesaneye uzanan bir tel(DJ stent) kullanılabilir.Üreteroskopi ve Retrograd İntrarenal Cerrahi (RİRC) sonrası komplikasyon oranı ve hastanede yatış süresi düşüktür. Ancak operasyon süresinin uzaması ve ikinci bir operasyon yapılabilme ihtimali dezavantajları arasında sıralanabilir. İşlem sonrası mukoza yaralanması, idrarda kan görülmesi, işlem sonrası ateş gibi komplikasyonlar görülebilir ve genellikle herhangi bir müdahale gerektirmemekte bazen medikal tedavi gerekmektedir.Her hangi bir ameliyat kesisi yapılmadan işlemin idrar kanalından girilerek yapılması en büyük avantajları arasındadır. Bu sayede hastalar daha kısa sürede ev ve sosyal yaşamlarına dönebilmektedir.Üreteroskopi (Retrograd İntrarenal Cerrahi-RİRC) işlemi;Böbrek Taşı Hakkında Sık Sorulan SorularBöbrek taşı nasıl düşürülür?5 mm'nin altındaki böbrek taşları bol su tüketimi, egzersizlerle kendiliğinden düşebilir. Doktor kontrolünde kullanılan üreter kanallarını genişletici ilaç tedavileri ile de böbrek taşı düşürülebilir. Ancak 5 mm üstündeki böbrek taşları ameliyat ile böbreklerden temizlenebilir.Böbrek taşı düşürmenin en kolay yolu nedir?Böbrek taşını düşürmenin en kolay yolu idrar sıklığını artırarak taşın hareket etmesini ve büyümesini önlemek için bol su ve sıvı tüketmektir. Ayrıca sık sık yürüyüş yapmak, ses dalgası ile taş kırdırma ve doktorun önereceği ilaçlarda taşın kendiliğinden düşmesini sağlamaya iyi gelen yöntemlerdir.Böbrek taşı olduğu nasıl anlaşılır?Böbrek taşlarının en önemli belirtisi bel ağrısı, yan ağrısı veya böğür ağrısıdır. Ağrının dışında görülen bu belirtilerle böbrek taşı olduğu anlaşılır;Böbrek taşı düşürme belirtileri nelerdir?Böbrek taşları üreterlerinize hareket ettikçe bazı belirtilere neden olur. Böbrek taşı bulunduğunu ve taş düşürüldüğünü gösteren belirtiler bel ve sırt ağrısı, idrar yaparken yanma, idrarda kan, mide bulantısı, kusma, ateş ve titremedir.Böbrek taşını en hızlı ne düşürür?Böbrek taşını bol sıvı tüketimi ve doktor kontrolünde kullanılan ilaç tedavisi ile 2 hafta içinde düşürmek mümkün olabilmektedir.Taş düşürmek ne kadar sürer?Böbrek taşı bol sıvı tüketimi ve doktor kontrolünde kullanılan ilaç tedavisi ile 2 hafta içinde normal yolla düşürülebilir. Ancak 2 hafta içinde düşürülemeyen böbrek taşları ameliyat ile alınır.Böbrek taşı hangi yaşlarda görülür?Böbrek taşı rahatsızlığı toplumdaki her 10 kişiden birinde hayatının belli dönemlerinde karşılaştığı bir rahatsızlıktır. Çocukluk çağından ileri yaşa kadar yaşamın her döneminde vücutta böbrek taşı görülebilir.Ultrasonda taş görünür mü?Böbrek taşı günümüzdeki teknolojik imkanlar sayesinde kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Taş belirtileriyle doktora başvuran hasta için fiziki muayeneden sonra ürolojik röntgen, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri ile böbrek taşı teşhisi konulur.Böbrek taşı ağrısı ne tarafta olur?Hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen böbrek taşlarının en önemli belirtisi ağrıdır. Genellikle gelip giden ağrılara şeklinde kendisini belli eden böbrek taşına bağlı ağrılar bazı hastalarda hiç fark edilemeyecek kadar hafifken, bazılarında ise çok şiddetli olabilmektedir. Hastalar genellikle bu şikayeti "bel ağrısı, yan ağrısı veya böğür ağrısı’’ olarak tanımlarlar.Böbrek taşı ağrısı ne zaman başlar?Böbrek taşı ağrıları, taşın hastanın idrar kanalını tıkamasıyla başlar.Böbrek taşı idrar tahlilinde çıkar mı?Taş belirtileriyle doktora başvuran hasta için fiziki muayeneden sonra ürolojik röntgen, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerle taşların tamamına yakını tespit edilebilir. Bunun yanı sıra idrar yolu enfeksiyonlarını veya taşlardan dolayı idrarda kanamayı tespit etmek için bir idrar tahlili ve idrar kültürü yapılır.Böbrek taşı ne sıklıkla oluşur?Her 10 kişiden biri yaşamının bir döneminde böbrek taşı rahatsızlığı ile karşılaşabiliyor. Böbrek taşının sık görülmesinin en önemli nedenleri düzensiz beslenme şekilleri, hareketsiz yaşam, obezite, yaşanılan coğrafi bölgelerin özellikleri, yaş ve genetik faktörlerdir.Böbrek taşı ameliyatı kaç saat sürer?Böbrek taşı ameliyatları yaklaşık bir saat sürmektedir. 2 cm’den küçük boyutlardaki böbrek taşları, vücut dışı şok dalga tedavisi (ESWL) ya da idrar kanalından girilerek böbreğin içine kıvrımlı aletlerle ulaşılan ve taşın lazer ile kırılıp toz haline getirildiği Retrograd intrarenal cerrahi (fleksible üreteroskopi) yöntemi ile tedavi edilmektedir. Eğer taş 2 cm boyutunun üzerindeyse, genellikle bel bölgesinden 1 cm’lik bir kesi ile böbreğin içine girilerek taşları kırılıp dışarıya alınması yöntemi (perkutan nefrolitotomi) uygulanmaktadır. Tecrübeli merkezlerde birkaç seans olmak koşuluyla 2 cm’den büyük böbrek taşları Retrograd intrarenal cerrahi (fleksible üreteroskopi) yöntemiyle de tedavi edilebilmektedir. Ancak bu işlemlerin hangisinin uygulanacağına hastaya ait faktörler de göz önüne alınarak karar verilmektedir.Böbrek taşı için hangi doktora gidilir?Böbrek taşları için Üroloji doktoruna gidilmelidir. Böbrek taşına ne tür bir tedavi uygulanacağı üroloji doktorunun yapacağı muayene ve tetkiklerin ardından karar verilir. Böbrek taşlarının tedavisinde cerrahi yöntemlerin de bulunduğu göz önüne alarak böbrek taşı ameliyatlarında deneyimli bir üroloji doktoru ve alt yapısı yeterli bir hastanenin seçilmesi önemlidir.Çocuklarımda böbrek taşı olacak mı?Böbrek taşının bazı nedenleri kalıtsal özellik gösterebilir. Böbrek taşı olan bir kişinin çocuklarında böbrek taşı görülme olasılığı daha yüksektir.Böbrekte taş olunca ne olur?Böbrek taşları özellikle uzun süre tedavi edilmezse böbreklerde hasara neden olabilir. Tekrarlayan böbrek taşları ciddi enfeksiyonlara neden olursa, tıkayıcı özellik gösterirse ve tedavide geç kalınırsa böbrek kaybına bile yol açabilmektedir. | 15,291 |
238 | Hastalıklar | Böbrek Kanseri | Böbrek kanseri, en yaygın türü renal hücreli karsinom olan, böbrek hücrelerinde başlayan kanser türüdür. Böbrekler, omurganın her iki yanında belin üzerinde bulunan, kanı filtreleyen, temizleyen ve idrar üreten bir çift barbunya şeklindeki organlardır. Her biri yaklaşık 150 gram ağırlığında olan böbrekler büyük bir yağ dolgusu, alt kaburgalar ve birkaç kas tarafından yaralanmaya karşı korunur. Böbrekler vücuttaki geri dönüştürülebilir atıklardan geri dönüştürülemeyen atıkları sürekli olarak ayrıştırırken aynı zamanda kanı da temizlemektedir.Böbrek kanseri, en yaygın türü renal hücreli karsinom olan, böbrek hücrelerinde başlayan kanser türüdür. Böbrekler, omurganın her iki yanında belin üzerinde bulunan, kanı filtreleyen, temizleyen ve idrar üreten bir çift barbunya şeklindeki organlardır. Her biri yaklaşık 150 gram ağırlığında olan böbrekler büyük bir yağ dolgusu, alt kaburgalar ve birkaç kas tarafından yaralanmaya karşı korunur. Böbrekler vücuttaki geri dönüştürülebilir atıklardan geri dönüştürülemeyen atıkları sürekli olarak ayrıştırırken aynı zamanda kanı da temizlemektedir.
Böbrek Kanseri Nedir?Böbrek kanseri, böbrek hücrelerinin kötü huylu (kanserli) hale geldiği ve kontrolden çıkarak bir tümör oluşturduğu bir hastalıktır. Yani böbrek kanseri böbreklerdeki hücrelerin anormal büyümesinden kaynaklanır. Hemen hemen tüm böbrek kanserleri ilk önce böbrekteki küçük tüplerin (tübüllerin) astarında ortaya çıkar. Bu tür böbrek kanseri, renal hücreli karsinom olarak adlandırılır.Kanser türlerinin yaklaşık yüzde 2- 3’ünü oluşturan böbrek kanseri, böbreklerde kötü huylu hücrelerin büyümesi sonucu oluşur. Böbrek kanserinde erken tanı çok önemlidir. Bu hastalıkta erken tanı ve uygun tedavi yöntemleriyle başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir.Renal hücreli karsinomlar (RCC'ler), böbrek kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 90’ını oluşturur. Diğer böbrek kanseri türleri ise şunlardır: Geçiş hücreli karsinom veya böbrek pelvisinin iç yüzeyinde başlayan böbrek pelvis kanseri Wilms tümörü (nefroblastoma), 14 yaş ve altı çocuklarda en sık görülen kanser Nadir görülen renal sarkom, böbreğin yumuşak dokusunda gelişir.İyi huylu (böbrekteki kanser dışı lezyonlar) böbrek tümörleri nelerdir?İyi huylu böbrek tümörleri, ameliyat veya radyofrekans ablasyon gibi böbrek kanserleri için de kullanılan aynı tedavilerin birçoğu kullanılarak, yok edilerek tedavi edilebilir. Tedavi seçimi, tümörün boyutu ve herhangi bir semptoma neden olup olmadığı, tümör sayısı, tümörlerin her iki böbrekte olup olmadığı ve kişinin genel sağlığı gibi birçok faktöre bağlıdır.Anjiyomiyolipom Anjiyomiyolipomlar en sık görülen iyi huylu böbrek tümörüdür. Kadınlarda daha sık görülürler. Genetik bir durum olan tuberosklerozlu kişilerde gelişebilirler.Bu tümörler, farklı tipte bağ dokularından (kan damarları, düz kaslar ve yağ) oluşur. Herhangi bir belirtiye neden olmuyorlarsa genellikle yakından izlenebilir. Sorun yaratmaya başladığı takdirde (ağrı veya kanama gibi…) tedavi edilmeleri gerekebilir.Onkositom Onkositomlar, yaygın olmayan, bazen oldukça büyüyebilen iyi huylu böbrek tümörleridir. Erkeklerde daha sık görülür ve diğer organlara yayılmaz.Böbrek Kanseri Evreleri Nelerdir?Evreleme, kanserin ne kadar kapsamlı olduğunu belirleme süreci ve teşhisin önemli bir parçasıdır. Zira kanserin hangi evrede olduğuna göre en uygun tedavi seçenekleri belirlenir. Böbrek kanserinin evreleri Evre I'den (en az şiddetli evre) Evre IV'e kadar değişir. Hastaların böbrek kanseri olduğu doğrulandığında, doktor evrelemeyi tartışacaktır.Evre I (En az şiddetli evre)Tümör 7 cm veya daha küçüktür ve sadece böbrekte bulunur. Lenf düğümlerine veya uzak organlara yayılmamıştır.Evre II Tümör 7 cm'den büyüktür ve sadece böbrekte bulunur. Lenf düğümlerine veya uzak organlara yayılmamıştır.Evre IIIEvre III’de tümör, böbrek dışındaki çevre dokulara uzanım gösterir ve bölgesel lenf düğümlerine de yayılmış olabilir.Evre IVTümör, böbrekleri ve böbreküstü bezlerini sıkıştıran bağ dokusu tabakası olan Gerota fasyasının dışındaki bölgelere yayıldı ve böbreküstü bezine uzanıyor. Kanser çok sayıda lenf noduna ya da, kemikler, karaciğer ya da akciğerler gibi vücudun uzak alanlarına da yayılım gösterir.Böbrek Kanseri Neden Olur?Böbrek kanseri için kesin bir neden bilinmemekle birlikte böbrek kanseri riskini artıran bazı faktörler bulunmaktadır. Bunlar sigara kullanımı, yüksek tansiyon, diyabet, obezite, ailede böbrek kanseri öyküsü, kimyasallarla çalışma gibi mesleki maruziyet, yaş, genetik bozukluk ve cinsiyettir. Erkeklerde kadınlardan iki kat daha yaygın görülür. Böbrek kanseri riski yaşın ilermesiyle birlikte artar. Nitekim çoğu böbrek kanseri vakası 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür. Böbrek kanserinin nedeni tam olarak bilinmese de aşağıda sıralanan faktörler, böbrek kanserine yakalanma riskini artırabilir.Sigara içmek: Sigara içen kişilerin, sigara içmeyenlere göre böbrek kanserine yakalanma riski neredeyse iki katıdır. Tüm böbrek kanserleri türlerinin yaklaşık 3’te 1’inin sigarayla ilişkili olduğu düşünülmektedir Obezite: Obezite böbrek kanserine yol açabilecek bazı hormonlarda değişikliklere neden olabilir.Yüksek tansiyon: Yüksek tansiyon böbrek kanseri riskini artırabilir.Böbrek yetmezliği: Böbrek yetmezliği olan kişilerde böbrek kanseri gelişme riski daha yüksektir.Ailede kanser öyküsü: Ebeveyni, erkek kardeşi veya kız kardeşi (birinci derece akraba) böbrek kanseri olan kişiler yüksek risk altındadır.Kalıtsal durumlar: Böbrek kanserlerinin yaklaşık yüzde 2-3'ü, von Hippel-Lindau hastalığı, kalıtsal papiller RCC, Birt-Hogg-Dubé sendromu ve Lynch sendromu dahil olmak üzere belirli kalıtsal sendromları olan kişilerde gelişir.Radyasyona maruz kalma: Daha önce tedavi amacıyla radyasyon tedavisi uygulanmış ya da diğer sebeplerle uzun süreli radyasyona maruz kalmış kişilerde böbrek kanseri gelişme riski artış gösterebilir.İşyerinde toksik maddelere maruz kalma: Madencilik, çiftçilik, kaynak ve boyamada kullanılan bazı metal yağ gidericiler, arsenik veya kadmiyum gibi kimyasallara düzenli olarak maruz kaldıktan sonra böbrek kanserine yakalanma riski daha yüksek olabilir.Böbrek Kanseri Belirtileri Nelerdir?Böbrek kanseri erken evrelerinde genellikle belirti vermez. Böbrek kanseri semptom verecek kadar ilerlediğinde, pembe, kırmızı veya kola renginde olabilen kanlı idrar, sırt ve bel bölgesinde geçmeyen ağrı, iştahsızlık, yorgunluk, karın ağrısı, ateş ve terleme gibi belirtiler ortaya çıkar.Böbrek kanseri belirtileri şunlardır: İdrarda kan (hematüri) Sırt ve bel bölgesinde geçmeyen ağrı Yanlarda bel bölgesinde şişlik ve kitle varlığı Yüksek ateş ve aşırı terleme Halsizlik ve yorgunluk İştah kaybı Kilo kaybı AnemiYüksek tansiyon veya kandaki normalden düşük kırmızı hücre sayısı (RBC düşüklüğü) (anemi) de bir böbrek tümörüne işaret edebilir. Bu semptomlar daha seyrek görülür. Öte yandan tümör kemik, akciğer gibi organlara sıçrama göstermiş ise bu yayılıma bağlı olarak öksürük, kanlı balgam, kemik ağrılarına bağlı semptomlar da görülebilir.Böbrek Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek kanseri genellikle asemptomatik olduğundan yani belirti vermeyebildiği için, tümör çoğunlukla hasta başka bir nedenle tıbbi teste girdiğinde saptanır. Şöyle ki hastanın herhangi bir şikayetinde yapılan ultrason ve bilgisayarlı tomografi incelemelerinde, hiç farkında olmadığı bir böbrek tümörü, hastalık henüz erken evredeyken tespit edilebilir. Örneğin; hasta safra kesesi şikayeti ile doktora başvurup bir dahiliye uzmanı tarafından ultrasona yönlendirildiğinde, ultrason sırasında gelişmekte olan bir böbrek tümörünün yakalama ihtimali oldukça yüksektir.Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Emar (MR) taramaları genellikle doktorların böbrek kanserini teşhis etmek için ihtiyaç duyduğu tek testtir. Bazen doktorlar, bir tedavi önerisinde bulunmadan önce bir tümör hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarlarsa perkütan biyopsi olarak bilinen yöntemi de uygularlar. Bu işlem sırasında doktor, lokal anestezi kullanarak cildi uyuşturur. Daha sonra dokunun bir kısmını çekmek için küçük bir iğne kullanır.Doktorlar, tümörün yerini belirlemek ve iğnenin yerleştirilmesi ve geri çekilmesine rehberlik etmek için BT taramalarını veya ultrasonu (bilgisayar monitöründe görüntü oluşturmak için ses dalgalarının kullanılması) kullanabilir. Laboratuvarda hastalıkları inceleyen bir doktor olan bir patolog, kanser belirtileri için doku örneklerini mikroskop altında inceler.İdrar testleri böbrek kanserini teşhis etmez; ancak doktor, ileri böbrek kanserinin yaygın bir belirtisi olan idrarda kan olup olmadığını görmek isteyebilir. Öte yandan kan testleri, doktorların böbreklerin düzgün çalışıp çalışmadığını belirlemesine yardımcı olur; ancak böbrek kanseri teşhisi için kullanılmaz.Böbrek Kanseri TedavisiBöbrek kanseri tedavisi, tümörün türü, kanserin yayılıp yayılmadığı ve tedavi tercihleri gibi bir dizi faktöre bağlı olabilir. Böbrek kanserlerinin tedavisinde standart yöntem cerrahidir. Cerrahi prosedürün amacı, mümkün olduğunda normal böbrek fonksiyonunu koruyarak kanseri ortadan kaldırmaktır. Kanserin evresi, kitlenin büyüklüğü, kitlenin böbreğin hangi bölgesinde olduğu ve sayısı göz önünde bulundurularak böbreğin tamamı ya da sadece kitle kapalı yöntemle alınır. Şayet kanser böbreğin ötesine yayılmışsa, ek tedaviler önerilebilir.Etkilenen böbreğin çıkarılması (nefrektomi)Tam (radikal) bir nefrektomi, tüm böbreğin, sağlıklı doku sınırının ve bazen lenf düğümleri, adrenal bez veya diğer yapılar gibi yakındaki ek dokuların çıkarılmasını içerir.Cerrah, karın veya yan taraftaki tek bir kesiden (açık nefrektomi) veya karındaki bir dizi küçük kesiden (laparoskopik veya robotik yardımlı laparoskopik nefrektomi) nefrektomi yapabilir.Tümörün böbrekten çıkarılması (kısmi nefrektomi)Böbrek koruyucu veya nefron koruyucu cerrahi olarak da adlandırılan bu prosedür erken evre tümörlerinde uygulanan yaygın bir tedavi yöntemidir. Böbrek koruyucu cerrahide mümkün olduğunca böbrek fonksiyonunu korumak ve böbrek hastalığı ve diyaliz ihtiyacı gibi daha sonraki komplikasyon riskini azaltmak amaçlanır.Kemoterapi ve radyasyon tedavisi gibi cerrahi dışı tedavilerin böbrek kanseri tedavisinde etkinliği düşüktür.İmmünoterapi ivücudunuzun kendi bağışıklık sistemini güçlendirmek için çalışır. İmmünoterapi, ilerlemiş böbrek kanseri olan kişiler için bir tedavi seçeneğidir. Sitokinler (bağışıklık sistemini aktive eden proteinler) intravenöz veya oral yoldan verilebilir ve kanseri küçültebilir. Ayrıca ileri evre böbrek kanserleri için hedefe yönelik tedaviler de uygulanabilir. Hedefe yönelik tedaviler, belirli molekülleri hedefler. Hedefe yönelik tedavi ilaçları genellikle tablet şeklinde veya damardan verilir. Tirozin kinaz inhibitörleri (TKI'ler) ileri böbrek kanseri olan kişilerde denenmiş ve kemoterapi ilaçlarından daha az yan etkiye neden olduğu saptanmıştır.Not: Da Vinci Robotik Cerrahi, böbrek tümörü ameliyatlarında hastaya büyük avantajlar sağlamaktadır. Böbreğin kısmen alınması ya da böbrekteki tümörlü kısmın çıkarılması gibi durumlarda karından 4-5 delikle girilerek, tümörlü doku ayrılıp, büyük ameliyat kesisine gerek kalmadan, onkolojik ve cerrahi prensiplerden taviz verilmeden sorun giderilmektedir.Böbrek Kanseri ile İlgili Sık Sorulan SorularBöbrek kanseri tedavisinde uygulanabilen embolizasyon nedir?Cerrah bir kateter yerleştirir ve sentetik bir materyali kan damarına geçirir. Bu malzeme, tümörü oksijen ve besin maddelerinden mahrum bırakan ve büzülmesine neden olan böbreğe giden kan akışını bloke eder.Böbrek kanserine yakalanma önlenebilir mi?Böbrek kanserinin nedenleri tam olarak bilinmediğinden hastalığın yüzde yüz önlenmesi mümkün değildir; ancak sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz kombinasyonu, böbrek kanseri için önemli bir risk faktörü olan obezite hastalığını önlemeye yardımcı olacaktır.Böbrek kanseri ölümcül mü? Böbrek kanseri sürecinde iyileşme durumu kanserin bulunduğu evreye göre değişiklik gösterir. Böbrek kanseri vakalarının ortalama yaşam süreleri kanserin evrelerine göre belirleniyor olsa da bu durum kişiden kişiye farklılaşabilmektedir.
Böbrek Kanseri Nedir?Böbrek kanseri, böbrek hücrelerinin kötü huylu (kanserli) hale geldiği ve kontrolden çıkarak bir tümör oluşturduğu bir hastalıktır. Yani böbrek kanseri böbreklerdeki hücrelerin anormal büyümesinden kaynaklanır. Hemen hemen tüm böbrek kanserleri ilk önce böbrekteki küçük tüplerin (tübüllerin) astarında ortaya çıkar. Bu tür böbrek kanseri, renal hücreli karsinom olarak adlandırılır.Kanser türlerinin yaklaşık yüzde 2- 3’ünü oluşturan böbrek kanseri, böbreklerde kötü huylu hücrelerin büyümesi sonucu oluşur. Böbrek kanserinde erken tanı çok önemlidir. Bu hastalıkta erken tanı ve uygun tedavi yöntemleriyle başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir.Renal hücreli karsinomlar (RCC'ler), böbrek kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 90’ını oluşturur. Diğer böbrek kanseri türleri ise şunlardır:İyi huylu (böbrekteki kanser dışı lezyonlar) böbrek tümörleri nelerdir?İyi huylu böbrek tümörleri, ameliyat veya radyofrekans ablasyon gibi böbrek kanserleri için de kullanılan aynı tedavilerin birçoğu kullanılarak, yok edilerek tedavi edilebilir. Tedavi seçimi, tümörün boyutu ve herhangi bir semptoma neden olup olmadığı, tümör sayısı, tümörlerin her iki böbrekte olup olmadığı ve kişinin genel sağlığı gibi birçok faktöre bağlıdır.Anjiyomiyolipom Anjiyomiyolipomlar en sık görülen iyi huylu böbrek tümörüdür. Kadınlarda daha sık görülürler. Genetik bir durum olan tuberosklerozlu kişilerde gelişebilirler.Bu tümörler, farklı tipte bağ dokularından (kan damarları, düz kaslar ve yağ) oluşur. Herhangi bir belirtiye neden olmuyorlarsa genellikle yakından izlenebilir. Sorun yaratmaya başladığı takdirde (ağrı veya kanama gibi…) tedavi edilmeleri gerekebilir.Onkositom Onkositomlar, yaygın olmayan, bazen oldukça büyüyebilen iyi huylu böbrek tümörleridir. Erkeklerde daha sık görülür ve diğer organlara yayılmaz.Böbrek Kanseri Evreleri Nelerdir?Evreleme, kanserin ne kadar kapsamlı olduğunu belirleme süreci ve teşhisin önemli bir parçasıdır. Zira kanserin hangi evrede olduğuna göre en uygun tedavi seçenekleri belirlenir. Böbrek kanserinin evreleri Evre I'den (en az şiddetli evre) Evre IV'e kadar değişir. Hastaların böbrek kanseri olduğu doğrulandığında, doktor evrelemeyi tartışacaktır.Evre I (En az şiddetli evre)Tümör 7 cm veya daha küçüktür ve sadece böbrekte bulunur. Lenf düğümlerine veya uzak organlara yayılmamıştır.Evre II Tümör 7 cm'den büyüktür ve sadece böbrekte bulunur. Lenf düğümlerine veya uzak organlara yayılmamıştır.Evre IIIEvre III’de tümör, böbrek dışındaki çevre dokulara uzanım gösterir ve bölgesel lenf düğümlerine de yayılmış olabilir.Evre IVTümör, böbrekleri ve böbreküstü bezlerini sıkıştıran bağ dokusu tabakası olan Gerota fasyasının dışındaki bölgelere yayıldı ve böbreküstü bezine uzanıyor. Kanser çok sayıda lenf noduna ya da, kemikler, karaciğer ya da akciğerler gibi vücudun uzak alanlarına da yayılım gösterir.Böbrek Kanseri Neden Olur?Böbrek kanseri için kesin bir neden bilinmemekle birlikte böbrek kanseri riskini artıran bazı faktörler bulunmaktadır. Bunlar sigara kullanımı, yüksek tansiyon, diyabet, obezite, ailede böbrek kanseri öyküsü, kimyasallarla çalışma gibi mesleki maruziyet, yaş, genetik bozukluk ve cinsiyettir. Erkeklerde kadınlardan iki kat daha yaygın görülür. Böbrek kanseri riski yaşın ilermesiyle birlikte artar. Nitekim çoğu böbrek kanseri vakası 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür. Böbrek kanserinin nedeni tam olarak bilinmese de aşağıda sıralanan faktörler, böbrek kanserine yakalanma riskini artırabilir.Sigara içmek: Sigara içen kişilerin, sigara içmeyenlere göre böbrek kanserine yakalanma riski neredeyse iki katıdır. Tüm böbrek kanserleri türlerinin yaklaşık 3’te 1’inin sigarayla ilişkili olduğu düşünülmektedir Obezite: Obezite böbrek kanserine yol açabilecek bazı hormonlarda değişikliklere neden olabilir.Yüksek tansiyon: Yüksek tansiyon böbrek kanseri riskini artırabilir.Böbrek yetmezliği: Böbrek yetmezliği olan kişilerde böbrek kanseri gelişme riski daha yüksektir.Ailede kanser öyküsü: Ebeveyni, erkek kardeşi veya kız kardeşi (birinci derece akraba) böbrek kanseri olan kişiler yüksek risk altındadır.Kalıtsal durumlar: Böbrek kanserlerinin yaklaşık yüzde 2-3'ü, von Hippel-Lindau hastalığı, kalıtsal papiller RCC, Birt-Hogg-Dubé sendromu ve Lynch sendromu dahil olmak üzere belirli kalıtsal sendromları olan kişilerde gelişir.Radyasyona maruz kalma: Daha önce tedavi amacıyla radyasyon tedavisi uygulanmış ya da diğer sebeplerle uzun süreli radyasyona maruz kalmış kişilerde böbrek kanseri gelişme riski artış gösterebilir.İşyerinde toksik maddelere maruz kalma: Madencilik, çiftçilik, kaynak ve boyamada kullanılan bazı metal yağ gidericiler, arsenik veya kadmiyum gibi kimyasallara düzenli olarak maruz kaldıktan sonra böbrek kanserine yakalanma riski daha yüksek olabilir.Böbrek Kanseri Belirtileri Nelerdir?Böbrek kanseri erken evrelerinde genellikle belirti vermez. Böbrek kanseri semptom verecek kadar ilerlediğinde, pembe, kırmızı veya kola renginde olabilen kanlı idrar, sırt ve bel bölgesinde geçmeyen ağrı, iştahsızlık, yorgunluk, karın ağrısı, ateş ve terleme gibi belirtiler ortaya çıkar.Böbrek kanseri belirtileri şunlardır:Yüksek tansiyon veya kandaki normalden düşük kırmızı hücre sayısı (RBC düşüklüğü) (anemi) de bir böbrek tümörüne işaret edebilir. Bu semptomlar daha seyrek görülür. Öte yandan tümör kemik, akciğer gibi organlara sıçrama göstermiş ise bu yayılıma bağlı olarak öksürük, kanlı balgam, kemik ağrılarına bağlı semptomlar da görülebilir.Böbrek Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek kanseri genellikle asemptomatik olduğundan yani belirti vermeyebildiği için, tümör çoğunlukla hasta başka bir nedenle tıbbi teste girdiğinde saptanır. Şöyle ki hastanın herhangi bir şikayetinde yapılan ultrason ve bilgisayarlı tomografi incelemelerinde, hiç farkında olmadığı bir böbrek tümörü, hastalık henüz erken evredeyken tespit edilebilir. Örneğin; hasta safra kesesi şikayeti ile doktora başvurup bir dahiliye uzmanı tarafından ultrasona yönlendirildiğinde, ultrason sırasında gelişmekte olan bir böbrek tümörünün yakalama ihtimali oldukça yüksektir.Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Emar (MR) taramaları genellikle doktorların böbrek kanserini teşhis etmek için ihtiyaç duyduğu tek testtir. Bazen doktorlar, bir tedavi önerisinde bulunmadan önce bir tümör hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarlarsa perkütan biyopsi olarak bilinen yöntemi de uygularlar. Bu işlem sırasında doktor, lokal anestezi kullanarak cildi uyuşturur. Daha sonra dokunun bir kısmını çekmek için küçük bir iğne kullanır.Doktorlar, tümörün yerini belirlemek ve iğnenin yerleştirilmesi ve geri çekilmesine rehberlik etmek için BT taramalarını veya ultrasonu (bilgisayar monitöründe görüntü oluşturmak için ses dalgalarının kullanılması) kullanabilir. Laboratuvarda hastalıkları inceleyen bir doktor olan bir patolog, kanser belirtileri için doku örneklerini mikroskop altında inceler.İdrar testleri böbrek kanserini teşhis etmez; ancak doktor, ileri böbrek kanserinin yaygın bir belirtisi olan idrarda kan olup olmadığını görmek isteyebilir. Öte yandan kan testleri, doktorların böbreklerin düzgün çalışıp çalışmadığını belirlemesine yardımcı olur; ancak böbrek kanseri teşhisi için kullanılmaz.Böbrek Kanseri TedavisiBöbrek kanseri tedavisi, tümörün türü, kanserin yayılıp yayılmadığı ve tedavi tercihleri gibi bir dizi faktöre bağlı olabilir. Böbrek kanserlerinin tedavisinde standart yöntem cerrahidir. Cerrahi prosedürün amacı, mümkün olduğunda normal böbrek fonksiyonunu koruyarak kanseri ortadan kaldırmaktır. Kanserin evresi, kitlenin büyüklüğü, kitlenin böbreğin hangi bölgesinde olduğu ve sayısı göz önünde bulundurularak böbreğin tamamı ya da sadece kitle kapalı yöntemle alınır. Şayet kanser böbreğin ötesine yayılmışsa, ek tedaviler önerilebilir.Etkilenen böbreğin çıkarılması (nefrektomi)Tam (radikal) bir nefrektomi, tüm böbreğin, sağlıklı doku sınırının ve bazen lenf düğümleri, adrenal bez veya diğer yapılar gibi yakındaki ek dokuların çıkarılmasını içerir.Cerrah, karın veya yan taraftaki tek bir kesiden (açık nefrektomi) veya karındaki bir dizi küçük kesiden (laparoskopik veya robotik yardımlı laparoskopik nefrektomi) nefrektomi yapabilir.Tümörün böbrekten çıkarılması (kısmi nefrektomi)Böbrek koruyucu veya nefron koruyucu cerrahi olarak da adlandırılan bu prosedür erken evre tümörlerinde uygulanan yaygın bir tedavi yöntemidir. Böbrek koruyucu cerrahide mümkün olduğunca böbrek fonksiyonunu korumak ve böbrek hastalığı ve diyaliz ihtiyacı gibi daha sonraki komplikasyon riskini azaltmak amaçlanır.Kemoterapi ve radyasyon tedavisi gibi cerrahi dışı tedavilerin böbrek kanseri tedavisinde etkinliği düşüktür.İmmünoterapi ivücudunuzun kendi bağışıklık sistemini güçlendirmek için çalışır. İmmünoterapi, ilerlemiş böbrek kanseri olan kişiler için bir tedavi seçeneğidir. Sitokinler (bağışıklık sistemini aktive eden proteinler) intravenöz veya oral yoldan verilebilir ve kanseri küçültebilir. Ayrıca ileri evre böbrek kanserleri için hedefe yönelik tedaviler de uygulanabilir. Hedefe yönelik tedaviler, belirli molekülleri hedefler. Hedefe yönelik tedavi ilaçları genellikle tablet şeklinde veya damardan verilir. Tirozin kinaz inhibitörleri (TKI'ler) ileri böbrek kanseri olan kişilerde denenmiş ve kemoterapi ilaçlarından daha az yan etkiye neden olduğu saptanmıştır.Not: Da Vinci Robotik Cerrahi, böbrek tümörü ameliyatlarında hastaya büyük avantajlar sağlamaktadır. Böbreğin kısmen alınması ya da böbrekteki tümörlü kısmın çıkarılması gibi durumlarda karından 4-5 delikle girilerek, tümörlü doku ayrılıp, büyük ameliyat kesisine gerek kalmadan, onkolojik ve cerrahi prensiplerden taviz verilmeden sorun giderilmektedir.Böbrek Kanseri ile İlgili Sık Sorulan SorularBöbrek kanseri tedavisinde uygulanabilen embolizasyon nedir?Cerrah bir kateter yerleştirir ve sentetik bir materyali kan damarına geçirir. Bu malzeme, tümörü oksijen ve besin maddelerinden mahrum bırakan ve büzülmesine neden olan böbreğe giden kan akışını bloke eder.Böbrek kanserine yakalanma önlenebilir mi?Böbrek kanserinin nedenleri tam olarak bilinmediğinden hastalığın yüzde yüz önlenmesi mümkün değildir; ancak sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz kombinasyonu, böbrek kanseri için önemli bir risk faktörü olan obezite hastalığını önlemeye yardımcı olacaktır.Böbrek kanseri ölümcül mü? Böbrek kanseri sürecinde iyileşme durumu kanserin bulunduğu evreye göre değişiklik gösterir. Böbrek kanseri vakalarının ortalama yaşam süreleri kanserin evrelerine göre belirleniyor olsa da bu durum kişiden kişiye farklılaşabilmektedir. | 8,693 |
239 | Hastalıklar | Bradikardi (yavaş kalp hızı) | Düşük kalp hızı olarak da bilinen bradikardi günümüzde pek çok insanda görülüyor. Sık bayılma, kalp yetmezliği, ani kalp durması gibi ciddi problemlere neden olabilen bradikardi konusunda mutlaka bir uzmana danışılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Gülsüm Bingöl, bradikardi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Düşük kalp hızı olarak da bilinen bradikardi günümüzde pek çok insanda görülüyor. Sık bayılma, kalp yetmezliği, ani kalp durması gibi ciddi problemlere neden olabilen bradikardi konusunda mutlaka bir uzmana danışılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Gülsüm Bingöl, bradikardi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Bradikardi nedir?Bradikardi, düşük (yavaş) kalp atış hızı anlamına gelmektedir. Hareketsiz halde oturan bir yetişkinin normal kalp atış hızı dakikada 60-100 seviyelerinde olması gerekmektedir. Bradikardi varlığında nabız 60’ın altındadır. Bradikardi bazı insanlarda herhangi bir soruna ya da şikayete neden olmamaktadır. Bazen de ciddi sonuçları olabilir. Düşük nabız, kalpte bulunan elektrik sistemlerindeki bir sorundan kaynaklanıyor olabileceği için bir uzmana danışılması önem taşımaktadır.Bradikardi belirtileri nelerdir?Çok yavaş bir kalp hızı beyne yetersiz kan gitmesine neden olabilir ve genellikle belirtiler buna bağlı oluşur. Bradikardi belirtileri şöyle sıralanmaktadır: Yorgunluk veya halsizlik Baş dönmesi veya göz kararması Bilinç bulanıklığı, konfüzyon Bayılma (veya bayılacak gibi olma ) atakları Nefes darlığı Egzersiz kapasitesinde azalma, egzersizle çabuk yorulma Kalp durmasıBradikardi neden olur? Risk faktörleri nelerdir?Bradikardiye neden olabilecek sorunlar şöyle sıralanmaktadır: Kalbin doğal kalp pili olarak adlandırılan sinoatriyal (SA) düğüm denilen bölgesi ile ilgili sorunlar, Elektriksel uyarıların düzgün bir şekilde ilerlemesine izin vermeyen kalbin iletim yollarındaki sorunlar Hipotiroidizm (tiroid hormonunun az olması) gibi metabolik problemler Yapısal kalp hastalığı veya kalp krizine bağlı Yan etki olarak bradikardiye neden olabilen bazı kalp ilaçları Yaşlanmaya bağlı ileti yollarının hasarlanması Bazı doğumsal kalp rahatsızlıkları Kalp kası iltihabı (miyokardit) Bazen kalp ameliyatları sonrası oluşabilecek komplikasyonlar Potasyum veya kalsiyum gibi kandaki elektrolitlerin dengesizliği Uyku sırasında tekrarlayan solunum durmaları (obstrüktif uyku apne sendromu) Romatizmal ateş veya lupus gibi enflamatuar hastalıklar Sakinleştirici ilaçlar, kalp ritmi bozuklukları ilaçları, yüksek tansiyon ilaçları ve psikiyatrik tedavide kullanılan belirli ilaçlarBradikardi tanısı nasıl konulur?Bradikardi kalp hızının yavaş olması durumudur. Dinlenme halindeki yetişkin kalbi genellikle dakikada 60 ila 100 kez atar. Kalp hızının dakikada 60’tan düşük olmasına bradikardi denir. Kalp hızının nabız sayımı, kalbin dinlenmesi, elektronik tansiyon aletleri, puls-oksimetre ya da elektrokardiyografi gibi yöntemlerle nabız düşüklüğü saptanabilir. Kalp hızının düşük olduğu ancak normal olan bazı istisnai durumlar vardır. Örneğin; derin uyku sırasında kalp hızı dakikada 60‘ın altına düşebilir veya fiziksel olarak aktif yetişkinlerde (ve sporcular) genellikle daha yavaş kalp hızına sahiptir.Bradikardi tedavisi nasıldır?Sınırda veya ara sıra olan bradikardi tedavi gerektirmeyebilir. Daha ciddi veya uzun süreli bradikardi de altta yatan bir neden varsa öncelikle o durum ortadan kaldırılır. Örneğin, direk nabız düşürücü bir ilaç kullanılıyorsa ya da yan etkileri yavaş kalp hızına neden bir ilaç alımı varsa öncelikle ilaç dozu ayarlanır veya kesilebilir.Kalp hızını azaltan ilaçların doktorun belirttiği şekilde alınması, ilaç dozu artırılırken nabız takibi yapılması, birden fazla nabız düşürücü etkisi olan ilacın bir arada kullanılırken dikkatli olunması bradikardiyi önlemede önemlidir.Yine düzenli check-up yapılması ve nabız düşüklüğünü düşündüren durumlarda kardiyoloğa başvurulması olumsuz olayların önlenmesinde son derece önemlidir.İlaca veya geçici başka bir duruma bağlı olmayan şikayet yaratan ya da çok düşük kalp hızının olduğu durumlarda kalp pili gerekebilir. Kalp pili kalbin ritmini düzenleyerek kalp hızını olması gerektiği gibi hızlandırır.Bradikardi Hakkında Sık Sorulan SorularBradikardi ölüme yol açar mı?Bradikardinin olası ve en ciddi komplikasyonları arasında sık bayılma, kalbin yeterince kan pompalayamaması (kalp yetmezliği) ya da ani kalp durması veya ani ölüm yer alır. Bununla birlikte göğüs ağrısı (angina pektoris), düşük tansiyon (hipotansiyon) ya da yüksek tansiyon (hipertansiyon) da komplikasyonları arasında yer alır.Kalp hızı yavaşlarsa ne olur?Kalp hızının yavaşlaması beyne ve diğer organlara yeterli miktarda kan gitmesini engelleyerek bu organların yeterli oksijen almasını engelleyebilir ve buna bağlı oksijenlenmesini bozabilir. Bunun sonucunda da göğüs ağrısı, hafıza sorunları, baş dönmesi, baygınlık hissi, fiziksel aktivite sırasında çabuk yorulma, bayılma (senkop) ve nefes darlığı gibi şikâyetlere yol açabilir.Nabız 50'nin altına düşerse ne olur? Bradikardi kalp hızının 60 altında olmasıdır ancak şikâyetler genelde kalp hızı 50'nin altında iken ortaya çıkar. Bu hız 40'ın altına düşerse ya da 60’ın altında iken belirtilere yola açıyorsa tehlikelidir ve müdahale etmek gerekir. Sporcularda, uykuda, düzenli egzersiz yapanlarda istirahatte hiç şikâyet olmadan bu değerin altında nabızlar görülebilir.Bradikardi müdahale sınırı nedir?Bradikardinin tedavisinin esasını altta yatan nedenin tedavisi oluşturur. Altta yatan tiroid bezinin az çalışması, uyku apnesi, elektrolit bozukluğu gibi durumlar varsa önce bunların tedavisi yapılır; ilaçlara bağlı bradikardi söz konusuysa ilaçların dozlarının değiştirilmesi gerekir. Eğer tehlikeli boyutta bir yavaşlama söz konusuysa kalp pili takmak gerekebilir. Genellikle dakikada 40'in altındaki ya da 60 altı da olsa şikâyete yol açan kalp hızı düşüklüklerine müdahale gerekir. Bunun yanında kalp hızı dışında elektrokardiyografide ritmin şekli ileti yollarındaki sorunun ciddiyetini belirlemede ve müdahale kararında etkilidir.Gençlerde bradikardi neden olur? Yavaş bir kalp hızı her zaman bir sorun olduğu anlamına gelmez. Örneğin, dinlenme sırasında dakikada 40 ila 60 arasında bir kalp hızı uyku sırasında ve bazı insanlarda, özellikle sağlıklı genç yetişkinlerde ve eğitimli sporcularda oldukça yaygındır. Çocuk ve ergenlerde en sık neden sinüs bradikardisidir. Yani uyarının kaynağı olan sinüs düğümü düşük hızda elektrik akımı çıkarır. Sinüs bradikardisi çoğunlukla normal fizyolojik bir yanıttır. Ancak genç de olsa bradikardiyi düşündüren şikâyetler varsa, yapısal kalp hastalığı ya da ilaç kullanım öyküsü varsa nabız sayısı fizyolojik kabul edilen değerlerin de altındaysa ileri inceleme gerekir.
Bradikardi nedir?Bradikardi, düşük (yavaş) kalp atış hızı anlamına gelmektedir. Hareketsiz halde oturan bir yetişkinin normal kalp atış hızı dakikada 60-100 seviyelerinde olması gerekmektedir. Bradikardi varlığında nabız 60’ın altındadır. Bradikardi bazı insanlarda herhangi bir soruna ya da şikayete neden olmamaktadır. Bazen de ciddi sonuçları olabilir. Düşük nabız, kalpte bulunan elektrik sistemlerindeki bir sorundan kaynaklanıyor olabileceği için bir uzmana danışılması önem taşımaktadır.Bradikardi belirtileri nelerdir?Çok yavaş bir kalp hızı beyne yetersiz kan gitmesine neden olabilir ve genellikle belirtiler buna bağlı oluşur. Bradikardi belirtileri şöyle sıralanmaktadır:Bradikardi neden olur? Risk faktörleri nelerdir?Bradikardiye neden olabilecek sorunlar şöyle sıralanmaktadır:Bradikardi tanısı nasıl konulur?Bradikardi kalp hızının yavaş olması durumudur. Dinlenme halindeki yetişkin kalbi genellikle dakikada 60 ila 100 kez atar. Kalp hızının dakikada 60’tan düşük olmasına bradikardi denir. Kalp hızının nabız sayımı, kalbin dinlenmesi, elektronik tansiyon aletleri, puls-oksimetre ya da elektrokardiyografi gibi yöntemlerle nabız düşüklüğü saptanabilir. Kalp hızının düşük olduğu ancak normal olan bazı istisnai durumlar vardır. Örneğin; derin uyku sırasında kalp hızı dakikada 60‘ın altına düşebilir veya fiziksel olarak aktif yetişkinlerde (ve sporcular) genellikle daha yavaş kalp hızına sahiptir.Bradikardi tedavisi nasıldır?Sınırda veya ara sıra olan bradikardi tedavi gerektirmeyebilir. Daha ciddi veya uzun süreli bradikardi de altta yatan bir neden varsa öncelikle o durum ortadan kaldırılır. Örneğin, direk nabız düşürücü bir ilaç kullanılıyorsa ya da yan etkileri yavaş kalp hızına neden bir ilaç alımı varsa öncelikle ilaç dozu ayarlanır veya kesilebilir.Kalp hızını azaltan ilaçların doktorun belirttiği şekilde alınması, ilaç dozu artırılırken nabız takibi yapılması, birden fazla nabız düşürücü etkisi olan ilacın bir arada kullanılırken dikkatli olunması bradikardiyi önlemede önemlidir.Yine düzenli check-up yapılması ve nabız düşüklüğünü düşündüren durumlarda kardiyoloğa başvurulması olumsuz olayların önlenmesinde son derece önemlidir.İlaca veya geçici başka bir duruma bağlı olmayan şikayet yaratan ya da çok düşük kalp hızının olduğu durumlarda kalp pili gerekebilir. Kalp pili kalbin ritmini düzenleyerek kalp hızını olması gerektiği gibi hızlandırır.Bradikardi Hakkında Sık Sorulan SorularBradikardi ölüme yol açar mı?Bradikardinin olası ve en ciddi komplikasyonları arasında sık bayılma, kalbin yeterince kan pompalayamaması (kalp yetmezliği) ya da ani kalp durması veya ani ölüm yer alır. Bununla birlikte göğüs ağrısı (angina pektoris), düşük tansiyon (hipotansiyon) ya da yüksek tansiyon (hipertansiyon) da komplikasyonları arasında yer alır.Kalp hızı yavaşlarsa ne olur?Kalp hızının yavaşlaması beyne ve diğer organlara yeterli miktarda kan gitmesini engelleyerek bu organların yeterli oksijen almasını engelleyebilir ve buna bağlı oksijenlenmesini bozabilir. Bunun sonucunda da göğüs ağrısı, hafıza sorunları, baş dönmesi, baygınlık hissi, fiziksel aktivite sırasında çabuk yorulma, bayılma (senkop) ve nefes darlığı gibi şikâyetlere yol açabilir.Nabız 50'nin altına düşerse ne olur? Bradikardi kalp hızının 60 altında olmasıdır ancak şikâyetler genelde kalp hızı 50'nin altında iken ortaya çıkar. Bu hız 40'ın altına düşerse ya da 60’ın altında iken belirtilere yola açıyorsa tehlikelidir ve müdahale etmek gerekir. Sporcularda, uykuda, düzenli egzersiz yapanlarda istirahatte hiç şikâyet olmadan bu değerin altında nabızlar görülebilir.Bradikardi müdahale sınırı nedir?Bradikardinin tedavisinin esasını altta yatan nedenin tedavisi oluşturur. Altta yatan tiroid bezinin az çalışması, uyku apnesi, elektrolit bozukluğu gibi durumlar varsa önce bunların tedavisi yapılır; ilaçlara bağlı bradikardi söz konusuysa ilaçların dozlarının değiştirilmesi gerekir. Eğer tehlikeli boyutta bir yavaşlama söz konusuysa kalp pili takmak gerekebilir. Genellikle dakikada 40'in altındaki ya da 60 altı da olsa şikâyete yol açan kalp hızı düşüklüklerine müdahale gerekir. Bunun yanında kalp hızı dışında elektrokardiyografide ritmin şekli ileti yollarındaki sorunun ciddiyetini belirlemede ve müdahale kararında etkilidir.Gençlerde bradikardi neden olur? | 4,238 |
240 | Hastalıklar | Böbrek üstü bezi kanseri | Böbreklerin üstünde yer alan, vücut işleyişi için büyük önem taşıyan adrenalin, noradrenalin, aldosteron, kortizol, testesteron ve östrojen gibi hormonların üretimini sağlayan böbrek üstü bezlerinde kitleler oluşabiliyor. Adrenal tümörler de denilen böbrek üstü bezi tümörleri iyi huylu olabileceği gibi kötü de çıkabiliyor. Böbrek üstü bezi kanseri 5 yaşından küçük çocukları ve 40-50’li yaşlardaki kişileri daha çok etkiliyor. Erken teşhis durumunda tedavisi mümkün olan böbrek üstü bezi kanserinin nedeni tam olarak bilinmiyor. Açıklanamayan kilo kaybı veya kilo alımı, kas güçsüzlüğü, mide bulantısı, kusma ve göbekte çatlaklar oluşması gibi belirtileri bulunan böbrek üstü bezi kanserinin tedavisi ise cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve ilaç tedavileri olarak uygulanabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Emrah Yakut, böbrek üstü bezi kanseri ile ilgili bilgi verdi. Böbreklerin üstünde yer alan, vücut işleyişi için büyük önem taşıyan adrenalin, noradrenalin, aldosteron, kortizol, testesteron ve östrojen gibi hormonların üretimini sağlayan böbrek üstü bezlerinde kitleler oluşabiliyor. Adrenal tümörler de denilen böbrek üstü bezi tümörleri iyi huylu olabileceği gibi kötü de çıkabiliyor. Böbrek üstü bezi kanseri 5 yaşından küçük çocukları ve 40-50’li yaşlardaki kişileri daha çok etkiliyor. Erken teşhis durumunda tedavisi mümkün olan böbrek üstü bezi kanserinin nedeni tam olarak bilinmiyor. Açıklanamayan kilo kaybı veya kilo alımı, kas güçsüzlüğü, mide bulantısı, kusma ve göbekte çatlaklar oluşması gibi belirtileri bulunan böbrek üstü bezi kanserinin tedavisi ise cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve ilaç tedavileri olarak uygulanabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Emrah Yakut, böbrek üstü bezi kanseri ile ilgili bilgi verdi.
Böbrek üstü bezi kanseri (feokromositoma) nedir?Böbrek üstü bezi kanseri (adrenal kanser), böbreklerin üzerinde bulunan küçük, üçgen şeklinde olan bezlerden (adrenal bezler) birinde veya her ikisinde başlayan nadir bir kanserdir. Adrenal bezler, vücuttaki hemen hemen her organ ve dokuya talimat veren hormonları üretir. Her yaşta ortaya çıkabilen ancak 5 yaşından küçük çocukları ve 40-50’li yaşlardaki kişileri daha çok etkileyen böbrek üstü bezi kanserinin erken teşhis durumunda tedavisi mümkündür. Ancak metastaz yapmış böbrek üstü bezi kanserinin tedavi şansı daha düşük olmaktadır.Böbrek üstü bezinde oluşan tümörlerin çoğu kanser olmamakta, iyi huylu tümörler de olabilmektedir. Adenom veya feokromositoma gibi iyi huylu tümörler de böbrek üstü bezlerde gelişebilir. Bir böbrek üstü bezi tümörünün kanser mi yoksa iyi huylu mu olduğunu belirlemek genellikle zordur. İyi huylu tümörler yayılmazken, kanser olan tümörler lenf düğümlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılabilmektedir. Adrenal bezlerde başlayan tümörler şu şekilde sıralanabilir: Adenom: Bu, böbrek üstü bezi tümörünün en yaygın türüdür. Kanser değildir, iyi huylu kitlelerdir. Adrenal korteks kanseri (adrenal kortikal karsinom): Nadir görülen bir tümördür. Ancak kanserli böbrek üstü bezi tümörünün en yaygın türünü oluşturur. Feokromositoma: Bu, adrenal bezlerin içinde (medullada) hormon yapan bir tümördür. Çoğu durumda kanser değildir. Nöroblastom: Kanser türü olan olan nöroblastom, en sık çocuklarda böbrek üstü bezinde başlar. Ancak boyun, göğüs veya omurilikte de başlayabilir.Böbrek üstü bezinde kitle, tümor neden oluşur?Böbrek üstü bezi kanserinin nedenleri tam olarak belirlenememiştir. Yapılan çalışmalarda net olmamakla birlikte DNA’da meydana gelen mutasyonların böbreküstü bezindeki hücrelerin kanserli hale gelmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Böbrek üstü bezi kanserinin, bir adrenal bez hücresinin DNA'sında mutasyonlar meydana geldiğinde oluştuğu varsayılır. Tümör hücreleri parçalanabilir ve vücudun diğer bölgelerine yayılabilir.Böbrek üstü bezi kanseri (feokromositoma) belirtileri nelerdir? “Böbrek üstü bezi kanseri nasıl anlaşılır” sorusu en sık sorulan sorular arasında yer almaktadır. Böbrek üstü bezi kanseri belirtilerine genellikle tümörün ürettiği hormonlar neden olur. Bazı semptomlar, tümör çok büyük olduğunda ve yakındaki organlara baskı yaptığında ortaya çıkar. Böbrek üstü bezi tümörü belirti ve semptomları şunları içerir: Açıklanamayan kilo alımı veya kilo kaybı Kas Güçsüzlüğü Ciltte kırmızıya yakın pembe -mor çatlaklar Kadınlarda yüzde kıllanma, kafada saç dökülmesi ve adet düzensizliğine neden olabilecek hormon değişiklikleri Erkeklerde meme dokusunun büyümesine ve testislerin küçülmesine neden olabilecek hormon değişiklikleri Mide bulantısı, kusma Karın veya sırt ağrısı Ateş İştah kaybı Göbekte çatlaklar oluşması Kas krampları Baş ağrısı Karında dolgunluk hissi veya sadece küçük bir miktar yedikten sonra tokluk hissi Cinsel sorunlar Omuzlarda ve boynun arkasındaki yağlı alanlar Düşük potasyum seviyeleri Anksiyete veya yeni panik ataklar Yüksek kan basıncı DiyabetBöbrek üstü bezi kanseri nasıl anlaşılır? Tanısı nasıl konur?Böbrek üstü bezi kanserinin teşhis edilebilmesi için öncelikle uzman hekim tarafından fiziki muayene gerçekleştirilir. Hasta hikayesi ve semptomlar dinlendikten sonra eğer bir kanser olgusundan şüpheleniliyorsa bazı testlerin yapılması gerekir. Bu testler şu şeklide sıralanabilir:Kan ve İdrar testleri: Kan ve idrarda bulunan kortizol, aldosteron ve androjenler gibi adrenal bezlerin ürettiği olağan dışı hormon seviyelerinin tespitini sağlar.Görüntüleme Testleri: MR, Bilgisayarlı Tomografi ve Pet –CT gibi görüntüleme testleri ile adrenal bezlerdeki herhangi bir büyümeyi tespit etmek ve tümörün vücudun başka bölgelere yayılıp yayılmadığını kontrol etmek için yapılırBiyopsi ve Patoloji Testleri: Böbrek üstü bezi kanserinden şüphelenilmesi durumunda alınacak olan biyopsi örneği ve patolojik inceleme tümörün içeriği hakkında bilgi verir.Böbrek üstü bezi kanseri tedavi yolları nelerdir?Böbrek üstü bezi kanserinin tedavisi kanserin türüne, test sonuçlarına ve kanserin evresine göre değişebilir. Tedavinin amacı hastayı iyileştirmek, tümörün evresine göre kanseri kontrol altına almak ve kanserin yol açtığı sıkıntıları hafifletmek olabilir. Bu hastalığın tedavisi genellikle kanserin tamamını çıkarmak için cerrahiyi içerir.Cerrahi: Böbrek üstü bezi kanserinin ana tedavisi, adrenalektomi adı verilen bir operasyon olan adrenal bezin çıkarılmasıdır. Cerrah, kanserin yayıldığı herhangi bir alan da dahil olmak üzere, kanseri mümkün olduğunca çıkarmaya çalışır. Yakınındaki lenf düğümlerinin de yayılım açısından kontrol edilmesi ve gerektiğinde çıkarılması gerekir. Böbrek üstü bezini çıkarmanın bir yolu sırtta bir kesi yapmak olsa da bu yöntem büyük tümörleri görmek açısından sıkıntı yaratabilmektedir. Bu sebeple çoğunlukla cerrahi karnın ön tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu yöntem ile tümör daha net görünmekte ve yayılıp yayılmadığı daha net anlaşılmaktadır. Yayılan kanser vakalarında ise gerektiğinde bu ameliyatta, yayılan organlar da tümden ya da kısmi olarak çıkarılabilir. Küçük adrenal tümörleri ise laparoskopi yöntemi ile çıkarmak da mümkündür. Laparoskopik cerrahi, iyi huylu tümörleri tedavi etmek için kullanılsa bile genellikle daha büyük böbrek üstü bezi kanserlerini çıkarmak için uygun değildir. Çünkü bu laparoskopik cerrahi ile tümörün tek parça şeklinde değil de, çoğunlukla parçalanarak çıkarılması gerekir. Bu durum da kanserin yayılma riskini artırabilir.Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi, adrenal kanser için ana başlangıç tedavisi olarak genellikle kullanılmaz. Çünkü kanser hücrelerinin x-ışınları ile öldürülmesi kolay değildir. Radyasyon tedavisi bazen böbrek üstü bezi kanseri ameliyatından sonra kalan kanserli hücreleri öldürmek ya da tümörün geri gelmesini önlemek için kullanılabilir. Buna “Adjuvan” tedavi denir. Radyasyon, kemikler veya beyin gibi kanser yayılım alanlarını tedavi etmek ve kanser semptomlarını azaltmaya yardımcı olması için de kullanılabilir.Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldürmek için belli ilaç türlerinin kullanılmasıdır. Tipik olarak, ilaçlar damardan veya ağızdan (hap şeklinde) verilir. Bu ilaçlar kan dolaşımına girerek tüm vücuda ulaşarak bu tedaviyi böbrek üstü bezinin ötesindeki organlara yayılmış (metastaz yapmış) kanser için faydalı hale getirir. Ameliyatla alınamayan veya ilk tedavilerden sonra geri dönen adrenal kanserler için kemoterapi, kanserin ilerlemesini yavaşlatmak için bir seçenektir.Tekrarlama riskini azaltmak için ilaç kullanımı: Ameliyat ile kanserin tümü çıkarıldıktan sonra bir süre hastalara adjuvan tedavi verilebilir ve geride kalan ancak görülemeyecek kadar küçük olan hücrelerin öldürülmesi amaçlanır.Hormon seviyelerini kontrol eden ilaçlar: Çoğu zaman hastalar böbrek üstü bezinin alınmasının ardından hormonal takviyeler almak durumundadır. Bu ilaçlar kanser tarafından üretilen hormonları bloke etmek veya hormonların etkilerini azaltmak için kullanılabilir. Bu ilaçların bazılarıyla yapılan tedavinin bir endokrinolog tarafından denetlenmesi gerekir.BÖBREK ÜSTÜ BEZİ KANSERİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARBöbrek üstü bezi nedir? Adrenal bez nedir?Böbrek üstü bezi yani adrenaller, böbreklerin her birinin üzerinde bulunan küçük bezlerdir. Bu bezler küçük, sarımsı renklidir ve normalde yaklaşık 10 gram ağırlığındadır. Vücudun hormon üreten doku ve organlardan oluşan endokrin sistemi için önem taşır. Hormonlar, vücuttaki diğer organların veya hücrelerin aktivitesi üzerinde belirli bir etkiye sahip olmak için kan dolaşımı yoluyla taşınan kimyasal maddelerdir. Adrenal bezler korteks ve medulla denilen iki ana bölümden oluşmaktadır.-Adrenal Korteks. Adrenal bezin dış kısmına denir. Adrenal korteks 3 ana hormon üretir: kortizol, aldosteron ve dehidroepiandrosteron (DHEA). Çoğu adrenal kanser bu bölgede başlar Kortizol: Vücudun stresle başa çıkmasına yardımcı olur Aldosteron: Böbreklerin kandaki tuz miktarını ve kan basıncını düzenlemeye yardımcı olur. Adrenal androjenler: Vücudun diğer bölgelerinde östrojen ve testosteron seks hormonlarının daha yaygın biçimlerine dönüştürülebilir. Adrenal androjenlerin dönüştürülmesinden kaynaklanan bu hormonların miktarı, vücudun diğer bölümlerinde yapılanlarla karşılaştırıldığında küçüktür. Testisler, erkeklerde androjenlerin (erkek hormonları), yumurtalıklar ise kadınlarda östrojenlerin (kadın hormonları) çoğunu üretmekten sorumludur.-Adrenal Medulla. Adrenal bezlerin iç kısmına medulla denir. Sinir sisteminin bir uzantısı olan adrenal medulla 3 hormon üretir: epinefrin, norepinefrin ve dopamin. Genellikle katekolaminler olarak adlandırılan bu hormonlar, adrenalin dalgalanması da dahil olmak üzere vücudun strese karşı verdiği tepkileri kontrol eder.Böbrek üstü bezi kanserinin evreleri nelerdir?Yapılacak olan biyopsi sonucunda kanser teşhisinin kesinleşmesi ile birlikte tümörün evresi belirlenmeye çalışılır. Evrenin belirlenmesi tedavinin planlanması açısından büyük önem taşır. Kanserin vücudun başka bölgelerine yayılıp yayılmadığını belirlemek için kullanılan test ve tanı yöntemlerinin ardından hastalığın evrelenmesi gerçekleştirilir.Erken böbrek üstü bezi kanseri: Evre 1 veya evre 2'yi ifade eder. Bu evrede tümör hala küçük boyuttadır ve böbrek üstü bezi dışına yayılmamıştır.Gelişmiş böbrek üstü bezi kanseri: Evre 3 ve evre 4 böbrek üstü bezi kanseri, tümörün vücudun diğer bölgelerine yayıldığı anlamına gelir. Genellikle kanser hücreleri önce yakındaki lenf düğümlerine yayılır. Gelişmiş kanser ayrıca diğer organlara, dokulara, kan damarlarına ve kemiklere de yayılabilir.Böbrek üstü bezi kanseri önlenebilir mi?Böbrek üstü bezi tümörünün sebebi tam olarak bilinemediği için, nasıl önleneceğine dair bir uygulama da bulunmamaktadır. Ancak bir aile üyesinde böbrek üstü bezi tümörünün varlığı halinde, ailenin diğer fertlerinin de genetik test yaptırması önerilir.Böbrek üstü bezi kanserinin risk faktörleri nelerdir? Uzmanlar adrenal kansere neyin neden olduğunu net olarak bilmemektedir. Ancak bazı faktörlerin böbrek üstü bezi kanseri riskini artırdığı düşünülmektedir. Bunlar belirli genetik sendromlar ve aile öyküsünü içermektedir. Adrenal kanser de denilen böbrek üstü bezi kanserinin risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir: Li-Fraumeni sendromu Beckwith-Wiedemann sendromu Von Hippel-Lindau sendromu Çoklu endokrin neoplazi (MEN) tip 1 ve 2 Ailesel adenomatöz polipozis (FAP) Lynch sendromu veya kalıtsal polipsiz kolorektal kanser (HNPCC) Nörofibromatoz tip 1 Carney kompleksiTedavi edilmeyen böbrek üstü bezi kanserinin komplikasyonları nelerdir?Tedavi edilmeyen böbrek üstü bezi tümörleri, büyümeye devam edip diğer organlara baskı uygulayabilir. Bu baskı, bu organların çalışmasını veya ne kadar iyi çalıştığını etkileyebilir. Bununla birlikte başka semptomlara da neden olabilir. İşlevsel adrenokortikal karsinomlar, çeşitli vücut fonksiyonlarını kontrol eden hormonları aşırı üretmeye devam eder. Farklı hormonlar farklı semptomlar üretir. Fazlası üretilen hormonlar ve etkileri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır: Yüksek kortizol üretimi Cushing sendromuna ve aşağıdaki semptomlara yol açabilir:-Yüksek kan basıncı-Yüksek kan şekeri-Yüz, boyun ve gövdede kilo alımı-Omuz bıçakları arasında bir yağ yığını-Yüzünüzde ve vücudunuzda saç büyümesi Yüksek aldosteron üretimi Conn sendromuna ve aşağıdaki semptomlara yol açabilir:-Aşırı susuzluk-Yüksek kan basıncı-Kramplar veya kas zayıflığı-Sık idrara çıkma ihtiyacı Kadınlarda yüksek testosteron üretimi şunlara neden olabilir:-Yüzde ve vücutta kıllanma-Derinleşen ses.-Adet kesilmesi Kadınlarda yüksek östrojen üretimi şunlara neden olabilir:-Düzensiz adet kanamaları-Menopozdan sonra kanama-Kilo alımı Erkeklerde yüksek östrojen üretimi şunlara neden olabilir:-Düşük cinsel dürtü-Cinsel fonksiyon bozukluğu-Göğüs büyümesi
Böbrek üstü bezi kanseri (feokromositoma) nedir?Böbrek üstü bezi kanseri (adrenal kanser), böbreklerin üzerinde bulunan küçük, üçgen şeklinde olan bezlerden (adrenal bezler) birinde veya her ikisinde başlayan nadir bir kanserdir. Adrenal bezler, vücuttaki hemen hemen her organ ve dokuya talimat veren hormonları üretir. Her yaşta ortaya çıkabilen ancak 5 yaşından küçük çocukları ve 40-50’li yaşlardaki kişileri daha çok etkileyen böbrek üstü bezi kanserinin erken teşhis durumunda tedavisi mümkündür. Ancak metastaz yapmış böbrek üstü bezi kanserinin tedavi şansı daha düşük olmaktadır.Böbrek üstü bezinde oluşan tümörlerin çoğu kanser olmamakta, iyi huylu tümörler de olabilmektedir. Adenom veya feokromositoma gibi iyi huylu tümörler de böbrek üstü bezlerde gelişebilir. Bir böbrek üstü bezi tümörünün kanser mi yoksa iyi huylu mu olduğunu belirlemek genellikle zordur. İyi huylu tümörler yayılmazken, kanser olan tümörler lenf düğümlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılabilmektedir. Adrenal bezlerde başlayan tümörler şu şekilde sıralanabilir:Böbrek üstü bezinde kitle, tümor neden oluşur?Böbrek üstü bezi kanserinin nedenleri tam olarak belirlenememiştir. Yapılan çalışmalarda net olmamakla birlikte DNA’da meydana gelen mutasyonların böbreküstü bezindeki hücrelerin kanserli hale gelmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Böbrek üstü bezi kanserinin, bir adrenal bez hücresinin DNA'sında mutasyonlar meydana geldiğinde oluştuğu varsayılır. Tümör hücreleri parçalanabilir ve vücudun diğer bölgelerine yayılabilir.Böbrek üstü bezi kanseri (feokromositoma) belirtileri nelerdir? “Böbrek üstü bezi kanseri nasıl anlaşılır” sorusu en sık sorulan sorular arasında yer almaktadır. Böbrek üstü bezi kanseri belirtilerine genellikle tümörün ürettiği hormonlar neden olur. Bazı semptomlar, tümör çok büyük olduğunda ve yakındaki organlara baskı yaptığında ortaya çıkar. Böbrek üstü bezi tümörü belirti ve semptomları şunları içerir:Böbrek üstü bezi kanseri nasıl anlaşılır? Tanısı nasıl konur?Böbrek üstü bezi kanserinin teşhis edilebilmesi için öncelikle uzman hekim tarafından fiziki muayene gerçekleştirilir. Hasta hikayesi ve semptomlar dinlendikten sonra eğer bir kanser olgusundan şüpheleniliyorsa bazı testlerin yapılması gerekir. Bu testler şu şeklide sıralanabilir:Kan ve İdrar testleri: Kan ve idrarda bulunan kortizol, aldosteron ve androjenler gibi adrenal bezlerin ürettiği olağan dışı hormon seviyelerinin tespitini sağlar.Görüntüleme Testleri: MR, Bilgisayarlı Tomografi ve Pet –CT gibi görüntüleme testleri ile adrenal bezlerdeki herhangi bir büyümeyi tespit etmek ve tümörün vücudun başka bölgelere yayılıp yayılmadığını kontrol etmek için yapılırBiyopsi ve Patoloji Testleri: Böbrek üstü bezi kanserinden şüphelenilmesi durumunda alınacak olan biyopsi örneği ve patolojik inceleme tümörün içeriği hakkında bilgi verir.Böbrek üstü bezi kanseri tedavi yolları nelerdir?Böbrek üstü bezi kanserinin tedavisi kanserin türüne, test sonuçlarına ve kanserin evresine göre değişebilir. Tedavinin amacı hastayı iyileştirmek, tümörün evresine göre kanseri kontrol altına almak ve kanserin yol açtığı sıkıntıları hafifletmek olabilir. Bu hastalığın tedavisi genellikle kanserin tamamını çıkarmak için cerrahiyi içerir.Cerrahi: Böbrek üstü bezi kanserinin ana tedavisi, adrenalektomi adı verilen bir operasyon olan adrenal bezin çıkarılmasıdır. Cerrah, kanserin yayıldığı herhangi bir alan da dahil olmak üzere, kanseri mümkün olduğunca çıkarmaya çalışır. Yakınındaki lenf düğümlerinin de yayılım açısından kontrol edilmesi ve gerektiğinde çıkarılması gerekir. Böbrek üstü bezini çıkarmanın bir yolu sırtta bir kesi yapmak olsa da bu yöntem büyük tümörleri görmek açısından sıkıntı yaratabilmektedir. Bu sebeple çoğunlukla cerrahi karnın ön tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu yöntem ile tümör daha net görünmekte ve yayılıp yayılmadığı daha net anlaşılmaktadır. Yayılan kanser vakalarında ise gerektiğinde bu ameliyatta, yayılan organlar da tümden ya da kısmi olarak çıkarılabilir. Küçük adrenal tümörleri ise laparoskopi yöntemi ile çıkarmak da mümkündür. Laparoskopik cerrahi, iyi huylu tümörleri tedavi etmek için kullanılsa bile genellikle daha büyük böbrek üstü bezi kanserlerini çıkarmak için uygun değildir. Çünkü bu laparoskopik cerrahi ile tümörün tek parça şeklinde değil de, çoğunlukla parçalanarak çıkarılması gerekir. Bu durum da kanserin yayılma riskini artırabilir.Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi, adrenal kanser için ana başlangıç tedavisi olarak genellikle kullanılmaz. Çünkü kanser hücrelerinin x-ışınları ile öldürülmesi kolay değildir. Radyasyon tedavisi bazen böbrek üstü bezi kanseri ameliyatından sonra kalan kanserli hücreleri öldürmek ya da tümörün geri gelmesini önlemek için kullanılabilir. Buna “Adjuvan” tedavi denir. Radyasyon, kemikler veya beyin gibi kanser yayılım alanlarını tedavi etmek ve kanser semptomlarını azaltmaya yardımcı olması için de kullanılabilir.Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldürmek için belli ilaç türlerinin kullanılmasıdır. Tipik olarak, ilaçlar damardan veya ağızdan (hap şeklinde) verilir. Bu ilaçlar kan dolaşımına girerek tüm vücuda ulaşarak bu tedaviyi böbrek üstü bezinin ötesindeki organlara yayılmış (metastaz yapmış) kanser için faydalı hale getirir. Ameliyatla alınamayan veya ilk tedavilerden sonra geri dönen adrenal kanserler için kemoterapi, kanserin ilerlemesini yavaşlatmak için bir seçenektir.Tekrarlama riskini azaltmak için ilaç kullanımı: Ameliyat ile kanserin tümü çıkarıldıktan sonra bir süre hastalara adjuvan tedavi verilebilir ve geride kalan ancak görülemeyecek kadar küçük olan hücrelerin öldürülmesi amaçlanır.Hormon seviyelerini kontrol eden ilaçlar: Çoğu zaman hastalar böbrek üstü bezinin alınmasının ardından hormonal takviyeler almak durumundadır. Bu ilaçlar kanser tarafından üretilen hormonları bloke etmek veya hormonların etkilerini azaltmak için kullanılabilir. Bu ilaçların bazılarıyla yapılan tedavinin bir endokrinolog tarafından denetlenmesi gerekir.BÖBREK ÜSTÜ BEZİ KANSERİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARBöbrek üstü bezi nedir? Adrenal bez nedir?Böbrek üstü bezi yani adrenaller, böbreklerin her birinin üzerinde bulunan küçük bezlerdir. Bu bezler küçük, sarımsı renklidir ve normalde yaklaşık 10 gram ağırlığındadır. Vücudun hormon üreten doku ve organlardan oluşan endokrin sistemi için önem taşır. Hormonlar, vücuttaki diğer organların veya hücrelerin aktivitesi üzerinde belirli bir etkiye sahip olmak için kan dolaşımı yoluyla taşınan kimyasal maddelerdir. Adrenal bezler korteks ve medulla denilen iki ana bölümden oluşmaktadır.-Adrenal Korteks. Adrenal bezin dış kısmına denir. Adrenal korteks 3 ana hormon üretir: kortizol, aldosteron ve dehidroepiandrosteron (DHEA). Çoğu adrenal kanser bu bölgede başlar-Adrenal Medulla. Adrenal bezlerin iç kısmına medulla denir. Sinir sisteminin bir uzantısı olan adrenal medulla 3 hormon üretir: epinefrin, norepinefrin ve dopamin. Genellikle katekolaminler olarak adlandırılan bu hormonlar, adrenalin dalgalanması da dahil olmak üzere vücudun strese karşı verdiği tepkileri kontrol eder.Böbrek üstü bezi kanserinin evreleri nelerdir?Yapılacak olan biyopsi sonucunda kanser teşhisinin kesinleşmesi ile birlikte tümörün evresi belirlenmeye çalışılır. Evrenin belirlenmesi tedavinin planlanması açısından büyük önem taşır. Kanserin vücudun başka bölgelerine yayılıp yayılmadığını belirlemek için kullanılan test ve tanı yöntemlerinin ardından hastalığın evrelenmesi gerçekleştirilir.Erken böbrek üstü bezi kanseri: Evre 1 veya evre 2'yi ifade eder. Bu evrede tümör hala küçük boyuttadır ve böbrek üstü bezi dışına yayılmamıştır.Gelişmiş böbrek üstü bezi kanseri: Evre 3 ve evre 4 böbrek üstü bezi kanseri, tümörün vücudun diğer bölgelerine yayıldığı anlamına gelir. Genellikle kanser hücreleri önce yakındaki lenf düğümlerine yayılır. Gelişmiş kanser ayrıca diğer organlara, dokulara, kan damarlarına ve kemiklere de yayılabilir.Böbrek üstü bezi kanseri önlenebilir mi?Böbrek üstü bezi tümörünün sebebi tam olarak bilinemediği için, nasıl önleneceğine dair bir uygulama da bulunmamaktadır. Ancak bir aile üyesinde böbrek üstü bezi tümörünün varlığı halinde, ailenin diğer fertlerinin de genetik test yaptırması önerilir.Böbrek üstü bezi kanserinin risk faktörleri nelerdir? Uzmanlar adrenal kansere neyin neden olduğunu net olarak bilmemektedir. Ancak bazı faktörlerin böbrek üstü bezi kanseri riskini artırdığı düşünülmektedir. Bunlar belirli genetik sendromlar ve aile öyküsünü içermektedir. Adrenal kanser de denilen böbrek üstü bezi kanserinin risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:Tedavi edilmeyen böbrek üstü bezi kanserinin komplikasyonları nelerdir?Tedavi edilmeyen böbrek üstü bezi tümörleri, büyümeye devam edip diğer organlara baskı uygulayabilir. Bu baskı, bu organların çalışmasını veya ne kadar iyi çalıştığını etkileyebilir. Bununla birlikte başka semptomlara da neden olabilir. İşlevsel adrenokortikal karsinomlar, çeşitli vücut fonksiyonlarını kontrol eden hormonları aşırı üretmeye devam eder. Farklı hormonlar farklı semptomlar üretir. Fazlası üretilen hormonlar ve etkileri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:-Yüksek kan basıncı-Yüksek kan şekeri-Yüz, boyun ve gövdede kilo alımı-Omuz bıçakları arasında bir yağ yığını-Yüzünüzde ve vücudunuzda saç büyümesi-Aşırı susuzluk-Yüksek kan basıncı-Kramplar veya kas zayıflığı-Sık idrara çıkma ihtiyacı-Yüzde ve vücutta kıllanma-Derinleşen ses.-Adet kesilmesi-Düzensiz adet kanamaları-Menopozdan sonra kanama-Kilo alımı-Düşük cinsel dürtü-Cinsel fonksiyon bozukluğu | 8,821 |
241 | Hastalıklar | Böbrek Yetmezliği | Böbrek yetmezliği, kandaki atıkları ve sıvıyı uzaklaştıramaması veya vücut kimyasallarını dengede tutamaması ile ortaya çıkan böbrek hastalığıdır. Böbrekler normalde vücut sıvısı, kan basıncı ve kan kimyasını filtreler, toksinleri vücuttan uzaklaştırır. Böbreklerin en önemli görevlerinden biri de vücudun toksinleri atmasına yardımcı olmaktır. Böbrekler ayrıca kanı filtreler ve fazla suyu ve atık ürünleri günün 24 saati vücuttan temizler. Fazla vücut sıvısı ve atık ürünler, idrar yoluyla atılır. Böbrek yetmezliğinde ise bu fonksiyonları ortadan kalkar. Böbrek fonksiyonlarının doğru çalışamadığı böbrek yetmezliğinde çok sık idrara çıkma ya da çok az idrar yapma, idrar kaçırma, idrar yolu enfeksiyonlarında artış, kemik ağrısı, kas krampları, mide bulantısı, iştah kaybı, ödem, kolayca yorulma, ciltte kuruma ve kaşıntı gibi belirtiler ortaya çıkar.Böbrek yetmezliği, kandaki atıkları ve sıvıyı uzaklaştıramaması veya vücut kimyasallarını dengede tutamaması ile ortaya çıkan böbrek hastalığıdır. Böbrekler normalde vücut sıvısı, kan basıncı ve kan kimyasını filtreler, toksinleri vücuttan uzaklaştırır. Böbreklerin en önemli görevlerinden biri de vücudun toksinleri atmasına yardımcı olmaktır. Böbrekler ayrıca kanı filtreler ve fazla suyu ve atık ürünleri günün 24 saati vücuttan temizler. Fazla vücut sıvısı ve atık ürünler, idrar yoluyla atılır. Böbrek yetmezliğinde ise bu fonksiyonları ortadan kalkar. Böbrek fonksiyonlarının doğru çalışamadığı böbrek yetmezliğinde çok sık idrara çıkma ya da çok az idrar yapma, idrar kaçırma, idrar yolu enfeksiyonlarında artış, kemik ağrısı, kas krampları, mide bulantısı, iştah kaybı, ödem, kolayca yorulma, ciltte kuruma ve kaşıntı gibi belirtiler ortaya çıkar.
Böbrek Yetmezliği Nedir?Böbrek yetmezliği, böbreklerin kandaki atık maddeleri filtreleyememesi ile ortaya çıkan böbreklerdeki fonksiyon kaybıdır. Böbrek yetmezliği böbreğin zaman içinde fonksiyonlarını kaybetmesidir. Bir anda gelişmeyen böbrek yetmezliği kademeli olarak ilerler. Altta yatan neden bağlı olarak gün geçtikçe ilerleyen böbreklerin fonksiyon kaybı sonunda böbrekleri tamamen çalışamaz hale getirebilir.Böbrek yetmezliği idrarda azalma, bacak, ayak bilekleri ve ayaklarda ödeme bağlı şişme, nefes darlığı, yorgunluk, mide bulantısı ve kusma yanı sıra bilinçte bulanıklık gibi belirtilere neden olur.Böbrek Yetmezliğinin Evreleri Nelerdir?Kronik böbrek yetmezliği böbreklerde oluşan fonksiyon bozukluğunun derecesine göre 5 aşamada ele alınır. Böbrek yetmezliğinin ilk evrelerinde böbrekler kısmen de olsa süzme görevini yerine getirebilir. İlerleyen aşamalarda fonksiyon bozukluğu artarak tamamen çalışamaz duruma gelebilir. Böbrek yetmezliği aşamalara ayrılırken GFR yani Glomerüler Filtrasyon Hızı testinin sonuçları da göz önüne alınır. Aşama 1Evre 1 böbrek yetmezliğinde hafif böbrek hasarı vardır ve genellikle böbrek yetmezliğiyle ilgili belirti yoktur. İdrarda protein kaçağı görülebilir. GFR oranı 90’dan fazla olabilir.Aşama 2Evre 2 böbrek yetmezliğinde hafif böbrek hasarı vardır ve genellikle böbrek yetmezliğinin belirtileri gözükmemektedir. GFR oranları 60 ila 89 arasındadır.Aşama 3Evre 3 böbrek yetmezliğinde, böbreklerde orta derecede hasar vardır. GFR oranı 30-59 arasında olabilir. 3. Evre böbrek yetmezliğinde belirtiler ortaya çıkabilir. 3. Evre böbrek yetmezliğinde en sık görülen belirtiler; ellerde ve ayaklarda şişlik, sırt ağrısı, idrar oranında değişiklik, yüksek tansiyon ve anemi görülebilir.Aşama 4Evre 4 böbrek yetmezliğinde böbreklerde orta veya ciddi derecede hasar vardır. Evre 3 böbrek yetmezliğinde görülen belirtiler ve sorunlar görülebilir. GFR oranı 15-30 arasındadır. Beslenmeye bu aşamada çok dikkat edilmelidir. Diyaliz veya böbrek nakli için gerekli araştırmaların yapılmasında fayda vardır.Aşama 5Evre 5 böbrek yetmezliğinde, böbreklerde ciddi hasar vardır. Böbrekler neredeyse çalışamaz duruma gelmiştir. GFR oranı 15’ten düşüktür. Bu dönemde genellikle; kaşıntı, kas krampları, mide bulantısı ve kusma, sürekli açlık, ellerde ve ayaklarda şişlik, sırt ağrısı, nefes sorunları ve uyku problemleri görülebilir. Evre 5 böbrek yetmezliği olan hasta hayatta kalabilmek için diyaliz veya böbrek nakli olmalıdır.Böbrek Yetmezliği Neden Olur?Kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri değişebilmektedir. Kronik böbrek yetmezliği önlenebilir nedenlere bağlı olduğu gibi farklı hastalıklar kaynaklı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Diyabet: Kronik böbrek yetmezliğinin en sık nedeni halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabettir. Yüksek kan şekeri seviyesi böbreklerdeki küçük filtrelere zarar vererek böbrek yetmezliğini tetikleyebilmektedir. Hipertansiyon: Halk arasında yüksek tansiyon olarak bilinen hipertansiyon, kalp- damar hastalıkları ve inmenin sebebi olarak bilinse de böbrekleri de etkileyebilmektedir. Yüksek tansiyon zamanla, böbreklerdeki küçük kan damarlarını zorlayabilir ve böbreklerin düzgün çalışmasını durdurabilir. Yüksek tansiyon böbrek yetmezliğine neden olabildiği gibi tam tersi böbrek yetmezliği de yüksek tansiyona yol açabilmektedir. Glomerülonefrit: Böbreklerin glomeruli adı verilen küçük filtreleme birimleri bulunmaktadır. Filtreleme üniteleri glomerulinin iltihaplanması böbrek yetmezliğine neden olabilmektedir. İnterstisyel nefrit: Böbrek kanallarının ve çevresindeki yapının iltihaplanması kronik böbrek yetmezliğine neden olabilir. Polikistik böbrek hastalığı: Polikistik böbrek hastalığı en sık görülen kalıtsal böbrek hastalığıdır. Zamanla genişleyen ve ciddi böbrek hasarına ve hatta böbrek yetmezliğine neden olabilecek böbrek kistlerinin oluşumu ile ortaya çıkar. Böbrekleri etkileyen kalıtsal diğer hastalıklar Polikistik böbrek hastalığı, Fabry Hastalığı, Alport Sendromu, primer hiperoksalüri ve sistinüridir. Prostat gibi İdrar yollarını tıkayan rahatsızlıklar: İyi huylu prostat veya prostat kanseri, mesane kanseri, böbrek taşları, böbrek kanseri, enfeksiyonlar, idrar yollarındaki kan pıhtısı gibi idrar yollarını tıkayan nedenler böbrek yetmezliğine yol açabilmektedir. Böbreğe kan akışını engelleyen nedenler: Kalp krizi veya kalp hastalıkları, karaciğer yetmezliği, ağır yanık veya alerjik reaksiyon gibi böbreklere kan akışının durduran veya azaltan sorunlar böbrek yetmezliğine zemin hazırlayabilmektedir. Ağır metallerden toksinlere aşırı maruziyet Uyuşturucu ve alkol Kan damarlarının iltihabı yani vaskülit. Organında iltihaplanmaya neden olabilen otoimmün bir rahatsızlık olan lupus hastalığı. Bazı kanser türleri veya kemoterapi ilaçları Gereksiz ilaç kullanımıBöbrek Yetmezliği Belirtileri Nelerdir?Böbrek yetmezliği geliştiğinde daha sık idrara çıkma, idrar miktarında azalma, bulantı ve kusma, iştah kaybı, el, ayak ve yüzde sıvı birikimine bağlı ödem, kas krampları, aşırı yorgunluk, ciltte kuruma, kaşıntı, nefes darlığı, uyku sorunları ve koma gibi belirtiler görülür. Belirtiler genellikle yetmezliğin ileri evrelerinde ortaya çıkar.Böbrek yetmezliğinin belirtileri şunları içerir: Daha sık idrara çıkma İdrar miktarında azalma Ayak ve ayak bileklerinde ödeme bağlı şişlik Mide bulantısı ve kusma Aşırı yorgun hissetme İdrar görünümünde köpüklü olma gibi değişikler İştahsızlık Kilo kaybı Kas krampları Ciltte kuruluk ve kaşıntı Konsantrasyon bozukluğu Erkeklerde ereksiyon sorunları Uyku sorunları Göz çevresinde şişlik Baş ağrısı Göğüs ağrısı Akciğerde sıvı biriktiyse nefes darlığı Hipertansiyon Böbrek Yetmezliği Hangi Sorunlara Yol Açar?Böbrek yetmezliği kalp damar hastalıklarından akciğer sorunlarına kadar birçok rahatsızlığına yol açabilmektedir. Gut: Kronik böbrek yetmezliği yaşayan kişilerde en sık görülen rahatsızlıkların başında Gut hastalığı gelmektedir. Ürik asit böbrekten süzüldüğü için iki hastalık birbiriyle alakalıdır. Vücutta sıvı birikmesi: Böbreklerin sağlıklı çalışmaması vücutta elektrolitlerle birlikte aşırı sıvı birikimine yol açabilir. Vücutta aşırı sıvı birikmesi, kalp ve akciğerlerle ilgili sorunlara, hipertansiyona, kol ve bacaklarda şişkinliklere yol açabilir. Potasyum artışı (hiperkalemi): Böbrek yetmezliği kandaki potasyum seviyesinde ani artışlara yani hiperkalemi rahatsızlığına nedene olabilir. Ani potasyum artışı kalbin çalışmasıyla ilgili ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalıkları: Kalp hastalıkları böbrek yetmezliğine neden olabildiği gibi tam tersi böbrek yetmezliği de kalp hastalıklarına zemin hazırlayabilmektedir. Diyaliz tedavisi alanların en sık ölüm nedeninin kalp hastalıkları olduğu bilinmektedir. Hassas kemikler: Böbreklerin bir görevi de D vitamini ve kalsiyum tutmasıdır. Böbrekler gerektiği gibi çalışmadığında vücutta aşırı potasyum birikmesi yaşanır. Bu da kemiklerden kalsiyum çekilmesine neden olabilir. Çalışmayan böbrekler aynı zamanda D vitamininin kullanımında sorunlara yol açabilir. Her iki durumda sağlıksız kemiklere ve kolay kemik kırılmalarına neden olabilir. Anemi: (Kansızlık) Böbrekler vücudun kırmızı kan hücreleri yapmasına yardımcı olur. Yetersiz çalışan böbrekler kırmızı kan hücresi eksikliğine zemin hazırlayabilir. Erkeklerde ereksiyon sorunları, azalan cinsel dürtü veya kadınlarda doğurganlığın azalması görülebilir. Hamilelik sırasında anne ve anne karnındaki bebek için risk taşıyan gebelik komplikasyonları yaşanabilir. Böbreklerde geri dönüşümsüz hasar yani son dönem böbrek hastalığı ve buna bağlı olarak diyaliz veya böbrek nakli gibi sonuçlar yaşanabilir.Böbrek Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek yetmezliğinin teşhisinde ilk adım nefroloji doktorunun muayenesidir. Nefroloji doktoru böbrek yetmezliğine neden olabilecek hipertansiyon veya diyabet gibi hastalıklar, böbrek yetmezliğine neden olabilecek ilaçlar veya idrar alışkanlığındaki değişikliklerin sorgulamasını yaptıktan sonra böbrek yetmezliğinin teşhisini koyabilmek için ek tetkikler isteyebilir. Kan testleri: Tam kan sayımı kronik böbrek yetmezliğinin teşhisinde önemli ipuçları verebilir. Kandaki kreatinin ve üre oranı kronik böbrek yetmezliğinin varlığı hakkında doktora fikir verebilir. Bununla birlikte nefroloji doktoru daha detaylı kan testleri de isteyebilir. GFR denilen Glomerular Filtration Rate(Glomerüler Filtrasyon Hızı) böbreklerin süzme kapasitesini belirler. Böbreklerin süzme kapasitesinin belirli bir oranın altına düşmesi böbrek fonksiyonlarındaki sorunu belirleyebilir. İdrar testi: İdrardaki kan veya protein varlığı böbrek fonksiyonlarında sorun olduğunu belirleyebilir. İdrar hacminin ölçümü: İdrar çıkışının belirlenmesi böbrek yetmezliğini teşhis etmeye yardımcı olan en basit testlerden biridir. Görüntüleme yöntemleri: Böbreklerin ve idrar yollarının yapısını ve boyutunu değerlendirmek için ultrason veya farklı görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Biyopsi: Böbrek biyopsisi genellikle ciltten uzun ve ince bir iğne ile girilerek lokal anestezi altında yapılır.Böbrek Yetmezliğinin Tedavisi Nasıldır?Böbreklerde oluşan hasarlar genellikle kalıcıdır. Böbreklerde oluşan hasar düzeltilmese bile yetmezliğe neden olan altta yatan rahatsızlık kontrol altına alarak böbrek yetmezliği durdurmak veya yavaşlatmak mümkün olabilir. Böbrek yetmezliğine neden olan rahatsızlığa göre tedavi planı değişebilmektedir.Böbrek yetmezliği sırasında yaşanan komplikasyonlara yönelik tedaviler planlanabilir. Tansiyon kontrolü: Böbrek yetmezliği yaşayan hastaların genellikle kontrol altına alınmada zorlanan yüksek tansiyon sorunları bulunur. Nefroloji doktoru böbrek fonksiyonlarını korumak için yüksek tansiyona yönelik ilaç tedavisi uygulayabilir. Yüksek tansiyon ilaçları başlarda böbrek fonksiyonlarını azaltabileceği için kontrollerin sıklaştırılması faydalıdır. Kolesterol seviyesinin kontrolü: Böbrek yetmezliği yaşayan hastalarda genellikle kalp hastalığı riskini artıracak oranda kötü kolesterol görülmektedir. Bunun için kolesterol ilaçları kullanılabilir. Anemi ilaçları: Kansızlığın yaşandığı durumlarda anemi ilaçları kullanılabilir. Sıvı birikmesine yönelik tedaviler: Kronik böbrek yetmezliği olan kişilerin vücudunda sıvı birikmeleri yaşanabilir. Tedavi sürecinde bu durumu engelleyici ilaçlar kullanılabilir. Düşük proteinli diyet: Böbreklere binen yükü azaltmak için düşük proteinli beslenme yaşanabilecek sıkıntıların azalması bakımından önemlidir. Son dönem böbrek hastalığının tedavisi iki şekildedir.Diyaliz: Sağlıklı çalışmayan böbreklerin yapamadığı kanı temizleme işlemi bir cihaz yardımıyla gerçekleştirilir. Diyaliz böbrek yetmezliğini tedavi etmemektedir. Ancak hayatta kalabilmek için belirli aralıkla diyalize girilmesi gerekmektedir. Diyaliz hastanın durumuna göre Hemodiyaliz veya periton diyaliz olarak iki şekilde yapılabilir.Böbrek Nakli: Çalışmayan veya az çalışan böbreğin yerine çalışan bir böbreğin nakledilmesidir. Kadavradan böbrek nakillerinde uzun süre bekleme listesi olmasına rağmen canlıdan canlıya böbrek nakillerinde kısa sürede böbrek nakli gerçekleştirilebilmektedir. Böbrek naklinden sonra hastaların diyalize girmesine gerek kalmamaktadır.Kronik Böbrek Yetmezliği Olan Kişiler Nasıl Beslenmelidir?Kronik böbrek yetmezliği olan hastaların beslenmesine önem göstermesi gerekmektedir. Özellikle diyaliz hastalarının belirli yiyeceklerden uzak durulması hayati önem taşıyabilmektedir. Diyaliz her ne kadar böbreklerin işini yapmaya çalışsa da sağlıklı böbreklerin yaptığı bütün görevleri yerine getiremez. Diyaliz sırasında vücutta sıvı miktarı artabilir, kanda fazla atık birikebilir. Böbrek yetmezliği olan ve diyaliz tedavisi gören hastaların; Potasyum Fosfor Sıvı Sodyum kısıtlamasına gitmesi gerekir.Diyaliz sırasında uygulanacak diyet kişiden kişiye değişmektedir. Erken evre böbrek yetmezliği olan bir hasta ile son dönem böbrek yetmezliği olan hastanın beslenmesi ve kısıtlamalar aynı olmayabilir. Diyaliz hastalarının genel olarak protein tüketimine önem göstermeleri gerekir. Tüketilen proteinin kalitesi olması yaşanacak sorunların önüne geçebilmektedir. Bu konuda uzman bir nefroloji doktoru ve diyetisyenden destek almak gerekir.Protein tüketimi: Peritoneal veya hemodiyaliz alan hastaların diyaliz olmayan kişilere göre daha yüksek proteine ihtiyacı olabilir. Yetersiz protein alımı, kilo ve kas kaybı ile birlikte enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini azaltabileceği için oldukça önemlidir. Diyaliz diyeti sırasında yüksek kaliteli protein içeren; et, kümes hayvanları, balık, yumurta, yoğurt, süt ve peynir tüketilebilir. Ancak tüketilen besinlerin potasyum, fosfor ve sıvı birikimi açısından belirli bir dengene olması çok önemlidir.Potasyum: Potasyum hemen hemen tüm yiyeceklerde bulunan bir mineraldir. Özellikle kaslar için potasyuma ihtiyaç vardır. Ancak böbrek yetmezliği hastaları için fazla potasyum tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Diyalizdeyken, potasyum seviyesi çok düşük veya çok yüksek olabilir. Çok az veya çok fazla potasyum olması kas krampları, zayıflık ve düzensiz kalp atışlarına neden olabilir. Kepekli tahıllar, ekmek ve bisküvi Fındık, tohum, çikolata, yerfıstığı yağı Hindistancevizi Bütün meyve ve sebze suları Esmer şeker, pekmez, akçaağaç şurubu, kahveler Şişelenmiş soslar Avokado, muz, kivi ve kuru meyveler yüksek miktarda potasyum içerir.Fosfor: Birçok gıdada bulunan fosfor kemiklerin sağlıklı kalabilmesi için kalsiyum ve D vitamini ile birlikte görev yapar. Sağlıklı çalışan böbrekler vücuttaki doğru fosfor dengesinin korunması için yardımcı olmaktadır. Böbrek yetmezliği sırasında kanda fosfor birikebilir ve hiperfosfotemi denilen durum yaşanabilir. İşlenmiş ve paketlenmiş gıdalar özellikle yüksek seviyede fosfor içerdiği unutulmamalıdır.Fosfor seviyeleri yüksek olan diyaliz hastalarının uzak durması gereken gıdalar Yulaf, mısır gevreği Süt, peynir, yoğurt Kemik suyu çorbalar Fasulye Çikolata Malt içecekler Sakatat Deniz ürünleri Kepekli ekmek, kahverengi pirinç, kepekli erişteHem fosfor hem Potasyum bakımından zengin olan gıdalar şunlardır; Peynir Çikolata Kremalı çorba Kuru fasuyle ve bezelye Dondurma Süt gibi gıdalar hem potasyum hem de fosfor bakımından zengin gıralardır. Diyaliz sırasında bu gıdalardan uzak durmak önemlidir.Sıvı birikmesi: Diyalizdeyken vücutta fazla sıvı birikebilir. Aşırı sıvı birikmesi, yüksek tansiyon, nefes almada zorluk ve kalp yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Diyaliz sırasında günlük sıvı alımının, sıvı içeren gıdaların kontrol altında tutulması önemlidir. Vücutta sıvı birikmesi varken diyalize girmek yaşanabilecek sorunların artmasına yol açabilir. Sıvı kısıtlamasında uygulanacak en pratik yöntem tuzdan uzak durmaktır. Çorba Sade su, çay, kahve, süt Puding veya dondurma Kavun, karpuz, üzüm, elma, portakal, domates, marul veya kereviz gibi meyve ve sebzeler Susatabileceği için cips, kraker gibi tuzlu atıştırmalıklardan uzak durulmalıdır.Sodyum: Sağlıklı bir yaşam için sodyum gereklidir. Düzgün çalışan böbrekler vücutta doğru sodyum oranının ayarlanmasında etkilidir. Ancak kronik böbrek yetmezliği hastalarının kanında sodyum birikebilir. Kanda aşırı sodyum birikmesi vücudun aşırı su tutmasına da neden olur. Yemeklerde tuz kullanmayın veya mümkün olduğu kadar düşürün. Tuz yerine taze otlar, limon suyu veya tuzsuz baharatlarla yemeklere tat vermeyi deneyin. Konserve sebzeler yerine taze sebzeleri tercih edin. Jambon, pastırma, sosis gibi gıdalardan uzak durun. Kraker ya da diğer tuzlu atıştırmalıklar yerine taze meyve ve sebzeleri tercih edin. Zeytin ve turşu gibi salamura gıdalardan kaçının. Soya sosu, barbekü sosu ve ketçap gibi yüksek sodyumlu baharatları sınırlayın.Böbrek Yetmezliği Hakkında Sık Sorulan SorularBöbreklerin vücuttaki görevi nedir?Yaklaşık olarak yumruk büyüklüğünde ve omurganın her iki yanında bulunan böbrekler vücuttaki atık ürünleri ve fazla sıvının vücuttan atılması görevini yerine getirir. Vücuttaki tuz, potasyum ve asit içeriğinin düzenlenmesi de böbreklerin görevidir. Normal çalışan bir böbrek her gün 200 litre sıvı kanın filtreleme ve geri dönüş işlemini gerçekleştirir. Atık ürünlerin vücuttan atılmasının yanında böbrekler; Vücut sıvısını dengelemek Kan basıncını düzenleyen hormonları düzenlemek Kemikleri destekleyen aktif D vitamini formu üretmek Kırmızı kan hücrelerinin üretimini kontrol etmek gibi hayati görevleri bulunmaktadır.Akut böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?Akut olarak gelişen böbrek yetmezliği idrar miktarında azalma, özellikle ayak bileklerinde olmak üzere sıvı tutulmasına bağlı ödem, zihinsel keskinliğin azalması, bulantı, kusma, bitkinlik, iştahsızlık ve nefes darlığı gibi belirtiler görülür.Kronik böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?Kronik böbrek yetmezliğinin belirtileri, yüksek tansiyon, ödem, özellikle geceleri çoğalan sık idrara çıkma ihtiyacı, idrarda kan, yorgunluk, mide bulantısı ve kusma, kaşıntı ve nefes darlığıdır.Kronik böbrek yetmezliği için hangi doktora gidilmelidir?Böbreklerle ilgili rahatsızlıklar için Nefroloji doktoruna gidilmelidir. Nefrit ve pyelonefrit gibi böbrek iltihapları, akut ve kronik böbrek yetmezliği, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek kaynaklı hipertansiyon, albümin gibi böbrek hastalıklarının tedavisini nefroloji doktoru takip etmelidir. Özellikle kronik böbrek yetmezliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan böbrek nakli konusunda uzman olan nefroloji doktorlarının tercih edilmesi önemlidir.Kronik böbrek yetmezliği kimlerde daha fazla görülür?Kronik böbrek yetmezliği için risk grubu şu şekilde sıralanabilmektedir; Diyabet yani şeker hastası olanlar. Yüksek tansiyon hastaları Kalp ve kan damarı (kardiyovasküler) hastalığı olan kişiler. Sigara içmek ve alkol tüketenler. Obezite hastaları Ailesinde böbrek hastalısı olanlar. Anormal böbrek yapısını sahip olan kişiler.Böbrek yetmezliği yaşamamak için nelere dikkat edilmelidir? İlaç kullanımında dikkatli olunması gerekir. Günlük hayatta sıkça kullanılan basit ağrı kesiciler bile böbrek hasarlarına yol açabilir. Kilo kontrolünün sağlanması böbrek sağlığı bakımından oldukça önemlidir. Obezite böbrek sağlığını olumsuz etkilemesinin yanında diyabet hastalığına da zemin hazırlayabilmektedir. Günlük fiziksel aktiviteleri ihmal edilmemesi kilo kontrolü konusunda yardımcı olduğu unutulmamalıdır. Sigara kullanımı böbreklere zarar verebileceği gibi mevcut böbrek hasarını da artırmaktadır. Böbrek yetmezliğini tetikleyebilecek diyabet, hipertansiyon gibi rahatsızlıkların kontrol altanı alınması gerekir. Mümkün olduğunca temizlik malzemeleri, böcek ilaçları ve diğer toksik ürünler gibi kimyasallara maruz kalınmamalıdır. İdrar yolu enfeksiyonları gibi rahatsızlıklar zaman kaybedilmeden tedavi edilmelidir. Günlük su ve tuz tüketimine dikkat edinBöbrek yetmezliği yaygın bir hastalık mıdır?Türk Nefroloji Derneği’nin verilerine göre; ülkemizde her 6-7 erişkinden birinde değişik evrelerde kronik böbrek hastalığı bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 6-12’si değişen derecelerde kronik böbrek yetmezliği görülmektedir.Kronik böbrek yetmezliği tedavi edilmezse ne olur? Kronik böbrek yetmezliği erken dönemde belirlenebilirse ilerlemesi önlenebilir veya yavaşlatılabilir. Tedavi edilmeyen kronik böbrek yetmezliği tedavi edilmezse böbrek fonksiyonlarının tamamen kaybedilmesine diyaliz veya böbrek nakline giden süreç yaşanabiliyor.Diyaliz diyetinde hangi ekmek seçilmelidir?Diyaliz diyeti yaparken doğru ekmeği seçmek kafa karıştırıcı olabilir. Genellikle sağlıklı bireyler için, rafine beyaz un ekmeği yerine kepekli veya tam buğday ekmek tavsiye edilir. Tam buğday ekmeği yüksek lif oranı bakımından besleyici ve sağlıklı bir tercihtir. Ancak, kronik böbrek hastalarının fosfor ve potasyum bakımından zengin olan tam tahıllı ekmekleri tüketmesi sorunlara yol açabilir.Aynı şekilde kahverengi pirinç de, beyaz pirince oranla daha fazla potasyum ve fosfor içermektedir.Diyaliz beslenmesinde portakal suyu içilebilir mi?Portakal ve portakal suyu tartışmasız en iyi C vitamini depolarından biridir. Ancak portakal aynı zamanda çok iyi bir potasyum kaynağıdır.Potasyum içeriği göz önüne alındığında, portakal ve portakal suyunun böbrek diyetinde kısıtlanması gerekmektedir. Portakal suyu yerine daha az potasyum içeren, üzüm, elma veya kızılcık suyu tercih edilebilir.Portakal gibi kayısının da yüksek potasyum içerdiği bilinmelidir. Özellikle diyalizde kuru kayısıdan uzak durulması önemlidir.Böbrek yetmezliği hastaları patates tüketebilir mi?Patates potasyum bakımından oldukça zengindir. Mümkünse böbrek yetmezliği olan hastaların patatesten uzak durması gerekir. Yine de patates tüketilecekse ince parçalara ayrılıp uzun süre suda bekletmek patatesteki potasyum oranını azaltmaktadır. Yine de porsiyon kontrolü yaparak patates tüketmek en sağlıklı tercihtir. Patates gibi domateste yüksek potasyum içer. Yemekleri tatlandırmak için domates yerine kırmızı biber sosu denenebilir.Böbrek yetmezliği olan hastalar özellikle neleri tüketmelidir?Karnabahar: C, K ve B vitamini bakımından oldukça zengin olan karnabahar aynı zamanda iyi bir lif kaynağıdır. Patates yerine karnabahar püresi tercih edilebilir.Yaban mersini: En iyi antioksidan kaynaklarından biridir. Sodyum, potasyum ve fosfor oranı düşük olan yaban mersini hem diyabet hastaları hem de böbrek diyeti için tavsiye edilebilir.Levrek: Omega 3 bakımından oldukça zengin olan levrek, diğer deniz ürünlerine göre daha az fosfor bulundurur. Tüketirken porsiyon kontrolü önemlidir.Kırmızı Üzüm: C vitamini bakımından zengin olan kırmızı üzüm aynı zamanda iyi bir antioksidandır. Kırmızı üzüm aynı zamanda kalp sağlığı ve diyabet hastaları için de uygun bir besindir.Yumurta Beyazı: Yumurtanın sarısı çok besleyici olsa da yüksek miktarda fosfor içermektedir. Böbrek diyetinde yumurtanın beyazı daha iyi bir tercihtir. Aynı zamanda diyaliz tedavisi alan hastaların yüksek miktarda protein ihtiyacını da karşılayabilir.Sarımsak: Manganez, C vitamini ve B6 vitamini kaynağıdır ve antiinflamatuar özelliklere sahip kükürt bileşikleri içerir. Böbrek sorunu olan kişilerde tuz yerine lezzet katıcı olarak kullanılabilir.Karabuğday: Pek çok kepekli tahıl yüksek fosfor içermektedir. Karabuğday bunların yerine iyi bir tercihtir. B vitamini, magnezyum, demir ve lif sağlar. Aynı zamanda glutensiz bir tahıldır ve karabuğdayı çölyak hastalığı veya gluten intoleransı olan insanlar için iyi bir seçim haline getirir.Zeytinyağı: Zeytinyağı fosfor içermemesi ve besleyici yöne bakımından böbrek diyetinde mükemmel bir seçenektir.Bulgur: Fosfor ve potasyum oranı yüksek diğer tahıllara göre iyi bir böbrek dostu alternatiftir. B vitamini, magnezyum, demir ve manganez kaynağıdır.Lahana: Harika bir K, C ve B vitamini kaynağıdır. Ayrıca, düzenli bağırsak hareketlerini sağlayarak sindirim sisteminin sağlıklı işlemesini sağlar.Dolmalık Biber: Besin değeri yüksek olan dolmalık biberin potasyum oranı da düşüktür. Özellikle kırmızı dolmalık biberler iyi bir C vitamini deposudur. Ayrıca, böbrek hastalığı olan kişilerde sıklıkla zarar gören, bağışıklık sistemi için önemli bir besin olan A vitamini bakımından da zengindir.Soğan: Sodyum içermeyen soğan yemeklere lezzet katmak için iyi bir alternatiftir. Soğan C vitamini, manganez ve B vitaminleri bakımından da zengindir.Roka: Potasyum bakımından düşük bir besin olan roka böbrek dostu salatalar ve garnitürler için iyi bir seçimdir. Roka iyi bir K vitamini kaynağıdır ve kemik sağlığı için önemli olan mangan ve kalsiyum içerir.Turp: Böbrek diyetine sağlıklı katkı yapan turp potasyum ve fosfor oranı düşük bezleyici bir sebzedir.Şalgam: Patates ve kış kabağı gibi potasyumda daha yüksek olan sebzeler için mükemmel bir alternatiftir. Şalgam, C ve B6 vitamini, manganez ve kalsiyum bakımından da zengindir.Ananas: Portakal, muz, kivi gibi potasyumdan zengin birçok meyve yerine iyi bir alternatiftir.Kızılcık: Hem idrar yollarına hem de böbreklere yarar sağlar.Diyabetik böbrek yetmezliği olanlar nelere dikkat etmelidir?Diyaliz tedavisine başlayan hastaların neredeyse %40’ının sebebi diyabettir. Diyabetik nefropati yani diyabeti bağlı böbrek hastalarının tedavi süreci iyi takip edilmelidir. Diyabetik nefropatiyi önlemenin veya geciktirmenin en iyi yolu, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, diyabet ve hipertansiyonu kontrol altında tutmaktır. Kan şekeri düzeyleri, kronik böbrek yetmezliği hastalarında diyalizin çeşitli etkileri nedeniyle geniş ölçüde dalgalanabilir. Hemoglobin A 1c düzeyi kronik böbrek yetmezliği hastalarında yanlış bir şekilde yüksek olabilir, ancak bu hastalarda hala makul bir glisemik kontrol ölçüsüdür. Diyabet ilaçlarının çoğu, böbrek tarafından atılır. Bu yüzden kronik böbrek yetmezliği hastaları hipoglisemi riski altındadır. İnsülin, tedavinin temel taşıdır. İnsülin dozları düşük Glomerüler Filtrasyon hızları olan hastalarda azaltılmalıdır.Diyabetik diyaliz diyeti nedir?Diyabetik diyaliz diyeti, diyabetin yanı sıra son dönem böbrek hastalığı olarak da adlandırılan evre 5 kronik böbrek hastalığı olan hastalar için özeldir. Diyetin amacı kan şekeri düzeylerini yönetmektir. Diyaliz diyetleri gibi diyabetik diyaliz diyeti de besleyici ve yüksek kalite protein içermelidir. Fosfor, potasyum ve sodyum kısıtlaması yine olmalıdır. Dikkat edilmesi gereken kan şekerini etkileyen karbonhidrat alımının iyi kontrol edilmesidir. Ekmek, mısır gevreği, makarna, pirinç, nişastalı sebzeler, meyveler, meyve suları karbonhidrat içerdiği için kan şekerini yükseltebilir.
Böbrek Yetmezliği Nedir?Böbrek yetmezliği, böbreklerin kandaki atık maddeleri filtreleyememesi ile ortaya çıkan böbreklerdeki fonksiyon kaybıdır. Böbrek yetmezliği böbreğin zaman içinde fonksiyonlarını kaybetmesidir. Bir anda gelişmeyen böbrek yetmezliği kademeli olarak ilerler. Altta yatan neden bağlı olarak gün geçtikçe ilerleyen böbreklerin fonksiyon kaybı sonunda böbrekleri tamamen çalışamaz hale getirebilir.Böbrek yetmezliği idrarda azalma, bacak, ayak bilekleri ve ayaklarda ödeme bağlı şişme, nefes darlığı, yorgunluk, mide bulantısı ve kusma yanı sıra bilinçte bulanıklık gibi belirtilere neden olur.Böbrek Yetmezliğinin Evreleri Nelerdir?Kronik böbrek yetmezliği böbreklerde oluşan fonksiyon bozukluğunun derecesine göre 5 aşamada ele alınır. Böbrek yetmezliğinin ilk evrelerinde böbrekler kısmen de olsa süzme görevini yerine getirebilir. İlerleyen aşamalarda fonksiyon bozukluğu artarak tamamen çalışamaz duruma gelebilir. Böbrek yetmezliği aşamalara ayrılırken GFR yani Glomerüler Filtrasyon Hızı testinin sonuçları da göz önüne alınır. Aşama 1Evre 1 böbrek yetmezliğinde hafif böbrek hasarı vardır ve genellikle böbrek yetmezliğiyle ilgili belirti yoktur. İdrarda protein kaçağı görülebilir. GFR oranı 90’dan fazla olabilir.Aşama 2Evre 2 böbrek yetmezliğinde hafif böbrek hasarı vardır ve genellikle böbrek yetmezliğinin belirtileri gözükmemektedir. GFR oranları 60 ila 89 arasındadır.Aşama 3Evre 3 böbrek yetmezliğinde, böbreklerde orta derecede hasar vardır. GFR oranı 30-59 arasında olabilir. 3. Evre böbrek yetmezliğinde belirtiler ortaya çıkabilir. 3. Evre böbrek yetmezliğinde en sık görülen belirtiler; ellerde ve ayaklarda şişlik, sırt ağrısı, idrar oranında değişiklik, yüksek tansiyon ve anemi görülebilir.Aşama 4Evre 4 böbrek yetmezliğinde böbreklerde orta veya ciddi derecede hasar vardır. Evre 3 böbrek yetmezliğinde görülen belirtiler ve sorunlar görülebilir. GFR oranı 15-30 arasındadır. Beslenmeye bu aşamada çok dikkat edilmelidir. Diyaliz veya böbrek nakli için gerekli araştırmaların yapılmasında fayda vardır.Aşama 5Evre 5 böbrek yetmezliğinde, böbreklerde ciddi hasar vardır. Böbrekler neredeyse çalışamaz duruma gelmiştir. GFR oranı 15’ten düşüktür. Bu dönemde genellikle; kaşıntı, kas krampları, mide bulantısı ve kusma, sürekli açlık, ellerde ve ayaklarda şişlik, sırt ağrısı, nefes sorunları ve uyku problemleri görülebilir. Evre 5 böbrek yetmezliği olan hasta hayatta kalabilmek için diyaliz veya böbrek nakli olmalıdır.Böbrek Yetmezliği Neden Olur?Kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri değişebilmektedir. Kronik böbrek yetmezliği önlenebilir nedenlere bağlı olduğu gibi farklı hastalıklar kaynaklı olarak da ortaya çıkabilmektedir.Böbrek Yetmezliği Belirtileri Nelerdir?Böbrek yetmezliği geliştiğinde daha sık idrara çıkma, idrar miktarında azalma, bulantı ve kusma, iştah kaybı, el, ayak ve yüzde sıvı birikimine bağlı ödem, kas krampları, aşırı yorgunluk, ciltte kuruma, kaşıntı, nefes darlığı, uyku sorunları ve koma gibi belirtiler görülür. Belirtiler genellikle yetmezliğin ileri evrelerinde ortaya çıkar.Böbrek yetmezliğinin belirtileri şunları içerir:Böbrek Yetmezliği Hangi Sorunlara Yol Açar?Böbrek yetmezliği kalp damar hastalıklarından akciğer sorunlarına kadar birçok rahatsızlığına yol açabilmektedir.Böbrek Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?Böbrek yetmezliğinin teşhisinde ilk adım nefroloji doktorunun muayenesidir. Nefroloji doktoru böbrek yetmezliğine neden olabilecek hipertansiyon veya diyabet gibi hastalıklar, böbrek yetmezliğine neden olabilecek ilaçlar veya idrar alışkanlığındaki değişikliklerin sorgulamasını yaptıktan sonra böbrek yetmezliğinin teşhisini koyabilmek için ek tetkikler isteyebilir.Böbrek Yetmezliğinin Tedavisi Nasıldır?Böbreklerde oluşan hasarlar genellikle kalıcıdır. Böbreklerde oluşan hasar düzeltilmese bile yetmezliğe neden olan altta yatan rahatsızlık kontrol altına alarak böbrek yetmezliği durdurmak veya yavaşlatmak mümkün olabilir. Böbrek yetmezliğine neden olan rahatsızlığa göre tedavi planı değişebilmektedir.Böbrek yetmezliği sırasında yaşanan komplikasyonlara yönelik tedaviler planlanabilir.Son dönem böbrek hastalığının tedavisi iki şekildedir.Diyaliz: Sağlıklı çalışmayan böbreklerin yapamadığı kanı temizleme işlemi bir cihaz yardımıyla gerçekleştirilir. Diyaliz böbrek yetmezliğini tedavi etmemektedir. Ancak hayatta kalabilmek için belirli aralıkla diyalize girilmesi gerekmektedir. Diyaliz hastanın durumuna göre Hemodiyaliz veya periton diyaliz olarak iki şekilde yapılabilir.Böbrek Nakli: Çalışmayan veya az çalışan böbreğin yerine çalışan bir böbreğin nakledilmesidir. Kadavradan böbrek nakillerinde uzun süre bekleme listesi olmasına rağmen canlıdan canlıya böbrek nakillerinde kısa sürede böbrek nakli gerçekleştirilebilmektedir. Böbrek naklinden sonra hastaların diyalize girmesine gerek kalmamaktadır.Kronik Böbrek Yetmezliği Olan Kişiler Nasıl Beslenmelidir?Kronik böbrek yetmezliği olan hastaların beslenmesine önem göstermesi gerekmektedir. Özellikle diyaliz hastalarının belirli yiyeceklerden uzak durulması hayati önem taşıyabilmektedir. Diyaliz her ne kadar böbreklerin işini yapmaya çalışsa da sağlıklı böbreklerin yaptığı bütün görevleri yerine getiremez. Diyaliz sırasında vücutta sıvı miktarı artabilir, kanda fazla atık birikebilir. Böbrek yetmezliği olan ve diyaliz tedavisi gören hastaların;Diyaliz sırasında uygulanacak diyet kişiden kişiye değişmektedir. Erken evre böbrek yetmezliği olan bir hasta ile son dönem böbrek yetmezliği olan hastanın beslenmesi ve kısıtlamalar aynı olmayabilir. Diyaliz hastalarının genel olarak protein tüketimine önem göstermeleri gerekir. Tüketilen proteinin kalitesi olması yaşanacak sorunların önüne geçebilmektedir. Bu konuda uzman bir nefroloji doktoru ve diyetisyenden destek almak gerekir.Protein tüketimi: Peritoneal veya hemodiyaliz alan hastaların diyaliz olmayan kişilere göre daha yüksek proteine ihtiyacı olabilir. Yetersiz protein alımı, kilo ve kas kaybı ile birlikte enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini azaltabileceği için oldukça önemlidir. Diyaliz diyeti sırasında yüksek kaliteli protein içeren; et, kümes hayvanları, balık, yumurta, yoğurt, süt ve peynir tüketilebilir. Ancak tüketilen besinlerin potasyum, fosfor ve sıvı birikimi açısından belirli bir dengene olması çok önemlidir.Potasyum: Potasyum hemen hemen tüm yiyeceklerde bulunan bir mineraldir. Özellikle kaslar için potasyuma ihtiyaç vardır. Ancak böbrek yetmezliği hastaları için fazla potasyum tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Diyalizdeyken, potasyum seviyesi çok düşük veya çok yüksek olabilir. Çok az veya çok fazla potasyum olması kas krampları, zayıflık ve düzensiz kalp atışlarına neden olabilir.Fosfor: Birçok gıdada bulunan fosfor kemiklerin sağlıklı kalabilmesi için kalsiyum ve D vitamini ile birlikte görev yapar. Sağlıklı çalışan böbrekler vücuttaki doğru fosfor dengesinin korunması için yardımcı olmaktadır. Böbrek yetmezliği sırasında kanda fosfor birikebilir ve hiperfosfotemi denilen durum yaşanabilir. İşlenmiş ve paketlenmiş gıdalar özellikle yüksek seviyede fosfor içerdiği unutulmamalıdır.Fosfor seviyeleri yüksek olan diyaliz hastalarının uzak durması gereken gıdalarHem fosfor hem Potasyum bakımından zengin olan gıdalar şunlardır;Sıvı birikmesi: Diyalizdeyken vücutta fazla sıvı birikebilir. Aşırı sıvı birikmesi, yüksek tansiyon, nefes almada zorluk ve kalp yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Diyaliz sırasında günlük sıvı alımının, sıvı içeren gıdaların kontrol altında tutulması önemlidir. Vücutta sıvı birikmesi varken diyalize girmek yaşanabilecek sorunların artmasına yol açabilir. Sıvı kısıtlamasında uygulanacak en pratik yöntem tuzdan uzak durmaktır.Sodyum: Sağlıklı bir yaşam için sodyum gereklidir. Düzgün çalışan böbrekler vücutta doğru sodyum oranının ayarlanmasında etkilidir. Ancak kronik böbrek yetmezliği hastalarının kanında sodyum birikebilir. Kanda aşırı sodyum birikmesi vücudun aşırı su tutmasına da neden olur.Böbrek Yetmezliği Hakkında Sık Sorulan SorularBöbreklerin vücuttaki görevi nedir?Yaklaşık olarak yumruk büyüklüğünde ve omurganın her iki yanında bulunan böbrekler vücuttaki atık ürünleri ve fazla sıvının vücuttan atılması görevini yerine getirir. Vücuttaki tuz, potasyum ve asit içeriğinin düzenlenmesi de böbreklerin görevidir. Normal çalışan bir böbrek her gün 200 litre sıvı kanın filtreleme ve geri dönüş işlemini gerçekleştirir. Atık ürünlerin vücuttan atılmasının yanında böbrekler;Akut böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?Akut olarak gelişen böbrek yetmezliği idrar miktarında azalma, özellikle ayak bileklerinde olmak üzere sıvı tutulmasına bağlı ödem, zihinsel keskinliğin azalması, bulantı, kusma, bitkinlik, iştahsızlık ve nefes darlığı gibi belirtiler görülür.Kronik böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?Kronik böbrek yetmezliğinin belirtileri, yüksek tansiyon, ödem, özellikle geceleri çoğalan sık idrara çıkma ihtiyacı, idrarda kan, yorgunluk, mide bulantısı ve kusma, kaşıntı ve nefes darlığıdır.Kronik böbrek yetmezliği için hangi doktora gidilmelidir?Böbreklerle ilgili rahatsızlıklar için Nefroloji doktoruna gidilmelidir. Nefrit ve pyelonefrit gibi böbrek iltihapları, akut ve kronik böbrek yetmezliği, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek kaynaklı hipertansiyon, albümin gibi böbrek hastalıklarının tedavisini nefroloji doktoru takip etmelidir. Özellikle kronik böbrek yetmezliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan böbrek nakli konusunda uzman olan nefroloji doktorlarının tercih edilmesi önemlidir.Kronik böbrek yetmezliği kimlerde daha fazla görülür?Kronik böbrek yetmezliği için risk grubu şu şekilde sıralanabilmektedir;Böbrek yetmezliği yaşamamak için nelere dikkat edilmelidir?Böbrek yetmezliği yaygın bir hastalık mıdır?Türk Nefroloji Derneği’nin verilerine göre; ülkemizde her 6-7 erişkinden birinde değişik evrelerde kronik böbrek hastalığı bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 6-12’si değişen derecelerde kronik böbrek yetmezliği görülmektedir.Kronik böbrek yetmezliği tedavi edilmezse ne olur? Kronik böbrek yetmezliği erken dönemde belirlenebilirse ilerlemesi önlenebilir veya yavaşlatılabilir. Tedavi edilmeyen kronik böbrek yetmezliği tedavi edilmezse böbrek fonksiyonlarının tamamen kaybedilmesine diyaliz veya böbrek nakline giden süreç yaşanabiliyor.Diyaliz diyetinde hangi ekmek seçilmelidir?Diyaliz diyeti yaparken doğru ekmeği seçmek kafa karıştırıcı olabilir. Genellikle sağlıklı bireyler için, rafine beyaz un ekmeği yerine kepekli veya tam buğday ekmek tavsiye edilir. Tam buğday ekmeği yüksek lif oranı bakımından besleyici ve sağlıklı bir tercihtir. Ancak, kronik böbrek hastalarının fosfor ve potasyum bakımından zengin olan tam tahıllı ekmekleri tüketmesi sorunlara yol açabilir.Aynı şekilde kahverengi pirinç de, beyaz pirince oranla daha fazla potasyum ve fosfor içermektedir.Diyaliz beslenmesinde portakal suyu içilebilir mi?Portakal ve portakal suyu tartışmasız en iyi C vitamini depolarından biridir. Ancak portakal aynı zamanda çok iyi bir potasyum kaynağıdır.Potasyum içeriği göz önüne alındığında, portakal ve portakal suyunun böbrek diyetinde kısıtlanması gerekmektedir. Portakal suyu yerine daha az potasyum içeren, üzüm, elma veya kızılcık suyu tercih edilebilir.Portakal gibi kayısının da yüksek potasyum içerdiği bilinmelidir. Özellikle diyalizde kuru kayısıdan uzak durulması önemlidir.Böbrek yetmezliği hastaları patates tüketebilir mi?Patates potasyum bakımından oldukça zengindir. Mümkünse böbrek yetmezliği olan hastaların patatesten uzak durması gerekir. Yine de patates tüketilecekse ince parçalara ayrılıp uzun süre suda bekletmek patatesteki potasyum oranını azaltmaktadır. Yine de porsiyon kontrolü yaparak patates tüketmek en sağlıklı tercihtir. Patates gibi domateste yüksek potasyum içer. Yemekleri tatlandırmak için domates yerine kırmızı biber sosu denenebilir.Böbrek yetmezliği olan hastalar özellikle neleri tüketmelidir?Karnabahar: C, K ve B vitamini bakımından oldukça zengin olan karnabahar aynı zamanda iyi bir lif kaynağıdır. Patates yerine karnabahar püresi tercih edilebilir.Yaban mersini: En iyi antioksidan kaynaklarından biridir. Sodyum, potasyum ve fosfor oranı düşük olan yaban mersini hem diyabet hastaları hem de böbrek diyeti için tavsiye edilebilir.Levrek: Omega 3 bakımından oldukça zengin olan levrek, diğer deniz ürünlerine göre daha az fosfor bulundurur. Tüketirken porsiyon kontrolü önemlidir.Kırmızı Üzüm: C vitamini bakımından zengin olan kırmızı üzüm aynı zamanda iyi bir antioksidandır. Kırmızı üzüm aynı zamanda kalp sağlığı ve diyabet hastaları için de uygun bir besindir.Yumurta Beyazı: Yumurtanın sarısı çok besleyici olsa da yüksek miktarda fosfor içermektedir. Böbrek diyetinde yumurtanın beyazı daha iyi bir tercihtir. Aynı zamanda diyaliz tedavisi alan hastaların yüksek miktarda protein ihtiyacını da karşılayabilir.Sarımsak: Manganez, C vitamini ve B6 vitamini kaynağıdır ve antiinflamatuar özelliklere sahip kükürt bileşikleri içerir. Böbrek sorunu olan kişilerde tuz yerine lezzet katıcı olarak kullanılabilir.Karabuğday: Pek çok kepekli tahıl yüksek fosfor içermektedir. Karabuğday bunların yerine iyi bir tercihtir. B vitamini, magnezyum, demir ve lif sağlar. Aynı zamanda glutensiz bir tahıldır ve karabuğdayı çölyak hastalığı veya gluten intoleransı olan insanlar için iyi bir seçim haline getirir.Zeytinyağı: Zeytinyağı fosfor içermemesi ve besleyici yöne bakımından böbrek diyetinde mükemmel bir seçenektir.Bulgur: Fosfor ve potasyum oranı yüksek diğer tahıllara göre iyi bir böbrek dostu alternatiftir. B vitamini, magnezyum, demir ve manganez kaynağıdır.Lahana: Harika bir K, C ve B vitamini kaynağıdır. Ayrıca, düzenli bağırsak hareketlerini sağlayarak sindirim sisteminin sağlıklı işlemesini sağlar.Dolmalık Biber: Besin değeri yüksek olan dolmalık biberin potasyum oranı da düşüktür. Özellikle kırmızı dolmalık biberler iyi bir C vitamini deposudur. Ayrıca, böbrek hastalığı olan kişilerde sıklıkla zarar gören, bağışıklık sistemi için önemli bir besin olan A vitamini bakımından da zengindir.Soğan: Sodyum içermeyen soğan yemeklere lezzet katmak için iyi bir alternatiftir. Soğan C vitamini, manganez ve B vitaminleri bakımından da zengindir.Roka: Potasyum bakımından düşük bir besin olan roka böbrek dostu salatalar ve garnitürler için iyi bir seçimdir. Roka iyi bir K vitamini kaynağıdır ve kemik sağlığı için önemli olan mangan ve kalsiyum içerir.Turp: Böbrek diyetine sağlıklı katkı yapan turp potasyum ve fosfor oranı düşük bezleyici bir sebzedir.Şalgam: Patates ve kış kabağı gibi potasyumda daha yüksek olan sebzeler için mükemmel bir alternatiftir. Şalgam, C ve B6 vitamini, manganez ve kalsiyum bakımından da zengindir.Ananas: Portakal, muz, kivi gibi potasyumdan zengin birçok meyve yerine iyi bir alternatiftir.Kızılcık: Hem idrar yollarına hem de böbreklere yarar sağlar.Diyabetik böbrek yetmezliği olanlar nelere dikkat etmelidir?Diyaliz tedavisine başlayan hastaların neredeyse %40’ının sebebi diyabettir. Diyabetik nefropati yani diyabeti bağlı böbrek hastalarının tedavi süreci iyi takip edilmelidir.Diyabetik diyaliz diyeti nedir?Diyabetik diyaliz diyeti, diyabetin yanı sıra son dönem böbrek hastalığı olarak da adlandırılan evre 5 kronik böbrek hastalığı olan hastalar için özeldir. Diyetin amacı kan şekeri düzeylerini yönetmektir. Diyaliz diyetleri gibi diyabetik diyaliz diyeti de besleyici ve yüksek kalite protein içermelidir. Fosfor, potasyum ve sodyum kısıtlaması yine olmalıdır. Dikkat edilmesi gereken kan şekerini etkileyen karbonhidrat alımının iyi kontrol edilmesidir. Ekmek, mısır gevreği, makarna, pirinç, nişastalı sebzeler, meyveler, meyve suları karbonhidrat içerdiği için kan şekerini yükseltebilir. | 16,417 |
242 | Hastalıklar | Bronşiolit | Bronşiolit, özellikle soğuk havalarda görülen çocuklarda akciğerlerin küçük hava yollarını hedef alan viral bir enfeksiyon türüdür. Öksürük, hafif ateş ve hırıltı gibi belirtilerle ortaya çıkan bronşiolit, nefes almasa zorluk yaşanmasına neden olur. Bebekleri de etkileyen bir hastalık olan bronşiolit, genellikle hafif bir şekilde seyreden fakat ilerlediği durumda ciddi hastalıklara sebebiyet veren hastalık türüdür. Bronşiolit tedavisi semptomların hafifletilmesine odaklanır. Bu nedenle semptomların belirlenmesinin ardından tedavi sürecin başlanır.Bronşiolit, özellikle soğuk havalarda görülen çocuklarda akciğerlerin küçük hava yollarını hedef alan viral bir enfeksiyon türüdür. Öksürük, hafif ateş ve hırıltı gibi belirtilerle ortaya çıkan bronşiolit, nefes almasa zorluk yaşanmasına neden olur. Bebekleri de etkileyen bir hastalık olan bronşiolit, genellikle hafif bir şekilde seyreden fakat ilerlediği durumda ciddi hastalıklara sebebiyet veren hastalık türüdür. Bronşiolit tedavisi semptomların hafifletilmesine odaklanır. Bu nedenle semptomların belirlenmesinin ardından tedavi sürecin başlanır.
Bronşiolit Nedir ?Bronşiolit, 2 yaş altındaki bebeklerde ve çocuklarda yaygın olarak görülen akciğer enfeksiyonu olarak gelişen bir enfeksiyondur. Akciğerlerdeki hava yollarının yani bronşiollerin daralmasına neden olarak nefes almanın zorlaşmasına neden olan bir durumdur. Çocuklarda bu enfeksiyon görüldüğü durumda solunum hırıltılı bir şekilde meydana gelir. Bunun yanında soğuk algınlığına benzer belirtilerle kendini gösterir. Bronşiolit enfeksiyonu mevsimsel olarak özellikle kış ve bahar aylarından görülme olasılığı yüksektir. Bronşiolit semptomları ortaya çıkmasından itibaren 1 ila 2 hafta sürebilir ancak bazı durumlarda daha uzun sürebilir.Bronşiolit Belirtileri Nelerdir?Bronşiolit enfeksiyonu soğuk algınlığına benzer olan burun akıntısı, öksürük, burun tıkanıklığı gibi belirtilerle kendini gösterir. Kişide ateş olması enfeksiyonun bronşiolitin en belirgin belirtisidir. Birkaç gün içerisinde de öksürük şiddetlenerek hırıltılı bir solunuma dönüşebilir.Bronşiolitin erken belirtileri ve semptomları şöyle sıralanabilir: Burun akıntısı ve tıkanıklığı Hafif ateş Öksürük Tükenmişlik Huzursuzluk veya sinirlilik haliBronşiolit enfeksiyonu çocuklarda hava yollarını hedef alarak ve nefes almasını etkileyen belirtilerle görülebilir: Hızlı ya da yetersiz solunum Hırıltı Nefes alıp verirken homurtu sesleri Burun deliklerinde genişlemeÇocuk nefes almada zorluk çekiyorsa veya şiddetli bronşiolit aşağıdaki belirtilerin fark edildiği durumda doktora başvurmak önemlidir: Beslenirken zorlanma ve yutma güçlüğü Nefes alırken burun deliklerinde genişleme Nefes alma sırasında göğüs kafesi içeri doğru çekilmesi Dudaklarında, parmaklarında veya ayak parmaklarında mavi, gri veya soluk cilt tonu Ağızda kuruluk, idrar yapamama Gözyaşı üretmeden ağlamaBebeklerde bronşiolit belirtileri nelerdir?Bebeklerde bronşiolit belirtileri, burunda akıntı, tıkanıklık ve hafif bir öksürük şeklinde görülebilir. Bu belirtilerin yanında hafif ateş de ortaya çıkar. İlerlediği durumda ise öksürük şiddetli şekilde kendini gösterir.Bebeklerde bronşiolit belirtileri şöyle sıralanabilir: Hafif öksürük Ateş Burunda tıkanıklık ve akıntı Hırıltılı solunum İştahın kesilmesi Solunumda hırıltı Karın ağrısı Olağan dışı uyku haliBronşiolit Neden Olur?Bronşiolit, genellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda ortaya çıkarak hava yollarının iltihaplanmasına sonucunda görülen bir durumdur. Viral enfeksiyonlar nedeniyle gelişen bu durum çeşitli faktörlere bağlı olarak görülebilir.Bronşiolitin başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.RSV (Respiratuar Sinsityal Virus)Bronşiolitin en yaygın nedeni olarak bilinen RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs), özellikle bebeklerde ciddi solunum yolları enfeksiyonlarına neden olur.Adenovirüs, parainfluenza, metapnömovirüs gibi diğer virüslerRSV dışında, parainfluenza, influenza virüsleri, adenovirüsler ve koronavirüsler de bronşiolite yol açabilen virüsler arasında yer alır. Bu da enfeksiyonla beraber görülen belirtilere sebebiyet verir.Bakteriyel enfeksiyonlarVücutta meydana gelen bakteriyel enfeksiyonlar da bronşiolitin nedenleri arasında yer alır. Nadir olarak görülen bir durum olsa da viral enfeksiyon sonucunda meydana gelebilir.Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve kronik hastalıklarPrematüre doğum, bağışıklık sistemi zayıflayan çocuklarda, kronik kalp veya akciğer hastalıkları gibi durumlar bronşiolit riskini artırabilir.Sigara dumanına bağlı kalma ve hava kirliliğiSigara dumanına maruz kalma ve hava kirliliği, çocukların akciğerlerinin gelişimini olumsuz etkileyebilen durumlar arasında yer alır. Bu da bronşiolit enfeksiyonunun gelişimine zemin hazırlar.Genetik yatkınlıkAilenin hastalık geçmişinde astım veya alerjik hastalık öyküsü varsa o ailenin çocuklarında, bronşiolit gelişme riski bulunur.Bronşiolit risk faktörleri nelerdir?Bronşiolit genellikle 2 yaşından altındaki çocukları etkileyen bir enfeksiyon türüdür. Yetişkinler de nadir de olsa bronşiyolit geçirebilir. Şiddetli bronşiyolit geliştirme riski çocuklarda şu durumda gerçekleşebilir: 37. gebelik haftasından önce doğmuş olan prematüre bebekler Doğuştan akciğer veya kalp rahatsızlığı olanlar Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar Kreş gibi ortamlarda bulunan bebek ve çocuklarBronşiolit Nasıl Teşhis Edilir?Çocuk doktoru, fiziksel muayene ve testlerin ardından bronşiolit teşhisi koyabilir. Muayene esnasında doktor, çocuğun belirtileri ve vücut sıcaklığını ölçer. Bunun yanında çocuğun kandaki oksijen miktarını belirler. Bunların yanında burun içinden virüsleri tespit etmek için burun sıvısı kültürü örneği alabilir. Çocukta şiddetli semptomlar varsa, göğüs röntgeni istenebilir.Bronşiolit Tedavisi Nasıl Olur?Bronşiolit tedavisi kişinin semptomlarının hafifletilmesine ve bu semptomların iyileştirilmesine odaklanır. Bu nedenle bronşiolit tedavisinde şu yöntemlerden yararlanılabilir: Ateş düşürücü ilaçlar Antiviral ilaçlarBazı durumlarda bronşiolit tedaviye ihtiyaç duymayabilir, bu nedenle belirtiler varsa doktora danışmak gerekir.Evde bronşiolit tedavisi nasıl olur?Çocuklarda bronşiolit görülmesinin ardından solunumu gün içerisinde takip edilmelidir. Çocuğun evde kendini daha rahat hissetmesi için şu yöntemlerden yararlanılabilir: Çocuk bol bol dinlendirilmeye teşvik edilir Çocuk tam bir öğün yemesi için iştahı yoksa gün içerisinde küçük öğünler verilebilir Çocuğun susuzluğunu önlemek için bol sıvı takviyesi yapılmalıdır. Çocuğunuzun yanına bir nemlendirici bulundurarak, nemli, ıslak hava mukusun gevşemesine yardımcı olmak gerekebilir Burun tıkanıklığını gidermek için tuzlu burun damlaları ve burun aspiratöründen yararlanılabilirBronşiolitten Korunmanın Yolları Nelerdir? Grip hastası aile büyüklerinin, bebeklerden ve çocuklardan mümkün olduğunca uzak durması bronşiolite karşı koruyucudur. Bu gibi durumlarda, hasta kişiler ev içerisinde koruyucu maske kullanmalıdır. Ev ortamının sık sık havalandırılması, çocukların soluduğu havanın temizlenmesi çok önemlidir. Genel hijyen kurallarına uyulmalı ve ev düzenli olarak temizlenmelidir. Üst solunum yolu enfeksiyonu olan kişilerden uzak durmak için, özellikle çocukların kapalı mekanlarda uzun süre kalması engellenmelidir. Çocuğun sigara dumanına maruziyetine kesinlikle izin verilmemelidir. Anne sütü ile beslenme desteklenmelidir. Bebeklerin özellikle ilk 6 ay anne sütü almalarına dikkat edilmelidir. Çocukların bol sıvı alması, günlük taze sebze ve meyve tüketmeleri sağlanmalıdır. Çocukluk çağından itibaren sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmalarına yardım edilmelidir. Çocukların yanında parfüm ve deodorant gibi kimyasal maddelerin kullanımı minimum düzeye indirilmelidir. Hastalığın salgın yaptığı dönemlerde, çocukları kreş gibi ortamlardan uzak tutmalıdır. Aile bireylerinin, bronşiolite ve bulaş yollarına karşı bilinçlendirilmesi, gerekli önlemleri almaları sağlanmalıdır.Bronşiolit Hakkında Sık Sorulan SorularBronşiolit ve bronşit aynı mı?Bronşiolit ve bronşit farklı enfeksiyon çeşitleri olarak görülür. Bronşiolit, küçük çocuklarda ve bebeklerde görülen, küçük hava yolları olan bronşiyollerin iltihaplanmasıdır. Bronşit ise daha büyük hava yolları olan bronşların iltihaplanmasıyla ortaya çıkar ve genellikle yetişkinlerde görülür.Bronşiolit birden fazla kez geçirilebilir mi?Bronşiolit birden fazla kez geçirilebilen bir enfeksiyondur. Her enfeksiyon, vücutta farklı virüsler tarafından tetiklenebilir. Bu nedenle bağışıklık sistemi her defasında farklı bir virüse karşı koruma geliştirdiğinden tekrar enfekte olma durumu mümkündür.Bebeklerde bronşiolit ne iyi gelir?Bebeklerde bronşiolit, doktorun önerdiği tedavilerle birlikte bol sıvı alımı, nemli hava ve rahatlatıcı yöntemlerle tedavi edilebilir. Bunun yanında ebeveynlerin çocuklarını sigara dumanından uzak tutmaları ve hijyen kurallarına uymaları önemlidir.Bronşiolit ne kadar sürer?Bronşiolit genellikle 1-2 hafta süren bir enfeksiyon türüdür ve iyileşme süresi kişiden kişiye değişebilir. Semptomlar birkaç gün içinde kötüleşebilir ve sonrasında yavaşça iyileşmeye başlar. Bu süre genellikle enfeksiyonun şiddetine ve çocuğun sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir.
Bronşiolit Nedir ?Bronşiolit, 2 yaş altındaki bebeklerde ve çocuklarda yaygın olarak görülen akciğer enfeksiyonu olarak gelişen bir enfeksiyondur. Akciğerlerdeki hava yollarının yani bronşiollerin daralmasına neden olarak nefes almanın zorlaşmasına neden olan bir durumdur. Çocuklarda bu enfeksiyon görüldüğü durumda solunum hırıltılı bir şekilde meydana gelir. Bunun yanında soğuk algınlığına benzer belirtilerle kendini gösterir. Bronşiolit enfeksiyonu mevsimsel olarak özellikle kış ve bahar aylarından görülme olasılığı yüksektir. Bronşiolit semptomları ortaya çıkmasından itibaren 1 ila 2 hafta sürebilir ancak bazı durumlarda daha uzun sürebilir.Bronşiolit Belirtileri Nelerdir?Bronşiolit enfeksiyonu soğuk algınlığına benzer olan burun akıntısı, öksürük, burun tıkanıklığı gibi belirtilerle kendini gösterir. Kişide ateş olması enfeksiyonun bronşiolitin en belirgin belirtisidir. Birkaç gün içerisinde de öksürük şiddetlenerek hırıltılı bir solunuma dönüşebilir.Bronşiolitin erken belirtileri ve semptomları şöyle sıralanabilir:Bronşiolit enfeksiyonu çocuklarda hava yollarını hedef alarak ve nefes almasını etkileyen belirtilerle görülebilir:Çocuk nefes almada zorluk çekiyorsa veya şiddetli bronşiolit aşağıdaki belirtilerin fark edildiği durumda doktora başvurmak önemlidir:Bebeklerde bronşiolit belirtileri nelerdir?Bebeklerde bronşiolit belirtileri, burunda akıntı, tıkanıklık ve hafif bir öksürük şeklinde görülebilir. Bu belirtilerin yanında hafif ateş de ortaya çıkar. İlerlediği durumda ise öksürük şiddetli şekilde kendini gösterir.Bebeklerde bronşiolit belirtileri şöyle sıralanabilir:Bronşiolit Neden Olur?Bronşiolit, genellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda ortaya çıkarak hava yollarının iltihaplanmasına sonucunda görülen bir durumdur. Viral enfeksiyonlar nedeniyle gelişen bu durum çeşitli faktörlere bağlı olarak görülebilir.Bronşiolitin başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.RSV (Respiratuar Sinsityal Virus)Bronşiolitin en yaygın nedeni olarak bilinen RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs), özellikle bebeklerde ciddi solunum yolları enfeksiyonlarına neden olur.Adenovirüs, parainfluenza, metapnömovirüs gibi diğer virüslerRSV dışında, parainfluenza, influenza virüsleri, adenovirüsler ve koronavirüsler de bronşiolite yol açabilen virüsler arasında yer alır. Bu da enfeksiyonla beraber görülen belirtilere sebebiyet verir.Bakteriyel enfeksiyonlarVücutta meydana gelen bakteriyel enfeksiyonlar da bronşiolitin nedenleri arasında yer alır. Nadir olarak görülen bir durum olsa da viral enfeksiyon sonucunda meydana gelebilir.Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve kronik hastalıklarPrematüre doğum, bağışıklık sistemi zayıflayan çocuklarda, kronik kalp veya akciğer hastalıkları gibi durumlar bronşiolit riskini artırabilir.Sigara dumanına bağlı kalma ve hava kirliliğiSigara dumanına maruz kalma ve hava kirliliği, çocukların akciğerlerinin gelişimini olumsuz etkileyebilen durumlar arasında yer alır. Bu da bronşiolit enfeksiyonunun gelişimine zemin hazırlar.Genetik yatkınlıkAilenin hastalık geçmişinde astım veya alerjik hastalık öyküsü varsa o ailenin çocuklarında, bronşiolit gelişme riski bulunur.Bronşiolit risk faktörleri nelerdir?Bronşiolit genellikle 2 yaşından altındaki çocukları etkileyen bir enfeksiyon türüdür. Yetişkinler de nadir de olsa bronşiyolit geçirebilir. Şiddetli bronşiyolit geliştirme riski çocuklarda şu durumda gerçekleşebilir:Bronşiolit Nasıl Teşhis Edilir?Çocuk doktoru, fiziksel muayene ve testlerin ardından bronşiolit teşhisi koyabilir. Muayene esnasında doktor, çocuğun belirtileri ve vücut sıcaklığını ölçer. Bunun yanında çocuğun kandaki oksijen miktarını belirler. Bunların yanında burun içinden virüsleri tespit etmek için burun sıvısı kültürü örneği alabilir. Çocukta şiddetli semptomlar varsa, göğüs röntgeni istenebilir.Bronşiolit Tedavisi Nasıl Olur?Bronşiolit tedavisi kişinin semptomlarının hafifletilmesine ve bu semptomların iyileştirilmesine odaklanır. Bu nedenle bronşiolit tedavisinde şu yöntemlerden yararlanılabilir:Bazı durumlarda bronşiolit tedaviye ihtiyaç duymayabilir, bu nedenle belirtiler varsa doktora danışmak gerekir.Evde bronşiolit tedavisi nasıl olur?Çocuklarda bronşiolit görülmesinin ardından solunumu gün içerisinde takip edilmelidir. Çocuğun evde kendini daha rahat hissetmesi için şu yöntemlerden yararlanılabilir:Bronşiolitten Korunmanın Yolları Nelerdir?Bronşiolit Hakkında Sık Sorulan SorularBronşiolit ve bronşit aynı mı?Bronşiolit ve bronşit farklı enfeksiyon çeşitleri olarak görülür. Bronşiolit, küçük çocuklarda ve bebeklerde görülen, küçük hava yolları olan bronşiyollerin iltihaplanmasıdır. Bronşit ise daha büyük hava yolları olan bronşların iltihaplanmasıyla ortaya çıkar ve genellikle yetişkinlerde görülür.Bronşiolit birden fazla kez geçirilebilir mi?Bronşiolit birden fazla kez geçirilebilen bir enfeksiyondur. Her enfeksiyon, vücutta farklı virüsler tarafından tetiklenebilir. Bu nedenle bağışıklık sistemi her defasında farklı bir virüse karşı koruma geliştirdiğinden tekrar enfekte olma durumu mümkündür.Bebeklerde bronşiolit ne iyi gelir?Bebeklerde bronşiolit, doktorun önerdiği tedavilerle birlikte bol sıvı alımı, nemli hava ve rahatlatıcı yöntemlerle tedavi edilebilir. Bunun yanında ebeveynlerin çocuklarını sigara dumanından uzak tutmaları ve hijyen kurallarına uymaları önemlidir.Bronşiolit ne kadar sürer?Bronşiolit genellikle 1-2 hafta süren bir enfeksiyon türüdür ve iyileşme süresi kişiden kişiye değişebilir. Semptomlar birkaç gün içinde kötüleşebilir ve sonrasında yavaşça iyileşmeye başlar. Bu süre genellikle enfeksiyonun şiddetine ve çocuğun sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir. | 5,681 |
243 | Hastalıklar | Bronşektazi | Bronşektazi, akciğerlere hava taşıyan solunum yolu (bronşlar) duvarlarının iltihap ve enfeksiyon nedeniyle genişlediği ve kalıcı olarak kalınlaştığı kronik bir akciğer rahatsızlığıdır. Bronşektazi sonucunda akciğerlerde yoğun bir mukus birikimi meydana gelir. Bu durum akciğerin bir veya daha fazla yerinde, tüm lobda veya tüm akciğerde olabilir. Bronşektazinin en yaygın belirtileri öksürük ve yoğun balgam üretimidir. Balgamla birlikte kişide kanlı tükürük de görülebilir. Bronşektazi, akciğerlere hava taşıyan solunum yolu (bronşlar) duvarlarının iltihap ve enfeksiyon nedeniyle genişlediği ve kalıcı olarak kalınlaştığı kronik bir akciğer rahatsızlığıdır. Bronşektazi sonucunda akciğerlerde yoğun bir mukus birikimi meydana gelir. Bu durum akciğerin bir veya daha fazla yerinde, tüm lobda veya tüm akciğerde olabilir. Bronşektazinin en yaygın belirtileri öksürük ve yoğun balgam üretimidir. Balgamla birlikte kişide kanlı tükürük de görülebilir.
Bronşektazi Nedir?Bronşektazi, genellikle enfeksiyon ya da iltihap sebebiyle akciğere hava taşıyan orta büyüklükteki bronşların duvarlarındaki kas ve elastik yapıların bozulması sonucu gelişen geri dönüşümsüz bir genişlemedir. Bronşektazi en yaygın olarak akciğerin sol alt lobunda görülür. Bunu lingula ve sağ alt lob takip eder. Balgam, kanlı tükürme, nefes darlığı ve inatçı öksürük bronşektazinin en tipik belirtileridir.Bronşektazi hastalığının vücuttaki en kritik yansıması akciğerlerdeki yoğun mukus birikimidir. Bu mukus birikimi bronşların kalıcı genişlemesi ve kalınlaşmasına bağlı olarak yaşanır. Bronşektaki aynı zamanda akciğerlerdeki mukusun temizlenmesini zorlaştırır ve sık sık enfeksiyonların görülmesine yol açar.Bronşektazi belirtilerinin başında kişiyi zorlayan inatçı bir öksürük vardır. Öksürükle birlikte nefes darlığı, yoğun bir balgam oluşumu, ateş ve zaman zaman da kanlı tükürme söz konusudur. Kesin bir tedavisi olmayan bronşektazi, antibiyotik veya nefes açıcı ilaçlar sayesinde kontrol altına alınabilir. Bronşektazi Neden Olur?Bronşektazi genel olarak akciğer enfeksiyonlarının sonucunda meydana gelir. Enfeksiyonun akciğere girmesiyle birlikte bronşlar genişleyip kalınlaşır. Bronşektazi sonradan ortaya çıkabildiği gibi doğuştan da olabilir. Enfeksiyonlardan başka hava yollarındaki tıkanmalar (obstrüksiyonlar), immünolojik problemler veya akciğer dokusunda meydana gelen fibrozis de bronşektaziye yol açabilir.Bronşektayize yol açabilen faktörler şöyledir: Boğmaca, zatürre veya tüberküloz gibi akciğer enfeksiyonları Hava yollarındaki tıkanmalar KOAH Kistik fibrozis Otoimmün hastalıklar HIV Diyabet Romatizmal ya da bağ dokusu hastalıkları Crohn ve kolitis ülseroza gibi sistemik hastalıklar Bronşektazi Belirtileri Nelerdir?Bronşektazi hastalığının en yaygın belirtisi kronik ve tekrarlayan inatçı öksürüktür. Öksürükle birlikte genellikle yeşil-sarı renkte bakteri ve iltihap içeren balgam da görülür. Balgamla birlikte kanlı tükürüğü de rastlanır. Bronşektazinin diğer belirtileri ise ateş, nefes darlığı, yorgunluk ve parmak uçlarında şişliktir.Bronşektazi genellikle şu belirtilerle ortaya çıkar: Tekrarlayan inatçı öksürük Solunum sırasında hırıltı Yoğun balgam Balgamla birlikte kanlı tükürük (hemoptizi) Zatürre varsa ateş Nefes darlığı Göğüs ağrısı Yorgunluk Gece terlemesi Parmak uçlarında şişlikTekrarlayan inatçı öksürük Özellikle akciğer enfeksiyonlarına bağlı olarak akciğere hava taşıyan bronşlardaki tahribat meydana geldiğinde öksürük ortaya çıkar. Bu öksürük sürekli tekrarlayan, inatçı ve kişiyi rahatsız edebilecek türden bir öksürüktür ve bronşektazinin en yaygın belirtisidir. Solunum sırasında hırıltı Bronşların yapısının zarar görmesi sonucunda kişinin solunumu sırasında hırıltılı bir ses duyulur. Bu hırıltı akciğerlerde bir problem olabileceğinin işaretidir ve bronşektazi göstergesi sayılabilir. Yoğun balgamBronşektazi hastalığının en tipik belirtilerinden biri de yoğun balgamdır. Bu balgam bronşektazinin ürettiği aşırı mukusa bağlıdır. Balgamla birlikte kanlı tükürükHemoptizi olarak bilinen kanlı tükürük, bronşektazi vakalarında balgamla birlikte görülür. Zatürre varsa ateşZatürre, bronşektaziye yol açabilme potansiyeli olan bir akciğer enfeksiyonudur. Eğer bronşektazinin altında yatan neden zatürre olarak belirlendiyse kişide ateş belirtisi ortaya çıkar. Nefes darlığıAkciğerin zarar görmesi kişinin nefes alışverisini de olumsuz etkiler. Nefes darlığı, bronşektazi hastalığında görülen belirtilerden biri olarak kabul edilir.Bronşektazi Tanısı Nasıl Konur?Hastanın hikayesi, fizik muayenede dinleme bulguları, kan, balgam analizleri bronşektaziden şüphelenilmesini sağlasa da bronşektazi tanısının konulması ve yaygınlığının saptanmasında en önemli tetkik yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografidir. Akciğer grafisinde bazı bulgular görülebilse de, tanı için tam yeterli olmayabilir. Solunum kapasitesinin değerlendirilmesi için gerektiğinde solunum fonksiyon testleri de istenebilir.Bronşektazi Nasıl Tedavi Edilir?Bronşektazinin spesifik bir tedavisi söz konusu olmasa da bazı yöntemler sayesinde semptomlar kontrol altına alınabilir. Bronşektaziyi kontrol almak, bakterileri öldürmeyi, mukusu azaltmayı ve iltihabı yok etmeyi içerir. Bunun için de antibiyotik tedavisi, balgam söktürücü ve nefes açıcı ilaçlardan yardım alınır.Uygun ve lokal yerleşim gösteren bronşektazili vakalarda da cerrahi planlanabilir. Bronkoskopi yapılıp bronşektaziye neden olan bronş içi ya da dışı bir tıkanıklık varsa bunun çözümlenmesi gerekir. Enfeksiyon ataklarının kontrolünde antibiyotikler çok önemlidir. Bu ataklar kontrol altına alınırsa, fonksiyonel kayıplar ve komplikasyonlar azalır, hastaların yaşam kalitesi büyük oranda artar. Balgam miktarı fazla olduğu için balgamın rahat bir şekilde dışarı atılabilmesi için bol su içilmeli ve mukolitik ilaçlar kullanılmalıdır. Solunum fizyoterapisi de bronşektazi tedavisinde mutlaka planlanmalıdır.Muayene sırasında bronkospazm düşünülürse ya da hasta nefes darlığı yaşadığını ifade ederse bronkodilatör ilaçlar verilebilir. Bronşektazinin nedeni tespit edilmişse, nedene yönelik tedavi (enzim eksikliğinde replasmanı, immün yetmezlikte immunglobülin verimesi gibi) uygulanır. Hastalarda hipoksi uzun süreli oksijen tedavisi gerektiriyorsa bu açıdan değerlendirme yapılmalı, bu konuda destek sunulmalı, kişinin evinde de bu imkan sağlanmalıdır. Bronşektazi kalıcı bir hastalıktır ve radikal tedavisi ise seçilmiş lokalize vakalarda cerrahidir.Bronşektazi için uygulanabilecek tedavi yöntemleri şunlardır: Antibiyotik tedavisi Balgam söktürücüler Cerrahi tedavi gerekiyorsa bronkoskopi Solunum fizyoterapisi Balgamın rahat atılması bol su içmek ve mukolitik ilaçlarBronşektazi Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBronşektazi nasıl bir hastalıktır?Bronşektazi, akciğer bronşlarının kalıcı olarak hasar görüp genişlediği ve öksürük, yoğun balgam ve nefes darlığını yol açan kronik bir durumdurBronşektazi tedavi edilmezse ne olur? Bronşektazi geri dönüşümsüz ve ilerleyen kronik bir akciğer hastalığıdır. Erken tanı ve doğru tedavi seçenekleri bu hastalarda hayati öneme sahiptir. Tedavi edilmezse sık enfeksiyon atağı, bronkospazm, solunum yetmezliği izlenir, hastalık ilerler ve komplikasyonlar artar. Hayatı tehdit eden hemoptaziler görülebilir, tüberküloz dışı mikrobakteri enfeksiyonları artar, amiloidoz görülebilir.Bronşektazi hastaları nelere dikkat etmelidir?Bronşektazi hastaları doktorun önerdiği şekilde kontrollerini aksatmamalı, herhangi bir şikayeti olduğunda zaman kaybetmeden doktora başvurmalıdır. Tedaviye düzenli bir şekilde devam edilmeli, pulmoner rehabiltasyon önerilerine uyulmalıdır. Her yıl grip aşısı ve önerilen şekilde zatürre (pnömokok) aşısı yaptırılmalıdır. Tüm hastalar gibi bronşektazi hastalarının da sağlıklı yaşam tarzına sahip olması gerekir. Sağlıklı ve dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve kaliteli uyku hayat kaliteleri için önemlidir. Ayrıca sigara ve tütün ürünlerinden mutlaka uzak durulmalıdır.Bronşektazi ölümcül müdür?Bronşektazi kalıcı bir akciğer hastalığı olduğu için yaşam boyu takip edilmelidir. Eğer öksürük ve diğer semptomların şiddetli olduğu durumlarda akciğerin çalışma performansı iyice bozulduysa ölümcül vakalar ortaya çıkabilir.Bronşektaziden kurtulma yolları nelerdir?Bronşektazi hastalığı için öncelikle antibiyotik tedavisi uygulanır. Antibiyotikle birlikte balgam söktürücü ilaçlar, nefes açıcı yöntemler ve solunum fizyoterapisi uygulanabilir. Cerrahi yöntem gerekiyorsa bronkoskopiye başvurulabilir.
Bronşektazi Nedir?Bronşektazi, genellikle enfeksiyon ya da iltihap sebebiyle akciğere hava taşıyan orta büyüklükteki bronşların duvarlarındaki kas ve elastik yapıların bozulması sonucu gelişen geri dönüşümsüz bir genişlemedir. Bronşektazi en yaygın olarak akciğerin sol alt lobunda görülür. Bunu lingula ve sağ alt lob takip eder. Balgam, kanlı tükürme, nefes darlığı ve inatçı öksürük bronşektazinin en tipik belirtileridir.Bronşektazi hastalığının vücuttaki en kritik yansıması akciğerlerdeki yoğun mukus birikimidir. Bu mukus birikimi bronşların kalıcı genişlemesi ve kalınlaşmasına bağlı olarak yaşanır. Bronşektaki aynı zamanda akciğerlerdeki mukusun temizlenmesini zorlaştırır ve sık sık enfeksiyonların görülmesine yol açar.Bronşektazi belirtilerinin başında kişiyi zorlayan inatçı bir öksürük vardır. Öksürükle birlikte nefes darlığı, yoğun bir balgam oluşumu, ateş ve zaman zaman da kanlı tükürme söz konusudur. Kesin bir tedavisi olmayan bronşektazi, antibiyotik veya nefes açıcı ilaçlar sayesinde kontrol altına alınabilir. Bronşektazi Neden Olur?Bronşektazi genel olarak akciğer enfeksiyonlarının sonucunda meydana gelir. Enfeksiyonun akciğere girmesiyle birlikte bronşlar genişleyip kalınlaşır. Bronşektazi sonradan ortaya çıkabildiği gibi doğuştan da olabilir. Enfeksiyonlardan başka hava yollarındaki tıkanmalar (obstrüksiyonlar), immünolojik problemler veya akciğer dokusunda meydana gelen fibrozis de bronşektaziye yol açabilir.Bronşektayize yol açabilen faktörler şöyledir:Bronşektazi Belirtileri Nelerdir?Bronşektazi hastalığının en yaygın belirtisi kronik ve tekrarlayan inatçı öksürüktür. Öksürükle birlikte genellikle yeşil-sarı renkte bakteri ve iltihap içeren balgam da görülür. Balgamla birlikte kanlı tükürüğü de rastlanır. Bronşektazinin diğer belirtileri ise ateş, nefes darlığı, yorgunluk ve parmak uçlarında şişliktir.Bronşektazi genellikle şu belirtilerle ortaya çıkar:Tekrarlayan inatçı öksürük Özellikle akciğer enfeksiyonlarına bağlı olarak akciğere hava taşıyan bronşlardaki tahribat meydana geldiğinde öksürük ortaya çıkar. Bu öksürük sürekli tekrarlayan, inatçı ve kişiyi rahatsız edebilecek türden bir öksürüktür ve bronşektazinin en yaygın belirtisidir. Solunum sırasında hırıltı Bronşların yapısının zarar görmesi sonucunda kişinin solunumu sırasında hırıltılı bir ses duyulur. Bu hırıltı akciğerlerde bir problem olabileceğinin işaretidir ve bronşektazi göstergesi sayılabilir. Yoğun balgamBronşektazi hastalığının en tipik belirtilerinden biri de yoğun balgamdır. Bu balgam bronşektazinin ürettiği aşırı mukusa bağlıdır. Balgamla birlikte kanlı tükürükHemoptizi olarak bilinen kanlı tükürük, bronşektazi vakalarında balgamla birlikte görülür. Zatürre varsa ateşZatürre, bronşektaziye yol açabilme potansiyeli olan bir akciğer enfeksiyonudur. Eğer bronşektazinin altında yatan neden zatürre olarak belirlendiyse kişide ateş belirtisi ortaya çıkar. Nefes darlığıAkciğerin zarar görmesi kişinin nefes alışverisini de olumsuz etkiler. Nefes darlığı, bronşektazi hastalığında görülen belirtilerden biri olarak kabul edilir.Bronşektazi Tanısı Nasıl Konur?Hastanın hikayesi, fizik muayenede dinleme bulguları, kan, balgam analizleri bronşektaziden şüphelenilmesini sağlasa da bronşektazi tanısının konulması ve yaygınlığının saptanmasında en önemli tetkik yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografidir. Akciğer grafisinde bazı bulgular görülebilse de, tanı için tam yeterli olmayabilir. Solunum kapasitesinin değerlendirilmesi için gerektiğinde solunum fonksiyon testleri de istenebilir.Bronşektazi Nasıl Tedavi Edilir?Bronşektazinin spesifik bir tedavisi söz konusu olmasa da bazı yöntemler sayesinde semptomlar kontrol altına alınabilir. Bronşektaziyi kontrol almak, bakterileri öldürmeyi, mukusu azaltmayı ve iltihabı yok etmeyi içerir. Bunun için de antibiyotik tedavisi, balgam söktürücü ve nefes açıcı ilaçlardan yardım alınır.Uygun ve lokal yerleşim gösteren bronşektazili vakalarda da cerrahi planlanabilir. Bronkoskopi yapılıp bronşektaziye neden olan bronş içi ya da dışı bir tıkanıklık varsa bunun çözümlenmesi gerekir. Enfeksiyon ataklarının kontrolünde antibiyotikler çok önemlidir. Bu ataklar kontrol altına alınırsa, fonksiyonel kayıplar ve komplikasyonlar azalır, hastaların yaşam kalitesi büyük oranda artar. Balgam miktarı fazla olduğu için balgamın rahat bir şekilde dışarı atılabilmesi için bol su içilmeli ve mukolitik ilaçlar kullanılmalıdır. Solunum fizyoterapisi de bronşektazi tedavisinde mutlaka planlanmalıdır.Muayene sırasında bronkospazm düşünülürse ya da hasta nefes darlığı yaşadığını ifade ederse bronkodilatör ilaçlar verilebilir. Bronşektazinin nedeni tespit edilmişse, nedene yönelik tedavi (enzim eksikliğinde replasmanı, immün yetmezlikte immunglobülin verimesi gibi) uygulanır. Hastalarda hipoksi uzun süreli oksijen tedavisi gerektiriyorsa bu açıdan değerlendirme yapılmalı, bu konuda destek sunulmalı, kişinin evinde de bu imkan sağlanmalıdır. Bronşektazi kalıcı bir hastalıktır ve radikal tedavisi ise seçilmiş lokalize vakalarda cerrahidir.Bronşektazi için uygulanabilecek tedavi yöntemleri şunlardır:Bronşektazi Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularBronşektazi nasıl bir hastalıktır?Bronşektazi, akciğer bronşlarının kalıcı olarak hasar görüp genişlediği ve öksürük, yoğun balgam ve nefes darlığını yol açan kronik bir durumdurBronşektazi tedavi edilmezse ne olur? Bronşektazi geri dönüşümsüz ve ilerleyen kronik bir akciğer hastalığıdır. Erken tanı ve doğru tedavi seçenekleri bu hastalarda hayati öneme sahiptir. Tedavi edilmezse sık enfeksiyon atağı, bronkospazm, solunum yetmezliği izlenir, hastalık ilerler ve komplikasyonlar artar. Hayatı tehdit eden hemoptaziler görülebilir, tüberküloz dışı mikrobakteri enfeksiyonları artar, amiloidoz görülebilir.Bronşektazi hastaları nelere dikkat etmelidir?Bronşektazi hastaları doktorun önerdiği şekilde kontrollerini aksatmamalı, herhangi bir şikayeti olduğunda zaman kaybetmeden doktora başvurmalıdır. Tedaviye düzenli bir şekilde devam edilmeli, pulmoner rehabiltasyon önerilerine uyulmalıdır. Her yıl grip aşısı ve önerilen şekilde zatürre (pnömokok) aşısı yaptırılmalıdır. Tüm hastalar gibi bronşektazi hastalarının da sağlıklı yaşam tarzına sahip olması gerekir. Sağlıklı ve dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve kaliteli uyku hayat kaliteleri için önemlidir. Ayrıca sigara ve tütün ürünlerinden mutlaka uzak durulmalıdır.Bronşektazi ölümcül müdür?Bronşektazi kalıcı bir akciğer hastalığı olduğu için yaşam boyu takip edilmelidir. Eğer öksürük ve diğer semptomların şiddetli olduğu durumlarda akciğerin çalışma performansı iyice bozulduysa ölümcül vakalar ortaya çıkabilir.Bronşektaziden kurtulma yolları nelerdir? | 5,735 |
244 | Hastalıklar | Buerger Hastalığı | Dünyada sigaranın doğrudan neden olduğu bilinen ve kanıtlanmış bir rahatsızlık Buerger hastalığı, genellikle bacak atardamarlarındaki kan akışını durdurarak zamanla ağrıya neden oluyor. Tedavide geç kalındığı takdirde kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen Buerger hastalığı uzuv kaybına neden olabiliyor. Dünyada sigaranın doğrudan neden olduğu bilinen ve kanıtlanmış bir rahatsızlık Buerger hastalığı, genellikle bacak atardamarlarındaki kan akışını durdurarak zamanla ağrıya neden oluyor. Tedavide geç kalındığı takdirde kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen Buerger hastalığı uzuv kaybına neden olabiliyor.
Buerger Hastalığı Nedir?Buerger hastalığı, tütün kullanımı sonucunda kol ve bacaklardaki damarların iltihaplanması ya da şişmesiyle ortaya çıkan damar tıkanıklığı hastalığıdır. Buerger hastalığı, orta ve küçük çaplı damarlarda nedeni belli olmayan, iyileşme ve tekrar hastalanma ile seyreden daha ve çok gençlerde görülen bir hastalıktır. Yapılan araştırmalarda bu hastalıkta bağışıklık sisteminde görülen anormallikler nedeniyle immünolojik damar iltihabı olduğu belirlenmiştir. Hekimlikte tromboanjiitis obliterans, halk arasında ‘budama’ (spontan ampütasyon) hastalığı olarak bilinir. 1908 yılında Leo Buerger tarafından detaylı olarak tarif edilmiştir.Buerger Hastalığı Neden Olur?Tütün kullanımı Buerger hastalığının gelişiminde açıkça rol oynamaktadır. Tütünün içindeki kimyasalların kan damarlarının iç yüzeyini tahriş ederek şişmelerine neden olduğu düşünülmektedir.Tromboangiitis obliterans olarak da adlandırılan Buerger hastalığında, kan damarları iltihaplanır, şişer ve kan pıhtılarıyla (trombüsler) tıkanabilir. Buerger hastalığının kesin nedeni bilinmemektedir. Ayrıca bazı kişilerin hastalığa genetik yatkınlığı olabileceğinden şüphelenilmektedir.Buerger Hastalığının Belirtileri Nelerdir?Buerger hastalığında vücuttaki kan damarları etkilenir. Burada en çok etkilenen uzuvlar kol ve bacaklardır. Bu uzuvlarda uyuşma ve/veya karıncalanma, kan damarlarında şişme, cilt ülserleri, ağrı, doku hasarı ve hatta kangren gibi belirtiler gözlenir.Buerger hastalığı belirtileri genel olarak şunlardır: Hareket halindeyken bacaklarda ve ayaklarda ağrı, hassasiyet veya yanma hissi Ellerde ve kollarda ağrı Parmaklarda kızarıklık, mavimsi renge dönüşme gibi deride değişimler Ellerde ve ayaklarda soğukluk Kas krampları Damarda kan pıhtısı oluşması Ciltte ülser oluşumu Zamanla yürümede topallama (genellikle baldır bölgesinde ağrı ayırıcı bir özelliktir) Müdahale edilmediğinde kangrenleşmeBuerger Hastalığı Kimlerde Görülür?En çok 25-40 yaş arasındaki sigara içen genç erkekler arasında görülmektedir. Buerger hastalığı Türkiye’de damar hastalıkları grubunun % 7-10 kadarını oluşturur. Kadınlarda görülme olasılığı ise vakaların % 2’si kadardır.En önemli nedeni sigara içenlerde nikotin metaboliti olan cotinine’in (nikotinin vücuda girdikten sonra dönüştüğü madde) tetiklediği damar duvarına karşı vücudun geliştirdiği aşırı hassasiyettir. Homosistein yüksekliğine bağlı serbest oksijen radikallerin artışı da damar duvarlarını hassas hale getirmekte ve reaksiyonu başlatabilmektedir. Bunun yanında, sık soğuğa maruz kalma, sosyoekonomik düzeyin düşüklüğü, kötü beslenme, hepatit B sarılığı geçirme, fibrinojen yüksekliği, pıhtılaşmaya meyil nedenleri arasında sayılabilir.Buerger Hastalığının Teşhisi Nasıl Yapılır?Klinik olarak 5 ana kriter (shionaya) esastır. Sigara içilmesi, 50 yaş altı, diz altı tutulumu, atheroskleroz risk faktör yokluğu ve üst ekstremite tutulumundan 4’ünün varlığı teşhis için yeterlidir. Hastanın şikayetleri üzerine atardamar muayenesinde çoğunlukla yukarıdaki kriterlere göre tanı konulmaktadır. Muayene sonrası sıklıkla tıkanıklığın yeri ve derecesini belirlemek için ultrasonografik ve doppler çalışmaları yapılmalıdır. Hastalığın arter ağacındaki tutulumu için tomografik anjiyografi gerekmektedir. Böylelikle tıkanıklığın yeri, tıkama miktarı, uzunluğu, parmaklara kan akış yolu ve en önemlisi yardımcı (kollateral) kan damar varlığı saptanır. Tedavide bu çok önemlidir. Bazı durumlarda istenen klasik anjiyografi ise hem tanı hem de tedavi amaçlıdır.Buerger Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Öncelikle sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Buerger hastalığı, sigaraya karşı gelişen alerji olarak değerlendirildiği için alerjen yani sigara bırakmak tedavinin ilk başlangıcı ve olmazsa olmazıdır. Çünkü alerjen ortadan kalkarsa hastalıkta da ortadan kalkacaktır. Sigarayı bırakan Buerger teşhisi konmuş hastaların yaklaşık % 90’nında ayakta yara bile olsa iyileşme görülmektedir.Sürdürülebilir ve düzenli bir egzersiz programı zorunludur. Azami ölçüde soğuk havalardan ve soğuk travmasından korunulmalıdır. İlaç tedavisinde ise ağrı kesici, damar genişletici, pıhtı eritici ve engelleyici ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar devamlı ve kesintisiz kullanılması gerekir, asla bırakılmaz. Yara varsa; lokal tedavinin yanı sıra ozon, yüksek basınçlı oksijen, PRP ve kök hücre uygulamaları yapılabilmektedir. Günlük kullanımdaki ağrı kesiciler ne yazık ki ağrıyı kısmen azaltsa da çoğu zaman etkisiz kalmaktadır. Bu durumda uzman hekim uyuşturucu nitelikli ağrı kesiciler verebileceği gibi epidural anesteziyi yani kısmı anesteziyi gerekli görebilmektedir.Bu tedavilere cevap alınamazsa öncelikle anjiyografik olarak damarın açılması amaçlanmaktadır. Yine de sonuç alınamazsa hasta uzvu besleyen damarları daraltan sempatik sinirlerle birlikte açık rekonstrüktif damar ameliyatları yapılır. Bunlara da cevap alınmazsa ne yazık ki ilgili bölgenin kesilme kararı verilmektedir. İyileşme ve tekrar hastalık oluşması ile birlikte hastalık ilerler daha önce kesilen yerin üzerinden kesilmesiyle süreç devam eder gider. Ancak hastaların büyük çoğunluğunda alışkanlıklarını damar sağlığı yönünde değiştiren ve geliştiren, ilaçlarını düzgün kullanan ve kontrollerini aksatmayan hastalarda klinik durgunluk oluşarak kişi kötü tablolardan kurtulabilir.Buerger Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularBuerger hastalığı nasıl oluşur?Temel olarak küçük ve orta çaplı atar (panarterit) ve toplardamarın (panflebit) tüm katlarını etkiler. Hastalığın tuttuğu bölümlerin ara kısımlarında sağlam alanlar bulunur. Hastalık iyileşme ve tekrar ataklar halinde seyreder. Her atak döneminde damar duvarında sağlam bölgeler etkilenerek hastalık yaygınlaşır ve damar ip gibi fibrotik hale döner.Atak zamanında tutulu damar duvarında ve çevresinde yaygın şişme ve içerisinde taze pıhtı oluşur. Bir nevi damarda mikroskobik irin birikimi yani mikroapse oluşumu gözlenir. Zamanla damar içinde pıhtı sebat ederken duvardaki ödem azalır ve yerini damar duvarında kalınlaşmaya bırakır. Sonrasında ilgili damar bölgesi tıkanarak hastalığın aktif dönemi sonlanır. Bazı ataklarda atardamar ve toplardamar yanında çevre sinirler de hastalanmakta, hastalıklı bölge sertleşmektedir.Buerger hastalığı nasıl başlar?Bağışıklık sisteminin kendi damar duvarına karşı gösterdiği anormal abartılı reaksiyon ile başlamaktadır. En sık ayak atardamarlarında tıkanma ile kendini belli eder. El ve karın damarları çok nadiren görülür. Hastalığın ilerlemiş dönemlerinde kalça, kasık ve kol damarları da etkilenebilmektedir. BU hastalıkta bağışıklık sistemine ait C4, antielastin ve antikollejen antikorları ile HLA1, HLA3 antijenleri ve organ spesifik IgM, IgG, IGA ve C3 antikor miktarları artar.Buerger hastalığının diğer hastalıklarla ilgisi var mı?Diğer hastalıklarla birlikte görülebilmektedir. Pek çok bağ dokusu ve romatizmal hastalıklarla birlikte seyredebilir. Hastalığın zemininde diğer hastalıklara ait faktörler bulunabilir. Ancak Buerger hastalığı kendine özgü kriterleri olan klinik bir tablodur. Damarları kireç ile tıkayan atherosklerozdan tamamen farklıdır. Bu ayırım iyi yapılmalıdır. Buerger hastalığında damar duvarında oluşan kalınlaşmaya ve kabalaşmaya bağlı olarak tıkanıklık oluşmaktadır. Asla kalsiyum depositleri içeren plaklar bulunmaz. Raynaud fenomeni olarak adlandırılan atardamarların fonksiyonel olarak daralıp açılması hastalığı ile birlikte olabileceği gibi onun organik formu olarak ta değerlendirilebilir.Buerger hastalığının bitkisel tedavisi var mı?Kanı sulandıran, pıhtı erimesine yol açan damarları genişleten bitkisel kürler denenebilir. Ruhsal gerginliği azaltan ve bağışıklık sistemini desteklediği belirlenmiş bitkisel ürünler yararlı olabilir. Unutulmamalıdır ki, tedavinin amacı kansız bölgeye kan taşınmasıdır. Tedavide asıl ve en önemli çözümün bu kriter olması gerekir.Buerger hastalığına ne iyi gelir?Bu soruna sıcak iklimde yaşamak çok iyi gelmektedir. Kesinlikle sigara bırakılmalı, düzenli yürüyüş yapılmalıdır. Yürümek hasta için hem gerekli hem de hastalığın tedavisinde yardımcı kan damarlarının oluşmasını sağlayan en kolay egzersiz şeklidir. Bazen kaplıca tedavileri faydalı olabilmektedir.Buerger hastalığının ağrısı nasıl geçer?Ağrıyan noktaya sadece yeterli kan gidince ağrı kesilmektedir. Bunun için tedavi sürecinde hastalara sinirleri teskin eden uyuşturucu tarzlı kuvvetli ilaçlar verilmesi gerekmektedir. Normal ağrı kesiciler fayda etmemektedir. Hiperbarik oksijen ve ozon tedavisi de ağrının seviyesini azaltmaktadır. Ağrılar devam ediyorsa ilgili uzvun sinirlerine lokalize blokaj (aksiller, lomber blokaj veya epidural anestezi) yapılarak hem kan akımı artırılmaya çalışılır hem de ağrı kesilebilir. Bu yaklaşımlar sonuçsuz kalıyorsa ne yazık ki ağrıyı kesmenin tek yolu ilgili uzvun kesilmesidir.Buerger hastalığı genetik midir?Genetik kaynaklı olduğuna dair çok önemli bilimsel veriler vardır. Hastaların çoğunluğunda yapılan genetik testler pozitif çıkmaktadır. Ancak hastalığın tam olarak neden olduğu halen bilinmemektedir.Buerger hastalığı geçer mi?Buerger hastalığında sigaranın etkisi bilinmektedir. Alerjen ortadan kaldırıldığı taktirde hastalıkta da ortadan kalkacaktır. Buerger teşhisi konan ve sigarayı bırakan hastaların yaklaşık % 90’nında hastalığın etkilerinin gözle görülür oranda azaldığı bilinmektedir.Buerger hastalığı genellikle kaç yaşında olur?Sigara içen 25-40 yaş genç erkekler görülmektedir. Kadınlarda ise toplam vakaların % 2’si kadardır.
Buerger Hastalığı Nedir?Buerger hastalığı, tütün kullanımı sonucunda kol ve bacaklardaki damarların iltihaplanması ya da şişmesiyle ortaya çıkan damar tıkanıklığı hastalığıdır. Buerger hastalığı, orta ve küçük çaplı damarlarda nedeni belli olmayan, iyileşme ve tekrar hastalanma ile seyreden daha ve çok gençlerde görülen bir hastalıktır. Yapılan araştırmalarda bu hastalıkta bağışıklık sisteminde görülen anormallikler nedeniyle immünolojik damar iltihabı olduğu belirlenmiştir. Hekimlikte tromboanjiitis obliterans, halk arasında ‘budama’ (spontan ampütasyon) hastalığı olarak bilinir. 1908 yılında Leo Buerger tarafından detaylı olarak tarif edilmiştir.Buerger Hastalığı Neden Olur?Tütün kullanımı Buerger hastalığının gelişiminde açıkça rol oynamaktadır. Tütünün içindeki kimyasalların kan damarlarının iç yüzeyini tahriş ederek şişmelerine neden olduğu düşünülmektedir.Tromboangiitis obliterans olarak da adlandırılan Buerger hastalığında, kan damarları iltihaplanır, şişer ve kan pıhtılarıyla (trombüsler) tıkanabilir. Buerger hastalığının kesin nedeni bilinmemektedir. Ayrıca bazı kişilerin hastalığa genetik yatkınlığı olabileceğinden şüphelenilmektedir.Buerger Hastalığının Belirtileri Nelerdir?Buerger hastalığında vücuttaki kan damarları etkilenir. Burada en çok etkilenen uzuvlar kol ve bacaklardır. Bu uzuvlarda uyuşma ve/veya karıncalanma, kan damarlarında şişme, cilt ülserleri, ağrı, doku hasarı ve hatta kangren gibi belirtiler gözlenir.Buerger hastalığı belirtileri genel olarak şunlardır:Buerger Hastalığı Kimlerde Görülür?En çok 25-40 yaş arasındaki sigara içen genç erkekler arasında görülmektedir. Buerger hastalığı Türkiye’de damar hastalıkları grubunun % 7-10 kadarını oluşturur. Kadınlarda görülme olasılığı ise vakaların % 2’si kadardır.En önemli nedeni sigara içenlerde nikotin metaboliti olan cotinine’in (nikotinin vücuda girdikten sonra dönüştüğü madde) tetiklediği damar duvarına karşı vücudun geliştirdiği aşırı hassasiyettir. Homosistein yüksekliğine bağlı serbest oksijen radikallerin artışı da damar duvarlarını hassas hale getirmekte ve reaksiyonu başlatabilmektedir. Bunun yanında, sık soğuğa maruz kalma, sosyoekonomik düzeyin düşüklüğü, kötü beslenme, hepatit B sarılığı geçirme, fibrinojen yüksekliği, pıhtılaşmaya meyil nedenleri arasında sayılabilir.Buerger Hastalığının Teşhisi Nasıl Yapılır?Klinik olarak 5 ana kriter (shionaya) esastır. Sigara içilmesi, 50 yaş altı, diz altı tutulumu, atheroskleroz risk faktör yokluğu ve üst ekstremite tutulumundan 4’ünün varlığı teşhis için yeterlidir. Hastanın şikayetleri üzerine atardamar muayenesinde çoğunlukla yukarıdaki kriterlere göre tanı konulmaktadır. Muayene sonrası sıklıkla tıkanıklığın yeri ve derecesini belirlemek için ultrasonografik ve doppler çalışmaları yapılmalıdır. Hastalığın arter ağacındaki tutulumu için tomografik anjiyografi gerekmektedir. Böylelikle tıkanıklığın yeri, tıkama miktarı, uzunluğu, parmaklara kan akış yolu ve en önemlisi yardımcı (kollateral) kan damar varlığı saptanır. Tedavide bu çok önemlidir. Bazı durumlarda istenen klasik anjiyografi ise hem tanı hem de tedavi amaçlıdır.Buerger Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Öncelikle sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Buerger hastalığı, sigaraya karşı gelişen alerji olarak değerlendirildiği için alerjen yani sigara bırakmak tedavinin ilk başlangıcı ve olmazsa olmazıdır. Çünkü alerjen ortadan kalkarsa hastalıkta da ortadan kalkacaktır. Sigarayı bırakan Buerger teşhisi konmuş hastaların yaklaşık % 90’nında ayakta yara bile olsa iyileşme görülmektedir.Sürdürülebilir ve düzenli bir egzersiz programı zorunludur. Azami ölçüde soğuk havalardan ve soğuk travmasından korunulmalıdır. İlaç tedavisinde ise ağrı kesici, damar genişletici, pıhtı eritici ve engelleyici ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar devamlı ve kesintisiz kullanılması gerekir, asla bırakılmaz. Yara varsa; lokal tedavinin yanı sıra ozon, yüksek basınçlı oksijen, PRP ve kök hücre uygulamaları yapılabilmektedir. Günlük kullanımdaki ağrı kesiciler ne yazık ki ağrıyı kısmen azaltsa da çoğu zaman etkisiz kalmaktadır. Bu durumda uzman hekim uyuşturucu nitelikli ağrı kesiciler verebileceği gibi epidural anesteziyi yani kısmı anesteziyi gerekli görebilmektedir.Bu tedavilere cevap alınamazsa öncelikle anjiyografik olarak damarın açılması amaçlanmaktadır. Yine de sonuç alınamazsa hasta uzvu besleyen damarları daraltan sempatik sinirlerle birlikte açık rekonstrüktif damar ameliyatları yapılır. Bunlara da cevap alınmazsa ne yazık ki ilgili bölgenin kesilme kararı verilmektedir. İyileşme ve tekrar hastalık oluşması ile birlikte hastalık ilerler daha önce kesilen yerin üzerinden kesilmesiyle süreç devam eder gider. Ancak hastaların büyük çoğunluğunda alışkanlıklarını damar sağlığı yönünde değiştiren ve geliştiren, ilaçlarını düzgün kullanan ve kontrollerini aksatmayan hastalarda klinik durgunluk oluşarak kişi kötü tablolardan kurtulabilir.Buerger Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularBuerger hastalığı nasıl oluşur?Temel olarak küçük ve orta çaplı atar (panarterit) ve toplardamarın (panflebit) tüm katlarını etkiler. Hastalığın tuttuğu bölümlerin ara kısımlarında sağlam alanlar bulunur. Hastalık iyileşme ve tekrar ataklar halinde seyreder. Her atak döneminde damar duvarında sağlam bölgeler etkilenerek hastalık yaygınlaşır ve damar ip gibi fibrotik hale döner.Atak zamanında tutulu damar duvarında ve çevresinde yaygın şişme ve içerisinde taze pıhtı oluşur. Bir nevi damarda mikroskobik irin birikimi yani mikroapse oluşumu gözlenir. Zamanla damar içinde pıhtı sebat ederken duvardaki ödem azalır ve yerini damar duvarında kalınlaşmaya bırakır. Sonrasında ilgili damar bölgesi tıkanarak hastalığın aktif dönemi sonlanır. Bazı ataklarda atardamar ve toplardamar yanında çevre sinirler de hastalanmakta, hastalıklı bölge sertleşmektedir.Buerger hastalığı nasıl başlar?Bağışıklık sisteminin kendi damar duvarına karşı gösterdiği anormal abartılı reaksiyon ile başlamaktadır. En sık ayak atardamarlarında tıkanma ile kendini belli eder. El ve karın damarları çok nadiren görülür. Hastalığın ilerlemiş dönemlerinde kalça, kasık ve kol damarları da etkilenebilmektedir. BU hastalıkta bağışıklık sistemine ait C4, antielastin ve antikollejen antikorları ile HLA1, HLA3 antijenleri ve organ spesifik IgM, IgG, IGA ve C3 antikor miktarları artar.Buerger hastalığının diğer hastalıklarla ilgisi var mı?Diğer hastalıklarla birlikte görülebilmektedir. Pek çok bağ dokusu ve romatizmal hastalıklarla birlikte seyredebilir. Hastalığın zemininde diğer hastalıklara ait faktörler bulunabilir. Ancak Buerger hastalığı kendine özgü kriterleri olan klinik bir tablodur. Damarları kireç ile tıkayan atherosklerozdan tamamen farklıdır. Bu ayırım iyi yapılmalıdır. Buerger hastalığında damar duvarında oluşan kalınlaşmaya ve kabalaşmaya bağlı olarak tıkanıklık oluşmaktadır. Asla kalsiyum depositleri içeren plaklar bulunmaz. Raynaud fenomeni olarak adlandırılan atardamarların fonksiyonel olarak daralıp açılması hastalığı ile birlikte olabileceği gibi onun organik formu olarak ta değerlendirilebilir.Buerger hastalığının bitkisel tedavisi var mı?Kanı sulandıran, pıhtı erimesine yol açan damarları genişleten bitkisel kürler denenebilir. Ruhsal gerginliği azaltan ve bağışıklık sistemini desteklediği belirlenmiş bitkisel ürünler yararlı olabilir. Unutulmamalıdır ki, tedavinin amacı kansız bölgeye kan taşınmasıdır. Tedavide asıl ve en önemli çözümün bu kriter olması gerekir.Buerger hastalığına ne iyi gelir?Bu soruna sıcak iklimde yaşamak çok iyi gelmektedir. Kesinlikle sigara bırakılmalı, düzenli yürüyüş yapılmalıdır. Yürümek hasta için hem gerekli hem de hastalığın tedavisinde yardımcı kan damarlarının oluşmasını sağlayan en kolay egzersiz şeklidir. Bazen kaplıca tedavileri faydalı olabilmektedir.Buerger hastalığının ağrısı nasıl geçer?Ağrıyan noktaya sadece yeterli kan gidince ağrı kesilmektedir. Bunun için tedavi sürecinde hastalara sinirleri teskin eden uyuşturucu tarzlı kuvvetli ilaçlar verilmesi gerekmektedir. Normal ağrı kesiciler fayda etmemektedir. Hiperbarik oksijen ve ozon tedavisi de ağrının seviyesini azaltmaktadır. Ağrılar devam ediyorsa ilgili uzvun sinirlerine lokalize blokaj (aksiller, lomber blokaj veya epidural anestezi) yapılarak hem kan akımı artırılmaya çalışılır hem de ağrı kesilebilir. Bu yaklaşımlar sonuçsuz kalıyorsa ne yazık ki ağrıyı kesmenin tek yolu ilgili uzvun kesilmesidir.Buerger hastalığı genetik midir?Genetik kaynaklı olduğuna dair çok önemli bilimsel veriler vardır. Hastaların çoğunluğunda yapılan genetik testler pozitif çıkmaktadır. Ancak hastalığın tam olarak neden olduğu halen bilinmemektedir.Buerger hastalığı geçer mi?Buerger hastalığında sigaranın etkisi bilinmektedir. Alerjen ortadan kaldırıldığı taktirde hastalıkta da ortadan kalkacaktır. Buerger teşhisi konan ve sigarayı bırakan hastaların yaklaşık % 90’nında hastalığın etkilerinin gözle görülür oranda azaldığı bilinmektedir.Buerger hastalığı genellikle kaç yaşında olur?Sigara içen 25-40 yaş genç erkekler görülmektedir. Kadınlarda ise toplam vakaların % 2’si kadardır. | 7,308 |
245 | Hastalıklar | Brusella | Günümüzde insanların başına gelen ve muzdarip olduğu konulardan biri de enfeksiyon hastalıklarıdır. İnsandan insana, hayvandan insana ve çeşitli yollarla bulaşıcı özelliği olan enfeksiyon hastalıklarından biri de hayvanlardan bulaşan ve hafif belirtileri olabildiği gibi ciddi etkiler oluşturabilen brusella hastalığıdır. Bakteriyel bir enfeksiyon olan brusella hastalığının net belirtileri olmakla birlikte tedavisi de genellikle tıbbi olarak yapılır.Günümüzde insanların başına gelen ve muzdarip olduğu konulardan biri de enfeksiyon hastalıklarıdır. İnsandan insana, hayvandan insana ve çeşitli yollarla bulaşıcı özelliği olan enfeksiyon hastalıklarından biri de hayvanlardan bulaşan ve hafif belirtileri olabildiği gibi ciddi etkiler oluşturabilen brusella hastalığıdır. Bakteriyel bir enfeksiyon olan brusella hastalığının net belirtileri olmakla birlikte tedavisi de genellikle tıbbi olarak yapılır.
Brusella Nedir?Brusella, pastörize edilmemiş süt ürünleri ile hayvanlardan insanlara bulaşan, eklem ve kas ağrısı, ateş, kilo kaybı gibi belirtilerle kendini gösteren zoonotik bir bakteriyel enfeksiyondur. Tıbbi olarak bruselloz şeklinde aynı isimle bilinen brusella hastalığı; keçi, sığır ve koyun gibi hayvanlarla kurulan yakın temas ile de bulaşabilir. Bazı durumlarda hava yoluyla da bulaşabilir. Bu sebeple çiftçiler, kasaplar ve hayvanlarla yakın temasta çalışan insanların brusella hastalığına yakalanma ihtimali daha yüksektir.Ateş ve eklem ağrısı başta olmak üzere çeşitli semptomlar ortaya çıkaran brusella hastalığının tedavisi genellikle antibiyotiklerle yapılır.Brusella Nasıl Bulaşır?Brusella, hayvanlardan insanlara bulaştığı bilinen bir hastalıktır. Hayvanlardan insanlara bulaşması direk hayvanlara temas yoluyla veya süt ve süt ürünleri tüketimiyle gerçekleşir. İnek, koyun, sığır ve keçi gibi hayvanlar brusella’nın bulaştığı başlıca hayvanlar olarak kabul edilir. Brusella’nın kişiden kişiye bulaşma durumu söz konusu değildir.Brusella hastalığının insanlara bulaşma yolları aşağıdaki gibidir:Çiğ süt ve et ürünleri tüketmek Enfekte hayvanların sütünde yer alan brusella bakterileri, pastörize edilmemiş süt, peynir, dondurma ve tereyağı gibi ürünlerin tüketilmesi sonucu insanlara bulaşır. Bunlarla birlikte çiğ veya az pişmiş etler de brusella hastalığına yol açabilir.Hayvanın doku veya sıvısına dokunmak Enfekte olan bir hayvanın kanında, dokusunda veya sıvısında brusella bakterisi bulunabilir. Hayvanlarla temasla birlikte oluşan bir yara veya kesik brusella’nın vücuda girmesine neden olur. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerin köpeklere dokunması bile riskli bir durum oluşturabilir.Hava solumak Havadan da yayılabilen brusella bakterileri bazı meslek grupları ve kişiler için risk teşkil eder. Çiftçiler, kasaplar, mezbaha çalışanları, veterinlerler ve avcılıkla uğraşanların brusella hastalığına yakalanma ihtimali daha fazladır.Normal şartlarda insandan insana bulaşma durumu olmayan brusella, doğum sırasında ve anne sütüyle beslenen bebeklere geçebilir ancak bunun için daha kesin kanıtlara ihtiyaç vardır.Brusella Belirtileri Nelerdir?Ateş, terleme, baş ağrısı, sırt ağrısı ve fiziksel zayıflık gibi semptomlar ile kendisini gösteren brusella belirtileri şunlardır: En sık görülen belirtisi ateştir Küflü bir koku eşliğinde terleme Halsiz ve tükenmiş hissetme Bel, diz veya kalçada eklem ağrıları Titreme hissedilir. Sırt ağrısı Kilo kaybı Baş ağrısı Mide rahatsızlığıyla birlikte iştah kaybı Depresyon hali oluşabilir. Büyük ve ağrılı lenf düğümleri Kişi genel olarak kendisini iyi hissetmez.Bu belirtilerin görülmesi, brusella hastalığını işaret edebilir. Bazı belirtiler haftalar veya aylar içinde kaybolup tekrar görülebilirken kimi insanlarda da kronik brusella hastalığı görülebilir. Kronik brusella hastalığının uzun vadeli semptomları şu şekildedir: Tekrarlayan ateş durumu Tükenmişlik hissi Eklem iltihabı Omurga kemiklerinin artritiBrusella Teşhisi Nasıl Konur?Brusella, grip benzeri belirtiler gösterdiği için teşhis sürecinde kolay tespit edilemeyebilir. Bunun için doktor hastalık geçmişiniz, yaşam öykünüz ve şikayetleriniz dışında bazı fiziksel muayeneler yapacaktır.Doktorunuz fiziksel muayene sırasında şu durumları tespit edebilir. Karaciğer şişmesi Şişmiş lenf düğümleri Dalağın şişmesi Belirlenemeyen ateş Eklem ağrısı ve şişmesi KızarıklıkFiziksel muayenenin yanı sıra kan ve idrar tahlilleri de istenebilir. Daha ileri tetkikler için BT taraması, MR, beyin ve omurilik sıvısı kültürü, kemik iliği kültürü ve ekokardiyografi isteyebilir.Brusella Nasıl Tedavi Edilir?Brusella hastalığının belirtileri sonrası yapılan teşhislerin ardından kişi için tedavi süreci planlanır. Brusella genellikle antibiyotiklerle tedavi edilen bir hastalıktır. 6-8 hafta kullanılacak antibiyotik tedavisi hastalığın semptomlarını azaltıp süreci daha hafif bir şekilde atlatmaya yardımcı olur. Genellikle hastalıklar tedavi sürecinden itibaren 1 ay içinde hastalıktan kurtulur. Hastalığın tekrar nüksetmemesi adına ise antibiyotik kullanımı uzun sürebilir.Brusella Hastalığı Nasıl Önlenir?Brusella hastalığını önlemek için uygulanması gereken bazı yöntemler mevcuttur.Bu yöntemleri uygulayarak brusella hastalığına karşı önlem almış, bulaşı riskinin önüne geçmiş olursunuz:Pastörize edilmemiş süt ürünlerinden kaçınınPastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, brusella hastalığının en temel nedenlerinden biridir. Bu nedenle pastörize edilmemiş süt, peynir ve dondurma gibi ürünlerden kaçının, yurt dışına yaptığınız seyahatlarde bu tarz süt ürünlerini yememeye özen gösterin.Eti yeterince pişirinEtleri çiğ bırakmayarak yenebilecek seviyeye gelene kadar pişirmeye dikkat edin. Çünkü çiğ şekilde tüketilen etler de brusella hastalığına davetiye çıkarır.El hijyenine dikkat edinHayvanlarla yakın temas kurmak zorunda kalınan bir alanda çalışan insanlar temas yoluyla bulaşının önüne geçmek için eldiven kullanmalıdır. Özellikle hayvanların dokusuna temas ederken veya bir hayvanın doğum yapmasına yardım ediyorsanız eldiven giymeyi ve el hijyenine dikkat etmeyi unutmayın. Çünkü brusella hastalığı hayvanlarla doğrudan temas kurarak da kana karışır.Güvenlik önlemlerinizi maksimum düzeyde alınBir laboratuvar veya mezbahada çalışan insanlar için yüksek güvenlik önlemleri oldukça önemlidir. Laboratuvarda çalışanlar aldıkları numuneleri uygun koşullarda saklamalı, mezhaba çalışanları ise koruyucu kıyafetler giymeyi unutmamalıdır.Evcil hayvanları aşılayınEvlerde beslenen evcil hayvanların aşılanmasıyla brusella hastalığının önüne geçilmesi mümkündür. Hayvanlar için brusella aşısı mevcutken insanlar için herhangi bir aşı yoktur.Brusella Hakkında Sıkça Sorulan SorularBrusella hastalığı ölümcül müdür?Gerekli önlemlerin alınmadığı ve tedavi edilmediği takdirde brusella kronik bir hale gelebilir ve hastalık ciddi sonuçlar doğurabilir.Brusella insana ne yapar?Brusella, hayvanlarda insanlara çeşitli yollarla bulaşan bir enfeksiyon hastalığı olarak tanımlanır. Bulaşma sonrası ateş, baş ağrısı, eklem ağrıları, titreme, halsizlik, kilo ve iştah kaybı gibi belirtiler ortaya çıkarır.Brusella hastalığı tamamen iyileşir mi?Brusella hastalığı için en etkili tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır. 6-8 hafta kullanımı önerilen antibiyotik tedavisi sonucu iyileşme süresi aylar sürebilir.
Brusella Nedir?Brusella, pastörize edilmemiş süt ürünleri ile hayvanlardan insanlara bulaşan, eklem ve kas ağrısı, ateş, kilo kaybı gibi belirtilerle kendini gösteren zoonotik bir bakteriyel enfeksiyondur. Tıbbi olarak bruselloz şeklinde aynı isimle bilinen brusella hastalığı; keçi, sığır ve koyun gibi hayvanlarla kurulan yakın temas ile de bulaşabilir. Bazı durumlarda hava yoluyla da bulaşabilir. Bu sebeple çiftçiler, kasaplar ve hayvanlarla yakın temasta çalışan insanların brusella hastalığına yakalanma ihtimali daha yüksektir.Ateş ve eklem ağrısı başta olmak üzere çeşitli semptomlar ortaya çıkaran brusella hastalığının tedavisi genellikle antibiyotiklerle yapılır.Brusella Nasıl Bulaşır?Brusella, hayvanlardan insanlara bulaştığı bilinen bir hastalıktır. Hayvanlardan insanlara bulaşması direk hayvanlara temas yoluyla veya süt ve süt ürünleri tüketimiyle gerçekleşir. İnek, koyun, sığır ve keçi gibi hayvanlar brusella’nın bulaştığı başlıca hayvanlar olarak kabul edilir. Brusella’nın kişiden kişiye bulaşma durumu söz konusu değildir.Brusella hastalığının insanlara bulaşma yolları aşağıdaki gibidir:Çiğ süt ve et ürünleri tüketmek Enfekte hayvanların sütünde yer alan brusella bakterileri, pastörize edilmemiş süt, peynir, dondurma ve tereyağı gibi ürünlerin tüketilmesi sonucu insanlara bulaşır. Bunlarla birlikte çiğ veya az pişmiş etler de brusella hastalığına yol açabilir.Hayvanın doku veya sıvısına dokunmak Enfekte olan bir hayvanın kanında, dokusunda veya sıvısında brusella bakterisi bulunabilir. Hayvanlarla temasla birlikte oluşan bir yara veya kesik brusella’nın vücuda girmesine neden olur. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerin köpeklere dokunması bile riskli bir durum oluşturabilir.Hava solumak Havadan da yayılabilen brusella bakterileri bazı meslek grupları ve kişiler için risk teşkil eder. Çiftçiler, kasaplar, mezbaha çalışanları, veterinlerler ve avcılıkla uğraşanların brusella hastalığına yakalanma ihtimali daha fazladır.Normal şartlarda insandan insana bulaşma durumu olmayan brusella, doğum sırasında ve anne sütüyle beslenen bebeklere geçebilir ancak bunun için daha kesin kanıtlara ihtiyaç vardır.Brusella Belirtileri Nelerdir?Ateş, terleme, baş ağrısı, sırt ağrısı ve fiziksel zayıflık gibi semptomlar ile kendisini gösteren brusella belirtileri şunlardır:Bu belirtilerin görülmesi, brusella hastalığını işaret edebilir. Bazı belirtiler haftalar veya aylar içinde kaybolup tekrar görülebilirken kimi insanlarda da kronik brusella hastalığı görülebilir. Kronik brusella hastalığının uzun vadeli semptomları şu şekildedir:Brusella Teşhisi Nasıl Konur?Brusella, grip benzeri belirtiler gösterdiği için teşhis sürecinde kolay tespit edilemeyebilir. Bunun için doktor hastalık geçmişiniz, yaşam öykünüz ve şikayetleriniz dışında bazı fiziksel muayeneler yapacaktır.Doktorunuz fiziksel muayene sırasında şu durumları tespit edebilir.Fiziksel muayenenin yanı sıra kan ve idrar tahlilleri de istenebilir. Daha ileri tetkikler için BT taraması, MR, beyin ve omurilik sıvısı kültürü, kemik iliği kültürü ve ekokardiyografi isteyebilir.Brusella Nasıl Tedavi Edilir?Brusella hastalığının belirtileri sonrası yapılan teşhislerin ardından kişi için tedavi süreci planlanır. Brusella genellikle antibiyotiklerle tedavi edilen bir hastalıktır. 6-8 hafta kullanılacak antibiyotik tedavisi hastalığın semptomlarını azaltıp süreci daha hafif bir şekilde atlatmaya yardımcı olur. Genellikle hastalıklar tedavi sürecinden itibaren 1 ay içinde hastalıktan kurtulur. Hastalığın tekrar nüksetmemesi adına ise antibiyotik kullanımı uzun sürebilir.Brusella Hastalığı Nasıl Önlenir?Brusella hastalığını önlemek için uygulanması gereken bazı yöntemler mevcuttur.Bu yöntemleri uygulayarak brusella hastalığına karşı önlem almış, bulaşı riskinin önüne geçmiş olursunuz:Pastörize edilmemiş süt ürünlerinden kaçınınPastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, brusella hastalığının en temel nedenlerinden biridir. Bu nedenle pastörize edilmemiş süt, peynir ve dondurma gibi ürünlerden kaçının, yurt dışına yaptığınız seyahatlarde bu tarz süt ürünlerini yememeye özen gösterin.Eti yeterince pişirinEtleri çiğ bırakmayarak yenebilecek seviyeye gelene kadar pişirmeye dikkat edin. Çünkü çiğ şekilde tüketilen etler de brusella hastalığına davetiye çıkarır.El hijyenine dikkat edinHayvanlarla yakın temas kurmak zorunda kalınan bir alanda çalışan insanlar temas yoluyla bulaşının önüne geçmek için eldiven kullanmalıdır. Özellikle hayvanların dokusuna temas ederken veya bir hayvanın doğum yapmasına yardım ediyorsanız eldiven giymeyi ve el hijyenine dikkat etmeyi unutmayın. Çünkü brusella hastalığı hayvanlarla doğrudan temas kurarak da kana karışır.Güvenlik önlemlerinizi maksimum düzeyde alınBir laboratuvar veya mezbahada çalışan insanlar için yüksek güvenlik önlemleri oldukça önemlidir. Laboratuvarda çalışanlar aldıkları numuneleri uygun koşullarda saklamalı, mezhaba çalışanları ise koruyucu kıyafetler giymeyi unutmamalıdır.Evcil hayvanları aşılayınEvlerde beslenen evcil hayvanların aşılanmasıyla brusella hastalığının önüne geçilmesi mümkündür. Hayvanlar için brusella aşısı mevcutken insanlar için herhangi bir aşı yoktur.Brusella Hakkında Sıkça Sorulan SorularBrusella hastalığı ölümcül müdür?Gerekli önlemlerin alınmadığı ve tedavi edilmediği takdirde brusella kronik bir hale gelebilir ve hastalık ciddi sonuçlar doğurabilir.Brusella insana ne yapar?Brusella, hayvanlarda insanlara çeşitli yollarla bulaşan bir enfeksiyon hastalığı olarak tanımlanır. Bulaşma sonrası ateş, baş ağrısı, eklem ağrıları, titreme, halsizlik, kilo ve iştah kaybı gibi belirtiler ortaya çıkarır.Brusella hastalığı tamamen iyileşir mi?Brusella hastalığı için en etkili tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır. 6-8 hafta kullanımı önerilen antibiyotik tedavisi sonucu iyileşme süresi aylar sürebilir. | 4,852 |
246 | Hastalıklar | Bulaşıcı Hastalıklar | Bulaşıcı hastalıklar, bakteriler, virüsler, mantarlar veya parazitler gibi organizmaların neden olduğu, insandan insana veya hayvandan insana bulaşan hastalıklar grubudur. Bunların en yaygın olanları hepatit türleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HPV, HIV, AIDS gibi), COVID 19, grip, salmonella ve E.colinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonları, verem, menenjit, suçiçeği, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve konjonktivittir. Bulaşıcı hastalıklar, genellikle ateş, öksürük, kas ve vücut ağrıları, ishal ve yorgunluk gibi belirtilere neden olur ancak enfeksiyona neden olan organizmaya bağlı olarak belirtiler değişkenlikte gösterebilir. Hafif enfeksiyonların neden olduğu bulaşıcı hastalıklar dinlenme ve standart ilaçlarla geçerken daha ciddi enfeksiyonlar tıbbi tedaviyi gerektirebilir.Bulaşıcı hastalıklar, bakteriler, virüsler, mantarlar veya parazitler gibi organizmaların neden olduğu, insandan insana veya hayvandan insana bulaşan hastalıklar grubudur. Bunların en yaygın olanları hepatit türleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HPV, HIV, AIDS gibi), COVID 19, grip, salmonella ve E.colinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonları, verem, menenjit, suçiçeği, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve konjonktivittir. Bulaşıcı hastalıklar, genellikle ateş, öksürük, kas ve vücut ağrıları, ishal ve yorgunluk gibi belirtilere neden olur ancak enfeksiyona neden olan organizmaya bağlı olarak belirtiler değişkenlikte gösterebilir. Hafif enfeksiyonların neden olduğu bulaşıcı hastalıklar dinlenme ve standart ilaçlarla geçerken daha ciddi enfeksiyonlar tıbbi tedaviyi gerektirebilir.
Bulaşıcı Hastalık Nedir?Bulaşıcı hastalıklar, bakteri, virüs, mantar veya parazit gibi genellikle mikroskobik boyuttaki mikroorganizmaların, doğrudan veya dolaylı olarak kişiden kişiye bulaşmasıyla meydana gelen hastalıklardır. Bunun dışında hayvandan insana geçen veya çevresel faktörler yoluyla oluşan bulaşıcı hastalıklar da söz konusudur.Birçok organizma vücudun içinde, üzerinde veya dokularda yaşar. Bunlar normalde zararsız hatta faydalı bile kabul edilir. Ancak belirli koşullar altında bazı organizmalar bulaşıcı hastalığa neden olabilir. Bazı bulaşıcı hastalıklar kişiden kişiye geçebilirken hayvanlardan veya çevresel faktörlerden de bulaşan hastalıklar söz konusu olabilir.Özellikle kızamık ve suçiçeği gibi birçok bulaşıcı hastalık aşı yoluyla önlenebilir. Diğer yandan sık sık el yıkamak ve hijyene dikkat etmek birçok bulaşıcı hastalıktan korunmaya yardımcı olur. Ancak bazı bulaşıcı hastalıklarda belirtilerin ciddiyeti artabilir. Burada söz konusu olan enfeksiyon önemlidir. Enfeksiyona bağlı olarak belirtiler değişkenlik gösterebilir. Kimi bulaşıcı hastalıklar evde dinlenme veya hafif ilaçlar kullanarak geçerken daha ciddi bulaşıcı hastalıklarda tıbbi tedavi gerekebilir.Bulaşıcı hastalıkların en yaygın görülen belirtileri ateş, halsizlik ve yorgunluktur. Bunlarla birlikte öksürük, baş ağrısı ve kas ağrısı da bulaşıcı hastalıkların sık ortaya çıkan belirtileri arasındadır.Bulaşıcı Hastalıklar Nelerdir?Bulaşıcı hastalıklar viral, bakteriyel, mantar, parazit kaynaklı veya fungal enfeksiyonlar olarak ifade edilebilir. Bulaşıcı hastalıklara örnek olarak da koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, gastroenterit, hepatit, salmonella, tüberküloz, idrar yolu enfeksiyonları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar verilebilir.Bulaşıcı hastalıkların kaynakları şöyle açıklanabilir:Viral enfeksiyonlar: Viral enfeksiyonlar, virüslerin vücut içine girmesiyle oluşan enfeksiyon türüdür ve bulaşıcı hastalıkların kaynaklarından biridir. Bu tür enfeksiyonların başında soğuk algınlığı ve kızamık gelir.Bakteriyel enfeksiyonlar: Bakteriler, küçük bir DNA parçasına yazılmış tek hücreli organizmalar olarak kabul edilir. Bakteriler, vücudun içi ve cilt dahil olmak üzere vücudun her yerinde bulunabilir. Birçok bakteri zararsız veya hatta faydalıdır ancak bazı bakteriler bulaşıcı hastalığa neden olabilecek toksinler salgılayabilir.Mantar enfeksiyonları: Bakteriler gibi vücutta birçok farklı mantar türü bulunur. Bunlar vücudun farklı bölümlerinde yaşayabilir. Mantarlar aşırı büyüdüğünde veya zararlı mantarlar ağız, burun veya ciltteki bir kesikten vücuda girdiğinde hastalığa sebebiyet verebilir.Parazit kaynaklı enfeksiyonlar: Parazitler yaşamak, üremek ve canlı kalmak için diğer organizmaların vücutlarını kullanırlar. Parazitler arasında solucanlar (helmintler) ve bazı tek hücreli organizmalar (protozoa) yer alır.Virüslerin neden olduğu yaygın bulaşıcı hastalıklar şu şekilde sıralanabilir: Nezle, soğuk algınlığı Covid-19 Gastroenterit olarak bilinen mide gribi Hepatit RSV virüsü HIV/AIDS KuduzBakteri kaynaklı bulaşıcı hastalıklar: Salmonella Tüberküloz Boğmaca Streptokok boğaz enfeksiyonu Klamidya ve bel soğukluğu gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar İdrar yolu enfeksiyonları Zatürre Tetanoz Escherichia coliMantar kaynaklı bulaşıcı hastalıklar: Ayak mantarı Cilt mantarı Mantarlı tırnak enfeksiyonları Vajinal mantar enfeksiyonu PamukçukParazit kaynaklı bulaşıcı hastalıklar ise şöyledir: Uyuz hastalığı Kıl kurdu Giardiyazis Toksoplazma Sıtma Amipli dizanteriBulaşıcı Hastalıkların Nedenleri Bulaşıcı hastalıklar genel olarak virüsler, bakteriler, mantarlar ve parazitlerin vücuda girmesiyle meydana gelir. Bunlara bağlı olarak koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, HIV, gastroenterit, idrar yolu enfeksiyonları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkabilir.Bulaşıcı hastalıklara neden olan faktörler şöyledir: Virüsler Bakteriler Mantarlar Parazitler Bağışıklık sisteminin düşük olması veya baskılanmasıBulaşıcı Hastalıklar Nasıl Bulaşır?Bulaşıcı hastalıklar kişiden kişiye, hayvandan insana veya çevresel faktörler yoluyla bulaş imkanı bulur. Bu bulaş yolları ise doğrudan ve dolaylı olarak gerçekleşir. Doğrudan bulaşma yolunda öksürük veya hapşırmayla damlacıkların yayılması, fiziksel temas ve solunum yolu bulaşıcılığı söz konusudur. Hastalıklar ayrıca hasta kişiyle eşya paylaşımından, kirlenmiş besin veya sulardan ve kan nakli ile de geçebilir.Bulaşıcı hastalıkların bulaş yollarını şöyle örneklemek mümkündür: Kişiden kişiye bulaşma Hayvandan insana bulaşma Anneden çocuğa bulaşma Çevresel faktörler yoluyla bulaşmaÇoğu bulaşıcı hastalığının bulaşma yolu, hastalığı taşıyan bir kişi veya hayvanla yakın temas etmektir. Bulaşıcı hastalıklar, aşağıdakiler gibi doğrudan temas yoluyla yayılabilir. Bunları şöyle açıklamak mümkündür:Doğrudan temasla kişiden kişiye bulaşma yoluBulaşıcı hastalıklar genellikle bakterilerin, virüslerin veya diğer mikropların bir kişiden diğerine doğrudan aktarılmasıyla yayılır. Bu, bakteri veya virüse sahip bir bireyin enfekte olmayan birine dokunması, onu öpmesi, öksürmesi veya hapşırmasıyla gerçekleşebilir. Burada virüsler damlacıkla bulaşma imkanı bulur. Ayrıca bu mikroplar cinsel temas sırasında vücut sıvılarının değişimi yoluyla da bulaşabilir. Hastalığı geçiren kişi hastalığın herhangi bir belirtisini göstermeden sadece taşıyıcı durumunda olabilir.Doğrudan temasla hayvandan insana bulaşma yolu Enfekte bir hayvan tarafından ısırılmak ve tırmalanmak gibi fiziksel temaslar hastalığın bulaşmasına yol açabilir. Diğer yandan hayvan atıkları da risk taşıyan unsurlardandır. Örneğin kedinin kum kabını temizleyerek toksoplazma enfeksiyonu kapmak mümkün olabilir ancak bu durum kesinlik taşımaz. Anneden doğmamış çocuğa. Hamile bir kadın, doğmamış bebeğine bulaşıcı hastalıklara neden olan mikropları geçirebilir. Bazı mikroplar plasentadan veya anne sütünden geçebilir. Vajinadaki mikroplar doğum sırasında bebeğe de geçebilir.Anneden çocuğa bulaşma yolu Hamile olan bir kadın, doğmamış bebeğine bulaşıcı hastalıklara neden olan mikropları geçirebilme riski taşır. Bu süreçte bazı mikroplar plasentadan veya anne sütünden bebeğe geçebilir. Ayrıca vajinadaki mikroplar doğum sırasında bebeğe de geçebilir.Dolaylı olarak böcek ısırıkları Bazı mikroplar, bir konaktan diğerine geçmek için sivrisinekler, pireler, bitler veya keneler gibi böcek taşıyıcılarına güvenir. Bu taşıyıcılar vektör olarak adlandırılır. Sivrisinekler sıtma parazitini veya Batı Nil virüsünü taşıyabilir. Geyik keneleri ise lyme hastalığına neden olan bakteriyi taşıyabilir. Özetle böcek ısırıkları yoluyla bulaşıcı hastalıkları kapma riski söz konusudur.Gıda kontaminasyonu Bulaşıcı hastalığa neden olan mikroplar, kirli besinler ve aynı zamanda kirli su yoluyla da kişiyi enfekte edebilir. Bu bulaşma mekanizması, mikropların tek bir kaynaktan birçok kişiye yayılmasına da olanak tanır. Bu durum toplumsal bir salgına da yol açabilir. Örneğin, escherichia coli (E. coli), az pişmiş hamburger veya pastörize edilmemiş meyve suyu gibi belirli yiyeceklerde veya üzerinde bulunan bir bakteridir. Bu bilgiler ışığında gıda yoluyla da bulaşıcı hastalık meydana gelebilir.Bulaşıcı Hastalıkların Belirtileri Bulaşıcı hastalıklar genel olarak ateş, öksürük, yorgunluk, baş ağrısı, kas ağrısı, mide bulantısı, kusma ve ishal gibi belirtiler gösterir. Bu belirtilerin şiddeti, hastalığı türüne göre değişebilir.Bulaşıcı hastalıklar şöyle belirtilerle ortaya çıkabilir: Ateş Öksürük Yorgunluk, halsizlik Baş ağrısı Kas ağrısı Mide bulantısı ve kusma İshalBulaşıcı Hastalıklar Nasıl Teşhis Edilir?Bulaşıcı hastalıkların teşhisinde öncelikle kişinin yaşadığı belirtiler ve şikayetler göz önüne alınır. Daha sonrasında ise doktorun önerdiği testler yapılır. Bunların arasında kan-idrar tahlili, burun-boğaz sürüntüsü, gerekli görülürse MR, BT taraması ve biyopsi yer alır. Tüm bunların sonucunda bulaşıcı hastalığın tanı süreci tamamlanarak tedaviye geçilebilir.Bulaşıcı Hastalıkların Tedavisi Bulaşıcı hastalıkların tedavisinde kriter hastalığa neden olan kaynaktır. Bu kaynak virüs, bakteri, mikrop veya parazit olabilir. Örneğin bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi edilir. Viral enfeksiyonlarda antiviral ilaçlar etkili olurken mantar enfeksiyonlarında ise antifungal ilaçlar kullanılır. Diğer yandan parazit kaynaklı hastalıklarda antiparaziter ilaçlar reçete edilebilir.Bulaşıcı hastalıkların tedavi süreci şu şekilde ilerleyebilir: Bakteriyel enfeksiyonlarda antibiyotik Viral enfeksiyonlarda antiviral ilaçlar Mantar enfeksiyonlarında antifungal ilaçlar Parazit kaynaklı hastalıklarda antiparaziter ilaçlarTedavi yöntemi hastalığa bağlı olarak belirlenir ve doktor tarafından en uygun seçenek tercih edilir.Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma Yolları Bulaşıcı hastalıkların riskini azaltmak için uygulanabilecek bazı adımlar vardır. Kişi şu adımları uygulayarak riski azaltabilir ve korunma sağlayabilir: Hijyene dikkat edilmeli ve eller sık sık yıkanmalıdır Bulaşıcı hastalıklara karşı aşı olunmalıdır (kızamık, suçiçeği vs) Hasta olunduğunda evde kalmaya çalışın Besinlerin temizliğine dikkat edin ve güvenli bir yerde muhafaza edin Mümkün olduğunca cinsel ilişki sırasında korunmaya çalışın Kişisel eşyaları paylaşmamaya dikkat edin Seyahat ederken kurallara uyun ve risk olan ülkelere gitmeden önce aşı olunBulaşıcı Hastalıklar Hakkında Sık Sorulan Sorular Bulaşıcı hastalıklar vücudun hangi bölgelerinde görülür?Meydana gelen bulaşıcı hastalıklar genellikle solunum yollarında, deri ve mukozalarda, sindirim sisteminde, kan dolaşımında ve üriner sistemde görülür.Bulaşıcı hastalıklar ile bulaşıcı olmayan hastalıklar arasındaki fark nedir?Bulaşıcı hastalıklar, virüsler, bakteriler, mantarlar ve parazitler gibi vücuda dışardan giren zararlı organizmalar tarafından meydana gelir. Bulaşıcı olmayan hastalıklar ise dış organizmalar tarafından değil, genetik, anatomik farklılıklar, yaşlılık, stres veya içinde yaşanılan çevrenin etkisiyle oluşur. Örneğin, başka kişilerden, böcek ısırma yoluyla veya besinlerden bulaşıcı olmayan hastalıklar meydana gelmez. Kanser, diyabet, konjestif kalp yetmezliği ve alzheimer gibi hastalıklar bulaşıcı olmayan hastalıklara örnek olarak verilebilir.Bulaşıcı hastalıklar hangi komplikasyonlara yol açar?Bulaşıcı hastalıkların şiddetli vakalarında dehidrasyon, ateş, kusma, zatürre, sepsis gibi komplikasyonlar meydana gelir. Çok daha şiddetli hastalıklarda ise doktor kontrolü ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyulabilir.
Bulaşıcı Hastalık Nedir?Bulaşıcı hastalıklar, bakteri, virüs, mantar veya parazit gibi genellikle mikroskobik boyuttaki mikroorganizmaların, doğrudan veya dolaylı olarak kişiden kişiye bulaşmasıyla meydana gelen hastalıklardır. Bunun dışında hayvandan insana geçen veya çevresel faktörler yoluyla oluşan bulaşıcı hastalıklar da söz konusudur.Birçok organizma vücudun içinde, üzerinde veya dokularda yaşar. Bunlar normalde zararsız hatta faydalı bile kabul edilir. Ancak belirli koşullar altında bazı organizmalar bulaşıcı hastalığa neden olabilir. Bazı bulaşıcı hastalıklar kişiden kişiye geçebilirken hayvanlardan veya çevresel faktörlerden de bulaşan hastalıklar söz konusu olabilir.Özellikle kızamık ve suçiçeği gibi birçok bulaşıcı hastalık aşı yoluyla önlenebilir. Diğer yandan sık sık el yıkamak ve hijyene dikkat etmek birçok bulaşıcı hastalıktan korunmaya yardımcı olur. Ancak bazı bulaşıcı hastalıklarda belirtilerin ciddiyeti artabilir. Burada söz konusu olan enfeksiyon önemlidir. Enfeksiyona bağlı olarak belirtiler değişkenlik gösterebilir. Kimi bulaşıcı hastalıklar evde dinlenme veya hafif ilaçlar kullanarak geçerken daha ciddi bulaşıcı hastalıklarda tıbbi tedavi gerekebilir.Bulaşıcı hastalıkların en yaygın görülen belirtileri ateş, halsizlik ve yorgunluktur. Bunlarla birlikte öksürük, baş ağrısı ve kas ağrısı da bulaşıcı hastalıkların sık ortaya çıkan belirtileri arasındadır.Bulaşıcı Hastalıklar Nelerdir?Bulaşıcı hastalıklar viral, bakteriyel, mantar, parazit kaynaklı veya fungal enfeksiyonlar olarak ifade edilebilir. Bulaşıcı hastalıklara örnek olarak da koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, gastroenterit, hepatit, salmonella, tüberküloz, idrar yolu enfeksiyonları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar verilebilir.Bulaşıcı hastalıkların kaynakları şöyle açıklanabilir:Viral enfeksiyonlar: Viral enfeksiyonlar, virüslerin vücut içine girmesiyle oluşan enfeksiyon türüdür ve bulaşıcı hastalıkların kaynaklarından biridir. Bu tür enfeksiyonların başında soğuk algınlığı ve kızamık gelir.Bakteriyel enfeksiyonlar: Bakteriler, küçük bir DNA parçasına yazılmış tek hücreli organizmalar olarak kabul edilir. Bakteriler, vücudun içi ve cilt dahil olmak üzere vücudun her yerinde bulunabilir. Birçok bakteri zararsız veya hatta faydalıdır ancak bazı bakteriler bulaşıcı hastalığa neden olabilecek toksinler salgılayabilir.Mantar enfeksiyonları: Bakteriler gibi vücutta birçok farklı mantar türü bulunur. Bunlar vücudun farklı bölümlerinde yaşayabilir. Mantarlar aşırı büyüdüğünde veya zararlı mantarlar ağız, burun veya ciltteki bir kesikten vücuda girdiğinde hastalığa sebebiyet verebilir.Parazit kaynaklı enfeksiyonlar: Parazitler yaşamak, üremek ve canlı kalmak için diğer organizmaların vücutlarını kullanırlar. Parazitler arasında solucanlar (helmintler) ve bazı tek hücreli organizmalar (protozoa) yer alır.Virüslerin neden olduğu yaygın bulaşıcı hastalıklar şu şekilde sıralanabilir:Bakteri kaynaklı bulaşıcı hastalıklar:Mantar kaynaklı bulaşıcı hastalıklar:Parazit kaynaklı bulaşıcı hastalıklar ise şöyledir:Bulaşıcı Hastalıkların Nedenleri Bulaşıcı hastalıklar genel olarak virüsler, bakteriler, mantarlar ve parazitlerin vücuda girmesiyle meydana gelir. Bunlara bağlı olarak koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, HIV, gastroenterit, idrar yolu enfeksiyonları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkabilir.Bulaşıcı hastalıklara neden olan faktörler şöyledir:Bulaşıcı Hastalıklar Nasıl Bulaşır?Bulaşıcı hastalıklar kişiden kişiye, hayvandan insana veya çevresel faktörler yoluyla bulaş imkanı bulur. Bu bulaş yolları ise doğrudan ve dolaylı olarak gerçekleşir. Doğrudan bulaşma yolunda öksürük veya hapşırmayla damlacıkların yayılması, fiziksel temas ve solunum yolu bulaşıcılığı söz konusudur. Hastalıklar ayrıca hasta kişiyle eşya paylaşımından, kirlenmiş besin veya sulardan ve kan nakli ile de geçebilir.Bulaşıcı hastalıkların bulaş yollarını şöyle örneklemek mümkündür:Çoğu bulaşıcı hastalığının bulaşma yolu, hastalığı taşıyan bir kişi veya hayvanla yakın temas etmektir. Bulaşıcı hastalıklar, aşağıdakiler gibi doğrudan temas yoluyla yayılabilir. Bunları şöyle açıklamak mümkündür:Doğrudan temasla kişiden kişiye bulaşma yoluBulaşıcı hastalıklar genellikle bakterilerin, virüslerin veya diğer mikropların bir kişiden diğerine doğrudan aktarılmasıyla yayılır. Bu, bakteri veya virüse sahip bir bireyin enfekte olmayan birine dokunması, onu öpmesi, öksürmesi veya hapşırmasıyla gerçekleşebilir. Burada virüsler damlacıkla bulaşma imkanı bulur. Ayrıca bu mikroplar cinsel temas sırasında vücut sıvılarının değişimi yoluyla da bulaşabilir. Hastalığı geçiren kişi hastalığın herhangi bir belirtisini göstermeden sadece taşıyıcı durumunda olabilir.Doğrudan temasla hayvandan insana bulaşma yolu Enfekte bir hayvan tarafından ısırılmak ve tırmalanmak gibi fiziksel temaslar hastalığın bulaşmasına yol açabilir. Diğer yandan hayvan atıkları da risk taşıyan unsurlardandır. Örneğin kedinin kum kabını temizleyerek toksoplazma enfeksiyonu kapmak mümkün olabilir ancak bu durum kesinlik taşımaz. Anneden doğmamış çocuğa. Hamile bir kadın, doğmamış bebeğine bulaşıcı hastalıklara neden olan mikropları geçirebilir. Bazı mikroplar plasentadan veya anne sütünden geçebilir. Vajinadaki mikroplar doğum sırasında bebeğe de geçebilir.Anneden çocuğa bulaşma yolu Hamile olan bir kadın, doğmamış bebeğine bulaşıcı hastalıklara neden olan mikropları geçirebilme riski taşır. Bu süreçte bazı mikroplar plasentadan veya anne sütünden bebeğe geçebilir. Ayrıca vajinadaki mikroplar doğum sırasında bebeğe de geçebilir.Dolaylı olarak böcek ısırıkları Bazı mikroplar, bir konaktan diğerine geçmek için sivrisinekler, pireler, bitler veya keneler gibi böcek taşıyıcılarına güvenir. Bu taşıyıcılar vektör olarak adlandırılır. Sivrisinekler sıtma parazitini veya Batı Nil virüsünü taşıyabilir. Geyik keneleri ise lyme hastalığına neden olan bakteriyi taşıyabilir. Özetle böcek ısırıkları yoluyla bulaşıcı hastalıkları kapma riski söz konusudur.Gıda kontaminasyonu Bulaşıcı hastalığa neden olan mikroplar, kirli besinler ve aynı zamanda kirli su yoluyla da kişiyi enfekte edebilir. Bu bulaşma mekanizması, mikropların tek bir kaynaktan birçok kişiye yayılmasına da olanak tanır. Bu durum toplumsal bir salgına da yol açabilir. Örneğin, escherichia coli (E. coli), az pişmiş hamburger veya pastörize edilmemiş meyve suyu gibi belirli yiyeceklerde veya üzerinde bulunan bir bakteridir. Bu bilgiler ışığında gıda yoluyla da bulaşıcı hastalık meydana gelebilir.Bulaşıcı Hastalıkların Belirtileri Bulaşıcı hastalıklar genel olarak ateş, öksürük, yorgunluk, baş ağrısı, kas ağrısı, mide bulantısı, kusma ve ishal gibi belirtiler gösterir. Bu belirtilerin şiddeti, hastalığı türüne göre değişebilir.Bulaşıcı hastalıklar şöyle belirtilerle ortaya çıkabilir:Bulaşıcı Hastalıklar Nasıl Teşhis Edilir?Bulaşıcı hastalıkların teşhisinde öncelikle kişinin yaşadığı belirtiler ve şikayetler göz önüne alınır. Daha sonrasında ise doktorun önerdiği testler yapılır. Bunların arasında kan-idrar tahlili, burun-boğaz sürüntüsü, gerekli görülürse MR, BT taraması ve biyopsi yer alır. Tüm bunların sonucunda bulaşıcı hastalığın tanı süreci tamamlanarak tedaviye geçilebilir.Bulaşıcı Hastalıkların Tedavisi Bulaşıcı hastalıkların tedavisinde kriter hastalığa neden olan kaynaktır. Bu kaynak virüs, bakteri, mikrop veya parazit olabilir. Örneğin bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi edilir. Viral enfeksiyonlarda antiviral ilaçlar etkili olurken mantar enfeksiyonlarında ise antifungal ilaçlar kullanılır. Diğer yandan parazit kaynaklı hastalıklarda antiparaziter ilaçlar reçete edilebilir.Bulaşıcı hastalıkların tedavi süreci şu şekilde ilerleyebilir:Tedavi yöntemi hastalığa bağlı olarak belirlenir ve doktor tarafından en uygun seçenek tercih edilir.Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma Yolları Bulaşıcı hastalıkların riskini azaltmak için uygulanabilecek bazı adımlar vardır. Kişi şu adımları uygulayarak riski azaltabilir ve korunma sağlayabilir:Bulaşıcı Hastalıklar Hakkında Sık Sorulan Sorular Bulaşıcı hastalıklar vücudun hangi bölgelerinde görülür?Meydana gelen bulaşıcı hastalıklar genellikle solunum yollarında, deri ve mukozalarda, sindirim sisteminde, kan dolaşımında ve üriner sistemde görülür.Bulaşıcı hastalıklar ile bulaşıcı olmayan hastalıklar arasındaki fark nedir?Bulaşıcı hastalıklar, virüsler, bakteriler, mantarlar ve parazitler gibi vücuda dışardan giren zararlı organizmalar tarafından meydana gelir. Bulaşıcı olmayan hastalıklar ise dış organizmalar tarafından değil, genetik, anatomik farklılıklar, yaşlılık, stres veya içinde yaşanılan çevrenin etkisiyle oluşur. Örneğin, başka kişilerden, böcek ısırma yoluyla veya besinlerden bulaşıcı olmayan hastalıklar meydana gelmez. Kanser, diyabet, konjestif kalp yetmezliği ve alzheimer gibi hastalıklar bulaşıcı olmayan hastalıklara örnek olarak verilebilir.Bulaşıcı hastalıklar hangi komplikasyonlara yol açar?Bulaşıcı hastalıkların şiddetli vakalarında dehidrasyon, ateş, kusma, zatürre, sepsis gibi komplikasyonlar meydana gelir. Çok daha şiddetli hastalıklarda ise doktor kontrolü ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyulabilir. | 7,969 |
247 | Hastalıklar | Bulimia Nervoza | Bulimia nevroza genellikle kısa bir süre içinde aşırı yiyecek tüketiminin sık tekrarlanması ve hemen ardından fazla kalorilerden kurtulma düşüncesiyle kendi kendine kusmak, uzun süre yemek yememek ve aşırı egzersiz yapmak şeklinde ilerleyen ciddi bir yeme bozukluğudur. Bulimiya nervoza hastalığının başlıca özelliği uzun süren yeme kısıtlamasının ardından tıkınırcasına yeme krizlerinin gelmesidir. Yeme krizlerinin ardından kişi kendini depresif hissetmekte, kilo almayı engellemek için dışkılamayı hızlandırıcı ya da idrar sökücü gibi ilaçları dahi kullanabilmektedir. Bulimia nervoza hastası bir kişi genellikle ortalama kilosunu korur. Bu durum onu bulimia nervozayı ciddi anoreksiya nervoza vakalarından daha az fark edilir kılar.Bulimia nevroza genellikle kısa bir süre içinde aşırı yiyecek tüketiminin sık tekrarlanması ve hemen ardından fazla kalorilerden kurtulma düşüncesiyle kendi kendine kusmak, uzun süre yemek yememek ve aşırı egzersiz yapmak şeklinde ilerleyen ciddi bir yeme bozukluğudur. Bulimiya nervoza hastalığının başlıca özelliği uzun süren yeme kısıtlamasının ardından tıkınırcasına yeme krizlerinin gelmesidir. Yeme krizlerinin ardından kişi kendini depresif hissetmekte, kilo almayı engellemek için dışkılamayı hızlandırıcı ya da idrar sökücü gibi ilaçları dahi kullanabilmektedir. Bulimia nervoza hastası bir kişi genellikle ortalama kilosunu korur. Bu durum onu bulimia nervozayı ciddi anoreksiya nervoza vakalarından daha az fark edilir kılar.
Bulimia nervoza hastalığı nedir? Nedenleri nelerdir?Bulimia Nervosa, aşırı yeme epizodları ve ardından kilo alımını önlemeye yönelik telafi edici davranışlarla karakterize bir tür yeme bozukluğudur. Telafi edici davranışlar, aşırı yeme ataklarından sonra kiloyu kontrol etmeye çalışmanın bir yolu olarak kullanılır. Telafi edici davranışlar şunları içerir: Kusma Müshilleri veya diüretiklerin kullanımı Oruç tutmak Aşırı egzersiz yapmak Bazı ilaçların yasadışı, reçeteli ve / veya 'reçetesiz' kilo kontrolü için uygunsuz kullanımı (uygunsuz kullanım, endike olmayan ve ilacın reçete edilmediği kullanımı ifade eder).Bulimia nervoza en çok ergenlik döneminde ve genç kadınlarda görülür ve bu popülasyon grubunun yaklaşık % 1-2'si bu hastalıktan etkilenir. Bulimia nervoza hastalarının yüzde 80’inin kadın olduğu tahmin edilmekle birlikte hastalığın erkeklerde görülme sıklığı da gün geçtikçe artış göstermektedir.Bulimia Nervosa'nın tek bir nedeni yoktur. Vücut görünümü, aile etkileri, genetik, geçmiş travmatik deneyimler ve nörokimyasal ve gelişimsel faktörler ile ilgili sosyal tutumlar, bulimia nervozanın gelişmesine katkıda bulunabilir. Araştırmacılar, bu yeme bozukluğunun kişide özgüven düşüklüğü, vücudunun görünümüne dair memnuniyetsizliği ve bunun neticesinde oluşabilecek aşırı endişeyle başlayabileceğine inanıyor. Kişilerde hastalığın gelişimini tetikleyebilen faktörler özetle şunlardır: Depresyon ve anksiyete bozuklukları Travmatik olaylar Aşırı stres Sık sık yapılan diyet Kültürel faktörler Genetik (Aile bireylerinde görülme) HormonlarBulimia nervoza hastalığı belirtileri nelerdir? Bulimia nervoza hastalığının belirti ve semptomları fiziksel, davranışsal ve duygusal olabilir.Aşağıdaki fiziksel ve davranışsal belirtiler, en çok aile üyeleri ve kişinin yakın arkadaşları tarafından fark edilebilen belirtilerdir. Öncelikli yapmasını gereken faaliyetler olmasına rağmen egzersiz yapmayı bir şekilde öne çekmek Kuru cilt Konsantrasyon güçlüğü, iyi uyuyamamak Tasfiye kanıtı – Çok sık tuvalete gitmek veya yemeklerden sonra duş almak veya müshil veya idrar söktürücü paketleri bulmak Sıkı bir diyet uygulamanın ardından aşırı yemek yeme davranışı Yorgun hissetmek, gözlerin kızarması İştahı bastırmanın bir yolu olarak detoks çayları içmek Alınan kalorileri "yakmak" için belirli bir miktar egzersiz yapmak Vücut şekli ve ağırlığıyla ilgili tekrarlayan veya takıntılı davranışlar (Örneğin kendilerini tekrar tekrar tartma, aynaya takıntılı bir şekilde bakma ve bel veya bilekleri çimdikleme) Ailesiyle ve/veya arkadaşlarıyla diyet, kalori, yiyecek veya kilo hakkında çok fazla konuşmakDuygusal belirtiler, davranışsal belirtilerden daha zor olsa da, kanama ve temizleme davranışlarını bilmedikleri zaman bile, genellikle aile üyeleri ve arkadaşlar tarafından fark edilir. Bu duygusal sorunlar yalnızca bulimia nervozaya özgü değildir. Başka sorunlardan da kaynaklanabilir. Aşırı sinirlilik Aşırı derecede depresif, suçlu hissetmek ve aşırı yeme olayından sonra gerçeklikten kopmak Sık sık özeleştiri yapma ihtiyacı Kontrolden çıkmış hissetmek Sık sık onay alma ihtiyacıBulimia nervoza tanısı nasıl konulur? Bulimia nervoza tanısını doğrudan koyan bir test ya da yöntem bulunmamaktadır. Doktor öncelikle hastanın tıbbi öyküsünü öğrenir ve fiziksel muayene gerçekleştirir. Bulimia nervoza şüphesiyle gelen hastanın boy kilo endeksi, kan değerleri, hormon düzeyleri, ayrıca gerekli görüldüğü takdirde EKG, idrar testleri, karaciğer, böbrek veya tiroid fonksiyonundaki anormalliği araştırmak için test istenebilir, kemik yoğunluğu incelemesi yapılabilir.Bulimia nervoza teşhisi konulması için doktor aşağıdaki soruların cevabını detaylıca öğrenmek isteyecektir: Kişinin tekrarlayan aşırı yeme atakları var mı? Kişi, kendi kendine kusma dahil olmak üzere kilo alımını önlemek için uygunsuz davranışlarda bulunur mu? (Müshil, diüretik veya diğer ilaçların kullanılması, aşırı egzersiz vb.)Bulimia nervoza hastalığı tedavi yöntemleri nelerdir? Bulimia nervozada tedavi planı, tüm yeme bozukluklarının tedavisinde uzmanlaşmış terapistler, psikiyatristler ve beslenme uzmanları tarafından oluşturulan ilgili psikoterapileri ve ilaç tedavileriyle oluşturulabilir.Bilişsel davranışçı terapi (CBT) ve diyalektik davranışçı terapi (DBT), hastaların olumsuz duygu düşüncelerinin durdurma becerisini öğretir. Hastalar ayrıca yeterince uyumamanın, aşırı yemek yemenin, defalarca kusmanın ve ilaçları kötüye kullanmanın fiziksel-zihinsel sağlıklarını nasıl etkileyebileceğini öğrenir. Terapistler bulimia nervoza hastalarına danışmanlık yaparken, belirli yeme bozukluklarının üstesinden gelmelerine yardımcı olmak için olumlu deneyimleri bilinçli olarak yaşamlarına nasıl dahil edeceklerine dair bilgilendirmeler yapar.Duyguları düzenlemeyi destekleyen belirli DBT ve CBT becerileri şunları içerir: Olumlu ve olumsuz düşünceleri ve duyguları tanımlama Olumsuz duygu ve düşünceleri durdurmayı ve değiştirmeyi engelleyen tetikleyicileri ve engelleri belirlemek Hastaların gerçekliği nesnel olarak algılamaya odaklanma yeteneğini geliştirmek Hastaların gerçekte temeli olmayan spontane duyguları hakkındaki farkındalıklarını artırmakGeçmiş ve mevcut travmaları kabul etme ve bunlarla rasyonel bir şekilde başa çıkma becerilerinin olmaması, bulimia nervoza, diğer yeme bozuklukları olan kişilerin, olumsuz duygularını ve düşüncelerini profesyonel yardım almadan yenmeyi çok zor bulmalarının nedenlerinden biridir. CBT ve DBT yalnızca radikal kabul ve sıkıntı toleransıyla başa çıkma tekniklerini öğretmekle kalmaz, aynı zamanda kişilerin yeme bozukluklarının üstesinden gelmek ve sağlıklı benliklerini keşfetmeleri için kişilerarası etkililiği ve farkındalığı birleştirir. BDT ve DBT yoluyla sıkıntı toleransı yöntemlerini öğrenmek, bulimia nervoza ve aşırı yeme bozukluğu hastalarının durumu tırmandırmadan özellikle zor bir an yaşamalarına izin verir. Kendine zarar veren davranışlarda bulunmak çoğu zaman çatışmayla etkisiz bir şekilde uğraşmaktan kaynaklandığından, yeme bozukluğu olan kişilerin özellikle sıkıntıya tolerans tekniklerinde ustalaşmaları gerekir. Tehlike toleransı, radikal kabul ve BDT ve DBT tarafından desteklenen diğer bilinçli alternatiflerin kullanımı yoluyla, danışanlar, nesnel ve rasyonel olarak değerlendirilebilmesi için, sıkıntıya nasıl tahammül edeceklerini öğrenerek yeme bozukluklarıyla baş etmenin zararlı, verimsiz yollarını değiştirebilirler.Bulimia nervoza gibi yeme bozukluğu olan kişilerde panik ve korku duygusu yaratan günlük durumlarla baş etmeyi öğrenmek, herhangi bir yeme bozukluğu tedavi programının büyük bir parçasıdır. Çoğu durumda, danışanlar stres ve kaygı ile nasıl başa çıkacaklarını bilmezler zira onlara hiçbir zaman olumlu bir şekilde çatışmanın üstesinden gelmek için gerekli araçlar sağlanmamıştır.İlaçlarAntidepresanlar, psikoterapi ile birlikte kullanıldığında bulimia semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Gıda ve İlaç Dairesi tarafından bulimiyi tedavi etmek için özel olarak onaylanan tek antidepresan, bir tür seçici serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) olan fluoksetindir.Beslenme danışmanlığı Bir diyetisyen, hastanın sağlıklı bir beslenme planı geliştirmesine yardımcı olabilir. Nitekim hastalar aşırı yeme ve telafi döngüsünü kırmak için öğünleri yapılandırmayı, hızlandırmayı ve günlük kalori alımı için gereken miktarı ayarlamayı öğrenirler.Bulimia nervoza hakkında sık sorulan sorular Bulimia nervoza hastalığı ne tür komplikasyonlara neden olur? Bulimia nervoza hastaları genellikle yetersiz beslenme, tekrarlayan kusma ve zayıf bir bağışıklık sisteminden kaynaklanan birtakım tıbbi sorunlar da yaşar. İşlevsiz kilo kontrol alışkanlıklarındaki değişiklikle hemen hemen tüm komplikasyonlar geri döndürülebilir. Bulimia nervozanın olası komplikasyonları şunları içerir: Yanak ve çene çevresinde şişlik, hasarlı dişler ve ağız kokusu gibi sık kusmadan kaynaklanan hasar belirtileri Kronik boğaz ağrısı, hazımsızlık, mide ekşimesi, reflü, iltihaplı veya yemek borusu rüptürü Dehidrasyon, böbrek yetmezliği gibi yetersiz beslenmeye bağlı tıbbi sorunlar Sık kabızlık, ishal veya yeni gıda intoleransları Başka bir hastalık veya başka bir sağlık durumundan kaynaklanmayan bayılma veya baş dönmesi Osteoporoz (Kemiklerin kırılganlaşmasına ve kolayca kırılmasına neden olan bir durum) Anksiyete, depresyon, kişilik bozuklukları veya bipolar bozukluk Alkol veya uyuşturucu madde kullanımı Düzensiz kalp atışı veya kalp yetmezliği gibi kalp sorunları Diş çürüğü, diş eti hastalığı Olumsuz benlik saygısı ve ilişkiler ve sosyal işlevsellikle ilgili sorunlarBulimia nervoza önlenebilir mi?Bulimia nervoza gelişiminin tam olarak nedeni bilinmediğinden, hastalığın nasıl önlenebileceğini söylemek zordur. Bununla birlikte, eğitimciler ve ebeveynler, gençlerin medyanın tasvir ettiği "ideal" vücut tipinin gerçekçi olmaktan uzak, sağlıksız ve hatta güvensiz olabileceğini anlamalarına yardımcı olabilir.Bulimia nervoza hamileliği nasıl etkiler?Bulimia nervoza hamile kalmakta ve hamilelik sırasında sorunlara neden olabilir. Bulimia nervoza hastalığı adet düzensizliğine de yol açabilmektedir. Bu durum hamile kalmayı zorlaştırabilir. Bulimia nervoza aynı zamanda hamilelik sırasında da sorunlara neden olabilir. Bulmia şu risklere yol açabilir: Erken doğum riski Düşük (Gebelik kaybı) Düşük doğum ağırlıklı bebek Bebek doğduktan sonra depresyonBulimia nervoza tedavisiyle birlikte nelere dikkat edilmelidir? Tedaviye ek olarak, şu hususlara dikkat edilmelidir: Tedavi planınıza sadık kalın: Terapi seansları atlanmamalı, diyet programına uyulmalıdır. Bulimia nervoza hakkında detaylı bilgi edinilmelidir. Zira bu durum tedavi planına bağlı kalınması için kişiye motive edebilir. Sağlıklı ve doğru beslenmeye dikkat edilmeli, uygun vitamin ve mineral takviyeleri hakkında diyetisyenle iletişim halinde olunmalıdır. Kişi kendisini aile üyelerinden ve arkadaşlarından izole etmemelidir. Hasta sürekli tartılarak kilosunu kontrol etmemelidir. Kişi bilinçli şekilde egzersiz yapmalıdır. Ne tür bir fiziksel aktivitenin kendisi için uygun olduğunu belirlemeli, gerektiği takdirde profesyonel yardım almalıdır.
Bulimia nervoza hastalığı nedir? Nedenleri nelerdir?Bulimia Nervosa, aşırı yeme epizodları ve ardından kilo alımını önlemeye yönelik telafi edici davranışlarla karakterize bir tür yeme bozukluğudur. Telafi edici davranışlar, aşırı yeme ataklarından sonra kiloyu kontrol etmeye çalışmanın bir yolu olarak kullanılır. Telafi edici davranışlar şunları içerir:Bulimia nervoza en çok ergenlik döneminde ve genç kadınlarda görülür ve bu popülasyon grubunun yaklaşık % 1-2'si bu hastalıktan etkilenir. Bulimia nervoza hastalarının yüzde 80’inin kadın olduğu tahmin edilmekle birlikte hastalığın erkeklerde görülme sıklığı da gün geçtikçe artış göstermektedir.Bulimia Nervosa'nın tek bir nedeni yoktur. Vücut görünümü, aile etkileri, genetik, geçmiş travmatik deneyimler ve nörokimyasal ve gelişimsel faktörler ile ilgili sosyal tutumlar, bulimia nervozanın gelişmesine katkıda bulunabilir. Araştırmacılar, bu yeme bozukluğunun kişide özgüven düşüklüğü, vücudunun görünümüne dair memnuniyetsizliği ve bunun neticesinde oluşabilecek aşırı endişeyle başlayabileceğine inanıyor. Kişilerde hastalığın gelişimini tetikleyebilen faktörler özetle şunlardır:Bulimia nervoza hastalığı belirtileri nelerdir? Bulimia nervoza hastalığının belirti ve semptomları fiziksel, davranışsal ve duygusal olabilir.Aşağıdaki fiziksel ve davranışsal belirtiler, en çok aile üyeleri ve kişinin yakın arkadaşları tarafından fark edilebilen belirtilerdir.Duygusal belirtiler, davranışsal belirtilerden daha zor olsa da, kanama ve temizleme davranışlarını bilmedikleri zaman bile, genellikle aile üyeleri ve arkadaşlar tarafından fark edilir. Bu duygusal sorunlar yalnızca bulimia nervozaya özgü değildir. Başka sorunlardan da kaynaklanabilir.Bulimia nervoza tanısı nasıl konulur? Bulimia nervoza tanısını doğrudan koyan bir test ya da yöntem bulunmamaktadır. Doktor öncelikle hastanın tıbbi öyküsünü öğrenir ve fiziksel muayene gerçekleştirir. Bulimia nervoza şüphesiyle gelen hastanın boy kilo endeksi, kan değerleri, hormon düzeyleri, ayrıca gerekli görüldüğü takdirde EKG, idrar testleri, karaciğer, böbrek veya tiroid fonksiyonundaki anormalliği araştırmak için test istenebilir, kemik yoğunluğu incelemesi yapılabilir.Bulimia nervoza teşhisi konulması için doktor aşağıdaki soruların cevabını detaylıca öğrenmek isteyecektir:Bulimia nervoza hastalığı tedavi yöntemleri nelerdir? Bulimia nervozada tedavi planı, tüm yeme bozukluklarının tedavisinde uzmanlaşmış terapistler, psikiyatristler ve beslenme uzmanları tarafından oluşturulan ilgili psikoterapileri ve ilaç tedavileriyle oluşturulabilir.Bilişsel davranışçı terapi (CBT) ve diyalektik davranışçı terapi (DBT), hastaların olumsuz duygu düşüncelerinin durdurma becerisini öğretir. Hastalar ayrıca yeterince uyumamanın, aşırı yemek yemenin, defalarca kusmanın ve ilaçları kötüye kullanmanın fiziksel-zihinsel sağlıklarını nasıl etkileyebileceğini öğrenir. Terapistler bulimia nervoza hastalarına danışmanlık yaparken, belirli yeme bozukluklarının üstesinden gelmelerine yardımcı olmak için olumlu deneyimleri bilinçli olarak yaşamlarına nasıl dahil edeceklerine dair bilgilendirmeler yapar.Duyguları düzenlemeyi destekleyen belirli DBT ve CBT becerileri şunları içerir:Geçmiş ve mevcut travmaları kabul etme ve bunlarla rasyonel bir şekilde başa çıkma becerilerinin olmaması, bulimia nervoza, diğer yeme bozuklukları olan kişilerin, olumsuz duygularını ve düşüncelerini profesyonel yardım almadan yenmeyi çok zor bulmalarının nedenlerinden biridir. CBT ve DBT yalnızca radikal kabul ve sıkıntı toleransıyla başa çıkma tekniklerini öğretmekle kalmaz, aynı zamanda kişilerin yeme bozukluklarının üstesinden gelmek ve sağlıklı benliklerini keşfetmeleri için kişilerarası etkililiği ve farkındalığı birleştirir. BDT ve DBT yoluyla sıkıntı toleransı yöntemlerini öğrenmek, bulimia nervoza ve aşırı yeme bozukluğu hastalarının durumu tırmandırmadan özellikle zor bir an yaşamalarına izin verir. Kendine zarar veren davranışlarda bulunmak çoğu zaman çatışmayla etkisiz bir şekilde uğraşmaktan kaynaklandığından, yeme bozukluğu olan kişilerin özellikle sıkıntıya tolerans tekniklerinde ustalaşmaları gerekir. Tehlike toleransı, radikal kabul ve BDT ve DBT tarafından desteklenen diğer bilinçli alternatiflerin kullanımı yoluyla, danışanlar, nesnel ve rasyonel olarak değerlendirilebilmesi için, sıkıntıya nasıl tahammül edeceklerini öğrenerek yeme bozukluklarıyla baş etmenin zararlı, verimsiz yollarını değiştirebilirler.Bulimia nervoza gibi yeme bozukluğu olan kişilerde panik ve korku duygusu yaratan günlük durumlarla baş etmeyi öğrenmek, herhangi bir yeme bozukluğu tedavi programının büyük bir parçasıdır. Çoğu durumda, danışanlar stres ve kaygı ile nasıl başa çıkacaklarını bilmezler zira onlara hiçbir zaman olumlu bir şekilde çatışmanın üstesinden gelmek için gerekli araçlar sağlanmamıştır.İlaçlarAntidepresanlar, psikoterapi ile birlikte kullanıldığında bulimia semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Gıda ve İlaç Dairesi tarafından bulimiyi tedavi etmek için özel olarak onaylanan tek antidepresan, bir tür seçici serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) olan fluoksetindir.Beslenme danışmanlığı Bir diyetisyen, hastanın sağlıklı bir beslenme planı geliştirmesine yardımcı olabilir. Nitekim hastalar aşırı yeme ve telafi döngüsünü kırmak için öğünleri yapılandırmayı, hızlandırmayı ve günlük kalori alımı için gereken miktarı ayarlamayı öğrenirler.Bulimia nervoza hakkında sık sorulan sorular Bulimia nervoza hastalığı ne tür komplikasyonlara neden olur? Bulimia nervoza hastaları genellikle yetersiz beslenme, tekrarlayan kusma ve zayıf bir bağışıklık sisteminden kaynaklanan birtakım tıbbi sorunlar da yaşar. İşlevsiz kilo kontrol alışkanlıklarındaki değişiklikle hemen hemen tüm komplikasyonlar geri döndürülebilir. Bulimia nervozanın olası komplikasyonları şunları içerir:Bulimia nervoza önlenebilir mi?Bulimia nervoza gelişiminin tam olarak nedeni bilinmediğinden, hastalığın nasıl önlenebileceğini söylemek zordur. Bununla birlikte, eğitimciler ve ebeveynler, gençlerin medyanın tasvir ettiği "ideal" vücut tipinin gerçekçi olmaktan uzak, sağlıksız ve hatta güvensiz olabileceğini anlamalarına yardımcı olabilir.Bulimia nervoza hamileliği nasıl etkiler?Bulimia nervoza hamile kalmakta ve hamilelik sırasında sorunlara neden olabilir. Bulimia nervoza hastalığı adet düzensizliğine de yol açabilmektedir. Bu durum hamile kalmayı zorlaştırabilir. Bulimia nervoza aynı zamanda hamilelik sırasında da sorunlara neden olabilir. Bulmia şu risklere yol açabilir:Bulimia nervoza tedavisiyle birlikte nelere dikkat edilmelidir? Tedaviye ek olarak, şu hususlara dikkat edilmelidir: | 6,966 |
248 | Hastalıklar | Bronşit | Bronşit, patojenlerin neden olduğu tahriş veya enfeksiyon sonucu bronşiyal tüplerin akut veya kronik iltihabıdır. Bronşiyal tüplerin iltihaplanması balgam ve öksürüğe neden olur. Hava yollarındaki şişliğin azaltılması ve artan koyulaşmış balgamın yumuşatılmasını sağlayan ilaçlar ile tedavi edilebilen bronşit tedavi edilmediğinde ilerleyerek akciğerlere hasar verebilir.Bronşit, patojenlerin neden olduğu tahriş veya enfeksiyon sonucu bronşiyal tüplerin akut veya kronik iltihabıdır. Bronşiyal tüplerin iltihaplanması balgam ve öksürüğe neden olur. Hava yollarındaki şişliğin azaltılması ve artan koyulaşmış balgamın yumuşatılmasını sağlayan ilaçlar ile tedavi edilebilen bronşit tedavi edilmediğinde ilerleyerek akciğerlere hasar verebilir.
Bronşit Nedir?Bronşit, akciğerlere hava taşıyan bronşların iltihaplanmasıdır. Havayolları duvarında olan bu iltihaplanma havayollarının içeriden şişerek (ödem) kalınlaşmasına ve balgam üretimine, öksürüğe ve hırıltıya sebep olur. Bronşiti olan kişiler rengi soluk ve yoğun balgam öksürürler. Kişinin yaşına, hastalık geçmişine ve mevsim geçişlerine göre bronşit türü de değişiklik gösterir.Akut bronşit geçici bronşit olarak bilinirken kronik bronşit uzun süren bronşit türüdür ve genellikle sigaradan kaynaklanır. Akut bronşit ise soğuk algınlığı veya gribe bağlı meydana gelir. Akut bronşit ilaç tedavisiyle iyileşirken kronik bronşit daha ciddi bir durumdur ve sigara içen kişiler sigarayı en kısa sürede bırakmalıdır. Bronşit hastası olan bir kişide görülen en yaygın belirti balgamlı öksürüktür. Bu öksürük aynı zamanda hırıltı içeren bir ses de meydana getirir. Bununla birlikte yorgunluk, nefes darlığı ve alerjik reaksiyon da bronşit belirtileri arasında yer alır.Bronşit Türleri Nelerdir?Bronşit türleri akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır.Akut bronşit: Çoğunlukla mikroorganizmalara veya alerjik bünyelerde alerjene maruziyetine bağlı olarak gelişir. Akut bronşitte bronş duvarları şişer ve ekstra mukus üretir. Bu mikroorganizmaları çoğunlukla virüsler oluşturur. Ancak bazen bakteriler de (özellikle kapalı alanlarda ve toplu yaşanılan yerlerde) akut bronşite yol açabilir.Kronik bronşit: Kronik bronşit ise daha çok sigara içimine bağlı olmakla birlikte, birtakım kimyasal maddeler ve mesleksel ajan maruziyetlerinde ortaya çıkabilir.Bronşit Neden Olur?Bronşit, bakteri ve virüslerin etki etmesi sonucu akciğerlere giden hava yollarının tıkanması sonucunda meydana gelir. Bu bağlamda bronşlarda balgam yoğunlaşarak artar ve inatçı bir öksürük ortaya çıkar. Bunların yanında sigara, astım ve alerjiler de bronşit nedenleri arasında yer alır.Bronşite yol açan faktörler şöyle sıralanabilir: Soğuk algınlığı veya grip virüsleri Sigara tüketimi veya pasif içicilik Astım Birtakım alerjiler Hava kirliliği Kimyasal maddelerAkut bronşitin en büyük sebebi mikroorganizmalardır. Mikroorganizmaların en sık sebebi ise virüslerdir. Virüslere oranla daha az görülmek ile birlikte bazen özellikle kapalı mekanlarda, toplu yaşanılan yerlerde bakteriler de akut bronşite yol açabilir. Bununla birlikte iki saatten uzun süre 12 dereceden daha düşük sıcaklıktaki havayı ağız açık bir şekilde solumak da irritasyon etkisi sebebiyle akut bronşite sebep olabilirken, duyarlı bireylerin duyarlı oldukları alerjenlere maruziyeti de bronşit ataklarına yol açabilir.Kronik bronşitte ise en sık neden sigara dumandır. Aktif içicilik kadar pasif içicilik de kronik bronşite neden olur. Bunun yanı sıra hava kirliliği, kimyasal maddeler, duman, mesleksel maruziyetler de hem akut hem kronik bronşite sebep olabilir.Bronşit Belirtileri Nelerdir?Hem akut bronşitte hem de kronik bronşitte yapışkan ve zor atılabilen balgam, burun akıntısı ya da tıkanıklığı, hırıltı, öksürük, göğüs sıkışması ve nefes darlığı görülen bronşit belirtileridir.Bronşit belirtileri genel olarak şunlardır: İnatçı öksürük Sarı, gri ya da yeşil renkte yapışkan balgam Nefes darlığı Nefes alıp verirken hırıltı Göğüs ağrısı Ateş Kilo kaybı ve iştahsızlık Karın ağrısı Halsiz ve yorgun hissetmek Alerjik reaksiyon Burun tıkanıklığı Baş ağrısı Boğaz ağrısıİnatçı, hırıltılı ve balgamlı öksürük Bakteri ve virüsler, sigara, astım ve alerjilere bağlı olarak akciğerdeki hava yolları iltihaplanır ve mukusla dolar. Buna bağlı olarak da kişide yaygın olarak öksürük belirtisi görülür. Bu öksürük inatçı, hırıltılı ve balgamlı bir şekilde kendini gösterir.Solunum problemi, nefes darlığı ve göğüste hırıltı Akciğerdeki hava yollarının iltihaplanması sonucunda akciğerde tahriş oluşur. Bunun sonucunda da kişi solunum problemi yaşar. Solunum problemi beraberinde nefes darlığı ve göğüste hırıltıyı getirir.Yüksek ateşAynı zamanda yüksek ateş de bronşit hastalığının sık görülen belirtileri arasında gösterilir. Halsiz ve yorgun hissetmekBronşit hastası olan kişiler kendilerini halsiz ve yorgun hisseder. Bunlar da bronşit sürecinde görülebilecek semptomlar arasındadır. Kilo kaybı ve iştahsızlıkKilo kaybı ve iştahsızlık özellikle kronik bronşitte görülen semptomlardır. Uzun süren bronşit olan kronik bronşit kişide iştahsızlık meydana getirerek kilo kaybı meydana getirir ve kişiyi zayıf düşürür. -Kronik bronşitte ise özellikle efor ve hareketle gelen nefes darlığı ve hırıltının artması, yorgunluk hali ve hatta sık zatürre geçirme gibi belirtiler görülür. Bununla birlikte en az iki yıl boyunca, sene içerisinde 3 ay boyunca balgamlı öksürük de bronşit hastalığındaki şikayetler arasında bulunur.Bronşite Ne İyi Gelir?Hava yollarını açmaya yardımcı olan bir ilaç olan bronkodilatörler, nemlendirici ve buhar kullanımı, ballı zerdeçal veya zencefil çayları, tuzlu su gargarası, bol sıvı tüketimi, istirahat etmek, antiviral ilaçlar ve antibiyotik tedavisi bronşite iyi gelir. Yine nane, ıhlamur ve C vitamini içeren besinlerde bronşit için doğal tedavi niteliği gösterirler. Bol su ve sıvı tüketmek Zencefil, zerdeçal, nane ve ıhlamur gibi bitki çayları içmek Buhar inhalasyonu uygulamak ve ortamı nemlendirmek Tuzlu su ile gargara yapmak Bal ve llmonlu ılık su içmek Tütün ürünleri gibi boğaz tahrişine neden olan ürün kullanımını sınırlamak Semptomları hafifletmek ve iyileşmeyi hızlandırmak için doktor onaylı ilaç kullanmakBronşite iyi gelen doğal yöntemler:BalAntioksidan bir yapıya sahip olan bal, bronşitin sebep olduğu öksürük, balgam gibi sorunların giderilmesine yardımcı olur. Bronşite karşı tüketeceğiniz balı tek başına da tüketebilir, zencefil ve zerdeçal ile de karıştırabilirsiniz.ZencefilZencefil, rendeleyerek bal ile karıştırdığınızda bronşitin ortaya çıkardığı balgamlı öksürüğün yumuşamasında etkili olur. Dilerseniz zencefili çay olarak tüketerek de faydalanabilirsiniz.ZerdeçalBağışıklık güçlendirici etkisi bulunan zerdeçalı ister toz olarak ister bal ya da zeytinyağı ile karıştırarak bronşite karşı kullanabilirsiniz. Süt ile zerdeçal karışımı da bronşite karşı tüketilebilir.SoğanBronşit ile baş etmenin yollarından bir tanesi de soğan tüketmek olacakları. Antioksidan bakımından yüksek olan soğan bronşite iyi gelir.IhlamurSoğuk algınlığı ve gribe karşı sıklıkla kullanılan ıhlamur, bronşite de iyi gelir. Öksürüğü hafifleterek iyi hissetmenize yardımcı olur.NaneNane çayı demleyerek bronşite karşı tüketebilirsiniz. Bunun yanında naneli burun banyosu yapmak da bronşların açılmasına yardımcı olur.Buharlaşan merhemBuharlaşan merhemler sayesinde boğaz ve göğüs kafesinin rahatlamasını sağlayarak bronşite karşı kullanabilirsiniz. Buharlaşan merhem bronşite karşı evde uygulayabileceğiniz yöntemler arasında yer alır.Bronşit Öksürüğüne Ne İyi Gelir? Sigara kullanılıyorsa bırakılmalı ve dumanından uzak durulmalı İç ve dış ortamdaki hava kirliliğine dikkat edilmeli Alerjik bireylerin duyarlı olduğu etkene maruziyeti engellenmeli ( ev tozu akarı, küf, polen, ev hayvanları, duman gibi ) İç ortam hava sıcaklığı ve nemine dikkat edilmeli (Oturma odaları ve çalışma odaları için 20-22 derece, yatak odaları için 16-19 derece, banyo ve çocuk odaları için 22-24 derece, mutfak için 18-20 derece ideal sıcaklıktır. İç ortam için ideal nem yüzde 40-60 arasıdır. Nem oranının artması küf ve akarların artışına, nem oranın azalması ise virüs ve bakterilerin çoğalmasına neden olur) Özellikle 12 derecenin altında havanın ağızdan solunması havayollarında iritasyona neden olur. Bu havalarda mutlaka uygun kıyafetler ile korunulmalı Bol sıvı alınmalı, İstirahat edilmeli, Hekim tarafından önerilen bronş açıcı ve mukus yumuşatıcı/azaltıcı tedaviler uygun şekilde kullanılmalı Hasta olan bireyler iç ortamda bulaşa yol açmamak için fazla bulunmamalıdır. Bulunulan ortamlarda etkin mekanik havalandırma yapılmalıdır. Hem araç hem de iç ortamlarda bulunan klimaların bakımı düzenli yapılmalı ve filtreleri periyodik olarak değiştirilmelidir. Bronşit Tanısı Nasıl Koyulur?Bronşit tanısı öncelikle hastalık öyküsü ve fiziki muayene ile konulur. Hastalar öykülerini anlattığında hekim tarafından bu belirtiler değerlendirilir. Ardından fiziki muayene gerçekleştirilir. Gerekli durumlarda kan testi, balgam testi, solunum testi, kan gazı analizi, akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi gibi çeşitli tetkikler istenebilir. Akut bronşit çoğunlukla üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben başlar. Bu, hastalık öyküsünde oldukça önemli bir ipucunu oluşturur. Bu süreçte kişiye özel tetkikler hem bronşitin tanısının konulmasını, hem de bronşit ile karışabilecek başka hastalıkların değerlendirme dışı kalmasını sağlar.Bronşit Nasıl Tedavi Edilir?Bronşit tedavisinde temel hedef, bronşlardaki şişliği azaltıcı ve artan koyulaşmış balgamı yumuşatıcı ilaçların kullanılmasıdır. Bronşit hastalığında bir çeşit destek tedavisi uygulanır. Tedaviye ek olarak bol sıvı alınması, alerjen veya mesleksel, kimyasal herhangi bir maruziyetin sebep olduğu düşünüyorsa, bunların ortadan kaldırılması veya uzak durulması tedavinin önemli bir bileşenini oluşturur. Çoğunlukla virüs nedenli olduğundan akut bronşitte antibiyotik kullanmaya ihtiyaç yoktur. Ancak bakteriyel bir etken olduğuna yönelik ipuçları var ise bu durumda antibiyotik az sayıda olguda kullanılabilir. Özellikle enfeksiyon belirtisi olmadan tekrarlayan bronşit ataklarında alerjik olan veya olmayan astım mutlaka akla gelmelidir.Bronşit ile İlgili Sık Sorulan SorularBronşit nasıl anlaşılır?Burun akıntısı ya da tıkanıklığı, göğüste baskı, nefes alırken ıslık sesini andıran hırıltı, sarı veya yeşil balgam çıkarttıran öksürük, bitkinlik hissi bronşit hastalığında görülen belirtilerdir. Bu belirtilere sahipseniz ve bir süredir devam ediyorsa teşhis ve tedavi için uzman bir doktora görünülmelidir. Akut bronşit kronik bronşite dönüşür mü? Hastalığa zamanında müdahale edilmez ve akut bronşite yol açan etken maruziyet ortadan kaldırılmaz ise akut bronşit, kronik bronşite dönüşebilir. Akut bronşit belirtileri nelerdir?Akut bronşitin en yaygın belirtileri, inatçı öksürük olup, bu haftalarca sürebilir. Çoğu bronşit vakasında öksürükle birlikte sarı veya yeşil renkte olabilen balgam çıkartılır.Astım bronşit arasındaki ilişki nasıldır?Astım da aslında bir çeşit bronşittir. Astım hastalığında hava yollarında yani bronşlarda gelişen inflamasyon (yangı) mikrobik değildir. Alerjenlere, çeşitli toz, duman ya da kimyasala bağlı olarak ortaya çıkabilir.Bronşit nasıl başlar?Bronşit genellikle, burun akıntısı, boğaz ağrısı ve yorgunluk hissi ile başlar. Bronşit belirtilerinde 5 gün veya daha uzun süren öksürük söz konusudur. Berrak, sarı, beyaz veya yeşil balgam çıkartılır. Bronşit ilaçları nasıl etki eder?Bronşit, hava yollarının şişmesi ve mukus üretiminin artışı olduğu için kullanılan ilaçlar şişmeyi azaltıcı ve mukusu azaltıcı / yumuşatıcı etki gösterir.Bronşit bulaşıcı mıdır?Mikroorganizmalar sebebiyle gelişen bronşit bulaşıcıdır. Diğer nedenlere bağlı olarak gelişenler ise bulaşıcı değildir. Özellikle virüslere bağlı gelişen bronşitin bulaştırıcılığı daha fazladır.Bronşit kronik hastalık mıdır?Akut bronşit zamanında uygun şekilde tedavi edilirse, kontrol altına alınabilir. Ancak zamanında uygun tedavi uygulanmazsa kronikleşebilir. Bir çeşit bronşit olan astım da kronik bir hastalıktır.Kronik bronşit ilerlerse ne olur?Kronik bronşitin en büyük nedeni olan sigara gibi etkene maruziyet devam ederse ve zamanında uygun tedavi başlanmaz ise sık akciğer enfeksiyonu (zatürre) KOAH ve hatta solunum yetmezliği gelişebilir.Bronşit için hava makinesi ile tedavi uygulanabilir mi?Bazı bronşit tiplerinde bronş içindeki ödem (şişme) çok fazla olduğunda ilaçların nebülizatör adı verilen cihazlarla verilmesi başlangıç tedavisinde tercih edilebilir.Bronşite hangi bölüm bakar?Bronşite Göğüs Hastalıkları ve Alerji Hastalıklar Bölümü ve uzmanı bakar. Eğer hasta 16 yaşından küçükse Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Alerji Bölümü uzmanları bakar.Bronşit tamamen iyileşir mi?Akut bronşit, zamanında ve uygun tedavi ile tamamen düzelebilir. Kronik bronşit ve astım ise bireye özgü planlanmış düzenli tedavi ile kontrol altına alınabilir.Bronşit kalıcı hasar bırakır mı?Zamanında ve uygun tedavi ile uygulanmaz, bronşite yol açan maruziyet ortadan kaldırılmazsa hastalık kalıcı hasar bırakabilir.Bronşit için ne zaman doktora gidilmeli?Yaşam kalitesini bozan, gece uykusunu engelleyen belirtilerin varlığında hekime başvurulması önerilir.Bronşit hastaları ne yemeli, ne yememeli? Bronşit hastalarının uygulaması gereken özel bir beslenme programı yoktur. Sağlıklı ve dengeli beslenmek uygun olacaktır.Hangi yaşlarda ortaya çıkan bronşit tehlikeli olur?“Bronşit ne zaman tehlikelidir?” sorusu merak edilen konular arasında yer alır. Zamanında uygun tedavi başlanmaz ve maruziyetten uzak durulmazsa her bronşit tehlikeli olabilir. Ancak özellikle 3 yaş öncesi çocuklar, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar ve 65 yaş üstü bireylerde daha fazla tehlikeye yol açabilir.
Bronşit Nedir?Bronşit, akciğerlere hava taşıyan bronşların iltihaplanmasıdır. Havayolları duvarında olan bu iltihaplanma havayollarının içeriden şişerek (ödem) kalınlaşmasına ve balgam üretimine, öksürüğe ve hırıltıya sebep olur. Bronşiti olan kişiler rengi soluk ve yoğun balgam öksürürler. Kişinin yaşına, hastalık geçmişine ve mevsim geçişlerine göre bronşit türü de değişiklik gösterir.Akut bronşit geçici bronşit olarak bilinirken kronik bronşit uzun süren bronşit türüdür ve genellikle sigaradan kaynaklanır. Akut bronşit ise soğuk algınlığı veya gribe bağlı meydana gelir. Akut bronşit ilaç tedavisiyle iyileşirken kronik bronşit daha ciddi bir durumdur ve sigara içen kişiler sigarayı en kısa sürede bırakmalıdır. Bronşit hastası olan bir kişide görülen en yaygın belirti balgamlı öksürüktür. Bu öksürük aynı zamanda hırıltı içeren bir ses de meydana getirir. Bununla birlikte yorgunluk, nefes darlığı ve alerjik reaksiyon da bronşit belirtileri arasında yer alır.Bronşit Türleri Nelerdir?Bronşit türleri akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır.Akut bronşit: Çoğunlukla mikroorganizmalara veya alerjik bünyelerde alerjene maruziyetine bağlı olarak gelişir. Akut bronşitte bronş duvarları şişer ve ekstra mukus üretir. Bu mikroorganizmaları çoğunlukla virüsler oluşturur. Ancak bazen bakteriler de (özellikle kapalı alanlarda ve toplu yaşanılan yerlerde) akut bronşite yol açabilir.Kronik bronşit: Kronik bronşit ise daha çok sigara içimine bağlı olmakla birlikte, birtakım kimyasal maddeler ve mesleksel ajan maruziyetlerinde ortaya çıkabilir.Bronşit Neden Olur?Bronşit, bakteri ve virüslerin etki etmesi sonucu akciğerlere giden hava yollarının tıkanması sonucunda meydana gelir. Bu bağlamda bronşlarda balgam yoğunlaşarak artar ve inatçı bir öksürük ortaya çıkar. Bunların yanında sigara, astım ve alerjiler de bronşit nedenleri arasında yer alır.Bronşite yol açan faktörler şöyle sıralanabilir:Akut bronşitin en büyük sebebi mikroorganizmalardır. Mikroorganizmaların en sık sebebi ise virüslerdir. Virüslere oranla daha az görülmek ile birlikte bazen özellikle kapalı mekanlarda, toplu yaşanılan yerlerde bakteriler de akut bronşite yol açabilir. Bununla birlikte iki saatten uzun süre 12 dereceden daha düşük sıcaklıktaki havayı ağız açık bir şekilde solumak da irritasyon etkisi sebebiyle akut bronşite sebep olabilirken, duyarlı bireylerin duyarlı oldukları alerjenlere maruziyeti de bronşit ataklarına yol açabilir.Kronik bronşitte ise en sık neden sigara dumandır. Aktif içicilik kadar pasif içicilik de kronik bronşite neden olur. Bunun yanı sıra hava kirliliği, kimyasal maddeler, duman, mesleksel maruziyetler de hem akut hem kronik bronşite sebep olabilir.Bronşit Belirtileri Nelerdir?Hem akut bronşitte hem de kronik bronşitte yapışkan ve zor atılabilen balgam, burun akıntısı ya da tıkanıklığı, hırıltı, öksürük, göğüs sıkışması ve nefes darlığı görülen bronşit belirtileridir.Bronşit belirtileri genel olarak şunlardır:İnatçı, hırıltılı ve balgamlı öksürük Bakteri ve virüsler, sigara, astım ve alerjilere bağlı olarak akciğerdeki hava yolları iltihaplanır ve mukusla dolar. Buna bağlı olarak da kişide yaygın olarak öksürük belirtisi görülür. Bu öksürük inatçı, hırıltılı ve balgamlı bir şekilde kendini gösterir.Solunum problemi, nefes darlığı ve göğüste hırıltı Akciğerdeki hava yollarının iltihaplanması sonucunda akciğerde tahriş oluşur. Bunun sonucunda da kişi solunum problemi yaşar. Solunum problemi beraberinde nefes darlığı ve göğüste hırıltıyı getirir.Yüksek ateşAynı zamanda yüksek ateş de bronşit hastalığının sık görülen belirtileri arasında gösterilir. Halsiz ve yorgun hissetmekBronşit hastası olan kişiler kendilerini halsiz ve yorgun hisseder. Bunlar da bronşit sürecinde görülebilecek semptomlar arasındadır. Kilo kaybı ve iştahsızlıkKilo kaybı ve iştahsızlık özellikle kronik bronşitte görülen semptomlardır. Uzun süren bronşit olan kronik bronşit kişide iştahsızlık meydana getirerek kilo kaybı meydana getirir ve kişiyi zayıf düşürür. -Kronik bronşitte ise özellikle efor ve hareketle gelen nefes darlığı ve hırıltının artması, yorgunluk hali ve hatta sık zatürre geçirme gibi belirtiler görülür. Bununla birlikte en az iki yıl boyunca, sene içerisinde 3 ay boyunca balgamlı öksürük de bronşit hastalığındaki şikayetler arasında bulunur.Bronşite Ne İyi Gelir?Hava yollarını açmaya yardımcı olan bir ilaç olan bronkodilatörler, nemlendirici ve buhar kullanımı, ballı zerdeçal veya zencefil çayları, tuzlu su gargarası, bol sıvı tüketimi, istirahat etmek, antiviral ilaçlar ve antibiyotik tedavisi bronşite iyi gelir. Yine nane, ıhlamur ve C vitamini içeren besinlerde bronşit için doğal tedavi niteliği gösterirler.Bronşite iyi gelen doğal yöntemler:BalAntioksidan bir yapıya sahip olan bal, bronşitin sebep olduğu öksürük, balgam gibi sorunların giderilmesine yardımcı olur. Bronşite karşı tüketeceğiniz balı tek başına da tüketebilir, zencefil ve zerdeçal ile de karıştırabilirsiniz.ZencefilZencefil, rendeleyerek bal ile karıştırdığınızda bronşitin ortaya çıkardığı balgamlı öksürüğün yumuşamasında etkili olur. Dilerseniz zencefili çay olarak tüketerek de faydalanabilirsiniz.ZerdeçalBağışıklık güçlendirici etkisi bulunan zerdeçalı ister toz olarak ister bal ya da zeytinyağı ile karıştırarak bronşite karşı kullanabilirsiniz. Süt ile zerdeçal karışımı da bronşite karşı tüketilebilir.SoğanBronşit ile baş etmenin yollarından bir tanesi de soğan tüketmek olacakları. Antioksidan bakımından yüksek olan soğan bronşite iyi gelir.IhlamurSoğuk algınlığı ve gribe karşı sıklıkla kullanılan ıhlamur, bronşite de iyi gelir. Öksürüğü hafifleterek iyi hissetmenize yardımcı olur.NaneNane çayı demleyerek bronşite karşı tüketebilirsiniz. Bunun yanında naneli burun banyosu yapmak da bronşların açılmasına yardımcı olur.Buharlaşan merhemBuharlaşan merhemler sayesinde boğaz ve göğüs kafesinin rahatlamasını sağlayarak bronşite karşı kullanabilirsiniz. Buharlaşan merhem bronşite karşı evde uygulayabileceğiniz yöntemler arasında yer alır.Bronşit Öksürüğüne Ne İyi Gelir?Bronşit Tanısı Nasıl Koyulur?Bronşit tanısı öncelikle hastalık öyküsü ve fiziki muayene ile konulur. Hastalar öykülerini anlattığında hekim tarafından bu belirtiler değerlendirilir. Ardından fiziki muayene gerçekleştirilir. Gerekli durumlarda kan testi, balgam testi, solunum testi, kan gazı analizi, akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi gibi çeşitli tetkikler istenebilir. Akut bronşit çoğunlukla üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben başlar. Bu, hastalık öyküsünde oldukça önemli bir ipucunu oluşturur. Bu süreçte kişiye özel tetkikler hem bronşitin tanısının konulmasını, hem de bronşit ile karışabilecek başka hastalıkların değerlendirme dışı kalmasını sağlar.Bronşit Nasıl Tedavi Edilir?Bronşit tedavisinde temel hedef, bronşlardaki şişliği azaltıcı ve artan koyulaşmış balgamı yumuşatıcı ilaçların kullanılmasıdır. Bronşit hastalığında bir çeşit destek tedavisi uygulanır. Tedaviye ek olarak bol sıvı alınması, alerjen veya mesleksel, kimyasal herhangi bir maruziyetin sebep olduğu düşünüyorsa, bunların ortadan kaldırılması veya uzak durulması tedavinin önemli bir bileşenini oluşturur. Çoğunlukla virüs nedenli olduğundan akut bronşitte antibiyotik kullanmaya ihtiyaç yoktur. Ancak bakteriyel bir etken olduğuna yönelik ipuçları var ise bu durumda antibiyotik az sayıda olguda kullanılabilir. Özellikle enfeksiyon belirtisi olmadan tekrarlayan bronşit ataklarında alerjik olan veya olmayan astım mutlaka akla gelmelidir.Bronşit ile İlgili Sık Sorulan SorularBronşit nasıl anlaşılır?Burun akıntısı ya da tıkanıklığı, göğüste baskı, nefes alırken ıslık sesini andıran hırıltı, sarı veya yeşil balgam çıkarttıran öksürük, bitkinlik hissi bronşit hastalığında görülen belirtilerdir. Bu belirtilere sahipseniz ve bir süredir devam ediyorsa teşhis ve tedavi için uzman bir doktora görünülmelidir. Akut bronşit kronik bronşite dönüşür mü? Hastalığa zamanında müdahale edilmez ve akut bronşite yol açan etken maruziyet ortadan kaldırılmaz ise akut bronşit, kronik bronşite dönüşebilir. Akut bronşit belirtileri nelerdir?Akut bronşitin en yaygın belirtileri, inatçı öksürük olup, bu haftalarca sürebilir. Çoğu bronşit vakasında öksürükle birlikte sarı veya yeşil renkte olabilen balgam çıkartılır.Astım bronşit arasındaki ilişki nasıldır?Astım da aslında bir çeşit bronşittir. Astım hastalığında hava yollarında yani bronşlarda gelişen inflamasyon (yangı) mikrobik değildir. Alerjenlere, çeşitli toz, duman ya da kimyasala bağlı olarak ortaya çıkabilir.Bronşit nasıl başlar?Bronşit genellikle, burun akıntısı, boğaz ağrısı ve yorgunluk hissi ile başlar. Bronşit belirtilerinde 5 gün veya daha uzun süren öksürük söz konusudur. Berrak, sarı, beyaz veya yeşil balgam çıkartılır. Bronşit ilaçları nasıl etki eder?Bronşit, hava yollarının şişmesi ve mukus üretiminin artışı olduğu için kullanılan ilaçlar şişmeyi azaltıcı ve mukusu azaltıcı / yumuşatıcı etki gösterir.Bronşit bulaşıcı mıdır?Mikroorganizmalar sebebiyle gelişen bronşit bulaşıcıdır. Diğer nedenlere bağlı olarak gelişenler ise bulaşıcı değildir. Özellikle virüslere bağlı gelişen bronşitin bulaştırıcılığı daha fazladır.Bronşit kronik hastalık mıdır?Akut bronşit zamanında uygun şekilde tedavi edilirse, kontrol altına alınabilir. Ancak zamanında uygun tedavi uygulanmazsa kronikleşebilir. Bir çeşit bronşit olan astım da kronik bir hastalıktır.Kronik bronşit ilerlerse ne olur?Kronik bronşitin en büyük nedeni olan sigara gibi etkene maruziyet devam ederse ve zamanında uygun tedavi başlanmaz ise sık akciğer enfeksiyonu (zatürre) KOAH ve hatta solunum yetmezliği gelişebilir.Bronşit için hava makinesi ile tedavi uygulanabilir mi?Bazı bronşit tiplerinde bronş içindeki ödem (şişme) çok fazla olduğunda ilaçların nebülizatör adı verilen cihazlarla verilmesi başlangıç tedavisinde tercih edilebilir.Bronşite hangi bölüm bakar?Bronşite Göğüs Hastalıkları ve Alerji Hastalıklar Bölümü ve uzmanı bakar. Eğer hasta 16 yaşından küçükse Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Alerji Bölümü uzmanları bakar.Bronşit tamamen iyileşir mi?Akut bronşit, zamanında ve uygun tedavi ile tamamen düzelebilir. Kronik bronşit ve astım ise bireye özgü planlanmış düzenli tedavi ile kontrol altına alınabilir.Bronşit kalıcı hasar bırakır mı?Zamanında ve uygun tedavi ile uygulanmaz, bronşite yol açan maruziyet ortadan kaldırılmazsa hastalık kalıcı hasar bırakabilir.Bronşit için ne zaman doktora gidilmeli?Yaşam kalitesini bozan, gece uykusunu engelleyen belirtilerin varlığında hekime başvurulması önerilir.Bronşit hastaları ne yemeli, ne yememeli? Bronşit hastalarının uygulaması gereken özel bir beslenme programı yoktur. Sağlıklı ve dengeli beslenmek uygun olacaktır.Hangi yaşlarda ortaya çıkan bronşit tehlikeli olur?“Bronşit ne zaman tehlikelidir?” sorusu merak edilen konular arasında yer alır. Zamanında uygun tedavi başlanmaz ve maruziyetten uzak durulmazsa her bronşit tehlikeli olabilir. Ancak özellikle 3 yaş öncesi çocuklar, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar ve 65 yaş üstü bireylerde daha fazla tehlikeye yol açabilir. | 9,526 |
249 | Hastalıklar | Bursit | Bursit, genellikle eklemlerde oluşan ağrılı bir şişlik olarak tanımlanır. Omuz bölgesinde, dirseklerde, dizlerde ve ayaklarda yaygın olarak görülen bursit, oluşan bölgede şişlik, ağrı, renk değişimi gibi belirtilerle ortaya çıkar. Eklemlere fazla baskı uygulandığında ise bu durum şiddetlenebilir. Herhangi bir bursitin tedavisi enfeksiyon içerip içermediğine bağlı olarak farklılık gösterir.Bursit, genellikle eklemlerde oluşan ağrılı bir şişlik olarak tanımlanır. Omuz bölgesinde, dirseklerde, dizlerde ve ayaklarda yaygın olarak görülen bursit, oluşan bölgede şişlik, ağrı, renk değişimi gibi belirtilerle ortaya çıkar. Eklemlere fazla baskı uygulandığında ise bu durum şiddetlenebilir. Herhangi bir bursitin tedavisi enfeksiyon içerip içermediğine bağlı olarak farklılık gösterir.
Bursit Nedir?Bursit, eklem çevresindeki kemik, tendon ve kaslar için yastık görevi gören bursa adı verilen küçük, sıvı dolu keseciğin iltihaplanması ile ortaya çıkan şişlik ve ağrı ile karakterize bir durumdur. En sık omuz, dirsek ve kalçada meydana gelir. Bursa, bağ dokusundan zarla çevrilmiş olan ve içerisinde kaygan sıvı bulunan kapalı kese olarak bilinir. Bu kese kemikler ve diğer dokuların etrafındaki boşluklarda tampon görevi görür. Vücudun her yerindeki yapıları koruyan bursa kesecikleri, kaslar, tendonlar ve ciltte yer alır. Bursitin en yaygın nedeni ise aşırı kullanım ve bursaya çok fazla baskı uygulanması sonucunda meydana gelir. İltihaplanan bursa, ani ağrı geliştirebilir ve zamanlar birikebilmektedir.Bursit Belirtileri Nelerdir?Bursit belirtileri arasında en yaygın görüleni yoğun bir ağrıdır. Bunun yanında bursitin en sık görülen belirtileri şöyle sıralanır: Vücutta etkilenen kısım hareket ettiğinde ağrı Sınırlı hareket etme Şişlik ve hassasiyet Ciltte renk değişikliği veya kızarıklık Bursitin olduğu bölgede sıcaklık hissi Ateş ÜşümeBursit Türleri Nelerdir?Bursit vücutta herhangi bir eklemdeki bursa keseciğinin iltihaplanması sonucunda meydana gelebilir. Bursitin bazı yaygın türleri şöyle sıralanır:Trokanterik bursitKalça ekleminde ortaya çıkan trokanterik bursit türü, yürüme esnasında hareket ettikçe ağrı ve zorlanmaya sebep olur.Subakromial bursitSubakromiyal bursit, omuz bölgesinde oluşur ve hareket ettikçe kötüleşen yoğun ağrı belirtisiyle ortaya çıkar.Olekranon bursitMadenci dirseği olarak da bilinen ve dirsekte oluşan tür olan olekranon bursit, hareketin zorlaşmasına neden olur. Olekranon olarak bilinen dirsek çıkıntısında oluşan bu bursit türü şişlik ve ağrı şeklinde ortaya çıkar.Prepatellar bursitDiz eklemlerinde ortaya çıkan prepatellar bursit, özellikle dizi üzerine fazla yüklenerek ev işi yapan kişilerde görülebilir. Bu tür ortaya çıktıktan sonra dizlerin bükülmesi esnasında ağrı oluşur.İskial bursitUzun süreler boyunca sert bir zemine oturma sonucunda oluşan ve dokumacı bursiti olarak da bilinen türdür.Bursit Neden Olur?Bursit, tekrarlayan hareketler, ağırlık kaldırma, eklemlerin aşırı sürtünmesinden kaynaklı olarak ortaya çıkar. Vücudun belli bir noktasında uzun süre baskı uygulanması da buna sebebiyet verebilir. Çok sık koşu yapmak, fiziksel aktivitelere yoğunlaşmak, uzun süreler oturmak da bursit nedenleri arasında sayılabilir. Bunun yanında yaralanma, travma ve enfeksiyonlar nedeniyle de ortaya çıkan bursit şu durumlarda da görülebilir: Marangozluk Bahçecilik Kötü duruş veya kötü konumlanan eklem Kürek çekmek Tenis, golf ve beyzbol gibi sporlar yapmak Bir enstrüman çalmakBursit Risk Faktörleri Nelerdir?Eklemlerde oluşan bursit hastalığı herkesi etkileyebilir fakat bazı faktörler bu durumun artmasına ve daha fazla risk oluşturmasına neden olur. Bursit risk faktörleri şöyle sıralanır: Yaş: Bursit yaş alınmasıyla birlikte daha yaygın ve görülebilir hale gelir. Meslekler veya hobiler: İş ya da hobi bursa keseciklerine tekrarlayan hareketlerle baskı uyguluyorsa bursit gelişme riski artar. Halı döşemek, fayans döşemek, bahçe işleri yapmak, resim yapmak ve müzik aleti çalmak bu duruma örnektir. Diğer tıbbi durumlar: Romatoid artrit, gut ve diyabet gibi bazı hastalıklar bursit gelişme riskini artırır. Aşırı kilolu olmak kalça ve diz bursiti geliştirmeye neden olabilir.Bursit Nasıl Teşhis Edilir?Uzman doktor fiziki muayenenin ardından bursit teşhisi için sizin belirtilerinizi ve etkilenen bölgelerinize yoğunlaşacaktır. Bu noktada kişinin ne iş yaptığı, hobileri önemlidir. Fiziki muayenenin ardından bursit tanısı için şu testler uygulanabilir: Başka bir bölgede olup olmadığını öğrenmek için röntgen Şişmiş bursa keselerini tespit etmek için ultrason veya MR (manyetik rezonans görüntüleme) Enfeksiyon olup olmadığına bakmak için tam kan sayım testi Etkilenen bursa kesesinden sıvı örneği alınmasıBursit Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Bursit için ihtiyaç duyulan en önemli tedavi dinlenmektir. Bursa kesesini tahriş eden aktivite veya pozisyonlardan kaçınmanın yanında o kısmına baskı uygulayan faaliyetlere ara vermek ona iyileşmesi zaman vererek ve daha fazla yaralanmasını önleyecektir. Uzman doktor ilk aşamada dinlenmenizi ve fiziksel aktivitelerden kaçınmanızı isteyebilir. Dinlenmenin yanında iyileşirken ağrıyı ve şişliği azaltmak için evde tedaviler önerilebilir: Yaralı bölgeyi yüksekte tutun Ağrı kesici ilaçlardan yararlanın Oluşan bölgeye günde birkaç kez, 15 dakika boyunca bölgeye ince bir havluya sarılmış soğuk kompres veya buz paketleri uygulayın. Ağrılı bölgeye ısı uygulayın Yaralı bölgeyi desteklemek için atel, askı veya destek kullanınBursit dinlenme ve evde tedavilerle kendi kendine iyileşebilir. Fakat ilerlediği durumlarda uzman doktor şu tedavi yöntemlerini de uygulayabilir: Enfeksiyonunuz varsa antibiyotik Hareket aralığınızı artırmak için fizik tedavi Oluşan bölgede sorun oluşmaması için nasıl hareket edilmesi gerektiğinin öğretileceği mesleki terapi Enflamasyonu ve ağrıyı azaltmak için kortikosteroid enjeksiyonlarıBursiti Önlemenin YollarıBursit türlerini önlemenin en önemli yolu bu duruma yol açan hareketin kısıtlanması ya da değiştirilmesidir. Hareketi yapma şeklini değiştirerek risk ve alevlenmelerin şiddeti azaltmak mümkündür. Bursit önlemenin yolları şunlardır: İş veya hobi çok fazla diz çökmeyi gerektiriyorsa, dizlerdeki baskıyı azaltmak için bir tür dolgu ya da ped kullanın Ağırlık kaldırırken dizlerinizi bükmeyi unutmayın Ağır yükler taşımak omuzlarda yer alan bursa keseciklerine baskı uygular. Bunun yerine tekerlekli araba kullanın ya da yardım alın Tekrarlayan hareketler arasında dinlenin ya da hareketi değiştirin Fazla kilolu olmak eklemlere daha fazla baskı uygulanmasına neden olur. Kilonuzu dengeleyin Kasları güçlendirmek, etkilenen eklemi korumaya yardımcı olabilir Eklemleri yaralanmalardan korumak için yorucu aktivitelerden öncesi ve sonrası ısınma, esneme yapınBursit Hakkında Sık Sorulan SorularBursit ne kadar zamanda iyileşir?Bursit oluşan bölgedeki basıncı azaltmak, oluşmasına neden olan hareketlerden kaçınmak ve travmalara karşı korumak hastalığın iyileşmesini sağlar. Dinlenme ile birlikte birkaç hafta içerisinde iyileşme gösterir.Kalça bursitine ne iyi gelir?Kalça eklem bursitine yönelik olarak yapılan istirahat ve buz kompres iyi gelerek o bölgeyi rahatlatır. Bunun yanında kişi kilolu ise kilo vermek de kalça bursitine iyi gelen yöntemler arasındadır.
Bursit Nedir?Bursit, eklem çevresindeki kemik, tendon ve kaslar için yastık görevi gören bursa adı verilen küçük, sıvı dolu keseciğin iltihaplanması ile ortaya çıkan şişlik ve ağrı ile karakterize bir durumdur. En sık omuz, dirsek ve kalçada meydana gelir. Bursa, bağ dokusundan zarla çevrilmiş olan ve içerisinde kaygan sıvı bulunan kapalı kese olarak bilinir. Bu kese kemikler ve diğer dokuların etrafındaki boşluklarda tampon görevi görür. Vücudun her yerindeki yapıları koruyan bursa kesecikleri, kaslar, tendonlar ve ciltte yer alır. Bursitin en yaygın nedeni ise aşırı kullanım ve bursaya çok fazla baskı uygulanması sonucunda meydana gelir. İltihaplanan bursa, ani ağrı geliştirebilir ve zamanlar birikebilmektedir.Bursit Belirtileri Nelerdir?Bursit belirtileri arasında en yaygın görüleni yoğun bir ağrıdır. Bunun yanında bursitin en sık görülen belirtileri şöyle sıralanır:Bursit Türleri Nelerdir?Bursit vücutta herhangi bir eklemdeki bursa keseciğinin iltihaplanması sonucunda meydana gelebilir. Bursitin bazı yaygın türleri şöyle sıralanır:Trokanterik bursitKalça ekleminde ortaya çıkan trokanterik bursit türü, yürüme esnasında hareket ettikçe ağrı ve zorlanmaya sebep olur.Subakromial bursitSubakromiyal bursit, omuz bölgesinde oluşur ve hareket ettikçe kötüleşen yoğun ağrı belirtisiyle ortaya çıkar.Olekranon bursitMadenci dirseği olarak da bilinen ve dirsekte oluşan tür olan olekranon bursit, hareketin zorlaşmasına neden olur. Olekranon olarak bilinen dirsek çıkıntısında oluşan bu bursit türü şişlik ve ağrı şeklinde ortaya çıkar.Prepatellar bursitDiz eklemlerinde ortaya çıkan prepatellar bursit, özellikle dizi üzerine fazla yüklenerek ev işi yapan kişilerde görülebilir. Bu tür ortaya çıktıktan sonra dizlerin bükülmesi esnasında ağrı oluşur.İskial bursitUzun süreler boyunca sert bir zemine oturma sonucunda oluşan ve dokumacı bursiti olarak da bilinen türdür.Bursit Neden Olur?Bursit, tekrarlayan hareketler, ağırlık kaldırma, eklemlerin aşırı sürtünmesinden kaynaklı olarak ortaya çıkar. Vücudun belli bir noktasında uzun süre baskı uygulanması da buna sebebiyet verebilir. Çok sık koşu yapmak, fiziksel aktivitelere yoğunlaşmak, uzun süreler oturmak da bursit nedenleri arasında sayılabilir. Bunun yanında yaralanma, travma ve enfeksiyonlar nedeniyle de ortaya çıkan bursit şu durumlarda da görülebilir:Bursit Risk Faktörleri Nelerdir?Eklemlerde oluşan bursit hastalığı herkesi etkileyebilir fakat bazı faktörler bu durumun artmasına ve daha fazla risk oluşturmasına neden olur. Bursit risk faktörleri şöyle sıralanır:Bursit Nasıl Teşhis Edilir?Uzman doktor fiziki muayenenin ardından bursit teşhisi için sizin belirtilerinizi ve etkilenen bölgelerinize yoğunlaşacaktır. Bu noktada kişinin ne iş yaptığı, hobileri önemlidir. Fiziki muayenenin ardından bursit tanısı için şu testler uygulanabilir:Bursit Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Bursit için ihtiyaç duyulan en önemli tedavi dinlenmektir. Bursa kesesini tahriş eden aktivite veya pozisyonlardan kaçınmanın yanında o kısmına baskı uygulayan faaliyetlere ara vermek ona iyileşmesi zaman vererek ve daha fazla yaralanmasını önleyecektir. Uzman doktor ilk aşamada dinlenmenizi ve fiziksel aktivitelerden kaçınmanızı isteyebilir. Dinlenmenin yanında iyileşirken ağrıyı ve şişliği azaltmak için evde tedaviler önerilebilir:Bursit dinlenme ve evde tedavilerle kendi kendine iyileşebilir. Fakat ilerlediği durumlarda uzman doktor şu tedavi yöntemlerini de uygulayabilir:Bursiti Önlemenin YollarıBursit türlerini önlemenin en önemli yolu bu duruma yol açan hareketin kısıtlanması ya da değiştirilmesidir. Hareketi yapma şeklini değiştirerek risk ve alevlenmelerin şiddeti azaltmak mümkündür. Bursit önlemenin yolları şunlardır:Bursit Hakkında Sık Sorulan SorularBursit ne kadar zamanda iyileşir?Bursit oluşan bölgedeki basıncı azaltmak, oluşmasına neden olan hareketlerden kaçınmak ve travmalara karşı korumak hastalığın iyileşmesini sağlar. Dinlenme ile birlikte birkaç hafta içerisinde iyileşme gösterir.Kalça bursitine ne iyi gelir?Kalça eklem bursitine yönelik olarak yapılan istirahat ve buz kompres iyi gelerek o bölgeyi rahatlatır. Bunun yanında kişi kilolu ise kilo vermek de kalça bursitine iyi gelen yöntemler arasındadır. | 4,401 |
250 | Hastalıklar | Büllöz Pemfigoid | Büllöz pemfigoid, bağışıklık sisteminin cildin alt katmanlarına saldırması sonucu ciltte büyük ve içi sıvı dolu kabarcıklarla ortaya çıkan nadir ve ciddi bir deri hastalığıdır. Genellikle yaşlı bireylerde görülür ve ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıklarla (büller) karakterizedir. Bu hastalık, tedavi edilmediğinde ciddi rahatsızlıklara ve komplikasyonlara yol açabilir. Büllöz pemfigoid, bağışıklık sisteminin cildin alt katmanlarına saldırması sonucu ciltte büyük ve içi sıvı dolu kabarcıklarla ortaya çıkan nadir ve ciddi bir deri hastalığıdır. Genellikle yaşlı bireylerde görülür ve ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıklarla (büller) karakterizedir. Bu hastalık, tedavi edilmediğinde ciddi rahatsızlıklara ve komplikasyonlara yol açabilir.
Büllöz Pemfigoid Nedir?Büllöz pemfigoid, kurdeşen benzeri büyük ve içi sıvı dolu kabarcıkların patlamasıyla ciltte yaralara sebep olan otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi normalde zararlı yabancı maddelere saldırırken, bu durumda vücudun kendi sağlıklı dokularına saldırır.Büllöz pemfigoid durumunda, bu saldırı cilt altındaki bağ dokusunu hedef alır ve ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıkların (büller) oluşmasına neden olur. Bu kabarcıklar genellikle kalın duvarlıdır ve patladıklarında açık yaralara dönüşebilirler. Hastalık, genellikle bacaklar, kollar ve karın gibi vücudun geniş bölgelerinde ortaya çıkar.Büllöz pemfigoid hastalığının riski, yaş ilerledikçe daha da artar. Büllöz pemfigoid hastalığının yaygın belirtileri arasında ciltteki kıvrımlar boyunca yer alan sıvı dolu kabarcıklar bulunur. Etkilenen bölgede meydana gelen kaşıntı da bir diğer belirti olarak gösterilir.Büllöz Pemfigoid Türleri Nelerdir?Büllöz pemfigoid hastalığının birkaç farklı tipi vardır: Klasik Büllöz Pemfigoid: Genellikle bacaklar, kollar ve karında büyük kabarcıklar oluşur. Bu tip, hastalığın en yaygın formudur ve genellikle 60 yaş üstü bireylerde görülür. Mukozal Büllöz Pemfigoid: Ağız, gözler ve genital bölgede kabarcıklar görülür. Mukozal bölgelerde oluşan bu kabarcıklar, hastaların yemek yemesini, konuşmasını ve diğer günlük aktivitelerini zorlaştırabilir. Hamilelikte Büllöz Pemfigoid (Gestasyonel Pemfigoid): Gebelik sırasında ortaya çıkabilir ve doğumdan sonra kaybolabilir. Bu tip, gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde ortaya çıkar ve genellikle doğumdan sonra birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşir.Büllöz Pemfigoid Neden Olur?Büllöz pemfigoid, bağışıklık sisteminin yanlışlıkla cilt altındaki bağ dokusuna saldırması sonucu oluşur. Bu durumun kesin nedeni bilinmemektedir ancak bazı faktörlerin hastalığı tetikleyebileceği düşünülmektedir.Büllöz pemfigoid yapan ilaçlar ve enfeksiyonlar bu tetikleyiciler arasında yer alabilir. Örneğin, bazı antibiyotikler, diüretikler ve antipsikotikler hastalığın gelişimini tetikleyebilir. Ayrıca, bazı enfeksiyonlar ve kronik hastalıklar da bağışıklık sistemini harekete geçirerek büllöz pemfigoid oluşumuna neden olabilir. İleri yaş da büllöz pemfigoid hastalığı için risk unsurudur.Büllöz Pemfigoid Belirtileri Nelerdir?Büllöz pemfigoid hastalığının başlıca belirtisi, ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıkların (büller) oluşmasıdır. Bununla birlikte ağrı, kaşıntı ve yaralar da belirtiler arasında kabul edilir.Büllöz pemfigoid belirtileri şu şekildedir: Etkilenen bölgede kaşıntı ve kızarıklık Kabarcıkların çevresinde ağrı ve rahatsızlık hissi Kabarcıkların patlaması ve yaraların oluşmasıBu belirtiler, hastalığın şiddetine ve yaygınlığına göre değişiklik gösterebilir. Bazı hastalarda yalnızca birkaç kabarcık oluşurken, bazı hastalarda vücudun geniş bölgelerinde çok sayıda kabarcık görülebilir. Belirtilerin şiddetli seyrettiği durumlarda doktora başvurulması gerekir.Büllöz Pemfigoid TedavisiBüllöz pemfigoid tedavisinde, bağışıklık sisteminin saldırısını kontrol altına almak ve ciltteki kabarcıkları iyileştirmek amaçlanır.Tedavi yöntemleri şunlardır: Kortikosteroidler: Kortikosteroid ilaçlar, bağışıklık sistemini baskılayarak inflamasyonu azaltır. Kortikosteroidler, genellikle hastalığın başlangıcında yüksek dozlarda kullanılır ve belirtiler kontrol altına alındıkça dozaj azaltılır. Bağışıklık Sistemini Baskılayan İlaçlar: Kortikosteroidlerle birlikte kullanılabilir. Bu ilaçlar, bağışıklık sisteminin saldırısını daha etkili bir şekilde kontrol altına alabilir ve uzun vadede hastalığın nüks etmesini önleyebilir. Antibiyotikler: Enfeksiyon riskini azaltmak için kullanılabilir. Özellikle açık yaraların enfekte olmasını önlemek amacıyla antibiyotik tedavisi uygulanabilir. Topikal Tedaviler: Kortikosteroid içeren kremler ve merhemler, ciltteki kabarcıkları ve kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir.Tedavi süreci, hastanın genel sağlık durumu, yaş ve hastalığın şiddetine göre kişiselleştirilmelidir. Düzenli doktor kontrolleri ve tedaviye uyum, büllöz pemfigoid yönetiminde kritik öneme sahiptir.Büllöz Pemfigoid Hakkında Sık Sorulan SorularBüllöz pemfigoid ne demek?Büllöz pemfigoid, vücudun bağışıklık sisteminin yanlışlıkla sağlıklı vücut dokularına saldırıp onları yok etmesi sonucu kurdeşen benzeri kabarcıklar meydana getiren otoimmün bir hastalıktır.Büllöz pemfigoid bulaşıcı mıdır?Büllöz pemfigoid bulaşıcı bir hastalık değildir. Bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi dokularına saldırması sonucu oluşur ve kişiden kişiye geçmez. Bu nedenle, hastalar sosyal hayatlarına devam edebilir ve başkalarına hastalığı bulaştırma korkusu yaşamamalıdırlar.Büllöz pemfigoid yapan ilaçlar nelerdir?Bazı ilaçlar büllöz pemfigoid oluşumunu tetikleyebilir. Bu ilaçlar arasında bazı antibiyotikler, diüretikler ve antipsikotikler yer alabilir. Özellikle uzun süreli ilaç kullanımı, bağışıklık sisteminin dengesini bozarak hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak, ilaçların kesin olarak hastalığa neden olup olmadığı kişiden kişiye değişebilir ve bu durum doktor tarafından dikkatlice değerlendirilmelidir.Büllöz pemfigoid ve pemfigus vulgaris farkları nelerdir?Büllöz pemfigoid ve pemfigus vulgaris her ikisi de otoimmün hastalıklardır ve ciltte kabarcıklar oluştururlar. Ancak, bu iki hastalık arasında belirgin farklar vardır:Büllöz Pemfigoid Büllöz pemfigoidde oluşan kabarcıklar genellikle daha büyük ve daha derindir. Bu kabarcıklar kalın duvarlıdır ve sıvı doludur. Bu hastalık genellikle yaşlı bireylerde, özellikle 60 yaş ve üstü kişilerde görülür. Kabarcıklar patladığında genellikle ciddi açık yaralar oluşturmazlar. Bu nedenle, ciltte kalıcı hasar ve enfeksiyon riski pemfigus vulgaris'e göre daha düşüktür. Kabarcıklar genellikle bacaklar, kollar ve karın gibi vücudun geniş bölgelerinde görülür. Hastalık kaşıntılı olabilir, ancak bu durum değişkenlik gösterebilir.Pemfigus Vulgaris Pemfigus vulgariste oluşan kabarcıklar daha yüzeysel ve daha küçüktür. Kabarcıklar ince duvarlıdır ve oldukça kırılgandır. Bu hastalık genellikle genç ve orta yaşlı bireylerde daha sık görülür. Kabarcıklar patladığında acı verici açık yaralar oluşturabilirler. Bu yaralar enfekte olabilir ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Kabarcıklar sıklıkla ağız içinde başlar ve daha sonra vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Ağız içindeki yaralar hastaların yemek yemesini ve konuşmasını zorlaştırabilir.Büllöz pemfigoid hastalığı ölümcül müdür?Büllöz pemfigoid genellikle doğrudan yaşamı tehdit eden bir hastalık değildir. Ancak, tedavi edilmediği takdirde ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Özellikle yaşlı ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde hastalığın yönetimi daha zordur. Tedavi edilmediğinde veya uygun şekilde yönetilmediğinde büllöz pemfigoid enfeksiyon riskine, cilt hasarına, dehidrasyona ve hareket kabiliyetinin azalmasına neden olabilir.
Büllöz Pemfigoid Nedir?Büllöz pemfigoid, kurdeşen benzeri büyük ve içi sıvı dolu kabarcıkların patlamasıyla ciltte yaralara sebep olan otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi normalde zararlı yabancı maddelere saldırırken, bu durumda vücudun kendi sağlıklı dokularına saldırır.Büllöz pemfigoid durumunda, bu saldırı cilt altındaki bağ dokusunu hedef alır ve ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıkların (büller) oluşmasına neden olur. Bu kabarcıklar genellikle kalın duvarlıdır ve patladıklarında açık yaralara dönüşebilirler. Hastalık, genellikle bacaklar, kollar ve karın gibi vücudun geniş bölgelerinde ortaya çıkar.Büllöz pemfigoid hastalığının riski, yaş ilerledikçe daha da artar. Büllöz pemfigoid hastalığının yaygın belirtileri arasında ciltteki kıvrımlar boyunca yer alan sıvı dolu kabarcıklar bulunur. Etkilenen bölgede meydana gelen kaşıntı da bir diğer belirti olarak gösterilir.Büllöz Pemfigoid Türleri Nelerdir?Büllöz pemfigoid hastalığının birkaç farklı tipi vardır:Büllöz Pemfigoid Neden Olur?Büllöz pemfigoid, bağışıklık sisteminin yanlışlıkla cilt altındaki bağ dokusuna saldırması sonucu oluşur. Bu durumun kesin nedeni bilinmemektedir ancak bazı faktörlerin hastalığı tetikleyebileceği düşünülmektedir.Büllöz pemfigoid yapan ilaçlar ve enfeksiyonlar bu tetikleyiciler arasında yer alabilir. Örneğin, bazı antibiyotikler, diüretikler ve antipsikotikler hastalığın gelişimini tetikleyebilir. Ayrıca, bazı enfeksiyonlar ve kronik hastalıklar da bağışıklık sistemini harekete geçirerek büllöz pemfigoid oluşumuna neden olabilir. İleri yaş da büllöz pemfigoid hastalığı için risk unsurudur.Büllöz Pemfigoid Belirtileri Nelerdir?Büllöz pemfigoid hastalığının başlıca belirtisi, ciltte büyük, sıvı dolu kabarcıkların (büller) oluşmasıdır. Bununla birlikte ağrı, kaşıntı ve yaralar da belirtiler arasında kabul edilir.Büllöz pemfigoid belirtileri şu şekildedir:Bu belirtiler, hastalığın şiddetine ve yaygınlığına göre değişiklik gösterebilir. Bazı hastalarda yalnızca birkaç kabarcık oluşurken, bazı hastalarda vücudun geniş bölgelerinde çok sayıda kabarcık görülebilir. Belirtilerin şiddetli seyrettiği durumlarda doktora başvurulması gerekir.Büllöz Pemfigoid TedavisiBüllöz pemfigoid tedavisinde, bağışıklık sisteminin saldırısını kontrol altına almak ve ciltteki kabarcıkları iyileştirmek amaçlanır.Tedavi yöntemleri şunlardır:Tedavi süreci, hastanın genel sağlık durumu, yaş ve hastalığın şiddetine göre kişiselleştirilmelidir. Düzenli doktor kontrolleri ve tedaviye uyum, büllöz pemfigoid yönetiminde kritik öneme sahiptir.Büllöz Pemfigoid Hakkında Sık Sorulan SorularBüllöz pemfigoid ne demek?Büllöz pemfigoid, vücudun bağışıklık sisteminin yanlışlıkla sağlıklı vücut dokularına saldırıp onları yok etmesi sonucu kurdeşen benzeri kabarcıklar meydana getiren otoimmün bir hastalıktır.Büllöz pemfigoid bulaşıcı mıdır?Büllöz pemfigoid bulaşıcı bir hastalık değildir. Bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi dokularına saldırması sonucu oluşur ve kişiden kişiye geçmez. Bu nedenle, hastalar sosyal hayatlarına devam edebilir ve başkalarına hastalığı bulaştırma korkusu yaşamamalıdırlar.Büllöz pemfigoid yapan ilaçlar nelerdir?Bazı ilaçlar büllöz pemfigoid oluşumunu tetikleyebilir. Bu ilaçlar arasında bazı antibiyotikler, diüretikler ve antipsikotikler yer alabilir. Özellikle uzun süreli ilaç kullanımı, bağışıklık sisteminin dengesini bozarak hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak, ilaçların kesin olarak hastalığa neden olup olmadığı kişiden kişiye değişebilir ve bu durum doktor tarafından dikkatlice değerlendirilmelidir.Büllöz pemfigoid ve pemfigus vulgaris farkları nelerdir?Büllöz pemfigoid ve pemfigus vulgaris her ikisi de otoimmün hastalıklardır ve ciltte kabarcıklar oluştururlar. Ancak, bu iki hastalık arasında belirgin farklar vardır:Büllöz PemfigoidPemfigus VulgarisBüllöz pemfigoid hastalığı ölümcül müdür?Büllöz pemfigoid genellikle doğrudan yaşamı tehdit eden bir hastalık değildir. Ancak, tedavi edilmediği takdirde ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Özellikle yaşlı ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde hastalığın yönetimi daha zordur. Tedavi edilmediğinde veya uygun şekilde yönetilmediğinde büllöz pemfigoid enfeksiyon riskine, cilt hasarına, dehidrasyona ve hareket kabiliyetinin azalmasına neden olabilir. | 4,608 |
251 | Hastalıklar | Cam Kemik Hastalığı | Cam Kemik Hastalığı (Osteogenesis Imperfekta), genetik bir bozukluk sonucu bireylerin kemiklerinin olağandan daha kırılgan ve zayıf olması durumudur. Cam kemik hastalığı genellikle doğuştan gelir ve etkilenen bireylerde yaygın olarak kemik kırıkları, mavi göz akı ve işitme kaybı gibi belirtiler gösterir. Hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle, Cam Kemik Hastalığı olan bireylerin yaşam kalitesi artırılabilir ve potansiyel komplikasyonlar en aza indirilebilir. Cam Kemik Hastalığı (Osteogenesis Imperfekta), genetik bir bozukluk sonucu bireylerin kemiklerinin olağandan daha kırılgan ve zayıf olması durumudur. Cam kemik hastalığı genellikle doğuştan gelir ve etkilenen bireylerde yaygın olarak kemik kırıkları, mavi göz akı ve işitme kaybı gibi belirtiler gösterir. Hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle, Cam Kemik Hastalığı olan bireylerin yaşam kalitesi artırılabilir ve potansiyel komplikasyonlar en aza indirilebilir.
Cam Kemik Hastalığı Nedir?Osteogenesis imperfekta olarak da bilinen cam kemik hastalığı, kas-iskelet sisteminin yapısını oluşturan kolajen eksikliğine bağlı gelişen, kemiklerin kolay kırılmasıyla karakterize genetik bir hastalıktır. Özellikle bebekler, cam kemik hastalığına sahip olarak dünyaya geldiğinde hassas ve kırılgan bir kemik yapısına sahiptir. Genellikle vücuttaki kas ve iskelet sisteminin yapı taşını oluşturan kolajen eksikliğine bağlı olarak gelişen cam kemik hastalığında herhangi bir yaralanma olmadan kemikler kolay bir şekilde kırılır.Şiddeti kişiden kişiye değişen cam kemik hastalığının yaygın belirtileri kolay bir şekilde gelişen kemik kırılmaları, göz akının mavileşmesi ve işitme kaybıdır. Erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle cam kemik hastalığının semptomları azaltılabilir, komplikasyon riski düşürülebilir.Cam Kemik Hastalığı Neden Olur?Kalıtsal bir hastalık olarak kabul edilen cam kemik hastalığı temelde kolajen proteini üreten genlerde mutasyon yaşanması sonucu meydana gelir. Böylece, tip1 cam kemik hastalığında kolajen üretiminden sorumlu COLA1A1 ya da COLA1A2 genlerinde mutasyon olduğu değerlendirilir. Şu anda bilinen 8 farklı türü olan hastalıkla ilişkili diğer genler ise CRTAP ve LEPRE1'dir ve bu genlerin belli bir bölgesinin mutasyona uğramasıyla hastalık kişiye taşınır. Genel anlamda, ebeveynlerin birinde bu rahatsızlık varsa çocuklarda görülme riski %50'ye yükselmektedir.Cam Kemik Hastalığı Türleri Nelerdir?Cam kemik hastalığı belirtileri ile yakından ilişkili olan hastalığın türleri aynı zamanda tedaviyi de yönlendirir. Bu doğrultuda, hastalığın tipleri klinik olarak aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir: Tip 1: Hafif olarak seyreden hastalığın belirtileri de azdır. Bireyin boy uzamasını etkilemez ve kemik deformasyonu minimum düzeydedir. Kemik kırıkları nadir görülür ve ergenlik döneminde en aza indirgenir. Yetişkinlerde cam kemik hastalığı olarak ele alındığında işitme kaybı ve omurga eğriliği riski bulunabilir. Tip 2: Cam kemik hastalığının ölümcül tipi olarak nitelendirilen türü, doğum sonrasında nefes alma konusunda ciddi problemler oluşturur. Bebeklerde kemikler gereğinden uzun ve geniştir ve bu sebeple kemik kırıkları bu yaşlarda görülebilir. Göz akı koyu renkli olan bebeklerde, ölüm riski bulunmaktadır. Tip 3: Cam kemik hastalığının üçüncü türü, boy kısalığı ve ciddi omurga deformasyonuna neden olabilir. Bu süreçte kas kütlesi azdır ve üçgenimsi bir yüz şekline sahip olabilir. Duyma kaybı riski bulunurken gri göz akı sık görülür. Skolyoz eğilimi de oldukça fazladır. Tip 4: Tip 3'e göre boy kısalığı çok belirgin olmayabilir. Bunun aksine, kemik kırıkları daha fazla görülebilir. Skolyoz, omurga eğriliği ve duyma kaybı sık gözlemlenir. Tip 5: Tip 3 ve tip 4'e göre boy kısalığı daha hafif seyreder. Kemik kırıkları bu türlere göre daha şiddetlidir ve kemik deformasyonu problemleri yaşanır.Cam Kemik Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Kolay kırılan kemikler ve kemiklerde ağrı, göz akında mavilik, nefes alma zorluğu, kas zayıflığı ve işitme kaybı yaygın görülen cam kemik hastalığı belirtileridir. Doğum sonrası bebeklerde cam kemik hastalığı belirtileri teşhis konulmasında etkilidir. Bununla birlikte, yetişkinlerde görülen belirgin semptomlar da tanı konulmasına destek olur.Genel olarak cam kemik hastalığı belirtileri şunları içerir: Kemiklerin kolay kırılması ve ağrı Göz akında mavimsi renk Nefes alma zorluğu Kas zayıflığı İşitme kaybı Kemiklerde morarma Omurgalarda kavislik Diş problemleriKemiklerin kolay kırılması ve ağrı Sürekli kırılan kemiklerin bulunduğu yerlerde şekil bozukluğu oluşur. Kifoz olarak bilinen kamburluk ve omurga eğriliği olarak nitelendirilen skolyoz görülebilir. Bacaklarda ve kollarda eğrilikler görüldüğü için yürümede sorun yaşanır. Yaygın kemik deformitesi ise boy kısalığıdır. Bununla birlikte kemiklerde ağrı da yaşanır.Göz akında mavimsi renk Cam kemik hastalığında kolajen üretiminin eksikliğine bağlı olarak göz akının gri, mavi gibi farklı renklerde koyulaşması görme problemleri oluşturur.Nefes alma zorluğu Özellikle tip 1 cam kemik hastalığı deformitelere ve kemiklerde kırıklara neden olur. Bu durum da göğüs duvarı ve omurgada yapısal anormalliklere neden olarak akciğer fonksiyonunu zayıflatarak nefes alma problemleri ortaya çıkarabilir.Eklem problemleri ve kas zayıflığıBağ dokusunda gevşeme meydana gelmesi eklemlerin esnekliğini kaybetmesine ve kas zayıflığına neden olur.İşitme kaybıOrta kulakta bulunan kemik deformasyonu ve işitme kaybı da cam kemik hastalığının belirtileri arasındadır.Kemiklerde morarmaKemik zayıflığıyla birlikte yaşanan kırıklar aynı zamanda morarmaları da daha kolay bir hale getirir.Diş problemleriCam kemik hastalığında diş minesinin hasar görmesi ve dişlerin hızlıca çürümesi de belirgindir.Kalp problemleriKalp kaslarının kasılma sorunu oluşabilir, kalp yetmezliği riski mevcuttur.Cam Kemik Hastalığı Tanısı Nasıl Konur? Cam kemik hastalığında hamilelik sırasında 14. haftada amniyosentez uygulaması ile teşhis konulabilir. Doğum sonrası bebeğin kırık kemiklerle dünyaya gelmesi ise teşhis konulmasını hızlandırır. Genel olarak tanı için kullanılan yöntemler, genetik testler, biyopsi, kan ve idrar testleri, ailenin sağlık geçmişi olmak üzere özetlenebilir. Kemik yoğunluğunun ölçümü için görüntüleme teknikleri de teşhis sürecinde faydalanılan yöntemlerindendir.Cam Kemik Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Cam kemik hastalığı tedavisi uzman doktorlar tarafından takip edilir ve çeşitli alternatiflerle süreç desteklenir. Günlük yaşamda ise kişinin hayat kalitesini arttırmak adına fizyoterapi destek, beslenme düzeni, psikolojik yardım, engel oluşturmayacak ev düzeni, gerekli doktor kontrolleri, hastaya ve yakınlarına eğitim verilmesi, kamusal alanda destekleyici adımlar takip edilebilir.Cam kemik hastalığının tedavi süreci şu şekilde ilerleyebilir: Atel, alçı veya cerrahi müdahaleyle kırık tedavisi Fizik tedavi Yürüteç, baston veya koltuk değneği gibi yardımcı araçlar Diş sorunlarına karşı düzenli diş bakımı ve muayenesi Kemik kaybı ve ağrısına karşı doktor tarafından verilen ilaçlarCam Kemik Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularCam kemik hastalığı tehlikeli midir?Hayat kalitesini ciddi bir şekilde düşüren ve bazı tipleri ölümcül olan hastalıktır. Ayrıca; kişinin cam kemik hastalığı ömrü, hastalığın tipine göre değişkenlik gösterir.Cam kemik hastalığının tedavisi var mıdır?Tam anlamıyla bir tedavisi olmayan hastalığın semptomları tıbbi olarak bazı yöntemlerle azaltılmaya çalışılır.Cam kemik hastalığının ilerlemesi engellenir mi?Uygulanan bazı tedavilerle yavaşlatılabilir.Cam kemik hastalığı kaç yaşında ortaya çıkar?Cam kemik hastalığı hem bebeklerde hem de yetişkinlerde görülebilir.Cam kemik hastalığına hangi bölüm bakar?Cam kemik hastalığı için ortopedi ve tıbbi genetik bölümlerinden randevu alabilirsiniz.Cam kemik hastalığı genetik mi? Kişi genetik olarak cam kemik hastalığını taşır, semptomları farklı yaşlarda ortaya çıkabilir. Cam kemik hastalığı kimlerde görülür?Genetik olarak aile öyküsü olan hastalarda ağırlıkla görülür.
Cam Kemik Hastalığı Nedir?Osteogenesis imperfekta olarak da bilinen cam kemik hastalığı, kas-iskelet sisteminin yapısını oluşturan kolajen eksikliğine bağlı gelişen, kemiklerin kolay kırılmasıyla karakterize genetik bir hastalıktır. Özellikle bebekler, cam kemik hastalığına sahip olarak dünyaya geldiğinde hassas ve kırılgan bir kemik yapısına sahiptir. Genellikle vücuttaki kas ve iskelet sisteminin yapı taşını oluşturan kolajen eksikliğine bağlı olarak gelişen cam kemik hastalığında herhangi bir yaralanma olmadan kemikler kolay bir şekilde kırılır.Şiddeti kişiden kişiye değişen cam kemik hastalığının yaygın belirtileri kolay bir şekilde gelişen kemik kırılmaları, göz akının mavileşmesi ve işitme kaybıdır. Erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle cam kemik hastalığının semptomları azaltılabilir, komplikasyon riski düşürülebilir.Cam Kemik Hastalığı Neden Olur?Kalıtsal bir hastalık olarak kabul edilen cam kemik hastalığı temelde kolajen proteini üreten genlerde mutasyon yaşanması sonucu meydana gelir. Böylece, tip1 cam kemik hastalığında kolajen üretiminden sorumlu COLA1A1 ya da COLA1A2 genlerinde mutasyon olduğu değerlendirilir. Şu anda bilinen 8 farklı türü olan hastalıkla ilişkili diğer genler ise CRTAP ve LEPRE1'dir ve bu genlerin belli bir bölgesinin mutasyona uğramasıyla hastalık kişiye taşınır. Genel anlamda, ebeveynlerin birinde bu rahatsızlık varsa çocuklarda görülme riski %50'ye yükselmektedir.Cam Kemik Hastalığı Türleri Nelerdir?Cam kemik hastalığı belirtileri ile yakından ilişkili olan hastalığın türleri aynı zamanda tedaviyi de yönlendirir. Bu doğrultuda, hastalığın tipleri klinik olarak aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:Cam Kemik Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Kolay kırılan kemikler ve kemiklerde ağrı, göz akında mavilik, nefes alma zorluğu, kas zayıflığı ve işitme kaybı yaygın görülen cam kemik hastalığı belirtileridir. Doğum sonrası bebeklerde cam kemik hastalığı belirtileri teşhis konulmasında etkilidir. Bununla birlikte, yetişkinlerde görülen belirgin semptomlar da tanı konulmasına destek olur.Genel olarak cam kemik hastalığı belirtileri şunları içerir:Kemiklerin kolay kırılması ve ağrı Sürekli kırılan kemiklerin bulunduğu yerlerde şekil bozukluğu oluşur. Kifoz olarak bilinen kamburluk ve omurga eğriliği olarak nitelendirilen skolyoz görülebilir. Bacaklarda ve kollarda eğrilikler görüldüğü için yürümede sorun yaşanır. Yaygın kemik deformitesi ise boy kısalığıdır. Bununla birlikte kemiklerde ağrı da yaşanır.Göz akında mavimsi renk Cam kemik hastalığında kolajen üretiminin eksikliğine bağlı olarak göz akının gri, mavi gibi farklı renklerde koyulaşması görme problemleri oluşturur.Nefes alma zorluğu Özellikle tip 1 cam kemik hastalığı deformitelere ve kemiklerde kırıklara neden olur. Bu durum da göğüs duvarı ve omurgada yapısal anormalliklere neden olarak akciğer fonksiyonunu zayıflatarak nefes alma problemleri ortaya çıkarabilir.Eklem problemleri ve kas zayıflığıBağ dokusunda gevşeme meydana gelmesi eklemlerin esnekliğini kaybetmesine ve kas zayıflığına neden olur.İşitme kaybıOrta kulakta bulunan kemik deformasyonu ve işitme kaybı da cam kemik hastalığının belirtileri arasındadır.Kemiklerde morarmaKemik zayıflığıyla birlikte yaşanan kırıklar aynı zamanda morarmaları da daha kolay bir hale getirir.Diş problemleriCam kemik hastalığında diş minesinin hasar görmesi ve dişlerin hızlıca çürümesi de belirgindir.Kalp problemleriKalp kaslarının kasılma sorunu oluşabilir, kalp yetmezliği riski mevcuttur.Cam Kemik Hastalığı Tanısı Nasıl Konur? Cam kemik hastalığında hamilelik sırasında 14. haftada amniyosentez uygulaması ile teşhis konulabilir. Doğum sonrası bebeğin kırık kemiklerle dünyaya gelmesi ise teşhis konulmasını hızlandırır. Genel olarak tanı için kullanılan yöntemler, genetik testler, biyopsi, kan ve idrar testleri, ailenin sağlık geçmişi olmak üzere özetlenebilir. Kemik yoğunluğunun ölçümü için görüntüleme teknikleri de teşhis sürecinde faydalanılan yöntemlerindendir.Cam Kemik Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Cam kemik hastalığı tedavisi uzman doktorlar tarafından takip edilir ve çeşitli alternatiflerle süreç desteklenir. Günlük yaşamda ise kişinin hayat kalitesini arttırmak adına fizyoterapi destek, beslenme düzeni, psikolojik yardım, engel oluşturmayacak ev düzeni, gerekli doktor kontrolleri, hastaya ve yakınlarına eğitim verilmesi, kamusal alanda destekleyici adımlar takip edilebilir.Cam kemik hastalığının tedavi süreci şu şekilde ilerleyebilir:Cam Kemik Hastalığı Hakkında Sık Sorulan SorularCam kemik hastalığı tehlikeli midir?Hayat kalitesini ciddi bir şekilde düşüren ve bazı tipleri ölümcül olan hastalıktır. Ayrıca; kişinin cam kemik hastalığı ömrü, hastalığın tipine göre değişkenlik gösterir.Cam kemik hastalığının tedavisi var mıdır?Tam anlamıyla bir tedavisi olmayan hastalığın semptomları tıbbi olarak bazı yöntemlerle azaltılmaya çalışılır.Cam kemik hastalığının ilerlemesi engellenir mi?Uygulanan bazı tedavilerle yavaşlatılabilir.Cam kemik hastalığı kaç yaşında ortaya çıkar?Cam kemik hastalığı hem bebeklerde hem de yetişkinlerde görülebilir.Cam kemik hastalığına hangi bölüm bakar?Cam kemik hastalığı için ortopedi ve tıbbi genetik bölümlerinden randevu alabilirsiniz.Cam kemik hastalığı genetik mi? Kişi genetik olarak cam kemik hastalığını taşır, semptomları farklı yaşlarda ortaya çıkabilir. Cam kemik hastalığı kimlerde görülür?Genetik olarak aile öyküsü olan hastalarda ağırlıkla görülür. | 5,030 |
252 | Hastalıklar | Churg-Strauss Sendromu | Churg- Strauss sendromu, kan damarlarındaki iltihaplanmadan kaynaklanan bir hastalıktır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaların bazı organ veya dokulara kan akışını kısıtlaması kalıcı zararlara neden olabiliyor. Kalp, akciğer ve böbrekler gibi hayati öneme sahip organları da etkileyebilen Churg- Strauss sendromunun kesin nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak uzmanlar tarafından Churg- Strauss sendromunun bağışıklık sisteminin düzgün çalışmamasından kaynaklanıyor olabileceği belirtiliyor. Tedavisinde bağışıklık sistemini baskılayan çeşitli ilaçların kullanıldığı Churg- Strauss sendromunun tedavisine, hangi organı nasıl etkilediğine göre karar veriliyor.Churg- Strauss sendromu, kan damarlarındaki iltihaplanmadan kaynaklanan bir hastalıktır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaların bazı organ veya dokulara kan akışını kısıtlaması kalıcı zararlara neden olabiliyor. Kalp, akciğer ve böbrekler gibi hayati öneme sahip organları da etkileyebilen Churg- Strauss sendromunun kesin nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak uzmanlar tarafından Churg- Strauss sendromunun bağışıklık sisteminin düzgün çalışmamasından kaynaklanıyor olabileceği belirtiliyor. Tedavisinde bağışıklık sistemini baskılayan çeşitli ilaçların kullanıldığı Churg- Strauss sendromunun tedavisine, hangi organı nasıl etkilediğine göre karar veriliyor.
Churg-Strauss Sendromu (EGPA) nedir?Churg-strauss sendromu günümüze daha çok EGPA ismi ile anılmaktadır. Küçük ve orta çaplı kan damarlarında meydana gelen iltihaplanmanın neden olduğu bir hastalık olan churg-strauss sendromu birçok organı etkileyebilir. Churg- Strauss sendromu tanısı alan hemen hemen herkesin astım ve/veya alerji öyküsü vardır. Churg- Strauss sendromlu hastaların tümünde eozinofiller olarak adlandırılan alerjik tip kan hücrelerinin sayısında artış olur. Eozinofiller, genellikle toplam beyaz kan hücresi sayısının %5'ini veya daha azını oluşturan bir tür beyaz kan hücresidir. Churg- Strauss sendromunda eozinofiller genellikle toplam beyaz kan hücresi sayısının %10'undan fazlasını oluşturur.Churg- Strauss sendromunun nedenleri nelerdir?Churg- Strauss sendromunun kesin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Bağışıklık sistemindeki sorunların Churg- Strauss sendromuna neden olduğu tahmin edilmektedir. Bağışıklık sistemi vücudu enfeksiyonlara, hastalıklara ve vücutta diğer yaralanmalara neden olan yabancı mikroplar veya bakterilere karşı korumak için hareket eder. Bu durum bazen bağışıklık sisteminin aşırı aktif hale gelmesiyle iltihaplanmalara neden olabilmektedir.Churg- Strauss sendromunun belirtileri nelerdir?Churg- Strauss sendromu birkaç farklı organı etkileyebildiği için çok çeşitli belirti ve semptomlar vardır. Churg- Strauss sendromu hastası olan kişiler genellikle kendilerini hasta ve yorgun hissetmektedir. Hastalarda yüksek ateş, iştah kaybı ve kilo kayıpları görülebilir. Etkilenen organlara veya hastalıklara bağlı diğer belirtiler şunlardır; Astımdan kaynaklanan nefes darlığı ya da akciğerlerin hava keselerinde ve kan damarlarında iltihaplanma Akciğerleri veya kalbi etkileyen hastalıktan kaynaklanan göğüs ağrısı Deride döküntüler Kas veya eklem ağrısı Artan burun akıntısı (burun akıntısı) veya sinüzitten kaynaklanan yüz ağrısı Karın ağrısı veya bağırsak yolu tutulumundan dışkıda kan Anormal duygular ve sinir tutulumundan kaynaklanan uyuşma veya güç kaybıChurg- Strauss sendromundan hangi organlar etkilenir?Churg- Strauss sendromunun neden olduğu böbrek hastalığı genellikle herhangi bir semptom göstermez. Böbrekler çalışmayı bırakmaya başlayana kadar böbreğin iltihabı hakkında bilgi sahibi olmayabilirsiniz. Bu nedenle, herhangi bir iltihaplanma varsa mutlaka düzenli idrar tahlilleri yaptırılması gerekir. Churg- Strauss sendromunun etkilediği organlar şunlardır; Akciğerler Burun Sinüsler Cilt Eklemler Sinirler Bağırsaklar Kalp Böbrekler Beyin (nadir olarak görülür)Churg- Strauss sendromu nasıl teşhis edilir?Churg- Strauss sendromu şüphesi ile doktora başvuran hastaların fiziki muayenesi yapılarak hastalığın hangi organı etkilediği belirlenir. Daha sonra ise kan ve idrar testleri istenir, akciğerler veya sinüsler gibi alanlarda herhangi bir anormallik olup olmadığının tespiti için röntgen çekilir veya Bilgisayarlı Tomografi alınır, bazı durumlarda da tanı için biyopsi (doku örneği alınması) yapılır.Churg- Strauss sendromu nasıl tedavi edilir? Churg- Strauss sendromunun tedavisi için genellikle çeşitli immünosupresif ilaçlar (bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar) kullanılır. Tedaviye başlamadan önce hastaya yapılan tetkikler ile hastalığın hangi organını nasıl etkilediği belirlenir. Hastalık sadece cildi veya eklemi etkilemişse ya da yaşamı tehdit edecek derecede organları etkilemişse farklı ilaç tedavisi uygulanır. Hafif hastalığı olan kişiler (hastalıkları sinir sistemini, kalbi, böbrekleri, bağırsak sistemini etkilemeyen veya ciddi hastalığın diğer özelliklerini göstermeyenler) tek başına kortikosteroid tedavisi ile şikayetlerinden kurtulabilirler. Bu ilaçta dramatik bir iyileşme sağlandığında, dozaj hastalığı kontrol altında tutan en düşük miktara düşürülür. Kritik organları etkileyen Churg- Strauss sendromlu kişiler genellikle başka bir immünosupresif ilaçla birlikte kortikosteroidlerle tedavi edilir. Tedavinin amacı remisyon olarak da bilinen evreye gelmek yani Churg- Strauss sendromunun neden olduğu tüm hasarı durdurmaktır. Hastalık düzelmeye başladığında, kortikosteroid dozu yavaş yavaş azaltabilir ve sonunda tamamen durdurabilir. Solunum yolları kortikosteroidlere çok duyarlı olabileceğinden, bir kişinin ciddi astımı varsa tamamen durdurmak zor olabilir. Şiddetli Churg- Strauss sendromu için siklofosfamid kullanılıyorsa, genellikle sadece remisyona girene kadar ilaç verilir (genellikle yaklaşık 3-6 ay); daha sonra remisyon sağlamak için başka bir bağışıklık bastırıcı ilacı kullanılır.CHURG-STRAUSS SENDROMU İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARChurg- Strauss sendromu ne kadar yaygındır?Churg- Strauss sendromu son derece nadir görülen bir hastalıktır. Bir milyon kişi başına yılda sadece 2-5 yeni vaka görülür.Churg- Strauss sendromudan kimler daha çok etkilenir?Churg- Strauss sendromu, çocuklardan yaşlılara kadar her yaştan insanda ortaya çıkabilir. Ortalama yaş 35 ile 50 arasındadır. Hastalık her iki cinsiyette de eşit olarak görülür.Churg- Strauss sendromu genetik bir hastalık mıdır?Churg- Strauss sendromu genetik bir hastalık değildir.Churg- Strauss sendromunda ameliyat gerekli mi?Churg- Strauss sendromu için cerrahi bir tedavi gerektirmez.Tedavinin yan etkileri var mı?Tüm immünosupresif ilaçların yan etkileri olabilir. Her ilacın kendi yan etkileri ortaya çıkabilmektedir, bu yüzden hastaların izlenmesi çok önemlidir. Churg- Strauss sendromu bir hasta bu ilaçları ilk başta tolere edebilir ancak bu sürmeyebilir. Bu nedenle, ilacı almayı bıraktıktan sonra bile yan etkiler izlenmelidir. Hastalı değerlendirmek için kan testleri de kullanılır. Glukokortikoidlerin birçok yan etkisi vardır, bu nedenle hastalar doktorları ile temas halinde olmalıdır.Churg- Strauss sendromu önlenebilir mi? Churg- Strauss sendromunu günümüzde önlemenin bilinen bir yolu henüz bilinmemektedir.Churg- Strauss sendromu hastaların toplumdaki görünümleri nasıldır?Churg- Strauss sendromlu giderek daha ciddi bir hastalık olabilse de, birçok insan son derece iyi durumda geçirmektedir. Ortalama olarak, beş yıllık hastalıktan sonra, insanların %80'inden fazlası Churg -Strauss sendromunun etkilerinden kurtulur. Churg- Strauss sendromunun hastayı nasıl etkilediği, hastalıklarının ne kadar şiddetli olduğu ile ilişkilidir.Churg-strauss sendromu tedavi sonrası tekrarlar mı?Remisyona girdikten sonra, Churg- Strauss nüks edebilmektedir. Astım veya nazal alerjisi olan kişilerde vaskülitten ayrı olarak bu semptomlar sıklıkla kötüleşebilir. Yeni belitilerle karşılaşılması durumunda vakit kaybedilmeden uzmana başvurulmalıdır. Düzenli kontroller hastalığın nüks etme riskine karşı çok önemlidir.
Churg-Strauss Sendromu (EGPA) nedir?Churg-strauss sendromu günümüze daha çok EGPA ismi ile anılmaktadır. Küçük ve orta çaplı kan damarlarında meydana gelen iltihaplanmanın neden olduğu bir hastalık olan churg-strauss sendromu birçok organı etkileyebilir. Churg- Strauss sendromu tanısı alan hemen hemen herkesin astım ve/veya alerji öyküsü vardır. Churg- Strauss sendromlu hastaların tümünde eozinofiller olarak adlandırılan alerjik tip kan hücrelerinin sayısında artış olur. Eozinofiller, genellikle toplam beyaz kan hücresi sayısının %5'ini veya daha azını oluşturan bir tür beyaz kan hücresidir. Churg- Strauss sendromunda eozinofiller genellikle toplam beyaz kan hücresi sayısının %10'undan fazlasını oluşturur.Churg- Strauss sendromunun nedenleri nelerdir?Churg- Strauss sendromunun kesin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Bağışıklık sistemindeki sorunların Churg- Strauss sendromuna neden olduğu tahmin edilmektedir. Bağışıklık sistemi vücudu enfeksiyonlara, hastalıklara ve vücutta diğer yaralanmalara neden olan yabancı mikroplar veya bakterilere karşı korumak için hareket eder. Bu durum bazen bağışıklık sisteminin aşırı aktif hale gelmesiyle iltihaplanmalara neden olabilmektedir.Churg- Strauss sendromunun belirtileri nelerdir?Churg- Strauss sendromu birkaç farklı organı etkileyebildiği için çok çeşitli belirti ve semptomlar vardır. Churg- Strauss sendromu hastası olan kişiler genellikle kendilerini hasta ve yorgun hissetmektedir. Hastalarda yüksek ateş, iştah kaybı ve kilo kayıpları görülebilir. Etkilenen organlara veya hastalıklara bağlı diğer belirtiler şunlardır; Churg- Strauss sendromundan hangi organlar etkilenir?Churg- Strauss sendromunun neden olduğu böbrek hastalığı genellikle herhangi bir semptom göstermez. Böbrekler çalışmayı bırakmaya başlayana kadar böbreğin iltihabı hakkında bilgi sahibi olmayabilirsiniz. Bu nedenle, herhangi bir iltihaplanma varsa mutlaka düzenli idrar tahlilleri yaptırılması gerekir. Churg- Strauss sendromunun etkilediği organlar şunlardır;Churg- Strauss sendromu nasıl teşhis edilir?Churg- Strauss sendromu şüphesi ile doktora başvuran hastaların fiziki muayenesi yapılarak hastalığın hangi organı etkilediği belirlenir. Daha sonra ise kan ve idrar testleri istenir, akciğerler veya sinüsler gibi alanlarda herhangi bir anormallik olup olmadığının tespiti için röntgen çekilir veya Bilgisayarlı Tomografi alınır, bazı durumlarda da tanı için biyopsi (doku örneği alınması) yapılır.Churg- Strauss sendromu nasıl tedavi edilir? Churg- Strauss sendromunun tedavisi için genellikle çeşitli immünosupresif ilaçlar (bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar) kullanılır. Tedaviye başlamadan önce hastaya yapılan tetkikler ile hastalığın hangi organını nasıl etkilediği belirlenir. Hastalık sadece cildi veya eklemi etkilemişse ya da yaşamı tehdit edecek derecede organları etkilemişse farklı ilaç tedavisi uygulanır. Hafif hastalığı olan kişiler (hastalıkları sinir sistemini, kalbi, böbrekleri, bağırsak sistemini etkilemeyen veya ciddi hastalığın diğer özelliklerini göstermeyenler) tek başına kortikosteroid tedavisi ile şikayetlerinden kurtulabilirler. Bu ilaçta dramatik bir iyileşme sağlandığında, dozaj hastalığı kontrol altında tutan en düşük miktara düşürülür. Kritik organları etkileyen Churg- Strauss sendromlu kişiler genellikle başka bir immünosupresif ilaçla birlikte kortikosteroidlerle tedavi edilir. Tedavinin amacı remisyon olarak da bilinen evreye gelmek yani Churg- Strauss sendromunun neden olduğu tüm hasarı durdurmaktır. Hastalık düzelmeye başladığında, kortikosteroid dozu yavaş yavaş azaltabilir ve sonunda tamamen durdurabilir. Solunum yolları kortikosteroidlere çok duyarlı olabileceğinden, bir kişinin ciddi astımı varsa tamamen durdurmak zor olabilir. Şiddetli Churg- Strauss sendromu için siklofosfamid kullanılıyorsa, genellikle sadece remisyona girene kadar ilaç verilir (genellikle yaklaşık 3-6 ay); daha sonra remisyon sağlamak için başka bir bağışıklık bastırıcı ilacı kullanılır.CHURG-STRAUSS SENDROMU İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARChurg- Strauss sendromu ne kadar yaygındır?Churg- Strauss sendromu son derece nadir görülen bir hastalıktır. Bir milyon kişi başına yılda sadece 2-5 yeni vaka görülür.Churg- Strauss sendromudan kimler daha çok etkilenir?Churg- Strauss sendromu, çocuklardan yaşlılara kadar her yaştan insanda ortaya çıkabilir. Ortalama yaş 35 ile 50 arasındadır. Hastalık her iki cinsiyette de eşit olarak görülür.Churg- Strauss sendromu genetik bir hastalık mıdır?Churg- Strauss sendromu genetik bir hastalık değildir.Churg- Strauss sendromunda ameliyat gerekli mi?Churg- Strauss sendromu için cerrahi bir tedavi gerektirmez.Tedavinin yan etkileri var mı?Tüm immünosupresif ilaçların yan etkileri olabilir. Her ilacın kendi yan etkileri ortaya çıkabilmektedir, bu yüzden hastaların izlenmesi çok önemlidir. Churg- Strauss sendromu bir hasta bu ilaçları ilk başta tolere edebilir ancak bu sürmeyebilir. Bu nedenle, ilacı almayı bıraktıktan sonra bile yan etkiler izlenmelidir. Hastalı değerlendirmek için kan testleri de kullanılır. Glukokortikoidlerin birçok yan etkisi vardır, bu nedenle hastalar doktorları ile temas halinde olmalıdır.Churg- Strauss sendromu önlenebilir mi? Churg- Strauss sendromunu günümüzde önlemenin bilinen bir yolu henüz bilinmemektedir.Churg- Strauss sendromu hastaların toplumdaki görünümleri nasıldır?Churg- Strauss sendromlu giderek daha ciddi bir hastalık olabilse de, birçok insan son derece iyi durumda geçirmektedir. Ortalama olarak, beş yıllık hastalıktan sonra, insanların %80'inden fazlası Churg -Strauss sendromunun etkilerinden kurtulur. Churg- Strauss sendromunun hastayı nasıl etkilediği, hastalıklarının ne kadar şiddetli olduğu ile ilişkilidir.Churg-strauss sendromu tedavi sonrası tekrarlar mı?Remisyona girdikten sonra, Churg- Strauss nüks edebilmektedir. Astım veya nazal alerjisi olan kişilerde vaskülitten ayrı olarak bu semptomlar sıklıkla kötüleşebilir. Yeni belitilerle karşılaşılması durumunda vakit kaybedilmeden uzmana başvurulmalıdır. Düzenli kontroller hastalığın nüks etme riskine karşı çok önemlidir. | 5,013 |
253 | Hastalıklar | Cilt Kanseri | Cilt kanseri, cilt hücrelerinin anormal, kontrolsüz ve düzen dışı büyümesi ile ortaya çıkan kanser türüdür. Cilt kanserinde cilt dokuları ve hücreler anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyüyerek cilt kanserine neden olur. Yaygın bir kanser türü olan cilt kanseri melanom veya melanoma olarak da adlandırılır. Yaygın belirtileri ciltte anormal değişim gözlemlenen benler, lezyonlar, iyileşmeyen yaralar, deri soyulmaları ve kanamalar olarak bilinen cilt kanserinin bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanom adlı üç farklı türü vardır. Cilt kanseri, cilt hücrelerinin anormal, kontrolsüz ve düzen dışı büyümesi ile ortaya çıkan kanser türüdür. Cilt kanserinde cilt dokuları ve hücreler anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyüyerek cilt kanserine neden olur. Yaygın bir kanser türü olan cilt kanseri melanom veya melanoma olarak da adlandırılır. Yaygın belirtileri ciltte anormal değişim gözlemlenen benler, lezyonlar, iyileşmeyen yaralar, deri soyulmaları ve kanamalar olarak bilinen cilt kanserinin bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanom adlı üç farklı türü vardır.
Cilt (Deri) Kanseri Nedir?Melanom olarak da adlandırılam cilt kanseri, cildin en dış tabakası olan epidermisteki hücrelerin, onarılmamış DNA hasarı kaynaklı anormal bir şekilde büyümesi ile ortaya çıkan kanser türüdür. Hücrelerdeki büyüme cilt hücrelerinin hızla çoğalmasına ve kötü huylu tümörler oluşturmasına sebebiyet verir.Yaygın görülen kanser çeşidi olan cilt kanseri, bazal hücreli karsinom (BCC), skuamöz hücreli karsinom (SCC) ve melanom olmak üzere üç farklı türe sahiptir. Yaygın belirtisi cilt üzerinde gözle görülür ben değişimleri, yaralar, kanamalar ve derideki soyulmalar olan cilt kanseri, ciltteki şüpheli değişimlerin kontrol edilmesi sonrası cilt kanserinin en erken aşamalarında tespit edilmesine yardımcı olabilir. Cilt kanserinin erken teşhisi, başarılı cilt kanseri tedavisi için size oldukça fayda sağlar.Cilt (Deri) Kanseri Türleri Nelerdir?Melanom olarak da ifade edilen cilt kanseri; bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanom olmak üzere kendi içinde üç farklı türe ayrılır.Bazal hücreli karsinomEpiderminizin alt kısmındaki (cildinizin dış tabakası) bazal hücrelerde meydana gelen bazal hücreli karsinom, cilt kanserinin en az tehlikeli ve risk oranı düşük cilt kanseri türüdür.Skuamöz hücreli karsinomCildin dış tabakasındaki skuamöz hücrelerinizde oluşan skuamöz hücreli karsinom, vücudun güneş ışınlarına en çok maruz kaldığı bölgelerde görülür. Genellikle erken teşhis durumunda tedavi edilebilir bir cilt kanseri türü olmasına rağmen tedavi edilmezse tehlikeli bir hal alabilir.MelanomErkeklerde yaygın olarak göğüs ve sırt, kadınlarda ise bacaklarda görülen melanom; erken teşhis edildiğinde tedavi oranı yüksek bir cilt kanseri türüdür ancak tedavi edilmediği takdirde diğer bölgelere yayılma ihtimali en güçlü deri kanseri türü olarak bilinir.Yaygın olarak görülen bu üç cilt kanseri türü dışında kaposi sarkomu, merkel hücreli karsinom, yağ bezi karsinomu, ve dermatofibrosarkom protuberans da nadir görülen cilt kanseri türleri arasında yer alır.Bazal hücreli karsinomun göstergeleriBazal hücreli karsinom genellikle boyun veya yüz gibi vücudun güneşe yoğun maruz kaldığı bölgelerinde görülür ve şu şekilde belirtiler ortaya çıkarır: İnci veya mumsu bir şişlik Düz, ten rengine yakın veya kahverengi yara benzeri lezyonlar İyileşip tekrarlayan, kanayan veya kabuklanan yaralarSkuamöz hücreli karsinom nasıl görünür?Skuamöz hücreli karsinom örneğin yüz, kulak ve ellerin güneşe maruz kaldığı bölgelerinde oluşur. Daha koyu tenli kişilerde, güneşe sık sık maruz kalmayan bölgelerde skuamöz hücreli karsinom gelişme olasılığı daha yüksektir.Skuamöz hücreli karsinom şöyle gelişir: Sert, kırmızı bir nodül Pullu ve kabuklu bir yüzeye sahip düz bir lezyon Melanom belirtileriMelanom semptomlarıMelanom vücudun herhangi bir yerinde, normal ciltte veya kanserli hale gelen mevcut bir bende gelişebilen cilt kanseri türüdür. Melanomlar genellikle etkilenen erkeklerin yüzünde veya gövdesinde görülür. Kadınlarda ise bu kanser türü genellikle alt bacaklarda meydana gelir. Hem erkeklerde hem de kadınlarda, melanom güneşe maruz kalmamış ciltte ortaya çıkabilir. Melanom ayrıca her cilt tonuna sahip insanları etkileyebilir. Daha koyu cilt tonuna sahip kişilerde melanom genellikle avuç içlerinde veya ayak tabanlarında veya tırnakların veya ayak tırnaklarının altında görülmesiyle bilinir.Melanom türü ise şöyle anlaşılır: Daha koyu beneklere sahip büyük kahverengi bir nokta Rengi, boyutu veya hissi değişen veya kanayan bir ben Düzensiz bir sınırı ve kırmızı, pembe, beyaz, mavi veya mavi-siyah görünen kısımları olan küçük bir lezyon Kaşınan veya yanan ağrılı bir lezyon Avuç içlerinde, ayak tabanlarında, parmak uçlarınızda veya ayak parmaklarınızda ya da ağzınızı, burnunuzu, vajinanızı veya anüsünüzü kaplayan mukoza zarlarında koyu renkli lezyonlarDaha az yaygın olan cilt kanserleri şu göstergeleri içerir:Kaposi sarkomu: Nadir görülen kaposi sarkomu türü cildin kan damarlarında gelişir ve ciltte veya mukoza zarlarında kırmızı veya mor lekelere neden olur. Kaposi sarkomu çoğunlukla AIDS hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde ve organ nakli yapılmış kişiler gibi doğal bağışıklıklarını baskılayan ilaçlar kullanan kişilerde görülür.Merkel hücreli karsinom: Merkel hücreli karsinom, ciltte veya hemen altında ve saç köklerinin içinde oluşan sert, parlak nodüllere yol açar. Merkel hücreli karsinom en yaygın olarak baş, boyun ve gövdede bulunur.Yağ bezi karsinomu: Yağ bezi karsinomu nadir ancak agresif cilt kanseri türüdür. Ciltteki yağ bezlerinden kaynaklanır. Genellikle sert, ağrısız nodüller olarak görülen yağ bezi karsinomları, her yerde gelişebilir ancak çoğu göz kapağında görülür ve sıklıkla diğer göz kapağı sorunlarıyla karıştırılır.Cilt (Deri) Kanseri Neden Olur?Cilt kanseri genellikle güneşteki ultraviyole ışınlarına yoğun bir şekilde maruz kalınması sonucu anormal melanin pigmenti üretimi gibi cilt hücrelerinin DNA'sında mutasyonlar meydana gelmesiyle ortaya çıkar. Bu mutasyon, hücrelerin olağan dışı şekilde çoğalmasına ve kanser hücrelerinin oluşmasına neden olur.Cilt Kanseri Risk FaktörleriCilt kanseri oluşumunu etkileyen bazı risk faktörleri söz konusudur. Bunların başında açık tene sahip olmak, güneşe fazla maruz kalmak, anormal ve düzensiz benlerin varlığı ve ailede cilt kanseri geçmişi olmasıdır.Cilt kanserinin risk faktörleri şöyledir:Açık bir tene sahip olmak: Cilt renginden bağımsız olarak herkes cilt kanserine yakalanabilir. Ancak cildinizde daha az pigment (melanin) olması zararlı UV radyasyonuna karşı daha az koruma sağlar. Bunun en basit açıklaması açık bir tene sahip olmaktır.Sarı veya kızıl saçlı insanlar, açık renkli gözlere sahip olanlar, kolayca çillenenler veya güneş yanığı sorunuyla sık karşılaşanların koyu tenli bir kişiye göre cilt kanserine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir.Güneş yanığı geçmişi: Çocukken veya gençken bir veya daha fazla kabarcıklı güneş yanığı geçirmiş olmak, yetişkinlikte cilt kanseri geliştirme riskini artırabilir. Ayrıca yetişkinlikte güneş yanıkları da bir cilt kanseri açısından risk faktörüdür.Güneşe yoğun bir şekilde maruz kalmak: Güneş altında çok fazla zaman geçirenler ve güneşe fazla maruz kalan kişiler, özellikle cilt güneş kremi veya koruyucu kıyafetler kullanmıyorsa cilt kanseri gelişme riskini istemsiz artırabilir. Ayrıca bronzlaşma işlemleri de cildin aşırı UV radyasyonuna verdiği yaralanma tepkisidir.Güneşli veya yüksek rakımlı iklimde yaşamak: Güneşli, sıcak iklimlerde yaşayan insanlar, daha soğuk iklimlerde yaşayan insanlara göre çok daha fazla güneş ışığına maruz kalırlar. Güneş ışığının en güçlü olduğu daha yüksek rakımlarda yaşamak, kişiyi daha fazla radyasyona maruz bırakır.Anormal ve düzensiz benler: Çok sayıda beni veya displastik nevüs adı verilen anormal benleri olan kişilerde cilt kanseri riski daha yüksektir. Düzensiz görünen ve genellikle normal benlerden daha büyük olan bu anormal benlerin kansere dönüşme olasılığı diğerlerinden daha yüksektir. Bu benlerin takibinin yapılması erken teşhis açısından önemlidir.Kanser öncesi cilt lezyonları: Aktinik keratoz olarak bilinen cilt lezyonlarına sahip olmak da cilt kanseri riskini artırabilen faktörlerden biridir. Bu kanser öncesi cilt büyümeleri genellikle kahverengiden koyu pembeye kadar değişen renkte pürüzlü ve pullu yamalar şeklinde kendini gösterir. Bu lezyonlar en çok açık tenli ve cildi güneşten zarar görmüş kişilerin yüzünde, başında ve ellerinde görülür.Ailede cilt kanseri öyküsü: Genetik olarak ailede cilt kanseri öyküsüne sahip bir kişi varsa bu genlerin çocuğa geçip hastalığın görülme riski söz konusu olabilir.Kişisel cilt kanseri geçmişi: Daha önce cilt kanseri olan kişilerde tekrar nüksetme söz konusu olabilir ancak her vakada bu kesinlik yoktur.Bağışıklık sisteminin zayıflaması: Bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler birçok hastalık için savunmasız hale gelirler. Bunlardan biri de cilt kanseri olabilir. Buna HIV/AIDS ile yaşayanlar ve organ nakli sonrası bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullananlar da dahildir.Radyasyona maruz kalma: Egzama ve akne gibi cilt rahatsızlıkları için radyasyon tedavisi gören kişilerde, özellikle bazal hücreli karsinom olmak üzere cilt kanseri riski artabilir.Belirli maddelere maruz kalma: Arsenik gibi belirli kimyasal maddelere maruz kalmak da cilt kanseri riskini artıran faktörler arasında yer alır.Cilt (Deri) Kanseri Belirtileri Nelerdir?Cilt kanserinin en önemli belirtisi ciltte yeni bir leke oluşması veya lekenin boyutunda, şeklinde veya renginde değişiklik olmasıdır. Bir diğer önemli işaret ise cilt izinin cildinizdeki diğer izlerden farklı görünmesidir. Benlerin anormal büyümesi ve şekil değişimi, lezyonlar, deri soyulmaları, şiş, kabuklu ve kanayan yaralar oluşması cilt kanserinin yaygın belirtileridir.Cildinizde herhangi bir cilt kanseri belirtisi olup olmadığını kontrol ederken dikkat etmeniz gereken bazı değişiklikler şunlardır: Benlerin boyutunda, şeklinde veya renginde meydana gelen değişiklikler Kaşınan ve ağrı yapan benler Düzensiz kenarlı, asimetrik benler Kanama yapan ve iyileşmeyen yaralar Deride kırmızı veya ten renginde parlak şişlikler Yeni oluşan veya rengi değişen ben ve lezyonlar Boyun, koltuk altı veya kasık gibi bölgelerde deri altında şişlik Yorgun hissetmek Yumru şeklinde büyüyen ve kabaran lezyonlarCilt (Deri) Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Öncelikle uzman bir dermatolog size vücuttaki mevcut benlerde, veya diğer cilt lekelerinde değişiklik fark edip etmediğinizi veya yeni cilt büyümeleri olup olmadığını sorabilir. Daha sonra saç derisi, kulaklar, avuç içleri, ayak tabanları, ayak parmaklarının, cinsel organlarınızın çevresi ve kalçalarınızın arası da dahil olmak üzere tüm cilt üzerinde fizik muayene yapar.Fizik muayenenin ardından doktor cilt kanserinden şüpheleniyorsa biyopsi yöntemine başvurabilir. Biyopside, bir doku örneği alınır ve patoloğun mikroskop altında inceleyeceği bir laboratuvara gönderilir.Örneğin incelenmesi sonrası doktor size ciltteki değişimlerin cilt kanseri olup olmadığını, hangi tür bir cilt kanseri olduğunu bildirir ve tedavi süreci başlar.Cilt kanserinin teşhis sürecinde genellikle aşağıdaki adımlar atılır:Fiziksel muayene: Cilt kanseri teşhisi için öncelikle doktor ciltteki lezyonları veya anormal görünümleri inceler. Bu görüntüler fikir verebilmekle birlikte özellikle iyileşmeyen yaralar, renk veya şekil değişiklikleri gösteren benler ve yeni oluşan cilt lezyonları üzerinde durulur ve incelemeler yapılır.Deri biyopsisi: Fiziksel muayene sonrası şüpheli cilt lezyonlarından örnekler alınarak incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Uygulanan biyopsi türleri ise şunlardır:Tıraş biyopsisi: Tıraş biyopsisinde yüzeysel cilt hücrelerinin alınması söz konusudur.Punch biyopsi: Punch biyopsisi işleminde daha derin cilt katmanlarından küçük bir doku örneği çıkarılır.Eksizyonel biyopsi: Eksizyonel biyopsi ise tüm lezyon ve çevresindeki sağlıklı dokuyu çıkarma yöntemidir.Görüntüleme testleriEğer cilt kanserinin yayılma riski söz konusu olursa doktorlar bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) veya pozitron emisyon tomografisi (PET) gibi görüntüleme testleri isteyebilir. Bu testler, kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını değerlendirmek için kullanılır.Cilt (Deri) Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılır?Cilt kanseri tedavisi; kanserin türüne ve evresine bağlı olarak gelişir. Bazen, cilt kanseri çok şiddetli değilse ve cildin yüzeyiyle sınırlıysa, biyopsi tek başına tüm kanser dokusunu ortadan kaldırabilir.Diğer yandan cilt kanseri tedavisi şu yöntemleri içerir:KriyoterapiUzman dermatolog tarafından cilt kanserini dondurmak için sıvı nitrojen ile kriyoterapi işlemi uygulanır. Böylelikle tedaviden sonra ölü hücrelerin dökülmesi amaçlanır.Eksizyonel cerrahiDoktor, tüm kanserin tamamen gittiğinden emin olmak için tümörü ve çevredeki sağlıklı cildin bir kısmını çıkarır.Mohs ameliyatıMohs ameliyatıyla yalnızca hastalıklı dokuyu çıkararak çevredeki normal dokuyu mümkün olduğunca kurtarmak amaçlanır. Bu yöntem bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserleri ve bazen göz kapakları, kulaklar, dudaklar, alın, kafa derisi, parmaklar veya genital bölge gibi hassas veya kozmetik açıdan önemli alanların yakınında gelişen diğer cilt kanserlerini tedavi etmek için kullanılır.Küretaj ve elektrodesikasyonKanser hücrelerini çıkarmak için keskin, ilmekli kenarlı bir alet kullanır. Daha sonra kalan kanser hücrelerini yok etmek için elektrikli bir iğne kullanılır. Uzman dermatolog doktorları genellikle bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserleri ve kanser öncesi cilt tümörlerini tedavi etmek için faydalanır.KemoterapiKanser hücrelerini öldürmek için kemoterapi yöntemi ve ilaçlar kullanılır. Antikanser ilaçları, cildinizin üst katmanıyla sınırlıysa doğrudan cilde (topikal kemoterapi) uygulanabilir veya kanser vücudunuzun diğer bölgelerine yayılmışsa haplarla veya IV yolu da denenebilir.İmmünoterapiBağışıklık sisteminizi kanser hücrelerine karşı güçlendirmek için ilaçlar verilir.Radyasyon tedavisiKanser hücrelerini öldürmek veya onların büyüyüp vücuda yayılmasını önlemek için radyasyonu (güçlü enerji ışınları) kullanılır.Fotodinamik terapi Bu terapi, normal hücreleri yalnız bırakırken kanser öncesi hücreleri yok etmekle görevlidir.Cilt Kanserinden Korunma Yolları Nelerdir? Cilt kanserine neden olan risk faktörleri ve UV ışınlarından korunmak için uygulanması gereken bazı durumlar söz konusudur.Cilt kanserinden korunmak için yapılması gerekenler şunlardır:Cildinizi koruyun: Güneşlenmiyorsanız üstünüze bir şeyler giyin, geniş kenarlı şapka takın ve cildinizi mümkün olduğu kadar koruyun. Gözlerinizi, UV ışınlarını en az %99 engelleyen güneş gözlüğü takarak koruyabilirsiniz.Gölgede oturmaya çalışın: Güneş ışınlarının en sert olduğu saat 10:00 ile 16:00 arası güneşlenmeyin. Direk güneş ışınlarına maruz kalma sürenizi, uzmanların belirttiği sürelerle sınırlayın.Solaryumda bronzlaşmayın: Solaryumda bronzlaşmak, cilt kanserinin oluşmasına katkı sağlayabilir ve cildinizde uzun süreli hasara yol açabilir.Kozmetik ürünlerin son kullanma tarihine dikkat edin: Güneş koruma faktörü en az 30 olan geniş spektrumlu güneş kremleri kullanın. Güneş kreminizi 2 saatte bir, yüzdükten ve terledikten sonra sürdüğünüzden emin olun.Cilt (Deri) Kanseri Hakkında Sık Sorulan SorularCilt kanseri nasıl anlaşılır?Cilt kanserinde yaygın olarak görülen belirtiler kanayan ve iyileşmeyen yaralar, inci veya mumsu görünümde şişlikler, pullu döküntüler, benlerin şekli, rengi ve boyutunda değişiklikler oluşmasıdır.Cilt kanseri öldürür mü?Ülkemizde cilt kanserleri türlerinden biri olan melanom, son 30 yılda %237 oranında artış göstermiştir. Melanom, cilt kanserleri arasında en az görüleni (%2'den azı) olmasına rağmen en tehlikeli cilt kanseri türüdür. Diğer organlara yayılım gösteren Melanom, tüm cilt kanseri ölümlerinin çoğunluğunu oluşturur.Cilt kanseri kaşıntı yapar mı?Vücutta çeşitli kabuklu yaralar meydana getiren cilt kanseri, bu yaraların sonucu olarak kaşıntıya sebebiyet verir.Hangi cilt kanseri tehlikeli?Tedavi edilmediği takdirde vücutta yayılma gösterebileceği için melanom, cilt kanseri türleri arasında daha tehlikeli olan tür olarak kabul edilir.Cilt kanseri en çok nerede olur?Melanom cilt kanseri, deride doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan benler üzerinde kanser oluşabilir ve saçlı deri, ayak tabanı dahil vücudu kaplayan derinin herhangi bir yerinde görülebilir. Melanom cilt kanseri, erkeklerde boyun ve sırt bölgelerinde; kadınlarda bacaklar, boyun ve yüzde sık görülmektedir.Cilt kanseri kan tahlilinde belli olur mu?Kan tahlilinde bazı değerler vücutta meydana gelen anormalliklerin göstergesi olabilmesine rağmen cilt kanserinin tanısı için genellikle biyopsi yöntemine başvurulur.
Cilt (Deri) Kanseri Nedir?Melanom olarak da adlandırılam cilt kanseri, cildin en dış tabakası olan epidermisteki hücrelerin, onarılmamış DNA hasarı kaynaklı anormal bir şekilde büyümesi ile ortaya çıkan kanser türüdür. Hücrelerdeki büyüme cilt hücrelerinin hızla çoğalmasına ve kötü huylu tümörler oluşturmasına sebebiyet verir.Yaygın görülen kanser çeşidi olan cilt kanseri, bazal hücreli karsinom (BCC), skuamöz hücreli karsinom (SCC) ve melanom olmak üzere üç farklı türe sahiptir. Yaygın belirtisi cilt üzerinde gözle görülür ben değişimleri, yaralar, kanamalar ve derideki soyulmalar olan cilt kanseri, ciltteki şüpheli değişimlerin kontrol edilmesi sonrası cilt kanserinin en erken aşamalarında tespit edilmesine yardımcı olabilir. Cilt kanserinin erken teşhisi, başarılı cilt kanseri tedavisi için size oldukça fayda sağlar.Cilt (Deri) Kanseri Türleri Nelerdir?Melanom olarak da ifade edilen cilt kanseri; bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanom olmak üzere kendi içinde üç farklı türe ayrılır.Bazal hücreli karsinomEpiderminizin alt kısmındaki (cildinizin dış tabakası) bazal hücrelerde meydana gelen bazal hücreli karsinom, cilt kanserinin en az tehlikeli ve risk oranı düşük cilt kanseri türüdür.Skuamöz hücreli karsinomCildin dış tabakasındaki skuamöz hücrelerinizde oluşan skuamöz hücreli karsinom, vücudun güneş ışınlarına en çok maruz kaldığı bölgelerde görülür. Genellikle erken teşhis durumunda tedavi edilebilir bir cilt kanseri türü olmasına rağmen tedavi edilmezse tehlikeli bir hal alabilir.MelanomErkeklerde yaygın olarak göğüs ve sırt, kadınlarda ise bacaklarda görülen melanom; erken teşhis edildiğinde tedavi oranı yüksek bir cilt kanseri türüdür ancak tedavi edilmediği takdirde diğer bölgelere yayılma ihtimali en güçlü deri kanseri türü olarak bilinir.Yaygın olarak görülen bu üç cilt kanseri türü dışında kaposi sarkomu, merkel hücreli karsinom, yağ bezi karsinomu, ve dermatofibrosarkom protuberans da nadir görülen cilt kanseri türleri arasında yer alır.Bazal hücreli karsinomun göstergeleriBazal hücreli karsinom genellikle boyun veya yüz gibi vücudun güneşe yoğun maruz kaldığı bölgelerinde görülür ve şu şekilde belirtiler ortaya çıkarır:Skuamöz hücreli karsinom nasıl görünür?Skuamöz hücreli karsinom örneğin yüz, kulak ve ellerin güneşe maruz kaldığı bölgelerinde oluşur. Daha koyu tenli kişilerde, güneşe sık sık maruz kalmayan bölgelerde skuamöz hücreli karsinom gelişme olasılığı daha yüksektir.Skuamöz hücreli karsinom şöyle gelişir:Melanom semptomlarıMelanom vücudun herhangi bir yerinde, normal ciltte veya kanserli hale gelen mevcut bir bende gelişebilen cilt kanseri türüdür. Melanomlar genellikle etkilenen erkeklerin yüzünde veya gövdesinde görülür. Kadınlarda ise bu kanser türü genellikle alt bacaklarda meydana gelir. Hem erkeklerde hem de kadınlarda, melanom güneşe maruz kalmamış ciltte ortaya çıkabilir. Melanom ayrıca her cilt tonuna sahip insanları etkileyebilir. Daha koyu cilt tonuna sahip kişilerde melanom genellikle avuç içlerinde veya ayak tabanlarında veya tırnakların veya ayak tırnaklarının altında görülmesiyle bilinir.Melanom türü ise şöyle anlaşılır:Daha az yaygın olan cilt kanserleri şu göstergeleri içerir:Kaposi sarkomu: Nadir görülen kaposi sarkomu türü cildin kan damarlarında gelişir ve ciltte veya mukoza zarlarında kırmızı veya mor lekelere neden olur. Kaposi sarkomu çoğunlukla AIDS hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde ve organ nakli yapılmış kişiler gibi doğal bağışıklıklarını baskılayan ilaçlar kullanan kişilerde görülür.Merkel hücreli karsinom: Merkel hücreli karsinom, ciltte veya hemen altında ve saç köklerinin içinde oluşan sert, parlak nodüllere yol açar. Merkel hücreli karsinom en yaygın olarak baş, boyun ve gövdede bulunur.Yağ bezi karsinomu: Yağ bezi karsinomu nadir ancak agresif cilt kanseri türüdür. Ciltteki yağ bezlerinden kaynaklanır. Genellikle sert, ağrısız nodüller olarak görülen yağ bezi karsinomları, her yerde gelişebilir ancak çoğu göz kapağında görülür ve sıklıkla diğer göz kapağı sorunlarıyla karıştırılır.Cilt (Deri) Kanseri Neden Olur?Cilt kanseri genellikle güneşteki ultraviyole ışınlarına yoğun bir şekilde maruz kalınması sonucu anormal melanin pigmenti üretimi gibi cilt hücrelerinin DNA'sında mutasyonlar meydana gelmesiyle ortaya çıkar. Bu mutasyon, hücrelerin olağan dışı şekilde çoğalmasına ve kanser hücrelerinin oluşmasına neden olur.Cilt Kanseri Risk FaktörleriCilt kanseri oluşumunu etkileyen bazı risk faktörleri söz konusudur. Bunların başında açık tene sahip olmak, güneşe fazla maruz kalmak, anormal ve düzensiz benlerin varlığı ve ailede cilt kanseri geçmişi olmasıdır.Cilt kanserinin risk faktörleri şöyledir:Açık bir tene sahip olmak: Cilt renginden bağımsız olarak herkes cilt kanserine yakalanabilir. Ancak cildinizde daha az pigment (melanin) olması zararlı UV radyasyonuna karşı daha az koruma sağlar. Bunun en basit açıklaması açık bir tene sahip olmaktır.Sarı veya kızıl saçlı insanlar, açık renkli gözlere sahip olanlar, kolayca çillenenler veya güneş yanığı sorunuyla sık karşılaşanların koyu tenli bir kişiye göre cilt kanserine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir.Güneş yanığı geçmişi: Çocukken veya gençken bir veya daha fazla kabarcıklı güneş yanığı geçirmiş olmak, yetişkinlikte cilt kanseri geliştirme riskini artırabilir. Ayrıca yetişkinlikte güneş yanıkları da bir cilt kanseri açısından risk faktörüdür.Güneşe yoğun bir şekilde maruz kalmak: Güneş altında çok fazla zaman geçirenler ve güneşe fazla maruz kalan kişiler, özellikle cilt güneş kremi veya koruyucu kıyafetler kullanmıyorsa cilt kanseri gelişme riskini istemsiz artırabilir. Ayrıca bronzlaşma işlemleri de cildin aşırı UV radyasyonuna verdiği yaralanma tepkisidir.Güneşli veya yüksek rakımlı iklimde yaşamak: Güneşli, sıcak iklimlerde yaşayan insanlar, daha soğuk iklimlerde yaşayan insanlara göre çok daha fazla güneş ışığına maruz kalırlar. Güneş ışığının en güçlü olduğu daha yüksek rakımlarda yaşamak, kişiyi daha fazla radyasyona maruz bırakır.Anormal ve düzensiz benler: Çok sayıda beni veya displastik nevüs adı verilen anormal benleri olan kişilerde cilt kanseri riski daha yüksektir. Düzensiz görünen ve genellikle normal benlerden daha büyük olan bu anormal benlerin kansere dönüşme olasılığı diğerlerinden daha yüksektir. Bu benlerin takibinin yapılması erken teşhis açısından önemlidir.Kanser öncesi cilt lezyonları: Aktinik keratoz olarak bilinen cilt lezyonlarına sahip olmak da cilt kanseri riskini artırabilen faktörlerden biridir. Bu kanser öncesi cilt büyümeleri genellikle kahverengiden koyu pembeye kadar değişen renkte pürüzlü ve pullu yamalar şeklinde kendini gösterir. Bu lezyonlar en çok açık tenli ve cildi güneşten zarar görmüş kişilerin yüzünde, başında ve ellerinde görülür.Ailede cilt kanseri öyküsü: Genetik olarak ailede cilt kanseri öyküsüne sahip bir kişi varsa bu genlerin çocuğa geçip hastalığın görülme riski söz konusu olabilir.Kişisel cilt kanseri geçmişi: Daha önce cilt kanseri olan kişilerde tekrar nüksetme söz konusu olabilir ancak her vakada bu kesinlik yoktur.Bağışıklık sisteminin zayıflaması: Bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler birçok hastalık için savunmasız hale gelirler. Bunlardan biri de cilt kanseri olabilir. Buna HIV/AIDS ile yaşayanlar ve organ nakli sonrası bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullananlar da dahildir.Radyasyona maruz kalma: Egzama ve akne gibi cilt rahatsızlıkları için radyasyon tedavisi gören kişilerde, özellikle bazal hücreli karsinom olmak üzere cilt kanseri riski artabilir.Belirli maddelere maruz kalma: Arsenik gibi belirli kimyasal maddelere maruz kalmak da cilt kanseri riskini artıran faktörler arasında yer alır.Cilt (Deri) Kanseri Belirtileri Nelerdir?Cilt kanserinin en önemli belirtisi ciltte yeni bir leke oluşması veya lekenin boyutunda, şeklinde veya renginde değişiklik olmasıdır. Bir diğer önemli işaret ise cilt izinin cildinizdeki diğer izlerden farklı görünmesidir. Benlerin anormal büyümesi ve şekil değişimi, lezyonlar, deri soyulmaları, şiş, kabuklu ve kanayan yaralar oluşması cilt kanserinin yaygın belirtileridir.Cildinizde herhangi bir cilt kanseri belirtisi olup olmadığını kontrol ederken dikkat etmeniz gereken bazı değişiklikler şunlardır:Cilt (Deri) Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Öncelikle uzman bir dermatolog size vücuttaki mevcut benlerde, veya diğer cilt lekelerinde değişiklik fark edip etmediğinizi veya yeni cilt büyümeleri olup olmadığını sorabilir. Daha sonra saç derisi, kulaklar, avuç içleri, ayak tabanları, ayak parmaklarının, cinsel organlarınızın çevresi ve kalçalarınızın arası da dahil olmak üzere tüm cilt üzerinde fizik muayene yapar.Fizik muayenenin ardından doktor cilt kanserinden şüpheleniyorsa biyopsi yöntemine başvurabilir. Biyopside, bir doku örneği alınır ve patoloğun mikroskop altında inceleyeceği bir laboratuvara gönderilir.Örneğin incelenmesi sonrası doktor size ciltteki değişimlerin cilt kanseri olup olmadığını, hangi tür bir cilt kanseri olduğunu bildirir ve tedavi süreci başlar.Cilt kanserinin teşhis sürecinde genellikle aşağıdaki adımlar atılır:Fiziksel muayene: Cilt kanseri teşhisi için öncelikle doktor ciltteki lezyonları veya anormal görünümleri inceler. Bu görüntüler fikir verebilmekle birlikte özellikle iyileşmeyen yaralar, renk veya şekil değişiklikleri gösteren benler ve yeni oluşan cilt lezyonları üzerinde durulur ve incelemeler yapılır.Deri biyopsisi: Fiziksel muayene sonrası şüpheli cilt lezyonlarından örnekler alınarak incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Uygulanan biyopsi türleri ise şunlardır:Tıraş biyopsisi: Tıraş biyopsisinde yüzeysel cilt hücrelerinin alınması söz konusudur.Punch biyopsi: Punch biyopsisi işleminde daha derin cilt katmanlarından küçük bir doku örneği çıkarılır.Eksizyonel biyopsi: Eksizyonel biyopsi ise tüm lezyon ve çevresindeki sağlıklı dokuyu çıkarma yöntemidir.Görüntüleme testleriEğer cilt kanserinin yayılma riski söz konusu olursa doktorlar bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) veya pozitron emisyon tomografisi (PET) gibi görüntüleme testleri isteyebilir. Bu testler, kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını değerlendirmek için kullanılır.Cilt (Deri) Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılır?Cilt kanseri tedavisi; kanserin türüne ve evresine bağlı olarak gelişir. Bazen, cilt kanseri çok şiddetli değilse ve cildin yüzeyiyle sınırlıysa, biyopsi tek başına tüm kanser dokusunu ortadan kaldırabilir.Diğer yandan cilt kanseri tedavisi şu yöntemleri içerir:KriyoterapiUzman dermatolog tarafından cilt kanserini dondurmak için sıvı nitrojen ile kriyoterapi işlemi uygulanır. Böylelikle tedaviden sonra ölü hücrelerin dökülmesi amaçlanır.Eksizyonel cerrahiDoktor, tüm kanserin tamamen gittiğinden emin olmak için tümörü ve çevredeki sağlıklı cildin bir kısmını çıkarır.Mohs ameliyatıMohs ameliyatıyla yalnızca hastalıklı dokuyu çıkararak çevredeki normal dokuyu mümkün olduğunca kurtarmak amaçlanır. Bu yöntem bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserleri ve bazen göz kapakları, kulaklar, dudaklar, alın, kafa derisi, parmaklar veya genital bölge gibi hassas veya kozmetik açıdan önemli alanların yakınında gelişen diğer cilt kanserlerini tedavi etmek için kullanılır.Küretaj ve elektrodesikasyonKanser hücrelerini çıkarmak için keskin, ilmekli kenarlı bir alet kullanır. Daha sonra kalan kanser hücrelerini yok etmek için elektrikli bir iğne kullanılır. Uzman dermatolog doktorları genellikle bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserleri ve kanser öncesi cilt tümörlerini tedavi etmek için faydalanır.KemoterapiKanser hücrelerini öldürmek için kemoterapi yöntemi ve ilaçlar kullanılır. Antikanser ilaçları, cildinizin üst katmanıyla sınırlıysa doğrudan cilde (topikal kemoterapi) uygulanabilir veya kanser vücudunuzun diğer bölgelerine yayılmışsa haplarla veya IV yolu da denenebilir.İmmünoterapiBağışıklık sisteminizi kanser hücrelerine karşı güçlendirmek için ilaçlar verilir.Radyasyon tedavisiKanser hücrelerini öldürmek veya onların büyüyüp vücuda yayılmasını önlemek için radyasyonu (güçlü enerji ışınları) kullanılır.Fotodinamik terapi Bu terapi, normal hücreleri yalnız bırakırken kanser öncesi hücreleri yok etmekle görevlidir.Cilt Kanserinden Korunma Yolları Nelerdir? Cilt kanserine neden olan risk faktörleri ve UV ışınlarından korunmak için uygulanması gereken bazı durumlar söz konusudur.Cilt kanserinden korunmak için yapılması gerekenler şunlardır:Cildinizi koruyun: Güneşlenmiyorsanız üstünüze bir şeyler giyin, geniş kenarlı şapka takın ve cildinizi mümkün olduğu kadar koruyun. Gözlerinizi, UV ışınlarını en az %99 engelleyen güneş gözlüğü takarak koruyabilirsiniz.Gölgede oturmaya çalışın: Güneş ışınlarının en sert olduğu saat 10:00 ile 16:00 arası güneşlenmeyin. Direk güneş ışınlarına maruz kalma sürenizi, uzmanların belirttiği sürelerle sınırlayın.Solaryumda bronzlaşmayın: Solaryumda bronzlaşmak, cilt kanserinin oluşmasına katkı sağlayabilir ve cildinizde uzun süreli hasara yol açabilir.Kozmetik ürünlerin son kullanma tarihine dikkat edin: Güneş koruma faktörü en az 30 olan geniş spektrumlu güneş kremleri kullanın. Güneş kreminizi 2 saatte bir, yüzdükten ve terledikten sonra sürdüğünüzden emin olun.Cilt (Deri) Kanseri Hakkında Sık Sorulan SorularCilt kanseri nasıl anlaşılır?Cilt kanserinde yaygın olarak görülen belirtiler kanayan ve iyileşmeyen yaralar, inci veya mumsu görünümde şişlikler, pullu döküntüler, benlerin şekli, rengi ve boyutunda değişiklikler oluşmasıdır.Cilt kanseri öldürür mü?Ülkemizde cilt kanserleri türlerinden biri olan melanom, son 30 yılda %237 oranında artış göstermiştir. Melanom, cilt kanserleri arasında en az görüleni (%2'den azı) olmasına rağmen en tehlikeli cilt kanseri türüdür. Diğer organlara yayılım gösteren Melanom, tüm cilt kanseri ölümlerinin çoğunluğunu oluşturur.Cilt kanseri kaşıntı yapar mı?Vücutta çeşitli kabuklu yaralar meydana getiren cilt kanseri, bu yaraların sonucu olarak kaşıntıya sebebiyet verir.Hangi cilt kanseri tehlikeli?Tedavi edilmediği takdirde vücutta yayılma gösterebileceği için melanom, cilt kanseri türleri arasında daha tehlikeli olan tür olarak kabul edilir.Cilt kanseri en çok nerede olur?Melanom cilt kanseri, deride doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan benler üzerinde kanser oluşabilir ve saçlı deri, ayak tabanı dahil vücudu kaplayan derinin herhangi bir yerinde görülebilir. Melanom cilt kanseri, erkeklerde boyun ve sırt bölgelerinde; kadınlarda bacaklar, boyun ve yüzde sık görülmektedir.Cilt kanseri kan tahlilinde belli olur mu?Kan tahlilinde bazı değerler vücutta meydana gelen anormalliklerin göstergesi olabilmesine rağmen cilt kanserinin tanısı için genellikle biyopsi yöntemine başvurulur. | 11,978 |
254 | Hastalıklar | Carney kompleksi | Nadir görülen bir hastalık olan Carney kompleksinde genetik yatkınlık önem taşıyor. Çünkü mutasyon varlığında bazı kanser türlerine yatkınlık ortaya çıkıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sadi Kerem Okutur, Carney kompleksi hakkında bilgi verdi.Nadir görülen bir hastalık olan Carney kompleksinde genetik yatkınlık önem taşıyor. Çünkü mutasyon varlığında bazı kanser türlerine yatkınlık ortaya çıkıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sadi Kerem Okutur, Carney kompleksi hakkında bilgi verdi.
Carney kompleksi nedir?Carney kompleksi genellikle çocukluk çağında veya genç erişkinlik döneminde, yani 18-20’li yaşlarda ortaya çıkan, ciltte pigmentasyon adı verilen bazı cilt lekeleri ve bununla birlikte olabilen yine ciltte ve bağ dokusunda ortaya çıkan tümörlerle, zaman zaman da endokrin yani hormon üreten bezlerde ortaya çıkan tümörlerle karakterize kalıtsal yani ailevi geçiş gösterebilen bir hastalıktır.Carney kompleksi belirtileri nelerdir?Carney kompleksinde görülen tümörler cilt tümörleridir ve bunların çoğunu miksoma adı verilen bağ dokusu tümörleri oluşturmaktadır. Endokrin bezlerden kaynaklanan tümörler sıklıkla iyi huyludur, ancak bazen kötü huylu tümörler de gelişebilir. Bu nedenle nasıl ortaya çıktığı anlamındaki çeşitlilik çok geniştir. Bazen sadece ciltte ufak lekelerle görülebilirken, bazen de ciltte ya da bağ dokusunda tümörler veya kötü huylu tümörler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Otozomal dominant geçiş gösteren kalıtsal bir hastalıktır. Vücutta protein kinaz adlı bir proteini kodlayan gende ortaya çıkan mutasyon sonucu gelişir, hastaların yüzde 70-80’inde bu gende mutasyon bulunmaktadır.Carney kompleksi tanısı nasıl konulur?Teşhisinde; cilt lekeleri ve tümörlerin belli kriterlere uyup uymamasına bakılmaktadır ve kriterleri karşılayanlara teşhis konulmaktadır. Örneğin ciltte tipik kahverengi cilt lezyonları, pigmentasyonlar, lekeler, miksoma adı verilen iyi huylu bağ dokusu tümörleri tipiktir. Miksomalar ciltte, memede ya da vücudun farklı yerlerinde kendilerini göstermektedir; ayrıca kalp dokusu içerisinde de ortaya çıkmaktadır. Bunlar polip benzeri, yuvarlak tümöral yapılardır. Bunun dışında endokrin bezlerde yani iç salgı bezlerinde tümörler olabilir. Örneğin hipofiz bezinde hipofiz adenomu gelişebilir. Eğer hipofiz adenomu büyüme hormonu salgılıyorsa, akromegali adı verilen ve vücudun burun, parmaklar, ayaklar gibi uç kesimlerinde büyüme şeklinde ortaya çıkan bir hastalık oluşturmaktadır. Bunun yanında tiroid kanseri, pankreas kanseri gibi yine endokrin bezlerde ortaya çıkan tümörler de görülmektedir.Carney kompleksi tedavisi nasıldır?Böyle bir hastalığı saptanan kişinin öncelikle ve mutlaka genetik danışmanlık alması gerekmektedir. Yani hastalığın aile içi komponentinin olup olmadığı konusu araştırılmalıdır. Bunun yanında ortaya çıkabilecek tümör veya kanserlerin bulunup bulunmadığını anlamak açısından bir onkolojik tarama da gereklilikler arasındadır. Eğer ilgili gende mutasyon varsa hastalığın mutlaka ömür boyu takip edilmesi önemlidir. Ancak bunların arasındaki en önemli şey genetik danışmanlıktır. Genetik danışma, mevcut potansiyel hastalığın ortaya çıkabileceği bireyleri önceden belirlemek için şarttır.Carney kompleksi hakkında sıkça sorulan sorularCarney kompleksi mutasyonu varlığında neler yapılmalıdır?Mutasyonu taşıyan bireyin çocuklarında hastalığın ortaya çıkma ihtimali % 50’dir. Aslında hastalığı olan kişinin çocuğunda mutlaka ortaya çıkacak diye bir kural olmamakla birlikte yine de risk yarı yarıyadır. Dolayısıyla böyle bir hastalık ortaya çıktığında mutlaka bu mutasyonun araştırılması gerekmektedir. Eğer mutasyon varsa o kişinin birinci derece akrabalarında mutlaka bu gende mutasyon olup olmadığını tespit etmek gerekmektedir. Çünkü eğer mutasyonu taşıyan bir birey varsa o kişide de hayatının ilerleyen dönemlerinde bu bahsettiğimiz tümörler ortaya çıkabilmektedir. Özetle bunların takibi, ortaya çıkarsa erkenden alınması gibi önlemler önem kazanmaktadır.Carney kompleksi görülme sıklığı nedir?Nadir görülen bir hastalıktır. Tüm dünyada toplamda birkaç yüz tane vaka bildirilmiştir. Bu vakaların yaklaşık yüzde 70-80’inin ailesel olduğu bilinmektedir. Ancak kalan kısmı sporadik, yani ailevi geçişi söz konusu olmayan, kalıtımsal olmayan vakalardır.Carney kompleksi iyileşir mi?Carney kompleksi genetik bir hastalıktır dolayısıyla gendeki mutasyonun düzelme ihtimali yoktur. Ancak mutlaka kötü bir kanserle sonuçlanacak diye bir kaide de yoktur. Yani Carney kompleksi bulunan bir insan ömrünün sonuna kadar herhangi bir kanser gelişmeksizin yaşayabilir ve ölüm nedeni bu hastalık olmayabilir. Ancak bazı kanserler açısından riskleri arttığı için, bu kanserlerin gelişip gelişmeyeceğini erken saptamak önemli olduğundan belirli periyodlarla tarama programlarından geçmeleri önem taşır.Carney kompleksi hastaları için dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?Özellikle bu hastalık için dikkat edilmesi gereken bir husus bulunmamakla birlikte, sağlıklı yaşam adına herkes için geçerli olan öneriler bu hastalar için de geçerlidir. Örneğin, pankreas kanseri için en önemli faktörlerden biri obezitedir, dolayısıyla kilo alınmaması gerekmektedir. Sağlıklı beslenme, kaliteli uyku, dengeli bir bağışıklık sistemi ve hareketli yaşam gibi hususlara dikkat etmek kurallar arasındadır.
Carney kompleksi nedir?Carney kompleksi genellikle çocukluk çağında veya genç erişkinlik döneminde, yani 18-20’li yaşlarda ortaya çıkan, ciltte pigmentasyon adı verilen bazı cilt lekeleri ve bununla birlikte olabilen yine ciltte ve bağ dokusunda ortaya çıkan tümörlerle, zaman zaman da endokrin yani hormon üreten bezlerde ortaya çıkan tümörlerle karakterize kalıtsal yani ailevi geçiş gösterebilen bir hastalıktır.Carney kompleksi belirtileri nelerdir?Carney kompleksinde görülen tümörler cilt tümörleridir ve bunların çoğunu miksoma adı verilen bağ dokusu tümörleri oluşturmaktadır. Endokrin bezlerden kaynaklanan tümörler sıklıkla iyi huyludur, ancak bazen kötü huylu tümörler de gelişebilir. Bu nedenle nasıl ortaya çıktığı anlamındaki çeşitlilik çok geniştir. Bazen sadece ciltte ufak lekelerle görülebilirken, bazen de ciltte ya da bağ dokusunda tümörler veya kötü huylu tümörler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Otozomal dominant geçiş gösteren kalıtsal bir hastalıktır. Vücutta protein kinaz adlı bir proteini kodlayan gende ortaya çıkan mutasyon sonucu gelişir, hastaların yüzde 70-80’inde bu gende mutasyon bulunmaktadır.Carney kompleksi tanısı nasıl konulur?Teşhisinde; cilt lekeleri ve tümörlerin belli kriterlere uyup uymamasına bakılmaktadır ve kriterleri karşılayanlara teşhis konulmaktadır. Örneğin ciltte tipik kahverengi cilt lezyonları, pigmentasyonlar, lekeler, miksoma adı verilen iyi huylu bağ dokusu tümörleri tipiktir. Miksomalar ciltte, memede ya da vücudun farklı yerlerinde kendilerini göstermektedir; ayrıca kalp dokusu içerisinde de ortaya çıkmaktadır. Bunlar polip benzeri, yuvarlak tümöral yapılardır. Bunun dışında endokrin bezlerde yani iç salgı bezlerinde tümörler olabilir. Örneğin hipofiz bezinde hipofiz adenomu gelişebilir. Eğer hipofiz adenomu büyüme hormonu salgılıyorsa, akromegali adı verilen ve vücudun burun, parmaklar, ayaklar gibi uç kesimlerinde büyüme şeklinde ortaya çıkan bir hastalık oluşturmaktadır. Bunun yanında tiroid kanseri, pankreas kanseri gibi yine endokrin bezlerde ortaya çıkan tümörler de görülmektedir.Carney kompleksi tedavisi nasıldır?Böyle bir hastalığı saptanan kişinin öncelikle ve mutlaka genetik danışmanlık alması gerekmektedir. Yani hastalığın aile içi komponentinin olup olmadığı konusu araştırılmalıdır. Bunun yanında ortaya çıkabilecek tümör veya kanserlerin bulunup bulunmadığını anlamak açısından bir onkolojik tarama da gereklilikler arasındadır. Eğer ilgili gende mutasyon varsa hastalığın mutlaka ömür boyu takip edilmesi önemlidir. Ancak bunların arasındaki en önemli şey genetik danışmanlıktır. Genetik danışma, mevcut potansiyel hastalığın ortaya çıkabileceği bireyleri önceden belirlemek için şarttır.Carney kompleksi hakkında sıkça sorulan sorularCarney kompleksi mutasyonu varlığında neler yapılmalıdır?Mutasyonu taşıyan bireyin çocuklarında hastalığın ortaya çıkma ihtimali % 50’dir. Aslında hastalığı olan kişinin çocuğunda mutlaka ortaya çıkacak diye bir kural olmamakla birlikte yine de risk yarı yarıyadır. Dolayısıyla böyle bir hastalık ortaya çıktığında mutlaka bu mutasyonun araştırılması gerekmektedir. Eğer mutasyon varsa o kişinin birinci derece akrabalarında mutlaka bu gende mutasyon olup olmadığını tespit etmek gerekmektedir. Çünkü eğer mutasyonu taşıyan bir birey varsa o kişide de hayatının ilerleyen dönemlerinde bu bahsettiğimiz tümörler ortaya çıkabilmektedir. Özetle bunların takibi, ortaya çıkarsa erkenden alınması gibi önlemler önem kazanmaktadır.Carney kompleksi görülme sıklığı nedir?Nadir görülen bir hastalıktır. Tüm dünyada toplamda birkaç yüz tane vaka bildirilmiştir. Bu vakaların yaklaşık yüzde 70-80’inin ailesel olduğu bilinmektedir. Ancak kalan kısmı sporadik, yani ailevi geçişi söz konusu olmayan, kalıtımsal olmayan vakalardır.Carney kompleksi iyileşir mi?Carney kompleksi genetik bir hastalıktır dolayısıyla gendeki mutasyonun düzelme ihtimali yoktur. Ancak mutlaka kötü bir kanserle sonuçlanacak diye bir kaide de yoktur. Yani Carney kompleksi bulunan bir insan ömrünün sonuna kadar herhangi bir kanser gelişmeksizin yaşayabilir ve ölüm nedeni bu hastalık olmayabilir. Ancak bazı kanserler açısından riskleri arttığı için, bu kanserlerin gelişip gelişmeyeceğini erken saptamak önemli olduğundan belirli periyodlarla tarama programlarından geçmeleri önem taşır.Carney kompleksi hastaları için dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? | 3,633 |
255 | Hastalıklar | Cinsel İşlev Bozuklukları | Kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanan cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilişkininin başında ya da herhangi bir aşamasında meydana gelen bir rahatsızlıktır. Her yaşta görülebilen, cinsel aktivite istemini azaltan ya da kişinin zevk almasını engelleyen cinsel işlev bozuklukları ilerleyen yaşlarda daha fazla görülür. Fiziksel ve psikolojik nedenlerden kaynaklanan cinsel işlev bozuklukları doğru tanısı tedavide önemli rol oynar.Kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanan cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilişkininin başında ya da herhangi bir aşamasında meydana gelen bir rahatsızlıktır. Her yaşta görülebilen, cinsel aktivite istemini azaltan ya da kişinin zevk almasını engelleyen cinsel işlev bozuklukları ilerleyen yaşlarda daha fazla görülür. Fiziksel ve psikolojik nedenlerden kaynaklanan cinsel işlev bozuklukları doğru tanısı tedavide önemli rol oynar.
Cinsel işlev bozukluğu nedir?Cinsel işlev bozukluğunun evrensel olarak kabul gören bir tanımı yoktur. Ancak cinsel işlev bozukluğunu, insan cinsel yanıt döngüsünde tatminkar cinsel uyarılma ve/veya doyuma (orgazm) ulaşmada yetmezliğe yol açabilecek herhangi bir aksama olarak tanımlamak mümkün. Yani cinsel işlev bozukluğu, cinsel yaşamından tatmin olmama ve bunun sürekli olması halidir.Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları nelerdir?1- Azalmış cinsel istek bozukluğu 2- Cinsel tiksinti bozukluğu3- Erkekte sertleşme bozukluğu 4- Retarde ejakülasyon (gecikmiş boşalma) 5- Prematüre ejakülasyon (erken boşalma) Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğunun sebepleri nelerdir?Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarına yol açan sebepler, fiziksel ve psikolojik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarının fiziksel sebepleri nelerdir? Azalmış cinsel istek bozukluğu Cinsel tiksinti bozukluğu Erkekte sertleşme bozukluğu Retarde ejakülasyon (gecikmiş boşalma) Prematüre ejakülasyon (erken boşalma) Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarının psikolojik sebepleri nelerdir? Evlilik ya da ilişki problemleri Depresyon ya da suçluluk hissi Geçmiş cinsel travmanın etkileri İş bağlantılı stres ve endişeErkeklerdeki cinsel işlev bozukluğunun belirtileri nelerdir?Cinsel istekte ve arzuda azalmaCinsel uyarılmanın zorlaşmasıOrgazma ulaşmada güçlük Cinsel uyarı ile ağrı duyulması Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğuna nasıl tanı konulur?Değerlendirme hastanın hikâyesini almakla başlar. Hikâye kısmında risk faktörleri sorgulanır. Şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve kalp hastalığının mutlaka sorgulanması gerekir. Hastanın cerrahi müdahale geçirip geçirmediği, ışın tedavisine maruz kalıp kalmadığı önemlidir. Geçirdiği ciddi kazalar, sigara ve alkol tüketimi, kullanmakta olduğu ve son bir yıl içerisinde kullandığı ilaçlar hakkında bilgi edinilmesi gereken diğer risk faktörleridir.Hastaya penis sertleştiğinde ağrı duyup duymadığı veya şekil bozukluğu, eğrilik gelişip gelişmediği sorulmalıdır. Bu sorulardan herhangi birine “evet” yanıtı verildiyse Peyronie hastalığı akla gelmelidir. Psikolojik nedenler de sorgulanmalıdır. Hikâyeden sonraki basamak fizik muayenedir. Genital bölgeye önem verilmelidir. Damar ve sinir fonksiyonları test edilmelidir. Aynı zamanda Peyronie hastalığı araştırılmalıdır. Prostat hakkında bilgi edinmek için parmakla rektal muayene yapılabilir.Bazı kan ve idrar testleri yapmak gerekir. Kanda testosteron ve şeker düzeyi ölçülmelidir. Kan yağlarının düzeyi bilinmelidir. Renkli Doppler Utrasonografı ses dalgaları yardımıyla penis damarları hakkında bilgi veren duyarlı bir testtir. Sertleşme sağlayan ilaçların penis içine enjeksiyonu ve penis dokusunun bu uygulamaya vereceği cevap gözlenebilir. Kan akımıyla ilgili sorun yoksa sertleşme gerçekleşir. Bazı hastalarda ileri tetkikler yapmak gerekebilir. Erkeklerde cinsel işlev bozukluğu tedavisi nedir?İlk değerlendirmede sorunun psikolojik ya da fiziksel olup olmadığına bakılır. İlgili hekimlerce gerekli konsültasyonlar yapılarak, tanı yöntemleri uygulanır ve tedaviye başlanır. Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavileri, psikolojik tedaviler, cinsel tedaviler, cinsel terapiler ve ameliyatlar sayılabilir.Cinsel işlev bozukluğu hakkında sık sorulan sorular Cinsel işlev bozukluğu olan bir erkek baba olabilir mi?Erkeklerin çocuk sahibi olmasını engelleyen birçok farklı neden olabilir. On iki aylık periyotta korunmasız cinsel ilişkiye girilmesine rağmen çocuk sahibi olamayan çiftlerin sağlık kontrolleri aksatılmamalı; cinsel birleşmeyi engelleyen erkek cinsel işlev bozuklukları tedavi ettirilmelidir. Doğru tanı ve tedavi ile çocuk sahibi olma fırsatına kavuşabilir.Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğu tedaviden sonra tekrarlar mı?Cinsel işlev bozukluğu fiziksel nedenlerden kaynaklanıyorsa tedavi ile tekrarlama oranı düşüktür. Ancak psikolojik nedenlerden kaynaklanan cinsel işlev bozukluğu pek çoğu yanlış ve eksik bilgilenmeler ve bunlara bağlı “abartılı beklentiler” den kaynaklanmaktadır. Cinsel işlev bozuklukları, uygunsuz çevresel koşullar nedeni ile tekrar ortaya çıkabilir. Uygun koşullar stressiz bir hayat ile şikayetleri minimuma düşürmeniz mümkündür.Kadınlardaki cinsel işlev bozuklukları nelerdir? Cinsel istek bozuklukları (azalmış cinsel istek, tiksinti) Uyarılma bozuklukları Sübjektif cinsel uyarılma bozukluğu Genital uyarılma bozukluğu Kombine uyarılma bozukluğu Kalıcı uyarılma bozukluğu Orgazm bozuklukları Ağrılı Cinsel İlişki (Disparoni) Vajinismus Cinsel aversiyon (tiksinti) bozuklukları Non-koital (cinsel ilişkiden bağımsız) genital ağrı bozukluğuŞeklinde sınıflandırılır.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluklarının sebepleri nelerdir?Cinsel isteksizlik kadınlarda daha sık görülmektedir.Cinsel isteksizliğin nedenleri arasında; cinsel organlara veya hormonal dengeye ait bozukluklar, bazı ilaçlar, olumsuz cinsel deneyimler, kendine güvensizlik, partnerle cinsellik dışında olumlu paylaşım yaşayamama yoğun stres ve depresyon sayılabilir.Cinsel tiksintiler ise cinsel aktiviteye, cinsel organlara ya da sıvılara karşı olabilir. Sebepleri arasında çocukluktaki gelişme dönemlerine ait takıntılar, yanlış/yetersiz cinsel bilgiler, tecavüze veya travmaya maruz kalma, partnerin uygunsuz ve taciz edici yaklaşımları, cinselliğe karşı korku ve endişe sayılabilir.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğu nasıl ortaya çıkar? Cinsel isteğin ve sekse duyulan ilginin çok az ya da hiç olmaması Cinsel aktivite sırasında uyarılmanın gerçekleşmemesi Cinsel aktivite sırasında vajina içerisindeki kayganlığın çok az ya da hiç olmaması Cinsel organlarda hissizlik Zor veya hiç orgazm olamama Cinsel aktivite sırasında ağrı ve rahatsızlık olması Cinsel aktivite sonrasında ağrı ve rahatsızlık olmasıKadınlardaki cinsel işlev bozukluğunu önlemek için ne gibi önlemler alınması gerekir? Zararlı madde kullanımından uzak durmak, Aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, Dengeli beslenmek ve sağlıklı vücut ağırlığını korumak, Düzenli egzersiz yapmak, Partner ile iletişim kurarken güçlük çekilmesiKadınlardaki cinsel işlev bozukluğunun tedavisi nedir?İlk değerlendirmede sorunun psikolojik ya da fiziksel olup olmadığına bakılır. İlgili hekimlerce gerekli konsültasyonlar yapılarak, tanı yöntemleri uygulanır ve tedaviye başlanır.Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavileri, psikolojik tedaviler, cinsel tedaviler, cinsel terapiler ve ameliyatlar sayılabilir.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğu tedaviden sonra tekrarlar mı?Uygun tanı ve tedavi ile başarıya ulaşmak mümkündür. Yaşanan sosyal hayat ve çevresel faktörler ile psikolojik nedenlerden kaynaklanan sorunlar tekrar edebilir.Cinsel işlev bozukluğu olan kadınlar anne olabilir mi?Erken tanı ve konsültasyon ile (jinekoloji, psikiyatri, üroloji) anne olmaya engel bir durum yoktur.Cinsel işlev bozuklukları ne gibi psikolojik rahatsızlıklara neden olur?Cinsel sorunlar çoğu zaman hem erkek hem de kadınlarda önemli bir ruhsal travma etkeni olabilmektedir. Çözüm sağlanamazsa mutsuzluk, karamsarlık, yaşamdan zevk alamama, kendini değersiz hissetme gibi ek sorunlara yol açarak durum daha karmaşık bir hal alır. Ayrıca kişinin günlük yaşamı ve başta eş ilişkisi olmak üzere kişiler arası ilişkileri bozulabilir.Cinsel işlev bozukluğu kadınlarda mı erkeklerde mi daha sık görülür?Genel olarak, kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Hatta, ülkemizde, kadınlar arasında en sık görülen cinsel işlev bozukluğu "cinsel istek azlığıdır." Ancak şikayet oranı kadar maalesef ki tedavi için başvuru oranı aynı değildir. Vajinismus Erken boşalma Sertleşme bozukluğu Azalmış cinsel istek bozukluğu Kadında orgazm bozukluğuCinsel işlev bozukluğu olan kişinin partneri de bu durumu yaşayabilir mi?Cinsel işlev bozukluğu cinsel döngünün bir ya da daha fazla alanında bozulma olmasıdır. Her insanın yaşayabileceği bir sorundur. Fiziksel veya psikolojik cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin bu problemlerinin çözümünün ertelenmesi veya yeterli destek alınmaması durumlarında zamanla partnerlerinde de psikolojik cinsel işlev bozuklukları görülebilmektedir. Bu nedenle cinsel işlev bozukluğu olan bir kişinin tedavisi her iki partner içinde önem arz etmekte ve genel iyilik hali üzerine olumlu katkı sağlamaktadır.
Cinsel işlev bozukluğu nedir?Cinsel işlev bozukluğunun evrensel olarak kabul gören bir tanımı yoktur. Ancak cinsel işlev bozukluğunu, insan cinsel yanıt döngüsünde tatminkar cinsel uyarılma ve/veya doyuma (orgazm) ulaşmada yetmezliğe yol açabilecek herhangi bir aksama olarak tanımlamak mümkün. Yani cinsel işlev bozukluğu, cinsel yaşamından tatmin olmama ve bunun sürekli olması halidir.Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları nelerdir?1- Azalmış cinsel istek bozukluğu 2- Cinsel tiksinti bozukluğu3- Erkekte sertleşme bozukluğu 4- Retarde ejakülasyon (gecikmiş boşalma) 5- Prematüre ejakülasyon (erken boşalma) Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğunun sebepleri nelerdir?Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarına yol açan sebepler, fiziksel ve psikolojik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarının fiziksel sebepleri nelerdir?Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarının psikolojik sebepleri nelerdir?Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğunun belirtileri nelerdir?Cinsel istekte ve arzuda azalmaCinsel uyarılmanın zorlaşmasıOrgazma ulaşmada güçlük Cinsel uyarı ile ağrı duyulması Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğuna nasıl tanı konulur?Değerlendirme hastanın hikâyesini almakla başlar. Hikâye kısmında risk faktörleri sorgulanır. Şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve kalp hastalığının mutlaka sorgulanması gerekir. Hastanın cerrahi müdahale geçirip geçirmediği, ışın tedavisine maruz kalıp kalmadığı önemlidir. Geçirdiği ciddi kazalar, sigara ve alkol tüketimi, kullanmakta olduğu ve son bir yıl içerisinde kullandığı ilaçlar hakkında bilgi edinilmesi gereken diğer risk faktörleridir.Hastaya penis sertleştiğinde ağrı duyup duymadığı veya şekil bozukluğu, eğrilik gelişip gelişmediği sorulmalıdır. Bu sorulardan herhangi birine “evet” yanıtı verildiyse Peyronie hastalığı akla gelmelidir. Psikolojik nedenler de sorgulanmalıdır. Hikâyeden sonraki basamak fizik muayenedir. Genital bölgeye önem verilmelidir. Damar ve sinir fonksiyonları test edilmelidir. Aynı zamanda Peyronie hastalığı araştırılmalıdır. Prostat hakkında bilgi edinmek için parmakla rektal muayene yapılabilir.Bazı kan ve idrar testleri yapmak gerekir. Kanda testosteron ve şeker düzeyi ölçülmelidir. Kan yağlarının düzeyi bilinmelidir. Renkli Doppler Utrasonografı ses dalgaları yardımıyla penis damarları hakkında bilgi veren duyarlı bir testtir. Sertleşme sağlayan ilaçların penis içine enjeksiyonu ve penis dokusunun bu uygulamaya vereceği cevap gözlenebilir. Kan akımıyla ilgili sorun yoksa sertleşme gerçekleşir. Bazı hastalarda ileri tetkikler yapmak gerekebilir. Erkeklerde cinsel işlev bozukluğu tedavisi nedir?İlk değerlendirmede sorunun psikolojik ya da fiziksel olup olmadığına bakılır. İlgili hekimlerce gerekli konsültasyonlar yapılarak, tanı yöntemleri uygulanır ve tedaviye başlanır. Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavileri, psikolojik tedaviler, cinsel tedaviler, cinsel terapiler ve ameliyatlar sayılabilir.Cinsel işlev bozukluğu hakkında sık sorulan sorular Cinsel işlev bozukluğu olan bir erkek baba olabilir mi?Erkeklerin çocuk sahibi olmasını engelleyen birçok farklı neden olabilir. On iki aylık periyotta korunmasız cinsel ilişkiye girilmesine rağmen çocuk sahibi olamayan çiftlerin sağlık kontrolleri aksatılmamalı; cinsel birleşmeyi engelleyen erkek cinsel işlev bozuklukları tedavi ettirilmelidir. Doğru tanı ve tedavi ile çocuk sahibi olma fırsatına kavuşabilir.Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluğu tedaviden sonra tekrarlar mı?Cinsel işlev bozukluğu fiziksel nedenlerden kaynaklanıyorsa tedavi ile tekrarlama oranı düşüktür. Ancak psikolojik nedenlerden kaynaklanan cinsel işlev bozukluğu pek çoğu yanlış ve eksik bilgilenmeler ve bunlara bağlı “abartılı beklentiler” den kaynaklanmaktadır. Cinsel işlev bozuklukları, uygunsuz çevresel koşullar nedeni ile tekrar ortaya çıkabilir. Uygun koşullar stressiz bir hayat ile şikayetleri minimuma düşürmeniz mümkündür.Kadınlardaki cinsel işlev bozuklukları nelerdir?Şeklinde sınıflandırılır.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluklarının sebepleri nelerdir?Cinsel isteksizlik kadınlarda daha sık görülmektedir.Cinsel isteksizliğin nedenleri arasında; cinsel organlara veya hormonal dengeye ait bozukluklar, bazı ilaçlar, olumsuz cinsel deneyimler, kendine güvensizlik, partnerle cinsellik dışında olumlu paylaşım yaşayamama yoğun stres ve depresyon sayılabilir.Cinsel tiksintiler ise cinsel aktiviteye, cinsel organlara ya da sıvılara karşı olabilir. Sebepleri arasında çocukluktaki gelişme dönemlerine ait takıntılar, yanlış/yetersiz cinsel bilgiler, tecavüze veya travmaya maruz kalma, partnerin uygunsuz ve taciz edici yaklaşımları, cinselliğe karşı korku ve endişe sayılabilir.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğu nasıl ortaya çıkar?Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğunu önlemek için ne gibi önlemler alınması gerekir?Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğunun tedavisi nedir?İlk değerlendirmede sorunun psikolojik ya da fiziksel olup olmadığına bakılır. İlgili hekimlerce gerekli konsültasyonlar yapılarak, tanı yöntemleri uygulanır ve tedaviye başlanır.Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavileri, psikolojik tedaviler, cinsel tedaviler, cinsel terapiler ve ameliyatlar sayılabilir.Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğu tedaviden sonra tekrarlar mı?Uygun tanı ve tedavi ile başarıya ulaşmak mümkündür. Yaşanan sosyal hayat ve çevresel faktörler ile psikolojik nedenlerden kaynaklanan sorunlar tekrar edebilir.Cinsel işlev bozukluğu olan kadınlar anne olabilir mi?Erken tanı ve konsültasyon ile (jinekoloji, psikiyatri, üroloji) anne olmaya engel bir durum yoktur.Cinsel işlev bozuklukları ne gibi psikolojik rahatsızlıklara neden olur?Cinsel sorunlar çoğu zaman hem erkek hem de kadınlarda önemli bir ruhsal travma etkeni olabilmektedir. Çözüm sağlanamazsa mutsuzluk, karamsarlık, yaşamdan zevk alamama, kendini değersiz hissetme gibi ek sorunlara yol açarak durum daha karmaşık bir hal alır. Ayrıca kişinin günlük yaşamı ve başta eş ilişkisi olmak üzere kişiler arası ilişkileri bozulabilir.Cinsel işlev bozukluğu kadınlarda mı erkeklerde mi daha sık görülür?Genel olarak, kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Hatta, ülkemizde, kadınlar arasında en sık görülen cinsel işlev bozukluğu "cinsel istek azlığıdır." Ancak şikayet oranı kadar maalesef ki tedavi için başvuru oranı aynı değildir.Cinsel işlev bozukluğu olan kişinin partneri de bu durumu yaşayabilir mi?Cinsel işlev bozukluğu cinsel döngünün bir ya da daha fazla alanında bozulma olmasıdır. Her insanın yaşayabileceği bir sorundur. Fiziksel veya psikolojik cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin bu problemlerinin çözümünün ertelenmesi veya yeterli destek alınmaması durumlarında zamanla partnerlerinde de psikolojik cinsel işlev bozuklukları görülebilmektedir. Bu nedenle cinsel işlev bozukluğu olan bir kişinin tedavisi her iki partner içinde önem arz etmekte ve genel iyilik hali üzerine olumlu katkı sağlamaktadır. | 6,391 |
256 | Hastalıklar | Cüzzam Hastalığı | Cüzzam, Mycobacterium leprae veya Mycobacterium lepromatosis bakterilerinin neden olduğu, sinir hasarı yanı sıra, cildi, gözleri ve burnun iç yüzeyini etkileyen bulaşıcı bir hastalıktır. Cüzzamın tedavisi günümüzde antibiyotiklerle yapılmaktadır. Cüzzam hastalığı olan kişiler tedavi sırasında ve sonrasında çalışmaya ve aktif bir yaşam sürmeye devam edebilir.Cüzzam, Mycobacterium leprae veya Mycobacterium lepromatosis bakterilerinin neden olduğu, sinir hasarı yanı sıra, cildi, gözleri ve burnun iç yüzeyini etkileyen bulaşıcı bir hastalıktır. Cüzzamın tedavisi günümüzde antibiyotiklerle yapılmaktadır. Cüzzam hastalığı olan kişiler tedavi sırasında ve sonrasında çalışmaya ve aktif bir yaşam sürmeye devam edebilir.
Cüzzam Hastalığı Nedir? Cüzzam, mycobacterium leprae adlı bir bakterinin neden olduğu, yavaş büyüyen, şişlik, yara oluşumu, kas erimesi ve şekil bozukluğuna neden olan kronik bulaşıcı bir hastalıktır. Periferik sinirleri, deriyi, üst solunum yolu mukozasını, gözü, kemikleri ve testisleri tutar.Cüzzam hastalığı periferik sinir sistemini (duyusal, motor ve otonom sinirler) şu yollarla etkileyebilir;Duyu siniri hasarı: Duyu sinirleri hasar gördüğünden ağrı hissedilememektedir. Bu, ellerin ve ayakların uç kısımlarını, parmakların, ayak parmaklarının, ellerin ve ayakların kaybıyla sonuçlanabilecek yanıklara ve yaralanmalara karşı savunmasız bırakır.Göz siniri hasarı: Göz etkilendiğinde, özellikle kişi toz veya diğer tahriş edici maddelerden kaynaklanan yaralanmaları nasıl önleyeceğini bilmiyorsa körlüğe kadar varan tablolara yol açabilir.Motor sinir hasarı: Motor sinirler söz konusu olduğunda, "ayak düşmesi", "el bileği düşmesi", "pençeli el" veya lagoftalmi (gözün kapanamadığı durumlarda) gibi çeşitli felç biçimleri ortaya çıkabilir.Otonom sinir hasarı: Otonom sinirler, kan basıncı, kalp atış hızı, terleme, bağırsak ve mesanenin boşaltılması ve sindirim gibi PNS vücut fonksiyonlarını düzenler. Otonom sinirlerin hasar görmesi saç dökülmesine neden olabilir ve terleme yeteneğini etkileyerek cildi kuru ve çatlak bırakarak ikincil enfeksiyona maruz bırakabilir.Cüzzam etin çürümesine veya el ve ayak parmaklarının düşmesine neden olmaz. Geçmişte kişinin ağrı hissedememesi nedeniyle hasar gören uzuvların bazen kesilmesi gerekmekteydi. Artık hastalık erken teşhis edilebildiğine göre, ampütasyon ihtiyacı nadirdir.Cüzzam Hastalığı Neden Olur?Cüzzam hastalığı insanlardan temasla bulaşır, sinsidir ve yavaş gelişir. Risk altındaki kişiler genellikle cüzzam hastaları ile yakın ve sık temas halindedir veya hastalığın daha yaygın olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Kuluçka süresinin dokuz aydan 20 yıla kadar değiştiği düşünülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bir kişinin hastalığa yakalanması için cüzzam hastalığı tedavi edilmeyen bir kişiyle birkaç ay yakın, sık temasla burundan ve ağızdan damlacıklar yoluyla bulaştığını bildirmiştir.Cüzzam hastalığına neden olan bakteriler; Gündelik temas, El sıkışmak veya sarılmak, Yakınlarda oturmak, Birlikte yemek yemek, Cinsel ilişki ile bulaşmamaktadır.Cüzzam Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Cüzzam hastalığının belirtileri son derece sinsi gelişir ve yavaştır. Cüzzam hastalığı olan kişilerin % 90'ında ilk göze çarpan belirti uyuşukluktur. Tipik belirtileri, el ve ayaklarda uyuşma, ağrılı ve/veya hassaslaşmış sinirler, deride yanma hissi, yüzde ve kulak memelerinde ağrısız şişlik veya yumrular, kaş ve kirpiklerin dökülmesidir. Ortalama kuluçka süresi 2-4 yıldır. Bu süreyi izleyerek “İndetermine lepra” adı verilen başlangıç lezyonu ortaya çıkar. Yüz, kol ve bacakların dış yüzü ve kalçalar, gibi soğuk deri alanlarına oturan bir veya birkaç adet, birkaç santimetre çapında sınırları çok keskin olmayan, deri renginde açılma veya hafifçe kızarık bir alan vardır. Bunların tanı koydurucu bir belirtisi yoktur. Bu lezyonların çoğu kendiliklerinden iyileşir, az bir kısmı ise ileri klinik tiplere giderCüzzam Hastalığının Türleri Nelerdir?Cüzzam hastalığının 3 tipi bulunmaktadır. Tüberküloid lepraEsas olarak periferik sinirleri ve deriyi tutar. Sadece sinirlerde ağrı, sinir kalınlaşması ve tutulan sinirde hissizlik ve kuvvet kaybı ile saf nöral hastalık da olabilir. Deri lezyonları tek veya birkaç tane, sınırları belirgin, ortası normal deri görünümünde, kenarı sert, hipoestezik veya anestezik plaklardır. Üzeri kepeklidir, kıllar dökülmüştür. Lezyonlar büyüktür, 10 cm ve daha büyük çapa erişebilir.Borderlayn lepraHastaların büyük bir kısmı bu spektrumda yer alır ayrıca sinir lezyonlarının ciddiyetinden dolayı önem taşır. Leprada görülen tüm deformite ve sakatlıklara neden olur.Lepromatöz lepraLepra basilinin çoğalması ve vücuda yayılması, lepromatöz uçtaki pek çok belirtiden sorumludur. Birçok organ basil tarafından tutulur. Lepromatöz lepranın erken belirtisi; geniş yayılımlı, simetrik, sınırları belirsiz, hipopigmente daha sonra bakır kırmızısı renkte deri lezyonlarıdır. Saçlı deri, koltuk altları, kasıklar ve vücudun orta kısımları tutulmamıştır. Erken lezyonlarda duyu kaybı yoktur fakat terleme hafifçe bozulmuş olabilir. Bu evrede tanı konulup tedaviye alınmadığı takdirde lezyonlar daha derinleşir. Lepromlar denilen kabarıklıklar vardır. Yüzdeki lepromlar yüzde diffüz bir infiltrasyona (arslan yüzü) yol açarlar. Olguların % 80 inde erken belirti olarak üst solunum yolu mukozasının tutulumuna bağlı olarak burun tıkanıklığı ve burun kanaması ortaya çıkar. Bu tutulum burun septumunda delinmeye, yonca burun deformitesine, damakta yerleşenler damak delinmesine, uvulada yerleşenler uvulanın kaybına, ses tellerinde yerleşenler kalın kısık ve çatallı bir ses çıkmasına neden olur. Diş kaybı olabilir. Lepromatöz hastalıkta gözün hastalığa katılması %90-100 arasında görülmektedir ve körlük gelişebilir. En çok el ve ayakların küçük kemikleri lepra basili tarafından tutulur ve şekil bozuklukları, osteoporoz gelişir. Lepromatöz leprada akut testiküler ağrı ortaya çıkabilir. Testisler, küçük, yumuşaktır. Jinekomasti, sterilite, impotans görülebilir. Lepromatöz lepra olgularda böbrek yetmezliği, pnömoni ve tüberküloz gibi enfeksiyonlar başlıca ölüm sebebidir.Cüzzam Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Cüzzam hastalığına yakalanıldığında kalıcı hasar ve komplikasyonları önlemek için mümkün olan en kısa sürede tıbbi yardım alınmalıdır. Cüzzam hastalığının sık görüldüğü ülkelerde hastalık genellikle gözden kaçmaz. Hastaların büyük bir kısmına basit muayenelerle cüzzam hastalığı ( lepra) tanısı konulabilir. Başlıca bulguları tipik deri lezyonları, periferik sinirlerde duyu kaybı ve kalınlaşmadır. Cüzzam hastalığının teşhisinde laboratuvar tanı yöntemleri olan basil araması, deri biyopsisi ve patolojik inceleme gibi serolojik tanı yöntemlerinden de faydalanılmaktadır.Cüzzam Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Cüzzam hastalığında erken tanı ve tedaviyle geri dönüşü olmayan hasar ve ciddi komplikasyonlar ciddi bir şekilde önlenebilmektedir. Tedavideki gecikmeler, cüzzama neden olan bakterilerin başkalarına bulaşması için daha fazla fırsat sağlayabilir. İlaç tedavisine başlandığında bakterinin bulaşması da durmaktadır. Antibiyotiklerle tedavi enfeksiyonu iyileştirebilir, ancak oluşmuş herhangi bir sinir hasarını veya fiziksel bozukluğu geri döndüremez. Bu sebeple cüzzam hastalığın mümkün olduğu kadar erken teşhis edilmesi ve tedavinin erken başlaması çok önemlidir.Cüzzamı tedavi etmek için iki veya üç antibiyotik kombinasyonu beraber kullanılabilmektedir. Bir kişinin 1-2 yıl boyunca bu tedaviye ihtiyacı vardır.Primer İlaçlar: Dapson Rifampisin Klofazimin Etionamid ya da Protionamid Sekonder İlaçlar: Tiasetazon Tiambutazon Uzun etkili sulfonamidler AminoglikozidlerCüzzam Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularCüzzam hastalığı bulaşıcı mıdır? Cüzzam hastalığı nadir olarak bulaşan ve salgın oluşturmayan bir hastalıktır. Ortalama kuluçka süresi 2-4 yıldır. Cüzzamda bulaşma kaynağı sadece insandır. Tedavi edilmemiş hasta ile uzun süreli çok yakın ve sık temas sonucu ağız ve burun yoluyla damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşmaktadır. Cüzzamın oluşmasında kişilerin mikroba karşı bağışıklığının zayıf olması ve aktif cüzzamlı kişilerle uzun süreli yakın temas esas iki faktördür.Cüzzam virüs müdür yoksa bakteri mi? Cüzzam (lepra) mikrobu ilk olarak 1876’da Norveçli bir bilim insanı olan Dr. Gerhard Armauer Hansen tarafından keşfedilmiştir. Hastalık “Hansen hastalığı” olarak da adlandırılmaktadır. Cüzzam hastalığı (lepra), bakteri kökenli bir enfeksiyondur. Cüzam hastalığına Mycobacterium leprae bakterisi neden olmaktadır. Bakteri kökenli bir hastalık olduğu için tedavisi antibiyotik ilaçlarla yapılmaktadır.Cüzzam hastalığı nasıl önlenir?Cüzzam, bakteri kökenli ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Cüzzam olan ve tedavi görmemiş kişilerle uzun süreli, yakın fiziksel temasta bulunmamak cüzzamın önlenmesi açısından önemlidir. Cüzzam kısa süreli temasla, el sıkışmakla ve sarılmakla, birlikte yemek yemekle ya da cinsel temas ile bulaşmamaktadır.Cüzzamın tedavisi ne zaman bulundu? Cüzzam tedavisi 80’li yılların başında beri ilaç tedavisiyle kesin olarak yapılmaktadır. Türkiye’ de ise cüzzamın kontrol altına alınması konusundaki en kapsamlı ve en büyük girişim ise, 1976’da Prof. Dr. Türkan Saylan ve arkadaşları tarafından İstanbul’da kurulan “Cüzzamla Savaş Derneği” olarak kabul görmektedir. Türkiye'de cüzzam hastalığı bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar kapsamında yer almaktadır ve "Lepra Eradikasyon Programı" uygulanmaktadır.
Cüzzam Hastalığı Nedir? Cüzzam, mycobacterium leprae adlı bir bakterinin neden olduğu, yavaş büyüyen, şişlik, yara oluşumu, kas erimesi ve şekil bozukluğuna neden olan kronik bulaşıcı bir hastalıktır. Periferik sinirleri, deriyi, üst solunum yolu mukozasını, gözü, kemikleri ve testisleri tutar.Cüzzam hastalığı periferik sinir sistemini (duyusal, motor ve otonom sinirler) şu yollarla etkileyebilir;Duyu siniri hasarı: Duyu sinirleri hasar gördüğünden ağrı hissedilememektedir. Bu, ellerin ve ayakların uç kısımlarını, parmakların, ayak parmaklarının, ellerin ve ayakların kaybıyla sonuçlanabilecek yanıklara ve yaralanmalara karşı savunmasız bırakır.Göz siniri hasarı: Göz etkilendiğinde, özellikle kişi toz veya diğer tahriş edici maddelerden kaynaklanan yaralanmaları nasıl önleyeceğini bilmiyorsa körlüğe kadar varan tablolara yol açabilir.Motor sinir hasarı: Motor sinirler söz konusu olduğunda, "ayak düşmesi", "el bileği düşmesi", "pençeli el" veya lagoftalmi (gözün kapanamadığı durumlarda) gibi çeşitli felç biçimleri ortaya çıkabilir.Otonom sinir hasarı: Otonom sinirler, kan basıncı, kalp atış hızı, terleme, bağırsak ve mesanenin boşaltılması ve sindirim gibi PNS vücut fonksiyonlarını düzenler. Otonom sinirlerin hasar görmesi saç dökülmesine neden olabilir ve terleme yeteneğini etkileyerek cildi kuru ve çatlak bırakarak ikincil enfeksiyona maruz bırakabilir.Cüzzam etin çürümesine veya el ve ayak parmaklarının düşmesine neden olmaz. Geçmişte kişinin ağrı hissedememesi nedeniyle hasar gören uzuvların bazen kesilmesi gerekmekteydi. Artık hastalık erken teşhis edilebildiğine göre, ampütasyon ihtiyacı nadirdir.Cüzzam Hastalığı Neden Olur?Cüzzam hastalığı insanlardan temasla bulaşır, sinsidir ve yavaş gelişir. Risk altındaki kişiler genellikle cüzzam hastaları ile yakın ve sık temas halindedir veya hastalığın daha yaygın olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Kuluçka süresinin dokuz aydan 20 yıla kadar değiştiği düşünülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bir kişinin hastalığa yakalanması için cüzzam hastalığı tedavi edilmeyen bir kişiyle birkaç ay yakın, sık temasla burundan ve ağızdan damlacıklar yoluyla bulaştığını bildirmiştir.Cüzzam hastalığına neden olan bakteriler;Cüzzam Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Cüzzam hastalığının belirtileri son derece sinsi gelişir ve yavaştır. Cüzzam hastalığı olan kişilerin % 90'ında ilk göze çarpan belirti uyuşukluktur. Tipik belirtileri, el ve ayaklarda uyuşma, ağrılı ve/veya hassaslaşmış sinirler, deride yanma hissi, yüzde ve kulak memelerinde ağrısız şişlik veya yumrular, kaş ve kirpiklerin dökülmesidir. Ortalama kuluçka süresi 2-4 yıldır. Bu süreyi izleyerek “İndetermine lepra” adı verilen başlangıç lezyonu ortaya çıkar. Yüz, kol ve bacakların dış yüzü ve kalçalar, gibi soğuk deri alanlarına oturan bir veya birkaç adet, birkaç santimetre çapında sınırları çok keskin olmayan, deri renginde açılma veya hafifçe kızarık bir alan vardır. Bunların tanı koydurucu bir belirtisi yoktur. Bu lezyonların çoğu kendiliklerinden iyileşir, az bir kısmı ise ileri klinik tiplere giderCüzzam Hastalığının Türleri Nelerdir?Cüzzam hastalığının 3 tipi bulunmaktadır. Tüberküloid lepraEsas olarak periferik sinirleri ve deriyi tutar. Sadece sinirlerde ağrı, sinir kalınlaşması ve tutulan sinirde hissizlik ve kuvvet kaybı ile saf nöral hastalık da olabilir. Deri lezyonları tek veya birkaç tane, sınırları belirgin, ortası normal deri görünümünde, kenarı sert, hipoestezik veya anestezik plaklardır. Üzeri kepeklidir, kıllar dökülmüştür. Lezyonlar büyüktür, 10 cm ve daha büyük çapa erişebilir.Borderlayn lepraHastaların büyük bir kısmı bu spektrumda yer alır ayrıca sinir lezyonlarının ciddiyetinden dolayı önem taşır. Leprada görülen tüm deformite ve sakatlıklara neden olur.Lepromatöz lepraLepra basilinin çoğalması ve vücuda yayılması, lepromatöz uçtaki pek çok belirtiden sorumludur. Birçok organ basil tarafından tutulur. Lepromatöz lepranın erken belirtisi; geniş yayılımlı, simetrik, sınırları belirsiz, hipopigmente daha sonra bakır kırmızısı renkte deri lezyonlarıdır. Saçlı deri, koltuk altları, kasıklar ve vücudun orta kısımları tutulmamıştır. Erken lezyonlarda duyu kaybı yoktur fakat terleme hafifçe bozulmuş olabilir. Bu evrede tanı konulup tedaviye alınmadığı takdirde lezyonlar daha derinleşir. Lepromlar denilen kabarıklıklar vardır. Yüzdeki lepromlar yüzde diffüz bir infiltrasyona (arslan yüzü) yol açarlar. Olguların % 80 inde erken belirti olarak üst solunum yolu mukozasının tutulumuna bağlı olarak burun tıkanıklığı ve burun kanaması ortaya çıkar. Bu tutulum burun septumunda delinmeye, yonca burun deformitesine, damakta yerleşenler damak delinmesine, uvulada yerleşenler uvulanın kaybına, ses tellerinde yerleşenler kalın kısık ve çatallı bir ses çıkmasına neden olur. Diş kaybı olabilir. Lepromatöz hastalıkta gözün hastalığa katılması %90-100 arasında görülmektedir ve körlük gelişebilir. En çok el ve ayakların küçük kemikleri lepra basili tarafından tutulur ve şekil bozuklukları, osteoporoz gelişir. Lepromatöz leprada akut testiküler ağrı ortaya çıkabilir. Testisler, küçük, yumuşaktır. Jinekomasti, sterilite, impotans görülebilir. Lepromatöz lepra olgularda böbrek yetmezliği, pnömoni ve tüberküloz gibi enfeksiyonlar başlıca ölüm sebebidir.Cüzzam Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Cüzzam hastalığına yakalanıldığında kalıcı hasar ve komplikasyonları önlemek için mümkün olan en kısa sürede tıbbi yardım alınmalıdır. Cüzzam hastalığının sık görüldüğü ülkelerde hastalık genellikle gözden kaçmaz. Hastaların büyük bir kısmına basit muayenelerle cüzzam hastalığı ( lepra) tanısı konulabilir. Başlıca bulguları tipik deri lezyonları, periferik sinirlerde duyu kaybı ve kalınlaşmadır. Cüzzam hastalığının teşhisinde laboratuvar tanı yöntemleri olan basil araması, deri biyopsisi ve patolojik inceleme gibi serolojik tanı yöntemlerinden de faydalanılmaktadır.Cüzzam Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Cüzzam hastalığında erken tanı ve tedaviyle geri dönüşü olmayan hasar ve ciddi komplikasyonlar ciddi bir şekilde önlenebilmektedir. Tedavideki gecikmeler, cüzzama neden olan bakterilerin başkalarına bulaşması için daha fazla fırsat sağlayabilir. İlaç tedavisine başlandığında bakterinin bulaşması da durmaktadır. Antibiyotiklerle tedavi enfeksiyonu iyileştirebilir, ancak oluşmuş herhangi bir sinir hasarını veya fiziksel bozukluğu geri döndüremez. Bu sebeple cüzzam hastalığın mümkün olduğu kadar erken teşhis edilmesi ve tedavinin erken başlaması çok önemlidir.Cüzzamı tedavi etmek için iki veya üç antibiyotik kombinasyonu beraber kullanılabilmektedir. Bir kişinin 1-2 yıl boyunca bu tedaviye ihtiyacı vardır.Primer İlaçlar:Cüzzam Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularCüzzam hastalığı bulaşıcı mıdır? Cüzzam hastalığı nadir olarak bulaşan ve salgın oluşturmayan bir hastalıktır. Ortalama kuluçka süresi 2-4 yıldır. Cüzzamda bulaşma kaynağı sadece insandır. Tedavi edilmemiş hasta ile uzun süreli çok yakın ve sık temas sonucu ağız ve burun yoluyla damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşmaktadır. Cüzzamın oluşmasında kişilerin mikroba karşı bağışıklığının zayıf olması ve aktif cüzzamlı kişilerle uzun süreli yakın temas esas iki faktördür.Cüzzam virüs müdür yoksa bakteri mi? Cüzzam (lepra) mikrobu ilk olarak 1876’da Norveçli bir bilim insanı olan Dr. Gerhard Armauer Hansen tarafından keşfedilmiştir. Hastalık “Hansen hastalığı” olarak da adlandırılmaktadır. Cüzzam hastalığı (lepra), bakteri kökenli bir enfeksiyondur. Cüzam hastalığına Mycobacterium leprae bakterisi neden olmaktadır. Bakteri kökenli bir hastalık olduğu için tedavisi antibiyotik ilaçlarla yapılmaktadır.Cüzzam hastalığı nasıl önlenir?Cüzzam, bakteri kökenli ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Cüzzam olan ve tedavi görmemiş kişilerle uzun süreli, yakın fiziksel temasta bulunmamak cüzzamın önlenmesi açısından önemlidir. Cüzzam kısa süreli temasla, el sıkışmakla ve sarılmakla, birlikte yemek yemekle ya da cinsel temas ile bulaşmamaktadır.Cüzzamın tedavisi ne zaman bulundu? Cüzzam tedavisi 80’li yılların başında beri ilaç tedavisiyle kesin olarak yapılmaktadır. Türkiye’ de ise cüzzamın kontrol altına alınması konusundaki en kapsamlı ve en büyük girişim ise, 1976’da Prof. Dr. Türkan Saylan ve arkadaşları tarafından İstanbul’da kurulan “Cüzzamla Savaş Derneği” olarak kabul görmektedir. Türkiye'de cüzzam hastalığı bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar kapsamında yer almaktadır ve "Lepra Eradikasyon Programı" uygulanmaktadır. | 6,967 |
257 | Hastalıklar | Cushing Sendromu | Cushing sendromu, vücutta aşırı kortikosteroid ve özellikle kortizol düzeylerinin neden olduğu, vücudun çok fazla kortizol hormonu üretmesi sonucu meydana gelen bir durumdur. Karın bölgesinde kilo artışı ile birlikte halk arasında “ay dede yüzü” olarak bilinen yüzde yuvarlaklaşma fiziksel belirtileridir. İlaçla ve cerrahi yolla tedavisi yapılan cushing sendromu hastalığına zamanında müdahale edilmemesi ise tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Cushing sendromu, vücutta aşırı kortikosteroid ve özellikle kortizol düzeylerinin neden olduğu, vücudun çok fazla kortizol hormonu üretmesi sonucu meydana gelen bir durumdur. Karın bölgesinde kilo artışı ile birlikte halk arasında “ay dede yüzü” olarak bilinen yüzde yuvarlaklaşma fiziksel belirtileridir. İlaçla ve cerrahi yolla tedavisi yapılan cushing sendromu hastalığına zamanında müdahale edilmemesi ise tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Cushing Sendromu Nedir?Cushing sendromu (hiperkortizolizm), adrenal bezler tarafından vücutta çok fazla kortizol hormonunun üretilmesi sonucu oluşan nadir bir hastalıktır. Yüzde kızarıklık, omuzlar arasında bir kamburluk, yüzde yuvarlaklaşma ve ciltte pembe veya mor çatlaklar, cildin yağlanması ve kilo alımı ve karın bölgesinde yağ dokusu birikmesi cushing sendromu hastalığın semptomlarıdır. Vücudun stres tepkisine bağlı olarak ortaya çıkan cushing sendromuna kadınlarda erkeklere oranla daha sık rastlanır.Böbrek üstü bezlerinden salgılanan ve hayati önem taşıyan kortizol hormonun pek çok doku üzerinde etkisi bulunur. Ancak kortizol her ne kadar yaşamın devam etmesi için çok gerekli olsa da, bu hormonun vücutta ihtiyaç duyulandan fazla bulunması farklı sorunlara neden olur. Cushing sendromu ayrıca yüksek tansiyona, kemik kaybına ve bazı durumlarda tip 2 diyabete de yol açabilir.Cushing Sendromu Neden Olur?Hipofiz bezinin çok fazla adrenokortikotropin hormonu üretmesi sonucunda kortizol hormonu olması gerekenden daha yüksek seviyelere ulaşır ve bu durum cushing sendromunu meydana getirir. Cushing sendromu ayrıca dışarıdan yüksek dozlarda verilen kortizol içeren ilaçların kullanılması sonucu da oluşabilir.Cushing sendromu ayrıca böbrek üstü bezlerine ait kortizol salgılayan ve genellikle iyi huylu olan tümörlere bağlı olarak da gelişebilir. Bu tümörler iyi huylu tümörler olup kanser oluşumuna sebep olmaz. Cushing Sendromu Belirtileri Nelerdir?Özellikle karın bölgesindeki kilo artışı cushing sendromunun en belirgin semptomudur. Bu durum santral obezite olarak tanımlanır. Yüzde yuvarlaklaşma, yüzde kızarıklık, omuzlar arasında, özellikle orta kısım ve sırtın üst kısmında kilo alımı ve yağ dokusu birikintileri (bufalo kamburu), ciltte incelme, kolay morarma, karında ve koltuk altında kırmızı mor çatlaklar, yağlı cilt ve sivilce artışı de cushing sendromu belirtileri arasındadır.Cushing sendromu genellikle şu belirtilerle ortaya çıkar Kilonun karın bölgesinde toplanması (Santral obezite) Kol ve bacaklarda incelik, yüzde yuvarlaklaşma Yüz kızarıklığı Omuzlar arasında kilo alımı ve yağ dokusu birikintileri Karın, kalça, uyluk, göğüs ve koltuk altlarında pembe veya mor çatlaklar Cildin kırılganlaşması ve kolay morarması Yaraların iyileşmesinin yavaşlaması Ciltte akne veya sivilce oluşumu Aşırı terleme Kas zayıflığıBununla birlikte kan şekeri yüksekliği, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, kas güçsüzlüğü, kemik kırılganlığında artış, adet düzensizliği, tüylenme artışı, cinsel isteksizlik, sertleşme sorunları, depresyon, kaygı ve sinirlilik ile saç dökülmesi gibi belirtiler de görülebilir.Cushing Sendromu Tanısı Nasıl Konulur?Kortizol fazlalığının tanısı, bulguları olan kişilerde kan, idrar ve tükürükte kortizol düzeyleri incelenerek ve kortizolün baskılanmadığını ölçen testlerle konulur. Ayırıcı tanı için ise MR, tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır. Bazı durumlarda daha ileri anjiyografik işlemler de gerekebilir.İdrar ve kan testleri; hormon seviyelerini ölçerek vücudun aşırı kortizol üretip üretmediğini göstermektedir. İdrar testi için hastalardan 24 saatlik bir süre içinde idrarını toplaması istenebilir. Bununla birlikte ilgili doktor kortizolü uyarmak veya baskılamak için hormon ilaçları kullanılmadan önce ve sonra kortizol seviyesinin ölçülmesini sağlayan başka özel testler de önerebilir.Tükürük testi; normalde gün boyunca kortizol seviyeleri yükselip düşerken, Cushing Sendromu olmayan kişilerde kortizol seviyeleri akşamları önemli ölçüde azalmaktadır. Tükürük testinde gece geç saatlerde hastadan toplanan küçük bir tükürük örneği ile kortizol seviyesinin analiz edilmesi sağlanarak, hastalığın varlığı veya yokluğu belirlenebilir.BT veya MR taramaları, tümörler gibi anormallikleri tespit etmek için hipofiz ve böbrek üstü bezlerinin görüntülenmesini sağlar. Bu testler, Cushing sendromunun teşhis edilmesine yardımcı olur ve büyümüş yumurtalıklara sahip kadınlarda bir hormon bozukluğu olan polikistik yumurtalık sendromu gibi diğer tıbbi durumların dışlanmasını sağlar. Depresyon, yeme bozuklukları ve alkolizmin de kısmen Cushing sendromunu taklit edebileceği unutulmamalıdır.Cushing Sendromu Tedavisi Nasıl Yapılır?Ekzojen Cushing sendromunda tedavi, buna yol açan ilacın dozunun azaltılması ya da kesilmesi ile olur. Ancak bilinmelidir ki kortizol içeren ilaçların uzun süre kullanıldığında aniden kesilmesi uygun değildir. İlaçların tedricen doz azaltılarak hekim kontrolünde kesilmesi planlanmalıdır.Endojen Cushing sendromunun tedavisinde ise; kortizol fazlalığına neden olan hipofiz veya hipofiz dışı tümörün cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Cerrahi olarak tümörün tam çıkarılamadığı durumlarda radyocerrahi gibi ışın tedavileri de kullanılabilir. Tedavi seçenekleri arasında cerrahiye yardımcı olacak kortizol salgısını azaltan bazı ilaçlar da bulunmaktadır. Tedavi ne kadar erken başlarsa iyileşme şansı o derece artış gösterir.Cushing sendromuna yol açan sorun yüksek dozda glukokortikoid ilacıysa dozajın düşürülmesi hastalığın önüne geçer. Cushing sendromuna bir tümör neden oluyorsa tümörü temizlemek için ameliyat gerekebilir. Bazı durumlarda ise radyasyon tedavisi veya kortizol üretimini kontrol etmeye yönelik ilaçlar da alternatif tedavi yöntemleri arasındadır. Cushing Sendromu Hakkında Sık Sorulan SorularCushing sendromu kimlerde görülür?Nadir bir hastalık olan Cushing sendromunun görülme sıklığı milyonda 40-70 arasındadır. Cushing sendromu kadınlarda, obezite hastalarında ve kontrol altında olmayan yüksek tansiyon ile tip 2 diyabet hastalarında daha sık görülür.Cushing sendromuna neden olun tümörlerin kanser olma olasılığı var mıdır?Cushing sendromuna neden olan tümörler genellikle iyi huylu tümörlerdir. Ancak bazen hipofiz bezinin dışında gelişen bazı tümörler örneğin akciğer tümörü, ACTH hormonu üreterek kortizol hormonu fazlalığına yol açabilirler. Bu tabloya Ektopik ACTH sendromu denir.Cushing sendromu için hangi doktora gidilmelidir?Cushing sendromunun tanı ve tedavisi için endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanına gidilmelidir.Cushing sendromu tedavi edilmezse ne gibi sonuçlar doğurur?Cushing sendromu tedavi edilmezse metabolik, hematolojik ve nörolojik ciddi sorunlara yol açabilir. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, enfeksiyona yatkınlık, kaburga kırıkları ve ayaklardaki kemik kırıkları gibi olağandışı kemik kırıkları, kas kütlesi ve kas gücü kaybı, bacak ve akciğerde pıhtı oluşumu, inme ve kalp krizi, depresyon gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.Cushing sendromu bitkisel tedavi yöntemleri ile tedavi edilir mi?Cushing sendromu bitkisel tedavi yöntemleri ile tedavi edilemez.Cushing sendromu hastaları nasıl beslenmelidir?Cushing sendromunun etkilerini azaltmak ve kontrol altında tutmak için kişinin beslenme alışkanlıkları büyük önem taşımaktadır. Kortizol fazlalığının yağ dağılım bozukluğu, kan şekeri yüksekliği, tansiyon ve kolesterol yüksekliği yapma potansiyeli bulunmaktadır. Bu sebeple cushing sendromu hastalarının aşağıdaki beslenme önerilerini uygulamaları gerekir: Cushing sendromu nedeniyle alınan fazla kiloların azaltılabilmesi için besleyici, sağlıklı ve az kalorili besinler tüketilmeli, Yaşanabilecek kemik kaybını önlemek amacıyla kalsiyumdan zengin besinler tüketilmeli ve yeterince D vitamini alınmaya çalışılmalı, Yüksek tansiyonun önüne geçmek için fazla sodyum alımından kaçınılmalı, yemeklere tuz katılmamalı ve tuzdan fakir gıdalar tüketilmelidir. Turşu, konserve, cips ve işlenmiş et ürünlerinden uzak durulmalıdır. Yüksek kolesterol oluşumunu engellemek için yağlı yiyeceklerden uzak durulmalı ve yüksek lifli taze sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenmeye geçilmelidir Karbonhidrat metabolizmasını kontrol altında tutmak için şeker tüketimi de olabildiğince azaltılmalıdır.Cushing sendromu tehlikeli midir?Cushing sendromu en kısa sürede tedavi edilmelidir. Tedavi edilmeyen cushing hastalığı hayatı tehdit edecek sonuçlar doğurabilir.Cushing sendromu testleri hangileridir?Cushing sendromunun teşhisinde kanda ve idrarda bakılan kortizol, ACTH gibi testler ile kortizol baskılanma testleri (dexametazon supresyon testleri) ve kortizol salgılayan odağın araştırıldığı görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır.Cushing sendromu hamile kalmaya engel olur mu?Kortizol yüksekliği, adet düzensizliği ve ovulasyon (yumurtlama) sorunlarına yol açarak, gebeliği engelleyebilir. Bununla birlikte oluşan gebeliklerin düşük ile sonuçlanmasına yol açabilir. Bu nedenle Cushing sendromu tanısı konulan hastalarda öncelikle hastalığın tedavisi ve sonrasında gebeliğe izin verilmesi tercih edilmelidir.Gebelik sırasında çıkan Cushing sendromunda ise farklı yöntemlerle tanı konulur ve genellikle gebeliğin en risksiz dönemi kabul edilen ikinci trimesterda tedavi planlanır.İyatrojenik Cushing sendromu nedir?Başka hastalıklar nedeniyle uzun süre yüksek dozlarda kortizol içeren ilaçların kullanılması sonucu oluşan tabloya İyatrojenik Cushing sendromu (Ekzojen) denilir.Cushing sendromu görülme sıklığı nedir?Cushing sendromu milyonda 40-70 aralığında görülmektedir.Cushing sendromu hangi cinsiyette daha çok görülür?Bu hastalık kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülür.Cushing sendromu çocuklarda görülür mü? Cushing sendromu daha az olmakla birlikte çocuklarda da görülebilir.Cushing hastalığı bulaşıcı mıdır?Cushing sendromunun herhangi bir yolla bulaşması söz konusu değildir.Cushing sendromu tekrarlar mı?Cushing sendromu bazen kortizol fazlalığına yol açan lezyon cerrahi olarak tam çıkarılmadığında veya cerrahiden sonra tekrar oluştuğunda tekrarlayabilir. Bu sebeple tedaviden sonra hastaların düzenli kontrollerini ihmal etmemesi önem taşımaktadır.Kortizol ne işe yarar? Kortizol vücutta kan basıncını düzenlemeye yardımcı olurken; bağışıklık sisteminin düzenli çalışması, kalbin ve kan damarlarının normal şekilde çalışmasını sağlar. Bununla birlikte kortizol, vücudunuzun strese tepki vermesine yardımcı olur. Ayrıca vücudunuzda proteinleri, karbonhidratları ve yağları enerjiye dönüştürme şeklini de düzenler.
Cushing Sendromu Nedir?Cushing sendromu (hiperkortizolizm), adrenal bezler tarafından vücutta çok fazla kortizol hormonunun üretilmesi sonucu oluşan nadir bir hastalıktır. Yüzde kızarıklık, omuzlar arasında bir kamburluk, yüzde yuvarlaklaşma ve ciltte pembe veya mor çatlaklar, cildin yağlanması ve kilo alımı ve karın bölgesinde yağ dokusu birikmesi cushing sendromu hastalığın semptomlarıdır. Vücudun stres tepkisine bağlı olarak ortaya çıkan cushing sendromuna kadınlarda erkeklere oranla daha sık rastlanır.Böbrek üstü bezlerinden salgılanan ve hayati önem taşıyan kortizol hormonun pek çok doku üzerinde etkisi bulunur. Ancak kortizol her ne kadar yaşamın devam etmesi için çok gerekli olsa da, bu hormonun vücutta ihtiyaç duyulandan fazla bulunması farklı sorunlara neden olur. Cushing sendromu ayrıca yüksek tansiyona, kemik kaybına ve bazı durumlarda tip 2 diyabete de yol açabilir.Cushing Sendromu Neden Olur?Hipofiz bezinin çok fazla adrenokortikotropin hormonu üretmesi sonucunda kortizol hormonu olması gerekenden daha yüksek seviyelere ulaşır ve bu durum cushing sendromunu meydana getirir. Cushing sendromu ayrıca dışarıdan yüksek dozlarda verilen kortizol içeren ilaçların kullanılması sonucu da oluşabilir.Cushing sendromu ayrıca böbrek üstü bezlerine ait kortizol salgılayan ve genellikle iyi huylu olan tümörlere bağlı olarak da gelişebilir. Bu tümörler iyi huylu tümörler olup kanser oluşumuna sebep olmaz. Cushing Sendromu Belirtileri Nelerdir?Özellikle karın bölgesindeki kilo artışı cushing sendromunun en belirgin semptomudur. Bu durum santral obezite olarak tanımlanır. Yüzde yuvarlaklaşma, yüzde kızarıklık, omuzlar arasında, özellikle orta kısım ve sırtın üst kısmında kilo alımı ve yağ dokusu birikintileri (bufalo kamburu), ciltte incelme, kolay morarma, karında ve koltuk altında kırmızı mor çatlaklar, yağlı cilt ve sivilce artışı de cushing sendromu belirtileri arasındadır.Cushing sendromu genellikle şu belirtilerle ortaya çıkarBununla birlikte kan şekeri yüksekliği, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, kas güçsüzlüğü, kemik kırılganlığında artış, adet düzensizliği, tüylenme artışı, cinsel isteksizlik, sertleşme sorunları, depresyon, kaygı ve sinirlilik ile saç dökülmesi gibi belirtiler de görülebilir.Cushing Sendromu Tanısı Nasıl Konulur?Kortizol fazlalığının tanısı, bulguları olan kişilerde kan, idrar ve tükürükte kortizol düzeyleri incelenerek ve kortizolün baskılanmadığını ölçen testlerle konulur. Ayırıcı tanı için ise MR, tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır. Bazı durumlarda daha ileri anjiyografik işlemler de gerekebilir.İdrar ve kan testleri; hormon seviyelerini ölçerek vücudun aşırı kortizol üretip üretmediğini göstermektedir. İdrar testi için hastalardan 24 saatlik bir süre içinde idrarını toplaması istenebilir. Bununla birlikte ilgili doktor kortizolü uyarmak veya baskılamak için hormon ilaçları kullanılmadan önce ve sonra kortizol seviyesinin ölçülmesini sağlayan başka özel testler de önerebilir.Tükürük testi; normalde gün boyunca kortizol seviyeleri yükselip düşerken, Cushing Sendromu olmayan kişilerde kortizol seviyeleri akşamları önemli ölçüde azalmaktadır. Tükürük testinde gece geç saatlerde hastadan toplanan küçük bir tükürük örneği ile kortizol seviyesinin analiz edilmesi sağlanarak, hastalığın varlığı veya yokluğu belirlenebilir.BT veya MR taramaları, tümörler gibi anormallikleri tespit etmek için hipofiz ve böbrek üstü bezlerinin görüntülenmesini sağlar. Bu testler, Cushing sendromunun teşhis edilmesine yardımcı olur ve büyümüş yumurtalıklara sahip kadınlarda bir hormon bozukluğu olan polikistik yumurtalık sendromu gibi diğer tıbbi durumların dışlanmasını sağlar. Depresyon, yeme bozuklukları ve alkolizmin de kısmen Cushing sendromunu taklit edebileceği unutulmamalıdır.Cushing Sendromu Tedavisi Nasıl Yapılır?Ekzojen Cushing sendromunda tedavi, buna yol açan ilacın dozunun azaltılması ya da kesilmesi ile olur. Ancak bilinmelidir ki kortizol içeren ilaçların uzun süre kullanıldığında aniden kesilmesi uygun değildir. İlaçların tedricen doz azaltılarak hekim kontrolünde kesilmesi planlanmalıdır.Endojen Cushing sendromunun tedavisinde ise; kortizol fazlalığına neden olan hipofiz veya hipofiz dışı tümörün cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Cerrahi olarak tümörün tam çıkarılamadığı durumlarda radyocerrahi gibi ışın tedavileri de kullanılabilir. Tedavi seçenekleri arasında cerrahiye yardımcı olacak kortizol salgısını azaltan bazı ilaçlar da bulunmaktadır. Tedavi ne kadar erken başlarsa iyileşme şansı o derece artış gösterir.Cushing sendromuna yol açan sorun yüksek dozda glukokortikoid ilacıysa dozajın düşürülmesi hastalığın önüne geçer. Cushing sendromuna bir tümör neden oluyorsa tümörü temizlemek için ameliyat gerekebilir. Bazı durumlarda ise radyasyon tedavisi veya kortizol üretimini kontrol etmeye yönelik ilaçlar da alternatif tedavi yöntemleri arasındadır. Cushing Sendromu Hakkında Sık Sorulan SorularCushing sendromu kimlerde görülür?Nadir bir hastalık olan Cushing sendromunun görülme sıklığı milyonda 40-70 arasındadır. Cushing sendromu kadınlarda, obezite hastalarında ve kontrol altında olmayan yüksek tansiyon ile tip 2 diyabet hastalarında daha sık görülür.Cushing sendromuna neden olun tümörlerin kanser olma olasılığı var mıdır?Cushing sendromuna neden olan tümörler genellikle iyi huylu tümörlerdir. Ancak bazen hipofiz bezinin dışında gelişen bazı tümörler örneğin akciğer tümörü, ACTH hormonu üreterek kortizol hormonu fazlalığına yol açabilirler. Bu tabloya Ektopik ACTH sendromu denir.Cushing sendromu için hangi doktora gidilmelidir?Cushing sendromunun tanı ve tedavisi için endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanına gidilmelidir.Cushing sendromu tedavi edilmezse ne gibi sonuçlar doğurur?Cushing sendromu tedavi edilmezse metabolik, hematolojik ve nörolojik ciddi sorunlara yol açabilir. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, enfeksiyona yatkınlık, kaburga kırıkları ve ayaklardaki kemik kırıkları gibi olağandışı kemik kırıkları, kas kütlesi ve kas gücü kaybı, bacak ve akciğerde pıhtı oluşumu, inme ve kalp krizi, depresyon gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.Cushing sendromu bitkisel tedavi yöntemleri ile tedavi edilir mi?Cushing sendromu bitkisel tedavi yöntemleri ile tedavi edilemez.Cushing sendromu hastaları nasıl beslenmelidir?Cushing sendromunun etkilerini azaltmak ve kontrol altında tutmak için kişinin beslenme alışkanlıkları büyük önem taşımaktadır. Kortizol fazlalığının yağ dağılım bozukluğu, kan şekeri yüksekliği, tansiyon ve kolesterol yüksekliği yapma potansiyeli bulunmaktadır. Bu sebeple cushing sendromu hastalarının aşağıdaki beslenme önerilerini uygulamaları gerekir:Cushing sendromu tehlikeli midir?Cushing sendromu en kısa sürede tedavi edilmelidir. Tedavi edilmeyen cushing hastalığı hayatı tehdit edecek sonuçlar doğurabilir.Cushing sendromu testleri hangileridir?Cushing sendromunun teşhisinde kanda ve idrarda bakılan kortizol, ACTH gibi testler ile kortizol baskılanma testleri (dexametazon supresyon testleri) ve kortizol salgılayan odağın araştırıldığı görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır.Cushing sendromu hamile kalmaya engel olur mu?Kortizol yüksekliği, adet düzensizliği ve ovulasyon (yumurtlama) sorunlarına yol açarak, gebeliği engelleyebilir. Bununla birlikte oluşan gebeliklerin düşük ile sonuçlanmasına yol açabilir. Bu nedenle Cushing sendromu tanısı konulan hastalarda öncelikle hastalığın tedavisi ve sonrasında gebeliğe izin verilmesi tercih edilmelidir.Gebelik sırasında çıkan Cushing sendromunda ise farklı yöntemlerle tanı konulur ve genellikle gebeliğin en risksiz dönemi kabul edilen ikinci trimesterda tedavi planlanır.İyatrojenik Cushing sendromu nedir?Başka hastalıklar nedeniyle uzun süre yüksek dozlarda kortizol içeren ilaçların kullanılması sonucu oluşan tabloya İyatrojenik Cushing sendromu (Ekzojen) denilir.Cushing sendromu görülme sıklığı nedir?Cushing sendromu milyonda 40-70 aralığında görülmektedir.Cushing sendromu hangi cinsiyette daha çok görülür?Bu hastalık kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülür.Cushing sendromu çocuklarda görülür mü? Cushing sendromu daha az olmakla birlikte çocuklarda da görülebilir.Cushing hastalığı bulaşıcı mıdır?Cushing sendromunun herhangi bir yolla bulaşması söz konusu değildir.Cushing sendromu tekrarlar mı?Cushing sendromu bazen kortizol fazlalığına yol açan lezyon cerrahi olarak tam çıkarılmadığında veya cerrahiden sonra tekrar oluştuğunda tekrarlayabilir. Bu sebeple tedaviden sonra hastaların düzenli kontrollerini ihmal etmemesi önem taşımaktadır.Kortizol ne işe yarar? Kortizol vücutta kan basıncını düzenlemeye yardımcı olurken; bağışıklık sisteminin düzenli çalışması, kalbin ve kan damarlarının normal şekilde çalışmasını sağlar. Bununla birlikte kortizol, vücudunuzun strese tepki vermesine yardımcı olur. Ayrıca vücudunuzda proteinleri, karbonhidratları ve yağları enerjiye dönüştürme şeklini de düzenler. | 7,365 |
258 | Hastalıklar | Covid-19 (Koronavirüs) | Koronavirüs, 2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkması ile birlikte, 3 yıl süre ile tüm Dünya'yı etkisi altına alan ve pandemiye neden olan SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu kaynaklı bulaşıcı bir hastalıktır. Covid-19'un en yaygın belirtileri ateş, öksürük, yorgunluk, kas ağrıları, baş ağrısı, iştahsızlık ve tat veya koku kaybıdır.Koronavirüs, 2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkması ile birlikte, 3 yıl süre ile tüm Dünya'yı etkisi altına alan ve pandemiye neden olan SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu kaynaklı bulaşıcı bir hastalıktır. Covid-19'un en yaygın belirtileri ateş, öksürük, yorgunluk, kas ağrıları, baş ağrısı, iştahsızlık ve tat veya koku kaybıdır.
Koronavirüs (Covid-19) Nedir?Koronavirüs (corona virüsü), SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu, soğuk algınlığı, grip veya zatürre gibi hissettirebilen solunum semptomları ve yüksek ateş gibi belirtiler ile ortaya çıkan oldukça bulaşıcı bir hastalıktır. Covid-19 kaynaklı ortaya çıkan koronavirüs belirtileri vücutta kırgınlık hissi, öksürük, yüksek ateş, nefes darlığı, aşırı halsizlik, kas ve eklem ağrıları, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile tat ve koku kaybıdır. Koronavirüs özellikle kronik hastalığı olanlar kişilerde ciddi solunum sorunlarına neden olabilmektedir.Koronavirüs'ün yakın temas ve damlacık yoluyla kişiden kişiye bulaştığı bilinir. Bu sebeple hastalık şüphesi taşıyan kişilerle yakın temas kurmamak, aynı ortamda bulunma mecburiyeti olsa bile maske takılması büyük önem taşır.Virüse yakalanan ve covid olan çoğu kişi genellikle hastalığı hafif geçirir. Hafif geçirilmesinin yanında orta şiddette solunum yolu hastalığı da yaşanabilir ancak genel olarak özel tedavi gerektirmeden iyileşme yaşanır. Ancak bazı kişiler covid'i daha şiddetli bir şekilde yaşar. Bunun sebebi başta bağışıklık sisteminin düşük olmasıyla birlikte kronik hastalıklara sahip olunmasıdır. Özellikle 65 yaş üstü kişiler, yaşlılar, kardiyovasküler hastalıkları olanlar, KOAH hastaları, diyabet ve kronik solunum yolu hastalığı veya kanser gibi altta yatan tıbbi rahatsızlıkları olanların koronavirüs'ü ağır semptomlarla geçirme riski yüksektir. Bu kişilerin gerekirse hastane ortamında tıbbi tedavi alması gerekir. Koronavirüs (Covid-19) Nasıl Bir Hastalıktır?Koronavirüs, COVID-19, Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu'nu (SARS) içeren geniş bir solunum yolu virüsü ailesine ait bir hastalıktır. Belirtileri grip ve soğuk algınlığı ile benzerlik gösteren covid vakalarında özellikle kronik hastalıkları olan kişilerin hastalığı ağır geçirme riski daha fazladır. Virüs, enfekte bir kişinin öksürmesi, hapşırması, konuşması, şarkı söylemesi veya nefes alması sırasında küçük sıvı parçacıkları halinde ağız veya burnundan başka bir kişiye geçerek bulaşabilir. Bu parçacıklar daha büyük solunum damlacıklarından daha küçük aerosollere kadar değişir. Örneğin bükülmüş bir dirseğe öksürerek solunum kurallarını uygulamak ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız iyileşene kadar evde kalıp kendinizi izole etmek önemlidir. Bu izolasyon özellikle virüsün başka insanlara bulaşmasını engellemeye yardımcı olur. İzole olunmasa bile kişinin bulunduğu ortamlarda maske takması da faydalı bir önlemdir.Koronavirüs (Covid-19) Varyantları Nelerdir?Covid-19'a neden olan SARS-CoV-2 virüsü devamlı olarak mutasyona uğradığı çok için çok sayıda varyant türemektedir. Varyantlar genel olarak omicron varyantının soyundan gelişmektedir. Dikkata değer, yaygınlığı bulunan covid varyantları şu şekildedir:Omicron (Mu) VaryantıMu varyantı ilk kez tarihler Ocak 2021’i gösterdiğinde Kolombiya’da tespit edildi. Dünya Sağlık Örgütü MU varyantının bilimsel olarak B.1.621 olarak adlandırdı.Dünya Sağlık Örgütü’nün haftalık bülteninde ‘bağışıklık kaçışının potansiyel özelliklerini gösteren bir mutasyonlar kümesine sahip’ olarak tanımlanmaktadır. Mu varyantının Kolombiya ve Ekvador'da vakaların yüzde 39 ve yüzde 13'ünü oluşturduğu bu ülkelerde zemin kazandığı görülmektedir. Public Health England tarafından tarafından Ağustos ayında yayınlanan Mu varyantına ilişkin bir risk değerlendirmesinde, MU varyantının aşılamadan kaynaklanan bağışıklığa karşı en az Beta varyantı kadar dirençli olduğunu gösteren laboratuvar çalışması sonuçlarının altı çizilse de bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç görülmektedir.Delta Varyantı5 Ekim 2020'de Hindistan'da tespit edilen, SARS-CoV-2'nin mutasyona uğramış, diğer covid-19 varyantlarından daha bulaşıcı olan B.1.617.2 (Delta) varyantıdır.Eris VaryantıŞubat 2023'te tespit edilen, DSÖ tarafından izlenen varyantlar listesinde 5. sırada konumlanan eris varyantı koronavirüs'ün omicron varyantının mutasyona uğramış türüdür. EG.5.1 olarak da bilinmektedir. Eylül 2023'de Türkiye'de de 9 kişide görüldüğü açıklanmıştır.Pirola VaryantıPirola varyantı, daha hızlı bulaşabilen ve aşıdan kaçma olasılığı olan BA.2.86 adı verilen omicron varyantının mutasyona uğramış halidir.JN1 Varyantıİlk olarak ABD'de ortaya çıkan JN1 varyantı, BA.2.86 varyantının spike proteininde türeyen, covid-19'un mutasyona uğramış yeni varyantıdır.Covid-19 XEC Varyantıİlk olarak Almanya'da ortaya çıkan XEC varyantı, KS.1.1 ve KP.3.3 varyantlarının bir kombinasyonu olan omicron varyantının alt soyudur. Havalar soğudukça daha baskın bir hal alabileceği değerlendirilmektedir.Aşılar varyant değiştiren COVID-19 virüslerine karşı bile kişileri koruyabilmektedir. COVID-19 virüsünün etkili olduğu dönemde şu varyantları geliştirmiştir ve bunlar Alfa (İngiltere), beta (Güney Afrika), gama (Brezilya), delta (Hindistan) ve epsilon (Kaliforniya) olarak sınıflandırılmaktadır. Bu varyantlar diğer varyantlardan daha çabuk bulaştığı gözlemlenmiştir.Koronavirüs (Covid-19) Belirtileri Nelerdir?Koronavirüs (covid-19) için yaygın belirtiler tat-koku kaybı, boğaz ağrısı, ateş, baş ağrısı, yorgunluk, vücut ağrısı, öksürük, nefes darlığı ve ishaldir. Koronavirüs hastalığında enfekte olma ile semptomları gösterme arasındaki süre genellikle 2-14 gün arasında değişir. COVID-19 belirtileri şunları içerir: Kas, eklem ve vücut ağrısı Boğaz ağrısı ve şiddetli öksürük İshal Nefes darlığı Baş ağrısı Aşırı halsizlik ve bitkinlik Ateş ve titreme Tat ve koku kaybı covid-19'un yaygın belirtileridir.Koronavirüste bulantı ve kusma, Burun tıkanıklığı veya akıntısı ve bilinç bulanıklığı da görülebilir. Ayrıca şiddetli vakalarda zatürre, ağır solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm riski söz konusudur.Koronavirüse yakalanan bazı kişilerde hastalık hafif bir şekilde görülürken bazılarında ise hiçbir belirti yaşanmadan virüs vücuda girer ve sonra kaybolur. Ancak bazı durumlarda COVID-19 solunum yetmezliğine, kalıcı akciğer ve kalp kası hasarına , sinir sistemi sorunlarına ve böbrek yetmezliğine veya ölüme yol açabilir.Covid-19 Belirtileri Ne Kadar Sürede Ortaya Çıkar?Koronavirüs hastalığında kuluçka dönemi olarak bilinen, enfekte olma ile semptomları gösterme arasındaki süre, 2-14 gün arasında değişir. Semptomların ortaya çıkması süresi ortalama olarak 5 gündür. Ortaya çıkan bu semptomlar çok hafif veya şiddetli olarak seyredebilir. Hastaların yaklaşık %80'inde Covid-19 yalnızca hafif semptomlara neden olmaktadır.Koronavirüsün yol açabildiği ciddi semptomlar ise şu şekilde sıralanabilir: Solunumda güçlük çekme veya nefes darlığı Göğüs ağrısı ve göğüste baskı hissi Konuşma veya hareket kaybı Uyanamama (uykudan uyanma). Mavimsi dudaklar veya yüz Bilinç bulanıklığıKoronavirüsten En Çok Kimler Etkilenmektedir?Koronavirüs için risk teşkil eden, en çok etkilenmesi muhtemel olanlar özellikle yaşlılar, kanser ya da bağışıklığı baskılayan hastalıkları olanlar ve akciğer hastalıkları bulunanlardır ve bu kişilerde hastalık ağır şekilde seyredebilir. Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin neredeyse tamamında altta yatan farklı hastalıkların varlığının söz konusu olduğu söylenebilir.Koronavirus herkesi etkileyebilir ancak eldeki verilere göre koronavirüsün ciddi komplikasyonlarına en duyarlı olduğ belirlenen kişi grupları şunlardır: İleri yaştaki kişiler Bağışıklık sistemi zayıf olanlar Kanser hastaları Akciğer hastalığı olan kişiler Diyabet (şeker hastalığı) olanlar Hipertansiyon hastaları Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar Kronik sağlık sorunuKoronavirüs Nasıl Teşhis Edilir?Ortaya çıkan semptom ve şikayetler sonrasında doktor COVID-19 için bir teste ihtiyacınız olduğunu düşünürse kesin tanı için kişiye PCR testi yapılır. PCR testi için kişiden alınan sürüntü örneği incelenmek üzere laboratuvara gönderilir ve sonuç bekleniyor. PCR testi pizitif ise kişinin koronavirüs teşhisi kesinleşir.Koronavirüs Tedavisi Nasıl Yapılır?Covid testi pozitif çıkan kişi için belirtilerin hafifletilmesi ve hastalığın atlatılması için viral ilaçlar verilir. İlaçların kullanılmıyla birlikte kişinin vücut direncini artırmak için de yapması gerekenler söz konusudur. Öncelikle hastalık süresince bol su içilmelidir. Özellikle vücutta biriken toksinleri atmak için sıvı alımı önemlidir. Koronavirüs tedavisi süresince C vitamini zengini limon, portakal, greyfurt, mandalina ve kivi gibi bağışıklık sistemini güçlendiren meyveler tüketilmelidir.Doğal tüketimin yanı sıra vücut direncini artırmak ve bağışıklığı güçlendirmek için takviyeler de alınabilir. İlaç, doğal beslenme ve takviyelerle birlikte koronavirüs'ün vücuttan atılması söz konusu olabilir. Ancak kronik hastalıkları olan ve hastalığa yakalanmış kişiler için kimi zaman hastanede müdahale de gerekebilir. Bu kişiler için oksijen desteği gerekebilir ve süreç hastane ortamında takip edilir.Koronavirüsten Korunma Yolları Nelerdir?Bilinen koronavirüs önlemleri olan maske kurallarına uyulması, sosyal mesafe kurallarına dikkat edilmesi, düzenli el yıkanması, hijyen kurallarına uyulması, bağışıklığı güçlendirici sağlıklı besinler tüketilmesini içermektedir. Kişilerle 1.5 metre mesafesini korumak Koruyucu maske takmak Elleri sık sık, 20 saniye süreyle su ve sabunla yıkamak Küçük çocuklara hijyen kurallarını sürekli hatırlatmak, ellerini yıkamasını sağlamak Su ve sabun bulunamıyorsa, alkol bazlı bir el dezenfektanı kullanmak Öksürürken veya hapşırırken, ağzı ve burnu kağıt mendille kapatmak ardından mendili mutlaka çöpe atmak Kirli ellerle ağza, burna ve gözlere dokunmamak Hastalarla aynı tabaktan yemek yemek, aynı bardağı paylaşmaktan veya yakın temastan kaçınmak Kapı kolları ve oyuncaklar gibi sık dokunulan yüzeyleri temizlemek ve dezenfekte etmek Riskli bölgelere seyahat edilmesi gerekiyorsa hayvanlarla temas öncesi ve sonrası düzenli olarak ellerinizi yıkamak Hasta hayvanlarla temastan kaçınmak Çiğ ya da iyi pişmemiş hayvan ürünlerini tüketmemekKoronavirüs Aşıları Hangileridir?Koronavirüs (covid-19) için Türkiye'de dahil olmak üzere pek çok ülkede aşı geliştirilmiştir. Yaygın olarak bilinen ve kullanılan aşılar şunlardır: Biontech Aşısı Moderna Aşısı Astrazeneca Aşısı Sputnik V Aşısı Sinovac (CoronaVac) Aşısı Turkovac Sinopharm AşısıKoronavirüs için eski teknoloji ile üretilen ve yeni teknoloji ile üretilen aşılar bulunmaktadır. Eski tip teknoloji ile üretilenler inaktif aşılardır. Bunlar çok uzun yıllardır aşina olduğumuz aşılardır. Sinovac aşısı böyle inaktif bir aşıdır. Bunun kendine göre pek çok kolaylığı bulunmaktadır. Örneğin buzdolabında saklanabilir. Bu sayede transferi kolaydır. En ücra kasabalara, köylere kadar gönderilebilir. Dayanıklılığı yüksektir. Bildiğimiz bir teknik olduğundan daha güvenilir ve yan etkileri daha azdır. Olumsuz tarafı ise hazırlaması uzun ve zahmetlidir. İnaktif bir aşı üretmek için virüsün önce laboratuvarda çoğaltılması ve daha sonra inaktive edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla laboratuvarda bulaş riski ile birlikte daha uzun sürede daha az sayıda aşı üretilmesi gibi bazı dezavantajları bulunmaktadır. Bunun yanında daha yeni teknoloji aşılar ise mesajcı RNA aşılarıdır. Dünyada kullanılan Pfizer/BioNTech ve Moderna aşılarıdır. Yine Oxford- AstraZeneca aşısı ve Rusya’nın Sputnik V’si gibi benzer aşılar vardır. Bütün bu aşıların etkinlik açısından birbirine bir üstünlükleri bulunmamaktadır. Etkinlik açısından birbirine yakın sonuçlar verdiklerini söylemek mümkündür.Covid-19 hastalığına genel bir bakış COVID-19'a neden olan virüs,yaygın olarak yakın temas halindeki kişiler arasında havadaki küçük sıvı damlacıkları yoluyla yayılır. COVID-19'a yakalanan birçok kişide şiddetli semptomlar görülmez. Kimi zaman baş ağrısı, boğaz ağrısı, ateş, nefes darlığı, öksürük ve tat-koyu kaybı olsa da bunlar kısa süre içinde antiviral ilaçlar ve dinlenme ile birlikte geçer. Ancak yaşlı yetişkinler ve belirli tıbbi rahatsızlıkları olan kişilerde COVID-19 , hastanede bakım ihtiyacına gerek duyabilir. Covid'in diğer hastalıklarla birleşip ölüme yol açabildiği vakalar da hala etkisini sürdürüyor. COVID-19 aşısını güncel tutmak, ciddi hastalıkları, COVID-19 nedeniyle hastane bakımı ihtiyacını ve COVID-19'dan ölümü önlemeye yardımcı olabildiği değerlendirilir. Ayrıca koronavirüsün yayılmasını önlemeye yardımcı olabilecek diğer yollar arasında içinde bulunulan mekanın havalanması, fiziksel mesafe, doğru ortamda maske takma ve hijyen hassasiyeti yer alır. İlaç ise viral enfeksiyonun etkisini sınırlayabilir. Çoğu insan uzun vadeli etkiler olmadan iyileşir ancak bazı kişilerde aylarca süren semptomlar devam edebilir. Özellikle tat-koku kaybının uzun süre eski haline dönmediği de bilinir.Koronavirüs (Covid-19) Hakkında Sık Sorulan SorularKoronavirüs nasıl anlaşılır?Covid-19 hastalığında semptomlar genelde tüm varyantlarda benzerdir. Koronavirüs belirtilerinde varyanta göre semptomların şiddeti değişkenlik gösterebilmekle birlikte, yaygın covid-19 belirtileri, ateş, öksürük, nefes darlığı, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı veya burun akıntısı, tat ve koku kaybı, baş ağrıs, ishal, halsiz hissetme ile kas ve vücut ağrılarıdır.Koronavirüs'ün en belirgin semptomları nelerdir?Koronavirüs genel olarak tat-koku kaybı, öksürük, nefes darlığı, halsizlik, kas ağrıları ve burun akıntısı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu belirtiler covid-19'un en yaygın belirtileri olarak görülür. Ancak kronik akciğer hastalığı veya KOAH olanlarla birlikte kronik kalp hastalığına sahip bireylerde daha şiddetli semptomlar ortaya çıkabilir.Grip ve Covid-19 arasındaki farklar nelerdir?Koronavirüste nefes darlığı, şiddetli öksürük, yüksek ateş, tat ve koku kaybı, ishal, bitkinlik, yoğun kas ve vücut ağrıları gibi belirtiler yaygındır. Gripte ise tat ve koku kaybı ve nefes darlığı çok daha nadirdir ya da hiç bu semptomlar yaşanmaz.Biontech aşısının etkinliği ne kadar? Pfizer-Biontech aşısının hem ilk dozdan sonra koruyuculuğun başlaması hem de bulaşmayı engelleme açısından etkili olduğuna yönelik araştırma sonuçları mevcuttur. Koronavirüs (Covid-19) kaç günde geçer?Koronavirüsün atlatılması, covid-19 olan bir kişinin iyileşme süreci bağışıklığına, yaşına, cinsiyetine, altta eşlik eden hastalıklara göre değişmekle birlikte, ortalama olarak 10-14 günde iyileşir. Ancak özellikle altta kronik hastalıkları olanlarlarda koronavirüslerin yaklaşık %30’unda tamamen iyileşme sürecinin 3 aya, yaklaşık %10’unda ise 6 aya kadar sürebilmektedir.Anne adayları diğer bireylere kıyasla coronavirüs veya diğer enfeksiyonlar açısından daha riskli bir grupta mı yer alır?Yeni tip Coronavirus (SARS-CoV-2) hamile kadınlar için daha riskli olduğuna dair bilimsel çalışmalar halen yeterli değildir; ancak hamile kadınlardaki immünolojik ve fizyolojik değişiklikler viral enfeksiyonlara karşı daha hassas olmalarına neden olmaktadır. Bu sebeple gebe kadınların viral enfeksiyonlara karşı (Corona virüsün yol açtığı daha önceki enfeksiyonlarda olduğu gibi) ağır hastalık, hayati tehlike açısından daha riskli grupta oldukları söylenebilir. Bir anne adayına corona virüs bulaşırsa gebelik de risk altına girebilir mi?Geçmişteki Corona virüs çeşitleri (SARS ve MERS salgınlarında) ile olan hastalıklarda, düşükler ve ölü doğum vakaları bildirilmiştir. Fakat şimdiki salgına neden olan Corona virüsun (COVID-19 hastalığı) gebelik üzerine etkisi konusunda yayınlanan tek bilimsel makalede (LANCET 12 .O2.2020) enfeksiyonu kapmış anne adaylarının doğum sonrası bebeklerinde herhangi bir Corona virüse ait sağlık problemine rastlanılmamıştır.Hamilelik sırasında coronavirüs geçirmiş kişilerin çocukları doğduğunda olası bir durumda risk grubunda mıdır? Bununla ilgili yapılan tek vaka çalışmasında, COVID- 19 pozitif anneden doğan bebeklerde olumsuz durum olarak erken doğum ve buna bağlı bebekte olabilecek riskler saptanmıştır ama uzun dönemde çocuğun sağlığına etkisi ile ilişkili kesin bir bilgi yoktur.Koronavirüs (Coronavirüs) anne sütüyle bulaşır mı?Virüs enfeksiyonu yakın temasla insandan insana damlacık yoluyla geçen veya öksürme, hapşırma ile bulaşan bir enfeksiyondur. Tek vaka serisinde COVID-19 enfeksiyonu olan annenin sütünde virüse rastlanılmamıştır.Covid-19 mutasyonu türleri nedir?Bugüne kadar 3 farklı mutant varyant tespit edildi. Bunlar, İngiltere suşu, Brezilya suşu ve Güney Afrika suşudur. Bu varyantların %60 daha kolay yayıldığı bilinmektedir. Bugün dünyada yayılmakta olan bu varyantlardır. Ancak mortalitesinin daha yüksek olduğuna dair bir veri bulunmamaktadır. Genellikle minimal mutasyonlar, genetik değişiklikler virüsün davranışında bir farklılığa yol açmazlar. Ancak aynı anda birden fazla yerde çok fazla sayıda dizilim değişir ise bu, virüsün hem öldürme gücünü hem yayılma gücünü etkileyebilir.Koronavirüs'te belirgin semptomlar nelerdir?Koronavirüs olan veya şüphesi taşıyan biriyle yakın temas kurduktan sonra tat-koku kaybı meydana geldiyse bu durum en belirgin covid semptomu olarak bilinir. Bunun akabinde şiddetli kas ağrıları, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik de bu belirtiler arasında yer alır.Koronavirüs (Covid) olan kişiler tekrar koronavirüse yakalanır mı?Evet, yakalanabilir. Hem aşılanan hem de daha önce koronavirüs geçirenler tekrar yeniden covid-19 enfeksiyonuna yakalanabilirler. Varyant suşa da yakalanabilirler. Antikorları düştüğü zaman yani hastanın virüse karşı bağışıklığı tekrar zayıfladığı zaman koronavirüse yakalanabilir.Koronavirüs atlattıktan sonra oluşan antikor ne kadar süre koruyor?Yapılan çalışmalar hastaların %80’ini en az 3-6 ay koruduğunu göstermektedir. Ardından antikorlar süratle azalmaktadır. Ancak antikor seviyeleri düşse dahi belirli bir düzeyde koruyuculuğun devam ettiğine inanılmaktadır. Mutasyonlu Covid-19 virüsü hastalığı atlatanlara tekrar bulaşıyor mu?Evet, bulaşabilmektedir. Bu nedenle Covid-19 atlatan kişiler de maske takmak, sosyal mesafeyi korumak gibi korunma önlemlerine dikkat etmeye özen göstermelidir.Aşı sonrasında koronavirüs bulaşır mı?Aşıdan doz aşıdan yaklaşık 2 hafta sonra antikorlar oluşmaya başlar. Bu günden önce bulaş mümkündür ancak aşıdan 2 hafta sonra antikorlar oluşmaya başladığı için bulaş riski çok daha düşüktür. Antikorlar azalmaya başladığında bulaş riski tekrar artmaktadır. Aşı virüsün bulaşmasını ya da bir başka kişiye bulaştırılmasını önlememektedir. Bulaştığı kişide hastalığın ağır seyretmemesini sağlamaktadır.Koronavirüs sonrası tat ve koku kaybı ne zaman düzelir?Bazı hastalarda 4-6 hafta, bazı hastalarda 12 haftaya kadar uzamaktadır. Ancak çok az bir kısmında 6 ay kadar sürmekle beraber hastaların büyük bir çoğunluğunda 1-3 ay arasında geçmektedir. Hamilelik döneminde koronavirüs geçirmek tehlikeli mi?Bugüne kadar bebeğe zarar verdiğini açıklayan bir çalışma yoktur. Hamilelikte de normal hamile olmayan bir kişiye göre daha ağır seyrettiğine dair bir veri elimizde henüz bulunmamaktadır.Covid-19 hastası çocuğunu emzirebilir mi? İlaç kullanmayan hastaların bebeğini emzirmesi önerilmektedir. Covid-19 tedavisine yönelik olarak uzman doktorun kararına göre emzirmeye engel teşkil etmeyecek farklı bir tedavi de uygulanabilir.Alerji ile koronavirüs hastalığı nasıl ayırt edilir?İkisi aslında oldukça farklı. Alerjisi olan bir kişide hapşırık ön plandadır. Burun akıntısı, göz yaşarması, göz sulanması yaşanır. Semptomları olan bir Covid hastasında ise bu belirtilerden ziyade genellikle; ateş, yaygın kas eklem ağrısı, ishal, koku ve tat almada bozukluk gibi belirtiler vardır. Ancak elbette ki Covid hastalarının yaklaşık yarısının hiç şikayeti olmadan yani asemptomatik olarak ayakta geçirdikleri ve çevrelerine bulaştırabildikleri unutulmamalıdır.Covid-19 cinsel yolla bulaşır mı?Cinsel yolla bulaşmaz ancak cinsel temas sırasında yaşanan yakın temasla bulaşır. Artık hava yolu ve damlacık yoluyla bulaştığı çalışmalarla ispatlanmıştır.Covid-19 kısırlığa yol açar mı?Hayır, Covid-19 hastalığı atlatan kişilerde kısırlık görüldüğüne dair bir veri bulunmamaktadır. İnfertilite sorununun Covid-19 ile herhangi bir ilgisi bulunduğuna dair bir çalışma yoktur. İnfertilite tedavisi görmek isteyen kişiler bir Tüp Bebek uzmanı ve merkezinden randevu alarak bebek sahibi olma hayallerine kavuşabilirler.Covid-19 akut akciğer ve karaciğer yetmezliğine sebep olur mu?Bütün organların yetmezliğine yol açabilir. Ciddi bir Covid-19 enfeksiyonu böbrekleri, beyni, kalbi, karaciğeri ve akciğeri etkilemektedir. Ağır seyirli hastalarda da bu organların yetmezliğine yol açabilir.Covid-19 saç dökülmesi yapar mı?Covid-19 saç dökülmesine sebep olabilir. Bu nedenle Covid-19 geçiren kimselerin muhakkak saç dökülmesini önleyen şampuanları ve serumları kullanması, bunun yanında biyotin tablet alması önerilmektedir. Maymun çiçeği virüsü pandemiye yol açabilir mi?Maymun çiçeği virüsü hastalığı yani monkeypox dünyayı etkilediği için küresel halk sağlığı açısından önemi olan bir hastalıktır. Afrika'nın dışında ilk monkeypox salgını 2003 yılında Amerika'da görülmüştür. Bu salgında da 70’in üstünde vaka görülmüştür. Son dönemlerde de Avrupa ülkelerinde virüsün yayıldığı bildirilmektedir. Bu durum Dünya Sağlık Örgütü tarafından takip edilmektedir.
Koronavirüs (Covid-19) Nedir?Koronavirüs (corona virüsü), SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu, soğuk algınlığı, grip veya zatürre gibi hissettirebilen solunum semptomları ve yüksek ateş gibi belirtiler ile ortaya çıkan oldukça bulaşıcı bir hastalıktır. Covid-19 kaynaklı ortaya çıkan koronavirüs belirtileri vücutta kırgınlık hissi, öksürük, yüksek ateş, nefes darlığı, aşırı halsizlik, kas ve eklem ağrıları, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile tat ve koku kaybıdır. Koronavirüs özellikle kronik hastalığı olanlar kişilerde ciddi solunum sorunlarına neden olabilmektedir.Koronavirüs'ün yakın temas ve damlacık yoluyla kişiden kişiye bulaştığı bilinir. Bu sebeple hastalık şüphesi taşıyan kişilerle yakın temas kurmamak, aynı ortamda bulunma mecburiyeti olsa bile maske takılması büyük önem taşır.Virüse yakalanan ve covid olan çoğu kişi genellikle hastalığı hafif geçirir. Hafif geçirilmesinin yanında orta şiddette solunum yolu hastalığı da yaşanabilir ancak genel olarak özel tedavi gerektirmeden iyileşme yaşanır. Ancak bazı kişiler covid'i daha şiddetli bir şekilde yaşar. Bunun sebebi başta bağışıklık sisteminin düşük olmasıyla birlikte kronik hastalıklara sahip olunmasıdır. Özellikle 65 yaş üstü kişiler, yaşlılar, kardiyovasküler hastalıkları olanlar, KOAH hastaları, diyabet ve kronik solunum yolu hastalığı veya kanser gibi altta yatan tıbbi rahatsızlıkları olanların koronavirüs'ü ağır semptomlarla geçirme riski yüksektir. Bu kişilerin gerekirse hastane ortamında tıbbi tedavi alması gerekir. Koronavirüs (Covid-19) Nasıl Bir Hastalıktır?Koronavirüs, COVID-19, Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu'nu (SARS) içeren geniş bir solunum yolu virüsü ailesine ait bir hastalıktır. Belirtileri grip ve soğuk algınlığı ile benzerlik gösteren covid vakalarında özellikle kronik hastalıkları olan kişilerin hastalığı ağır geçirme riski daha fazladır. Virüs, enfekte bir kişinin öksürmesi, hapşırması, konuşması, şarkı söylemesi veya nefes alması sırasında küçük sıvı parçacıkları halinde ağız veya burnundan başka bir kişiye geçerek bulaşabilir. Bu parçacıklar daha büyük solunum damlacıklarından daha küçük aerosollere kadar değişir. Örneğin bükülmüş bir dirseğe öksürerek solunum kurallarını uygulamak ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız iyileşene kadar evde kalıp kendinizi izole etmek önemlidir. Bu izolasyon özellikle virüsün başka insanlara bulaşmasını engellemeye yardımcı olur. İzole olunmasa bile kişinin bulunduğu ortamlarda maske takması da faydalı bir önlemdir.Koronavirüs (Covid-19) Varyantları Nelerdir?Covid-19'a neden olan SARS-CoV-2 virüsü devamlı olarak mutasyona uğradığı çok için çok sayıda varyant türemektedir. Varyantlar genel olarak omicron varyantının soyundan gelişmektedir. Dikkata değer, yaygınlığı bulunan covid varyantları şu şekildedir:Omicron (Mu) VaryantıMu varyantı ilk kez tarihler Ocak 2021’i gösterdiğinde Kolombiya’da tespit edildi. Dünya Sağlık Örgütü MU varyantının bilimsel olarak B.1.621 olarak adlandırdı.Dünya Sağlık Örgütü’nün haftalık bülteninde ‘bağışıklık kaçışının potansiyel özelliklerini gösteren bir mutasyonlar kümesine sahip’ olarak tanımlanmaktadır. Mu varyantının Kolombiya ve Ekvador'da vakaların yüzde 39 ve yüzde 13'ünü oluşturduğu bu ülkelerde zemin kazandığı görülmektedir. Public Health England tarafından tarafından Ağustos ayında yayınlanan Mu varyantına ilişkin bir risk değerlendirmesinde, MU varyantının aşılamadan kaynaklanan bağışıklığa karşı en az Beta varyantı kadar dirençli olduğunu gösteren laboratuvar çalışması sonuçlarının altı çizilse de bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç görülmektedir.Delta Varyantı5 Ekim 2020'de Hindistan'da tespit edilen, SARS-CoV-2'nin mutasyona uğramış, diğer covid-19 varyantlarından daha bulaşıcı olan B.1.617.2 (Delta) varyantıdır.Eris VaryantıŞubat 2023'te tespit edilen, DSÖ tarafından izlenen varyantlar listesinde 5. sırada konumlanan eris varyantı koronavirüs'ün omicron varyantının mutasyona uğramış türüdür. EG.5.1 olarak da bilinmektedir. Eylül 2023'de Türkiye'de de 9 kişide görüldüğü açıklanmıştır.Pirola VaryantıPirola varyantı, daha hızlı bulaşabilen ve aşıdan kaçma olasılığı olan BA.2.86 adı verilen omicron varyantının mutasyona uğramış halidir.JN1 Varyantıİlk olarak ABD'de ortaya çıkan JN1 varyantı, BA.2.86 varyantının spike proteininde türeyen, covid-19'un mutasyona uğramış yeni varyantıdır.Covid-19 XEC Varyantıİlk olarak Almanya'da ortaya çıkan XEC varyantı, KS.1.1 ve KP.3.3 varyantlarının bir kombinasyonu olan omicron varyantının alt soyudur. Havalar soğudukça daha baskın bir hal alabileceği değerlendirilmektedir.Aşılar varyant değiştiren COVID-19 virüslerine karşı bile kişileri koruyabilmektedir. COVID-19 virüsünün etkili olduğu dönemde şu varyantları geliştirmiştir ve bunlar Alfa (İngiltere), beta (Güney Afrika), gama (Brezilya), delta (Hindistan) ve epsilon (Kaliforniya) olarak sınıflandırılmaktadır. Bu varyantlar diğer varyantlardan daha çabuk bulaştığı gözlemlenmiştir.Koronavirüs (Covid-19) Belirtileri Nelerdir?Koronavirüs (covid-19) için yaygın belirtiler tat-koku kaybı, boğaz ağrısı, ateş, baş ağrısı, yorgunluk, vücut ağrısı, öksürük, nefes darlığı ve ishaldir. Koronavirüs hastalığında enfekte olma ile semptomları gösterme arasındaki süre genellikle 2-14 gün arasında değişir. COVID-19 belirtileri şunları içerir:Koronavirüste bulantı ve kusma, Burun tıkanıklığı veya akıntısı ve bilinç bulanıklığı da görülebilir. Ayrıca şiddetli vakalarda zatürre, ağır solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm riski söz konusudur.Koronavirüse yakalanan bazı kişilerde hastalık hafif bir şekilde görülürken bazılarında ise hiçbir belirti yaşanmadan virüs vücuda girer ve sonra kaybolur. Ancak bazı durumlarda COVID-19 solunum yetmezliğine, kalıcı akciğer ve kalp kası hasarına , sinir sistemi sorunlarına ve böbrek yetmezliğine veya ölüme yol açabilir.Covid-19 Belirtileri Ne Kadar Sürede Ortaya Çıkar?Koronavirüs hastalığında kuluçka dönemi olarak bilinen, enfekte olma ile semptomları gösterme arasındaki süre, 2-14 gün arasında değişir. Semptomların ortaya çıkması süresi ortalama olarak 5 gündür. Ortaya çıkan bu semptomlar çok hafif veya şiddetli olarak seyredebilir. Hastaların yaklaşık %80'inde Covid-19 yalnızca hafif semptomlara neden olmaktadır.Koronavirüsün yol açabildiği ciddi semptomlar ise şu şekilde sıralanabilir:Koronavirüsten En Çok Kimler Etkilenmektedir?Koronavirüs için risk teşkil eden, en çok etkilenmesi muhtemel olanlar özellikle yaşlılar, kanser ya da bağışıklığı baskılayan hastalıkları olanlar ve akciğer hastalıkları bulunanlardır ve bu kişilerde hastalık ağır şekilde seyredebilir. Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin neredeyse tamamında altta yatan farklı hastalıkların varlığının söz konusu olduğu söylenebilir.Koronavirus herkesi etkileyebilir ancak eldeki verilere göre koronavirüsün ciddi komplikasyonlarına en duyarlı olduğ belirlenen kişi grupları şunlardır:Koronavirüs Nasıl Teşhis Edilir?Ortaya çıkan semptom ve şikayetler sonrasında doktor COVID-19 için bir teste ihtiyacınız olduğunu düşünürse kesin tanı için kişiye PCR testi yapılır. PCR testi için kişiden alınan sürüntü örneği incelenmek üzere laboratuvara gönderilir ve sonuç bekleniyor. PCR testi pizitif ise kişinin koronavirüs teşhisi kesinleşir.Koronavirüs Tedavisi Nasıl Yapılır?Covid testi pozitif çıkan kişi için belirtilerin hafifletilmesi ve hastalığın atlatılması için viral ilaçlar verilir. İlaçların kullanılmıyla birlikte kişinin vücut direncini artırmak için de yapması gerekenler söz konusudur. Öncelikle hastalık süresince bol su içilmelidir. Özellikle vücutta biriken toksinleri atmak için sıvı alımı önemlidir. Koronavirüs tedavisi süresince C vitamini zengini limon, portakal, greyfurt, mandalina ve kivi gibi bağışıklık sistemini güçlendiren meyveler tüketilmelidir.Doğal tüketimin yanı sıra vücut direncini artırmak ve bağışıklığı güçlendirmek için takviyeler de alınabilir. İlaç, doğal beslenme ve takviyelerle birlikte koronavirüs'ün vücuttan atılması söz konusu olabilir. Ancak kronik hastalıkları olan ve hastalığa yakalanmış kişiler için kimi zaman hastanede müdahale de gerekebilir. Bu kişiler için oksijen desteği gerekebilir ve süreç hastane ortamında takip edilir.Koronavirüsten Korunma Yolları Nelerdir?Bilinen koronavirüs önlemleri olan maske kurallarına uyulması, sosyal mesafe kurallarına dikkat edilmesi, düzenli el yıkanması, hijyen kurallarına uyulması, bağışıklığı güçlendirici sağlıklı besinler tüketilmesini içermektedir.Koronavirüs Aşıları Hangileridir?Koronavirüs (covid-19) için Türkiye'de dahil olmak üzere pek çok ülkede aşı geliştirilmiştir. Yaygın olarak bilinen ve kullanılan aşılar şunlardır:Koronavirüs için eski teknoloji ile üretilen ve yeni teknoloji ile üretilen aşılar bulunmaktadır. Eski tip teknoloji ile üretilenler inaktif aşılardır. Bunlar çok uzun yıllardır aşina olduğumuz aşılardır. Sinovac aşısı böyle inaktif bir aşıdır. Bunun kendine göre pek çok kolaylığı bulunmaktadır. Örneğin buzdolabında saklanabilir. Bu sayede transferi kolaydır. En ücra kasabalara, köylere kadar gönderilebilir. Dayanıklılığı yüksektir. Bildiğimiz bir teknik olduğundan daha güvenilir ve yan etkileri daha azdır. Olumsuz tarafı ise hazırlaması uzun ve zahmetlidir. İnaktif bir aşı üretmek için virüsün önce laboratuvarda çoğaltılması ve daha sonra inaktive edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla laboratuvarda bulaş riski ile birlikte daha uzun sürede daha az sayıda aşı üretilmesi gibi bazı dezavantajları bulunmaktadır. Bunun yanında daha yeni teknoloji aşılar ise mesajcı RNA aşılarıdır. Dünyada kullanılan Pfizer/BioNTech ve Moderna aşılarıdır. Yine Oxford- AstraZeneca aşısı ve Rusya’nın Sputnik V’si gibi benzer aşılar vardır. Bütün bu aşıların etkinlik açısından birbirine bir üstünlükleri bulunmamaktadır. Etkinlik açısından birbirine yakın sonuçlar verdiklerini söylemek mümkündür.Covid-19 hastalığına genel bir bakışKoronavirüs (Covid-19) Hakkında Sık Sorulan SorularKoronavirüs nasıl anlaşılır?Covid-19 hastalığında semptomlar genelde tüm varyantlarda benzerdir. Koronavirüs belirtilerinde varyanta göre semptomların şiddeti değişkenlik gösterebilmekle birlikte, yaygın covid-19 belirtileri, ateş, öksürük, nefes darlığı, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı veya burun akıntısı, tat ve koku kaybı, baş ağrıs, ishal, halsiz hissetme ile kas ve vücut ağrılarıdır.Koronavirüs'ün en belirgin semptomları nelerdir?Koronavirüs genel olarak tat-koku kaybı, öksürük, nefes darlığı, halsizlik, kas ağrıları ve burun akıntısı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu belirtiler covid-19'un en yaygın belirtileri olarak görülür. Ancak kronik akciğer hastalığı veya KOAH olanlarla birlikte kronik kalp hastalığına sahip bireylerde daha şiddetli semptomlar ortaya çıkabilir.Grip ve Covid-19 arasındaki farklar nelerdir?Koronavirüste nefes darlığı, şiddetli öksürük, yüksek ateş, tat ve koku kaybı, ishal, bitkinlik, yoğun kas ve vücut ağrıları gibi belirtiler yaygındır. Gripte ise tat ve koku kaybı ve nefes darlığı çok daha nadirdir ya da hiç bu semptomlar yaşanmaz.Biontech aşısının etkinliği ne kadar? Pfizer-Biontech aşısının hem ilk dozdan sonra koruyuculuğun başlaması hem de bulaşmayı engelleme açısından etkili olduğuna yönelik araştırma sonuçları mevcuttur. Koronavirüs (Covid-19) kaç günde geçer?Koronavirüsün atlatılması, covid-19 olan bir kişinin iyileşme süreci bağışıklığına, yaşına, cinsiyetine, altta eşlik eden hastalıklara göre değişmekle birlikte, ortalama olarak 10-14 günde iyileşir. Ancak özellikle altta kronik hastalıkları olanlarlarda koronavirüslerin yaklaşık %30’unda tamamen iyileşme sürecinin 3 aya, yaklaşık %10’unda ise 6 aya kadar sürebilmektedir.Anne adayları diğer bireylere kıyasla coronavirüs veya diğer enfeksiyonlar açısından daha riskli bir grupta mı yer alır?Yeni tip Coronavirus (SARS-CoV-2) hamile kadınlar için daha riskli olduğuna dair bilimsel çalışmalar halen yeterli değildir; ancak hamile kadınlardaki immünolojik ve fizyolojik değişiklikler viral enfeksiyonlara karşı daha hassas olmalarına neden olmaktadır. Bu sebeple gebe kadınların viral enfeksiyonlara karşı (Corona virüsün yol açtığı daha önceki enfeksiyonlarda olduğu gibi) ağır hastalık, hayati tehlike açısından daha riskli grupta oldukları söylenebilir. Bir anne adayına corona virüs bulaşırsa gebelik de risk altına girebilir mi?Geçmişteki Corona virüs çeşitleri (SARS ve MERS salgınlarında) ile olan hastalıklarda, düşükler ve ölü doğum vakaları bildirilmiştir. Fakat şimdiki salgına neden olan Corona virüsun (COVID-19 hastalığı) gebelik üzerine etkisi konusunda yayınlanan tek bilimsel makalede (LANCET 12 .O2.2020) enfeksiyonu kapmış anne adaylarının doğum sonrası bebeklerinde herhangi bir Corona virüse ait sağlık problemine rastlanılmamıştır.Hamilelik sırasında coronavirüs geçirmiş kişilerin çocukları doğduğunda olası bir durumda risk grubunda mıdır? Bununla ilgili yapılan tek vaka çalışmasında, COVID- 19 pozitif anneden doğan bebeklerde olumsuz durum olarak erken doğum ve buna bağlı bebekte olabilecek riskler saptanmıştır ama uzun dönemde çocuğun sağlığına etkisi ile ilişkili kesin bir bilgi yoktur.Koronavirüs (Coronavirüs) anne sütüyle bulaşır mı?Virüs enfeksiyonu yakın temasla insandan insana damlacık yoluyla geçen veya öksürme, hapşırma ile bulaşan bir enfeksiyondur. Tek vaka serisinde COVID-19 enfeksiyonu olan annenin sütünde virüse rastlanılmamıştır.Covid-19 mutasyonu türleri nedir?Bugüne kadar 3 farklı mutant varyant tespit edildi. Bunlar, İngiltere suşu, Brezilya suşu ve Güney Afrika suşudur. Bu varyantların %60 daha kolay yayıldığı bilinmektedir. Bugün dünyada yayılmakta olan bu varyantlardır. Ancak mortalitesinin daha yüksek olduğuna dair bir veri bulunmamaktadır. Genellikle minimal mutasyonlar, genetik değişiklikler virüsün davranışında bir farklılığa yol açmazlar. Ancak aynı anda birden fazla yerde çok fazla sayıda dizilim değişir ise bu, virüsün hem öldürme gücünü hem yayılma gücünü etkileyebilir.Koronavirüs'te belirgin semptomlar nelerdir?Koronavirüs olan veya şüphesi taşıyan biriyle yakın temas kurduktan sonra tat-koku kaybı meydana geldiyse bu durum en belirgin covid semptomu olarak bilinir. Bunun akabinde şiddetli kas ağrıları, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik de bu belirtiler arasında yer alır.Koronavirüs (Covid) olan kişiler tekrar koronavirüse yakalanır mı?Evet, yakalanabilir. Hem aşılanan hem de daha önce koronavirüs geçirenler tekrar yeniden covid-19 enfeksiyonuna yakalanabilirler. Varyant suşa da yakalanabilirler. Antikorları düştüğü zaman yani hastanın virüse karşı bağışıklığı tekrar zayıfladığı zaman koronavirüse yakalanabilir.Koronavirüs atlattıktan sonra oluşan antikor ne kadar süre koruyor?Yapılan çalışmalar hastaların %80’ini en az 3-6 ay koruduğunu göstermektedir. Ardından antikorlar süratle azalmaktadır. Ancak antikor seviyeleri düşse dahi belirli bir düzeyde koruyuculuğun devam ettiğine inanılmaktadır. Mutasyonlu Covid-19 virüsü hastalığı atlatanlara tekrar bulaşıyor mu?Evet, bulaşabilmektedir. Bu nedenle Covid-19 atlatan kişiler de maske takmak, sosyal mesafeyi korumak gibi korunma önlemlerine dikkat etmeye özen göstermelidir.Aşı sonrasında koronavirüs bulaşır mı?Aşıdan doz aşıdan yaklaşık 2 hafta sonra antikorlar oluşmaya başlar. Bu günden önce bulaş mümkündür ancak aşıdan 2 hafta sonra antikorlar oluşmaya başladığı için bulaş riski çok daha düşüktür. Antikorlar azalmaya başladığında bulaş riski tekrar artmaktadır. Aşı virüsün bulaşmasını ya da bir başka kişiye bulaştırılmasını önlememektedir. Bulaştığı kişide hastalığın ağır seyretmemesini sağlamaktadır.Koronavirüs sonrası tat ve koku kaybı ne zaman düzelir?Bazı hastalarda 4-6 hafta, bazı hastalarda 12 haftaya kadar uzamaktadır. Ancak çok az bir kısmında 6 ay kadar sürmekle beraber hastaların büyük bir çoğunluğunda 1-3 ay arasında geçmektedir. Hamilelik döneminde koronavirüs geçirmek tehlikeli mi?Bugüne kadar bebeğe zarar verdiğini açıklayan bir çalışma yoktur. Hamilelikte de normal hamile olmayan bir kişiye göre daha ağır seyrettiğine dair bir veri elimizde henüz bulunmamaktadır.Covid-19 hastası çocuğunu emzirebilir mi? İlaç kullanmayan hastaların bebeğini emzirmesi önerilmektedir. Covid-19 tedavisine yönelik olarak uzman doktorun kararına göre emzirmeye engel teşkil etmeyecek farklı bir tedavi de uygulanabilir.Alerji ile koronavirüs hastalığı nasıl ayırt edilir?İkisi aslında oldukça farklı. Alerjisi olan bir kişide hapşırık ön plandadır. Burun akıntısı, göz yaşarması, göz sulanması yaşanır. Semptomları olan bir Covid hastasında ise bu belirtilerden ziyade genellikle; ateş, yaygın kas eklem ağrısı, ishal, koku ve tat almada bozukluk gibi belirtiler vardır. Ancak elbette ki Covid hastalarının yaklaşık yarısının hiç şikayeti olmadan yani asemptomatik olarak ayakta geçirdikleri ve çevrelerine bulaştırabildikleri unutulmamalıdır.Covid-19 cinsel yolla bulaşır mı?Cinsel yolla bulaşmaz ancak cinsel temas sırasında yaşanan yakın temasla bulaşır. Artık hava yolu ve damlacık yoluyla bulaştığı çalışmalarla ispatlanmıştır.Covid-19 kısırlığa yol açar mı?Hayır, Covid-19 hastalığı atlatan kişilerde kısırlık görüldüğüne dair bir veri bulunmamaktadır. İnfertilite sorununun Covid-19 ile herhangi bir ilgisi bulunduğuna dair bir çalışma yoktur. İnfertilite tedavisi görmek isteyen kişiler bir Tüp Bebek uzmanı ve merkezinden randevu alarak bebek sahibi olma hayallerine kavuşabilirler.Covid-19 akut akciğer ve karaciğer yetmezliğine sebep olur mu?Bütün organların yetmezliğine yol açabilir. Ciddi bir Covid-19 enfeksiyonu böbrekleri, beyni, kalbi, karaciğeri ve akciğeri etkilemektedir. Ağır seyirli hastalarda da bu organların yetmezliğine yol açabilir.Covid-19 saç dökülmesi yapar mı?Covid-19 saç dökülmesine sebep olabilir. Bu nedenle Covid-19 geçiren kimselerin muhakkak saç dökülmesini önleyen şampuanları ve serumları kullanması, bunun yanında biyotin tablet alması önerilmektedir. Maymun çiçeği virüsü pandemiye yol açabilir mi?Maymun çiçeği virüsü hastalığı yani monkeypox dünyayı etkilediği için küresel halk sağlığı açısından önemi olan bir hastalıktır. Afrika'nın dışında ilk monkeypox salgını 2003 yılında Amerika'da görülmüştür. Bu salgında da 70’in üstünde vaka görülmüştür. Son dönemlerde de Avrupa ülkelerinde virüsün yayıldığı bildirilmektedir. Bu durum Dünya Sağlık Örgütü tarafından takip edilmektedir. | 15,564 |
259 | Hastalıklar | Crohn Hastalığı | Crohn hastalığı, bağırsaklarda tekrarlanmayan iltihaplanmaya neden olan kronik bir hastalıktır. Crohn hastalığı mideden başlayıp anüse kadar uzanan, genellikle ince bağırsağın son kısmı ve kalın bağırsağın başlangıcı olmak üzere sindirim sisteminde şişme veya iltihaplanmaya sebep olur. Kilo kaybı, karın ağrısı ve rektal kanama karşılaşılan belirtilerdir. Crohn hastalığının tedavisi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Erken tedavi durumunda semptomlar daha kolay yönetilir ve uzun vadede oluşabilecek durumların önüne geçilmiş olur.Crohn hastalığı, bağırsaklarda tekrarlanmayan iltihaplanmaya neden olan kronik bir hastalıktır. Crohn hastalığı mideden başlayıp anüse kadar uzanan, genellikle ince bağırsağın son kısmı ve kalın bağırsağın başlangıcı olmak üzere sindirim sisteminde şişme veya iltihaplanmaya sebep olur. Kilo kaybı, karın ağrısı ve rektal kanama karşılaşılan belirtilerdir. Crohn hastalığının tedavisi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Erken tedavi durumunda semptomlar daha kolay yönetilir ve uzun vadede oluşabilecek durumların önüne geçilmiş olur.
Crohn Hastalığı Nedir?Crohn hastalığı, sindirim sisteminde kronik iltihaba neden olan bağırsak hastalığıdır. Ağızdan anüse kadar uzanan sindirim sisteminin herhangi bir bölümünü etkileyebilen crohn hastalığı daha çok ince ve kalın bağırsakta iltihaplanmaya, tahrişe veya şişmeye neden olur. Belirtileri, ishal, ağız yaraları, iştah kaybı, kilo kaybı, karın ağrısı ve rektal kanamadır.Bu hastalık ilk olarak gastroenterolog Dr. Burrill Crohn tarafından 1932 yılında terminal ileumun (ince bağırsağın son kısmı) inflamatuar hastalığı olarak tanımlanmıştır. Crohn hastalığı ishal başta olmak üzere mide krampları, karın ağrısı şeklinde kendini gösterir. Crohn hastalığı genellikle ince ve kalın bağırsaklarda görülmekle birlikte rahatsızlık sindirim sisteminde ağızdan makata kadar olan bölgede etkili olabilir.Nedeni bilinmeyen, tamamıyla iyileşmeyen, Crohn hastalığı, cerrahi müdahale gerektirebilen ciddi bir rahatsızlıktır. Bazı hastalarda yaşamı tehdit edici boyutlara ulaşabilir. Crohn hastalığında bağırsaklarda yara oluşmaz.Crohn Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Crohn hastalığı belirtileri, ishal, karın ağrısı ve mide bulantısı şeklinde ortaya çıkarak yavaş yavaş ya da anide gelişebilir. Yaygın görülen Crohn hastalığı belirtileri şöyle sıralanır: İshal Karın ağrıları Kabızlık ve şişkinlik Halsizlik ve yorgunluk Mide bulantısı ve kusma Bağırsak tıkanmaları Ateş Anüs çevresinde çatlak oluşumu Dışkıda kan ve iltihap İştahsızlık ve kilo kaybı Tuvaletten sonra bağırsakları hala dolu hissetmekCrohn hastalığının erken dönem belirtisi olarak sık tuvalete çıkmak ihtiyacı görülebilir. Erken dönemde müdahale edilemeyen Crohn hastalığında belirtiler daha da şiddetli hale gelebilir. Anüs çevresinde ağrı ve anal fistül Ağızdan makata kadar olan bölgede yaşanan ülser Eklem ve cilt iltihabı Kansızlık nedeniyle nefes darlığı gibi belirtiler hastalığın ilerleyen döneminde ortaya çıkabilmektedir.Çocuklarda büyüme-gelişme geriliği Crohn hastalığının bulguları olabilir. Crohn hastalarının dörtte birinde bağırsak dışı hastalıklar da izlenir. Bunlar en çok deride, eklemlerde, gözde, karaciğer ve safra yollarında, böbrek ve idrar yollarında, damar kalp ve akciğerlerde oluşmaktadır.Crohn Hastalığı Neden Olur?Crohn hastalığının nedeni bilinmese de oluşumunu genetik ve çevresel faktörler tetikleyebilmektedir. Birinci derece akrabalarda bulunması hastalığın görülme riskini artırmaktadır. Sigara tüketimi de hastalığın oluşmasında etkili olabilmektedir. Anne sütü ile beslenmenin Crohn hastalığına karşı koruyucu olabilmektedir. Crohn hastalığına tam olarak neyin sebep olduğu belli olmamakla birlikte; Bağışıklık sistemi Genetik faktörler Çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir.Crohn hastalığının belirtileri genellikle yavaş yavaş gelişir. Hastalığın bazı belirtileri zaman için de kötüye gidebilir.Crohn Hastalığı Teşhisi Nasıl Olur?Crohn hastalığı tanısı uzun süreler devam eden karın ağrısı, kilo kaybı ve ishal belirtilerinin üstüne düşülmesi ve kontrolü ardından ortaya çıkar. Tam kan sayımı ya da yapılacak tetkikler sayesinde crohn hastalığı teşhis edilebilir. Crohn hastalığı teşhisinde kullanılacak yöntemler şöyle sıralanır: Kan testi Dışkı testi Kolonoskopi ve endoskopi Bilgisayarlı tomografi ve MR BiyopsiBazen teşhis için aynı tetkikler birden fazla yapılmak zorunda kalınabilir. Hastalığın belirtileri göz önüne alındığında ülseratif kolit ile karıştırılabilmektedir. Ancak ülseratif kolit sadece kalın bağırsağı etkilerken Crohn hastalığı sindirim sisteminin her hangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Bunun yanında ülseratif kolit kolon mukozasının en dıştaki doku tabakasını etkilerken, Crohn hastalığı kalın bağırsak dokusunun tüm katmanlarını etkileyebilmektedir.Crohn Hastalığı Yasak Yiyecekler Nelerdir?Doğru beslenme yöntemi ile crohn hastalığının semptomları azaltılarak iyileştirilebilir. Hastalığın durumuna ve kişinin sağlık geçmişine bakılarak uzman doktor kişiye özel önerilerde bulunabilir. Crohn hastalığında yasak yani uzak durulması gereken yiyecekler de bulunur. Bu yiyecekler şöyle sıralanabilir: Hazır tüketilen gıdalar Yağlı besinler Kızartmayla hazırlanan gıdalar Asitli içecekler Şekerli gıdalar Aşırı soğuk ve sıcak gıdalar Aşırı sert besinlerCrohn Hastalığı Tedavisi Nasıl Olur?Crohn hastalığının kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedavi seçenekleri hastalığın şiddetini ve sıklığını azaltmaktadır. Crohn hastalığı tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:Crohn Hastalığının İlaç Tedavisi Steroid ilaçlar: Sindirim sistemindeki iltihabı azaltmaya yönelik ilaçlardır. Bağışıklık sistemine yönelik ilaçlar: Bağışıklık sistemini baskılamak için kullanılan ilaçlardır. Biyolojik ilaçlar: Diğer ilaçlar yardımcı olmazsa, biyolojik ilaçlar olarak adlandırılan daha güçlü ilaçlar gerekebilir.Bu ilaçların yanında doktora danışarak bazı takviyelerin alınması faydalı olabilmektedir. Anti-diyareller: Lif takviyesi içeren ilaçlar ishali hafifletmeye yardımcı olabilir. Ağrı kesiciler: Yaşanan ağrıları gidermek için doktorun önereceği ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Demir takviyeleri: Kronik bağırsak kanamalarının olduğu durumlarda demir takviyesi tavsiye edilebilir. B-12 vitamini: Crohn hastalığı, B 12 vitamini eksikliğine neden olabilir. Bu gibi durumlarda B 12 vitamin desteği kullanılabilir Kalsiyum ve D vitamini takviyeleri: Crohn hastalığı tedavisinde kullanılan steroid ilaçlar osteoporoz riskinde artışa neden olabilir. Bu riski minimuma indirmek için D vitamini ve kalsiyum takviyesi alınabilir.Crohn Hastalığında Beslenme TedavisiBir Crohn hastalısının uyguladığı ve fayda gördüğü beslenme tarzı başka bir Crohn hastası için uygun olmayabilir. Lif alımının ayarlanması, yağ ve süt alımının sınırlandırılması, bol su tüketilmesi atakların yaşanmasına iyi gelebilmektedir. Tüketilen hiçbir besin Crohn hastalığına neden olmaz ancak atakların yaşanmasına iyi gelen veya tam tersi atakları alevlendiren besinler olabilir. Genel olarak, brokoli, karnabahar, fındık, tohum, mısır ve patlamış mısır gibi lahana ailesindeki yiyeceklerle ilgili daha fazla sorun yaşanabilmektedir. Baharatlı yiyecekler, alkol ve kafein şikayetleri artırabilmektedir. Öğünlerde tüketilen besin miktarını azaltarak öğün sayısını artırmak şikayetlerin azalmasında yardımcı olabilmektedir. Sigara kullanımı Crohn hastalığı şikayetlerini artıracağı gibi hastalığın ilerlemesine de neden olabilir Stresi, spor, nefes egzersizleri yoga gibi yöntemlerle azaltmak faydalı olmaktadır.Crohn Hastalığı Sıvı DiyetÇocuklar ve genç yetişkinler için sıvı diyet sikayetlerin azalmasına yardımcı olabilir. Birkaç hafta boyunca, normal diyetin yerine ihtiyaç duyulan tüm besinleri içeren özel içecekler kullanılabilir.Crohn Hastalığı Cerrahi TedavisiCrohn hastalarının büyük bir çoğunluğu hayatlarının bir döneminde cerrahi tedaviye gerek duyabilmektedir. Sindirim sisteminin hasarlı kısımlarının çıkarılması ve sağlıklı bölümlere yeniden bağlanması cerrahi tedavide ön plana çıkmaktadır. Genellikle agresif ilaç tedavisine cevap vermeyen, komplikasyonlar gelişen hastalarda cerrahi tedavi tercih edilebilir. Bazen cerrahi tedavi, ilaç tedavisine bağlı gelişen yan etki zararlarının önlenmesinde de tercih edilebilir. Crohn hastalıklı çocukların %30 unda görülen gelişme geriliği varlığı, cerrahiyi gerektirebilmektedir. Hastalığın aniden ağır iltihabi durum ve toksik tablo ile ortaya çıkışı İlaç tedavisinde başarısızlık Bağırsakta tıkanma Komplike fistüller Kanama Kanser riski gibi durumlarda cerrahi tedavi gündeme gelmektedir.Cerrahi tedavi ile hastalıklı kısımları alınan hastaların çoğunda hastalığın yeniden gelişebilmektedir. Hastalar ileri dönemde tekrar cerrahi tedavi görebilmektedir.Crohn Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular Crohn hastalığı tamamen iyileşebiliyor mu?Crohn hastalığını tamamen iyileştiren bir tedavi yoktur. Hastalık sonucu çıkan rahatsızlıklara yönelik tedaviler uygulanır. İlaç tedavisi hastalığın bulgularını azaltmak ve hastalığın yeniden alevlenmesini önlemek için verilir. Hastalığın alevlendiği dönemlerde özel beslenme destekleri ve önerileri verilebilir.
Crohn Hastalığı Nedir?Crohn hastalığı, sindirim sisteminde kronik iltihaba neden olan bağırsak hastalığıdır. Ağızdan anüse kadar uzanan sindirim sisteminin herhangi bir bölümünü etkileyebilen crohn hastalığı daha çok ince ve kalın bağırsakta iltihaplanmaya, tahrişe veya şişmeye neden olur. Belirtileri, ishal, ağız yaraları, iştah kaybı, kilo kaybı, karın ağrısı ve rektal kanamadır.Bu hastalık ilk olarak gastroenterolog Dr. Burrill Crohn tarafından 1932 yılında terminal ileumun (ince bağırsağın son kısmı) inflamatuar hastalığı olarak tanımlanmıştır. Crohn hastalığı ishal başta olmak üzere mide krampları, karın ağrısı şeklinde kendini gösterir. Crohn hastalığı genellikle ince ve kalın bağırsaklarda görülmekle birlikte rahatsızlık sindirim sisteminde ağızdan makata kadar olan bölgede etkili olabilir.Nedeni bilinmeyen, tamamıyla iyileşmeyen, Crohn hastalığı, cerrahi müdahale gerektirebilen ciddi bir rahatsızlıktır. Bazı hastalarda yaşamı tehdit edici boyutlara ulaşabilir. Crohn hastalığında bağırsaklarda yara oluşmaz.Crohn Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Crohn hastalığı belirtileri, ishal, karın ağrısı ve mide bulantısı şeklinde ortaya çıkarak yavaş yavaş ya da anide gelişebilir. Yaygın görülen Crohn hastalığı belirtileri şöyle sıralanır:Crohn hastalığının erken dönem belirtisi olarak sık tuvalete çıkmak ihtiyacı görülebilir. Erken dönemde müdahale edilemeyen Crohn hastalığında belirtiler daha da şiddetli hale gelebilir.Çocuklarda büyüme-gelişme geriliği Crohn hastalığının bulguları olabilir. Crohn hastalarının dörtte birinde bağırsak dışı hastalıklar da izlenir. Bunlar en çok deride, eklemlerde, gözde, karaciğer ve safra yollarında, böbrek ve idrar yollarında, damar kalp ve akciğerlerde oluşmaktadır.Crohn Hastalığı Neden Olur?Crohn hastalığının nedeni bilinmese de oluşumunu genetik ve çevresel faktörler tetikleyebilmektedir. Birinci derece akrabalarda bulunması hastalığın görülme riskini artırmaktadır. Sigara tüketimi de hastalığın oluşmasında etkili olabilmektedir. Anne sütü ile beslenmenin Crohn hastalığına karşı koruyucu olabilmektedir. Crohn hastalığına tam olarak neyin sebep olduğu belli olmamakla birlikte;Crohn hastalığının belirtileri genellikle yavaş yavaş gelişir. Hastalığın bazı belirtileri zaman için de kötüye gidebilir.Crohn Hastalığı Teşhisi Nasıl Olur?Crohn hastalığı tanısı uzun süreler devam eden karın ağrısı, kilo kaybı ve ishal belirtilerinin üstüne düşülmesi ve kontrolü ardından ortaya çıkar. Tam kan sayımı ya da yapılacak tetkikler sayesinde crohn hastalığı teşhis edilebilir. Crohn hastalığı teşhisinde kullanılacak yöntemler şöyle sıralanır:Bazen teşhis için aynı tetkikler birden fazla yapılmak zorunda kalınabilir. Hastalığın belirtileri göz önüne alındığında ülseratif kolit ile karıştırılabilmektedir. Ancak ülseratif kolit sadece kalın bağırsağı etkilerken Crohn hastalığı sindirim sisteminin her hangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Bunun yanında ülseratif kolit kolon mukozasının en dıştaki doku tabakasını etkilerken, Crohn hastalığı kalın bağırsak dokusunun tüm katmanlarını etkileyebilmektedir.Crohn Hastalığı Yasak Yiyecekler Nelerdir?Doğru beslenme yöntemi ile crohn hastalığının semptomları azaltılarak iyileştirilebilir. Hastalığın durumuna ve kişinin sağlık geçmişine bakılarak uzman doktor kişiye özel önerilerde bulunabilir. Crohn hastalığında yasak yani uzak durulması gereken yiyecekler de bulunur. Bu yiyecekler şöyle sıralanabilir:Crohn Hastalığı Tedavisi Nasıl Olur?Crohn hastalığının kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Uygulanan tedavi seçenekleri hastalığın şiddetini ve sıklığını azaltmaktadır. Crohn hastalığı tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:Crohn Hastalığının İlaç TedavisiBu ilaçların yanında doktora danışarak bazı takviyelerin alınması faydalı olabilmektedir.Crohn Hastalığında Beslenme TedavisiBir Crohn hastalısının uyguladığı ve fayda gördüğü beslenme tarzı başka bir Crohn hastası için uygun olmayabilir.Crohn Hastalığı Sıvı DiyetÇocuklar ve genç yetişkinler için sıvı diyet sikayetlerin azalmasına yardımcı olabilir. Birkaç hafta boyunca, normal diyetin yerine ihtiyaç duyulan tüm besinleri içeren özel içecekler kullanılabilir.Crohn Hastalığı Cerrahi TedavisiCrohn hastalarının büyük bir çoğunluğu hayatlarının bir döneminde cerrahi tedaviye gerek duyabilmektedir. Sindirim sisteminin hasarlı kısımlarının çıkarılması ve sağlıklı bölümlere yeniden bağlanması cerrahi tedavide ön plana çıkmaktadır. Genellikle agresif ilaç tedavisine cevap vermeyen, komplikasyonlar gelişen hastalarda cerrahi tedavi tercih edilebilir. Bazen cerrahi tedavi, ilaç tedavisine bağlı gelişen yan etki zararlarının önlenmesinde de tercih edilebilir. Crohn hastalıklı çocukların %30 unda görülen gelişme geriliği varlığı, cerrahiyi gerektirebilmektedir.Cerrahi tedavi ile hastalıklı kısımları alınan hastaların çoğunda hastalığın yeniden gelişebilmektedir. Hastalar ileri dönemde tekrar cerrahi tedavi görebilmektedir.Crohn Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular Crohn hastalığı tamamen iyileşebiliyor mu?Crohn hastalığını tamamen iyileştiren bir tedavi yoktur. Hastalık sonucu çıkan rahatsızlıklara yönelik tedaviler uygulanır. İlaç tedavisi hastalığın bulgularını azaltmak ve hastalığın yeniden alevlenmesini önlemek için verilir. Hastalığın alevlendiği dönemlerde özel beslenme destekleri ve önerileri verilebilir. | 5,432 |
260 | Hastalıklar | Çocuk Felci | Aşıyla önlenebilir bir hastalık olan çocuk felci çocuklarda ciddi problemlere yol açabiliyor. Ülkemizde aşılama ile yıllardır görülmeyen çocuk felci farklı ülkelerde hala yaşanabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları (Pediatri) Bölümü’nden Uz. Dr. Elif Erdem Özcan, çocuk felci hakkında bilgi verdi.Aşıyla önlenebilir bir hastalık olan çocuk felci çocuklarda ciddi problemlere yol açabiliyor. Ülkemizde aşılama ile yıllardır görülmeyen çocuk felci farklı ülkelerde hala yaşanabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları (Pediatri) Bölümü’nden Uz. Dr. Elif Erdem Özcan, çocuk felci hakkında bilgi verdi.
Çocuk felci nedir? Çocuk felci ne demek?Çocuk felci yani tıbbi adıyla poliomyelit esas olarak 15 yaşın altındaki çocukları etkileyen 15 yaş üstü kişilerde de görülebilen, 200 enfeksiyondan birinde geri dönüşü olmayan felce yol açabilen bir hastalıktır. Hastaların yüzde 5- 10'unda solunum kasları hareketsiz hale gelebilmektedir. Çocuk felci- poliomyelit, virüsüne bağlı vakalar, 1988'den bu yana, tahmini 350.000 vakadan 2018'de bildirilen 33 vakaya, %99'un üzerinde bir düşüş göstermiştir. Bir ülkede tek bir çocuk enfekte kaldığı sürece, tüm ülkelerdeki çocuklar çocuk felcine yakalanma riski altındadır. Çocuk felci, virüslerin sebep olduğu tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır. Sinir sistemine ulaşan virüsler birkaç saat içinde tamamen felce sebep olabilmektedir.Çocuk felci belirtileri nelerdir?İlk belirtiler ateş, yorgunluk, baş ağrısı, boyun tutulması ve uzuvlarda ağrıdır. Bazı çocuklara bulaştığında semptom görünmeyebilir. Bu duruma subklinik polio denilebilir. Bu kişiler hastalığı fark etmeden başkalarına da yayabilir. Ancak bazı durumlarda virüsler sinir sistemine ulaşır ve felç eder. Bu durumda refleks kaybı, kas ağrıları, şiddetli spazmlar, ani felç, tam felç gözlenmektedir. Nadir de olsa ölüme sebebiyet verebilmektedir. Çocuk felci hakkında bilgi doktordan edinilebilir.Çocuk felci nedenleri nedir?Çocuk felcine neden olan virüstür. Çocuk felci virüsü bulaşma yolları çeşitlidir. Bu virüsler ağız yoluyla vücuda girer, boğazda ve sindirim sisteminde çoğalıp tüm vücuda yayılabilir. Dışkı yoluyla vücuttan atılışı da uzun sürebilir. Genellikle hijyen koşullarının iyi olmadığı alanlarda bulaşmaktadır. Nadiren süt, gıda maddeleri, dışkı temasıyla da bulaşabilmektedir. Virüs bulaşan sularla temasla da bu hastalık yayılabilmektedir.Çocuk felci nasıl teşhis edilir?Çocuk felci genellikle belirtilerle teşhis edilebilmektedir. Doktor öncelikle hastanın öyküsünü dikkatlice alır ve sonrasında fiziki muayenesini gerçekleştirir. Muayenede reflekslere bakmak önemlidir. Reflekslerle birlikte durumu doğrulamak için çeşitli laboratuvar testleri de yapılabilmektedir. Boğazdan sürüntü alınabilir, dışkı testi istenebilir. Bazı durumlarda da beyin omurilik sıvısından bir miktar alınıp polio virüsü araştırılabilmektedir. Doktor EMG de isteyebilmektedir.Çocuk felci tedavisi nasıl yapılır?Çocuk felcinde virüsü tamamen durduracak bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Tedavide hastalığa yakalanan kişinin yaşam kalitesini artırmak, ağrılarıyla başa çıkmak da hedeflenmektedir. Bunun yanında hastalığa bağlı komplikasyonlar önlenmeye çalışılmaktadır. Genelde bu hastalıkta yatak istirahati, ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, idrar yolu enfeksiyonu için antibiyotikler, solunuma yardım eden tedaviler, yürümeye yardım eden fizik tedavi yöntemleri de tedavilerde uygulanmaktadır.Çocuk felci hakkında sık sorulan sorular Çocuk felci nasıl önlenir?Çocuk felci aşıyla önlenebilmektedir. Çocuk felci aşısı 1953 yılında geliştirilmiştir ve 1957 yılında kullanıma sunulmuştur. O zamandan beri dünyada çocuk felci vaka sayısı düşmüştür. Ancak çocuk felci halen Afganistan, Pakistan ve Nijerya gibi ülkelerde görülmektedir. Aşının yaygınlaştırılması hem sağlık hem de ekonomi açısından tüm dünyaya fayda sağlayacaktır.Çocuk felci bulaşıcı mı?Çocuk felci hastalığı bulaşıcı bir hastalıktır.Çocuk felci nasıl bulaşır?Çocuk felcine neden olan virüs, bu virüsü barındıran eşyalarla, suyla, gıdayla, oyuncaklarla, enfekte kişinin dışkısıyla, öksürük ya da hapşırıkla da bulaşabilmektedir. Suya, tuvalete sınırlı ulaşan ülkelerdeki kişiler de risk altında olmaktadır.Çocuk felci aşısını kim buldu?İlk başarılı çocuk felci aşısını geliştiren kişi Jonas Edward Salk'tır. 1952 senesinde ABD, tarihinde görülen en büyük çocuk felci salgınını yaşamıştı. Salk da maymun böbreğinden çocuk felci aşısı geliştirmeyi başardı. Sonrasında aşının uygulanmasıyla vakaların büyük oranda düştüğü gözlendi.Çocuk felci aşısı nedir?Çocuk felcini önlemeye yarayan aşıdır. İki farklı türü bulunmaktadır. Birisi ağızdan damlayla yapılandır diğeri de koldan yapılan aşıdır. Her iki aşının uygulanması bireyin ve toplumun sağlığı için önemlidir.Çocuk felci aşısı ne zaman uygulanır?Çocuk felci aşısı zamanları geçirilmemelidir. Ağızdan alınan aşılar 6 ay ve 18 ayını tamamlayan bebeklere ikişer damla halinde uygulanır. Koldan uygulanan aşı da 2, 4, 6 ve 18.ayını tamamlayan bebeklerde 4 kez uygulanmaktadır. Bu da beşli karma aşının içinde bulunmaktadır. İnaktif Çocuk Felci aşısının, (1 Temmuz 2016 tarihinde doğanlardan başlamak üzere) 48. ayda dörtlü karma aşı (DaBT-İPA) uygulanan pekiştirme dozu vardır. 1 Temmuz 2016 tarihinden önce doğan çocukların aşıları 6 yaşında uygulanmaktadır.Böylelikle toplamda 5 kez uygulanmış olur.Çocuk felci aşısının yan etkileri nelerdir?Oral Çocuk Felci Aşısı (OPA): Ağır Bağışıklık Yetmezliği olanlarda, kanser tedavisi görenlerde (özellikle lösemi vakaları) uygulanmaması gerekir. Eğer evde kanser tedavisi gören bir aile bireyi varsa, aynı tuvaletin kullanılmaması gerekir. Kanser hastaları ve bu konuda tedavi görenlerin, tedaviye ihtiyacı olmadığı, sağlık durumlarının uygun olduğu dönemlerde yapılmasının bir sakıncası yoktur.İnaktif Çocuk Felci Aşısı (İPA): Bilinen bir yan etkisi yoktur ve uygulanmaması gereken durum söz konusu değildir.;ancak bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Alerjik reaksiyonların belirtileri şöyle sıralanabilir: Nefes almada zorluk Ses kısıklığı veya hırıltı Hızlı kalp atış hızı Kurdeşen Baş dönmesiHerhangi bir aşıdan sonra sizin veya çocuğunuzun alerjik reaksiyonu varsa hemen tıbbi yardım alın.Çocuk felcinden korunmak neden önemlidir?Çocuk felcinde genelde felç olunursa bu kalıcı bir durumdur. Bu durum hasta bireylere sosyal olarak zarar verir. Eğer ileri bir vaka varsa bu ölüme de neden olabilmektedir.Çocuk felci sonrası sendrom nedir?Bazen iyileşme gerçekleşse bile çocuk felci semptomları ilerleyen zamanlarda ortaya çıkabilir. Çocuk felci sonrası en yaygın semptomlar şunlardır: Devam eden eklem ve kas zayıflığı Kas ağrıları Kolay yorulma Nefes almada güçlük Uykuda solunum sorunları Depresyon Konsantrasyon sorunlarıAşı olmayanların riskli olduğu yerler nelerdir?Eğer çocuk felci aşısı uygulanmadıysa, kişiler çocuk salgını olan bir bölgeye gittiklerinde, çocuk felci bulaşan biriyle temas durumlarında risk altındadır.Çocuk felcine neden olan poliovirüsün kuluçka dönemi ne kadardır?Kuluçka süresi 3 ile 35 gün arasındadır. Enfeksiyonun bulaşma riski semptomların başlamasından 7-10 gün öncesi olabilir. Bağışıklığı olmayan tüm herkes bu enfeksiyonu kapabilir. Evrensel aşılama önlemenin tek yoludur. Hastalığın ilk haftasından sonra boğazdaki poliovirüs konsantrasyonu azalır. Bununla birlikte, poliovirüs 3 ila 6 hafta boyunca dışkıyla atılmaya devam edebilir. Oral çocuk felci aşısı (OPV) olan kişilerde, çocuk felci virüsü aşılamayı takiben 1 ila 2 hafta boyunca boğazda bulunabilir ve birkaç hafta boyunca dışkıda kalabilir. Ilıman iklimlerde çocuk felci enfeksiyonu genellikle yaz sonu ve sonbahar aylarında artar. Nadir durumlarda, bireyler OPV ile bağışıklamanın ardından aşı kaynaklı çocuk felci geliştirebilir. OPV, canlı, zayıflatılmış (zayıflamış) bir aşı virüsü içerir. Aşılama üzerine, zayıflatılmış aşı virüsü, koruyucu bir bağışıklık tepkisini tetiklemek için kan dolaşımına girmeden önce bağırsakta çoğalır. Virüsün replikasyon sırasında genetik olarak değişmesi ve virüsün yeni bir formunun oluşması mümkündür. Bu, nadir durumlarda felce neden olabilen aşıdan türetilmiş bir çocuk felci virüsüdür. Aşıya bağlı paralitik poliomyelit, ilk doz oral çocuk felci aşısını alan tahmini olarak 2,7 milyon çocuktan 1'inde görülür.Çocuk felcinin komplikasyonları nelerdir?Çocuk felci, geçici veya kalıcı kas felçlerine, sakatlıklara, kemik deformitelerine ve ölüme yol açabilir.Çocuk felci etkeni nedir?Çocuk felcine yol açan “Poliovirüs”tür. Bu virüs, picorniviridae ailesinin enterovirüs alt grubunun bir üyesidir. Poliovirüsün 3 serotipi yani çeşiti vardır. Bunlar, tip 1, tip 2 ve tip 3 olarak sıralanabilir. Global Polio Eradication Initiative'in (GPEI) çabaları sayesinde, tip 2 poliovirüs küresel dolaşımdan elimine edilmiştir. Nadir durumlarda, aşı kaynaklı çocuk felci virüsü (VDPV) nedeniyle çocuk felci enfeksiyonu oluşabilir. Bu, canlı zayıflatılmış virüs içeren bir aşı olan oral çocuk felci aşısındaki (OPV) suştan genetik olarak mutasyona uğramış bir çocuk felci virüsü türüdür.Çocuk felci başka hangi hastalıklarla karıştırılabilir?Çocuk felci hastalığı birçok hastalıkla benzer belirtiler gösterebilir. Bu hastalıklar şöyle sıralanabilir:- Tüberküloz menenjit- Periferik nöropatiler- Familyal periyodik paralizi- Difteri polinevriti- Spinal kord tümörleri- Transvers miyelitÇocuk felci beyne yerleşir mi?Evet, çocuk felcine neden olan virüs beyne yerleşebilir. Buna göre de "Spinal", "Bulbar", "Ensefalitik" Polio olarak üçe ayrılabilir.Çocuk felci ilk ne zaman ortaya çıkmıştır?Çocuk felci ilk olarak İngiltere’de görülen bir hastalıktır. Ülkemizde ise 1957 senesinde görülmüştür. Ve ciddi salgınlara neden olmuştur. Türkiye'de ilk çocuk felci aşısı 1963 senesinde uygulanmıştır. 1985 senesinde aşı kampanyasıyla aşılama oranı yüzde 70 olmuştur. 1995 senesinde de Dünya Sağlık Örgütü evrensel bir çalışma başlatmıştır. Bunun ardından ülkemizde aşı oranı yüzde 100 olmuştur. Türkiye'de son görülen çocuk felci vakası 1998 senesinde Ağrı'da olmuştur.
Çocuk felci nedir? Çocuk felci ne demek?Çocuk felci yani tıbbi adıyla poliomyelit esas olarak 15 yaşın altındaki çocukları etkileyen 15 yaş üstü kişilerde de görülebilen, 200 enfeksiyondan birinde geri dönüşü olmayan felce yol açabilen bir hastalıktır. Hastaların yüzde 5- 10'unda solunum kasları hareketsiz hale gelebilmektedir. Çocuk felci- poliomyelit, virüsüne bağlı vakalar, 1988'den bu yana, tahmini 350.000 vakadan 2018'de bildirilen 33 vakaya, %99'un üzerinde bir düşüş göstermiştir. Bir ülkede tek bir çocuk enfekte kaldığı sürece, tüm ülkelerdeki çocuklar çocuk felcine yakalanma riski altındadır. Çocuk felci, virüslerin sebep olduğu tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır. Sinir sistemine ulaşan virüsler birkaç saat içinde tamamen felce sebep olabilmektedir.Çocuk felci belirtileri nelerdir?İlk belirtiler ateş, yorgunluk, baş ağrısı, boyun tutulması ve uzuvlarda ağrıdır. Bazı çocuklara bulaştığında semptom görünmeyebilir. Bu duruma subklinik polio denilebilir. Bu kişiler hastalığı fark etmeden başkalarına da yayabilir. Ancak bazı durumlarda virüsler sinir sistemine ulaşır ve felç eder. Bu durumda refleks kaybı, kas ağrıları, şiddetli spazmlar, ani felç, tam felç gözlenmektedir. Nadir de olsa ölüme sebebiyet verebilmektedir. Çocuk felci hakkında bilgi doktordan edinilebilir.Çocuk felci nedenleri nedir?Çocuk felcine neden olan virüstür. Çocuk felci virüsü bulaşma yolları çeşitlidir. Bu virüsler ağız yoluyla vücuda girer, boğazda ve sindirim sisteminde çoğalıp tüm vücuda yayılabilir. Dışkı yoluyla vücuttan atılışı da uzun sürebilir. Genellikle hijyen koşullarının iyi olmadığı alanlarda bulaşmaktadır. Nadiren süt, gıda maddeleri, dışkı temasıyla da bulaşabilmektedir. Virüs bulaşan sularla temasla da bu hastalık yayılabilmektedir.Çocuk felci nasıl teşhis edilir?Çocuk felci genellikle belirtilerle teşhis edilebilmektedir. Doktor öncelikle hastanın öyküsünü dikkatlice alır ve sonrasında fiziki muayenesini gerçekleştirir. Muayenede reflekslere bakmak önemlidir. Reflekslerle birlikte durumu doğrulamak için çeşitli laboratuvar testleri de yapılabilmektedir. Boğazdan sürüntü alınabilir, dışkı testi istenebilir. Bazı durumlarda da beyin omurilik sıvısından bir miktar alınıp polio virüsü araştırılabilmektedir. Doktor EMG de isteyebilmektedir.Çocuk felci tedavisi nasıl yapılır?Çocuk felcinde virüsü tamamen durduracak bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Tedavide hastalığa yakalanan kişinin yaşam kalitesini artırmak, ağrılarıyla başa çıkmak da hedeflenmektedir. Bunun yanında hastalığa bağlı komplikasyonlar önlenmeye çalışılmaktadır. Genelde bu hastalıkta yatak istirahati, ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, idrar yolu enfeksiyonu için antibiyotikler, solunuma yardım eden tedaviler, yürümeye yardım eden fizik tedavi yöntemleri de tedavilerde uygulanmaktadır.Çocuk felci hakkında sık sorulan sorular Çocuk felci nasıl önlenir?Çocuk felci aşıyla önlenebilmektedir. Çocuk felci aşısı 1953 yılında geliştirilmiştir ve 1957 yılında kullanıma sunulmuştur. O zamandan beri dünyada çocuk felci vaka sayısı düşmüştür. Ancak çocuk felci halen Afganistan, Pakistan ve Nijerya gibi ülkelerde görülmektedir. Aşının yaygınlaştırılması hem sağlık hem de ekonomi açısından tüm dünyaya fayda sağlayacaktır.Çocuk felci bulaşıcı mı?Çocuk felci hastalığı bulaşıcı bir hastalıktır.Çocuk felci nasıl bulaşır?Çocuk felcine neden olan virüs, bu virüsü barındıran eşyalarla, suyla, gıdayla, oyuncaklarla, enfekte kişinin dışkısıyla, öksürük ya da hapşırıkla da bulaşabilmektedir. Suya, tuvalete sınırlı ulaşan ülkelerdeki kişiler de risk altında olmaktadır.Çocuk felci aşısını kim buldu?İlk başarılı çocuk felci aşısını geliştiren kişi Jonas Edward Salk'tır. 1952 senesinde ABD, tarihinde görülen en büyük çocuk felci salgınını yaşamıştı. Salk da maymun böbreğinden çocuk felci aşısı geliştirmeyi başardı. Sonrasında aşının uygulanmasıyla vakaların büyük oranda düştüğü gözlendi.Çocuk felci aşısı nedir?Çocuk felcini önlemeye yarayan aşıdır. İki farklı türü bulunmaktadır. Birisi ağızdan damlayla yapılandır diğeri de koldan yapılan aşıdır. Her iki aşının uygulanması bireyin ve toplumun sağlığı için önemlidir.Çocuk felci aşısı ne zaman uygulanır?Çocuk felci aşısı zamanları geçirilmemelidir. Ağızdan alınan aşılar 6 ay ve 18 ayını tamamlayan bebeklere ikişer damla halinde uygulanır. Koldan uygulanan aşı da 2, 4, 6 ve 18.ayını tamamlayan bebeklerde 4 kez uygulanmaktadır. Bu da beşli karma aşının içinde bulunmaktadır. İnaktif Çocuk Felci aşısının, (1 Temmuz 2016 tarihinde doğanlardan başlamak üzere) 48. ayda dörtlü karma aşı (DaBT-İPA) uygulanan pekiştirme dozu vardır. 1 Temmuz 2016 tarihinden önce doğan çocukların aşıları 6 yaşında uygulanmaktadır.Böylelikle toplamda 5 kez uygulanmış olur.Çocuk felci aşısının yan etkileri nelerdir?Oral Çocuk Felci Aşısı (OPA): Ağır Bağışıklık Yetmezliği olanlarda, kanser tedavisi görenlerde (özellikle lösemi vakaları) uygulanmaması gerekir. Eğer evde kanser tedavisi gören bir aile bireyi varsa, aynı tuvaletin kullanılmaması gerekir. Kanser hastaları ve bu konuda tedavi görenlerin, tedaviye ihtiyacı olmadığı, sağlık durumlarının uygun olduğu dönemlerde yapılmasının bir sakıncası yoktur.İnaktif Çocuk Felci Aşısı (İPA): Bilinen bir yan etkisi yoktur ve uygulanmaması gereken durum söz konusu değildir.;ancak bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Alerjik reaksiyonların belirtileri şöyle sıralanabilir:Herhangi bir aşıdan sonra sizin veya çocuğunuzun alerjik reaksiyonu varsa hemen tıbbi yardım alın.Çocuk felcinden korunmak neden önemlidir?Çocuk felcinde genelde felç olunursa bu kalıcı bir durumdur. Bu durum hasta bireylere sosyal olarak zarar verir. Eğer ileri bir vaka varsa bu ölüme de neden olabilmektedir.Çocuk felci sonrası sendrom nedir?Bazen iyileşme gerçekleşse bile çocuk felci semptomları ilerleyen zamanlarda ortaya çıkabilir. Çocuk felci sonrası en yaygın semptomlar şunlardır:Aşı olmayanların riskli olduğu yerler nelerdir?Eğer çocuk felci aşısı uygulanmadıysa, kişiler çocuk salgını olan bir bölgeye gittiklerinde, çocuk felci bulaşan biriyle temas durumlarında risk altındadır.Çocuk felcine neden olan poliovirüsün kuluçka dönemi ne kadardır?Kuluçka süresi 3 ile 35 gün arasındadır. Enfeksiyonun bulaşma riski semptomların başlamasından 7-10 gün öncesi olabilir. Bağışıklığı olmayan tüm herkes bu enfeksiyonu kapabilir. Evrensel aşılama önlemenin tek yoludur. Hastalığın ilk haftasından sonra boğazdaki poliovirüs konsantrasyonu azalır. Bununla birlikte, poliovirüs 3 ila 6 hafta boyunca dışkıyla atılmaya devam edebilir. Oral çocuk felci aşısı (OPV) olan kişilerde, çocuk felci virüsü aşılamayı takiben 1 ila 2 hafta boyunca boğazda bulunabilir ve birkaç hafta boyunca dışkıda kalabilir. Ilıman iklimlerde çocuk felci enfeksiyonu genellikle yaz sonu ve sonbahar aylarında artar. Nadir durumlarda, bireyler OPV ile bağışıklamanın ardından aşı kaynaklı çocuk felci geliştirebilir. OPV, canlı, zayıflatılmış (zayıflamış) bir aşı virüsü içerir. Aşılama üzerine, zayıflatılmış aşı virüsü, koruyucu bir bağışıklık tepkisini tetiklemek için kan dolaşımına girmeden önce bağırsakta çoğalır. Virüsün replikasyon sırasında genetik olarak değişmesi ve virüsün yeni bir formunun oluşması mümkündür. Bu, nadir durumlarda felce neden olabilen aşıdan türetilmiş bir çocuk felci virüsüdür. Aşıya bağlı paralitik poliomyelit, ilk doz oral çocuk felci aşısını alan tahmini olarak 2,7 milyon çocuktan 1'inde görülür.Çocuk felcinin komplikasyonları nelerdir?Çocuk felci, geçici veya kalıcı kas felçlerine, sakatlıklara, kemik deformitelerine ve ölüme yol açabilir.Çocuk felci etkeni nedir?Çocuk felcine yol açan “Poliovirüs”tür. Bu virüs, picorniviridae ailesinin enterovirüs alt grubunun bir üyesidir. Poliovirüsün 3 serotipi yani çeşiti vardır. Bunlar, tip 1, tip 2 ve tip 3 olarak sıralanabilir. Global Polio Eradication Initiative'in (GPEI) çabaları sayesinde, tip 2 poliovirüs küresel dolaşımdan elimine edilmiştir. Nadir durumlarda, aşı kaynaklı çocuk felci virüsü (VDPV) nedeniyle çocuk felci enfeksiyonu oluşabilir. Bu, canlı zayıflatılmış virüs içeren bir aşı olan oral çocuk felci aşısındaki (OPV) suştan genetik olarak mutasyona uğramış bir çocuk felci virüsü türüdür.Çocuk felci başka hangi hastalıklarla karıştırılabilir?Çocuk felci hastalığı birçok hastalıkla benzer belirtiler gösterebilir. Bu hastalıklar şöyle sıralanabilir:- Tüberküloz menenjit- Periferik nöropatiler- Familyal periyodik paralizi- Difteri polinevriti- Spinal kord tümörleri- Transvers miyelitÇocuk felci beyne yerleşir mi?Evet, çocuk felcine neden olan virüs beyne yerleşebilir. Buna göre de "Spinal", "Bulbar", "Ensefalitik" Polio olarak üçe ayrılabilir.Çocuk felci ilk ne zaman ortaya çıkmıştır?Çocuk felci ilk olarak İngiltere’de görülen bir hastalıktır. Ülkemizde ise 1957 senesinde görülmüştür. Ve ciddi salgınlara neden olmuştur. Türkiye'de ilk çocuk felci aşısı 1963 senesinde uygulanmıştır. 1985 senesinde aşı kampanyasıyla aşılama oranı yüzde 70 olmuştur. 1995 senesinde de Dünya Sağlık Örgütü evrensel bir çalışma başlatmıştır. Bunun ardından ülkemizde aşı oranı yüzde 100 olmuştur. Türkiye'de son görülen çocuk felci vakası 1998 senesinde Ağrı'da olmuştur. | 7,760 |
261 | Hastalıklar | Çocuklarda İdrar Kaçırma - İşeme Sorunları | Fiziksel ya da psikolojik pek çok nedenden dolayı ortaya çıkabilen idrar kaçırma-işeme sorunları her yaştan bireyi ilgilendirebilmektedir. Gece alt ıslatma sorunu 5 yaş ve üzerindeki çocukların %15-20’sinde görülür. Gündüz işeme sorunları ise okul çağındaki her 5 çocuktan 1’inde yaşanabilir. Evlilik çağına gelmiş veya üniversitede okuyan kişiler de bile %1 oranında görülebilen idrar kaçırma sorunu 3-4 ay sürebilecek tedavi yöntemleri ile tamamen iyileştirilebilir. Tedavinin önündeki en büyük engel, ailelerin durumu fark etmeyip doktora başvurmamasıdır.Fiziksel ya da psikolojik pek çok nedenden dolayı ortaya çıkabilen idrar kaçırma-işeme sorunları her yaştan bireyi ilgilendirebilmektedir. Gece alt ıslatma sorunu 5 yaş ve üzerindeki çocukların %15-20’sinde görülür. Gündüz işeme sorunları ise okul çağındaki her 5 çocuktan 1’inde yaşanabilir. Evlilik çağına gelmiş veya üniversitede okuyan kişiler de bile %1 oranında görülebilen idrar kaçırma sorunu 3-4 ay sürebilecek tedavi yöntemleri ile tamamen iyileştirilebilir. Tedavinin önündeki en büyük engel, ailelerin durumu fark etmeyip doktora başvurmamasıdır.
Çocuklarda idrar kaçırma sorunu nedir?Halk arasında alt ıslatma, işeme veya idrar kaçırma olarak bilinen “Enürezis Nokturna”, 5 yaşından sonra çocukların 1 ay içerisinde 2 geceden fazla yataklarını ıslatmaları olarak tanımlanmaktadır. Çocuklarda gece alt ıslatmanın yanı sıra gündüz, uyanıkken, okulda veya oyun oynarken alt ıslatma sorunu da yaşanabilir. Gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma sorunlarının nedenleri ve tedavileri birbirinden farklılık gösterir.Çocuklarda idrar kaçırmanın nedenleri nelerdir?Çocuklarda idrar kaçırmanın nedenlerini gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma olarak ayrı başlıklarda incelemek gerekir.Gece alt ıslatma nedenleri: Genetik; Gece uykuda idrar kaçırmanın en önemli nedenlerinin arasında genetik unsurlar gelmektedir. Hem anne hem babada alt ıslatma sorunu görülmüşse çocukta işeme sorunu görülme ihtimali %80, anne veya babanın sadece birisinde idrar kaçırma sorunu varsa çocukta alt ıslatma görülme olasılığı % 40 olarak belirlenmiştir. Obezite;:Kilolu, obez çocuklarda işeme sorunlarının görülme oranı artmaktadır. Gece nefes alma problemi olan çocuklarda Dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromu olan çocuklarBu nedenlerin yanında gece idrar kaçırmanın fizyo patolojik nedenleri de bulunmaktadır. Gece bütün insanlarda idrar atımını engelleyen antidiüretik hormon üretilmektedir. Bu hormonun çocuklarda az üretilmesi idrar kaçırma sorunlarına yol açabilir. Uyanma bozukluğu yaşayan çocuklar. Uykunun ağır olması olarak da tarif edilir. Çocuk beynin tuvalet ihtiyacı ile ilgili verdiği uyarıları uykunun ağır olması nedeniyle fark edemeyebilir. Mesanenin aşırı aktif kasılması gece idrar kaçırma nedeni olabilir. Psikolojik nedenler. Halk arasında bilinenin aksine psikolojik nedenler idrar kaçırma sorunlarında %5-10 oranında sorumludur. Psikolojik olduğu düşünüldüğü için çocuklar cezalandırılmakta veya “Dikkat etmiyorsun” denilerek azarlanmaktadır. Psikolojik olgular genellikle neden olarak değil sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.Bununla birlikte 6-7 yaşına kadar gece alt ıslatma sorunu yaşamayan çocuklar; kardeşleri olduğunda kıskançlığa bağlı olarak, okul değişikliğinde, anne babanın ayrılması durumunda, aile büyüklerinden birisinin hayatını kaybettiğinde veya cinsel istismar gibi durumlarda psikolojik nedenlere bağlı olarak idrar kaçırma sorunları yaşayabilmektedir. Yine de psikolojik nedenlere bağlı işeme sorunlarının %10’u geçmediği unutulmamalıdır.Gündüz idrar kaçırma nedenleriOkul çağındaki her 5 çocuktan 1’inde görülen gündüz işeme sorunları gece alt ıslatma nedenlerinden farklı olarak onlarca değişik hastalığa bağlı gelişebilir. Gündüz sadece idrar kaçırma sorunu olarak değerlendirmek yerine, aniden idrara sıkışma, sık idrara gitme, idrar yaparken çocuğun yanma hissetmesi veya işemeyi ertelemek gibi birçok sorun çocuklarda gündüz görülen işeme sorunları arasında yer almaktadır.Alt ıslatmaya yol açabilecek rahatsızlıklardan bazılarıGülerken idrar kaçırma: Bazen yetişkinlerde de görülebilen bu durum çocuklarda gündüz yaşanan işeme sorunlarının en hafif formlarından birisidir.Tembel mesane sendromu: Bu çocuklar çok az tuvalete gider. Tembel mesane sendromu görülen çocuklarda zaman zaman idrar kaçırma sorunları da görülebilir. Mesane çıkışındaki yapıyla idrar tutma mekanizması arasındaki iletişim bozulabilmektedir. Mesane zaman içersinde büyüyerek kasılma özelliğini kaybetmektedir. 5 yaşındaki bir çocukta ortalama mesane 200 mililitre idrar biriktirirken, bu çocuklarda rakam 400-500 mililitreye kadar çıkmaktadır. Çocuğun normalden fazla tuvalete gitmesi gibi az gitmesi de bir sorundur.Hinman sendromu: Bu çocuklar olması gerekenden çok daha kalın bir mesaneye sahiptir. Mesane yapısı tamamen bozulan bu çocuklar çok sık idrar yolu enfeksiyonu, idrar kaçırma, idrara sıkışma şikayetleri yaşamaktadır. Tedavisinde gecikildiğinde mesaneden böbreğe idrar kaçağı ve böbrek fonksiyonlarının bozulması gibi ciddi sağlık sorunları yaşanabilir.Aşırı aktif mesane: Bu çocuklar normalden fazla olarak gün içinde 8 kereden fazla tuvalete gitmektedir. Aşırı aktif mesane sorunu yaşayan çocuklar gündüz idrar kaçırma, çok sık tuvalete gitme, tuvalete koşmak ve yolda idrar kaçırmak gibi şikayetler yaşayabilmektedir.Mesane kapasitesinin küçük olması: Çocuğun büyümesiyle doğru orantılı büyümeyen mesanenin küçük kalabildiği durumlar bulunmaktadır. Bu çocuklarda görülen işeme sorunları arasında sıklıklar karşılaşılan bir durumdur. Bu çocuklar okulda, oyun oynarken veya evde 15 dakikada bir tuvalete gitmek zorunda kalmaktadır.Çocuklarda görüşen gündüz işeme sorunları tek bir rahatsızlıktan meydana gelebildiği gibi miks (karışık) denilen birden fazla rahatsızlıktan da kaynaklanabilir. Genel sağlık durumu çok iyi gibi gözüken çocuklarda işeme sorunlarının arkasında böbrek yetmezliğine kadar varabilen ciddi sağlık sorunlarının olabileceği unutulmamalıdır.Mesaneden böbreğe idrar kaçağı (böbrek reflüsü): Genellikle ateşli idrar yolu enfeksiyonu sonrası tespit edilen bir durumdur. Ateşli idrar yolu iltihabi geçiren çocukların % 40’ında mesaneden böbreğe idrar kacağı vardır. Mesaneden böbreğe idrar kaçağı çocuklarda böbrek yetmezliğinin en sık nedenidir. Mesaneden böbreğe idrar kacağı sorunu yaşayan her 4 çocuktan 1 tanesinde işeme problemi eşlik etmektedir.Çocuklarda işeme sorunlarının tanısı nasıl konulmaktadır?Gündüz işeme şikayeti olan çocuklarda fizik muayene, hastalığın hikayesi ve basit idrar tahliliyle çoğu zaman teşhis konulabilmektedir. Ancak işeme sorunu basit olmayan özellikli hastalarda farklı tetkikler yapılabilmektedir.Üroflow testi: İşeme sorunu olan çocuk tuvalete oturur gibi oturtulur. Tuvaletini yaptığı yere yerleştirilen huniden mesanenin basıncı, hangi hızla ve ne miktarda idrar çıkışı olduğu belirlenmektedir. Böbrek ve idrar yolları ultrasonu: Ultrason yardımıyla böbrek, idrar kanalları ve mesane kontrol edilir.Voiding sistoüretrografi: Ateşli idrar yolları enfeksiyonu geçiren çocuklarda mesaneden böbreğe idrar kaçağı var mı diye yapılan bir tetkiktir. Görüntülemeyi daha sağlıklı sağlamak amacıyla mesane içerisine kontrast madde verilmektedir. Sonda takılarak yapılan bir işlemdir. Bu nedenle çocuk için sağlıklı ortamlarda ve tecrübeli merkezlerde yapılmalıdır.Sintigrafi: Böbreklerin fonksiyonunu belirlemek amacıyla yapılan bir tetkiktir. Böbreklerin nasıl çalıştığı, hasar olup olmadığı, ileride böbrek yetmezliğine yol açabilecek risklerin varlığı değerlendirilir. Ürodinami: Normal tedaviye yanıt vermeyen işeme sorunu olan çocuklarda mesanenin basıncını, kapasitesini net bir şekilde görmek için gerçekleştirilir. Mesaneye çok ince bir sonda yerleştirilir. Yerleştirilen sonda ile mesaneye düşük miktarda sıvı verilir. 15-20 dakika süren bu işlemde çocukla iletişim halinde kalınarak; idrar hissinin ne zaman olduğu, mesanedeki sıkıştırmanın ne zaman hissettiği gibi sorular sorularak rahatsızlıkla ilgili ciddi bilgiler edinilebilir. Alt ıslatmanın tedavisi nedir?İşeme sorunlarının tedavileri gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma olarak iki kategoride ele alınmalıdır.Gece alt ıslatma tedavisiÜroterapi: İlk olarak tedavide üroterapi denilen işeme eğitimleri uygulanmalıdır. Tuvalet eğitimi hafife alınmamalıdır. Birçok alt ıslatma sorunu bu yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.Güneş-bulut takvimi: bu tedavide çocuğun tedaviye eşlik etmesi sağlanır. Bu takvim içerisinde her güne karşılık güneş ve bulut bulunmaktadır. Çocuktan altını ıslattığında bulutu, kuru kalktığın günlerde güneşi işaretlemesi istenir. Bu şekilde çocuğun motivasyonu yükseltilir. 1 ay içerisinde 2 buluttan fazlası görülürse yani çocuk altını 2 geceden fazla ıslatıyorsa tedavide farklı yollar denenmelidir.İlaç tedavisi: Gece idrar kaçırma sorunlarında ilaç tedavisinin başarısı %80’lere varmaktadır. Tedavisinin 3-6 ay devam etmesi gerekir. Soruna göre farklı ilaçlar kullanılabilir. Gece idrar üretimimin fazla olmasını engelleyen ilaçlar Gece mesanenin aşırı aktif çalışmasını engelleyen ilaçlar Gece uyanma bozukluğu problemini engelleyen ilaçlarAlarm tedavisi: Bu tedaviyi bir çalar saat gibi düşünmek gerekir. Ucunda bir kablo ve yapıştırılacak bant gibi bir elektrot bulunmaktadır. Elektrot çocuğun iç çamaşırına yapıştırılır. Bir damla kaçtığında bile alarm çalmaya başlar. Çocuk uyandığı zaman doğal ve bilinçsiz olarak mesane sfinkter denilen kası kasılır ve idrar kaçırması engellenir. Bu tedavi yöntemi daha çok uyku bozukluğu yaşayan çocuklarda uygulanmaktadır. Alarm tedavisinin etkinliği %70-80 e yakındır. Alarm tedavisinde ailelerin dikkat etmesi gereken konular bulunmaktadır. Alarm tedavisinin ilk 2-3 haftasında belirgin bir etki görülmeyebilir. Tedaviyi bırakmadan 3 aya kadar devam ettirmek önemlidir. Aile ve çocuk alarm tedavisine uyumsuz olabilir. Çocuk alarmdan korkabilir.Bir uzmana danışmadan alarm tedavisini kullanmak olumsuz sonuçlar yaratabilmektedir. Uyku sorununun beraberinde fark edilmeyen başka bir rahatsızlık atlanabilir ve bu ilerde çok daha ciddi sağlık sıkıntısı olarak karşımıza çıkabilir.Birden fazla sorunu yaşayan çocuklarda kombinasyon tedaviler uygulanmaktadır. Tedaviye geç başvuran çocuklarda tedaviye direnç daha fazla görülür.Cerrahi tedavi: Gece alt ıslatma sorununun tek başına yaşandığı durumlarda cerrahi tedavi tavsiye edilmemektedir. Ancak gece alt ıslatma sorununun beraberinde gündüz işeme sorunları olan veya gece yatak ıslatma sorunu hiçbir şekilde tedavi edilemeyen çocuklarda mesane kapasitesi kısıtlıysa endoskopik tedavi olarak adlandırılan botoks tedavisi uygulanabilir.Mesane sıkıntısı olmayan durumlarda cerrahi tedaviden bahsetmek yanlış olur.Akupunktur: İşeme sorunlarında akupunktur tedavisi deneysel tedaviler başlığı altında değerlendirilebilir. Kanıta dayalı bilimsel bir etkinlik hala ortaya konulamadığı için hastalara önerilmemektedir.Gündüz alt ıslatma tedavisiÜroterapi: Gece alt ıslatma tedavisinde olduğu gibi öncelikle üroterapi yani işeme eğitimi verilmelidir.Pelvik taban eğitimi: Çocuğun idrar tutma kaslarını kasma gevşetmesiyle ilgili eğitim verilir. Biofeedback: Görsel bilgisayar tabanlı bir eğitimdir. Çocuklar bir koltuğa oturtularak poposunun etrafına iki adet bant (elektrot) yapıştırılır. Bilgisayar programına göre; ekrandaki tilki kuşu yakalama çalışırken çocuktan alt kısmını kasarak kuşu uçurması istenir. Çocuğun alt kısmını kasmasıyla kuş uçar, kaslarını gevşetmesiyle kuş yere iner. Bu şekilde çocuğun pelvik kaslarının çalışması ve kuvvetlenmesi hedeflenir. Gündüz alt ıslatma sorunu olan hemen hemen bütün çocuklarda uygulanabilecek basit bir tedavi yöntemidir.İlaç tedavisi: Çocuğun işeme probleminin alt tipine göre ilaçlar kullanılmaktadır.Girişimsel ve cerrahi tedaviler: İşeme probleminin alt tipine göre botoks tedavisi uygulanabilir. Botoks tedavisi: İdrar yolundan kameralı ışıklı bir aletle mesaneye girilir. Genel anestezi altında mesanede 20 farklı noktaya aşılama yapılır. 15-20 dakika süren uygulamanın ardından çocuk aynı gün taburcu edilir. Mesaneye enjekte edilen botoks; mesanenin kapasitesini artırırken idrar basıncını azaltmaktadır.Mesane büyütme ameliyatı: Mesanesi çok küçük çocuklarda mesaneyi büyütme ameliyatları gerçekleştirilir. Botoks tedavisinin yanıt vermediği durumlarda, böbrekleri veya hayatı riske atan hastalık varsa mesane büyütme ameliyatları gündeme gelmektedir. Bağırsaktan alınan parça ile mesaneye yama yapılarak mesane büyütme ameliyatı gerçekleştirilir.Mesane boynunu uzatma ameliyatı: İdrar boşaltmayla ilgili sorunu olan çocuklarda mesane boynunda uzatma ameliyatları yapılabilmektedir.Çocuklarda robotik cerrahi: Açık cerrahi yöntemlere alternatif olarak çocuklarda bu ameliyatlar robotik olarak uygulanabilir. Her hangi bir kas kesisi yapılmadan milimetrik deliklerden karın boşluğuna girilerek gerçekleştirilen robotik cerrahi çocuklarda önemli avantajlar sağlamaktadır.Açık ameliyatı göre; Ağrının daha az olması Çocuğun hastanede daha az kalması, İyileşmenin çabuk olması, Yara izinin olmaması ya da çok az olması çocuklarda robotik cerrahinin avantajları arasındadır.Çocuklarda idrar kaçırma konusunda en sık sorulan sorular Çocuklara tuvalet eğitimi ne zaman verilmelidir?Her çocuğun tuvalet eğitimi çocuğun özelliklerine bağlıdır. Tuvalet eğitimi konusunda belirli bir yaş belirlemek yanlıştır. Çocuklar anne babaya büyüdükçe tuvalet konusunda sinyaller verirler. Tuvaleti geldiğinde eliyle gösterebilir, söylemeye çalışır veya oturarak bu sinyalleri verebilir. Aileler bu sinyalleri aldığında çocuklarda tuvalet eğitimi verilmeye başlanabilir. Kız çocuklarda idrar tutmayı sağlayan kasların gelişimi erkeklere göre daha çabuk geliştiği için daha erken başlanabilmektedir. Genel olarak bir zaman aralığı vermek gerekirse çocuklarda tuvalet eğitimi 2-3,5 yaş aralığında başlanabilir. Bazı aileler çocuklarda tuvalet eğitimine daha erken dönemde başlamak isteyebilmektedir. Ancak tuvalet eğitimine erken dönemde başlamak ilerde işeme sorunlarına yol açabilmektedir.Çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl verilmelidir?Öncelikle ‘üroterapi’ yani davranış eğitiminde dikkat edilmesi gereken konular gündemde olmalıdır. Bunun yanı sıra; Lazımlık kullanılması faydalı olabilir. Çocuk klozete oturmakta veya alaturka tuvalette zorlanabilir. Çocuğun tuvaletini yaparken keyifli vakit geçirmesi sağlanmalıdır. Bunun yaşamın bir parçası olduğunu bilmesi gerekmelidir. Bunun için müzikli lazımlıklar kullanılabilir. Resimli kitap veya çocuğun sevdiği materyallerle tuvaletini tamamlamadan kalkması engellenmelidir. Çocuk tuvaletini yaparken kalabalık bir ortamda bulunmamalıdır. Tuvalet eğitimini anne veya babadan sadece birinin üstlenmesi daha sağlıklıdır. Küçük teşvik edici cümleler kullanılabilir ancak abartıya gitmemeye özen gösterilmelidir. Tuvalet eğitimine başlayan çocuk bu süreçte ara sıra idrar kaçırabilir. Bıçakla kesilir gibi tuvalet eğitiminin tamamlanmayacağı bilinerek çocuğa karşı sabırlı davranılmalıdır. Tuvaleti gelse de gelmese de çocuk 2 saatte bir tekrar lazımlığa oturtulmalıdır.Çocuklarda alt ıslatma hangi hastalıkların habercisi olabilir?Çocuklarda işeme sorunları ve idrar kaçırma çok masum hastalıkların habercisi olabileceği gibi böbrek yetmezliğine varabilen ciddi rahatsızlıkların işareti de olabilir.İşeme sorunu yaşayan çocuklar beslenmede nelere dikkat etmelidir? Çay, kahve, kolalı, gazlı içeceklerden uzak durulmalıdır. Özellikle çocuklar buzlu çayı meyve suyu gibi tüketmektedir. Buzlu çayın tüketimi de idrar kaçırmalara neden olabilir. Çocukların gıdaları tuzlu tüketmemesi sağlanmalıdır. Tuz tüketiminin fazla olması böbreklere zarar verirken, tuzlu tüketilmesi sıvı alımını da artırabilmektedir. Acılı ve baharatlı gıdalar sindirim sistemi ile birlikte mesaneyi de kasabileceği için alt ıslatma sorunlarına zemin hazırlayabilir. Dengeli beslenmeye özen gösterilmesi, kabızlığı önlemek için lifli gıdalara önem verilmelidir. Bir öğün et, balık tüketilmişse diğer öğün sebze meyve ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmelidir. Hazır gıdalardan uzak durulmalıdır. Hazır gıdaların tuzlu ve yağlı olması sindirim sistemini yorar ve boşaltım sisteminde problemler oluşturabilir.İşeme sorunu yaşayan çocuklar kaç yaşında doktora götürülmelidir?Çocuklarda yaşanan idrar kaçırma sorunlarının tedavisi ailede başlar. Ailenin öğretmen ve çocuk üroloji uzmanıyla beraber hareket etmesi tedavide olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Ailelerin üroterapi eğitimi veya davranış eğitimi denilen konulara dikkat etmesi aslında tedavinin ilk basamağıdır. İşeme sorunlarında doktora başvurmak için 5 yaşına kadar beklenebilir ancak yine de ailelerin evde dikkat etmesi gereken konular bulunmaktadır.İdrar kaçıran çocuğa ceza vermek ne tür olumsuzluklara neden olur? İdrar kaçıran çocuklar hiçbir zaman cezalandırılmamalıdır. Alt ıslatma durumunda çocukların cezalandırılması veya kötü davranılması sorunun daha da büyümesine yol açar. Çocuğun altını ıslatmasıyla ilgili şaka yapılmamalı veya dalga geçilmemelidir. Gece idrar kaçıran çocuklara “gece yağmur yağmış hadi çamaşırı çarşafı beraber değiştirelim” tarzında çocuğun da aktif rol oynamasını sağlayacak bir yaklaşım daha doğrudur.Gece alt ıslatma önlenebilir mi? Ebeveynler bu konuda bazı noktalara dikkat etmelidir. Çocuklar gece yatmadan önce mutlaka tuvaleti yaptırılmalıdır. Yatmadan önce son 1 saat yeme ve içme kesilmelidir. Belli bir yaşa kadar çocukların altına bez bağlanabilir veya muşamba konulabilir. Ancak 5 yaşın üstünde bir çocuğa gece veya gündüz hala bez bağlanması sorunu çözmek yerine sorunun tedavisini geciktirir. Çocukta da psikolojik sorunlara yol açabilir. 5 yaşına kadar ara ara bez bağlanıp alt ıslatma bezleri kullanılabilir ancak sorun hala devam ediyorsa tedavi geciktirilmemelidir. İşeme sorunu yaşayan çocukları beslenmesi nasıl olmalıdır?Çay, kahve, kola, gazoz, asitli içecekler mesaneyi kastığı için çocuklara içirilmemelidir. Bunun yerine meyve suyu, süt, ayran, limonata ve tabi ki su tercih edilebilir. Çok hareketsiz çocuklar hem gündüz hem gece işeme sorunu yaşayabilmektedir. Hareketsizlik çocuklarda obeziteye de neden olabileceği için fiziksel aktiviteler özendirilmelidir.Çocukların tuvaletini tuttuğu nasıl anlaşılabilir? Anne babaların dikkat etmesi gerekenlerin başında “tutma manevraları” denilen çocukların tuvaletleri geldiği zaman yaptığı hareketlere dikkat etmeleri gerekir. Çocuklarda sadece idrar kaçırma değil aniden idrara sıkışma, sık idrara gitme, idrar yaparken çocuğun yanma hissetmesi veya işemeyi ertelemesi gibi sorunları da gözlemlemesi gerekir. İdrara aniden sıkışan çocuklarda, idrar kaçırmayı engellemek veya ertelemek amaçlı gayri ihtiyari yapılan ve dışarıdan gözlemlenebilen hareketler ebeveynler tarafından gözlemlenmelidir. Kız çocuklarında idrar tutma manevraları olarak genellikle bacaklarını çapraz yapma, çömelip topuğuyla makatına bastırma, sallanma gibi hareketler gözlemlenir. Erkek çocuklarda kızların idrar tutma manevralarına ek olarak penis ucunu eliyle sıkıştırma hareketi izlenebilir.
Çocuklarda idrar kaçırma sorunu nedir?Halk arasında alt ıslatma, işeme veya idrar kaçırma olarak bilinen “Enürezis Nokturna”, 5 yaşından sonra çocukların 1 ay içerisinde 2 geceden fazla yataklarını ıslatmaları olarak tanımlanmaktadır. Çocuklarda gece alt ıslatmanın yanı sıra gündüz, uyanıkken, okulda veya oyun oynarken alt ıslatma sorunu da yaşanabilir. Gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma sorunlarının nedenleri ve tedavileri birbirinden farklılık gösterir.Çocuklarda idrar kaçırmanın nedenleri nelerdir?Çocuklarda idrar kaçırmanın nedenlerini gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma olarak ayrı başlıklarda incelemek gerekir.Gece alt ıslatma nedenleri:Bu nedenlerin yanında gece idrar kaçırmanın fizyo patolojik nedenleri de bulunmaktadır. Bununla birlikte 6-7 yaşına kadar gece alt ıslatma sorunu yaşamayan çocuklar; kardeşleri olduğunda kıskançlığa bağlı olarak, okul değişikliğinde, anne babanın ayrılması durumunda, aile büyüklerinden birisinin hayatını kaybettiğinde veya cinsel istismar gibi durumlarda psikolojik nedenlere bağlı olarak idrar kaçırma sorunları yaşayabilmektedir. Yine de psikolojik nedenlere bağlı işeme sorunlarının %10’u geçmediği unutulmamalıdır.Gündüz idrar kaçırma nedenleriOkul çağındaki her 5 çocuktan 1’inde görülen gündüz işeme sorunları gece alt ıslatma nedenlerinden farklı olarak onlarca değişik hastalığa bağlı gelişebilir. Gündüz sadece idrar kaçırma sorunu olarak değerlendirmek yerine, aniden idrara sıkışma, sık idrara gitme, idrar yaparken çocuğun yanma hissetmesi veya işemeyi ertelemek gibi birçok sorun çocuklarda gündüz görülen işeme sorunları arasında yer almaktadır.Alt ıslatmaya yol açabilecek rahatsızlıklardan bazılarıGülerken idrar kaçırma: Bazen yetişkinlerde de görülebilen bu durum çocuklarda gündüz yaşanan işeme sorunlarının en hafif formlarından birisidir.Tembel mesane sendromu: Bu çocuklar çok az tuvalete gider. Tembel mesane sendromu görülen çocuklarda zaman zaman idrar kaçırma sorunları da görülebilir. Mesane çıkışındaki yapıyla idrar tutma mekanizması arasındaki iletişim bozulabilmektedir. Mesane zaman içersinde büyüyerek kasılma özelliğini kaybetmektedir. 5 yaşındaki bir çocukta ortalama mesane 200 mililitre idrar biriktirirken, bu çocuklarda rakam 400-500 mililitreye kadar çıkmaktadır. Çocuğun normalden fazla tuvalete gitmesi gibi az gitmesi de bir sorundur.Hinman sendromu: Bu çocuklar olması gerekenden çok daha kalın bir mesaneye sahiptir. Mesane yapısı tamamen bozulan bu çocuklar çok sık idrar yolu enfeksiyonu, idrar kaçırma, idrara sıkışma şikayetleri yaşamaktadır. Tedavisinde gecikildiğinde mesaneden böbreğe idrar kaçağı ve böbrek fonksiyonlarının bozulması gibi ciddi sağlık sorunları yaşanabilir.Aşırı aktif mesane: Bu çocuklar normalden fazla olarak gün içinde 8 kereden fazla tuvalete gitmektedir. Aşırı aktif mesane sorunu yaşayan çocuklar gündüz idrar kaçırma, çok sık tuvalete gitme, tuvalete koşmak ve yolda idrar kaçırmak gibi şikayetler yaşayabilmektedir.Mesane kapasitesinin küçük olması: Çocuğun büyümesiyle doğru orantılı büyümeyen mesanenin küçük kalabildiği durumlar bulunmaktadır. Bu çocuklarda görülen işeme sorunları arasında sıklıklar karşılaşılan bir durumdur. Bu çocuklar okulda, oyun oynarken veya evde 15 dakikada bir tuvalete gitmek zorunda kalmaktadır.Çocuklarda görüşen gündüz işeme sorunları tek bir rahatsızlıktan meydana gelebildiği gibi miks (karışık) denilen birden fazla rahatsızlıktan da kaynaklanabilir. Genel sağlık durumu çok iyi gibi gözüken çocuklarda işeme sorunlarının arkasında böbrek yetmezliğine kadar varabilen ciddi sağlık sorunlarının olabileceği unutulmamalıdır.Mesaneden böbreğe idrar kaçağı (böbrek reflüsü): Genellikle ateşli idrar yolu enfeksiyonu sonrası tespit edilen bir durumdur. Ateşli idrar yolu iltihabi geçiren çocukların % 40’ında mesaneden böbreğe idrar kacağı vardır. Mesaneden böbreğe idrar kaçağı çocuklarda böbrek yetmezliğinin en sık nedenidir. Mesaneden böbreğe idrar kacağı sorunu yaşayan her 4 çocuktan 1 tanesinde işeme problemi eşlik etmektedir.Çocuklarda işeme sorunlarının tanısı nasıl konulmaktadır?Gündüz işeme şikayeti olan çocuklarda fizik muayene, hastalığın hikayesi ve basit idrar tahliliyle çoğu zaman teşhis konulabilmektedir. Ancak işeme sorunu basit olmayan özellikli hastalarda farklı tetkikler yapılabilmektedir.Üroflow testi: İşeme sorunu olan çocuk tuvalete oturur gibi oturtulur. Tuvaletini yaptığı yere yerleştirilen huniden mesanenin basıncı, hangi hızla ve ne miktarda idrar çıkışı olduğu belirlenmektedir. Böbrek ve idrar yolları ultrasonu: Ultrason yardımıyla böbrek, idrar kanalları ve mesane kontrol edilir.Voiding sistoüretrografi: Ateşli idrar yolları enfeksiyonu geçiren çocuklarda mesaneden böbreğe idrar kaçağı var mı diye yapılan bir tetkiktir. Görüntülemeyi daha sağlıklı sağlamak amacıyla mesane içerisine kontrast madde verilmektedir. Sonda takılarak yapılan bir işlemdir. Bu nedenle çocuk için sağlıklı ortamlarda ve tecrübeli merkezlerde yapılmalıdır.Sintigrafi: Böbreklerin fonksiyonunu belirlemek amacıyla yapılan bir tetkiktir. Böbreklerin nasıl çalıştığı, hasar olup olmadığı, ileride böbrek yetmezliğine yol açabilecek risklerin varlığı değerlendirilir. Ürodinami: Normal tedaviye yanıt vermeyen işeme sorunu olan çocuklarda mesanenin basıncını, kapasitesini net bir şekilde görmek için gerçekleştirilir. Mesaneye çok ince bir sonda yerleştirilir. Yerleştirilen sonda ile mesaneye düşük miktarda sıvı verilir. 15-20 dakika süren bu işlemde çocukla iletişim halinde kalınarak; idrar hissinin ne zaman olduğu, mesanedeki sıkıştırmanın ne zaman hissettiği gibi sorular sorularak rahatsızlıkla ilgili ciddi bilgiler edinilebilir. Alt ıslatmanın tedavisi nedir?İşeme sorunlarının tedavileri gece alt ıslatma ve gündüz alt ıslatma olarak iki kategoride ele alınmalıdır.Gece alt ıslatma tedavisiÜroterapi: İlk olarak tedavide üroterapi denilen işeme eğitimleri uygulanmalıdır. Tuvalet eğitimi hafife alınmamalıdır. Birçok alt ıslatma sorunu bu yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.Güneş-bulut takvimi: bu tedavide çocuğun tedaviye eşlik etmesi sağlanır. Bu takvim içerisinde her güne karşılık güneş ve bulut bulunmaktadır. Çocuktan altını ıslattığında bulutu, kuru kalktığın günlerde güneşi işaretlemesi istenir. Bu şekilde çocuğun motivasyonu yükseltilir. 1 ay içerisinde 2 buluttan fazlası görülürse yani çocuk altını 2 geceden fazla ıslatıyorsa tedavide farklı yollar denenmelidir.İlaç tedavisi: Gece idrar kaçırma sorunlarında ilaç tedavisinin başarısı %80’lere varmaktadır. Tedavisinin 3-6 ay devam etmesi gerekir. Soruna göre farklı ilaçlar kullanılabilir.Alarm tedavisi: Bu tedaviyi bir çalar saat gibi düşünmek gerekir. Ucunda bir kablo ve yapıştırılacak bant gibi bir elektrot bulunmaktadır. Elektrot çocuğun iç çamaşırına yapıştırılır. Bir damla kaçtığında bile alarm çalmaya başlar. Çocuk uyandığı zaman doğal ve bilinçsiz olarak mesane sfinkter denilen kası kasılır ve idrar kaçırması engellenir. Bu tedavi yöntemi daha çok uyku bozukluğu yaşayan çocuklarda uygulanmaktadır. Alarm tedavisinin etkinliği %70-80 e yakındır. Alarm tedavisinde ailelerin dikkat etmesi gereken konular bulunmaktadır.Bir uzmana danışmadan alarm tedavisini kullanmak olumsuz sonuçlar yaratabilmektedir. Uyku sorununun beraberinde fark edilmeyen başka bir rahatsızlık atlanabilir ve bu ilerde çok daha ciddi sağlık sıkıntısı olarak karşımıza çıkabilir.Birden fazla sorunu yaşayan çocuklarda kombinasyon tedaviler uygulanmaktadır. Tedaviye geç başvuran çocuklarda tedaviye direnç daha fazla görülür.Cerrahi tedavi: Gece alt ıslatma sorununun tek başına yaşandığı durumlarda cerrahi tedavi tavsiye edilmemektedir. Ancak gece alt ıslatma sorununun beraberinde gündüz işeme sorunları olan veya gece yatak ıslatma sorunu hiçbir şekilde tedavi edilemeyen çocuklarda mesane kapasitesi kısıtlıysa endoskopik tedavi olarak adlandırılan botoks tedavisi uygulanabilir.Mesane sıkıntısı olmayan durumlarda cerrahi tedaviden bahsetmek yanlış olur.Akupunktur: İşeme sorunlarında akupunktur tedavisi deneysel tedaviler başlığı altında değerlendirilebilir. Kanıta dayalı bilimsel bir etkinlik hala ortaya konulamadığı için hastalara önerilmemektedir.Gündüz alt ıslatma tedavisiÜroterapi: Gece alt ıslatma tedavisinde olduğu gibi öncelikle üroterapi yani işeme eğitimi verilmelidir.Pelvik taban eğitimi: Çocuğun idrar tutma kaslarını kasma gevşetmesiyle ilgili eğitim verilir. Biofeedback: Görsel bilgisayar tabanlı bir eğitimdir. Çocuklar bir koltuğa oturtularak poposunun etrafına iki adet bant (elektrot) yapıştırılır. Bilgisayar programına göre; ekrandaki tilki kuşu yakalama çalışırken çocuktan alt kısmını kasarak kuşu uçurması istenir. Çocuğun alt kısmını kasmasıyla kuş uçar, kaslarını gevşetmesiyle kuş yere iner. Bu şekilde çocuğun pelvik kaslarının çalışması ve kuvvetlenmesi hedeflenir. Gündüz alt ıslatma sorunu olan hemen hemen bütün çocuklarda uygulanabilecek basit bir tedavi yöntemidir.İlaç tedavisi: Çocuğun işeme probleminin alt tipine göre ilaçlar kullanılmaktadır.Girişimsel ve cerrahi tedaviler: İşeme probleminin alt tipine göre botoks tedavisi uygulanabilir. Botoks tedavisi: İdrar yolundan kameralı ışıklı bir aletle mesaneye girilir. Genel anestezi altında mesanede 20 farklı noktaya aşılama yapılır. 15-20 dakika süren uygulamanın ardından çocuk aynı gün taburcu edilir. Mesaneye enjekte edilen botoks; mesanenin kapasitesini artırırken idrar basıncını azaltmaktadır.Mesane büyütme ameliyatı: Mesanesi çok küçük çocuklarda mesaneyi büyütme ameliyatları gerçekleştirilir. Botoks tedavisinin yanıt vermediği durumlarda, böbrekleri veya hayatı riske atan hastalık varsa mesane büyütme ameliyatları gündeme gelmektedir. Bağırsaktan alınan parça ile mesaneye yama yapılarak mesane büyütme ameliyatı gerçekleştirilir.Mesane boynunu uzatma ameliyatı: İdrar boşaltmayla ilgili sorunu olan çocuklarda mesane boynunda uzatma ameliyatları yapılabilmektedir.Çocuklarda robotik cerrahi: Açık cerrahi yöntemlere alternatif olarak çocuklarda bu ameliyatlar robotik olarak uygulanabilir. Her hangi bir kas kesisi yapılmadan milimetrik deliklerden karın boşluğuna girilerek gerçekleştirilen robotik cerrahi çocuklarda önemli avantajlar sağlamaktadır.Açık ameliyatı göre;Çocuklarda idrar kaçırma konusunda en sık sorulan sorular Çocuklara tuvalet eğitimi ne zaman verilmelidir?Her çocuğun tuvalet eğitimi çocuğun özelliklerine bağlıdır. Tuvalet eğitimi konusunda belirli bir yaş belirlemek yanlıştır. Çocuklar anne babaya büyüdükçe tuvalet konusunda sinyaller verirler. Tuvaleti geldiğinde eliyle gösterebilir, söylemeye çalışır veya oturarak bu sinyalleri verebilir. Aileler bu sinyalleri aldığında çocuklarda tuvalet eğitimi verilmeye başlanabilir. Kız çocuklarda idrar tutmayı sağlayan kasların gelişimi erkeklere göre daha çabuk geliştiği için daha erken başlanabilmektedir. Genel olarak bir zaman aralığı vermek gerekirse çocuklarda tuvalet eğitimi 2-3,5 yaş aralığında başlanabilir. Bazı aileler çocuklarda tuvalet eğitimine daha erken dönemde başlamak isteyebilmektedir. Ancak tuvalet eğitimine erken dönemde başlamak ilerde işeme sorunlarına yol açabilmektedir.Çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl verilmelidir?Öncelikle ‘üroterapi’ yani davranış eğitiminde dikkat edilmesi gereken konular gündemde olmalıdır. Bunun yanı sıra;Çocuklarda alt ıslatma hangi hastalıkların habercisi olabilir?Çocuklarda işeme sorunları ve idrar kaçırma çok masum hastalıkların habercisi olabileceği gibi böbrek yetmezliğine varabilen ciddi rahatsızlıkların işareti de olabilir.İşeme sorunu yaşayan çocuklar beslenmede nelere dikkat etmelidir?İşeme sorunu yaşayan çocuklar kaç yaşında doktora götürülmelidir?Çocuklarda yaşanan idrar kaçırma sorunlarının tedavisi ailede başlar. Ailenin öğretmen ve çocuk üroloji uzmanıyla beraber hareket etmesi tedavide olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Ailelerin üroterapi eğitimi veya davranış eğitimi denilen konulara dikkat etmesi aslında tedavinin ilk basamağıdır. İşeme sorunlarında doktora başvurmak için 5 yaşına kadar beklenebilir ancak yine de ailelerin evde dikkat etmesi gereken konular bulunmaktadır.İdrar kaçıran çocuğa ceza vermek ne tür olumsuzluklara neden olur? İdrar kaçıran çocuklar hiçbir zaman cezalandırılmamalıdır. Alt ıslatma durumunda çocukların cezalandırılması veya kötü davranılması sorunun daha da büyümesine yol açar. Çocuğun altını ıslatmasıyla ilgili şaka yapılmamalı veya dalga geçilmemelidir. Gece idrar kaçıran çocuklara “gece yağmur yağmış hadi çamaşırı çarşafı beraber değiştirelim” tarzında çocuğun da aktif rol oynamasını sağlayacak bir yaklaşım daha doğrudur.Gece alt ıslatma önlenebilir mi? Ebeveynler bu konuda bazı noktalara dikkat etmelidir. Çocuklar gece yatmadan önce mutlaka tuvaleti yaptırılmalıdır. Yatmadan önce son 1 saat yeme ve içme kesilmelidir. Belli bir yaşa kadar çocukların altına bez bağlanabilir veya muşamba konulabilir. Ancak 5 yaşın üstünde bir çocuğa gece veya gündüz hala bez bağlanması sorunu çözmek yerine sorunun tedavisini geciktirir. Çocukta da psikolojik sorunlara yol açabilir. 5 yaşına kadar ara ara bez bağlanıp alt ıslatma bezleri kullanılabilir ancak sorun hala devam ediyorsa tedavi geciktirilmemelidir. İşeme sorunu yaşayan çocukları beslenmesi nasıl olmalıdır?Çay, kahve, kola, gazoz, asitli içecekler mesaneyi kastığı için çocuklara içirilmemelidir. Bunun yerine meyve suyu, süt, ayran, limonata ve tabi ki su tercih edilebilir. Çok hareketsiz çocuklar hem gündüz hem gece işeme sorunu yaşayabilmektedir. Hareketsizlik çocuklarda obeziteye de neden olabileceği için fiziksel aktiviteler özendirilmelidir.Çocukların tuvaletini tuttuğu nasıl anlaşılabilir? Anne babaların dikkat etmesi gerekenlerin başında “tutma manevraları” denilen çocukların tuvaletleri geldiği zaman yaptığı hareketlere dikkat etmeleri gerekir. Çocuklarda sadece idrar kaçırma değil aniden idrara sıkışma, sık idrara gitme, idrar yaparken çocuğun yanma hissetmesi veya işemeyi ertelemesi gibi sorunları da gözlemlemesi gerekir. İdrara aniden sıkışan çocuklarda, idrar kaçırmayı engellemek veya ertelemek amaçlı gayri ihtiyari yapılan ve dışarıdan gözlemlenebilen hareketler ebeveynler tarafından gözlemlenmelidir. Kız çocuklarında idrar tutma manevraları olarak genellikle bacaklarını çapraz yapma, çömelip topuğuyla makatına bastırma, sallanma gibi hareketler gözlemlenir. Erkek çocuklarda kızların idrar tutma manevralarına ek olarak penis ucunu eliyle sıkıştırma hareketi izlenebilir. | 12,887 |
262 | Hastalıklar | Çene Eklemi Rahatsızlığı | Toplumda görülme sıklığı artan çene eklemi rahatsızlıkları hastaların yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor. Yemek yemek, konuşmak ve esnemek gibi günlük aktiviteleri kısıtlayan ve ağrıya neden olan çene eklemi rahatsızlığının en önemli nedenleri arasında diş sıkma- gıcırdatma ve stres bulunuyor. Rahatsızlığın derecesine göre tedavi şeklinin belirlendiği bu hastalığın tedavisinde hastaya normal ve ağrısız bir şekilde çene fonksiyonlarının yeniden kazandırılması amaçlanıyor.Toplumda görülme sıklığı artan çene eklemi rahatsızlıkları hastaların yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor. Yemek yemek, konuşmak ve esnemek gibi günlük aktiviteleri kısıtlayan ve ağrıya neden olan çene eklemi rahatsızlığının en önemli nedenleri arasında diş sıkma- gıcırdatma ve stres bulunuyor. Rahatsızlığın derecesine göre tedavi şeklinin belirlendiği bu hastalığın tedavisinde hastaya normal ve ağrısız bir şekilde çene fonksiyonlarının yeniden kazandırılması amaçlanıyor.
Çene eklemi rahatsızlığı nedir?Çene eklemi rahatsızlığı, alt çeneyle üst çeneyi birbirine bağlayan çene eklemi ve bunu çevreleyen dokular arasındaki uyumun ani bir etkiyle ya da zaman içerisinde bozulmasıdır. Tedavi edilmediği takdirde çenenin kilitlenmesine kadar gidebilen ciddi semptomlar gözlenebilir. Bundan dolayı tedaviye ne kadar erken başlanırsa tedavi başarısı da o derece artmaktadır.Çene eklemi rahatsızlığının belirtileri nelerdir?Zaman içerisinde hafif başlayan çene eklemi rahatsızlıklarının belirtileri zaman içerisinde artarak şiddetli çene eklemi ağrıları, baş, boyun, omuz ağrıları, eklemden ses gelmesi, çene çıkması, çenenin kayarak açılması ya da limitli açılması gibi daha ileri problemlere dönüşebilir.Çene eklemi rahatsızlıklarının nedenleri nelerdir?Çene eklemi hastalıklarına zemin hazırlayan birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri; Diş sıkma ve gıcırdatma (Bruksizm) Stres Sürekli olarak tek taraflı çiğnemek Çenelerin birbirleriyle ilişkisini etkileyen hatalı protetik işlemler Diş eksiklikleri Çene bölgesine alınan travmalar, yaralanmalar Spor kazaları Baş boyun bölgesini etkileyen tümörler ve sistemik rahatsızlıklar Çok uzun ve travmatik dental işlemler Duruş ve postür bozuklukları Nörolojik, psikolojik ve psikiyatrik sorunlar Doğumsal anatomik bozukluklar Sakız çiğneme, kalem ısırma, tırnak yeme gibi parafonksiyonel alışkanlıklardır.Çene eklemi rahatsızlıklarının tanısı nasıl konulur?Çene eklemi hastalıklarının teşhisinde dişler ve kapanış sisteminin, çiğneme kaslarının ve çene ekleminin detaylı muayenesi yapılır. Gerekli durumlarda MR gibi eklem içi görüntüleme yöntemlerine de başvurularak tanı konulur.Çene eklemi rahatsızlığının tedavisi nasıl yapılır?Çene eklemi rahatsızlığı tedavisinde izlenecek yöntemler, hastalığın ortaya çıkma nedeni ve şiddeti doğrultusunda çeşitli başlıklar altında tanımlanabilir. Tedavinin amacı, hastaya normal ve ağrısız çene fonksiyonlarını yeniden kazandırmaktır. Bu süreçte hastayla olan iş birliği oldukça önemlidir.Rahatsızlığın derecesine göre tedavi şekli belirlenir. Çoğu kişide bu belirtiler geçicidir ve daha ciddi bir soruna yol açmaz. Rahatsızlığa neden olan etken ortadan kaldırıldıktan sonra şikayetler azalarak sonlanır. Çoğu durumda bu tedavilerin beraber kullanımı etkili sonuçlar verir. Sadece tek tedavi rahatsızlığı geçirmeyebilir.Yumuşak diyet: Çok fazla çiğneme gerektirmeyen yiyecekler tüketerek çene eklemi ve çiğneme kasları üstündeki baskıyı azaltmak bazen faydalı olabilir. Ağzı fazla açarak yememize neden olan çok büyük parçalar ve sert gıdalardan kaçınmak gerekir.Buz paketleri, egzersiz ve sıcak uygulamaları: Diş hekiminin önereceği çene açma ve kapamayla ilgili egzersizler ve bununla birlikte eklem bölgesine dışarıdan belirli sıklıklarda yapılması gereken soğuk veya sıcak uygulamaları rahatlamayı sağlayabilir.İlaçlar: Diş hekimi kas ağrısının giderilmesi ve çene kaslarının kasılmasını önlenmesi amacıyla ağrı kesici ve antienflamatuar ilaçlar, kas gevşetici ilaçlar reçete edebilir. Gereken durumlarda sedatif ilaçlar da tavsiye edebilir.Botolinium Toksin (Botoks) uygulaması: Gerginliğe yol açan çiğneme kaslarının aktivasyonunu azaltarak diş sıkmayı da engelleyeceğinden eklem üzerindeki yükü azaltacaktır.Splintler: Splint alt çene ya da üst çeneye uygulanan, dişlerin arasında duran, şeffaf, takılıp çıkartılabilen bir apareydir. Yanlış kapanmaya alışan alt çenenin doğru şekilde kapanmayı öğrenmesini, kasların rahatlamasını ve çenenin doğru hareketini sağlar. Hastadaki probleme bağlı sadece gece yatarken ya da 24 saat kullanılması gerekebilir. Splint, dişlerin birbirine olan sıkı temaslarını ortadan kaldırarak alt çenenin rahat ve serbest bir şekilde hareket etmesini sağlar. Doğru fonksiyon gören alt çene ve ona bağlı kaslar, çene ekleminin doğru yerine alınmasını, kaslara ve ekleme ait rahatsızlık ve ağrıların ortadan kalkmasını sağlayacaktır.Transcutaneous elektrikli sinir uyarımı (TENS): Bu tedavide yüz kaslarını ve çene eklemini rahatlatmak için düşük seviyeli elektrik akımı kullanılır. Bu bazı bireylerde ağrıya yol açabilir.Ultrason: Ultrason tedavisi genelde eklem ağrıdığında veya hareket zorluğu çektiğinde uygulanan ısı tedavisidir.Tetik noktası enjeksiyonları: Diş hekimi bu tedavi için yüz kaslarına ağrı kesici veya anestezik enjekte eder. Ağrı kesici etkisini gösterirken, hastanın basit egzersizlerle çene kaslarını esnetmesi yararlı olmaktadır.Artroskopi: Çoğu ameliyat gibi artroskopi de genel anestezi gerektirir. Çene cerrahının çene eklemi ve çevresindeki hasarı inceleyebilmesini sağlar. Sebebe bağlı olarak hastalıklı doku temizlenir veya diskinin veya kondilin yeri düzeltilir.Açık eklem ameliyatı: Çene ekleminde dejenerasyon ya da eklem çevresinde tümoral yapılar varsa ya da ciddi yaralanma veya kırık olgularında açık eklem ameliyatı yapılır. Bu ameliyatta tamamen iyileşmek artroskopiye göre daha zordur. Aynı zamanda iz kalma ve sinir hasarı ihtimali daha yüksektir.Çene eklemi rahatsızlığı ile ilgili sık sorulan sorular - Diş gıcırdatma veya diş sıkma nedir?Diş gıcırdatma daha çok geceleri uykuda gözlenen ve önlem alınmazsa ileride ciddi rahatsızlıklara neden olabilen bir hastalıktır. Gün içerisinde biriken stresin, gece uykuda açığa çıkarak dişlerin bilinç dışı birbirleri üzerinde kaydırılmasıyla meydana gelir.-Diş gıcırdatma veya diş sıkma ne gibi sorunlara neden olur?Diş gıcırdatma ile diş sıkma devamlılık kazandığında ve önlenmediğinde dişlerin aşınması, dişlerin kırılması, diş etlerinin çekilmesi ve buna bağlı olarak oluşan soğuk-sıcak hassasiyeti, çene eklemine aşırı yük binmesinden dolayı eklem hastalıklarının oluşması, çevredekilerin çıkan seslerden rahatsız olması gibi sorunlara yol açar. Dişler aracılığıyla çene eklem bölgesine iletilen bu yükler, bölgede ağrılara ve geri döndürülmesi zor değişimlere sebep olur. Bu sebeple diş hekimine erken başvurmanın rolü büyüktür.-Diş gıcırdatma veya diş sıkma nasıl tedavi edilir?Tedavide, dişlerin ölçüsü alınarak hazırlanan ve gece takılan yumuşak veya sert gece plakları önerilir. Bu plakların belirli aralıklarla yenilenmesi gerekir. Bununla beraber kişinin günlük hayatındaki stresi azaltması tedavinin başarısı açısından önemlidir.-Eklem splinti nedir?Alt ya da üst çenede kullanılan ve çene kapanışını düzenlemek ve çiğneme kasının gevşemesini sağlamak için kişiye özel olarak üretilen, şeffaf yapıda olan plaklardır. Kas boyunda uzama meydana geldiğinden eklemde rahatlama meydana gelir. Ayrıca diş gıcırdatma ve sıkmaya karşı dişler korumaya alındığından dişlerde oluşabilecek hasarlar azalır.-Eklem splinti ile tedavi ne kadar sürer?Splintin yapımı, ölçümü ve teslimi olmak üzere toplam 2 seans sürer. Hastanın tedavinin seyrine göre periyodik kontrollere gelmesi önem taşır.-Çene eklemi tedavisinde nelere dikkat etmek gerekir? Tedavi sürecinde diş hekimi ile olan iletişim çok önemlidir. Özellikle kombine tedavi yöntemlerinde periyodik kontroller tedavinin seyri açısından ayrıca önem taşımaktadır. Hekimin tavsiye ettiği ilaçların düzenli olarak kullanılması, eğer önerildiyse egzersizlerin düzenli olarak yapılması ve zararlı alışkanlıklardan kaçınılması, yine hekim önerdiyse diyete dikkat edilmesi gerekir. Tedaviye bir çeşit protez olan splint tedavisi de eklendiyse, splintin diş hekiminin önerdiği şekilde düzenli olarak kullanılması ve hekim tavsiyelerine mutlaka uyulması gerekir. Splint plağı kullanımında ilk hafta, üçüncü hafta ve aylık kontrollere gidilmelidir.-Çene eklemi tedavisinde iyileşme nasıl anlaşılır?Çene eklemi tedavisinde iyileşme hastalığın şiddetine göre değişir. Çok şiddetli vakalarda her zaman tamamen bir iyileşme olmayabilir. Buradaki esas iyileşme kriteri hastanın ağrısız bir şekilde günlük çene hareketlerini (yemek yeme, konuşma, yutkunma vb) yapabilmesidir.-Çok konuşmak çene eklemi rahatsızlıklarının nedenleri arasında yer alır mı?Çok konuşmanın çene eklemi rahatsızlığına yol açmasıyla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak sürekli olarak çene ekleminin maksimum aralıkta açılmasına neden olacak hareketlerden kaçınılmalıdır.-Çene eklemi rahatsızlıklarının önüne geçebilmek için çene nasıl kullanılmalıdır? (öneriler) -Öncelikle ağız ve diş sağlığına özen gösterilmeli-6 ayda bir gidilmesi gereken diş hekimi kontrolleri ihmal edilmemelidir. Zira dişlerdeki eksiklikler, hatalı yapılmış dolgular veya protezler, diş kırıkları ve aşınmaları gibi dişsel problemler tedavi edilmediği takdirde çene eklemini olumsuz etkilemektedir.- Dudak ısırma, tırnak yeme, kalem ısırma gibi parafonksiyonel alışkanlıklardan kaçınılmalı, yanlış duruş ve postur bozuklukları düzeltilmeye çalışılmalı- Diş sıkma ve gıcırdatmaya neden olan ve çene eklemine en sık zarar veren stresten uzak durulmaya çalışılmalıdır.
Çene eklemi rahatsızlığı nedir?Çene eklemi rahatsızlığı, alt çeneyle üst çeneyi birbirine bağlayan çene eklemi ve bunu çevreleyen dokular arasındaki uyumun ani bir etkiyle ya da zaman içerisinde bozulmasıdır. Tedavi edilmediği takdirde çenenin kilitlenmesine kadar gidebilen ciddi semptomlar gözlenebilir. Bundan dolayı tedaviye ne kadar erken başlanırsa tedavi başarısı da o derece artmaktadır.Çene eklemi rahatsızlığının belirtileri nelerdir?Zaman içerisinde hafif başlayan çene eklemi rahatsızlıklarının belirtileri zaman içerisinde artarak şiddetli çene eklemi ağrıları, baş, boyun, omuz ağrıları, eklemden ses gelmesi, çene çıkması, çenenin kayarak açılması ya da limitli açılması gibi daha ileri problemlere dönüşebilir.Çene eklemi rahatsızlıklarının nedenleri nelerdir?Çene eklemi hastalıklarına zemin hazırlayan birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri;Çene eklemi rahatsızlıklarının tanısı nasıl konulur?Çene eklemi hastalıklarının teşhisinde dişler ve kapanış sisteminin, çiğneme kaslarının ve çene ekleminin detaylı muayenesi yapılır. Gerekli durumlarda MR gibi eklem içi görüntüleme yöntemlerine de başvurularak tanı konulur.Çene eklemi rahatsızlığının tedavisi nasıl yapılır?Çene eklemi rahatsızlığı tedavisinde izlenecek yöntemler, hastalığın ortaya çıkma nedeni ve şiddeti doğrultusunda çeşitli başlıklar altında tanımlanabilir. Tedavinin amacı, hastaya normal ve ağrısız çene fonksiyonlarını yeniden kazandırmaktır. Bu süreçte hastayla olan iş birliği oldukça önemlidir.Rahatsızlığın derecesine göre tedavi şekli belirlenir. Çoğu kişide bu belirtiler geçicidir ve daha ciddi bir soruna yol açmaz. Rahatsızlığa neden olan etken ortadan kaldırıldıktan sonra şikayetler azalarak sonlanır. Çoğu durumda bu tedavilerin beraber kullanımı etkili sonuçlar verir. Sadece tek tedavi rahatsızlığı geçirmeyebilir.Yumuşak diyet: Çok fazla çiğneme gerektirmeyen yiyecekler tüketerek çene eklemi ve çiğneme kasları üstündeki baskıyı azaltmak bazen faydalı olabilir. Ağzı fazla açarak yememize neden olan çok büyük parçalar ve sert gıdalardan kaçınmak gerekir.Buz paketleri, egzersiz ve sıcak uygulamaları: Diş hekiminin önereceği çene açma ve kapamayla ilgili egzersizler ve bununla birlikte eklem bölgesine dışarıdan belirli sıklıklarda yapılması gereken soğuk veya sıcak uygulamaları rahatlamayı sağlayabilir.İlaçlar: Diş hekimi kas ağrısının giderilmesi ve çene kaslarının kasılmasını önlenmesi amacıyla ağrı kesici ve antienflamatuar ilaçlar, kas gevşetici ilaçlar reçete edebilir. Gereken durumlarda sedatif ilaçlar da tavsiye edebilir.Botolinium Toksin (Botoks) uygulaması: Gerginliğe yol açan çiğneme kaslarının aktivasyonunu azaltarak diş sıkmayı da engelleyeceğinden eklem üzerindeki yükü azaltacaktır.Splintler: Splint alt çene ya da üst çeneye uygulanan, dişlerin arasında duran, şeffaf, takılıp çıkartılabilen bir apareydir. Yanlış kapanmaya alışan alt çenenin doğru şekilde kapanmayı öğrenmesini, kasların rahatlamasını ve çenenin doğru hareketini sağlar. Hastadaki probleme bağlı sadece gece yatarken ya da 24 saat kullanılması gerekebilir. Splint, dişlerin birbirine olan sıkı temaslarını ortadan kaldırarak alt çenenin rahat ve serbest bir şekilde hareket etmesini sağlar. Doğru fonksiyon gören alt çene ve ona bağlı kaslar, çene ekleminin doğru yerine alınmasını, kaslara ve ekleme ait rahatsızlık ve ağrıların ortadan kalkmasını sağlayacaktır.Transcutaneous elektrikli sinir uyarımı (TENS): Bu tedavide yüz kaslarını ve çene eklemini rahatlatmak için düşük seviyeli elektrik akımı kullanılır. Bu bazı bireylerde ağrıya yol açabilir.Ultrason: Ultrason tedavisi genelde eklem ağrıdığında veya hareket zorluğu çektiğinde uygulanan ısı tedavisidir.Tetik noktası enjeksiyonları: Diş hekimi bu tedavi için yüz kaslarına ağrı kesici veya anestezik enjekte eder. Ağrı kesici etkisini gösterirken, hastanın basit egzersizlerle çene kaslarını esnetmesi yararlı olmaktadır.Artroskopi: Çoğu ameliyat gibi artroskopi de genel anestezi gerektirir. Çene cerrahının çene eklemi ve çevresindeki hasarı inceleyebilmesini sağlar. Sebebe bağlı olarak hastalıklı doku temizlenir veya diskinin veya kondilin yeri düzeltilir.Açık eklem ameliyatı: Çene ekleminde dejenerasyon ya da eklem çevresinde tümoral yapılar varsa ya da ciddi yaralanma veya kırık olgularında açık eklem ameliyatı yapılır. Bu ameliyatta tamamen iyileşmek artroskopiye göre daha zordur. Aynı zamanda iz kalma ve sinir hasarı ihtimali daha yüksektir.Çene eklemi rahatsızlığı ile ilgili sık sorulan sorular - Diş gıcırdatma veya diş sıkma nedir?Diş gıcırdatma daha çok geceleri uykuda gözlenen ve önlem alınmazsa ileride ciddi rahatsızlıklara neden olabilen bir hastalıktır. Gün içerisinde biriken stresin, gece uykuda açığa çıkarak dişlerin bilinç dışı birbirleri üzerinde kaydırılmasıyla meydana gelir.-Diş gıcırdatma veya diş sıkma ne gibi sorunlara neden olur?Diş gıcırdatma ile diş sıkma devamlılık kazandığında ve önlenmediğinde dişlerin aşınması, dişlerin kırılması, diş etlerinin çekilmesi ve buna bağlı olarak oluşan soğuk-sıcak hassasiyeti, çene eklemine aşırı yük binmesinden dolayı eklem hastalıklarının oluşması, çevredekilerin çıkan seslerden rahatsız olması gibi sorunlara yol açar. Dişler aracılığıyla çene eklem bölgesine iletilen bu yükler, bölgede ağrılara ve geri döndürülmesi zor değişimlere sebep olur. Bu sebeple diş hekimine erken başvurmanın rolü büyüktür.-Diş gıcırdatma veya diş sıkma nasıl tedavi edilir?Tedavide, dişlerin ölçüsü alınarak hazırlanan ve gece takılan yumuşak veya sert gece plakları önerilir. Bu plakların belirli aralıklarla yenilenmesi gerekir. Bununla beraber kişinin günlük hayatındaki stresi azaltması tedavinin başarısı açısından önemlidir.-Eklem splinti nedir?Alt ya da üst çenede kullanılan ve çene kapanışını düzenlemek ve çiğneme kasının gevşemesini sağlamak için kişiye özel olarak üretilen, şeffaf yapıda olan plaklardır. Kas boyunda uzama meydana geldiğinden eklemde rahatlama meydana gelir. Ayrıca diş gıcırdatma ve sıkmaya karşı dişler korumaya alındığından dişlerde oluşabilecek hasarlar azalır.-Eklem splinti ile tedavi ne kadar sürer?Splintin yapımı, ölçümü ve teslimi olmak üzere toplam 2 seans sürer. Hastanın tedavinin seyrine göre periyodik kontrollere gelmesi önem taşır.-Çene eklemi tedavisinde nelere dikkat etmek gerekir? Tedavi sürecinde diş hekimi ile olan iletişim çok önemlidir. Özellikle kombine tedavi yöntemlerinde periyodik kontroller tedavinin seyri açısından ayrıca önem taşımaktadır. Hekimin tavsiye ettiği ilaçların düzenli olarak kullanılması, eğer önerildiyse egzersizlerin düzenli olarak yapılması ve zararlı alışkanlıklardan kaçınılması, yine hekim önerdiyse diyete dikkat edilmesi gerekir. Tedaviye bir çeşit protez olan splint tedavisi de eklendiyse, splintin diş hekiminin önerdiği şekilde düzenli olarak kullanılması ve hekim tavsiyelerine mutlaka uyulması gerekir. Splint plağı kullanımında ilk hafta, üçüncü hafta ve aylık kontrollere gidilmelidir.-Çene eklemi tedavisinde iyileşme nasıl anlaşılır?Çene eklemi tedavisinde iyileşme hastalığın şiddetine göre değişir. Çok şiddetli vakalarda her zaman tamamen bir iyileşme olmayabilir. Buradaki esas iyileşme kriteri hastanın ağrısız bir şekilde günlük çene hareketlerini (yemek yeme, konuşma, yutkunma vb) yapabilmesidir.-Çok konuşmak çene eklemi rahatsızlıklarının nedenleri arasında yer alır mı?Çok konuşmanın çene eklemi rahatsızlığına yol açmasıyla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak sürekli olarak çene ekleminin maksimum aralıkta açılmasına neden olacak hareketlerden kaçınılmalıdır.-Çene eklemi rahatsızlıklarının önüne geçebilmek için çene nasıl kullanılmalıdır? (öneriler) -Öncelikle ağız ve diş sağlığına özen gösterilmeli-6 ayda bir gidilmesi gereken diş hekimi kontrolleri ihmal edilmemelidir. Zira dişlerdeki eksiklikler, hatalı yapılmış dolgular veya protezler, diş kırıkları ve aşınmaları gibi dişsel problemler tedavi edilmediği takdirde çene eklemini olumsuz etkilemektedir.- Dudak ısırma, tırnak yeme, kalem ısırma gibi parafonksiyonel alışkanlıklardan kaçınılmalı, yanlış duruş ve postur bozuklukları düzeltilmeye çalışılmalı- Diş sıkma ve gıcırdatmaya neden olan ve çene eklemine en sık zarar veren stresten uzak durulmaya çalışılmalıdır. | 6,907 |
263 | Hastalıklar | Çarpık diş (çarpık diş) | Çarpık dişlere sahip olmak estetik bir sorun gibi görünmekle birlikte, aslında çeşitli sağlık problemlerine neden olabiliyor. Bunlar arasında çene ekleminde yaşanan rahatsızlıklar ve diş sağlığında ortaya çıkan sorunlar bulunuyor. Çarpık diş sebepleri arasında genetik geçiş en önemli faktör olsa da, erken dönemde yapılan takip, tedavi ve önlemlerle bu durumun ortaya çıkması asgari düzeye indirilebiliyor. Diş çapraşıklığı çeşitli ortodontik tedavilerle, ortodontik tedavinin yapılmadığı durumlarda ise çeşitli dişeti tedavileri, dolgular ve protetik işlemlerle düzelebiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Nergiz Altuğ, çarpık diş (yamuk diş) ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi. Çarpık dişlere sahip olmak estetik bir sorun gibi görünmekle birlikte, aslında çeşitli sağlık problemlerine neden olabiliyor. Bunlar arasında çene ekleminde yaşanan rahatsızlıklar ve diş sağlığında ortaya çıkan sorunlar bulunuyor. Çarpık diş sebepleri arasında genetik geçiş en önemli faktör olsa da, erken dönemde yapılan takip, tedavi ve önlemlerle bu durumun ortaya çıkması asgari düzeye indirilebiliyor. Diş çapraşıklığı çeşitli ortodontik tedavilerle, ortodontik tedavinin yapılmadığı durumlarda ise çeşitli dişeti tedavileri, dolgular ve protetik işlemlerle düzelebiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Nergiz Altuğ, çarpık diş (yamuk diş) ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.
Çarpık diş nedir?Çene kemikleri üzerinde yerleşmesi gereken diş dizisinin çeşitli nedenlerle olması gerekenden farklı dizilimine çarpık diş (yamuk diş) denilmektedir.Çarpık dişin nedenleri nelerdir?Çarpık diş oluşumunun sebepleri arasında birçok faktör yer almaktadır. Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir:Çene boyutu: Geçmişte yenilen yiyecekler sert ve işlenmemiş olduğu için daha fazla çiğneme ve daha güçlü bir çene yapısı gerektirirdi. Günümüzde ise birçok insanın tükettiği yumuşak ve işlenmiş gıdalar ise daha az çiğneme gerektirmektedir. İnsanlık tarihi sürecinde yaşanan bu değişiklik kollektif çene boyutunu değiştirmiş ve küçültmüştür. Bu küçülme çarpık ve yanlış hizalanmış dişlerin sebepleri arasında yer almaktadır.Kötü miyofonksiyonel alışkanlıklar: Miyofonksiyonel alışkanlıklar, ağız veya yüz kaslarını ya da işlevlerini etkileyen tekrarlayan davranışlardır. Parmak emme, emzik veya biberon kullanma, dil itme ve ağızdan soluma bu davranışlar arasında yer alır. Ön dişler çıktıktan sonra özellikle başparmak emme alışkanlığı çocuğun dişlerini de etkileyebilir. Ön dişleri öne doğru itebilir veya muhtemelen açık kapanış oluşturabilir. Bununla birlikte, 6 veya 7 yaşından sonra parmak emme devam ederse (yetişkin dişler çıkarken) ön dişlerde yanlış hizalanma ve üst çenede daralma olabilir. Bu nedenle, çocuk henüz küçükken parmak emme alışkanlığını kırmak çok önemlidir.Yanlış hizalanmış çene (Maloklüzyon): Üst ve alt dişlerin kapanışında doğru hizalanma meydana gelmediğinde, maloklüzyon yani yanlış kapanış meydana gelir. Kötü miyofonksiyonel (başparmak emme, tırnak yeme, emzik kullanma gibi) alışkanlıklar bir maloklüzyonun oluşmasına neden olabilir.Genetik geçiş: Ebeveynlerden birinde veya her ikisinde çarpık diş olması, çocukların dişlerinde de çarpıklık olma ihtimalini yükseltir. Fazla dişler, anormal derecede büyük dişler veya küçük çeneler nedeniyle çapraşıklık meydana geldiğinde, genetik genellikle önemli bir rol oynar. Ayrıca ebeveynlerde bulunan derin kapanış veya açık kapanış da genetik olarak çocuklara geçebilir. Alt çene ileriliği, üst çene fırlaklığı ve çarpık dişler gibi birçok ortodontik problem, genetikten büyük ölçüde etkilenir ve çoğu durumda önlenemez, ancak düzeltilebilirKötü ağız hijyeni: Çocuklarda süt dişleri, gelecekteki yetişkin dişler için yer tutucu görevi görür. Süt dişini erken kaybeden bir çocuğun ağzında yer alan yan dişler kaybedilen dişin yerine sürüklenerek, çıkmaya hazırlanan yetişkin dişin alanını daraltabilir. Bu nedenle, çarpık dişin önüne geçmek için öncelikle çocukların süt dişlerine iyi bakmak gerekmektedir. Bu nedenle hem bebeklerde hem de çocuklarda diş bakımı ve diş kontrollerinin düzenli ve doğru şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır.Beslenme bozukluğu: Kötü beslenme, özellikle çocuklarda, çarpık dişlerin potansiyel öncüleri olan diş çürümesine ve zayıf diş gelişimine yol açabilir.Yaralanma ve travmalar: Yüze veya ağıza alınan bir darbe, dişleri yerinden oynatarak bir veya daha fazla dişin çarpık olmasına neden olabilir.Diş eti hastalığı: Diş etlerinde oluşan herhangi bir yaralanma veya hastalık gibi durumlar dişleri etkileyebilir. Diş eti hastalıkları dişlerin gevşemesine, ısırmanın bozulmasına ve diş hizalarının değişmesine sebep olabilir.Yaşlanma: Yaşlandıkça dişler öne doğru kaymaya başlar. Buradaki asıl sebep yaşlanma ile birlikte çene kemiğinin yıllar içinde yoğunluğunu kaybedip, şekil değiştirmesi ve dişleri ağzın ön kısmına doğru itmesidir. Bu sebeple yaşla beraber çarpıklık artabilir.Çarpık diş belirtileri nelerdir?Dişlerdeki çarpıklık derecesine göre hafif veya şiddetli olabilmektedir. Çarpık dişler gülümsendiğinde çok belli bir şekilde fark edilebilir ya da dişlerin arka kısmında bulunuyorsa fark edilmeyebilir. Çarpık dişler, dişlerin sağlığını, işleyişini etkileyebilir. Diş çarpıklığında plak oluşumu, diş çürüğü ve diş eti hastalığı, diş sıkma ve çeneyi kaydırma, çene ve baş ağrısı görülebilecek belirtiler arasında yer alır.Diş çarpıklığı nasıl teşhis edilir?Dişlerdeki yamukluğun tespit edilebilmesi için ortodontist, öncelikle fiziksel muayene gerçekleştirir. Bununa birlikte ne tür bir tedavinin gerekli olduğunu belirlemek için Röntgen çekimi isteyip, yüzün fotoğraflarını çekebilir. Ayrıca gerekli ölçüleri alır. Röntgen ile dişlerin ve diş köklerinin konumu ile diş etlerinde henüz çıkmamış dişler olup olmadığı belirlenir. Özel sefalometrik veya panoramik röntgenler dişlerin çenelerle ve çenelerin kafa ile ilişkisini gösterir. Çarpık diş tedavisi nasıl uygulanır? Çarpık diş nasıl düzeltilir?Çarpık diş, çeşitli ortodontik tedavilerle, ortodontik tedavinin yapılmadığı durumlarda ise çeşitli dişeti tedavileri, dolgular ve protetik işlemlerle düzeltilebilir. Özellikle diş teli tedavisi dişlerin ve diş etlerinin onları tutacak kadar güçlü olması koşuluyla, her yaştan hasta için uygun bir seçenektir. Çarpık diş tedavileri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:Metal diş telleri: Bu tedavi yönteminde sabit metal braketler, bantlar ve esnek tel ile dişlere tutturulur. Bu yöntem karmaşık diş çarpıklığı olanlar için iyi bir seçenek olmaktadır.Seramik diş telleri: Bu tedavi yönteminde seramik braketler ve bunları birbirine bağlayan ark telleri şeffaf veya diş renginde olduğu için metal braketler kadar göze çarpmamaktadır. Dişleri düzenleme işlemi metal braketlerle aynı olmakla birlikte lekelenmeye ve kırılmaya daha çok eğilimli olmaktadır.Şeffaf plak tedavisi: Bu tedavi yöntemi şeffaf plaklarla yapıldığından ağızda fark edilmeleri minimum düzeyde olur. Bu uygulama daha çok gençler ve yetişkinler tarafından tercih edilmektedir. Şeffaf plaklar, hastanın ağzına uyacak şekilde özel olarak üretilir.Lingual diş telleri: Dişlerin dile bakan tarafına lingual yüzey denilmektedir. Dişlerin arka tarafına yapıştırılır ancak işlev olarak metal diş teli ile benzerlik gösterir. Herkes için uygun olmayan bu yöntemde dişlerin temizlenmesi diğer yöntemlere göre daha zor olurken, ciddi diş çarpıklığı olan kişilere önerilmemektedir.Çene düzeltme ameliyatı: Çarpık olan dişlerin düzeltilmesi için diş tellerinin yanı sıra cerrahi uygulamalarda başka bir tedavi yöntemini oluşturmaktadır. Cerrahi tedavi daha çok çene gelişimlerinde problem olan hastalara uygulanır. Bu işlem çene kemiklerini yeniden konumlandırmak için tasarlanmış bir cerrahi işlemi olan ortognatik cerrahi işlemidir.Çarpık diş (yamuk diş) ile ilgili sık sorulan sorular Çarpık dişin yaratacağı sorunlar nelerdir?Çarpık diş rahatsızlığı hastaların yaşam kalitesini etkileyebilir. Çarpık dişlerin neden olabileceği diğer sağlık sorunları şunlardır:-Periodontal hastalık: Diş temizliği zorlaşır. Bu durum dişlerin çürümesine ve diş etlerinin hastalıklarına neden olabilir.-Çiğneme ve sindirim: Uygun çiğnemeyi engelleyen çarpık dişler sindirim sorunlarına yol açabilir.-Aşırı aşınma: Diş çarpıklığı dişlerde ve diş etlerinde sorunlara, çene bozukluklarına, çatlamış dişlere, çene gerginliğine, çene eklemi bozukluğuna ve kronik baş ağrılarına neden olabilir.-Konuşma zorlukları: Çarpık dişte görülen dişlerin yanlış hizalanışı, ses ve konuşmayı etkileyerek sorunlara neden olabilir.-Özgüven eksikliği: Çarpık dişlerin neden olduğu fiziksel görünümdeki sıkıntılar kişilerde mutsuzluk, özgüven eksikliği ve sosyalleşmeden kaçınma gibi sorunlara sebep olabilir.Çarpık diş kaç ayda düzelir?Uygulanacak tedavinin şekli, hastanın yaşı ve bu sürece uyumu süreyi belirler.Çarpık diş kimlerde daha çok görülür?Çarpık dişler günümüz toplumunda çocuk / yaşlı ayrımı olmaksızın herkeste görülebilir.Çarpık diş oluşmaması için nelere dikkat edilmelidir?Dişlerin çarpık olup olmamasına en çok etki eden faktör genetik olsa da, çapraşık dişleri önlemek için alınabilecek bazı önlemler bulunmaktadır. Öncelikle diş hekiminin yapacağı düzenli kontroller ve ağız hijyeninin sağlanması çarpık diş oluşumunun önüne geçmede önem taşımaktadır. Bununla birlikte süt dişlerini kaybeden ve yetişkin dişleri büyüyen çocukların başparmaklarını emmesinin önüne geçmek, konuşma ve çiğnemenin düzgün bir şekilde ilerlemesini sağlamak bu önlemler arasında yer almaktadır.Diş çarpıklığı genetik midir?Diş çapraşıklığının oluşumunda genetik büyük bir etkendir.Kaç yaşından sonra diş teli takılır?8 yaşından itibaren düzenli kontrollerinin yapılması gerekir. Her vaka için tedavi yaşı farklı olmaktadır.Diş çarpıklığının yoksulluk ve yeterli beslenememe ile ilişkisi var mıdır?Zamanından önce düşen ve yerleri korunamayan süt dişleri nedeniyle daimi dişlerde çarpıklıklar oluşabilir.Çarpık dişler kişiler üzerinde hangi kaygıları yaratır?Çarpık dişler sebebiyle hastaların yaşadığı en büyük kaygı özgüven eksikliği olmaktadır.Yetişkinlik döneminde çarpık diş neden olur?Çapraşıklığın görüldüğü özel bir dönem yoktur. Daimi dişlerin çıkmaya başladığı dönemde çapraşıklık başlıyorsa, yaş ilerledikçe çapraşıklıkta da artış olacaktır.Çarpık dişler telsiz düzelir mi?Şeffaf plaklar denilen apareylerle de ortodontik tedaviler yapılabilmektedir.Çarpık diş için hangi bölüme gidilmelidir? Bu dişlerin tedavisi için öncelikle ortodonti uzmanlarının muayenesi önerilir.Çarpık diş kaplama ne kadar süre kullanılabilir?Diş hekim dişlere protez yapmaya karar verdiyse, kişinin protezini kullanma süresi için yapılan protez materyali, kişinin alışkanlıkları ve en önemlisi de ağız hijyeni belirleyici olacaktır.Diş telleri acıtır mı?Dişlere tel takmanın hastaya bir zararı bulunmamaktadır. Bununla birlikte tellere ayar yapılmasını takip eden birkaç gün boyunca baskı sebebiyle rahatsızlık hissedilebilir. Ancak bu sürecin geçici olduğu bilinmelidir.Tırnak yemek çarpık dişlere neden olur mu?Stres, can sıkıntısı, heyecan veya alışkanlıklar tırnak yeme sebepleri arasında yer alır. Tırnak yemenin dişlerde kalıcı hasara, diş minesinin aşınmasına ve çarpık dişlere sebep olabileceği bilinmelidir. Yetişkinlere diş teli takılabilir mi?Diş telleri sadece gençler ve çocuklar için değildir, yetişkinlerde bu tedaviyi yaptırabilmektedir.
Çarpık diş nedir?Çene kemikleri üzerinde yerleşmesi gereken diş dizisinin çeşitli nedenlerle olması gerekenden farklı dizilimine çarpık diş (yamuk diş) denilmektedir.Çarpık dişin nedenleri nelerdir?Çarpık diş oluşumunun sebepleri arasında birçok faktör yer almaktadır. Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir:Çene boyutu: Geçmişte yenilen yiyecekler sert ve işlenmemiş olduğu için daha fazla çiğneme ve daha güçlü bir çene yapısı gerektirirdi. Günümüzde ise birçok insanın tükettiği yumuşak ve işlenmiş gıdalar ise daha az çiğneme gerektirmektedir. İnsanlık tarihi sürecinde yaşanan bu değişiklik kollektif çene boyutunu değiştirmiş ve küçültmüştür. Bu küçülme çarpık ve yanlış hizalanmış dişlerin sebepleri arasında yer almaktadır.Kötü miyofonksiyonel alışkanlıklar: Miyofonksiyonel alışkanlıklar, ağız veya yüz kaslarını ya da işlevlerini etkileyen tekrarlayan davranışlardır. Parmak emme, emzik veya biberon kullanma, dil itme ve ağızdan soluma bu davranışlar arasında yer alır. Ön dişler çıktıktan sonra özellikle başparmak emme alışkanlığı çocuğun dişlerini de etkileyebilir. Ön dişleri öne doğru itebilir veya muhtemelen açık kapanış oluşturabilir. Bununla birlikte, 6 veya 7 yaşından sonra parmak emme devam ederse (yetişkin dişler çıkarken) ön dişlerde yanlış hizalanma ve üst çenede daralma olabilir. Bu nedenle, çocuk henüz küçükken parmak emme alışkanlığını kırmak çok önemlidir.Yanlış hizalanmış çene (Maloklüzyon): Üst ve alt dişlerin kapanışında doğru hizalanma meydana gelmediğinde, maloklüzyon yani yanlış kapanış meydana gelir. Kötü miyofonksiyonel (başparmak emme, tırnak yeme, emzik kullanma gibi) alışkanlıklar bir maloklüzyonun oluşmasına neden olabilir.Genetik geçiş: Ebeveynlerden birinde veya her ikisinde çarpık diş olması, çocukların dişlerinde de çarpıklık olma ihtimalini yükseltir. Fazla dişler, anormal derecede büyük dişler veya küçük çeneler nedeniyle çapraşıklık meydana geldiğinde, genetik genellikle önemli bir rol oynar. Ayrıca ebeveynlerde bulunan derin kapanış veya açık kapanış da genetik olarak çocuklara geçebilir. Alt çene ileriliği, üst çene fırlaklığı ve çarpık dişler gibi birçok ortodontik problem, genetikten büyük ölçüde etkilenir ve çoğu durumda önlenemez, ancak düzeltilebilirKötü ağız hijyeni: Çocuklarda süt dişleri, gelecekteki yetişkin dişler için yer tutucu görevi görür. Süt dişini erken kaybeden bir çocuğun ağzında yer alan yan dişler kaybedilen dişin yerine sürüklenerek, çıkmaya hazırlanan yetişkin dişin alanını daraltabilir. Bu nedenle, çarpık dişin önüne geçmek için öncelikle çocukların süt dişlerine iyi bakmak gerekmektedir. Bu nedenle hem bebeklerde hem de çocuklarda diş bakımı ve diş kontrollerinin düzenli ve doğru şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır.Beslenme bozukluğu: Kötü beslenme, özellikle çocuklarda, çarpık dişlerin potansiyel öncüleri olan diş çürümesine ve zayıf diş gelişimine yol açabilir.Yaralanma ve travmalar: Yüze veya ağıza alınan bir darbe, dişleri yerinden oynatarak bir veya daha fazla dişin çarpık olmasına neden olabilir.Diş eti hastalığı: Diş etlerinde oluşan herhangi bir yaralanma veya hastalık gibi durumlar dişleri etkileyebilir. Diş eti hastalıkları dişlerin gevşemesine, ısırmanın bozulmasına ve diş hizalarının değişmesine sebep olabilir.Yaşlanma: Yaşlandıkça dişler öne doğru kaymaya başlar. Buradaki asıl sebep yaşlanma ile birlikte çene kemiğinin yıllar içinde yoğunluğunu kaybedip, şekil değiştirmesi ve dişleri ağzın ön kısmına doğru itmesidir. Bu sebeple yaşla beraber çarpıklık artabilir.Çarpık diş belirtileri nelerdir?Dişlerdeki çarpıklık derecesine göre hafif veya şiddetli olabilmektedir. Çarpık dişler gülümsendiğinde çok belli bir şekilde fark edilebilir ya da dişlerin arka kısmında bulunuyorsa fark edilmeyebilir. Çarpık dişler, dişlerin sağlığını, işleyişini etkileyebilir. Diş çarpıklığında plak oluşumu, diş çürüğü ve diş eti hastalığı, diş sıkma ve çeneyi kaydırma, çene ve baş ağrısı görülebilecek belirtiler arasında yer alır.Diş çarpıklığı nasıl teşhis edilir?Dişlerdeki yamukluğun tespit edilebilmesi için ortodontist, öncelikle fiziksel muayene gerçekleştirir. Bununa birlikte ne tür bir tedavinin gerekli olduğunu belirlemek için Röntgen çekimi isteyip, yüzün fotoğraflarını çekebilir. Ayrıca gerekli ölçüleri alır. Röntgen ile dişlerin ve diş köklerinin konumu ile diş etlerinde henüz çıkmamış dişler olup olmadığı belirlenir. Özel sefalometrik veya panoramik röntgenler dişlerin çenelerle ve çenelerin kafa ile ilişkisini gösterir. Çarpık diş tedavisi nasıl uygulanır? Çarpık diş nasıl düzeltilir?Çarpık diş, çeşitli ortodontik tedavilerle, ortodontik tedavinin yapılmadığı durumlarda ise çeşitli dişeti tedavileri, dolgular ve protetik işlemlerle düzeltilebilir. Özellikle diş teli tedavisi dişlerin ve diş etlerinin onları tutacak kadar güçlü olması koşuluyla, her yaştan hasta için uygun bir seçenektir. Çarpık diş tedavileri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:Metal diş telleri: Bu tedavi yönteminde sabit metal braketler, bantlar ve esnek tel ile dişlere tutturulur. Bu yöntem karmaşık diş çarpıklığı olanlar için iyi bir seçenek olmaktadır.Seramik diş telleri: Bu tedavi yönteminde seramik braketler ve bunları birbirine bağlayan ark telleri şeffaf veya diş renginde olduğu için metal braketler kadar göze çarpmamaktadır. Dişleri düzenleme işlemi metal braketlerle aynı olmakla birlikte lekelenmeye ve kırılmaya daha çok eğilimli olmaktadır.Şeffaf plak tedavisi: Bu tedavi yöntemi şeffaf plaklarla yapıldığından ağızda fark edilmeleri minimum düzeyde olur. Bu uygulama daha çok gençler ve yetişkinler tarafından tercih edilmektedir. Şeffaf plaklar, hastanın ağzına uyacak şekilde özel olarak üretilir.Lingual diş telleri: Dişlerin dile bakan tarafına lingual yüzey denilmektedir. Dişlerin arka tarafına yapıştırılır ancak işlev olarak metal diş teli ile benzerlik gösterir. Herkes için uygun olmayan bu yöntemde dişlerin temizlenmesi diğer yöntemlere göre daha zor olurken, ciddi diş çarpıklığı olan kişilere önerilmemektedir.Çene düzeltme ameliyatı: Çarpık olan dişlerin düzeltilmesi için diş tellerinin yanı sıra cerrahi uygulamalarda başka bir tedavi yöntemini oluşturmaktadır. Cerrahi tedavi daha çok çene gelişimlerinde problem olan hastalara uygulanır. Bu işlem çene kemiklerini yeniden konumlandırmak için tasarlanmış bir cerrahi işlemi olan ortognatik cerrahi işlemidir.Çarpık diş (yamuk diş) ile ilgili sık sorulan sorular Çarpık dişin yaratacağı sorunlar nelerdir?Çarpık diş rahatsızlığı hastaların yaşam kalitesini etkileyebilir. Çarpık dişlerin neden olabileceği diğer sağlık sorunları şunlardır:-Periodontal hastalık: Diş temizliği zorlaşır. Bu durum dişlerin çürümesine ve diş etlerinin hastalıklarına neden olabilir.-Çiğneme ve sindirim: Uygun çiğnemeyi engelleyen çarpık dişler sindirim sorunlarına yol açabilir.-Aşırı aşınma: Diş çarpıklığı dişlerde ve diş etlerinde sorunlara, çene bozukluklarına, çatlamış dişlere, çene gerginliğine, çene eklemi bozukluğuna ve kronik baş ağrılarına neden olabilir.-Konuşma zorlukları: Çarpık dişte görülen dişlerin yanlış hizalanışı, ses ve konuşmayı etkileyerek sorunlara neden olabilir.-Özgüven eksikliği: Çarpık dişlerin neden olduğu fiziksel görünümdeki sıkıntılar kişilerde mutsuzluk, özgüven eksikliği ve sosyalleşmeden kaçınma gibi sorunlara sebep olabilir.Çarpık diş kaç ayda düzelir?Uygulanacak tedavinin şekli, hastanın yaşı ve bu sürece uyumu süreyi belirler.Çarpık diş kimlerde daha çok görülür?Çarpık dişler günümüz toplumunda çocuk / yaşlı ayrımı olmaksızın herkeste görülebilir.Çarpık diş oluşmaması için nelere dikkat edilmelidir?Dişlerin çarpık olup olmamasına en çok etki eden faktör genetik olsa da, çapraşık dişleri önlemek için alınabilecek bazı önlemler bulunmaktadır. Öncelikle diş hekiminin yapacağı düzenli kontroller ve ağız hijyeninin sağlanması çarpık diş oluşumunun önüne geçmede önem taşımaktadır. Bununla birlikte süt dişlerini kaybeden ve yetişkin dişleri büyüyen çocukların başparmaklarını emmesinin önüne geçmek, konuşma ve çiğnemenin düzgün bir şekilde ilerlemesini sağlamak bu önlemler arasında yer almaktadır.Diş çarpıklığı genetik midir?Diş çapraşıklığının oluşumunda genetik büyük bir etkendir.Kaç yaşından sonra diş teli takılır?8 yaşından itibaren düzenli kontrollerinin yapılması gerekir. Her vaka için tedavi yaşı farklı olmaktadır.Diş çarpıklığının yoksulluk ve yeterli beslenememe ile ilişkisi var mıdır?Zamanından önce düşen ve yerleri korunamayan süt dişleri nedeniyle daimi dişlerde çarpıklıklar oluşabilir.Çarpık dişler kişiler üzerinde hangi kaygıları yaratır?Çarpık dişler sebebiyle hastaların yaşadığı en büyük kaygı özgüven eksikliği olmaktadır.Yetişkinlik döneminde çarpık diş neden olur?Çapraşıklığın görüldüğü özel bir dönem yoktur. Daimi dişlerin çıkmaya başladığı dönemde çapraşıklık başlıyorsa, yaş ilerledikçe çapraşıklıkta da artış olacaktır.Çarpık dişler telsiz düzelir mi?Şeffaf plaklar denilen apareylerle de ortodontik tedaviler yapılabilmektedir.Çarpık diş için hangi bölüme gidilmelidir? Bu dişlerin tedavisi için öncelikle ortodonti uzmanlarının muayenesi önerilir.Çarpık diş kaplama ne kadar süre kullanılabilir?Diş hekim dişlere protez yapmaya karar verdiyse, kişinin protezini kullanma süresi için yapılan protez materyali, kişinin alışkanlıkları ve en önemlisi de ağız hijyeni belirleyici olacaktır.Diş telleri acıtır mı?Dişlere tel takmanın hastaya bir zararı bulunmamaktadır. Bununla birlikte tellere ayar yapılmasını takip eden birkaç gün boyunca baskı sebebiyle rahatsızlık hissedilebilir. Ancak bu sürecin geçici olduğu bilinmelidir.Tırnak yemek çarpık dişlere neden olur mu?Stres, can sıkıntısı, heyecan veya alışkanlıklar tırnak yeme sebepleri arasında yer alır. Tırnak yemenin dişlerde kalıcı hasara, diş minesinin aşınmasına ve çarpık dişlere sebep olabileceği bilinmelidir. Yetişkinlere diş teli takılabilir mi? | 8,304 |
264 | Hastalıklar | Çapraz Bağ Kopması | Ön çapraz bağ kopması, ayaktaki güçlü doku bantlarından biri olan dizdeki çapraz bağların kopması veya yırtılmasıdır. Sporcu rahatsızlığı olarak bilinen ön çapraz bağ kopmaları yaştan pek çok bireyde görülebilir. Genellikle futbol başta olmak üzere temas sporlarında ani müdahale, dönüş ve durma hareketleri sonrası ortaya çıktığı gözlemlenen çapraz bağ kopmaları, doğru tedavi edilmediği takdirde hareket kabiliyetini azaltır ve spor yaşamını olduğu kadar günlük aktiviteleri de olumsuz etkiler.Ön çapraz bağ kopması, ayaktaki güçlü doku bantlarından biri olan dizdeki çapraz bağların kopması veya yırtılmasıdır. Sporcu rahatsızlığı olarak bilinen ön çapraz bağ kopmaları yaştan pek çok bireyde görülebilir. Genellikle futbol başta olmak üzere temas sporlarında ani müdahale, dönüş ve durma hareketleri sonrası ortaya çıktığı gözlemlenen çapraz bağ kopmaları, doğru tedavi edilmediği takdirde hareket kabiliyetini azaltır ve spor yaşamını olduğu kadar günlük aktiviteleri de olumsuz etkiler.
Ön Çapraz Bağlar Nedir?Diz eklemi; uyluk (femur), bacak (tibia) ve önde diz kapağı (patella) kemiklerinden oluşmaktadır. Diz eklemindeki kemikleri birbirine bağlayan farklı bağlar bulunmaktadır. Dizde kemikleri bir arada ve sabit tutmak için güçlü halatlar gibi 4 tane birincil bağ bulunmaktadır. Bunların yanında diz eklemi içinde ön ve arka bağlar “X” oluşturarak birbirlerinin içine geçerler. Diz içindeki bu çapraz bağlar dizin ileri geri hareketlerini kontrol eder.Dizin ortasında çapraz olarak uzanan ön çapraz bağlar bacak kemiğinin femurun önünde kaymasını önleyerek dizde dönme stabilitesi sağlar.Ön Çapraz Bağ Kopması Nedir?Ön çapraz bağ kopması, dizdeki kuvvetli doku bantlarından olan çapraz bağların aşırı gerilmesi sonucu yırtılarak kopması durumudur. Ön çapraz bağ kopmaları genellikle rekabetçi sporlarda meydana gelen temas veya hareketlerin neticesinde meydana gelir. Bu sporların başında futbol gelir. Çapraz bağ kopması yaşayan futbolcuların ameliyat sonrası sahalara geri dönmesi neredeyse 9 ayı bulabilir. Bu süre iyileşme hızına bağlı olarak değişebilir. Ön Çapraz Bağ Kopması Belirtileri Nelerdir?Ön çapraz bağ kopması yaşayan kişiler hareket sırasında dizin içinde ses gelmesi ile birlikte hareketsiz kalabilir. Bu durum çapraz bağ kopmasının en yaygın belirtisidir.Ön çapraz bağ kopması belirtileri şöyledir: Aktivite sırasında diz içinden ses gelmesi ve uyuşma hissi Şiddetli ağrı ve aktiviteye devam edememe Dizde hızla yaşanan şişme Hareket alanı kaybı Kararsızlık hissi veya ağırlık taşıma ile "yol verme" Yürürken rahatsızlıkÖn çapraz bağ yaralanmalarında menisküs yırtıkları da yaşanabilmektedir. Ağrı ile birlikte dizde kilitlenme de yaşanıyorsa menisküs yırtığından da şüphe edilmelidir.Yaralanma sırasında dizde oluşan dönme, makaslama ve baskı kuvvetleri kıkırdak yüzey yaralanmalarına yol açabilmektedir.Dizde yaşanan ağrı ve şişlik ön çapraz bağ yaralanmasının şiddetine göre birkaç gün için de geçebilmektedir. Diz hareketlerinde normalleşe ve yürürken ağrı hissi ortadan kalkabilir ancak spora tekrar başlamak istenildiğinde; koşamama, durma ve dönme hareketlerinde zorlanmalar yaşanmaktadır. Güvensizlik hissi ile birlikte dizde boşalma hissi yaşanmaktadır.Ön Çapraz Bağ Kopması Neden Olur?Çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmaları genellikle spor yaralanmaları olarak bilinmektedir. Ani dönüş, durma veya yön değiştirmeler sonucu diz üzerinde oluşan stres çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmalarına neden olabilmektedir. Aniden yavaşlama ve yön değiştirme Sıçramalardan sonra dengesiz düşme Aniden durmak Dizin aniden dönmesi Dize doğrudan darbe alınması Futbol veya kayak gibi yapılan sporlarda uygun olmayan ayakkabı benzeri ekipmanların kullanılması Daha çok futbol müsabakalarından aşina olunan ön çapraz bağ yaralanmaları, suni çim gibi uygun olmayan zeminlerde yapılan aktivitelerden de kaynaklanabilmektedir. Profesyonel futbolcuların zeminde kaymamak için kullandığı kramponların çim zemine saplanması sonrasında ani dönme hareketlerinde diz üzerinde oluşan baskı ön çapraz bağ yırtıkları yaşanabilmektedir.Ön çapraz bağlar hasar gördüğünde doku kısmen veya tamamen yırtılabilmektedir. Hafif bir yaralanmada ön çapraz bağlar gerilmesine rağmen sağlam kalabilmektedir.Yapılan araştırmalarda kadın sporcuların erkek sporculara göre daha fazla ön çapraz bağ yaralanması yaşadığı göstermektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla ön çapraz bağ yaralanmasının kesin nedeni bilinmemekle birlikte; Fiziksel kondisyon Kas kuvveti Nöromüsküler kontrol farklılıkları Pelvis ve alt ekstremite(bacak) hizasında farklılıklar Ön çapraz bağın yerleştiği bölgenin anatomik yapısındaki farklılık Bağlarda gevşeklik artışı Östrojenin yarattığı etkiler olabilmektedir.Ön Çapraz Bağ Kopması Nasıl Teşhis Edilir?Ön çapraz bağ yaralanmalarında doktor muayenesi önemli yer tutmaktadır. Spor yaralanmaları ve diz cerrahisi konusunda uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru yaralı dizin tüm yapılarını kontrol ederek yaralanmamış dizle karşılaştıracaktır. Dizde çok ağrı yaşandığı durumlarda ilk muayene yeterli muayene yapılamayabilir. Aancak gelişen görüntüleme yöntemleri ve giderek yaygınlaşan 3 Tesla manyetik resonans görüntüleme yöntemleri yardımı ile yaralanma sonrası oluşan değişiklikler hemen tespit edilebilmekte, özellikle eşlik eden menisküs ve kıkırdak lezyonlarına kolayca tanı konabilmektedir..Doktor muayene sırasında hareket kabiliyetini ve eklemin genel fonksiyonunu değerlendirmek için; Lachman testi, ön çekmece testi, pivot-shift testi gibi dizi çeşitli pozisyonlara getirerek kontrol etmektedir.Ön Çapraz Bağ Kopmalarında Teşhisinde Görüntüleme YöntemleriSpor yaralanmaları ve diz cerrahi konusunda uzman bir ortopedi ve travmatoloji uzmanı fiziki muayene ile ön çapraz bağ yırtıklarına teşhis koyabilmektedir. Bununla birlikte benzer belirtilerle ortaya çıkan diz rahatsızlıklarını eleyebilmek için görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir.Ön çapraz bağ yırtıkları ile birlikte menisküs yırtıklarını, kıkırdak yaralanmaları ve dizin diğer bağlarında da yaralanma görülme ihtimali bulunmaktadır. Özellikle ağrı ve diz hareketlerinde kilitlenme varsa görüntüleme yöntemlerine başvurmak gerekir.Röntgen: Bağ dokuları ve menisküs röntgen ile görüntülenmemektedir. Ancak kemikte kırık, çatlak veya farklı diz rahatsızlıklarının elenmesi bakımından röntgen çekilmesi önemlidir.Manyetik Rezonans (MR): Hem sert hem de yumuşak dokunun görüntüleri MR ile elde edilmektedir.Artroskopi: Dizin içini incelemek için artroskop olarak bilinen bir alet kullanabilir. Hafif ve küçük bir kamera da içeren artroskop dize küçük bir kesi ile yerleştirilir ve dizin içi büyütülmüş olarak ekrana yansıtır. Ancak tanı amaçlı kullanımı görüntüleme yöntemlerindeki gelişim nedeni ile ortadan kalkmıştır.Ön Çapraz Bağ Kopması Nasıl İyileşir?Ön çapraz bağ kopması artroskopik(kapalı) cerrahi yöntemi ile yapılır. Artroskopik cerrahide; yaklaşık 1 santimetre boyutunda bir kesiden küçük bir kamera diz bölgesine yerleştirilir. Bir veya daha fazla küçük kesi kullanarak, cerrah yırtılan ön çapraz bağı farklı tendon veya bağ kullanarak yeniden oluşturur.Artroskopik ameliyatın temel amacı; oluşabilecek diz dönmelerinin önüne geçmek, dizde yaşanan boşluk ve güvensizlik hissini ortadan kaldırmak, hastanın aktif spor hayatında güvenli kullanabileceği bir diz elde etmektir.Tedavide takip edilecek yol ön çapraz bağlarda yaşanan yaralanmanın seviyesine de bağlıdır. Spora devam edecek aktif kişilerde ve özellikle genç yaştaki hastalarda ön çapraz bağ yırtığının tedavi seçeneğinin cerrahi olduğu unutulmamalıdır. Ön çapraz bağ yaralanması hastanın günlük hayatında önemli şikayetlere yol açmıyorsa ve kişi spordan uzak durmaya karar vermişse cerrahinin dışında tedavilere başvurulabilir.Ön çapraz bağ yaralanması ameliyatsız tedavi Dinlenme: Ön çapraz bağ yaralanmalarında dizi dinlendirmek ağrı ve şişliğe iyi gelmektedir.Buz tedavisi: Günde birkaç kez, 20-25 dakikayı geçmeyecek şekilde uygulanan buz terapisi olumlu sonuçlar verebilmektedir.Bandaj: Şişlik ve ağrılar için diz uygun bir bandaj ile sarılabilir.Yükseklik: Dinlenme esnasında şişliği azaltmak için bacak yastık koyularak kalp seviyesinin üzerine kaldırılabilir.Fizik Tedavi: Dizdeki şişlik ve ağrıların azalmasıyla fizik tedavi başlanabilir. Özel egzersizlerle dize fonksiyon kazandırılırken dizi destekleyen kaslar güçlendirilir. Ön çapraz bağ yaralanması yaşamasına rağmen aktif spor yapmayan kişiler ile ameliyatı önlemek veya geciktirmek isteyen hastalar fizik tedaviyle; Ağrı ve şişlik azaltılabilir. Eklem hareket açıklığını normalleştirilir. Diz ve dizi destekleyen kaslar güçlendirilir Çeviklik ve denge geliştirilir Yeniden yaralanma ihtimali en aza indirilebilir.Ön çapraz bağ yaralanması cerrahi tedavisiAktif yaşam süren, spor yapan ve genç hastalarda ön çapraz bağ yaralanmalarının tedavisi cerrahidir. Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı cerrahi seçeneği gündeme getirmeden önce; Yaşınızı Aktif spor yapan hastaların spora devam edip etmeyeceği Birden fazla bağ yaralanması ve ön çapraz bağ ile birlikte menisküs yaralanması varlığı Muayene sırasında dizdeki gevşeklik Ön çapraz bağ yaralanmasının günlük yaşam üzerindeki etkisi araştırılmalıdır.Ön çapraz bağ artroskopik cerrahisiÖn çapraz bağ kopması ağırlıklı olarak artroskopik(kapalı) cerrahi yöntemi ile yapılır. Artroskopik cerrahide; yaklaşık 1 santimetre boyutunda bir kesiden küçük bir kamera diz bölgesine yerleştirilir. Bir veya daha fazla küçük kesi kullanarak, cerrah yırtılan ön çapraz bağı farklı tendon veya bağ kullanarak yeniden oluşturur.Artroskopik ameliyatın temel amacı; oluşabilecek diz dönmelerinin önüne geçmek, dizde yaşanan boşluk ve güvensizlik hissini ortadan kaldırmak, hastanın aktif spor hayatında güvenli kullanabileceği bir diz elde etmektir.Yırtılan ön çapraz bağların tekrar dikilmesi çok nadir yapılabilmektedir. Saçaklanarak yırtılan ön çapraz bağ hastanın vücudundan veya kadavradan başka bir tendon veya bağ kullanarak yeniden yapılandırılır. Ameliyatla kullanılan bu yapılara greft denmektedir.Greftler çeşitli kaynaklardan elde edilebilir. Uyluk kemiğinin arkasındaki hamstring tendonları yaygın bir greft kaynağıdır günümüzde en sık uygulanan tekniktir Diz kapağı tendonu kullanılarak yapılan tamirler ( Patellar tendon) ameliyat sırasında ve sonrasında yarattığı sorunlar nedeni ile yaygın uygulama alanını kaybetmiştir. Bazen dizkapağından uyluğa bağlayan kuadriceps tendonu kullanılır. Kadavra grefti (allogreft) de ön çapraz bağ yırtıklarının ameliyatlarında kullanılabilir bu tekrarlayan veya çoklu bağ yaralanmalarında tercih edilmesi gereken yöntemdir.Tüm greft kaynaklarının avantaj ve dezavantajları vardır. Artroskopi ameliyatında hangi greftin kullanılacağına konusunda uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru rahatlıkla karar verebilir.Ön çapraz bağ yırtıklarında kişinin kendi dokularının kullanılması kadavradan alınan greftlere göre daha olumlu sonuçlar vermektedir. Hastanın kendi dokularının kullanılmasında uyum sorunları ve hastalık taşınması riskleri yoktur, ancak bu dokular sayı ve boyut olarak sınırlıdır. Buna karşın kadavradan kullanılan greftlerde boyut ve sayı sınırlaması yoktur. Özellikle birden fazla bağın yaralandığı durumlarda kadavradan alının bağ ve tendonlar tercih edilmektedir. Çok düşük de olsa hastalık taşınması riski, nadir de olsa vücuda uyum sorunları ve pahalı olmaları kadavradan kullanılan greftlerin dezavantajlarıdır.Ön Çapraz Bağ Kopması Ne Kadar Sürede İyileşir?Ön çapraz bağ kopması yaşayan kişilerin sağlığına kavuşması 6 ila 9 ay sürer. Ameliyat ve fizik tedavi sonrası kişinin tekrar sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi ve özellikle rekabetçi sporcuların yeniden sahalara geri dönmeleri için izin verilmeden önce tamamen iyileşmeleri kimi vakalarda daha da uzun sürebilir.Ön Çapraz Bağ Kopmaları hakkında Sık Sorulan SorularHangi sporlarda ön çapraz bağ kopması riski daha fazladır?Ön çapraz bağ yaralanmaları sadece temas yaşanan sporlarda yaşanmamaktadır. Futbol Basketbol Tenis Voleybol Kayak Jimnastik DansÖn çapraz bağ yaralanması yaşayan sporcular daha önceki seviyelerine dönebilmek için cerrahi operasyonlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Ön çapraz bağ yaralanmaları birçok başarılı sporcunun kariyerini sonlandırabilmektedir.Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarında Hangi Doktora Gidilmelidir?Daha çok aktif spor yapan kişilerde görülen ön çapraz bağ yırtıkları her yaşta yaşanabilmektedir. Ön çapraz bağ yaralanmalarında Ortopedi ve Travmatoloji uzmanına başvurulmalıdır. Ön çapraz bağ yırtıklarının tedavisinde cerrahi yöntemler kullanılabilmektedir. Aktif hayata ve spora devam edecek kişilerin özellikle spor yaralanmaları ve diz cerrahisi konusunda uzmanlaşmış Ortopedi ve Travmatoloji uzmanlarını tercih etmesi gerekmektedir.Çocuklarda Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarında Ameliyat Yapılmalı mıdır?Ön çapraz bağ yırtıklarında rekonstrüksiyon ameliyatı, genç, aktif insanlar için standart tedavidir. Ancak çocuklarda ameliyat kararı almadan önce detaylı bir değerlendirme önemlidir. Önceki yıllarda çocuklarda yaşanan ön çapraz bağ yaralanmalarında ameliyat son çare olarak değerlendirilmekteydi. Ön çapraz bağ yaralanmalarında gerçekleştirilen ameliyatlarda, çocukların büyüme kıkırdaklarının zarar görme ihtimali bacakta kısalık veya açısal bozukluklar gelişme riski yaratabilmekteydi.Ancak çocuklarda tedavi edilmeyen ön çapraz bağ yaralanmalarının ciddi kıkırdak hasarları ve menisküs yaralanmalarına yol açtığının görülmesi üzerine cerrahi tedavi ön plana çıkmaktadır. Çocuklarda gerçekleştirilen ön çapraz bağ yırtıklarının cerrahi tedavisinde deneyimli ortopedi ve travmatoloji doktorunun büyüme kıkırdaklarına zarar vermeden ameliyatı gerçekleştirmesi önemlidir.Deneyimsiz ellerde gerçekleştirilen ön çapraz bağ ameliyatı çocuklarda büyüme plakasının kapanmasına ve ileride hizalama deformitelerinin yaşanmasına yol açabilmektedir.Ön Çapraz Bağ Ameliyatlarından Sonra Fizik Tedavi Gerekli midir?Ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra en önemli ama çok sık ihmal edilen konularan birisi rehabilitasyon dönemidir. Ameliyat sonrası iyi bir rehabilitasyon dönemi hem ameliyat başarısını artırmakta hem de spora daha çabuk bir dönüş sağlamaktadır. Deneyim bir ortopedi ve travmatoloji doktoru veya spor fizyoterapisti rehberliğinde gerçekleştirilecek fizik tedavi süreci; diz hareketini, kuvveti, gücü ve dayanıklılığı sağlamaktadır.Ayrıca, belirli spor veya fonksiyonel ihtiyaçların için kişiselleştirilmiş denge veya çeviklik gibi eğitimler de olumlu sonuçlar vermektedir. Ön Çapraz Bağ Ameliyatlarının Riski Var mıdır?Deneyimle ortopedi ve travmatoloji doktorlarının gerçekleştirdiği ön çapraz bağ Artroskopi ameliyatlarında başarı oranı oldukça yüksektir. Ön çapraz bağ ameliyatlarında yaşanan başarısızların en önemli sebebi cerrahi sırasında yapılan teknik hatalardır. Uygun olmayan rehabilitasyon dönemi de başarısız sonuçlara neden olabilmektedir. Ön çapraş bağ ameliyatlarının riskleri; Enfeksiyon, Kalıcı ağrı, Diz sertliği Yaralanmadan önceki aktivite seviyene dönme zorluğu olarak sıralanabilir.Ön Çapraz Bağ Ameliyatı Acil Bir Ameliyat mıdır?Ön çapraz bağ yaralanmasıyla birlikte menisküs yırtığı veya dizde farklı sorunlar yaşanmamışsa ameliyat acil değildir. Ameliyattan önce rehabilitasyon dönemi iyi geçirilmelidir. Ameliyatın zamanlaması diz cerrahisinde uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru tarafından belirlenmelidir. Geciktirilen ön çapraz bağ ameliyatları menisküs ve kıkırdak zedelenmelerine zemin hazırlayabilir.Artroskopik Ön Çapraz Ameliyatları Kaç Saat Sürmektedir?Ön çapraz bağ ameliyatları yırtığın büyüklüğü ile beraberinde menisküs veya dizde farklı bir problem oluşup oluşmamasına göre farklılık göstermektedir. Tek demet ön çapraz bağ ameliyatı yaklaşık olarak 40 dakika ile 1 saat arasında sürmektedir. Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarının Bitkisel Tedavisi Var mıdır?Ön çapraz bağ yırtıklarının tedavisinde bitkisel yöntemlerin yeri bulunmamaktadır. Tüketilecek besinlerin ön çapraz bağlarda yaralanmanın önüne geçmesi veya yaralanma gerçekleştiği zaman tedavi etme özelliği bulunmamaktadır.Ön Çapraz Bağ Yırtığı Tedavi Edilmezse Nelere Yol Açabilir?Tedavi edilmeyen ön çapraz bağ yırtıkları dizde geri dönüşü mümkün olmayan hasarlara neden olabilir. Menisküs ve diz eklem kıkırdağının anormal yük altında kalması kireçlenmelere zemin hazırlamaktadır. Ayrıca dizdeki diğer bağlar da zamanla zedelenmektedir.Ön çapraz bağ ameliyatından sonra koltuk değneği kullanılır mı? Artroskopik ön çapraz bağ ameliyatlarının ertesi günü hasta koltuk değneği desteği ile ayağa kaldırılır. Ameliyatın ertesi günü dizde germe ve bükme egzersizlerine başlanmalıdır. Dizde yeterli güç sağlanana kadar yaklaşık 3-4 hafta koltuk değneği kullanılabilir bu gereksinim hastaya, yaralanmanın özelliğine ve eşlik eden lezyonların varlığına göre süre olarak değişebilir. Yan bağlarda bir yaralanma olmadığı durumlarda ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra dizlik kullanılmasına ve alçıya gerek yoktur.Ön Çapraz Bağ Yaralanmasından Sonra Ne zaman Spora Dönülebilir?Profesyonel sporcular ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra spora dönmekte zorlanabilmektedir. Genel olarak sporcuların güvenli spora dönmeleri 8 ay veya daha uzun sürebilmektedir. Ortopedi ve Travmatoloji doktoru veya fizyoterapist, dizin stabilitesini, gücünü ve fonksiyonunu çeşitli aralıklarla spor aktivitelerine dönmeye hazır olduğunu ölçmek için testler uygular.Ön çapraz bağ yaralanması yaşayan bir sporcunun üst düzey aktiviteye tekrar dönüş yapmadan performans testlerinden yararlanılması önemlidir. Hazır olmadan tekrar üst düzey aktiviteye geçilmesi daha ciddi sorunlara zemin hazırlayabilmektedir.Spora başlamadan önce; Dizde şişlik olmamalı Ağrı yaşanmamalı Gerçekleştirilen kas ve kuvvet testlerinde yaralı dizin yeterli güce ulaştığından emin olunmalı Sürat ve çeviklik yeterli seviyede olmalıdır.Ön Çapraz Bağ Yaralanması Yaşanmaması İçin Nelere Dikkat Edilmelidir?Yapılan spora göre uygun egzersizlerin yapılması ön çapraz bağ yaralanmalarının önüne geçebilmektedir. Bacak, kalça, pelvis, alt karın bölgesi kaslarını güçlendirici egzersizler yaralanmalara karşı faydalı olabilmektedir. Dönme, ani duruş, sıçrama ve yere düşme konusunda teknik eğitimler de ön çapraz bağ yaralanmalarına karşı etkili eğitimlerdir.Dizlik takmanın ön çapraz bağ yaralanmalarını önlediği veya ameliyat sonrası tekrarlayan yaralanma riskini azalttığı bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.PRP ve Kök Hücre Uygulamalarının Tedavide Yeri Var Mıdır?Kanıta dayalı bilimsel veriler ışığında günümüz bilgi ve teknolojisi ile kanıtlanmış yeri ve faydası yoktur.
Ön Çapraz Bağlar Nedir?Diz eklemi; uyluk (femur), bacak (tibia) ve önde diz kapağı (patella) kemiklerinden oluşmaktadır. Diz eklemindeki kemikleri birbirine bağlayan farklı bağlar bulunmaktadır. Dizde kemikleri bir arada ve sabit tutmak için güçlü halatlar gibi 4 tane birincil bağ bulunmaktadır. Bunların yanında diz eklemi içinde ön ve arka bağlar “X” oluşturarak birbirlerinin içine geçerler. Diz içindeki bu çapraz bağlar dizin ileri geri hareketlerini kontrol eder.Dizin ortasında çapraz olarak uzanan ön çapraz bağlar bacak kemiğinin femurun önünde kaymasını önleyerek dizde dönme stabilitesi sağlar.Ön Çapraz Bağ Kopması Nedir?Ön çapraz bağ kopması, dizdeki kuvvetli doku bantlarından olan çapraz bağların aşırı gerilmesi sonucu yırtılarak kopması durumudur. Ön çapraz bağ kopmaları genellikle rekabetçi sporlarda meydana gelen temas veya hareketlerin neticesinde meydana gelir. Bu sporların başında futbol gelir. Çapraz bağ kopması yaşayan futbolcuların ameliyat sonrası sahalara geri dönmesi neredeyse 9 ayı bulabilir. Bu süre iyileşme hızına bağlı olarak değişebilir. Ön Çapraz Bağ Kopması Belirtileri Nelerdir?Ön çapraz bağ kopması yaşayan kişiler hareket sırasında dizin içinde ses gelmesi ile birlikte hareketsiz kalabilir. Bu durum çapraz bağ kopmasının en yaygın belirtisidir.Ön çapraz bağ kopması belirtileri şöyledir:Ön çapraz bağ yaralanmalarında menisküs yırtıkları da yaşanabilmektedir. Ağrı ile birlikte dizde kilitlenme de yaşanıyorsa menisküs yırtığından da şüphe edilmelidir.Yaralanma sırasında dizde oluşan dönme, makaslama ve baskı kuvvetleri kıkırdak yüzey yaralanmalarına yol açabilmektedir.Dizde yaşanan ağrı ve şişlik ön çapraz bağ yaralanmasının şiddetine göre birkaç gün için de geçebilmektedir. Diz hareketlerinde normalleşe ve yürürken ağrı hissi ortadan kalkabilir ancak spora tekrar başlamak istenildiğinde; koşamama, durma ve dönme hareketlerinde zorlanmalar yaşanmaktadır. Güvensizlik hissi ile birlikte dizde boşalma hissi yaşanmaktadır.Ön Çapraz Bağ Kopması Neden Olur?Çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmaları genellikle spor yaralanmaları olarak bilinmektedir. Ani dönüş, durma veya yön değiştirmeler sonucu diz üzerinde oluşan stres çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmalarına neden olabilmektedir.Ön çapraz bağlar hasar gördüğünde doku kısmen veya tamamen yırtılabilmektedir. Hafif bir yaralanmada ön çapraz bağlar gerilmesine rağmen sağlam kalabilmektedir.Yapılan araştırmalarda kadın sporcuların erkek sporculara göre daha fazla ön çapraz bağ yaralanması yaşadığı göstermektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla ön çapraz bağ yaralanmasının kesin nedeni bilinmemekle birlikte;Ön Çapraz Bağ Kopması Nasıl Teşhis Edilir?Ön çapraz bağ yaralanmalarında doktor muayenesi önemli yer tutmaktadır. Spor yaralanmaları ve diz cerrahisi konusunda uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru yaralı dizin tüm yapılarını kontrol ederek yaralanmamış dizle karşılaştıracaktır. Dizde çok ağrı yaşandığı durumlarda ilk muayene yeterli muayene yapılamayabilir. Aancak gelişen görüntüleme yöntemleri ve giderek yaygınlaşan 3 Tesla manyetik resonans görüntüleme yöntemleri yardımı ile yaralanma sonrası oluşan değişiklikler hemen tespit edilebilmekte, özellikle eşlik eden menisküs ve kıkırdak lezyonlarına kolayca tanı konabilmektedir..Doktor muayene sırasında hareket kabiliyetini ve eklemin genel fonksiyonunu değerlendirmek için; Lachman testi, ön çekmece testi, pivot-shift testi gibi dizi çeşitli pozisyonlara getirerek kontrol etmektedir.Ön Çapraz Bağ Kopmalarında Teşhisinde Görüntüleme YöntemleriSpor yaralanmaları ve diz cerrahi konusunda uzman bir ortopedi ve travmatoloji uzmanı fiziki muayene ile ön çapraz bağ yırtıklarına teşhis koyabilmektedir. Bununla birlikte benzer belirtilerle ortaya çıkan diz rahatsızlıklarını eleyebilmek için görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir.Ön çapraz bağ yırtıkları ile birlikte menisküs yırtıklarını, kıkırdak yaralanmaları ve dizin diğer bağlarında da yaralanma görülme ihtimali bulunmaktadır. Özellikle ağrı ve diz hareketlerinde kilitlenme varsa görüntüleme yöntemlerine başvurmak gerekir.Röntgen: Bağ dokuları ve menisküs röntgen ile görüntülenmemektedir. Ancak kemikte kırık, çatlak veya farklı diz rahatsızlıklarının elenmesi bakımından röntgen çekilmesi önemlidir.Manyetik Rezonans (MR): Hem sert hem de yumuşak dokunun görüntüleri MR ile elde edilmektedir.Artroskopi: Dizin içini incelemek için artroskop olarak bilinen bir alet kullanabilir. Hafif ve küçük bir kamera da içeren artroskop dize küçük bir kesi ile yerleştirilir ve dizin içi büyütülmüş olarak ekrana yansıtır. Ancak tanı amaçlı kullanımı görüntüleme yöntemlerindeki gelişim nedeni ile ortadan kalkmıştır.Ön Çapraz Bağ Kopması Nasıl İyileşir?Ön çapraz bağ kopması artroskopik(kapalı) cerrahi yöntemi ile yapılır. Artroskopik cerrahide; yaklaşık 1 santimetre boyutunda bir kesiden küçük bir kamera diz bölgesine yerleştirilir. Bir veya daha fazla küçük kesi kullanarak, cerrah yırtılan ön çapraz bağı farklı tendon veya bağ kullanarak yeniden oluşturur.Artroskopik ameliyatın temel amacı; oluşabilecek diz dönmelerinin önüne geçmek, dizde yaşanan boşluk ve güvensizlik hissini ortadan kaldırmak, hastanın aktif spor hayatında güvenli kullanabileceği bir diz elde etmektir.Tedavide takip edilecek yol ön çapraz bağlarda yaşanan yaralanmanın seviyesine de bağlıdır. Spora devam edecek aktif kişilerde ve özellikle genç yaştaki hastalarda ön çapraz bağ yırtığının tedavi seçeneğinin cerrahi olduğu unutulmamalıdır. Ön çapraz bağ yaralanması hastanın günlük hayatında önemli şikayetlere yol açmıyorsa ve kişi spordan uzak durmaya karar vermişse cerrahinin dışında tedavilere başvurulabilir.Ön çapraz bağ yaralanması ameliyatsız tedavi Dinlenme: Ön çapraz bağ yaralanmalarında dizi dinlendirmek ağrı ve şişliğe iyi gelmektedir.Buz tedavisi: Günde birkaç kez, 20-25 dakikayı geçmeyecek şekilde uygulanan buz terapisi olumlu sonuçlar verebilmektedir.Bandaj: Şişlik ve ağrılar için diz uygun bir bandaj ile sarılabilir.Yükseklik: Dinlenme esnasında şişliği azaltmak için bacak yastık koyularak kalp seviyesinin üzerine kaldırılabilir.Fizik Tedavi: Dizdeki şişlik ve ağrıların azalmasıyla fizik tedavi başlanabilir. Özel egzersizlerle dize fonksiyon kazandırılırken dizi destekleyen kaslar güçlendirilir. Ön çapraz bağ yaralanması yaşamasına rağmen aktif spor yapmayan kişiler ile ameliyatı önlemek veya geciktirmek isteyen hastalar fizik tedaviyle;Ön çapraz bağ yaralanması cerrahi tedavisiAktif yaşam süren, spor yapan ve genç hastalarda ön çapraz bağ yaralanmalarının tedavisi cerrahidir. Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı cerrahi seçeneği gündeme getirmeden önce;Ön çapraz bağ artroskopik cerrahisiÖn çapraz bağ kopması ağırlıklı olarak artroskopik(kapalı) cerrahi yöntemi ile yapılır. Artroskopik cerrahide; yaklaşık 1 santimetre boyutunda bir kesiden küçük bir kamera diz bölgesine yerleştirilir. Bir veya daha fazla küçük kesi kullanarak, cerrah yırtılan ön çapraz bağı farklı tendon veya bağ kullanarak yeniden oluşturur.Artroskopik ameliyatın temel amacı; oluşabilecek diz dönmelerinin önüne geçmek, dizde yaşanan boşluk ve güvensizlik hissini ortadan kaldırmak, hastanın aktif spor hayatında güvenli kullanabileceği bir diz elde etmektir.Yırtılan ön çapraz bağların tekrar dikilmesi çok nadir yapılabilmektedir. Saçaklanarak yırtılan ön çapraz bağ hastanın vücudundan veya kadavradan başka bir tendon veya bağ kullanarak yeniden yapılandırılır. Ameliyatla kullanılan bu yapılara greft denmektedir.Greftler çeşitli kaynaklardan elde edilebilir.Tüm greft kaynaklarının avantaj ve dezavantajları vardır. Artroskopi ameliyatında hangi greftin kullanılacağına konusunda uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru rahatlıkla karar verebilir.Ön çapraz bağ yırtıklarında kişinin kendi dokularının kullanılması kadavradan alınan greftlere göre daha olumlu sonuçlar vermektedir. Hastanın kendi dokularının kullanılmasında uyum sorunları ve hastalık taşınması riskleri yoktur, ancak bu dokular sayı ve boyut olarak sınırlıdır. Buna karşın kadavradan kullanılan greftlerde boyut ve sayı sınırlaması yoktur. Özellikle birden fazla bağın yaralandığı durumlarda kadavradan alının bağ ve tendonlar tercih edilmektedir. Çok düşük de olsa hastalık taşınması riski, nadir de olsa vücuda uyum sorunları ve pahalı olmaları kadavradan kullanılan greftlerin dezavantajlarıdır.Ön Çapraz Bağ Kopması Ne Kadar Sürede İyileşir?Ön çapraz bağ kopması yaşayan kişilerin sağlığına kavuşması 6 ila 9 ay sürer. Ameliyat ve fizik tedavi sonrası kişinin tekrar sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi ve özellikle rekabetçi sporcuların yeniden sahalara geri dönmeleri için izin verilmeden önce tamamen iyileşmeleri kimi vakalarda daha da uzun sürebilir.Ön Çapraz Bağ Kopmaları hakkında Sık Sorulan SorularHangi sporlarda ön çapraz bağ kopması riski daha fazladır?Ön çapraz bağ yaralanmaları sadece temas yaşanan sporlarda yaşanmamaktadır.Ön çapraz bağ yaralanması yaşayan sporcular daha önceki seviyelerine dönebilmek için cerrahi operasyonlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Ön çapraz bağ yaralanmaları birçok başarılı sporcunun kariyerini sonlandırabilmektedir.Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarında Hangi Doktora Gidilmelidir?Daha çok aktif spor yapan kişilerde görülen ön çapraz bağ yırtıkları her yaşta yaşanabilmektedir. Ön çapraz bağ yaralanmalarında Ortopedi ve Travmatoloji uzmanına başvurulmalıdır. Ön çapraz bağ yırtıklarının tedavisinde cerrahi yöntemler kullanılabilmektedir. Aktif hayata ve spora devam edecek kişilerin özellikle spor yaralanmaları ve diz cerrahisi konusunda uzmanlaşmış Ortopedi ve Travmatoloji uzmanlarını tercih etmesi gerekmektedir.Çocuklarda Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarında Ameliyat Yapılmalı mıdır?Ön çapraz bağ yırtıklarında rekonstrüksiyon ameliyatı, genç, aktif insanlar için standart tedavidir. Ancak çocuklarda ameliyat kararı almadan önce detaylı bir değerlendirme önemlidir. Önceki yıllarda çocuklarda yaşanan ön çapraz bağ yaralanmalarında ameliyat son çare olarak değerlendirilmekteydi. Ön çapraz bağ yaralanmalarında gerçekleştirilen ameliyatlarda, çocukların büyüme kıkırdaklarının zarar görme ihtimali bacakta kısalık veya açısal bozukluklar gelişme riski yaratabilmekteydi.Ancak çocuklarda tedavi edilmeyen ön çapraz bağ yaralanmalarının ciddi kıkırdak hasarları ve menisküs yaralanmalarına yol açtığının görülmesi üzerine cerrahi tedavi ön plana çıkmaktadır. Çocuklarda gerçekleştirilen ön çapraz bağ yırtıklarının cerrahi tedavisinde deneyimli ortopedi ve travmatoloji doktorunun büyüme kıkırdaklarına zarar vermeden ameliyatı gerçekleştirmesi önemlidir.Deneyimsiz ellerde gerçekleştirilen ön çapraz bağ ameliyatı çocuklarda büyüme plakasının kapanmasına ve ileride hizalama deformitelerinin yaşanmasına yol açabilmektedir.Ön Çapraz Bağ Ameliyatlarından Sonra Fizik Tedavi Gerekli midir?Ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra en önemli ama çok sık ihmal edilen konularan birisi rehabilitasyon dönemidir. Ameliyat sonrası iyi bir rehabilitasyon dönemi hem ameliyat başarısını artırmakta hem de spora daha çabuk bir dönüş sağlamaktadır. Deneyim bir ortopedi ve travmatoloji doktoru veya spor fizyoterapisti rehberliğinde gerçekleştirilecek fizik tedavi süreci; diz hareketini, kuvveti, gücü ve dayanıklılığı sağlamaktadır.Ayrıca, belirli spor veya fonksiyonel ihtiyaçların için kişiselleştirilmiş denge veya çeviklik gibi eğitimler de olumlu sonuçlar vermektedir. Ön Çapraz Bağ Ameliyatlarının Riski Var mıdır?Deneyimle ortopedi ve travmatoloji doktorlarının gerçekleştirdiği ön çapraz bağ Artroskopi ameliyatlarında başarı oranı oldukça yüksektir. Ön çapraz bağ ameliyatlarında yaşanan başarısızların en önemli sebebi cerrahi sırasında yapılan teknik hatalardır. Uygun olmayan rehabilitasyon dönemi de başarısız sonuçlara neden olabilmektedir. Ön çapraş bağ ameliyatlarının riskleri;Ön Çapraz Bağ Ameliyatı Acil Bir Ameliyat mıdır?Ön çapraz bağ yaralanmasıyla birlikte menisküs yırtığı veya dizde farklı sorunlar yaşanmamışsa ameliyat acil değildir. Ameliyattan önce rehabilitasyon dönemi iyi geçirilmelidir. Ameliyatın zamanlaması diz cerrahisinde uzman ortopedi ve travmatoloji doktoru tarafından belirlenmelidir. Geciktirilen ön çapraz bağ ameliyatları menisküs ve kıkırdak zedelenmelerine zemin hazırlayabilir.Artroskopik Ön Çapraz Ameliyatları Kaç Saat Sürmektedir?Ön çapraz bağ ameliyatları yırtığın büyüklüğü ile beraberinde menisküs veya dizde farklı bir problem oluşup oluşmamasına göre farklılık göstermektedir. Tek demet ön çapraz bağ ameliyatı yaklaşık olarak 40 dakika ile 1 saat arasında sürmektedir. Ön Çapraz Bağ Yaralanmalarının Bitkisel Tedavisi Var mıdır?Ön çapraz bağ yırtıklarının tedavisinde bitkisel yöntemlerin yeri bulunmamaktadır. Tüketilecek besinlerin ön çapraz bağlarda yaralanmanın önüne geçmesi veya yaralanma gerçekleştiği zaman tedavi etme özelliği bulunmamaktadır.Ön Çapraz Bağ Yırtığı Tedavi Edilmezse Nelere Yol Açabilir?Tedavi edilmeyen ön çapraz bağ yırtıkları dizde geri dönüşü mümkün olmayan hasarlara neden olabilir. Menisküs ve diz eklem kıkırdağının anormal yük altında kalması kireçlenmelere zemin hazırlamaktadır. Ayrıca dizdeki diğer bağlar da zamanla zedelenmektedir.Ön çapraz bağ ameliyatından sonra koltuk değneği kullanılır mı? Artroskopik ön çapraz bağ ameliyatlarının ertesi günü hasta koltuk değneği desteği ile ayağa kaldırılır. Ameliyatın ertesi günü dizde germe ve bükme egzersizlerine başlanmalıdır. Dizde yeterli güç sağlanana kadar yaklaşık 3-4 hafta koltuk değneği kullanılabilir bu gereksinim hastaya, yaralanmanın özelliğine ve eşlik eden lezyonların varlığına göre süre olarak değişebilir. Yan bağlarda bir yaralanma olmadığı durumlarda ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra dizlik kullanılmasına ve alçıya gerek yoktur.Ön Çapraz Bağ Yaralanmasından Sonra Ne zaman Spora Dönülebilir?Profesyonel sporcular ön çapraz bağ ameliyatlarından sonra spora dönmekte zorlanabilmektedir. Genel olarak sporcuların güvenli spora dönmeleri 8 ay veya daha uzun sürebilmektedir. Ortopedi ve Travmatoloji doktoru veya fizyoterapist, dizin stabilitesini, gücünü ve fonksiyonunu çeşitli aralıklarla spor aktivitelerine dönmeye hazır olduğunu ölçmek için testler uygular.Ön çapraz bağ yaralanması yaşayan bir sporcunun üst düzey aktiviteye tekrar dönüş yapmadan performans testlerinden yararlanılması önemlidir. Hazır olmadan tekrar üst düzey aktiviteye geçilmesi daha ciddi sorunlara zemin hazırlayabilmektedir.Spora başlamadan önce;Ön Çapraz Bağ Yaralanması Yaşanmaması İçin Nelere Dikkat Edilmelidir?Yapılan spora göre uygun egzersizlerin yapılması ön çapraz bağ yaralanmalarının önüne geçebilmektedir. Bacak, kalça, pelvis, alt karın bölgesi kaslarını güçlendirici egzersizler yaralanmalara karşı faydalı olabilmektedir. Dönme, ani duruş, sıçrama ve yere düşme konusunda teknik eğitimler de ön çapraz bağ yaralanmalarına karşı etkili eğitimlerdir.Dizlik takmanın ön çapraz bağ yaralanmalarını önlediği veya ameliyat sonrası tekrarlayan yaralanma riskini azalttığı bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.PRP ve Kök Hücre Uygulamalarının Tedavide Yeri Var Mıdır?Kanıta dayalı bilimsel veriler ışığında günümüz bilgi ve teknolojisi ile kanıtlanmış yeri ve faydası yoktur. | 12,802 |
265 | Hastalıklar | Çiçek Hastalığı | Çiçek hastalığı, 1977 yılından bu yana görülmeyen, geçmişte salgınlara neden olmuş, ortopoksvirüs cinsine ait çiçek virüsü olarak da bilinen variola virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Geçmişte milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan çiçek hastalığı ciddi ve genellikle ölümcül bir viral enfeksiyondu. Enfekte bir kişi konuşması öksürmesi veya hapşırması gibi yaydığı damlacıklar yolu ile bulaşır. Çiçek hastalığı, 1977 yılından bu yana görülmeyen, geçmişte salgınlara neden olmuş, ortopoksvirüs cinsine ait çiçek virüsü olarak da bilinen variola virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Geçmişte milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan çiçek hastalığı ciddi ve genellikle ölümcül bir viral enfeksiyondu. Enfekte bir kişi konuşması öksürmesi veya hapşırması gibi yaydığı damlacıklar yolu ile bulaşır.
Çiçek Hastalığı Nedir?Çiçek hastalığı, 8. yy’da Avrupa’da yılda tahminen 200.000-600.000 arasında ölüme neden olarak, tüm ölümlerin %7-12’sinden sorumlu olmuş, ilk kez 10 yy’da Rhazes tarafından tanımlanmış, variola(smallpox) virüsünün neden olduğu çok bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Ciltte döküntü, yüksek ateş ve şiddetli ağrılar en yaygın belirtileridir. Çiçek Hastalığı Neden Olur?Afrika hastalığı olarak bilinen çiçek hastalığı (Smallpox, variola, variola majör), smallpox virüsü olarak da bilinen çiçek diğer bir adıyla variola virüsünün sebep olduğu bir hastalıktır. Variola (Smallpox) virüsü kişinin nazofarenks bölgesinden vücuda girerek buradan lenf nodlarına yerleşerek çoğalır. Ortalama 8-10 gün içinde virüs vücutta çoğalarak tüm organlara yayılır. Enfekte kişilerin en bulaşıcı olduğu dönem hastalığın ilk haftasıdır. Bu nedenle çiçek hastalığında bulaşıcılığı en aza indirgemek için ilk dönemlerde hasta izole edilmeli hastanın saç tarağı, havlu, bardak, giysi gibi özel eşyaları ya da ürünler ortak kullanılmamalıdır. Çiçek hastalığına yakalanmış kişilerle temas edilmemelidir. Hava yolu ile bulaşma olabilir. Bu nedenle çiçek hastalığına yakalanmış kişilerle aynı ortamda durulmamalıdır.Çiçek Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Çiçek hastalığı ciltte kabarcıklar şeklinde kendini belli etmektedir. Kuluçka dönemi 14- 20 gün arasında değişmektedir. Yüksek ateş şikayetleri ile başlayan hastalıkta şiddetli baş ve eklem ağrılarını takip eden 3 günlük periyottan sonra, önce baş olmak üzere tüm vücutta irinli kabarcıklara ortaya çıkmaktadır. Çiçek hastalığı hem ciltte hem de sindirim sisteminde değişimlere yol açmaktadır. Herkeste görülebilecek olan bu hastalık her zaman aynı bulguları vermemekte ancak genellikle şu belirtiler izlenmektedir. Kusma Yüksek ateş Şiddetli baş ağrısı Baş dönmesi Hazımsızlık İshal Üşüme Halsizlik İştahsızlık İrinli kabarcıklar KaşıntıOrtalama 14-20 günlük kuluçka süresinden sonra, yüksek ateş, baş ağrısı ve eklem ağrıları ile karakterize prodromal semptomların olduğu bir süreç şeklinde başlamaktadır ve eş zamanlı kusma da görülebilmektedir. Daha sonra ateş düşer ve dil, ağız ve orofarenkste kızarık döküntüler oluşmaktadır. Bunu izleyen bir gün içinde de deri döküntüleri başlar. Yüz eller ve avuç içinden başlayan döküntüler daha sonra tüm vücuda yayılmasına neden olacaktır. Deriden kabarık vezikül ve püstüllere dönüşen kabarcıklar ortalama 2 haftada kabuklanarak iyileşir. Çiçek hastalığın ilerleyen evresinde halsizlik, iştahsızlık olur, irinli kabarcıkların yoğunluğunun artışı hastalığın seyrinin şiddetlenmesi işarettir.Çiçek Hastalığının Tedavisi Var mı?Çiçek hastalığının tıbbi açıdan ise spesifik etkili bir tedavisi yoktur. Şüphelenilen olgu öncelikle negatif basınçlı bir odada izole edilmelidir. Yeterli beslenme, sıvı ve elektrolit dengesinin korunması, deri ve göz bakımına dikkat edilmesi gereklidir. Hastalığın ilk evresinde hasta ve hasta ile yakın temasta olan herkesin çiçek aşısı olması gerekmektedir. Dünya sağlık örgütü (DSÖ) tarafından 1967 yılından itibaren tüm dünyada uygulanmaya başlanan agresif aşılama programı ve enfekte kişilerin izolasyonu çalışmaları sayesinde hastalık başarı ile eradike edilmiştir. 1975’te Bangladeş, 1977’de Somali ve 1978’de İngiltere de laboratuvar çalışanlarında küçük bir salgın şeklinde son olgular bildirilmiştir. 1980 yılının Mayıs ayında DSÖ hastalığın tüm dünyada aşılama sayesinde tamamen ortadan kalktığı belirtilmektedir.Çiçek Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularÇiçek aşısının yan etkisi var mıdır?Salgın hastalıklara karşın üretilen aşılarda yan etki görülebilir. Aşının yapıldığı kolda birkaç gün süren hafif ağrı ve halsizlik olabilir. Çok nadiren aşıya bağlı hafif döküntüler meydana gelir.Çiçek hastalığı hayvanlarda görülür mü?Çiçek hastalığı hayvanlarda görülebilir. Özellikle keçi ve koyunlarda görülen çiçek hastalığı 2 ila 4 hafta arasında sürebilir.Çiçek hastalığı hayvanlardan insanlara geçer mi?Çiçek hastalığı keçi ve koyunlarda görülmektedir. Keçi ve koyunlarda görülen çiçek hastalığı ise insanlara geçmez.Çiçek aşısı ne zaman yapılır?Salgın hastalıkların çoğu çıktığı dönemlerde ciddi can kayıplarına neden olmuş ve daha sonrasında aşıları bulunduktan sonra etkinliği azalıp tamamıyla ortadan kalkmıştır. Ülkemizde de uzun yıllardır çiçek aşısı uygulanmıyor.Çiçek hastalığı öldür mü?Çiçek hastalığı ortaya çıktığı ilk dönemlerde bu hastalığa kapılan her 10 kişiden 3’ünün ölümü ile sonuçlanmıştır. Günümüzde yaygınlığı kalmadığı için aynı durum söz konusu değildir.Çiçek hastalığı ve suçiçeği aynı hastalık mı?İsim benzerliği nedeniyle sık sık karıştırılan çiçek hastalığı ve suçiçeği hastalığı ayrı hastalıklardır. Çiçek hastalığının seyri daha ağır ve hayati risk içeriyorken suçiçeği daha hafif seyreden ve genel olarak çocukluk evresinde yaşanan bir hastalıktır.Çiçek hastalığına ne iyi gelir?Çiçek hastalığı günümüzde eradike edildiği için bu hastalığın engellenmesi için özel bir yönteme gerek yoktur. Ancak genel olarak viral enfeksiyonlara karşı vücudumuzu korumak için beslenmeye dikkat edilmeli, bol sıvı tüketilmelidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin bir diğer yolu ise bulunan ortamın hijyenine dikkat etmektir. Ayrıca düzenli uykuya ve istirahat etmeye özen gösterilmelidir.
Çiçek Hastalığı Nedir?Çiçek hastalığı, 8. yy’da Avrupa’da yılda tahminen 200.000-600.000 arasında ölüme neden olarak, tüm ölümlerin %7-12’sinden sorumlu olmuş, ilk kez 10 yy’da Rhazes tarafından tanımlanmış, variola(smallpox) virüsünün neden olduğu çok bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Ciltte döküntü, yüksek ateş ve şiddetli ağrılar en yaygın belirtileridir. Çiçek Hastalığı Neden Olur?Afrika hastalığı olarak bilinen çiçek hastalığı (Smallpox, variola, variola majör), smallpox virüsü olarak da bilinen çiçek diğer bir adıyla variola virüsünün sebep olduğu bir hastalıktır. Variola (Smallpox) virüsü kişinin nazofarenks bölgesinden vücuda girerek buradan lenf nodlarına yerleşerek çoğalır. Ortalama 8-10 gün içinde virüs vücutta çoğalarak tüm organlara yayılır. Enfekte kişilerin en bulaşıcı olduğu dönem hastalığın ilk haftasıdır. Bu nedenle çiçek hastalığında bulaşıcılığı en aza indirgemek için ilk dönemlerde hasta izole edilmeli hastanın saç tarağı, havlu, bardak, giysi gibi özel eşyaları ya da ürünler ortak kullanılmamalıdır. Çiçek hastalığına yakalanmış kişilerle temas edilmemelidir. Hava yolu ile bulaşma olabilir. Bu nedenle çiçek hastalığına yakalanmış kişilerle aynı ortamda durulmamalıdır.Çiçek Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Çiçek hastalığı ciltte kabarcıklar şeklinde kendini belli etmektedir. Kuluçka dönemi 14- 20 gün arasında değişmektedir. Yüksek ateş şikayetleri ile başlayan hastalıkta şiddetli baş ve eklem ağrılarını takip eden 3 günlük periyottan sonra, önce baş olmak üzere tüm vücutta irinli kabarcıklara ortaya çıkmaktadır. Çiçek hastalığı hem ciltte hem de sindirim sisteminde değişimlere yol açmaktadır. Herkeste görülebilecek olan bu hastalık her zaman aynı bulguları vermemekte ancak genellikle şu belirtiler izlenmektedir.Ortalama 14-20 günlük kuluçka süresinden sonra, yüksek ateş, baş ağrısı ve eklem ağrıları ile karakterize prodromal semptomların olduğu bir süreç şeklinde başlamaktadır ve eş zamanlı kusma da görülebilmektedir. Daha sonra ateş düşer ve dil, ağız ve orofarenkste kızarık döküntüler oluşmaktadır. Bunu izleyen bir gün içinde de deri döküntüleri başlar. Yüz eller ve avuç içinden başlayan döküntüler daha sonra tüm vücuda yayılmasına neden olacaktır. Deriden kabarık vezikül ve püstüllere dönüşen kabarcıklar ortalama 2 haftada kabuklanarak iyileşir. Çiçek hastalığın ilerleyen evresinde halsizlik, iştahsızlık olur, irinli kabarcıkların yoğunluğunun artışı hastalığın seyrinin şiddetlenmesi işarettir.Çiçek Hastalığının Tedavisi Var mı?Çiçek hastalığının tıbbi açıdan ise spesifik etkili bir tedavisi yoktur. Şüphelenilen olgu öncelikle negatif basınçlı bir odada izole edilmelidir. Yeterli beslenme, sıvı ve elektrolit dengesinin korunması, deri ve göz bakımına dikkat edilmesi gereklidir. Hastalığın ilk evresinde hasta ve hasta ile yakın temasta olan herkesin çiçek aşısı olması gerekmektedir. Dünya sağlık örgütü (DSÖ) tarafından 1967 yılından itibaren tüm dünyada uygulanmaya başlanan agresif aşılama programı ve enfekte kişilerin izolasyonu çalışmaları sayesinde hastalık başarı ile eradike edilmiştir. 1975’te Bangladeş, 1977’de Somali ve 1978’de İngiltere de laboratuvar çalışanlarında küçük bir salgın şeklinde son olgular bildirilmiştir. 1980 yılının Mayıs ayında DSÖ hastalığın tüm dünyada aşılama sayesinde tamamen ortadan kalktığı belirtilmektedir.Çiçek Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularÇiçek aşısının yan etkisi var mıdır?Salgın hastalıklara karşın üretilen aşılarda yan etki görülebilir. Aşının yapıldığı kolda birkaç gün süren hafif ağrı ve halsizlik olabilir. Çok nadiren aşıya bağlı hafif döküntüler meydana gelir.Çiçek hastalığı hayvanlarda görülür mü?Çiçek hastalığı hayvanlarda görülebilir. Özellikle keçi ve koyunlarda görülen çiçek hastalığı 2 ila 4 hafta arasında sürebilir.Çiçek hastalığı hayvanlardan insanlara geçer mi?Çiçek hastalığı keçi ve koyunlarda görülmektedir. Keçi ve koyunlarda görülen çiçek hastalığı ise insanlara geçmez.Çiçek aşısı ne zaman yapılır?Salgın hastalıkların çoğu çıktığı dönemlerde ciddi can kayıplarına neden olmuş ve daha sonrasında aşıları bulunduktan sonra etkinliği azalıp tamamıyla ortadan kalkmıştır. Ülkemizde de uzun yıllardır çiçek aşısı uygulanmıyor.Çiçek hastalığı öldür mü?Çiçek hastalığı ortaya çıktığı ilk dönemlerde bu hastalığa kapılan her 10 kişiden 3’ünün ölümü ile sonuçlanmıştır. Günümüzde yaygınlığı kalmadığı için aynı durum söz konusu değildir.Çiçek hastalığı ve suçiçeği aynı hastalık mı?İsim benzerliği nedeniyle sık sık karıştırılan çiçek hastalığı ve suçiçeği hastalığı ayrı hastalıklardır. Çiçek hastalığının seyri daha ağır ve hayati risk içeriyorken suçiçeği daha hafif seyreden ve genel olarak çocukluk evresinde yaşanan bir hastalıktır.Çiçek hastalığına ne iyi gelir?Çiçek hastalığı günümüzde eradike edildiği için bu hastalığın engellenmesi için özel bir yönteme gerek yoktur. Ancak genel olarak viral enfeksiyonlara karşı vücudumuzu korumak için beslenmeye dikkat edilmeli, bol sıvı tüketilmelidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin bir diğer yolu ise bulunan ortamın hijyenine dikkat etmektir. Ayrıca düzenli uykuya ve istirahat etmeye özen gösterilmelidir. | 4,553 |
266 | Hastalıklar | Çekiç parmak (Beyzbol parmağı) | Yaygın spor yaralanmaları arasında görülen, beyzbol parmağı olarak da adlandırılan çekiç parmak, el parmaklarına gelen sert darbe ve travmalar sonucu ortaya çıkıyor. Parmak ucunu düzeltememe, şişlik, ağrı, kızarıklık gibi belirtileri bulunan çekiç parmak yaralanmalarının çoğu ameliyatsız tedavi edilebiliyor. Atel ile uzun bir tedavi süreci olan bu rahatsızlıkta gerektiğinde cerrahi de uygulanabiliyor. Tedavi edilmediği takdirde parmakta sertleşme, bükülememe gibi sorunlara neden olabilen çekiç parmak çocuklarda ciddi sıkıntılara sebep olabiliyor. Çocuklarda tedavi edilmeyen çekiç parmak problemi parmağın küçük kalmasına ve düzgün büyümemesine yol açabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ali Turgay Çavuşoğlu, Beyzbol parmağı ile ilgili bilgi verdi. Yaygın spor yaralanmaları arasında görülen, beyzbol parmağı olarak da adlandırılan çekiç parmak, el parmaklarına gelen sert darbe ve travmalar sonucu ortaya çıkıyor. Parmak ucunu düzeltememe, şişlik, ağrı, kızarıklık gibi belirtileri bulunan çekiç parmak yaralanmalarının çoğu ameliyatsız tedavi edilebiliyor. Atel ile uzun bir tedavi süreci olan bu rahatsızlıkta gerektiğinde cerrahi de uygulanabiliyor. Tedavi edilmediği takdirde parmakta sertleşme, bükülememe gibi sorunlara neden olabilen çekiç parmak çocuklarda ciddi sıkıntılara sebep olabiliyor. Çocuklarda tedavi edilmeyen çekiç parmak problemi parmağın küçük kalmasına ve düzgün büyümemesine yol açabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ali Turgay Çavuşoğlu, Beyzbol parmağı ile ilgili bilgi verdi.
Beyzbol parmağı nedir? Çekiç parmak nedir?Beyzbol parmağı olarak da bilinen çekiç parmak, bir parmağın veya başparmağın uç eklemini düzelten ince tendonun yaralanması sonucu oluşan deformitelerdir. Yaralanma sonucunda tendon parmak kemiğinden yırtılabilir veya ayrılabilir. Bir kemik parçası ayrılması durumuna da avülsiyon kırığı denilir. Ağrılı, ilerleyici semptomları bulunan ve eklem değişikliklerine yol açan bir hastalık olan Beyzbol parmağı, yaygın spor yaralanmaları arasında yer alır. El parmaklarının herhangi birini etkileyebilir. Çoğu çekiç parmak yaralanmaları baskın eli etkiler. Çekiç parmağına “damla Parmak” da denilir.Çekiç parmak neden olur? Beyzbol parmağı neden olur?Beyzbol parmağının sebebini yaralanma, uzatılan parmağa sert bir şey çarpması ya da parmak ucunun kapıya sıkışması gibi travmalar oluşturabilmektedir. Çekiç parmağın belirtileri nelerdir? Beyzbol parmağının belirtileri nelerdir?El parmağında oluşan çekiç parmak belirtileri şu şekilde sıralanabilir: Şişme Morarma Kırmızılık Parmak ucunu düzeltememe Hassasiyet Tırnağın ayrılması Tırnak yatağının altında kızarıklık Parmakta genellikle çürük oluşur. Parmak ucu belirgin şekilde sarkar ve yalnızca diğer elle yukarı itildiğinde düzelirBeyzbol parmağının tanısı nasıl konulur? Uzman doktor tarafından yapılan fiziksel muayenenin ardından teşhis koymak için genellikle röntgen, nadir durumlarda ise ultrason veya MR gibi ek görüntüleme bilgileri istenebilir. Röntgen yaralanmanın boyutunu görmek açısından önem taşır. Tendon yırtıldığında distal falanksın bir parçası çekildiyse veya kemikte daha büyük bir kırık varsa, bu durum röntgende ortaya çıkacaktır. Röntgen ile ayrıca yaralanmanın eklem kemiklerini hizadan çekip çekmediği de görülebilmektedir.Beyzbol (Çekiç) parmağın tedavisi nasıl uygulanır?Tedavi edilmeyen çekiç parmak yaralanmaları yaralı parmak ucunun sertleşmesine ve deforme olmasına sebep olmaktadır. Çekiç parmak yaralanmalarının çoğu ameliyatsız tedavi edilebilmektedir. Ancak özellikle çocuklarda çekiç parmak yaralanmaları, kemik büyümesini kontrol eden kıkırdağı da kapsayabileceği için uzman hekim tarafından bu durum titizlikle değerlendirilerek tedavi edilmelidir. Böylece çocuklar büyüdüğünde parmaklarında bodurluk veya deformite gibi sorunların önüne geçilmiş olur.Beyzbol parmağı olarak da bilinen çekiç parmak hem acil hem de uzun süreli tedavi gerektirebilir. Öncelikle yaralanma gerçekleştiğinde bir buz paketi havluya sarılarak parmak üzerine konulur. Yaralanan parmağın kalp hizasında tutulması şişliğin ve ağrının azalmasına yardımcı olur. Gerektiği durumlarda ise ağrı kesici ilaç kullanılabilir.Uzun süreli tedavide ise parmağa işlevinin geri kazandırılabilmesi için parmak ucunun bir atele sokulması ve tendonun iyileşirken en az altı hafta boyunca atel içinde tutulması gerekir. Çıkarılan bir kemik parçası varsa, uzman hekim kemik parçasının uygun pozisyonunu ve iyileşme sürecini kontrol etmek için splintlemeden bir veya iki hafta sonra tekrar röntgen isteyebilir. Daha sonra atelin en az altı hafta boyunca gece gündüz takılması gerekmektedir. Bu süre zarfında, hem atelin hem de parmağın temizlenmesine izin vermek için atel dikkatlice çıkarılabilir, ancak tekrarlayan yaralanmaları önlemek için yorucu faaliyetlerden ve sporlardan kaçınılmalıdır.Ateli uzun zaman kullanmak ciltte tahrişe sebep olabilmektedir. Bu sebeple uzman hekimin önerilerini uygulamaya özen gösterilmelidir. Çekiç parmak yaralanması daha karmaşıksa, eklem iyileşirken eklemi düz tutmak için cerrah tarafından parmağa cerrahi yolla küçük bir iğne sokulması gerekebilmektedir.Çekiç parmak için cerrahi seçeneği nadir olarak uygulanmaktadır. Ancak büyük bir kırık parçası varsa veya eklem yanlış hizalanmışsa yani çizgi dışındaysa ya da dengesiz bir eklemle sonuçlanan kemik parçaları varsa bu yaralanma “karmaşık” kabul edilir ve ameliyat gerektirebilir. Bu durumlarda, yaralanma iyileşirken kemik parçalarını bir arada tutmak için pimler kullanılarak kırığı onarmak için ameliyat yapılır. Bu tip ameliyatlar için cerrahınız cildinizde küçük bir kesi yapabilir veya parmak ucunuzu düz tutmak için bir iğne veya tel sokabilir.BEYZBOL PARMAĞI (ÇEKİÇ PARMAK ) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR Çekiç parmak ameliyatı nasıl yapılır?Çekiç parmağını onarmak için yapılan ameliyat, genellikle lokal veya bölgesel anestezi altında gerekirse sedasyon ile ayakta tedavi edilebilir. Hasta normale döndüğünde hastanede kalmaya gerek olmadan evine gidebilir.Beyzbol parmağı tedavisi için hangi bölüme gidilmelidir?Çekiç parmak tedavisi için deneyimli bir ortopedi hekimine başvurmak gerekmektedir.Beyzbol parmağının tam olarak iyileşmesi ne kadar sürer?Tedavi edilen çekiç parmak rahatsızlığının 8 ila 12 haftalık splintlemeden sonra bile tamamen iyileşmesi üç ila dört ay daha sürebilir.Beyzbol parmağı tedavisinden sonra fizik tedavi gerekir mi?En az altı hafta ve yeterli iyileşmeden sonra yapılacak olan fizik tedavi ile parmağı güçlendirmeye yardımcı olmak için bir esneme ve egzersiz rutini geliştirilir. Ayrıca evde yapılacak egzersizler gösterilir.Beyzbol parmağı kimlerde görülür?Beyzbol parmağı yani çekiç parmak en çok beyzbol oyuncularında görülmektedir. Bununla birlikte basketbol, voleybol, futbol gibi sert topların kullanıldığı sporları yapanlarda sık izlenmektedir. Ayrıca günlük hayatta yatak düzeltilirken, parmağa sert bir şey çarptığında ya da parmak ucu kapıya sıkıştığında da ortaya çıkabilir.Çekiç parmak artrite neden olabilir mi?Parmak yaralanması yalnızca ekstansör tendonu içeriyorsa, artrit nadiren gelişir. Ancak tendon eklem yüzeyinden bir kemik parçası koparırsa ve yer değiştirmeye devam ederse artrit gelişebilir.Beyzbol parmağı önlenebilir bir hastalık mıdır?Sert top kullanılan sporları yaparken ya da günlük işler esnasında dikkatli olmak çekiç parmak yaralanmalarını önlemek için alınan tedbirler arasında yer almaktadır.Beyzbol parmağı olan insanlar parmaklarını tekrar kullanabilir mi?Çoğu insan çekiç parmak yaralanmasından kurtulur ve ameliyat olmadan parmaklarının tam veya tama yakın kullanımını yeniden kazanır.Çekiç parmak tedavi edildikten sonra tekrarlar mı?Bir yaralanma çeşidi olan beyzbol parmağı, tüm yaralanmalar gibi iyileştikten sonra aynı şekilde bir travmaya maruz kalmazsa tekrarlamaz.Çekiç parmak tedavi edilmezse ne olur?Çekiç parmak yaralanması tedavi edilmezse, o parmakta sertleşme görülebilir ve parmak bükülemez hale gelebilir veya parmak eklemin yanlış şekilde büküldüğü bir kuğu boynu deformitesi geliştirebilir. Çocuklarda ortaya çıkan çekiç parmak daha fazla kaygı yaratır. Yaralanma kemik büyümesini kontrol eden parmaktaki kıkırdağı etkileyebilir. Çocuklarda çekiç parmak tedavi edilmezse çocuğun parmağı bodurlaşabilir veya düzgün büyümeyebilir.Beyzbol parmağı ağrılı bir hastalık mıdır?Eklemi hareket ettirmeye çalışmak ağrıya neden olabilir ve parmak ucunda ağrı hissedilebilir.
Beyzbol parmağı nedir? Çekiç parmak nedir?Beyzbol parmağı olarak da bilinen çekiç parmak, bir parmağın veya başparmağın uç eklemini düzelten ince tendonun yaralanması sonucu oluşan deformitelerdir. Yaralanma sonucunda tendon parmak kemiğinden yırtılabilir veya ayrılabilir. Bir kemik parçası ayrılması durumuna da avülsiyon kırığı denilir. Ağrılı, ilerleyici semptomları bulunan ve eklem değişikliklerine yol açan bir hastalık olan Beyzbol parmağı, yaygın spor yaralanmaları arasında yer alır. El parmaklarının herhangi birini etkileyebilir. Çoğu çekiç parmak yaralanmaları baskın eli etkiler. Çekiç parmağına “damla Parmak” da denilir.Çekiç parmak neden olur? Beyzbol parmağı neden olur?Beyzbol parmağının sebebini yaralanma, uzatılan parmağa sert bir şey çarpması ya da parmak ucunun kapıya sıkışması gibi travmalar oluşturabilmektedir. Çekiç parmağın belirtileri nelerdir? Beyzbol parmağının belirtileri nelerdir?El parmağında oluşan çekiç parmak belirtileri şu şekilde sıralanabilir:Beyzbol parmağının tanısı nasıl konulur? Uzman doktor tarafından yapılan fiziksel muayenenin ardından teşhis koymak için genellikle röntgen, nadir durumlarda ise ultrason veya MR gibi ek görüntüleme bilgileri istenebilir. Röntgen yaralanmanın boyutunu görmek açısından önem taşır. Tendon yırtıldığında distal falanksın bir parçası çekildiyse veya kemikte daha büyük bir kırık varsa, bu durum röntgende ortaya çıkacaktır. Röntgen ile ayrıca yaralanmanın eklem kemiklerini hizadan çekip çekmediği de görülebilmektedir.Beyzbol (Çekiç) parmağın tedavisi nasıl uygulanır?Tedavi edilmeyen çekiç parmak yaralanmaları yaralı parmak ucunun sertleşmesine ve deforme olmasına sebep olmaktadır. Çekiç parmak yaralanmalarının çoğu ameliyatsız tedavi edilebilmektedir. Ancak özellikle çocuklarda çekiç parmak yaralanmaları, kemik büyümesini kontrol eden kıkırdağı da kapsayabileceği için uzman hekim tarafından bu durum titizlikle değerlendirilerek tedavi edilmelidir. Böylece çocuklar büyüdüğünde parmaklarında bodurluk veya deformite gibi sorunların önüne geçilmiş olur.Beyzbol parmağı olarak da bilinen çekiç parmak hem acil hem de uzun süreli tedavi gerektirebilir. Öncelikle yaralanma gerçekleştiğinde bir buz paketi havluya sarılarak parmak üzerine konulur. Yaralanan parmağın kalp hizasında tutulması şişliğin ve ağrının azalmasına yardımcı olur. Gerektiği durumlarda ise ağrı kesici ilaç kullanılabilir.Uzun süreli tedavide ise parmağa işlevinin geri kazandırılabilmesi için parmak ucunun bir atele sokulması ve tendonun iyileşirken en az altı hafta boyunca atel içinde tutulması gerekir. Çıkarılan bir kemik parçası varsa, uzman hekim kemik parçasının uygun pozisyonunu ve iyileşme sürecini kontrol etmek için splintlemeden bir veya iki hafta sonra tekrar röntgen isteyebilir. Daha sonra atelin en az altı hafta boyunca gece gündüz takılması gerekmektedir. Bu süre zarfında, hem atelin hem de parmağın temizlenmesine izin vermek için atel dikkatlice çıkarılabilir, ancak tekrarlayan yaralanmaları önlemek için yorucu faaliyetlerden ve sporlardan kaçınılmalıdır.Ateli uzun zaman kullanmak ciltte tahrişe sebep olabilmektedir. Bu sebeple uzman hekimin önerilerini uygulamaya özen gösterilmelidir. Çekiç parmak yaralanması daha karmaşıksa, eklem iyileşirken eklemi düz tutmak için cerrah tarafından parmağa cerrahi yolla küçük bir iğne sokulması gerekebilmektedir.Çekiç parmak için cerrahi seçeneği nadir olarak uygulanmaktadır. Ancak büyük bir kırık parçası varsa veya eklem yanlış hizalanmışsa yani çizgi dışındaysa ya da dengesiz bir eklemle sonuçlanan kemik parçaları varsa bu yaralanma “karmaşık” kabul edilir ve ameliyat gerektirebilir. Bu durumlarda, yaralanma iyileşirken kemik parçalarını bir arada tutmak için pimler kullanılarak kırığı onarmak için ameliyat yapılır. Bu tip ameliyatlar için cerrahınız cildinizde küçük bir kesi yapabilir veya parmak ucunuzu düz tutmak için bir iğne veya tel sokabilir.BEYZBOL PARMAĞI (ÇEKİÇ PARMAK ) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR Çekiç parmak ameliyatı nasıl yapılır?Çekiç parmağını onarmak için yapılan ameliyat, genellikle lokal veya bölgesel anestezi altında gerekirse sedasyon ile ayakta tedavi edilebilir. Hasta normale döndüğünde hastanede kalmaya gerek olmadan evine gidebilir.Beyzbol parmağı tedavisi için hangi bölüme gidilmelidir?Çekiç parmak tedavisi için deneyimli bir ortopedi hekimine başvurmak gerekmektedir.Beyzbol parmağının tam olarak iyileşmesi ne kadar sürer?Tedavi edilen çekiç parmak rahatsızlığının 8 ila 12 haftalık splintlemeden sonra bile tamamen iyileşmesi üç ila dört ay daha sürebilir.Beyzbol parmağı tedavisinden sonra fizik tedavi gerekir mi?En az altı hafta ve yeterli iyileşmeden sonra yapılacak olan fizik tedavi ile parmağı güçlendirmeye yardımcı olmak için bir esneme ve egzersiz rutini geliştirilir. Ayrıca evde yapılacak egzersizler gösterilir.Beyzbol parmağı kimlerde görülür?Beyzbol parmağı yani çekiç parmak en çok beyzbol oyuncularında görülmektedir. Bununla birlikte basketbol, voleybol, futbol gibi sert topların kullanıldığı sporları yapanlarda sık izlenmektedir. Ayrıca günlük hayatta yatak düzeltilirken, parmağa sert bir şey çarptığında ya da parmak ucu kapıya sıkıştığında da ortaya çıkabilir.Çekiç parmak artrite neden olabilir mi?Parmak yaralanması yalnızca ekstansör tendonu içeriyorsa, artrit nadiren gelişir. Ancak tendon eklem yüzeyinden bir kemik parçası koparırsa ve yer değiştirmeye devam ederse artrit gelişebilir.Beyzbol parmağı önlenebilir bir hastalık mıdır?Sert top kullanılan sporları yaparken ya da günlük işler esnasında dikkatli olmak çekiç parmak yaralanmalarını önlemek için alınan tedbirler arasında yer almaktadır.Beyzbol parmağı olan insanlar parmaklarını tekrar kullanabilir mi?Çoğu insan çekiç parmak yaralanmasından kurtulur ve ameliyat olmadan parmaklarının tam veya tama yakın kullanımını yeniden kazanır.Çekiç parmak tedavi edildikten sonra tekrarlar mı?Bir yaralanma çeşidi olan beyzbol parmağı, tüm yaralanmalar gibi iyileştikten sonra aynı şekilde bir travmaya maruz kalmazsa tekrarlamaz.Çekiç parmak tedavi edilmezse ne olur?Çekiç parmak yaralanması tedavi edilmezse, o parmakta sertleşme görülebilir ve parmak bükülemez hale gelebilir veya parmak eklemin yanlış şekilde büküldüğü bir kuğu boynu deformitesi geliştirebilir. Çocuklarda ortaya çıkan çekiç parmak daha fazla kaygı yaratır. Yaralanma kemik büyümesini kontrol eden parmaktaki kıkırdağı etkileyebilir. Çocuklarda çekiç parmak tedavi edilmezse çocuğun parmağı bodurlaşabilir veya düzgün büyümeyebilir.Beyzbol parmağı ağrılı bir hastalık mıdır? | 5,663 |
267 | Hastalıklar | Çocuklarda Hipertansiyon |
Hipertansiyon dünyada her 5 kişiden birinde görülüyor. Ancak bu vakaların önemli bir çoğunluğunu çocukluk-ergenlik döneminden itibaren başlayıp fark edilmeyen hipertansiyon hastaları oluşturuyor. Hipertansiyonun temeli çocukluk çağında atılmaya başlıyor. Çocukları önemli ölçüde etkileyen bir toplum sağlığı sorunu olan yüksek tansiyon (hipertansiyon), ülkemizde neredeyse her 10 çocuktan birinde izleniyor. Belirti vermeden sinsi bir şekilde ilerleyen çocukluk çağı hipertansiyonun erken teşhisi ve tedavisi büyük önem taşıyor. Bu sebeple çocukların tansiyonlarının belirli aralıklarla ölçülmesi gerekiyor. Tansiyon sorunu yaşayan çocukların tedavisi için yaşam ve beslenme biçimlerinin sağlıklı bir hale getirilmesi ise büyük fayda sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Nefrolojisi Bölümü’nden Uz. Dr. Gökçe Can, çocukluk çağı hipertansiyonu ile ilgili bilgi verdi.Çocuklarda hipertansiyon nedir?Tansiyon, kanın atar damarlar içinde meydana getirdiği basınçtır. Büyük tansiyon olarak tarif edilen sistolik kan basıncı ve küçük tansiyon olarak bilinen diastolik kan basıncı olarak iki şekilde değerlendirilir. Kalbin kasılarak kanı pompalaması sonucu büyük atar damarlarda oluşturduğu en yüksek basınç değerine sistolik basınç denilmektedir. Diastolik kan basıncı da gevşeme sırasında ölçülen en düşük basınç olarak tarif edilir. Çocukluk çağında kan basıncı tıpkı boy ve kilo ölçümünde olduğu gibi persentil eğrileri ile değerlendirilir. Yani çocuklarda normal tansiyon değerleri yaş, cinsiyet ve boya göre değişkenlik göstermektedir.Örneğin, erişkinlerde normal kan basıncı sınırı 120/80 mmHg iken, 2 yaşında bir çocuğun normal tansiyon sınırı 92/44 mmHg’dir. Persentil eğrisinde belirlenen değerlerin üzerinde çıkan tansiyon, çocuklarda hipertansiyon olarak kabul edilmektedir.Çocuklarda hipertansiyon neden olur?Yapılan bilimsel çalışmalar göstermektedir ki, kan basıncı toplumun yaşam biçimine ve özellikle beslenme özelliklerine sıkıca bağlıdır. Son yıllarda çocuklar ve ergenlerde beslenme alışkanlıklarının değişmesi, daha az hareket ediyor olmaları ve obezite oranlarındaki artış ile birlikte hipertansiyon görülme sıklığında artış yaşanmaktadır. Ülkemizde neredeyse her 10 çocuktan birinde hipertansiyon izlenmektedir. Bu sebeplerin dışında birtakım böbrek hastalıklarına ikincil hipertansiyon da görülebilmektedir.Çocuklarda hipertansiyon belirtileri nelerdir? Çocuklarda hipertansiyon nasıl anlaşılır?Hipertansiyonu olan çocukların büyük bir kısmı rutin doktor muayenesinde saptanır. Çünkü çocuklarda görülen hipertansiyon çoğunlukla asemptomatik yani hiç bulgu vermeden sinsi bir şekilde seyreder. Bununla birlikte, baş ağrısı, uykuya dalmakta güçlük, yorgunluk, göğüs ağrısı, çarpıntı, baş ağrısı, kulakta çınlama gibi belirtiler ile hasta başvurabilir. Şiddetli hipertansiyon durumlarında ise burun kanaması, kusma, görme bozukluğu, çarpıntı, bilinç bulanıklığı gibi belirtiler görülebiliyor.Çocuklarda hipertansiyon tanısı nasıl konulur?Tansiyon ölçümünün yapılması, hastalığın tanısının konulabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Muayenede tekrarlayan kan basıncı ölçümleri yüksek saptanan çocuklara mutlaka tansiyon holter takılmalı ve sonuçlar çocuk nefroloji hekimi tarafından değerlendirilmelidir. Bu ölçümün çocukların yaşına uygun tansiyon aleti ile gerçekleştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Üç yaşından itibaren bütün çocuklara yıllık tansiyon ölçümü önerilmekle birlikte, eşlik eden böbrek hastalığı, idrar yolu enfeksiyonu, diyabet, obezite, kan basıncını yükselten ilaç kullanımı, aort koarktasyonu (kalbin en büyük damarı olan aortanın daralması) gibi durumların varlığında ise her kontrolde tansiyon ölçümü yapılmalı. Üç yaşından küçük çocuklarda doğumsal kalp hastalığı, idrar yolu enfeksiyonu, prematüre doğum hikayesi gibi durumlar varsa kan basıncı takibi üç yaşından önce başlamalıdır.Çocuklarda yüksek tansiyonun tedavisi nasıl uygulanır?Çocuklarda yüksek tansiyonun tedavisinde öncelikle altta yatan nedenin bulunması ve bu nedenin tedavi edilmesi gerekir. Bununla birlikte çocukların fiziksel aktiviteleri artırılmalı, mevsimine uygun taze meyve ve sebzeler tüketmeleri sağlanmalı, paketli hazır gıdalardan ve tuzdan uzak tutulmaları gerekmektedir. Büyük tansiyon, günlük tuz tüketiminin 2 grama indirilmesi ile 5 birim, taze meyve sebze tüketilmesi ile yaklaşık 10 birim, fazla kilolu kişiler için verilen her 5 kilo ile 4 birim düşürülebilmektedir. Haftada 5 gün 30 dakika yürüyüş yapılması kan basıncında yaklaşık yine 5 birim düşüş sağlamaktadır. Bu sebeplerden ötürü çocukların yaşam biçiminin değiştirilmesi tedavide büyük önem taşımaktadır. Yaşam şeklinin değiştirilmesi ile kontrol altına alınamayan hastalara ise uzman hekimin önerisi ile mutlaka antihipertansif ilaç başlanması gerekmektedir.ÇOCUKLARDA HİPERTANSİYON İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR Çocuklarda hipertansiyon neden önemlidir?Damar sertliği (ateroskleroz) kalp damar hastalıkları için en önemli risk faktörüdür. Damar sertliğinin ergenlik döneminde başladığına dair önemli kanıtlar mevcuttur. Dolayısıyla hipertansiyonun kökleri çocukluk çağına dayanmaktadır. Bu nedenle çocuklarda erken teşhis ve müdahale hayati öneme sahiptir. Ayrıca hipertansiyonun son dönem böbrek yetmezliği için önemli bir risk faktörü olduğu da unutulmamalıdır. Küçük çocuklarda böbrek hastalıklarına bağlı ikincil hipertansiyon olma olasılığı daha yüksektir. Okul çocuklarında ve ergenlerde özellikle artan obezite ve ekran başında geçirilen zamanın artışı, bununla birlikte paketlenmiş gıda tüketiminin fazlalaşması nedeniyle primer (birincil) hipertansiyon görülme sıklığı da yükselmektedir.Çocuklarda normal kan basıncı değerleri ne olmalıdır?Çocuklarda hipertansiyon tanımı erişkinlere göre farklılık gösterir. Çocuklarda tansiyon ölçümü cinsiyet, yaş ve boya göre değerlendirilmektedir. Kan basıncı ölçümü öncesinde çocuğun sakin bir odada, rahat konumda en az 10 dakika dinlenmiş olması gerekir. Ölçüm sağ koldan ve kalp seviyesinden, kola uygun bir manşon ile yapılmalıdır. Çocuklarda bilekten ölçüm önerilmez.Çocuklarda ortaya çıkan hipertansiyonun riskleri nelerdir? Nelere sebep olabilir?Çocuklarda yüksek tansiyon, ikincil organ hasarına neden olmaktadır. En çok zarar gören organlar göz, kalp ve böbrektir. Gözde hipertansif retinopati (yüksek kan basıncının retinaya zarar vermesi), kalp kasında büyüme ve kalp yetmezliğine neden olmaktadır. Böbrekte ise kronik böbrek hastalığına sebep olabilmektedir. Ayrıca çok yüksek değerlerdeki tansiyon nadir görülmekle beraber çocuklarda beyin kanaması, inme gibi durumlara da yol açabilmektedir.Aileler çocuklarda yüksek tansiyon ile ilgili nelere dikkat etmelidir ve nasıl davranmalıdır?Yüksek tansiyona sahip çocuğu bulunan ailelerin dikkat etmeleri gereken noktalar şu şekildedir: Çocukların beslenmelerine dikkat edilmelidir. Sağlıklı, sürdürülebilir ve katkı maddesi içermeyen bir beslenme şekli oluşturulup, çocuklara benimsetilmelidir. Çocuklar paketli gıdalardan uzak tutulmalı, taze meyve ve sebze tüketimleri artırılmalıdır. Gazlı içeceklerin içerisinde bulunan meyankökü hipertansiyona sebep olmaktadır. Bu sebeple çocukların bu içecekleri tüketmemesine özen gösterilmelidir. Çocukların fiziksel aktiviteleri artırılmalı ve haftada en az 3 gün ortalama 30 dakika yürüyüş yapmaları sağlanmalıdır. Çocukların tuz tüketimi azaltılmalıdır. Ancak bu azaltma sadece yemeklere konan tuz miktarından değil, sofraya gelen şarküteri, paketli gıda ve mandıra ürünleri gibi gıdalardan kaçınılarak gerçekleştirilmelidir. Çocukların ekran karşısında geçirdiği zaman günlük 2 saat ile sınırlandırılmalıdır.
Hipertansiyon dünyada her 5 kişiden birinde görülüyor. Ancak bu vakaların önemli bir çoğunluğunu çocukluk-ergenlik döneminden itibaren başlayıp fark edilmeyen hipertansiyon hastaları oluşturuyor. Hipertansiyonun temeli çocukluk çağında atılmaya başlıyor. Çocukları önemli ölçüde etkileyen bir toplum sağlığı sorunu olan yüksek tansiyon (hipertansiyon), ülkemizde neredeyse her 10 çocuktan birinde izleniyor. Belirti vermeden sinsi bir şekilde ilerleyen çocukluk çağı hipertansiyonun erken teşhisi ve tedavisi büyük önem taşıyor. Bu sebeple çocukların tansiyonlarının belirli aralıklarla ölçülmesi gerekiyor. Tansiyon sorunu yaşayan çocukların tedavisi için yaşam ve beslenme biçimlerinin sağlıklı bir hale getirilmesi ise büyük fayda sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Nefrolojisi Bölümü’nden Uz. Dr. Gökçe Can, çocukluk çağı hipertansiyonu ile ilgili bilgi verdi.Çocuklarda hipertansiyon nedir?Tansiyon, kanın atar damarlar içinde meydana getirdiği basınçtır. Büyük tansiyon olarak tarif edilen sistolik kan basıncı ve küçük tansiyon olarak bilinen diastolik kan basıncı olarak iki şekilde değerlendirilir. Kalbin kasılarak kanı pompalaması sonucu büyük atar damarlarda oluşturduğu en yüksek basınç değerine sistolik basınç denilmektedir. Diastolik kan basıncı da gevşeme sırasında ölçülen en düşük basınç olarak tarif edilir. Çocukluk çağında kan basıncı tıpkı boy ve kilo ölçümünde olduğu gibi persentil eğrileri ile değerlendirilir. Yani çocuklarda normal tansiyon değerleri yaş, cinsiyet ve boya göre değişkenlik göstermektedir.Örneğin, erişkinlerde normal kan basıncı sınırı 120/80 mmHg iken, 2 yaşında bir çocuğun normal tansiyon sınırı 92/44 mmHg’dir. Persentil eğrisinde belirlenen değerlerin üzerinde çıkan tansiyon, çocuklarda hipertansiyon olarak kabul edilmektedir.Çocuklarda hipertansiyon neden olur?Yapılan bilimsel çalışmalar göstermektedir ki, kan basıncı toplumun yaşam biçimine ve özellikle beslenme özelliklerine sıkıca bağlıdır. Son yıllarda çocuklar ve ergenlerde beslenme alışkanlıklarının değişmesi, daha az hareket ediyor olmaları ve obezite oranlarındaki artış ile birlikte hipertansiyon görülme sıklığında artış yaşanmaktadır. Ülkemizde neredeyse her 10 çocuktan birinde hipertansiyon izlenmektedir. Bu sebeplerin dışında birtakım böbrek hastalıklarına ikincil hipertansiyon da görülebilmektedir.Çocuklarda hipertansiyon belirtileri nelerdir? Çocuklarda hipertansiyon nasıl anlaşılır?Hipertansiyonu olan çocukların büyük bir kısmı rutin doktor muayenesinde saptanır. Çünkü çocuklarda görülen hipertansiyon çoğunlukla asemptomatik yani hiç bulgu vermeden sinsi bir şekilde seyreder. Bununla birlikte, baş ağrısı, uykuya dalmakta güçlük, yorgunluk, göğüs ağrısı, çarpıntı, baş ağrısı, kulakta çınlama gibi belirtiler ile hasta başvurabilir. Şiddetli hipertansiyon durumlarında ise burun kanaması, kusma, görme bozukluğu, çarpıntı, bilinç bulanıklığı gibi belirtiler görülebiliyor.Çocuklarda hipertansiyon tanısı nasıl konulur?Tansiyon ölçümünün yapılması, hastalığın tanısının konulabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Muayenede tekrarlayan kan basıncı ölçümleri yüksek saptanan çocuklara mutlaka tansiyon holter takılmalı ve sonuçlar çocuk nefroloji hekimi tarafından değerlendirilmelidir. Bu ölçümün çocukların yaşına uygun tansiyon aleti ile gerçekleştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Üç yaşından itibaren bütün çocuklara yıllık tansiyon ölçümü önerilmekle birlikte, eşlik eden böbrek hastalığı, idrar yolu enfeksiyonu, diyabet, obezite, kan basıncını yükselten ilaç kullanımı, aort koarktasyonu (kalbin en büyük damarı olan aortanın daralması) gibi durumların varlığında ise her kontrolde tansiyon ölçümü yapılmalı. Üç yaşından küçük çocuklarda doğumsal kalp hastalığı, idrar yolu enfeksiyonu, prematüre doğum hikayesi gibi durumlar varsa kan basıncı takibi üç yaşından önce başlamalıdır.Çocuklarda yüksek tansiyonun tedavisi nasıl uygulanır?Çocuklarda yüksek tansiyonun tedavisinde öncelikle altta yatan nedenin bulunması ve bu nedenin tedavi edilmesi gerekir. Bununla birlikte çocukların fiziksel aktiviteleri artırılmalı, mevsimine uygun taze meyve ve sebzeler tüketmeleri sağlanmalı, paketli hazır gıdalardan ve tuzdan uzak tutulmaları gerekmektedir. Büyük tansiyon, günlük tuz tüketiminin 2 grama indirilmesi ile 5 birim, taze meyve sebze tüketilmesi ile yaklaşık 10 birim, fazla kilolu kişiler için verilen her 5 kilo ile 4 birim düşürülebilmektedir. Haftada 5 gün 30 dakika yürüyüş yapılması kan basıncında yaklaşık yine 5 birim düşüş sağlamaktadır. Bu sebeplerden ötürü çocukların yaşam biçiminin değiştirilmesi tedavide büyük önem taşımaktadır. Yaşam şeklinin değiştirilmesi ile kontrol altına alınamayan hastalara ise uzman hekimin önerisi ile mutlaka antihipertansif ilaç başlanması gerekmektedir.ÇOCUKLARDA HİPERTANSİYON İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR Çocuklarda hipertansiyon neden önemlidir?Damar sertliği (ateroskleroz) kalp damar hastalıkları için en önemli risk faktörüdür. Damar sertliğinin ergenlik döneminde başladığına dair önemli kanıtlar mevcuttur. Dolayısıyla hipertansiyonun kökleri çocukluk çağına dayanmaktadır. Bu nedenle çocuklarda erken teşhis ve müdahale hayati öneme sahiptir. Ayrıca hipertansiyonun son dönem böbrek yetmezliği için önemli bir risk faktörü olduğu da unutulmamalıdır. Küçük çocuklarda böbrek hastalıklarına bağlı ikincil hipertansiyon olma olasılığı daha yüksektir. Okul çocuklarında ve ergenlerde özellikle artan obezite ve ekran başında geçirilen zamanın artışı, bununla birlikte paketlenmiş gıda tüketiminin fazlalaşması nedeniyle primer (birincil) hipertansiyon görülme sıklığı da yükselmektedir.Çocuklarda normal kan basıncı değerleri ne olmalıdır?Çocuklarda hipertansiyon tanımı erişkinlere göre farklılık gösterir. Çocuklarda tansiyon ölçümü cinsiyet, yaş ve boya göre değerlendirilmektedir. Kan basıncı ölçümü öncesinde çocuğun sakin bir odada, rahat konumda en az 10 dakika dinlenmiş olması gerekir. Ölçüm sağ koldan ve kalp seviyesinden, kola uygun bir manşon ile yapılmalıdır. Çocuklarda bilekten ölçüm önerilmez.Çocuklarda ortaya çıkan hipertansiyonun riskleri nelerdir? Nelere sebep olabilir?Çocuklarda yüksek tansiyon, ikincil organ hasarına neden olmaktadır. En çok zarar gören organlar göz, kalp ve böbrektir. Gözde hipertansif retinopati (yüksek kan basıncının retinaya zarar vermesi), kalp kasında büyüme ve kalp yetmezliğine neden olmaktadır. Böbrekte ise kronik böbrek hastalığına sebep olabilmektedir. Ayrıca çok yüksek değerlerdeki tansiyon nadir görülmekle beraber çocuklarda beyin kanaması, inme gibi durumlara da yol açabilmektedir.Aileler çocuklarda yüksek tansiyon ile ilgili nelere dikkat etmelidir ve nasıl davranmalıdır? | 5,734 |
268 | Hastalıklar | Çocuklarda kemik kistleri | Çocuklarda daha çok omuz ve kalça bölgesinde görülen kemik kistleri bazen hiçbir belirti vermezken, bazı durumlarda da ağrı ile kendini belli edebiliyor. Kemiklerde kırıklara neden olabilen kistler nadir de olsa çocuklarda kısalığa bile neden olabiliyor. Çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisinde kistin temizlenerek kemiğin yeniden sağlamlığını kazanması amaçlanıyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Devrim Özer, çocuklarda sık görülen kemik kistleri hakkında bilgi verdi.Çocuklarda daha çok omuz ve kalça bölgesinde görülen kemik kistleri bazen hiçbir belirti vermezken, bazı durumlarda da ağrı ile kendini belli edebiliyor. Kemiklerde kırıklara neden olabilen kistler nadir de olsa çocuklarda kısalığa bile neden olabiliyor. Çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisinde kistin temizlenerek kemiğin yeniden sağlamlığını kazanması amaçlanıyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Devrim Özer, çocuklarda sık görülen kemik kistleri hakkında bilgi verdi.
Çocuklarda sık görülen kemik kistleri hangileridir?Çocukluk çağında en sık görülen kistlerin başında basit kemik kisti gelmektedir. Yetişkinlik döneminde çok nadir görülen basit kemik kisti neredeyse hiç belirti vermemektedir. Genellikle tesadüfen ya da çocuklarda kemik kırıkları yaşandığında belirlenmektedir. Basit kemik kistlerinin yanı sıra anevrizmal kemik kisti de çocukluk çağında sık görülen kemik kistleri arasındadır. Anevrizmal kemik kistleri hem ağrılara hem de kemiğin zayıflayarak k kırılmasına yol açabilmektedir.Çocuklarda kemik kistleri nedenleri nelerdir?Çocuklarda görülen basit kemik kisti ya da anevrizmal kemik kistlerinin nasıl ve hangi nedene bağlı olarak oluştukları tam olarak bilinmemektedir.Çocuklarda kemik kistleri belirtileri nelerdir?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin belirtileri kistin tipine göre farklılık gösterebilmektedir.Çocuklarda görülen basit kemik kistlerinin genellikle ciddi bir belirtisi bulunmamaktadır. Nadir olarak ağrıya neden oldukları için basit kemik kistlerinin tesadüfen teşhis konulma oranı çok yüksektir. Basit bir zorlama ya da ciddi olmayan travmalara bağlı oluşan kırıklar nedeniyle çekilen radyolojik görüntülemelerde basit kemik kistleri görülebilmektedir. Basit kemik kistleri nadir olarak kırık oluşmadan ağrıya neden olmaktadır.Anevrizmal kemik kistlerinde ise daha çok ağrı ilk şikayeti ilk belirtiler arasındadır.Anevrizmal kemik kistinde yaşanan ağrı ilk başlarda daha hafif seyirliyken ilerledikçe ağrı da daha belirgin ve sürekli hale gelebilmektedir.Çocuklarda kemik kistleri nasıl teşhis edilir?Çocuklarda görülen basit kemik kistleri röntgen ve Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri ile rahatlıkla teşhis edilebilmektedir.Anevrizmal kemik kistleri ise kemikte görülebilen başka tümörlerle de karışabilmektedir. Bu nedenle kesin teşhisi için biyopsi gerekebilmektedir. Anevrizmal kemik kisti kemik içinde olduğundan özel biyopsi iğneleri ile kemik içinden farklı bölgelerinden parçalar alınarak patolojik değerlendirmenin ardından tanı konulabilmektedir.Çocuklarda görülen kemik kistleri nasıl tedavi edilir? Çocukluk çağında görülen kemik kistlerinin farklı tedavi yöntemleri vardır. Genel olarak çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisi şu şekilde sıralanabilir;Basit kemik kisti nedeni ile kırık gelişen çocuklarda kırık iyileşirken kist de kırıkla birlikte iyileşebilir. Ancak bu durum az sayıda hastada gerçekleşir.Kemik kistlerinin tedavisinde amaç, kistin temizlenmesi ve yeniden kemiğin iyileşerek sağlamlığını kazanmasıdır.Bunun için ameliyathane koşullarında kapalı yöntemle kistin içine ilaç uygulanarak kemik kisti yok edilebilir. Bu işlem düşük anestezi ile 10 dakikalık bir müdahaleyle gerçekleştirilebilir.Ameliyathane ortamında basit kemik kistinin bulunduğu kemik kısmı açılarak kist temizlenebilir. Temizlenin kistin bulunduğu bölgeye greft koyularak oluşan boşluğun doldurularak tedavisi gerçekleşebilir.Anevrizmal kemik kistinde de tedavi basit kistle benzerdir. Anevrizmal kemik kistinde açık cerrahi yöntemle yapılan ameliyat daha çok tercih edilmektedir.Ancak uygulanan tedavilere rağmen hem basit kesik kisti hem de anevrizmal kemik kiste tekrarlayabilmektedir.Çocuklarda Görülen Kemik Kistleri Hakkında Sık Sorulan SorularKemik kisti tehlikeli midir?Çocuklarda görülen kemik kistleri ortaya çıktıkları kemiklerde zayıflık oluşturabilmektedir. Zaman içiresinde kemiklerde yaşanan bu zayıflık kırıklara yol açabilmektedir. Ayrıca kemik kistleri nadir de olsa çocuklarda büyüme kıkırdağına çok yakın yerlerde ortaya çıkabilmektedir. Bu gibi durumlarda kemikte kırılma dışında kısalığa da neden olabilmektedirÇocuklarda kemik kistleri kötü huylu olabilir mi?Anne babaların kemik kistleri ile ilgili en merak ettiği konuların başında kötü huylu olup olmadığıdır. “Kemik kisti kanser mi?” sorusu doktorlara en sık soruların başında gelmektedir. Kemik kistleri iyi huylu oluşumlardır. Kanser olmadıkları gibi ileride kötü huylu tümörlere de dönüşmemektedir.Çocuklarda kemik kistleri daha çok hangi kemiklerde gözükür?Çocuklarda kemik kistleri bütün kemiklerde görülebilmekle birlikte en sık omuz ve kalça bölgesinde görülür. Bununla birlikte bazen kalkaneus denilen topuk kemiğinde ortaya çıkabilmektedir.Kemik kistlerinin bitkisel tedavileri var mıdır?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin ya da yetişkinlerde görülen kemik kistlerinin bilinen etkinliği kanıtlanmış bitkisel veya doğal bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır.Kemik kistleri için hangi doktora (bölüme) gidilmelidir?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisiyle ortopedi ve travmatoloji bölümü ilgilenmektedir. Farklı kemik tümörlerinin ayrımını doğru yapabilmek adına ortopedik onkoloji konusunda deneyimli bir ortopedi ve travmatoloji uzmanının tercih edilmesi önemlidir.Dejeneratif kemik kistleri nedir?Eklem kıkırdaklarında oluşan kısmi hasar sonucu kıkırdak dokunun altında oluşan kistik oluşumlardır. Dejeneratif kemik kistleri büyük değillerse tedavi gerektirmemektedir.Basit kemik kisti, hangi yaşlarda görülen bir hastalıktır?Basit kemik kisti ortopedi doktorlarının en sık karşılaştığı iyi huylu tümörlerden biridir. Yetişkinlik çağında çok nadir görülen basit kisti daha çok 5 - 15 yaş arasında görülmektedir. Basit kemik kistleri erkek çocuklarında daha fazla görülmektedir.
Çocuklarda sık görülen kemik kistleri hangileridir?Çocukluk çağında en sık görülen kistlerin başında basit kemik kisti gelmektedir. Yetişkinlik döneminde çok nadir görülen basit kemik kisti neredeyse hiç belirti vermemektedir. Genellikle tesadüfen ya da çocuklarda kemik kırıkları yaşandığında belirlenmektedir. Basit kemik kistlerinin yanı sıra anevrizmal kemik kisti de çocukluk çağında sık görülen kemik kistleri arasındadır. Anevrizmal kemik kistleri hem ağrılara hem de kemiğin zayıflayarak k kırılmasına yol açabilmektedir.Çocuklarda kemik kistleri nedenleri nelerdir?Çocuklarda görülen basit kemik kisti ya da anevrizmal kemik kistlerinin nasıl ve hangi nedene bağlı olarak oluştukları tam olarak bilinmemektedir.Çocuklarda kemik kistleri belirtileri nelerdir?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin belirtileri kistin tipine göre farklılık gösterebilmektedir.Çocuklarda görülen basit kemik kistlerinin genellikle ciddi bir belirtisi bulunmamaktadır. Nadir olarak ağrıya neden oldukları için basit kemik kistlerinin tesadüfen teşhis konulma oranı çok yüksektir. Basit bir zorlama ya da ciddi olmayan travmalara bağlı oluşan kırıklar nedeniyle çekilen radyolojik görüntülemelerde basit kemik kistleri görülebilmektedir. Basit kemik kistleri nadir olarak kırık oluşmadan ağrıya neden olmaktadır.Anevrizmal kemik kistlerinde ise daha çok ağrı ilk şikayeti ilk belirtiler arasındadır.Anevrizmal kemik kistinde yaşanan ağrı ilk başlarda daha hafif seyirliyken ilerledikçe ağrı da daha belirgin ve sürekli hale gelebilmektedir.Çocuklarda kemik kistleri nasıl teşhis edilir?Çocuklarda görülen basit kemik kistleri röntgen ve Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri ile rahatlıkla teşhis edilebilmektedir.Anevrizmal kemik kistleri ise kemikte görülebilen başka tümörlerle de karışabilmektedir. Bu nedenle kesin teşhisi için biyopsi gerekebilmektedir. Anevrizmal kemik kisti kemik içinde olduğundan özel biyopsi iğneleri ile kemik içinden farklı bölgelerinden parçalar alınarak patolojik değerlendirmenin ardından tanı konulabilmektedir.Çocuklarda görülen kemik kistleri nasıl tedavi edilir? Çocukluk çağında görülen kemik kistlerinin farklı tedavi yöntemleri vardır. Genel olarak çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisi şu şekilde sıralanabilir;Basit kemik kisti nedeni ile kırık gelişen çocuklarda kırık iyileşirken kist de kırıkla birlikte iyileşebilir. Ancak bu durum az sayıda hastada gerçekleşir.Kemik kistlerinin tedavisinde amaç, kistin temizlenmesi ve yeniden kemiğin iyileşerek sağlamlığını kazanmasıdır.Bunun için ameliyathane koşullarında kapalı yöntemle kistin içine ilaç uygulanarak kemik kisti yok edilebilir. Bu işlem düşük anestezi ile 10 dakikalık bir müdahaleyle gerçekleştirilebilir.Ameliyathane ortamında basit kemik kistinin bulunduğu kemik kısmı açılarak kist temizlenebilir. Temizlenin kistin bulunduğu bölgeye greft koyularak oluşan boşluğun doldurularak tedavisi gerçekleşebilir.Anevrizmal kemik kistinde de tedavi basit kistle benzerdir. Anevrizmal kemik kistinde açık cerrahi yöntemle yapılan ameliyat daha çok tercih edilmektedir.Ancak uygulanan tedavilere rağmen hem basit kesik kisti hem de anevrizmal kemik kiste tekrarlayabilmektedir.Çocuklarda Görülen Kemik Kistleri Hakkında Sık Sorulan SorularKemik kisti tehlikeli midir?Çocuklarda görülen kemik kistleri ortaya çıktıkları kemiklerde zayıflık oluşturabilmektedir. Zaman içiresinde kemiklerde yaşanan bu zayıflık kırıklara yol açabilmektedir. Ayrıca kemik kistleri nadir de olsa çocuklarda büyüme kıkırdağına çok yakın yerlerde ortaya çıkabilmektedir. Bu gibi durumlarda kemikte kırılma dışında kısalığa da neden olabilmektedirÇocuklarda kemik kistleri kötü huylu olabilir mi?Anne babaların kemik kistleri ile ilgili en merak ettiği konuların başında kötü huylu olup olmadığıdır. “Kemik kisti kanser mi?” sorusu doktorlara en sık soruların başında gelmektedir. Kemik kistleri iyi huylu oluşumlardır. Kanser olmadıkları gibi ileride kötü huylu tümörlere de dönüşmemektedir.Çocuklarda kemik kistleri daha çok hangi kemiklerde gözükür?Çocuklarda kemik kistleri bütün kemiklerde görülebilmekle birlikte en sık omuz ve kalça bölgesinde görülür. Bununla birlikte bazen kalkaneus denilen topuk kemiğinde ortaya çıkabilmektedir.Kemik kistlerinin bitkisel tedavileri var mıdır?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin ya da yetişkinlerde görülen kemik kistlerinin bilinen etkinliği kanıtlanmış bitkisel veya doğal bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır.Kemik kistleri için hangi doktora (bölüme) gidilmelidir?Çocuklarda görülen kemik kistlerinin tedavisiyle ortopedi ve travmatoloji bölümü ilgilenmektedir. Farklı kemik tümörlerinin ayrımını doğru yapabilmek adına ortopedik onkoloji konusunda deneyimli bir ortopedi ve travmatoloji uzmanının tercih edilmesi önemlidir.Dejeneratif kemik kistleri nedir?Eklem kıkırdaklarında oluşan kısmi hasar sonucu kıkırdak dokunun altında oluşan kistik oluşumlardır. Dejeneratif kemik kistleri büyük değillerse tedavi gerektirmemektedir.Basit kemik kisti, hangi yaşlarda görülen bir hastalıktır? | 4,354 |
269 | Hastalıklar | Çocuklarda Topallama- Aksama | Çocuklarda aksama veya topallama, oyun oynarken yaşanan küçük bir travmadan, daha önemli sağlık sorunlarına kadar birçok farklı nedenden kaynaklanabiliyor. Çocuklarda yaşanan topallama, aksamaların birçoğu kendiliğinden iyileşmekle birlikte, altta yatan farklı sebeplere bağlı gelişen topallamalar uzun süreli ya da kalıcı olabiliyor. Anne babaların çocuklarının hareketlerini, yürüyüş tarzlarındaki değişikliği yakından takip etmesi, sorunun erken evrede belirlenebilmesi için önem taşıyor. Çocuklardaki aksama, topallama nedenleri yaş gruplarına göre de farklılık gösterebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Halis Çerci, çocuklarda topallama, aksama nedenleri ve tedavileri hakkında bilgi verdi.Çocuklarda aksama veya topallama, oyun oynarken yaşanan küçük bir travmadan, daha önemli sağlık sorunlarına kadar birçok farklı nedenden kaynaklanabiliyor. Çocuklarda yaşanan topallama, aksamaların birçoğu kendiliğinden iyileşmekle birlikte, altta yatan farklı sebeplere bağlı gelişen topallamalar uzun süreli ya da kalıcı olabiliyor. Anne babaların çocuklarının hareketlerini, yürüyüş tarzlarındaki değişikliği yakından takip etmesi, sorunun erken evrede belirlenebilmesi için önem taşıyor. Çocuklardaki aksama, topallama nedenleri yaş gruplarına göre de farklılık gösterebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Halis Çerci, çocuklarda topallama, aksama nedenleri ve tedavileri hakkında bilgi verdi.
Çocuklarda topallama, aksama nedir?Çocuklarda topallama ya da aksama normal yürüyüşte her hangi bir değişikliğe yol açan durumların genel bir isimdir. Çocuklarda aksama ya da topallama pediatrik ortopedi alanında genel bir kategori oluşturur. Çocuklarda aksama belirtileri nelerdir?Çocuklardaki en sık aksama topallama belirtisi ağrıyı azaltan yürüme denilen ağrıyan bacağının, ayağının üzerine basmaktan sakınılması durumudur. Aksama, topallama her zaman ağrı ile belirti vermeyebilir. Anne ve babaların çocuklarını iyi gözlemlemeleri ve yaşanan değişimlerde doktora başvurmaları önemlidir.Çocuklarda topallama, aksama nedenleri nelerdir?Çocuklarda topallama, aksama nedenleri yaş grubuna göre değişkenlik gösterebilir.Çocuklarda aksama, topallama nedenleri yaş gruplarına göre şu şekilde sınıflandırılabilir. 1-3 yaş: Yeni yürümeye başlamış çocuklarda en sık görülen aksama, topallama nedenleri genellikle küçük minör travmalardır. Küçük travmalara bağlı olarak çocuklarda, dışarıdan fark edilmeyen, şişliğe yol açmaksızın ağrıya yol açan durumlar olabilir. Yine bu yaş grubunda geçirilmiş basit viral enfeksiyonlara bağlı olarak geçici sinovit veya reaktif artrit denilen eklemlerde hafif ödemle seyreden ağrılar da aksama, topallama olarak ortaya çıkabilmektedir. 3-10 yaş: Bu yaş grubu çocuklarda topallama, aksama nedenlerinde genellikle viral enfeksiyonlar yani geçici sinovit denilen eklemlerde ödeme yol açan durumlar travmalardan daha sık görülmektedir. 3 – 10 yaş arasındaki çocuklarda travmalar daha belirgin olur. Dışarıdan bakılınca şişlik ve hassasiyete yol açabilecek problemler fark edilebilmektedir. 10 yaş ve üzeri: 10 yaş ve üzerindeki çocuklarda topallama, aksama nedenlerinde travmalar ön plana çıkmaktadır. Bu yaş grubunda geçirilmiş bir travma hikayesi aile veya çocuk tarafından net olarak belirtilebilmektedir. Bunun dışında bütün yaş gruplarında topallama, aksama nedeni olarak ayakta ciddi esneme kabiliyetini kaybına yol açan düztabanlık veya tam tersi çukur tabanlık olabileceği gibi bazı kas gruplarının kısalığı da nedenler arasında sayılmaktadır. Çocuklarda topallama aksama teşhisi nasıl yapılır? Çocuklarda topallama, aksama teşhisinde ilk aşama ebeveynlerin gözlemleridir. Anne babalar çocuğun yürüyüşünde ve hareketinde rutinin dışında bir durum sezdiklerinde doktor muayenesi için başvurmaları gerekir. Doktorların teşhisinde ise ilk basamak fizik muayenedir. Çocukların muayenesinde sadece ayak muayenesi değil, çocukla ilgili anne karnından itibaren, doğum sırasında yaşanan sorunlar dahil gelişimiyle ilgili aileden detaylı bilgi alınmalıdır. Doktorun elleriyle yaptığı ayrıntılı muayene çok önemlidir. Bel bölgesi dahil belden aşağı bütün eklemlerin kontrolünün yapılması gerekir. Çocuğun bel omurgasında meydana gelen gelişimsel problemler her iki bacaktaki kas fonksiyonlarını olumsuz etkileyerek topallama aksama olarak ortaya çıkabilir Muayeneden sonra şüphelenilen durumlarda radyolojik inceleme yapılabilir. Radyolojik görüntülemeler duruma göre ultrason ya da röntgen olabilir. Bu çocuğun yaş grubuna göre değişir ama genellikle röntgen kullanılmaktadır. Eğer ayağın şekli veya yerle temas durumu için röntgen çekilecekse ayak yere basar durumda ve 3 yönlü röntgen çekilmelidir. Bu şekilde çekilen röntgen ile ayak bileğini oluşturan kemikler arasındaki ilişkiler, bu ilişkilerin açıları ve düzgün olup olmadığı değerlendirilebilmektedir. Yine ayağın ön tarafındaki tarak kemiklerini ve ayak bileğini değerlendirme şansı olur. Diz ve ayak bileği arasındaki kaval kemiklerinde (tibia ve fibula) mevcut olabilecek eğrilikler özellikle dize yakın kısmındaki eğrilikler de aksama ve topallamaya neden olmaktadır. Uyluk kemiğinde aksamaya topallamaya neden olabilecek durumlar kalça ekleminde olması gereken normal anatomik yapıdan farklı bir yapı olmasıdır. Bunun içinde kalça ve leğen kemiğinin görüntülemesi de önemlidir. Muayenede şüpheli bulgular görülürse bel bölgesinde gelişim ile ilgili durumları değerlendirmek için bu bölgenin ultrasonla değerlendirmesi yapılır. Ultrason sonrasında gerekirse bu bölgenin de röntgeni çekilebilir. Bilgisayarlı Tomografi (BT) ya da Manyetik Rezonans (MR) genellikle tedavinin daha ilerleyen durumları için tedavi planlamasında gerekli olabilmektedir. Muayene ve radyolojik kontroller sırasında özel bir cihaz tedavisi, cerrahi tedavi ya da korse tedavisi gibi uygulamalar tercih edilecekse tedavinin planlanması ve tasarlanması aşamasında Bilgisayarlı Tomografi ve Manyetik Rezonans görüntülemesi gerekebilir. Ancak çocuk yaş grubunun Manyetik Rezonans çekilmesi sırasında hareketsizlik gerektiği için bir kısmının anestezi ihtiyacı olması, Bilgisayarlı Tomografi görüntülemesinde de radyasyon yükünün fazla olması nedeniyle en son tercih edilen yöntemlerdir.Çocuklarda topallama, aksama tedavisi nasıl yapılır?Çocuklarda topallama, aksama tedavisi tamamen teşhise yönelik yapılmalıdır. Çocuklarda topallamanın genel bir tedavi şekli söz konusu değildir. 1-3 yaş arasındaki çocuklarda en sık görülen topallama nedenlerinin başında küçük travmalar gelmektedir. Yaşanan minör travmaların tedavisinde genellikle istirahat ve gözlem önerilmektedir. Yine aynı yaş grubu çocuklarda geçici sinovit yani viral enfeksiyonlar sonucu eklemlerde oluşan ödemden dolayı topallama, aksama yaşanabilmektedir. Bu gibi durumlarda da ödemi azaltmak için krem ya da şurup kullanılabilir. Daha büyük yaş grubundaki çocuklarda yaşanan büyük travmalara bağlı oluşan topallama, aksamaların tedavisi yine probleme yöneliktir. Travma sonucu hasar gören kemik ya da eklemin bir süre istirahat ettirilmesi gerekir. Bunun için gerekirse alçı, atel, elastik bandaj uygulaması gerekmektedir. Travmaların haricinde ayak bileğini oluşturan kemikler arasında olmaması gereken bağlantıların veya köprüleşmelerin olması durumunda ilk başta cerrahi olmayan yöntemlerle takip etmekte fayda vardır. Bu süreçte ağrıya yönelik topallama yaşanmaması için özel tabanlık, özel ayakkabı kullanılabilir. Kaslarda kısalık, aşil tendonu kısalığı ya da uyluk kemiğinin arka tarafındaki kasların (hamstring) kısalığı gibi durumlarda tedavinin ilk basamağını fizik tedavi uygulamaları almaktadır. Kaslar fizik tedavi uygulamalarıyla yeterince gevşetilemiyorsa botoks yöntemi kullanılabilir. Gerekil başarı elde edilirse evde aile tarafından yapılabilecek gerdirme egzersizleri veya düzenli esnetici sporlara başlanması da tedavide bir yöntemdir. Bu yöntemlerin hiçbirisiyle tedavi edilemeyen durumlarda son çare olarak cerrahi tedavi planlanmalıdır. Özellikle kalça fonksiyonlarını ciddi anlamda kısıtlayan, kaslarda sertlik ve esnememe durumlarında, kasın kemiğe tutunma yerlerinden gevşetme ameliyatları gerekebileceği gibi ayak bileğini oluşturan kemiklerin arasında olmaması gereken bağlantıları rahatlatan cerrahi tedaviler de söz konusu olmaktadır.Çocuklarda topallama, aksama hakkında sık sorulan sorular Çocuklarda topallama kalıcı olabilir mi?Çocuklarda topallama, aksama zamanında teşhis ve tedavi yapılabilirse kalıcı olmasının önüne geçebilir. Özellikle kas gruplarının kısalığıyla seyreden topallama ve aksamalarda erken teşhis çok önemlidir. Basit fizik tedavi uygulamalarıyla ya da bir sportif faaliyetle kolayca engellenebilecek durumlardır. Fakat ayak bileği kemiklerinde köprüleşme veya olmaması gereken bağlara yol açacak durumlar uzun soluklu takip gerektirir. Bazı tabanlıklar kullanılarak topallama ve aksamanın kalıcı olmasının önüne geçilebilir. Belli yaş gruplarında cerrahi müdahalelerle de aksama ve topallamanın ömür boyu kalıcı olmasının önüne geçmek mümkündür.Kalıcı topallamaya aksamaya neden olabilecek sorunlar da bulunmaktadır. Ayak bileğini oluşturan kemiklerin gelişimi sırasında bu kemiklerin arasında eklemlerin fonksiyonunu olumsuz etkileyen aslında olmaması gereken köprüleşmeler veya bağlar çocuklarda kalıcı topallama aksamaya neden olabilecek durumların başında gelmektedir. Bu nedende özellikle 3-10 yaş grubundan itibaren çocukların ayak muayenesi ve bu muayene sonucunda gerekli olursa mutlaka radyolojik inceleme önem arz etmektedirAnne babalar çocuklardaki topallamayı gözlemleyebilir mi?Çocuklarda topallama, aksama ilk başlarda çok hafif şekilde başlayabilir. Özellikle küçük yaş grubundaki çocuklardaki topallama, aksama anne babalar tarafından oyun yapıyor, küçük kardeşi varsa ilgiyi üzerine çekmek istiyor gibi yorumlanabilmektedir. Aile tarafından çocuğun rutini dışında yürüyüş durumlarında, farklı hareket şekli görüldüğü zaman doktora başvurulmalıdır. Çocuklarda yaşanan topallama, aksama nedeninin ayırt edilmesi son derece önemlidir. Yaşanan topallama, aksama kendiliğinden geçebilecek bir durum olabileceği gibi çocuğun geleceğini etkileyecek durumlarda söz konusu olabilmektedir. Çocuklarda topallama aksamanın ağrılı ya da ağrısız olması ne anlama gelir?Çocuklarda ağrılı topallamalarda akla ilk gelen tablolar travma ve enfeksiyon durumlarıdır. Ağrısız topallamalarda ise genellikle çocuğun bacak yapısında oluşan gelişimle ilgili durumlar akla gelir. Bunlar kas kısalığı olabileceği gibi eklemler arasındaki olmaması gereken sertlikler de topallama, aksamaya yol açmaktadır. Ağrılı veya ağrısız topallamaların hepsinin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir.Mikrobik kemik iltihabı (Osteomiyelit) nedir nasıl tedavi edilir? Mikrobik kemik iltihabı olarak bilinen Osteomiyelit çocuklarda topallama, aksama nedenleri arasında en ciddiye alınması gereken rahatsızlıklardan biridir. Kemiğin bakteri tarafından mikroplar tarafından enfekte edilmesi durumudur. Ancak mikrobik kemik iltihabının gerçekleştiği durumlarda çocuklarda sadece topalla, aksama belirtisi görülmemektedir. Genellikle problem olan kemik dokusunun etrafında ısı artışı, ateş, halsizlik, iştahsızlık gibi tablolar yaşanmaktadır. Çocuklarda çok nadir görülen mikrobik kemik iltihabı yani Osteomiyelit kendiliğinden kan yoluyla gelişebileceği gibi ciddi travmalar sonrasında da oluşabilmektedir. Çocuklarda topallama, aksama nedeni olarak çok nadir gözükse de hemen müdahale edilmesi kalıcı sekel kalmaması bakamından son derece önemlidir. Tedavide, antibiyotik tedavisi ya da cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir.Jüvenil Romatoid Artrit nedir nasıl tedavi edilir?Çocuk yaş grubunda görülen iltihaplı romatizma olarak tanımlanabilir. Eklemleri tutabilmektedir. Jüvenil Romatoid Artrit nadir görülen bir rahatsızlıktır. Burada çocuğun yaşadığı ağrı tipi de önemlidir. Çocukta sadece aktivite sırasında değil istirahat durumunda da ağrı yaşanabilmektedir. Eklemlerde şişlik olarak ve yangı reaksiyonu olarak kendini belli etmektedir.Nörovasküler hastalıklar çocuklarda topallama, aksama nedeni olabilir mi?Nörovasküler hastalıklar çocuklarda topallama, aksama nedeni olabilmektedir. Nörovasküler rahatsızlıklar kasın yapısındaki problemler şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Serebral Palsi denilen kaslarda sertlik veya aşırı gevşekliğe neden olabilecek tablolar görülebilmekte bu da çocuklarda topallama, aksamaya yol açabilmektedir. Nörovasküler hastalıkların tedavisinde sadece çocuk ortopedi değil, pediatrik nöroloji, fizik tedavi gibi branşların ortaklaşa bir şekilde hareket etmesi önemlidir. Doğuştan kalça çıkığı nedir nasıl tedavi edilir?Kalçayı oluşturan yuva ile bu yuvanın içine oturan uyluk kemiğinin baş kısmı denilen yuvarlak küre şeklindeki yapının birbirine olan uyumsuzluğudur. Eskiden kalçanın doğuştan çıkık olduğu düşünüldüğü için rahatsızlığın adı doğuştan kalça çıkığı olarak tanımlanmaktaydı. Ancak yapılan araştırmalar rahatsızlığın bu şekilde ilerlemediğini ortaya koymuştur. Kalça doğuştan çıkık değil gelişim sırasında eklemler arasındaki uyumsuzluk sonucu kalçanın yerinden çıktığı belirlenmiştir. Bu nedende günümüzde bu rahatsızlığa “gelişimsel kalça dispilazisi” denmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan ultrason tarama testleri ile artık bu rahatsızlık erken yaşta tespit edilebilmektedir. Doğuştan kalça çıkığı olarak bilinen gelişimsel kalça dispilazisi rahatsızlığında ailelerin bilinçlenmesi erken teşhis bakımından son derece önemlidir. Eskiden çok sık yapılan kundaklama gibi yanlış uygulamaların artık toplumda yapılan bilinçlendirme çalışmalarıyla terkedilmesi kalça çıkığı sıklığını ciddi anlamda azaltmıştır. Erken yaşta tespit edilmesi durumunda tedavisi çok kolay yapılmaktadır. Pavlik bandajı denilen yöntem ya da kalçayı ata oturur pozisyonda tutan cihazlarla çocuklar birkaç ay takip edilerek tedavileri sağlanmaktadır. Bütün bunlara rağmen dirençli olan kalça çıkıklarında ise son çare olarak ameliyatla kalçanın yerine oturtulması sağlanır. Bu ameliyat tekniğinin de yeterli olmadığı durumlarda kalçanın yuva kısmını oluşturan kemiklerin cerrahi yöntem ile uyluk kemiğinin baş kısmının üzerine örtecek pozisyona çevrilmesi yani ostiotomi ameliyatıyla tedavi mümkün olmaktadır.Tümörler nedir nasıl tedavi edilir?Tümör olarak tabir edilen durum halk arasında iyi huylu veya kötü huylu olarak adlandırılır. Kötü huylular tıbbi olarak “maligni” iyi huylular ise “benign” olarak adlandırılır. Maligniteler bazen ağrısız aksama ve topallamaya yol açmaktadır ancak genellikle bu tablolar ağrılıdır. Ağrılar istirahat halindeyken bile yaşanmaktadır. Bu durumu ekarte etmek için ailenin vereceği hikaye son derece önemlidir. Eğer çocuk ısrarlı bir şekilde ağrıdan bahsediyorsa, topallama gözlemleniyorsa bu ağrının farklı yerlerde olmasına rağmen şikayetler gerilemiyorsa her iki bacağın belden aşağı radyolojik olarak incelenmesi bazen tümörlerin ortaya konmasında önemli olmaktadır. Bu yaş grubunda en sık görülen kötü huylu tümörler genellikle ağrılıdır. Eğer ağrı yapmadan aksamaya, topallamaya yol açıyorsa büyük ihtimalle selim bir tümördür. Çocuklarda görülen iyi huylu tümörler kemiğin zayıflamasına, kırık oluşma riskine yol açmıyorsa takip edilebilir. Ancak kemiği zayıflatan, kırılma riskine neden olan tümörler iyi huylu olsa bile cerrahi yöntemle çıkartılmalıdır. Kötü huylu tümörler pediatrik onkoloji, pediatrik ortopedi, ortopedik onkoloji gibi farklı branşların bir araya gelmesiyle tedavi edilmelidir.Geçici sinovit nedir nasıl tedavi edilir?Geçici sinovit genellikle eklemlerde meydana gelen viral enfeksiyonlardır. Bu viral enfeksiyona bağlı olarak eklemin içinde hali hazırda mevcut olan sıvı normalden daha fazla artacaktır. Bu da çocuğun ayağının üzerine basması durumunda eklemde ağrı olarak kendini belli edecektir. Toplum arasında “eklem nezlesi” olarak da ifade edilir. Buradan da anlaşılacağı gibi tedavisi genellikle istirahat ve ağrıya yol açan sıvı artışının kontrollü bir şekilde azaltmayı sağlayacak ilaç tedavisidir. Bu ilaç tedavisi krem şeklinde veya ağızdan şurup şeklinde olabilmektedir. Çocuğun yakından takip edilmesi çok önemlidir. Bazen geçici sinovit gibi ortaya çıkan tablolar hızlı bir şekilde septik artrit denilen eklemin bakteri enfeksiyonuna dönebilmektedir. Bu nedenle aile ve doktorun koordineli olması gerekmektedir.Üst solunum yolu hastalıkları çocuklarda topallamaya neden olur mu?Vücutta meydana gelen bir enfeksiyon sonrası ortaya çıkan eklem şişliklerine “reaktif artrit” denilmektedir. Reaktif artrit ile geçici sinovit bazen birbirine karıştırılabilmektedir. Çocukta üst solunum yolu enfeksiyonuyla birlikte topallama, aksama yaşanabilmektedir. Çocukta üst solunum yolu enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu ya da sindirim sistemi enfeksiyonu sonrası eklemlerde ödem ortaya çıkıyorsa tedavi edilmesi gereken öncelikli yer asıl enfeksiyonun olduğu bölgedir. Geçici sinovitte vücudun farklı bir yerinde enfeksiyon yoktur. Doğrudan eklemin kendisi virüsler tarafından tutulur.Perthes hastalığı nedir, nasıl tedavi edilir?Toplumda nadir görülen hastalıklardan birisidir. Mutlaka tedavi ve takip edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Uyluk kemiğinin baş kısmında yani kalçanın yuvasına oturan baş kısmının büyüme kıkırdağını besleyen damarlarda kan akışının bilinmeyen bir sebeple bozulması ile ortaya çıkmaktadır. Bu bozulma büyüme kıkırdağının beslenememesine neden olarak uyluk kemiğinin baş kısmının yapısının bozulmasına yol açar. Toplumda nadir görülmekle birlikte çocuklarda topallama, aksama nedenleri arasında mutlaka göz ardı edilmemesi gereken ayrımının yapılması gereken hastalıktır. Perthes hastalığının erken dönemdeki tedavisi ayağın üzerine yük verdirmeme yani koltuk değneği kullanmak ve takip şeklindedir. Bu hastaların bir kısmı özellikle erken yaşta ortaya çıktığı durumlarda kendiliğinden toparlanarak damarlardaki kan akışı normale döner ve uyluk kemiğinin baş kısmının tekrar küresel, yani olması gerektiği şekline dönmesi mümkün olur. Eğer bu başarılamazsa yine uzun soluklu olarak takip etmek ve hastanın şikayetlerine yönelik kısıtlı da olsa bazı cerrahi tedavilerle müdahale etmek gerekebilmektedir.Bacak uzunluk farklılıkları nedir, nasıl tedavi edilir? Bacak uzunluk farklılıkları çocuklarda nadir görülmekle birlikte topallama, aksama nedenlerinden birisidir. Bacak uzunluk farklılıklarının bir kısmı nedeni belli olmayan durumlar olabileceği gibi bir kısmı enfeksiyona bağlı, bir kısmı çocukluk yaşında geçirilmiş travmalara, bir kısmı da perthes hastalığı veya kaslarla ilgili sorunlarla ortaya çıkmaktadır. Kemiğin normal metabolizmasını bozan durumlar, eklemler arasında köprüleşme olması, çocuktaki bazı hormonal bozukluklara bağlı olarak büyüme kıkırdaklarının olumsuz etkilenmesi gibi durumlarda bacak uzunluk farkına yol açabilmektedir. Bunun sonucunda da aksama topallama görülebilmektedir. Bacak uzunluk farklılıklarının tedavisi sebebe yöneliktir.Femur başı epifizi kayması nedir, nasıl tedavi edilir?Genellikle 10 yaş grubunun üzerinde, hareketli, kilolu ve genellikle altta yatan hormonal bir düzensizliğe bağlı durumlarda görülen bir rahatsızlıktır. Uyluk kemiğini baş kısmındaki büyüme kıkırdağının direncinin zayıflaması ve üzerine binen aşırı yüklere bağlı olarak da bu büyüme kıkırdağının üst kısmında kalan kemikleşme merkezinin kayması sonucu ortaya çıkar. Femur başı epifizi kayması durumunda ağrılı topallama, aksama olabileceği gibi topallama ağrısız da yaşanabilir. Ancak genellikle ağrılı aksama topallama söz konusudur. Durum tespit edilirse bu kaymayı durdurmak için en kısa sürede büyüme kıkırdağını kilitleyecek şekilde cerrahi tedavi gerekmektedir. Üzerine bastırmamak gerekir. Genelde bu çocuklarda metabolik ya da hormonal bozukluklar olabileceği için çocuğun mutlaka pediatri ve pediatrik endokrinoloji eşliğinde incelenmesi gerekir. Osteokondritis Dissekans nedir, nasıl tedavi edilir?Osteokondritis Dissekans rahatsızlığında genellikle sebep tam olarak bilinmemektedir. Mikro travmaların ya da diz eklemenin içindeki bazı problemlerin bu durumu tetikleyebileceği ileri sürülse de yüzde yüz ispatlanmamıştır. Genellikle temel problem eklem yüzeyini oluşturan kıkırdağın altındaki kemikle birlikte ayrışması ve eklem bütünlüğünü bozan soruna yol açmasıdır. Erken dönemde tespit edildiğinde bu parçanın bölgeye vidayla ya da özel kendiliğinden eriyebilen pinlerle sabitlenmesi tedaviyi sağlayabilmektedir. Bunun yapılabildiği aşama geçilmişse bölgedeki ayrışmış olan kıkırdağın altındaki kemikle birlikte ayrılıp kemiğin tekrar kendini iyileştirmesini sağlayacak müdahaleler ve sonrasında yeniden kıkırdak yapısının oluşmasını sağlayacak destek yapıların uygulanması gerekir. Çocukların yaşının küçük olması tedavi şansını artırmaktadır.Osteoid osteoma nedir nasıl tedavi edilir?Osteoid osteoma iyi huylu bir kemik tümörüdür. Kemiğin genellikle dış kabuk kısmında meydana gelir. Sebebi tam olarak bilinmemektedir. En önemli belirtilerinden birisi özellikle akşam belli bir saatten sonra ortaya çıkan şiddetli ağrıdır. Ağrı genellikle aspirin tedavisine yanıt verir. Aspirin kullanılmasıyla ağrı dramatik bir şekilde azalır. Radyolojik olarak görüntülemede röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile tümörün yeri belirlenebilir. Hastaların çoğunda Osteoid osteoma kalça bölümüne yakın, uyluk kemiğinin iç kısmında yer alır. Ancak Osteoid osteoma vücudun her alanında görülebilmektedir. Osteoid osteoma tedavisi kemik lezyonunun oldğu bölgenin cerrahi olarak çıkartılmasıdır. Lezyonun çıkartılmasıyla birlikte hastanın tam tedavisi sağlanmış olacak ağrı, topallama, aksama şikayetleri geçecektir.
Çocuklarda topallama, aksama nedir?Çocuklarda topallama ya da aksama normal yürüyüşte her hangi bir değişikliğe yol açan durumların genel bir isimdir. Çocuklarda aksama ya da topallama pediatrik ortopedi alanında genel bir kategori oluşturur. Çocuklarda aksama belirtileri nelerdir?Çocuklardaki en sık aksama topallama belirtisi ağrıyı azaltan yürüme denilen ağrıyan bacağının, ayağının üzerine basmaktan sakınılması durumudur. Aksama, topallama her zaman ağrı ile belirti vermeyebilir. Anne ve babaların çocuklarını iyi gözlemlemeleri ve yaşanan değişimlerde doktora başvurmaları önemlidir.Çocuklarda topallama, aksama nedenleri nelerdir?Çocuklarda topallama, aksama nedenleri yaş grubuna göre değişkenlik gösterebilir.Çocuklarda aksama, topallama nedenleri yaş gruplarına göre şu şekilde sınıflandırılabilir.Bunun dışında bütün yaş gruplarında topallama, aksama nedeni olarak ayakta ciddi esneme kabiliyetini kaybına yol açan düztabanlık veya tam tersi çukur tabanlık olabileceği gibi bazı kas gruplarının kısalığı da nedenler arasında sayılmaktadır. Çocuklarda topallama aksama teşhisi nasıl yapılır?Çocuklarda topallama, aksama tedavisi nasıl yapılır?Çocuklarda topallama, aksama tedavisi tamamen teşhise yönelik yapılmalıdır. Çocuklarda topallamanın genel bir tedavi şekli söz konusu değildir.Çocuklarda topallama, aksama hakkında sık sorulan sorular Çocuklarda topallama kalıcı olabilir mi?Çocuklarda topallama, aksama zamanında teşhis ve tedavi yapılabilirse kalıcı olmasının önüne geçebilir. Özellikle kas gruplarının kısalığıyla seyreden topallama ve aksamalarda erken teşhis çok önemlidir. Basit fizik tedavi uygulamalarıyla ya da bir sportif faaliyetle kolayca engellenebilecek durumlardır. Fakat ayak bileği kemiklerinde köprüleşme veya olmaması gereken bağlara yol açacak durumlar uzun soluklu takip gerektirir. Bazı tabanlıklar kullanılarak topallama ve aksamanın kalıcı olmasının önüne geçilebilir. Belli yaş gruplarında cerrahi müdahalelerle de aksama ve topallamanın ömür boyu kalıcı olmasının önüne geçmek mümkündür.Kalıcı topallamaya aksamaya neden olabilecek sorunlar da bulunmaktadır. Ayak bileğini oluşturan kemiklerin gelişimi sırasında bu kemiklerin arasında eklemlerin fonksiyonunu olumsuz etkileyen aslında olmaması gereken köprüleşmeler veya bağlar çocuklarda kalıcı topallama aksamaya neden olabilecek durumların başında gelmektedir. Bu nedende özellikle 3-10 yaş grubundan itibaren çocukların ayak muayenesi ve bu muayene sonucunda gerekli olursa mutlaka radyolojik inceleme önem arz etmektedirAnne babalar çocuklardaki topallamayı gözlemleyebilir mi?Çocuklarda topallama, aksama ilk başlarda çok hafif şekilde başlayabilir. Özellikle küçük yaş grubundaki çocuklardaki topallama, aksama anne babalar tarafından oyun yapıyor, küçük kardeşi varsa ilgiyi üzerine çekmek istiyor gibi yorumlanabilmektedir. Aile tarafından çocuğun rutini dışında yürüyüş durumlarında, farklı hareket şekli görüldüğü zaman doktora başvurulmalıdır. Çocuklarda yaşanan topallama, aksama nedeninin ayırt edilmesi son derece önemlidir. Yaşanan topallama, aksama kendiliğinden geçebilecek bir durum olabileceği gibi çocuğun geleceğini etkileyecek durumlarda söz konusu olabilmektedir. Çocuklarda topallama aksamanın ağrılı ya da ağrısız olması ne anlama gelir?Çocuklarda ağrılı topallamalarda akla ilk gelen tablolar travma ve enfeksiyon durumlarıdır. Ağrısız topallamalarda ise genellikle çocuğun bacak yapısında oluşan gelişimle ilgili durumlar akla gelir. Bunlar kas kısalığı olabileceği gibi eklemler arasındaki olmaması gereken sertlikler de topallama, aksamaya yol açmaktadır. Ağrılı veya ağrısız topallamaların hepsinin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir.Mikrobik kemik iltihabı (Osteomiyelit) nedir nasıl tedavi edilir? Mikrobik kemik iltihabı olarak bilinen Osteomiyelit çocuklarda topallama, aksama nedenleri arasında en ciddiye alınması gereken rahatsızlıklardan biridir. Kemiğin bakteri tarafından mikroplar tarafından enfekte edilmesi durumudur. Ancak mikrobik kemik iltihabının gerçekleştiği durumlarda çocuklarda sadece topalla, aksama belirtisi görülmemektedir. Genellikle problem olan kemik dokusunun etrafında ısı artışı, ateş, halsizlik, iştahsızlık gibi tablolar yaşanmaktadır. Çocuklarda çok nadir görülen mikrobik kemik iltihabı yani Osteomiyelit kendiliğinden kan yoluyla gelişebileceği gibi ciddi travmalar sonrasında da oluşabilmektedir. Çocuklarda topallama, aksama nedeni olarak çok nadir gözükse de hemen müdahale edilmesi kalıcı sekel kalmaması bakamından son derece önemlidir. Tedavide, antibiyotik tedavisi ya da cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir.Jüvenil Romatoid Artrit nedir nasıl tedavi edilir?Çocuk yaş grubunda görülen iltihaplı romatizma olarak tanımlanabilir. Eklemleri tutabilmektedir. Jüvenil Romatoid Artrit nadir görülen bir rahatsızlıktır. Burada çocuğun yaşadığı ağrı tipi de önemlidir. Çocukta sadece aktivite sırasında değil istirahat durumunda da ağrı yaşanabilmektedir. Eklemlerde şişlik olarak ve yangı reaksiyonu olarak kendini belli etmektedir.Nörovasküler hastalıklar çocuklarda topallama, aksama nedeni olabilir mi?Nörovasküler hastalıklar çocuklarda topallama, aksama nedeni olabilmektedir. Nörovasküler rahatsızlıklar kasın yapısındaki problemler şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Serebral Palsi denilen kaslarda sertlik veya aşırı gevşekliğe neden olabilecek tablolar görülebilmekte bu da çocuklarda topallama, aksamaya yol açabilmektedir. Nörovasküler hastalıkların tedavisinde sadece çocuk ortopedi değil, pediatrik nöroloji, fizik tedavi gibi branşların ortaklaşa bir şekilde hareket etmesi önemlidir. Doğuştan kalça çıkığı nedir nasıl tedavi edilir?Kalçayı oluşturan yuva ile bu yuvanın içine oturan uyluk kemiğinin baş kısmı denilen yuvarlak küre şeklindeki yapının birbirine olan uyumsuzluğudur. Eskiden kalçanın doğuştan çıkık olduğu düşünüldüğü için rahatsızlığın adı doğuştan kalça çıkığı olarak tanımlanmaktaydı. Ancak yapılan araştırmalar rahatsızlığın bu şekilde ilerlemediğini ortaya koymuştur. Kalça doğuştan çıkık değil gelişim sırasında eklemler arasındaki uyumsuzluk sonucu kalçanın yerinden çıktığı belirlenmiştir. Bu nedende günümüzde bu rahatsızlığa “gelişimsel kalça dispilazisi” denmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan ultrason tarama testleri ile artık bu rahatsızlık erken yaşta tespit edilebilmektedir. Doğuştan kalça çıkığı olarak bilinen gelişimsel kalça dispilazisi rahatsızlığında ailelerin bilinçlenmesi erken teşhis bakımından son derece önemlidir. Eskiden çok sık yapılan kundaklama gibi yanlış uygulamaların artık toplumda yapılan bilinçlendirme çalışmalarıyla terkedilmesi kalça çıkığı sıklığını ciddi anlamda azaltmıştır. Erken yaşta tespit edilmesi durumunda tedavisi çok kolay yapılmaktadır. Pavlik bandajı denilen yöntem ya da kalçayı ata oturur pozisyonda tutan cihazlarla çocuklar birkaç ay takip edilerek tedavileri sağlanmaktadır. Bütün bunlara rağmen dirençli olan kalça çıkıklarında ise son çare olarak ameliyatla kalçanın yerine oturtulması sağlanır. Bu ameliyat tekniğinin de yeterli olmadığı durumlarda kalçanın yuva kısmını oluşturan kemiklerin cerrahi yöntem ile uyluk kemiğinin baş kısmının üzerine örtecek pozisyona çevrilmesi yani ostiotomi ameliyatıyla tedavi mümkün olmaktadır.Tümörler nedir nasıl tedavi edilir?Tümör olarak tabir edilen durum halk arasında iyi huylu veya kötü huylu olarak adlandırılır. Kötü huylular tıbbi olarak “maligni” iyi huylular ise “benign” olarak adlandırılır. Maligniteler bazen ağrısız aksama ve topallamaya yol açmaktadır ancak genellikle bu tablolar ağrılıdır. Ağrılar istirahat halindeyken bile yaşanmaktadır. Bu durumu ekarte etmek için ailenin vereceği hikaye son derece önemlidir. Eğer çocuk ısrarlı bir şekilde ağrıdan bahsediyorsa, topallama gözlemleniyorsa bu ağrının farklı yerlerde olmasına rağmen şikayetler gerilemiyorsa her iki bacağın belden aşağı radyolojik olarak incelenmesi bazen tümörlerin ortaya konmasında önemli olmaktadır. Bu yaş grubunda en sık görülen kötü huylu tümörler genellikle ağrılıdır. Eğer ağrı yapmadan aksamaya, topallamaya yol açıyorsa büyük ihtimalle selim bir tümördür. Çocuklarda görülen iyi huylu tümörler kemiğin zayıflamasına, kırık oluşma riskine yol açmıyorsa takip edilebilir. Ancak kemiği zayıflatan, kırılma riskine neden olan tümörler iyi huylu olsa bile cerrahi yöntemle çıkartılmalıdır. Kötü huylu tümörler pediatrik onkoloji, pediatrik ortopedi, ortopedik onkoloji gibi farklı branşların bir araya gelmesiyle tedavi edilmelidir.Geçici sinovit nedir nasıl tedavi edilir?Geçici sinovit genellikle eklemlerde meydana gelen viral enfeksiyonlardır. Bu viral enfeksiyona bağlı olarak eklemin içinde hali hazırda mevcut olan sıvı normalden daha fazla artacaktır. Bu da çocuğun ayağının üzerine basması durumunda eklemde ağrı olarak kendini belli edecektir. Toplum arasında “eklem nezlesi” olarak da ifade edilir. Buradan da anlaşılacağı gibi tedavisi genellikle istirahat ve ağrıya yol açan sıvı artışının kontrollü bir şekilde azaltmayı sağlayacak ilaç tedavisidir. Bu ilaç tedavisi krem şeklinde veya ağızdan şurup şeklinde olabilmektedir. Çocuğun yakından takip edilmesi çok önemlidir. Bazen geçici sinovit gibi ortaya çıkan tablolar hızlı bir şekilde septik artrit denilen eklemin bakteri enfeksiyonuna dönebilmektedir. Bu nedenle aile ve doktorun koordineli olması gerekmektedir.Üst solunum yolu hastalıkları çocuklarda topallamaya neden olur mu?Vücutta meydana gelen bir enfeksiyon sonrası ortaya çıkan eklem şişliklerine “reaktif artrit” denilmektedir. Reaktif artrit ile geçici sinovit bazen birbirine karıştırılabilmektedir. Çocukta üst solunum yolu enfeksiyonuyla birlikte topallama, aksama yaşanabilmektedir. Çocukta üst solunum yolu enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu ya da sindirim sistemi enfeksiyonu sonrası eklemlerde ödem ortaya çıkıyorsa tedavi edilmesi gereken öncelikli yer asıl enfeksiyonun olduğu bölgedir. Geçici sinovitte vücudun farklı bir yerinde enfeksiyon yoktur. Doğrudan eklemin kendisi virüsler tarafından tutulur.Perthes hastalığı nedir, nasıl tedavi edilir?Toplumda nadir görülen hastalıklardan birisidir. Mutlaka tedavi ve takip edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Uyluk kemiğinin baş kısmında yani kalçanın yuvasına oturan baş kısmının büyüme kıkırdağını besleyen damarlarda kan akışının bilinmeyen bir sebeple bozulması ile ortaya çıkmaktadır. Bu bozulma büyüme kıkırdağının beslenememesine neden olarak uyluk kemiğinin baş kısmının yapısının bozulmasına yol açar. Toplumda nadir görülmekle birlikte çocuklarda topallama, aksama nedenleri arasında mutlaka göz ardı edilmemesi gereken ayrımının yapılması gereken hastalıktır. Perthes hastalığının erken dönemdeki tedavisi ayağın üzerine yük verdirmeme yani koltuk değneği kullanmak ve takip şeklindedir. Bu hastaların bir kısmı özellikle erken yaşta ortaya çıktığı durumlarda kendiliğinden toparlanarak damarlardaki kan akışı normale döner ve uyluk kemiğinin baş kısmının tekrar küresel, yani olması gerektiği şekline dönmesi mümkün olur. Eğer bu başarılamazsa yine uzun soluklu olarak takip etmek ve hastanın şikayetlerine yönelik kısıtlı da olsa bazı cerrahi tedavilerle müdahale etmek gerekebilmektedir.Bacak uzunluk farklılıkları nedir, nasıl tedavi edilir? Bacak uzunluk farklılıkları çocuklarda nadir görülmekle birlikte topallama, aksama nedenlerinden birisidir. Bacak uzunluk farklılıklarının bir kısmı nedeni belli olmayan durumlar olabileceği gibi bir kısmı enfeksiyona bağlı, bir kısmı çocukluk yaşında geçirilmiş travmalara, bir kısmı da perthes hastalığı veya kaslarla ilgili sorunlarla ortaya çıkmaktadır. Kemiğin normal metabolizmasını bozan durumlar, eklemler arasında köprüleşme olması, çocuktaki bazı hormonal bozukluklara bağlı olarak büyüme kıkırdaklarının olumsuz etkilenmesi gibi durumlarda bacak uzunluk farkına yol açabilmektedir. Bunun sonucunda da aksama topallama görülebilmektedir. Bacak uzunluk farklılıklarının tedavisi sebebe yöneliktir.Femur başı epifizi kayması nedir, nasıl tedavi edilir?Genellikle 10 yaş grubunun üzerinde, hareketli, kilolu ve genellikle altta yatan hormonal bir düzensizliğe bağlı durumlarda görülen bir rahatsızlıktır. Uyluk kemiğini baş kısmındaki büyüme kıkırdağının direncinin zayıflaması ve üzerine binen aşırı yüklere bağlı olarak da bu büyüme kıkırdağının üst kısmında kalan kemikleşme merkezinin kayması sonucu ortaya çıkar. Femur başı epifizi kayması durumunda ağrılı topallama, aksama olabileceği gibi topallama ağrısız da yaşanabilir. Ancak genellikle ağrılı aksama topallama söz konusudur. Durum tespit edilirse bu kaymayı durdurmak için en kısa sürede büyüme kıkırdağını kilitleyecek şekilde cerrahi tedavi gerekmektedir. Üzerine bastırmamak gerekir. Genelde bu çocuklarda metabolik ya da hormonal bozukluklar olabileceği için çocuğun mutlaka pediatri ve pediatrik endokrinoloji eşliğinde incelenmesi gerekir. Osteokondritis Dissekans nedir, nasıl tedavi edilir?Osteokondritis Dissekans rahatsızlığında genellikle sebep tam olarak bilinmemektedir. Mikro travmaların ya da diz eklemenin içindeki bazı problemlerin bu durumu tetikleyebileceği ileri sürülse de yüzde yüz ispatlanmamıştır. Genellikle temel problem eklem yüzeyini oluşturan kıkırdağın altındaki kemikle birlikte ayrışması ve eklem bütünlüğünü bozan soruna yol açmasıdır. Erken dönemde tespit edildiğinde bu parçanın bölgeye vidayla ya da özel kendiliğinden eriyebilen pinlerle sabitlenmesi tedaviyi sağlayabilmektedir. Bunun yapılabildiği aşama geçilmişse bölgedeki ayrışmış olan kıkırdağın altındaki kemikle birlikte ayrılıp kemiğin tekrar kendini iyileştirmesini sağlayacak müdahaleler ve sonrasında yeniden kıkırdak yapısının oluşmasını sağlayacak destek yapıların uygulanması gerekir. Çocukların yaşının küçük olması tedavi şansını artırmaktadır.Osteoid osteoma nedir nasıl tedavi edilir?Osteoid osteoma iyi huylu bir kemik tümörüdür. Kemiğin genellikle dış kabuk kısmında meydana gelir. Sebebi tam olarak bilinmemektedir. En önemli belirtilerinden birisi özellikle akşam belli bir saatten sonra ortaya çıkan şiddetli ağrıdır. Ağrı genellikle aspirin tedavisine yanıt verir. Aspirin kullanılmasıyla ağrı dramatik bir şekilde azalır. Radyolojik olarak görüntülemede röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile tümörün yeri belirlenebilir. Hastaların çoğunda Osteoid osteoma kalça bölümüne yakın, uyluk kemiğinin iç kısmında yer alır. Ancak Osteoid osteoma vücudun her alanında görülebilmektedir. Osteoid osteoma tedavisi kemik lezyonunun oldğu bölgenin cerrahi olarak çıkartılmasıdır. Lezyonun çıkartılmasıyla birlikte hastanın tam tedavisi sağlanmış olacak ağrı, topallama, aksama şikayetleri geçecektir. | 13,700 |
270 | Hastalıklar | Çocuklarda Kasık Fıtığı | Çocuklarda yaygın olarak görülen kasık fıtığı, prematüre veya doğum kilosu düşük olan bebeklerde daha fazla izleniyor. Teşhis konulduktan sonra hızlı ve doğru bir şekilde müdahale edilmeyen fıtıklar, organ kaybına kadar ilerleyebiliyor. Erkek çocuklarında kızlardan daha sık ortaya çıkan kasık fıtığı, genellikle kendini ağrısız bir şişlik olarak belli ediyor. Alanında uzman, deneyimli çocuk cerrahları tarafından uygulanan ameliyatlar ile çocuklar sağlıklarına kısa sürede kavuşabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Dilan Altıntaş Ural, çocuklarda kasık fıtığı ile ilgili bilgi verdi.Çocuklarda yaygın olarak görülen kasık fıtığı, prematüre veya doğum kilosu düşük olan bebeklerde daha fazla izleniyor. Teşhis konulduktan sonra hızlı ve doğru bir şekilde müdahale edilmeyen fıtıklar, organ kaybına kadar ilerleyebiliyor. Erkek çocuklarında kızlardan daha sık ortaya çıkan kasık fıtığı, genellikle kendini ağrısız bir şişlik olarak belli ediyor. Alanında uzman, deneyimli çocuk cerrahları tarafından uygulanan ameliyatlar ile çocuklar sağlıklarına kısa sürede kavuşabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Dilan Altıntaş Ural, çocuklarda kasık fıtığı ile ilgili bilgi verdi.
Çocuklarda kasık fıtığı (inguinal herni) nedir?Çocuklarda kasık fıtığı, karın içindeki doku ve organların, kasık kanalındaki doğumsal bir açıklık yoluyla dışarı çıkmasıdır. Zamanında doğru bir şekilde müdahale edilmediğinde, organ kaybına hatta ölüme dahi neden olabilir. Erkek çocuklarında kız çocuklarına göre daha sık görülür. Prematüre (erken doğan) veya doğum kilosu düşük olan bebeklerde kasık fıtığı daha fazla izlenir.Çocuklarda görülen inguinal herninin (kasık fıtığının) nedenleri nelerdir?Doğum öncesi erkek bebeklerin testisleri (erkek yumurtası), karın içinde böbreklere yakın yerleşmektedir. Bebeğin gelişimi tamamlanırken ilk oluştukları bu yerden aşağıya doğru inerek, bir göç gerçekleştirip, olmaları gereken skrotuma (torbaya) gelir. Testisler skrotuma inerken, beraberinde periton denilen karın içini kaplayan zar, kasık kanalına doğru sürüklenir ve kasık kanalında bir kese oluşur. Bu kanal, normal şartlarda doğumla beraber işlevini kaybederek kapanır. Kızlarda ise aynı kanaldan, rahimin karın içinde sabit durmasına yardımcı bağlardan biri olan round ligaman geçer. Benzer mekanizmayla, kasık kanalında zardan bir kese oluşur. Normalde bu kanal da, doğum sonrası işlevini kaybederek kapanır. İşte bu kanalın kapanmadığı durumlarda bir ucu karın boşluğunda bir ucu torbada olan bir kesecik oluşur. Karın içinden bağırsakların, karın içi organların üzerini kaplayan omentum adı verilen yağ tabakasının, kızlarda ayrıca yumurta ve tüplerin bu kanala girmesi fıtık oluşumuna yol açar. Eğer kanal açıklığı darsa ve sadece karın içi sıvısının geçmesine izin veriyorsa bu şişlik çocuk uyanık ve hareketli iken artar. Çocuk uyuyup sakin yattığında ise azalabilir ya da kaybolur. Tıp dilinde “Hidrosel” olarak bilinen bu hastalığın halk arasındaki adı ise “Su fıtığı”dır.Çocuklarda görülen kasık fıtığının belirtileri nelerdir?Kasık fıtığı olan çocuklar, kasık bölgesinde -erkeklerde ayrıca skrotumda- beliren ve kaybolan ağrısız bir şişlik hikayesi ile gelirler. Fıtık en sık sağ tarafta görülür. Ikınma, ağlama, öksürme gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda bu şişlik daha belirgin hale gelir. Şişlik genellikle çocuk sakin olduğu ya da yattığı zaman kaybolur. Çok ilerlemiş durumlarda fıtıklaşma çocuğun skrotumunu dolduracak kadar aşağı, testislerin yanına kadar inebilir. Eğer bir kız çocuğunda şişlik içerisinde sertlik ele geliyorsa, büyük olasılıkla kese içerisinde yumurtalık vardır. Kız çocuklarında yumurtalıklar bağırsaktan daha sıklıkla fıtığa (herniye) neden olur. Fıtık sıkışmadıkça ağrı yapmaz ancak huzursuzluk ve rahatsızlığa sebep olabilir. Daha büyük çocuklarda ayakta günlük aktivitelerde şişlik ortaya çıkarken, uzandığında veya uyurken bu şişlik azalır veya kaybolur.Çocuklarda kasık fıtığının tanısı nasıl konulur?Anne, kasık fıtığını çoğu zaman bebeğinin altını değiştirirken fark eder. Daha büyük çocuklarda ise fıtığın varlığı giydirilirken ya da banyo sırasında görülür. Bu sebeple çocuk hekimi kontrollerinde kasık muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Çocuklarda kasık fıtığı teşhisi, deneyimli bir çocuk cerrahı tarafından fiziksel muayene ile konabilir. Kimi zaman inceleme sırasında fıtık saptanmayabilir. Bu durumda annenin verdiği öykü tanı için önemlidir. Eğer şişlik içerisinde ele gelen sertlik varsa, ultrasonografi yapılarak bunun görüntülenmesi, hangi organın herniye (fıtık) olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Çocuklarda kasık fıtığının tedavisi nasıl uygulanır?Çocukluk çağında kasık fıtığının kendiliğinden kaybolma şansı yoktur. Bu nedenle, tanı konduktan sonra fıtık, cerrahi yöntemle onarılmalıdır. Çocukta kasık fıtığı şüphesi varsa, en kısa zamanda bir çocuk cerrahı tarafından değerlendirilmeli ve sonrasında tanısı kesinleştirilmelidir. Çünkü çocuklarda kasık fıtığı mümkün olan en kısa zamanda, yani belli bir yaş veya aya kadar beklenilmeden ameliyat edilerek tedavi edilmelidir. Cerrahi için bir yaş sınırı söz konusu değildir. Operasyon ameliyathane şartlarında genel anestezi yöntemiyle yapılır. Ameliyathanede açık veya kapalı (laparoskopik) yöntemle işlem gerçekleştirilebilir. Açık yöntem kasık bölgesinden küçük bir kesi ile gerçekleştirilir. Kapalı ameliyatta ise göbekten 3 mm’lik bir kamera yardımı ile karın içi görülerek operasyon yapılır. İki teknikle de hasta günübirlik olarak hastanede kalmadan taburcu olabilir.Çocuklarda kasık fıtığı hakkında sık sorulan sorular Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı ne zaman yapılmalıdır?Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı, tanı konduktan sonra uygun olan en kısa zamanda yapılmalıdır. Çocukta başka bir hastalık ya da öncelikli tedavi gerektiren doğumsal anormallik olmadığı sürece, çocuğun yaşı ya da ağırlığı ameliyat için bir engel değildir. Özellikle fıtığın içine giren bağırsağın boğulma riski nedeniyle acil ameliyat gerektirebilir. Cerrahi tedavinin gecikmeden yapılması büyük önem taşır. Yenidoğan yoğun bakım birimlerinde izlenmekte olan prematüre bebekler ise tedavileri tamamlandığında taburcu edilmeden hemen önce ameliyat edilebilir.Fıtık Ameliyatı Zor Mudur?Eğer fıtık acil şartlar olmadan uygun şartlarda ameliyat edilirse zor bir ameliyat değildir. Çocuk cerrahlarının en sık yaptığı ameliyatlardan biridir. Bu ameliyat "Günübirlik cerrahi" olarak uygulanır. Hastaların önemli bir bölümü ameliyattan 4-5 saat kadar sonra evlerine gidebilir. Bu ameliyattaki temel prensip, açık kalan inguinal kanalın kapatılması, kesenin bağlanmasıdır. Ameliyat sonrası ağrı sorunu hafif olmakta ve ağrı kesici ilaç ile kontrol altına alınmaktadır.Çocuklarda kasık fıtığı tedavi edilmezse ne olur?Çocuklarda kasık fıtığı özellikle oluşturabileceği problemlerle oldukça önem arz eden, ameliyat edilmezse organ kaybına dahi sebebiyet verebilen bir hastalıktır. Özellikle fıtığın içine giren bağırsağın boğulma riski nedeniyle acil ameliyat gerektirebilir.Çocuklarda boğulmuş fıtık terimi neyi ifade eder?Halk arasında fıtık boğulması diye tanımlanan bu durumda, fıtık kesesine girerek sıkışan organların kanlanmaları ve beslenmeleri birkaç saat içinde bozulur ve gangren (çürüme) meydana gelir. Bu da hayati tehlikeyi artırır ve kanlanması bozulan organların çıkarılması gerekir. Acil müdahale gerektiren bu durum organ kaybına neden olabilir. Fıtığın içine giren bağırsağın boğulma ihtimali %5-18’dir. Boğulmuş fıtıkların 2/3’ü bir yaşından küçük çocuklarda görülür. Yaş ne kadar küçükse boğulma riski o kadar fazladır. Kızlarda kese içindeki yumurtanın sıkışarak gangren olabilme ihtimali % 27’dir.Fıtık kesesi nedir? Bu kese hangi organları içine alabilir?Kasık kanalı içinde bulunan ve kapanmayan yapıya “fıtık kesesi” denir. Kese içine en sık giren organ bağırsaklar ve omentumdur. Sağ tarafta appendiks de kesenin içine girebilir. Kız çocuklarında ise, yumurtalık da kese içerisinde bulunabilir.Çocuklarda kasık fıtığı en çok hangi yaşlarda görülür?Çocuklarda kasık fıtığı, doğumdan başlayarak her yaşta görülebilir. Üçte birinin tanısı ilk 6 ay içerisinde konulur. %90'ı 2 yaşından önce bulgu verir. Sağ tarafta görülme sıklığı % 60, sol tarafta %30, iki tarafta ise % 5-10 arasında değişir. Erken doğmuş ve kilosu düşük bebeklerde kasık fıtığı daha sık görülür. Erken doğmuş çocuklarda bu oran %30’a kadar çıkabilir. Erkeklerde rastlanma oranı kızlarda görülme oranına göre daha fazladır. Kasık fıtığına erkeklerde, erken doğanlarda, düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, inmemiş testis, kalça çıkığı, bağ dokusu hastalıkları ve ailede fıtık öyküsü olan çocuklarda daha sık rastlanır.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı kısırlığa yol açar mı?Kasık fıtığı tedavisinde gecikme testislere zarar verebilir. Öncelikle, fıtığın sıkışıp boğulması, testise ait damarlara baskı yaparak, yumurtanın olumsuz etkilenmesini normal gelişmesini bozabilir veya kanlanmasını bozarak gangrene sebebiyet verip, testis kaybına neden olabilir. Diğer ve daha önemli bir kısırlık nedeni de bu operasyonun deneyimsiz ellerde, yetişkin fıtık ameliyatındaki gibi yöntemlerle ameliyat edilmesiyle oluşan testis zararlarıdır. O nedenle bu ameliyatlar, mutlaka deneyimli çocuk cerrahları tarafından yapılmalıdır.Çocuklarda görülen kasık fıtığı, yetişkinlerden farklı mıdır?Çocuklardaki kasık fıtığı hem oluşumu, hem de ameliyat tekniği olarak yetişkinlerden farklılık gösterir. Çocuk fıtıkları doğumsal sebeplerle ortaya çıkar. Normalde doğumdan sonra kapanması gereken kasık kanalının açık kalması sonucu meydana gelir. Erişkinlerde ise, kasık kanalını oluşturan yapılarda oluşan bir zayıflık söz konusudur. Erişkinlerde ıkınma, kilo, kronik kabızlık ya da çok sayıda gebelik gibi karın içi basıncını artıran nedenler bu duruma yol açabilir. Bu yüzden, erişkinlerde oluşan fıtıklar sonradan kazanılmıştır. Çocukluk çağı fıtık onarımı erişkine göre daha kolay ve basittir. Erişkinlerde, kanal duvarını sağlamlaştırmak amacıyla destek dikişi ya da yama (greft) koymak gerekebilir. Çocuklarda ise bunlara gerek yoktur. Çocukluk çağı fıtıklarının onarımdan sonra yinelemesi olasılığı çok azdır. Erişkinlerde ise, eğer duvarda zayıflık varsa bu olasılık çok daha yüksektir.Çocuklarda kasık fıtığı neden hemen ameliyat edilmelidir?Kasık fıtığı, tanı konulduğunda ameliyat edilmelidir. Tedavi için beklenmesi gereken bir yaş sınırı yoktur. Operasyona engel bir durum yoksa uygun zamanda yapılmalıdır. İlaç tedavisi veya kendiliğinden iyileşmesi söz konusu değildir. Ameliyat edilmeyen kasık fıtıkları boğulma riski taşırlar. Bu olasılık ilk aylarda en yüksek olup, 6 aydan küçük bebeklerde %60’a kadar ulaşabildiği bildirilmektedir. Yerine tekrar yerleştirilemeyen (redükte edilemeyen) boğulmuş fıtıklarda acilen ameliyat gereklidir. Bu olgulara müdahale edilmediğinde, bağırsak tıkanıklığı belirtileri (kusma, karın şişliği, gaita yapamama, halsizlik ve ağrı); etkilenen bağırsak parçasında ya da testisin damarları ve sperm yolunda beslenme bozukluğu sonucu, organ veya testis kaybı meydana gelebilmektedir. Aynı durum, fıtık kesesi içinde yumurtalığı bulunan kız çocuklarında yumurtalık için de geçerlidir.Çocuklarda kasık fıtığı tekrarlar mı?Fıtığın tekrarlaması ihtimali deneyimli çocuk cerrahları tarafından operasyon yapıldıysa çok düşük bir ihtimaldir. Uzun süre izlemde hem görsel hem de işlevsel olarak herhangi bir sorun ortaya çıkmamaktadır. Öte yandan, sağ ve sol olmak üzere iki kasık kanalımız mevcuttur, bu iki kanal birbirinden bağımsız olarak fıtık oluşturabilir. Dolayısıyla tek taraflı ameliyatlardan sonra öbür kasıkta fıtık olma ihtimali vardır. Özellikle sol tarafta kasık fıtığı varsa, sağ tarafta çok yüksek oranda fıtık ortaya çıkabilir. Ancak bu bir tekrarlama değil diğer kasıkta yeni gelişmedir, yeni bir fıtıktır. Bu ihtimal erkek çocuklarda daha az, kızlarda ise çok daha fazladır. Bu durumda yeniden ameliyat zorunlu olduğu için ameliyat öncesi dikkatli bir değerlendirme yapmak ve aileyi iyi bilgilendirmek gerekir.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatından sonra nelere dikkat edilmelidir?Ameliyattan üç gün sonra hastalar poliklinik kontrole çağrılır. Pansumanı açılır ve açık bırakılır. Ameliyat sonrası ilk bir hafta büyük çocuklar için aşırı aktivite yapmaktan kaçınmaları istenir. Bir hafta sonra banyo önerilir. Dikiş yerlerinde hafif şişlikler olabilir, bu görüntü bir ay içinde kaybolur.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı hangi anestezi yöntemi ile uygulanır?Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı genel anestezi altında yapılır.
Çocuklarda kasık fıtığı (inguinal herni) nedir?Çocuklarda kasık fıtığı, karın içindeki doku ve organların, kasık kanalındaki doğumsal bir açıklık yoluyla dışarı çıkmasıdır. Zamanında doğru bir şekilde müdahale edilmediğinde, organ kaybına hatta ölüme dahi neden olabilir. Erkek çocuklarında kız çocuklarına göre daha sık görülür. Prematüre (erken doğan) veya doğum kilosu düşük olan bebeklerde kasık fıtığı daha fazla izlenir.Çocuklarda görülen inguinal herninin (kasık fıtığının) nedenleri nelerdir?Doğum öncesi erkek bebeklerin testisleri (erkek yumurtası), karın içinde böbreklere yakın yerleşmektedir. Bebeğin gelişimi tamamlanırken ilk oluştukları bu yerden aşağıya doğru inerek, bir göç gerçekleştirip, olmaları gereken skrotuma (torbaya) gelir. Testisler skrotuma inerken, beraberinde periton denilen karın içini kaplayan zar, kasık kanalına doğru sürüklenir ve kasık kanalında bir kese oluşur. Bu kanal, normal şartlarda doğumla beraber işlevini kaybederek kapanır. Kızlarda ise aynı kanaldan, rahimin karın içinde sabit durmasına yardımcı bağlardan biri olan round ligaman geçer. Benzer mekanizmayla, kasık kanalında zardan bir kese oluşur. Normalde bu kanal da, doğum sonrası işlevini kaybederek kapanır. İşte bu kanalın kapanmadığı durumlarda bir ucu karın boşluğunda bir ucu torbada olan bir kesecik oluşur. Karın içinden bağırsakların, karın içi organların üzerini kaplayan omentum adı verilen yağ tabakasının, kızlarda ayrıca yumurta ve tüplerin bu kanala girmesi fıtık oluşumuna yol açar. Eğer kanal açıklığı darsa ve sadece karın içi sıvısının geçmesine izin veriyorsa bu şişlik çocuk uyanık ve hareketli iken artar. Çocuk uyuyup sakin yattığında ise azalabilir ya da kaybolur. Tıp dilinde “Hidrosel” olarak bilinen bu hastalığın halk arasındaki adı ise “Su fıtığı”dır.Çocuklarda görülen kasık fıtığının belirtileri nelerdir?Kasık fıtığı olan çocuklar, kasık bölgesinde -erkeklerde ayrıca skrotumda- beliren ve kaybolan ağrısız bir şişlik hikayesi ile gelirler. Fıtık en sık sağ tarafta görülür. Ikınma, ağlama, öksürme gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda bu şişlik daha belirgin hale gelir. Şişlik genellikle çocuk sakin olduğu ya da yattığı zaman kaybolur. Çok ilerlemiş durumlarda fıtıklaşma çocuğun skrotumunu dolduracak kadar aşağı, testislerin yanına kadar inebilir. Eğer bir kız çocuğunda şişlik içerisinde sertlik ele geliyorsa, büyük olasılıkla kese içerisinde yumurtalık vardır. Kız çocuklarında yumurtalıklar bağırsaktan daha sıklıkla fıtığa (herniye) neden olur. Fıtık sıkışmadıkça ağrı yapmaz ancak huzursuzluk ve rahatsızlığa sebep olabilir. Daha büyük çocuklarda ayakta günlük aktivitelerde şişlik ortaya çıkarken, uzandığında veya uyurken bu şişlik azalır veya kaybolur.Çocuklarda kasık fıtığının tanısı nasıl konulur?Anne, kasık fıtığını çoğu zaman bebeğinin altını değiştirirken fark eder. Daha büyük çocuklarda ise fıtığın varlığı giydirilirken ya da banyo sırasında görülür. Bu sebeple çocuk hekimi kontrollerinde kasık muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Çocuklarda kasık fıtığı teşhisi, deneyimli bir çocuk cerrahı tarafından fiziksel muayene ile konabilir. Kimi zaman inceleme sırasında fıtık saptanmayabilir. Bu durumda annenin verdiği öykü tanı için önemlidir. Eğer şişlik içerisinde ele gelen sertlik varsa, ultrasonografi yapılarak bunun görüntülenmesi, hangi organın herniye (fıtık) olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Çocuklarda kasık fıtığının tedavisi nasıl uygulanır?Çocukluk çağında kasık fıtığının kendiliğinden kaybolma şansı yoktur. Bu nedenle, tanı konduktan sonra fıtık, cerrahi yöntemle onarılmalıdır. Çocukta kasık fıtığı şüphesi varsa, en kısa zamanda bir çocuk cerrahı tarafından değerlendirilmeli ve sonrasında tanısı kesinleştirilmelidir. Çünkü çocuklarda kasık fıtığı mümkün olan en kısa zamanda, yani belli bir yaş veya aya kadar beklenilmeden ameliyat edilerek tedavi edilmelidir. Cerrahi için bir yaş sınırı söz konusu değildir. Operasyon ameliyathane şartlarında genel anestezi yöntemiyle yapılır. Ameliyathanede açık veya kapalı (laparoskopik) yöntemle işlem gerçekleştirilebilir. Açık yöntem kasık bölgesinden küçük bir kesi ile gerçekleştirilir. Kapalı ameliyatta ise göbekten 3 mm’lik bir kamera yardımı ile karın içi görülerek operasyon yapılır. İki teknikle de hasta günübirlik olarak hastanede kalmadan taburcu olabilir.Çocuklarda kasık fıtığı hakkında sık sorulan sorular Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı ne zaman yapılmalıdır?Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı, tanı konduktan sonra uygun olan en kısa zamanda yapılmalıdır. Çocukta başka bir hastalık ya da öncelikli tedavi gerektiren doğumsal anormallik olmadığı sürece, çocuğun yaşı ya da ağırlığı ameliyat için bir engel değildir. Özellikle fıtığın içine giren bağırsağın boğulma riski nedeniyle acil ameliyat gerektirebilir. Cerrahi tedavinin gecikmeden yapılması büyük önem taşır. Yenidoğan yoğun bakım birimlerinde izlenmekte olan prematüre bebekler ise tedavileri tamamlandığında taburcu edilmeden hemen önce ameliyat edilebilir.Fıtık Ameliyatı Zor Mudur?Eğer fıtık acil şartlar olmadan uygun şartlarda ameliyat edilirse zor bir ameliyat değildir. Çocuk cerrahlarının en sık yaptığı ameliyatlardan biridir. Bu ameliyat "Günübirlik cerrahi" olarak uygulanır. Hastaların önemli bir bölümü ameliyattan 4-5 saat kadar sonra evlerine gidebilir. Bu ameliyattaki temel prensip, açık kalan inguinal kanalın kapatılması, kesenin bağlanmasıdır. Ameliyat sonrası ağrı sorunu hafif olmakta ve ağrı kesici ilaç ile kontrol altına alınmaktadır.Çocuklarda kasık fıtığı tedavi edilmezse ne olur?Çocuklarda kasık fıtığı özellikle oluşturabileceği problemlerle oldukça önem arz eden, ameliyat edilmezse organ kaybına dahi sebebiyet verebilen bir hastalıktır. Özellikle fıtığın içine giren bağırsağın boğulma riski nedeniyle acil ameliyat gerektirebilir.Çocuklarda boğulmuş fıtık terimi neyi ifade eder?Halk arasında fıtık boğulması diye tanımlanan bu durumda, fıtık kesesine girerek sıkışan organların kanlanmaları ve beslenmeleri birkaç saat içinde bozulur ve gangren (çürüme) meydana gelir. Bu da hayati tehlikeyi artırır ve kanlanması bozulan organların çıkarılması gerekir. Acil müdahale gerektiren bu durum organ kaybına neden olabilir. Fıtığın içine giren bağırsağın boğulma ihtimali %5-18’dir. Boğulmuş fıtıkların 2/3’ü bir yaşından küçük çocuklarda görülür. Yaş ne kadar küçükse boğulma riski o kadar fazladır. Kızlarda kese içindeki yumurtanın sıkışarak gangren olabilme ihtimali % 27’dir.Fıtık kesesi nedir? Bu kese hangi organları içine alabilir?Kasık kanalı içinde bulunan ve kapanmayan yapıya “fıtık kesesi” denir. Kese içine en sık giren organ bağırsaklar ve omentumdur. Sağ tarafta appendiks de kesenin içine girebilir. Kız çocuklarında ise, yumurtalık da kese içerisinde bulunabilir.Çocuklarda kasık fıtığı en çok hangi yaşlarda görülür?Çocuklarda kasık fıtığı, doğumdan başlayarak her yaşta görülebilir. Üçte birinin tanısı ilk 6 ay içerisinde konulur. %90'ı 2 yaşından önce bulgu verir. Sağ tarafta görülme sıklığı % 60, sol tarafta %30, iki tarafta ise % 5-10 arasında değişir. Erken doğmuş ve kilosu düşük bebeklerde kasık fıtığı daha sık görülür. Erken doğmuş çocuklarda bu oran %30’a kadar çıkabilir. Erkeklerde rastlanma oranı kızlarda görülme oranına göre daha fazladır. Kasık fıtığına erkeklerde, erken doğanlarda, düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, inmemiş testis, kalça çıkığı, bağ dokusu hastalıkları ve ailede fıtık öyküsü olan çocuklarda daha sık rastlanır.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı kısırlığa yol açar mı?Kasık fıtığı tedavisinde gecikme testislere zarar verebilir. Öncelikle, fıtığın sıkışıp boğulması, testise ait damarlara baskı yaparak, yumurtanın olumsuz etkilenmesini normal gelişmesini bozabilir veya kanlanmasını bozarak gangrene sebebiyet verip, testis kaybına neden olabilir. Diğer ve daha önemli bir kısırlık nedeni de bu operasyonun deneyimsiz ellerde, yetişkin fıtık ameliyatındaki gibi yöntemlerle ameliyat edilmesiyle oluşan testis zararlarıdır. O nedenle bu ameliyatlar, mutlaka deneyimli çocuk cerrahları tarafından yapılmalıdır.Çocuklarda görülen kasık fıtığı, yetişkinlerden farklı mıdır?Çocuklardaki kasık fıtığı hem oluşumu, hem de ameliyat tekniği olarak yetişkinlerden farklılık gösterir. Çocuk fıtıkları doğumsal sebeplerle ortaya çıkar. Normalde doğumdan sonra kapanması gereken kasık kanalının açık kalması sonucu meydana gelir. Erişkinlerde ise, kasık kanalını oluşturan yapılarda oluşan bir zayıflık söz konusudur. Erişkinlerde ıkınma, kilo, kronik kabızlık ya da çok sayıda gebelik gibi karın içi basıncını artıran nedenler bu duruma yol açabilir. Bu yüzden, erişkinlerde oluşan fıtıklar sonradan kazanılmıştır. Çocukluk çağı fıtık onarımı erişkine göre daha kolay ve basittir. Erişkinlerde, kanal duvarını sağlamlaştırmak amacıyla destek dikişi ya da yama (greft) koymak gerekebilir. Çocuklarda ise bunlara gerek yoktur. Çocukluk çağı fıtıklarının onarımdan sonra yinelemesi olasılığı çok azdır. Erişkinlerde ise, eğer duvarda zayıflık varsa bu olasılık çok daha yüksektir.Çocuklarda kasık fıtığı neden hemen ameliyat edilmelidir?Kasık fıtığı, tanı konulduğunda ameliyat edilmelidir. Tedavi için beklenmesi gereken bir yaş sınırı yoktur. Operasyona engel bir durum yoksa uygun zamanda yapılmalıdır. İlaç tedavisi veya kendiliğinden iyileşmesi söz konusu değildir. Ameliyat edilmeyen kasık fıtıkları boğulma riski taşırlar. Bu olasılık ilk aylarda en yüksek olup, 6 aydan küçük bebeklerde %60’a kadar ulaşabildiği bildirilmektedir. Yerine tekrar yerleştirilemeyen (redükte edilemeyen) boğulmuş fıtıklarda acilen ameliyat gereklidir. Bu olgulara müdahale edilmediğinde, bağırsak tıkanıklığı belirtileri (kusma, karın şişliği, gaita yapamama, halsizlik ve ağrı); etkilenen bağırsak parçasında ya da testisin damarları ve sperm yolunda beslenme bozukluğu sonucu, organ veya testis kaybı meydana gelebilmektedir. Aynı durum, fıtık kesesi içinde yumurtalığı bulunan kız çocuklarında yumurtalık için de geçerlidir.Çocuklarda kasık fıtığı tekrarlar mı?Fıtığın tekrarlaması ihtimali deneyimli çocuk cerrahları tarafından operasyon yapıldıysa çok düşük bir ihtimaldir. Uzun süre izlemde hem görsel hem de işlevsel olarak herhangi bir sorun ortaya çıkmamaktadır. Öte yandan, sağ ve sol olmak üzere iki kasık kanalımız mevcuttur, bu iki kanal birbirinden bağımsız olarak fıtık oluşturabilir. Dolayısıyla tek taraflı ameliyatlardan sonra öbür kasıkta fıtık olma ihtimali vardır. Özellikle sol tarafta kasık fıtığı varsa, sağ tarafta çok yüksek oranda fıtık ortaya çıkabilir. Ancak bu bir tekrarlama değil diğer kasıkta yeni gelişmedir, yeni bir fıtıktır. Bu ihtimal erkek çocuklarda daha az, kızlarda ise çok daha fazladır. Bu durumda yeniden ameliyat zorunlu olduğu için ameliyat öncesi dikkatli bir değerlendirme yapmak ve aileyi iyi bilgilendirmek gerekir.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatından sonra nelere dikkat edilmelidir?Ameliyattan üç gün sonra hastalar poliklinik kontrole çağrılır. Pansumanı açılır ve açık bırakılır. Ameliyat sonrası ilk bir hafta büyük çocuklar için aşırı aktivite yapmaktan kaçınmaları istenir. Bir hafta sonra banyo önerilir. Dikiş yerlerinde hafif şişlikler olabilir, bu görüntü bir ay içinde kaybolur.Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı hangi anestezi yöntemi ile uygulanır?Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı genel anestezi altında yapılır. | 9,304 |
271 | Hastalıklar | Çocuklarda Obezite | Sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve değişen toplumsal alışkanlıklar nedeniyle çocuklarda obezite dünyada ve ülkemizde hızla artıyor. Bebeklik ve küçük çocukluk döneminden itibaren görülen obezite çocukların ilerleyen dönemlerde pek çok hastalıkla karşılaşmasına yol açıyor. Aynı zamanda psikolojik problemlere de neden olan çocukluk çağı obezitesinin vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi önem taşıyor. Memorial Sağlık Grubu Çocuk Endokrinolojisi Bölümü Uzmanları, çocuklarda obezite ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.Sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve değişen toplumsal alışkanlıklar nedeniyle çocuklarda obezite dünyada ve ülkemizde hızla artıyor. Bebeklik ve küçük çocukluk döneminden itibaren görülen obezite çocukların ilerleyen dönemlerde pek çok hastalıkla karşılaşmasına yol açıyor. Aynı zamanda psikolojik problemlere de neden olan çocukluk çağı obezitesinin vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi önem taşıyor. Memorial Sağlık Grubu Çocuk Endokrinolojisi Bölümü Uzmanları, çocuklarda obezite ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.
Çocuklarda obezite nedir?Obezite yani şişmanlık, vücuttaki yağ miktarının sağlığı bozacak şekilde aşırı artması olarak tanımlanır. Çocukluk çağında obezite sıklığı ülkemiz de dahil tüm dünyada artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde her 3 çocuktan birinin fazla tartılı/şişman olduğu bildirilmektedir. Ülkemizde ise COSI-TUR 2016 çalışması ilkokul 2. sınıf öğrencilerinin %24,9’unun fazla tartılı/şişman olduğunu göstermiştir, bu da yaklaşık her 4 çocuktan birinin kilolu olduğu anlamına gelmektedir.Çocuklukta obezite için risk faktörleri nelerdir?Çocuklarda obezite üzerinde hem genetik, hem de çevresel etmenlerin etkisi vardır. Anne-babadan birinde obezite varlığı çocukta şişmanlık gelişme riskini 2-3 kat, ikisinde birden varsa bu riski 15 kat artırır. Doğum öncesi ve sonrası nedenler, fiziksel aktivitenin yetersizliği, beslenme alışkanlığı, sosyokültürel ve ailesel etmenler, psikososyal faktörler ve kimyasallar gibi ek çevresel etmenler de obezitenin oluşumunda rol oynamaktadır.Çocuklarda obezite tanısı nasıl konulur? Çocuklarda obezite nasıl hesaplanır?Çocuklarda obezite tanısında sıklıkla boy ve vücut ağırlığı değerleri kullanılmaktadır. İki yaşından küçük çocuklarda boya göre ağırlık değerlerine göre tanı konulmaktadır. Daha büyük çocuklarda ise vücut ağırlığı, boyun metre cinsinden karesine bölünerek vücut kitle indeksleri hesaplanır ancak erişkindekinden farklı olarak sabit bir değere göre karar verilmez. Yaş ve cinsiyete göre oluşturulmuş eğrilerde vücut kitle indeksi yüzde değerleri %85 ile %95 arasına denk gelen çocuklar fazla tartılı, %95 ve üzerinde olanlar ise şişman olarak kabul edilir. Yine bu çocuklarda bel çevresi değerleri de organ yağlanması ve metabolik risklerin ortaya konulmasında yardımcı olmaktadır.Çocuklarda obezite tedavisi nasıldır? Genetik yatkınlığın haricinde erken yaşta şişmanlığa neden olan ya da ek bulguların eşik ettiği, nadir genetik hastalıklar da mevcuttur. Bu genetik hastalıkların ya da hormonal bozuklukların şüphe edildiği çocuklar, çocuk endokrinoloji hekimleri tarafından görülmeli ve izlenmelidir. Basit obezitenin söz konusu olduğu durumlarda ise tedavinin en önemli bileşeni yaşam tarzı değişiklikleridir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, uyku saatlerinin düzenlenmesi ve ekran (bilgisayar, televizyon, akıllı telefonlar, v) başında geçirilen sürenin azaltılması önerilen yaşam tarzı değişiklikleri arasındadır. Bazı durumlarda ilaç tedavileri gündeme gelebilir, ancak bu yaşam değişiklikleri uygulanmadığı zaman ilaç tedavisinin de etkinliği sınırlı kalmaktadır. Erişkin dönemde uygulanan bariatrik cerrahi, çocukluk çağında öncelikli tedavi yöntemlerinden biri değildir ve bu konuyla ilgili araştırmalar devam etmektedir. Gelişimini büyük oranda tamamlamış, diğer tedaviler ile gelişme kaydedilemeyen, seçilmiş olgularda gündeme gelebilir ancak çocuk, bu konuda deneyimli, çocuk endokrinoloji dahil gerekli tüm branşların bulunduğu merkezlerce değerlendirilmelidir.Çocuklarda obezite hakkında sık sorulan sorularŞişman çocuk sağlıklı çocuk mu?Bu algı gerçekten de yanlıştır çünkü çocukluk ve ergenlik çağında en sık görülen şişmanlık tipi basit şişmanlıktır. Basit şişmanlık kişinin aldığı ve harcadığı enerji dengesinin bozulması nedeniyle karşımıza çıkar. Bu çocukların beslenme öykülerinde çok miktarda şeker ve şekerli gıda/içecek, yağlı ya da hazır gıda tüketimi vardır. Bazen de porsiyonların büyük olması ya da besin öğelerinin uygun oranlarda alınmaması bu duruma yol açar. Ergenlik öncesi dönemde yaşıtlarına göre uzundurlar ancak ergenliğin erken başlaması ve büyümenin erken sonlanması nedeni ile erişkin boyları olumsuz etkilenebilir. Özellikle de aile bireylerinin ya da bakımı üstlenen kişilerin “Çocuktur, yesin, vücut zamanla kiloyu atar” gibi yaklaşımları şişmanlığın gelişimi ve ağırlaşmasında rol oynamaktadır. Çocukluk çağında şişman olan çocukların önemli bir kısmı erişkin dönemde de şişman kalmaya devam etmektedir.Çocuklarda obezite hastalığı ne tür problemlere neden olur?Çocukluk çağı şişmanlığında kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, kan yağlarında yükseklik, karaciğer yağlanması, diyabet (şeker hastalığı), ortopedik sorunlar, uyku bozuklukları, özgüven kaybı ve sosyal izolasyon gibi sorunlar görülebilmektedir. Her zaman ek tedaviler gerektirmese de ergenlik bulgularının öne kayması ile karşılaşılabilmektedir. Özellikle de obezitenin erişkin dönemde meme, yumurtalık, prostat gibi bazı kanserler için de zemin hazırladığı ve üreme bozukluklarına yol açabildiği unutulmamalıdır. Şişmanlığın bağışıklık sistemi üzerine de olumsuz etkileri olabilmektedir.Çocukluk çağı obezitesi konusunda anne ve babalar nelere dikkat etmelidir?Anne babalar sağlıklı beslenmenin temellerini erken yaşta çocuklarına öğretmelidir ve onları düzenli, sağlıklı beslenmeye alıştırmalıdır. Bunu yaparken sadece söylemek yeterli değildir, mutlaka örnek de olunması gerekir. Çocuklar paketli gıdalar yerine sağlıklı atıştırmalıklara yöneltilmelidir. Şekerli ya da katkı maddeli yiyecek ve içecekler ödül olarak gösterilememelidir. Çocuklar karbonhidrat, protein, yağ, lif, vitamin ve mineralleri dengeli bir şekilde alabilecekleri, yaşlarına uygun porsiyonlarla beslenmelidir. Çocukların düzenli egzersiz yapmalarını sağlamak, uykularını düzenlemek, ekran sürelerini olabildiğince azaltmaya çalışmak ve onlarla oynayarak, onları dinleyip sohbet ederek kaliteli, güzel zaman geçirmek çok önemlidir. Çocuklara evle ilgili işlerde sorumluluk verilebilir.Obez çocuklar nasıl beslenmelidir?Çocuk eğer fazla kilolu ise mutlaka doktora götürülmelidir. Uzmanlar çocuklarda fazla kilonun kaynağını öğrenmek için kapsamlı bir değerlendirme yapmaktadır. Bu değerlendirme hasta öyküsünden hormonal testler ve çeşitli tetkiklere kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Obezite tanısı konulan çocuklar bu konuda deneyimli uzmanlar tarafından takip edilmeli ve beslenme planlamaları da buna göre yapılmalıdır.
Çocuklarda obezite nedir?Obezite yani şişmanlık, vücuttaki yağ miktarının sağlığı bozacak şekilde aşırı artması olarak tanımlanır. Çocukluk çağında obezite sıklığı ülkemiz de dahil tüm dünyada artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde her 3 çocuktan birinin fazla tartılı/şişman olduğu bildirilmektedir. Ülkemizde ise COSI-TUR 2016 çalışması ilkokul 2. sınıf öğrencilerinin %24,9’unun fazla tartılı/şişman olduğunu göstermiştir, bu da yaklaşık her 4 çocuktan birinin kilolu olduğu anlamına gelmektedir.Çocuklukta obezite için risk faktörleri nelerdir?Çocuklarda obezite üzerinde hem genetik, hem de çevresel etmenlerin etkisi vardır. Anne-babadan birinde obezite varlığı çocukta şişmanlık gelişme riskini 2-3 kat, ikisinde birden varsa bu riski 15 kat artırır. Doğum öncesi ve sonrası nedenler, fiziksel aktivitenin yetersizliği, beslenme alışkanlığı, sosyokültürel ve ailesel etmenler, psikososyal faktörler ve kimyasallar gibi ek çevresel etmenler de obezitenin oluşumunda rol oynamaktadır.Çocuklarda obezite tanısı nasıl konulur? Çocuklarda obezite nasıl hesaplanır?Çocuklarda obezite tanısında sıklıkla boy ve vücut ağırlığı değerleri kullanılmaktadır. İki yaşından küçük çocuklarda boya göre ağırlık değerlerine göre tanı konulmaktadır. Daha büyük çocuklarda ise vücut ağırlığı, boyun metre cinsinden karesine bölünerek vücut kitle indeksleri hesaplanır ancak erişkindekinden farklı olarak sabit bir değere göre karar verilmez. Yaş ve cinsiyete göre oluşturulmuş eğrilerde vücut kitle indeksi yüzde değerleri %85 ile %95 arasına denk gelen çocuklar fazla tartılı, %95 ve üzerinde olanlar ise şişman olarak kabul edilir. Yine bu çocuklarda bel çevresi değerleri de organ yağlanması ve metabolik risklerin ortaya konulmasında yardımcı olmaktadır.Çocuklarda obezite tedavisi nasıldır? Genetik yatkınlığın haricinde erken yaşta şişmanlığa neden olan ya da ek bulguların eşik ettiği, nadir genetik hastalıklar da mevcuttur. Bu genetik hastalıkların ya da hormonal bozuklukların şüphe edildiği çocuklar, çocuk endokrinoloji hekimleri tarafından görülmeli ve izlenmelidir. Basit obezitenin söz konusu olduğu durumlarda ise tedavinin en önemli bileşeni yaşam tarzı değişiklikleridir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, uyku saatlerinin düzenlenmesi ve ekran (bilgisayar, televizyon, akıllı telefonlar, v) başında geçirilen sürenin azaltılması önerilen yaşam tarzı değişiklikleri arasındadır. Bazı durumlarda ilaç tedavileri gündeme gelebilir, ancak bu yaşam değişiklikleri uygulanmadığı zaman ilaç tedavisinin de etkinliği sınırlı kalmaktadır. Erişkin dönemde uygulanan bariatrik cerrahi, çocukluk çağında öncelikli tedavi yöntemlerinden biri değildir ve bu konuyla ilgili araştırmalar devam etmektedir. Gelişimini büyük oranda tamamlamış, diğer tedaviler ile gelişme kaydedilemeyen, seçilmiş olgularda gündeme gelebilir ancak çocuk, bu konuda deneyimli, çocuk endokrinoloji dahil gerekli tüm branşların bulunduğu merkezlerce değerlendirilmelidir.Çocuklarda obezite hakkında sık sorulan sorularŞişman çocuk sağlıklı çocuk mu?Bu algı gerçekten de yanlıştır çünkü çocukluk ve ergenlik çağında en sık görülen şişmanlık tipi basit şişmanlıktır. Basit şişmanlık kişinin aldığı ve harcadığı enerji dengesinin bozulması nedeniyle karşımıza çıkar. Bu çocukların beslenme öykülerinde çok miktarda şeker ve şekerli gıda/içecek, yağlı ya da hazır gıda tüketimi vardır. Bazen de porsiyonların büyük olması ya da besin öğelerinin uygun oranlarda alınmaması bu duruma yol açar. Ergenlik öncesi dönemde yaşıtlarına göre uzundurlar ancak ergenliğin erken başlaması ve büyümenin erken sonlanması nedeni ile erişkin boyları olumsuz etkilenebilir. Özellikle de aile bireylerinin ya da bakımı üstlenen kişilerin “Çocuktur, yesin, vücut zamanla kiloyu atar” gibi yaklaşımları şişmanlığın gelişimi ve ağırlaşmasında rol oynamaktadır. Çocukluk çağında şişman olan çocukların önemli bir kısmı erişkin dönemde de şişman kalmaya devam etmektedir.Çocuklarda obezite hastalığı ne tür problemlere neden olur?Çocukluk çağı şişmanlığında kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, kan yağlarında yükseklik, karaciğer yağlanması, diyabet (şeker hastalığı), ortopedik sorunlar, uyku bozuklukları, özgüven kaybı ve sosyal izolasyon gibi sorunlar görülebilmektedir. Her zaman ek tedaviler gerektirmese de ergenlik bulgularının öne kayması ile karşılaşılabilmektedir. Özellikle de obezitenin erişkin dönemde meme, yumurtalık, prostat gibi bazı kanserler için de zemin hazırladığı ve üreme bozukluklarına yol açabildiği unutulmamalıdır. Şişmanlığın bağışıklık sistemi üzerine de olumsuz etkileri olabilmektedir.Çocukluk çağı obezitesi konusunda anne ve babalar nelere dikkat etmelidir?Anne babalar sağlıklı beslenmenin temellerini erken yaşta çocuklarına öğretmelidir ve onları düzenli, sağlıklı beslenmeye alıştırmalıdır. Bunu yaparken sadece söylemek yeterli değildir, mutlaka örnek de olunması gerekir. Çocuklar paketli gıdalar yerine sağlıklı atıştırmalıklara yöneltilmelidir. Şekerli ya da katkı maddeli yiyecek ve içecekler ödül olarak gösterilememelidir. Çocuklar karbonhidrat, protein, yağ, lif, vitamin ve mineralleri dengeli bir şekilde alabilecekleri, yaşlarına uygun porsiyonlarla beslenmelidir. Çocukların düzenli egzersiz yapmalarını sağlamak, uykularını düzenlemek, ekran sürelerini olabildiğince azaltmaya çalışmak ve onlarla oynayarak, onları dinleyip sohbet ederek kaliteli, güzel zaman geçirmek çok önemlidir. Çocuklara evle ilgili işlerde sorumluluk verilebilir.Obez çocuklar nasıl beslenmelidir?Çocuk eğer fazla kilolu ise mutlaka doktora götürülmelidir. Uzmanlar çocuklarda fazla kilonun kaynağını öğrenmek için kapsamlı bir değerlendirme yapmaktadır. Bu değerlendirme hasta öyküsünden hormonal testler ve çeşitli tetkiklere kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Obezite tanısı konulan çocuklar bu konuda deneyimli uzmanlar tarafından takip edilmeli ve beslenme planlamaları da buna göre yapılmalıdır. | 4,948 |
272 | Hastalıklar | Çölyak Hastalığı | Çölyak, glütende bulunan iki ana protein olan glütenin ve gliadinin sindirilememesi sonucu, gliadinin bağırsak mukozasına zarar veren bir bağışıklık tepkisine neden olduğu kronik, kalıtsal bağırsak hastalığıdır. Arpa, çavdar, buğday ve irmik gibi tahıllar çölyak hastalığını tetikleyen ana besinlerdir. Bu besinleri tüketen çölyak hastalarında görülen belirtiler, ishal, hazımsızlık ve şişkinlik, kronik ishal, karın ağrısı, kemik yoğunluğunda azalma, kemik ve eklem ağrıları, depresyon hali ve yorgunluktur.Çölyak, glütende bulunan iki ana protein olan glütenin ve gliadinin sindirilememesi sonucu, gliadinin bağırsak mukozasına zarar veren bir bağışıklık tepkisine neden olduğu kronik, kalıtsal bağırsak hastalığıdır. Arpa, çavdar, buğday ve irmik gibi tahıllar çölyak hastalığını tetikleyen ana besinlerdir. Bu besinleri tüketen çölyak hastalarında görülen belirtiler, ishal, hazımsızlık ve şişkinlik, kronik ishal, karın ağrısı, kemik yoğunluğunda azalma, kemik ve eklem ağrıları, depresyon hali ve yorgunluktur.
Çölyak Hastalığı Nedir?Çölyak hastalığı buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan gluten adlı proteine karşı vücudun verdiği alerjik tepki ile ince bağırsak başlangıç bölgesinin anatomik yapısının değişmesine neden olan emilim bozukluğudur. Çölyak aynı zamanda bir ince bağırsak hastalığıdır.Çölyak Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Çölyak hastaları gluten içerikli besinler tükettiğinde, kronik ishal veya kabızlık, kilo kaybı, midede şişkinlik ve gaz, karın ağrısı, kansızlık ve buna bağlı yorguluk yanı sıra göz kuruluğu gibi belirtiler yaşarlar.Yetişkin hastaların ortalama üçte biri ishal sorunu yaşamaktadır ve belirtiler şu şekilde sıralanabilir: Kilo kaybı Karında şişkinlik Kronik ishal Bulantı, kusma Yorgunluk ve halsizlik Büyüme geriliği ve boy kısalığı Kemik veya eklem ağrısı Kabızlık Açıklanamayan demir eksikliği anemisi Artrit Osteoporoz veya osteopeni (kemik kaybı) Karaciğer ve safra yolları hastalıkları Depresyon veya anksiyete Periferik nöropati (ellerde ve ayaklarda karıncalanma, uyuşma veya ağrı) veya migren Kadınlarda adet düzensizliği, kısırlık veya tekrarlayan düşük Ağız içinde yaralar Ciltte kaşıntılı deri döküntüsü Miktar olarak fazla, sık ve kötü kokan dışkı (gaita)Çölyak Hastalığı Neden Olur?Çölyak hastalığı gluten içeren gıdaların tüketilmesinin ince bağırsağa zarar vermesiyle ortaya çıkan kronik bir sindirim ve bağışıklık bozukluğudur. Buğday, arpa ve çavdarda doğal olarak bulunan bir protein olan gluten, ekmek ve makarna gibi sık tüketilen gıdalarda da bulunur.Çölyak genetik bir hastalıktır. Çölyak hastalığı bulunan kişilerin 1. derece yakınlarının çölyak hastalığına yakalanma olasılığı %10 civarındadır. Tanı ve tedavi geciktikçe yetersiz beslenme ve diğer komplikasyonların gelişme riski de artacaktır. Bazen bir ameliyat, hamilelik, doğum, viral enfeksiyon, şiddetli duygusal stres gibi nedenlerle de çölyak hastalığı ortaya çıkabilir ya da tetiklenebilir.Çölyak Hastalığının Türleri Nelerdir?Çölyak hastalığı, farklı belirtilerle ve çeşitleriyle ortaya çıkabiliyor. Bazı kişilerde belirtiler daha net olurken bazılarında ise hafif bir şekilde seyrediyor. Bu sebeple çölyak hastalığı, tipik (klasik), potansiyel ve sessiz olarak çeşitleniyor.Tipik (klasik) çölyakKlasik olarak da adlandırılan tipik çölyak hastalığı, gluten tüketimi sonrasında ortaya çıkan ve en sık görülen çeşidi olarak bilinir. Kusma, ishal, iştahsızlık, halsizlik, eklem ağrıları ve kaşıntı gibi belirtileri bulunan klasik çölyak hastalığı, 6-24 aylık bebeklerde görülmektedir.Potansiyel çölyak hastalığıBelirtilerini taşımasa bile testler sonucunda çölyak hastası çıkan ve ailesinde çölyak hastası bulunan kişiler, potansiyel çölyak hastasıdır. Bu çölyak çeşidine sahip kişilerin belli aralıklarla uzman doktora görünerek takibini yapması gerekir.Non-çölyak gluten hassasiyetiÇölyak hastalığına benzer belirtiler gösterse bile kanında çölyak hastalığına ilişkin antikor bulunmayan kişilerde non-çölyak gluten hassasiyeti görüşebilir. Bu kişilerin çölyak hastalığında olduğu gibi glutensiz beslenmesi gerekmektedir.Çölyak Hastalığı Tanısı Nasıl Konulur?Hastaların öncelikle gastroenteroloji veya endokrinoloji bölümlerine başvurmaları gerekir. Çölyak hastalığı teşhisini koymak için hekim tarafından kanda glutene karşı antikor seviyesini ölçen testler (antigliadin antikorları, endomisyum antikorları transglutaminaz antikorları) istenmektedir. Eğer bu antikorlardan en az birisi pozitif olursa ince bağırsaktan biyopsi alınması gerekebilir.Çölyak Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Çölyak hastalığının tedavisi, kişinin hayatı boyunca buğday, arpa, çavdar yulaf gibi gluten içeren gıdalardan uzak bir beslenme alışkanlığı elde etmesidir. Az miktarda glutenin bile zarar verebileceğini göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Çeşitli ürünler içerisinde glutene rastlamak mümkün olduğu için marketteki gıdaların içeriklerine dikkatlice bakılmalıdır. Tek etkin tedavi yöntemi olduğundan glutensiz diyet yaşam boyu sürdürülmelidir.Diyete başlanılmasıyla birlikte 24 saat içerisinde klinik bulgular düzelir, iştah açılır, birkaç ayda kilo alımı sağlanır, 3-14 gün içinde bağırsak mukozasındaki hasarın ilerlemesi önlenir ve çocuklarda 3-6 ay, yetişkinlerde 1-2 yıl sürede tamamen iyileşmesi ve besinlerin emiliminin başlaması gerçekleşir. Ayrıca enerjiyi artırmak için bebeklerde mamalara, çocuk ve yetişkinlerde yemeklere orta zincirli yağ asitleri eklenebilir.Gluten içeren besinler nelerdir? Hamur ürünlerinde; ekmek, simit, lavaş ve pide gibi, Kek ve pasta ürünlerinde, Malt içeren yiyecek ve içeceklerde, İşlenmiş et, cips ve patates kızartmasında, Kuruyemişlerde, Bulgur, kuskus ve makarnalarda, Salata soslarında gluten bulunur.Gluten içermeyen besinler nelerdir? Tüm sebzeler, Tüm meyveler, Tüm bakliyatlar, Tüm katkısız katı ve sıvı yağlar, Yumurta, Bal, reçel, Zeytin, et, balık, tavuk, (bu ürünler katkılı olmadıkları gibi daha önce unla kızartılmış bir yağda kızartılıp işleme tabi tutulmamalıdır) Una batırılmamış konserve çeşitleri, Mısır, pirinç, patates gibi besinler ile birlikte unları, Kestane unu, nohut unu, soya unu, üzüm çekirdeği unu, Evde çekilmiş güvenli baharatlar. Çölyak hastalarının tüketmemesi gereken besinler nelerdir? Buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi hububat ve işlenmiş bazı ürünler, Galeta unu ile kızartılmış tavuk, balık gibi et ürünleri, Malt kullanılan içecekler, Gluten içeren hazır çorbalar, köfte, pane harçları gibi hazır çeşniler Sirke, çikolata, puding, sakız, ketçap, mayonez, dondurma gibi gıdaların gluten içerenleri, Tuzlu, soslu kuruyemişler, glutenle yapıştırıldığı için yasaktır. Ancak bunların glutenle işlem görmemiş hali, gluten içermeyen kuruyemişler serbesttir.Gluten diyetlerinde ek olarak nelere dikkat edilmelidir? Doğal gıdalara önem verilmelidir. (süt-et-balık-yumurta-sebze-kurubaklagil-pirinç-mısır-patates) Dışarıda yemek yerken dikkatli seçimler yapılmalıdır. Buğday unu karışık mısır unu, pirinç ununa dikkat edilmelidir. Etiketsiz gıda tüketiminde çok dikkatli olunmalıdır. İlaçlar, kozmetik ürünleri, şampuan, kremler vb. gluten içerikleri yönünden dikkatli kullanılmalıdır Pişirme ve hazırlık aşamasında güvenli gıdaların glutenli gıdalarla bulaş olmamasına dikkat edilmelidir.Çölyak Hastalığı Hangi Sağlık Sorunlarına Neden Olur?Çölyak hastalığı, tüm besinlerin kimyasal sindiriminden sorumlu olan ince bağırsağın iç yüzeyindeki bağırsak boşluğuna doğru kıvrımlar oluşturan villus yapısının anatomik olarak değişmesi sonucu ortaya çıkan bağırsak hastalığıdır. Bu bozukluk sebebiyle çölyak hastaları semptomları alevlendirmemek için glutensiz beslenmelidir. Gluten içeren gıdalar tüketen çölyak hastalarının, bağırsak mukozası tahrip olur ve uzun vadede bağırsakları geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görür.Çölyak Hastaları için Ekmek TarifiÇölyak hastalarının rahatlıkla tüketebileceği ekmek tarifi vardır. Ekmek yapmak için mısır unu, pirinç unu ve nohut ununu karıştırabilirsiniz veya sadece mısır unu ile de yapabilirsiniz.Malzemeler: (2 somun ekmek için) 500 gr glutensiz un (1 paket) veya mısır unu veya un karışımı (pirinç, mısır, nohut) 1 paket yaş maya 2 su bardağı ılık su (400 ml) 1 çay bardağı yoğurt 2 yemek kaşığı sıvı yağ veya tereyağı 1 çay kaşığı tuzYapılışı: Karıştırma kabının içine un, maya, yoğurt ve tuzu koyunuz ve karıştırınız. Karışıma su ve yağ ilave ediniz. Mikser kullanarak önce yavaş hızda 2 dakika sonra orta hızda 2 dakika çırpınız. Sulu hamuru 2 eşit parçaya bölerek yağlı kalıba yayınız. Temiz bir bezle üzerini kapatıp, sıcak bir yerde kabarması için 30-60 dakika dinlendiriniz. Önceden 220 C ısıtılmış fırında 25 dakika pişiriniz. Kalıptan çıkartıp soğutunuz.Saklanması: Somunları, soğuduğunda 1 naylon torbaya koyarak paketleyiniz.Dondurulması: Ekmek, 1 seferde yenilecek miktarlarda bölünerek buzdolabı poşetlerine konur ve derin dondurucuda muhafaza edilir.Çölyak Hastalığı Diyet Listesi ÖnerisiKahvaltı: Şekersiz çay 1 dilim beyaz peynir veya 1 dilim kaşar peyniri (30 gr) 1 adet haşlanmış yumurta 7 adet zeytin veya 3 adet ceviz içi ya da 7 adet badem/fındık/fıstık Domates- salatalık- yeşillik ( yağsız-sınırsız) 2 dilim glutensiz ekmek (mısır ekmeği)Ara Öğün: 1 sade kahve veya 1 kupa yeşil çay 1 porsiyon meyve 2 tüm ceviz içiÖğlen: 1 kepçe çorba (unsuz, şehriye veya kesme çorba içermeyen) 4 köfte büyüklüğü kadar (100-120 gr) ızgara veya haşlama et/ tavuk/ balık veya 8 yemek kaşığı kurubaklagil Bol yeşillikli mevsim salata 1 bardak ayran veya 2 yemek kaşığı yoğurt 2 dilim glutensiz ekmek (mısır ekmeği)Ara Öğün: 1 kupa yeşil çay 1 porsiyon meyve Yarım çay bardağı leblebiAkşam: 1 kepçe unsuz çorba(yayla/tarhana hariç) veya 3 kaşık pirinç pilavı 8-10 yemek kaşığı sebze yemeği 1 kase yoğurt Bol yeşillikli salata 2 ince dilim ekmekGece Ara Öğünü: 1 porsiyon meyve + 2 adet ceviz içi 1 su bardağı sütÇölyak Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularDermatitis Herpetiformis nedir?Dermatitis Herpetiformis, çavdar, arpa, yulaf gibi tahıllarda bulunan gluten hassasiyeti neden ile ciltte kaşıntılı kabarcıklara neden olan deri hastalığıdır.Çölyak hastaları gluten tüketirse ne olur?Glutenin vücutta sindirilememesi sonucu, karın ağrısı, ishal, kusma, kabızlık, şişkinlik, yorgunluk ve cilt yaraları gibi semptomlar ortaya çıkar.Çölyak hastalığına hangi bölüm bakar?Çölyak hastalığı için Gastroenteroloji tıbbi birimine başvurabilirsiniz.Çölyak hastalığı genetik midir?Çölyak hastalığı, yaşam boyu devam eden genetik bir rahatsızlıktır. Yaşam boyu süren gıda alerjisi olarak tanımlanabilir.Gluten içerikli besinler tüketen hastalarda uzun vadede ne gibi sorunlar ortaya çıkar?Malabsorbsiyon, büyüme geriliği, hipokrom mikrositer anemi, megaloblastik anemi, kalsiyum ve K vitamini eksikliği, otoimmün hastalıkların prevelansında artış, osteoporoz, kısırlık, düşük, depresyon, lenfoma, kalın ve ince bağırsak kanserlerine yol açabilmektedir.Çölyak hastalığı cilt belirtileri nelerdir?Çölyak hastalarında kırmızı döküntüler ve kaşıntı meydana gelebilir. Aşırı kuru cilt tipi çölyak hastalığının cilt belirtileri arasında yer alır.Çölyak hastalığı doğuştan mıdır?Çölyak hastalığı genetik bir hastalık olduğu gibi sonradan da ortaya çıkabilir. Stres, enfeksiyon gibi sebeplerden dolayı oluşabilmektedir.Çölyak hangi organı etkiler?Çölyak hastalığı, içerisinde gluten bulunan besinlerin tüketimiyle ince bağırsağın zarar görmesinden dolayı oluşur. İnce bağırsak bu noktada en çok etkilenen organ olarak açıklanabilir.
Çölyak Hastalığı Nedir?Çölyak hastalığı buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan gluten adlı proteine karşı vücudun verdiği alerjik tepki ile ince bağırsak başlangıç bölgesinin anatomik yapısının değişmesine neden olan emilim bozukluğudur. Çölyak aynı zamanda bir ince bağırsak hastalığıdır.Çölyak Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Çölyak hastaları gluten içerikli besinler tükettiğinde, kronik ishal veya kabızlık, kilo kaybı, midede şişkinlik ve gaz, karın ağrısı, kansızlık ve buna bağlı yorguluk yanı sıra göz kuruluğu gibi belirtiler yaşarlar.Yetişkin hastaların ortalama üçte biri ishal sorunu yaşamaktadır ve belirtiler şu şekilde sıralanabilir:Çölyak Hastalığı Neden Olur?Çölyak hastalığı gluten içeren gıdaların tüketilmesinin ince bağırsağa zarar vermesiyle ortaya çıkan kronik bir sindirim ve bağışıklık bozukluğudur. Buğday, arpa ve çavdarda doğal olarak bulunan bir protein olan gluten, ekmek ve makarna gibi sık tüketilen gıdalarda da bulunur.Çölyak genetik bir hastalıktır. Çölyak hastalığı bulunan kişilerin 1. derece yakınlarının çölyak hastalığına yakalanma olasılığı %10 civarındadır. Tanı ve tedavi geciktikçe yetersiz beslenme ve diğer komplikasyonların gelişme riski de artacaktır. Bazen bir ameliyat, hamilelik, doğum, viral enfeksiyon, şiddetli duygusal stres gibi nedenlerle de çölyak hastalığı ortaya çıkabilir ya da tetiklenebilir.Çölyak Hastalığının Türleri Nelerdir?Çölyak hastalığı, farklı belirtilerle ve çeşitleriyle ortaya çıkabiliyor. Bazı kişilerde belirtiler daha net olurken bazılarında ise hafif bir şekilde seyrediyor. Bu sebeple çölyak hastalığı, tipik (klasik), potansiyel ve sessiz olarak çeşitleniyor.Tipik (klasik) çölyakKlasik olarak da adlandırılan tipik çölyak hastalığı, gluten tüketimi sonrasında ortaya çıkan ve en sık görülen çeşidi olarak bilinir. Kusma, ishal, iştahsızlık, halsizlik, eklem ağrıları ve kaşıntı gibi belirtileri bulunan klasik çölyak hastalığı, 6-24 aylık bebeklerde görülmektedir.Potansiyel çölyak hastalığıBelirtilerini taşımasa bile testler sonucunda çölyak hastası çıkan ve ailesinde çölyak hastası bulunan kişiler, potansiyel çölyak hastasıdır. Bu çölyak çeşidine sahip kişilerin belli aralıklarla uzman doktora görünerek takibini yapması gerekir.Non-çölyak gluten hassasiyetiÇölyak hastalığına benzer belirtiler gösterse bile kanında çölyak hastalığına ilişkin antikor bulunmayan kişilerde non-çölyak gluten hassasiyeti görüşebilir. Bu kişilerin çölyak hastalığında olduğu gibi glutensiz beslenmesi gerekmektedir.Çölyak Hastalığı Tanısı Nasıl Konulur?Hastaların öncelikle gastroenteroloji veya endokrinoloji bölümlerine başvurmaları gerekir. Çölyak hastalığı teşhisini koymak için hekim tarafından kanda glutene karşı antikor seviyesini ölçen testler (antigliadin antikorları, endomisyum antikorları transglutaminaz antikorları) istenmektedir. Eğer bu antikorlardan en az birisi pozitif olursa ince bağırsaktan biyopsi alınması gerekebilir.Çölyak Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?Çölyak hastalığının tedavisi, kişinin hayatı boyunca buğday, arpa, çavdar yulaf gibi gluten içeren gıdalardan uzak bir beslenme alışkanlığı elde etmesidir. Az miktarda glutenin bile zarar verebileceğini göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Çeşitli ürünler içerisinde glutene rastlamak mümkün olduğu için marketteki gıdaların içeriklerine dikkatlice bakılmalıdır. Tek etkin tedavi yöntemi olduğundan glutensiz diyet yaşam boyu sürdürülmelidir.Diyete başlanılmasıyla birlikte 24 saat içerisinde klinik bulgular düzelir, iştah açılır, birkaç ayda kilo alımı sağlanır, 3-14 gün içinde bağırsak mukozasındaki hasarın ilerlemesi önlenir ve çocuklarda 3-6 ay, yetişkinlerde 1-2 yıl sürede tamamen iyileşmesi ve besinlerin emiliminin başlaması gerçekleşir. Ayrıca enerjiyi artırmak için bebeklerde mamalara, çocuk ve yetişkinlerde yemeklere orta zincirli yağ asitleri eklenebilir.Gluten içeren besinler nelerdir?Gluten içermeyen besinler nelerdir?Çölyak hastalarının tüketmemesi gereken besinler nelerdir?Gluten diyetlerinde ek olarak nelere dikkat edilmelidir?Çölyak Hastalığı Hangi Sağlık Sorunlarına Neden Olur?Çölyak hastalığı, tüm besinlerin kimyasal sindiriminden sorumlu olan ince bağırsağın iç yüzeyindeki bağırsak boşluğuna doğru kıvrımlar oluşturan villus yapısının anatomik olarak değişmesi sonucu ortaya çıkan bağırsak hastalığıdır. Bu bozukluk sebebiyle çölyak hastaları semptomları alevlendirmemek için glutensiz beslenmelidir. Gluten içeren gıdalar tüketen çölyak hastalarının, bağırsak mukozası tahrip olur ve uzun vadede bağırsakları geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görür.Çölyak Hastaları için Ekmek TarifiÇölyak hastalarının rahatlıkla tüketebileceği ekmek tarifi vardır. Ekmek yapmak için mısır unu, pirinç unu ve nohut ununu karıştırabilirsiniz veya sadece mısır unu ile de yapabilirsiniz.Malzemeler: (2 somun ekmek için)Yapılışı: Saklanması: Somunları, soğuduğunda 1 naylon torbaya koyarak paketleyiniz.Dondurulması: Ekmek, 1 seferde yenilecek miktarlarda bölünerek buzdolabı poşetlerine konur ve derin dondurucuda muhafaza edilir.Çölyak Hastalığı Diyet Listesi ÖnerisiKahvaltı: Ara Öğün:Öğlen:Ara Öğün:Akşam:Gece Ara Öğünü: Çölyak Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularDermatitis Herpetiformis nedir?Dermatitis Herpetiformis, çavdar, arpa, yulaf gibi tahıllarda bulunan gluten hassasiyeti neden ile ciltte kaşıntılı kabarcıklara neden olan deri hastalığıdır.Çölyak hastaları gluten tüketirse ne olur?Glutenin vücutta sindirilememesi sonucu, karın ağrısı, ishal, kusma, kabızlık, şişkinlik, yorgunluk ve cilt yaraları gibi semptomlar ortaya çıkar.Çölyak hastalığına hangi bölüm bakar?Çölyak hastalığı için Gastroenteroloji tıbbi birimine başvurabilirsiniz.Çölyak hastalığı genetik midir?Çölyak hastalığı, yaşam boyu devam eden genetik bir rahatsızlıktır. Yaşam boyu süren gıda alerjisi olarak tanımlanabilir.Gluten içerikli besinler tüketen hastalarda uzun vadede ne gibi sorunlar ortaya çıkar?Malabsorbsiyon, büyüme geriliği, hipokrom mikrositer anemi, megaloblastik anemi, kalsiyum ve K vitamini eksikliği, otoimmün hastalıkların prevelansında artış, osteoporoz, kısırlık, düşük, depresyon, lenfoma, kalın ve ince bağırsak kanserlerine yol açabilmektedir.Çölyak hastalığı cilt belirtileri nelerdir?Çölyak hastalarında kırmızı döküntüler ve kaşıntı meydana gelebilir. Aşırı kuru cilt tipi çölyak hastalığının cilt belirtileri arasında yer alır.Çölyak hastalığı doğuştan mıdır?Çölyak hastalığı genetik bir hastalık olduğu gibi sonradan da ortaya çıkabilir. Stres, enfeksiyon gibi sebeplerden dolayı oluşabilmektedir.Çölyak hangi organı etkiler?Çölyak hastalığı, içerisinde gluten bulunan besinlerin tüketimiyle ince bağırsağın zarar görmesinden dolayı oluşur. İnce bağırsak bu noktada en çok etkilenen organ olarak açıklanabilir. | 7,203 |
273 | Hastalıklar | Deli Dana Hastalığı | Halk arasında deli dana hastalığı olarak bilinen Creutzfeldt-Jakob hastalığı (CJD), başta sığır olmak üzere hayvanlarda bulunan ve insanlara bulaşabilen bir beyin dokusu iltihabı rahatsızlığı olarak biliniyor. Vücutta bulunan prion proteininin mutasyon geçirmesi ile başlayan deli dana hastalığı, beyin dokusunda iltihaba neden oluyor. Bunamaya ve hayati riske neden olan dejeneratif bir beyin bozukluğu olan deli dana hastalığının semptomları Alzheimer ya da diğer demans benzeri beyin bozukluklarının semptomları ile benzer olabiliyor. Ancak kuluçka süresi 40 yılı bile bulan deli dana hastalığı belirtilerinin oraya çıkmasıyla çok daha hızlı bir şekilde ilerliyor. Herhangi bir tedavisi bulunmayan, insandan insana bulaşıcılığına dair herhangi bir kanıt olmayan deli daha hastalığı hastanın hayatını kaybetmesine neden oluyor. Halk arasında deli dana hastalığı olarak bilinen Creutzfeldt-Jakob hastalığı (CJD), başta sığır olmak üzere hayvanlarda bulunan ve insanlara bulaşabilen bir beyin dokusu iltihabı rahatsızlığı olarak biliniyor. Vücutta bulunan prion proteininin mutasyon geçirmesi ile başlayan deli dana hastalığı, beyin dokusunda iltihaba neden oluyor. Bunamaya ve hayati riske neden olan dejeneratif bir beyin bozukluğu olan deli dana hastalığının semptomları Alzheimer ya da diğer demans benzeri beyin bozukluklarının semptomları ile benzer olabiliyor. Ancak kuluçka süresi 40 yılı bile bulan deli dana hastalığı belirtilerinin oraya çıkmasıyla çok daha hızlı bir şekilde ilerliyor. Herhangi bir tedavisi bulunmayan, insandan insana bulaşıcılığına dair herhangi bir kanıt olmayan deli daha hastalığı hastanın hayatını kaybetmesine neden oluyor.
Deli dana hastalığı ( Creutzfeldt-Jakob hastalığı- CJD) nedir?Deli dana hastalığı ilk olarak 1990’lı yıllarda Avrupa’da Birleşik Krallık’ta teşhis edilmiş, sığırlarda rastlanılan ve insanlara da bulaşabilen beynin süngerleşmesine neden olabilen beyin dokusu iltihabı hastalığıdır. Deli daha hastalığı herhangi bir bakteri ya da virüsle ortaya çıkan bir rahatsızlık değildir. Virüslerden daha basit bir yapıya sahip olan ve vücutta bulunan prion proteinin farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. 35-40 yıl gibi uzun bir kuluçka süresi olan deli dana hastalığının insanda görülen türü Creutzfeldt-Jakob hastalığı (CJH) olarak adlandırılmaktadır. Semptomları ortaya çıktıktan sonra hızlı bir şekilde ilerleyen deli dana hastalığı, beyin içerisinde boşluklar oluşturarak beynin süngerimsi bir yapıya dönmesine neden olmaktadır. Herhangi bir tedavisi bulunmayan ve semptomları ortaya çıktıktan sonra hastada fonksiyon kayıplarına neden olan deli dana hastalığı ölümle sonuçlanmaktadır.Deli dana hastalığının türleri nelerdir?Deli dana hastalığının 4 türü mevcuttur. Sporadik form: Deli dana hastalığının %85 gibi büyük çoğunluğu sporadik hastaları oluşturmaktadır. Sporadik alt türünün nedeni vücutta bulunan prion proteinlerinin mutasyon geçirmesinden kaynaklanmaktadır. Genetik form: Deli dana tanısı almış hastaların %15’inin ailesinde bu hastalık tespit edilmiştir. İyatrojenik form: Kornea, deri nakli ya da kontamine ( bulaş olan) aletlerle beyin ameliyatı geçiren kişilerde oluşan deli dana hastalığı türüdür. Varyant formu: Enfekte sığır eti tüketen kişilerde görülen deli dana hastalığı türüdür.Deli dana hastalığının belirtileri nelerdir?Deli dana hastalığının kuluçka süresi uzun olabilir. Bu süre bazen 35-40 yılı bulabilir. Ancak deli dana hastalığının belirtilerin ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren rahatsızlık çok hızlı ilerleyerek hastanın beyin hücreleri zarar görmeye başlar. Bu durum da hastanın durumunun ani ve hızlı bir şekilde kötüleşmesine neden olur. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastalarda genellikle birkaç ay içinde hızlı bir şekilde zihinsel bozulmaya neden olabilen deli dana hastalığının erken şikayetleri ve semptomları şunlardır; Kişilik değişiklikleri Hafıza kaybı Düşünmenin bozulması Bulanık görme yada körlük Uykusuzluk Koordinasyonsuzluk Konuşmada zorluk Yutma güçlüğü Ani ve sarsıntılı hareketlerDeli dana hastalığı ilerledikçe zihinsel belirtileri daha da kötüleşerek hastanın komaya girmesine neden olur. Bu durumdaki hastalar yaklaşık bir yıl içerisinde kalp yetmezliği, akciğer yetmezliği, pnömoni ya da çeşitli enfeksiyonlar nedeniyle hayatını kaybeder.Deli dana hastalığı nasıl bulaşır? Risk faktörleri nelerdir?Deli dana hastalığının öksürme, hapşırma, dokunma veya cinsel temas yoluyla bulaşmadığı kesin olarak bilinmektedir. Ancak uzun kuluçka dönemi nedeniyle henüz bulaşma yöntemi veya nedenleri henüz tam olarak bilinmemektedir. Günümüzde de çok sık görülmeyen deli dana hastalığının bu nedenlerden kaynaklandığı düşünülmektedir; Deli dana hastalığı teşhisi konulan hastaların çoğunda hastalığın neden kaynaklandığı net olarak bilinmez. Rahatsızlığın belirgin bir sebep olmadan geliştiği düşünülmektedir. Deli dana hastalığı teşhisi alan hastaların yarıya yakınının ailesinde hastalık öyküsüne rastlanmıştır. Bu nedenle hastalığın genetik mutasyon için pozitif ilişkileri olduğu tahmin edilmektedir. Deli dana hastalığı teşhisi konulan hastaların bazılarında kornea veya deri naklinden sonra enfekte olduğu görülmüştür. Ayrıca bazı kişilerde kontamine aletlerle beyin ameliyatı geçirdikten sonra deli dana hastalığı geliştiği belirlenmiştir. Çünkü vücutta bulunan ve anormal yapıya dönüşen prionlar standart temizleme yöntemleri ile yok edilememektedir. Vücudunda anormal pionlar olan kişilerde deli dana hastalığı gelişmektedir. Deli dana tanısı almış bazı hastaların enfekte olmuş sığır eti tüketmesinden kaynaklandığı tespit edilmiştir.Deli dana hastalığı nasıl teşhis edilir?Kuluçka süresi 35-40 yıl gibi uzun zaman sürdüğü için deli dana hastalığı erken bir dönemde belirlenememektedir. Hastadaki görülen nörolojik ve psikolojik belirtiler, kapsamında kesin tanı konulması için elektroensefalografi (EEG), periyodik keskin dalga gözlenmesi, beyin omurilik sıvısı (BOS) difüzyon ağırlıklı MRG çekilmektedir. Ancak EEG beyin anormalliklerini gösterir fakat tüm tiplerini teşhis edememektedir. Bu nedenle BOS yöntemi ile daha kesin sonuçlara ulaşılabilmektedir. Manyetik rezonans görüntüleme tekniğiyle(MRI) ile hastalığa %90 oranında teşhis konulabilmektedir. Ancak hastalığın nonspesifik nörolojik ve psikiyatrik bulgular içermesi nedeni ile teşhisi kesinleştirmek için beyin dokusundan biyopsi yapılmaktadır.Deli dana hastalığının tedavi yöntemleri nelerdir?Deli dana hastalığın bilinen kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastalığın tedavisine yönelik çalışmalar uzun süredir devam etmektedir. Tanı alan hastaların ağrılarını azaltmak, kas kasılmalarını rahatlatmak ve hastalık sürecini konforlu geçirmelerini sağlamak için bazı tedaviler uygulanarak şikayetler en aza indirilmeye çalışılmaktadır.Deli Dana Hastalığı İle İlgili Sık Sorulan SorularDeli dana hastalığı insandan insana bulaşır mı?Deli dana hastalığının kesin bulaşma nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak öksürük, hapşırma, dokunma veya cinsel temas yoluyla bulaşan bir hastalık olmadığı bilinmektedir. Kendiliğinden gelişebildiği gibi enfekte sığır eti, genetik nedenler ya da kontamine aletlerle yapılan cerrahi işlemler sonucu bulaştığı tahmin edilmektedir.Deli dana hastalığı nasıl ilerler?Deli dana hastalığı günümüzde çok sık görülmemektedir. Tüm dünyada milyonda bir görülen ve semptomları ortaya çıkıktan sonra hızlı seyreden bir beyin iltihabı hastalığıdır. Hastalığın kuluçka süresinin uzun olması ve klinik özelliklerindeki çeşitlilik nedeniyle genellikle erken tanı konulamamaktadır. Deli dana hastalığı uzun süren kuluçka dönemi nedeniyle çoğunlukla 60’lı yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Deli dana hastalığın ilk evresi hastada öncelikle depresyon, uyku bozukluğu, iştah bozukluğu, hafıza kaybı gibi kişilik değişiklikleri ile ortaya çıkarken ilerleyen dönemlerde demans gibi nörolojik bulgular ile devam emektedir. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hızlı bir şekilde ilerleyen deli dana hastalığı, hastanın bunama sürecine girmesine neden olarak konuşama ve yürüme zorlukları, kas seğirmeleri, kramplara neden olur. Beyin dokuları hızla zarar gören hasta fiziksel ve mental fonksiyonlarını tamamen kaybedebilir.Deli dana hastalığı ölümcül bir hastalık mıdır?Deli dana hastalığı erken teşhis edilemeyen, hastalık belirti vermeye başladığı zaman tanı konulan bir rahatsızlıktır. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hasta 6-12 ay gibi kısa sürede tüm vücut fonksiyonlarını yitirerek hayatını kaybetmektedir.Deli dana hastalığı nasıl önlenir?Deli dana hastalığına neden olan prion proteini pişirmek, yıkamak, kaynatmak gibi mutasyondan kaçınma yöntemleri ile temizlenmemekte ve düzelmemektedir. Başta sağlık çalışanları olmak üzere enfekte hastaya yakın olan kişilerin mutlaka eldiven kullanması, kesiklerle temastan kaçınılması, tek kullanımlık kıyafetler kullanması gerekir.
Deli dana hastalığı ( Creutzfeldt-Jakob hastalığı- CJD) nedir?Deli dana hastalığı ilk olarak 1990’lı yıllarda Avrupa’da Birleşik Krallık’ta teşhis edilmiş, sığırlarda rastlanılan ve insanlara da bulaşabilen beynin süngerleşmesine neden olabilen beyin dokusu iltihabı hastalığıdır. Deli daha hastalığı herhangi bir bakteri ya da virüsle ortaya çıkan bir rahatsızlık değildir. Virüslerden daha basit bir yapıya sahip olan ve vücutta bulunan prion proteinin farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. 35-40 yıl gibi uzun bir kuluçka süresi olan deli dana hastalığının insanda görülen türü Creutzfeldt-Jakob hastalığı (CJH) olarak adlandırılmaktadır. Semptomları ortaya çıktıktan sonra hızlı bir şekilde ilerleyen deli dana hastalığı, beyin içerisinde boşluklar oluşturarak beynin süngerimsi bir yapıya dönmesine neden olmaktadır. Herhangi bir tedavisi bulunmayan ve semptomları ortaya çıktıktan sonra hastada fonksiyon kayıplarına neden olan deli dana hastalığı ölümle sonuçlanmaktadır.Deli dana hastalığının türleri nelerdir?Deli dana hastalığının 4 türü mevcuttur.Deli dana hastalığının belirtileri nelerdir?Deli dana hastalığının kuluçka süresi uzun olabilir. Bu süre bazen 35-40 yılı bulabilir. Ancak deli dana hastalığının belirtilerin ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren rahatsızlık çok hızlı ilerleyerek hastanın beyin hücreleri zarar görmeye başlar. Bu durum da hastanın durumunun ani ve hızlı bir şekilde kötüleşmesine neden olur. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastalarda genellikle birkaç ay içinde hızlı bir şekilde zihinsel bozulmaya neden olabilen deli dana hastalığının erken şikayetleri ve semptomları şunlardır;Deli dana hastalığı ilerledikçe zihinsel belirtileri daha da kötüleşerek hastanın komaya girmesine neden olur. Bu durumdaki hastalar yaklaşık bir yıl içerisinde kalp yetmezliği, akciğer yetmezliği, pnömoni ya da çeşitli enfeksiyonlar nedeniyle hayatını kaybeder.Deli dana hastalığı nasıl bulaşır? Risk faktörleri nelerdir?Deli dana hastalığının öksürme, hapşırma, dokunma veya cinsel temas yoluyla bulaşmadığı kesin olarak bilinmektedir. Ancak uzun kuluçka dönemi nedeniyle henüz bulaşma yöntemi veya nedenleri henüz tam olarak bilinmemektedir. Günümüzde de çok sık görülmeyen deli dana hastalığının bu nedenlerden kaynaklandığı düşünülmektedir;Deli dana hastalığı nasıl teşhis edilir?Kuluçka süresi 35-40 yıl gibi uzun zaman sürdüğü için deli dana hastalığı erken bir dönemde belirlenememektedir. Hastadaki görülen nörolojik ve psikolojik belirtiler, kapsamında kesin tanı konulması için elektroensefalografi (EEG), periyodik keskin dalga gözlenmesi, beyin omurilik sıvısı (BOS) difüzyon ağırlıklı MRG çekilmektedir. Ancak EEG beyin anormalliklerini gösterir fakat tüm tiplerini teşhis edememektedir. Bu nedenle BOS yöntemi ile daha kesin sonuçlara ulaşılabilmektedir. Manyetik rezonans görüntüleme tekniğiyle(MRI) ile hastalığa %90 oranında teşhis konulabilmektedir. Ancak hastalığın nonspesifik nörolojik ve psikiyatrik bulgular içermesi nedeni ile teşhisi kesinleştirmek için beyin dokusundan biyopsi yapılmaktadır.Deli dana hastalığının tedavi yöntemleri nelerdir?Deli dana hastalığın bilinen kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastalığın tedavisine yönelik çalışmalar uzun süredir devam etmektedir. Tanı alan hastaların ağrılarını azaltmak, kas kasılmalarını rahatlatmak ve hastalık sürecini konforlu geçirmelerini sağlamak için bazı tedaviler uygulanarak şikayetler en aza indirilmeye çalışılmaktadır.Deli Dana Hastalığı İle İlgili Sık Sorulan SorularDeli dana hastalığı insandan insana bulaşır mı?Deli dana hastalığının kesin bulaşma nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak öksürük, hapşırma, dokunma veya cinsel temas yoluyla bulaşan bir hastalık olmadığı bilinmektedir. Kendiliğinden gelişebildiği gibi enfekte sığır eti, genetik nedenler ya da kontamine aletlerle yapılan cerrahi işlemler sonucu bulaştığı tahmin edilmektedir.Deli dana hastalığı nasıl ilerler?Deli dana hastalığı günümüzde çok sık görülmemektedir. Tüm dünyada milyonda bir görülen ve semptomları ortaya çıkıktan sonra hızlı seyreden bir beyin iltihabı hastalığıdır. Hastalığın kuluçka süresinin uzun olması ve klinik özelliklerindeki çeşitlilik nedeniyle genellikle erken tanı konulamamaktadır. Deli dana hastalığı uzun süren kuluçka dönemi nedeniyle çoğunlukla 60’lı yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Deli dana hastalığın ilk evresi hastada öncelikle depresyon, uyku bozukluğu, iştah bozukluğu, hafıza kaybı gibi kişilik değişiklikleri ile ortaya çıkarken ilerleyen dönemlerde demans gibi nörolojik bulgular ile devam emektedir. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hızlı bir şekilde ilerleyen deli dana hastalığı, hastanın bunama sürecine girmesine neden olarak konuşama ve yürüme zorlukları, kas seğirmeleri, kramplara neden olur. Beyin dokuları hızla zarar gören hasta fiziksel ve mental fonksiyonlarını tamamen kaybedebilir.Deli dana hastalığı ölümcül bir hastalık mıdır?Deli dana hastalığı erken teşhis edilemeyen, hastalık belirti vermeye başladığı zaman tanı konulan bir rahatsızlıktır. Belirtiler ortaya çıktıktan sonra hasta 6-12 ay gibi kısa sürede tüm vücut fonksiyonlarını yitirerek hayatını kaybetmektedir.Deli dana hastalığı nasıl önlenir?Deli dana hastalığına neden olan prion proteini pişirmek, yıkamak, kaynatmak gibi mutasyondan kaçınma yöntemleri ile temizlenmemekte ve düzelmemektedir. Başta sağlık çalışanları olmak üzere enfekte hastaya yakın olan kişilerin mutlaka eldiven kullanması, kesiklerle temastan kaçınılması, tek kullanımlık kıyafetler kullanması gerekir. | 5,365 |
274 | Hastalıklar | Deri Çatlağı | Hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen deri çatlağı, estetik görünümün bozulmasına yol açabiliyor. Özellikle hamilelik ve ergenlik dönemlerinde ortaya çıkan deri çatlağının en önemli nedenlerini kilo alıp verme, hormonlar ve genetik yatkınlık oluşturuyor. Kesin bir tedavisi bulunmayan cilt çatlaklarının rengi ve derinliği, fraksiyonel lazer, radyofrekans, dermaterapi, PRP gibi tedavi yöntemleriyle hafifletilebiliyor. En çok denenen alternatif tedavi yöntemleri arasında yer alan bitkisel yağlar ve kremlerin ise yeterli olumlu sonuçlar yaratmadığı da bilimsel çalışmalarda yer alıyor.Hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen deri çatlağı, estetik görünümün bozulmasına yol açabiliyor. Özellikle hamilelik ve ergenlik dönemlerinde ortaya çıkan deri çatlağının en önemli nedenlerini kilo alıp verme, hormonlar ve genetik yatkınlık oluşturuyor. Kesin bir tedavisi bulunmayan cilt çatlaklarının rengi ve derinliği, fraksiyonel lazer, radyofrekans, dermaterapi, PRP gibi tedavi yöntemleriyle hafifletilebiliyor. En çok denenen alternatif tedavi yöntemleri arasında yer alan bitkisel yağlar ve kremlerin ise yeterli olumlu sonuçlar yaratmadığı da bilimsel çalışmalarda yer alıyor.
Deri çatlağı nedir?Tıp dilinde “Stria” olarak isimlendirilen deri çatlakları; derinin orta tabakası olan dermisin destek dokularının zayıflaması ile vücudun deri gerginliğine en fazla maruz kalan alanlarında ortaya çıkan çizgi tarzında izler-skarlardır. “Striae distensae”, "stretch marks” ve “stria rubra ya da alba” gibi isimler verilmektedir.Deri çatlakları neden olur?Cilt çatlakları dermisteki elastin ve kollajen liflerinin yırtılmasına bağlı olarak gelişir. Elastikiyeti olmayan deri alanlarında daha çok görülür. Genetik yatkınlıkla gebelik döneminde ve ergenlikte fizyolojik olarak oluşmaktadır. Gebelik sırasında alınan kilolar deride çok fazla gerginliğe neden olur. Özellikle son aylara doğru hem alınan kilolar hem de gebelikte görülebilen ödemden dolayı, karında, bacak içlerinde ve göğüslerde çatlaklar meydana gelebilir. Hamilelikte gebelik çatlarının yanı sıra ergenlik döneminin hormonal değişimleri, hızlı büyüme, uzama, kas yapısının gelişmesi de çatlak oluşumuna neden olabilir. Aşırı kilo alıp vermeler, vücut geliştirme sporlarında ağır kaldırmalar deride çatlak oluşturabilir. Deri çatlağı oluşumu kilo ile ilişkilendirilmiştir. Yapılan araştırmalara göre obezite problemi olan kişilerde çatlak görülme olasılığı yüzde 40'lara kadar artış gösterir. Bazı hastalıkların ve kullanılan ilaçların da çatlaklara sebebiyet verdiği bilinir. Özellikle sistemik kortizon kullanan hastalarda elastin ve kollajen lifler yıkıma uğrar. Bunun sonucu bazı bölgelerde çatlak gözlenebilir. Cushing sendromu gibi kortizol seviyesinin değişiklik gösterdiği hastalıklarda ve bazı enfeksiyon hastalıklarında dokuda oluşan hasar sonucu çatlaklar gözlenir. Bazen hiçbir neden olmaksızın cilt çatlağı oluşabilir. Bu duruma idiopatik oluşan çatlak denir.Deri çatlağı belirtileri nelerdir?Deride çizgisel atrofik alanlar şeklinde görülür. Çoğunlukla bel, kalça, bacak, karın, meme ve kollarda görülen çatlaklar, ilk oluştuklarında kırmızı ve / veya mor renkte, daha sonra normal deri rengine yakın bir renk alır. Hormonlar çatlak oluşumunda etkilidir. Bu yüzden kadınlarda ve erkeklerde farklı alanlarda çatlak görülme sıklığı artar. Deri çatlakları erkeklerde kol, sırt altı ve kalçada görülürken; kadınlarda en çok kalça ve bacak bölgesinde, sonra göğüs bölgesinde görülür. Görülme zamanı genellikle ergenlikle aynı zamana denk gelir. Gebelik zamanı oluşan çatlaklara stria gravidarum adı verilir ve spesifik olarak karın bölgesinde yoğun çatlak görünümü oluşturur. Çatlaklar görünümü dışında başka belirti vermezler. Ancak bazı yoğun ve büyük çatlaklarda kaşıntı oluşabilir.Çatlağın çeşitleri ve evreleri nelerdir?Deri çatlakları ilk oluştuklarında cilt tonuna göre daha kırmızı-mor arası bir renktedir. Bu dönemde "stria rubra" olarak isimlendirilir. Zaman geçtikçe rengi soluklaşır ve normal deri rengine yakın bir renk tonu oluşur, bu dönemde "stria alba" olarak isimlendirilir.Deri çatlakları ilk oluştuklarında çevre dokularda da bazı değişiklikler meydana gelir. İlk aşamada yüzeysel damarda genişleme ve lenf hücrelerinin bu bölgede fazlalaştığı tespit edilmiştir. Daha sonraki aşamalarda kollajen liflerinin azalması görülür ve epidermis incelir.Deri çatlakları nasıl tedavi edilir?Deri çatlağı kozmetik görünüm bozukluğu dışında herhangi bir sağlık problemi yaratmaz, bu yüzden tedavisi şart değildir. Ancak özellikle kadınlarda ciddi estetik kaygılara yol açabilmektedir. Deri çatlakları oluştuktan sonra tedavisi gerçekten zordur. Tedavi ile çatlaklar yok edilemez, ancak görünümleri iyileştirilebilir. Bu noktada, uygulanan tedavi yöntemlerinin çatlakların derinliğini azaltmak ve cildin eski rengine dönmesine yardımcı olmayı hedeflediği söylenebilir. Çatlak tedavisine başlanacak evre, tedavinin başarısı açısından çok önemlidir. Ne kadar erken evrede tedavi yapılırsa, o kadar başarılı sonuçlar elde edilir. Çatlak tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şu şekildedir:Fraksiyonel lazerler, radyofrekans, dermabrazyon, dermaterapi (dermapen, dermaroler), peeling, PRP, mezoterapi, ilaç ve kremler (A vitamini türevleri, centella asiatica bitkisi özütü, hyaluronik asit, bitkisel yağlar, glikolik asit )Deri çatlağı ile ilgili sık sorulan sorular Deri çatlağı en çok kimlerde görülür?Gebelerde, ergenlerde, obezlerde ve ağırlık kaldırılan spor yapanlarda deri çatlağı daha sık oluşur.Cilt çatlakları için bitkisel çözümler var mıdır?Kakao yağı, zeytin yağı, badem yağı gibi çeşitli bitkisel yağlar ve deri çatlakları için kremler gebelerde koruyucu amaçlı kullanılmış ancak bilimsel çalışmalarda yeterli olumlu sonuçlar alınamamıştır.Cilt çatlaklarının izleri kalıcı mıdır?Cilt çatlaklarının izleri kalıcıdır, tedavi ile görünümleri iyileştirilebilir.Deri çatlağı vücudun her bölgesinde görülür mü?Tüm anatomik alanlarda görülmekle birlikte karın, göğüsler, sırt alt kısmı, kolların iç kısmı, uyluk ve kalçada deri çatlakları daha sık görülmektedir.Cilt çatlakları kendi kendine geçer mi?Cilt çatlakları kendi kendine geçmez. Çatlakların doğal seyrinde; ilk oluştuğunda kırmızı/mor renkte olur, zamanla renkleri açılır deri renginden hafif açık sedefi bir renk alır.Çatlakların tedavisi için en uygun zaman ne zamandır?Erken dönem dediğimiz kırmızı/mor aşaması cilt çatlakları tedavisi için daha başarılı olabilecek dönemdir.Cilt çatlağının oluşması nasıl önlenir?En önemli koruma mekanizması deri altı kolajen ve elastin liflerini güçlendirmektir. Bu da düzenli kullanılan nemlendiricilerle mümkündür. Deri elastikiyetini artırmak, deri altı dokusunun genişlemesine ya da büyümesine paralel olarak esnemesine yol açacaktır. Ayrıca spora başlayan kişilerin direkt ağır bir tempodan ziyade yavaş yavaş artırabilecekleri bir programla başlamaları gelişecek çatlakları önleyecektir. Hızlı kilo alıp vermekten mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.Çocuklarda cilt çatlağı oluşur mu?Özellikle ergenlik döneminde, hem hormonal aktivite hem de hızlı uzama ve kilo alma nedeniyle cilt çatlakları oluşur.Spor yapmak deri çatlaklarına sebep olur mu?Ağır sporlar, ağırlıkla yapılan sporlar çatlaklara neden olabilir.
Deri çatlağı nedir?Tıp dilinde “Stria” olarak isimlendirilen deri çatlakları; derinin orta tabakası olan dermisin destek dokularının zayıflaması ile vücudun deri gerginliğine en fazla maruz kalan alanlarında ortaya çıkan çizgi tarzında izler-skarlardır. “Striae distensae”, "stretch marks” ve “stria rubra ya da alba” gibi isimler verilmektedir.Deri çatlakları neden olur?Cilt çatlakları dermisteki elastin ve kollajen liflerinin yırtılmasına bağlı olarak gelişir. Elastikiyeti olmayan deri alanlarında daha çok görülür. Genetik yatkınlıkla gebelik döneminde ve ergenlikte fizyolojik olarak oluşmaktadır. Gebelik sırasında alınan kilolar deride çok fazla gerginliğe neden olur. Özellikle son aylara doğru hem alınan kilolar hem de gebelikte görülebilen ödemden dolayı, karında, bacak içlerinde ve göğüslerde çatlaklar meydana gelebilir. Hamilelikte gebelik çatlarının yanı sıra ergenlik döneminin hormonal değişimleri, hızlı büyüme, uzama, kas yapısının gelişmesi de çatlak oluşumuna neden olabilir. Aşırı kilo alıp vermeler, vücut geliştirme sporlarında ağır kaldırmalar deride çatlak oluşturabilir. Deri çatlağı oluşumu kilo ile ilişkilendirilmiştir. Yapılan araştırmalara göre obezite problemi olan kişilerde çatlak görülme olasılığı yüzde 40'lara kadar artış gösterir. Bazı hastalıkların ve kullanılan ilaçların da çatlaklara sebebiyet verdiği bilinir. Özellikle sistemik kortizon kullanan hastalarda elastin ve kollajen lifler yıkıma uğrar. Bunun sonucu bazı bölgelerde çatlak gözlenebilir. Cushing sendromu gibi kortizol seviyesinin değişiklik gösterdiği hastalıklarda ve bazı enfeksiyon hastalıklarında dokuda oluşan hasar sonucu çatlaklar gözlenir. Bazen hiçbir neden olmaksızın cilt çatlağı oluşabilir. Bu duruma idiopatik oluşan çatlak denir.Deri çatlağı belirtileri nelerdir?Deride çizgisel atrofik alanlar şeklinde görülür. Çoğunlukla bel, kalça, bacak, karın, meme ve kollarda görülen çatlaklar, ilk oluştuklarında kırmızı ve / veya mor renkte, daha sonra normal deri rengine yakın bir renk alır. Hormonlar çatlak oluşumunda etkilidir. Bu yüzden kadınlarda ve erkeklerde farklı alanlarda çatlak görülme sıklığı artar. Deri çatlakları erkeklerde kol, sırt altı ve kalçada görülürken; kadınlarda en çok kalça ve bacak bölgesinde, sonra göğüs bölgesinde görülür. Görülme zamanı genellikle ergenlikle aynı zamana denk gelir. Gebelik zamanı oluşan çatlaklara stria gravidarum adı verilir ve spesifik olarak karın bölgesinde yoğun çatlak görünümü oluşturur. Çatlaklar görünümü dışında başka belirti vermezler. Ancak bazı yoğun ve büyük çatlaklarda kaşıntı oluşabilir.Çatlağın çeşitleri ve evreleri nelerdir?Deri çatlakları ilk oluştuklarında cilt tonuna göre daha kırmızı-mor arası bir renktedir. Bu dönemde "stria rubra" olarak isimlendirilir. Zaman geçtikçe rengi soluklaşır ve normal deri rengine yakın bir renk tonu oluşur, bu dönemde "stria alba" olarak isimlendirilir.Deri çatlakları ilk oluştuklarında çevre dokularda da bazı değişiklikler meydana gelir. İlk aşamada yüzeysel damarda genişleme ve lenf hücrelerinin bu bölgede fazlalaştığı tespit edilmiştir. Daha sonraki aşamalarda kollajen liflerinin azalması görülür ve epidermis incelir.Deri çatlakları nasıl tedavi edilir?Deri çatlağı kozmetik görünüm bozukluğu dışında herhangi bir sağlık problemi yaratmaz, bu yüzden tedavisi şart değildir. Ancak özellikle kadınlarda ciddi estetik kaygılara yol açabilmektedir. Deri çatlakları oluştuktan sonra tedavisi gerçekten zordur. Tedavi ile çatlaklar yok edilemez, ancak görünümleri iyileştirilebilir. Bu noktada, uygulanan tedavi yöntemlerinin çatlakların derinliğini azaltmak ve cildin eski rengine dönmesine yardımcı olmayı hedeflediği söylenebilir. Çatlak tedavisine başlanacak evre, tedavinin başarısı açısından çok önemlidir. Ne kadar erken evrede tedavi yapılırsa, o kadar başarılı sonuçlar elde edilir. Çatlak tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şu şekildedir:Fraksiyonel lazerler, radyofrekans, dermabrazyon, dermaterapi (dermapen, dermaroler), peeling, PRP, mezoterapi, ilaç ve kremler (A vitamini türevleri, centella asiatica bitkisi özütü, hyaluronik asit, bitkisel yağlar, glikolik asit )Deri çatlağı ile ilgili sık sorulan sorular Deri çatlağı en çok kimlerde görülür?Gebelerde, ergenlerde, obezlerde ve ağırlık kaldırılan spor yapanlarda deri çatlağı daha sık oluşur.Cilt çatlakları için bitkisel çözümler var mıdır?Kakao yağı, zeytin yağı, badem yağı gibi çeşitli bitkisel yağlar ve deri çatlakları için kremler gebelerde koruyucu amaçlı kullanılmış ancak bilimsel çalışmalarda yeterli olumlu sonuçlar alınamamıştır.Cilt çatlaklarının izleri kalıcı mıdır?Cilt çatlaklarının izleri kalıcıdır, tedavi ile görünümleri iyileştirilebilir.Deri çatlağı vücudun her bölgesinde görülür mü?Tüm anatomik alanlarda görülmekle birlikte karın, göğüsler, sırt alt kısmı, kolların iç kısmı, uyluk ve kalçada deri çatlakları daha sık görülmektedir.Cilt çatlakları kendi kendine geçer mi?Cilt çatlakları kendi kendine geçmez. Çatlakların doğal seyrinde; ilk oluştuğunda kırmızı/mor renkte olur, zamanla renkleri açılır deri renginden hafif açık sedefi bir renk alır.Çatlakların tedavisi için en uygun zaman ne zamandır?Erken dönem dediğimiz kırmızı/mor aşaması cilt çatlakları tedavisi için daha başarılı olabilecek dönemdir.Cilt çatlağının oluşması nasıl önlenir?En önemli koruma mekanizması deri altı kolajen ve elastin liflerini güçlendirmektir. Bu da düzenli kullanılan nemlendiricilerle mümkündür. Deri elastikiyetini artırmak, deri altı dokusunun genişlemesine ya da büyümesine paralel olarak esnemesine yol açacaktır. Ayrıca spora başlayan kişilerin direkt ağır bir tempodan ziyade yavaş yavaş artırabilecekleri bir programla başlamaları gelişecek çatlakları önleyecektir. Hızlı kilo alıp vermekten mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.Çocuklarda cilt çatlağı oluşur mu?Özellikle ergenlik döneminde, hem hormonal aktivite hem de hızlı uzama ve kilo alma nedeniyle cilt çatlakları oluşur.Spor yapmak deri çatlaklarına sebep olur mu?Ağır sporlar, ağırlıkla yapılan sporlar çatlaklara neden olabilir. | 5,060 |
275 | Hastalıklar | Deliryum | Deliryum, daha çok bozuk konuşma ve halüsinasyonların eşlik ettiği, kafa karışıklığı ve dikkat dağınıklığı ile tanımlanan zihinsel bozukluktur. Aniden ortaya çıkan deliryum, zihinsel yeteneklerde ciddi bir değişikliğe neden olur. Genellikle demans ile benzer belirtiler gösteren deliryum, yaygın olarak 65 yaş üzeri kişilerde görülür. Deliryumun hipoaktif, hiperaktif ve karma olmak üzere üç farklı türü bulunur. Deliryum, daha çok bozuk konuşma ve halüsinasyonların eşlik ettiği, kafa karışıklığı ve dikkat dağınıklığı ile tanımlanan zihinsel bozukluktur. Aniden ortaya çıkan deliryum, zihinsel yeteneklerde ciddi bir değişikliğe neden olur. Genellikle demans ile benzer belirtiler gösteren deliryum, yaygın olarak 65 yaş üzeri kişilerde görülür. Deliryumun hipoaktif, hiperaktif ve karma olmak üzere üç farklı türü bulunur.
Deliryum Nedir?Deliryum, beyin fonksiyonlarında meydana gelen ani ve anormal değişime bağlı olarak kafa karışıklığı ve çevresel farkındalık eksikliğine yol açan ciddi bir akıl sağlığı bozukluğudur. Aslında psikiyatrik bir hastalık olmayan deliryum, diğer tıbbi sorunların neden olduğu, ani başlangıcı olan, zihin işlevlerindeki bozulmadır. Deliryum, çoğunlukla hastanelerin yataklı servisleri ile yoğun bakım ünitelerinde yatan 65 yaş üstü ve demans gibi unutkanlık rahatsızlığı olan kişilerde gözlenir.En temel risk faktörü yaşlılık olan deliryum bunun dışında zehirlenme veya ciddi bir uyku eksikliği sonucunda da ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan deliryumda kişi kafa karışıklığı yaşar, yönünü şaşırabilir, çevresine karşı olan farkındalığı azalır ve bilinç bulanıklığı yaşar. Tipik belirtisi kişinin bulunduğu yeri veya tanıdığı kişileri tanımada zorluk çekmesine varacak kadar bilinç değişikliği olan deliryum ayrıca kişide dikkat bozukluğu, hafıza problemi, huzursuzluk hali gibi belirtiler de gösterebilir. Özel bir tedavisi bulunmayan deliryum tedavisinde amaç, semptomları ve etkileri azaltmak amacıyla deliryuma neden olan faktörlerin tespit edilip iyileştirilmesidir. Deliryum Neden Olur?Deliryum, beyindeki sinyallerin normal şekilde gönderilmesi ve alınması süreci bozulduğunda meydana gelir. Buna neden olan faktörler arasında yaşlılık, inme veya kalp krizi, ciddi yaralanmalar, alkol/uyuşturucu kullanımı, böbrek/karaciğer hastalıkları ve kandaki mineral oranının bozulması yer alırDeliryum meydana gelmesine neden olan faktörler şöyle sıralanabilir: Yaşlılık İnme veya kalp krizi Ciddi yaralanmalar Alkol/uyuşturucu kullanımı Böbrek/karaciğer hastalıkları Kandaki mineral oranının bozulması Kan şekeri yüksekliği veya düşüklüğü Ciddi uyku eksikliği İdrar yolu enfeksiyonu, zatürre, grip gibi enfeksiyonlar Kalp yetmezliği ve ritim bozuklukları Anestezik, antikolinerjik ve opiat aneljezikler (ağrı kesiciler) gibi ilaçlar Karbonmonoksit veya siyanür zehirlenmesi Yetersiz beslenme, vitamin eksiklikleri veya dehidrasyon Uyku yoksunluğuDeliryum Belirtileri Nelerdir?Deliryumda ortaya çıkan en temel belirti kişinin zihinsel fonksiyonlarının değişmesine bağlı olarak yaşadığı kafa karışıklığı ve bilinç bulanıklığıdır. Bununla birlikte kişinin yakın çevresini tanımaması, bulunduğu yeri yabancı algılaması, dikkat bozukluğu, halüsinasyonlar, uyku bozukluğu ve huzursuzluk hali de deliryum belirtileri olarak gösterilir.Deliryumun belirtilerini aşağıda yer alan şu karakteristik özellikler oluşturur: Ani zihinsel değişimle birlikte yaşanan kafa karışıklığı Bilinç bulanıklığı Kişinin yakın çevresini tanımaması Bulunduğu yeri yabancı algılaması Halüsinasyonlar Düşünme veya hatırlamakta zorluk çekmek Dikkat bozukluğu Uyku problemleri Huzursuzluk hali veya kaygılı davranışlar Duygusal dalgalanmalarBu karakteristik belirtiler gün içinde değişkenlik gösterip, daha iyi ya da daha kötü şekilde seyredebilir. Deliryumda yaşanan bu belirtiler, sıklıkla altta yatan tıbbi rahatsızlık durumunun başlaması ile beraber aniden (akut) gelişir ve çoğunlukla 7-10 gün sonra ortadan kalkar.Deliryum Nasıl Teşhis Edilir?Deliryumun teşhisini direkt sağlayabilecek herhangi bir kan tahlili veya görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Deliryumun tanısı öncelikli olarak doktorun fizik muayene ve ruhsal durum muayenesi sonucunda, ani başlangıçlı zihin değişikliklerinin tespit edilmesi ve altta yatan diğer tıbbi hastalıkların varlığının ortaya çıkarılması ile konulmaktadır. Altta yatan diğer tıbbi durumlar için tetkik ve görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir.Deliryum Tedavisi Nasıl Yapılır?Deliryuma özgü bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Deliryumda görülen belirtiler altta yatan sebebin tedavi edilmesi ile ortadan kalkar. Örneğin deliryum belirtilerinin oluşmasına sebep olabilecek bir idrar yolu enfeksiyonu var ise bu enfeksiyonunun tedavi edilmesi ile deliryum belirtileri ortadan kalkar. Nadiren yoğun bunaltı, yatakta duramama, hareketlilik belirtileri için yatıştırıcı ilaçlar kullanılabilir.Deliryum Hakkında Sık Sorulan SorularDeliryum türleri nelerdir?Deliryumun 3 farklı türü bulunmaktadır:-Hipoaktif deliryum: Bilinç durumunun uykuya meyilli olduğu, hastanın etrafa karşı kayıtsız ve ilgisiz göründüğü, hareketsizlik veya azalmış motor aktivitenin olduğu deliryum türüdür.-Hiperaktif deliryum: Muhtemelen en kolay tanınan tiptir. Hastanın yatağında duramadığı, hareketliliğinde artış olduğu, bunaltı sıkıntı içinde gözlendiği, ajitasyon, hızlı ruh hali değişiklikleri veya halüsinasyonların görüldüğü deliryum tablosudur.-Karma deliryum: Hipoaktif ve hiperaktif deliryum belirtilerinin bir arada görüldüğü ve yer değiştirdiği deliryum tablosudur. Kişi hızlı bir şekilde hiperaktif durumdan hipoaktif duruma geçebilir. Toplumda hipoaktif ve karma deliryum daha sık gözlenir.Deliryumu tetikleyen ilaç türleri hangileridir? Birkaç ilaç veya ilaç kombinasyonu, bazı türleri de dahil olmak üzere deliryumu tetikleyebilir. Bunlar; ağrı ilaçları, antibiyotikler, antiviraller, antimantar ilaçlar, uyku ilaçları, anksiyete ve depresyon gibi duygudurum bozuklukları için ilaçlar, alerji ilaçları (antihistaminikler), astım ilaçları, kortikosteroid adı verilen steroid ilaçlar, parkinson hastalığı ilaçları, spazmları veya konvülsiyonları tedavi etmek için kullanılan ilaçlar.Deliryuma neden olan hastalıklar nelerdir?Deliryuma neden olan hastalıklar 4 farklı grupta incelenebilir.1-Doğrudan beyinle ilgili nedenler: Beyin damar hastalıkları: Kanama, inme, geçici iskemik inme Kafaiçi enfeksiyonlar: Menenjit, ensefalit, tüberküloz, HIV Kafa travmaları Epilepsi Kafa içinde yer alan tümör, abse gibi durumlar2-Sistemik nedenler: Enfeksiyon: Pnömoni, idrar yolu enfeksiyonu, sepsis, tifo, sıtma Metabolik hastalıklar: Karaciğer hastalıkları, üremi, elektrolit bozuklukları, kanserin uzak etkisi Endokrinolojik nedenler: Kan şekeri yüksekliği veya düşüklüğü, hipertiroidi krizi, adrenal yetmezlik, hipofiz yetmezliği Kalp hastalıkları: Kalp yetmezliği, kalp krizi, kalp cerrahisi Akciğer hastalıkları: Kronik obstruktif akciğer hastalığı, akciğer yetmezliği Kan hastalıkları: Ağır kansızlık, lösemi, kan hücre bozuklukları Ameliyat sonrası: Özellikle ortopedik, kalp damar ve organ nakli ameliyatları3-Toksik nedenler: Alkol, kokain, PCP, eroin, esrar, amfetamin türevleri, LSD, MDMA İlaçlar: Ağrı kesiciler, antibiyotikler, antiviraller, anti-mantar ilaçlar, anestezi ilaçları, antikolinerjik ilaçlar, opioidler, benzodiyazepinler Ağır metal ve zehirler: Kurşun, arsenik, mangan, cıva, alimunyum, karbonmonoksit zehirlenmesi Bağımlılık yapan maddelerden kesilme: Alkol, afyon ve türevleri, benzodiyazepinlerDeliryum en çok hangi yaş grubunda görülür?Deliryum, 65 yaş üzerindeki kişilerde daha sık görülür. Yaş ilerledikçe görülme riski artar.Deliryum tremens nedir?Deliryum tremens; alkol kullanım bozukluğunda gözlenen alkolün kesilme belirtilerinin olduğu dönemde ya da tam tersi yoğun içicilik döneminde ortaya çıkan alkol kullanım bozukluğuna özgü bir deliryum tablosudur.Deliryum tremens kimlerde görülür?Alkol kullanım bozukluğu olan ya da yoğun alkol içiciliği olan kimselerde görülür.Deliryum bitkisel tedavi yöntemleri ile geçer mi?Deliryum, bu duruma sebep olan hastalığın tespit edilip iyileşmesi ile tedavi edilir. Deliryum belirtilerini düzelten bitkisel bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Hatta deliryum için riskli gruplarda kullanılan bazı bitkisel ilaçlar, deliryuma sebep olabilir. Deliryum ile demans (bunama) arasındaki farklar nelerdir?Deliryum, unutkanlık ile karakterize bir hastalık olan demans ile karıştırılabilir. Demans ve deliryumu ayırt etmek özellikle zor olabilir ve bir kişide her ikisi de görülebilir. Aslında deliryum, demansı olan kişilerde sıklıkla görülür. Ancak deliryum ataklarının olması her zaman bir kişide bunama olduğu anlamına gelmez. Sonuçlar yanıltıcı olabileceğinden, deliryum epizodu sırasında bunama değerlendirmesi yapılmamalıdır.Demans, kademeli işlev bozukluğu ve beyin hücrelerinin kaybı nedeniyle hafızanın ve diğer düşünme becerilerinin ilerleyici düşüşüdür. Demansın en yaygın nedeni ise Alzheimer hastalığıdır. Demans ve deliryumu birbirinden ayıran noktalar şu şekildedir. Demans kendi başına bir nörolojik hastalıktır. Deliryum ise tıbbi hastalıkların sebep olduğu klinik bir tablodur. Deliryumda zihin değişiklikleri ani başlangıçlıdır. Demansta ise yavaş ve sinsi başlangıçlıdır. Deliryum belirtileri sıklıkla altta yatan sebebin tedavi edilmesi ile birlikte iki hafta içinde ortadan kalkar, demansın belirtileri ise daha süreğen bir seyir izler. Deliryumda bilinç değişikliği yer, zaman ve kişiyi bilme ve dikkatte bozulma ön planda olurken, bu belirtiler demansta hastalığın ileri evrelerinde ortaya çıkmaktadır. Odaklanma veya dikkati sürdürme yeteneği, bilinç durumu deliryum ile önemli ölçüde bozulur. Demansın erken evrelerindeki bir kişide genellikle bilinç değişikliği görülmez. Deliryum semptomlarının görünümü gün boyunca önemli ölçüde ve sıklıkla dalgalanabilir. Demanslı insanlar günün daha iyi ve daha kötü zamanlarına sahipken, hafıza ve düşünme becerileri gün boyunca oldukça sabit bir seviyede kalır.Deliryum hastalarına nasıl davranılmalıdır?Hasta yakınları ve sağlık çalışanları deliryum semptomları gösteren kişilere şu şekilde yaklaşmalıdır: Deliryum hastalarının uyku- uyanıklık döngüsüne dikkat edilmelidir. Hastaların gece uyuması ve gündüz uyanık kalması sağlanmalıdır. Hastalara sık sık bulunduğu yer, gün, tarih ve saat ile yanında bulunan kişilerin kim olduğu hatırlatılmalıdır. Hastanın yatağının başına takvim ve saat konulmalıdır. Bu durum zihin karışıklığının azalmasını sağlar. Hastanın yanında televizyon, radyo gibi ışık ve ses kaynakları sürekli açık olmamalıdır. Bu kaynaklar belli süreler çerçevesinde kullanılmalıdır. Hastanın yatağı mümkünse dış ortamı ve pencereyi görecek şekilde düzenlenmelidir. Eğer işitme kaybı, görme bozukluğu gibi algı kusurları varsa, hastanın gözlüğünü ya da işitme cihazını takması teşvik edilmelidir.Deliryum kalıcı mıdır?Deliryum genel olarak kalıcı değildir. Altta yatan hastalığın düzelmesi ile belirtiler de ortadan kalkar. Ancak yüzde 3-8 oranında deliryum belirtileri kalıcı olabilir.Deliryum tedavi süresi ne kadardır?Deliryum belirtileri genellikle iki hafta içinde kaybolur. Bu süreçte başlanan yatıştırıcı ilaçlar da iki-üç hafta süre ile kullanılır.Cinsiyet deliryum rahatsızlığında belirleyici bir etken midir?Cinsiyetin deliryumda bir belirleyiciliği bulunmamaktadır.Deliryum genetik midir?Deliryum genetik bir rahatsızlık değildir.Deliryum geçiren hastalarda sonraki tedavi süreci nasıl ilerler?Deliryum geçiren hastalarda iyileşme süreci ve hastanede kalış süreci uzayabilmektedir. Altta yatan hastalığın şiddetlenme ihtimali artmaktadır. Öncelikle altta yatan hastalığın hızlıca tedavi edilerek tekrarlamasının önlenmesi önemlidir. Örneğin idrar yolları enfeksiyonuna bağlı gelişen deliryumun ilerde tekrarlamaması için idrar yolları enfeksiyonu olmamak için önlemler alınmalıdır.Deliryumu önlemek için neler yapılabilir?Deliryumu önlemeye yönelik en başarılı yaklaşım, bu durumu tetikleyebilecek risk faktörlerini hedeflemektir. Hastane ortamları özel bir zorluk arz eder. Sık oda değişiklikleri, invaziv prosedürler, yüksek sesler, yetersiz aydınlatma ve doğal ışık ve uyku eksikliği kafa karışıklığını daha da kötüleştirebilir.Yapılan çalışmalar iyi uyku alışkanlıklarını teşvik etmek, kişinin sakin ve iyi yönlendirilmiş kalmasına yardımcı olmak ve tıbbi sorunları veya diğer komplikasyonları önlemeye yardımcı olmak gibi belirli stratejilerin deliryumun şiddetini önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.Bununla birlikte hastanın başına takvim ve saat konulması, ışık ve ses gibi uyaranların azaltılması, hasta yatağının güneşi görecek şekilde düzenlenmesi, hastanın gece uykularına dikkat edilmesi ve tedavi ekibinin ve hastaya bakım veren kişinin hastaya günü, tarihi ve yeri sürekli hatırlatması deliryumu önleyebilecek önlemler arasında yer almaktadır. Deliryum beyinde kalıcı hasara sebep olur mu?Deliryum sıklıkla kalıcı bir hasara sebep olmaz. Ancak beraberinde demans gibi bir nörolojik hastalığın varlığında durumu daha şiddetlendirebilir.Deliryum hastalarında ölüm oranları nelerdir?Hastanede yatan hastalarda deliryum belirtilerinin ortaya çıkması, ölüm riskini yüzde 10-30 oranında artırmaktadır.Deliryum çocuklarda görülür mü?Deliryumun çocuklarda görülme ihtimali çok düşüktür.Deliryumun karıştırıldığı başka hastalıklar var mıdır?Deliryum en çok demans ile karıştırılmaktadır. Ancak bu durum iyi bir fizik muayene, nörolojik muayene ve ruhsal durum muayenesi ile kolaylıkla ayırt edilebilmektedir.
Deliryum Nedir?Deliryum, beyin fonksiyonlarında meydana gelen ani ve anormal değişime bağlı olarak kafa karışıklığı ve çevresel farkındalık eksikliğine yol açan ciddi bir akıl sağlığı bozukluğudur. Aslında psikiyatrik bir hastalık olmayan deliryum, diğer tıbbi sorunların neden olduğu, ani başlangıcı olan, zihin işlevlerindeki bozulmadır. Deliryum, çoğunlukla hastanelerin yataklı servisleri ile yoğun bakım ünitelerinde yatan 65 yaş üstü ve demans gibi unutkanlık rahatsızlığı olan kişilerde gözlenir.En temel risk faktörü yaşlılık olan deliryum bunun dışında zehirlenme veya ciddi bir uyku eksikliği sonucunda da ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan deliryumda kişi kafa karışıklığı yaşar, yönünü şaşırabilir, çevresine karşı olan farkındalığı azalır ve bilinç bulanıklığı yaşar. Tipik belirtisi kişinin bulunduğu yeri veya tanıdığı kişileri tanımada zorluk çekmesine varacak kadar bilinç değişikliği olan deliryum ayrıca kişide dikkat bozukluğu, hafıza problemi, huzursuzluk hali gibi belirtiler de gösterebilir. Özel bir tedavisi bulunmayan deliryum tedavisinde amaç, semptomları ve etkileri azaltmak amacıyla deliryuma neden olan faktörlerin tespit edilip iyileştirilmesidir. Deliryum Neden Olur?Deliryum, beyindeki sinyallerin normal şekilde gönderilmesi ve alınması süreci bozulduğunda meydana gelir. Buna neden olan faktörler arasında yaşlılık, inme veya kalp krizi, ciddi yaralanmalar, alkol/uyuşturucu kullanımı, böbrek/karaciğer hastalıkları ve kandaki mineral oranının bozulması yer alırDeliryum meydana gelmesine neden olan faktörler şöyle sıralanabilir:Deliryum Belirtileri Nelerdir?Deliryumda ortaya çıkan en temel belirti kişinin zihinsel fonksiyonlarının değişmesine bağlı olarak yaşadığı kafa karışıklığı ve bilinç bulanıklığıdır. Bununla birlikte kişinin yakın çevresini tanımaması, bulunduğu yeri yabancı algılaması, dikkat bozukluğu, halüsinasyonlar, uyku bozukluğu ve huzursuzluk hali de deliryum belirtileri olarak gösterilir.Deliryumun belirtilerini aşağıda yer alan şu karakteristik özellikler oluşturur:Bu karakteristik belirtiler gün içinde değişkenlik gösterip, daha iyi ya da daha kötü şekilde seyredebilir. Deliryumda yaşanan bu belirtiler, sıklıkla altta yatan tıbbi rahatsızlık durumunun başlaması ile beraber aniden (akut) gelişir ve çoğunlukla 7-10 gün sonra ortadan kalkar.Deliryum Nasıl Teşhis Edilir?Deliryumun teşhisini direkt sağlayabilecek herhangi bir kan tahlili veya görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Deliryumun tanısı öncelikli olarak doktorun fizik muayene ve ruhsal durum muayenesi sonucunda, ani başlangıçlı zihin değişikliklerinin tespit edilmesi ve altta yatan diğer tıbbi hastalıkların varlığının ortaya çıkarılması ile konulmaktadır. Altta yatan diğer tıbbi durumlar için tetkik ve görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir.Deliryum Tedavisi Nasıl Yapılır?Deliryuma özgü bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Deliryumda görülen belirtiler altta yatan sebebin tedavi edilmesi ile ortadan kalkar. Örneğin deliryum belirtilerinin oluşmasına sebep olabilecek bir idrar yolu enfeksiyonu var ise bu enfeksiyonunun tedavi edilmesi ile deliryum belirtileri ortadan kalkar. Nadiren yoğun bunaltı, yatakta duramama, hareketlilik belirtileri için yatıştırıcı ilaçlar kullanılabilir.Deliryum Hakkında Sık Sorulan SorularDeliryum türleri nelerdir?Deliryumun 3 farklı türü bulunmaktadır:-Hipoaktif deliryum: Bilinç durumunun uykuya meyilli olduğu, hastanın etrafa karşı kayıtsız ve ilgisiz göründüğü, hareketsizlik veya azalmış motor aktivitenin olduğu deliryum türüdür.-Hiperaktif deliryum: Muhtemelen en kolay tanınan tiptir. Hastanın yatağında duramadığı, hareketliliğinde artış olduğu, bunaltı sıkıntı içinde gözlendiği, ajitasyon, hızlı ruh hali değişiklikleri veya halüsinasyonların görüldüğü deliryum tablosudur.-Karma deliryum: Hipoaktif ve hiperaktif deliryum belirtilerinin bir arada görüldüğü ve yer değiştirdiği deliryum tablosudur. Kişi hızlı bir şekilde hiperaktif durumdan hipoaktif duruma geçebilir. Toplumda hipoaktif ve karma deliryum daha sık gözlenir.Deliryumu tetikleyen ilaç türleri hangileridir? Birkaç ilaç veya ilaç kombinasyonu, bazı türleri de dahil olmak üzere deliryumu tetikleyebilir. Bunlar; ağrı ilaçları, antibiyotikler, antiviraller, antimantar ilaçlar, uyku ilaçları, anksiyete ve depresyon gibi duygudurum bozuklukları için ilaçlar, alerji ilaçları (antihistaminikler), astım ilaçları, kortikosteroid adı verilen steroid ilaçlar, parkinson hastalığı ilaçları, spazmları veya konvülsiyonları tedavi etmek için kullanılan ilaçlar.Deliryuma neden olan hastalıklar nelerdir?Deliryuma neden olan hastalıklar 4 farklı grupta incelenebilir.1-Doğrudan beyinle ilgili nedenler:2-Sistemik nedenler:3-Toksik nedenler:Deliryum en çok hangi yaş grubunda görülür?Deliryum, 65 yaş üzerindeki kişilerde daha sık görülür. Yaş ilerledikçe görülme riski artar.Deliryum tremens nedir?Deliryum tremens; alkol kullanım bozukluğunda gözlenen alkolün kesilme belirtilerinin olduğu dönemde ya da tam tersi yoğun içicilik döneminde ortaya çıkan alkol kullanım bozukluğuna özgü bir deliryum tablosudur.Deliryum tremens kimlerde görülür?Alkol kullanım bozukluğu olan ya da yoğun alkol içiciliği olan kimselerde görülür.Deliryum bitkisel tedavi yöntemleri ile geçer mi?Deliryum, bu duruma sebep olan hastalığın tespit edilip iyileşmesi ile tedavi edilir. Deliryum belirtilerini düzelten bitkisel bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Hatta deliryum için riskli gruplarda kullanılan bazı bitkisel ilaçlar, deliryuma sebep olabilir. Deliryum ile demans (bunama) arasındaki farklar nelerdir?Deliryum, unutkanlık ile karakterize bir hastalık olan demans ile karıştırılabilir. Demans ve deliryumu ayırt etmek özellikle zor olabilir ve bir kişide her ikisi de görülebilir. Aslında deliryum, demansı olan kişilerde sıklıkla görülür. Ancak deliryum ataklarının olması her zaman bir kişide bunama olduğu anlamına gelmez. Sonuçlar yanıltıcı olabileceğinden, deliryum epizodu sırasında bunama değerlendirmesi yapılmamalıdır.Demans, kademeli işlev bozukluğu ve beyin hücrelerinin kaybı nedeniyle hafızanın ve diğer düşünme becerilerinin ilerleyici düşüşüdür. Demansın en yaygın nedeni ise Alzheimer hastalığıdır. Demans ve deliryumu birbirinden ayıran noktalar şu şekildedir.Deliryum hastalarına nasıl davranılmalıdır?Hasta yakınları ve sağlık çalışanları deliryum semptomları gösteren kişilere şu şekilde yaklaşmalıdır:Deliryum kalıcı mıdır?Deliryum genel olarak kalıcı değildir. Altta yatan hastalığın düzelmesi ile belirtiler de ortadan kalkar. Ancak yüzde 3-8 oranında deliryum belirtileri kalıcı olabilir.Deliryum tedavi süresi ne kadardır?Deliryum belirtileri genellikle iki hafta içinde kaybolur. Bu süreçte başlanan yatıştırıcı ilaçlar da iki-üç hafta süre ile kullanılır.Cinsiyet deliryum rahatsızlığında belirleyici bir etken midir?Cinsiyetin deliryumda bir belirleyiciliği bulunmamaktadır.Deliryum genetik midir?Deliryum genetik bir rahatsızlık değildir.Deliryum geçiren hastalarda sonraki tedavi süreci nasıl ilerler?Deliryum geçiren hastalarda iyileşme süreci ve hastanede kalış süreci uzayabilmektedir. Altta yatan hastalığın şiddetlenme ihtimali artmaktadır. Öncelikle altta yatan hastalığın hızlıca tedavi edilerek tekrarlamasının önlenmesi önemlidir. Örneğin idrar yolları enfeksiyonuna bağlı gelişen deliryumun ilerde tekrarlamaması için idrar yolları enfeksiyonu olmamak için önlemler alınmalıdır.Deliryumu önlemek için neler yapılabilir?Deliryumu önlemeye yönelik en başarılı yaklaşım, bu durumu tetikleyebilecek risk faktörlerini hedeflemektir. Hastane ortamları özel bir zorluk arz eder. Sık oda değişiklikleri, invaziv prosedürler, yüksek sesler, yetersiz aydınlatma ve doğal ışık ve uyku eksikliği kafa karışıklığını daha da kötüleştirebilir.Yapılan çalışmalar iyi uyku alışkanlıklarını teşvik etmek, kişinin sakin ve iyi yönlendirilmiş kalmasına yardımcı olmak ve tıbbi sorunları veya diğer komplikasyonları önlemeye yardımcı olmak gibi belirli stratejilerin deliryumun şiddetini önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.Bununla birlikte hastanın başına takvim ve saat konulması, ışık ve ses gibi uyaranların azaltılması, hasta yatağının güneşi görecek şekilde düzenlenmesi, hastanın gece uykularına dikkat edilmesi ve tedavi ekibinin ve hastaya bakım veren kişinin hastaya günü, tarihi ve yeri sürekli hatırlatması deliryumu önleyebilecek önlemler arasında yer almaktadır. Deliryum beyinde kalıcı hasara sebep olur mu?Deliryum sıklıkla kalıcı bir hasara sebep olmaz. Ancak beraberinde demans gibi bir nörolojik hastalığın varlığında durumu daha şiddetlendirebilir.Deliryum hastalarında ölüm oranları nelerdir?Hastanede yatan hastalarda deliryum belirtilerinin ortaya çıkması, ölüm riskini yüzde 10-30 oranında artırmaktadır.Deliryum çocuklarda görülür mü?Deliryumun çocuklarda görülme ihtimali çok düşüktür.Deliryumun karıştırıldığı başka hastalıklar var mıdır?Deliryum en çok demans ile karıştırılmaktadır. Ancak bu durum iyi bir fizik muayene, nörolojik muayene ve ruhsal durum muayenesi ile kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. | 8,580 |
276 | Hastalıklar | Demans | Bunama olarak da bilinen Demans, beyin hücrelerinin zarar görmesi sonucu, düşünme, hatırlama ve muhakeme gibi zihinsel işlevlerin kişinin günlük yaşamını ve aktivitelerini etkileyecek düzeyde kaybıdır. İnsan beyninde geçmişte sağlıklı olan sinir hücrelerinin doğru çalışamaz hale gelmesi sonucu diğer beyin hücrelerinin aktivitelerini kaybetmesi ve ölmesi demansın nedenidir. Bunama olarak da bilinen Demans, beyin hücrelerinin zarar görmesi sonucu, düşünme, hatırlama ve muhakeme gibi zihinsel işlevlerin kişinin günlük yaşamını ve aktivitelerini etkileyecek düzeyde kaybıdır. İnsan beyninde geçmişte sağlıklı olan sinir hücrelerinin doğru çalışamaz hale gelmesi sonucu diğer beyin hücrelerinin aktivitelerini kaybetmesi ve ölmesi demansın nedenidir.
Demans Nedir?Demans, beyin hücrelerinin birbirleri ile iletişim kurma yeteneğinin kaybolması sonucu düşünce, davranış ve duyguların etkilendiği semptomlar bütünüdür. Demans, kişinin hafıza, konuşma, problem çözme ve diğer düşünme gibi bilişsel yeteneklerinin kaybını ifade eder. Alzheimer gibi hastalıklar, bunama olarak bilinen demansın kaynağıdır.Hafıza kaybının yanında demansı destekleyen semptomların da olması gerekir. İletişim kurmakta güçlük yaşanması, karar vermede zorluk ve en basit problemlerinin çözümünde bile başarısız olunması demansa işaret eder. Demans Türleri Nelerdir?En sık görülen demans Alzheimer hastalığıdır. Parkinson hastalığına bağlı demans, vasküler demans, Lewy cisimcikli demans ve frontotemporal demans olarak adlandırılan türleri bulunmaktadır.Frontotemporal demansFrontotemporal demans, beyinde frontal alanda yani kulakların arkasındaki bölgelerde ilerleyici sinir hücresi kaybına bağlı bozukluğudur. Frontotemporal demansın da türleri vardır. Davranış varyantı frontotemporal demans, primer ilerleyici afazi, motor bozuklukları fonksiyonu bunların arasındadır. Frontotemporal demans hastaları genelde ilişkilerde, kişilikte ve davranışlarda göze çarpan değişiklikler yaşarlar. Dil becerileri, konuşmaları, yazmaları etkilenir. Bireyler sözlü cümleleri anlayamayabilir. Kas veya motor fonksiyonlarda değişimler yaşanır. Kas güçsüzlüğü, yürüme zorluğu olabilir. Frontotemporal demans tedavisi merak edilmektedir. Ancak henüz bu hastalığın seyrini durduracak bir yöntem yoktur. İyi bir bakım, aktiviteler, beslenme düzeni, uyku düzeni, stres yönetimi bu hastalık için olumlu olabilir.Lewy cisimcikli demansLewy cisimcikli demans, Alzheimer hastalığından sonra en yaygın ikinci demans türüdür. Normal hücre iletişimini önleyen, nöral rejenarasyonu bozan anormal bir protein birikiminin sonucu olarak gelişir. Belirtileri parkinson ile örtüşebilir. Halüsinasyonlar sıktır. Semptomların hızlı gelişmesi bu sorunun göstergelerindendir. Kan testleri, B12 vitamini, tiroid fonksiyonlarına mutlaka bakılmalıdır. Nörogörüntüleme yöntemleri ile araştırılmalıdır. Bu sorunun nedeni henüz bilinmemektedir.Vasküler demansBeyne kan akımını sağlayan damarların zarar görmesinden kaynaklanan vasküler demans, beyin kanaması ya da damar tıkanıklığına bağlı inmeler sonucu, damar çeperinde amiloid birikimine bağlı (Amiloid Anjiopati) ortaya çıkabilir. Bazen şikayetler ani olarak inme sonrasında ortaya çıkabilir ve zaman içinde ilerleme eğilimi gösterebilir.Alzheimer ve Demans Arasındaki Fark Nedir?Demans, zihinsel yeteneklerde günlük yaşamı etkileyecek düzeyde kaybı ifade eden genel bir terimdir. Özetle demans, hafıza, muhakeme ve hareket etme kabiliyetinin yitirilmesine neden olan beyin hücrelerine zarar veren çeşitli hastalıkların bir sonucudur. Alzheimer ise direk nörolojik bir hastalıktır ve alzheimer demansın en yaygın nedenidir.Alzheimer hastalığı belirtileri de demans bulguları ile aynıdır yani Alzheimer hastalığı bunamaya neden olan bir hastalıktır. Alzheimer hastalığının ilk 2-4 senesi hafif ve erken evre olarak bilinir. En erken bulgusu yeni öğrenilen şeylerin veya olayların unutulmasıdır. Yazmada, cihaz kullanmada zorluklar başlayabilir. Sonraki 4-10 sene arası orta evre olarak kabul edilebilir.Burada problemlerle başa çıkmada güçlük, sebep sonuç ilişkisi kuramama, kaybolma, uyku bozukluğu meydana gelebilir. Kişiler günlük aktivitelerinde yardıma ihtiyaç duyar. Bu evrelerde kafa karışıklığı belirgin olur. İleri evrede ise yakınlar tanınmaz, düşmeler, yutma sorunları, idrar-dışkı kaçırma meydana gelir. Alzheimer hastalığında risk faktörü olarak kalp sağlığına kötü etkenlerin beyin sağlığına da olumsuz olduğu ifade edilir. Vasküler risk faktörlerinin önlenmesi, sigarayı bırakmak, uyku düzeni, sosyal aktiviteler, egzersiz, bilişsel aktivite için hobilerAlzheimer Hastalığı riskini azaltmada önemlidir.Demans Neden Olur?Alzheimer hastalığı ile beyindeki mikroskobik kanama ve kan damarlarının tıkanması sonucu meydana gelen vasküler demans, demansın nedenidir. Ayrıca Parkinson hastalığına bağlı, normal basınçlı hidrosefali gibi birçok nörolojik hastalık ve sistemik bazı durumlar demansa neden olabilir. Bunun yanında madde, alkol kullanımı, tümör ya da tüm bunların birkaçının bir arada olmasıyla da demans görülebilir.Demans Belirtileri Nelerdir?Demansın en yaygın belirtisi hafıza kaybıdır. Hafıza sorunları olduğu için kişilerin yaptığı konuşmaları anımsamaması, sürekli aynı şeyleri tekrar etmesi ya da sorması demans belirtisi olarak ortaya çıkar. Demans belirtileri nedene bağlı olarak değişir. En yaygın semptomları şunlardır:Bilişsel değişikliklerde demans belirtileri Başkaları tarafından fark edilen hafıza kaybı İletişim kurmada güçlük ya da kelimeleri bulmada sorun yaşama Görsel ve yer bulma becerilerinde zayıflama Akıl yürütme veya problem çözmede güçlük Karmaşık görevleri yerine getirememe Planlama ve organize edememe Hareketlerin koordinasyonu ve kontrolünde zayıflıkPsikolojik değişikliklerde demans belirtileri Kişilik farklılıkları oluşması Depresyon. Anksiyete Uygunsuz davranışlar Şüpheci olmaya bağlı olarak paranoya Olmayan şeyleri görme yani halüsinasyonDemans Evreleri Nelerdir?Demans bulgulara göre erken, orta ve geç evre olarak sınıfladırılabilir. Erken evrede, unutkanlık, zamanı takip edememek, tanıdık mekanlarda kaybolmak görülür. Orta evrelerde, yaşanan son olaylar, insan isimleri unutulabilir. Ev içinde kaybolma, iletişim sorunları yaşama, kişisel bakımı yapamama gibi problemler görülebilir. Geç evrede ise kişi zamandan, mekandan habersiz olur, yakın tanıdıklarını tanımaz, kişisel bakımını yapamaz, yürümede zorluk yaşayabilir, saldırgan davranışlar gösterebilir.Demans Nasıl Teşhis Edilir?Demans tanısı için hastalara Mini Mental Test uygulanmaktadır. Sık kullanılan bu tarama test sonucunda demans şüphesi uyanmışsa hastalar daha ayrıntılı nörolojik ve psikometrik değerlendirmeye alınmaktadır. Hasta kapsamlı bir fiziki muayeneden geçirilir. Kendisinden ve ayrıca bir yakınından kişinin geçmişiyle ilgili detaylı bir bilgi alınır. Mini Mental Test sonrasında, biyokimyasal testler, nörogörüntüleme yöntemleri (MR, BT), nöropsikolojik testler ve gerekirse EEG, belden sıvı alma işlemleri de uygulanabilir. Bu incelemeler ışığında demans ayırıcı tanısı yapılabilir. Demansa yol açan hastalığın tanısının konması seyir ve tedavi açısından büyük bir rol oynar.Demans Nasıl Tedavi Edilir?Demans tedavisi ve bu tedaviye yanıt demansın hangi türde olduğuna göre farklılık gösterir. İlerleyici demans türlerinin çoğu kesin tedavi edilemez ama destek tedavilerle belirtiler ve semptomlar yönetilebilir.Kolinesteraz inhibatörleri, memantin gibi ilaçlarla hastalığın seyrinin durdurulması hedeflenerek bulgularda geçici düzelme sağlanabilir. Ayrıca nöroloji uzmanı depresyon, uyku bozukluğu, ajitasyon gibi bulguları geriletmek, tedavi etmek için farklı ilaçlar verebilir. Ayrıca medikal tedaviler dışında çevre düzenlemeleri ile hastanın bulunduğu ortamın güvenli bir hale getirilmesi gereklidir.Düşme, çarpma gibi kazaları önlemek için hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Gürültüyü azaltmak demans hastalarının odaklanmasına yardım eder. Bıçak, araba anahtarı gibi güvenliği tehdit eden eşyaların gizlenmesi gerekebilir.Tedavi edilebilir demanslar içerisinde yer alan B12 eksikliği, tiroid hormon bozukluğu gibi nedenlerle ortaya çıkan demanslarda altta yatan nedenin tedavisi ile bulgularda tam düzelme görülmektedir.Demansı olan hastaların düzenli olarak nöroloji ve psikiyatri doktorları tarafından takibinin yapılması hastalık bulgularının, hastalık seyri ve şiddetinin kontrolü açısından önem taşımaktadır.Demans testleri nelerdir?Mini Mental Test sonrasında, nörogörüntüleme (MR, BT), nöropsikolojik testler demans hakkında bilgi vermektedir. Nöropsikolojik testler uzman psikiyatrist ve psikologlar tarafından uygulanmaktadır. Hastanın dikkat, bellek, planlama, algı gibi işlevleri bu testlerde değerlendirmeye alınır.Bu testlerle hastaların depresyon durumuna da bakılır. Bu testten elde edilen sonuçlar hastanın hangi tip demans profili gösterdiği konusunda nöroloji hekimine yardımcı olur. Bu testler arasında Wechler Bellek Testi, Stroop Test, Wisconsin Kart Eşleme Testi, Semantik Akıcılık ve Harf Akıcılığı Testleri, Öktem Sözel Bellek Süreçleri Testi de bulunmaktadır.Demans Önlenebilir mi?Demansı önlemenin kesin bir yolu olmamakla birlikte yaşam şeklinde değişiklikler yapılması ve risk faktörlerinin kontrolü, beyin rezervinin korunmasına ve demansın ilerlemesinin yavaşlatılabilmesine katkı sağlayabilir. Kişinin zihnini aktif tutması sudoku gibi zihinsel olarak teşvik eden oyunları oynamak faydalı olabilir.Fiziksel aktivite demans başlangıcını geciktirebileceğinden mutlaka egzersiz yapılmalıdır. Sigara içilmemelidir. Çünkü sigara riski artırabilir. Vitamin ve mineralden, antioksidanlardan zengin beslenmek gereklidir. Diyette tuz ve şeker alımının azaltılması faydalı olacaktır. Kardiyovasküler risklerin yönetimi, diyabet, yüksek tansiyon ve kolesterolün önlenmesi, kilo vermek faydalıdır. Kaliteli uyku, diğer sağlık koşullarının düzeltilmesi önemlidir.Demans Hakkında Sık Sorulan SorularDemans ne demek?Demans, beynin belirli bölgelerindeki sinir hücreleri ve bağlantılarının düzgün çalışmamasına neden olan, hafıza kaybı ve karar verme gibi en az iki beyin fonksiyonunun bozulmasıyla karakterize edilen bir durumdur.Demans nasıl bir hastalık?Demans, düşünme, hafıza ve muhakeme gibi sosyal becerilerin kişinin günlük yaşamını etkileyecek düzeyde kaybına neden hastalıkların bir sonucudur.Demansta ayırıcı tanıda hangi hastalıklar yer alır?Yalancı demansa neden olan depresyon ayırıcı tanıda mutlaka yer almalıdır. B12, B1, B6 eksiklikleri, kurşun ve cıva zehirlenmesi gibi toksik sebepler, hipotiroidizm gibi endokrin sebepler, vaskülopatiler, subdural hematom, normal basınçlı hidrosefali, yavaş büyüyen tümörler, santral sistemi enfeksiyonları ayırıcı tanıda gözden geçirilmelidir.Demans hızlı ilerler mi?Hızlı ilerleyici demans tablosuna yol açabilecek ayırıcı tanıda yer alan bazı hastalıklar mevcuttur. Bu hastalıkların yanı sıra, Alzheimer hastalığına bağlı ya da diğer demansa yol açan hastalıklarının seyrinde de beslenme alışkanlıkları, ek kronik rahatsızlıklar, bazı ilaçların kullanımı, sık enfeksiyonlar veya geçirilen cerrahi ameliyatlar gibi durumlarda demans daha hızlı ilerleyebilmektedir.Demanslı hasta halüsinasyon görür mü?Demansta sık görülen bir durum da halüsinasyon görmedir. Genellikle orta ve geç evrede görülmektedir. Demansta eşya çalmak, sadakatsizlik, yaşanan evin kendi evi olduğunu kabul etmeme, hastanın eşini kendi eşi olduğunu kabul etmemesi gibi durumlar görülmektedir.Egzersiz demansı önler mi?Demansta en büyük risk faktörü yaşlanmaktır. Demans vakalarının büyük çoğunluğu 65 yaş üzerinde görülür. Demans için değiştirilebilir risk faktörleri arasında bedensel hareketsizlik ve obezite de vardır. Demansın bilişsel bulguları nöron hasarından çok uzun yıllar sonra başlar. Bu sebeple genç yaşlarda da risk kontrolü yapmak önemlidir. Değiştirilebilir risk faktörleri demansın geciktirilmesi açısından önem taşır. Dünya Sağlık Örgütü haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta bedensel aktivite önermektedir. Ayrıca Dünya Sağlık Öegütü haftada iki kez kas germe hareketleri önermekte. Düşmeyi azaltmak için yaşlı insanlara denge aktiviteleri vermektedir.Demans her yaşta olur mu?Demans yaşlanınca görülen bir sorundur ama nadiren gençlerde de görülebilmektedir.Demans ölümcül müdür?Tüm dünyada demans kaynaklı ölümler artmaktadır ve araştırmalara göre yaşlılar arasında demans ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. İleri evre demans hastalığında hastalar zamanlarının çoğunu yatakta geçirir. İdrar yolu enfeksiyonu, yatak yarası enfeksiyonuna eğilim artar. Enfeksiyonlar sık tekrarlayabilir.Demans hastalarının yaşam süresi nedir?Demans hastalarının ömrü ne kadardır bu konuda sık sorulan sorulardan biridir. Ancak Demans hastalığında yaşam süresi kişiye göre değişmektedir. Doğru tedavi planlaması, uygun hasta bakımı yaşam kalitesi ve süresini artırmaktadır.
Demans Nedir?Demans, beyin hücrelerinin birbirleri ile iletişim kurma yeteneğinin kaybolması sonucu düşünce, davranış ve duyguların etkilendiği semptomlar bütünüdür. Demans, kişinin hafıza, konuşma, problem çözme ve diğer düşünme gibi bilişsel yeteneklerinin kaybını ifade eder. Alzheimer gibi hastalıklar, bunama olarak bilinen demansın kaynağıdır.Hafıza kaybının yanında demansı destekleyen semptomların da olması gerekir. İletişim kurmakta güçlük yaşanması, karar vermede zorluk ve en basit problemlerinin çözümünde bile başarısız olunması demansa işaret eder. Demans Türleri Nelerdir?En sık görülen demans Alzheimer hastalığıdır. Parkinson hastalığına bağlı demans, vasküler demans, Lewy cisimcikli demans ve frontotemporal demans olarak adlandırılan türleri bulunmaktadır.Frontotemporal demansFrontotemporal demans, beyinde frontal alanda yani kulakların arkasındaki bölgelerde ilerleyici sinir hücresi kaybına bağlı bozukluğudur. Frontotemporal demansın da türleri vardır. Davranış varyantı frontotemporal demans, primer ilerleyici afazi, motor bozuklukları fonksiyonu bunların arasındadır. Frontotemporal demans hastaları genelde ilişkilerde, kişilikte ve davranışlarda göze çarpan değişiklikler yaşarlar. Dil becerileri, konuşmaları, yazmaları etkilenir. Bireyler sözlü cümleleri anlayamayabilir. Kas veya motor fonksiyonlarda değişimler yaşanır. Kas güçsüzlüğü, yürüme zorluğu olabilir. Frontotemporal demans tedavisi merak edilmektedir. Ancak henüz bu hastalığın seyrini durduracak bir yöntem yoktur. İyi bir bakım, aktiviteler, beslenme düzeni, uyku düzeni, stres yönetimi bu hastalık için olumlu olabilir.Lewy cisimcikli demansLewy cisimcikli demans, Alzheimer hastalığından sonra en yaygın ikinci demans türüdür. Normal hücre iletişimini önleyen, nöral rejenarasyonu bozan anormal bir protein birikiminin sonucu olarak gelişir. Belirtileri parkinson ile örtüşebilir. Halüsinasyonlar sıktır. Semptomların hızlı gelişmesi bu sorunun göstergelerindendir. Kan testleri, B12 vitamini, tiroid fonksiyonlarına mutlaka bakılmalıdır. Nörogörüntüleme yöntemleri ile araştırılmalıdır. Bu sorunun nedeni henüz bilinmemektedir.Vasküler demansBeyne kan akımını sağlayan damarların zarar görmesinden kaynaklanan vasküler demans, beyin kanaması ya da damar tıkanıklığına bağlı inmeler sonucu, damar çeperinde amiloid birikimine bağlı (Amiloid Anjiopati) ortaya çıkabilir. Bazen şikayetler ani olarak inme sonrasında ortaya çıkabilir ve zaman içinde ilerleme eğilimi gösterebilir.Alzheimer ve Demans Arasındaki Fark Nedir?Demans, zihinsel yeteneklerde günlük yaşamı etkileyecek düzeyde kaybı ifade eden genel bir terimdir. Özetle demans, hafıza, muhakeme ve hareket etme kabiliyetinin yitirilmesine neden olan beyin hücrelerine zarar veren çeşitli hastalıkların bir sonucudur. Alzheimer ise direk nörolojik bir hastalıktır ve alzheimer demansın en yaygın nedenidir.Alzheimer hastalığı belirtileri de demans bulguları ile aynıdır yani Alzheimer hastalığı bunamaya neden olan bir hastalıktır. Alzheimer hastalığının ilk 2-4 senesi hafif ve erken evre olarak bilinir. En erken bulgusu yeni öğrenilen şeylerin veya olayların unutulmasıdır. Yazmada, cihaz kullanmada zorluklar başlayabilir. Sonraki 4-10 sene arası orta evre olarak kabul edilebilir.Burada problemlerle başa çıkmada güçlük, sebep sonuç ilişkisi kuramama, kaybolma, uyku bozukluğu meydana gelebilir. Kişiler günlük aktivitelerinde yardıma ihtiyaç duyar. Bu evrelerde kafa karışıklığı belirgin olur. İleri evrede ise yakınlar tanınmaz, düşmeler, yutma sorunları, idrar-dışkı kaçırma meydana gelir. Alzheimer hastalığında risk faktörü olarak kalp sağlığına kötü etkenlerin beyin sağlığına da olumsuz olduğu ifade edilir. Vasküler risk faktörlerinin önlenmesi, sigarayı bırakmak, uyku düzeni, sosyal aktiviteler, egzersiz, bilişsel aktivite için hobilerAlzheimer Hastalığı riskini azaltmada önemlidir.Demans Neden Olur?Alzheimer hastalığı ile beyindeki mikroskobik kanama ve kan damarlarının tıkanması sonucu meydana gelen vasküler demans, demansın nedenidir. Ayrıca Parkinson hastalığına bağlı, normal basınçlı hidrosefali gibi birçok nörolojik hastalık ve sistemik bazı durumlar demansa neden olabilir. Bunun yanında madde, alkol kullanımı, tümör ya da tüm bunların birkaçının bir arada olmasıyla da demans görülebilir.Demans Belirtileri Nelerdir?Demansın en yaygın belirtisi hafıza kaybıdır. Hafıza sorunları olduğu için kişilerin yaptığı konuşmaları anımsamaması, sürekli aynı şeyleri tekrar etmesi ya da sorması demans belirtisi olarak ortaya çıkar. Demans belirtileri nedene bağlı olarak değişir. En yaygın semptomları şunlardır:Bilişsel değişikliklerde demans belirtileriPsikolojik değişikliklerde demans belirtileriDemans Evreleri Nelerdir?Demans bulgulara göre erken, orta ve geç evre olarak sınıfladırılabilir. Erken evrede, unutkanlık, zamanı takip edememek, tanıdık mekanlarda kaybolmak görülür. Orta evrelerde, yaşanan son olaylar, insan isimleri unutulabilir. Ev içinde kaybolma, iletişim sorunları yaşama, kişisel bakımı yapamama gibi problemler görülebilir. Geç evrede ise kişi zamandan, mekandan habersiz olur, yakın tanıdıklarını tanımaz, kişisel bakımını yapamaz, yürümede zorluk yaşayabilir, saldırgan davranışlar gösterebilir.Demans Nasıl Teşhis Edilir?Demans tanısı için hastalara Mini Mental Test uygulanmaktadır. Sık kullanılan bu tarama test sonucunda demans şüphesi uyanmışsa hastalar daha ayrıntılı nörolojik ve psikometrik değerlendirmeye alınmaktadır. Hasta kapsamlı bir fiziki muayeneden geçirilir. Kendisinden ve ayrıca bir yakınından kişinin geçmişiyle ilgili detaylı bir bilgi alınır. Mini Mental Test sonrasında, biyokimyasal testler, nörogörüntüleme yöntemleri (MR, BT), nöropsikolojik testler ve gerekirse EEG, belden sıvı alma işlemleri de uygulanabilir. Bu incelemeler ışığında demans ayırıcı tanısı yapılabilir. Demansa yol açan hastalığın tanısının konması seyir ve tedavi açısından büyük bir rol oynar.Demans Nasıl Tedavi Edilir?Demans tedavisi ve bu tedaviye yanıt demansın hangi türde olduğuna göre farklılık gösterir. İlerleyici demans türlerinin çoğu kesin tedavi edilemez ama destek tedavilerle belirtiler ve semptomlar yönetilebilir.Kolinesteraz inhibatörleri, memantin gibi ilaçlarla hastalığın seyrinin durdurulması hedeflenerek bulgularda geçici düzelme sağlanabilir. Ayrıca nöroloji uzmanı depresyon, uyku bozukluğu, ajitasyon gibi bulguları geriletmek, tedavi etmek için farklı ilaçlar verebilir. Ayrıca medikal tedaviler dışında çevre düzenlemeleri ile hastanın bulunduğu ortamın güvenli bir hale getirilmesi gereklidir.Düşme, çarpma gibi kazaları önlemek için hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Gürültüyü azaltmak demans hastalarının odaklanmasına yardım eder. Bıçak, araba anahtarı gibi güvenliği tehdit eden eşyaların gizlenmesi gerekebilir.Tedavi edilebilir demanslar içerisinde yer alan B12 eksikliği, tiroid hormon bozukluğu gibi nedenlerle ortaya çıkan demanslarda altta yatan nedenin tedavisi ile bulgularda tam düzelme görülmektedir.Demansı olan hastaların düzenli olarak nöroloji ve psikiyatri doktorları tarafından takibinin yapılması hastalık bulgularının, hastalık seyri ve şiddetinin kontrolü açısından önem taşımaktadır.Demans testleri nelerdir?Mini Mental Test sonrasında, nörogörüntüleme (MR, BT), nöropsikolojik testler demans hakkında bilgi vermektedir. Nöropsikolojik testler uzman psikiyatrist ve psikologlar tarafından uygulanmaktadır. Hastanın dikkat, bellek, planlama, algı gibi işlevleri bu testlerde değerlendirmeye alınır.Bu testlerle hastaların depresyon durumuna da bakılır. Bu testten elde edilen sonuçlar hastanın hangi tip demans profili gösterdiği konusunda nöroloji hekimine yardımcı olur. Bu testler arasında Wechler Bellek Testi, Stroop Test, Wisconsin Kart Eşleme Testi, Semantik Akıcılık ve Harf Akıcılığı Testleri, Öktem Sözel Bellek Süreçleri Testi de bulunmaktadır.Demans Önlenebilir mi?Demansı önlemenin kesin bir yolu olmamakla birlikte yaşam şeklinde değişiklikler yapılması ve risk faktörlerinin kontrolü, beyin rezervinin korunmasına ve demansın ilerlemesinin yavaşlatılabilmesine katkı sağlayabilir. Kişinin zihnini aktif tutması sudoku gibi zihinsel olarak teşvik eden oyunları oynamak faydalı olabilir.Fiziksel aktivite demans başlangıcını geciktirebileceğinden mutlaka egzersiz yapılmalıdır. Sigara içilmemelidir. Çünkü sigara riski artırabilir. Vitamin ve mineralden, antioksidanlardan zengin beslenmek gereklidir. Diyette tuz ve şeker alımının azaltılması faydalı olacaktır. Kardiyovasküler risklerin yönetimi, diyabet, yüksek tansiyon ve kolesterolün önlenmesi, kilo vermek faydalıdır. Kaliteli uyku, diğer sağlık koşullarının düzeltilmesi önemlidir.Demans Hakkında Sık Sorulan SorularDemans ne demek?Demans, beynin belirli bölgelerindeki sinir hücreleri ve bağlantılarının düzgün çalışmamasına neden olan, hafıza kaybı ve karar verme gibi en az iki beyin fonksiyonunun bozulmasıyla karakterize edilen bir durumdur.Demans nasıl bir hastalık?Demans, düşünme, hafıza ve muhakeme gibi sosyal becerilerin kişinin günlük yaşamını etkileyecek düzeyde kaybına neden hastalıkların bir sonucudur.Demansta ayırıcı tanıda hangi hastalıklar yer alır?Yalancı demansa neden olan depresyon ayırıcı tanıda mutlaka yer almalıdır. B12, B1, B6 eksiklikleri, kurşun ve cıva zehirlenmesi gibi toksik sebepler, hipotiroidizm gibi endokrin sebepler, vaskülopatiler, subdural hematom, normal basınçlı hidrosefali, yavaş büyüyen tümörler, santral sistemi enfeksiyonları ayırıcı tanıda gözden geçirilmelidir.Demans hızlı ilerler mi?Hızlı ilerleyici demans tablosuna yol açabilecek ayırıcı tanıda yer alan bazı hastalıklar mevcuttur. Bu hastalıkların yanı sıra, Alzheimer hastalığına bağlı ya da diğer demansa yol açan hastalıklarının seyrinde de beslenme alışkanlıkları, ek kronik rahatsızlıklar, bazı ilaçların kullanımı, sık enfeksiyonlar veya geçirilen cerrahi ameliyatlar gibi durumlarda demans daha hızlı ilerleyebilmektedir.Demanslı hasta halüsinasyon görür mü?Demansta sık görülen bir durum da halüsinasyon görmedir. Genellikle orta ve geç evrede görülmektedir. Demansta eşya çalmak, sadakatsizlik, yaşanan evin kendi evi olduğunu kabul etmeme, hastanın eşini kendi eşi olduğunu kabul etmemesi gibi durumlar görülmektedir.Egzersiz demansı önler mi?Demansta en büyük risk faktörü yaşlanmaktır. Demans vakalarının büyük çoğunluğu 65 yaş üzerinde görülür. Demans için değiştirilebilir risk faktörleri arasında bedensel hareketsizlik ve obezite de vardır. Demansın bilişsel bulguları nöron hasarından çok uzun yıllar sonra başlar. Bu sebeple genç yaşlarda da risk kontrolü yapmak önemlidir. Değiştirilebilir risk faktörleri demansın geciktirilmesi açısından önem taşır. Dünya Sağlık Örgütü haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta bedensel aktivite önermektedir. Ayrıca Dünya Sağlık Öegütü haftada iki kez kas germe hareketleri önermekte. Düşmeyi azaltmak için yaşlı insanlara denge aktiviteleri vermektedir.Demans her yaşta olur mu?Demans yaşlanınca görülen bir sorundur ama nadiren gençlerde de görülebilmektedir.Demans ölümcül müdür?Tüm dünyada demans kaynaklı ölümler artmaktadır ve araştırmalara göre yaşlılar arasında demans ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. İleri evre demans hastalığında hastalar zamanlarının çoğunu yatakta geçirir. İdrar yolu enfeksiyonu, yatak yarası enfeksiyonuna eğilim artar. Enfeksiyonlar sık tekrarlayabilir.Demans hastalarının yaşam süresi nedir?Demans hastalarının ömrü ne kadardır bu konuda sık sorulan sorulardan biridir. Ancak Demans hastalığında yaşam süresi kişiye göre değişmektedir. Doğru tedavi planlaması, uygun hasta bakımı yaşam kalitesi ve süresini artırmaktadır. | 9,022 |
277 | Hastalıklar | Dermatomiyozit | Dermatomiyozit, cilt ve kaslarla birlikte vücudun diğer organlarını da etkileyebilen nadir bir inflamatuar hastalıktır. Bazı durumlarda vücudun kendi sağlıklı hücrelerine saldırması sonucu oluşabilir. Kas güçsüzlüğüyle birlikte cilt döküntüsü şeklinde belirtiler görülebilir. Her yaştan insanda görülebilmesine rağmen, dermatomiyozit tipik olarak 40'lı yaşların sonu ile 60'lı yaşların başındaki yetişkinleri etkiler. Ayrıca kadınlarda erkeklerden daha yaygındır.Dermatomiyozit, cilt ve kaslarla birlikte vücudun diğer organlarını da etkileyebilen nadir bir inflamatuar hastalıktır. Bazı durumlarda vücudun kendi sağlıklı hücrelerine saldırması sonucu oluşabilir. Kas güçsüzlüğüyle birlikte cilt döküntüsü şeklinde belirtiler görülebilir. Her yaştan insanda görülebilmesine rağmen, dermatomiyozit tipik olarak 40'lı yaşların sonu ile 60'lı yaşların başındaki yetişkinleri etkiler. Ayrıca kadınlarda erkeklerden daha yaygındır.
Dermatomiyozit Nedir?Dermatomiyozit, kasları ve kan damarlarını etkileyen, ciltte döküntülere neden olan nadir bir inflamatuar miyopati (kasları etkileyen) hastalığıdır. Dermatomiyozit, nefes alma ve yutma yeteneğini etkileyen ciddi belirtilere de neden olabilir. Nadir durumlarda ölümcül olabilen ciddi bir hastalıktır. Hastalığın kesin bir tedavisi olmasa da belirtiler genellikle uzun vadeli (bazen ömür boyu) ilaçlar ve fizik tedavi ile yönetilebilir. Özellikle de semptomlar başladıktan sonraki ilk yılda nadir de olsa ölümcül olabilir. Bu hastalık belirli kanser türlerini geliştirme riskini artırabilir.Dermatomiyozit belirtilerinden herhangi birinin fark edilmesi halinde zaman kaybetmeden bir sağlık merkezine giderek gerekli teşhis ve tedavi işlemlerini yaptırmanız gerekir. Bazı vakaların gelişmesi aylar alır. Ancak hastalık hızla gelişebilir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa ciddi komplikasyonlardan kaçınma olasılığı o kadar artar.Miyozit Nedir?Miyozit, kas iltihabı olarak bilinir. Kronik kas iltihabına, hasara, genç yaşta kas erimesine, güçsüzlüğe ve bazen ağrıya neden olan inflamatuar miyopatiler olarak da adlandırılır.Miyozit tipi iltihaplanma, vücudun bağışıklık sistemini tipik olarak koruyan beyaz kan hücreleri olan lenfositler tarafından meydana gelir. Miyozitte, lenfositler ve yabancı maddeler sağlıklı kas liflerine saldırır. Kronik iltihaplanma, zamanla kas liflerini yok ederek kas fonksiyon kaybına, hareketsizliğe ve yorgunluğa neden olur.Dermatomiyozit Neden Olur?Hastalığa neyin neden olduğu kesin olarak bilinmese de bazı risk faktörlerine sahip olmak hastalığın gelişmesine neden olabilir. Dermatomiyozite neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir:Genetik faktörlerYapılan bazı tıbbı çalışmalar dermatomiyozitin genetik bir bozukluktan kaynaklandığını gösterir.Otoimmün sorunlarDermatomiyozit, vücudun bağışıklık sisteminin sağlıklı dokuya saldırmasına neden olan birçok otoimmün hastalığa benzer.Viral enfeksiyonlarBazı kişilerde, enfeksiyon iyileştikten sonra bile viral enfeksiyon bu hastalığa yol açabilir.Çevresel faktörlerYüksek kirlilik oranlarının olduğu ya da hava kalitesinin düşük olduğu bölgelerde yaşamak, hastalığa yakalanma riskini artırabilir. Dermatomiyozit BelirtileriDermatomiyozit rahatsızlığı meydana geldiğinde bazı belirtiler ortaya çıkabilir. En sık rastlanan belirtiler kas güçsüzlüğü ve ciltte kızarıklık oluşumlarıdır. Bazı kişiler aynı anda kas güçsüzlüğü ve kızarıklık fark edebilir. Kas hastalığı belirtileri ortaya çıktığında haftalarca, aylarca hatta yıllarca sürekli bir şekilde görülebilir.Kas güçsüzlüğü belirtileri; dik oturmak, oturduğunuz yerden kalkmak (örneğin bir sandalyeden veya koltuktan kalkmak), merdiven çıkmak, yattıktan sonra ayağa kalkmak, saç yıkamak gibi faaliyetler sırasında ortaya çıkabilir. Özellikle vücudun güneşe maruz kalan kısımlarında ciltte döküntüye neden olabilir. Döküntü olan dermatom alanları renk değiştirerek şişebilir. Göz kapakları ve göz çevresi, göğüs ve omuzların ön kısmı (bazen v işareti döküntüsü olarak da adlandırılır), boyun ve omuzların arkası (şal belirtisi döküntü), kafa derisi bölgesinde renk değiştirme, şişme gibi dermatoloji belirtileri olarak ortaya çıkabilir.Dermatomiyozitin diğer belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Ellerde, özellikle eklem yerlerinde renk değişikliği ve şişlikler (bazen Gottron papülleri olarak da adlandırılır) Cilt altında, bağ dokularda ya da kaslarda kalsiyum birikimi Dizlerde veya dirseklerde şişlikler Tırnak kıvrımlarında yıpranmış tırnak etleri ve belirgin kan damarları Eklem ağrısı ve romatizma Yetişkinlerde döküntülü hastalıklar; kilo kaybı, düşük ateş, akciğer iltihabı ve ışığa karşı hassasiyet de eşlik edebilir İstem dışı kilo kaybı Ateş Gözlerin etrafında simetrik dağılım gösteren, kırmızımsı mordan koyu kırmızıya kadar değişen döküntü, heliotrop döküntüsü olarak adlandırılır Gottron papülleri adı verilen koyu kırmızı şişlikler veya eklem yerlerinde, parmak, ayak parmağı eklemlerinde, dirseklerde, ayak bileklerinde veya dizlerde kabarık lekelerTeşhis konulan bazı hastalar özellikle çocuklar, bu hastalıktan kurtularak bir daha belirti göstermeyebilir. Ancak vakaların %80'i kroniktir. Zamanla tekrar oluşarak ömür boyu semptomlara neden olurlar.Dermatomiyozit Tedavisi Nasıl Olur?Derma hastalığı teşhisi konulması halinde bazı tedavi seçenekleri uygulanabilir. Uygulanacak tedavi seçenekleri hastalığın etkisine ve hastadaki belirtilerin şiddetine göre farklılık gösterebilir. Kas hastalığı tedavisi seçenekleri şu şekilde sıralanabilir:KortikosteroidlerKortikosteroidler kaslardaki iltihabı azaltır.Fizik tedaviFizik tedavi ve genel olarak egzersiz yapmak, kaslardaki hasarı onarmaya yardımcı olabilir. Kaslar ne kadar güçlüyse dermatomiyozitten kaynaklanan herhangi bir hasarla başa çıkmak için o kadar dirençli olurlar.Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarBağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, bağışıklık sisteminin sağlıklı hücrelere ve dokulara zarar vermesini önler. Vücudun savunmalarının kaslarda neden olduğu hasarı yavaşlatabilir.İntravenöz immünoglobulin (IVIg)Kanın plazmasında doğal olarak bulunan bir element olan ekstra immünoglobulinin infüzyonudur. IVIg tedavileri, immünosüpresanlarla birlikte veya alternatif bir tedavi olarak uygulanabilir.Konuşma terapisiBoğazda veya boğazın çevresinde kas güçsüzlüğü varsa konuşma terapisi yutmanızı sağlayan boğazdaki kasları güçlendirmeye yardımcı olabilir.Dermatomiyozit Hastalığında Beslenme Nasıl Olmalıdır?Genel sağlığın iyileşmesi için dengeli ve sağlıklı beslenme ile vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminlerin, minerallerin alınması gerekir. Özellikle gerekli olan vitaminin ve minerallerin doğal besin maddeleri tüketilerek alınması son derece önemlidir.Dermatomiyozit beslenme listesinde bulunması gereken besin maddeleri şu şekilde sıralanabilir: Taze meyve ve sebze tüketimi artırılmalıdır. Buğday unu ve şekerle yapılan yiyecekler (özellikle ekmek, makarna ve paketlenmiş atıştırmalık) yerine kahverengi pirinç, bulgur, buğdayı gibi tam tahıl içeren yiyecekler tercih edilmelidir. Doymuş yağ alımı azaltılmalıdır. Sızma zeytinyağı, preslenmiş kanola, ayçiçeği ve aspir yağı kullanılmalıdır. Avokado, kuruyemiş özellikle ceviz, kaju, badem ve bunlardan yapılan kuruyemiş ezmeleri tüketilebilir. Özellikle fasulye ve soya olmak üzere daha fazla bitkisel protein tüketilmelidir. Süt ve süt ürünleri, özellikle peynir, yoğurt daha sık tüketilmelidir. Balık çeşitleri tüketilerek omega-3 alımı yapılmalıdır. Gazlı içeceklerden uzak durarak kahve yerine çay tüketmek iyi gelebilir. Bitter çikolata tüketimi yapılabilir. Folik asit (folat olarak da bilinir) ıspanak, kara lahana, brokoli ve diğer yapraklı yeşil sebzelerde bol miktarda bulunan bir B vitaminidir. Metotreksat folik asidin vücutta kullanılma biçimine müdahale ettiğinden bu anti-inflamatuar ilacı kullananlar, diyet kaynaklarından tüketilebilecek olandan daha fazla folik aside ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle folik asit takviyeleri alınabilir.Dermatomiyozit Hakkında Sık Sorulan SorularDermatomiyozit kanser midir?Dermatomiyozit, bazı kanser türlerine yakalanma riskini artırabilir. Dermatomiyoziti olan kişilerin yaklaşık %15'i hayatlarının ilerleyen dönemlerinde kanser geliştirir. Yumurtalık kanseri, akciğer kanseri, lenfoma, meme kanseri ve kolon kanseri dermatomiyoziti olan kişilerde en sık görülen kanserlerden bazılarıdır.Dermatomiyozit genetik midir?Dermatomiyozitin birincil nedeni bilinmemektedir. Bazı teoriler bunun genetik bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bazen karın, akciğer veya vücudun diğer bölgelerinde kanser olan kişilerde görülür
Dermatomiyozit Nedir?Dermatomiyozit, kasları ve kan damarlarını etkileyen, ciltte döküntülere neden olan nadir bir inflamatuar miyopati (kasları etkileyen) hastalığıdır. Dermatomiyozit, nefes alma ve yutma yeteneğini etkileyen ciddi belirtilere de neden olabilir. Nadir durumlarda ölümcül olabilen ciddi bir hastalıktır. Hastalığın kesin bir tedavisi olmasa da belirtiler genellikle uzun vadeli (bazen ömür boyu) ilaçlar ve fizik tedavi ile yönetilebilir. Özellikle de semptomlar başladıktan sonraki ilk yılda nadir de olsa ölümcül olabilir. Bu hastalık belirli kanser türlerini geliştirme riskini artırabilir.Dermatomiyozit belirtilerinden herhangi birinin fark edilmesi halinde zaman kaybetmeden bir sağlık merkezine giderek gerekli teşhis ve tedavi işlemlerini yaptırmanız gerekir. Bazı vakaların gelişmesi aylar alır. Ancak hastalık hızla gelişebilir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa ciddi komplikasyonlardan kaçınma olasılığı o kadar artar.Miyozit Nedir?Miyozit, kas iltihabı olarak bilinir. Kronik kas iltihabına, hasara, genç yaşta kas erimesine, güçsüzlüğe ve bazen ağrıya neden olan inflamatuar miyopatiler olarak da adlandırılır.Miyozit tipi iltihaplanma, vücudun bağışıklık sistemini tipik olarak koruyan beyaz kan hücreleri olan lenfositler tarafından meydana gelir. Miyozitte, lenfositler ve yabancı maddeler sağlıklı kas liflerine saldırır. Kronik iltihaplanma, zamanla kas liflerini yok ederek kas fonksiyon kaybına, hareketsizliğe ve yorgunluğa neden olur.Dermatomiyozit Neden Olur?Hastalığa neyin neden olduğu kesin olarak bilinmese de bazı risk faktörlerine sahip olmak hastalığın gelişmesine neden olabilir. Dermatomiyozite neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir:Genetik faktörlerYapılan bazı tıbbı çalışmalar dermatomiyozitin genetik bir bozukluktan kaynaklandığını gösterir.Otoimmün sorunlarDermatomiyozit, vücudun bağışıklık sisteminin sağlıklı dokuya saldırmasına neden olan birçok otoimmün hastalığa benzer.Viral enfeksiyonlarBazı kişilerde, enfeksiyon iyileştikten sonra bile viral enfeksiyon bu hastalığa yol açabilir.Çevresel faktörlerYüksek kirlilik oranlarının olduğu ya da hava kalitesinin düşük olduğu bölgelerde yaşamak, hastalığa yakalanma riskini artırabilir. Dermatomiyozit BelirtileriDermatomiyozit rahatsızlığı meydana geldiğinde bazı belirtiler ortaya çıkabilir. En sık rastlanan belirtiler kas güçsüzlüğü ve ciltte kızarıklık oluşumlarıdır. Bazı kişiler aynı anda kas güçsüzlüğü ve kızarıklık fark edebilir. Kas hastalığı belirtileri ortaya çıktığında haftalarca, aylarca hatta yıllarca sürekli bir şekilde görülebilir.Kas güçsüzlüğü belirtileri; dik oturmak, oturduğunuz yerden kalkmak (örneğin bir sandalyeden veya koltuktan kalkmak), merdiven çıkmak, yattıktan sonra ayağa kalkmak, saç yıkamak gibi faaliyetler sırasında ortaya çıkabilir. Özellikle vücudun güneşe maruz kalan kısımlarında ciltte döküntüye neden olabilir. Döküntü olan dermatom alanları renk değiştirerek şişebilir. Göz kapakları ve göz çevresi, göğüs ve omuzların ön kısmı (bazen v işareti döküntüsü olarak da adlandırılır), boyun ve omuzların arkası (şal belirtisi döküntü), kafa derisi bölgesinde renk değiştirme, şişme gibi dermatoloji belirtileri olarak ortaya çıkabilir.Dermatomiyozitin diğer belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkündür:Teşhis konulan bazı hastalar özellikle çocuklar, bu hastalıktan kurtularak bir daha belirti göstermeyebilir. Ancak vakaların %80'i kroniktir. Zamanla tekrar oluşarak ömür boyu semptomlara neden olurlar.Dermatomiyozit Tedavisi Nasıl Olur?Derma hastalığı teşhisi konulması halinde bazı tedavi seçenekleri uygulanabilir. Uygulanacak tedavi seçenekleri hastalığın etkisine ve hastadaki belirtilerin şiddetine göre farklılık gösterebilir. Kas hastalığı tedavisi seçenekleri şu şekilde sıralanabilir:KortikosteroidlerKortikosteroidler kaslardaki iltihabı azaltır.Fizik tedaviFizik tedavi ve genel olarak egzersiz yapmak, kaslardaki hasarı onarmaya yardımcı olabilir. Kaslar ne kadar güçlüyse dermatomiyozitten kaynaklanan herhangi bir hasarla başa çıkmak için o kadar dirençli olurlar.Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarBağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, bağışıklık sisteminin sağlıklı hücrelere ve dokulara zarar vermesini önler. Vücudun savunmalarının kaslarda neden olduğu hasarı yavaşlatabilir.İntravenöz immünoglobulin (IVIg)Kanın plazmasında doğal olarak bulunan bir element olan ekstra immünoglobulinin infüzyonudur. IVIg tedavileri, immünosüpresanlarla birlikte veya alternatif bir tedavi olarak uygulanabilir.Konuşma terapisiBoğazda veya boğazın çevresinde kas güçsüzlüğü varsa konuşma terapisi yutmanızı sağlayan boğazdaki kasları güçlendirmeye yardımcı olabilir.Dermatomiyozit Hastalığında Beslenme Nasıl Olmalıdır?Genel sağlığın iyileşmesi için dengeli ve sağlıklı beslenme ile vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminlerin, minerallerin alınması gerekir. Özellikle gerekli olan vitaminin ve minerallerin doğal besin maddeleri tüketilerek alınması son derece önemlidir.Dermatomiyozit beslenme listesinde bulunması gereken besin maddeleri şu şekilde sıralanabilir:Dermatomiyozit Hakkında Sık Sorulan SorularDermatomiyozit kanser midir?Dermatomiyozit, bazı kanser türlerine yakalanma riskini artırabilir. Dermatomiyoziti olan kişilerin yaklaşık %15'i hayatlarının ilerleyen dönemlerinde kanser geliştirir. Yumurtalık kanseri, akciğer kanseri, lenfoma, meme kanseri ve kolon kanseri dermatomiyoziti olan kişilerde en sık görülen kanserlerden bazılarıdır.Dermatomiyozit genetik midir?Dermatomiyozitin birincil nedeni bilinmemektedir. Bazı teoriler bunun genetik bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bazen karın, akciğer veya vücudun diğer bölgelerinde kanser olan kişilerde görülür | 5,414 |
278 | Hastalıklar | Çoklu Organ Yetmezliği | Çoklu organ yetmezliği, iki veya daha fazla organın vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde işlevini yerine getirememesi durumudur. Hayati organlar arasında karaciğer, böbrekler, kalp, beyin, akciğerler ve ince bağırsak gibi organlar bulunur. Bu organların vücudun ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelmesi acil müdahale gerektiren tıbbi bir durumdur. Bu durum aniden veya kademeli olarak gerçekleşebilir. Çoklu organ yetmezliğinde kişi yaşam desteğine veya organ nakline ihtiyaç duyabilir.Çoklu organ yetmezliği, iki veya daha fazla organın vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde işlevini yerine getirememesi durumudur. Hayati organlar arasında karaciğer, böbrekler, kalp, beyin, akciğerler ve ince bağırsak gibi organlar bulunur. Bu organların vücudun ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelmesi acil müdahale gerektiren tıbbi bir durumdur. Bu durum aniden veya kademeli olarak gerçekleşebilir. Çoklu organ yetmezliğinde kişi yaşam desteğine veya organ nakline ihtiyaç duyabilir.
Çoklu Organ Yetmezliği Nedir?Çoklu organ disfonksiyonu olarak da ifade edilen çoklu organ yetmezliği, birden fazla organ sisteminin ani veya kademeli olarak bozulmasıyla karakterize olan ve yaşamı tehdit edebilen bir durumdur. Çoklu organ yetmezliği eğer hayati organları etkilerse bu durum acil müdahale gerektirir.Vücuttaki hayati organlar arasında karaciğer, böbrek, kalp, beyin, akciğer ve ince bağırsak yer alır. Bu organlar vücudun işlevini sağlıklı olarak yürütebilmesi adına çok önemli organlardır. İlgili organlardan bir veya birkaçının bozulması ile vücutta ciddi tahribatlar meydana getirebilir.Özellikle birden fazla organın bozulmasıyla ortaya çıkan durum ise çoklu organ yetmezliği anlamına gelir. Yaşam desteği ve organ nakli dahil olmak üzere birden fazla tıbbi müdahale içeren çoklu organ yetmezliğinde vaktinde müdahale edilmediği takdirde ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir.Çoklu organ yetmezliğine giden yolda buna neden olan durumlar genellikle travmatik bir yaralanma veya ciddi bir enfeksiyondur. Ayrıca kronik hastalıklar da zamanla çoklu organ yetmezliğine sebebiyet verebilir.Organ Yetmezliği Çeşitleri Nelerdir?Böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği, akciğer yetmezliği, ince bağırsaktaki yetmezlik ve beyin yetmezliği gibi hastalıklar organ yetmezliği çeşitlerine örnek olarak verilebilir. Bu organlar hayati organlardır ve bu organların düzgün çalışmamasının hayati sonuçları olabilir. Organ yetmezliği çeşitleri şöyledir Böbrek yetmezliği Kalp yetmezliği Karaciğer yetmezliği Akciğer yetmezliği Beyin yetmezliği İnce bağırsaktaki yetmezlikÇoklu Organ Yetmezliği Neden Olur?Enfeksiyon, travmatik bir yaralanma, toksik yaralanma, ameliyat, kaza, metabolik hızın artması, kronik hastalıklar, kan/oksijen kaybı gibi faktörler çoklu organ yetmezliğinin nedenleri arasında yer alır. Bu faktörlerin kontrol altına alınmadığı durumlarda çoklu organ yetmezliği hayatı tehdit eden sonuçlara yol açabilir.Çoklu organ yetmezliğinin altında yatan nedenler maddeler halinde şöyle sıralanabilir: Enfeksiyon (sepsis) Travmatik yaralanma Toksik yaralanma (yasaklı madde, çevresel toksinler) Metabolik hızın artması Kronik hastalıklar Kan/oksijen kaybı Şiddetli pnömoniEnfeksiyon (sepsis)Bakteriyel enfeksiyonların kana karışması durumu olan sepsis, farklı organları olumsuz etkileyebilecek toksinler üretebilir. Bu da zamanla şok ve daha ileri seviyede çoklu organ yetmezliğine neden olabilir.Travmatik yaralanma Özellikle hayati organların birinde meydana gelen ciddi bir yaralanma akut organ yetmezliğine neden olabilecek bir etki yaratabilir. Organlar iyileşir ancak yaralanmadan dolayı kalıcı bir hasar alırsa bu durum kronik organ yetmezliğine sebebiyet verebilecek bir durumdur. Zamanla etkilenen organlar işini eskisi kadar iyi yapamayabilir. Bu durum akut olabileceği gibi kronik organ yetmezliğinin de habercisi olabilir. Bu sebeple tıbbi müdahale önemlidir.Toksik yaralanma Vücuttaki toksinler hem akut hem de kronik organ yetmezliğine neden olabilir ve hayati organlardan herhangi birini veya hepsini bile etkileyebilir. Çevredeki zararlı maddelerden, vücutta toksin üreten bakteriyel enfeksiyonlardan veya kullanılan yasaklı maddelerden toksik zehirlenme yaşanabilir. Uyuşturucu madde, alkol kullanımı, çevresel toksinler ve bakteriyel enfeksiyonlar bunlara örnek olarak verilebilir.Metabolik hızın artması Hipermetabolizma olan metabolik hızın artması da zamanla organlara zarar verebilir.Kronik hastalıklar Karaciğer hastalığı, hepatit C, böbrek hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, crohn hastalığı, astım, alzheimer ve Parkinson gibi kronik hastalıklar çoklu organ yetmezliğine sebebiyet verebilen kronik hastalıklar arasında yer alır.Kan/oksijen kaybıHerhangi bir organdaki iskemi (kan akışının zayıflaması), iltihaplanmaya ve ardından doku ölümüne neden olabilir. Bu etki ani veya kademeli olarak gerçekleşebilir. Özellikle beynin bir bölümündeki iskemik inme, akut beyin hasarına ve bazı vakalarda beyin ölümüne yol açabilir. İskemik kardiyomiyopati ise kronik kalp yetmezliğinin yaygın bir nedeni olarak kabul edilir.Çoklu Organ Yetmezliği Belirtileri Çoklu organ yetmezliğinde görülen ortak belirtiler arasında nefes darlığı, kalp atış hızında düzensizlik, mide bulantısı, kusma, aşırı yorgunluk, ateş, titreme, karında şişlik, karın ağrısı, ciltte renk değişimi ve ayaklarda ödem yer alır.Çoklu organ yetmezliğinde görülen belirtileri, yetmezliğin görüldüğü organa bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.Çoklu organ yetmezliğinde ortaya çıkabilecek ortak semptomlar arasında şunlar yer alır: Nefes darlığı Kalp atış hızında düzensizlik Mide bulantısı ve kusma Aşırı yorgunluk Ateş Titreme Karın şişliği Karın ağrısı Göğüs ağrısı Ciltte sarılık (karaciğer yetmezliği) Ayaklarda ödemÇoklu Organ Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?Çoklu organ yetmezliğinin teşhisi için organa bağlı olarak farklı tanı yöntemlerine başvurulabilir. Karaciğer ve böbrek fonskiyon testleri, kan testleri, EKG, akciğer görüntüleme yöntemleri, ultrason, BT taraması ve nörolojik testler bu doğrultuda çoklu organ yetmezliği tanısında yararlanılan yöntemlerdendir.Çoklu Organ Yetmezliği TedavisiÇoklu organ yetmezliğinin tedavisi, etkilenen organın durumuna göre değişir ancak genel olarak uygulanan tedavi yöntemlerinin başında organ nakli gelir. Organ nakli, nakil gereken hastalar için uygulanır. Bunun dışında kan akışının düzeltilmesi, enfeksiyon için antibiyotikler, oksijen tedavisi, diyaliz ve cerrahi operasyon da yaygın tedavi yöntemleridir. Ancak organların durumuna göre tedavi şekli değişebilir.Çoklu organ yetmezliğinde tedavi seçenekleri şu şekildedir: Yaygın olarak organ nakli Kan akışının iyileştirilmesi Enfeksiyon için antibiyotikler Oksijen tedavisi Diyaliz Cerrahi operasyonÇoklu Organ Yetmezliği Hakkında Sık Sorulan SorularÇoklu organ yetmezliği ne demek?Çoklu organ yetmezliği, iki veya daha fazla organın işlevini yitirmesidir.Çoklu organ yetmezliği ciddi bir durum mu?Organ yetmezliği vakalarında organların ne kadar zarar gördüğü önemlidir. İleri seviyede bir sorun varsa kişiye organ nakli yapılmalıdır. Tedavi edilmeyen organ nakli vakalarının ciddi sonuçları olabilir.Organ yetmezliği hangi organda başlar?Çoklu organ yetmezliği genellikle akciğer, böbrek ve karaciğer gibi hayati organlarda başlasa da kalp de etkilenen hayati organlardan biridir.H3: Çoklu organ yetmezliğine hangi doktor bakar?Çoklu organ yetmezliğinde etkilenen organa bağlı olarak farklı branş doktorlarının devreye girdiği bir süreç söz konusudur. Dahiliye, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, gastroenteroloji, nefroloji ve nöroloji gibi bölüm doktorları çoklu organ yetmezliği vakalarıyla ilgilenir.
Çoklu Organ Yetmezliği Nedir?Çoklu organ disfonksiyonu olarak da ifade edilen çoklu organ yetmezliği, birden fazla organ sisteminin ani veya kademeli olarak bozulmasıyla karakterize olan ve yaşamı tehdit edebilen bir durumdur. Çoklu organ yetmezliği eğer hayati organları etkilerse bu durum acil müdahale gerektirir.Vücuttaki hayati organlar arasında karaciğer, böbrek, kalp, beyin, akciğer ve ince bağırsak yer alır. Bu organlar vücudun işlevini sağlıklı olarak yürütebilmesi adına çok önemli organlardır. İlgili organlardan bir veya birkaçının bozulması ile vücutta ciddi tahribatlar meydana getirebilir.Özellikle birden fazla organın bozulmasıyla ortaya çıkan durum ise çoklu organ yetmezliği anlamına gelir. Yaşam desteği ve organ nakli dahil olmak üzere birden fazla tıbbi müdahale içeren çoklu organ yetmezliğinde vaktinde müdahale edilmediği takdirde ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir.Çoklu organ yetmezliğine giden yolda buna neden olan durumlar genellikle travmatik bir yaralanma veya ciddi bir enfeksiyondur. Ayrıca kronik hastalıklar da zamanla çoklu organ yetmezliğine sebebiyet verebilir.Organ Yetmezliği Çeşitleri Nelerdir?Böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği, akciğer yetmezliği, ince bağırsaktaki yetmezlik ve beyin yetmezliği gibi hastalıklar organ yetmezliği çeşitlerine örnek olarak verilebilir. Bu organlar hayati organlardır ve bu organların düzgün çalışmamasının hayati sonuçları olabilir. Organ yetmezliği çeşitleri şöyledirÇoklu Organ Yetmezliği Neden Olur?Enfeksiyon, travmatik bir yaralanma, toksik yaralanma, ameliyat, kaza, metabolik hızın artması, kronik hastalıklar, kan/oksijen kaybı gibi faktörler çoklu organ yetmezliğinin nedenleri arasında yer alır. Bu faktörlerin kontrol altına alınmadığı durumlarda çoklu organ yetmezliği hayatı tehdit eden sonuçlara yol açabilir.Çoklu organ yetmezliğinin altında yatan nedenler maddeler halinde şöyle sıralanabilir:Enfeksiyon (sepsis)Bakteriyel enfeksiyonların kana karışması durumu olan sepsis, farklı organları olumsuz etkileyebilecek toksinler üretebilir. Bu da zamanla şok ve daha ileri seviyede çoklu organ yetmezliğine neden olabilir.Travmatik yaralanma Özellikle hayati organların birinde meydana gelen ciddi bir yaralanma akut organ yetmezliğine neden olabilecek bir etki yaratabilir. Organlar iyileşir ancak yaralanmadan dolayı kalıcı bir hasar alırsa bu durum kronik organ yetmezliğine sebebiyet verebilecek bir durumdur. Zamanla etkilenen organlar işini eskisi kadar iyi yapamayabilir. Bu durum akut olabileceği gibi kronik organ yetmezliğinin de habercisi olabilir. Bu sebeple tıbbi müdahale önemlidir.Toksik yaralanma Vücuttaki toksinler hem akut hem de kronik organ yetmezliğine neden olabilir ve hayati organlardan herhangi birini veya hepsini bile etkileyebilir. Çevredeki zararlı maddelerden, vücutta toksin üreten bakteriyel enfeksiyonlardan veya kullanılan yasaklı maddelerden toksik zehirlenme yaşanabilir. Uyuşturucu madde, alkol kullanımı, çevresel toksinler ve bakteriyel enfeksiyonlar bunlara örnek olarak verilebilir.Metabolik hızın artması Hipermetabolizma olan metabolik hızın artması da zamanla organlara zarar verebilir.Kronik hastalıklar Karaciğer hastalığı, hepatit C, böbrek hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, crohn hastalığı, astım, alzheimer ve Parkinson gibi kronik hastalıklar çoklu organ yetmezliğine sebebiyet verebilen kronik hastalıklar arasında yer alır.Kan/oksijen kaybıHerhangi bir organdaki iskemi (kan akışının zayıflaması), iltihaplanmaya ve ardından doku ölümüne neden olabilir. Bu etki ani veya kademeli olarak gerçekleşebilir. Özellikle beynin bir bölümündeki iskemik inme, akut beyin hasarına ve bazı vakalarda beyin ölümüne yol açabilir. İskemik kardiyomiyopati ise kronik kalp yetmezliğinin yaygın bir nedeni olarak kabul edilir.Çoklu Organ Yetmezliği Belirtileri Çoklu organ yetmezliğinde görülen ortak belirtiler arasında nefes darlığı, kalp atış hızında düzensizlik, mide bulantısı, kusma, aşırı yorgunluk, ateş, titreme, karında şişlik, karın ağrısı, ciltte renk değişimi ve ayaklarda ödem yer alır.Çoklu organ yetmezliğinde görülen belirtileri, yetmezliğin görüldüğü organa bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.Çoklu organ yetmezliğinde ortaya çıkabilecek ortak semptomlar arasında şunlar yer alır:Çoklu Organ Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?Çoklu organ yetmezliğinin teşhisi için organa bağlı olarak farklı tanı yöntemlerine başvurulabilir. Karaciğer ve böbrek fonskiyon testleri, kan testleri, EKG, akciğer görüntüleme yöntemleri, ultrason, BT taraması ve nörolojik testler bu doğrultuda çoklu organ yetmezliği tanısında yararlanılan yöntemlerdendir.Çoklu Organ Yetmezliği TedavisiÇoklu organ yetmezliğinin tedavisi, etkilenen organın durumuna göre değişir ancak genel olarak uygulanan tedavi yöntemlerinin başında organ nakli gelir. Organ nakli, nakil gereken hastalar için uygulanır. Bunun dışında kan akışının düzeltilmesi, enfeksiyon için antibiyotikler, oksijen tedavisi, diyaliz ve cerrahi operasyon da yaygın tedavi yöntemleridir. Ancak organların durumuna göre tedavi şekli değişebilir.Çoklu organ yetmezliğinde tedavi seçenekleri şu şekildedir:Çoklu Organ Yetmezliği Hakkında Sık Sorulan SorularÇoklu organ yetmezliği ne demek?Çoklu organ yetmezliği, iki veya daha fazla organın işlevini yitirmesidir.Çoklu organ yetmezliği ciddi bir durum mu?Organ yetmezliği vakalarında organların ne kadar zarar gördüğü önemlidir. İleri seviyede bir sorun varsa kişiye organ nakli yapılmalıdır. Tedavi edilmeyen organ nakli vakalarının ciddi sonuçları olabilir.Organ yetmezliği hangi organda başlar?Çoklu organ yetmezliği genellikle akciğer, böbrek ve karaciğer gibi hayati organlarda başlasa da kalp de etkilenen hayati organlardan biridir.H3: Çoklu organ yetmezliğine hangi doktor bakar?Çoklu organ yetmezliğinde etkilenen organa bağlı olarak farklı branş doktorlarının devreye girdiği bir süreç söz konusudur. Dahiliye, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, gastroenteroloji, nefroloji ve nöroloji gibi bölüm doktorları çoklu organ yetmezliği vakalarıyla ilgilenir. | 4,930 |
279 | Hastalıklar | Dermoid Kist | Dermoid kistler, derinin altında ya da vücut içinde küçük şişlikler şeklinde ortaya çıkıyor. Genellikle kanserli olmayan bu hücreler eğer vücut içindeyse başka bir organa baskı yaparak komplikasyonlara neden oluyor. Vücut içindeki ve estetik kaygılara neden olan cilt altındaki kistler ameliyatla alınabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Çağdaş Koç, dermoid kistlerle ilgili bilgi verdi.Dermoid kistler, derinin altında ya da vücut içinde küçük şişlikler şeklinde ortaya çıkıyor. Genellikle kanserli olmayan bu hücreler eğer vücut içindeyse başka bir organa baskı yaparak komplikasyonlara neden oluyor. Vücut içindeki ve estetik kaygılara neden olan cilt altındaki kistler ameliyatla alınabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Çağdaş Koç, dermoid kistlerle ilgili bilgi verdi.
Dermoid kist nedir?Dermoid kist doğuştan gelen bir durum olup bebeğin rahimdeki gelişimi esnasında deri altında oluşan kistik oluşumlardır. Dermoid kistler kese adı verilen bir hücre cebi içinde büyüyen normal dokulardır. Bu dokular cildin içinde veya altında beklenmedik bir yerde ortaya çıkarak büyümektedir. Dermoid kistler, vücudun herhangi bir yerinde olabilmektedir. Cildin yüzeyine yakın olanlar küçük topaklar halinde görülürken, vücudun içinde de gelişmektedir. Yavaş büyüyen bu kitlelerin içleri yağ ve deri hücreleri içerir. Dermoid kistler bir tümör gibi görünse de, bu kistler çoğu zaman tehlikeli değildir. Ortaya çıktığı bölgeye göre başka organlara baskı yapması söz konusu olduğunda ise ameliyatla alınmaları gerekebilir. Dermoid kistler, epidermoid kistler ya da dermal/epidermal inklüzyon kistleri olarak da adlandırılır.Dermoid kistin çeşitleri nelerdir?Vücudun çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan 10 dermoid kistin 8’den fazlası baş ve boyunda görülmektedir. En sık görülen dermoid kist tipi, periorbital dermoid kisttir. Bu kistler, kaşlardan birinin dış kenarına yakın yerde oluşmaktadır.Diğer yaygın dermoid kist tipleri ise şunlardır; Yumurtalık dermoid kisti: Yumurtalığın üzerinde ya da içinde oluşmaktadır. Spinal dermoid kist: Omurga üzerindeki bölgelerde ortaya çıkar. Belirti vermeyen bu kistler omurgaya veya omurilik sinirlerine baskı yapabilmektedir. Bu nedenle cerrahiyle çıkarılması gerekmektedir.Nadir görülen dermoid kist türleri şunlardır; Epibulbar dermoid kisti: Gözün yüzeyinde ortaya çıkar. İntrakraniyal dermoid kist: Beyin içinde ortaya çıkan bu kistler tehlikelidir. Nazal sinüs dermoid kisti: Burnun içinde oluşmaktadır. Orbital dermoid kist: Göz çukurunun kemikleri çevresinde belirir.Dermoid kist neden olur?Dermoid kistlerin oluşumunun anne rahmindeki bebeklerin erken aşamalarında (fetal gelişim) geliştiği bilinmektedir. Bu kistlerin, cilt katmanlarının normalin dışında büyümesi nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Bir dermoid kistin oluşması için, ciltte tipik olarak bulunan cilt hücrelerinin, dokuların ve bezlerin bir kesede toplanması gerekir. Bu bezler sıvı üretmeye devam ederek sıklıkla kistin büyümesine neden olur. Bir anlamda embriyonik birleşme sırasında epitel dokusunun o bölgede kalması sonucu oluşmaktadır.Dermoid kistin belirtileri nelerdir?Dermoid kistler birçok insanda belirti vermez. Bazı insanlar büyüdükçe bu kistlerin farkına varmaktadır. Semptomlar dermoid kistin tipine göre değişir.Örneğin periorbital dermoid kistler kaşların kenarına yakın bir yumru şeklinde ortaya çıkmakta ve sarı tonda olabilmektedir. Zamanla, kistler bölgedeki kemiklerin şeklini de değiştirebilmektedir. Yumurtalık dermoid kisti pelvik bölgede ortaya çıkarak, özellikle adet döneminde ağrıya neden olur. Spinal dermoid kistler ise genelde büyüyen bir yapıya sahip olduğu için, omurilik veya sinirleri sıkıştırarak şu belirtilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır; Yürümekte güçlük İdrar kaçırma Bacaklarda ve kollarda güç kaybı ve zayıflıkDermoid kistin tanısı nasıl konur?Dermoid kistler, uzman doktorlara giden hastaların şikayetleri üzerine teşhis edilmektedir. Fizik muayene: Kist cildin yüzeyine yakınsa, uzman hekimler yapısına ve rengine bakarak fikir sahibi olmaktadır. BT (bilgisayarlı tomografi) veya manyetik rezonans görüntüleme (MR) : Bu invaziv olmayan görüntüleme yöntemleri kistin doku içindeki durumunu göstermektedir. Bu testler, kistin hangi damarlara yakın olup olmadığını da belirlemektedir. Ayrıca bir spinal dermoid kistin bir sinire yakın olup olmadığı da görülmektedir. Pelvik ultrason veya transvajinal ultrason: Yumurtalık dermoid kisti görüntülemek için ses dalgaları kullanır. Transvajinal ultrason sırasında ise vajinaya sokulan çubuk ile görüntüleme yapılmaktadır.Dermoid kistin tedavisi nasıl olur?Dermoid kistlerin tedavisi cerrahiyle yapılmaktadır. Herhangi bir dermoid kist türü için tek etkili tedavi yapılacak ameliyattır. Hangi ameliyatın yapılacağı dermoid kistin türüne göre belirlenir. Periorbital dermoid kistler lokal anestezi altında cilde yapılacak küçük bir kesiyle kistin çıkarılmasıdır. Cilt dikişlerle kapatılmakta ve mümkün olduğunca deri üzerinde az iz bırakılması amaçlanmaktadır. Yumurtalık dermoid kistler için minimal invaziv cerrahi (yumurtalık sistektomi) kullanılmaktadır. Kist büyükse, hem yumurtalık hem de kistin alınması gerekebilmektedir. Spinal dermoid kistlerin çıkarılması için yapılan cerrahide mikroskop ve hassas aletler (mikrocerrahi) kullanılır. Genel anestezi altında yapılan ameliyat sırasında kistin tamamını çıkarılmaktadır.Dermoid kist kanser yapar mı?Dermoid kistler genelde kanserli hücreler değildir. Çok büyüdüklerinde komplikasyonlara neden olabilmektedir. Ancak yumurtalık dermoid kistlerinin sadece yüzde 1-2’si malign yani kanserli hücrelerden oluşabilmektedir. Bu kanser türü 50 yaş üstü kadınlarda daha sık görülmektedir.Dermoid kist tehlikeli midir?Dermoid kistler genellikle zararsızdır, ancak boyutları ve vücutlarındaki yere göre bazı komplikasyonlara neden olabilmektedir. Kistlerin büyümesi nedeniyle başka organlara baskı söz konusu olduğu için bazı tehlikeli durumlar ortaya çıkabilmektedir.Dermoid Kist Hakkında Sıkça Sorulan SorularDermoid kist ağrı yapar mı?Dermoid kistin bulunduğu yere ve büyüklüğüne göre ortaya çıkan belirtiler arasında ağrı da olabilmektedir. Ağrı, baskı veya dolgunluk hissini içerebilmektedir. Deri üzerinde ortaya çıkan kistler ise ağrıya neden olmamaktadır.Dermoid kist adet düzensizliği yapar mı?Dermoid kistler, adet döngüsünde anormal vajinal kanamaya neden olabilmektedir. Kist, rahmin astarının daha fazla büyümesine neden olarak adet döngüsünü olumsuz etkilemektedir.Dermoid kist alınmazsa ne olur?Yumurtalık dermoid kistleri büyüme nedeniyle yumurtalığın şeklinin bozulmasına neden olabilir. Tedavi edilmezse, bükülme yumurtalığa zarar verebilir. Beyin içinde ortaya çıkan intrakraniyal dermoid kistler ise kafa tabanında baskıya neden olduğu için başka sorunlara neden olacaktır.Dermoid kist ameliyatında yumurtalık alınır mı?Dermoid kist büyükse, cerrahi sırasında yumurtalığı da almak gerekebilmektedirDermoid kist bebeğe zarar verir mi?Gebelik boyunca dermoid kistlerin torsiyon, rüptür ve enfeksiyon gibi komplikasyonlara neden olma olasılığı vardır.Dermoid kist tekrarlar mı?Cerrahiden sonra dermoid kistler tekrar oluşabilmektedir. Erişkinlerde yapılan kapalı cerrahi sonrasında nüks oranı %4’tür.Dermoid kistin içinde ne var?Deriye açıldığı alanlarda peynirimsi materyallerden oluşan dermoid kistlerin içinde kemik, sıvı, saç telleri, sinirler, deri ile ter bezleri olabilmektedir.Dermoid kist yumurtalıkta olur mu?Yumurtalık dermoid kisti, hücrelerin atipik olarak büyümesiyle oluşur. Olgun doku ve yapışkan sıvı topluluğu olan bu kistler genellikle iyi huyludur.
Dermoid kist nedir?Dermoid kist doğuştan gelen bir durum olup bebeğin rahimdeki gelişimi esnasında deri altında oluşan kistik oluşumlardır. Dermoid kistler kese adı verilen bir hücre cebi içinde büyüyen normal dokulardır. Bu dokular cildin içinde veya altında beklenmedik bir yerde ortaya çıkarak büyümektedir. Dermoid kistler, vücudun herhangi bir yerinde olabilmektedir. Cildin yüzeyine yakın olanlar küçük topaklar halinde görülürken, vücudun içinde de gelişmektedir. Yavaş büyüyen bu kitlelerin içleri yağ ve deri hücreleri içerir. Dermoid kistler bir tümör gibi görünse de, bu kistler çoğu zaman tehlikeli değildir. Ortaya çıktığı bölgeye göre başka organlara baskı yapması söz konusu olduğunda ise ameliyatla alınmaları gerekebilir. Dermoid kistler, epidermoid kistler ya da dermal/epidermal inklüzyon kistleri olarak da adlandırılır.Dermoid kistin çeşitleri nelerdir?Vücudun çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan 10 dermoid kistin 8’den fazlası baş ve boyunda görülmektedir. En sık görülen dermoid kist tipi, periorbital dermoid kisttir. Bu kistler, kaşlardan birinin dış kenarına yakın yerde oluşmaktadır.Diğer yaygın dermoid kist tipleri ise şunlardır;Nadir görülen dermoid kist türleri şunlardır;Dermoid kist neden olur?Dermoid kistlerin oluşumunun anne rahmindeki bebeklerin erken aşamalarında (fetal gelişim) geliştiği bilinmektedir. Bu kistlerin, cilt katmanlarının normalin dışında büyümesi nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Bir dermoid kistin oluşması için, ciltte tipik olarak bulunan cilt hücrelerinin, dokuların ve bezlerin bir kesede toplanması gerekir. Bu bezler sıvı üretmeye devam ederek sıklıkla kistin büyümesine neden olur. Bir anlamda embriyonik birleşme sırasında epitel dokusunun o bölgede kalması sonucu oluşmaktadır.Dermoid kistin belirtileri nelerdir?Dermoid kistler birçok insanda belirti vermez. Bazı insanlar büyüdükçe bu kistlerin farkına varmaktadır. Semptomlar dermoid kistin tipine göre değişir.Örneğin periorbital dermoid kistler kaşların kenarına yakın bir yumru şeklinde ortaya çıkmakta ve sarı tonda olabilmektedir. Zamanla, kistler bölgedeki kemiklerin şeklini de değiştirebilmektedir. Yumurtalık dermoid kisti pelvik bölgede ortaya çıkarak, özellikle adet döneminde ağrıya neden olur. Spinal dermoid kistler ise genelde büyüyen bir yapıya sahip olduğu için, omurilik veya sinirleri sıkıştırarak şu belirtilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır;Dermoid kistin tanısı nasıl konur?Dermoid kistler, uzman doktorlara giden hastaların şikayetleri üzerine teşhis edilmektedir. Dermoid kistin tedavisi nasıl olur?Dermoid kistlerin tedavisi cerrahiyle yapılmaktadır. Herhangi bir dermoid kist türü için tek etkili tedavi yapılacak ameliyattır. Hangi ameliyatın yapılacağı dermoid kistin türüne göre belirlenir.Dermoid kist kanser yapar mı?Dermoid kistler genelde kanserli hücreler değildir. Çok büyüdüklerinde komplikasyonlara neden olabilmektedir. Ancak yumurtalık dermoid kistlerinin sadece yüzde 1-2’si malign yani kanserli hücrelerden oluşabilmektedir. Bu kanser türü 50 yaş üstü kadınlarda daha sık görülmektedir.Dermoid kist tehlikeli midir?Dermoid kistler genellikle zararsızdır, ancak boyutları ve vücutlarındaki yere göre bazı komplikasyonlara neden olabilmektedir. Kistlerin büyümesi nedeniyle başka organlara baskı söz konusu olduğu için bazı tehlikeli durumlar ortaya çıkabilmektedir.Dermoid Kist Hakkında Sıkça Sorulan SorularDermoid kist ağrı yapar mı?Dermoid kistin bulunduğu yere ve büyüklüğüne göre ortaya çıkan belirtiler arasında ağrı da olabilmektedir. Ağrı, baskı veya dolgunluk hissini içerebilmektedir. Deri üzerinde ortaya çıkan kistler ise ağrıya neden olmamaktadır.Dermoid kist adet düzensizliği yapar mı?Dermoid kistler, adet döngüsünde anormal vajinal kanamaya neden olabilmektedir. Kist, rahmin astarının daha fazla büyümesine neden olarak adet döngüsünü olumsuz etkilemektedir.Dermoid kist alınmazsa ne olur?Yumurtalık dermoid kistleri büyüme nedeniyle yumurtalığın şeklinin bozulmasına neden olabilir. Tedavi edilmezse, bükülme yumurtalığa zarar verebilir. Beyin içinde ortaya çıkan intrakraniyal dermoid kistler ise kafa tabanında baskıya neden olduğu için başka sorunlara neden olacaktır.Dermoid kist ameliyatında yumurtalık alınır mı?Dermoid kist büyükse, cerrahi sırasında yumurtalığı da almak gerekebilmektedirDermoid kist bebeğe zarar verir mi?Gebelik boyunca dermoid kistlerin torsiyon, rüptür ve enfeksiyon gibi komplikasyonlara neden olma olasılığı vardır.Dermoid kist tekrarlar mı?Cerrahiden sonra dermoid kistler tekrar oluşabilmektedir. Erişkinlerde yapılan kapalı cerrahi sonrasında nüks oranı %4’tür.Dermoid kistin içinde ne var?Deriye açıldığı alanlarda peynirimsi materyallerden oluşan dermoid kistlerin içinde kemik, sıvı, saç telleri, sinirler, deri ile ter bezleri olabilmektedir.Dermoid kist yumurtalıkta olur mu? | 4,797 |
280 | Hastalıklar | Difteri (Kuşpalazı) | En çok 5 yaş altı ve 60 yaş üstü bireyleri etkileyen ve ölüme neden olan kuşpalazı (difteri) tedavi edilmezse her insana bulaşabiliyor. Boğaz ve bademciklerde problemler, eskısıklığı ve nefes alma güçlüğü gibi durumlara yol açabile difteri aşı ile önlenebilen hastalıklara arasında yer alıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü Uzmanları, kuşpalazı hastalığı hakkında bilgi verdi.En çok 5 yaş altı ve 60 yaş üstü bireyleri etkileyen ve ölüme neden olan kuşpalazı (difteri) tedavi edilmezse her insana bulaşabiliyor. Boğaz ve bademciklerde problemler, eskısıklığı ve nefes alma güçlüğü gibi durumlara yol açabile difteri aşı ile önlenebilen hastalıklara arasında yer alıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Bölümü Uzmanları, kuşpalazı hastalığı hakkında bilgi verdi.
Difteri (Kuşpalazı) nedir? Difteri (dif-THEER-e-uh), genellikle burun, göz, deri ve boğazın mukoza zarlarını etkileyen ciddi bir bakteriyel enfeksiyondur. İnternette araştırılan “Difteri nedir?”, “Kuşpalazı hastalığı nedir?” sorusu, “Corynebacterium diphtheriae adlı mikroorganizmanın bu bölgelere yerleşmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır” şeklinde de yanıtlanabilir. Kuşpalazı hastalığı, bu soruna karşı yaygın aşılama sayesinde Türkiye’de ve diğer gelişmiş ülkelerde son derece nadir görülmektedir. Bununla birlikte, sınırlı sağlık hizmeti veya aşılama seçeneklerine sahip olmayan birçok ülkede hala yüksek difteri oranları görülmektedir. Difteri ilaçlarla tedavi edilebilir. Ancak ileri aşamalarda difteri kalbe, böbreklere ve sinir sistemine zarar verebilir. Tedaviyle bile, özellikle çocuklarda difteri ölümcül olabilir. Difteri, 1826 yılında Pierre Bretonneau isimli bilim insanı tarafından bulunmuştur. Difteri aşısı ise 1923 senesinde uygulanmaya başlanmıştır. Çocukları etkileyen bir hastalıktır. Soğuk mevsimlerde daha çok görülür. 2 yaş öncesinde sadece burun ve yara difterisi olarak görülür. Büyüklerde ise çocuklara göre daha hafif geçmektedir. Amerika'da 1921 yılında 206 bin vaka ile zirve yapmıştır. Şu anda en çok Asya, Dominik, Haiti, Güney Pasifik, Orta Doğu'da görülmektedir.Difteri (Kuşpalazı) neden olur? Difteri risk faktörleri nelerdir?Difteri, Corynebacterium diphtheriae bakterisinden kaynaklanır. Bakteri genellikle boğazın veya cildin yüzeyinde veya yakınında çoğalır. Difteri havadaki damlacıklar yoluyla yayılır. Enfekte bir kişinin hapşırması veya öksürmesi nedeniyle yakınlardaki insanlar C. diphtheriae'yi soluyabilir. Difteri özellikle kalabalık ortamlarda bu şekilde kolaylıkla yayılır. Bunun dışında kirlenmiş, hijyeni sağlanmayan kişisel veya ev eşyalarından da difteri bulaşabilmektedir. İnsanlar bazen enfekte olmuş bir kişinin kullanılmış eşyalar veya el havluları gibi bakterilerle kontamine olabilecek eşyalarını tutarken difteriyi kapabilir. Enfekte bir yaraya dokunmak da difteriye neden olan bakterileri transfer edebilir. Difteri bakterileri tarafından enfekte olmuş ve tedavi edilmemiş kişiler, herhangi bir semptom göstermeseler bile, difteriyi aşı olmayan kişilere bulaşabilir.Difteri yakalama riski yüksek olan kişiler güncel aşıları olmayan çocuk ve yetişkinler, kalabalık ve sağlıksız koşullarda yaşayanlar, kuşpalazı enfeksiyonunun yaygın olduğu yerlere seyahat edenlerdir. Difteri, aşının ulaştığı yerlerde nadiren görülür. Fakat aşının olmadığı ülkelerde hala yaygın bir hastalıktır. Difteri aşısının standart olduğu bölgelerde, hastalık esas olarak uluslararası seyahat eden veya daha az gelişmiş ülkelerden insanlarla temas halinde olan aşılanmamış veya yetersiz aşılanmış kişiler için bir tehdittir.Difteri (Kuşpalazı) belirtileri nelerdir?Difteri belirtileri ve semptomları genellikle bir kişi enfekte olduktan 2 ila 5 gün sonra başlar. İşaretler ve semptomlar şunları içerebilir: Boğaz ve bademciklerde kalın ve gri bir zarla kaplı görünüm, boğaz ağrısı ve ses kısıklığı, boyunda şişmiş bezler (genişlemiş lenf düğümleri), zor nefes alma veya hızlı nefes alma, burun akıntısı, ateş ve titreme ile yorgunlukBazı insanlarda, difteriye neden olan bakterilerle enfeksiyon, yalnızca hafif bir hastalığa neden olur veya hiçbir belirgin belirti ve semptom göstermez. Hastalıklarından habersiz kalan enfekte kişiler, difteri taşıyıcıları olarak bilinir. Kendileri hastalanmadan enfeksiyonu yayabildikleri için taşıyıcı olarak adlandırılırlar. Difteri, deride de bazı belirtilere neden olabilmektedir. Cildi etkileyerek diğer bakteriyel cilt enfeksiyonlarına benzer şekilde ağrıya, kızarıklığa ve şişmeye neden olabilir. Deride ülserler de oluşabilir. Özellikle kalabalık koşullarda yaşayan, hijyeni kötü olan kişilerde ortaya çıkabilir.Difteri (Kuşpalazı) nasıl teşhis edilir?Hekimle, bademcikleri kontrol ederken, boğaz ağrısı ve bademcikleri kaplayan grimsi zar görünümünden bir çocukta difteriden şüphelenebilirler. Bu durumda boğazdan kültür alınır. Bu kültürde C. diphtheriae'nin büyümesi tanıyı doğrular. Doktorlar ayrıca enfekte bir yaradan doku örneği alabilir ve cildi etkileyen difteri tipini (kutanöz difteri) kontrol etmek için laboratuvarda test ettirebilir. Bir doktor difteriden şüphelenirse, bakteri testlerinin sonuçları henüz çıkmadan önce bile tedaviye hemen başlanır.Difteri (Kuşpalazı) tedavisi nasıl olur?Difteri ciddi bir hastalıktır. Doktorlar bu hastalığı hemen tedavi eder. Doktorlar öncelikle hastanın hava yolunun tıkanmadığından veya aldığı havanın azalmadığından emin olur. Bazı durumlarda, hava yolu daha az iltihaplanana kadar hava yolunu açık tutmak için boğaza bir solunum tüpü yerleştirmeleri gerekebilir. Çeşitli antibiyotikler tedavide kullanılır. Penisilin veya eritromisin gibi antibiyotikler vücuttaki bakterileri öldürmeye yardımcı olarak enfeksiyonları temizler. Antibiyotikler, difteri olan birinin bulaşıcı olduğu süreyi azaltır. Bir doktor difteriden şüphelenirse, vücuttaki difteri toksinine karşı savaşan bir ilaç isteyecektir. Antitoksin adı verilen bu ilaç bir damar veya kas içine enjekte edilir. Antitoksin vermeden önce doktorlar cilt alerji testleri yapabilir. Bunlar, enfekte kişinin antitoksine alerjisi olmadığından emin olmak için yapılır. Birinin alerjisi varsa, doktor muhtemelen antitoksin almamasını önerecektir. Difteri olan çocuklar ve yetişkinlerin tedavi için sıklıkla hastanede olmaları gerekir. Difteri, hastalığa karşı aşılanmamış herkese kolayca yayılabileceği için yoğun bakım ünitesinde izole edilebilirler. Difteri bulaşmış bir kişiye maruz kaldıysanız, test ve olası tedavi için bir doktora görünün. Doktorunuz, hastalığa yakalanmanızı önlemeye yardımcı olmak için size bir antibiyotik reçetesi verebilir. Ayrıca difteri aşısının takviye dozuna da ihtiyacınız olabilir. Difteri taşıyıcısı olduğu tespit edilen kişiler, sistemlerini bakterilerden temizlemek için antibiyotiklerle tedavi edilir.Difteri (Kuşpalazı) hakkında sık sorular sorularDifterinin komplikasyonları nelerdir?Tedavi edilmediği takdirde difteri şunlara yol açabilir:Solunum Problemleri: Difteriye neden olan bakteriler bir toksin üretebilir. Bu toksin, enfeksiyonun hemen bulunduğu bölgedeki dokuya zarar verir. Bu bölgeler genellikle burun ve boğazdır. Bu bölgede enfeksiyon, sert, gri bir zar üretir. Bu zar nefes almayı engelleyebilir.Kalp hasarı: Difteri toksini kan dolaşımına yayılabilir ve vücuttaki diğer dokulara zarar verebilir. Örneğin kalp kasına zarar vererek kalp kası iltihabı (miyokardit) gibi komplikasyonlara neden olabilir. Miyokarditten kaynaklanan kalp hasarı hafif veya şiddetli olabilir. En kötü durumda, miyokardit kalp yetmezliğine ve ani ölüme yol açabilir.Sinir hasarı: Toksin ayrıca sinir hasarına neden olabilir. Tipik hedefler, zayıf sinir iletiminin yutma güçlüğüne neden olabileceği boğazdaki sinirlerdir. Kol ve bacaklardaki sinirler de iltihaplanarak kas güçsüzlüğüne neden olabilir. Difteri toksini, solunumda kullanılan kasları kontrol etmeye yardımcı olan sinirlere zarar verirse, bu kaslar felç olabilir. Bu noktada, nefes almak için mekanik yardıma ihtiyaç olabilir. Tedavi ile difteri hastalarının çoğu bu komplikasyonlardan kurtulur, ancak iyileşme genellikle yavaştır. Difteri, 5 yaşın altındaki çocuklarda veya 40 yaşın üzerindeki yetişkinlerde ölüm oranları daha yüksektir.Difteri (kuşpalazı) nasıl önlenir?Antibiyotikler bulunmadan önce, difteri küçük çocuklarda yaygın bir hastalıktı. Günümüzde hastalık sadece tedavi edilebilir değil, aynı zamanda aşı ile önlenebilir. Difteri aşısı genellikle tetanoz ve boğmaca (boğmaca) aşıları ile birleştirilir. Üçü bir arada aşı, difteri, tetanoz ve boğmaca aşısı olarak bilinir. Bu aşının en son versiyonu, çocuklar için DTaP aşısı ve ergenler ve yetişkinler için Tdap aşısı olarak bilinir. Difteri, tetanoz ve boğmaca aşısı, Sağlık Bakanlığı’nın bebeklik döneminde önerdiği çocukluk aşılarından biridir. Aşılama, aşağıdaki yaşlardaki çocuklara tipik olarak kol veya uylukta uygulanan bir dizi beş atıştan oluşur. 2, 4, 6, 15-18 ay ile 4-6 yıl arasında beş ayrı doz yapılır.Difteri aşısı, difteriyi önlemede etkilidir. Ama bazı yan etkileri olabilir. Bazı çocuklar, DTaP aşısından sonra enjeksiyon bölgesinde hafif ateş, huzursuzluk, uyuşukluk veya hassasiyet yaşayabilir. Bu etkileri en aza indirmek veya hafifletmek için çocuğunuz için neler yapabileceğinizi doktorunuza sorun. Aşının komplikasyonları çok nadirdir. Nadir durumlarda, DTaP aşısı bir çocukta alerjik reaksiyon gibi ciddi sorunlar da tedavi edilebilmektedir. Difteri bağışıklığı zamanla azalabilir. Bu nedenle aşılarını 7 yaşından önce alan çocukların aşılarının hatırlatma dozlarının 11-12 yaşlarında yaptırması uygun olur. Aşılar 10 senede bir tekrarlanabilir. Bu destekleyici olur. Yetişkinler için olan aşı da Tdap aşısıdır. Hamilelik sırasında da bir kez önerilebilir.Difterinin (kuşpalazı) bulaştırıcılığı ne kadar sürer?Eğer hasta tedavi olmamışsa 2-3 hafta boyunca bulaştırıcılıkları sürer. Tedavi başlamışsa bulaşıcılık 24 saat içinde sona erer. Eğer antibiyotik verilmemişse bu süre 4 haftayı da geçebilir.Difteriden ölüm oranı nedir?Bu sorunun yanıtı ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Eğer salgın söz konusuysa ölüm oranı yüksek olur. Dünya rakamlarına göre yüzde 20 ölüm oranı olabilir.Difteri aşısının etkinliği iyi midir?Uygun aralıklarla yapılan aşı ile koruyuculuk yüzde 97 oranıdır.Difteride en riskli kişiler kimlerdir?Beş yaş altı çocuklar ve 60 yaş üstü yetişkinler difteride risk grubunda yer almaktadır.Kuşpalazı yani difteri bulaşıcı mıdır?Difteri çok bulaşıcı bir hastalıktır. Enfekte olanlar belirti olmasa bile 4 haftaya kadar başkalarına bulaştırabilirler.
Difteri (Kuşpalazı) nedir? Difteri (dif-THEER-e-uh), genellikle burun, göz, deri ve boğazın mukoza zarlarını etkileyen ciddi bir bakteriyel enfeksiyondur. İnternette araştırılan “Difteri nedir?”, “Kuşpalazı hastalığı nedir?” sorusu, “Corynebacterium diphtheriae adlı mikroorganizmanın bu bölgelere yerleşmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır” şeklinde de yanıtlanabilir. Kuşpalazı hastalığı, bu soruna karşı yaygın aşılama sayesinde Türkiye’de ve diğer gelişmiş ülkelerde son derece nadir görülmektedir. Bununla birlikte, sınırlı sağlık hizmeti veya aşılama seçeneklerine sahip olmayan birçok ülkede hala yüksek difteri oranları görülmektedir. Difteri ilaçlarla tedavi edilebilir. Ancak ileri aşamalarda difteri kalbe, böbreklere ve sinir sistemine zarar verebilir. Tedaviyle bile, özellikle çocuklarda difteri ölümcül olabilir. Difteri, 1826 yılında Pierre Bretonneau isimli bilim insanı tarafından bulunmuştur. Difteri aşısı ise 1923 senesinde uygulanmaya başlanmıştır. Çocukları etkileyen bir hastalıktır. Soğuk mevsimlerde daha çok görülür. 2 yaş öncesinde sadece burun ve yara difterisi olarak görülür. Büyüklerde ise çocuklara göre daha hafif geçmektedir. Amerika'da 1921 yılında 206 bin vaka ile zirve yapmıştır. Şu anda en çok Asya, Dominik, Haiti, Güney Pasifik, Orta Doğu'da görülmektedir.Difteri (Kuşpalazı) neden olur? Difteri risk faktörleri nelerdir?Difteri, Corynebacterium diphtheriae bakterisinden kaynaklanır. Bakteri genellikle boğazın veya cildin yüzeyinde veya yakınında çoğalır. Difteri havadaki damlacıklar yoluyla yayılır. Enfekte bir kişinin hapşırması veya öksürmesi nedeniyle yakınlardaki insanlar C. diphtheriae'yi soluyabilir. Difteri özellikle kalabalık ortamlarda bu şekilde kolaylıkla yayılır. Bunun dışında kirlenmiş, hijyeni sağlanmayan kişisel veya ev eşyalarından da difteri bulaşabilmektedir. İnsanlar bazen enfekte olmuş bir kişinin kullanılmış eşyalar veya el havluları gibi bakterilerle kontamine olabilecek eşyalarını tutarken difteriyi kapabilir. Enfekte bir yaraya dokunmak da difteriye neden olan bakterileri transfer edebilir. Difteri bakterileri tarafından enfekte olmuş ve tedavi edilmemiş kişiler, herhangi bir semptom göstermeseler bile, difteriyi aşı olmayan kişilere bulaşabilir.Difteri yakalama riski yüksek olan kişiler güncel aşıları olmayan çocuk ve yetişkinler, kalabalık ve sağlıksız koşullarda yaşayanlar, kuşpalazı enfeksiyonunun yaygın olduğu yerlere seyahat edenlerdir. Difteri, aşının ulaştığı yerlerde nadiren görülür. Fakat aşının olmadığı ülkelerde hala yaygın bir hastalıktır. Difteri aşısının standart olduğu bölgelerde, hastalık esas olarak uluslararası seyahat eden veya daha az gelişmiş ülkelerden insanlarla temas halinde olan aşılanmamış veya yetersiz aşılanmış kişiler için bir tehdittir.Difteri (Kuşpalazı) belirtileri nelerdir?Difteri belirtileri ve semptomları genellikle bir kişi enfekte olduktan 2 ila 5 gün sonra başlar. İşaretler ve semptomlar şunları içerebilir: Boğaz ve bademciklerde kalın ve gri bir zarla kaplı görünüm, boğaz ağrısı ve ses kısıklığı, boyunda şişmiş bezler (genişlemiş lenf düğümleri), zor nefes alma veya hızlı nefes alma, burun akıntısı, ateş ve titreme ile yorgunlukBazı insanlarda, difteriye neden olan bakterilerle enfeksiyon, yalnızca hafif bir hastalığa neden olur veya hiçbir belirgin belirti ve semptom göstermez. Hastalıklarından habersiz kalan enfekte kişiler, difteri taşıyıcıları olarak bilinir. Kendileri hastalanmadan enfeksiyonu yayabildikleri için taşıyıcı olarak adlandırılırlar. Difteri, deride de bazı belirtilere neden olabilmektedir. Cildi etkileyerek diğer bakteriyel cilt enfeksiyonlarına benzer şekilde ağrıya, kızarıklığa ve şişmeye neden olabilir. Deride ülserler de oluşabilir. Özellikle kalabalık koşullarda yaşayan, hijyeni kötü olan kişilerde ortaya çıkabilir.Difteri (Kuşpalazı) nasıl teşhis edilir?Hekimle, bademcikleri kontrol ederken, boğaz ağrısı ve bademcikleri kaplayan grimsi zar görünümünden bir çocukta difteriden şüphelenebilirler. Bu durumda boğazdan kültür alınır. Bu kültürde C. diphtheriae'nin büyümesi tanıyı doğrular. Doktorlar ayrıca enfekte bir yaradan doku örneği alabilir ve cildi etkileyen difteri tipini (kutanöz difteri) kontrol etmek için laboratuvarda test ettirebilir. Bir doktor difteriden şüphelenirse, bakteri testlerinin sonuçları henüz çıkmadan önce bile tedaviye hemen başlanır.Difteri (Kuşpalazı) tedavisi nasıl olur?Difteri ciddi bir hastalıktır. Doktorlar bu hastalığı hemen tedavi eder. Doktorlar öncelikle hastanın hava yolunun tıkanmadığından veya aldığı havanın azalmadığından emin olur. Bazı durumlarda, hava yolu daha az iltihaplanana kadar hava yolunu açık tutmak için boğaza bir solunum tüpü yerleştirmeleri gerekebilir. Çeşitli antibiyotikler tedavide kullanılır. Penisilin veya eritromisin gibi antibiyotikler vücuttaki bakterileri öldürmeye yardımcı olarak enfeksiyonları temizler. Antibiyotikler, difteri olan birinin bulaşıcı olduğu süreyi azaltır. Bir doktor difteriden şüphelenirse, vücuttaki difteri toksinine karşı savaşan bir ilaç isteyecektir. Antitoksin adı verilen bu ilaç bir damar veya kas içine enjekte edilir. Antitoksin vermeden önce doktorlar cilt alerji testleri yapabilir. Bunlar, enfekte kişinin antitoksine alerjisi olmadığından emin olmak için yapılır. Birinin alerjisi varsa, doktor muhtemelen antitoksin almamasını önerecektir. Difteri olan çocuklar ve yetişkinlerin tedavi için sıklıkla hastanede olmaları gerekir. Difteri, hastalığa karşı aşılanmamış herkese kolayca yayılabileceği için yoğun bakım ünitesinde izole edilebilirler. Difteri bulaşmış bir kişiye maruz kaldıysanız, test ve olası tedavi için bir doktora görünün. Doktorunuz, hastalığa yakalanmanızı önlemeye yardımcı olmak için size bir antibiyotik reçetesi verebilir. Ayrıca difteri aşısının takviye dozuna da ihtiyacınız olabilir. Difteri taşıyıcısı olduğu tespit edilen kişiler, sistemlerini bakterilerden temizlemek için antibiyotiklerle tedavi edilir.Difteri (Kuşpalazı) hakkında sık sorular sorularDifterinin komplikasyonları nelerdir?Tedavi edilmediği takdirde difteri şunlara yol açabilir:Solunum Problemleri: Difteriye neden olan bakteriler bir toksin üretebilir. Bu toksin, enfeksiyonun hemen bulunduğu bölgedeki dokuya zarar verir. Bu bölgeler genellikle burun ve boğazdır. Bu bölgede enfeksiyon, sert, gri bir zar üretir. Bu zar nefes almayı engelleyebilir.Kalp hasarı: Difteri toksini kan dolaşımına yayılabilir ve vücuttaki diğer dokulara zarar verebilir. Örneğin kalp kasına zarar vererek kalp kası iltihabı (miyokardit) gibi komplikasyonlara neden olabilir. Miyokarditten kaynaklanan kalp hasarı hafif veya şiddetli olabilir. En kötü durumda, miyokardit kalp yetmezliğine ve ani ölüme yol açabilir.Sinir hasarı: Toksin ayrıca sinir hasarına neden olabilir. Tipik hedefler, zayıf sinir iletiminin yutma güçlüğüne neden olabileceği boğazdaki sinirlerdir. Kol ve bacaklardaki sinirler de iltihaplanarak kas güçsüzlüğüne neden olabilir. Difteri toksini, solunumda kullanılan kasları kontrol etmeye yardımcı olan sinirlere zarar verirse, bu kaslar felç olabilir. Bu noktada, nefes almak için mekanik yardıma ihtiyaç olabilir. Tedavi ile difteri hastalarının çoğu bu komplikasyonlardan kurtulur, ancak iyileşme genellikle yavaştır. Difteri, 5 yaşın altındaki çocuklarda veya 40 yaşın üzerindeki yetişkinlerde ölüm oranları daha yüksektir.Difteri (kuşpalazı) nasıl önlenir?Antibiyotikler bulunmadan önce, difteri küçük çocuklarda yaygın bir hastalıktı. Günümüzde hastalık sadece tedavi edilebilir değil, aynı zamanda aşı ile önlenebilir. Difteri aşısı genellikle tetanoz ve boğmaca (boğmaca) aşıları ile birleştirilir. Üçü bir arada aşı, difteri, tetanoz ve boğmaca aşısı olarak bilinir. Bu aşının en son versiyonu, çocuklar için DTaP aşısı ve ergenler ve yetişkinler için Tdap aşısı olarak bilinir. Difteri, tetanoz ve boğmaca aşısı, Sağlık Bakanlığı’nın bebeklik döneminde önerdiği çocukluk aşılarından biridir. Aşılama, aşağıdaki yaşlardaki çocuklara tipik olarak kol veya uylukta uygulanan bir dizi beş atıştan oluşur. 2, 4, 6, 15-18 ay ile 4-6 yıl arasında beş ayrı doz yapılır.Difteri aşısı, difteriyi önlemede etkilidir. Ama bazı yan etkileri olabilir. Bazı çocuklar, DTaP aşısından sonra enjeksiyon bölgesinde hafif ateş, huzursuzluk, uyuşukluk veya hassasiyet yaşayabilir. Bu etkileri en aza indirmek veya hafifletmek için çocuğunuz için neler yapabileceğinizi doktorunuza sorun. Aşının komplikasyonları çok nadirdir. Nadir durumlarda, DTaP aşısı bir çocukta alerjik reaksiyon gibi ciddi sorunlar da tedavi edilebilmektedir. Difteri bağışıklığı zamanla azalabilir. Bu nedenle aşılarını 7 yaşından önce alan çocukların aşılarının hatırlatma dozlarının 11-12 yaşlarında yaptırması uygun olur. Aşılar 10 senede bir tekrarlanabilir. Bu destekleyici olur. Yetişkinler için olan aşı da Tdap aşısıdır. Hamilelik sırasında da bir kez önerilebilir.Difterinin (kuşpalazı) bulaştırıcılığı ne kadar sürer?Eğer hasta tedavi olmamışsa 2-3 hafta boyunca bulaştırıcılıkları sürer. Tedavi başlamışsa bulaşıcılık 24 saat içinde sona erer. Eğer antibiyotik verilmemişse bu süre 4 haftayı da geçebilir.Difteriden ölüm oranı nedir?Bu sorunun yanıtı ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Eğer salgın söz konusuysa ölüm oranı yüksek olur. Dünya rakamlarına göre yüzde 20 ölüm oranı olabilir.Difteri aşısının etkinliği iyi midir?Uygun aralıklarla yapılan aşı ile koruyuculuk yüzde 97 oranıdır.Difteride en riskli kişiler kimlerdir?Beş yaş altı çocuklar ve 60 yaş üstü yetişkinler difteride risk grubunda yer almaktadır.Kuşpalazı yani difteri bulaşıcı mıdır?Difteri çok bulaşıcı bir hastalıktır. Enfekte olanlar belirti olmasa bile 4 haftaya kadar başkalarına bulaştırabilirler. | 7,721 |
281 | Hastalıklar | Dev Hücreli Kemik Tümörü | Diz ve el bileği bölgesinde sık görülen dev hücreli kemik tümörleri ağrı ve kemiği inceltmesinden dolayı yaşanan kırıklara neden olabilmektedir. Daha çok kadınlarda ve 20-40 yaş arasındaki kişilerde görülen dev hücreli kemik tümörleri iyi huylu kemik tümörleridir yani kanser değillerdir. Tekrarlamaya meyilli olan dev hücreli kemik tümörlerinin tedavisi kemikte yarattığı hasara göre farklılık gösterebilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanları, iyi huylu kemik tümörleri sınıfında yer alan dev hücreli kemik tümörleri hakkında bilgi verdi.Diz ve el bileği bölgesinde sık görülen dev hücreli kemik tümörleri ağrı ve kemiği inceltmesinden dolayı yaşanan kırıklara neden olabilmektedir. Daha çok kadınlarda ve 20-40 yaş arasındaki kişilerde görülen dev hücreli kemik tümörleri iyi huylu kemik tümörleridir yani kanser değillerdir. Tekrarlamaya meyilli olan dev hücreli kemik tümörlerinin tedavisi kemikte yarattığı hasara göre farklılık gösterebilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanları, iyi huylu kemik tümörleri sınıfında yer alan dev hücreli kemik tümörleri hakkında bilgi verdi.
Dev hücreli kemik tümörü nedir?Dev hücreli kemik tümörü, iyi huylu (selim) kemik tümörlerinden biri olup tekrarlama riski yüksek olan, kemik içinde görülen kemiği incelten bir tümördür. Birçok tümörde olduğu gibi dev hücreli kemik tümörünün de neden, nasıl ve niçin olduğu bilinmemektedir. Daha çok 20 ile 40 yaş arasında görülen dev hücreli kemik tümörü vücutta en sık diz bölgesinde ve el bileği bölgesinde ortaya çıkmaktadır. Ancak omuz, kalça- basen kemiklerinde görülebilen dev hücreli kemik tümörleri kadınlarda erkeklere oranla daha fazla yaşanabilmektedir. Ağrı hafif ve zamanla artmakta olup, mekanik yetmezlik nedeniyle kırık oluşmadıkça çok bariz şikayetler görülmez. Kemik bütünlüğü bozulup çevre yumuşak dokulara açılmaya başlayınca şişlik ve ağrı, daha belirgin hale gelir. Genelde izole tek bir yerde görülmekle birlikte çok nadir de olsa multifokal tutulum da görülebilir. Multifokal tulumlu olanlar daha çok paget hastalığıyla ilişkilidir.Dev hücreli kemik tümörü belirtileri nelerdir? Dev hücreli kemik tümörü belirtileri şu şekilde sıralanabilir; Dev hücreli kemik tümörlerinin en sık görülen belirtisi ağrıdır. Dev hücreli kemik tümörü zamanla kemiği incelttiğinden yetmezliğe bağlı ağrı olur. Erken dönemde ağrı hafif olup önemsenmeyebilir, ama zamanla kemikteki incelme arttıkça ağrı belirginleşir ve sürekli hale gelebilir. Kemikte incelme ve tümörün kemik dışına çıkması halinde yumuşak doku şişliğe görülebilir. Dev hücreli kemik tümörlerinin daha geç döneminde kemikte incelme arttığından kırık görülebilir ve hasta hafif düşme sonrası bile kırık nedeniyle hastaneye gelebilir.Burada önemli olan, kırığı incelerken travmaya bağlı basit klasik bir kırık ile tümöre bağlı oluşmuş bir kırığın ayırt edilmesidir. Tümör zeminde oluşan kırık tedavisi klasik kırıklardan farklı olacaktır. https://www.youtube.com/embed/BSUOVVoifuMDev hücreli kemik tümörü teşhisi nasıl yapılır? Dev hücreli kemik tümörü teşhisinde öncelikle hastanın yaşadığı klinik şikayetler, hastanın yaşı, şüphe edilen kemiğin bölgesi önemlidir. Genellikle dev hücreli kemik tümörü belirtileri yaşayan hastalarda direkt grafide kemikte erken evrede hafif kemik hasarı fark edilebilir. Ama erken evrelerde bu görüntüler belirgin olmadığı için gözden kaçabilir. Klinik şikayet veya şüphe üzerine çekilecek MR görüntülemede kemikteki hasarı, ödemi, kemik yıkımını tüm hatlarıyla belirgin bir şekilde görmem mümkündür. Manyetik Rezonans (MR) ilave olarak Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile de incelemek gerekir. Bilgisayarlı Tomografi görüntülemesinde kemikte yaşanan hasar, olası kemik kırılmaları daha net görülebilmektedir. Dev hücreli kemik tümörü veya benzer tümörler olası ön tanılar belirlendikten sonra tüm bu bulguları multidispliner tümör konseyinde (ortopedi ve travmatoloji, radyoloji, patoloji, onkoloji) tartışıp değerlendirip bir sonraki aşamaya geçilmelidir. Kesin tanı ancak biyopsi ile konulabilmektedir. Dev hücreli kemik tümörü kemik içinde olduğundan hafif sedasyon altında özel biyopsi iğneleri ile kemik içinden farklı bölgelerinden tümör dokusu alıp histo-patolojik inceleme yapılarak kesin tanı konulur. Biyopsi yapıldıktan sonra (yani tümörün içine bir şekilde dışardan girildikten sonra) en kısa sürede tanısının konulup uygun cerrahi tedavin yapılması oldukça önemlidir. Bu tanı veya tedavi süreci gecikirse tümör hücrelerinin sağlam dokulara yayılma riski mevcuttur.Dev hücreli kemik tümöre tedavisi nasıl yapılır?Dev hücreli kemik tümörünün tedavisi tümörün bulunduğu kemiğe ve kemikte yaptığı hasara göre değişebilmektedir. Cerrahi yöntem: Kemik içinde sınırlı bir bölgede ve cerrahi olarak tamamen çıkarılabilecek durumdaysa dev hücreli kemik tümörünün komple çıkarılması gerekmektedir. Ancak geride hücresel seviyede tümör hücreleri kalabilmekte, bu da tekrar tümörün oluşmasına neden olmaktadır. Sıvı Nitrojen tedavisi: Dev hücreli kemik tümörün tekrar oluşmasını engellemek için adjuvan tedavi denilen sıvı azot (nitrojen), fenol, alkol gibi birtakım kimyasal yöntemler uygulayarak gözle görülmeyen tümör hücrelerini de yok edilmesi gerekir. Sıvı nitrojen püskürtme yöntemiyle kemik içi tümör hücreleri üzerine sıkılarak ortam anlık -1800 ye kadar düşürüp tekrar oda ısısına getirerek tümör hücrelerinin parçalanmasını yok olmasını sağlanmaktadır. Dev hücreli kemik tümörü hücrelerinin tamamen temizlendiğinden emin olduktan sonra oluşan boşluk sıklıkla kemik çimentosu olarak da bilinen özel bir kimyasal alaşımla doldurulmaktadır. Böylece hem mekanik olarak sağlam hem de tekrar tümör oluşumunu engelleme özelliğinden faydalanılmaktadır. Dev hücreli kemik tümörü küçük kemiklerdeyse ve aşırı kemik harabiyetine neden olmuşsa kemik komple çıkarılmakta ve yerine kemik nakli yaparak tedavi etmek mümkün olabilmektedir. Kalça (pelvis) gibi anatomisi karışık önemli organlara yakın bölgedeki ve çok geç fark edilmiş hastalarda dev hücreli kemik tümörü aşırı büyümüş ve kemik dışına taşmış olabilmektedir. Bu hastalarda denosumab denilen kemik yıkımını azaltan, yapımını artıran bir takım ilaçlar kullanılarak tümör küçültülerek ameliyat ile tümör çıkarılabilir hale getirmek mümkündür. Dev hücreli kemik tümörleri hakkında sık sorulan sorularDev hücreli kemik tümörü ameliyatı sonrası nelere dikkat etmek gerekir?Dev hücreli kemik tümörü ameliyatından sonra dikkat edilmesi gereken konular, hastanın durumuna, tümörün görüldüğü kemiğe, kemikteki hasara göre değişebilmektedir. Çevre dokuların iyileşmesi, eklem hareketlerinin açılması için ilk 6 hafta egzersizler veya fizik tedavi almasını önerilmektedir. Dev hücreli kemik tümörü ameliyatı sonrası kabaca ilk üç hafta hassas olup kısmi yük vererek hastanın yürümesine izin verilebilmektedir. Dev hücreli kemik tümörleri tekrarlamaya meyilli olduğu için düzenli aralıklarla kontrol edilmesi olası tekrar tümör oluşumu açısından önemlidir.Dev hücreli kemik tümör kanser midir? Tümör kelimesi halk arasında kanser ile eşleştirilmektedir. Ancak dev hücreli kemik tümörlerinin klasik tipi kötü huylu kemik kanserlerinden biri değildir. Hayatı tehdit etmez, ortaya çıktığı kemikte tekrar oluşmaya meyillidir.Dev hücreli kemik tümörünün bitkisel veya doğal tedavisi var mıdır?Dev hücreli kemik tümörünün bitkisel veya doğal tedavisi bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.Dev hücreli kemik tümörü metastaz yapar mı?Dev hücreli kemik tümörü iyi huylu tümörlerden biri olup genelde metastaz yapmamaktadır. Çok nadiren metastaz yapmış örnekleri olmakla birlikte bu metastazlarda diğer kemik tümörlerinde olduğu gibi hayatı tehdit edecek aşamaya ulaşmamaktadır.Dev hücreli kemik tümörü ölüme neden olur mu? Dev hücreli kemik tümörünün kendisi ölümcül değildir. Doğrudan ölüme neden olmaz. Ancak bazen dev hücreli kemik tümörleri özellikle leğen kemiği ve kalça kemikleri etrafında oluşup çok büyüyebilmektedir. Bu gibi durumlarda tümörün çok fazla büyümesi, tedavinin geç yapılması ya da cerrahi olarak çıkarılamayacak kadar ileri aşamalarda olursa yayıldığı organlardaki sorunlara bağlı hayatı tehdit edebilir.Dev hücreli kemik tümörü tekrarlar mı? Dev hücreli kemik tümörü iyi huylu kemik tümörlerinden olmakla birlikte lokal agresif tümörlerden olup tekrarlama riski vardır. Ancak tekrarlama riski bulunduğu kemikteki yayılım büyüklüğüne, yapılan ameliyatın başarısına göre değişmektedir. Dev hücreli kemik tümörlerinde risk grubu var mıdır? Dev hücreli kemik tümörleri daha çok büyüme çağı bittikten sonraki dönemde 20-40 yaş arasında kadın cinsiyette daha sık karşılaşılmaktadır. Özellikle diz bölgesindeki kemiklerde daha az sıklıkta kalça bölgesinde olmakla birlikte nadirde olsa tüm kemiklerde görülebilmektedir.Dev hücreli kemik tümörü tedavi edilmezse ne olur? Dev hücreli kemik tümörü tedavi edilmezse veya geç fark edilirse bulunduğu kemiği tamamen eritip yok edebilmekte ve çevre yumuşak dokulara yayılarak tedavisi neredeyse imkânsız hale gelebilmektedir. Özellikle pelvis bölgesi ve omurga kemiklerinde ortaya çıkar ve tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir.Dev hücreli kemik tümörü genel olarak iyi huylu lokal agresif bir kemik tümörü olarak kabul edilir. Ancak ortaya çıktığı kemiği ileri derecede zayıflatan, bir takım kötü huylu tümörlerle karışabilen, ameliyat sonrasında bile tekrarlama riski yüksek olan dikkate alınması ve tüm detaylarıyla doğru değerlendirilip en iyi tedavinin yapılması gereken bir kemik tümördür.
Dev hücreli kemik tümörü nedir?Dev hücreli kemik tümörü, iyi huylu (selim) kemik tümörlerinden biri olup tekrarlama riski yüksek olan, kemik içinde görülen kemiği incelten bir tümördür. Birçok tümörde olduğu gibi dev hücreli kemik tümörünün de neden, nasıl ve niçin olduğu bilinmemektedir. Daha çok 20 ile 40 yaş arasında görülen dev hücreli kemik tümörü vücutta en sık diz bölgesinde ve el bileği bölgesinde ortaya çıkmaktadır. Ancak omuz, kalça- basen kemiklerinde görülebilen dev hücreli kemik tümörleri kadınlarda erkeklere oranla daha fazla yaşanabilmektedir. Ağrı hafif ve zamanla artmakta olup, mekanik yetmezlik nedeniyle kırık oluşmadıkça çok bariz şikayetler görülmez. Kemik bütünlüğü bozulup çevre yumuşak dokulara açılmaya başlayınca şişlik ve ağrı, daha belirgin hale gelir. Genelde izole tek bir yerde görülmekle birlikte çok nadir de olsa multifokal tutulum da görülebilir. Multifokal tulumlu olanlar daha çok paget hastalığıyla ilişkilidir.Dev hücreli kemik tümörü belirtileri nelerdir? Dev hücreli kemik tümörü belirtileri şu şekilde sıralanabilir;Burada önemli olan, kırığı incelerken travmaya bağlı basit klasik bir kırık ile tümöre bağlı oluşmuş bir kırığın ayırt edilmesidir. Tümör zeminde oluşan kırık tedavisi klasik kırıklardan farklı olacaktır. https://www.youtube.com/embed/BSUOVVoifuMDev hücreli kemik tümörü teşhisi nasıl yapılır?Biyopsi yapıldıktan sonra (yani tümörün içine bir şekilde dışardan girildikten sonra) en kısa sürede tanısının konulup uygun cerrahi tedavin yapılması oldukça önemlidir. Bu tanı veya tedavi süreci gecikirse tümör hücrelerinin sağlam dokulara yayılma riski mevcuttur.Dev hücreli kemik tümöre tedavisi nasıl yapılır?Dev hücreli kemik tümörünün tedavisi tümörün bulunduğu kemiğe ve kemikte yaptığı hasara göre değişebilmektedir.Dev hücreli kemik tümörleri hakkında sık sorulan sorularDev hücreli kemik tümörü ameliyatı sonrası nelere dikkat etmek gerekir?Dev hücreli kemik tümörü ameliyatından sonra dikkat edilmesi gereken konular, hastanın durumuna, tümörün görüldüğü kemiğe, kemikteki hasara göre değişebilmektedir. Çevre dokuların iyileşmesi, eklem hareketlerinin açılması için ilk 6 hafta egzersizler veya fizik tedavi almasını önerilmektedir. Dev hücreli kemik tümörü ameliyatı sonrası kabaca ilk üç hafta hassas olup kısmi yük vererek hastanın yürümesine izin verilebilmektedir. Dev hücreli kemik tümörleri tekrarlamaya meyilli olduğu için düzenli aralıklarla kontrol edilmesi olası tekrar tümör oluşumu açısından önemlidir.Dev hücreli kemik tümör kanser midir? Tümör kelimesi halk arasında kanser ile eşleştirilmektedir. Ancak dev hücreli kemik tümörlerinin klasik tipi kötü huylu kemik kanserlerinden biri değildir. Hayatı tehdit etmez, ortaya çıktığı kemikte tekrar oluşmaya meyillidir.Dev hücreli kemik tümörünün bitkisel veya doğal tedavisi var mıdır?Dev hücreli kemik tümörünün bitkisel veya doğal tedavisi bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.Dev hücreli kemik tümörü metastaz yapar mı?Dev hücreli kemik tümörü iyi huylu tümörlerden biri olup genelde metastaz yapmamaktadır. Çok nadiren metastaz yapmış örnekleri olmakla birlikte bu metastazlarda diğer kemik tümörlerinde olduğu gibi hayatı tehdit edecek aşamaya ulaşmamaktadır.Dev hücreli kemik tümörü ölüme neden olur mu? Dev hücreli kemik tümörünün kendisi ölümcül değildir. Doğrudan ölüme neden olmaz. Ancak bazen dev hücreli kemik tümörleri özellikle leğen kemiği ve kalça kemikleri etrafında oluşup çok büyüyebilmektedir. Bu gibi durumlarda tümörün çok fazla büyümesi, tedavinin geç yapılması ya da cerrahi olarak çıkarılamayacak kadar ileri aşamalarda olursa yayıldığı organlardaki sorunlara bağlı hayatı tehdit edebilir.Dev hücreli kemik tümörü tekrarlar mı? Dev hücreli kemik tümörü iyi huylu kemik tümörlerinden olmakla birlikte lokal agresif tümörlerden olup tekrarlama riski vardır. Ancak tekrarlama riski bulunduğu kemikteki yayılım büyüklüğüne, yapılan ameliyatın başarısına göre değişmektedir. Dev hücreli kemik tümörlerinde risk grubu var mıdır? Dev hücreli kemik tümörleri daha çok büyüme çağı bittikten sonraki dönemde 20-40 yaş arasında kadın cinsiyette daha sık karşılaşılmaktadır. Özellikle diz bölgesindeki kemiklerde daha az sıklıkta kalça bölgesinde olmakla birlikte nadirde olsa tüm kemiklerde görülebilmektedir.Dev hücreli kemik tümörü tedavi edilmezse ne olur? Dev hücreli kemik tümörü tedavi edilmezse veya geç fark edilirse bulunduğu kemiği tamamen eritip yok edebilmekte ve çevre yumuşak dokulara yayılarak tedavisi neredeyse imkânsız hale gelebilmektedir. Özellikle pelvis bölgesi ve omurga kemiklerinde ortaya çıkar ve tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir.Dev hücreli kemik tümörü genel olarak iyi huylu lokal agresif bir kemik tümörü olarak kabul edilir. Ancak ortaya çıktığı kemiği ileri derecede zayıflatan, bir takım kötü huylu tümörlerle karışabilen, ameliyat sonrasında bile tekrarlama riski yüksek olan dikkate alınması ve tüm detaylarıyla doğru değerlendirilip en iyi tedavinin yapılması gereken bir kemik tümördür. | 5,640 |
282 | Hastalıklar | Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) | Şekersiz şeker hastalığı olarak da bilinen diabetes insipidus, vücuttaki antidiüretik veya vazopressin şeklinde adlandırılan ADH hormonunun üretimindeki sorundan kaynaklı böbreklerin çok fazla idrar üretmesine neden olan nadir bir hastalıktır. Diabetes insipidus’un en yaygın belirtisi sık idrara çıkmak ve çok fazla susamaktır. Normal diyabette yüksek kan şekeri söz konusu iken diabetes insipidus vakalarında kan şekeri yüksekliği olmaz.Şekersiz şeker hastalığı olarak da bilinen diabetes insipidus, vücuttaki antidiüretik veya vazopressin şeklinde adlandırılan ADH hormonunun üretimindeki sorundan kaynaklı böbreklerin çok fazla idrar üretmesine neden olan nadir bir hastalıktır. Diabetes insipidus’un en yaygın belirtisi sık idrara çıkmak ve çok fazla susamaktır. Normal diyabette yüksek kan şekeri söz konusu iken diabetes insipidus vakalarında kan şekeri yüksekliği olmaz.
Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Nedir?Diabetes insipidus, hipofiz bezinin vazopressin salgılamasının yetersiz olması ya da böbreklerin dolaşımdaki su dengesini sağlamakla görevli vazopressin hormonuna yanıt vermemesi sonucu oluşan, aşırı susama ve aşırı idrar atılımıyla karakterize bir bozukluktur.Diabetes insipidus, vücuttaki sıvı seviyeleri dengesizleştiğinde ortaya çıkar. Bu duruma neden olan durum böbreklerin su atılımını önleyememesidir. Genellikle, antidiüretik hormon (ADH) adı verilen bir ADH hormonundaki problem buna neden olur. Vücut yeterli ADH hormonu üretmez veya buna uygun şekilde yanıt vermez. Bunun sonucunda da kişi aşırı susuzluk hissi ve gün içinde sık idrara çıkmak gibi belirtiler yaşar.Diabetes insipidus, normal diyabet olan diabetes mellitus'tan farklı şekilde seyreder. Diabetes mellitus, yüksek kan şekerini içerirken diabetes insipidus’ta kan şekeri yüksekliği yoktur. Burada sorun hormonal bir problemdir ve çözümü de bunu içerir.Yetişkinlerde görülen en yaygın diabetes insipidus belirtisi gün içinde yoğun susuzluk hissi ve sık idrara çıkmaktır. Kişi bu hislerin önüne geçemez. Ayrıca bebekler veya çocuklarda da bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Bunların başında bebeklerin altını sık ıslatması, uyumakta zorluk çekmesi, ateş, kusma ve kabızlık gelir.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Neden Olur?Diğer adıyla şekersiz şeker hastalığı olan diabetes insipidus, ADH hormonunda meydana gelen problem sonucunda meydana gelir. Bu problemin ışığında vücuttaki sıvı seviyeleri dengesizleşir ve böbrekler su atılımını önleyemez. Bunun neticesinde de kişi aşırı susama ile birlikte sık idrara çıkar.Kısaca ADH’yi de açıklamamız gerekirse ADH hormonu beynin hipotalamus adı verilen bir bölümünde üretilir. Daha sonra beynin tabanında bulunan küçük bir bez olan hipofiz bezinde depolanır. Beynin çok az ADH üretmesine neden olan durumlar veya ADH hormonunun etkisini engelleyen bozukluklar böbreklerin su atılımını önleyememesine yol açar ve vücut çok fazla idrar üretmeye yol açar. Yüksek kan şekerinden bağımsız olan bu durum diabetes insipidus olarak bilinir.Diabetes insipidus’a yol açabileceği düşünülen risk faktörleri ise şöyledir: Genetik faktör Bazı idrar söktürücü ilaçların kullanımı Kanda yüksek kalsiyum veya düşük potasyum değerleri Ciddi bir baş yaralanması veya beyin ameliyatıDiabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Türleri Nelerdir?Diabetes insipidus vakalarının kendi içinde dört farklı türü bulunur ve bunlar şöyle açıklanabilir:Merkezi diabetes insipidus: Merkezi diabetes insipidus olarak adlandırılan bu tür, diabetes insipidus'un en yaygın türü olarak kabul edilir. Vücut yeterli antidiüretik hormona (ADH veya vazopressin) sahip olmadığında meydana gelir ve yoğun idrara yol açar.Nefrojenik diabetes insipidus: Bu tip diabetes insipidus, hipofiz bezinin yeterli ADH hormonunu salgıladığında ancak böbreklerin buna düzgün tepki vermediğinde ve suyu tutamadığı zaman ortaya çıkar. Bu sorun da sık idrara çıkma problemiyle kendini gösterir.Dipsojenik diabetes insipidus: Dipsojenik diabetes insipidus, ADH üretimiyle ilgisi olmamasına rağmen hipotalamustaki bir sorundan dolayı aşırı susuzluk hissi ile gelen daha fazla sıvı tüketme ihtiyacına neden olur. Bu nedenle kişi sık sık idrara çıkar.Gestasyonel diabetes insipidus: Gestasyonel diabetes insipidus ise hamilelik sürecinde gelişebilen ancak nadir ve geçici bir durumdur. Gestasyonel diabetes insipidus, bebeğe besin sağlayan geçici bir organ olan plasentanın ADH hormonunu parçalayan bir enzimi çok fazla üretmesiyle oluşur.Birden fazla bebeğe hamile olan kişilerde, daha fazla plasenta dokusu olduğu için bu durumu geliştirme olasılığı daha yüksek olarak değerlendirilir. Gestasyonel diabetes insipidus genellikle hamilelik bittikten kısa bir süre sonra geçer.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Belirtileri Nelerdir?Diabetes insipidus’un yetişkinlerde görülen en karakteristik belirtileri aşırı susuzluk hissi, yoğun sıvı tüketimi ve sık sık idrara çıkmaktır. Bunların dışında bebeklerde de görülebilen diabetes insipidus bebeğin altını çok ıslatması, ateş, kusma, kilo kaybı ve kabızlık gibi belirtiler ortaya çıkarabilir.Yetişkinlerde görülebilen diabetes insipidus belirtileri şöyledir: Aşırı susuzluk hissi Yoğun sıvı tüketimi Sık sık idrara çıkmakBebekler ve çocuklarda ortaya çıkabilecek belirtiler ise şunlar olabilir: Bebeğin altını çok ıslatması Ateş Kusma Kilo kaybı Kabızlık Uyku problemleriDiabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Nasıl Teşhis Edilir?Diabetes insipidus vakalarının karakteristik belirtileri ve şikayetleri hastalık konusunda fikir verebilir ancak gerçek diyabetle karıştırılmaması için birtakım testler istenebilir. Bu testler arasında idrar tahlili, ADH hormonunun değerini belirlemek için kan testi, şeker seviyelerinin belirlenmesi ve hipotalamusta herhangi bir sorun olup olmadığını görmek için MR yer alır.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Tedavi Edilir mi?Diabetes insipidus vakalarında hastalığın türüne bağlı olarak bir tedavi programı belirlenir. Başlıca yöntem ise ilaç tedavisidir. Doktor, türe bağlı şekilde bir ilaç reçete edebilir.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Hakkında Sık Sorulan SorularDiabetes insipidus ne anlama gelir?Diabetes insipidus, böbreklerin kanı filtreleme işlemi sırasında suyu koruyamaması sonucu ortaya çıkan nadir bir rahatsızlıktır. Bu da genellikle ADH hormonunda meydana gelen bozukluktan kaynaklanır.Diabetes insipidus hastaları günde ne kadar idrar yapar?Sağlıklı bir kişi günde 2-2.5 litre idrar yapar. Şekersiz şeker tanısı konması için ise yetişkinlerde günde en az 3 litre idrar çıkışı görülmelidir. Bu miktarın bazı hastalarda 20 litreye kadar çıkabildiği görülür.
Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Nedir?Diabetes insipidus, hipofiz bezinin vazopressin salgılamasının yetersiz olması ya da böbreklerin dolaşımdaki su dengesini sağlamakla görevli vazopressin hormonuna yanıt vermemesi sonucu oluşan, aşırı susama ve aşırı idrar atılımıyla karakterize bir bozukluktur.Diabetes insipidus, vücuttaki sıvı seviyeleri dengesizleştiğinde ortaya çıkar. Bu duruma neden olan durum böbreklerin su atılımını önleyememesidir. Genellikle, antidiüretik hormon (ADH) adı verilen bir ADH hormonundaki problem buna neden olur. Vücut yeterli ADH hormonu üretmez veya buna uygun şekilde yanıt vermez. Bunun sonucunda da kişi aşırı susuzluk hissi ve gün içinde sık idrara çıkmak gibi belirtiler yaşar.Diabetes insipidus, normal diyabet olan diabetes mellitus'tan farklı şekilde seyreder. Diabetes mellitus, yüksek kan şekerini içerirken diabetes insipidus’ta kan şekeri yüksekliği yoktur. Burada sorun hormonal bir problemdir ve çözümü de bunu içerir.Yetişkinlerde görülen en yaygın diabetes insipidus belirtisi gün içinde yoğun susuzluk hissi ve sık idrara çıkmaktır. Kişi bu hislerin önüne geçemez. Ayrıca bebekler veya çocuklarda da bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Bunların başında bebeklerin altını sık ıslatması, uyumakta zorluk çekmesi, ateş, kusma ve kabızlık gelir.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Neden Olur?Diğer adıyla şekersiz şeker hastalığı olan diabetes insipidus, ADH hormonunda meydana gelen problem sonucunda meydana gelir. Bu problemin ışığında vücuttaki sıvı seviyeleri dengesizleşir ve böbrekler su atılımını önleyemez. Bunun neticesinde de kişi aşırı susama ile birlikte sık idrara çıkar.Kısaca ADH’yi de açıklamamız gerekirse ADH hormonu beynin hipotalamus adı verilen bir bölümünde üretilir. Daha sonra beynin tabanında bulunan küçük bir bez olan hipofiz bezinde depolanır. Beynin çok az ADH üretmesine neden olan durumlar veya ADH hormonunun etkisini engelleyen bozukluklar böbreklerin su atılımını önleyememesine yol açar ve vücut çok fazla idrar üretmeye yol açar. Yüksek kan şekerinden bağımsız olan bu durum diabetes insipidus olarak bilinir.Diabetes insipidus’a yol açabileceği düşünülen risk faktörleri ise şöyledir:Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Türleri Nelerdir?Diabetes insipidus vakalarının kendi içinde dört farklı türü bulunur ve bunlar şöyle açıklanabilir:Merkezi diabetes insipidus: Merkezi diabetes insipidus olarak adlandırılan bu tür, diabetes insipidus'un en yaygın türü olarak kabul edilir. Vücut yeterli antidiüretik hormona (ADH veya vazopressin) sahip olmadığında meydana gelir ve yoğun idrara yol açar.Nefrojenik diabetes insipidus: Bu tip diabetes insipidus, hipofiz bezinin yeterli ADH hormonunu salgıladığında ancak böbreklerin buna düzgün tepki vermediğinde ve suyu tutamadığı zaman ortaya çıkar. Bu sorun da sık idrara çıkma problemiyle kendini gösterir.Dipsojenik diabetes insipidus: Dipsojenik diabetes insipidus, ADH üretimiyle ilgisi olmamasına rağmen hipotalamustaki bir sorundan dolayı aşırı susuzluk hissi ile gelen daha fazla sıvı tüketme ihtiyacına neden olur. Bu nedenle kişi sık sık idrara çıkar.Gestasyonel diabetes insipidus: Gestasyonel diabetes insipidus ise hamilelik sürecinde gelişebilen ancak nadir ve geçici bir durumdur. Gestasyonel diabetes insipidus, bebeğe besin sağlayan geçici bir organ olan plasentanın ADH hormonunu parçalayan bir enzimi çok fazla üretmesiyle oluşur.Birden fazla bebeğe hamile olan kişilerde, daha fazla plasenta dokusu olduğu için bu durumu geliştirme olasılığı daha yüksek olarak değerlendirilir. Gestasyonel diabetes insipidus genellikle hamilelik bittikten kısa bir süre sonra geçer.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Belirtileri Nelerdir?Diabetes insipidus’un yetişkinlerde görülen en karakteristik belirtileri aşırı susuzluk hissi, yoğun sıvı tüketimi ve sık sık idrara çıkmaktır. Bunların dışında bebeklerde de görülebilen diabetes insipidus bebeğin altını çok ıslatması, ateş, kusma, kilo kaybı ve kabızlık gibi belirtiler ortaya çıkarabilir.Yetişkinlerde görülebilen diabetes insipidus belirtileri şöyledir:Bebekler ve çocuklarda ortaya çıkabilecek belirtiler ise şunlar olabilir:Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Nasıl Teşhis Edilir?Diabetes insipidus vakalarının karakteristik belirtileri ve şikayetleri hastalık konusunda fikir verebilir ancak gerçek diyabetle karıştırılmaması için birtakım testler istenebilir. Bu testler arasında idrar tahlili, ADH hormonunun değerini belirlemek için kan testi, şeker seviyelerinin belirlenmesi ve hipotalamusta herhangi bir sorun olup olmadığını görmek için MR yer alır.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Tedavi Edilir mi?Diabetes insipidus vakalarında hastalığın türüne bağlı olarak bir tedavi programı belirlenir. Başlıca yöntem ise ilaç tedavisidir. Doktor, türe bağlı şekilde bir ilaç reçete edebilir.Diabetes Insipidus (Şekersiz Şeker Hastalığı) Hakkında Sık Sorulan SorularDiabetes insipidus ne anlama gelir?Diabetes insipidus, böbreklerin kanı filtreleme işlemi sırasında suyu koruyamaması sonucu ortaya çıkan nadir bir rahatsızlıktır. Bu da genellikle ADH hormonunda meydana gelen bozukluktan kaynaklanır.Diabetes insipidus hastaları günde ne kadar idrar yapar?Sağlıklı bir kişi günde 2-2.5 litre idrar yapar. Şekersiz şeker tanısı konması için ise yetişkinlerde günde en az 3 litre idrar çıkışı görülmelidir. Bu miktarın bazı hastalarda 20 litreye kadar çıkabildiği görülür. | 4,401 |
283 | Hastalıklar | Dil Bağı Hastalığı | Doğumsal bir rahatsızlık olan dil bağı; emzirme, konuşma ve diş sağlığına kadar birçok sistemi etkileyip çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Dilin hareket kabiliyetini kısıtlayan bu hastalık, genellikle bebeklerde dilin meme başını iyi kavrayamaması ve emmenin yeterince sağlıklı olmaması ile anlaşılıyor. Herkeste görülebilen ancak erkeklerde kızlardan daha yaygın izlenen dil bağı, herhangi bir probleme yol açmıyorsa sadece düzenli takip yeterli olabiliyor. Ancak beslenme sorunlarına sebep olan ve şikayetlerin fazla olduğu durumlarda cerrahi müdahale ile dil bağı tedavisi gerçekleştirilebiliyor. Doğumsal bir rahatsızlık olan dil bağı; emzirme, konuşma ve diş sağlığına kadar birçok sistemi etkileyip çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Dilin hareket kabiliyetini kısıtlayan bu hastalık, genellikle bebeklerde dilin meme başını iyi kavrayamaması ve emmenin yeterince sağlıklı olmaması ile anlaşılıyor. Herkeste görülebilen ancak erkeklerde kızlardan daha yaygın izlenen dil bağı, herhangi bir probleme yol açmıyorsa sadece düzenli takip yeterli olabiliyor. Ancak beslenme sorunlarına sebep olan ve şikayetlerin fazla olduğu durumlarda cerrahi müdahale ile dil bağı tedavisi gerçekleştirilebiliyor.
Dil bağı nedir?Dil bağı (ankiloglossi), dili ağız tabanı ile birleştiren ve frenulum adı verilen dokunun normalden kısa olmasıdır. Bu durum dilin hareket kabiliyetini kısıtlarken; emzirmeyi, dil çıkarmayı, bir çocuğun yeme, konuşma ve yutma şeklini etkileyebilir.Dil bağı hastalığının sebepleri nelerdir?Dil bağı durumu doğuştan gelmektedir. Doğumdan önce embriyolojik gelişim sürecinde anne karnındaki 4.haftada dilin 2/3 ön kısmı gelişir. Bu aşamada dil henüz ağız tabanından ayrılarak serbest hale gelmemiştir. İlerleyen haftalarda dil ağız tabanından serbestleşerek hareketli hale gelir ve sadece frenulum denen bağ ile ağız tabanına tutunur. Bu dönemde meydana gelen bozukluk sonucu dili ağız tabanına bağlayan frenulum ya tam olarak serbestleşemez ya da hücre çoğalmasıyla kalın bir hal alarak dilin serbestleşmesini engeller ve dil bağını oluşur.Bebeklerde dil bağı olduğu nasıl anlaşılır? Dil bağı belirtileri nelerdir? Dil bağı tanısı nasıl konulur?Bebeklerde dil bağı, genellikle bebeklerde dilin meme başını iyi kavrayamamasından ve emmenin yeterince iyi olmaması ile anlaşılır. Daha yapışık dil bağında ise yeterli beslenememe ve kilo kaybı şeklinde kendini gösterir. Yine tükürüğün yetersiz yutulmasına bağlı ağızdan sürekli salya akması, emerken çok terleme ve annenin meme başında iyileşmeyen yaralar dil bağının belirtileri olabilir. Bununla birlikte ağlama esnasında çoğu zaman dil bağı fark edilebilir.Basit bir muayene ışığı altında bazen de dil basacağı yardımıyla dil bağı görülebilir. Dil ise “V” şeklini almıştır. Dil bağı olan çocukta dili dışarı çıkarması, yukarı kaldırılarak damağa değdirilmesi gibi hareketleri yapması istenir, hasta bunları tam olarak yapamayacağından tanı doğrulanır. Artikülasyon bozukluğunun değerlendirilmesinde ise özellikle 3 yaş sonrasındaki dönemde hastadan “l, r, s, t, z” gibi dilin ön bölgesinin aktif kullanıldığı seslerin çıkarılması istenir hasta bu sesleri çıkarmada zorluk yaşarsa tanı konulur.Dil bağının risk faktörleri nelerdir?Herkeste görülebilen dil bağı, erkeklerde kızlardan daha yaygındır. Bazı durumlarda, dil bağı kalıtsaldır yani ailesel geçişlidir. Bu durum çocukların yaklaşık yüzde 10'unda görülebilir. Dil bağı çoğunlukla bebekleri ve küçük çocukları etkiler, ancak daha büyük çocuklar ve yetişkinlerde de bulunabilir.Bebeklerde dil bağı tedavisi nasıl yapılır?Bazı durumlarda, dil bağı belirgin semptomlara neden olacak kadar şiddetli değildir. Dil bağı olan ancak beslenme, yutma veya konuşma sorunları olmayan bebek ve küçük çocukların tedaviye ihtiyacı olmayabilir. Yaşamın ilk aylarında herhangi bir probleme neden olmayan dil bağı için sadece düzenli hasta takibi yapılması yeterli olabilir. Beslenme sorunlarına neden olabilecek diğer olası durumların dışlanmasının ardından çeşitli şikayetlerin meydana geldiği olgularda ise cerrahi müdahale gerçekleştirilebilir.Dil bağı hastalığı hakkında sık sorulan sorular Bebeklerde dil bağı kendiliğinden geçer mi?Dil bağı olan bazı çocuklarda bu yapıda zaman içerisinde bir miktar gevşeme meydana gelebilir. Bu durum aylık kontrol gerektirir.Dil bağı kesilmesi nasıl olur?Frenotomi dil bağı tedavisi kapsamında en sık başvurulan prosedürdür. Bu işlemin gerçekleştirildiği yapı, kan damarı ve sinir yapısı içeriği bakımından zengin değildir. Dolayısıyla işlem nedeniyle ağrı veya kanama gibi durumlar nadir görülebilir.Bu geleneksel yöntemde frenulum adı verilen yapıya müdahale edilerek dilin serbestleştirilmesi sağlanır. Böylelikle gerginleşen dil bağına steril bir makas veya cerrahi alet vasıtası ile ağız tabanına paralel insizyonlar (kesiler) atılır. Meydana gelen kanama ise genellikle damlama şeklindedir ve hafif bası uygulamaları ile kontrol altına alınabilir. Olguların çoğunda bu işlem için anestezi ihtiyacı yoktur ve işlemin ardından emzirme yapılabilir. 6 aydan büyük çocuklarda bu işlem için anestezi ihtiyacı olabilir.Dil bağı ameliyatı ne kadar sürer?Dil altı bağı operasyonu küçük bebeklerde poliklinik koşullarında 1-2 dakika kadar, daha büyük çocuklarda ise ameliyathanede 10-15 dakika kadar sürer.Bebeklerde dil bağı konuşmaya engel mi?Dil altı bağı konuşmaya engel olmaz. Artikülasyon bozukluğuna sebep olur. Özellikle 3 yaş sonrasındaki dönemde hastadan “l, r, s, t, z” gibi dilin ön bölgesinin aktif kullanıldığı seslerin çıkarılmasında zorluk yaşar.Dil altı bağına hangi bölüm bakar?Dil altı bağı tedavi ve takibini çocuk cerrahları yapmaktadır.Yetişkinlerde dil altı bağı görülür mü?Bebeklik ve çocukluk döneminde fark edilmeyen vakalar, yetişkin dönemde geç tanı alarak gelebilir.Dil bağı ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmelidir?İyileşmenin tam olarak sağlanabilmesi adına dil bağı ameliyatları sonrası konuşma terapisti ile çeşitli dil egzersizlerinin yapılması önerilir. Bazı hastaların iyileşme süresinin daha uzun olması beslenmenin ertelenebilmesine de neden olabileceği için dikkatli olunmalıdır. Günde birkaç kez ve birkaç hafta boyunca bebeğe çeşitli ağız egzersizi ve esneme hareketlerinin yapılması önerilir. Yapılan işlemin başarısı açısından bu egzersizlerin önemli uygulamalar olduğu unutulmamalıdır.Dil bağı kaç yaşında kesilir?Emme ve konuşmayı öğrenme döneminde problem yaşanmaması açısından en kısa zamanda dil bağını kesmek gerekir. Emme problemi varsa hayatın ilk günlerinde lokal anestezi ile dil bağını kesmek en doğru yaklaşımdır. Emme problemi olmayan bebeklerde ise dişler çıkmadan veya bebek konuşmaya başlamadan 8-9 aylardan önce bu işlemin yapılması uygundur.Dil altı bağı nelere sebep olur?Dil bağı olan çocukta dilin fonksiyonları etkilenecektir. Meme emerken dilini hareket ettiremeyen ve doğru pozisyonda tutamayan bebek, meme ucunu emmek yerine çiğneyebilir. Bu durum meme başı ağrısına neden olabilir ve bebeğin anne sütü alma yeteneğini etkileyebilir. Sonuç olarak yetersiz emzirme, yetersiz beslenmeye ve gelişme geriliğine yol açabilir.Bununla birlikte dil bağı, "“l, r, s, t, z” gibi belirli sesleri çıkarma yeteneğini etkileyebilir ve telaffuz bozukluklarına yol açabilir. Yaşça daha büyük olan çocuklarda dişlerdeki artıkları temizlemeyi zorlaştırabilir. Bu durum diş çürümesine, diş etlerinin iltihaplanmasına katkı sağlayarak kötü ağız hijyeni, diş problemleri ve dil şeklinde bozukluklara neden olabilir. Çoğunlukla dilin ideal duruşunda, ağzın çatısında dinlenmesini yasaklar. Dil ağzın çatısına oturduğunda burun solunumu daha rahat olmaktadır. Dil bağı hastalarında bu durum olmadığı için kronik ağız solunumu meydana gelir. Ağızdan nefes almak, bademcikler ve adenoidler, kronik kulak enfeksiyonları ve uykuda solunum bozuklukları gibi diğer sağlık sorunlarına sebebiyet verir.Ne zaman doktora gidilmelidir?Aşağıdaki durumlarda mutlaka bir uzman hekime başvurulması gerekmektedir:-Bebekte emzirmede sıkıntı yaşama gibi sorunlara neden olan dil bağı belirtileri varsa-Bir konuşma dili patoloğu, çocuğun konuşmasının dil bağından etkilendiğini düşünüyorsa.- Bebeklikte değil ama daha ileri yaşlarda olan çocuklar yemek yemeyi, konuşmayı veya arka dişlere ulaşmayı engelleyen dil problemlerinden şikayet ediyorsa
Dil bağı nedir?Dil bağı (ankiloglossi), dili ağız tabanı ile birleştiren ve frenulum adı verilen dokunun normalden kısa olmasıdır. Bu durum dilin hareket kabiliyetini kısıtlarken; emzirmeyi, dil çıkarmayı, bir çocuğun yeme, konuşma ve yutma şeklini etkileyebilir.Dil bağı hastalığının sebepleri nelerdir?Dil bağı durumu doğuştan gelmektedir. Doğumdan önce embriyolojik gelişim sürecinde anne karnındaki 4.haftada dilin 2/3 ön kısmı gelişir. Bu aşamada dil henüz ağız tabanından ayrılarak serbest hale gelmemiştir. İlerleyen haftalarda dil ağız tabanından serbestleşerek hareketli hale gelir ve sadece frenulum denen bağ ile ağız tabanına tutunur. Bu dönemde meydana gelen bozukluk sonucu dili ağız tabanına bağlayan frenulum ya tam olarak serbestleşemez ya da hücre çoğalmasıyla kalın bir hal alarak dilin serbestleşmesini engeller ve dil bağını oluşur.Bebeklerde dil bağı olduğu nasıl anlaşılır? Dil bağı belirtileri nelerdir? Dil bağı tanısı nasıl konulur?Bebeklerde dil bağı, genellikle bebeklerde dilin meme başını iyi kavrayamamasından ve emmenin yeterince iyi olmaması ile anlaşılır. Daha yapışık dil bağında ise yeterli beslenememe ve kilo kaybı şeklinde kendini gösterir. Yine tükürüğün yetersiz yutulmasına bağlı ağızdan sürekli salya akması, emerken çok terleme ve annenin meme başında iyileşmeyen yaralar dil bağının belirtileri olabilir. Bununla birlikte ağlama esnasında çoğu zaman dil bağı fark edilebilir.Basit bir muayene ışığı altında bazen de dil basacağı yardımıyla dil bağı görülebilir. Dil ise “V” şeklini almıştır. Dil bağı olan çocukta dili dışarı çıkarması, yukarı kaldırılarak damağa değdirilmesi gibi hareketleri yapması istenir, hasta bunları tam olarak yapamayacağından tanı doğrulanır. Artikülasyon bozukluğunun değerlendirilmesinde ise özellikle 3 yaş sonrasındaki dönemde hastadan “l, r, s, t, z” gibi dilin ön bölgesinin aktif kullanıldığı seslerin çıkarılması istenir hasta bu sesleri çıkarmada zorluk yaşarsa tanı konulur.Dil bağının risk faktörleri nelerdir?Herkeste görülebilen dil bağı, erkeklerde kızlardan daha yaygındır. Bazı durumlarda, dil bağı kalıtsaldır yani ailesel geçişlidir. Bu durum çocukların yaklaşık yüzde 10'unda görülebilir. Dil bağı çoğunlukla bebekleri ve küçük çocukları etkiler, ancak daha büyük çocuklar ve yetişkinlerde de bulunabilir.Bebeklerde dil bağı tedavisi nasıl yapılır?Bazı durumlarda, dil bağı belirgin semptomlara neden olacak kadar şiddetli değildir. Dil bağı olan ancak beslenme, yutma veya konuşma sorunları olmayan bebek ve küçük çocukların tedaviye ihtiyacı olmayabilir. Yaşamın ilk aylarında herhangi bir probleme neden olmayan dil bağı için sadece düzenli hasta takibi yapılması yeterli olabilir. Beslenme sorunlarına neden olabilecek diğer olası durumların dışlanmasının ardından çeşitli şikayetlerin meydana geldiği olgularda ise cerrahi müdahale gerçekleştirilebilir.Dil bağı hastalığı hakkında sık sorulan sorular Bebeklerde dil bağı kendiliğinden geçer mi?Dil bağı olan bazı çocuklarda bu yapıda zaman içerisinde bir miktar gevşeme meydana gelebilir. Bu durum aylık kontrol gerektirir.Dil bağı kesilmesi nasıl olur?Frenotomi dil bağı tedavisi kapsamında en sık başvurulan prosedürdür. Bu işlemin gerçekleştirildiği yapı, kan damarı ve sinir yapısı içeriği bakımından zengin değildir. Dolayısıyla işlem nedeniyle ağrı veya kanama gibi durumlar nadir görülebilir.Bu geleneksel yöntemde frenulum adı verilen yapıya müdahale edilerek dilin serbestleştirilmesi sağlanır. Böylelikle gerginleşen dil bağına steril bir makas veya cerrahi alet vasıtası ile ağız tabanına paralel insizyonlar (kesiler) atılır. Meydana gelen kanama ise genellikle damlama şeklindedir ve hafif bası uygulamaları ile kontrol altına alınabilir. Olguların çoğunda bu işlem için anestezi ihtiyacı yoktur ve işlemin ardından emzirme yapılabilir. 6 aydan büyük çocuklarda bu işlem için anestezi ihtiyacı olabilir.Dil bağı ameliyatı ne kadar sürer?Dil altı bağı operasyonu küçük bebeklerde poliklinik koşullarında 1-2 dakika kadar, daha büyük çocuklarda ise ameliyathanede 10-15 dakika kadar sürer.Bebeklerde dil bağı konuşmaya engel mi?Dil altı bağı konuşmaya engel olmaz. Artikülasyon bozukluğuna sebep olur. Özellikle 3 yaş sonrasındaki dönemde hastadan “l, r, s, t, z” gibi dilin ön bölgesinin aktif kullanıldığı seslerin çıkarılmasında zorluk yaşar.Dil altı bağına hangi bölüm bakar?Dil altı bağı tedavi ve takibini çocuk cerrahları yapmaktadır.Yetişkinlerde dil altı bağı görülür mü?Bebeklik ve çocukluk döneminde fark edilmeyen vakalar, yetişkin dönemde geç tanı alarak gelebilir.Dil bağı ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmelidir?İyileşmenin tam olarak sağlanabilmesi adına dil bağı ameliyatları sonrası konuşma terapisti ile çeşitli dil egzersizlerinin yapılması önerilir. Bazı hastaların iyileşme süresinin daha uzun olması beslenmenin ertelenebilmesine de neden olabileceği için dikkatli olunmalıdır. Günde birkaç kez ve birkaç hafta boyunca bebeğe çeşitli ağız egzersizi ve esneme hareketlerinin yapılması önerilir. Yapılan işlemin başarısı açısından bu egzersizlerin önemli uygulamalar olduğu unutulmamalıdır.Dil bağı kaç yaşında kesilir?Emme ve konuşmayı öğrenme döneminde problem yaşanmaması açısından en kısa zamanda dil bağını kesmek gerekir. Emme problemi varsa hayatın ilk günlerinde lokal anestezi ile dil bağını kesmek en doğru yaklaşımdır. Emme problemi olmayan bebeklerde ise dişler çıkmadan veya bebek konuşmaya başlamadan 8-9 aylardan önce bu işlemin yapılması uygundur.Dil altı bağı nelere sebep olur?Dil bağı olan çocukta dilin fonksiyonları etkilenecektir. Meme emerken dilini hareket ettiremeyen ve doğru pozisyonda tutamayan bebek, meme ucunu emmek yerine çiğneyebilir. Bu durum meme başı ağrısına neden olabilir ve bebeğin anne sütü alma yeteneğini etkileyebilir. Sonuç olarak yetersiz emzirme, yetersiz beslenmeye ve gelişme geriliğine yol açabilir.Bununla birlikte dil bağı, "“l, r, s, t, z” gibi belirli sesleri çıkarma yeteneğini etkileyebilir ve telaffuz bozukluklarına yol açabilir. Yaşça daha büyük olan çocuklarda dişlerdeki artıkları temizlemeyi zorlaştırabilir. Bu durum diş çürümesine, diş etlerinin iltihaplanmasına katkı sağlayarak kötü ağız hijyeni, diş problemleri ve dil şeklinde bozukluklara neden olabilir. Çoğunlukla dilin ideal duruşunda, ağzın çatısında dinlenmesini yasaklar. Dil ağzın çatısına oturduğunda burun solunumu daha rahat olmaktadır. Dil bağı hastalarında bu durum olmadığı için kronik ağız solunumu meydana gelir. Ağızdan nefes almak, bademcikler ve adenoidler, kronik kulak enfeksiyonları ve uykuda solunum bozuklukları gibi diğer sağlık sorunlarına sebebiyet verir.Ne zaman doktora gidilmelidir?Aşağıdaki durumlarda mutlaka bir uzman hekime başvurulması gerekmektedir:-Bebekte emzirmede sıkıntı yaşama gibi sorunlara neden olan dil bağı belirtileri varsa-Bir konuşma dili patoloğu, çocuğun konuşmasının dil bağından etkilendiğini düşünüyorsa.- Bebeklikte değil ama daha ileri yaşlarda olan çocuklar yemek yemeyi, konuşmayı veya arka dişlere ulaşmayı engelleyen dil problemlerinden şikayet ediyorsa | 5,791 |
284 | Hastalıklar | Dil Ülseri | Dil ülseri kişinin yaşam kalitesini düşüren, ağızda şiddetli ağrıya, yeme ve konuşma bozukluğuna sebep olabilen bir sağlık sorundur. Çok farklı sebepleri olabilen dil ülserinin tedavi edilmesi günlük yaşamın rahat devam ettirilebilmesi açısından önem taşır. Dermatoloji, ağız ve diş sağlığı hekimlerinin ilgilendiği dil ülseri farklı hastalıklar nedeniyle görülebildiği için multidisipliner bir şekilde incelenmelidir. Memorial Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tuğba Kevser Uzunçakmak, pek çok kişide görülebilen dil ülseri hakkında, “Dil ülseri nedir belirtileri nelerdir” sorularını yanıtladı.Dil ülseri kişinin yaşam kalitesini düşüren, ağızda şiddetli ağrıya, yeme ve konuşma bozukluğuna sebep olabilen bir sağlık sorundur. Çok farklı sebepleri olabilen dil ülserinin tedavi edilmesi günlük yaşamın rahat devam ettirilebilmesi açısından önem taşır. Dermatoloji, ağız ve diş sağlığı hekimlerinin ilgilendiği dil ülseri farklı hastalıklar nedeniyle görülebildiği için multidisipliner bir şekilde incelenmelidir. Memorial Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tuğba Kevser Uzunçakmak, pek çok kişide görülebilen dil ülseri hakkında, “Dil ülseri nedir belirtileri nelerdir” sorularını yanıtladı.
Dil ülseri nedir?Dil ülserleri dilde üzeri, dil yanları veya dilaltı gibi alanlarda görülebilen, birçok farklı sebebeplere bağlı görülebilen, ağrılı, çapları birkaç milimetreden birkaç santimetre kadar değişebilen, kanama yapabilen yüzeyel veya derin yaralardır. Altta yatan nedene göre zamanla kendi kendine geçebilmekle birlikte bazı hastalarda geçip tekrarlama eğilimi gösterebilir veya büyüme ve derinleşme eğilimi gösterebilir. Dil ülserlerinde tanı ve tedavi süresi içerisinde hastalarımızda ağrı, yeme ve konuşma zorluğu gibi semptomları hafifletecek ilaçların kullanılması bu sürecin daha rahat geçmesini sağlayabilmektedir.Dil ülseri belirtileri nelerdir?Dil ülseri dilde herhangi bir alanda yerleşebilen yaralardır, temas ile (örn diş fırçası), yemek yerken, sıcak-soğuk teması ile yanma hissi oluşturabilen lezyonlardır. Dildeki yaraların yanısıra boğaz ağrısı, dilde morarma, ağız içinde, dilde lezyonlar, dilde kanama, dilde şişme, yutma güçlüğü gibi bulgular eşlik edebilir. Bu yakınmalar baharatlı, asitli besinlerle kötüleştirebilir.Dil ülseri neden olur?Toplumda dil ülserlerinin en sık nedeni aft olarak bilinen, genelde dil ucunda, üzerinde ve yanlarında görülebilen üzeri beyaz, çapları genellikle 1 cm den küçük lezyonlardır. Bu lezyonlar yanak içinde, dudak içinde, diş etlerinde de görülebilmektedir. Kanamaya meyilli oldukları içi rahatsız edici olabilirler. Bulaşıcı değillerdir, kişiden kişiye geçmezler. Klinik olarak üç farklı görünümde görülebilirler. Bunlar minör, majör ve herpetiform olarak adlandırılabilir. Küçük aftlar bir iki hafta içinde iz bırakmadan iyileşir. Majör olanlar daha derin yerleşimli ve çap olarak da daha büyüktür, genellikle 1 cm büyüktür. Kenarları düzensizdir. İyileşmesi 1 ayı bulabilir ve bazen iyileşme sonrası iz bırakabilir. Herpetiform aftlar ise daha küçük, uçuk benzeri, çok sayıda milimetrik aftlardır. Hormonal dengesizlikler, uyku sorunları, sigara ve alkol kullanımı, ağız hijyeninin doğru yapılamaması, adet dönemleri, bağışıklığın zayıflaması, diş fırçalamanın yanlış yapılması, stres, folik asit eksikliği, genetik yatkınlık, viral enfeksiyonlar, yanak içinin ısırılması, kötü yapılan diş telleri, keskin dişler, yemek yerken oluşan kesikler (sıcak yiyecek ve içecekler), bazı ilaçlar, B12 ve demir eksikliği, Crohn ya da çölyak hastalığı, lupus, Behçet, diyabet veya HIV de aftöz dil ülserine neden olabilmektedir.Bunun yanısıra çene yapısındaki anomaliler, protez yapısındaki bozukluklar nedeniyle dilde ısırma sonucu ülser gelişimi izlenebilmektedir. Sigara kullanan bireylerde, siğil gelişimi, liken planus, liken skleroz gibi çeşitli hastalıkların uzun süre tedavisiz ve takipsiz kaldığı durumlarda dilde kanser gelişimi ve buna bağlı ülser görünümü izlenebilir. Dil ülseri nasıl teşhis edilir?Dil ülserlerinde hastanın öyküsü ve fizik muayene bulgularına göre doktorunuz yapılması gereken testler ve uygun tedavi açısından sizleri yönlendirecektir. Özellikle sık tekrarlayan, uzun süre iyileşmeyen, büyük ve derin dil ülserlerinde diğer tıbbi durumlar için kan testleri, deri testleri ve biyopsi yapılması önerilebilir. Biyopsi muayene ve teşhis için lokal anestezi altında küçük bir doku örneğinin alındığı bir teşhis prosedürüdür. Dermatoloji uzmanı, belirtilerini ne zaman fark ettiğinizi, ağrılarınızın şiddetini, geçmişte buna benzer bir durum yaşayıp yaşamadığınızı, yakın zamanda diş tedavisi görüp görmediğinizi, beslenme düzeniniz, bilinen başka bir hastalığınız olup olmadığı, ailenizde dil ülseri öykünüzün olup olmadığını, hangi ilaçları kullandığınızı, son dönemde hayatınızda bir değişiklik yaşayıp yaşamadığınız ve alkol ve sigara tüketiminiz gibi birçok açıdan bulgularınızı kaydedecektir.Dil ülseri tedavisi nasıl yapılır?Dil ülserinde tedavi muayene bulgularına göre değişmektedir. Dermatoloji uzmanı teşhis için çeşitli tetkik ve testler isteyebilir. Bu testlerin sonucuna göre de tedavi protokolü belirlenir. Tedavi amacıyla hem ağrıyı giderici hem iyileşmeyi hızlandırıcı ilaçlar verilir, bunun yanı sıra ağız hijyeninin sağlanabilmesi için antiseptik gargara ve spreyler önerilebilir. Yara iyileşmesinin bozulmaması açısından hastalarımızın sigara içmemeleri oldukça önemlidir. Çok sık tekrarlama öyküsü olan hastalarda önleyici tedavi de önerilebilmektedir. Ağız hijyeni ve bakımı için bir ağız ve diş sağlığı uzmanından da destek alınmalıdır. Aftöz dil ülserlerinde kortikosteroid ve ağrı kesici içeren pastiller/kremler ağrıyı azaltabilir ve iyileşmeyi hızlandırabilir. Bunlar en iyi ülser ortaya çıkar çıkmaz kullanılır, çocuklarda mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.Dil Ülseri Hakkında Sık Sorulan SorularDil ülseri için hangi doktora gidilmeli?Dil ülseri için Dermatoloji bölümüne başvurulmalıdır. Ayrıca ağız ve diş sağlığı uzmanından da destek alınmalıdır. Eğer sorun Behçet veya lupus gibi bir hastalıktan kaynaklıysa romatoloji, Crohn ya da çölyak gibi sistemik hastalık kaynaklıysa gastroenteroloji, HIV veya farklı bir viral enfeksiyon kaynaklıysa enfeksiyon bölümlerinden de destek alınabilmektedir. Kanser şüphesi olan olgularda Kulak Burun Boğaz hastalıkları ile konsülte edilmesi gerekebilir.Dil ülseri için risk faktörleri nelerdir?Sigara içen, alkol kullanan, bazı ilaçları kullananlarda, ağız bakımını doğru yapamayanlarda, yanak ya da dil ısırma huyu olanlarda, yoğun baharat kullanımı ile, aşırı sıcak ya da soğuk yiyecekler tüketenlerde, bağışıklık sistemi daha zayıf olanlarda ve çeşitli vitamin eksikliklerinde daha sık görülmektedir.Dil ülseri en çok kimlerde görülür?Dil ülserleri her yaş grubunda ve her iki cinsiyette de görülebilmekle birlikte erişkinlerde daha sık görülmektedir. Aftöz dil ülserleri gençlerde ve kadınlarda daha sık görülürler. Genellikle tekrarlayan aftları olan kişilerin ailesinde benzer öykü vardır. Bu, kalıtım ile veya belirli gıdaların sık tüketilmesi veya alerjenler gibi ortak çevresel faktörlerle ilişkili olabilir.Dil ülseri nasıl önlenir?Dil ülserlerinde dengeli ve sağlıklı beslenme son derece önemlidir. Beslenme düzeninde ağız ve dili tahriş edecek asitli, çok sıcak, çok soğuk, baharatlı besinlerden mümkün olduğunca kaçınmak gerekir. Hassas veya alerjiniz olan yiyeceklerden kaçınmak önemlidir. Vitamin eksiklikleri açısından proteinden zengin beslenme, meyve, sebze ve tahıl dengesi önem taşır. Yemeklerden sonra düzenli olarak fırçalamak ve günde bir kez diş ipi kullanmak, ağrıyı tetikleyebilecek domates, peynir, ananas, süt, limon veya glüten içeren yiyeceklerden kaçınmak yardımcı olabilir. Hassas alanların tahriş olmasını önlemek için yumuşak bir fırça kullanılmalı ve sodyum lauril sülfat içeren diş macunları ve ağız gargaraları kullanılmamalı. Diş telleriniz veya diğer diş aletleriniz varsa, diş hekiminizden keskin kenarları kapatmak için ortodontik ağız ve diş sağlığı uzmanından destek almak gerekir. Sigara kullanımı ve tütün çiğneme gibi alışkanlıklardan kaçınmak ağız içinde yara iyileşmesini hızlandırmanın yanısıra kanserojen gelişimleri de önlemiş olacaktır. Dil ülseri için evde neler yapılabilir?Yumuşak bir diş fırçası kullanımı, yumuşak besinler tüketmek, düzenli diş kontrolü, gıdaları çok sıcak tüketmemek, sağlıklı beslenmek, eksiklği var ise demir, B12, folik asit, çinko, biyotin gibi vitamin ve mineral takviyeleri almak faydalı olabilir.Dil ülseri için ne yapılmamalı?Baharatlı, tuzlu, asitli besinlerden kaçınılmalı, sert yiyecekler tüketilmemeli, çok sıcak ve asitli içecekler içilmemeli, sodyum lauril sülfat içerikli ağız ürünleri kullanılmamalı, sigara ve alkol kullanılmamalıdır.Dil ülseri bitkisel tedavi ile geçer mi?Kaynağı bilinmeyen bitkisel ürünlerin sağlığa faydadan çok zararı vardır. Ancak literatürde yapılan bazı çalışmalarda zerdaçal, aloe vera, ginseng, propolis, kuersetinden zengin kırmızı, yeşil ve mor pigmentli bitkiler, silmarin (devedikeni ekstresi), calendula (aynısefa) ve zencefil gibi gıda takviyeleri ile kanıta dayalı olmamakla birlikte ağız ülserlerinde iyileşme bildirilmiştir. Ancak bu tür takviyeler alınmadan önce diğer ilaçlarla olası etkileşim açısından doktora danışmadan kullanılmaması gerekir.Dil ülseri için ne zaman hekime görünmeli?Dil ülserleri çok sayıda, çok ağrılı, yeme içme ve konuşmayı çok etkiliyorsa, çok sık tekrarlıyorsa, 3 haftadan uzun sürüyorsa, gerilemiyorsa, hızlı büyüme öyküsü varsa, kanama mevcutsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.Aftların kanserden farkı nedir?Aftların çoğu iki haftada iyileşirken, kansere ait değişikliklerde gerilemenin aksine zamanla büyüme ve derinleşme izlenir. Aftların yüzeyi beyazdır, kenarı kırmızıdır. Kanserin yüzeyi ise sert ve düzensizdir. Kanserlerin büyük çoğunluğu tütün, alkol kullanımı, bozuk ağız hijyeninden kaynaklanmaktadır. Ağrısız, 3 haftaya kadar iyileşmeyen, sürekli büyüyen aftlarda mutlaka hekime gidilmelidir.Dil ülseri ve uçuk arasındaki fark nedir?Dil ülseri yukarıda sıralanan birçok farklı faktörün etkisiyle görülmektedir. En sık dil ülseri nedeni olan aftlarda sıklıkla tek veya az sayıda birbirinden farklı lokalizasyonlarda üzeri beyaz milimetrik yaralar görülür. Uçuk sıklıkla dudakta görülse de nadiren ağız içinde de uçuk benzeri, çok sayıda, grup yapmış, ağrılı milimetrik yaralar şeklinde görülür. Zona benzeri şekilde dilin sadece tek yanında milimetrik ağrılı, ödemli yaralar yapabilir. Her iki tablo da virüs kaynaklıdır ve bulaşıcıdır. Yaklaşık 1 hafta içerisinde uygun tedavi ile sıklıkla iz bırakmadan geriler.Çocuklarda dil ülseri görülür mü?Çocuklarda da yetişkinlerde olduğu gibi dil ülseri görülebilmektedir. Asıl tedavi altta yatan sebebe göre değişebilmekle birlikte erişkinlerde kullandığımız yerel ağrı kesiciler, yara iyileştirici ilacalar ve antiseptik gargara ve spreyleri çocuklarda da kullanabilmekteyiz. Çocuklarda aft en sık geçirilen ateşli enfeksiyonlardan sonra görülür. Genel beslenme desteklerinin yanı sıra, sık tekrarlama öyküsü varsa vitamin ve mineral eksiklikleri açısından ve özellikle ülkemizde Behçet hastalığı öyküsü açısından sorgulama yapılması gerekebilir.Dil ülseri ile birlikte oluşabilecek semptomlar nelerdir?Kanama, morarma, konuşma zorluğu, yemek yeme ya da yutkunma sırasında ağrı, ağız açarken ağrı olması, dilde şişlik, boğaz ağrısı, ağzın farklı yerlerinde ülserler gibi bulgular görülebilir. Dil ülseri ile birlikte vücudun farklı bölgelerinde eşlik eden semptomlar olabilir. İshal, ateş, baş ağrısı, halsizlik, şişmiş lenf bezleri bunlara verilebilecek örneklerdir. Bazı durumlarda 38 derece üstünde ateş, ani dil ya da boğaz şişmesi, nefes almakta güçlük de olabilir.Dil ülserinin bulaşıcı olma nedenleri nelerdir?Dil ülserleri ağız içi mikrobik enfeksiyonlara bağlı ise bulaşıcı olabilir.Dil ülseri ciddi midir?Çoğunlukla hızlıca tedavi edilebilir ama 3 haftadan uzun süren, önerilen tedavilere rağmen iyileşme izlenmeyen, kanama izlenen veya daha ağrılı hale gelen bir dil ülserlerinin altta yatan diğer nedenler açısından tetkik edilmesi gerekebilir.Dil ülseri stresten olur mu?Bazı araştırma ve çalışmalar normal kişilerden daha yüksek stres seviyelerine sahip olanların ağız ve dil ülserlerini daha sık geçirebileceğini göstermektedir. Böyle durumlarda psikolojik destek almanın, stresi azaltacak çalışmalar yapmanın faydalı olacağı düşünülmektedir.
Dil ülseri nedir?Dil ülserleri dilde üzeri, dil yanları veya dilaltı gibi alanlarda görülebilen, birçok farklı sebebeplere bağlı görülebilen, ağrılı, çapları birkaç milimetreden birkaç santimetre kadar değişebilen, kanama yapabilen yüzeyel veya derin yaralardır. Altta yatan nedene göre zamanla kendi kendine geçebilmekle birlikte bazı hastalarda geçip tekrarlama eğilimi gösterebilir veya büyüme ve derinleşme eğilimi gösterebilir. Dil ülserlerinde tanı ve tedavi süresi içerisinde hastalarımızda ağrı, yeme ve konuşma zorluğu gibi semptomları hafifletecek ilaçların kullanılması bu sürecin daha rahat geçmesini sağlayabilmektedir.Dil ülseri belirtileri nelerdir?Dil ülseri dilde herhangi bir alanda yerleşebilen yaralardır, temas ile (örn diş fırçası), yemek yerken, sıcak-soğuk teması ile yanma hissi oluşturabilen lezyonlardır. Dildeki yaraların yanısıra boğaz ağrısı, dilde morarma, ağız içinde, dilde lezyonlar, dilde kanama, dilde şişme, yutma güçlüğü gibi bulgular eşlik edebilir. Bu yakınmalar baharatlı, asitli besinlerle kötüleştirebilir.Dil ülseri neden olur?Toplumda dil ülserlerinin en sık nedeni aft olarak bilinen, genelde dil ucunda, üzerinde ve yanlarında görülebilen üzeri beyaz, çapları genellikle 1 cm den küçük lezyonlardır. Bu lezyonlar yanak içinde, dudak içinde, diş etlerinde de görülebilmektedir. Kanamaya meyilli oldukları içi rahatsız edici olabilirler. Bulaşıcı değillerdir, kişiden kişiye geçmezler. Klinik olarak üç farklı görünümde görülebilirler. Bunlar minör, majör ve herpetiform olarak adlandırılabilir. Küçük aftlar bir iki hafta içinde iz bırakmadan iyileşir. Majör olanlar daha derin yerleşimli ve çap olarak da daha büyüktür, genellikle 1 cm büyüktür. Kenarları düzensizdir. İyileşmesi 1 ayı bulabilir ve bazen iyileşme sonrası iz bırakabilir. Herpetiform aftlar ise daha küçük, uçuk benzeri, çok sayıda milimetrik aftlardır. Hormonal dengesizlikler, uyku sorunları, sigara ve alkol kullanımı, ağız hijyeninin doğru yapılamaması, adet dönemleri, bağışıklığın zayıflaması, diş fırçalamanın yanlış yapılması, stres, folik asit eksikliği, genetik yatkınlık, viral enfeksiyonlar, yanak içinin ısırılması, kötü yapılan diş telleri, keskin dişler, yemek yerken oluşan kesikler (sıcak yiyecek ve içecekler), bazı ilaçlar, B12 ve demir eksikliği, Crohn ya da çölyak hastalığı, lupus, Behçet, diyabet veya HIV de aftöz dil ülserine neden olabilmektedir.Bunun yanısıra çene yapısındaki anomaliler, protez yapısındaki bozukluklar nedeniyle dilde ısırma sonucu ülser gelişimi izlenebilmektedir. Sigara kullanan bireylerde, siğil gelişimi, liken planus, liken skleroz gibi çeşitli hastalıkların uzun süre tedavisiz ve takipsiz kaldığı durumlarda dilde kanser gelişimi ve buna bağlı ülser görünümü izlenebilir. Dil ülseri nasıl teşhis edilir?Dil ülserlerinde hastanın öyküsü ve fizik muayene bulgularına göre doktorunuz yapılması gereken testler ve uygun tedavi açısından sizleri yönlendirecektir. Özellikle sık tekrarlayan, uzun süre iyileşmeyen, büyük ve derin dil ülserlerinde diğer tıbbi durumlar için kan testleri, deri testleri ve biyopsi yapılması önerilebilir. Biyopsi muayene ve teşhis için lokal anestezi altında küçük bir doku örneğinin alındığı bir teşhis prosedürüdür. Dermatoloji uzmanı, belirtilerini ne zaman fark ettiğinizi, ağrılarınızın şiddetini, geçmişte buna benzer bir durum yaşayıp yaşamadığınızı, yakın zamanda diş tedavisi görüp görmediğinizi, beslenme düzeniniz, bilinen başka bir hastalığınız olup olmadığı, ailenizde dil ülseri öykünüzün olup olmadığını, hangi ilaçları kullandığınızı, son dönemde hayatınızda bir değişiklik yaşayıp yaşamadığınız ve alkol ve sigara tüketiminiz gibi birçok açıdan bulgularınızı kaydedecektir.Dil ülseri tedavisi nasıl yapılır?Dil ülserinde tedavi muayene bulgularına göre değişmektedir. Dermatoloji uzmanı teşhis için çeşitli tetkik ve testler isteyebilir. Bu testlerin sonucuna göre de tedavi protokolü belirlenir. Tedavi amacıyla hem ağrıyı giderici hem iyileşmeyi hızlandırıcı ilaçlar verilir, bunun yanı sıra ağız hijyeninin sağlanabilmesi için antiseptik gargara ve spreyler önerilebilir. Yara iyileşmesinin bozulmaması açısından hastalarımızın sigara içmemeleri oldukça önemlidir. Çok sık tekrarlama öyküsü olan hastalarda önleyici tedavi de önerilebilmektedir. Ağız hijyeni ve bakımı için bir ağız ve diş sağlığı uzmanından da destek alınmalıdır. Aftöz dil ülserlerinde kortikosteroid ve ağrı kesici içeren pastiller/kremler ağrıyı azaltabilir ve iyileşmeyi hızlandırabilir. Bunlar en iyi ülser ortaya çıkar çıkmaz kullanılır, çocuklarda mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.Dil Ülseri Hakkında Sık Sorulan SorularDil ülseri için hangi doktora gidilmeli?Dil ülseri için Dermatoloji bölümüne başvurulmalıdır. Ayrıca ağız ve diş sağlığı uzmanından da destek alınmalıdır. Eğer sorun Behçet veya lupus gibi bir hastalıktan kaynaklıysa romatoloji, Crohn ya da çölyak gibi sistemik hastalık kaynaklıysa gastroenteroloji, HIV veya farklı bir viral enfeksiyon kaynaklıysa enfeksiyon bölümlerinden de destek alınabilmektedir. Kanser şüphesi olan olgularda Kulak Burun Boğaz hastalıkları ile konsülte edilmesi gerekebilir.Dil ülseri için risk faktörleri nelerdir?Sigara içen, alkol kullanan, bazı ilaçları kullananlarda, ağız bakımını doğru yapamayanlarda, yanak ya da dil ısırma huyu olanlarda, yoğun baharat kullanımı ile, aşırı sıcak ya da soğuk yiyecekler tüketenlerde, bağışıklık sistemi daha zayıf olanlarda ve çeşitli vitamin eksikliklerinde daha sık görülmektedir.Dil ülseri en çok kimlerde görülür?Dil ülserleri her yaş grubunda ve her iki cinsiyette de görülebilmekle birlikte erişkinlerde daha sık görülmektedir. Aftöz dil ülserleri gençlerde ve kadınlarda daha sık görülürler. Genellikle tekrarlayan aftları olan kişilerin ailesinde benzer öykü vardır. Bu, kalıtım ile veya belirli gıdaların sık tüketilmesi veya alerjenler gibi ortak çevresel faktörlerle ilişkili olabilir.Dil ülseri nasıl önlenir?Dil ülserlerinde dengeli ve sağlıklı beslenme son derece önemlidir. Beslenme düzeninde ağız ve dili tahriş edecek asitli, çok sıcak, çok soğuk, baharatlı besinlerden mümkün olduğunca kaçınmak gerekir. Hassas veya alerjiniz olan yiyeceklerden kaçınmak önemlidir. Vitamin eksiklikleri açısından proteinden zengin beslenme, meyve, sebze ve tahıl dengesi önem taşır. Yemeklerden sonra düzenli olarak fırçalamak ve günde bir kez diş ipi kullanmak, ağrıyı tetikleyebilecek domates, peynir, ananas, süt, limon veya glüten içeren yiyeceklerden kaçınmak yardımcı olabilir. Hassas alanların tahriş olmasını önlemek için yumuşak bir fırça kullanılmalı ve sodyum lauril sülfat içeren diş macunları ve ağız gargaraları kullanılmamalı. Diş telleriniz veya diğer diş aletleriniz varsa, diş hekiminizden keskin kenarları kapatmak için ortodontik ağız ve diş sağlığı uzmanından destek almak gerekir. Sigara kullanımı ve tütün çiğneme gibi alışkanlıklardan kaçınmak ağız içinde yara iyileşmesini hızlandırmanın yanısıra kanserojen gelişimleri de önlemiş olacaktır. Dil ülseri için evde neler yapılabilir?Yumuşak bir diş fırçası kullanımı, yumuşak besinler tüketmek, düzenli diş kontrolü, gıdaları çok sıcak tüketmemek, sağlıklı beslenmek, eksiklği var ise demir, B12, folik asit, çinko, biyotin gibi vitamin ve mineral takviyeleri almak faydalı olabilir.Dil ülseri için ne yapılmamalı?Baharatlı, tuzlu, asitli besinlerden kaçınılmalı, sert yiyecekler tüketilmemeli, çok sıcak ve asitli içecekler içilmemeli, sodyum lauril sülfat içerikli ağız ürünleri kullanılmamalı, sigara ve alkol kullanılmamalıdır.Dil ülseri bitkisel tedavi ile geçer mi?Kaynağı bilinmeyen bitkisel ürünlerin sağlığa faydadan çok zararı vardır. Ancak literatürde yapılan bazı çalışmalarda zerdaçal, aloe vera, ginseng, propolis, kuersetinden zengin kırmızı, yeşil ve mor pigmentli bitkiler, silmarin (devedikeni ekstresi), calendula (aynısefa) ve zencefil gibi gıda takviyeleri ile kanıta dayalı olmamakla birlikte ağız ülserlerinde iyileşme bildirilmiştir. Ancak bu tür takviyeler alınmadan önce diğer ilaçlarla olası etkileşim açısından doktora danışmadan kullanılmaması gerekir.Dil ülseri için ne zaman hekime görünmeli?Dil ülserleri çok sayıda, çok ağrılı, yeme içme ve konuşmayı çok etkiliyorsa, çok sık tekrarlıyorsa, 3 haftadan uzun sürüyorsa, gerilemiyorsa, hızlı büyüme öyküsü varsa, kanama mevcutsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.Aftların kanserden farkı nedir?Aftların çoğu iki haftada iyileşirken, kansere ait değişikliklerde gerilemenin aksine zamanla büyüme ve derinleşme izlenir. Aftların yüzeyi beyazdır, kenarı kırmızıdır. Kanserin yüzeyi ise sert ve düzensizdir. Kanserlerin büyük çoğunluğu tütün, alkol kullanımı, bozuk ağız hijyeninden kaynaklanmaktadır. Ağrısız, 3 haftaya kadar iyileşmeyen, sürekli büyüyen aftlarda mutlaka hekime gidilmelidir.Dil ülseri ve uçuk arasındaki fark nedir?Dil ülseri yukarıda sıralanan birçok farklı faktörün etkisiyle görülmektedir. En sık dil ülseri nedeni olan aftlarda sıklıkla tek veya az sayıda birbirinden farklı lokalizasyonlarda üzeri beyaz milimetrik yaralar görülür. Uçuk sıklıkla dudakta görülse de nadiren ağız içinde de uçuk benzeri, çok sayıda, grup yapmış, ağrılı milimetrik yaralar şeklinde görülür. Zona benzeri şekilde dilin sadece tek yanında milimetrik ağrılı, ödemli yaralar yapabilir. Her iki tablo da virüs kaynaklıdır ve bulaşıcıdır. Yaklaşık 1 hafta içerisinde uygun tedavi ile sıklıkla iz bırakmadan geriler.Çocuklarda dil ülseri görülür mü?Çocuklarda da yetişkinlerde olduğu gibi dil ülseri görülebilmektedir. Asıl tedavi altta yatan sebebe göre değişebilmekle birlikte erişkinlerde kullandığımız yerel ağrı kesiciler, yara iyileştirici ilacalar ve antiseptik gargara ve spreyleri çocuklarda da kullanabilmekteyiz. Çocuklarda aft en sık geçirilen ateşli enfeksiyonlardan sonra görülür. Genel beslenme desteklerinin yanı sıra, sık tekrarlama öyküsü varsa vitamin ve mineral eksiklikleri açısından ve özellikle ülkemizde Behçet hastalığı öyküsü açısından sorgulama yapılması gerekebilir.Dil ülseri ile birlikte oluşabilecek semptomlar nelerdir?Kanama, morarma, konuşma zorluğu, yemek yeme ya da yutkunma sırasında ağrı, ağız açarken ağrı olması, dilde şişlik, boğaz ağrısı, ağzın farklı yerlerinde ülserler gibi bulgular görülebilir. Dil ülseri ile birlikte vücudun farklı bölgelerinde eşlik eden semptomlar olabilir. İshal, ateş, baş ağrısı, halsizlik, şişmiş lenf bezleri bunlara verilebilecek örneklerdir. Bazı durumlarda 38 derece üstünde ateş, ani dil ya da boğaz şişmesi, nefes almakta güçlük de olabilir.Dil ülserinin bulaşıcı olma nedenleri nelerdir?Dil ülserleri ağız içi mikrobik enfeksiyonlara bağlı ise bulaşıcı olabilir.Dil ülseri ciddi midir?Çoğunlukla hızlıca tedavi edilebilir ama 3 haftadan uzun süren, önerilen tedavilere rağmen iyileşme izlenmeyen, kanama izlenen veya daha ağrılı hale gelen bir dil ülserlerinin altta yatan diğer nedenler açısından tetkik edilmesi gerekebilir.Dil ülseri stresten olur mu? | 9,175 |
285 | Hastalıklar | Dil Kanseri | Dil kanseri, çoğunlukla dil yüzeyini örten hücrelerden başlayan bir kanser türüdür. Dil kanseri, hem dilin görünen kısmını hem de boğaza doğru uzanan kısmını etkileyen kanserleri ifade eden genel bir terimdir. Dil kanseri en sık skuamöz veya yüzey hücrelerinde dilde bir yara veya kitle olarak görülebilir. Tüm ağız boşluğu kanserlerinin yaklaşık yüzde 3’ünü dil kanserleri oluşturmaktadır. Kırk yaş altında daha az görülürken, erkeklerde daha sık görülmektedir.Dil kanseri, çoğunlukla dil yüzeyini örten hücrelerden başlayan bir kanser türüdür. Dil kanseri, hem dilin görünen kısmını hem de boğaza doğru uzanan kısmını etkileyen kanserleri ifade eden genel bir terimdir. Dil kanseri en sık skuamöz veya yüzey hücrelerinde dilde bir yara veya kitle olarak görülebilir. Tüm ağız boşluğu kanserlerinin yaklaşık yüzde 3’ünü dil kanserleri oluşturmaktadır. Kırk yaş altında daha az görülürken, erkeklerde daha sık görülmektedir.
Dil Kanseri Nedir?Dil kanseri, dildeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyüp bölünmesi ile ortaya çıkan baş ve boyun kanserinin bir türüdür. Dil, ağız boşluğu kanserlerinin dudaktan sonra en sık görüldüğü bölgedir. Dil kanseri, dilin dil kemiğinden başlayıp ağız tabanında son bulduğu şekilde görülür.Kanser dilin ön kısmında oluşmaya başladığı durumda oral kanser ya da oral dil kanseri adını alır. Dilin arka bölümünde gerçekleşirse bu durum orofaringeal kanser veya dil tabanı kanseri adını alır.Dil Kanseri Türleri Nelerdir?Dil kanseri, ağız kanseri kategorisinde yer alan bir kanser türüdür ve farklı türleri bulunur. En yaygın dil kanseri türleri şöyle açıklanabilir:Skuamöz hücreli karsinomEn yaygın dil kanseri türü skuamöz hücreli karsinomdur (SCC). Yassı hücreler, ağız, burun, gırtlak, tiroid ve boğazın içini örten düz, cilde benzer hücrelerdir. Skuamöz hücreli karsinom, bu hücrelerde başlayan kanserin adıdır. AdenokarsinomBu dil kanseri türü salgı bezlerinde yer alan hücrelerde gelişme gösterir. Az yaygın bir tür olan adenokarsinom dil kanseri genellikle dilin alt kısmında görülür.Baskın hücreli karsinomBu dil kanseri türü nadir olarak görülebilir.AnjiyosarkomAnjiyosarkom dil kanseri türü kan damarlarından kaynaklanan nadir görülen bir kanser türüdür. Dilin kan damarlarında gelişme gösterebilir.KarsinosarkomBu dil kanseri türü hem epitel hücrelerinden (squamous) hem de bağ dokusundan (stromal) oluşan karma bir tümör olarak bilinir. Nadir olarak kendini gösterir.MelanomMelanin üreten hücrelerden kaynaklanan bir kanser türü olarak ortaya çıkar. Bu dil kanseri türünde dilin rengini veren hücrelerde gelişebilir ve genellikle daha agresif bir seyre sahip olarak görülür.Bu dil kanseri türleri kişinin genel sağlık durumuna ve tedaviye yanıtı açısından farklılık gösterebilir. Dil kanseri belirtileri yaşadığınız durumda doktor başvurmanız önemlidir.Dil Kanserinin Evreleri Nelerdir?Kanserin evresi tümörün ne kadar büyük olduğunu ve yayılıp yayılmadığını belirtmiş olur. Kanserin vücuttaki evresini belirten sınıflama TNM sınıflamasıdır. Buna göre;T; tümörün kaynaklandığı yerdeki boyutu,N; baş boyun bölgesindeki tümörler için boyun lenf bezelerine metastaz yapmış (sıçramış) olan tümörün boyutu ve durumu,M; boynun ötesinde, uzak organlarda çoğu kez kan yoluyla metastaz varlığını gösterir.Özetle kanserin evresi aşağıdaki faktörlere bağlıdır: Kanserin yerel dokularda ne kadar büyüdüğü Yakındaki lenf bezlerine yayılıp yayılmadığı Vücudun başka bir yerine yayılıp yayılmadığıDil Kanseri Neden Olur?Ağız içerisinde ve dilde oluşan kanser türleri arasında yer alan dil kanseri, dilde yer alan hücrelerin kontrolsüz bir biçimde büyümesi sonucunda meydana gelir. Bu kanserin oluşuma neden olan durumlar arasında papilloma virüsü (HPV) yer alır. Bağışıklık sisteminin de zayıflamasına bağlı olarak kanser riski artarak dil kanserine sebep olabilir. Dil kanserine neden olan bu durumlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir.Dil Kanseri Belirtileri Nelerdir?Dil kanserinin en yaygın belirtisi dil yüzeyinde iyileşmeyen kırmızı renkte ya da ülser benzeri yara, dilde şişlik, dilde uyuşukluk, boğaz ağrısı ve nefes darlığıdır.Dil kanseri belirtileri şunlardır: Dilin yan yüzeylerinde grimsi-pembemsi bir kitle veya yara Dil ağrısı Boğaz ağrısı Yutma veya çiğneme güçlüğü Dilde şişlik Dili hareket ettirmede güçlük Dilde oluşan ağrılı kitle görülmesi Ağız içerisinde ya da dilde uyuşma Nefes darlığı Boyunda şişlik olması Yutarken şiddetli ağrı yaşamaDil kökünde gelişen kanser genellikle ileri bir aşamadayken, tümör daha büyük olduğunda ve kanser boyundaki lenf düğümlerine yayıldığında teşhis edilir.Dil kökünde meydana gelen kanserin neden olduğu bazı belirtiler şu şekildedir: Boğaz ağrısı Yutma güçlüğü Boğazda bir yumru varmış gibi hissedilmesi Sesteki değişiklikler Kulak ağrısıBu semptomlardan herhangi birinden şikayet eden kişilerin, bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından değerlendirilmesi önemlidir. Zira çoğu kanser türünde olduğu gibi erken teşhis dil kanseri tedavisinin başarısı için çok önemlidir.Dil Kanseri için Risk Faktörleri Nelerdir?Dil kanserinin gelişmesi için en önemli iki risk faktörü tütün kullanımı ve alkol tüketimidir. Erkeklerin dil kanserine yakalanma olasılığı da kadınlardan iki kat daha fazladır. Genç insanlarda dil kanseri nadiren görülürken 40 yaş ve üstü kişilerde görülme olasılığı daha yüksektir.Dil kanseri için risk faktörleri özetle şunlardır: Sigara içmek veya diğer tütün türlerini kullanmak (çiğneme vb.) Alkol tüketimi HPV-16 ve 18: İnsan Papilloma virüsü Asbest maruziyeti Kötü beslenmeye bağlı faktörler Genetik yatkınlık Kötü ağız hijyeni ve uzun süreli tahrişDil Kanseri Nasıl Teşhis Edilir? Biyopsi, dil kanserinin teşhisinde ilk adımdır. Biyopsi sırasında, dilin kanserden şüphelenilen kısmından az miktarda doku alınır. Doku, onu mikroskop altında inceleyen ve tanı koymaya yardımcı olan bir patoloğa gönderilir. Şüpheli kanser bölgesinden alınan bir doku örneğinin bir patolog tarafından incelenmesi, teşhisin anahtarıdır. Dil kanserlerinde tanı koyulmasının ardından ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR gibi radyolojik tetkikler kullanılarak tümörün boyutu, evresi, yayılımı ve diğer organlarla ilişkisi değerlendirilir. Bu şekilde uygulanacak tedavi yöntemine karar verilmektedir.Teşhis anındaki kanser aşaması(evresi), tedavi seçeneklerini belirler ve hayatta kalma süresi üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Dil kanseri ne kadar erken teşhis edilirse kişinin teşhis konulduktan beş yıl sonra hayatta kalma şansı o kadar yüksek olur.Dil Kanseri Tedavisi Nasıl Olur?Dil kanseri için tedavi seçenekleri; hastanın genel sağlık durumu, tümörün türüne ve evresine bağlı olarak değişir. Dil kanserinin tedavisi tümörün çıkarılmasını içeren cerrahi yöntem, kemoterapi ve radyoterapi tedavi yöntemlerini içermektedir.Cerrahi prosedürKüçük dil kanserleri için, tümörün cerrahi olarak çıkarılması genellikle gereken tek tedavi şeklidir. Bununla birlikte tümörün evresi ve radyolojik inceleme sonuçlarına göre boyun diseksiyonu, etkilenen veya etkilenme olasılığı yüksek olan boyun lenf düğümlerinin cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir.RadyoterapiRadyoterapi genellikle kemoterapi ile birlikte veya ameliyattan önce/sonra kanser hücrelerinin çoğalmasını durdurmak için kullanılır.Yoğunluk Ayarlı Radyasyon Tedavisi(IMRT) gelişmiş bir bilgisayar sistemi aracılığıyla tümörü tedavi etmek için gereken doğru radyasyon dozunu hesaplayabilir. Bu durum tümörü çevreleyen normal dokuya aşırı radyasyon maruziyetini en aza indirir, radyoterapiye bağlı oluşabilecek olan yan etkilerin miktarını sınırlayarak en etkili radyoterapi uygulanmasını sağlamış olur. KemoterapiKemoterapi, cerrahi ve/veya radyasyon gibi diğer tedavi seçenekleriyle birlikte kullanılır. Kemoterapinin amacı kanserli tümörün büyümesini kontrol etmeye yardımcı olmaktır. Radyasyonla birleştirildiğinde kemoradyasyon olarak adlandırılır. Hastalığın semptomlarını kontrol etmek için tek başına uygulandığında palyatif tedavi olarak da adlandırılır. Kemoterapi, kanserin tekrarlama riskini azaltmak için ameliyattan sonra da uygulanabilir.Cerrahi prosedür, radyoterapi ve kemoterapi uygulamalarının ardından dil kanseri hastalarının yaşam kalitelerini artırmak amacıyla diyet ve konuşma, yutkunma, fiziksel ve mesleki rehabilitasyon terapileri uygulanabilmektedir. Dil Kanserini Önlemek İçin Neler Yapılabilir?Dil kanserini önlemenin kanıtlanmış bir yöntemi bulunmamakla birlikte aşağıdaki öneriler dikkate alınarak dil kanserine yakalanma riski azaltılabilir. Sigara içilmemeli veya tütün ürünleri kullanılmamalıdır. Sigara içenlerin ve/veya tütün ürünleri kullananların bu alışkanları terk etmeleri için gerektiği takdirde profesyonel yardım almalıdır. Alkol tüketiminden kaçınılmalıdır. Kontroller ve kanser tarama muayeneleri için düzenli olarak doktora görünmek gereklidir. Ağız hijyenine dikkat edilmelidir. Dil Kanseri Hakkında Sık Sorulan SorularDil kanseri tamamen iyileşir mi?Dil kanserinin tamamen iyileşme olasılığı bulunur. Cerrahi müdahale gerektiren bu kanser türünde erken evrelerde kişi sağlığına kavuşabilir. Daha ileri evrelerde ise hastalığın seyrine göre durum farklılık gösterir.Dil kanseri hangi yaşlarda görülür?Ağız için kanserleri arasında yer alan dil kanseri, 40 yaş altında bulunan kişilerde görülme olasılığı düşük olarak bilinir. Özellikle 60-70 yaş sonrasında görülme oranı artabilir. Dil kanserinin erkeklerde görülme oranı kadınlara göre daha fazladır.Dil kanserine hangi bölüm bakar?Dil ve ağız içerisinde yer alan belirtileri ve durumların teşhisi için öncelikli olarak kulak burun boğaz uzmanına görünmek gerekir. Doktor dil kanserinden şüphelendiği durumda kişiyi biyopsi yapabilir.Dil kanserinin en erken belirtileri nelerdir?Dil kanserinin en erken belirtileri arasında dilin arka kısmında yer alan ve geçmeyen yara olarak bilinir. Bunun yanında dili hareket ettirmede güçlük çekme ve geçmeyen boğaz ağrısı da dil kanseri belirtileri arasında yer alır.Dil kanseri ameliyatı sonrası beslenme nasıl olur?Dil kanseri ameliyatı sonrasında yapılan olan cerrahi müdahalenin derecesine göre kişi bir ya da iki hafta arasında ağızdan beslenme olmadan geçirmesi beklenir. Böylelikle kişiye damar yoluyla besin takviyesi yapılır.Dil kanseri ameliyatı sonrası iyileşme süresi nedir?Dil kanseri ameliyatı sonrasında iyileşme süresi kişinin genel sağlık durumu ve bağışıklık sisteminin güçlü olup olmamasına bağlı olarak farklılık gösterir. İyileşme süre iki günden iki haftaya kadar uzayabilir. Dil kanserine hangi faktörler yol açar?Dil kanserine yol açan faktörler arasında tütün kullanımı, HPV enfeksiyonu, ağız hijyeninin yetersiz olması, beslenme eksikliği ve genetik faktörler yer alır. Bunun yanında özellikle güneşe maruz kalmak dil kanseri riskinin artmasına neden olabilir.
Dil Kanseri Nedir?Dil kanseri, dildeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyüp bölünmesi ile ortaya çıkan baş ve boyun kanserinin bir türüdür. Dil, ağız boşluğu kanserlerinin dudaktan sonra en sık görüldüğü bölgedir. Dil kanseri, dilin dil kemiğinden başlayıp ağız tabanında son bulduğu şekilde görülür.Kanser dilin ön kısmında oluşmaya başladığı durumda oral kanser ya da oral dil kanseri adını alır. Dilin arka bölümünde gerçekleşirse bu durum orofaringeal kanser veya dil tabanı kanseri adını alır.Dil Kanseri Türleri Nelerdir?Dil kanseri, ağız kanseri kategorisinde yer alan bir kanser türüdür ve farklı türleri bulunur. En yaygın dil kanseri türleri şöyle açıklanabilir:Skuamöz hücreli karsinomEn yaygın dil kanseri türü skuamöz hücreli karsinomdur (SCC). Yassı hücreler, ağız, burun, gırtlak, tiroid ve boğazın içini örten düz, cilde benzer hücrelerdir. Skuamöz hücreli karsinom, bu hücrelerde başlayan kanserin adıdır. AdenokarsinomBu dil kanseri türü salgı bezlerinde yer alan hücrelerde gelişme gösterir. Az yaygın bir tür olan adenokarsinom dil kanseri genellikle dilin alt kısmında görülür.Baskın hücreli karsinomBu dil kanseri türü nadir olarak görülebilir.AnjiyosarkomAnjiyosarkom dil kanseri türü kan damarlarından kaynaklanan nadir görülen bir kanser türüdür. Dilin kan damarlarında gelişme gösterebilir.KarsinosarkomBu dil kanseri türü hem epitel hücrelerinden (squamous) hem de bağ dokusundan (stromal) oluşan karma bir tümör olarak bilinir. Nadir olarak kendini gösterir.MelanomMelanin üreten hücrelerden kaynaklanan bir kanser türü olarak ortaya çıkar. Bu dil kanseri türünde dilin rengini veren hücrelerde gelişebilir ve genellikle daha agresif bir seyre sahip olarak görülür.Bu dil kanseri türleri kişinin genel sağlık durumuna ve tedaviye yanıtı açısından farklılık gösterebilir. Dil kanseri belirtileri yaşadığınız durumda doktor başvurmanız önemlidir.Dil Kanserinin Evreleri Nelerdir?Kanserin evresi tümörün ne kadar büyük olduğunu ve yayılıp yayılmadığını belirtmiş olur. Kanserin vücuttaki evresini belirten sınıflama TNM sınıflamasıdır. Buna göre;T; tümörün kaynaklandığı yerdeki boyutu,N; baş boyun bölgesindeki tümörler için boyun lenf bezelerine metastaz yapmış (sıçramış) olan tümörün boyutu ve durumu,M; boynun ötesinde, uzak organlarda çoğu kez kan yoluyla metastaz varlığını gösterir.Özetle kanserin evresi aşağıdaki faktörlere bağlıdır:Dil Kanseri Neden Olur?Ağız içerisinde ve dilde oluşan kanser türleri arasında yer alan dil kanseri, dilde yer alan hücrelerin kontrolsüz bir biçimde büyümesi sonucunda meydana gelir. Bu kanserin oluşuma neden olan durumlar arasında papilloma virüsü (HPV) yer alır. Bağışıklık sisteminin de zayıflamasına bağlı olarak kanser riski artarak dil kanserine sebep olabilir. Dil kanserine neden olan bu durumlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir.Dil Kanseri Belirtileri Nelerdir?Dil kanserinin en yaygın belirtisi dil yüzeyinde iyileşmeyen kırmızı renkte ya da ülser benzeri yara, dilde şişlik, dilde uyuşukluk, boğaz ağrısı ve nefes darlığıdır.Dil kanseri belirtileri şunlardır:Dil kökünde gelişen kanser genellikle ileri bir aşamadayken, tümör daha büyük olduğunda ve kanser boyundaki lenf düğümlerine yayıldığında teşhis edilir.Dil kökünde meydana gelen kanserin neden olduğu bazı belirtiler şu şekildedir:Bu semptomlardan herhangi birinden şikayet eden kişilerin, bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından değerlendirilmesi önemlidir. Zira çoğu kanser türünde olduğu gibi erken teşhis dil kanseri tedavisinin başarısı için çok önemlidir.Dil Kanseri için Risk Faktörleri Nelerdir?Dil kanserinin gelişmesi için en önemli iki risk faktörü tütün kullanımı ve alkol tüketimidir. Erkeklerin dil kanserine yakalanma olasılığı da kadınlardan iki kat daha fazladır. Genç insanlarda dil kanseri nadiren görülürken 40 yaş ve üstü kişilerde görülme olasılığı daha yüksektir.Dil kanseri için risk faktörleri özetle şunlardır:Dil Kanseri Nasıl Teşhis Edilir? Biyopsi, dil kanserinin teşhisinde ilk adımdır. Biyopsi sırasında, dilin kanserden şüphelenilen kısmından az miktarda doku alınır. Doku, onu mikroskop altında inceleyen ve tanı koymaya yardımcı olan bir patoloğa gönderilir. Şüpheli kanser bölgesinden alınan bir doku örneğinin bir patolog tarafından incelenmesi, teşhisin anahtarıdır. Dil kanserlerinde tanı koyulmasının ardından ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR gibi radyolojik tetkikler kullanılarak tümörün boyutu, evresi, yayılımı ve diğer organlarla ilişkisi değerlendirilir. Bu şekilde uygulanacak tedavi yöntemine karar verilmektedir.Teşhis anındaki kanser aşaması(evresi), tedavi seçeneklerini belirler ve hayatta kalma süresi üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Dil kanseri ne kadar erken teşhis edilirse kişinin teşhis konulduktan beş yıl sonra hayatta kalma şansı o kadar yüksek olur.Dil Kanseri Tedavisi Nasıl Olur?Dil kanseri için tedavi seçenekleri; hastanın genel sağlık durumu, tümörün türüne ve evresine bağlı olarak değişir. Dil kanserinin tedavisi tümörün çıkarılmasını içeren cerrahi yöntem, kemoterapi ve radyoterapi tedavi yöntemlerini içermektedir.Cerrahi prosedürKüçük dil kanserleri için, tümörün cerrahi olarak çıkarılması genellikle gereken tek tedavi şeklidir. Bununla birlikte tümörün evresi ve radyolojik inceleme sonuçlarına göre boyun diseksiyonu, etkilenen veya etkilenme olasılığı yüksek olan boyun lenf düğümlerinin cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir.RadyoterapiRadyoterapi genellikle kemoterapi ile birlikte veya ameliyattan önce/sonra kanser hücrelerinin çoğalmasını durdurmak için kullanılır.Yoğunluk Ayarlı Radyasyon Tedavisi(IMRT) gelişmiş bir bilgisayar sistemi aracılığıyla tümörü tedavi etmek için gereken doğru radyasyon dozunu hesaplayabilir. Bu durum tümörü çevreleyen normal dokuya aşırı radyasyon maruziyetini en aza indirir, radyoterapiye bağlı oluşabilecek olan yan etkilerin miktarını sınırlayarak en etkili radyoterapi uygulanmasını sağlamış olur. KemoterapiKemoterapi, cerrahi ve/veya radyasyon gibi diğer tedavi seçenekleriyle birlikte kullanılır. Kemoterapinin amacı kanserli tümörün büyümesini kontrol etmeye yardımcı olmaktır. Radyasyonla birleştirildiğinde kemoradyasyon olarak adlandırılır. Hastalığın semptomlarını kontrol etmek için tek başına uygulandığında palyatif tedavi olarak da adlandırılır. Kemoterapi, kanserin tekrarlama riskini azaltmak için ameliyattan sonra da uygulanabilir.Cerrahi prosedür, radyoterapi ve kemoterapi uygulamalarının ardından dil kanseri hastalarının yaşam kalitelerini artırmak amacıyla diyet ve konuşma, yutkunma, fiziksel ve mesleki rehabilitasyon terapileri uygulanabilmektedir. Dil Kanserini Önlemek İçin Neler Yapılabilir?Dil kanserini önlemenin kanıtlanmış bir yöntemi bulunmamakla birlikte aşağıdaki öneriler dikkate alınarak dil kanserine yakalanma riski azaltılabilir. Dil Kanseri Hakkında Sık Sorulan SorularDil kanseri tamamen iyileşir mi?Dil kanserinin tamamen iyileşme olasılığı bulunur. Cerrahi müdahale gerektiren bu kanser türünde erken evrelerde kişi sağlığına kavuşabilir. Daha ileri evrelerde ise hastalığın seyrine göre durum farklılık gösterir.Dil kanseri hangi yaşlarda görülür?Ağız için kanserleri arasında yer alan dil kanseri, 40 yaş altında bulunan kişilerde görülme olasılığı düşük olarak bilinir. Özellikle 60-70 yaş sonrasında görülme oranı artabilir. Dil kanserinin erkeklerde görülme oranı kadınlara göre daha fazladır.Dil kanserine hangi bölüm bakar?Dil ve ağız içerisinde yer alan belirtileri ve durumların teşhisi için öncelikli olarak kulak burun boğaz uzmanına görünmek gerekir. Doktor dil kanserinden şüphelendiği durumda kişiyi biyopsi yapabilir.Dil kanserinin en erken belirtileri nelerdir?Dil kanserinin en erken belirtileri arasında dilin arka kısmında yer alan ve geçmeyen yara olarak bilinir. Bunun yanında dili hareket ettirmede güçlük çekme ve geçmeyen boğaz ağrısı da dil kanseri belirtileri arasında yer alır.Dil kanseri ameliyatı sonrası beslenme nasıl olur?Dil kanseri ameliyatı sonrasında yapılan olan cerrahi müdahalenin derecesine göre kişi bir ya da iki hafta arasında ağızdan beslenme olmadan geçirmesi beklenir. Böylelikle kişiye damar yoluyla besin takviyesi yapılır.Dil kanseri ameliyatı sonrası iyileşme süresi nedir?Dil kanseri ameliyatı sonrasında iyileşme süresi kişinin genel sağlık durumu ve bağışıklık sisteminin güçlü olup olmamasına bağlı olarak farklılık gösterir. İyileşme süre iki günden iki haftaya kadar uzayabilir. Dil kanserine hangi faktörler yol açar?Dil kanserine yol açan faktörler arasında tütün kullanımı, HPV enfeksiyonu, ağız hijyeninin yetersiz olması, beslenme eksikliği ve genetik faktörler yer alır. Bunun yanında özellikle güneşe maruz kalmak dil kanseri riskinin artmasına neden olabilir. | 7,239 |
286 | Hastalıklar | Dirsek Kırığı | Dirsek eklemi, vücudun en karmaşık ve hassas eklemlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Çeşitli kazalar ve düşmeler sonucu yaşanan dirsek kırıkları, basit çatlaklar olabileceği gibi, ciddi parçalı kırıklı şekilde de ortaya çıkabiliyor. Yaygın olarak görülüyor ve dirseğin sivri ucunda meydana geliyor. Dirsek kırığı tedavi süreci ise kırıkların şiddetine göre değişkenlik gösteriyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ortopedi Bölümü’nden Prof. Dr. Ufuk Özkaya, dirsek kırıkları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Dirsek eklemi, vücudun en karmaşık ve hassas eklemlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Çeşitli kazalar ve düşmeler sonucu yaşanan dirsek kırıkları, basit çatlaklar olabileceği gibi, ciddi parçalı kırıklı şekilde de ortaya çıkabiliyor. Yaygın olarak görülüyor ve dirseğin sivri ucunda meydana geliyor. Dirsek kırığı tedavi süreci ise kırıkların şiddetine göre değişkenlik gösteriyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ortopedi Bölümü’nden Prof. Dr. Ufuk Özkaya, dirsek kırıkları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Dirsek kırığı nedir?Dirsek eklemi, vücudun en karmaşık ve hassas eklemlerinden birisidir. Dirsek eklemi, üç kemikten oluşur ve bağlar, kaslar ve tendonlar tarafından bir arada tutulur. Humerus yani kol kemiği, radius ve ulna yani ön kol kemikleri ile birbirlerine dirseğin iç tarafındaki ve dış tarafındaki bağlarla, eklem kapsülü ile bağlanır. Menteşe gibi bükülür ve düzleşir. Tüm eklemlerde olduğu gibi kemiklerin ekleme bakan yüzeyleri de kıkırdak dokusu ile kaplıdır. Bu nedenle bir dirsek kırığından bahsederken eklem kıkırdağının, bağlarının, eklem kapsülünün ve elbette kemiğin ya da kemiklerin birlikte hasar görmesi, bütünlüğünün bozulması anlaşılmalıdır. Dirsek kemiği, kaslardan veya diğer yumuşak dokulardan fazla koruma olmaksızın doğrudan dirseğin derisinin altına yerleştirilmiştir. Dirseğe doğrudan bir darbe alırsanız veya uzanmış bir kol üzerine düşerseniz kolayca kırılabilir. Bir kırık çok ağrılı olabilir ve dirsek hareketini zorlaştırabilir veya hareketi imkansız hale getirebilir. Dirsek kırığı, dirseğin “sivri kemiğinde”, kol büküldüğünde dışarı çıkan bir kırılmadır. Bu tür kırıklar yaygındır ve genellikle tek başına çarpmalar sonucu meydana gelir. Yani genelde başka kırıklar eşlik etmez. Ancak ciddi kazalar sonucu daha karmaşık bir dirsek yaralanmasının parçası da olabilmektedir. Bir dirsek kırığı, doğrudan bir darbe (yani, dirseğe düşme veya bir nesneden doğrudan darbe) veya dolaylı darbe yoluyla meydana gelebilmektedir.Dirsek kırığı neden olur?Yolda yürürken ya da spor yaparken düşme, trafik kazası, yüksekten düşme gibi birçok nedenle dirsek kırığı meydana gelebilir.Dirsek kırığı belirtileri nelerdir?Dirsek ekleminde şiddetli ağrı, hareket ettirememe, morarma, uyuşukluk gibi şikayetlerle hastalar hekime başvurur.Dirsek kırığı tanısı nasıl konulur?Dirsek kırığında fiziki muayenenin önemli bir yer bulunmaktadır. Muayene bulguları ve hastanın şikayetleri bir kırığın varlığını işaret ediyorsa yapılacak röntgen incelemeleriyle kırık veya kırıkların varlığı ve bölgeleri anlaşılmaya çalışılır. Doğru çekilen röntgenlerle çoğu dirsek kırığına tanı konulabilir. Gerekli görülürse Bilgisayarlı Tomografi veya Manyetik Rezonans görüntüleme (MR) yöntemlerine başvurulabilmektedir.Dirsek kırığı tedavisi nasıldır?Dirsek eklemine yakın ancak eklem içine uzanım göstermeyen basit bir dirsek kırığının tedavisi göreceli olarak daha basitken, çok parçalı kırıklar, açık yarası olan kırıklar ile etrafındaki damar ve sinirlerin de hasar gördüğü dirsek kırıklı çıkıklarının tedavisi çok daha fazla karmaşıktır. Basit düşmelerle meydana gelen kırıklar, eklem dışı basit kırıklar alçı ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Alçı süresi kırığın yerine, tipine, hastanın yaşına göre değişebilir. Unutulmamalıdır ki, sağlam bir dirsek eklemi bile hareketsiz kaldığında dirsek çevresi yumuşak dokularda sertlik ve bunun sonucunda da hareket kısıtlılığı gelişebilir. Bu nedenle alçı sonrası hastalar mutlaka fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınmalı, olabildiğince erken bir zamanda kırık öncesi aktivite düzeylerine kavuşturulmalıdır. İyileşme sürecinde dirseği yerinde tutmak için bir atel veya askı kullanılır. Kırığın iyileşmesini takip eden doktorun aldığı röntgen sonuçları önemlidir. Eğer kırık yerinden oynamıyorsa, birkaç hafta sonra bir fizyoterapistin yardımıyla dirsek nazikçe hareket ettirmeye başlanabilir. Ağırlık kaldırma ve taşımaya birkaç hafta izin verilmez. Uzun splintleme süresi nedeniyle, dirsek çok sertleşebilir ve alçı çıkarıldıktan sonra hareketin yeniden kazanılması için daha uzun bir tedavi süresi gerektirebilir. Bu nedenle ameliyatsız tedavi nadiren önerilir.Ancak parçalı kırıklar, osteoporotik hastalardaki kırıklar, açık yarası olan kırıklar, dirsek bağ yaralanmaları olan kırıklı çıkıklar, damar ve sinir yaralanması olan kırıklar ameliyatla tedavi edilebilir. Ameliyat genellikle dirseğin arkasından kırıklara tam erişim sağlayan bir kesi ile gerçekleştirilir. Parçalar daha sonra bir araya getirilir ve pimler/teller, yalnızca vidalar veya plakalar ve vidalar gibi farklı şekillerde yerinde tutulur. Ameliyatlı ya da ameliyatsız tedavilerde amaç olabildiğince erken hareket vermektir. Bu da ancak çok iyi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile mümkün olur. Fizik tedavi ve rehabilitasyon yapılamayan hastalarda, ameliyat çok başarılı şekilde yapılsa bile eklem sertliği nedeniyle hastalar mutsuz olabilir.Dirsek kırığı hakkında sıkça sorulan sorularDirsek kırığı sonrası kolu tam açamama ne anlama gelir?Dirsek kırığı sonrası kolu tam açamama iki nedenle olabilir. Kemik düzgün pozisyonda kaynamamışsa bu durum hareket kısıtlılığına yol açabilir. Ancak dirsek çevresi bağlar, eklem kapsülü gibi yumuşak dokuların sertlik ve yapışıklıkları veya cerrahi tedavi edilmesi gerekirken alçı ile tedavi edilmeleri de dirseği tam açamamaya neden olabilir.Dirsek kırığı ameliyatı nasıl yapılır?Dirsek kırıklarında ameliyatların değişik yöntemleri vardır. Alçı ile tedavi edilemeyen ama göreceli olarak basit olan kırıklar ile çocuk dirsek kırıkları tellerle tedavi edilebilir. Kırıklar ameliyathanede narkoz altında ya cerrahi kesi ile ya da skopi denilen röntgen cihazının yardımıyla kesi yapılmadan kapalı olarak yerine oturtulduktan sonra tellerle tespit edilir ve alçı ile desteklenir. Ancak daha komplike kırıklarda kırığın yerine göre dirseğin iç tarafından, arkasından, dış tarafından ya da önünden yapılacak cerrahi kesilerle girilip kırık ve kırıklı çıkık yerine oturtulduktan sonra plak ve vidalarla tespit edilir. Kullanılan plakların malzemesinin ileride hastanın akciğer, karaciğer, beyin hastalıkları gibi herhangi bir nedenle çekilebilecek Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) ile uyumlu olması tercih nedenidir.Dirsek kırığı ameliyatı sonrası süreç nasıldır?Ameliyattan ve fizik tedavi rehabilitasyondan sonra kırık kaynamasına hem klinik olarak, hem de grafi çekilerek radyolojik olarak karar verilir. Hastanın kırık öncesi eklem hareket açıklığı düzeyine olabildiğince erken gelmesi istenir. Eklem yüzeyi paramparça olan veya etraf yumuşak dokularında tedavi edilemeyecek kadar ağır yaralanması olan bazı kırık ve kırıklı çıkıklarda ileride kireçlenme meydana gelebilir. Kireçlenme hastanın hayatında ciddi kısıtlılık yaparsa, bunları öncelikle fizik tedavi ile eğer bu mümkün olmuyorsa cerrahi girişimlerle tedavisi mümkündür.Dirsek kırığı sonrası fizik tedavi gerekir mi?Sağlam bir dirsek eklemi bile hareketsiz kaldığında dirsek çevresi yumuşak dokularda sertlik ve bunun sonucunda da hareket kısıtlılığı gelişebilir. Bu nedenle alçı sonrası hastalar mutlaka fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınmalı, olabildiğince erken bir zamanda kırık öncesi aktivite düzeylerine kavuşturulmalıdır.Dirsek kırığı sonrası kireçlenme olur mu?Eklem yüzeyi paramparça olan veya etraf yumuşak dokularında tedavi edilemeyecek kadar ağır yaralanması olan bazı kırık ve kırıklı çıkıklarda ileride kireçlenme meydana gelebilir. Kireçlenme hastanın hayatında ciddi kısıtlılık yaparsa, bunları öncelikle fizik tedavi ile eğer bu mümkün olmuyorsa cerrahi girişimlerle tedavisi mümkündür.Dirsek kırığı ameliyatı riskli mi?Tüm ameliyatlarda olduğu gibi dirsek kırığının da ameliyattan kaynaklanan riskleri bulunmaktadır. Ancak bu riskler tüm ameliyatlar için geçerlidir.Dirsek eklem kırığı kaç günde iyileşir?Dirsek kırıklarında tedavi süreci kırığın yerine bağlı olarak 2- 6 ay kadar sürmektedir. Ancak sigara kullanan, şeker hastalığı bulunan bazı hastalarda bu süre uzayabilmektedir.Dirsek kırığı kaç gün alçıda kalır?Tedavi sürecinde uygun pozisyonda yapılacak alçıyla ortalama 4 hafta gerekmektedir. Hafif kayma olan kırıklarda uygun manevralarla düzeltme sonrası alçı uygulanır. Hastada dolaşım kontrolü ve kırığın pozisyonu yönünden 1 gün, 1 hafta ve 1 ay sonra kontrol edilmelidir. Alçı süresi hastanın yaşına göre 4-6 hafta arasında değişmektedir.
Dirsek kırığı nedir?Dirsek eklemi, vücudun en karmaşık ve hassas eklemlerinden birisidir. Dirsek eklemi, üç kemikten oluşur ve bağlar, kaslar ve tendonlar tarafından bir arada tutulur. Humerus yani kol kemiği, radius ve ulna yani ön kol kemikleri ile birbirlerine dirseğin iç tarafındaki ve dış tarafındaki bağlarla, eklem kapsülü ile bağlanır. Menteşe gibi bükülür ve düzleşir. Tüm eklemlerde olduğu gibi kemiklerin ekleme bakan yüzeyleri de kıkırdak dokusu ile kaplıdır. Bu nedenle bir dirsek kırığından bahsederken eklem kıkırdağının, bağlarının, eklem kapsülünün ve elbette kemiğin ya da kemiklerin birlikte hasar görmesi, bütünlüğünün bozulması anlaşılmalıdır. Dirsek kemiği, kaslardan veya diğer yumuşak dokulardan fazla koruma olmaksızın doğrudan dirseğin derisinin altına yerleştirilmiştir. Dirseğe doğrudan bir darbe alırsanız veya uzanmış bir kol üzerine düşerseniz kolayca kırılabilir. Bir kırık çok ağrılı olabilir ve dirsek hareketini zorlaştırabilir veya hareketi imkansız hale getirebilir. Dirsek kırığı, dirseğin “sivri kemiğinde”, kol büküldüğünde dışarı çıkan bir kırılmadır. Bu tür kırıklar yaygındır ve genellikle tek başına çarpmalar sonucu meydana gelir. Yani genelde başka kırıklar eşlik etmez. Ancak ciddi kazalar sonucu daha karmaşık bir dirsek yaralanmasının parçası da olabilmektedir. Bir dirsek kırığı, doğrudan bir darbe (yani, dirseğe düşme veya bir nesneden doğrudan darbe) veya dolaylı darbe yoluyla meydana gelebilmektedir.Dirsek kırığı neden olur?Yolda yürürken ya da spor yaparken düşme, trafik kazası, yüksekten düşme gibi birçok nedenle dirsek kırığı meydana gelebilir.Dirsek kırığı belirtileri nelerdir?Dirsek ekleminde şiddetli ağrı, hareket ettirememe, morarma, uyuşukluk gibi şikayetlerle hastalar hekime başvurur.Dirsek kırığı tanısı nasıl konulur?Dirsek kırığında fiziki muayenenin önemli bir yer bulunmaktadır. Muayene bulguları ve hastanın şikayetleri bir kırığın varlığını işaret ediyorsa yapılacak röntgen incelemeleriyle kırık veya kırıkların varlığı ve bölgeleri anlaşılmaya çalışılır. Doğru çekilen röntgenlerle çoğu dirsek kırığına tanı konulabilir. Gerekli görülürse Bilgisayarlı Tomografi veya Manyetik Rezonans görüntüleme (MR) yöntemlerine başvurulabilmektedir.Dirsek kırığı tedavisi nasıldır?Dirsek eklemine yakın ancak eklem içine uzanım göstermeyen basit bir dirsek kırığının tedavisi göreceli olarak daha basitken, çok parçalı kırıklar, açık yarası olan kırıklar ile etrafındaki damar ve sinirlerin de hasar gördüğü dirsek kırıklı çıkıklarının tedavisi çok daha fazla karmaşıktır. Basit düşmelerle meydana gelen kırıklar, eklem dışı basit kırıklar alçı ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Alçı süresi kırığın yerine, tipine, hastanın yaşına göre değişebilir. Unutulmamalıdır ki, sağlam bir dirsek eklemi bile hareketsiz kaldığında dirsek çevresi yumuşak dokularda sertlik ve bunun sonucunda da hareket kısıtlılığı gelişebilir. Bu nedenle alçı sonrası hastalar mutlaka fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınmalı, olabildiğince erken bir zamanda kırık öncesi aktivite düzeylerine kavuşturulmalıdır. İyileşme sürecinde dirseği yerinde tutmak için bir atel veya askı kullanılır. Kırığın iyileşmesini takip eden doktorun aldığı röntgen sonuçları önemlidir. Eğer kırık yerinden oynamıyorsa, birkaç hafta sonra bir fizyoterapistin yardımıyla dirsek nazikçe hareket ettirmeye başlanabilir. Ağırlık kaldırma ve taşımaya birkaç hafta izin verilmez. Uzun splintleme süresi nedeniyle, dirsek çok sertleşebilir ve alçı çıkarıldıktan sonra hareketin yeniden kazanılması için daha uzun bir tedavi süresi gerektirebilir. Bu nedenle ameliyatsız tedavi nadiren önerilir.Ancak parçalı kırıklar, osteoporotik hastalardaki kırıklar, açık yarası olan kırıklar, dirsek bağ yaralanmaları olan kırıklı çıkıklar, damar ve sinir yaralanması olan kırıklar ameliyatla tedavi edilebilir. Ameliyat genellikle dirseğin arkasından kırıklara tam erişim sağlayan bir kesi ile gerçekleştirilir. Parçalar daha sonra bir araya getirilir ve pimler/teller, yalnızca vidalar veya plakalar ve vidalar gibi farklı şekillerde yerinde tutulur. Ameliyatlı ya da ameliyatsız tedavilerde amaç olabildiğince erken hareket vermektir. Bu da ancak çok iyi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile mümkün olur. Fizik tedavi ve rehabilitasyon yapılamayan hastalarda, ameliyat çok başarılı şekilde yapılsa bile eklem sertliği nedeniyle hastalar mutsuz olabilir.Dirsek kırığı hakkında sıkça sorulan sorularDirsek kırığı sonrası kolu tam açamama ne anlama gelir?Dirsek kırığı sonrası kolu tam açamama iki nedenle olabilir. Kemik düzgün pozisyonda kaynamamışsa bu durum hareket kısıtlılığına yol açabilir. Ancak dirsek çevresi bağlar, eklem kapsülü gibi yumuşak dokuların sertlik ve yapışıklıkları veya cerrahi tedavi edilmesi gerekirken alçı ile tedavi edilmeleri de dirseği tam açamamaya neden olabilir.Dirsek kırığı ameliyatı nasıl yapılır?Dirsek kırıklarında ameliyatların değişik yöntemleri vardır. Alçı ile tedavi edilemeyen ama göreceli olarak basit olan kırıklar ile çocuk dirsek kırıkları tellerle tedavi edilebilir. Kırıklar ameliyathanede narkoz altında ya cerrahi kesi ile ya da skopi denilen röntgen cihazının yardımıyla kesi yapılmadan kapalı olarak yerine oturtulduktan sonra tellerle tespit edilir ve alçı ile desteklenir. Ancak daha komplike kırıklarda kırığın yerine göre dirseğin iç tarafından, arkasından, dış tarafından ya da önünden yapılacak cerrahi kesilerle girilip kırık ve kırıklı çıkık yerine oturtulduktan sonra plak ve vidalarla tespit edilir. Kullanılan plakların malzemesinin ileride hastanın akciğer, karaciğer, beyin hastalıkları gibi herhangi bir nedenle çekilebilecek Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) ile uyumlu olması tercih nedenidir.Dirsek kırığı ameliyatı sonrası süreç nasıldır?Ameliyattan ve fizik tedavi rehabilitasyondan sonra kırık kaynamasına hem klinik olarak, hem de grafi çekilerek radyolojik olarak karar verilir. Hastanın kırık öncesi eklem hareket açıklığı düzeyine olabildiğince erken gelmesi istenir. Eklem yüzeyi paramparça olan veya etraf yumuşak dokularında tedavi edilemeyecek kadar ağır yaralanması olan bazı kırık ve kırıklı çıkıklarda ileride kireçlenme meydana gelebilir. Kireçlenme hastanın hayatında ciddi kısıtlılık yaparsa, bunları öncelikle fizik tedavi ile eğer bu mümkün olmuyorsa cerrahi girişimlerle tedavisi mümkündür.Dirsek kırığı sonrası fizik tedavi gerekir mi?Sağlam bir dirsek eklemi bile hareketsiz kaldığında dirsek çevresi yumuşak dokularda sertlik ve bunun sonucunda da hareket kısıtlılığı gelişebilir. Bu nedenle alçı sonrası hastalar mutlaka fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınmalı, olabildiğince erken bir zamanda kırık öncesi aktivite düzeylerine kavuşturulmalıdır.Dirsek kırığı sonrası kireçlenme olur mu?Eklem yüzeyi paramparça olan veya etraf yumuşak dokularında tedavi edilemeyecek kadar ağır yaralanması olan bazı kırık ve kırıklı çıkıklarda ileride kireçlenme meydana gelebilir. Kireçlenme hastanın hayatında ciddi kısıtlılık yaparsa, bunları öncelikle fizik tedavi ile eğer bu mümkün olmuyorsa cerrahi girişimlerle tedavisi mümkündür.Dirsek kırığı ameliyatı riskli mi?Tüm ameliyatlarda olduğu gibi dirsek kırığının da ameliyattan kaynaklanan riskleri bulunmaktadır. Ancak bu riskler tüm ameliyatlar için geçerlidir.Dirsek eklem kırığı kaç günde iyileşir?Dirsek kırıklarında tedavi süreci kırığın yerine bağlı olarak 2- 6 ay kadar sürmektedir. Ancak sigara kullanan, şeker hastalığı bulunan bazı hastalarda bu süre uzayabilmektedir.Dirsek kırığı kaç gün alçıda kalır?Tedavi sürecinde uygun pozisyonda yapılacak alçıyla ortalama 4 hafta gerekmektedir. Hafif kayma olan kırıklarda uygun manevralarla düzeltme sonrası alçı uygulanır. Hastada dolaşım kontrolü ve kırığın pozisyonu yönünden 1 gün, 1 hafta ve 1 ay sonra kontrol edilmelidir. Alçı süresi hastanın yaşına göre 4-6 hafta arasında değişmektedir. | 6,227 |
287 | Hastalıklar | Distoni | Distoni, kasların istemsiz olarak kasıldığı, Parkinson hastalığı, esansiyel tremor gibi rahatsızlıklardan sonra en çok görülen hareket bozukluğudur. Distoni fark edildiği anda tedaviye başlanması semptomların daha kolay kontrol edilmesini sağlar.Distoni, kasların istemsiz olarak kasıldığı, Parkinson hastalığı, esansiyel tremor gibi rahatsızlıklardan sonra en çok görülen hareket bozukluğudur. Distoni fark edildiği anda tedaviye başlanması semptomların daha kolay kontrol edilmesini sağlar.
Distoni Nedir?Distoni, vücudun tamamı veya bir kısmındaki kasların istemsiz olarak kasıldığı, tekrarlayan bir hareket bozukluğudur. Distoni vücudun bir bölümünü (fokal), birbirine komşu iki bölümü (segmental distoni) ya da vücudun tüm bölümlerini (genel distoni) etkileyebilir. Yaşanan kas spazmları hafif veya şiddetli olabilir. Bu spazmlar acı verici olurken, günlük hayatı da olumsuz etkileyebilmektedir.Vücudun herhangi bir noktasını etkileyen ve nörolojik bir sendrom olan distoni istem dışı kas hareketlerine neden olduğu için ağrı sebebi olabilir. Genelde yetişkinlerde rastlanabilen distoni bazen çocuk ve gençlerde de görülebilir. Distoni istem dışı kasılma yaptığı için duruş bozukluğuna, ses tellerinde titremeye de neden olabilir. Bazı hastaların yüz kaslarında kasılmalar oluşur, bu durum normalin dışında göz kırpma, mimik hareketlerine yol açabilmektedir. Sebebe bağlı olarak primer ve sekonder distoni olmak üzere iki ayrı grupta incelenebilen distoni istemsiz kasılma ya da seğirmelerle karakterize olan bir durumdur.Distoni Belirtileri Nelerdir?Distoni herkesi farklı biçimde etkileyebilir. Genelde belirtiler yavaş ortaya çıkar. Örneğin el yazısında bozulma, ayaklarda kramp, ayakların kontrolünü kaybetmesi, boyun bölgesinde ani kasılma, konuşma zorluğu gibi belirtiler görülebilir. Belirtiler distoninin türüne göre değişebilir ve stres, yorgunluk veya kaygıyla kötüleşebilir, zamanla daha belirgin hale gelebilir.Distoni vücudun farklı bölgelerinde olabilir. Bunlar şöyle sıralanabilir:Boyun: Baş ve boyun kaslarında görülebilen distoniye servikal distoni denir. Baş ve boyun spazmları olur. Başın istemsiz hareket etmesi, bir yana eğilmesi gibi semptomları vardır. Bazı durumlarda kişilerin duruşu bozulabilir. Her yaşta görülebilir.Göz kapakları: Göz kırpma artar. Çoğunlukla iki gözde de olur. Gözlerin kapanmasına neden olarak görmeyi zorlaştırabilir. İstemsiz spazmlar olur ama bu spazmlar ağrılı değildir. Parlak ışıkta, stresliyken, insanlarla etkileşimlerde artabilir, göz kuruluğu yapabilir. Bu duruma blefarospazm denir.Çene veya dil: Konuşma sorunları, salya akması, çiğneme ve yutma güçlüğü yapabilir. Oromandibular distoni denilen bu durumda bazı kişilerde diş gıcırdatma da yaşanabilir.Ses telleri: Seste bozulma meydana gelebilir. Seste çatlama, incelme, boğuklaşma olabilir. Bu duruma spazmodik distoni denir. Kadınlarda daha sık rastlanır.El ve kollar: Yazı yazarken, müzik aleti çalarken ortaya çıkabilir. Yazıda bozulma, çalınmayı bilinen bir müzik aletini çalamama gibi sorunlar yapabilir. Bilek ve omuzda da tutulmalar olabilir.Distoni Neden Olur?Distoninin kesin nedeni bilinmemekle birlikte beynin çeşitli noktalarında sinir hücrelerindeki bir sorundan da kaynaklanabileceği düşünülebilir. Bazı distoni türleri kalıtsal da olabilir. Distoni farklı hastalıkların belirtisi de olabilir. Bu hastalıklar şöyle sıralanabilir: Parkinson Huntington Wilson Travmatik beyin hasarı Doğum yaralanması İnme Bazı kanserli kişilerde gelişen tümörler veya paraneoplastik sendromlar Oksijen yoksunluğu veya karbonmonoksit zehirlenmesi Tüberküloz veya ensefalit gibi enfeksiyonlar Bazı ilaçlara veya ağır metal zehirlenmesine bağlı gelişen reaksiyonlarDistoninin tipine bağlı olarak bu durum bazı komplikasyonlara sebep olabilir. Günlük aktiviteler veya bazı işlerde performans engellenir, göz kapaklarını etkileyerek görme sorunu yaratabilir, çene hareketlerinde bozulmaya neden olur, yutma ve konuşma zorluğu yapar, kaslarda ağrı ve yorgunluk yapabilir, depresyona sebep olabilir, sosyal hayattan koparabilir.Distoni Nasıl Teşhis Edilir?Distoni teşhisi için nöroloji uzmanı öncelikle hastanın öyküsünü alarak fiziki muayenesini yapar. Bunun akabinde uzman doktor bir dizi tetkik isteyecektir. Bu tetkikler şöyle sıralanabilir: Kan veya idrar testleri: Bu testler, toksinlerin veya diğer koşulların belirtilerini ortaya çıkarabilir. MRI veya CT taraması: Bu görüntüleme testleri, beyindeki tümörler, lezyonlar veya felç kanıtı gibi anormallikleri tanımlayabilir. Elektromiyografi (EMG): EMG testi, kaslardaki elektriksel aktiviteyi ölçer. Genetik test: Bazı distoni biçimleri belirli genlerle ilişkilidir. Bu genlerin mevcut olup olmadığını bilmek tedaviyi yönlendirmeye yardımcı olabilir.Bu testler sonucunda, uzman doktorun muayenesiyle eşleştirilir ve distoni teşhisi konulur.Distoni Nasıl Tedavi Edilir?Nöroloji uzmanı, hastanın kas kasılması ve spazmlarını yönetebilmek için ilaç, terapi veya ameliyat önerebilir. Tedaviler şöyle sıralanabilir:İlaçlar: Botulinium toksini (botoks) uygulamaları tedavide fayda sağlayabilir. Belirli kaslara yapılan enjeksiyonlar, kas kasılmalarını azaltabilir veya ortadan kaldırabilir ve anormal duruşu iyileştirebilir. Enjeksiyonlar genellikle her üç ila dört ayda bir tekrarlanır. Bunların yan etkileri genelde hafif ve geçicidir. Bazıları ağız kuruluğu, ses değişikliği yapabilir. Bazı ilaç türlerinde beyinde kas hareketlerini etkileyen kimyasallar bulunur. Bunlar da tedavide kullanılabilmektedir.Terapiler: Semptomların hafiflemesi için bir dizi fizik tedavi ve konuşma terapisi önerilebilir. Kas ağrıları için masaj, germe terapileri yapılabilir.Bazı durumlarda cerrahi yöntemlere de başvurulabilir. Derin beyin uyarımı yapılabilir. Elektrotlar, beynin belirli bir bölümüne cerrahi olarak implante edilir ve göğüs bölgesine yerleştirilen bir jeneratöre bağlanır. Bu, beyinde kas kasılmalarını kontrol etmeye yarar. Bunun yanında kas spazmlarını kontrol eden sinirlerin kesilmesini içeren seçici denevaryasyon cerrahisi kullanılabilir.Distoni ile İlgili Sık Sorulan SorularDistoni teşhisi zor mudur?Distoni bazen stres, boyun tutulması veya psikolojik bir bozukluk olarak tanımlanabilir. Bozukluğun türü uzmanların psikolojik bir bozukluğun ya birincil neden ya da katkıda bulunan bir faktör olduğu sonucuna varmalarına yol açabilir. Teşhis zordur, çünkü distoni semptomları diğer birçok durumunkine benzerdir ve doğası gereği çok değişkendir.Distoni, başlangıçta belirli hareketlerden sonra ortaya çıkar, ancak ileri aşamalarda istirahat zamanında da görülebilir. Genellikle aynı kas grubunu etkiler, bu nedenle zaman içinde tekrarlayan bir hareket modeline neden olur. Genellikle, bozukluğun varlığını düşündüren lokalize semptomlarla birlikte yavaş yavaş gelişir. Göz tahrişi, parlak ışığa aşırı duyarlılık ve ışık çakmaları, blefarospazm belirtisi olabilir. Hafif yüz spazmları, çiğneme güçlüğü veya konuşma ritmindeki değişiklikler distoniyi gösterebilir. Yazma sırasında elde yaşanan spazm, yürüme veya diğer manuel aktiviteler sırasında yorgunluk da distoniyi gösterebilir. Distoninin ilerlemesinde de hastadan hastaya değişkenlik görülebilmektedir. Bazı hastalar için hastalık giderek kötüleşir; diğerleri için gerileyebilir. Bazıları için distoni nispeten küçük bir aşamada stabilize olur ve daha fazla ilerlemez. İleri evre, hızlı ve istemsiz ritmik hareketler, bükülme duruşları, gövde bükülmeleri, anormal yürüyüş ve nihayetinde sabit duruş bozuklukları gibi semptomlar ile karakterize olur.Bozukluk genellikle ağrı ile ilişkili değildir, ancak etkilenen bölgelerde kesinlikle ağrıya neden olabilir. Örneğin, servikal distoni, omurganın dejenerasyonu, sinir köklerinin tahrişi veya sık görülen baş ağrıları nedeniyle özellikle ağrı hissettirebilir. Ekstremite distonisi başlangıçta ağrıya neden olmayabilir, ancak zamanla ağrılı hale gelebilir. Kontrolsüz kas hareketleri eklemlerin bozulmasına ve muhtemelen artritin başlamasına neden olabilir.Distoni için ne zaman doktora gidilmeli?Distoninin erken belirtileri genellikle hafiftir, seyrektir ve belirli bir aktiviteyle bağlantılıdır. İstemsiz kas kasılmaları yaşıyorsanız doktorunuza görünün.Distoni tedavisinde son gelişmeler nelerdir?Distoni tedavisine yönelik yeni yaklaşımlar arasında gen terapisi ve transkraniyal manyetik stimülasyon yer alır. Gen tedavisinin, belirli bir genin neden olduğu düşünülen kalıtsal distoni formları olan hastalar için gelecekte bir seçenek olabileceği düşünülmektedir, henüz hastalarda test edilmemiş durumdadır. Transkraniyal manyetik stimülasyon ise beyindeki sinir hücrelerini uyarmak için manyetik alanların kullanıldığı noninvaziv bir yöntemdir. Şimdiye kadar sadece küçük kontrollü çalışmalarda fokal el veya servikal distoni üzerinde çalışılmıştır. Ek araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Distoni bitkisel tedavisi olan bir hastalık mı?Tüm hastalıklarda olduğu gibi distoni de bitkisel yöntemlerle tedavi edilebilir bir hastalık değildir. Bu tür uygulamalar doktora danışmadan kullanılmamalıdır.Distoni kimlerde görülür?Tüm ırk ve etnik kökenlerden erkek, kadın ve çocuklarda distoni ortaya çıkabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 250.000 kişi distoniye sahiptir. Distonisi olan kişilerin yaklaşık üçte biri çocuktur. Distoni, esansiyel tremor ve Parkinson hastalığından sonra en yaygın üçüncü hareket bozukluğudur.Distoni önlenebilir mi?Primer distoni vakalarının çoğunun nedeni bilinmediği için önlenemez.Distoni yaşa göre sınıflandırılır mı?Çocukluk döneminde 0 ila 12 yaş arasında, ergenlik döneminde 13-20 yaş arasında, erken ve geç erişkin dönemde başlayabilir.Distoni için hangi doktora gidilmelidir?Distoni nörolojik bir hastalıktır, bu nedenle Nöroloji Bölümü'ne başvurmak gerekmektedir.
Distoni Nedir?Distoni, vücudun tamamı veya bir kısmındaki kasların istemsiz olarak kasıldığı, tekrarlayan bir hareket bozukluğudur. Distoni vücudun bir bölümünü (fokal), birbirine komşu iki bölümü (segmental distoni) ya da vücudun tüm bölümlerini (genel distoni) etkileyebilir. Yaşanan kas spazmları hafif veya şiddetli olabilir. Bu spazmlar acı verici olurken, günlük hayatı da olumsuz etkileyebilmektedir.Vücudun herhangi bir noktasını etkileyen ve nörolojik bir sendrom olan distoni istem dışı kas hareketlerine neden olduğu için ağrı sebebi olabilir. Genelde yetişkinlerde rastlanabilen distoni bazen çocuk ve gençlerde de görülebilir. Distoni istem dışı kasılma yaptığı için duruş bozukluğuna, ses tellerinde titremeye de neden olabilir. Bazı hastaların yüz kaslarında kasılmalar oluşur, bu durum normalin dışında göz kırpma, mimik hareketlerine yol açabilmektedir. Sebebe bağlı olarak primer ve sekonder distoni olmak üzere iki ayrı grupta incelenebilen distoni istemsiz kasılma ya da seğirmelerle karakterize olan bir durumdur.Distoni Belirtileri Nelerdir?Distoni herkesi farklı biçimde etkileyebilir. Genelde belirtiler yavaş ortaya çıkar. Örneğin el yazısında bozulma, ayaklarda kramp, ayakların kontrolünü kaybetmesi, boyun bölgesinde ani kasılma, konuşma zorluğu gibi belirtiler görülebilir. Belirtiler distoninin türüne göre değişebilir ve stres, yorgunluk veya kaygıyla kötüleşebilir, zamanla daha belirgin hale gelebilir.Distoni vücudun farklı bölgelerinde olabilir. Bunlar şöyle sıralanabilir:Boyun: Baş ve boyun kaslarında görülebilen distoniye servikal distoni denir. Baş ve boyun spazmları olur. Başın istemsiz hareket etmesi, bir yana eğilmesi gibi semptomları vardır. Bazı durumlarda kişilerin duruşu bozulabilir. Her yaşta görülebilir.Göz kapakları: Göz kırpma artar. Çoğunlukla iki gözde de olur. Gözlerin kapanmasına neden olarak görmeyi zorlaştırabilir. İstemsiz spazmlar olur ama bu spazmlar ağrılı değildir. Parlak ışıkta, stresliyken, insanlarla etkileşimlerde artabilir, göz kuruluğu yapabilir. Bu duruma blefarospazm denir.Çene veya dil: Konuşma sorunları, salya akması, çiğneme ve yutma güçlüğü yapabilir. Oromandibular distoni denilen bu durumda bazı kişilerde diş gıcırdatma da yaşanabilir.Ses telleri: Seste bozulma meydana gelebilir. Seste çatlama, incelme, boğuklaşma olabilir. Bu duruma spazmodik distoni denir. Kadınlarda daha sık rastlanır.El ve kollar: Yazı yazarken, müzik aleti çalarken ortaya çıkabilir. Yazıda bozulma, çalınmayı bilinen bir müzik aletini çalamama gibi sorunlar yapabilir. Bilek ve omuzda da tutulmalar olabilir.Distoni Neden Olur?Distoninin kesin nedeni bilinmemekle birlikte beynin çeşitli noktalarında sinir hücrelerindeki bir sorundan da kaynaklanabileceği düşünülebilir. Bazı distoni türleri kalıtsal da olabilir. Distoni farklı hastalıkların belirtisi de olabilir. Bu hastalıklar şöyle sıralanabilir:Distoninin tipine bağlı olarak bu durum bazı komplikasyonlara sebep olabilir. Günlük aktiviteler veya bazı işlerde performans engellenir, göz kapaklarını etkileyerek görme sorunu yaratabilir, çene hareketlerinde bozulmaya neden olur, yutma ve konuşma zorluğu yapar, kaslarda ağrı ve yorgunluk yapabilir, depresyona sebep olabilir, sosyal hayattan koparabilir.Distoni Nasıl Teşhis Edilir?Distoni teşhisi için nöroloji uzmanı öncelikle hastanın öyküsünü alarak fiziki muayenesini yapar. Bunun akabinde uzman doktor bir dizi tetkik isteyecektir. Bu tetkikler şöyle sıralanabilir:Bu testler sonucunda, uzman doktorun muayenesiyle eşleştirilir ve distoni teşhisi konulur.Distoni Nasıl Tedavi Edilir?Nöroloji uzmanı, hastanın kas kasılması ve spazmlarını yönetebilmek için ilaç, terapi veya ameliyat önerebilir. Tedaviler şöyle sıralanabilir:İlaçlar: Botulinium toksini (botoks) uygulamaları tedavide fayda sağlayabilir. Belirli kaslara yapılan enjeksiyonlar, kas kasılmalarını azaltabilir veya ortadan kaldırabilir ve anormal duruşu iyileştirebilir. Enjeksiyonlar genellikle her üç ila dört ayda bir tekrarlanır. Bunların yan etkileri genelde hafif ve geçicidir. Bazıları ağız kuruluğu, ses değişikliği yapabilir. Bazı ilaç türlerinde beyinde kas hareketlerini etkileyen kimyasallar bulunur. Bunlar da tedavide kullanılabilmektedir.Terapiler: Semptomların hafiflemesi için bir dizi fizik tedavi ve konuşma terapisi önerilebilir. Kas ağrıları için masaj, germe terapileri yapılabilir.Bazı durumlarda cerrahi yöntemlere de başvurulabilir. Derin beyin uyarımı yapılabilir. Elektrotlar, beynin belirli bir bölümüne cerrahi olarak implante edilir ve göğüs bölgesine yerleştirilen bir jeneratöre bağlanır. Bu, beyinde kas kasılmalarını kontrol etmeye yarar. Bunun yanında kas spazmlarını kontrol eden sinirlerin kesilmesini içeren seçici denevaryasyon cerrahisi kullanılabilir.Distoni ile İlgili Sık Sorulan SorularDistoni teşhisi zor mudur?Distoni bazen stres, boyun tutulması veya psikolojik bir bozukluk olarak tanımlanabilir. Bozukluğun türü uzmanların psikolojik bir bozukluğun ya birincil neden ya da katkıda bulunan bir faktör olduğu sonucuna varmalarına yol açabilir. Teşhis zordur, çünkü distoni semptomları diğer birçok durumunkine benzerdir ve doğası gereği çok değişkendir.Distoni, başlangıçta belirli hareketlerden sonra ortaya çıkar, ancak ileri aşamalarda istirahat zamanında da görülebilir. Genellikle aynı kas grubunu etkiler, bu nedenle zaman içinde tekrarlayan bir hareket modeline neden olur. Genellikle, bozukluğun varlığını düşündüren lokalize semptomlarla birlikte yavaş yavaş gelişir. Göz tahrişi, parlak ışığa aşırı duyarlılık ve ışık çakmaları, blefarospazm belirtisi olabilir. Hafif yüz spazmları, çiğneme güçlüğü veya konuşma ritmindeki değişiklikler distoniyi gösterebilir. Yazma sırasında elde yaşanan spazm, yürüme veya diğer manuel aktiviteler sırasında yorgunluk da distoniyi gösterebilir. Distoninin ilerlemesinde de hastadan hastaya değişkenlik görülebilmektedir. Bazı hastalar için hastalık giderek kötüleşir; diğerleri için gerileyebilir. Bazıları için distoni nispeten küçük bir aşamada stabilize olur ve daha fazla ilerlemez. İleri evre, hızlı ve istemsiz ritmik hareketler, bükülme duruşları, gövde bükülmeleri, anormal yürüyüş ve nihayetinde sabit duruş bozuklukları gibi semptomlar ile karakterize olur.Bozukluk genellikle ağrı ile ilişkili değildir, ancak etkilenen bölgelerde kesinlikle ağrıya neden olabilir. Örneğin, servikal distoni, omurganın dejenerasyonu, sinir köklerinin tahrişi veya sık görülen baş ağrıları nedeniyle özellikle ağrı hissettirebilir. Ekstremite distonisi başlangıçta ağrıya neden olmayabilir, ancak zamanla ağrılı hale gelebilir. Kontrolsüz kas hareketleri eklemlerin bozulmasına ve muhtemelen artritin başlamasına neden olabilir.Distoni için ne zaman doktora gidilmeli?Distoninin erken belirtileri genellikle hafiftir, seyrektir ve belirli bir aktiviteyle bağlantılıdır. İstemsiz kas kasılmaları yaşıyorsanız doktorunuza görünün.Distoni tedavisinde son gelişmeler nelerdir?Distoni tedavisine yönelik yeni yaklaşımlar arasında gen terapisi ve transkraniyal manyetik stimülasyon yer alır. Gen tedavisinin, belirli bir genin neden olduğu düşünülen kalıtsal distoni formları olan hastalar için gelecekte bir seçenek olabileceği düşünülmektedir, henüz hastalarda test edilmemiş durumdadır. Transkraniyal manyetik stimülasyon ise beyindeki sinir hücrelerini uyarmak için manyetik alanların kullanıldığı noninvaziv bir yöntemdir. Şimdiye kadar sadece küçük kontrollü çalışmalarda fokal el veya servikal distoni üzerinde çalışılmıştır. Ek araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Distoni bitkisel tedavisi olan bir hastalık mı?Tüm hastalıklarda olduğu gibi distoni de bitkisel yöntemlerle tedavi edilebilir bir hastalık değildir. Bu tür uygulamalar doktora danışmadan kullanılmamalıdır.Distoni kimlerde görülür?Tüm ırk ve etnik kökenlerden erkek, kadın ve çocuklarda distoni ortaya çıkabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 250.000 kişi distoniye sahiptir. Distonisi olan kişilerin yaklaşık üçte biri çocuktur. Distoni, esansiyel tremor ve Parkinson hastalığından sonra en yaygın üçüncü hareket bozukluğudur.Distoni önlenebilir mi?Primer distoni vakalarının çoğunun nedeni bilinmediği için önlenemez.Distoni yaşa göre sınıflandırılır mı?Çocukluk döneminde 0 ila 12 yaş arasında, ergenlik döneminde 13-20 yaş arasında, erken ve geç erişkin dönemde başlayabilir.Distoni için hangi doktora gidilmelidir?Distoni nörolojik bir hastalıktır, bu nedenle Nöroloji Bölümü'ne başvurmak gerekmektedir. | 6,762 |
288 | Hastalıklar | Dispepsi | Dispepsi, sindirim sistemindeki bozukluğa bağlı olarak tekrarlayan ağrı, bulantı, kusma, şişkinlik ve tokluk hissi ile karakterize mide rahatsızlığıdır. Temel tedavisi sağlıklı bir beslenme düzeni ve yaşam tarzı değişikliğini içeren dispepsi, sorunun şiddetine bağlı olarak antibiyotik tedavisi de gerektirebilir.Dispepsi, sindirim sistemindeki bozukluğa bağlı olarak tekrarlayan ağrı, bulantı, kusma, şişkinlik ve tokluk hissi ile karakterize mide rahatsızlığıdır. Temel tedavisi sağlıklı bir beslenme düzeni ve yaşam tarzı değişikliğini içeren dispepsi, sorunun şiddetine bağlı olarak antibiyotik tedavisi de gerektirebilir.
Dispepsi (Hazımsızlık) Nedir?Dispepsi, vücut yiyecekleri sindirmekte zorluk çektiğinde, mide yanması, mide bulantısı ve şişkinlik gibi belirtilerle ortaya çıkan hazımsızlık sorunudur. Dispepsi, hastalıktan ziyade sindirim sistemi sorunu olup, daha çok sağlıksız ve düzensiz beslenme ile ilişkilidir. Besinlerin çiğnenmeden yutulması ve hızlı yemek yenmesi dispepsiye neden olan faktörlerin başında gelir. Genellikle az yemek yense bile tokluk hissine neden olur.Beslenme bozukluğuyla birlikte peptik ülser, helikobakter pilori, mide tembelliği ve çok ilerleyen vakalarda mide kanserinin neden olduğu hazımsızlık, klinik anlamda mide yanması, şişkinlik, karın ağrısı, tokluk ve gaz gibi belirtiler ortaya çıkarır.Düzenli ve sağlıklı beslenerek, yaşam tarzında değişiklik yaparak ve gerektiğinde de antibiyotik kullanarak dispepsi rahatsızlığının önüne geçilebilir.Dispepsi (Hazımsızlık) Neden Olur?Dispepsiye genel olarak beslenme bozukluğu ve sağlıksız gıdaları tüketmek neden olur. Bununla birlikte besinleri çiğnemeden tüketmenin yanı sıra hızlı yemek yemek de dispepsiyi tetikleyen nedenlerdir. Çünkü hızlı yemek ve çiğnemeden besin tüketmek midenin gerilmesine sebep olarak asidin üst kısımdan kaçma olasılığını artırır.Sağlıksız beslenmeyle ortaya çıkan dispepsiye neden olan durumlar şöyledir: Peptik ülser Helikobakter pilori gastriti Gastroesofageal reflü hastalığı (GERD) Bilier ağrı (safra kesesi ve safra yolları ile ilgili ağrılar) Kronik karın ağrısı Mide ve yemek borusu kanseri Gastroparezis (mide tembelliği) Pankreatit ( pankreas iltihaplanması) Karbonhidrat emilim bozukluğu Sigara-alkol tüketimi Kaygı ve stresDispepsi hastalığının yüzde 75- 80’inin de ise sebebi bilinemeyen fonksiyonel bir rahatsızlıktır. Dispepsiye günlük yaşantı sırasında farkında olmadan yapılan bazı davranışlar neden olabilmektedir. Bu hatalı alışkanlıkların başında besinleri tam olarak çiğnemeden yutmak ve hızlı yemek yemek gelmektedir. Günümüz modern toplum yapısında hemen hepimiz pek çok şeye yetişebilmek adına yemeklerimizi oldukça hızlı bir şekilde yemekteyiz. Bu sorunları yaşamamak adına lokmalarımızı iyice çiğnedikten sonra yutmamız, öğünlerimizi düzenli aralıklarla yememiz ve uzun saatler boyunca aç kalmamamız gerekmektedir.Dispepsi (Hazımsızlık) Belirtileri Nelerdir?Dispepsi üst gastrointestinal (sindirim sistemi) sisteme ait olduğu düşünülen bir aydan fazla süren karın ağrısı, huzursuzluk, erken doyma, şişkinlik, bulantı, kusma, geğirme ve gaz çıkartmayla seyreden yakınmaların belli aralıklarla veya sürekli olarak görülmesi durumudur. Birtakım fonksiyonel bozukluklarının sindirim sisteminde rahatsızlığa sebep olması olarak tanımlanabilir.Dispepsi, çoğunluklu şu belirtilerle ortaya çıkar: Yemek yedikten sonra midede yanma hissi Çok az yemek yense bile tokluk oluşması 1 aydan fazla süren karın ağrısı Midede şişkinlik ve rahatsız edici dolgunluk Mide bulantısı ve kusma Sık sık geğirme Gaz çıkartmaDaha uzun süren ve şiddetli dispepsi vakalarında aşağıdaki belirtiler görülebilir: İştahsızlık ve ani kilo kaybı Kanlı kusma Siyah, katran rengi dışkı Yutma güçlüğü Yorgunluk veya halsizlikDispepsi (Hazımsızlık) Tanısı Nasıl Konur?Dispeptik şikayetleri olan bir kişide öncelikle daha ciddi bir durumun varlığını belirlemek gerekir.Dispepsi geniş bir kavram olduğundan dispepsi altında başka hastalıklar bulunabilir bu nedenle mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Hasta öyküsünün alınması ve fiziki muayenenin gerçekleştirilmesinin ardından bazı testler yapılmalıdır.Dispepsi şikâyetleri olan bir kişide bu nedenle kan testleri ve görüntüleme tetkikleri mutlaka istenir. Ayrıca dispeptik şikayetleri olan kişinin yaşı önemlidir. 40 yaş ve üzeri kişilerde daha detaylı testler ve yemek borusu ve mideyi detaylı incelemek için endoskopi istenebilir. 40 yaş ve üzeri kişilerde dispepsi sayılan semptomlar olarak bilinen kilo kaybı, şiddetli ağrı, kanama veya anemi gibi şikayetler de eşlik ediyorsa altta yatan başka hastalıklar olabilir ve mutlaka ekarte edilmelidir.Dispepsi (Hazımsızlık) Nasıl Tedavi Edilir?Dispepsi konusunda araştırmaların yapılması sonucu altında başka bir hastalık bulunmazsa aşağıdaki öneriler şikayetlerin giderilmesinde yardımcı olabilir. Bu önlemlerle dispepside düzelme olmadığında, doktorunuz semptomları hafifletmek için ilaç yazabilir. Bu ilaçlar genelde mide asidini baskılayıcı ilaçlardır.Tedavinin yanında alınması gelen önlemler genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Bir oturuşta çok fazla yemek yemeyin Baharatlı besinlerden kaçının Turunçgiller ve domates gibi yüksek miktarda asit içeren gıdaları tüketmeyin Sigarayı bırakın Alkollü içeceklerden uzak durun Kafeinli ve gazlı içecekler tüketmeyin Karnınızı sıkan dar giysilerden kaçının Yedikten hemen sonra yatmayın veya uzanmayın Son yediğiniz yemekle uyku arasında 2-3 saat koyun Yatağın başucu ayakucundan en az 15 cm. yüksekte olsunDispepsi (Hazımsızlık) Hakkında Sık Sorulan SorularDispepsi ne demek?Dispepsi, yemek yemeyle ilişkili olarak proksimal gastrointestinal sistemden (sindirim ve depolama) kaynaklanan değişken veya tekrarlayan ağrı veya rahatsızlığı tanımlamak için kullanılan tıbbi bir ifadedir. Basitçe kötü sindirim ve hazımsızlık anlamlarına gelir.Dispepsi kanser midir? Dispepsi kanser değildir ancak belli şikayetlerle beraber ise yemek borusu, mide ve sindirim sistemi kanserlerinin bir habercisi olabilir. Bu nedenle dispepsi belirtilerinin iyi incelenmesi ve altta yatan rahatsızlıkların belirlenmesi önemlidir.Dispepsi ilaçları nelerdir? Dispepsi ilaçları altta yatan nedene göre farklılık gösterebilmektedir. Dispepsi şikayetlerinin kaynağı mide asit fazlalığına bağlı bir nedenden ise gastrit veya reflü gibi buna yönelik proton pompa inhibitörü ilaçlar kullanılabilir. Dispepsi nedeni peptik ülser ise ve helikobakter pilori pozitif ise bu bakteriye yönelik antibiyotik içeren tedaviler tedavide kullanılabilir.Bunun dışında fonksiyonel bir rahatsızlık olarak teşhis edilirse antidepresan tedaviler de eklenebilir. 40 yaş ve üzeri bireyler de sindirim sistemi kanserleri açısından dikkatli olunmalıdır.Dispepsi tehlikeli bir hastalık mıdır? Dispepsi, organik nedenler belirlenip tedavi edildiyse edilmişse tehlikeli bir hastalık değildir ancak 40 yaş üstü bireylerde hastalığı sinyal veren semptomlarla beraber ise altta yatan riskli bir hastalığa işaret edebilir.Dispepsi kaç gün sürer? Dispepsi belirtileri çoğu zaman birkaç saat içinde kendiliğinden düzelir ve çoğu hasta doktora başvurmaz. Anca özellikle 40 yaşın üzerindeki dispepsi yakınmalarının ciddiye alınması gerekir. Uzun sürmesi halinde doktora başvurarak tetkiklerin yapılması önemlidir.Fonksiyonel dispepsi nedir? Fonksiyonel dispepsi, altta yatan organik bir neden ya da ciddi bir hastalık olmaksızın sadece dispepsi şikayetlerinin devam etmesi durumudur.Kronik dispepsi nedir? Dispepsi ile ilgili şikayetlerin uzun süre devam etmesi durumu kronik dispepsi olarak adlandırılır. Bu durumda mutlaka altta yatan başka bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır.Psikolojik sorunlar da dispepsinin önemli nedenlerinden biri olduğu için eğer sorun bundan kaynaklanıyorsa psikiyatrik tedavi uygulanır. Eğer dispepsi için uygulanan tetkiklerde hiçbir sebep bulunmaz ve kişi tedaviye yanıt vermezse psikolojik nedenler akla gelmelidir.
Dispepsi (Hazımsızlık) Nedir?Dispepsi, vücut yiyecekleri sindirmekte zorluk çektiğinde, mide yanması, mide bulantısı ve şişkinlik gibi belirtilerle ortaya çıkan hazımsızlık sorunudur. Dispepsi, hastalıktan ziyade sindirim sistemi sorunu olup, daha çok sağlıksız ve düzensiz beslenme ile ilişkilidir. Besinlerin çiğnenmeden yutulması ve hızlı yemek yenmesi dispepsiye neden olan faktörlerin başında gelir. Genellikle az yemek yense bile tokluk hissine neden olur.Beslenme bozukluğuyla birlikte peptik ülser, helikobakter pilori, mide tembelliği ve çok ilerleyen vakalarda mide kanserinin neden olduğu hazımsızlık, klinik anlamda mide yanması, şişkinlik, karın ağrısı, tokluk ve gaz gibi belirtiler ortaya çıkarır.Düzenli ve sağlıklı beslenerek, yaşam tarzında değişiklik yaparak ve gerektiğinde de antibiyotik kullanarak dispepsi rahatsızlığının önüne geçilebilir.Dispepsi (Hazımsızlık) Neden Olur?Dispepsiye genel olarak beslenme bozukluğu ve sağlıksız gıdaları tüketmek neden olur. Bununla birlikte besinleri çiğnemeden tüketmenin yanı sıra hızlı yemek yemek de dispepsiyi tetikleyen nedenlerdir. Çünkü hızlı yemek ve çiğnemeden besin tüketmek midenin gerilmesine sebep olarak asidin üst kısımdan kaçma olasılığını artırır.Sağlıksız beslenmeyle ortaya çıkan dispepsiye neden olan durumlar şöyledir:Dispepsi hastalığının yüzde 75- 80’inin de ise sebebi bilinemeyen fonksiyonel bir rahatsızlıktır. Dispepsiye günlük yaşantı sırasında farkında olmadan yapılan bazı davranışlar neden olabilmektedir. Bu hatalı alışkanlıkların başında besinleri tam olarak çiğnemeden yutmak ve hızlı yemek yemek gelmektedir. Günümüz modern toplum yapısında hemen hepimiz pek çok şeye yetişebilmek adına yemeklerimizi oldukça hızlı bir şekilde yemekteyiz. Bu sorunları yaşamamak adına lokmalarımızı iyice çiğnedikten sonra yutmamız, öğünlerimizi düzenli aralıklarla yememiz ve uzun saatler boyunca aç kalmamamız gerekmektedir.Dispepsi (Hazımsızlık) Belirtileri Nelerdir?Dispepsi üst gastrointestinal (sindirim sistemi) sisteme ait olduğu düşünülen bir aydan fazla süren karın ağrısı, huzursuzluk, erken doyma, şişkinlik, bulantı, kusma, geğirme ve gaz çıkartmayla seyreden yakınmaların belli aralıklarla veya sürekli olarak görülmesi durumudur. Birtakım fonksiyonel bozukluklarının sindirim sisteminde rahatsızlığa sebep olması olarak tanımlanabilir.Dispepsi, çoğunluklu şu belirtilerle ortaya çıkar:Daha uzun süren ve şiddetli dispepsi vakalarında aşağıdaki belirtiler görülebilir:Dispepsi (Hazımsızlık) Tanısı Nasıl Konur?Dispeptik şikayetleri olan bir kişide öncelikle daha ciddi bir durumun varlığını belirlemek gerekir.Dispepsi geniş bir kavram olduğundan dispepsi altında başka hastalıklar bulunabilir bu nedenle mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Hasta öyküsünün alınması ve fiziki muayenenin gerçekleştirilmesinin ardından bazı testler yapılmalıdır.Dispepsi şikâyetleri olan bir kişide bu nedenle kan testleri ve görüntüleme tetkikleri mutlaka istenir. Ayrıca dispeptik şikayetleri olan kişinin yaşı önemlidir. 40 yaş ve üzeri kişilerde daha detaylı testler ve yemek borusu ve mideyi detaylı incelemek için endoskopi istenebilir. 40 yaş ve üzeri kişilerde dispepsi sayılan semptomlar olarak bilinen kilo kaybı, şiddetli ağrı, kanama veya anemi gibi şikayetler de eşlik ediyorsa altta yatan başka hastalıklar olabilir ve mutlaka ekarte edilmelidir.Dispepsi (Hazımsızlık) Nasıl Tedavi Edilir?Dispepsi konusunda araştırmaların yapılması sonucu altında başka bir hastalık bulunmazsa aşağıdaki öneriler şikayetlerin giderilmesinde yardımcı olabilir. Bu önlemlerle dispepside düzelme olmadığında, doktorunuz semptomları hafifletmek için ilaç yazabilir. Bu ilaçlar genelde mide asidini baskılayıcı ilaçlardır.Tedavinin yanında alınması gelen önlemler genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Dispepsi (Hazımsızlık) Hakkında Sık Sorulan SorularDispepsi ne demek?Dispepsi, yemek yemeyle ilişkili olarak proksimal gastrointestinal sistemden (sindirim ve depolama) kaynaklanan değişken veya tekrarlayan ağrı veya rahatsızlığı tanımlamak için kullanılan tıbbi bir ifadedir. Basitçe kötü sindirim ve hazımsızlık anlamlarına gelir.Dispepsi kanser midir? Dispepsi kanser değildir ancak belli şikayetlerle beraber ise yemek borusu, mide ve sindirim sistemi kanserlerinin bir habercisi olabilir. Bu nedenle dispepsi belirtilerinin iyi incelenmesi ve altta yatan rahatsızlıkların belirlenmesi önemlidir.Dispepsi ilaçları nelerdir? Dispepsi ilaçları altta yatan nedene göre farklılık gösterebilmektedir. Dispepsi şikayetlerinin kaynağı mide asit fazlalığına bağlı bir nedenden ise gastrit veya reflü gibi buna yönelik proton pompa inhibitörü ilaçlar kullanılabilir. Dispepsi nedeni peptik ülser ise ve helikobakter pilori pozitif ise bu bakteriye yönelik antibiyotik içeren tedaviler tedavide kullanılabilir.Bunun dışında fonksiyonel bir rahatsızlık olarak teşhis edilirse antidepresan tedaviler de eklenebilir. 40 yaş ve üzeri bireyler de sindirim sistemi kanserleri açısından dikkatli olunmalıdır.Dispepsi tehlikeli bir hastalık mıdır? Dispepsi, organik nedenler belirlenip tedavi edildiyse edilmişse tehlikeli bir hastalık değildir ancak 40 yaş üstü bireylerde hastalığı sinyal veren semptomlarla beraber ise altta yatan riskli bir hastalığa işaret edebilir.Dispepsi kaç gün sürer? Dispepsi belirtileri çoğu zaman birkaç saat içinde kendiliğinden düzelir ve çoğu hasta doktora başvurmaz. Anca özellikle 40 yaşın üzerindeki dispepsi yakınmalarının ciddiye alınması gerekir. Uzun sürmesi halinde doktora başvurarak tetkiklerin yapılması önemlidir.Fonksiyonel dispepsi nedir? Fonksiyonel dispepsi, altta yatan organik bir neden ya da ciddi bir hastalık olmaksızın sadece dispepsi şikayetlerinin devam etmesi durumudur.Kronik dispepsi nedir? Dispepsi ile ilgili şikayetlerin uzun süre devam etmesi durumu kronik dispepsi olarak adlandırılır. Bu durumda mutlaka altta yatan başka bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır. | 5,233 |
289 | Hastalıklar | Diş Eti Çekilmesi | Diş sağlığı kadar, diş eti sağlığı da kişi için büyük önem taşıyor. Elma, armut gibi sert yiyecekler ısırıldığında diş etlerinde meydana gelen kanama ile kırmızı ya da mor renkteki şişlik ve kabarıklıklar diş eti çekilmesinin belirtileri arasında yer alıyor. Yaşlanma ile birlikte artan diş eti çekilmesi, tedavi edilmediğinde ise diş kaybına sebep oluyor. Doğru hareketlerle diş fırçalanması ve düzenli diş taşı temizliği ise diş eti çekilmesinin önüne geçiyor. Diş sağlığı kadar, diş eti sağlığı da kişi için büyük önem taşıyor. Elma, armut gibi sert yiyecekler ısırıldığında diş etlerinde meydana gelen kanama ile kırmızı ya da mor renkteki şişlik ve kabarıklıklar diş eti çekilmesinin belirtileri arasında yer alıyor. Yaşlanma ile birlikte artan diş eti çekilmesi, tedavi edilmediğinde ise diş kaybına sebep oluyor. Doğru hareketlerle diş fırçalanması ve düzenli diş taşı temizliği ise diş eti çekilmesinin önüne geçiyor.
Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis) Nedir?Diş eti çekilmesi, diş etlerinin dişlerden uzaklaşarak diş köklerinin açığa çıkarak çekilmesi durumudur. Bu durum dişlerde hassasiyet, diş kaybı ve enfeksiyon riskinin artmasına neden olabilir. Diş eti çekilmesi aynı zamanda dişlerin çürüklere karşı korunmasız kalmasına yol açar. Yaşla beraber diş eti çekilmesi ihtimali artar. Çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak genç yaşta çekilmeler de görülebilir. Diş eti çekilmesi (periodontitis) tedavi edilmediğinde diş kaybı riski ortaya çıkabilir. Bu durum çok fazla ilerlemeden tedavi edilmelidir.Diş Eti Çekilmesinin (Periodontitis) Belirtileri Nelerdir?Diş eti çekilmesinin en yaygın belirtileri dişte oluşan hassasiyet ve gözle görülür şekilde çekilmedir. Böylelikle diş boyunda uzama görülür. Dişte lüksasyon denilen sallanma başlaması da diş eti çekilmesi belirtileri arasında yer alır.Diş eti çekilmesi belirtileri şöyle açıklanabilir: Diş etlerinde diş fırçalama esnasında kolayca kanama görülmesi Sert yiyecekler yenildiğinde görülen kanama Diş eti ağrısı Ağızda oluşan kötü koku Dişler arasında sonradan ortaya çıkan boşluklar oluşması Soğuk - sıcak ya da ileri vakalarda nefes alıp verirken bile hissedilen sızı Diş eti hassasiyeti Dişlerin normalde daha uzun görülmesi Diş etinde morarma ya da kızarma Diş eti şişmesi veya diş etinde kabarıklık Çiğneme esnasında ağrı oluşması Daha da ilerlediği durumda diş kaybı Isırıldığında ya da dişler kapatıldığında uyumsuz gözükmesiDiş eti çekilmesi (periodontitis) belirtilerini dikkate almak önemlidir. İlerlediği durumda diş eti çekilmesi kaynaklı olarak dişlerde gevşeklik meydana gelebilir. Bu da uzun vadede diş kabına sebep olur.Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis) Neden Olur?Diş eti çekilmesi (periodontitis), dişlere zarar verecek şekilde fırçalama, hijyenin doğru sağlanmaması, genetik yatkınlık ya da dişleri sıkma nedeniyle oluşabilir. Diş eti çekilmesi (periodontitis) nedenleri şöyle sıralanır: Ağız hijyeninin sağlanmaması Çok sert kıllı diş fırçası kullanmak Diş eti dokuları etkileyen periodontal hastalıklar Dişleri, diş etini ters yönde ve şiddetli bir şekilde fırçalamak Dişlerde şiddetli düzeyde çapraşıklık Hijyen eksikliğine bağlı yoğun diş taşları ve bakteri plağı Kontrol altına alınamayan şeker hastalığı gibi şiddetli sistematik hastalıklar Diş eti hastalıklarının gelişmesine neden olan sigara kullanımı Hatalı yapılmış kaplama ve dolgular C vitamini eksikliği Genetik yatkınlık Yaşlılık Dişleri sıkmak ya da gıcırdatmak Diş eti iltihabı diş etinde ortaya çıkan dejeneratif değişimler Kötü beslenme sonucunda bağışıklık sisteminin zayıflaması Kalp ilaçları, antidepresan ve doğum kontrol hapları gibi ilaçların kullanılması Hamilelik ve menopoz gibi hormonal değişiklikler diş eti çekilmesine (periodontitis) neden olur.Diş Eti Çekilmesinin (Periodontitis) Tanısı Nasıl Konulur?Periodontoloji tedavisi, yani diş eti hastalıklarının tedavisinde en önemli unsur öncelikle doğru tanı konulmasına bağlıdır. Bu amaçla hastadan alınan ön bilgi (anamnez), klinik muayene ve radyografik değerlendirmelerden faydalanılır.Diş Eti Çekilmesi Tedavisi İçin Hangi Doktora Gidilmelidir?Diş etlerinizde gözle görülür bir şekilde çekilme fark ederseniz ya da diş hassasiyetiniz varsa Periodontoloji Bölümü uzmanlarına gidebilirsiniz. Diş eti çekilmesinde erken tanı, tedavi sürecinin hızlı ilerlemesini sağlar.Diş Eti Çekilmesinin Tedavisi Nasıl Yapılır?Diş eti hastalıklarının oluşum nedenini, hastalığın ilerleyiş şeklini ve oluşabilecek sonuçları bilen bir hasta, diş eti hastalığının tedavisi aşamalarında daha bilinçli davranarak, sağlanacak başarıda oldukça etkili olacaktır. Hastalığın tedavisinde hekim hasta işbirliği çok önemlidir. Bakteri plağın zararlarını ve nasıl temizleneceğini bilen hastalarda tedavi başarısı çok daha yüksek olacaktır.Tedavide öncelikle dişlerin çevresindeki tüm diş taşları özel aletlerle ve ultrasonik cihazlarla temizlenir ve diş yüzeylerine parlatma (polisaj) işlemi yapılır.İltihabın derecesine göre bazı durumlarda lokal olarak uygulanan anestezi altında diş eti ceplerinin içine ve kök yüzeylerine subgingival küretaj denilen derin diş eti temizliği işlemi uygulanır.Özellikle akut diş eti enfeksiyonları gibi bazı vakalarda, yapılan tedaviye destek olmak amacıyla antibiyotik kullanılmaktadır. Antibakteriyel gargaralar ise genellikle önerilmektedir. Daha ileri diş eti iltihaplanması vakalarında gene lokal anestezi altında diş etleri diş yüzeylerinden ve kemik dokusundan kaldırılarak kök yüzeyleri, diş etlerinin içi ve kemik yüzeyleri tüm iltihabi dokulardan temizlenir.Bazı durumlarda kemik oluşumuna yardımcı olan kemik greftleri ve kemik tozları yerleştirilerek diş etleri tekrar eski yerine dikilerek tedavi gerçekleştirilir.Diş Eti Çekilmesinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?Diş eti çekilmesinin (periodontitis) önlenmesi için alınabilecek en iyi önlemlerden biri ağız içi hijyenin sağlanmasıdır. Diş eti çekilmesini önlemenin yolları şöyle açıklanır: Ağız ve diş sağlığı için her 6 ayda bir düzenli diş hekimi kontrolüne gidilmelidir Diş ve diş eti bakımı için düzenli fırçalama alışkanlığı kazanılmalıdır Diş fırçası doğru bir şekilde ve doğru teknikle fırçalanmalıdır Çok sert olmayan kıllara sahip diş fırçası kullanılmalıdır Diş hekimi tarafından düzenli aralıklarla diş taşı temizliği yapılmalıdır Yaşlılıkla birlikte yaşanan diş ve doku kayıplarının önceden tespit edilmesi sağlanıp gerekli önlemler alınmalıdır Sigara kullanımı bırakılmalıdır Sağlıklı ve yeterli düzeyde beslenilmeye dikkat edilmelidir Olabildiğince stresten uzak durulmalıdırDiş Eti Çekilmesine Ne İyi Gelir?Diş eti çekilmesine iyi gelen yöntemler arasında ağız hijyenini sağladıktan sonra tuzlu su gargarası yapmak bulunur. Tuzlu su gargarası diş eti çekilmesine iyi gelen doğal tedavi yöntemlerden biridir. Tuz, diş eti hastalığına birkaç şekilde yardımcı olabilen doğal bir dezenfektandır. Kalıntıları giderip, dişi ve diş etlerini temizlemeye yardım ederek iltihabı ve şişliği azaltır, diş etlerinin iyileşmesini ve rahatlamasını sağlar. Aynı zamanda adaçayı tüketmek, C vitamini takviyesi almak ve Hindistan cevizi yağı ile ağız çalkalaması yapmakta diş eti çekilmesine iyi gelen çözümler arasında yer alır.Diş eti çekilmesine iyi gelen doğal yöntemler şunlardır: Tuzlu su ile gargara yapın Yeşil çay tüketin Hindistan cevizi yağı ile diş etlerini güçlendirin C vitamini takviyesi alın Sarımsak tüketin Karbonatlı sudan yararlanın Çay ağacı yağıyla gargara yapınTuzlu su ile gargara yapınEn eski yöntemlerden biri olan tuzlu su ile gargara yapmak diş eti çekilmesine iyi gelir, kanamayı azaltır.Yeşil çay tüketinYeşil çay tüketmek, dişleri ve diş etlerini güçlendirir ve oluşabilecek diş eti çekilmesine iyi gelir. Hindistan cevizi yağı ile diş etlerini güçlendirinDiş eti çekilmesine karşı kullanılan hindistan cevizi yağının 10 dakika ağızda gezdirilip çalkalanması diş etlerini güçlendirir.C vitamini takviyesi alınLimon, portakal, greyfurt, mandalina, domates, roka, maydanoz gibi C vitamini içeren besinler tüketmek diş eti çekilmesine iyi gelir ve oluşabilecek diş eti çekilmesini önler. Sarımsak tüketinSarımsak tüketmek içerisindeki antibakteriyel ve antifungal özellikleri sayesinde, diş eti enfeksiyonlarını önlemeye yardımcı olur.Karbonatlı sudan yararlanınKarbonatlı suyla yapılan diş fırçalama yöntemi sayesinde diş eti çekilmesini yavaşlatabilir ve böylelikle ağız içi pH dengesini koruyabilir.Çay ağacı yağıyla gargara yapınÇay ağacı yağı, antibakteriyel özellikleri sayesinde diş eti çekilmesine iyi gelir. Fakat çay ağacı yağı ile yapılan ağız gargaralarını seyreltmek önemlidir.Diş Eti Çekilmesi İle Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?Diş eti çekilmesinden (periodontitis) dolayı gerçekleşebilecek komplikasyonlar arasında diş kaybı yer alır. Bunlarında yanında çene kemiği kaybı da gelişebilmektedir. Aynı zamanda diş eti çekilmesine neden olan bakteriler, dolaşım sistemine dahil olarak vücudun diğer alanlarını etkileyebilir. Diş eti çekilmesi tedavi edilmediği durumlarda ise dişteki dokular ve kemik ciddi oranda zarar görebilir. Bununla beraber diş kaybı gerçekleşebilmektedir.Diş Eti Çekilmesi ile İlgili Sık Sorulan SorularDiş eti çekilmesinin diğer diş hastalıkları ile ilişkisi nedir?Diyabet gibi sistematik hastalıklar, genetik yatkınlık, yaşlılık, hormonal değişimler, stres, diş sıkma/gıcırdatma diş eti çekilmesinin risk faktörleri arasında yer almaktadır.Diş eti çekilmesi hangi vitamin eksikliğinden olur?Vücutta C vitamini eksikliği durumunda diş eti çekilmesi görülebilir.Diş eti çekilmesi ameliyatı nasıl yapılır?Diş eti çekilmesi ameliyatı flep ameliyatı olarak da bilinir ve ameliyat diş etlerinde küçük kesikler oluşturularak temizlenmesiyle meydana gelir. Diş etlerinde yer alan bakterilerin temizlenmesinin ardından kesikler dikilir.Diş eti iltihabı nasıl geçer?Diş eti iltihabının tedavisi derecesine göre detertraj, subgingival küretaj ve gerekirse ileri periodontal tedavi uygulamaları ve ilaç kullanımı ile yapılmaktadır. Bu yöntemlerle diş eti iltihabının temizlenmesi sağlanır.Gingivitis nedir?Diş eti hastalıkları; dişi çevreleyen ve periodonsiyum adı verilen dokuları etkileyen hastalıklardır. Diş eti hastalığı önce diş etinde başlar, bu durumda gingivitis olarak adlandırılır. Tedavisi yapılmadığı takdirde ağız içinde bulunan kemikte yıkıma sebep olur ve bu durum periodontitis olarak adlandırılır. Gingivitis, diş eti tedavisi ile kısa sürede iyileşirken, periodontitis hastalarında kaybedilen dokular her zaman geri kazanılamayabilir. Bu hastalıkların önlenmesi; günlük olarak yapılan doğru ve etkin diş bakımı ile düzenli diş eti kontrolleri ile mümkündür.Diş eti beyazlaması neyin işaretidir?Dişeti beyazlaması sağlıksız diş etinin belirtisidir. Dişetinde çekilmeler ve gingivitis ya da ağız içi lezyonların belirtisi olabilir.Diş eti tedavisi ne kadar sürer?Dişeti tedavisinin süresi hastalığın ilerleme durumuna göre değişkenlik gösterir. Bu süre genellikle 1 ay ile 1 yıl arasında değişebilir.Diş etlerini güçlendirmek için neler yapılabilir?Dişetlerini güçlendirmek için ağız hijyeni çok iyi olmalıdır. Düzenli beslenme ve sağlıklı gıdaların tüketimi de her zaman önemlidir.Diş taşı kendiliğinden düşer mi?Diş taşı çok fazla biriktiyse kırılıp parçalanabilir.Bebeklerde diş eti morarmasının sebebi nedir?Bebeklerde diş çıkmasında zorluk varsa diş eti morarması görülebilir. Masajla diş eti rahatlatılır, eğer uzun sürerse ufak bir kesi ile bölge temizlenir.Diş eti kanaması nasıl durdurulur?Diş eti çekilmesi ya da farklı nedenlerle ortaya çıkan diş eti kanaması gargara, diş taşı temizliği ve derin küretaj işlemi ile tedavi edilir. Akut kanama ise diş etine baskı yapılarak durdurulabilir.Hamilelikte diş eti çekilmesi tedavi edilebilir mi?Hamilelikle başlayan hormonal değişimler ve bununla birlikte kusmalarla diş ve diş etinde asit artışı yaşanabilir. Hormonların artışı ile diş etinde yaşanan rahatsızlıklar hamilelik öncesinde var ise hamilelik döneminde artış gösterebilir. Gargara ile ılık tuzlu su yapmak ve günde iki kez dişlerin fırçalanması bu problemleri rahatlatacaktır. Diş hekiminin müdahele etmesi gereken şiddetli ağrı ya da kanama gibi durumlarda Kadın doğum uzmanının görüşü de alınarak acil tedaviler yapılabilir. Ancak zorunlu olmayan diş ve diş eti tedavilerinin hamilelik sonrasına ertelenmesi önerilmektedir. Hamileliğin ikinci üç aylık döneminde bebek gelişimini tamamladığı için diş tedavisi uygulanması daha uygun olmaktadır.
Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis) Nedir?Diş eti çekilmesi, diş etlerinin dişlerden uzaklaşarak diş köklerinin açığa çıkarak çekilmesi durumudur. Bu durum dişlerde hassasiyet, diş kaybı ve enfeksiyon riskinin artmasına neden olabilir. Diş eti çekilmesi aynı zamanda dişlerin çürüklere karşı korunmasız kalmasına yol açar. Yaşla beraber diş eti çekilmesi ihtimali artar. Çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak genç yaşta çekilmeler de görülebilir. Diş eti çekilmesi (periodontitis) tedavi edilmediğinde diş kaybı riski ortaya çıkabilir. Bu durum çok fazla ilerlemeden tedavi edilmelidir.Diş Eti Çekilmesinin (Periodontitis) Belirtileri Nelerdir?Diş eti çekilmesinin en yaygın belirtileri dişte oluşan hassasiyet ve gözle görülür şekilde çekilmedir. Böylelikle diş boyunda uzama görülür. Dişte lüksasyon denilen sallanma başlaması da diş eti çekilmesi belirtileri arasında yer alır.Diş eti çekilmesi belirtileri şöyle açıklanabilir:Diş eti çekilmesi (periodontitis) belirtilerini dikkate almak önemlidir. İlerlediği durumda diş eti çekilmesi kaynaklı olarak dişlerde gevşeklik meydana gelebilir. Bu da uzun vadede diş kabına sebep olur.Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis) Neden Olur?Diş eti çekilmesi (periodontitis), dişlere zarar verecek şekilde fırçalama, hijyenin doğru sağlanmaması, genetik yatkınlık ya da dişleri sıkma nedeniyle oluşabilir. Diş eti çekilmesi (periodontitis) nedenleri şöyle sıralanır:Diş Eti Çekilmesinin (Periodontitis) Tanısı Nasıl Konulur?Periodontoloji tedavisi, yani diş eti hastalıklarının tedavisinde en önemli unsur öncelikle doğru tanı konulmasına bağlıdır. Bu amaçla hastadan alınan ön bilgi (anamnez), klinik muayene ve radyografik değerlendirmelerden faydalanılır.Diş Eti Çekilmesi Tedavisi İçin Hangi Doktora Gidilmelidir?Diş etlerinizde gözle görülür bir şekilde çekilme fark ederseniz ya da diş hassasiyetiniz varsa Periodontoloji Bölümü uzmanlarına gidebilirsiniz. Diş eti çekilmesinde erken tanı, tedavi sürecinin hızlı ilerlemesini sağlar.Diş Eti Çekilmesinin Tedavisi Nasıl Yapılır?Diş eti hastalıklarının oluşum nedenini, hastalığın ilerleyiş şeklini ve oluşabilecek sonuçları bilen bir hasta, diş eti hastalığının tedavisi aşamalarında daha bilinçli davranarak, sağlanacak başarıda oldukça etkili olacaktır. Hastalığın tedavisinde hekim hasta işbirliği çok önemlidir. Bakteri plağın zararlarını ve nasıl temizleneceğini bilen hastalarda tedavi başarısı çok daha yüksek olacaktır.Tedavide öncelikle dişlerin çevresindeki tüm diş taşları özel aletlerle ve ultrasonik cihazlarla temizlenir ve diş yüzeylerine parlatma (polisaj) işlemi yapılır.İltihabın derecesine göre bazı durumlarda lokal olarak uygulanan anestezi altında diş eti ceplerinin içine ve kök yüzeylerine subgingival küretaj denilen derin diş eti temizliği işlemi uygulanır.Özellikle akut diş eti enfeksiyonları gibi bazı vakalarda, yapılan tedaviye destek olmak amacıyla antibiyotik kullanılmaktadır. Antibakteriyel gargaralar ise genellikle önerilmektedir. Daha ileri diş eti iltihaplanması vakalarında gene lokal anestezi altında diş etleri diş yüzeylerinden ve kemik dokusundan kaldırılarak kök yüzeyleri, diş etlerinin içi ve kemik yüzeyleri tüm iltihabi dokulardan temizlenir.Bazı durumlarda kemik oluşumuna yardımcı olan kemik greftleri ve kemik tozları yerleştirilerek diş etleri tekrar eski yerine dikilerek tedavi gerçekleştirilir.Diş Eti Çekilmesinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?Diş eti çekilmesinin (periodontitis) önlenmesi için alınabilecek en iyi önlemlerden biri ağız içi hijyenin sağlanmasıdır. Diş eti çekilmesini önlemenin yolları şöyle açıklanır:Diş Eti Çekilmesine Ne İyi Gelir?Diş eti çekilmesine iyi gelen yöntemler arasında ağız hijyenini sağladıktan sonra tuzlu su gargarası yapmak bulunur. Tuzlu su gargarası diş eti çekilmesine iyi gelen doğal tedavi yöntemlerden biridir. Tuz, diş eti hastalığına birkaç şekilde yardımcı olabilen doğal bir dezenfektandır. Kalıntıları giderip, dişi ve diş etlerini temizlemeye yardım ederek iltihabı ve şişliği azaltır, diş etlerinin iyileşmesini ve rahatlamasını sağlar. Aynı zamanda adaçayı tüketmek, C vitamini takviyesi almak ve Hindistan cevizi yağı ile ağız çalkalaması yapmakta diş eti çekilmesine iyi gelen çözümler arasında yer alır.Diş eti çekilmesine iyi gelen doğal yöntemler şunlardır:Tuzlu su ile gargara yapınEn eski yöntemlerden biri olan tuzlu su ile gargara yapmak diş eti çekilmesine iyi gelir, kanamayı azaltır.Yeşil çay tüketinYeşil çay tüketmek, dişleri ve diş etlerini güçlendirir ve oluşabilecek diş eti çekilmesine iyi gelir. Hindistan cevizi yağı ile diş etlerini güçlendirinDiş eti çekilmesine karşı kullanılan hindistan cevizi yağının 10 dakika ağızda gezdirilip çalkalanması diş etlerini güçlendirir.C vitamini takviyesi alınLimon, portakal, greyfurt, mandalina, domates, roka, maydanoz gibi C vitamini içeren besinler tüketmek diş eti çekilmesine iyi gelir ve oluşabilecek diş eti çekilmesini önler. Sarımsak tüketinSarımsak tüketmek içerisindeki antibakteriyel ve antifungal özellikleri sayesinde, diş eti enfeksiyonlarını önlemeye yardımcı olur.Karbonatlı sudan yararlanınKarbonatlı suyla yapılan diş fırçalama yöntemi sayesinde diş eti çekilmesini yavaşlatabilir ve böylelikle ağız içi pH dengesini koruyabilir.Çay ağacı yağıyla gargara yapınÇay ağacı yağı, antibakteriyel özellikleri sayesinde diş eti çekilmesine iyi gelir. Fakat çay ağacı yağı ile yapılan ağız gargaralarını seyreltmek önemlidir.Diş Eti Çekilmesi İle Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?Diş eti çekilmesinden (periodontitis) dolayı gerçekleşebilecek komplikasyonlar arasında diş kaybı yer alır. Bunlarında yanında çene kemiği kaybı da gelişebilmektedir. Aynı zamanda diş eti çekilmesine neden olan bakteriler, dolaşım sistemine dahil olarak vücudun diğer alanlarını etkileyebilir. Diş eti çekilmesi tedavi edilmediği durumlarda ise dişteki dokular ve kemik ciddi oranda zarar görebilir. Bununla beraber diş kaybı gerçekleşebilmektedir.Diş Eti Çekilmesi ile İlgili Sık Sorulan SorularDiş eti çekilmesinin diğer diş hastalıkları ile ilişkisi nedir?Diyabet gibi sistematik hastalıklar, genetik yatkınlık, yaşlılık, hormonal değişimler, stres, diş sıkma/gıcırdatma diş eti çekilmesinin risk faktörleri arasında yer almaktadır.Diş eti çekilmesi hangi vitamin eksikliğinden olur?Vücutta C vitamini eksikliği durumunda diş eti çekilmesi görülebilir.Diş eti çekilmesi ameliyatı nasıl yapılır?Diş eti çekilmesi ameliyatı flep ameliyatı olarak da bilinir ve ameliyat diş etlerinde küçük kesikler oluşturularak temizlenmesiyle meydana gelir. Diş etlerinde yer alan bakterilerin temizlenmesinin ardından kesikler dikilir.Diş eti iltihabı nasıl geçer?Diş eti iltihabının tedavisi derecesine göre detertraj, subgingival küretaj ve gerekirse ileri periodontal tedavi uygulamaları ve ilaç kullanımı ile yapılmaktadır. Bu yöntemlerle diş eti iltihabının temizlenmesi sağlanır.Gingivitis nedir?Diş eti hastalıkları; dişi çevreleyen ve periodonsiyum adı verilen dokuları etkileyen hastalıklardır. Diş eti hastalığı önce diş etinde başlar, bu durumda gingivitis olarak adlandırılır. Tedavisi yapılmadığı takdirde ağız içinde bulunan kemikte yıkıma sebep olur ve bu durum periodontitis olarak adlandırılır. Gingivitis, diş eti tedavisi ile kısa sürede iyileşirken, periodontitis hastalarında kaybedilen dokular her zaman geri kazanılamayabilir. Bu hastalıkların önlenmesi; günlük olarak yapılan doğru ve etkin diş bakımı ile düzenli diş eti kontrolleri ile mümkündür.Diş eti beyazlaması neyin işaretidir?Dişeti beyazlaması sağlıksız diş etinin belirtisidir. Dişetinde çekilmeler ve gingivitis ya da ağız içi lezyonların belirtisi olabilir.Diş eti tedavisi ne kadar sürer?Dişeti tedavisinin süresi hastalığın ilerleme durumuna göre değişkenlik gösterir. Bu süre genellikle 1 ay ile 1 yıl arasında değişebilir.Diş etlerini güçlendirmek için neler yapılabilir?Dişetlerini güçlendirmek için ağız hijyeni çok iyi olmalıdır. Düzenli beslenme ve sağlıklı gıdaların tüketimi de her zaman önemlidir.Diş taşı kendiliğinden düşer mi?Diş taşı çok fazla biriktiyse kırılıp parçalanabilir.Bebeklerde diş eti morarmasının sebebi nedir?Bebeklerde diş çıkmasında zorluk varsa diş eti morarması görülebilir. Masajla diş eti rahatlatılır, eğer uzun sürerse ufak bir kesi ile bölge temizlenir.Diş eti kanaması nasıl durdurulur?Diş eti çekilmesi ya da farklı nedenlerle ortaya çıkan diş eti kanaması gargara, diş taşı temizliği ve derin küretaj işlemi ile tedavi edilir. Akut kanama ise diş etine baskı yapılarak durdurulabilir.Hamilelikte diş eti çekilmesi tedavi edilebilir mi?Hamilelikle başlayan hormonal değişimler ve bununla birlikte kusmalarla diş ve diş etinde asit artışı yaşanabilir. Hormonların artışı ile diş etinde yaşanan rahatsızlıklar hamilelik öncesinde var ise hamilelik döneminde artış gösterebilir. Gargara ile ılık tuzlu su yapmak ve günde iki kez dişlerin fırçalanması bu problemleri rahatlatacaktır. Diş hekiminin müdahele etmesi gereken şiddetli ağrı ya da kanama gibi durumlarda Kadın doğum uzmanının görüşü de alınarak acil tedaviler yapılabilir. Ancak zorunlu olmayan diş ve diş eti tedavilerinin hamilelik sonrasına ertelenmesi önerilmektedir. Hamileliğin ikinci üç aylık döneminde bebek gelişimini tamamladığı için diş tedavisi uygulanması daha uygun olmaktadır. | 8,360 |
290 | Hastalıklar | Distimi (Kronik Depresyon) | Yetişkinlerde 2 veya daha fazla yıl, çocuklarda ise en az 1 yıl süren, üretkenliği azaltan, yaşamdan keyif almayı son derece engelleyen ve kendini iyi hissetme durumunu zorlaştıran depresyonun kronikleşmiş hali distimi olarak tanımlanıyor. Depresyon kronikleştiğinde semptomlar günden güne değişiyor ve genelde sürekli olarak devam ediyor. Distimi olan kişiler, bazen çok iyi hissedebiliyor ancak bu ruh halleri genellikle 2 aydan uzun sürmüyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psi. Arzu Beyribey, distimi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Yetişkinlerde 2 veya daha fazla yıl, çocuklarda ise en az 1 yıl süren, üretkenliği azaltan, yaşamdan keyif almayı son derece engelleyen ve kendini iyi hissetme durumunu zorlaştıran depresyonun kronikleşmiş hali distimi olarak tanımlanıyor. Depresyon kronikleştiğinde semptomlar günden güne değişiyor ve genelde sürekli olarak devam ediyor. Distimi olan kişiler, bazen çok iyi hissedebiliyor ancak bu ruh halleri genellikle 2 aydan uzun sürmüyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psi. Arzu Beyribey, distimi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Distimi (kronik depresyon) nedir?Distimi, bireyin uzun süreler üzüntü, içe kapanıklık, melankoli, aşırı bilinç, sevinçten yoksunluk ve kişisel yetersizlikten dolayı endişe durumlarını hayatında alışkanlık haline getirmesi sürecine verilen, kronik depresyon durumu olarak tanımlanmaktadır.Distimi (kronik depresyon) belirtileri nelerdir?Distimi belirtileri genellikle depresyon belirtilerine benzemektedir. Distimi semptomları şöyle sıralanmaktadır: Gün içinde genelde, çevredeki aktivitelere ilgi duyulmaması, Semptomların yetişkinlerde iki yıl, çocuklarda ve ergenlerde bir yıldan uzun sürmesi, Sinirlilik hali (Çocuklar ve ergenlerde moral bozukluğundan daha belirgin)Ayrıca, aşağıdaki belirtilerden iki veya daha fazlasına sahip olunabilir: İştahsızlık veya aşırı yemek yeme Çok fazla uyku ya da uyku yetmezliği Fiziksel olarak yorgun hissetme Kendine güvensizlik, azalan benlik saygısı Konsantre olmamak Karar verme sorunu Umutsuz hissetmekEk olarak diğer depresyon çeşitlerindeki gibi; aşırı öfke veya huzursuzluk, sosyal faaliyetlerden kaçınma eğilimi, suçluluk veya endişe duyguları ile üretkenlikte azalma olabilir.Distimi (kronik depresyon) tanısı nasıl konulur?Distimi ile majör depresyon belirtileri aynıdır ancak distimide bu belirtiler daha uzun süre ve daha hafif gözükmektedir. Bu nedenle distiminin kişinin kendisi ve çevresi tarafından fark edilmesi majör depresyona göre daha zordur. Hasta en az iki yıldır; tutku, neşe, ilgi, cinsel istek duymuyorsa, kronik depresyon ihtimalini düşünmek gerekmektedir. Distimi tanısı hasta ile gerçekleştirilen terapilerde kurulan iletişim sayesinde, alınan hastalık öyküsü değerlendirmeleri sonucu konulmaktadır.Distimi (kronik depresyon) tedavisi nasıldır?Distimi, kronik depresyon olduğundan, yıllarca sürebilir ve yoğunluğu zaman içinde değişebilir. Çoğu durumda bu tip melankolik bozukluk ilaç tedavisinin uygulanmasını gerektirmez, çünkü belirtileri depresyon belirtileri kadar şiddetli değildir. Kendini aynı zamanda majör depresif ataklarla gösterebilir. Bu rahatsızlık için, bilinen tek bir neden veya tek bir etkili tedavi olmamakla birlikte, geleneksel tedavisi antidepresan ilaçlar ve konuşma terapisidir.Konunun sahip olduğu sosyal desteğin yanı sıra sosyal, iş ve cinsel yaşamlarındaki zorlukları değerlendirmek gerekecektir. En büyük vurgu, yaşam kalitelerini en çok etkileyen ihtiyaçlar olacaktır. Terapistin temel amacı, hastayı hastalığından haberdar etmek ve ruh halinin dengelenmesinde ona yardımcı olmaktır. Diğer zihinsel sağlık problemleriyle kolayca karıştırabileceğinden, distimiyi kendi kendinize teşhis etmeye veya kendi kendinize tedavi etmeye çalışmamak gerekir.Herhangi bir depresyonla mücadele ediyorsanız, profesyonel yardım almak çok önemlidir. Tek başına çabalamaya çalışmanıza ve size yardım edecek kimseniz yok gibi hissetmenize gerek yoktur. Bir akıl sağlığı uzmanı, belirtilerinizi, duygularınızı ve hayatınızda sizin için gerçekten neler olduğunu daha iyi anlamak için sizinle birlikte çalışabilir. Böyle bir profesyonel yardım ile hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmaya başlayabilirsiniz.Distimi (kronik depresyon) hakkında sıkça sorulan sorularDistimiden (kronik depresyon) korunmak için öneriler nelerdir? Egzersiz Stresinizi proaktif olarak yönetin Tıbbi tedavi ve terapi alın (Bilişsel Davranışçı Terapi, Kombinasyon Tedavileri) Sosyal ilişkileri sürdürün Ruh sağlığınızı desteklemek için kaliteli beslenin Aromaterapi alınDistimi tedavi edilir mi?Çoğu durumda bu tip melankolik bozukluk ilaç tedavisinin uygulanmasını gerektirmez, çünkü belirtileri depresyon belirtileri kadar şiddetli değildir. Bu rahatsızlık için, bilinen tek bir neden veya tek bir etkili tedavi olmamakla birlikte, geleneksel tedavisi antidepresan ilaçlara ek olarak konuşma terapisidir.Distimi ne kadar sürer?Distimi, kronik depresyon olduğundan, yıllarca sürebilir ve yoğunluğu zaman içinde değişebilir. Distimi olan kişiler, bazen çok iyi hissedebilir ancak bu ruh halleri genellikle 2 aydan uzun sürmez.Distimi nasıl anlaşılır?Distimi ile majör depresyon belirtileri aynıdır ancak distimide bu belirtiler daha uzun süre ve daha hafif gözükmektedir. Bu nedenle distiminin kişinin kendisi ve çevresi tarafından fark edilmesi majör depresyona göre daha zordur.
Distimi (kronik depresyon) nedir?Distimi, bireyin uzun süreler üzüntü, içe kapanıklık, melankoli, aşırı bilinç, sevinçten yoksunluk ve kişisel yetersizlikten dolayı endişe durumlarını hayatında alışkanlık haline getirmesi sürecine verilen, kronik depresyon durumu olarak tanımlanmaktadır.Distimi (kronik depresyon) belirtileri nelerdir?Distimi belirtileri genellikle depresyon belirtilerine benzemektedir. Distimi semptomları şöyle sıralanmaktadır:Ayrıca, aşağıdaki belirtilerden iki veya daha fazlasına sahip olunabilir:Ek olarak diğer depresyon çeşitlerindeki gibi; aşırı öfke veya huzursuzluk, sosyal faaliyetlerden kaçınma eğilimi, suçluluk veya endişe duyguları ile üretkenlikte azalma olabilir.Distimi (kronik depresyon) tanısı nasıl konulur?Distimi ile majör depresyon belirtileri aynıdır ancak distimide bu belirtiler daha uzun süre ve daha hafif gözükmektedir. Bu nedenle distiminin kişinin kendisi ve çevresi tarafından fark edilmesi majör depresyona göre daha zordur. Hasta en az iki yıldır; tutku, neşe, ilgi, cinsel istek duymuyorsa, kronik depresyon ihtimalini düşünmek gerekmektedir. Distimi tanısı hasta ile gerçekleştirilen terapilerde kurulan iletişim sayesinde, alınan hastalık öyküsü değerlendirmeleri sonucu konulmaktadır.Distimi (kronik depresyon) tedavisi nasıldır?Distimi, kronik depresyon olduğundan, yıllarca sürebilir ve yoğunluğu zaman içinde değişebilir. Çoğu durumda bu tip melankolik bozukluk ilaç tedavisinin uygulanmasını gerektirmez, çünkü belirtileri depresyon belirtileri kadar şiddetli değildir. Kendini aynı zamanda majör depresif ataklarla gösterebilir. Bu rahatsızlık için, bilinen tek bir neden veya tek bir etkili tedavi olmamakla birlikte, geleneksel tedavisi antidepresan ilaçlar ve konuşma terapisidir.Konunun sahip olduğu sosyal desteğin yanı sıra sosyal, iş ve cinsel yaşamlarındaki zorlukları değerlendirmek gerekecektir. En büyük vurgu, yaşam kalitelerini en çok etkileyen ihtiyaçlar olacaktır. Terapistin temel amacı, hastayı hastalığından haberdar etmek ve ruh halinin dengelenmesinde ona yardımcı olmaktır. Diğer zihinsel sağlık problemleriyle kolayca karıştırabileceğinden, distimiyi kendi kendinize teşhis etmeye veya kendi kendinize tedavi etmeye çalışmamak gerekir.Herhangi bir depresyonla mücadele ediyorsanız, profesyonel yardım almak çok önemlidir. Tek başına çabalamaya çalışmanıza ve size yardım edecek kimseniz yok gibi hissetmenize gerek yoktur. Bir akıl sağlığı uzmanı, belirtilerinizi, duygularınızı ve hayatınızda sizin için gerçekten neler olduğunu daha iyi anlamak için sizinle birlikte çalışabilir. Böyle bir profesyonel yardım ile hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmaya başlayabilirsiniz.Distimi (kronik depresyon) hakkında sıkça sorulan sorularDistimiden (kronik depresyon) korunmak için öneriler nelerdir?Distimi tedavi edilir mi?Çoğu durumda bu tip melankolik bozukluk ilaç tedavisinin uygulanmasını gerektirmez, çünkü belirtileri depresyon belirtileri kadar şiddetli değildir. Bu rahatsızlık için, bilinen tek bir neden veya tek bir etkili tedavi olmamakla birlikte, geleneksel tedavisi antidepresan ilaçlara ek olarak konuşma terapisidir.Distimi ne kadar sürer?Distimi, kronik depresyon olduğundan, yıllarca sürebilir ve yoğunluğu zaman içinde değişebilir. Distimi olan kişiler, bazen çok iyi hissedebilir ancak bu ruh halleri genellikle 2 aydan uzun sürmez.Distimi nasıl anlaşılır?Distimi ile majör depresyon belirtileri aynıdır ancak distimide bu belirtiler daha uzun süre ve daha hafif gözükmektedir. Bu nedenle distiminin kişinin kendisi ve çevresi tarafından fark edilmesi majör depresyona göre daha zordur. | 3,389 |
291 | Hastalıklar | Diş apsesi | Diş apsesi, dişlerin içinde, diş etlerinde veya dişleri yerinde tutan kemikte(diş kökünde) bakteriyel enfeksiyon sonucu oluşan irin kesesidir. Periapikal apse, diş kökü ucunda oluşurken, periodontal apse ise diş etlerinde oluşur. Diş ya da diş etinde şiddetli ağrı, kızarıklık, şişlik, çiğneme esnasında ağrı, ağız açmada zorluk, yüksek ateş, kötü tat ve koku gibi şikayetler diş apsesinin belirtileridir. Diş apsesini patlatmanın ağrıyı azaltacağı düşünülsede yeni bakteri oluşumu nedeniyle iltihabın yayılma veya çoğalma riskini artırır.Diş apsesi, dişlerin içinde, diş etlerinde veya dişleri yerinde tutan kemikte(diş kökünde) bakteriyel enfeksiyon sonucu oluşan irin kesesidir. Periapikal apse, diş kökü ucunda oluşurken, periodontal apse ise diş etlerinde oluşur. Diş ya da diş etinde şiddetli ağrı, kızarıklık, şişlik, çiğneme esnasında ağrı, ağız açmada zorluk, yüksek ateş, kötü tat ve koku gibi şikayetler diş apsesinin belirtileridir. Diş apsesini patlatmanın ağrıyı azaltacağı düşünülsede yeni bakteri oluşumu nedeniyle iltihabın yayılma veya çoğalma riskini artırır.
Apse Nedir?Apse, vücutta ağız, diş, koltuk altı gibi cilt bölgeleri gibi dokularda dahil olmak üzere vücutta ortaya çıkan, genellikle bakteriyel enfeksiyon kaynaklı olan pembe veya koyu kırmızı görünümdekiirin keseleridir. Vücudun iyileşmek için enfeksiyonu atmaya çalışmasının bir yoludur. Apselerdeki irinler ölü doku, beyaz kan hücreleri ve bakterilerden oluşur. Apseler vücudun hemen hemen her yerinde ortaya çıkabilmekle birlikte daha çok cilt, cilt altı ve dişlerde görülür. Ciltte ortaya çıkan apseler pembe veya kırmızı renkli, şişkin ve ağrılı olurlar. Diş Apsesi Nedir?Diş apsesi diş dokularının içinde, çevresinde ya da dişi tutan kemikte görülen, bakteri kaynaklı yerel iltihaptır. İltihap bölgesinde cerahat (irin) birikmesi şeklinde kendini gösterir. Diş apsesi, farklı nedenlerle dişe yakın farklı bölgelerde oluşabilmektedir. Dişin ucundaki apse periapikal apse olarak adlandırılır. Diş etinde oluşan apse ise periodontal apse olarak adlandırılır.Diş Apsesi Neden Olur?Bakterinin çeşitli sebeplerle diş ve diş çevresi dokulara girmesi sonucu apse gelişir. Diş çürükleri, dişlerde kırıklar, sürmemiş dişler, dişeti hastalıkları bu sebeplerden bazılarıdır.Diş apsesi oluşumunu artıracak risk faktörleri de bulunmaktadır. Diş ve diş etlerinin uygun bakımı yapmamak diş problemleri riskinizi artırabilir. Sorunlar arasında diş çürümesi, diş eti hastalığı, diş apsesi ve diğer diş ve ağız komplikasyonları yer alabilir. Tatlı ve gazlı içecekler gibi şeker açısından zengin yiyecekleri sık tüketmek diş apsesi riskini artırabilmektedir. Ağız kuruluğu diş çürümesi riskini artırabilir.Diş Apsesi Belirtileri Nelerdir?Diş apsesi belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Diş ağrısı ya da diş etinde şiddetli ağrı. Ağrı çene kemiği, boyun ve kulağa kadar yayılabilir. Kızarıklık Şişlik. Yaşanan şişlik yüz, yanak veya boyun bölgesinde nefes alma hatta yutkunma güçlüğüne neden olabilecek şekilde gelişebilir. Çiğneme esnasında ağrı Ağız açmada zorluk Kötü tat ve koku Yüksek ateş Sıcak veya soğuk yiyecek ve içeceklere karşı hassasiyetDiş Apsesi Nasıl Teşhis Edilir?Diş doktoru muayenesi ve radyolojik muayene ile diş apsesi teşhis edilebilir. Diş doktoru muayenesi son derece önemlidir. Diş apsesine benzer belirtiler gösterebilecek başka rahatsızlıklar da mevcut olduğu için muayenede bunların belirlenmesi gerekir.Diş apsesi teşhisinde genellikle röntgen görüntülemesi kullanılabilir. Enfeksiyonun boyunda diğer bölgelere yayıldığı durumlarda Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntülemesinden de faydalanılabilir.Diş Apsesi Nasıl Geçer?Diş doktoru bölgedeki iltihabı uzaklaştırır ve apseye neden olan durumu tedavi eder. Bu tedaviler arasında apsenin boşaltılması, kanal tedavisi, diş çekimi ve diş eti tedavisi yer almaktadır. İşlemler lokal anestezi ile yapılır ve kişi ağrı duymaz. Diş apsesinin boşaltılması: Diş apsesi küçük bir kesi ile boşaltılır. Bu yöntem genellikle geçici bir çözümdür. Genellikle ek tedavi yapılması gerekmektedir. Diş çekimi: Kanal tedavisinin işe yaramadığı durumlarda apseden etkilenen diş çekilerek apse boşaltılır. Kanal tedavisi: Endodontik tedavi yani kanal tedavisi, çeşitli nedenlerle iltihaplanan veya mikroorganizmaların yerleşmesiyle enfekte olan pulpa dokusunun çıkartılarak kanal boşluğunun temizlenmesi, şekillendirilmesi ve doku dostu kanal dolgu maddeleri ile doldurulması işlemidir. Kanal tedavisi ile tedavi edilen diş bakımının doğru yapılması şartıyla ömür boyu kullanılabilir. İlaç tedavisi: Enfeksiyon apseli bölge ile sınırlıysa antibiyotik tedavisine ihtiyaç olmayabilir. Ancak enfeksiyonun diğer dişlere ya da yakın bölgeye yayıldığı durumlarda antibiyotik tedavisi uygulanabilmektedir.Diş Apsesi ile İlgili Sık Sorulan SorularDiş apsesi öldürür mü?Eğer apse doktor tarafından tedavi edilmezse baş-boyun bölgesindeki diğer alanlara yayılabilir. Hastanın nefes almasını engelleyecek bir şişlik hayati tehlike arz eder. Septisemi denen enfeksiyonun kan dolaşımına katılarak tüm vücuda yayılması durumu da ölümcüldür.Diş apsesi patlaması tehlikeli midir?Apsenin patlaması cerahatin (irin) akarak hastanın rahatlaması açısından olumlu olabilir. Ancak enfeksiyonun geçtiği anlamına gelmez. Mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmelidir.Evde diş apsesi patlatma yapılabilir mi?Apseyi asla patlatmayın. İltihabı boşaltmanın ağrıyı azaltacağı düşünülse de ortama yeni bakteri ekleme riski çok yüksektir. Bu da iltihabı daha da artırabilir.Diş apsesi kaç günde geçer?Diş apsesi kendi kendine geçmez. İltihabın dışarı akması durumunda ağrı ve şişlik azalır ve kişi iyileştiğini düşünebilir. Ancak bir diş hekimi tarafından müdahale edilmedikçe apse tekrarlayacaktır.20’ lik diş apsesi tedavisi nasıldır?Antibiyotik kullanımını takiben iltihaba sebep olan diş çekilir.Diş apsesi boşaltılması nasıl yapılır?Apsenin geliştiği bölgeye lokal anestezi verilir. Ağrının giderilmesini takiben iltihaplı bölge steril şartlar altında temizlenir.Diş apsesi tedavi edilmezse ne olur?Diş apsesi tedavi edilmeden geçmez. Apse patlarsa, ağrı azalabilir. Ağrının azalması sorunun ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.Diş apsesi tedavi edilmezse enfeksiyon çene ve boyun bölgesine yayılabilir. Hatta tedavi edilmeyen diş apsesi vücuda yayılarak hayatı tehdit eden bir enfeksiyon olan sepsis gelişmesine yol açabilmektedir.Zayıf bir bağışıklık sistemine sahip kişilerde tedavi edilmeyen diş apsesi enfeksiyonun yayılma riskini artırmaktadır.Diş apsesi evde nasıl geçer?Diş apsesi muhakkak doktor tarafından tedavi edilmelidir. Ancak doktora gidene kadar yaşanan şikayetleri azaltmak için evde uygulanabilecek basit yöntemler bulunmaktadır. Diş apsesi nedeniyle yaşanan ağrıların kontrolü için ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Ağrının daha da artmaması için sıcak veya soğuk yiyecek- içeceklerden kaçınılmalıdır. Mümkünse diş apsesinin olmadığı taraf kullanılarak yumuşak yiyecekler tüketilmelidir. Yumuşak bir diş fırçası kullanılmalıdır. Geçici olarak etkilenen dişin etrafında diş ipi kullanmaktan kaçınılmalıdır.
Apse Nedir?Apse, vücutta ağız, diş, koltuk altı gibi cilt bölgeleri gibi dokularda dahil olmak üzere vücutta ortaya çıkan, genellikle bakteriyel enfeksiyon kaynaklı olan pembe veya koyu kırmızı görünümdekiirin keseleridir. Vücudun iyileşmek için enfeksiyonu atmaya çalışmasının bir yoludur. Apselerdeki irinler ölü doku, beyaz kan hücreleri ve bakterilerden oluşur. Apseler vücudun hemen hemen her yerinde ortaya çıkabilmekle birlikte daha çok cilt, cilt altı ve dişlerde görülür. Ciltte ortaya çıkan apseler pembe veya kırmızı renkli, şişkin ve ağrılı olurlar. Diş Apsesi Nedir?Diş apsesi diş dokularının içinde, çevresinde ya da dişi tutan kemikte görülen, bakteri kaynaklı yerel iltihaptır. İltihap bölgesinde cerahat (irin) birikmesi şeklinde kendini gösterir. Diş apsesi, farklı nedenlerle dişe yakın farklı bölgelerde oluşabilmektedir. Dişin ucundaki apse periapikal apse olarak adlandırılır. Diş etinde oluşan apse ise periodontal apse olarak adlandırılır.Diş Apsesi Neden Olur?Bakterinin çeşitli sebeplerle diş ve diş çevresi dokulara girmesi sonucu apse gelişir. Diş çürükleri, dişlerde kırıklar, sürmemiş dişler, dişeti hastalıkları bu sebeplerden bazılarıdır.Diş apsesi oluşumunu artıracak risk faktörleri de bulunmaktadır.Diş Apsesi Belirtileri Nelerdir?Diş apsesi belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Diş Apsesi Nasıl Teşhis Edilir?Diş doktoru muayenesi ve radyolojik muayene ile diş apsesi teşhis edilebilir. Diş doktoru muayenesi son derece önemlidir. Diş apsesine benzer belirtiler gösterebilecek başka rahatsızlıklar da mevcut olduğu için muayenede bunların belirlenmesi gerekir.Diş apsesi teşhisinde genellikle röntgen görüntülemesi kullanılabilir. Enfeksiyonun boyunda diğer bölgelere yayıldığı durumlarda Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntülemesinden de faydalanılabilir.Diş Apsesi Nasıl Geçer?Diş doktoru bölgedeki iltihabı uzaklaştırır ve apseye neden olan durumu tedavi eder. Bu tedaviler arasında apsenin boşaltılması, kanal tedavisi, diş çekimi ve diş eti tedavisi yer almaktadır. İşlemler lokal anestezi ile yapılır ve kişi ağrı duymaz.Diş Apsesi ile İlgili Sık Sorulan SorularDiş apsesi öldürür mü?Eğer apse doktor tarafından tedavi edilmezse baş-boyun bölgesindeki diğer alanlara yayılabilir. Hastanın nefes almasını engelleyecek bir şişlik hayati tehlike arz eder. Septisemi denen enfeksiyonun kan dolaşımına katılarak tüm vücuda yayılması durumu da ölümcüldür.Diş apsesi patlaması tehlikeli midir?Apsenin patlaması cerahatin (irin) akarak hastanın rahatlaması açısından olumlu olabilir. Ancak enfeksiyonun geçtiği anlamına gelmez. Mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmelidir.Evde diş apsesi patlatma yapılabilir mi?Apseyi asla patlatmayın. İltihabı boşaltmanın ağrıyı azaltacağı düşünülse de ortama yeni bakteri ekleme riski çok yüksektir. Bu da iltihabı daha da artırabilir.Diş apsesi kaç günde geçer?Diş apsesi kendi kendine geçmez. İltihabın dışarı akması durumunda ağrı ve şişlik azalır ve kişi iyileştiğini düşünebilir. Ancak bir diş hekimi tarafından müdahale edilmedikçe apse tekrarlayacaktır.20’ lik diş apsesi tedavisi nasıldır?Antibiyotik kullanımını takiben iltihaba sebep olan diş çekilir.Diş apsesi boşaltılması nasıl yapılır?Apsenin geliştiği bölgeye lokal anestezi verilir. Ağrının giderilmesini takiben iltihaplı bölge steril şartlar altında temizlenir.Diş apsesi tedavi edilmezse ne olur?Diş apsesi tedavi edilmeden geçmez. Apse patlarsa, ağrı azalabilir. Ağrının azalması sorunun ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.Diş apsesi tedavi edilmezse enfeksiyon çene ve boyun bölgesine yayılabilir. Hatta tedavi edilmeyen diş apsesi vücuda yayılarak hayatı tehdit eden bir enfeksiyon olan sepsis gelişmesine yol açabilmektedir.Zayıf bir bağışıklık sistemine sahip kişilerde tedavi edilmeyen diş apsesi enfeksiyonun yayılma riskini artırmaktadır.Diş apsesi evde nasıl geçer?Diş apsesi muhakkak doktor tarafından tedavi edilmelidir. Ancak doktora gidene kadar yaşanan şikayetleri azaltmak için evde uygulanabilecek basit yöntemler bulunmaktadır. | 4,356 |
292 | Hastalıklar | Diş Eti İltihabı | Diş eti iltihabı, diş etlerinde tahriş, kızarıklık ve şişmeye neden olan yaygın ve hafif seyreden bir diş eti hastalığı türüdür. Sağlıklı bir diş eti pembe ya da açık pembe renkli ve portakal kabuğu görümündedir. Parlak ve kırmızı bir düzeye sahip diş etleri bir sorun olduğunu gösterir. Bu genellikle ödemli ve kanayan bir diş etinin görüntüsüdür. Diş eti hastalıklarının ve özellikle diş eti iltihabının temel nedenlerinden biri plaktır ve dönemsel olarak değişebilir. Plak her zaman hastaya belirti vermeyebilir. 6 ayda bir diş kontrolü yaptırılarak, günde 2 kere düzenli olarak fırçalanarak diş plaklarından korunmak mümkündür.Diş eti iltihabı, diş etlerinde tahriş, kızarıklık ve şişmeye neden olan yaygın ve hafif seyreden bir diş eti hastalığı türüdür. Sağlıklı bir diş eti pembe ya da açık pembe renkli ve portakal kabuğu görümündedir. Parlak ve kırmızı bir düzeye sahip diş etleri bir sorun olduğunu gösterir. Bu genellikle ödemli ve kanayan bir diş etinin görüntüsüdür. Diş eti hastalıklarının ve özellikle diş eti iltihabının temel nedenlerinden biri plaktır ve dönemsel olarak değişebilir. Plak her zaman hastaya belirti vermeyebilir. 6 ayda bir diş kontrolü yaptırılarak, günde 2 kere düzenli olarak fırçalanarak diş plaklarından korunmak mümkündür.
Diş Eti İltihabı Nedir? Diş eti iltihabı, bakteri ve plak oluşumu sonucunda diş etlerinde tahriş, kızarıklık ve şişlikle ortaya çıkan erken evre bir diş eti hastalığıdır. En çok görülen periodontal yani diş eti iltihabı türleri gingivitis ve periodontitistir.Diş eti iltihaplanmaları her yaş grubunda görülebilir ve çoğunlukla ağrısız ilerlediği için hastalar tarafından hemen fark edilemeyebilir. Genellikle yavaş ilerleyen ve bir diş hekimine gidildiğinde anlaşılan bir hastalıktır.Periodontitis kendi içinde kronik ve agresif olarak 2 tipe ayrılmaktadır. Kronik periodontitisin başlangıç ve orta seviyelerinin tedavisi daha kolaydır. İlerlemiş kronik periodontitis ve agresif periodontitis daha ağır seyreder, tedavi edilmeyen ileri tablolarda diş eti çekilmelerine ve diş kayıplarına neden olabilir.Diş eti iltihabının en karakteristik belirtisi diş eti kanamalarıdır. Kanamayla birlikte ağız kokusu, diş etinde kırmızılık ve diş etlerinin şişmesi de potansiyel belirtiler arasında kabul edilir.Diş Eti İltihabı Neden Olur?Diş eti iltihabının altında yatan en önemli dişteki plak birikimleridir. Plaklarla birlikte diş taşları ve bakteriler de diş eti iltihabına yol açan temel faktörler arasında yer alır.Dişler düzenli fırçalanmadığında ve ağzın mekanik temizliği yapılmadığında dişin diş etlerine yakın kısımlarında biriken besin artıkları orada bir plak oluşturur. Biriken bu besin artıkları tükürükle zamanla sertleşerek diş taşlarını oluşturmaktadır. Diş taşları diş etlerine zarar vermeye başlar. Bu süreçte diş eti kendini korumaya almak için şişerek ve kabararak reaksiyon gösterir. Kronik periodontitiste sistemik bazı hastalıklar nedenler arasında sayılabilir. Sürekli kullanılan bazı ilaçlar ve sigara kronik periodontitisin şiddetini artırabilir.Diş eti iltibına neden olan faktörler şöyle sıralanabilir: Dişte biriken plaklar Diş taşları ve bakteriler Dişlerin düzenli fırçalanmaması Sigara tüketimi Düzenli kullanılan bazı ilaçlar Hamilelik Şeker hastalığı Genetik faktörDiş Eti İltihabı Belirtileri Nelerdir? Diş eti iltihabı olan bir kişide görülen en karakteristik belirtiler diş eti kanaması, diş etlerinde kızarıklık ve şişliktir. Bununla birlikte ağız kokusu, diş eti çekilmesi ve buna bağlı yaşanan aralanma, sallanma da diş eti iltihabı belirtileri arasında yer alır.Diş eti iltihabının yaygın belirtileri şunlardır: Diş eti kanaması (yaygın) Diş fırçalama sırasında dişlerin kolay kanaması ve hassasiyet Diş etlerinde kızarıklık ve şişlik Ağız kokusu (zaman zaman) Sıcak ve soğuğa karşı yaşanan hassasiyet Diş eti çekilmesi (ileri evrelerde) Çekilmeye bağlı dişlerde aralanma, sallanmaNormal şartlarda diş eti pembe ve portakal kabuğu görünümünde olmalıdır. Daha hafif seyreden diş eti iltihabı olan gingivitiste diş etleri parlak ve kırmızıdır. Ayrıca diş eti şişmesi ve diş üzerinde lekeler de görülebilir.Gingivitisin en önemli belirtisi diş etinde oluşan kanamalardır. Hasta diş fırçalarken ya da sabah kalktığında kanamalarla karşılaşabilir. Diş eti kanamalarına genellikle acı eşlik etmez. Şişmiş ve hassas diş etine batan cisimler ağrı meydana getirebilir. Ağız kokusu da diş eti iltihaplanmalarının belirtileri arasındadır.Gingivitis tedavi edilmediğinde diş eti iltihabı periodontitise dönüşebilir. Periodontitis diş eti iltihabının daha ağır seyreden tipidir. Periodontitisin belirtileri; koyu kırmızı diş eti rengi, diş eti şişmesi, büyümesi, ileri safhalarında diş eti çekilmesi ve buna bağlı olarak dişlerde aralanma, sallanma, çekilen diş etleri ve dişin arasına yiyecek artıklarının dolmasıyla periodontal apse oluşumu ve ağız kokusu eşlik edebilir. Acı ve ağrı yine periodontitisin ilerlemiş formlarında görülebilmektedir. Bütün bu etkiler kişinin estetik görünümünü de olumsuz etkilemektedir.Diş Eti İltihabı Nasıl Teşhis Edilir?Diş eti iltihaplarının teşhisi hastanın şikayetleri doğrultusunda diş hekimleri tarafından fiziksel muayene ile konabilmektedir. Diş hekimi ayrıca hastanın genel ağız sağlığını da bu muayenede değerlendirmektedir. Yapılan muayene sonucunda uygulanacak tedavi belirlenir. Diş taşı gibi mekanik temizliğin gerekli olduğu durumlar dışında diş eti iltihabının boyutuna göre cerrahi uygulama yapılıp yapılmayacağına bu muayene sonucunda karar verilir.Gerekli durumlarda ise diş röntgeni istenebilir. Bazı kan hastalıkları, metabolik hastalıklar, genetik hastalıklar ve bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar gibi sistemik hastalıkların neden olduğu durumlarda tedavi o hastalığa bakan tıbbi branş doktorlarıyla beraber yapılmalıdır.Diş Eti İltihabı Tedavisi Nasıl Yapılır?Diş eti iltihabının türü tedavinin yöntemini ve başarısını etkiler. Diş eti iltihabının tedavisinde ilk adım diş plakları ve diş taşlarının temizlenmesi ile birlikte ağız hijyenin sağlanmasıdır. Diş taşları fırçalanarak geçemeyeceği için mutlaka bir diş hekimi tarafından ultrasonik kazıyıcılar ya da el aletleri kullanılarak temizlenmelidir. Hastaya detertraj denilen diş plağı ve diş temizliği yapılmaktadır. Bu işlem dişlere zarar vermemektedir. Diş taşlarının temizliği için yapılması gerekmektedir. Diş taşlarından ve plaklardan temizlenen diş eti hastaya gerekli bakım alışkanlıkları önerilmektedir.Düzenli bir şekilde günde 2 kere fırçalama, ara yüz fırçası ve diş ipi mutlaka kullanılarak ağız hijyeni tam bir şekilde sağlandığında diş eti eski formuna geri dönebilmektedir. Gingivitis ve periodontitisin başlangıç formlarındaki diş eti iltihapları diş hekiminin yapacağı detaylı bir diş taşı temizliği ve daha sonrasında hastanın günlük olarak ve düzenli yapacağı ağız bakımlarıyla büyük oranda tedavi edilebilmektedir. Diş eti iltihabına enfeksiyonun neden olduğu durumlarda antibiyotik tedavisine başlanabilmektedir. Agresif ve çok ilerlemiş periodontitis tablolarında iltihap derin dokulara kadar inerek diş kemiğinin desteğinin azalmasına neden olup, sağlam diş kayıplarına yol açabilmektedir. Genç yaşta da ileri yaşta da görülebilmektedir. Dişin etrafındaki cep derinliği ve kemik yıkımı çok fazla olduğu için hasta da bunu kolayca fark edebilir. Kronik ve agresif periodontitisin tedavisi gingivitis kadar kolay değildir. Daha zor ve komplike bir tedavi uygulanmaktadır. İleri periodontitiste cerrahi işlemler de yapılabilmektedir. Hastalar 6 ayda bir diş hekimlerine kontrole gelmeli, gerekirse tekrar plak temizliği yaptırmalı ayrıca düzenli olarak fırçalayarak ağız bölgesindeki hijyeni korumalıdırlar.Diş Eti İltihabına Ne İyi Gelir?Diş eti iltihabına iyi gelmesi için dişlerin düzenli olarak fırçalanması ve ağız hijyenine dikkat edilmesi gerekir. Bununla birlikte tuzlu su ile gargara yapılmalı, bitkisel olarak yeşil çay tüketilmeli, düzenli olarak diş ipi kullanılmalı, sigara bırakılmalı ve şekerli ürünler sınırlandırılmalıdır.Diş eti iltihabına iyi gelen yöntemler şunları içerir: Dişler düzenli olarak fırçalanmalıdır Ağız hijyeni ihmal edilmemelidir Tuzlu su ile gargara yapılmalıdır Bitkisel olarak yeşil çay tüketilmeli Düzenli olarak diş ipi kullanılmalı Eksiklik söz konusuysa C vitamini takviyesi alınmalı Probiyotik zengini besinler tüketilmeli Diş eti masajı denenmeli Tedavi sürecinde sigara bırakılmalı Şekerli besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıDişler düzenli olarak fırçalanmalıdırGünde en az iki kez olacak şekilde dişlerin fırçalanması gerekir. Böylelikle diş etlerinde biriken plak ve bakterilerin temizlenerek hedeflenir. Özellikle yumuşak kıllı diş fırçalarını tercih ederek nazikçe fırçalanması istenebilir. Böylelikle diş fırçalama esnasında diş etleri zarar görmemiş olur.Ağız hijyeni ihmal edilmemelidirGünlük olarak ağız hijyenini sağlamak ve buna dikkat etmek diş etlerinin korunmasını sağlayan yöntemlerden biridir. Diş fırçalamanın yanında ağız gargarası da kullanmak bakterin öldürülmesinde etkili olur. Ağız içerisinde de taze bir his oluşmasını sağlar. Düzenli olarak ağız ve diş temizliği yapmak diş eti iltihabını önleyen tekniklerdendir.Tuzlu su ile gargara yapılmalıdırTuzlu su antiseptik özellikleri sayesinde ağız içerisinde yer alan bakterilerin ölmesine yardımcı olarak diş eti iltihaplanmasının önlenmesinde etkili olur. Bir bardak su içerisinde suya bir çay kaşığı tuz ekleyip gargara yapmak, iltihabın hafiflemesini sağlayarak ağrıya iyi gelir. Bu yöntem sayesinde diş etlerinde oluşan şişlik ve kanama azalır.Bitkisel olarak yeşil çay tüketilmeliBitkisel çaylar arasında yer alan yeşil çay içerisinde güçlü antioksidanlar içerdiğinden diş eti iltihabına karşı kullanılabilir. Yeşil çay düzenli tüketimi durumunda diş etindeki iltihaplanmayı azaltarak ağrılara iyi gelir. Bunun yanında ağız içerisindeki kötü bakterilerle de mücadele ederek ağız sağlığını korumada etkilidir.Düzenli olarak diş ipi kullanılmalıDüzenli olarak, diş fırçalamanın yanında diş ipinden yararlanmak, fırçanın giremediği yerlere ulaşarak alanların temizlenmesinde etkili olur. Bu yöntem sayesinde diş etlerinin iltihaplanmasının önlenmesi amaçlanır. Diş ipi kullanımı ve bunun yanında diş fırçalama sayesinde diş eti sağlığı önemli ölçüde iyileşebilir.Eksiklik söz konusuysa C vitamini takviyesi alınmalıDiş etlerinin sağlıklı olmasını destekleyen C vitamini, bu konuda önemli bir vitamin olarak bilinir. Vücuda yeterli miktarda C vitamini alınmadığı durumda diş etinde iltihaplanmalar görülebilir. C vitamini açısından zengin besinlerin tüketimi ya da doktor kontrolünde takviye almak diş eti sağlığına iyi gelir.Probiyotik zengini besinler tüketilmeliProbiyotik açısından zengin besinlerin tüketilmesi ağızda iyi bakterilerin çoğalmasını destekleyerek ve kötü bakterilerin sayısının azalmasını sağlar. Özellikle yoğurt, kefir gibi probiyotik içeren gıdaların düzenli tüketimi, diş eti iltihabının önlenmesinde etkilidir ve diş eti iltihabına iyi gelir.Diş eti masajı denenmeliDiş eti iltihabına karşı diş etlerine nazik bir şekilde masaj yaparak kan dolaşımını artırmak mümkündür. Diş eti masajı sayesinde diş etleri güçlenerek iltihaplanmanın azalması amaçlanır.Tedavi sürecinde sigara bırakılmalıDiş eti iltihabı tedavi sürecinde olan kişilerin sigara tüketmesi önerilmeyen bir durumdur. Tütün kullanımı diş etlerinde kan akışının azalmasına neden olarak iyileşmesini geciktirir. Bu da diş eti iltihabının şiddetlenmesine zemin hazırlar.Şekerli besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıŞekerli gıdaların tüketimi ağız içerisindeki bakterilerin çoğalmasına neden olarak ve diş etlerinde iltihaplanmaya yol açabilir. Bu nedenle diş eti iltihaplanmasını şiddetlendirmemek için şekerli yiyeceklerden kaçınmak gerekebilir. Şekerli gıdaların yerine, sağlıklı atıştırmalıklar tercih edilerek diş eti sağlığının korunması amaçlanır.Diş Eti İltihabı Hakkında Sık Sorulan Sorular Diş eti iltihabı nasıl geçer?Diş eti iltihaplarının iyileşmesi için öncelikli olarak diş eti bakımının düzenli olarak yapılması gerekir. Bunun için de dişler düzenli olarak fırçalanmalı, ağız hijyenine dikkat edilmeli, diş eti masajı yapılmalı, diş ipi kullanılmalı, tedavi sürecinde sigara bırakılmalı, şekerli ürünlerin tüketimi sınırlandırılmalı ve doktora danışarak bitkisel besinlerden yeşil çay tüketilmelidir.Sağlıklı diş etleri nasıl görünür? Sağlıklı diş etleri pembe ya da açık pembe renkli ve portakal kabuğu görümünde olmaktadır. Eğer diş etleri parlak ve kırmızı bir düzeye sahipse bu bir sorun olduğunun göstergesi olabilir.Diş eti hastalıkları diş kaybına yol açabilir mi? İlerlemiş kronik periodontitis veya agresif periodontitis daha ağır seyretmektedir. Tedavi edilmeyen bu hastalıklar diş eti çekilmelerine ve diş kayıplarına yol açabilir.Diş plakları ve diş taşları nasıl temizlenir?Diş eti hastalıklarına yol açan diş plakları ve diş taşları, diş hekimi tarafından ultrasonik kazıyıcılar ya da el aletleri kullanılarak temizlenmektedir. Diş plağı ve diş taşı temizliğine detertraj denmektedir. Bu işlem dişlere herhangi bir zarar vermemektedir. Diş taşları fırçalanarak temizlenemeyeceği için bu işlemin yapılması gerekmektedir.Diş eti hastalıklarında antibiyotik kullanılır mı? Diş eti hastalıklarına enfeksiyonun neden olduğu durumlarda antibiyotik tedavisine başlanabilir.
Diş Eti İltihabı Nedir? Diş eti iltihabı, bakteri ve plak oluşumu sonucunda diş etlerinde tahriş, kızarıklık ve şişlikle ortaya çıkan erken evre bir diş eti hastalığıdır. En çok görülen periodontal yani diş eti iltihabı türleri gingivitis ve periodontitistir.Diş eti iltihaplanmaları her yaş grubunda görülebilir ve çoğunlukla ağrısız ilerlediği için hastalar tarafından hemen fark edilemeyebilir. Genellikle yavaş ilerleyen ve bir diş hekimine gidildiğinde anlaşılan bir hastalıktır.Periodontitis kendi içinde kronik ve agresif olarak 2 tipe ayrılmaktadır. Kronik periodontitisin başlangıç ve orta seviyelerinin tedavisi daha kolaydır. İlerlemiş kronik periodontitis ve agresif periodontitis daha ağır seyreder, tedavi edilmeyen ileri tablolarda diş eti çekilmelerine ve diş kayıplarına neden olabilir.Diş eti iltihabının en karakteristik belirtisi diş eti kanamalarıdır. Kanamayla birlikte ağız kokusu, diş etinde kırmızılık ve diş etlerinin şişmesi de potansiyel belirtiler arasında kabul edilir.Diş Eti İltihabı Neden Olur?Diş eti iltihabının altında yatan en önemli dişteki plak birikimleridir. Plaklarla birlikte diş taşları ve bakteriler de diş eti iltihabına yol açan temel faktörler arasında yer alır.Dişler düzenli fırçalanmadığında ve ağzın mekanik temizliği yapılmadığında dişin diş etlerine yakın kısımlarında biriken besin artıkları orada bir plak oluşturur. Biriken bu besin artıkları tükürükle zamanla sertleşerek diş taşlarını oluşturmaktadır. Diş taşları diş etlerine zarar vermeye başlar. Bu süreçte diş eti kendini korumaya almak için şişerek ve kabararak reaksiyon gösterir. Kronik periodontitiste sistemik bazı hastalıklar nedenler arasında sayılabilir. Sürekli kullanılan bazı ilaçlar ve sigara kronik periodontitisin şiddetini artırabilir.Diş eti iltibına neden olan faktörler şöyle sıralanabilir:Diş Eti İltihabı Belirtileri Nelerdir? Diş eti iltihabı olan bir kişide görülen en karakteristik belirtiler diş eti kanaması, diş etlerinde kızarıklık ve şişliktir. Bununla birlikte ağız kokusu, diş eti çekilmesi ve buna bağlı yaşanan aralanma, sallanma da diş eti iltihabı belirtileri arasında yer alır.Diş eti iltihabının yaygın belirtileri şunlardır:Normal şartlarda diş eti pembe ve portakal kabuğu görünümünde olmalıdır. Daha hafif seyreden diş eti iltihabı olan gingivitiste diş etleri parlak ve kırmızıdır. Ayrıca diş eti şişmesi ve diş üzerinde lekeler de görülebilir.Gingivitisin en önemli belirtisi diş etinde oluşan kanamalardır. Hasta diş fırçalarken ya da sabah kalktığında kanamalarla karşılaşabilir. Diş eti kanamalarına genellikle acı eşlik etmez. Şişmiş ve hassas diş etine batan cisimler ağrı meydana getirebilir. Ağız kokusu da diş eti iltihaplanmalarının belirtileri arasındadır.Gingivitis tedavi edilmediğinde diş eti iltihabı periodontitise dönüşebilir. Periodontitis diş eti iltihabının daha ağır seyreden tipidir. Periodontitisin belirtileri; koyu kırmızı diş eti rengi, diş eti şişmesi, büyümesi, ileri safhalarında diş eti çekilmesi ve buna bağlı olarak dişlerde aralanma, sallanma, çekilen diş etleri ve dişin arasına yiyecek artıklarının dolmasıyla periodontal apse oluşumu ve ağız kokusu eşlik edebilir. Acı ve ağrı yine periodontitisin ilerlemiş formlarında görülebilmektedir. Bütün bu etkiler kişinin estetik görünümünü de olumsuz etkilemektedir.Diş Eti İltihabı Nasıl Teşhis Edilir?Diş eti iltihaplarının teşhisi hastanın şikayetleri doğrultusunda diş hekimleri tarafından fiziksel muayene ile konabilmektedir. Diş hekimi ayrıca hastanın genel ağız sağlığını da bu muayenede değerlendirmektedir. Yapılan muayene sonucunda uygulanacak tedavi belirlenir. Diş taşı gibi mekanik temizliğin gerekli olduğu durumlar dışında diş eti iltihabının boyutuna göre cerrahi uygulama yapılıp yapılmayacağına bu muayene sonucunda karar verilir.Gerekli durumlarda ise diş röntgeni istenebilir. Bazı kan hastalıkları, metabolik hastalıklar, genetik hastalıklar ve bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar gibi sistemik hastalıkların neden olduğu durumlarda tedavi o hastalığa bakan tıbbi branş doktorlarıyla beraber yapılmalıdır.Diş Eti İltihabı Tedavisi Nasıl Yapılır?Diş eti iltihabının türü tedavinin yöntemini ve başarısını etkiler. Diş eti iltihabının tedavisinde ilk adım diş plakları ve diş taşlarının temizlenmesi ile birlikte ağız hijyenin sağlanmasıdır. Diş taşları fırçalanarak geçemeyeceği için mutlaka bir diş hekimi tarafından ultrasonik kazıyıcılar ya da el aletleri kullanılarak temizlenmelidir. Hastaya detertraj denilen diş plağı ve diş temizliği yapılmaktadır. Bu işlem dişlere zarar vermemektedir. Diş taşlarının temizliği için yapılması gerekmektedir. Diş taşlarından ve plaklardan temizlenen diş eti hastaya gerekli bakım alışkanlıkları önerilmektedir.Düzenli bir şekilde günde 2 kere fırçalama, ara yüz fırçası ve diş ipi mutlaka kullanılarak ağız hijyeni tam bir şekilde sağlandığında diş eti eski formuna geri dönebilmektedir. Gingivitis ve periodontitisin başlangıç formlarındaki diş eti iltihapları diş hekiminin yapacağı detaylı bir diş taşı temizliği ve daha sonrasında hastanın günlük olarak ve düzenli yapacağı ağız bakımlarıyla büyük oranda tedavi edilebilmektedir. Diş eti iltihabına enfeksiyonun neden olduğu durumlarda antibiyotik tedavisine başlanabilmektedir. Agresif ve çok ilerlemiş periodontitis tablolarında iltihap derin dokulara kadar inerek diş kemiğinin desteğinin azalmasına neden olup, sağlam diş kayıplarına yol açabilmektedir. Genç yaşta da ileri yaşta da görülebilmektedir. Dişin etrafındaki cep derinliği ve kemik yıkımı çok fazla olduğu için hasta da bunu kolayca fark edebilir. Kronik ve agresif periodontitisin tedavisi gingivitis kadar kolay değildir. Daha zor ve komplike bir tedavi uygulanmaktadır. İleri periodontitiste cerrahi işlemler de yapılabilmektedir. Hastalar 6 ayda bir diş hekimlerine kontrole gelmeli, gerekirse tekrar plak temizliği yaptırmalı ayrıca düzenli olarak fırçalayarak ağız bölgesindeki hijyeni korumalıdırlar.Diş Eti İltihabına Ne İyi Gelir?Diş eti iltihabına iyi gelmesi için dişlerin düzenli olarak fırçalanması ve ağız hijyenine dikkat edilmesi gerekir. Bununla birlikte tuzlu su ile gargara yapılmalı, bitkisel olarak yeşil çay tüketilmeli, düzenli olarak diş ipi kullanılmalı, sigara bırakılmalı ve şekerli ürünler sınırlandırılmalıdır.Diş eti iltihabına iyi gelen yöntemler şunları içerir:Dişler düzenli olarak fırçalanmalıdırGünde en az iki kez olacak şekilde dişlerin fırçalanması gerekir. Böylelikle diş etlerinde biriken plak ve bakterilerin temizlenerek hedeflenir. Özellikle yumuşak kıllı diş fırçalarını tercih ederek nazikçe fırçalanması istenebilir. Böylelikle diş fırçalama esnasında diş etleri zarar görmemiş olur.Ağız hijyeni ihmal edilmemelidirGünlük olarak ağız hijyenini sağlamak ve buna dikkat etmek diş etlerinin korunmasını sağlayan yöntemlerden biridir. Diş fırçalamanın yanında ağız gargarası da kullanmak bakterin öldürülmesinde etkili olur. Ağız içerisinde de taze bir his oluşmasını sağlar. Düzenli olarak ağız ve diş temizliği yapmak diş eti iltihabını önleyen tekniklerdendir.Tuzlu su ile gargara yapılmalıdırTuzlu su antiseptik özellikleri sayesinde ağız içerisinde yer alan bakterilerin ölmesine yardımcı olarak diş eti iltihaplanmasının önlenmesinde etkili olur. Bir bardak su içerisinde suya bir çay kaşığı tuz ekleyip gargara yapmak, iltihabın hafiflemesini sağlayarak ağrıya iyi gelir. Bu yöntem sayesinde diş etlerinde oluşan şişlik ve kanama azalır.Bitkisel olarak yeşil çay tüketilmeliBitkisel çaylar arasında yer alan yeşil çay içerisinde güçlü antioksidanlar içerdiğinden diş eti iltihabına karşı kullanılabilir. Yeşil çay düzenli tüketimi durumunda diş etindeki iltihaplanmayı azaltarak ağrılara iyi gelir. Bunun yanında ağız içerisindeki kötü bakterilerle de mücadele ederek ağız sağlığını korumada etkilidir.Düzenli olarak diş ipi kullanılmalıDüzenli olarak, diş fırçalamanın yanında diş ipinden yararlanmak, fırçanın giremediği yerlere ulaşarak alanların temizlenmesinde etkili olur. Bu yöntem sayesinde diş etlerinin iltihaplanmasının önlenmesi amaçlanır. Diş ipi kullanımı ve bunun yanında diş fırçalama sayesinde diş eti sağlığı önemli ölçüde iyileşebilir.Eksiklik söz konusuysa C vitamini takviyesi alınmalıDiş etlerinin sağlıklı olmasını destekleyen C vitamini, bu konuda önemli bir vitamin olarak bilinir. Vücuda yeterli miktarda C vitamini alınmadığı durumda diş etinde iltihaplanmalar görülebilir. C vitamini açısından zengin besinlerin tüketimi ya da doktor kontrolünde takviye almak diş eti sağlığına iyi gelir.Probiyotik zengini besinler tüketilmeliProbiyotik açısından zengin besinlerin tüketilmesi ağızda iyi bakterilerin çoğalmasını destekleyerek ve kötü bakterilerin sayısının azalmasını sağlar. Özellikle yoğurt, kefir gibi probiyotik içeren gıdaların düzenli tüketimi, diş eti iltihabının önlenmesinde etkilidir ve diş eti iltihabına iyi gelir.Diş eti masajı denenmeliDiş eti iltihabına karşı diş etlerine nazik bir şekilde masaj yaparak kan dolaşımını artırmak mümkündür. Diş eti masajı sayesinde diş etleri güçlenerek iltihaplanmanın azalması amaçlanır.Tedavi sürecinde sigara bırakılmalıDiş eti iltihabı tedavi sürecinde olan kişilerin sigara tüketmesi önerilmeyen bir durumdur. Tütün kullanımı diş etlerinde kan akışının azalmasına neden olarak iyileşmesini geciktirir. Bu da diş eti iltihabının şiddetlenmesine zemin hazırlar.Şekerli besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıŞekerli gıdaların tüketimi ağız içerisindeki bakterilerin çoğalmasına neden olarak ve diş etlerinde iltihaplanmaya yol açabilir. Bu nedenle diş eti iltihaplanmasını şiddetlendirmemek için şekerli yiyeceklerden kaçınmak gerekebilir. Şekerli gıdaların yerine, sağlıklı atıştırmalıklar tercih edilerek diş eti sağlığının korunması amaçlanır.Diş Eti İltihabı Hakkında Sık Sorulan Sorular Diş eti iltihabı nasıl geçer?Diş eti iltihaplarının iyileşmesi için öncelikli olarak diş eti bakımının düzenli olarak yapılması gerekir. Bunun için de dişler düzenli olarak fırçalanmalı, ağız hijyenine dikkat edilmeli, diş eti masajı yapılmalı, diş ipi kullanılmalı, tedavi sürecinde sigara bırakılmalı, şekerli ürünlerin tüketimi sınırlandırılmalı ve doktora danışarak bitkisel besinlerden yeşil çay tüketilmelidir.Sağlıklı diş etleri nasıl görünür? Sağlıklı diş etleri pembe ya da açık pembe renkli ve portakal kabuğu görümünde olmaktadır. Eğer diş etleri parlak ve kırmızı bir düzeye sahipse bu bir sorun olduğunun göstergesi olabilir.Diş eti hastalıkları diş kaybına yol açabilir mi? İlerlemiş kronik periodontitis veya agresif periodontitis daha ağır seyretmektedir. Tedavi edilmeyen bu hastalıklar diş eti çekilmelerine ve diş kayıplarına yol açabilir.Diş plakları ve diş taşları nasıl temizlenir?Diş eti hastalıklarına yol açan diş plakları ve diş taşları, diş hekimi tarafından ultrasonik kazıyıcılar ya da el aletleri kullanılarak temizlenmektedir. Diş plağı ve diş taşı temizliğine detertraj denmektedir. Bu işlem dişlere herhangi bir zarar vermemektedir. Diş taşları fırçalanarak temizlenemeyeceği için bu işlemin yapılması gerekmektedir.Diş eti hastalıklarında antibiyotik kullanılır mı? Diş eti hastalıklarına enfeksiyonun neden olduğu durumlarda antibiyotik tedavisine başlanabilir. | 9,442 |
293 | Hastalıklar | Diş Eti Hastalıkları | Diş etleri ağız ve dişlerin temelini oluşturuyor. Diş etlerinde ortaya çıkabilecek herhangi bir hastalık hem ağız hem de diş sağlığını riske atabiliyor. Her yaşta görülebilen diş eti hastalığı tedavi edilmediğinde kanama, ağız kokusu hatta diş kaybına sebep olabiliyor. Diş eti hastalıklarının önüne geçebilmek için ise doğru ve düzenli bir ağız bakım rutini oluşturulması gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş eti hastalıkları ile ilgili bilgi verdi.Diş etleri ağız ve dişlerin temelini oluşturuyor. Diş etlerinde ortaya çıkabilecek herhangi bir hastalık hem ağız hem de diş sağlığını riske atabiliyor. Her yaşta görülebilen diş eti hastalığı tedavi edilmediğinde kanama, ağız kokusu hatta diş kaybına sebep olabiliyor. Diş eti hastalıklarının önüne geçebilmek için ise doğru ve düzenli bir ağız bakım rutini oluşturulması gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş eti hastalıkları ile ilgili bilgi verdi.
Diş eti hastalığı nedir?Diş eti hastalığı, dişleri çevreleyen ve destekleyen dokularda görülebilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Çocuklarda, erişkinlerde ve yaşlılarda gözlenebilen ve dişlerde herhangi bir çürük olmamasına rağmen dişleri çevreleyen dokularda görülebilen bu enfeksiyon durumu, tedavi edilmediğinde dişlerde kanama, ağız kokusu, sallanma ve hatta diş kaybına sebep olabilir. Genellikle ağrısız ilerleyen diş eti hastalıkları çoğunlukla ileri dönemlerde fark edilebilmektedir.Periodontal hastalık tipleri nelerdir?Dişlerin çevresindeki dokular diş eti, çene kemiği ve dişler ile çene kemiğini birleştiren periodontal lifler olarak tanımlanabilir. Periodontal hastalığın tipleri, enfeksiyonun bahsedilen çevre dokulardan hangilerini etkilediğine bağlı olarak tanımlanmaktadır.GingivitisEnfeksiyonun diş etini etkilediği durumlardır. Bu evrede diş etleri kanamalı, kızarık ve şiş olarak gözlenebilir ve hasta ağız kokusu varlığını hissedebilir. Gingivitisin tedavi edilmediği durumlarda enfeksiyon ilerleyerek periodontitisin gelişmesine sebep olabilir.PeriodontitisDiş etinin yanı sıra periodontal lifler ve çene kemiğinin de etkilenebildiği durumlardır. Diş ve diş eti arasında bakterilerin kolayca yerleşebileceği bir boşluk olan "periodontal cep" oluşur. Periodontal cep varlığı enfeksiyonun yerleşimini ve hastalığın ilerlemesini kolaylaştırır. Hastalık ilerledikçe destek dokularda kayıplar olur ve dişler sallanmaya başlar, sonuç olarak dişlerin çekimi gerekebilir.Gingival abse ve periodontal abseBu iki rahatsızlıkta da görülebilen diğer hastalıklar arasında yer almaktadır. Diş eti hastalıklarının başlıca belirtileri nelerdir?Diş eti hastalıklarındaki en önemli belirti diş eti kanamasıdır. Sağlıklı bir diş etinin herhangi bir zamanda kanamayacağı bilinmelidir. Diş fırçalama esnasında veya kendiliğinden başlayan kanamalar dışında diş etinde görülen şişlik, kızarıklık, mavi-morumsu renk değişikliği, diş eti çekilmesi, diş eti büyümesi, dişlerde sallanma veya yer değişikliği, hassasiyet ve kötü ağız kokusu da sıklıkla gözlenen belirtiler arasındadır.Diş eti hastalığı neden olur?Diş eti hastalıklarının başlıca nedeninin “mikrobiyal dental plak” olarak adlandırılan, temizlenemeyen gıda artıkları ile tükürükten gelen bakterilerin birleşimi olan bir tabaka olduğu bilinmektedir. Mikrobiyal dental plak, diş çevresindeki dokularda yıkım oluşturarak periodontal hastalığı başlatır.Mikrobiyal dental plağın yanı sıra sigara kullanımı, diyabet, lösemi ve AIDS gibi bazı sistemik hastalıklar, stres, kalp-tansiyon ilaçları, antikonvulsanlar, antidepresanlar ve oral kontraseptifler gibi bazı ilaçların kullanımı ve beslenme alışkanları da diş eti hastalıklarının oluşumunda etkilidir.Diş eti hastalığı tedavisi nasıl yapılır?Diş eti hastalıklarında tedavi şekli, hastalığın bulunduğu evreye ve etkilediği dokulara göre belirlenir. Diş eti hastalıklarının tedavisindeki amaç enfeksiyona neden olan bakterilerin ve yapıların uzaklaştırılmasını sağlamaktır. Bu tedavi genellikle plağın uzaklaştırılması, ultrasonik cihazlar ile diş taşı temizliğidir. Temizlik işlemi ardından diş yüzeylerini pürüzsüzleştirmek ve var olan lekeleri gidermek amacıyla politür (parlatma) işlemi uygulanır. Enfeksiyonun derecesine göre lokal anestezi uygulanarak diş eti ceplerinin iç yüzeyleri ve diş kök yüzeyleri temizlenebilir.Bu aşamaların ardından ağızdaki zararlı bakteriler uzaklaştırılarak yeni bir ortam hazırlanmış olsa da bu ortamın korunması için hekim hasta işbirliğinin çok önemli olduğu unutulmamalıdır. Yapılan tedavinin ardından hekimin belirttiği şekilde uygulanacak bir ağız bakımı sağlanması hastalığın tekrarlamaması ve tedavinin tamamlanabilmesi için oldukça önemlidir. Diş eti hastalığı ile ilgili sık sorulan sorular Diş eti hastalıklarına ne iyi gelir?Diş eti hastalıklarından kurtulmanın ilk adımı doğru ve düzenli bir ağız bakım rutini oluşturulmasıdır. Diş yüzeylerindeki plakların uzaklaştırılması için doğru ve etkin diş fırçalama çok önemlidir. Diş aralarındaki plakların uzaklaştırılması için ise ara yüz bakımı uygulanmalıdır. Ağız bakım rutininin plağı uzaklaştırarak diş taşı oluşumunu engelleyeceği ancak var olan diş taşlarını uzaklaştıramayacağı unutulmamalıdır. Diş taşlarının temizlenmesi için bir diş hekimine başvurulması gerekmektedir.Diş eti hastalıkları uzmanına ne isim verilir?Diş eti hastalıkları uzmanına “Periodontolog” ismi verilir.Diş eti hastalıklarına hangi bölüm bakar? Dişeti hastalığıyla Periodontoloji bölümü ilgilenir.Diş eti hastalıkları için gargara kullanılır mı?Diş hekimliğinde ağız gargaraları, anti bakteriyel etkinlikleri nedeniyle gerek diş eti hastalıklarını gerekse diş eti hassasiyetini önlemede yardımcı olarak kullanılabilir. Ağız gargaralarının ağız ve diş sağlığına göre diş hekimi tarafından önerilmesi ve izlenmesi uygundur.Diş eti hastalıklarının oluşmaması için öneriler nelerdir?Diş eti hastalıklarının bir numaralı etkeni mikrobiyal dental plaktır. Düzenli diş fırçalama ve ara yüz bakımı mikrobiyal dental plağın oluşumunu önlemede anahtar rol oynar. Bunun yanı sıra 6 ayda bir düzenli yapılan diş hekimi kontrolleri ile diş eti hastalıkları henüz oluşmamışken veya başlangıç aşamasındayken teşhis ve tedavi edilebilir.Diş eti hastalıkları için bitkisel tedavi yöntemleri var mıdır?Diş eti çekilmesinin günümüzde bilinen ve bilimsel olarak onaylanan bir bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Diş eti çekilmesine iyi gelen doğal yöntemler, hafif düzeydeki şikâyetlerin gerilemesinde yardımcı olabilir fakat kalıcı çözüm oluşturmamakla beraber kullanılacak maddenin içeriğine göre ağız içindeki yumuşak dokulara zarar verebilir. Bu nedenle diş etlerindeki renk değişikliği, kanama, şişlik veya ağız kokusu şikâyetlerinde vakit kaybetmeden diş hekimine başvurmak en doğru yöntem olacaktır.Diş eti hastalığının tedavisi yapılmazsa nelerle karşılaşılabilir?Diş eti hastalıklarının tedavi edilmemesi oldukça küçük bir ortam olan ağız içinde bu enfeksiyonların yayılması ve ilerleyen evrelerde diş kayıplarının gözlenmesi ile sonuçlanabilir. Unutulmamalıdır ki tedavi zamanı ertelendikçe uygulanacak tedavi yönteminin karmaşıklaşması kaçınılmazdır.Alkol diş eti hastalıklarına neden olabilir mi?Alkol kullanımı tükürük miktarında ve yapısında değişikliklere sebep olabilir. Bu değişiklikler ağız kokusu ve diş eti enfeksiyonlarına zemin hazırlayabilmektedir. Ayrıca diş eti hastalığı olan bölgeye alkol uygulanması, hastalığı azaltmayacağı gibi bölgenin tahriş olmasına ve enfeksiyonun artmasına sebep olabilir.Diş eti hastalığı tedavisi ne kadar sürer?Diş eti hastalıklarının tedavi süresi, hastalığın seviyesine ve durumuna göre değişiklik göstermektedir.Çocuklarda diş eti hastalıkları görülür mü?Çocuklarda diş eti problemleri dişlerin arasına gıda sıkışması ve çıkaramaması sonucu veya diş sürme dönemlerinde gözlenebilir. Bunun dışında hatalı diş fırçalama teknikleri, diş taşı oluşumuna ve diş eti hastalıklarına sebep olabilir.Diş eti hastalıkları için diş macunu seçimi önem taşır mı?Diş eti sağlığı, kullanılacak ürünlerden çok fırçalama tekniği ve mekanik temizlik ile sağlanabilmektedir. Bunun yanında bazı spesifik şikayetlere özel diş macunu seçimi gerekebilmektedir. Diş eti problemi yaşayan hastaların klinik muayenelerinde en sık gözlenen durumun hatalı diş fırçalama tekniği olduğu görülmektedir. Klinikte yapılan muayenelerin ardından hastalara uygun diş fırçalama tekniği, uygun fırça, arayüz bakım ürünü ve diş macunu seçimi konusunda daha doğru bilgi verilebilmektedir. Diş eti hastalığı ağız kokusu yapar mı?Diş eti ve diş çevresinde oluşan iltihabi dokular ağız kokusuna yol açabilir. Bunun dışında diş çürükleri, bazı sistemik hastalıklar, sinüzit, farenjit, solunum sistemi hastalıkları, midede oluşan reflü ve beslenme şekilleri de ağız kokusuna sebep olabilir.Diş etlerini güçlendirmek için neler yapılmalıdır?Dişlerin her gün düzenli ve doğru bir teknikle fırçalanması ve ara yüzeylerin bakımının yapılması diş etlerinin sağlıklı kalması için en önemli yöntemdir. Bunun yanı sıra beslenmenin de diş eti sağlığı ve ağız florasının korunması için oldukça önemli olduğu bilinmektedir. D, K2, C ve A vitaminlerinin kemik metabolizması ve savunma sisteminin güçlendirilmesinde etkili olduğu bilinmektedir.
Diş eti hastalığı nedir?Diş eti hastalığı, dişleri çevreleyen ve destekleyen dokularda görülebilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Çocuklarda, erişkinlerde ve yaşlılarda gözlenebilen ve dişlerde herhangi bir çürük olmamasına rağmen dişleri çevreleyen dokularda görülebilen bu enfeksiyon durumu, tedavi edilmediğinde dişlerde kanama, ağız kokusu, sallanma ve hatta diş kaybına sebep olabilir. Genellikle ağrısız ilerleyen diş eti hastalıkları çoğunlukla ileri dönemlerde fark edilebilmektedir.Periodontal hastalık tipleri nelerdir?Dişlerin çevresindeki dokular diş eti, çene kemiği ve dişler ile çene kemiğini birleştiren periodontal lifler olarak tanımlanabilir. Periodontal hastalığın tipleri, enfeksiyonun bahsedilen çevre dokulardan hangilerini etkilediğine bağlı olarak tanımlanmaktadır.GingivitisEnfeksiyonun diş etini etkilediği durumlardır. Bu evrede diş etleri kanamalı, kızarık ve şiş olarak gözlenebilir ve hasta ağız kokusu varlığını hissedebilir. Gingivitisin tedavi edilmediği durumlarda enfeksiyon ilerleyerek periodontitisin gelişmesine sebep olabilir.PeriodontitisDiş etinin yanı sıra periodontal lifler ve çene kemiğinin de etkilenebildiği durumlardır. Diş ve diş eti arasında bakterilerin kolayca yerleşebileceği bir boşluk olan "periodontal cep" oluşur. Periodontal cep varlığı enfeksiyonun yerleşimini ve hastalığın ilerlemesini kolaylaştırır. Hastalık ilerledikçe destek dokularda kayıplar olur ve dişler sallanmaya başlar, sonuç olarak dişlerin çekimi gerekebilir.Gingival abse ve periodontal abseBu iki rahatsızlıkta da görülebilen diğer hastalıklar arasında yer almaktadır. Diş eti hastalıklarının başlıca belirtileri nelerdir?Diş eti hastalıklarındaki en önemli belirti diş eti kanamasıdır. Sağlıklı bir diş etinin herhangi bir zamanda kanamayacağı bilinmelidir. Diş fırçalama esnasında veya kendiliğinden başlayan kanamalar dışında diş etinde görülen şişlik, kızarıklık, mavi-morumsu renk değişikliği, diş eti çekilmesi, diş eti büyümesi, dişlerde sallanma veya yer değişikliği, hassasiyet ve kötü ağız kokusu da sıklıkla gözlenen belirtiler arasındadır.Diş eti hastalığı neden olur?Diş eti hastalıklarının başlıca nedeninin “mikrobiyal dental plak” olarak adlandırılan, temizlenemeyen gıda artıkları ile tükürükten gelen bakterilerin birleşimi olan bir tabaka olduğu bilinmektedir. Mikrobiyal dental plak, diş çevresindeki dokularda yıkım oluşturarak periodontal hastalığı başlatır.Mikrobiyal dental plağın yanı sıra sigara kullanımı, diyabet, lösemi ve AIDS gibi bazı sistemik hastalıklar, stres, kalp-tansiyon ilaçları, antikonvulsanlar, antidepresanlar ve oral kontraseptifler gibi bazı ilaçların kullanımı ve beslenme alışkanları da diş eti hastalıklarının oluşumunda etkilidir.Diş eti hastalığı tedavisi nasıl yapılır?Diş eti hastalıklarında tedavi şekli, hastalığın bulunduğu evreye ve etkilediği dokulara göre belirlenir. Diş eti hastalıklarının tedavisindeki amaç enfeksiyona neden olan bakterilerin ve yapıların uzaklaştırılmasını sağlamaktır. Bu tedavi genellikle plağın uzaklaştırılması, ultrasonik cihazlar ile diş taşı temizliğidir. Temizlik işlemi ardından diş yüzeylerini pürüzsüzleştirmek ve var olan lekeleri gidermek amacıyla politür (parlatma) işlemi uygulanır. Enfeksiyonun derecesine göre lokal anestezi uygulanarak diş eti ceplerinin iç yüzeyleri ve diş kök yüzeyleri temizlenebilir.Bu aşamaların ardından ağızdaki zararlı bakteriler uzaklaştırılarak yeni bir ortam hazırlanmış olsa da bu ortamın korunması için hekim hasta işbirliğinin çok önemli olduğu unutulmamalıdır. Yapılan tedavinin ardından hekimin belirttiği şekilde uygulanacak bir ağız bakımı sağlanması hastalığın tekrarlamaması ve tedavinin tamamlanabilmesi için oldukça önemlidir. Diş eti hastalığı ile ilgili sık sorulan sorular Diş eti hastalıklarına ne iyi gelir?Diş eti hastalıklarından kurtulmanın ilk adımı doğru ve düzenli bir ağız bakım rutini oluşturulmasıdır. Diş yüzeylerindeki plakların uzaklaştırılması için doğru ve etkin diş fırçalama çok önemlidir. Diş aralarındaki plakların uzaklaştırılması için ise ara yüz bakımı uygulanmalıdır. Ağız bakım rutininin plağı uzaklaştırarak diş taşı oluşumunu engelleyeceği ancak var olan diş taşlarını uzaklaştıramayacağı unutulmamalıdır. Diş taşlarının temizlenmesi için bir diş hekimine başvurulması gerekmektedir.Diş eti hastalıkları uzmanına ne isim verilir?Diş eti hastalıkları uzmanına “Periodontolog” ismi verilir.Diş eti hastalıklarına hangi bölüm bakar? Dişeti hastalığıyla Periodontoloji bölümü ilgilenir.Diş eti hastalıkları için gargara kullanılır mı?Diş hekimliğinde ağız gargaraları, anti bakteriyel etkinlikleri nedeniyle gerek diş eti hastalıklarını gerekse diş eti hassasiyetini önlemede yardımcı olarak kullanılabilir. Ağız gargaralarının ağız ve diş sağlığına göre diş hekimi tarafından önerilmesi ve izlenmesi uygundur.Diş eti hastalıklarının oluşmaması için öneriler nelerdir?Diş eti hastalıklarının bir numaralı etkeni mikrobiyal dental plaktır. Düzenli diş fırçalama ve ara yüz bakımı mikrobiyal dental plağın oluşumunu önlemede anahtar rol oynar. Bunun yanı sıra 6 ayda bir düzenli yapılan diş hekimi kontrolleri ile diş eti hastalıkları henüz oluşmamışken veya başlangıç aşamasındayken teşhis ve tedavi edilebilir.Diş eti hastalıkları için bitkisel tedavi yöntemleri var mıdır?Diş eti çekilmesinin günümüzde bilinen ve bilimsel olarak onaylanan bir bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Diş eti çekilmesine iyi gelen doğal yöntemler, hafif düzeydeki şikâyetlerin gerilemesinde yardımcı olabilir fakat kalıcı çözüm oluşturmamakla beraber kullanılacak maddenin içeriğine göre ağız içindeki yumuşak dokulara zarar verebilir. Bu nedenle diş etlerindeki renk değişikliği, kanama, şişlik veya ağız kokusu şikâyetlerinde vakit kaybetmeden diş hekimine başvurmak en doğru yöntem olacaktır.Diş eti hastalığının tedavisi yapılmazsa nelerle karşılaşılabilir?Diş eti hastalıklarının tedavi edilmemesi oldukça küçük bir ortam olan ağız içinde bu enfeksiyonların yayılması ve ilerleyen evrelerde diş kayıplarının gözlenmesi ile sonuçlanabilir. Unutulmamalıdır ki tedavi zamanı ertelendikçe uygulanacak tedavi yönteminin karmaşıklaşması kaçınılmazdır.Alkol diş eti hastalıklarına neden olabilir mi?Alkol kullanımı tükürük miktarında ve yapısında değişikliklere sebep olabilir. Bu değişiklikler ağız kokusu ve diş eti enfeksiyonlarına zemin hazırlayabilmektedir. Ayrıca diş eti hastalığı olan bölgeye alkol uygulanması, hastalığı azaltmayacağı gibi bölgenin tahriş olmasına ve enfeksiyonun artmasına sebep olabilir.Diş eti hastalığı tedavisi ne kadar sürer?Diş eti hastalıklarının tedavi süresi, hastalığın seviyesine ve durumuna göre değişiklik göstermektedir.Çocuklarda diş eti hastalıkları görülür mü?Çocuklarda diş eti problemleri dişlerin arasına gıda sıkışması ve çıkaramaması sonucu veya diş sürme dönemlerinde gözlenebilir. Bunun dışında hatalı diş fırçalama teknikleri, diş taşı oluşumuna ve diş eti hastalıklarına sebep olabilir.Diş eti hastalıkları için diş macunu seçimi önem taşır mı?Diş eti sağlığı, kullanılacak ürünlerden çok fırçalama tekniği ve mekanik temizlik ile sağlanabilmektedir. Bunun yanında bazı spesifik şikayetlere özel diş macunu seçimi gerekebilmektedir. Diş eti problemi yaşayan hastaların klinik muayenelerinde en sık gözlenen durumun hatalı diş fırçalama tekniği olduğu görülmektedir. Klinikte yapılan muayenelerin ardından hastalara uygun diş fırçalama tekniği, uygun fırça, arayüz bakım ürünü ve diş macunu seçimi konusunda daha doğru bilgi verilebilmektedir. Diş eti hastalığı ağız kokusu yapar mı?Diş eti ve diş çevresinde oluşan iltihabi dokular ağız kokusuna yol açabilir. Bunun dışında diş çürükleri, bazı sistemik hastalıklar, sinüzit, farenjit, solunum sistemi hastalıkları, midede oluşan reflü ve beslenme şekilleri de ağız kokusuna sebep olabilir.Diş etlerini güçlendirmek için neler yapılmalıdır?Dişlerin her gün düzenli ve doğru bir teknikle fırçalanması ve ara yüzeylerin bakımının yapılması diş etlerinin sağlıklı kalması için en önemli yöntemdir. Bunun yanı sıra beslenmenin de diş eti sağlığı ve ağız florasının korunması için oldukça önemli olduğu bilinmektedir. D, K2, C ve A vitaminlerinin kemik metabolizması ve savunma sisteminin güçlendirilmesinde etkili olduğu bilinmektedir. | 6,656 |
294 | Hastalıklar | Diş Kökü İltihabı ( Diş Kökü Enfeksiyonu) | Bakterilerin neden olduğu diş kökü enfeksiyonu her yaşta görülebiliyor. Dişte oluşan bir kırık, çürük veya boşluktan girebilen zararlı bakteriler diş köküne ulaşarak enfeksiyona sebep olabiliyor. Tedavi edilmeyen bir diş kökü enfeksiyonu, tüm vücuda yayılarak sepsis gibi çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Ağız sağlığının ihmal edilmesi, şeker ağırlıklı beslenme ve sigara kullanımı gibi durumlar diş kökü enfeksiyonu riskini artırıyor. Kanal tedavisi, antibiyotik kullanımı, diş çekimi ve apse boşaltma gibi farklı tedavi yöntemleri bulunan diş kökü iltihabının önüne alınacak önlemlere geçilebileceğinin unutulmaması gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Berna Turgut, diş kökü enfeksiyonu ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.Bakterilerin neden olduğu diş kökü enfeksiyonu her yaşta görülebiliyor. Dişte oluşan bir kırık, çürük veya boşluktan girebilen zararlı bakteriler diş köküne ulaşarak enfeksiyona sebep olabiliyor. Tedavi edilmeyen bir diş kökü enfeksiyonu, tüm vücuda yayılarak sepsis gibi çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Ağız sağlığının ihmal edilmesi, şeker ağırlıklı beslenme ve sigara kullanımı gibi durumlar diş kökü enfeksiyonu riskini artırıyor. Kanal tedavisi, antibiyotik kullanımı, diş çekimi ve apse boşaltma gibi farklı tedavi yöntemleri bulunan diş kökü iltihabının önüne alınacak önlemlere geçilebileceğinin unutulmaması gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Berna Turgut, diş kökü enfeksiyonu ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.
Diş kökü enfeksiyonu nedir? Diş kökü iltihabı nedir?Diş dokusunu oluşturan mine ve dentin tabakası diş kökünü de korumaktadır. Diş kökü iltihabı, diş kökünün ucunda oluşan bir enfeksiyondur. Bir kırık veya boşluk gibi ya da travma gibi çeşitli sebeplerle bu yapıların bütünlüğünün bozulması, zararlı bakterilerin diş köküne ulaşmasına sebep olarak diş kökünde iltihaplanmaya yol açar. Bu enfeksiyon, kökün ucuna yayılarak enfeksiyonun kemiğe yayılmasına ve sonunda apseye neden olabilir. Diş kökü iltihabı çocuklardan yaşlılara kadar herkeste görülebilir.Diş kökü enfeksiyonunun sebepleri nelerdir?Bakterilerin dişe veya çevre dokulara girmesi için bir açıklık oluşturan herhangi bir şey diş kökü enfeksiyonuna neden olabilir. Diş kökü enfeksiyonunun sebepleri şöyle sıralanabilir:-Diş çürümesi,-Diş kırılması,-Dişte yaralanma, zedelenme,-Dişte sürekli travmaya yol açan diş gıcırdatma ya da diş sıkma gibi davranışlar.Diş kökü iltihabı belirtileri nelerdir?Diş kökü iltihabında ortaya çıkan belirtiler arasında; ağrı, diş etinde meydana gelen şişme, yüzde şişlik, ağızda oluşan kötü tat ve ağız kokusu, diş eti kanamaları, soğuk ve sıcağa karşı hassasiyet, yüksek ateş, halsizlik, yutkunma ve çiğneme güçlüğü, ağzı açmada zorlanma, diş çevresinde hassasiyet, lenf bezi şişmesi ve diş etlerinde apse oluşumu bulunmaktadır.Diş kökü enfeksiyonunun tanısı nasıl konulur?Diş hekiminin diş ve çevresini incelemesini içeren klinik muayene ve anamnez ( hasta öyküsü) verilerine ek olarak aşağıdaki tanı yöntemleri kullanılabilir.-Dişlere dokunma: Kökünde apse olan bir diş, genellikle dokunmaya veya basınca duyarlılık gösterir.-Röntgen çekimi: Ağrıyan dişin röntgeni apseyi tanımlamaya yardımcı olabilir. Diş hekimi ayrıca enfeksiyonun yayılıp diğer bölgelerde apseye neden olup olmadığını belirlemek için röntgen kullanabilir.-BT taraması : Enfeksiyonun diğer bölgelere özellikle boyundaki diğer bölgelere yayıldığı durumlarda enfeksiyonun ne kadar şiddetli olduğunu görmek için BT taraması istenebilir.Diş kökü iltihabı tedavisi nasıl uygulanır?İltihabın ve hastanın genel durumuna göre tedavi farklılık gösterebilir. Tedavinin amacı diş kökünde oluşan enfeksiyondan kurtulmak olurken, tedavi aşağıdaki yöntemlerle yapılabilir.-Apse boşaltma: Apsede küçük bir kesi açarak toplanan irinin dışarı akmasını sağlayan diş hekimi, daha sonra bölgeyi tuzlu su ile yıkar. Bu işlem sonunda şişlik azalır.-Kanal tedavisi: Bu tedavi enfeksiyondan kurtulmaya ve iltihap olan dişi kurtarmaya destek olur. Bunu yapmak için diş hekimi uyguladığı işlemle, hastalıklı merkezi dokuyu (pulpa) çıkarır ve apseyi boşaltır. Diş hekimi daha sonra dişin pulpa odasını ve kök kanallarını doldurur ve kapatır. -Diş çekimi: İltihaplanmadan etkilenen diş diğer yöntemlerle kurtarılamadığında diş hekimi dişi çeker ve apseyi boşaltır.-Antibiyotik kullanımı: Enfeksiyon yakındaki dişlere, çeneye veya diğer bölgelere yayıldığında, diş hekimi daha fazla yayılmasını önlemek için antibiyotik kullanımı önerir.Diş kökü iltihabı ile ilgili sık sorulan sorularDiş kökü iltihabının risk faktörleri nelerdir?Diş kökü enfeksiyonunun risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:Kötü diş alışkanlıkları ve kötü ağız hijyeni: Dişlere ve diş etlerine gereken özeni göstermemek. Örneğin dişleri günde iki kez fırçalamamak ve diş ipi kullanmamak gibi alışkanlıklar diş problemleri riskinizi artırabilir. Bu durum diş çürümesi, diş eti hastalığı, diş apsesi ve diğer diş ve ağız komplikasyonlarını içerebilir.Fazla şekerli ürün tüketimi: Tatlılar ve gazlı içecekler gibi şeker açısından zengin ürünleri sık sık yemek ve içmek, mevcut olan çürük başlangıçlarının ilerlemesine katkıda bulunabilir ve diş apsesine dönüşebilir.Kuru ağız: Ağız kuruluğu diş çürümesi riskini artırabilir. Ağız kuruluğu genellikle belirli ilaçların yan etkisinden veya yaşlanmayla ilgili sorunlardan kaynaklanır.Sigara kullanımı: sigara içenlerin diş enfeksiyonu geçirme olasılığı sigara içmeyenlere göre yaklaşık iki kat daha fazla olmaktadır.Diş kökü iltihabının vücuda yayılma belirtileri nelerdir?Diş kökü iltihabının vücuda yayıldığı durumlarda genellikle ağrı, ateş, şişlik, halsizlik ve yorgunluk gibi genel belirtiler ortaya çıkar.Diş kökü iltihabı ameliyatı nasıl uygulanır?Hekim bu durumda uygulanacak tedavi yönteminin dişin cerrahi olarak çekilmesi olduğuna karar verirse diş çekimi yapılır.Diş kökü iltihabı kaç günde geçer?Diş kökü iltihabının ne kadar süreceği sorunun kesin bir cevabı bulunmamaktadır. Uygulanacak tedavinin şekli, süreci belirler. Bu nedenle iyileşme için kesin bir süre vermek doğru değildir.Diş kökü iltihabının bitkisel yolla çözümü var mıdır?Diş kökü iltihabı mutlaka profesyonel yardım alınması gereken bir sorundur. Diş kökü iltihabının bitkisel yolla bir çözümü bulunmamaktadır.Diş röntgeninde iltihap görülür mü?Diş iltihabı akut durumdayken röntgen ile teşhis edilemezken, ilerleyen dönemlerinde röntgende görülebilir.Diş kökü iltihabı kendiliğinden geçer mi?Diş kökü iltihabı tedavi edilmediği sürece kendi kendine geçmez. Diş kökü enfeksiyonu dişin içindeki pulpanın ölmesine neden olursa diş ağrısının durmasına sebep olabilir. Bu bölgede sinirlerin artık çalışamaz hale gelmesi, ağrının durmasını ve hissedilmesini engeller. Bununla birlikte bakteriler çevredeki dokuyu yaymaya ve yok etmeye devam eder. Diş enfeksiyonu semptomları olduğu durumlarda, ağrı olmasa bile mutlaka bir diş hekiminin muayene etmesi gerekir.Diş kökü iltihabı tedavi edilmezse ne olur?Diş kökü enfeksiyonu tedavi edilmezse iltihap çevre dokulara yayılabilir. Kronik seyirli iltihaplar ise ağız içinde enfeksiyon odağı olarak kalarak başka rahatsızlıklara neden olabilir.Diş kökü iltihaplı diş çekilir mi?Diş kökü iltihabı tedavi edilemeyecek boyutlarda ise dişin çekilmesi gerekir.Diş kökü iltihabı patlarsa ne olur?Diş kökü iltihabı patladığında içindeki sıvı dağılır. Ancak bu iltihap dağılsa da tekrar oluşacağından tedavi edilmesi gerekir.Diş iltihabı vücuda zarar verir mi?Diş iltihabı sistemik olarak da vücuda etki edebilir. Hastalığa neden olan bakteriler, enfekte dişten kan dolaşımına girdiğinde, çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Vücut bakteri ve virüsler tarafından saldırıya uğradığında farklı tepki verir. Bazı sağlıklı bireyler tedavi edilmeyen diş enfeksiyonlarından zarar görmezken, bazı hastalarda aşağıdaki sağlık sorunları görülebilir:Kemik Enfeksiyonu: Enfekte dişe yakın bakterilerin ilk hedefi, çene kemiği de dahil olmak üzere onu çevreleyen kemiklerdir. Kemik enfeksiyonu veya osteomiyelit, kan dolaşımından geçen bakteriyel enfeksiyon nedeniyle kemik iliği veya kemiğin iltihaplanmasıdır. Şiddetli osteomiyelit vakaları çok ağrılıdır ve kemik yapısına zarar verir. En kötü durum, bakterilerin vücudu yenmesi ve hayati tehlike oluşturmasıdır. Tedavi, 4 ila 6 hafta sürebilen bir dizi antibiyotik ve antifungal ilacı içerir.Sinüslerinizdeki kan damarlarının enfeksiyonu: Kavernöz Sinüs Trombozu, sinüslerdeki kan damarlarının beynin tabanında bir kan pıhtısı ile sonuçlandığı enfeksiyondur. Gözler, burun, kulaklar veya dişlerden kaynaklanan enfeksiyonun yüzün etrafındaki damarlardan geçtiği ve daha fazla yüz bozukluğunu tetiklediği nadir görülen ve yaşamı tehdit eden bir hastalıktır. Ancak son derece tehlikelidir ve teşhis konulduktan hemen sonra tedavi edilmelidir. Bu bozukluğu tedavi etmenin en iyi yolu, bir dizi test yoluyla enfeksiyon kaynağını belirlemek ve hastalığa neden olan bakterileri etkisiz hale getirmektedir.Parafaringeal apse: Parafaringeal apse, boynun derin kısmında, dil kemiğine yakın veya adem elmasının yanındaki kemiğe yakın bulunan enfeksiyondur. Enfekte olan bölgenin şişmesi hava yolunu tıkayabilir ve hastaların nefes almada güçlük çekmesine neden olabilir. Parafaringeal apse belirtileri boğaz ağrısı, ateş ve boyun şişmesini içerir. BT taraması ile teşhis edilir ve boğazdaki apseyi boşaltmak için cerrahi olarak tedavi edilir. Tespit edilmezse apse karotid artere akabilir ve hayatı tehdit edici hale gelebilir.Sepsis veya kan enfeksiyonu: Tedavi edilmeyen diş kökü enfeksiyonunun en öldürücü etkisi sepsistir. Bakteriyel enfeksiyon tüm kan dolaşımına yayıldığında ve bağışıklık sistemi, organları parçalayabilen ve arterleri tıkayabilen sistem çapında bir iltihabı tetiklediğinde gerçekleşir. Vücutta yeterli kan akışı olmadığında kan basıncı düşer ve septik şok nedeniyle böbrekler, akciğerler ve karaciğer iflas eder. Bakterilerin kanda yayılmasıyla ilgili tıbbi durumların çoğu sepsise yol açabilir. Bu nedenle diş kökü enfeksiyonu asla hafife alınmamalıdır.İltihaplı diş fırçalanabilir mi?Dişler iltihaplı olsa da diş fırçalamaya devam edilmelidir.Diş kökü iltihabına ne iyi gelir?Diş kökü iltihabı mutlaka profesyonel yardım alınması gereken bir sorundur.Diş kökü iltihabı önlenebilir mi? Diş kökü enfeksiyonunu önleyebilmek için diş çürümesinden kaçınılması gerekmektedir. Diş çürümelerini önlemek için yapılması gerekenler şu şekildedir: Florür içeren bir diş macunu ile dişleri günde en az iki kez iki dakika süresince fırçalayın Günlük olarak dişlerin arasını temizlemek için diş ipi kullanın Diş fırçasını her 3-4 ayda bir değiştirin Sağlıklı yiyecekler tüketin, şekerli yiyecekleri ve öğünler arası atıştırmalıkları azaltın Diş kontrolü ve profesyonel diş temizliği için diş hekimini düzenli olarak ziyaret edin Sigara kullanımını bırakın Gerektiği durumlarda diş çürümesine karşı antiseptik ağız gargarası kullanın
Diş kökü enfeksiyonu nedir? Diş kökü iltihabı nedir?Diş dokusunu oluşturan mine ve dentin tabakası diş kökünü de korumaktadır. Diş kökü iltihabı, diş kökünün ucunda oluşan bir enfeksiyondur. Bir kırık veya boşluk gibi ya da travma gibi çeşitli sebeplerle bu yapıların bütünlüğünün bozulması, zararlı bakterilerin diş köküne ulaşmasına sebep olarak diş kökünde iltihaplanmaya yol açar. Bu enfeksiyon, kökün ucuna yayılarak enfeksiyonun kemiğe yayılmasına ve sonunda apseye neden olabilir. Diş kökü iltihabı çocuklardan yaşlılara kadar herkeste görülebilir.Diş kökü enfeksiyonunun sebepleri nelerdir?Bakterilerin dişe veya çevre dokulara girmesi için bir açıklık oluşturan herhangi bir şey diş kökü enfeksiyonuna neden olabilir. Diş kökü enfeksiyonunun sebepleri şöyle sıralanabilir:-Diş çürümesi,-Diş kırılması,-Dişte yaralanma, zedelenme,-Dişte sürekli travmaya yol açan diş gıcırdatma ya da diş sıkma gibi davranışlar.Diş kökü iltihabı belirtileri nelerdir?Diş kökü iltihabında ortaya çıkan belirtiler arasında; ağrı, diş etinde meydana gelen şişme, yüzde şişlik, ağızda oluşan kötü tat ve ağız kokusu, diş eti kanamaları, soğuk ve sıcağa karşı hassasiyet, yüksek ateş, halsizlik, yutkunma ve çiğneme güçlüğü, ağzı açmada zorlanma, diş çevresinde hassasiyet, lenf bezi şişmesi ve diş etlerinde apse oluşumu bulunmaktadır.Diş kökü enfeksiyonunun tanısı nasıl konulur?Diş hekiminin diş ve çevresini incelemesini içeren klinik muayene ve anamnez ( hasta öyküsü) verilerine ek olarak aşağıdaki tanı yöntemleri kullanılabilir.-Dişlere dokunma: Kökünde apse olan bir diş, genellikle dokunmaya veya basınca duyarlılık gösterir.-Röntgen çekimi: Ağrıyan dişin röntgeni apseyi tanımlamaya yardımcı olabilir. Diş hekimi ayrıca enfeksiyonun yayılıp diğer bölgelerde apseye neden olup olmadığını belirlemek için röntgen kullanabilir.-BT taraması : Enfeksiyonun diğer bölgelere özellikle boyundaki diğer bölgelere yayıldığı durumlarda enfeksiyonun ne kadar şiddetli olduğunu görmek için BT taraması istenebilir.Diş kökü iltihabı tedavisi nasıl uygulanır?İltihabın ve hastanın genel durumuna göre tedavi farklılık gösterebilir. Tedavinin amacı diş kökünde oluşan enfeksiyondan kurtulmak olurken, tedavi aşağıdaki yöntemlerle yapılabilir.-Apse boşaltma: Apsede küçük bir kesi açarak toplanan irinin dışarı akmasını sağlayan diş hekimi, daha sonra bölgeyi tuzlu su ile yıkar. Bu işlem sonunda şişlik azalır.-Kanal tedavisi: Bu tedavi enfeksiyondan kurtulmaya ve iltihap olan dişi kurtarmaya destek olur. Bunu yapmak için diş hekimi uyguladığı işlemle, hastalıklı merkezi dokuyu (pulpa) çıkarır ve apseyi boşaltır. Diş hekimi daha sonra dişin pulpa odasını ve kök kanallarını doldurur ve kapatır. -Diş çekimi: İltihaplanmadan etkilenen diş diğer yöntemlerle kurtarılamadığında diş hekimi dişi çeker ve apseyi boşaltır.-Antibiyotik kullanımı: Enfeksiyon yakındaki dişlere, çeneye veya diğer bölgelere yayıldığında, diş hekimi daha fazla yayılmasını önlemek için antibiyotik kullanımı önerir.Diş kökü iltihabı ile ilgili sık sorulan sorularDiş kökü iltihabının risk faktörleri nelerdir?Diş kökü enfeksiyonunun risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:Kötü diş alışkanlıkları ve kötü ağız hijyeni: Dişlere ve diş etlerine gereken özeni göstermemek. Örneğin dişleri günde iki kez fırçalamamak ve diş ipi kullanmamak gibi alışkanlıklar diş problemleri riskinizi artırabilir. Bu durum diş çürümesi, diş eti hastalığı, diş apsesi ve diğer diş ve ağız komplikasyonlarını içerebilir.Fazla şekerli ürün tüketimi: Tatlılar ve gazlı içecekler gibi şeker açısından zengin ürünleri sık sık yemek ve içmek, mevcut olan çürük başlangıçlarının ilerlemesine katkıda bulunabilir ve diş apsesine dönüşebilir.Kuru ağız: Ağız kuruluğu diş çürümesi riskini artırabilir. Ağız kuruluğu genellikle belirli ilaçların yan etkisinden veya yaşlanmayla ilgili sorunlardan kaynaklanır.Sigara kullanımı: sigara içenlerin diş enfeksiyonu geçirme olasılığı sigara içmeyenlere göre yaklaşık iki kat daha fazla olmaktadır.Diş kökü iltihabının vücuda yayılma belirtileri nelerdir?Diş kökü iltihabının vücuda yayıldığı durumlarda genellikle ağrı, ateş, şişlik, halsizlik ve yorgunluk gibi genel belirtiler ortaya çıkar.Diş kökü iltihabı ameliyatı nasıl uygulanır?Hekim bu durumda uygulanacak tedavi yönteminin dişin cerrahi olarak çekilmesi olduğuna karar verirse diş çekimi yapılır.Diş kökü iltihabı kaç günde geçer?Diş kökü iltihabının ne kadar süreceği sorunun kesin bir cevabı bulunmamaktadır. Uygulanacak tedavinin şekli, süreci belirler. Bu nedenle iyileşme için kesin bir süre vermek doğru değildir.Diş kökü iltihabının bitkisel yolla çözümü var mıdır?Diş kökü iltihabı mutlaka profesyonel yardım alınması gereken bir sorundur. Diş kökü iltihabının bitkisel yolla bir çözümü bulunmamaktadır.Diş röntgeninde iltihap görülür mü?Diş iltihabı akut durumdayken röntgen ile teşhis edilemezken, ilerleyen dönemlerinde röntgende görülebilir.Diş kökü iltihabı kendiliğinden geçer mi?Diş kökü iltihabı tedavi edilmediği sürece kendi kendine geçmez. Diş kökü enfeksiyonu dişin içindeki pulpanın ölmesine neden olursa diş ağrısının durmasına sebep olabilir. Bu bölgede sinirlerin artık çalışamaz hale gelmesi, ağrının durmasını ve hissedilmesini engeller. Bununla birlikte bakteriler çevredeki dokuyu yaymaya ve yok etmeye devam eder. Diş enfeksiyonu semptomları olduğu durumlarda, ağrı olmasa bile mutlaka bir diş hekiminin muayene etmesi gerekir.Diş kökü iltihabı tedavi edilmezse ne olur?Diş kökü enfeksiyonu tedavi edilmezse iltihap çevre dokulara yayılabilir. Kronik seyirli iltihaplar ise ağız içinde enfeksiyon odağı olarak kalarak başka rahatsızlıklara neden olabilir.Diş kökü iltihaplı diş çekilir mi?Diş kökü iltihabı tedavi edilemeyecek boyutlarda ise dişin çekilmesi gerekir.Diş kökü iltihabı patlarsa ne olur?Diş kökü iltihabı patladığında içindeki sıvı dağılır. Ancak bu iltihap dağılsa da tekrar oluşacağından tedavi edilmesi gerekir.Diş iltihabı vücuda zarar verir mi?Diş iltihabı sistemik olarak da vücuda etki edebilir. Hastalığa neden olan bakteriler, enfekte dişten kan dolaşımına girdiğinde, çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Vücut bakteri ve virüsler tarafından saldırıya uğradığında farklı tepki verir. Bazı sağlıklı bireyler tedavi edilmeyen diş enfeksiyonlarından zarar görmezken, bazı hastalarda aşağıdaki sağlık sorunları görülebilir:Kemik Enfeksiyonu: Enfekte dişe yakın bakterilerin ilk hedefi, çene kemiği de dahil olmak üzere onu çevreleyen kemiklerdir. Kemik enfeksiyonu veya osteomiyelit, kan dolaşımından geçen bakteriyel enfeksiyon nedeniyle kemik iliği veya kemiğin iltihaplanmasıdır. Şiddetli osteomiyelit vakaları çok ağrılıdır ve kemik yapısına zarar verir. En kötü durum, bakterilerin vücudu yenmesi ve hayati tehlike oluşturmasıdır. Tedavi, 4 ila 6 hafta sürebilen bir dizi antibiyotik ve antifungal ilacı içerir.Sinüslerinizdeki kan damarlarının enfeksiyonu: Kavernöz Sinüs Trombozu, sinüslerdeki kan damarlarının beynin tabanında bir kan pıhtısı ile sonuçlandığı enfeksiyondur. Gözler, burun, kulaklar veya dişlerden kaynaklanan enfeksiyonun yüzün etrafındaki damarlardan geçtiği ve daha fazla yüz bozukluğunu tetiklediği nadir görülen ve yaşamı tehdit eden bir hastalıktır. Ancak son derece tehlikelidir ve teşhis konulduktan hemen sonra tedavi edilmelidir. Bu bozukluğu tedavi etmenin en iyi yolu, bir dizi test yoluyla enfeksiyon kaynağını belirlemek ve hastalığa neden olan bakterileri etkisiz hale getirmektedir.Parafaringeal apse: Parafaringeal apse, boynun derin kısmında, dil kemiğine yakın veya adem elmasının yanındaki kemiğe yakın bulunan enfeksiyondur. Enfekte olan bölgenin şişmesi hava yolunu tıkayabilir ve hastaların nefes almada güçlük çekmesine neden olabilir. Parafaringeal apse belirtileri boğaz ağrısı, ateş ve boyun şişmesini içerir. BT taraması ile teşhis edilir ve boğazdaki apseyi boşaltmak için cerrahi olarak tedavi edilir. Tespit edilmezse apse karotid artere akabilir ve hayatı tehdit edici hale gelebilir.Sepsis veya kan enfeksiyonu: Tedavi edilmeyen diş kökü enfeksiyonunun en öldürücü etkisi sepsistir. Bakteriyel enfeksiyon tüm kan dolaşımına yayıldığında ve bağışıklık sistemi, organları parçalayabilen ve arterleri tıkayabilen sistem çapında bir iltihabı tetiklediğinde gerçekleşir. Vücutta yeterli kan akışı olmadığında kan basıncı düşer ve septik şok nedeniyle böbrekler, akciğerler ve karaciğer iflas eder. Bakterilerin kanda yayılmasıyla ilgili tıbbi durumların çoğu sepsise yol açabilir. Bu nedenle diş kökü enfeksiyonu asla hafife alınmamalıdır.İltihaplı diş fırçalanabilir mi?Dişler iltihaplı olsa da diş fırçalamaya devam edilmelidir.Diş kökü iltihabına ne iyi gelir?Diş kökü iltihabı mutlaka profesyonel yardım alınması gereken bir sorundur.Diş kökü iltihabı önlenebilir mi? | 7,903 |
295 | Hastalıklar | Diş Kırılması | Diş kırılması, ağız sağlığı açısından büyük sıkıntılara neden olabilecek risklerden birini oluşturuyor. Dişleri kaplayan mine, vücudun en sert dokusu olsa bile diş çürüğü başta olmak üzere düşmek, yüze darbe almak veya sert bir şeyi ısırmak gibi farklı etkenler dişin kırılmasına neden olabiliyor. Dişin kırığının tespit edilmesi durumunda hemen tedaviye başlanması o dişin kurtarılması açısından büyük önem taşıyor. Kırılan bir dişin tedavisinde hangi yöntemin kullanılacağı ise dişte oluşan hasara bağlı olarak değişiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş kırılması ile ilgili bilgi verdi.Diş kırılması, ağız sağlığı açısından büyük sıkıntılara neden olabilecek risklerden birini oluşturuyor. Dişleri kaplayan mine, vücudun en sert dokusu olsa bile diş çürüğü başta olmak üzere düşmek, yüze darbe almak veya sert bir şeyi ısırmak gibi farklı etkenler dişin kırılmasına neden olabiliyor. Dişin kırığının tespit edilmesi durumunda hemen tedaviye başlanması o dişin kurtarılması açısından büyük önem taşıyor. Kırılan bir dişin tedavisinde hangi yöntemin kullanılacağı ise dişte oluşan hasara bağlı olarak değişiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş kırılması ile ilgili bilgi verdi.
Diş kırılması nedir?Diş kırılması birçok farklı etkene bağlı olarak oluşabilen ve dişin yapısındaki bütünlüğün bozulmasına neden olan durumdur. Çoğu zaman hastalar ağız içinde bir boşluk hissiyle diş hekimine başvururlar. Diş kırıkları en çok çocuklarda ve yaşlılarda görülür, ancak herkesin dişinin kırılabileceği unutulmamalıdır.Diş kırılması neden olur?Diş kırılmasının birçok sebebi olabilir. Dişin derin dokularından başlayan bir çürük mine tabakasının kırılması ile görülür hale gelebilir. Diş kırıldığında çürük artık derinleşmiş olabileceği için diş kırığı görülmeden belli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gelmek çürüklerin derinleşmeden tedavi edilmesini sağlar.Bunun dışında dişe gelen herhangi bir darbe sonucu dişlerde kırılma gözlenebilir. Spor yaralanmaları, araba kazaları veya düşme sonucu dişlerde görülen kırılmaların takibi mutlaka yapılmalıdır. Aksi takdirde ilk anda dişin kökünde oluşabilen hasarlar fark edilemez ve bu durum dişin beslenmesinin bozulmasına ve dişin canlılığının yitirilmesine yol açabilir. Diş sıkmaya bağlı olarak dişlerde kırılma gözlenebilir. Diş sıkma, çene eklemine, birçok kas bölgesine ve diş yüzeylerine yüksek miktarda baskı iletir. Diş yüzeyine iletilen baskı sonucu dişlerde aşınmalar, çatlaklar, kırıklar kaçınılmazdır. Sert yiyeceklerin, kabuklu kuruyemişlerin yenmesi sonucu da dişlerde kırılma görülebilir. Yaşın ilerlemesi diş kırıkları nedenleri arasındadır. Çünkü 50 yaş ve üzerindeki kişilerde diş çatlağı daha fazla oluşur. Sakız çiğneme, buz çiğneme gibi alışkanlıkların yanı sıra dişi zayıflatan büyük diş dolguları da, diş kırılma nedenleri arasında yer almaktadır.Diş kırılmasının belirtisi nelerdir?Diş kırılmasını hastalar çoğunlukla kırık diş ön bölgedeyse diş bütünlüğünün bozulduğunu görerek, arkadaki bir bölgede ise ağız içinde dil yüzeyine gelen bir farklılıkla hissederler. Bununla birlikte özellikle çiğneme sırasında ağrı hissi, sıcak ve soğuk besinler ile tatlı yiyecekler tüketildiğinde oluşan duyarlılık, diş çevresinde şişlik oluşması diş kırılmasının belirtileri arasında yer almaktadır.Diş kırılmasının teşhisi nasıl konulur?Ağız içinde kırık diş olup olmadığı yapılacak fiziki muayene ve çekilecek röntgen ile belirlenebilmektedir.Diş kırılması tedavisi nasıl yapılır?Kırılan bir dişin tedavisinde hangi yöntemin kullanılacağı, dişte oluşan hasara göre belirlenir. Bu tedaviler arasında yapıştırma, kozmetik şekillendirme, kron, diş çekimi, kanal tedavisi ve kaplama bulunmaktadır. Diş kırılmasının tedavisi genellikle geride kalan sağlıklı diş dokusu miktarına göre dolgu veya kron ile yapılabilmektedir. Çürüğe bağlı oluşan kırıklarda restorasyonlar yapılmadan önce çürük dokusunun temizlenmesi gerekir. Diş kırılması ile ilgili sık sorulan sorularDurduk yere diş kırılır mı?Diş kırığından önce dişte herhangi bir ağrı olmaması dişin durduk yere kırıldığı anlamına gelmez. Dişte görülen çürük, travma veya diş sıkma sonucu mine tabakasında görülen zayıflama sonucu dişte kırık meydana gelmektedir. Yemek yerken diş kırıldığında ne yapılmalıdır?Yemek yerken dişin kırılması sonucu kırık parça yutulabilir. Bunun herhangi bir zararı bulunmayacaktır. Ancak kırılan dişin kırık yüzeyinin açıkta kalması dişte ağrıya sebep olabilir. Ayrıca kırık diş tekrar kırılmaya karşı çok daha dayanıksız olacaktır. Bu nedenle vakit kaybetmeden diş hekimine gidilmesi önerilir. Çürük diş kırılması nasıl engellenir?Çürük dişin kırılması, dişe dolgu yapılması ile engellenebilir. Eğer çürük dişe dolgu yapılmazsa çürük derinleşerek ağrıya sebep olabilir veya çürük genişleyerek artık restore edilemeyecek hale gelebilir. Kırılan diş kendini onarır mı?Kırılan dişin kendini onarması mümkün değildir. Dişler ağız içine sürdüğü andan itibaren formlarında değişiklik olmaz, büyümezler. Bu nedenle kırık bir dişin kendini onarabilmesi mümkün değildir. Yarısı kırık dişe ne yapılır?Yarısı kırık bir dişin restore edilmesi ağızda kalan kısma bağlıdır. Kırık hattı dişin köküne doğru ilerliyorsa dişin çekimi gerekebilir veya kırılan bölge sonucu dişin iç kısmında yer alan sinirler açığa çıkmış olabilir. Böyle bir durumda ağrı ve enfeksiyon oluşumunu önlemek için dişe kanal tedavisi yapılmasının ardından restore edilmesi gerekebilir. Diş kırılması neyin belirtisidir?Diş kırılması birkaç farklı durumun belirtisi olabilir. Bir kaza sonucu dişlere gelen travma dişte kırılmaya yol açabilir. Veya dişte çürük gözlenmesi sonucu diş kırılabilir. Kabuklu kuruyemişlerin dişle kırılması, kalem veya sert cisimlerin ısırılması gibi alışkanlıklar da diş kırıklarına yol açar. Kırık diş tedavi edilmezse ne olur?Kırık dişin tedavi edilmemesi dişte sıcak-soğuk hassasiyetine yol açabilir. Kırık olan bölgeden dişin çürümesine veya varsa mevcut çürüğün ilerlemesine neden olabilir. Kalan diş dokusu çiğneme kuvvetlerine yeterli direnci gösteremeyeceği için dişin kalan kısmının da kırılmasına neden olabilir. Kırık diş koku yapar mı?Kırık diş, bölgenin etkin şekilde temizlenememesi sonucu bölgede birikecek yemek artıkları ve bakteriyel plak nedeniyle kokuya sebep olur. Kırılan diş çekilmek zorunda mı?Kırılan dişin çekimine dişin geride kalan parçasının restore edilip edilemeyeceğine göre karar verilir. Eğer dolgu veya kron yapılamayacak kadar büyük veya köke uzanan bir kırıksa dişin çekimi gerekebilir. Kırık diş çürür mü?Dişin kırık yüzeyi mikroorganizmaların tutunması için çok uygun bir alandır. Bu nedenle kırık diş, kırılan yüzeyden çürümeye eğilimli olacaktır. Hangi dişlerin kırılma olasılığı daha yüksektir?Kırıklar en sık üst ön dişlerde ve alt çenenin arkasına doğru olan dişlerde meydana gelir. İnsanların genellikle bir dişi kırılsa da, daha ciddi yaralanma veya travma birden fazla dişin kırılmasına neden olabilir. Diş çürüğü olan kişilerde, daha az şiddetli travma ile bile daha yüksek kırılma riski bulunmaktadır.Diş kırılması önlenebilir mi?Her diş kırılması engellenemez. Ancak iyi diş hekimliği uygulamaları ile diş kırılmaları riski azaltılabilir. Bununla birlikte bu riski azaltmak için sert yiyecekler ve buz çiğnemekten kaçınılmalı, ağız ve diş hijyenine dikkat edilmeli, diş sıkma durumunda gece plakları kullanılmalı, spor yaparken ağız koruyucu takılmalıdır.
Diş kırılması nedir?Diş kırılması birçok farklı etkene bağlı olarak oluşabilen ve dişin yapısındaki bütünlüğün bozulmasına neden olan durumdur. Çoğu zaman hastalar ağız içinde bir boşluk hissiyle diş hekimine başvururlar. Diş kırıkları en çok çocuklarda ve yaşlılarda görülür, ancak herkesin dişinin kırılabileceği unutulmamalıdır.Diş kırılması neden olur?Diş kırılmasının birçok sebebi olabilir. Dişin derin dokularından başlayan bir çürük mine tabakasının kırılması ile görülür hale gelebilir. Diş kırıldığında çürük artık derinleşmiş olabileceği için diş kırığı görülmeden belli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gelmek çürüklerin derinleşmeden tedavi edilmesini sağlar.Bunun dışında dişe gelen herhangi bir darbe sonucu dişlerde kırılma gözlenebilir. Spor yaralanmaları, araba kazaları veya düşme sonucu dişlerde görülen kırılmaların takibi mutlaka yapılmalıdır. Aksi takdirde ilk anda dişin kökünde oluşabilen hasarlar fark edilemez ve bu durum dişin beslenmesinin bozulmasına ve dişin canlılığının yitirilmesine yol açabilir. Diş sıkmaya bağlı olarak dişlerde kırılma gözlenebilir. Diş sıkma, çene eklemine, birçok kas bölgesine ve diş yüzeylerine yüksek miktarda baskı iletir. Diş yüzeyine iletilen baskı sonucu dişlerde aşınmalar, çatlaklar, kırıklar kaçınılmazdır. Sert yiyeceklerin, kabuklu kuruyemişlerin yenmesi sonucu da dişlerde kırılma görülebilir. Yaşın ilerlemesi diş kırıkları nedenleri arasındadır. Çünkü 50 yaş ve üzerindeki kişilerde diş çatlağı daha fazla oluşur. Sakız çiğneme, buz çiğneme gibi alışkanlıkların yanı sıra dişi zayıflatan büyük diş dolguları da, diş kırılma nedenleri arasında yer almaktadır.Diş kırılmasının belirtisi nelerdir?Diş kırılmasını hastalar çoğunlukla kırık diş ön bölgedeyse diş bütünlüğünün bozulduğunu görerek, arkadaki bir bölgede ise ağız içinde dil yüzeyine gelen bir farklılıkla hissederler. Bununla birlikte özellikle çiğneme sırasında ağrı hissi, sıcak ve soğuk besinler ile tatlı yiyecekler tüketildiğinde oluşan duyarlılık, diş çevresinde şişlik oluşması diş kırılmasının belirtileri arasında yer almaktadır.Diş kırılmasının teşhisi nasıl konulur?Ağız içinde kırık diş olup olmadığı yapılacak fiziki muayene ve çekilecek röntgen ile belirlenebilmektedir.Diş kırılması tedavisi nasıl yapılır?Kırılan bir dişin tedavisinde hangi yöntemin kullanılacağı, dişte oluşan hasara göre belirlenir. Bu tedaviler arasında yapıştırma, kozmetik şekillendirme, kron, diş çekimi, kanal tedavisi ve kaplama bulunmaktadır. Diş kırılmasının tedavisi genellikle geride kalan sağlıklı diş dokusu miktarına göre dolgu veya kron ile yapılabilmektedir. Çürüğe bağlı oluşan kırıklarda restorasyonlar yapılmadan önce çürük dokusunun temizlenmesi gerekir. Diş kırılması ile ilgili sık sorulan sorularDurduk yere diş kırılır mı?Diş kırığından önce dişte herhangi bir ağrı olmaması dişin durduk yere kırıldığı anlamına gelmez. Dişte görülen çürük, travma veya diş sıkma sonucu mine tabakasında görülen zayıflama sonucu dişte kırık meydana gelmektedir. Yemek yerken diş kırıldığında ne yapılmalıdır?Yemek yerken dişin kırılması sonucu kırık parça yutulabilir. Bunun herhangi bir zararı bulunmayacaktır. Ancak kırılan dişin kırık yüzeyinin açıkta kalması dişte ağrıya sebep olabilir. Ayrıca kırık diş tekrar kırılmaya karşı çok daha dayanıksız olacaktır. Bu nedenle vakit kaybetmeden diş hekimine gidilmesi önerilir. Çürük diş kırılması nasıl engellenir?Çürük dişin kırılması, dişe dolgu yapılması ile engellenebilir. Eğer çürük dişe dolgu yapılmazsa çürük derinleşerek ağrıya sebep olabilir veya çürük genişleyerek artık restore edilemeyecek hale gelebilir. Kırılan diş kendini onarır mı?Kırılan dişin kendini onarması mümkün değildir. Dişler ağız içine sürdüğü andan itibaren formlarında değişiklik olmaz, büyümezler. Bu nedenle kırık bir dişin kendini onarabilmesi mümkün değildir. Yarısı kırık dişe ne yapılır?Yarısı kırık bir dişin restore edilmesi ağızda kalan kısma bağlıdır. Kırık hattı dişin köküne doğru ilerliyorsa dişin çekimi gerekebilir veya kırılan bölge sonucu dişin iç kısmında yer alan sinirler açığa çıkmış olabilir. Böyle bir durumda ağrı ve enfeksiyon oluşumunu önlemek için dişe kanal tedavisi yapılmasının ardından restore edilmesi gerekebilir. Diş kırılması neyin belirtisidir?Diş kırılması birkaç farklı durumun belirtisi olabilir. Bir kaza sonucu dişlere gelen travma dişte kırılmaya yol açabilir. Veya dişte çürük gözlenmesi sonucu diş kırılabilir. Kabuklu kuruyemişlerin dişle kırılması, kalem veya sert cisimlerin ısırılması gibi alışkanlıklar da diş kırıklarına yol açar. Kırık diş tedavi edilmezse ne olur?Kırık dişin tedavi edilmemesi dişte sıcak-soğuk hassasiyetine yol açabilir. Kırık olan bölgeden dişin çürümesine veya varsa mevcut çürüğün ilerlemesine neden olabilir. Kalan diş dokusu çiğneme kuvvetlerine yeterli direnci gösteremeyeceği için dişin kalan kısmının da kırılmasına neden olabilir. Kırık diş koku yapar mı?Kırık diş, bölgenin etkin şekilde temizlenememesi sonucu bölgede birikecek yemek artıkları ve bakteriyel plak nedeniyle kokuya sebep olur. Kırılan diş çekilmek zorunda mı?Kırılan dişin çekimine dişin geride kalan parçasının restore edilip edilemeyeceğine göre karar verilir. Eğer dolgu veya kron yapılamayacak kadar büyük veya köke uzanan bir kırıksa dişin çekimi gerekebilir. Kırık diş çürür mü?Dişin kırık yüzeyi mikroorganizmaların tutunması için çok uygun bir alandır. Bu nedenle kırık diş, kırılan yüzeyden çürümeye eğilimli olacaktır. Hangi dişlerin kırılma olasılığı daha yüksektir?Kırıklar en sık üst ön dişlerde ve alt çenenin arkasına doğru olan dişlerde meydana gelir. İnsanların genellikle bir dişi kırılsa da, daha ciddi yaralanma veya travma birden fazla dişin kırılmasına neden olabilir. Diş çürüğü olan kişilerde, daha az şiddetli travma ile bile daha yüksek kırılma riski bulunmaktadır.Diş kırılması önlenebilir mi? | 5,362 |
296 | Hastalıklar | Diş Sıkma (Bruksizm) | Bruksizm yani diş sıkma veya diş gıcırdatmanın genetik olduğu düşünülmekte ve toplumda ortalama olarak her 5 kişiden 2’ sinde bulunmaktadır. Bruksizm rahatsızlığı olan kişilerin yüzde 5-10’unda dişlere uygulanan kuvvet sonucu dolguların ve dişlerin kırılması gibi zararlar ortaya çıkabilmektedir. Bruksizm yani diş sıkma veya diş gıcırdatmanın genetik olduğu düşünülmekte ve toplumda ortalama olarak her 5 kişiden 2’ sinde bulunmaktadır. Bruksizm rahatsızlığı olan kişilerin yüzde 5-10’unda dişlere uygulanan kuvvet sonucu dolguların ve dişlerin kırılması gibi zararlar ortaya çıkabilmektedir.
Bruksizm (Diş sıkma/gıcırdatma) nedir?Bruksizm, uyku boyunca dişleri sıkma, ağız açık uyuyanlarda uyku sırasında çenenin aniden kapanması veya diş gıcırdatma olarak üç farklı şeklinde kendini gösteren bir uyku bozukluğudur. Diş sıkma çoğu zaman dişsel veya nörolojik kökenlidir.Bruksizm hastalarında uyku sırasında diş sıkma ile seyreden kas aktivitesi normal bireylerinkinden 3 kat fazla olmaktadır. Ayrıca kas kasılmalarının gücü de uyanıklık halinden daha yüksektir.Diş Sıkma (Bruksizm) nedenleri nelerdir?Bruksizm ya da diş sıkma nedenleri arasında; Kişilik yapısı Genetik faktörler İlaçlar Nörolojik veya psikolojik problemler, Stres ve uyku bozuklukları ( uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu, migren vb… gibi) etkili olabilir.Bunların yanışına ağız içi dokularda dengesizlik, eksik ya da çürük dişler, hatalı protezler de bruksizm nedeni olabilmektedir. Klinik araştırmalar uyku bruksizmi hastalarında uykuya başlama ve devam ettirme bozukluğu, rem aşamasında problemler olabildiğini bunun gün içi uyuklamalarında hafifçe bir artışla ve yaşam kalitesinde bozulma ile sonuçlandığını göstermiştir.Bruksizm (Diş Sıkma/ Diş Gıcırdatma ) belirtileri nelerdir?Bruksizm belirtileri arasında dişlerde kırılma, aşınma, sallanma gibi hasarlar, diş eti hastalığı ve kemik kaybı rahatsızlıklarında artış başlarda gelmektedir. Sıcak soğuk hassasiyeti, çene ağrısı ve hareket kısıtlılığı da bruksizm belirtisi olabilmektedir. Çene ekleminde hasar sonucu eklem ağrısı, ses ya da çene kilitlenmesi, nadiren baş ağrısı, boyun ağrısı, tetiklenen migren atakları da bruksizm belirtileri arasında sayılabilir.Bruksizm dış gıcırdatma şeklinde görülüyorsa yatak partnerinde uyku bozukluğu da bruksizm belirtisi olabilmektedir.Bruksizm teşhisi nasıldır? Bruksizm nasıl anlaşılır?Bruksizm ya da diş sıkma çoğu zaman sadece uykuda gerçekleştiği için hastalar durumu fark etmeyebilirler. Bu durumda rahatsızlık ağız içi, diş ve çene eklemi muayenesi sonucu diş doktoru tarafından teşhis edilebilir. İlerleyen vakalarda eklem ağrısı, kulak ağrısıyla, kas ağrıları da migren ağrıları ile karıştırılabilir. Bu aşamada kulak burun boğaz uzmanı veya nöroloji uzmanı tarafından da alternatif teşhis yapılabilir.Bruksizm tedavisi nasıldır?Bruksizm; somatik olarak botoks ile, fonksiyonel olarak da; eksik dişlerin tamamlanması, yanlış veya bozuk kapanışların düzenlenmesi ile yahut nörolojik veya farmakolojik tamamlayıcı yöntemlerle tedavi edilebilir. Bunlar aynı zamanda uyku bozukluklarının tedavisinde de temel taşlardır. Psikolojik görüşmeler, bruksizmi hastaya anlatmak, uyku hijyenini sağlamak için önerilerden oluşur.Diş doktorluğunda tedavide ağız koruyucu veya stabilize edici plakların dişleri ve çene eklemini hasardan koruyabileceği belirtilmiştir. Ancak çalışmalar bruksizmde bu plak kullanımının kas aktivitesinde %20 ile %50 arasında artışa sebep olduğunu da göstermektedir. Sonuç olarak gece plakları bruksizme etki etmekten ziyade diş ve doku hasarını önlerler. Gece kullanımı zor olması nedeniyle de % 20 den az hasta plakları 1 yıldan fazla kullanır geri kalanı çoğu zaman hiç kullanmaz. Ancak eklem problemi olan hastalarda botox ile birlikte uygulandığında başarılı sonuçlar verdiği görülmüştür.Bruksizm hakkında sık sorulan sorularDiş gıcırdatma hangi vitamin eksikliğinden olur?D vitaminin beyin sapı kontrolünde önemli bir rol oynadığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle D vitamini seviyesi, bruksizm gibi diş gıcırdatma ile ilişkili olabilmektedir. Diş sıkma ve gıcırdatmanın kökü bruksizm, psikolojik sorunlar ve uyku bozukluğu dahil olmak üzere birçok faktörle ilişkilendirilmektedir.Diş gıcırdatma psikolojik mi?Bruksizme neyin neden olduğu tam olarak açıklanmasa da, fiziksel, psikolojik ve genetik faktörlerin bir kombinasyonu olabildiği söylenmektedir. Uyanık bruksizm , kaygı, stres, öfke, hayal kırıklığı veya gerginlik gibi duygulardan kaynaklanabilir. Uyku bruksizmi ise uyku sırasındaki uyarılmalarla ilişkili uyku ile ilgili bir çiğneme aktivitesi olabilmektedir.Bir insan uyurken neden dişlerini gıcırdatır?Bruksizm olarak adlandırılan diş gıcırdatma genellikle stres veya kaygı ile ilişkilendirilmektedir. Her zaman semptomlara neden olmaz, ancak bazı kişilerde yüz ağrısı, baş ağrısı yaratarak ve zamanla dişlerinizi aşındırabilir.Yemek yerken diş gıcırdatma neden olur?Yemek yerken diş gıcırdatmanın altında birçok faktör bulunabilmektedir. Genellikle duygusal sorunlara bağlıdır. Endişeli, stresli veya kızgın hissetmek diş gıcırdatmasına neden olabilmektedir.Gece plağı diş sıkmayı engeller mi?Gece plağı dişlerin birbirini aşındırmasını engelleyerek, aynı zamanda gıcırdatmaya neden olan yanal hareketleri de en aza indirmektedir. Böylece tedavi sürecinde dişlere verilen zarar en aza indirmektedir.Bruksizm Tedavisinde Dental Botoks Uygulaması Nedir? Botoks yani Botolinum Toksik; Clostridium botulinum adlı bakteri tarafından salgılanan bir proteindir. Bu madde uygulanan bölgedeki kasın fonksiyonunu geçici olarak azaltır veya yok eder. Bu nedenle Diş doktorluğunda Bruksizm ( Diş Sıkma ) tedavisinde masseter ve temporal ( çene ve şakak bölgesindeki ) kasları gevşetmek için kullanılır.Kas kitlesi, bruksizmin derecesi, anatomik yapı, cinsiyet ve deri kalınlığına göre uygulanacak ilacın miktarı ve uygulama bölgeleri değişir.Bruksizm Tedavisinde Botoks Ne Zaman Etki Eder?Bruksizm tedavisinde kullanılan botoks yöntemi uygulandıktan sonra 2-3 gün sonra kaslar gevşemeye başlar. 15 günde maksimum seviyeye ulaşır ve bu etki yaklaşık 4-6 ay sürer.Bruksizm Botoks Tedavisi Ağrılı Bir İşlem midir?Botoks uygulaması öncesi önden cildi uyuşturan krem uygulanır ve 10-15 dakika beklenir. Ardından işaretlenen bölgelere ince uçlu mezoterapi iğneleri ile ilaç dışarıdan enjekte edilir. Bu nedenle genel olarak bruksizm botoks tedavisi ağrılı bir işlem değildir Bruksizm Botoks Tedavisi Kimlere Uygulanmaz?Botoks tedavisinin başarısını ve yan etkilerini değerlendirmek üzere işlemden sonraki 10-14 gün içinde mutlaka kontrole gelinmelidir. Kontrolde gerekirse ek uygulama yapılabilir. Gebelik veya emzirme döneminde, 18 yaş altı kişilerde, sinir ya da kas hastalığı bulunanlarda ve alerjik bünyelerde botoks tedavisi tercih edilmez.Bruksizm Botoks Yöntemi Kalıcı Tedavi midir?Botoks tedavisi diş sıkma ve gıcırdatmanın nedenine yönelik değil, ancak semptomları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu bölgedeki kasları düzenli olarak gevşetip zamanla kas yoğunluğunun azalması ve kasılmaların minimal düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır. Eğer ağız içi diş eksikliği, yanlış yapılmış protezler, normalden farklı çene kapanışı mevcutsa bu durumların düzeltilmesi mutlaka botoks tedavisine eşlik etmelidir.Kasların gevşemesi ortalama iki yıllık bir süreçtir. Bu süreçte diş sıkma ya da gıcırdatmaya sebep olabilecek nörolojik, uyku problemleri, stres faktörleri, psikolojik problemler gibi diğer nedenler de sorgulanmalı ve bu konuda uzman doktorlar kontrolünde tedaviye başlanmalıdır. Bu tedavi sırasında botoks uygulaması kaslarınızı gevşeterek, eklemlerinizi, dişlerinizi korur ve ağrılı bir süreç yaşamanızı önler.
Bruksizm (Diş sıkma/gıcırdatma) nedir?Bruksizm, uyku boyunca dişleri sıkma, ağız açık uyuyanlarda uyku sırasında çenenin aniden kapanması veya diş gıcırdatma olarak üç farklı şeklinde kendini gösteren bir uyku bozukluğudur. Diş sıkma çoğu zaman dişsel veya nörolojik kökenlidir.Bruksizm hastalarında uyku sırasında diş sıkma ile seyreden kas aktivitesi normal bireylerinkinden 3 kat fazla olmaktadır. Ayrıca kas kasılmalarının gücü de uyanıklık halinden daha yüksektir.Diş Sıkma (Bruksizm) nedenleri nelerdir?Bruksizm ya da diş sıkma nedenleri arasında;Bunların yanışına ağız içi dokularda dengesizlik, eksik ya da çürük dişler, hatalı protezler de bruksizm nedeni olabilmektedir. Klinik araştırmalar uyku bruksizmi hastalarında uykuya başlama ve devam ettirme bozukluğu, rem aşamasında problemler olabildiğini bunun gün içi uyuklamalarında hafifçe bir artışla ve yaşam kalitesinde bozulma ile sonuçlandığını göstermiştir.Bruksizm (Diş Sıkma/ Diş Gıcırdatma ) belirtileri nelerdir?Bruksizm belirtileri arasında dişlerde kırılma, aşınma, sallanma gibi hasarlar, diş eti hastalığı ve kemik kaybı rahatsızlıklarında artış başlarda gelmektedir. Sıcak soğuk hassasiyeti, çene ağrısı ve hareket kısıtlılığı da bruksizm belirtisi olabilmektedir. Çene ekleminde hasar sonucu eklem ağrısı, ses ya da çene kilitlenmesi, nadiren baş ağrısı, boyun ağrısı, tetiklenen migren atakları da bruksizm belirtileri arasında sayılabilir.Bruksizm dış gıcırdatma şeklinde görülüyorsa yatak partnerinde uyku bozukluğu da bruksizm belirtisi olabilmektedir.Bruksizm teşhisi nasıldır? Bruksizm nasıl anlaşılır?Bruksizm ya da diş sıkma çoğu zaman sadece uykuda gerçekleştiği için hastalar durumu fark etmeyebilirler. Bu durumda rahatsızlık ağız içi, diş ve çene eklemi muayenesi sonucu diş doktoru tarafından teşhis edilebilir. İlerleyen vakalarda eklem ağrısı, kulak ağrısıyla, kas ağrıları da migren ağrıları ile karıştırılabilir. Bu aşamada kulak burun boğaz uzmanı veya nöroloji uzmanı tarafından da alternatif teşhis yapılabilir.Bruksizm tedavisi nasıldır?Bruksizm; somatik olarak botoks ile, fonksiyonel olarak da; eksik dişlerin tamamlanması, yanlış veya bozuk kapanışların düzenlenmesi ile yahut nörolojik veya farmakolojik tamamlayıcı yöntemlerle tedavi edilebilir. Bunlar aynı zamanda uyku bozukluklarının tedavisinde de temel taşlardır. Psikolojik görüşmeler, bruksizmi hastaya anlatmak, uyku hijyenini sağlamak için önerilerden oluşur.Diş doktorluğunda tedavide ağız koruyucu veya stabilize edici plakların dişleri ve çene eklemini hasardan koruyabileceği belirtilmiştir. Ancak çalışmalar bruksizmde bu plak kullanımının kas aktivitesinde %20 ile %50 arasında artışa sebep olduğunu da göstermektedir. Sonuç olarak gece plakları bruksizme etki etmekten ziyade diş ve doku hasarını önlerler. Gece kullanımı zor olması nedeniyle de % 20 den az hasta plakları 1 yıldan fazla kullanır geri kalanı çoğu zaman hiç kullanmaz. Ancak eklem problemi olan hastalarda botox ile birlikte uygulandığında başarılı sonuçlar verdiği görülmüştür.Bruksizm hakkında sık sorulan sorularDiş gıcırdatma hangi vitamin eksikliğinden olur?D vitaminin beyin sapı kontrolünde önemli bir rol oynadığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle D vitamini seviyesi, bruksizm gibi diş gıcırdatma ile ilişkili olabilmektedir. Diş sıkma ve gıcırdatmanın kökü bruksizm, psikolojik sorunlar ve uyku bozukluğu dahil olmak üzere birçok faktörle ilişkilendirilmektedir.Diş gıcırdatma psikolojik mi?Bruksizme neyin neden olduğu tam olarak açıklanmasa da, fiziksel, psikolojik ve genetik faktörlerin bir kombinasyonu olabildiği söylenmektedir. Uyanık bruksizm , kaygı, stres, öfke, hayal kırıklığı veya gerginlik gibi duygulardan kaynaklanabilir. Uyku bruksizmi ise uyku sırasındaki uyarılmalarla ilişkili uyku ile ilgili bir çiğneme aktivitesi olabilmektedir.Bir insan uyurken neden dişlerini gıcırdatır?Bruksizm olarak adlandırılan diş gıcırdatma genellikle stres veya kaygı ile ilişkilendirilmektedir. Her zaman semptomlara neden olmaz, ancak bazı kişilerde yüz ağrısı, baş ağrısı yaratarak ve zamanla dişlerinizi aşındırabilir.Yemek yerken diş gıcırdatma neden olur?Yemek yerken diş gıcırdatmanın altında birçok faktör bulunabilmektedir. Genellikle duygusal sorunlara bağlıdır. Endişeli, stresli veya kızgın hissetmek diş gıcırdatmasına neden olabilmektedir.Gece plağı diş sıkmayı engeller mi?Gece plağı dişlerin birbirini aşındırmasını engelleyerek, aynı zamanda gıcırdatmaya neden olan yanal hareketleri de en aza indirmektedir. Böylece tedavi sürecinde dişlere verilen zarar en aza indirmektedir.Bruksizm Tedavisinde Dental Botoks Uygulaması Nedir? Botoks yani Botolinum Toksik; Clostridium botulinum adlı bakteri tarafından salgılanan bir proteindir. Bu madde uygulanan bölgedeki kasın fonksiyonunu geçici olarak azaltır veya yok eder. Bu nedenle Diş doktorluğunda Bruksizm ( Diş Sıkma ) tedavisinde masseter ve temporal ( çene ve şakak bölgesindeki ) kasları gevşetmek için kullanılır.Kas kitlesi, bruksizmin derecesi, anatomik yapı, cinsiyet ve deri kalınlığına göre uygulanacak ilacın miktarı ve uygulama bölgeleri değişir.Bruksizm Tedavisinde Botoks Ne Zaman Etki Eder?Bruksizm tedavisinde kullanılan botoks yöntemi uygulandıktan sonra 2-3 gün sonra kaslar gevşemeye başlar. 15 günde maksimum seviyeye ulaşır ve bu etki yaklaşık 4-6 ay sürer.Bruksizm Botoks Tedavisi Ağrılı Bir İşlem midir?Botoks uygulaması öncesi önden cildi uyuşturan krem uygulanır ve 10-15 dakika beklenir. Ardından işaretlenen bölgelere ince uçlu mezoterapi iğneleri ile ilaç dışarıdan enjekte edilir. Bu nedenle genel olarak bruksizm botoks tedavisi ağrılı bir işlem değildir Bruksizm Botoks Tedavisi Kimlere Uygulanmaz?Botoks tedavisinin başarısını ve yan etkilerini değerlendirmek üzere işlemden sonraki 10-14 gün içinde mutlaka kontrole gelinmelidir. Kontrolde gerekirse ek uygulama yapılabilir. Gebelik veya emzirme döneminde, 18 yaş altı kişilerde, sinir ya da kas hastalığı bulunanlarda ve alerjik bünyelerde botoks tedavisi tercih edilmez.Bruksizm Botoks Yöntemi Kalıcı Tedavi midir?Botoks tedavisi diş sıkma ve gıcırdatmanın nedenine yönelik değil, ancak semptomları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu bölgedeki kasları düzenli olarak gevşetip zamanla kas yoğunluğunun azalması ve kasılmaların minimal düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır. Eğer ağız içi diş eksikliği, yanlış yapılmış protezler, normalden farklı çene kapanışı mevcutsa bu durumların düzeltilmesi mutlaka botoks tedavisine eşlik etmelidir.Kasların gevşemesi ortalama iki yıllık bir süreçtir. Bu süreçte diş sıkma ya da gıcırdatmaya sebep olabilecek nörolojik, uyku problemleri, stres faktörleri, psikolojik problemler gibi diğer nedenler de sorgulanmalı ve bu konuda uzman doktorlar kontrolünde tedaviye başlanmalıdır. Bu tedavi sırasında botoks uygulaması kaslarınızı gevşeterek, eklemlerinizi, dişlerinizi korur ve ağrılı bir süreç yaşamanızı önler. | 5,610 |
297 | Hastalıklar | Diyafram Felci | Solunumun gerçekleşmesine yardımcı olan diyafram kası, tümör, travma ya da bazı hastalıklar nedeniyle işlevsiz hale gelebiliyor. Nefes almayı zorlaştıran bu duruma diyafram felci deniliyor. Akciğer filmi ya da gerektiği durumda filoroskopi ve elektromiyografi (EMG) testleri ile tanısı konulan diyafram felcinin tedavisi ise altta yatan sebebin belirlenmesinden sonra uygulanıyorr. Diyafram felcinde diyafram pilikasyonu ve diyafram pili yöntemleri tedavi seçenekleri arasında bulunuyor. Bu işlemlerin yapılmasının ardından hastaların dikkat edilmesi gereken noktalara uyumu da büyük önem taşıyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Sedat Gürkök, diyafram felci ile ilgili bilgi verdi.Solunumun gerçekleşmesine yardımcı olan diyafram kası, tümör, travma ya da bazı hastalıklar nedeniyle işlevsiz hale gelebiliyor. Nefes almayı zorlaştıran bu duruma diyafram felci deniliyor. Akciğer filmi ya da gerektiği durumda filoroskopi ve elektromiyografi (EMG) testleri ile tanısı konulan diyafram felcinin tedavisi ise altta yatan sebebin belirlenmesinden sonra uygulanıyorr. Diyafram felcinde diyafram pilikasyonu ve diyafram pili yöntemleri tedavi seçenekleri arasında bulunuyor. Bu işlemlerin yapılmasının ardından hastaların dikkat edilmesi gereken noktalara uyumu da büyük önem taşıyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Sedat Gürkök, diyafram felci ile ilgili bilgi verdi.
Diyafram felci nedir?Diyafram, solunum mekaniğinin temel olarak yüzde 60- 80’ini gerçekleştiren ve batın ile toraksı birbirinden ayıran organdır. İnsan vücudunda sağlı sollu olmak üzere iki adet diyafram bulunur. “Diyafram felci ne demek?” internette de sık araştırılan konulardan biridir. Diyaframın, bağlı olduğu frenik sinirde meydana gelen hasarlar sonucu çalışmamasına diyafram felci denilmektedir. Diyafram felci genellikle tek tarafta meydana gelir. Bu durum nefes alıp verme işleminde diyaframların hareket etmesi sırasında bir tarafın yükselip alçalmasına, diğer tarafın ise hareketsiz kalmasına neden olur. Diyafram felci nefes alıp verme sırasında kalbin yer değiştirmesine ve akciğer alanının azalmasına sebep olmaktadır.Diyafram felci nasıl olur?Diyafram felci genellikle beyin sapında meydana gelen tümörden ve boyun kırıklarından (spinal kord yaralanmaları) kaynaklı olduğu gibi, diyaframı tutan akciğer tümörlerinden, karaciğer ve midede meydana gelen tümörlerden veya diyaframı etkileyen travmalar nedeniyle de oluşabilir. Ayrıca diyafram kasını tutabilen Amyotrofik lateral skleroz (ALS) , multipl skleroz (MS) hastalarında, kas distrofisi hastalarında ve santral alveoler hipoventilasyon hastalarında, tiroid ve otoimmün hastalık dahil nöropatik hastalıklar ile Guillain-Barre sendromu rahatsızlıklarında diyafram felci görülebilir.Diyafram felci belirtileri nelerdir?Diyafram temel olarak solunumu ilgilendiren bir organ olduğu için diyafram felcinin belirtileri nefes darlığı ve nefes alamama olarak kendini göstermektedir. Nefes darlığı düz yatarken, yürürken veya suya girildiğinde ortaya çıkabilmektedir. İki taraflı diyafram felci, kan oksijen seviyelerinde azalma ile uykuda solunum bozukluğuna neden olabilir. Bunun yanı sıra etiyolojik nedenlere bağlı olarak farklı belirtiler de görülebilir. Diyafram felci teşhisi nasıl konulur?Diyafram felci teşhisinde öncelikle hastanın anlattığı semptomlar üzerinden fiziki muayene gerçekleştirilir. Fiziki muayenede akciğerin açılması ile ilgili perküsyon ve oskültasyon gibi bulgular değerlendirilir. Basit akciğer filmi çektirilerek diyafram yüksekliği görülür. Diyafram felci ihtimali yüksek ise diyafram hareketini gösteren floroskopik yöntem ile tanı konulur. İhtiyaç halinde frenik sinir EMG’si (elektromiyografi) de yapılabilirDiyafram felci tedavisi nasıl uygulanır? Diyafram felci nasıl geçer?Tedavi, hastanın genel sağlığının, nefes darlığının hastanın hayatını ne kadar etkilediğinin ve felcin altında yatan herhangi bir nedenin değerlendirilmesiyle başlar. Diyafram felcinin altında yatan etiyolojik sebep biliniyorsa öncelikle bu sebebi ortadan kaldırmaya yönelik tedavi uygulanır. Tek taraflı diyafram felçlerinde diyafram pilikasyonu (diyafram kubbesinin büzülmesi) yapılabilir. Ancak çift taraflı diyafram felçlerinde yapılacak frenik sinir EMG sonucunda frenik sinirin sağlam olduğu olgularda diyafram pili tedavisi uygulanabilir. Diyafram pili tedavisinde mekanik olarak her iki diyaframa genellikle 2’şer adet elektrot yerleştirilir. Elektrotun ucu batından çıkarılarak bir cihaza bağlanır, bu cihaz belirlenen periyotlarda diyaframa sinir uyarısı göndererek, diyaframın kasılmasını sağlar. Böylece diyaframın mekanik olarak solunuma katılması sağlanmış olur. Yapılan bütün cerrahi işlemler sonrası sonuç elde edilemeyen hastalarda mekanik olarak solunumu idare edebilmek için mekanik ventilatör gerekebilir.DİYAFRAM FELCİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARDiyafram nedir?Diyafram frenik sinir tarafından çalışması sağlanan, solunumun yüzde 60-80 oranında yapılmasını sağlayan, kas ve tendonlardan oluşan, batın ve toraksı birbirinden ayıran organdır. Vücudumuzda sağ ve sollu olmak üzere iki adet bulunmaktadır. Diyafram, sağda direk karaciğer, solda ise mide, kolon ve dalak ile temas halinde bulunmaktadır.Diyafram felcinin görülme sıklığı nedir?Diyafram felci etiyolojiye göre değişmekle birlikte toplumda çok sık görülmez.Diyafram felcinin karıştırıldığı başka hastalıklar var mıdır?Diyafram felcinin en sık karıştırıldığı durum diyaframın evantrasyonu yani diyafram genişlemesidir. Bunun sebebi aşırı kilo, batın içerisindeki basıncı yükselten hamilelik, tümör gibi nedenlerle diyaframın yukarı doğru zorlanması ve genişlemesidir. Bu hastalarda diyafram normalde çalışmakla birlikte, aşırı derecede genişlediği için çalışması mekanik olarak yetersiz gelmektedir.Karıştırılan bir diğer rahatsızlık da diyafram hernisidir (fıtığı). Diyaframda çeşitli sebeplerle bir açıklık oluşur. Açıklık sebebiyle batındaki organların göğüs kafesine doğru yer değiştirmesi (göğüs boşluğunda negatif, batında ise pozitif basınç sebebiyle) sonucu hastada nefes darlığı oluşur. Bu durum da diyafram felci ile karıştırılabilen hastalıklar arasında yer alır. Diyafram ağrısı nerede olur?Diyaframın ağrısını taşıyan ve aynı zamanda mekanik olarak çalışmasını sağlayan sinir, frenik sinirdir. Frenik sinir boyun bölgesinde servikal (3. ve 5 . seviyede) çıkan izole bir sinirdir. Bu sebeple diyaframda meydana gelen bir hasar frenik sinirinin kökü olan servikal kısımda (boyun kökünde) hissedilir. Buna KEHR belirtisi denilir.Diyafram ameliyatı komplikasyonları nelerdir?Diyafram felcinde yapılan ameliyatlar pilikasyon ve diyaframın mekanik olarak çalışmasını sağlayan diyafram pili ameliyatlarıdır. Pilikasyon sonrası en sık görülen komplikasyon diyaframın tekrar yükselmesi, mekanik olarak devre dışı kalması ve nefes darlığının nüksetmesidir. Bunun yanında cerrahiye bağlı kanamalar, diyaframın yırtılması gibi farklı komplikasyonlar da görülebilir.Diyafram pili ameliyatı sonrası görülebilen komplikasyonlar ise diyaframa yerleştirilen elektrot ucunun yerinden çıkması ve yeterli iletiyi iletememesi sonucu nefes darlığının oluşmasıdır.Diyafram mekanik olarak çalışan bir organ olduğu için ameliyatlardan sonra basınç değişikliklerine ve kullanılan tekniğe bağlı olarak tekrar edebilir.Diyafram felci ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmelidir?Diyafram felci ameliyatı sonrası yapılan cerrahi işleme göre dikkat edilmesi gereken noktalar farklılık gösterebilir. Pilikasyon ameliyatı sonrasında özellikle batın içinde basıncı düşürebilmek için kilo verilmesi, gazlı içecekler içilmemesi, ishal ve kabızlık durumuna dikkat edilmesi gerekir.Diyafram pili ameliyatı sonrası ise hastanın uyumu çok önemlidir. İletiyi gönderen ve doktorlar ile teknikerler tarafından ayar verilen cihaza dikkat edilmesi gerekir. Bu tedaviyi olan hastalar yatar pozisyondan ve aşırı hareketlerden kaçınmalıdır.Diyafram yüksekliği nedir?Diyafram yüksekliği, diyaframın genişlemesi ve gerekli kasılmayı yerine getirememesidir. Diyafram yüksekliğine diyafram evantrasyonu denilir. En sık sebep aşırı kilo ve batın içindeki basıncı artıran sebeplerdir. Akciğer grafisinde bu diyafram yüksekliği görülüp tespit edilebilir. Normalde sağ diyafram sol tarafa göre 1-2 cm yüksekte olabilir. Frenik sinir nedir?Frenik sinir, servikal (boyun kökü) 3-5 köklerinden çıkan izole bir sinirdir. Temel olarak görevi diyaframın mekanik olarak çalışmasını sağlayan motor lif ve diyaframın duyusunu (ağrısını) alan lifi içerir.
Diyafram felci nedir?Diyafram, solunum mekaniğinin temel olarak yüzde 60- 80’ini gerçekleştiren ve batın ile toraksı birbirinden ayıran organdır. İnsan vücudunda sağlı sollu olmak üzere iki adet diyafram bulunur. “Diyafram felci ne demek?” internette de sık araştırılan konulardan biridir. Diyaframın, bağlı olduğu frenik sinirde meydana gelen hasarlar sonucu çalışmamasına diyafram felci denilmektedir. Diyafram felci genellikle tek tarafta meydana gelir. Bu durum nefes alıp verme işleminde diyaframların hareket etmesi sırasında bir tarafın yükselip alçalmasına, diğer tarafın ise hareketsiz kalmasına neden olur. Diyafram felci nefes alıp verme sırasında kalbin yer değiştirmesine ve akciğer alanının azalmasına sebep olmaktadır.Diyafram felci nasıl olur?Diyafram felci genellikle beyin sapında meydana gelen tümörden ve boyun kırıklarından (spinal kord yaralanmaları) kaynaklı olduğu gibi, diyaframı tutan akciğer tümörlerinden, karaciğer ve midede meydana gelen tümörlerden veya diyaframı etkileyen travmalar nedeniyle de oluşabilir. Ayrıca diyafram kasını tutabilen Amyotrofik lateral skleroz (ALS) , multipl skleroz (MS) hastalarında, kas distrofisi hastalarında ve santral alveoler hipoventilasyon hastalarında, tiroid ve otoimmün hastalık dahil nöropatik hastalıklar ile Guillain-Barre sendromu rahatsızlıklarında diyafram felci görülebilir.Diyafram felci belirtileri nelerdir?Diyafram temel olarak solunumu ilgilendiren bir organ olduğu için diyafram felcinin belirtileri nefes darlığı ve nefes alamama olarak kendini göstermektedir. Nefes darlığı düz yatarken, yürürken veya suya girildiğinde ortaya çıkabilmektedir. İki taraflı diyafram felci, kan oksijen seviyelerinde azalma ile uykuda solunum bozukluğuna neden olabilir. Bunun yanı sıra etiyolojik nedenlere bağlı olarak farklı belirtiler de görülebilir. Diyafram felci teşhisi nasıl konulur?Diyafram felci teşhisinde öncelikle hastanın anlattığı semptomlar üzerinden fiziki muayene gerçekleştirilir. Fiziki muayenede akciğerin açılması ile ilgili perküsyon ve oskültasyon gibi bulgular değerlendirilir. Basit akciğer filmi çektirilerek diyafram yüksekliği görülür. Diyafram felci ihtimali yüksek ise diyafram hareketini gösteren floroskopik yöntem ile tanı konulur. İhtiyaç halinde frenik sinir EMG’si (elektromiyografi) de yapılabilirDiyafram felci tedavisi nasıl uygulanır? Diyafram felci nasıl geçer?Tedavi, hastanın genel sağlığının, nefes darlığının hastanın hayatını ne kadar etkilediğinin ve felcin altında yatan herhangi bir nedenin değerlendirilmesiyle başlar. Diyafram felcinin altında yatan etiyolojik sebep biliniyorsa öncelikle bu sebebi ortadan kaldırmaya yönelik tedavi uygulanır. Tek taraflı diyafram felçlerinde diyafram pilikasyonu (diyafram kubbesinin büzülmesi) yapılabilir. Ancak çift taraflı diyafram felçlerinde yapılacak frenik sinir EMG sonucunda frenik sinirin sağlam olduğu olgularda diyafram pili tedavisi uygulanabilir. Diyafram pili tedavisinde mekanik olarak her iki diyaframa genellikle 2’şer adet elektrot yerleştirilir. Elektrotun ucu batından çıkarılarak bir cihaza bağlanır, bu cihaz belirlenen periyotlarda diyaframa sinir uyarısı göndererek, diyaframın kasılmasını sağlar. Böylece diyaframın mekanik olarak solunuma katılması sağlanmış olur. Yapılan bütün cerrahi işlemler sonrası sonuç elde edilemeyen hastalarda mekanik olarak solunumu idare edebilmek için mekanik ventilatör gerekebilir.DİYAFRAM FELCİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARDiyafram nedir?Diyafram frenik sinir tarafından çalışması sağlanan, solunumun yüzde 60-80 oranında yapılmasını sağlayan, kas ve tendonlardan oluşan, batın ve toraksı birbirinden ayıran organdır. Vücudumuzda sağ ve sollu olmak üzere iki adet bulunmaktadır. Diyafram, sağda direk karaciğer, solda ise mide, kolon ve dalak ile temas halinde bulunmaktadır.Diyafram felcinin görülme sıklığı nedir?Diyafram felci etiyolojiye göre değişmekle birlikte toplumda çok sık görülmez.Diyafram felcinin karıştırıldığı başka hastalıklar var mıdır?Diyafram felcinin en sık karıştırıldığı durum diyaframın evantrasyonu yani diyafram genişlemesidir. Bunun sebebi aşırı kilo, batın içerisindeki basıncı yükselten hamilelik, tümör gibi nedenlerle diyaframın yukarı doğru zorlanması ve genişlemesidir. Bu hastalarda diyafram normalde çalışmakla birlikte, aşırı derecede genişlediği için çalışması mekanik olarak yetersiz gelmektedir.Karıştırılan bir diğer rahatsızlık da diyafram hernisidir (fıtığı). Diyaframda çeşitli sebeplerle bir açıklık oluşur. Açıklık sebebiyle batındaki organların göğüs kafesine doğru yer değiştirmesi (göğüs boşluğunda negatif, batında ise pozitif basınç sebebiyle) sonucu hastada nefes darlığı oluşur. Bu durum da diyafram felci ile karıştırılabilen hastalıklar arasında yer alır. Diyafram ağrısı nerede olur?Diyaframın ağrısını taşıyan ve aynı zamanda mekanik olarak çalışmasını sağlayan sinir, frenik sinirdir. Frenik sinir boyun bölgesinde servikal (3. ve 5 . seviyede) çıkan izole bir sinirdir. Bu sebeple diyaframda meydana gelen bir hasar frenik sinirinin kökü olan servikal kısımda (boyun kökünde) hissedilir. Buna KEHR belirtisi denilir.Diyafram ameliyatı komplikasyonları nelerdir?Diyafram felcinde yapılan ameliyatlar pilikasyon ve diyaframın mekanik olarak çalışmasını sağlayan diyafram pili ameliyatlarıdır. Pilikasyon sonrası en sık görülen komplikasyon diyaframın tekrar yükselmesi, mekanik olarak devre dışı kalması ve nefes darlığının nüksetmesidir. Bunun yanında cerrahiye bağlı kanamalar, diyaframın yırtılması gibi farklı komplikasyonlar da görülebilir.Diyafram pili ameliyatı sonrası görülebilen komplikasyonlar ise diyaframa yerleştirilen elektrot ucunun yerinden çıkması ve yeterli iletiyi iletememesi sonucu nefes darlığının oluşmasıdır.Diyafram mekanik olarak çalışan bir organ olduğu için ameliyatlardan sonra basınç değişikliklerine ve kullanılan tekniğe bağlı olarak tekrar edebilir.Diyafram felci ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmelidir?Diyafram felci ameliyatı sonrası yapılan cerrahi işleme göre dikkat edilmesi gereken noktalar farklılık gösterebilir. Pilikasyon ameliyatı sonrasında özellikle batın içinde basıncı düşürebilmek için kilo verilmesi, gazlı içecekler içilmemesi, ishal ve kabızlık durumuna dikkat edilmesi gerekir.Diyafram pili ameliyatı sonrası ise hastanın uyumu çok önemlidir. İletiyi gönderen ve doktorlar ile teknikerler tarafından ayar verilen cihaza dikkat edilmesi gerekir. Bu tedaviyi olan hastalar yatar pozisyondan ve aşırı hareketlerden kaçınmalıdır.Diyafram yüksekliği nedir?Diyafram yüksekliği, diyaframın genişlemesi ve gerekli kasılmayı yerine getirememesidir. Diyafram yüksekliğine diyafram evantrasyonu denilir. En sık sebep aşırı kilo ve batın içindeki basıncı artıran sebeplerdir. Akciğer grafisinde bu diyafram yüksekliği görülüp tespit edilebilir. Normalde sağ diyafram sol tarafa göre 1-2 cm yüksekte olabilir. Frenik sinir nedir? | 5,731 |
298 | Hastalıklar | Divertikülit | Divertikülit, sindirim sistemindeki bir veya daha fazla küçük kesenin iltihaplanması veya enfeksiyonu sonucu şiddetli karın ağrısı, ateş, titreme ve karında şişliğe neden olan bağırsak hastalığıdır. Divertikülit tedavisi hastanın yaşına, ek hastalıklarına, hastalığın yaygınlığına göre farklılık gösterebilmektedir. Divertikülit belirtileri hafifse evde tedavi ve divertikülit diyeti uygulanabilmektedir ancak bağırsaklarda apse, fistül, obstrüksiyon (tıkanıklık), bağırsak duvarında delinme gibi durumlarda cerrahi tedavi tercih edilebilmektedir. Divertikülit, sindirim sistemindeki bir veya daha fazla küçük kesenin iltihaplanması veya enfeksiyonu sonucu şiddetli karın ağrısı, ateş, titreme ve karında şişliğe neden olan bağırsak hastalığıdır. Divertikülit tedavisi hastanın yaşına, ek hastalıklarına, hastalığın yaygınlığına göre farklılık gösterebilmektedir. Divertikülit belirtileri hafifse evde tedavi ve divertikülit diyeti uygulanabilmektedir ancak bağırsaklarda apse, fistül, obstrüksiyon (tıkanıklık), bağırsak duvarında delinme gibi durumlarda cerrahi tedavi tercih edilebilmektedir.
Divertikülit Nedir?Divertikül, kalın bağırsak iç yüzeyinde bulunan düzensiz ve şişkin keselerdir. Kolon duvarında bulunan divertikül yapılarda iltihaplanma ya da enfeksiyon gelişmesi de tıbben divertikülit olarak adlandıırlır.Divertikülit Sınıflaması ve Çeşitleri Nelerdir?Genel cerrahide aşağıdaki sınıflama kullanılmaktadır.Divertikülitte Hinchey Sınıflaması (Klasifikayonu, Classification) Evre 1a: Flegmon (inflamasyon) Evre 1b: Divertikülit + perikolik veya mezenterik apse Evre 2: Divertikülit + pelvik apse (apse pelviste sınırlandırılmış) Evre 3: Divertikülit + süpüratif peritonit (bağırsak lümeni ile ilişkisi olamayan peritonit) Evre 4: Divertikülit + fekal peritonit (bağırsak lümeni ile ilişkili peritonit)Divertikülit Neden Olur?Divertikül, genellikle kalın bağırsakta zayıf olan alanların basınç altında kalması sonucunda gelişir. Bağırsağa uygulanan bu basınç, çeşitli büyüklükteki keselerin kolon duvarından dışarı fıtıklaşmasına neden olur. Divertikülit ise divertikül duvarı basınç altında kalıp yırtıldığında, bağırsağın o kısımda iltihaplanma ve bazen enfeksiyon gelişmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bazı faktörler divertikülit gelişme riskini artırmaktadır. Bu faktörler; İleri yaş Obezite Sigara kullanımı Hareketsiz yaşam Yüksek hayvansal gıda alımı ve düşük lifle beslenme Steroid, opioid gibi bazı ilaçların kullanımı divertikülit gelişme riskini artırır.Divertikülit Belirtileri Nelerdir?Divertikülit hastalığı kendini farklı belirtilerle gösterebilmektedir. Divertikülit belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Daha çok karnın sol alt tarafında yaşanan şiddetli karın ağrısı Ateş ve titreme Karında şişkinlik Kabızlık Mide bulantısı Bağırsak alışkanlıklarında belirgin değişiklikler Nadiren rektal bölgede ve dışkıda kanamaBu belirtilerin bir veya bir kaçının yaşanması durumunda uzman bir doktora başvurulması gerekmektedir.Divertikülit Nasıl Teşhis Edilir?Divertikülit teşhisinde hastanın şikayeti ve muayenede sol alt kadranda hassasiyet saptanması, laboratuvarda kan ve dışkı testleri, görüntülemede ultrasonografi ve batın tomografisi tanı ve teşhis edici yöntemlerdir.Divertikülit Tedavisi Nasıl Yapılır?Tedavi seçimi hastanın genel durumu, yaşı, tıbbi özgeçmişi, ek hastalıkları, hastalığın yaygınlığı ve komplikasyonları, medikal tedavilere olan toleransı ve hastanın tedavi tercihine göre yapılır.Belirtiler hafifse, evde tedavi yeterli olabilir. Bu durumda divertikülit tedavisi için antibiyotikler reçete edilir. Çok hafif vakalarda antibiyotik gerekmeyebilir.Bağırsakların daha kolay toparlanması ve dinlendirilmesi için birkaç gün boyunca sıvı bir diyetle beslenme önerilir. Belirtiler düzeldiğinde, diyete yavaş yavaş kademeli bir şekilde katı yiyeceklerin eklenmesi önerilebilir. Lifli beslenme önemlidir ve hastalara uzun vade de önerilir. Hastanın şikayetleri şiddetli ise ve ek hastalığı mevcutsa yatarak tedavi önerilebilir. Bu durumda damar yolundan beslenme ve antibiyotik tedavisi ile yakın takip yapılır.Eğer bağırsaklarda apse, fistül, obstruksiyon yani tıkanma, bağırsak duvarında delinme gibi bir komplikasyon varsa veya birden fazla divertikülit atağı geçirilmiş ise hastanın durumuna göre ameliyat ile cerrahi tedavi de uygulanabilir.Divertikülit Diyeti Nasıl Yapılır?Her hastada farklı besinler hastalığı tetikleyebileceği için kişi hangi gıdaların şikayetlere veya atağa neden olduğunu takip ederek hastalığı kötüleştiren gıdalardan kaçınmalı ve diyetini buna göre ayarlamalıdır.Düzenli tuvalete çıkmaya çalışmak, kabızlık ve ıkınmaktan kaçınmak, divertiküler hastalığı önlemek ve komplikasyonlarını azaltmak için diyet önemlidir.Bu sebeple, Lif İçeren gıdalar tüketilmeli: Lif, dışkıya daha fazla su çekerek daha hacimli, yumuşak dışkı çıkarılmasını sağlar. Böylece bağırsaklarda daha hızlı hareket ederek daha kolay atılır. Su içilmesi ihmal edilmemeli Daha fazla lifli gıdalar tüketmek daha fazla su emilmesine neden olur. Bu sebeple dışkıyı yumuşak ve hareket halinde tutmak için lifli gıdalarla birlikte içilen su miktarını artırmak gerekir. Düzenli egzersiz yapılmalı: Düzenli fiziksel aktivite, yiyeceklerin bağırsak sisteminden geçmesine yardımcı olur. Mümkünse her gün düzenli olarak egzersiz yapmak kabızlığı önemli ölçüde engeller.Divertikülit ile İlgili Sık Sorulan SorularDivertikülit bitkisel tedavisi var mıdır?Divertikülit tedavisinde bitkisel tedavi yoktur ancak lifli beslenme ve sebze tüketimi oluşumunu önlemede etkilidirDivertikülit ameliyatı ne zaman yapılmalıdır?Divertikülit hastalığının tedavisinde cerrahi müdahale gerektiren durumlar olabilmektedir. Genel olarak divertikülit tedavisinde cerrahi tedavi şu durumlarda yapılmaktadır. Bağırsakta apse, fistül, tıkanıklık, bağırsak duvarında perforasyon (delinme) gibi bir komplikasyon varsa Birden fazla divertikülit atağı geçirilmesi durumunda Kişi bağışıklık sisteminin zayıf olması durumunda cerrahi müdahale ile tedavi gerekebilmektedir.Divertikülit ameliyatı nasıl yapılır?Divertikül hastalığı olanlarda uygulanabilen iki ana ameliyat türü vardır: Birincil Bağırsak Rezeksiyonu: Bu cerrahi yöntemde bağırsağın hastalıklı bölümleri çıkarılır ve sağlıklı bölümleri yeniden birleştirir. Bu prosedür bağırsak hareketlerinin normale dönmesini sağlar. İltihap miktarına bağlı olarak açık veya endoskopik cerrahi tercih edilebilir. Kolostomi ile Bağırsak Rezeksiyonu: Kalın bağırsak ve rektum sağlıklı bağırsak kısımlarını yeniden birleştirmenin mümkün olmadığı kadar çok iltihap içeriyorsa, cerrah öncelikle bir kolostomi açar. Rektum, kalın bağırsak ile anüs arasında bulunan bağırsak bölümüne verilen isimdir. Kolostomi, karın duvarında bir kesi ile açıklık oluşturması ve kalın bağırsağın sağlıklı kısmına bağlanması ile yerleştirilir. Kişinin dışkısı açıklıktan bir torbaya geçerek torbada birikir. Bağırsaktaki iltihap hafiflediğinde, kolostomi kaldırılarak çevrilerek bağırsak yeniden bağlanabilir.Divertikülit ameliyatı sonrası iyileşme sağlanır mı?Ameliyat sonrası 1-2 hafta sonra hastalar normal yaşamına döner. İyileşme sağlanır. Yaşam şekli ve diyete dikkat etmek gerekir.Divertikülit alkol bağlantısı var mıdır?Alkol ile direk bir bağlantı kurulamaz ancak aktif dönemde şikayetlerin artmasına sebep olabilirDivertikülitte antibiyotik tedavisi var mıdır?Enfeksiyonu tedavi etmek için çeşitli antibiyotikler reçete edilir. Ancak yeni kılavuzlar çok hafif vakalarda antibiyotik gerekmeyebileceğini belirtmektedir.Divertikülit ameliyatı sonrası beslenme nasıl olmalıdır?Divertikülit ameliyatı sonrası da lifli beslenmeye özen gösterilmeli kabız kalınmamalı ve su alımı artırılmalıdır. Ameliyat sonrası ilk günlerde yumuşak diyet önerilir.Divertikülit Bilgisayarlı Tomografi (BT) bulguları nedir?Bilgisayarlı Tomografide (BT) divertikülozis görülür, kolon duvarı kalınlaşmıştır, hastalıklı divertikülün çevresindeki yağ dokuda kirlenme (heterojenite) görülür (Hinchey 1a). Divertikülitin safhaları ya da evrelerine göre yeni bulgular eklenir (Hinchey sınıflaması)Divertikülit komplikasyonları nelerdir?Bazı vakalarda kanama, tıkanma, perforasyon ve fistül oluşumu gibi komplikasyonların gelişmesi ile belirti verirler.Divertikülit ameliyatının riskleri nelerdir?Her karın ameliyatı gibi perforasyon kanama gibi riskleri vardır. Tecrübeli ellerde bu oran çok düşüktür.Divertikülitte CRP yüksekliği olur mu?Divertikülitte iltihap belli bir seviyeye ulaştığında CRP yüksekliği görülür. Divertikülit en sık sigmoid kolonda izlenir. Bu hastalıkla beraber gaz ishal de görülebilir. Ancak en sık karın ağrısı ile kendini belli eder. Kanser ile bir ilişki saptanmamıştır. Divertikülit ölümcül değildir ancak komplikasyonlar oluşur ve ve tanı konamazsa geç kalınırsa ölümcül olabilir.
Divertikülit Nedir?Divertikül, kalın bağırsak iç yüzeyinde bulunan düzensiz ve şişkin keselerdir. Kolon duvarında bulunan divertikül yapılarda iltihaplanma ya da enfeksiyon gelişmesi de tıbben divertikülit olarak adlandıırlır.Divertikülit Sınıflaması ve Çeşitleri Nelerdir?Genel cerrahide aşağıdaki sınıflama kullanılmaktadır.Divertikülitte Hinchey Sınıflaması (Klasifikayonu, Classification)Divertikülit Neden Olur?Divertikül, genellikle kalın bağırsakta zayıf olan alanların basınç altında kalması sonucunda gelişir. Bağırsağa uygulanan bu basınç, çeşitli büyüklükteki keselerin kolon duvarından dışarı fıtıklaşmasına neden olur. Divertikülit ise divertikül duvarı basınç altında kalıp yırtıldığında, bağırsağın o kısımda iltihaplanma ve bazen enfeksiyon gelişmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bazı faktörler divertikülit gelişme riskini artırmaktadır. Bu faktörler;Divertikülit Belirtileri Nelerdir?Divertikülit hastalığı kendini farklı belirtilerle gösterebilmektedir. Divertikülit belirtileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Bu belirtilerin bir veya bir kaçının yaşanması durumunda uzman bir doktora başvurulması gerekmektedir.Divertikülit Nasıl Teşhis Edilir?Divertikülit teşhisinde hastanın şikayeti ve muayenede sol alt kadranda hassasiyet saptanması, laboratuvarda kan ve dışkı testleri, görüntülemede ultrasonografi ve batın tomografisi tanı ve teşhis edici yöntemlerdir.Divertikülit Tedavisi Nasıl Yapılır?Tedavi seçimi hastanın genel durumu, yaşı, tıbbi özgeçmişi, ek hastalıkları, hastalığın yaygınlığı ve komplikasyonları, medikal tedavilere olan toleransı ve hastanın tedavi tercihine göre yapılır.Belirtiler hafifse, evde tedavi yeterli olabilir. Bu durumda divertikülit tedavisi için antibiyotikler reçete edilir. Çok hafif vakalarda antibiyotik gerekmeyebilir.Bağırsakların daha kolay toparlanması ve dinlendirilmesi için birkaç gün boyunca sıvı bir diyetle beslenme önerilir. Belirtiler düzeldiğinde, diyete yavaş yavaş kademeli bir şekilde katı yiyeceklerin eklenmesi önerilebilir. Lifli beslenme önemlidir ve hastalara uzun vade de önerilir. Hastanın şikayetleri şiddetli ise ve ek hastalığı mevcutsa yatarak tedavi önerilebilir. Bu durumda damar yolundan beslenme ve antibiyotik tedavisi ile yakın takip yapılır.Eğer bağırsaklarda apse, fistül, obstruksiyon yani tıkanma, bağırsak duvarında delinme gibi bir komplikasyon varsa veya birden fazla divertikülit atağı geçirilmiş ise hastanın durumuna göre ameliyat ile cerrahi tedavi de uygulanabilir.Divertikülit Diyeti Nasıl Yapılır?Her hastada farklı besinler hastalığı tetikleyebileceği için kişi hangi gıdaların şikayetlere veya atağa neden olduğunu takip ederek hastalığı kötüleştiren gıdalardan kaçınmalı ve diyetini buna göre ayarlamalıdır.Düzenli tuvalete çıkmaya çalışmak, kabızlık ve ıkınmaktan kaçınmak, divertiküler hastalığı önlemek ve komplikasyonlarını azaltmak için diyet önemlidir.Bu sebeple,Divertikülit ile İlgili Sık Sorulan SorularDivertikülit bitkisel tedavisi var mıdır?Divertikülit tedavisinde bitkisel tedavi yoktur ancak lifli beslenme ve sebze tüketimi oluşumunu önlemede etkilidirDivertikülit ameliyatı ne zaman yapılmalıdır?Divertikülit hastalığının tedavisinde cerrahi müdahale gerektiren durumlar olabilmektedir. Genel olarak divertikülit tedavisinde cerrahi tedavi şu durumlarda yapılmaktadır.Divertikülit ameliyatı nasıl yapılır?Divertikül hastalığı olanlarda uygulanabilen iki ana ameliyat türü vardır:Divertikülit ameliyatı sonrası iyileşme sağlanır mı?Ameliyat sonrası 1-2 hafta sonra hastalar normal yaşamına döner. İyileşme sağlanır. Yaşam şekli ve diyete dikkat etmek gerekir.Divertikülit alkol bağlantısı var mıdır?Alkol ile direk bir bağlantı kurulamaz ancak aktif dönemde şikayetlerin artmasına sebep olabilirDivertikülitte antibiyotik tedavisi var mıdır?Enfeksiyonu tedavi etmek için çeşitli antibiyotikler reçete edilir. Ancak yeni kılavuzlar çok hafif vakalarda antibiyotik gerekmeyebileceğini belirtmektedir.Divertikülit ameliyatı sonrası beslenme nasıl olmalıdır?Divertikülit ameliyatı sonrası da lifli beslenmeye özen gösterilmeli kabız kalınmamalı ve su alımı artırılmalıdır. Ameliyat sonrası ilk günlerde yumuşak diyet önerilir.Divertikülit Bilgisayarlı Tomografi (BT) bulguları nedir?Bilgisayarlı Tomografide (BT) divertikülozis görülür, kolon duvarı kalınlaşmıştır, hastalıklı divertikülün çevresindeki yağ dokuda kirlenme (heterojenite) görülür (Hinchey 1a). Divertikülitin safhaları ya da evrelerine göre yeni bulgular eklenir (Hinchey sınıflaması)Divertikülit komplikasyonları nelerdir?Bazı vakalarda kanama, tıkanma, perforasyon ve fistül oluşumu gibi komplikasyonların gelişmesi ile belirti verirler.Divertikülit ameliyatının riskleri nelerdir?Her karın ameliyatı gibi perforasyon kanama gibi riskleri vardır. Tecrübeli ellerde bu oran çok düşüktür.Divertikülitte CRP yüksekliği olur mu?Divertikülitte iltihap belli bir seviyeye ulaştığında CRP yüksekliği görülür. Divertikülit en sık sigmoid kolonda izlenir. Bu hastalıkla beraber gaz ishal de görülebilir. Ancak en sık karın ağrısı ile kendini belli eder. Kanser ile bir ilişki saptanmamıştır. Divertikülit ölümcül değildir ancak komplikasyonlar oluşur ve ve tanı konamazsa geç kalınırsa ölümcül olabilir. | 5,323 |
299 | Hastalıklar | Diz Kireçlenmesi | Diz ağrısı, aşırı kullanımdan ya da kireçlenme gibi artrit sebeplerden kaynaklı olabilir. Diz ekleminde yer alan kireçlenme ağrılı ve ciddi bir hastalık olarak bilinir. En çok görülen semptomları da dizde şişlik ve sertlik şeklindedir. Diz kireçlenmesi yürüme ve merdiven çıkma gibi günlük aktiviteleri zorlaştırabileceğinden ağrıyı yönetmek bu noktada önemlidir.Diz ağrısı, aşırı kullanımdan ya da kireçlenme gibi artrit sebeplerden kaynaklı olabilir. Diz ekleminde yer alan kireçlenme ağrılı ve ciddi bir hastalık olarak bilinir. En çok görülen semptomları da dizde şişlik ve sertlik şeklindedir. Diz kireçlenmesi yürüme ve merdiven çıkma gibi günlük aktiviteleri zorlaştırabileceğinden ağrıyı yönetmek bu noktada önemlidir.
Diz Kireçlenmesi Nedir?Diz artriti olarak da tanımlanan diz kireçlenmesi, diz eklem kıkırdağının iltihaplanması ya da aşınması ile kemiklerin birbirine sürtünmesi ve sonucunda incinme, sertleşme veya şişmenin yaşanmasıdır. Hasarlı kıkırdak yüzeyi pürüzlü olur ve kemiklerin birbirine sürtünmesine sebebiyet verir. Bu da dizde sınırlı hareket aralığına neden olmaktadır.Diz kıkırdağı, uyluk (femur), kaval kemiği (tibia) ve diz kapağının (patella) arka bölümünü kaplar. Kıkırdağın olduğu bölge aşındığında kemikler arasındaki boşluk daralabilir. İlerlemiş diz kireçlenmesinde, kemiğe kemik sürtmeleri olmaktadır.Diz kireçlenmesinin 2 yaygın türü bulunur:Osteoartrit (dejeneratif) gibi eklem hastalıklarının görüldüğü artrit tipi, kıkırdağın aşınmasından kaynaklı olan ve ilerleyebilen bir hastalıktır. Pürüzlü hale gelen eklem bölgesinde ağrı oluşur. Travmadan sonra oluşan artrit, kıkırdak ve kemik yaralanmasından kaynaklanabilir.Romatoid artrit, enflamatuar artrit olarak da bilinen aynı anda fazla birden fazla eklemde görülebilir. Hareketsizlikten kaynaklı olarak ağrı dönemsel olarak sertleşip kötüleşebilir. Bu durum şişlik, kızarıklık ve sıcaklık şeklinde görülür.Diz Kireçlenmesi Neden Olur?Genetik yatkınlık, spor yaralanması, fazla kilo, eklemlerin fazla kullanımı gibi durumlar diz kireçlenmesine neden olur. Bunun sonucunda da kıkırdak aşınarak zarar görmeye başlar. Kemiklerin hasar görmesiyle beraber iltihaplanmalar meydana gelir. Diz kireçlenmesi genç yetişkinlerde ve çocuklarda sık görülmesinin yanında şu faktörlerden dolayı da görülebilir: Kemik ve eklemlerde doğuştan gelen eğrilik Dize baskı uygulayan ve tekrarlayan fiziksel hareketler Aşırı kullanım Gut hastalığı Diz yaralanmaları Genetik Fazla kilolu olmak YaşDiz Kireçlenmesi Belirtileri Nelerdir?Diz kireçlenmesi belirtileri yavaşça gelişerek zamanla ağırlaşabilir. Diz kireçlenmesi olan kişiler merdiven inip çıkma, çok uzun süre ayakta duramama ya da uzun mesafe yürüme gibi dizleri yüklenen aktivitelerde zorluk yaşamalarına neden olur. Diz kireçlenmesi belirtileri şöyle sıralanabilir: Gıcırdama Çıtlama sesleri Yürümede güçlük Hava durumuna bağlı olarak değişen eklem ağrısı Eklem bölgesinde sertlik Dizde çökme Yavaş ilerleyen diz eklemi ağrısı Aniden ortaya çıkan ağrı Ciltte kızarıklık Şişlik Diziniz hareket etmeye çalışırken kilitlenme Sıcak ciltDiz Kireçlenmesi TedavisiDiz kireçlenmesine kesin çözüm olmasa da semptomları hafifletilebilir. Böylelikle hastalığın kötüleşmesi yavaşlatılarak durdurulabilir. Uzman doktor diz kireçlenmesine karşı size şu önerilerde bulunabilir: Asetaminofen içeriğe sahip ağrı kesici ilaçlar Steroid olmayan iltihap önleyici ilaçlar Glukozamin ve kondroitin sülfat gibi takviyeler Ağrıyı hafifleten merhemler veya kremler Kortizon iğnesi olan kortikosteroidler COX-2 inhibitörleriBunların yanında diz kireçlenmesinin ilerlediği durumlarda uzman doktor şu işlemleri de önerebilmektedir: Artroplasti (protez cerrahisi) Artroskopi Yüksek tibial osteotomiDiz Kireçlenmesine Ne İyi Gelir?Diz kapağı kireçlenmesi hayat kalitesini etkileyerek kişinin ağrı yaşamasına neden olur. Uygulayabileceğiniz ve günlük hayatınıza adapte edebileceğiniz bazı yöntemler diz kireçlenmesine iyi gelir. Diz kireçlenmesine iyi gelebilecek yöntemler şunlardır: Sağlıklı kiloya erişerek o kiloyu koruyun Düşük aktiviteli egzersizleri tercih edin Ayakkabılara şok emici tabanlıklar ekleyin Diz kapağınıza ısı ya da buz uygulayın Dizlik, elastik bandaj ya da atel kullanın Fizik tedavi egzersizleri yapın Enjekte edilebilir stereoidler Kantaron yağıDiz Kireçlenmesi Egzersizleri Diz kireçlenmesine karşı uygulayabileceğiniz egzersizler, dizdeki ağrıların azalmasını sağlar ve dizleri güçlendirerek diz kireçlenmesine iyi gelir. İşte diz kireçlenmesi egzersizleri:Dizinizi kasıp bırakınSırt üstü uzanın, dizinizi kasıp 5 saniye sayın sonra dinlendirin. Bu egzersizi 10 kere tekrar edebilirsiniz.Bacağınızı bükmeden kaldırın Diz kireçlenmesine sahip olan kişiler dizlerini bükmeden yatar şekilde uzanır. Ayak parmaklarınızı kendinize doğru çektikten sonra diz kırılmadan kalça hizasında havaya kaldırılır. 5 saniye sonra dinlendirilir. Bu egzersiz 10 kez tekrar edilebilir.Dizinizi 90 derece büküp gevşetinKoltukta, ayağınız 90 derece açıyla olacak şekilde oturun. Dizinizi havaya kaldırıp dümdüz yapın, 5 saniye sonra da bırakın. Bu egzersizi 10 kere tekrarlayabilirsiniz.Dizlerinizin arasında havlu sıkıştırınDizlerinizin arasında rulo yaptığınız bir havluyu koyun, koltukta oturun. Bu havluyu 5 saniye sıkıştırıp 5 saniye bırakın. Bu egzersizi de 10 defa tekrarlayabilirsiniz.Kalçanızı açıp kapatınKoltukta yan bir şekilde uzanın. Üst tarafta yer alan bacağı kalça hizasında havaya kaldırın. 5 saniye tuttuktan sonra bırakın. 10 tekrar olarak bu egzersizi uygulayabilirsiniz.Diz Kireçlenmesi Hakkında Sık Sorulan Sorular Diz kireçlenmesi düzelir mi? Diz kireçlenmesi egzersizlerle ve tedavi yöntemleriyle semptomları azaltılabilir. Bunun yanında şişlik ve ağrı da giderilebilir fakat tamamen düzelmeyebilmektedir.Yürüyüş yapmak kireçlenmeye iyi gelir mi?Hareketsiz kalmak ve egzersiz yapmamak diz kireçlenmesine neden olabilir. Bu yüzden hafif yürüyüşler yapmak erken yaşta diz kireçlenmesini de önleyerek iyi gelecektir.Kantaron yağı dizdeki kireçlenmeye iyi gelir mi? Kantaron yağı, kıkırdak sentezine destek olarak zarar gören eklemin iyileşmesine yardımcı olur.Kuyruk yağı diz kireçlenmesine nasıl iyi gelir?Kuyruk yağı, içerisindeki D vitamininden dolayı kemik yapısına iyi gelerek diz kireçlenmesinin yarattığı ağrının azalmasını sağlar.Diz kireçlenmesine evde ne iyi gelir?Eklem kireçlenmesi karşı evde aloe vera cilt yüzeyine sürülebilir, zencefil, zerdeçal ve yeşil çay tüketilerek iltihaplanmanın yarattığı ağrı azaltılabilir. Bunların yanında sıcak ve soğuk kompres yapmak, masaj uygulamak diz kireçlenmesine evde iyi gelen yöntemler arasında yer alır.Diz kireçlenmesine bitkisel ne iyi gelir?Aloe vera, kantaron yağı, zencefil, zerdeçal ve yeşil çay tüketimi veya topikal olarak uygulanması diz kireçlenmesine ne iyi gelebilir.
Diz Kireçlenmesi Nedir?Diz artriti olarak da tanımlanan diz kireçlenmesi, diz eklem kıkırdağının iltihaplanması ya da aşınması ile kemiklerin birbirine sürtünmesi ve sonucunda incinme, sertleşme veya şişmenin yaşanmasıdır. Hasarlı kıkırdak yüzeyi pürüzlü olur ve kemiklerin birbirine sürtünmesine sebebiyet verir. Bu da dizde sınırlı hareket aralığına neden olmaktadır.Diz kıkırdağı, uyluk (femur), kaval kemiği (tibia) ve diz kapağının (patella) arka bölümünü kaplar. Kıkırdağın olduğu bölge aşındığında kemikler arasındaki boşluk daralabilir. İlerlemiş diz kireçlenmesinde, kemiğe kemik sürtmeleri olmaktadır.Diz kireçlenmesinin 2 yaygın türü bulunur:Osteoartrit (dejeneratif) gibi eklem hastalıklarının görüldüğü artrit tipi, kıkırdağın aşınmasından kaynaklı olan ve ilerleyebilen bir hastalıktır. Pürüzlü hale gelen eklem bölgesinde ağrı oluşur. Travmadan sonra oluşan artrit, kıkırdak ve kemik yaralanmasından kaynaklanabilir.Romatoid artrit, enflamatuar artrit olarak da bilinen aynı anda fazla birden fazla eklemde görülebilir. Hareketsizlikten kaynaklı olarak ağrı dönemsel olarak sertleşip kötüleşebilir. Bu durum şişlik, kızarıklık ve sıcaklık şeklinde görülür.Diz Kireçlenmesi Neden Olur?Genetik yatkınlık, spor yaralanması, fazla kilo, eklemlerin fazla kullanımı gibi durumlar diz kireçlenmesine neden olur. Bunun sonucunda da kıkırdak aşınarak zarar görmeye başlar. Kemiklerin hasar görmesiyle beraber iltihaplanmalar meydana gelir. Diz kireçlenmesi genç yetişkinlerde ve çocuklarda sık görülmesinin yanında şu faktörlerden dolayı da görülebilir:Diz Kireçlenmesi Belirtileri Nelerdir?Diz kireçlenmesi belirtileri yavaşça gelişerek zamanla ağırlaşabilir. Diz kireçlenmesi olan kişiler merdiven inip çıkma, çok uzun süre ayakta duramama ya da uzun mesafe yürüme gibi dizleri yüklenen aktivitelerde zorluk yaşamalarına neden olur. Diz kireçlenmesi belirtileri şöyle sıralanabilir:Diz Kireçlenmesi TedavisiDiz kireçlenmesine kesin çözüm olmasa da semptomları hafifletilebilir. Böylelikle hastalığın kötüleşmesi yavaşlatılarak durdurulabilir. Uzman doktor diz kireçlenmesine karşı size şu önerilerde bulunabilir:Bunların yanında diz kireçlenmesinin ilerlediği durumlarda uzman doktor şu işlemleri de önerebilmektedir:Diz Kireçlenmesine Ne İyi Gelir?Diz kapağı kireçlenmesi hayat kalitesini etkileyerek kişinin ağrı yaşamasına neden olur. Uygulayabileceğiniz ve günlük hayatınıza adapte edebileceğiniz bazı yöntemler diz kireçlenmesine iyi gelir. Diz kireçlenmesine iyi gelebilecek yöntemler şunlardır:Diz Kireçlenmesi Egzersizleri Diz kireçlenmesine karşı uygulayabileceğiniz egzersizler, dizdeki ağrıların azalmasını sağlar ve dizleri güçlendirerek diz kireçlenmesine iyi gelir. İşte diz kireçlenmesi egzersizleri:Dizinizi kasıp bırakınSırt üstü uzanın, dizinizi kasıp 5 saniye sayın sonra dinlendirin. Bu egzersizi 10 kere tekrar edebilirsiniz.Bacağınızı bükmeden kaldırın Diz kireçlenmesine sahip olan kişiler dizlerini bükmeden yatar şekilde uzanır. Ayak parmaklarınızı kendinize doğru çektikten sonra diz kırılmadan kalça hizasında havaya kaldırılır. 5 saniye sonra dinlendirilir. Bu egzersiz 10 kez tekrar edilebilir.Dizinizi 90 derece büküp gevşetinKoltukta, ayağınız 90 derece açıyla olacak şekilde oturun. Dizinizi havaya kaldırıp dümdüz yapın, 5 saniye sonra da bırakın. Bu egzersizi 10 kere tekrarlayabilirsiniz.Dizlerinizin arasında havlu sıkıştırınDizlerinizin arasında rulo yaptığınız bir havluyu koyun, koltukta oturun. Bu havluyu 5 saniye sıkıştırıp 5 saniye bırakın. Bu egzersizi de 10 defa tekrarlayabilirsiniz.Kalçanızı açıp kapatınKoltukta yan bir şekilde uzanın. Üst tarafta yer alan bacağı kalça hizasında havaya kaldırın. 5 saniye tuttuktan sonra bırakın. 10 tekrar olarak bu egzersizi uygulayabilirsiniz.Diz Kireçlenmesi Hakkında Sık Sorulan Sorular Diz kireçlenmesi düzelir mi? Diz kireçlenmesi egzersizlerle ve tedavi yöntemleriyle semptomları azaltılabilir. Bunun yanında şişlik ve ağrı da giderilebilir fakat tamamen düzelmeyebilmektedir.Yürüyüş yapmak kireçlenmeye iyi gelir mi?Hareketsiz kalmak ve egzersiz yapmamak diz kireçlenmesine neden olabilir. Bu yüzden hafif yürüyüşler yapmak erken yaşta diz kireçlenmesini de önleyerek iyi gelecektir.Kantaron yağı dizdeki kireçlenmeye iyi gelir mi? Kantaron yağı, kıkırdak sentezine destek olarak zarar gören eklemin iyileşmesine yardımcı olur.Kuyruk yağı diz kireçlenmesine nasıl iyi gelir?Kuyruk yağı, içerisindeki D vitamininden dolayı kemik yapısına iyi gelerek diz kireçlenmesinin yarattığı ağrının azalmasını sağlar.Diz kireçlenmesine evde ne iyi gelir?Eklem kireçlenmesi karşı evde aloe vera cilt yüzeyine sürülebilir, zencefil, zerdeçal ve yeşil çay tüketilerek iltihaplanmanın yarattığı ağrı azaltılabilir. Bunların yanında sıcak ve soğuk kompres yapmak, masaj uygulamak diz kireçlenmesine evde iyi gelen yöntemler arasında yer alır.Diz kireçlenmesine bitkisel ne iyi gelir?Aloe vera, kantaron yağı, zencefil, zerdeçal ve yeşil çay tüketimi veya topikal olarak uygulanması diz kireçlenmesine ne iyi gelebilir. | 4,684 |