Unnamed: 0
int64
0
916
category
stringclasses
3 values
topic
stringlengths
3
74
text
stringlengths
2.18k
77.7k
num_tokens
int64
792
28.2k
700
Hastalıklar
Yumuşak doku sarkomu (Yumuşak doku kanseri)
Yumuşak doku sarkomu, kas, tendonlar, yağ, lenf ve kan damarları ve sinirler gibi yumuşak dokularda başlayan kanserlere deniyor. Bu sarkomlar vücudun herhangi bir yerinde gelişebiliyor ancak çoğunlukla kollarda, bacaklarda, göğüste ve karında bulunuyor. Çok nadir görülen yumuşak doku sarkomlarında erken tanı hayat kurtarıyor. Memorial Antalya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın yumuşak doku sarkomları hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.Yumuşak doku sarkomu, kas, tendonlar, yağ, lenf ve kan damarları ve sinirler gibi yumuşak dokularda başlayan kanserlere deniyor. Bu sarkomlar vücudun herhangi bir yerinde gelişebiliyor ancak çoğunlukla kollarda, bacaklarda, göğüste ve karında bulunuyor. Çok nadir görülen yumuşak doku sarkomlarında erken tanı hayat kurtarıyor. Memorial Antalya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın yumuşak doku sarkomları hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) nedir?Bağ dokusundan kaynaklanan kanserlere sarkom denir. Yumuşak doku sarkomu çok nadir görülen bir tümördür. Elliden fazla alt tipi bulunmaktadır. Normalde 1 milyon nüfusta 1 malign kemik tümörü ile karşılaşılır. Yumuşak dokunun malign tümörleri olan sarkomlar ise malign kemik tümörlerine nazaran 4-5 kez daha fazla sıklıkta görülürler. Erişkin tümörlerinin %4’ünü, çocuklarda %7-10 oluşturur.Yumuşak doku tümörleri iyi veya kötü huylu olabilir. Rizzoli Ortopedi Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre bütün yumuşak doku tümörlerinin %43,6’sını malign tümörler %56,4’ünü benign tümörler oluşturmaktadır.Kaç çeşit yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) vardır?Yumuşak doku sarkomlarının elliden fazla alt tipleri vardır. Kastan kaynaklanana rabdomiyosarkom, bağ dokusundan kaynaklanana fibrosarkom, yağ dokusundan kaynaklanana liposarkom, sinir dokusundan kaynaklanana ise nörosarkom denmektedir.Bu sarkomların görülme sıklıkları ile yaş grupları arasında bağlantı vardır. Örneğin pediatrik yaş döneminde ve gençlerde rabdomiyosarkomlar ile sinovyal sarkom sık görülürken, erişkin dönemde diğer sarkomlar ile karşılaşılır.Yumuşak doku sarkomu neden olur?Yumuşak doku sarkomlarının tam oluş nedeni belli değildir. Vakalara bakıldığında bir grupta genetik geçişli olduğu görülebiliyor. Genetik geçişli bazı hastalıklarda yumuşak doku sarkomlarıyla karşılaşılıyor. Nörofibromatozis bunlardan birisidir. Sinir dokusu üzerinde iyi huylu nörofibromlar gelişir. Bu nörofibromlarda bazı zamanlar nörofibrosarkomlar oluşabilir.Lipomatozis de ailesel geçişli olan hastalıklardan bir tanesidir. Bu hastalıkta da vücutta lipomlar oluşur ve bu lipomlarda liposarkom gelişebilmektedir.Yumuşak doku sarkomlarının her birinde bir DNA mutasyonu görülür. Bunlara onkogen denir. Bu mutasyonlar bir sarkom oluşumuna neden olabilir.Yumuşak doku kanseri kimlerde görülür?Yumuşak doku sarkomu kadın ve erkekte neredeyse aynı oranda görülmektedir. Hemen her yaşta yumuşak doku sarkomu gelişebilir. Hem çocuk, genç ve yetişkinlerde aynı oranda görülebilir.Yumuşak doku sarkomlarında risk faktörleri nelerdir?Bazı kanser türlerinde belirli risk faktörleri bulunurken, yumuşak doku sarkomlarında bilinen kesin bir risk faktörü yoktur. Sigara ve kimyasallar yumuşak doku kanserlerinde de sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca beslenme ve travmanın etkisi de vurgulanmaktadır. Örneğin bazı hastalar yumuşak doku sarkomu fark edilmeden bir süre önce o bölgede bir travma yaşadığını hatırlayabiliyor. Sert darbe, kaza gibi vücutta oluşan travmaların yumuşak doku kanserine neden olabildiği düşünülüyor.Yumuşak doku sarkomları sadece ekstremitede görünmez. Karın içi organlarda da gelişebilir çünkü karın içi organlarda da bağ dokusu vardır. Vinil klorid, tarım ilaçları ve arsenik gibi kimyasalların karaciğerde sarkomlara neden olduğu bilinmektedir.Radyasyonun da yumuşak doku sarkomu gelişiminde etkili olduğu söylenmektedir. Örneğin kemik tümörü olan bir hastaya, tümörün olduğu yere ışın tedavisi uygulandıktan 5-10 sene sonra o bölgede kötü huylu bir yumuşak doku tümörü gelişebilir.Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) belirtileri nelerdir?Yumuşak doku sarkomunun belirtileri sarkomun geliştiği yere, büyüklüğüne, yakınında damar veya sinir olup olmadığına bağlı olarak şişlik, ağrı ve fonksiyon bozukluğuyla kendini gösterir.Yumuşak doku sarkomunun geliştiği anatomik yer çok önemlidir. Bu sarkomun erken veya geç fark edilmesini etkilemektedir. Örneğin kol veya bacak gibi bir bölgede yumuşak doku sarkomu geliştiği zaman gözle görülen bir şişlik olacağı için bunu anlayabilmek daha kolaydır.Mesela diz arkasında gelişen bir yumuşak doku sarkomu gözle görülemeyebilir ancak hareket kısıtlılığına neden olabilir. Hasta sarkomdan dolayı dizini bükemez, rahat hareket edemez. Kalça çevresinde gelişen bir sarkomda da yürürken aksama görülür.Belirtiler kısaca şu şekilde özetlenebilir; Şişlik Ağrı Tümörün geliştiği bölgede fonksiyon kaybıYumuşak doku sarkomunda tanı nasıl konur?Bazı kanserlerde olduğu gibi yumuşak doku sarkomunda da çok tipik bir laboratuvar testi yoktur. Prostat kanserinde PSA değerleri kuşkuyu başlatan bir test iken yumuşak doku sarkomunda, hastalığı işaret edebilen bir kan testi mevcut değildir.Hastadan alınan öykü, fizik muayene ve görüntüleme teknikleri çok önem kazanmaktadır. Görüntüleme tetkiklerinden röntgen bu hastalıkta çok fazla katkıda bulunmaz. Ultrasona başvurulduğunda çok net bir tanı konmasına fayda sağlamasa da hastalık ile ilgili bir kuşku uyandırır. En etkili görüntüleme yöntemleri MRG, bilgisayarlı tomografi ( BT )  anjiyo MR ve PET CT’dir.  Ancak kesin tanı biyopsi ile gerçekleşir. İnce iğne biyopsisi ile tümörün olduğu yere travma yaratmadan girilerek alınan örnek, yumuşak doku sarkomunun iyi veya kötü huylu olduğunu gösterir. İç organların komşuluğunda gelişen bir yumuşak doku sarkomunda ise tanı,  bilgisayarlı tomografi kılavuzluğunda girişimsel radyoloji tarafından yapılan bir biyopsi ile gerçekleşir.Yumuşak doku sarkomunun tedavisi nedir?Ortopedik onkolojide tanı ve tedavide daima multidisipliner bir yaklaşım söz konusudur. Tanı prosedüründe, tedavinin ve tedavi sonrasının planlanması ve takibinde daima başka bölümler ile birlikte çalışılmaktadır. Radyoloji, girişimsel radyoloji, radyasyon onkolojisi, tıbbi onkoloji ve bazı dönemlerde psikiyatri bölümleri birlikte çalışmaktadır.Yumuşak doku sarkomunun birincil tedavisi cerrahidir. Bazı durumlarda eğer tümörün lokalizasyonu, büyüklüğü ve patolojik yapısına göre hastaya neoadjuvan tedavi yani cerrahi öncesi kemoterapi ve / veya radyoterapi uygulanabilir. Bu tedavi sonrasında cerrahi tedavi planlanır.Ameliyat sonrasında da bazı hastalara kemoterapi ve radyoterapi tedavileri eklenebilir. Geniş bir cerrahi sınır elde edilemediğinde veya cerrahi sınırda bir tümör varlığı şüphesi devam ediyorsa lokal radyoterapiye başvurulur.  Kesin cerrahi tedavide , tümör dokusunun  etrafında 1 veya 2 cm sağlıklı bir doku mantosu bırakarak çıkarılması hedeflenir.Tümörün malignite derecesi,  yani low (düşük)  veya high grade (yüksek) oluşu tedavinin şeklini belirler. Ayrıca tümörün lokal kalması, bölgesel veya uzak yayılması gibi durumlar da yine tedavinin planlanmasında hem de yaşam süresini öngörme açısından önemli kriterlerdir.Cerrahide ekstremite koruyucu cerrahi tercih edilmektedir. Eski dönemlerde olduğu gibi ampütasyonlar söz konusu değildir. Ancak çok nadir de olsa bazı damar ve sinirin kurtarılamayacağı, onarılamayacağı durumlarda ampütasyona başvurulur.Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) hakkında sık sorulan sorular Yumuşak doku sarkomu ölümcül mü?Amerikan Onkoloji Cemiyeti’nin yapmış olduğu,  yumuşak doku sarkomu cerrahisinden sonra yaşam süresi araştırmalarına göre, eğer tümör lokal kalmışsa hastaların yüzde 80’i tamamen iyileşmektedir. Eğer tümör lenf bezlerine yayıldıysa hastaların ortalama yüzde 50’si iyileşebilmektedir. Eğer uzak yayılım olduysa (akciğer veya beyin gibi) yüzde 15 oranında bir sağ kalım söz konusu olmaktadır.Erken tanı çok önem kazanmaktadır. Eğer erken tanı ve uygun tedavi mümkün olduğunda hayatta kalım oranı artmaktadır.Sarkom 4 evrede yaşam süresi ne kadardır?Sarkom 4 evrede tedaviye yanıt almak çok zordur. Burada akciğer bazen de beyin metastazı gelişir. Eğer akciğer metastazı tekil bir metastaz ise segment rezeksiyonu ile tümör kontrol altına alınabilir. Ancak beyin metastazı varsa ağrıyı gidermek için ağrı kesici tedavi ve ışın tedavisi ile hastanın daha konforlu bir süreç geçirmesi sağlanır.Yumuşak doku kanseri tehlikeli mi?Özellikle yüksek dereceli malign olanlar hızla vücuda yayıldığı için ölümcüldür. Dolayısıyla erken tanı önem kazanmaktadır. Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) nedir?Bağ dokusundan kaynaklanan kanserlere sarkom denir. Yumuşak doku sarkomu çok nadir görülen bir tümördür. Elliden fazla alt tipi bulunmaktadır. Normalde 1 milyon nüfusta 1 malign kemik tümörü ile karşılaşılır. Yumuşak dokunun malign tümörleri olan sarkomlar ise malign kemik tümörlerine nazaran 4-5 kez daha fazla sıklıkta görülürler. Erişkin tümörlerinin %4’ünü, çocuklarda %7-10 oluşturur.Yumuşak doku tümörleri iyi veya kötü huylu olabilir. Rizzoli Ortopedi Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre bütün yumuşak doku tümörlerinin %43,6’sını malign tümörler %56,4’ünü benign tümörler oluşturmaktadır.Kaç çeşit yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) vardır?Yumuşak doku sarkomlarının elliden fazla alt tipleri vardır. Kastan kaynaklanana rabdomiyosarkom, bağ dokusundan kaynaklanana fibrosarkom, yağ dokusundan kaynaklanana liposarkom, sinir dokusundan kaynaklanana ise nörosarkom denmektedir.Bu sarkomların görülme sıklıkları ile yaş grupları arasında bağlantı vardır. Örneğin pediatrik yaş döneminde ve gençlerde rabdomiyosarkomlar ile sinovyal sarkom sık görülürken, erişkin dönemde diğer sarkomlar ile karşılaşılır.Yumuşak doku sarkomu neden olur?Yumuşak doku sarkomlarının tam oluş nedeni belli değildir. Vakalara bakıldığında bir grupta genetik geçişli olduğu görülebiliyor. Genetik geçişli bazı hastalıklarda yumuşak doku sarkomlarıyla karşılaşılıyor. Nörofibromatozis bunlardan birisidir. Sinir dokusu üzerinde iyi huylu nörofibromlar gelişir. Bu nörofibromlarda bazı zamanlar nörofibrosarkomlar oluşabilir.Lipomatozis de ailesel geçişli olan hastalıklardan bir tanesidir. Bu hastalıkta da vücutta lipomlar oluşur ve bu lipomlarda liposarkom gelişebilmektedir.Yumuşak doku sarkomlarının her birinde bir DNA mutasyonu görülür. Bunlara onkogen denir. Bu mutasyonlar bir sarkom oluşumuna neden olabilir.Yumuşak doku kanseri kimlerde görülür?Yumuşak doku sarkomu kadın ve erkekte neredeyse aynı oranda görülmektedir. Hemen her yaşta yumuşak doku sarkomu gelişebilir. Hem çocuk, genç ve yetişkinlerde aynı oranda görülebilir.Yumuşak doku sarkomlarında risk faktörleri nelerdir?Bazı kanser türlerinde belirli risk faktörleri bulunurken, yumuşak doku sarkomlarında bilinen kesin bir risk faktörü yoktur. Sigara ve kimyasallar yumuşak doku kanserlerinde de sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca beslenme ve travmanın etkisi de vurgulanmaktadır. Örneğin bazı hastalar yumuşak doku sarkomu fark edilmeden bir süre önce o bölgede bir travma yaşadığını hatırlayabiliyor. Sert darbe, kaza gibi vücutta oluşan travmaların yumuşak doku kanserine neden olabildiği düşünülüyor.Yumuşak doku sarkomları sadece ekstremitede görünmez. Karın içi organlarda da gelişebilir çünkü karın içi organlarda da bağ dokusu vardır. Vinil klorid, tarım ilaçları ve arsenik gibi kimyasalların karaciğerde sarkomlara neden olduğu bilinmektedir.Radyasyonun da yumuşak doku sarkomu gelişiminde etkili olduğu söylenmektedir. Örneğin kemik tümörü olan bir hastaya, tümörün olduğu yere ışın tedavisi uygulandıktan 5-10 sene sonra o bölgede kötü huylu bir yumuşak doku tümörü gelişebilir.Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) belirtileri nelerdir?Yumuşak doku sarkomunun belirtileri sarkomun geliştiği yere, büyüklüğüne, yakınında damar veya sinir olup olmadığına bağlı olarak şişlik, ağrı ve fonksiyon bozukluğuyla kendini gösterir.Yumuşak doku sarkomunun geliştiği anatomik yer çok önemlidir. Bu sarkomun erken veya geç fark edilmesini etkilemektedir. Örneğin kol veya bacak gibi bir bölgede yumuşak doku sarkomu geliştiği zaman gözle görülen bir şişlik olacağı için bunu anlayabilmek daha kolaydır.Mesela diz arkasında gelişen bir yumuşak doku sarkomu gözle görülemeyebilir ancak hareket kısıtlılığına neden olabilir. Hasta sarkomdan dolayı dizini bükemez, rahat hareket edemez. Kalça çevresinde gelişen bir sarkomda da yürürken aksama görülür.Belirtiler kısaca şu şekilde özetlenebilir;Yumuşak doku sarkomunda tanı nasıl konur?Bazı kanserlerde olduğu gibi yumuşak doku sarkomunda da çok tipik bir laboratuvar testi yoktur. Prostat kanserinde PSA değerleri kuşkuyu başlatan bir test iken yumuşak doku sarkomunda, hastalığı işaret edebilen bir kan testi mevcut değildir.Hastadan alınan öykü, fizik muayene ve görüntüleme teknikleri çok önem kazanmaktadır. Görüntüleme tetkiklerinden röntgen bu hastalıkta çok fazla katkıda bulunmaz. Ultrasona başvurulduğunda çok net bir tanı konmasına fayda sağlamasa da hastalık ile ilgili bir kuşku uyandırır. En etkili görüntüleme yöntemleri MRG, bilgisayarlı tomografi ( BT )  anjiyo MR ve PET CT’dir.  Ancak kesin tanı biyopsi ile gerçekleşir. İnce iğne biyopsisi ile tümörün olduğu yere travma yaratmadan girilerek alınan örnek, yumuşak doku sarkomunun iyi veya kötü huylu olduğunu gösterir. İç organların komşuluğunda gelişen bir yumuşak doku sarkomunda ise tanı,  bilgisayarlı tomografi kılavuzluğunda girişimsel radyoloji tarafından yapılan bir biyopsi ile gerçekleşir.Yumuşak doku sarkomunun tedavisi nedir?Ortopedik onkolojide tanı ve tedavide daima multidisipliner bir yaklaşım söz konusudur. Tanı prosedüründe, tedavinin ve tedavi sonrasının planlanması ve takibinde daima başka bölümler ile birlikte çalışılmaktadır. Radyoloji, girişimsel radyoloji, radyasyon onkolojisi, tıbbi onkoloji ve bazı dönemlerde psikiyatri bölümleri birlikte çalışmaktadır.Yumuşak doku sarkomunun birincil tedavisi cerrahidir. Bazı durumlarda eğer tümörün lokalizasyonu, büyüklüğü ve patolojik yapısına göre hastaya neoadjuvan tedavi yani cerrahi öncesi kemoterapi ve / veya radyoterapi uygulanabilir. Bu tedavi sonrasında cerrahi tedavi planlanır.Ameliyat sonrasında da bazı hastalara kemoterapi ve radyoterapi tedavileri eklenebilir. Geniş bir cerrahi sınır elde edilemediğinde veya cerrahi sınırda bir tümör varlığı şüphesi devam ediyorsa lokal radyoterapiye başvurulur.  Kesin cerrahi tedavide , tümör dokusunun  etrafında 1 veya 2 cm sağlıklı bir doku mantosu bırakarak çıkarılması hedeflenir.Tümörün malignite derecesi,  yani low (düşük)  veya high grade (yüksek) oluşu tedavinin şeklini belirler. Ayrıca tümörün lokal kalması, bölgesel veya uzak yayılması gibi durumlar da yine tedavinin planlanmasında hem de yaşam süresini öngörme açısından önemli kriterlerdir.Cerrahide ekstremite koruyucu cerrahi tercih edilmektedir. Eski dönemlerde olduğu gibi ampütasyonlar söz konusu değildir. Ancak çok nadir de olsa bazı damar ve sinirin kurtarılamayacağı, onarılamayacağı durumlarda ampütasyona başvurulur.Yumuşak doku sarkomu (yumuşak doku kanseri) hakkında sık sorulan sorular Yumuşak doku sarkomu ölümcül mü?Amerikan Onkoloji Cemiyeti’nin yapmış olduğu,  yumuşak doku sarkomu cerrahisinden sonra yaşam süresi araştırmalarına göre, eğer tümör lokal kalmışsa hastaların yüzde 80’i tamamen iyileşmektedir. Eğer tümör lenf bezlerine yayıldıysa hastaların ortalama yüzde 50’si iyileşebilmektedir. Eğer uzak yayılım olduysa (akciğer veya beyin gibi) yüzde 15 oranında bir sağ kalım söz konusu olmaktadır.Erken tanı çok önem kazanmaktadır. Eğer erken tanı ve uygun tedavi mümkün olduğunda hayatta kalım oranı artmaktadır.Sarkom 4 evrede yaşam süresi ne kadardır?Sarkom 4 evrede tedaviye yanıt almak çok zordur. Burada akciğer bazen de beyin metastazı gelişir. Eğer akciğer metastazı tekil bir metastaz ise segment rezeksiyonu ile tümör kontrol altına alınabilir. Ancak beyin metastazı varsa ağrıyı gidermek için ağrı kesici tedavi ve ışın tedavisi ile hastanın daha konforlu bir süreç geçirmesi sağlanır.Yumuşak doku kanseri tehlikeli mi?
6,277
701
Hastalıklar
Yüksek Tansiyon
Yüksek tansiyon olarak da bilinen hipertansiyon, atardamarlarda kanın normalden daha yüksek basınçla akması sonucu kan basıncının normal değerler üzerine çıkarak 140/90'ın üzerinde olması durumudur. Tansiyonu yükselten yaygın nedenler, aşırı kilo, sağlıksız beslenme (az meyve-sebze, fazla yağ ve tuz tüketimi), fazla sigara ve alkol tüketimi ile fiziksel aktivite azlığı yanı sıra böbrek rahatsızlıkları, obstrüktif uyku apnesi, doğum kontrol hapları ve çeşitli ilaçlar ve tiroid hastalıklarıdır. Yüksek tansiyonun bir sonucu olarak baş ağrısı, baş dönmesi, görüşte bulanıklık, nefes darlığı, kalp ritminde düzensizlik, sık idrara çıkma, burun kanaması ve kulak çınlaması gibi belirtiler görülebilir. Yüksek tansiyon olarak da bilinen hipertansiyon, atardamarlarda kanın normalden daha yüksek basınçla akması sonucu kan basıncının normal değerler üzerine çıkarak 140/90'ın üzerinde olması durumudur. Tansiyonu yükselten yaygın nedenler, aşırı kilo, sağlıksız beslenme (az meyve-sebze, fazla yağ ve tuz tüketimi), fazla sigara ve alkol tüketimi ile fiziksel aktivite azlığı yanı sıra böbrek rahatsızlıkları, obstrüktif uyku apnesi, doğum kontrol hapları ve çeşitli ilaçlar ve tiroid hastalıklarıdır. Yüksek tansiyonun bir sonucu olarak baş ağrısı, baş dönmesi, görüşte bulanıklık, nefes darlığı, kalp ritminde düzensizlik, sık idrara çıkma, burun kanaması ve kulak çınlaması gibi belirtiler görülebilir.  Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir?Hipertansiyon, kanın atardamar duvarlarına uyguladığı kuvvetin sürekli olarak çok yüksek olmasıdır. Kanın damarlar duvarlarına yaptığı basıncın kanın damar duvarına yaptığı basıncın 140/90 mmHg veya daha yüksek olması hipertansiyon olarak adlandırılır. Kan pompalandığında atardamar duvarındaki en yüksek basınç sistolik kan basıncı (büyük tansiyon), istirahat halinde oluşan en düşük basınç ise diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) olarak adlandırılır. Kan basıncı için ideal değerler büyük tansiyon 120 mmHg, küçük tansiyonun ise 80 mmHg civarında olmasıdır.Yüksek tansiyonun en temel nedeni aşırı tuz tüketimi, hareketsiz yaşam, sigara alkol tüketimi, obezite, diyabet ve strestir. Yüksek tansiyonu olan kişilerin mutlaka sağlıklı beslenmeleri, sigarayı bırakmaları, egzersiz yapmaları ve kilo vermeleri gerekmektedir.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Neden Olur?Yüksek tansiyon kontrol altına alınmadığında ciddi hastalıklara da zemin hazırlayarak hayati tehlikeye neden olabilir.Yüksek tansiyonun görülme sıklığı 50 yaşında altındaki erkeklerde, 55 yaşından sonra ise kadınlarda daha fazladır.Yüksek tansiyon riskini artıran faktörler şu şekilde sıralanabilir:Genetik yatkınlık: Yüksek tansiyon hastalarının yaklaşık %60’ının ailesinde de tansiyon yüksekliği görülür.Obezite: Aşırı kilosu olanların yaklaşık %40'ında yüksek tansiyon görülmektedir.Diyabet (şeker hastalığı): Diyabet hastalarında yüksek tansiyona çok sık rastlanmaktadır.Aşırı tuz tüketimi: Yüksek tansiyona yol açan nedenlerden biridir.Hareketsiz yaşam biçimi: Hareketsizlik yüksek tansiyon görülme olasılığını artırır.Sigara-alkol tüketimi: Yüksek tansiyon görülme sıklığı artar.Stres: Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.Kalp damar hastalığı olanlar, hamileler, yağlı ve tuzlu besinleri sık tüketenler, diyette yetersiz potasyum, kalsiyum, magnezyum ve protein alanlar, uyku apne sendromu olanlar, böbrek hastaları, doğum kontrol hapları, bazı ağrı kesiciler, steroidler, bazı zayıflama haplarını ve psikiyatrik ilaçları kullanan bireyler, bazı endokrinolojik hastalığı olanlar da (Tiroid, paratiroid, böbrek üstü bezi, hipofiz hastalıkları vs ) yüksek tansiyon riski taşır.Tansiyon Belirtileri Nelerdir?Hipertansiyon, kan damarlarındaki basıncın çok yüksek olmasıdır. Kan damarlarındaki basınç yükselmesi durumu olan yüksek tansiyon baş ağrısı, bulanık görme, göğüs ağrısı, kulak çınlaması, burun kanaması, kalp ritminde değişim ve idrar sıklığında artış gibi şikayetlere neden olmaktadır. Baş dönmesi Mide bulantısı Baş ağrısı Göğüs ağrısı Bulanık görme Kulak çınlaması Burun kanaması Kalp ritim bozukluğuYüksek Tansiyon (Hipertansiyon) BelirtileriTansiyon genelde belirti vermeyen bir rahatsızlıktır fakat tansiyon hastalarında ortak olarak görülen bazı şikayetler söz konusudur. Yüksek tansiyon şikayetine neden olan o belirtiler yorgunluk, bacaklarda ödem, baş dönmesi, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, burun kanaması, göz kanlanması, görüşte bozulma, kulak çınlaması ve geceleri daha sık idrara çıkma ihtiyacı hissedilmesidir.Yüksek tansiyon (hipertansiyon) belirtileri şöyledir: Baş ağrısı Baş dönmesi Çift görme ya da bulanık görme Burun kanaması Kulaklarda uğultu ve çınlama Kalp ritminde düzensizlik Göğüs ağrısı ve nefes darlığı İdrar sıklığında artış Halsizlik ve yorgunluk Bacaklarda ödeme bağlı şişlikGeceleri daha sık idrara çıkmaKan basıncının olması gerekenden daha yüksek seviyeye çıkması durumu olan yüksek tansiyonun belirtilerinden biri de kişinin sık idrara çıkmasıdır.Bulanık veya çift görmeYüksek tansiyon, kalp ve beyin gibi önemli organlara zarar verdiği gibi gözde de hasar meydana getirebilir. Yüksek tansiyon hastalığı olan kişiler baktıkları yeri bulanık veya çift görebilir. Görme problemi şiddetlenen kişiler ise vakit kaybetmeden doktora başvurmalıdır.Kalp çarpıntısıAşırı yüksek kan basıncına bağlı olarak tansiyonun yükseldiği sırada kalp çarpıntısı semptomu ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı da hipertansiyonun yaygın görülen belirtilerindendir.Halsizlik ve yorgunluk Yüksek tansiyon hastalığıyla mücadele eden kişilerde halsizlik ve yorgunluk semptomları sık bir şekilde görülür.Baş ağrısıYüksek tansiyon meydana geldiğinde kan basıncı damarlara baskı yaptığı için kişide şiddetli ve zonklayıcı bir baş ağrısı hissedebilir. Baş ağrısı, yüksek tansiyonun yaygın belirtileri arasındadır.Nefes darlığı Yüksek tansiyon, kalbin vücudun geri kalanına kan pompalamak için daha fazla çalışmasına neden olur ve bu süreç yaşandığında kan basıncının aşırı bir şekilde yükselir. Bu yükseliş esnasında da kişi nefes darlığı semptomu hisseder.Burun kanamasıYüksek tansiyonun burnun içindeki kan damarlarına zarar verebileceğine yönelik çalışmalar, burun kanamasının yüksek tansiyon belirtileri arasında yer almasına neden olur.Kulak çınlamasıKan basıncının yükselmesi sonucu oluşan yüksek tansiyon, kan damarlarını etkileyerek kanın damarlar ve atardamarlarınızda daha fazla kuvvetle hareket etmesine neden olur. Bu kan akışı değişiklikleri kulak çınlamasına sebebiyet verebilir.Baş dönmesiTansiyon yükseldiğinde beyne giden oksijenin yetersizliğinden dolayı kişi baş dönmesi yaşar. Baş dönmesi, yüksek tansiyonun en erken uyarısı olarak da değerlendirilir. Şiddetli baş dönmesi söz konusuysa önce tansiyonunuzu ölçüp, yüksek çıktıysa doktora başvurmanız gerekir.Mide bulantısı ve kusmaYüksek tansiyona bağlı kan basıncı çok yüksek olduğunda bu durum beyin hasarına neden olabilir. Baş dönmesiyle kendisini gösteren bu durum, baş dönmesiyle ilişkili olarak kişide mide bulantısı ve kusmaya kadar gidebilir.Ani tansiyon yükselmesi belirtileri nelerdir?Ani tansiyon yükselmesi belirtileri baş ağrısı, baş dönmesi, kalp çarpıntısı ve nefes darlığıdır. Ayrıca burun kanaması, kulak çınlaması çarpıntı, denge kaybı gibi belirtilerde görülebilir.Strese bağlı yüksek tansiyon belirtileri nelerdir?Yüksek tansiyonun sebepleri arasında stres de yer alır. Yoğun stres altında yaşayan kişilerin tansiyon değerleri yüksek çıktığında bu durum bazı belirtiler doğurur. Strese bağlı yüksek tansiyon belirtileri arasında kalp çarpıntısı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, baş dönmesi, depresyon, terleme, agresiflik ve mide problemleri gösterilir.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Teşhisi Nasıl Konulur?Hipertansiyon tanısı için detaylı bir fizik muayene, elektrokardiyogram, ekokardiyografi, holterle birlikte 24 saatlik kan basıncı izlemi ve laboratuvar testleri yapılır. Sağlıklı bir hipertansiyon tanısı için tansiyon ölçümü öncesi bir saat içerisinde bir şey yememek, istirahat halinde olmak, sigara ve kahve içmemek gerekir.Yüksek tansiyon, kan basıncının olması gereken ideal değerlerin üzerinde olması durumunda gelişir. Kan basıncının 140/90 mm Hhg üzerinde olması hipertansiyon hastası olabileceğinizi gösterir. Uzman kontrolünde yapılan hipertansiyon tanısı hastalığınızın derecesini ve tedavi süreçlerini de belirler. Teşhis bir kere yapılan tansiyon ölçümüyle konulmamaktadır. Tansiyonu etkileyen birden fazla faktör vardır. Tansiyon bir heyecan ya da panik durumunda anlık olarak da yükselebilir. Bu nedenle doğru tanı ve teşhis için yaklaşık 2 hafta süresince haftada birkaç kere ölçüm yapılmalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavisi Nasıl Yapılır?Hipertansiyon tedavisinde amaç kan basıncını 140/90 mm hg Hg altına düşürmektir.  Eğer hastada şeker hastalığı, böbrek yetersizliği ve organ hasarı var ise kan basıncının daha düşük olması hedeflenir. Hipertansiyon tedavisinin temelinde yaşam tarzı değişiklikleri yatar. Aynı zamanda yüksek tansiyon tedavisinin önemli bir bölümünü ilaç tedavisi oluşturur.Yüksek tansiyon tedavisi sırasında yaşam tarzı değişiklikleri, düzenli egzersiz, kilo kontrolü, tuz alımının kısıtlanması çok önemlidir. Tüm tedavilere dirençli hipertansiyon durumunda ise böbrek atardamarlarına işlem yapılarak kan basıncı kontrol altına alınabilir. İnme, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi hipertansiyonun yarattığı ciddi durumlardan korunmak için erken tanı çok önemlidir. Erken tanı koyulan ve kontrol altına alınan hipertansiyon yaşam kalitesini etkilemez.Diğer tüm tedaviler gibi yüksek tansiyon tedavisi de kişiye özel olmalıdır. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan tansiyon ilaçlarının bağımlılık yaptığı ya da zararlı olduğunu düşünmek, sürekli ve uzun dönem ilaç kullanmanın getirdiği yan etkilere dayanarak bundan kaçınmak doğru değildir.Günümüzde kullanılan ilaçlar, tansiyonu düzenlerken, kalp-damar sistemini korur ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasını da engeller. Nitekim ilaç tedavisinde tansiyonun kontrol altına alınmasıyla birlikte diğer organların korunması da amaçlanmaktadır. Hastaya uygun ilaç seçimi de çok önemlidir. Ayrıca hastanın tam kontrolü sağlandıktan ve tansiyonu düzenlendikten sonra ilaçların bırakılabileceği de unutulmamalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) İlaçları Hipertansiyonun tedavisinde en etkin yöntem hipertansiyon ilaçlarıdır. Günümüzde hipertansiyon ilaçları yüksek tansiyon tedavisi için oldukça etkin rol oynar; ancak yine de hipertansiyon ilaçlarının kullanım oranları %50'nin altında seyretmektedir.Yüksek tansiyon ilacı kullanan hastalarda kan basıncının etkin kontrolü sadece her 2 hastadan 1’inde sağlanabilmektedir. Tansiyon ilaçlarının kullanımını, bağımlılık yaptığı veya uzun dönem tansiyon ilaçlarını kullanmanın yan etkileri olduğuna dair yanlış düşüncelerle bırakmak kesinlikle doğru değildir. Hekim kontrolünde verilen ilaçlar tansiyon tedavisinde etkin bir rol oynayarak kalp-damar sistemini korumakta ve böbreklerin de bozulmasını engellemektedir.Yüksek tansiyon tedavisi süreklilik gerektirir. Halk arasında tansiyon ilaçlarının böbrek ve karaciğeri olumsuz yönde etkilediğine dair yanlış bir inanış vardır. Günümüzde, hasta için en etkili tedaviyi sağlayan ve en az yan etkiye sahip farklı hipertansiyon ilaç seçenekleri bulunmaktadır. Tansiyon ilaçlarının organlara olumsuz etkisi yok denecek kadar azdır. Ayrıca böbrek ve birçok organ, yüksek kan basıncı ilaç ile tedavi edilmediğinde çok zarar görebilir.Hipertansiyon ilaçları doktorun bilgisi dışında kesilmemeli ve herhangi bir sorun yaşandığında mutlaka doktora danışılmalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Hakkında Sık Sorulan SorularTansiyonun yüksek olduğu nasıl anlaşılır?Hipertansiyon çoğu zaman belirti vermez ancak bazen yüksek tansiyon varlığını işaret eden belirtiler ortaya çıkabilir. Orta veya şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı, burun kanaması, çarpıntı ve kulak çınlaması tansiyon yüksekliğini gösteren belirtilerdir.Tansiyon nasıl ölçülür?Tansiyon ölçümü için ilk olarak kişi ölçümden önce 5 dakika dinlenmelidir. İstirahatın ardından kol bir yere dayandırılmalı ve kalp hizasında olmalıdır. Elektronik tansiyon aleti kullanılıyorsa alet manşonu otomatik olarak şişirir ve sonucu verir. Bununla birlikte tansiyon ölçümü sırasında kişi hareket etmemeli ve konuşmamalıdır.Tansiyon 14 10, 15 10, 16 10 ve 17 10 olursa ne olur?Tansiyonun 14’e 10 ve daha yüksek olması durumu hipertansiyon olarak kabul edilir. Bu yükseklik evde uygulanacak doğal yöntemlerle tedavi edilebilir ancak tedavi edilmediği takdirde yüksek tansiyon kalp hastalıkları, beyin hasarı ve felç gibi tehlikeli durumlara sebebiyet verebilir.Hipertansiyon tedavisi ne kadar sürer? İlaçlar bağımlılık yapar mı? Yüksek tansiyon tedavisi yaşam boyu sürer. Organlarda bir hasar oluşmadıysa ve kan basıncı yüksekliği hafifse, hastalık ilaçsız tedavi yöntemleri kontrol altına alınmaya çalışılır. Aksi durumda ise ilaç tedavisi uygulanır. Hipertansiyon ilaçları bağımlılık yapmaz.Yüksek tansiyon ilaçları yalnızca tansiyonun kontrol altına alınmasını değil, diğer organların da korunmasını sağlar. Öte yandan hastanın tam kontrolü sağlandıktan ve tansiyonu düzenlendikten sonra ilaçların bırakılabileceği de unutulmamalıdır.Tansiyon değerleri kaç olmalıdır?Normal tansiyon aralığı olarak 12-8 ml. kabul edilir. 13-14 ml. ve üzeri değerler ise hipertansiyon sınıfına girer. Hangi yaşta olursa olsun 120/80mm Hg ölçüm değerlerinin üstüne çıkılması durumunda çocuklarda da tansiyon yüksekliğinden bahsedilebilir.Yüksek tansiyona ne sebep olur?Aşırı tuz tüketimi: Yüksek tansiyona yol açan nedenlerden biridir. Hareketsiz yaşam biçimi: Hareketsizlik yüksek tansiyon görülme olasılığını artırır. Sigara-alkol tüketimi: Yüksek tansiyon görülme sıklığı artar. Stres: Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.Yüksek tansiyon kalp yetmezliğine yol açabilir mi? Basit bir sorun gibi görülen yüksek tansiyon, ani ölümleri getiren kalp yetmezliğine yol açabiliyor. Kalp yetmezliğine yakalanmamak içinse yıllık tansiyon kontrollerinin yanında kardiyolojik takip önem taşıyor. Kişilerin 20 yaşından itibaren düzenli olarak yüksek tansiyon kontrolü yaptırması gerekmektedir. Ayrıca yüksek tansiyondan korunmak çok önemlidir. Kilo kontrolü, alkol kullanılmaması, tuz kısıtlaması, potasyum alımının artırılması, doğru beslenme yüksek tansiyonu önleyici olabilmektedir. Bunun yanında damar tıkanmasını önlemek de kalp yetmezliğinden koruyabilmektedir.Heyecan ve endişe duymak tansiyonu yükseltir mi? Tansiyon, toplumda en yaygın hafif ve ara ara olan yükselmeler şeklinde görülür. Günümüz hayat şartlarında stres, gerilim, heyecan, endişe ve işin yetişmesi gibi durumlar kronik olarak tansiyona zemin hazırlar. Tansiyon hastası olmayan ama hayat şartları nedeniyle tansiyonu normalin üzerinde giden kişilerde kalp damar sisteminde yıpranma olabilir. Tansiyonu düzenlemenin en etkili yolu egzersizler ve açık havada yapılan yürüyüşlerdir.Yüksek tansiyon (Hipertansiyon) diyeti nasıldır? Hipertansiyonu olan kişiler yaşam tarzında bazı değişiklikler yapmalıdır. Hipertansiyon diyeti altında tuz kısıtlaması yapılması önemlidir. Kilo aldıran, yağlı, karbonhidrattan zengin besinlerin tüketilmemesi gerekir. Kafein içeren içecekler ölçülü içilmelidir. Sigara bırakılmalıdır. Kilo vermek, egzersiz ve kardiyoloji doktoru ile diyetisyenin vereceği diyet ile kan basıncında düşüş sağlanabilir.Stres tansiyonu çıkarır mı?Yoğun stres altında yaşamak tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir?Hipertansiyon, kanın atardamar duvarlarına uyguladığı kuvvetin sürekli olarak çok yüksek olmasıdır. Kanın damarlar duvarlarına yaptığı basıncın kanın damar duvarına yaptığı basıncın 140/90 mmHg veya daha yüksek olması hipertansiyon olarak adlandırılır. Kan pompalandığında atardamar duvarındaki en yüksek basınç sistolik kan basıncı (büyük tansiyon), istirahat halinde oluşan en düşük basınç ise diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) olarak adlandırılır. Kan basıncı için ideal değerler büyük tansiyon 120 mmHg, küçük tansiyonun ise 80 mmHg civarında olmasıdır.Yüksek tansiyonun en temel nedeni aşırı tuz tüketimi, hareketsiz yaşam, sigara alkol tüketimi, obezite, diyabet ve strestir. Yüksek tansiyonu olan kişilerin mutlaka sağlıklı beslenmeleri, sigarayı bırakmaları, egzersiz yapmaları ve kilo vermeleri gerekmektedir.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Neden Olur?Yüksek tansiyon kontrol altına alınmadığında ciddi hastalıklara da zemin hazırlayarak hayati tehlikeye neden olabilir.Yüksek tansiyonun görülme sıklığı 50 yaşında altındaki erkeklerde, 55 yaşından sonra ise kadınlarda daha fazladır.Yüksek tansiyon riskini artıran faktörler şu şekilde sıralanabilir:Genetik yatkınlık: Yüksek tansiyon hastalarının yaklaşık %60’ının ailesinde de tansiyon yüksekliği görülür.Obezite: Aşırı kilosu olanların yaklaşık %40'ında yüksek tansiyon görülmektedir.Diyabet (şeker hastalığı): Diyabet hastalarında yüksek tansiyona çok sık rastlanmaktadır.Aşırı tuz tüketimi: Yüksek tansiyona yol açan nedenlerden biridir.Hareketsiz yaşam biçimi: Hareketsizlik yüksek tansiyon görülme olasılığını artırır.Sigara-alkol tüketimi: Yüksek tansiyon görülme sıklığı artar.Stres: Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.Kalp damar hastalığı olanlar, hamileler, yağlı ve tuzlu besinleri sık tüketenler, diyette yetersiz potasyum, kalsiyum, magnezyum ve protein alanlar, uyku apne sendromu olanlar, böbrek hastaları, doğum kontrol hapları, bazı ağrı kesiciler, steroidler, bazı zayıflama haplarını ve psikiyatrik ilaçları kullanan bireyler, bazı endokrinolojik hastalığı olanlar da (Tiroid, paratiroid, böbrek üstü bezi, hipofiz hastalıkları vs ) yüksek tansiyon riski taşır.Tansiyon Belirtileri Nelerdir?Hipertansiyon, kan damarlarındaki basıncın çok yüksek olmasıdır. Kan damarlarındaki basınç yükselmesi durumu olan yüksek tansiyon baş ağrısı, bulanık görme, göğüs ağrısı, kulak çınlaması, burun kanaması, kalp ritminde değişim ve idrar sıklığında artış gibi şikayetlere neden olmaktadır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) BelirtileriTansiyon genelde belirti vermeyen bir rahatsızlıktır fakat tansiyon hastalarında ortak olarak görülen bazı şikayetler söz konusudur. Yüksek tansiyon şikayetine neden olan o belirtiler yorgunluk, bacaklarda ödem, baş dönmesi, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, burun kanaması, göz kanlanması, görüşte bozulma, kulak çınlaması ve geceleri daha sık idrara çıkma ihtiyacı hissedilmesidir.Yüksek tansiyon (hipertansiyon) belirtileri şöyledir:Geceleri daha sık idrara çıkmaKan basıncının olması gerekenden daha yüksek seviyeye çıkması durumu olan yüksek tansiyonun belirtilerinden biri de kişinin sık idrara çıkmasıdır.Bulanık veya çift görmeYüksek tansiyon, kalp ve beyin gibi önemli organlara zarar verdiği gibi gözde de hasar meydana getirebilir. Yüksek tansiyon hastalığı olan kişiler baktıkları yeri bulanık veya çift görebilir. Görme problemi şiddetlenen kişiler ise vakit kaybetmeden doktora başvurmalıdır.Kalp çarpıntısıAşırı yüksek kan basıncına bağlı olarak tansiyonun yükseldiği sırada kalp çarpıntısı semptomu ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı da hipertansiyonun yaygın görülen belirtilerindendir.Halsizlik ve yorgunluk Yüksek tansiyon hastalığıyla mücadele eden kişilerde halsizlik ve yorgunluk semptomları sık bir şekilde görülür.Baş ağrısıYüksek tansiyon meydana geldiğinde kan basıncı damarlara baskı yaptığı için kişide şiddetli ve zonklayıcı bir baş ağrısı hissedebilir. Baş ağrısı, yüksek tansiyonun yaygın belirtileri arasındadır.Nefes darlığı Yüksek tansiyon, kalbin vücudun geri kalanına kan pompalamak için daha fazla çalışmasına neden olur ve bu süreç yaşandığında kan basıncının aşırı bir şekilde yükselir. Bu yükseliş esnasında da kişi nefes darlığı semptomu hisseder.Burun kanamasıYüksek tansiyonun burnun içindeki kan damarlarına zarar verebileceğine yönelik çalışmalar, burun kanamasının yüksek tansiyon belirtileri arasında yer almasına neden olur.Kulak çınlamasıKan basıncının yükselmesi sonucu oluşan yüksek tansiyon, kan damarlarını etkileyerek kanın damarlar ve atardamarlarınızda daha fazla kuvvetle hareket etmesine neden olur. Bu kan akışı değişiklikleri kulak çınlamasına sebebiyet verebilir.Baş dönmesiTansiyon yükseldiğinde beyne giden oksijenin yetersizliğinden dolayı kişi baş dönmesi yaşar. Baş dönmesi, yüksek tansiyonun en erken uyarısı olarak da değerlendirilir. Şiddetli baş dönmesi söz konusuysa önce tansiyonunuzu ölçüp, yüksek çıktıysa doktora başvurmanız gerekir.Mide bulantısı ve kusmaYüksek tansiyona bağlı kan basıncı çok yüksek olduğunda bu durum beyin hasarına neden olabilir. Baş dönmesiyle kendisini gösteren bu durum, baş dönmesiyle ilişkili olarak kişide mide bulantısı ve kusmaya kadar gidebilir.Ani tansiyon yükselmesi belirtileri nelerdir?Ani tansiyon yükselmesi belirtileri baş ağrısı, baş dönmesi, kalp çarpıntısı ve nefes darlığıdır. Ayrıca burun kanaması, kulak çınlaması çarpıntı, denge kaybı gibi belirtilerde görülebilir.Strese bağlı yüksek tansiyon belirtileri nelerdir?Yüksek tansiyonun sebepleri arasında stres de yer alır. Yoğun stres altında yaşayan kişilerin tansiyon değerleri yüksek çıktığında bu durum bazı belirtiler doğurur. Strese bağlı yüksek tansiyon belirtileri arasında kalp çarpıntısı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, baş dönmesi, depresyon, terleme, agresiflik ve mide problemleri gösterilir.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Teşhisi Nasıl Konulur?Hipertansiyon tanısı için detaylı bir fizik muayene, elektrokardiyogram, ekokardiyografi, holterle birlikte 24 saatlik kan basıncı izlemi ve laboratuvar testleri yapılır. Sağlıklı bir hipertansiyon tanısı için tansiyon ölçümü öncesi bir saat içerisinde bir şey yememek, istirahat halinde olmak, sigara ve kahve içmemek gerekir.Yüksek tansiyon, kan basıncının olması gereken ideal değerlerin üzerinde olması durumunda gelişir. Kan basıncının 140/90 mm Hhg üzerinde olması hipertansiyon hastası olabileceğinizi gösterir. Uzman kontrolünde yapılan hipertansiyon tanısı hastalığınızın derecesini ve tedavi süreçlerini de belirler. Teşhis bir kere yapılan tansiyon ölçümüyle konulmamaktadır. Tansiyonu etkileyen birden fazla faktör vardır. Tansiyon bir heyecan ya da panik durumunda anlık olarak da yükselebilir. Bu nedenle doğru tanı ve teşhis için yaklaşık 2 hafta süresince haftada birkaç kere ölçüm yapılmalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavisi Nasıl Yapılır?Hipertansiyon tedavisinde amaç kan basıncını 140/90 mm hg Hg altına düşürmektir.  Eğer hastada şeker hastalığı, böbrek yetersizliği ve organ hasarı var ise kan basıncının daha düşük olması hedeflenir. Hipertansiyon tedavisinin temelinde yaşam tarzı değişiklikleri yatar. Aynı zamanda yüksek tansiyon tedavisinin önemli bir bölümünü ilaç tedavisi oluşturur.Yüksek tansiyon tedavisi sırasında yaşam tarzı değişiklikleri, düzenli egzersiz, kilo kontrolü, tuz alımının kısıtlanması çok önemlidir. Tüm tedavilere dirençli hipertansiyon durumunda ise böbrek atardamarlarına işlem yapılarak kan basıncı kontrol altına alınabilir. İnme, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi hipertansiyonun yarattığı ciddi durumlardan korunmak için erken tanı çok önemlidir. Erken tanı koyulan ve kontrol altına alınan hipertansiyon yaşam kalitesini etkilemez.Diğer tüm tedaviler gibi yüksek tansiyon tedavisi de kişiye özel olmalıdır. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan tansiyon ilaçlarının bağımlılık yaptığı ya da zararlı olduğunu düşünmek, sürekli ve uzun dönem ilaç kullanmanın getirdiği yan etkilere dayanarak bundan kaçınmak doğru değildir.Günümüzde kullanılan ilaçlar, tansiyonu düzenlerken, kalp-damar sistemini korur ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasını da engeller. Nitekim ilaç tedavisinde tansiyonun kontrol altına alınmasıyla birlikte diğer organların korunması da amaçlanmaktadır. Hastaya uygun ilaç seçimi de çok önemlidir. Ayrıca hastanın tam kontrolü sağlandıktan ve tansiyonu düzenlendikten sonra ilaçların bırakılabileceği de unutulmamalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) İlaçları Hipertansiyonun tedavisinde en etkin yöntem hipertansiyon ilaçlarıdır. Günümüzde hipertansiyon ilaçları yüksek tansiyon tedavisi için oldukça etkin rol oynar; ancak yine de hipertansiyon ilaçlarının kullanım oranları %50'nin altında seyretmektedir.Yüksek tansiyon ilacı kullanan hastalarda kan basıncının etkin kontrolü sadece her 2 hastadan 1’inde sağlanabilmektedir. Tansiyon ilaçlarının kullanımını, bağımlılık yaptığı veya uzun dönem tansiyon ilaçlarını kullanmanın yan etkileri olduğuna dair yanlış düşüncelerle bırakmak kesinlikle doğru değildir. Hekim kontrolünde verilen ilaçlar tansiyon tedavisinde etkin bir rol oynayarak kalp-damar sistemini korumakta ve böbreklerin de bozulmasını engellemektedir.Yüksek tansiyon tedavisi süreklilik gerektirir. Halk arasında tansiyon ilaçlarının böbrek ve karaciğeri olumsuz yönde etkilediğine dair yanlış bir inanış vardır. Günümüzde, hasta için en etkili tedaviyi sağlayan ve en az yan etkiye sahip farklı hipertansiyon ilaç seçenekleri bulunmaktadır. Tansiyon ilaçlarının organlara olumsuz etkisi yok denecek kadar azdır. Ayrıca böbrek ve birçok organ, yüksek kan basıncı ilaç ile tedavi edilmediğinde çok zarar görebilir.Hipertansiyon ilaçları doktorun bilgisi dışında kesilmemeli ve herhangi bir sorun yaşandığında mutlaka doktora danışılmalıdır.Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Hakkında Sık Sorulan SorularTansiyonun yüksek olduğu nasıl anlaşılır?Hipertansiyon çoğu zaman belirti vermez ancak bazen yüksek tansiyon varlığını işaret eden belirtiler ortaya çıkabilir. Orta veya şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı, burun kanaması, çarpıntı ve kulak çınlaması tansiyon yüksekliğini gösteren belirtilerdir.Tansiyon nasıl ölçülür?Tansiyon ölçümü için ilk olarak kişi ölçümden önce 5 dakika dinlenmelidir. İstirahatın ardından kol bir yere dayandırılmalı ve kalp hizasında olmalıdır. Elektronik tansiyon aleti kullanılıyorsa alet manşonu otomatik olarak şişirir ve sonucu verir. Bununla birlikte tansiyon ölçümü sırasında kişi hareket etmemeli ve konuşmamalıdır.Tansiyon 14 10, 15 10, 16 10 ve 17 10 olursa ne olur?Tansiyonun 14’e 10 ve daha yüksek olması durumu hipertansiyon olarak kabul edilir. Bu yükseklik evde uygulanacak doğal yöntemlerle tedavi edilebilir ancak tedavi edilmediği takdirde yüksek tansiyon kalp hastalıkları, beyin hasarı ve felç gibi tehlikeli durumlara sebebiyet verebilir.Hipertansiyon tedavisi ne kadar sürer? İlaçlar bağımlılık yapar mı? Yüksek tansiyon tedavisi yaşam boyu sürer. Organlarda bir hasar oluşmadıysa ve kan basıncı yüksekliği hafifse, hastalık ilaçsız tedavi yöntemleri kontrol altına alınmaya çalışılır. Aksi durumda ise ilaç tedavisi uygulanır. Hipertansiyon ilaçları bağımlılık yapmaz.Yüksek tansiyon ilaçları yalnızca tansiyonun kontrol altına alınmasını değil, diğer organların da korunmasını sağlar. Öte yandan hastanın tam kontrolü sağlandıktan ve tansiyonu düzenlendikten sonra ilaçların bırakılabileceği de unutulmamalıdır.Tansiyon değerleri kaç olmalıdır?Normal tansiyon aralığı olarak 12-8 ml. kabul edilir. 13-14 ml. ve üzeri değerler ise hipertansiyon sınıfına girer. Hangi yaşta olursa olsun 120/80mm Hg ölçüm değerlerinin üstüne çıkılması durumunda çocuklarda da tansiyon yüksekliğinden bahsedilebilir.Yüksek tansiyona ne sebep olur?Aşırı tuz tüketimi: Yüksek tansiyona yol açan nedenlerden biridir. Hareketsiz yaşam biçimi: Hareketsizlik yüksek tansiyon görülme olasılığını artırır. Sigara-alkol tüketimi: Yüksek tansiyon görülme sıklığı artar. Stres: Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.Yüksek tansiyon kalp yetmezliğine yol açabilir mi? Basit bir sorun gibi görülen yüksek tansiyon, ani ölümleri getiren kalp yetmezliğine yol açabiliyor. Kalp yetmezliğine yakalanmamak içinse yıllık tansiyon kontrollerinin yanında kardiyolojik takip önem taşıyor. Kişilerin 20 yaşından itibaren düzenli olarak yüksek tansiyon kontrolü yaptırması gerekmektedir. Ayrıca yüksek tansiyondan korunmak çok önemlidir. Kilo kontrolü, alkol kullanılmaması, tuz kısıtlaması, potasyum alımının artırılması, doğru beslenme yüksek tansiyonu önleyici olabilmektedir. Bunun yanında damar tıkanmasını önlemek de kalp yetmezliğinden koruyabilmektedir.Heyecan ve endişe duymak tansiyonu yükseltir mi? Tansiyon, toplumda en yaygın hafif ve ara ara olan yükselmeler şeklinde görülür. Günümüz hayat şartlarında stres, gerilim, heyecan, endişe ve işin yetişmesi gibi durumlar kronik olarak tansiyona zemin hazırlar. Tansiyon hastası olmayan ama hayat şartları nedeniyle tansiyonu normalin üzerinde giden kişilerde kalp damar sisteminde yıpranma olabilir. Tansiyonu düzenlemenin en etkili yolu egzersizler ve açık havada yapılan yürüyüşlerdir.Yüksek tansiyon (Hipertansiyon) diyeti nasıldır? Hipertansiyonu olan kişiler yaşam tarzında bazı değişiklikler yapmalıdır. Hipertansiyon diyeti altında tuz kısıtlaması yapılması önemlidir. Kilo aldıran, yağlı, karbonhidrattan zengin besinlerin tüketilmemesi gerekir. Kafein içeren içecekler ölçülü içilmelidir. Sigara bırakılmalıdır. Kilo vermek, egzersiz ve kardiyoloji doktoru ile diyetisyenin vereceği diyet ile kan basıncında düşüş sağlanabilir.Stres tansiyonu çıkarır mı?Yoğun stres altında yaşamak tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.
11,338
702
Hastalıklar
Yumurtalık Kistleri
Kadınlarda görülen yumurtalık kistleri iyi ve kötü huylu olarak ikiye ayrılmaktadır. Yumurtalık kistlerinin çeşitleri, kanser riski ve tedavi seçenekleri adölesan dönem, üreme çağı ve menopoz döneminde görülmesine bağlı olarak değişebilmektedir.Kadınlarda görülen yumurtalık kistleri iyi ve kötü huylu olarak ikiye ayrılmaktadır. Yumurtalık kistlerinin çeşitleri, kanser riski ve tedavi seçenekleri adölesan dönem, üreme çağı ve menopoz döneminde görülmesine bağlı olarak değişebilmektedir. Yumurtalık kistleri nedir?Yumurtalık kistleri görülme oranları yaş gruplarına göre değişmektedir. Adölesan dönemde, üreme çağında ya da menopoz döneminde farklı kistlerle karşılaşılmaktadır. Yaş gruplarına göre görülen yumurtalık kistleri şöyle sınıflandırılabilir:Fonksiyonel kistler: Adölesan dönem adı verilen 13-18 yaş arası dönemdeki kistler daha çok fonksiyonel kistlerdir, genellikle ameliyat gerektirmez ve zamanla kaybolurlar. Bu dönemde vücudun hormon dengesi henüz oturmadığı için vücut geçici kistler oluşturabilmektedir. Fonksiyonel kistleri genellikle takip etmek gerekir. Çünkü düşük ihtimalle de olsa kistin yarattığı ağırlıktan dolayı “over torsiyonu” adı verilen yumurtanın dönmesi veya kist rüptürü sorunları oluşabilir. Bu takip dışında herhangi bir ilaç tedavisine gerek yoktur. Fonksiyonel kistler doğurganlık döneminde de görülebilmektedir.Germ hücreli tümörler: Adölesan dönem ve takip eden üreme çağı ilk yıllarında görülebilen over tümörleridir. Tanıda belirlenen bazı tiplerde ameliyat yeterli olurken bazı tiplerinde ameliyata ek olarak kemoterapi tedavisi gerekebilmektedir. Daha çok solid organ şeklinde kendini gösteren solid kistik kitlelerdir. Ultrason kontrolünde fonksiyonel kist ya da solid kistik kitle olup olmadığı kolaylıkla belirlenebilmektedir.Korpus luteum kistleri: Adet döneminde görülen kistlerdir. Ovulasyon (yumurtlama) ile meydana gelir. Tamama yakını kaybolur, bazen kanamaya neden olabilir.Dermoid kistler: Gebelik döneminde sık görülmektedir. İçerisinde vücudun dış yapısında bulunan deri, kıl, yağ, kemik, diş gibi ektodermal dokuların bulunduğu kistlerdir. Dermoid kistler hastada çok çabuk ağırlık oluşturarak torsiyon yani yumurtalık dönmesiyle beraber acil ameliyat edilmesi gereken kistler haline gelebilirler. Torsiyon oluşumunda eskiden yumurtalıkların hepsi alınırken günümüzde over torsiyonu eski haline getirilerek neden olan kistik kitle çıkartılabilmektedir. Çoğu kez bu yöntemde yumurtalık fonksiyonları eski haline dönmektedir. Çok ciddi geç kalmalar yok ise yumurtalıklar alınmadan çözülebilen bir sorundur.Çikolata (endometriyotik) kistleri: Halk arasında çikolata kisti olarak bilinen endometriyotik kistler içerisindeki yapı erimiş çikolataya benzediğinden bu ismi almaktadır. Üreme döneminde en sık görülen özel kistlerdir. Çikolata kistleri aslında endometriozis hastalığının yumurtalıktaki formasyonudur. Doğurganlık dönemindeki her 10 kadından birinde çikolata kisti görülmektedir. Bu kistlerde ameliyat konusunda çok daha seçici davranılır. Çünkü çikolata kistleri daha çok doğurganlık döneminde olan kadınlarda görülmektedir. Yani hastaların anne olma planları vardır. Bu neden çikolata kistlerinde hemen ameliyat önerilmez. Ancak hastanın ağrı şikayeti fazla ile ameliyat gerekir. Kist, 9-10 cm gibi çok büyük boyutlardaysa, artık pelvik baskı yapıyorsa cerrahi tercih edilmelidir. Ancak örneğin boyutu 5 cm, ultrasonda şüpheli bir düzensizlik yok, homojen yapıda bir çikolata kisti ise takip edilir. Çünkü bu kistler çok başarılı bir cerrahi yapılmazsa tekrar edebilen kistlerdir. Ve ameliyatta over rezervi azalabilir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar ultrasondaki görünümüne bağlı olarak özellikle hastanın çocuk sahibi olma arzusu varsa ameliyattan kaçınılarak takip edilmelidir. Ancak kandan alınan tümör belirteci olan CA-125 kanda artış gösteriyorsa bu hastalarda ameliyat gerekir. Kanser riski üreme çağındaki çikolata kistlerinde düşüktür. Yaş ilerledikçe çikolata kistlerinin tümöral olma riski artmaktadır.Yumurtalık kistleri belirtileri nelerdir?Özellikle genç yaş grubu kistlerindeki en önemli belirti kasık ağrısı ve adet düzensizliğidir. Çikolata kistinde özellikle doğurganlık döneminde çocuk sahibi olamama şikayeti, sonradan ortaya çıkan adetlerin çok sancılı geçmesi, cinsel aktif kadınlarda ilişkide ağrı olması görülebilir. Bazen bağırsaklar tutulduğu zaman ağrılı dışkılama olabilir. İdrar yapmada sıkıntı görülebilir. Pelvik bölge adı verilen leğen kemiği bölgesindeki organlarla ilgili farklı şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Ancak en sık görülen belirti gebe kalamama şikayetidir. Bunun yanında uzun süre devam eden kasık ağrıları da çok sık görülmektedir. Menopoz dönemi tümör kistlerinde ise karın şişliği, bölgedeki organlara baskı nedeniyle sık idrara gitmek, kabızlık şikayetleri, bazen “postmenopozal” adı verilen menopozda vajinal kanaması başlangıcı, karın ağrısı gibi şikayetler özellikle büyük boyutlu tümörlerde menopoz döneminde karşılaşılan semptomlardır. Bunların yanında hiç belirti vermeyen rutin kontrollerde tesadüfen saptanan kistler de olabilmektedir.Yumurtalık kistleri tanısı nasıl konulur?Öncellikle ilk tanı aracı fizik muayenedir. Fizik muayenede elle karın bölgesi muayene edilir. Ağrı olan bölgeler saptanır. Sonrasında en önemli görüntüleme aracı ultrasonografidir. Ultrasonografide boyutu, görüntüsü, yapısı değerlendirilir. Gerekli hastalarda tümör belirteçleri adı verilen kan tetkikleri yapılır veya MR ile desteklenir. Her kistte MR istenmez. Şüpheli durumlarda istenir. Kanser şüphesinde farklı alanlara da sıçrayıp sıçramadığına bakmak için Emar’a (MR) başvurulabilir. Bunların yanında kanda bakılan tümör testlerinin tanıda önemli bir yeri vardır. Yumurtalıklarda, özellikle seröz kanserlerde ve çikolata kistlerinde CA-125, müsinöz over tümörlerinde CA-19-9, erken yaşta görülen germ hücreli tümörlerde Alfa Feto protein (AFP), Beta-HCG, bazı spesifik tümörlerde LDH kan testinden de fayda görülebilmektedir.Genç yaş grubunda kanser riski her ne kadar düşük olsa da her türlü kompleks kist varlığında öncelikle kanser olup olmadığını belirlemek gerekir. Bu nedenle genç yaş grubunda fonksiyonel olmayan tüm kistlerde genellikle ameliyat önerilir. Fonksiyonel kistler takip altında tutulmaktadır. Hasta menopozdaysa veya menopoza yakın bir dönemdeyse yani 40’lı yaşlardan sonra görülen kistler kanser ihtimaline biraz daha yakın kistlerdir. Özellikle menopoz dönemindeki hastalarda ultrason görüntüsünde kistin yapısının düzenli olup olmaması gibi faktörler değerlendirilir. Genellikle menopoz döneminde bir kist saptanmışsa ve fonksiyonel kist olduğu düşünülmüyorsa ameliyat önerilir.Yumurtalık kistleri tedavisi nasıldır?Bir kist varlığında öncelikle ultrason bulguları, hastanın şikayetleri, laboratuvar testleri ve gerekirse diğer görüntüleme yöntemleriyle kombine bir değerlendirme yapılıp takip protokolüne ya da cerrahi müdahaleye karar verilir. Kistin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu belirleyen ultrason bulguları vardır. Bunlar; kistin büyüklüğü, kistin çeperi adı verilen etrafındaki dokunun yapısı, içerisindeki papiller çıkıntılar, nodüler yapılar gibi düzeni bozan dokuların varlığına bakılır. Örneğin yer yer solid alanlar yani komplike kistler varsa bunlardan özellikle şüphelenilmelidir. Bunlarda genellikle ameliyat tercih edilmeli ve ameliyatta mutlaka patolojik inceleme yapılmalıdır. Eğer iyi huylu olduğu saptanırsa sadece kist çıkarılır ve başka bir müdahale yapılmaz. Ancak patolojik incelemede kötü huylu olduğu saptanırsa o zaman hastanın yaşına, çocuk sahibi olmayı planlayıp planlamadığına göre koruyucu cerrahi veya kanser cerrahisi uygulanmalıdır.Kist cerrahi gerektirmiyor, sadece takip edilecek ise 3 veya 6 ay aralıklarla kontrol edilir. Cerrahi uygulanacaksa kitlenin büyüklüğüne, yerleşim yerine, iki yumurtalıkta olup olmadığına, hastanın çocuk sahibi olma isteğine göre laparoskopi ya da robotik gibi kapalı yöntemler ya da açık cerrahi uygulanmaktadır.Bulgunun tümör olup olmadığı konusunda çok arada kalındıysa hastaya kitlenin yapısını görmek için öncelikle kapalı laparoskopik yöntem uygulanabilir. Ancak büyük bir kitleyse, öncelikle tümör varlığı düşünülüyorsa ve yaygınsa yani her iki yumurtalıkta da kitle varsa o zaman daha çok açık cerrahi tercih edilmektedir.Fonksiyonel kistlerin tedavisinde ise takip protokolü uygulanır. Klinik sorun görülmeyen, ağrı veya farklı bir şikayet yaşamayan hastaların kistleri uzun süre takip edilebilir. Bu hastalarda sadece yumurtalığın dönme riski yani torsiyon riski hakkında hasta bilgilendirilir ve acil bir durum olduğu zaman müdahale edilir. Fonksiyonel kistler veya kanser düşünülmeyen kistler çoğu kez kendiliğinden kaybolur. Kaybolmayıp, boyutu büyümeye başlarsa o zaman takipten çıkarılır ve cerrahi tedaviye geçilir.Sıkça sorulan sorular Yumurtalık kisti gebe kalmaya engel mi?Yumurtalık kistleri, tipine göre değişmekle birlikte, gebe kalmaya engel teşkil edebilmektedir. Genel olarak çok ilerlememiş (komplike olmayan) yumurtalık kistleri başarılı bir cerrahi müdahale ile alındıktan sonra gebe kalmaya engel durum ortadan kalkmaktadır. Takip edilen kisti olan hastalar acil bir durumda ne yapmalıdır?Hasta kistinin olduğunu biliyor ise kontrollerinde doktoru tarafından kistinin sağ tarafta mı yoksa sol tarafta mı olduğu bilgisi verilmiştir. Ancak bölgede oluşan ağrılar her iki tarafa da yansıyabilir. Bu nedenle karın bölgesinde herhangi bir ağrıda örneğin özellikle kesik kesik gelip giden şiddetli ağrı durumlarında öncellikle kisti takip eden hekime ulaşılmalıdır ancak ulaşılamıyor ise mutlaka acile başvurulması gerekmektedir. Farklı bir doktora gidildiyse test sonuçları, ultrason görüntüleri mutlaka doktora bildirilmelidir. Bunun yanında ağrı başladığında ağızdan beslenme kesilmelidir. Ağrıya bulantı, kusma veya karın şişliği eşlik ediyorsa periton irritasyonunu düşündürür. Yani kistin karın içine temas ettiği anlamına gelir. Yine acil olarak sağlık kuruluşuna başvurulması gereken belirtilerdir. Yumurtalık kisti kanama yapar mı?    Bazı yumurtalık kistleri oluşum yerlerine ve boyutlarına göre kanama ile kendini gösterebilmektedir. Yumurtalıklarda kist olup olmadığı nasıl anlaşılır?Genellikle ultrason muayenesinde kistlerin varlığı hakkında detaylı bilgiye sahip olunabilmektedir. Yumurtalık kisti ağrı yapar mı?Evet, yumurtalık kistlerinin en yaygın özelliklerinden biri de ağrı ile kendini göstermesidir. Over kisti neden olur?Yumurtalık kistleri birçok sebebe bağlı olarak gelişebilir. En yaygın sebebi vücuttaki hormonel dengesizliklerdir. Bunun yanında çeşitli yumurtalık enfeksiyonları sonucu, radyasyon maruziyeti, tümörler ve bazı hücresel bozukluklar nedeniyle de yumurtalık kistleri gelişebilmektedir. Çikolata kisti belirtileri nelerdir?Çikolata kistinde özellikle doğurganlık döneminde çocuk sahibi olamama şikayeti, sonradan ortaya çıkan adetlerin çok sancılı geçmesi, cinsel aktif kadınlarda ilişkide ağrı olması görülebilir. Bazen bağırsaklar tutulduğu zaman ağrılı dışkılama olabilir. İdrar yapmada sıkıntı görülebilir. Pelvik bölge adı verilen leğen kemiği bölgesindeki organlarla ilgili farklı şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Ancak en çok görülen belirti gebe kalamama şikayetidir. Bunun yanında uzun süre devam eden kasık ağrıları da sık görülmektedir. Çikolata kisti neden olur?Çikolata kistinin doğrudan bağlı olduğu sebepler yoktur ancak riski artıran faktörler bulunmaktadır. Bunların başında genetik ve çevresel faktörler gelmektedir. Ayrıca zayıf bağışıklık sistemi, adet kanının karın boşluğuna akması, doku farklılaşması gibi birçok farklı nedene bağlı olarak da gelişebilmektedir. Çikolata kisti kanama yapar mı?Çikolata kisti varlığında genellikle kanama görülmez. Çikolata kisti nerelerde ağrı yapar?Adet dönemlerinde kasık ağrısı veya cinsel aktif kadınlarda cinsel ilişki sırasında vajinal bölgede ağrı yapabilmektedir. Yumurtalık kistleri nedir?Yumurtalık kistleri görülme oranları yaş gruplarına göre değişmektedir. Adölesan dönemde, üreme çağında ya da menopoz döneminde farklı kistlerle karşılaşılmaktadır. Yaş gruplarına göre görülen yumurtalık kistleri şöyle sınıflandırılabilir:Fonksiyonel kistler: Adölesan dönem adı verilen 13-18 yaş arası dönemdeki kistler daha çok fonksiyonel kistlerdir, genellikle ameliyat gerektirmez ve zamanla kaybolurlar. Bu dönemde vücudun hormon dengesi henüz oturmadığı için vücut geçici kistler oluşturabilmektedir. Fonksiyonel kistleri genellikle takip etmek gerekir. Çünkü düşük ihtimalle de olsa kistin yarattığı ağırlıktan dolayı “over torsiyonu” adı verilen yumurtanın dönmesi veya kist rüptürü sorunları oluşabilir. Bu takip dışında herhangi bir ilaç tedavisine gerek yoktur. Fonksiyonel kistler doğurganlık döneminde de görülebilmektedir.Germ hücreli tümörler: Adölesan dönem ve takip eden üreme çağı ilk yıllarında görülebilen over tümörleridir. Tanıda belirlenen bazı tiplerde ameliyat yeterli olurken bazı tiplerinde ameliyata ek olarak kemoterapi tedavisi gerekebilmektedir. Daha çok solid organ şeklinde kendini gösteren solid kistik kitlelerdir. Ultrason kontrolünde fonksiyonel kist ya da solid kistik kitle olup olmadığı kolaylıkla belirlenebilmektedir.Korpus luteum kistleri: Adet döneminde görülen kistlerdir. Ovulasyon (yumurtlama) ile meydana gelir. Tamama yakını kaybolur, bazen kanamaya neden olabilir.Dermoid kistler: Gebelik döneminde sık görülmektedir. İçerisinde vücudun dış yapısında bulunan deri, kıl, yağ, kemik, diş gibi ektodermal dokuların bulunduğu kistlerdir. Dermoid kistler hastada çok çabuk ağırlık oluşturarak torsiyon yani yumurtalık dönmesiyle beraber acil ameliyat edilmesi gereken kistler haline gelebilirler. Torsiyon oluşumunda eskiden yumurtalıkların hepsi alınırken günümüzde over torsiyonu eski haline getirilerek neden olan kistik kitle çıkartılabilmektedir. Çoğu kez bu yöntemde yumurtalık fonksiyonları eski haline dönmektedir. Çok ciddi geç kalmalar yok ise yumurtalıklar alınmadan çözülebilen bir sorundur.Çikolata (endometriyotik) kistleri: Halk arasında çikolata kisti olarak bilinen endometriyotik kistler içerisindeki yapı erimiş çikolataya benzediğinden bu ismi almaktadır. Üreme döneminde en sık görülen özel kistlerdir. Çikolata kistleri aslında endometriozis hastalığının yumurtalıktaki formasyonudur. Doğurganlık dönemindeki her 10 kadından birinde çikolata kisti görülmektedir. Bu kistlerde ameliyat konusunda çok daha seçici davranılır. Çünkü çikolata kistleri daha çok doğurganlık döneminde olan kadınlarda görülmektedir. Yani hastaların anne olma planları vardır. Bu neden çikolata kistlerinde hemen ameliyat önerilmez. Ancak hastanın ağrı şikayeti fazla ile ameliyat gerekir. Kist, 9-10 cm gibi çok büyük boyutlardaysa, artık pelvik baskı yapıyorsa cerrahi tercih edilmelidir. Ancak örneğin boyutu 5 cm, ultrasonda şüpheli bir düzensizlik yok, homojen yapıda bir çikolata kisti ise takip edilir. Çünkü bu kistler çok başarılı bir cerrahi yapılmazsa tekrar edebilen kistlerdir. Ve ameliyatta over rezervi azalabilir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar ultrasondaki görünümüne bağlı olarak özellikle hastanın çocuk sahibi olma arzusu varsa ameliyattan kaçınılarak takip edilmelidir. Ancak kandan alınan tümör belirteci olan CA-125 kanda artış gösteriyorsa bu hastalarda ameliyat gerekir. Kanser riski üreme çağındaki çikolata kistlerinde düşüktür. Yaş ilerledikçe çikolata kistlerinin tümöral olma riski artmaktadır.Yumurtalık kistleri belirtileri nelerdir?Özellikle genç yaş grubu kistlerindeki en önemli belirti kasık ağrısı ve adet düzensizliğidir. Çikolata kistinde özellikle doğurganlık döneminde çocuk sahibi olamama şikayeti, sonradan ortaya çıkan adetlerin çok sancılı geçmesi, cinsel aktif kadınlarda ilişkide ağrı olması görülebilir. Bazen bağırsaklar tutulduğu zaman ağrılı dışkılama olabilir. İdrar yapmada sıkıntı görülebilir. Pelvik bölge adı verilen leğen kemiği bölgesindeki organlarla ilgili farklı şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Ancak en sık görülen belirti gebe kalamama şikayetidir. Bunun yanında uzun süre devam eden kasık ağrıları da çok sık görülmektedir. Menopoz dönemi tümör kistlerinde ise karın şişliği, bölgedeki organlara baskı nedeniyle sık idrara gitmek, kabızlık şikayetleri, bazen “postmenopozal” adı verilen menopozda vajinal kanaması başlangıcı, karın ağrısı gibi şikayetler özellikle büyük boyutlu tümörlerde menopoz döneminde karşılaşılan semptomlardır. Bunların yanında hiç belirti vermeyen rutin kontrollerde tesadüfen saptanan kistler de olabilmektedir.Yumurtalık kistleri tanısı nasıl konulur?Öncellikle ilk tanı aracı fizik muayenedir. Fizik muayenede elle karın bölgesi muayene edilir. Ağrı olan bölgeler saptanır. Sonrasında en önemli görüntüleme aracı ultrasonografidir. Ultrasonografide boyutu, görüntüsü, yapısı değerlendirilir. Gerekli hastalarda tümör belirteçleri adı verilen kan tetkikleri yapılır veya MR ile desteklenir. Her kistte MR istenmez. Şüpheli durumlarda istenir. Kanser şüphesinde farklı alanlara da sıçrayıp sıçramadığına bakmak için Emar’a (MR) başvurulabilir. Bunların yanında kanda bakılan tümör testlerinin tanıda önemli bir yeri vardır. Yumurtalıklarda, özellikle seröz kanserlerde ve çikolata kistlerinde CA-125, müsinöz over tümörlerinde CA-19-9, erken yaşta görülen germ hücreli tümörlerde Alfa Feto protein (AFP), Beta-HCG, bazı spesifik tümörlerde LDH kan testinden de fayda görülebilmektedir.Genç yaş grubunda kanser riski her ne kadar düşük olsa da her türlü kompleks kist varlığında öncelikle kanser olup olmadığını belirlemek gerekir. Bu nedenle genç yaş grubunda fonksiyonel olmayan tüm kistlerde genellikle ameliyat önerilir. Fonksiyonel kistler takip altında tutulmaktadır. Hasta menopozdaysa veya menopoza yakın bir dönemdeyse yani 40’lı yaşlardan sonra görülen kistler kanser ihtimaline biraz daha yakın kistlerdir. Özellikle menopoz dönemindeki hastalarda ultrason görüntüsünde kistin yapısının düzenli olup olmaması gibi faktörler değerlendirilir. Genellikle menopoz döneminde bir kist saptanmışsa ve fonksiyonel kist olduğu düşünülmüyorsa ameliyat önerilir.Yumurtalık kistleri tedavisi nasıldır?Bir kist varlığında öncelikle ultrason bulguları, hastanın şikayetleri, laboratuvar testleri ve gerekirse diğer görüntüleme yöntemleriyle kombine bir değerlendirme yapılıp takip protokolüne ya da cerrahi müdahaleye karar verilir. Kistin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu belirleyen ultrason bulguları vardır. Bunlar; kistin büyüklüğü, kistin çeperi adı verilen etrafındaki dokunun yapısı, içerisindeki papiller çıkıntılar, nodüler yapılar gibi düzeni bozan dokuların varlığına bakılır. Örneğin yer yer solid alanlar yani komplike kistler varsa bunlardan özellikle şüphelenilmelidir. Bunlarda genellikle ameliyat tercih edilmeli ve ameliyatta mutlaka patolojik inceleme yapılmalıdır. Eğer iyi huylu olduğu saptanırsa sadece kist çıkarılır ve başka bir müdahale yapılmaz. Ancak patolojik incelemede kötü huylu olduğu saptanırsa o zaman hastanın yaşına, çocuk sahibi olmayı planlayıp planlamadığına göre koruyucu cerrahi veya kanser cerrahisi uygulanmalıdır.Kist cerrahi gerektirmiyor, sadece takip edilecek ise 3 veya 6 ay aralıklarla kontrol edilir. Cerrahi uygulanacaksa kitlenin büyüklüğüne, yerleşim yerine, iki yumurtalıkta olup olmadığına, hastanın çocuk sahibi olma isteğine göre laparoskopi ya da robotik gibi kapalı yöntemler ya da açık cerrahi uygulanmaktadır.Bulgunun tümör olup olmadığı konusunda çok arada kalındıysa hastaya kitlenin yapısını görmek için öncelikle kapalı laparoskopik yöntem uygulanabilir. Ancak büyük bir kitleyse, öncelikle tümör varlığı düşünülüyorsa ve yaygınsa yani her iki yumurtalıkta da kitle varsa o zaman daha çok açık cerrahi tercih edilmektedir.Fonksiyonel kistlerin tedavisinde ise takip protokolü uygulanır. Klinik sorun görülmeyen, ağrı veya farklı bir şikayet yaşamayan hastaların kistleri uzun süre takip edilebilir. Bu hastalarda sadece yumurtalığın dönme riski yani torsiyon riski hakkında hasta bilgilendirilir ve acil bir durum olduğu zaman müdahale edilir. Fonksiyonel kistler veya kanser düşünülmeyen kistler çoğu kez kendiliğinden kaybolur. Kaybolmayıp, boyutu büyümeye başlarsa o zaman takipten çıkarılır ve cerrahi tedaviye geçilir.Sıkça sorulan sorularYumurtalık kistleri, tipine göre değişmekle birlikte, gebe kalmaya engel teşkil edebilmektedir. Genel olarak çok ilerlememiş (komplike olmayan) yumurtalık kistleri başarılı bir cerrahi müdahale ile alındıktan sonra gebe kalmaya engel durum ortadan kalkmaktadır.Hasta kistinin olduğunu biliyor ise kontrollerinde doktoru tarafından kistinin sağ tarafta mı yoksa sol tarafta mı olduğu bilgisi verilmiştir. Ancak bölgede oluşan ağrılar her iki tarafa da yansıyabilir. Bu nedenle karın bölgesinde herhangi bir ağrıda örneğin özellikle kesik kesik gelip giden şiddetli ağrı durumlarında öncellikle kisti takip eden hekime ulaşılmalıdır ancak ulaşılamıyor ise mutlaka acile başvurulması gerekmektedir. Farklı bir doktora gidildiyse test sonuçları, ultrason görüntüleri mutlaka doktora bildirilmelidir. Bunun yanında ağrı başladığında ağızdan beslenme kesilmelidir. Ağrıya bulantı, kusma veya karın şişliği eşlik ediyorsa periton irritasyonunu düşündürür. Yani kistin karın içine temas ettiği anlamına gelir. Yine acil olarak sağlık kuruluşuna başvurulması gereken belirtilerdir.Bazı yumurtalık kistleri oluşum yerlerine ve boyutlarına göre kanama ile kendini gösterebilmektedir.Genellikle ultrason muayenesinde kistlerin varlığı hakkında detaylı bilgiye sahip olunabilmektedir.Evet, yumurtalık kistlerinin en yaygın özelliklerinden biri de ağrı ile kendini göstermesidir.Yumurtalık kistleri birçok sebebe bağlı olarak gelişebilir. En yaygın sebebi vücuttaki hormonel dengesizliklerdir. Bunun yanında çeşitli yumurtalık enfeksiyonları sonucu, radyasyon maruziyeti, tümörler ve bazı hücresel bozukluklar nedeniyle de yumurtalık kistleri gelişebilmektedir.Çikolata kistinde özellikle doğurganlık döneminde çocuk sahibi olamama şikayeti, sonradan ortaya çıkan adetlerin çok sancılı geçmesi, cinsel aktif kadınlarda ilişkide ağrı olması görülebilir. Bazen bağırsaklar tutulduğu zaman ağrılı dışkılama olabilir. İdrar yapmada sıkıntı görülebilir. Pelvik bölge adı verilen leğen kemiği bölgesindeki organlarla ilgili farklı şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Ancak en çok görülen belirti gebe kalamama şikayetidir. Bunun yanında uzun süre devam eden kasık ağrıları da sık görülmektedir.Çikolata kistinin doğrudan bağlı olduğu sebepler yoktur ancak riski artıran faktörler bulunmaktadır. Bunların başında genetik ve çevresel faktörler gelmektedir. Ayrıca zayıf bağışıklık sistemi, adet kanının karın boşluğuna akması, doku farklılaşması gibi birçok farklı nedene bağlı olarak da gelişebilmektedir.Çikolata kisti varlığında genellikle kanama görülmez.Adet dönemlerinde kasık ağrısı veya cinsel aktif kadınlarda cinsel ilişki sırasında vajinal bölgede ağrı yapabilmektedir.
8,775
703
Hastalıklar
Yumurtalık Kanseri
Yumurtalık kanseri, yumurtalıktaki anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve bölünmesi ile başlayan kanser türüdür. Bu kanser türü erken belirti vermeyip, hızla çoğalabilen ve vücuttaki sağlıklı dokuyu da tahrip edebilen bir hastalıktır. Yumurtalıkları olan herkesi etkileyebilen yumurtalık kanseri daha çok 50 yaş üstü kadınlarda görülmektedir. Yumurtalık kanseri, yumurtalıktaki anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve bölünmesi ile başlayan kanser türüdür. Bu kanser türü erken belirti vermeyip, hızla çoğalabilen ve vücuttaki sağlıklı dokuyu da tahrip edebilen bir hastalıktır. Yumurtalıkları olan herkesi etkileyebilen yumurtalık kanseri daha çok 50 yaş üstü kadınlarda görülmektedir.  Yumurtalık Kanseri Nedir?Yumurtalık kanseri, yumurtalıkların ana yapısını oluşturan epitel hücrelerde ya da embriyonik döneme ait hücrelerde meydana gelen kontrolsüz bölünme ve çoğalma sonucunda ortaya çıkan kanser tipidir. Genellikle menopoz sonrasında görülen yumurtalık kanserlerinin yüzde 80’i epitelyum dokuda oluşur. 20 yaşın altında görülen yumurtalık kanserlerinin yüzde 60’ında ise embriyonik tümörler görülmektedir.Yumurtalık Kanseri Evreleri Nelerdir?Yumurtalık kanseri tedavisinde hangi evrede teşhis edildiği çok önemlidir. Kanserin yumurtalığınızdan etrafına ve çevre organlara sıçrayıp sıçramadığını bilmek gerekir. Yumurtalık kanserlerinde evreleme kanserin yayılım derecesine bağlı olarak belirlenir.Evre 1: Kanser bir ya da her iki yumurtalıktadır ama sadece yumurtalık içinde kalmıştır.Evre 1a: Kanser bir yumurtalıkta ve yumurtalık içinde sınırlıdır.Evre 1b: Kanser her iki yumurtalıktadır, ancak hala yumurtalıklar içinde sınırlıdır.Evre 1c: Kanser bir ya da iki yumurtalıktadır, ama yumurtalık sınırı dışına da çıkmıştır. Yumurtalık üstündeki bir tümöral kist patlamıştır, ya da karın içindeki sıvıda kanser hücreleri bulunmuştur.Evre 2: Kanser pelvis denilen ve leğen kemiklerince çevrilen bölgedeki diğer organlara sıçramıştır.Evre 2a: Kanser rahme, tüplere ya da her ikisine birden yayılmıştır.Evre 2b: Kanser mesane ya da kalın bağırsağa yayılmıştır.Evre 2c: Kanser 2a ve 2b deki yayılımların herhangi birisini yapmıştır. Ayrıca kanser yumurtalık sınırı dışına da çıkmıştır, yumurtalık üstündeki bir tümöral kist patlamıştır, ya da karın içindeki sıvıda kanser hücreleri bulunmuştur.Evre 3: Kanser karın içine yayılmıştır ya da lenf bezlerini tutmuştur.Evre 3a: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ancak sadece mikroskopta görülebilecek kadar küçük odaklar halindedir.Evre 3b: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ama büyüklükleri 2 santimetreden küçüktür.Evre 3c: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ve 2 santimetreden büyüktür ya da lenf bezlerine de sıçramıştır, ya da bu iki şart birden mevcuttur.Evre 4: Kanser karaciğer, akciğer ya da diğer uzak organlara da sıçramıştır.Yumurtalık Kanseri Neden Olur?Yumurtalık kanserinin kesin bir nedeni olmamakla birlikte genetik, çevresel ve hormonal faktörler yumurtalık kanserleri nedenleridir.Yumurtalık kanseri nedenleri şu şekilde listelenebilir: Ailesinde meme ya da yumurtalık kanseri olanlarda risk artar. Son yıllarda bazı genlerdeki değişiklikler yumurtalık kanseri riskinin armasına neden olmuştur. Yumurtlamayı artırıcı ilaç kullananlarda over kanseri riski artar. Doğum kontrol hapı kullanımı yumurtalık kanseri riskini azaltır. Yumurtalık kanseri riski hiç gebe kalmamışlarda daha yüksektir. Doğum yapanlarda risk azalır.Yumurtalık Kanseri Belirtileri Nelerdir?Yumurtalık kanseri ile ilgili belirtilerin çoğu hastaya özel olmakla beraber karın ağrısı, şişkinlik ve mide rahatsızlıkları, karında ele gelen kitle, aşağı doğru basınç hissi, karında sıvı birikmesi, adet düzensizlikleri, tüylenme, saç dökülmesi, çevredeki organlara bası yapmasına bağlı olarak idrar ve bağırsak şikayetleridir.Genel olarak görülen yumurtalık kanseri belirtileri şunları içerir: Sık idrara çıkma ve kabızlık gibi tuvalet alışkanlıklarında değişiklik Sık sık idrara çıkma ihtiyacı Pelvik bölgede ağrı veya basınç hissi Karın ve sırt ağrısı Şişkinlik ve gaz sıkışması Çok çabuk doyma hissi ve iştahsızlık Beklenmedik kilo kayıpları Cinsel ilişki sırasında ağrı Sürekli yorgun hissetme Adet dönemleri dışında vajinal kanama Bulantı Yumurtalık Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Yumurtalık kanserinin erken tanısı diğer tüm kanserlerde olduğu gibi çok önemlidir. Erken tanı için kadınların yıllık rutin jinekolojik kontrollerini aksatmamaları önerilir. Jinekoloji muayenede ele gelen kitle ya da ultrason esnasında yumurtalıklarda görülen kitleler kansere erken müdahale etme şansı verir.Yumurtalıklardaki her kist kanser anlamına gelmez. Özellikle üreme çağındaki kadınlarda görülen kistlerin çoğu basit ve zararsız kistlerdir. Zamanla kendi kendine kaybolan bu kistler kanser riski taşımaz. Bu nedenle uzman doktor tarafından ultrasonda izlenen kistlerin zararlı mı yoksa vücut için herhangi bir olumsuzluk içermeyen özellikte mi olduğu tespit edilmektedir. Bunun yanında menopozdaki kadınlarda ve adet görme öncesi genç kızlardaki her türlü kist, tümör riskine açıktır. Bu açıdan mutlaka değerlendirilmelidir.Tümör özelliği bulunan yumurtalık kisti ve kitlelerinin ileri safhalarında, kanda tümör belirteçlerine bakılır. Bazı tümör belirteçleri (özellikle CA 125) bazı over tümörü tiplerinde yüksek bulunur. Ancak, CA125 ve diğer tümör belirteçlerinin yüksekliği her zaman kitlenin kanser olduğunu göstermeyeceği gibi tümör belirteçlerinin düşük olması da kanseri ekarte etmez. Tümör belirteçleri dışında doppler ultrasonografi de kan akım değişikliklerini göstererek iyi huylu ve kötü huylu tümör ayırımında yardımcı olabilir. Tüm bu yöntemler yardımcı yöntemlerdir. Hiç biri kesin tanı koymak için yeterli değildir. Tümöral olduğu düşünülen (ister iyi huylu ister kötü huylu olsun) kist ve kitleler ile ayırım yapılamayan olgularda cerrahi yapmak ve ameliyat sırasında patolojik örnek biyopsi almak kesin tanı konulmasını sağlar.Kist varlığında tümör belirteçleri ve doppler incelemeleri normal ise ultrason ve muayene ile tümoral olduğunu düşündüren hiç bir bulgu yoksa ve kist 8 cm’den küçük ise bir süre takip edilebilir. Takip sırasında küçülme veya kaybolma olmuyorsa ameliyat yapılması tercih edilir.Yumurtalık Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?Yumurtalık kanseri tedavisi cerrahi olup, sadece rahim ve yumurtalıklar değil, vücutta tutulması muhtemel olan tüm dokular alınır. Cerrahi tedaviden sonra ise kemoterapi uygulanır. Yumurtalık kanserinde tüm evrelerde cerrahi yönteme başvurulur. Yumurtalık kanseri tedavisinde kitlenin çıkarılması hayati organlara zarar verme riski taşıyorsa önce kemoterapi ile kitlenin küçültülmesi hedeflenir. Ardından cerrahi yöntem ilke kanserli kitle ve dokulara müdahale edilir. Yumurtalık kanseri ameliyatı sonrasında eğer kanser vücuda yayılım göstermiyorsa kemoterapiye gerek kalmayabilir. Eğer yumurtalık kanseri yayılma gösteriyorsa kemoterapi ya da radyoterapi uygulanmalıdır. Kemoterapi hastalığın evresine göre değişmek ile beraber operasyon sonrası 6-9 kür uygulanmaktadır.Yumurtalık kanserinde yeni tedavi alternatifleri artık ülkemizde de sıklıkla uygulanmaya başlamıştır. Hedefe yönelik ajanlar ile uygulanan tedaviler kür olasılığını arttırmakta, hayatta kalma süresini uzatmakta ve önemli bir semptomatik rahatlama sağlamaktadır. Yumurtalık kanserlerinin tedavisinde üremenin korunmasına, oldukça özen gösterilmektedir. Özellikle erken yaşta görülen germ hücreli yumurtalık kanserleri ve borderline tip yumurtalık kanserlerinde sadece kanserli doku veya kanserli yumurtalık çıkarılıp, rahim ve karşı yumurtalık korunarak gebe kalmak mümkün hale getirilir.Yumurtalık Kanseri ile İlgili Sık Sorulan SorularYumurtalık kanserinde erken teşhisin önemi nedir?Yumurtalık kanserinin tedaviye vereceği yanıt, tümörün ne kadar yayıldığı ile doğrudan ilişkilidir. Yumurtalık kanseri erken dönemde teşhis edildiğinde ve uygun tedaviler ile yüzde 80-90 oranında ortadan kaldırılabilir. İleri evrede teşhis edilen yumurtalık kanserlerinde iyileşme oranı yüzde 40-50’dir. Yumurtalık kanseri ameliyatı ve kemoterapi sonrasında hastalığın tekrar etme olasılığına karşı düzenli olarak kontrol edilmelidir.Yumurtalık kanseri ölümcül müdür?Yumurtalık kanseri (över) ise kadın sağlığını ve yaşamını ciddi olarak tehdit eden, her yaşta görülebilen çok önemli bir hastalıktır. Yumurtalık kanseri, kadın genital organı kanserleri arasında en öldürücü olanıdır. Diğer jinekolojik kanserler ile karşılaştırıldığında, erken dönemdeki yumurtalık kanserleri hemen hemen hiçbir ön belirti vermediği için genellikle çok geç tanı konulabilmektedir. Bu nedenle rutin jinekolojik USG erken tanıda önemlidir.Menopoz sonrası yumurtalık kanseri riski yüksek mi?Yumurtalık kanseri, köken aldığı dokunun türüne bağlı olarak ikiye ayrılır. Hastalığın türü, ortaya çıkma ihtimali ve başlama yaşını değiştirmektedir. Hiç doğum yapmamış olma ve ailede, meme ve yumurtalık kanseri öyküsü olan kişilerin hastalığa yakalanma riski yükselmektedir. Ancak en önemli risk faktörü ileri yaş olarak kabul edilmektedir. Özellikle menopoz sonrası tek başına östrojen hormonu desteği, yumurtalık kanserini tetikleyen faktörler arasındadır.CA 125 nedir?CA125, yumurtalık kanseri hücrelerinin birçoğunun yüzeyinde bulunan bir proteindir. Yumurtalık kanseri olan kadınların kanında anlamlı düzeyde yüksek olabilmektedir. Bazı başka kanserlerde de az miktarda bu protein üretilebilmektedir.Yumurtalık kanserinde CA 125 kaç çıkar?CA 125 testinde 0 ile 35 arasındaki değerler normaldir. Eğer 35-50 arasında bir rakam varsa bu hastanın kontrol altında olması gerekir. 50 düzeyi üzerindeki değerlerde yumurtalık kanserinden şüphelenilir. Ancak her yumurtalık kanserinde de CA 125 yüksek çıkmayabilir.Yumurtalık kanseri nerelere metastaz yapar?Yumurtalık kanseri ileri evrelerde çeşitli organlara sıçrayabilir. Tedavide yumurtalığın etrafına ve çevre organlara sıçrayıp sıçramadığını bilmek gerekir. Bu kanserin en önemli özelliği karın içi organlara yayılım yapmasıdır. Kısa sürede karın içi organlara sıçrama söz konusu olduğundan dolayı hastalara genellikle ileri evrede tanı konmaktadır. Yumurtalık kanseri ince ve kalın bağırsaklara sıçrayabilmektedir. Periton, leğen kemiği, akciğer ve karaciğere de metastaz yapabilir.Yumurtalık kanseri başka hastalıklarla karıştırılabilir mi?Yumurtalık kanserinde sindirim şikayetleri, kasık bölgesinde ağrı, kabızlık gibi belirtiler görülebildiğinden hastalar gastroenteroloji ya da dahiliye servislerine acaba sindirim sisteminde mi bir sorun var diye zaman kaybedebilir. Bazen tanı bu doktorlar tarafından konulabilir. İleri yaş grubunda sindirim sistemi sorunu yaşanırsa mutlaka jinekoloji bölümüne başvurulmalıdır.Yumurtalık kanseri ameliyatı açık mı olur?İleri evrede karında sıvı toplanması, tümör yayılımı varsa açık cerrahi uygulanır. Bazı durumlarda laparoskopi ile bakıp yaygınlığı gözlemlenirken eğer büyük bir yaygınlık yoksa aynı seansta görülen tümörler temizlenebilir. Veya bu hastalarda laparoskopik ya da robotik cerrahi ile rahim, yumurtalık alma, lenf bezlerini alma aynı zamanda ihtiyaç olan grupta apandisit de alınabilir. Patolojiye göre de kemoterapi planlaması yapılmaktadır. Yumurtalık Kanseri Nedir?Yumurtalık kanseri, yumurtalıkların ana yapısını oluşturan epitel hücrelerde ya da embriyonik döneme ait hücrelerde meydana gelen kontrolsüz bölünme ve çoğalma sonucunda ortaya çıkan kanser tipidir. Genellikle menopoz sonrasında görülen yumurtalık kanserlerinin yüzde 80’i epitelyum dokuda oluşur. 20 yaşın altında görülen yumurtalık kanserlerinin yüzde 60’ında ise embriyonik tümörler görülmektedir.Yumurtalık Kanseri Evreleri Nelerdir?Yumurtalık kanseri tedavisinde hangi evrede teşhis edildiği çok önemlidir. Kanserin yumurtalığınızdan etrafına ve çevre organlara sıçrayıp sıçramadığını bilmek gerekir. Yumurtalık kanserlerinde evreleme kanserin yayılım derecesine bağlı olarak belirlenir.Evre 1: Kanser bir ya da her iki yumurtalıktadır ama sadece yumurtalık içinde kalmıştır.Evre 1a: Kanser bir yumurtalıkta ve yumurtalık içinde sınırlıdır.Evre 1b: Kanser her iki yumurtalıktadır, ancak hala yumurtalıklar içinde sınırlıdır.Evre 1c: Kanser bir ya da iki yumurtalıktadır, ama yumurtalık sınırı dışına da çıkmıştır. Yumurtalık üstündeki bir tümöral kist patlamıştır, ya da karın içindeki sıvıda kanser hücreleri bulunmuştur.Evre 2: Kanser pelvis denilen ve leğen kemiklerince çevrilen bölgedeki diğer organlara sıçramıştır.Evre 2a: Kanser rahme, tüplere ya da her ikisine birden yayılmıştır.Evre 2b: Kanser mesane ya da kalın bağırsağa yayılmıştır.Evre 2c: Kanser 2a ve 2b deki yayılımların herhangi birisini yapmıştır. Ayrıca kanser yumurtalık sınırı dışına da çıkmıştır, yumurtalık üstündeki bir tümöral kist patlamıştır, ya da karın içindeki sıvıda kanser hücreleri bulunmuştur.Evre 3: Kanser karın içine yayılmıştır ya da lenf bezlerini tutmuştur.Evre 3a: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ancak sadece mikroskopta görülebilecek kadar küçük odaklar halindedir.Evre 3b: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ama büyüklükleri 2 santimetreden küçüktür.Evre 3c: Kanser hücreleri karın içine yayılmıştır ve 2 santimetreden büyüktür ya da lenf bezlerine de sıçramıştır, ya da bu iki şart birden mevcuttur.Evre 4: Kanser karaciğer, akciğer ya da diğer uzak organlara da sıçramıştır.Yumurtalık Kanseri Neden Olur?Yumurtalık kanserinin kesin bir nedeni olmamakla birlikte genetik, çevresel ve hormonal faktörler yumurtalık kanserleri nedenleridir.Yumurtalık kanseri nedenleri şu şekilde listelenebilir:Yumurtalık Kanseri Belirtileri Nelerdir?Yumurtalık kanseri ile ilgili belirtilerin çoğu hastaya özel olmakla beraber karın ağrısı, şişkinlik ve mide rahatsızlıkları, karında ele gelen kitle, aşağı doğru basınç hissi, karında sıvı birikmesi, adet düzensizlikleri, tüylenme, saç dökülmesi, çevredeki organlara bası yapmasına bağlı olarak idrar ve bağırsak şikayetleridir.Genel olarak görülen yumurtalık kanseri belirtileri şunları içerir: Yumurtalık Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?Yumurtalık kanserinin erken tanısı diğer tüm kanserlerde olduğu gibi çok önemlidir. Erken tanı için kadınların yıllık rutin jinekolojik kontrollerini aksatmamaları önerilir. Jinekoloji muayenede ele gelen kitle ya da ultrason esnasında yumurtalıklarda görülen kitleler kansere erken müdahale etme şansı verir.Yumurtalıklardaki her kist kanser anlamına gelmez. Özellikle üreme çağındaki kadınlarda görülen kistlerin çoğu basit ve zararsız kistlerdir. Zamanla kendi kendine kaybolan bu kistler kanser riski taşımaz. Bu nedenle uzman doktor tarafından ultrasonda izlenen kistlerin zararlı mı yoksa vücut için herhangi bir olumsuzluk içermeyen özellikte mi olduğu tespit edilmektedir. Bunun yanında menopozdaki kadınlarda ve adet görme öncesi genç kızlardaki her türlü kist, tümör riskine açıktır. Bu açıdan mutlaka değerlendirilmelidir.Tümör özelliği bulunan yumurtalık kisti ve kitlelerinin ileri safhalarında, kanda tümör belirteçlerine bakılır. Bazı tümör belirteçleri (özellikle CA 125) bazı over tümörü tiplerinde yüksek bulunur. Ancak, CA125 ve diğer tümör belirteçlerinin yüksekliği her zaman kitlenin kanser olduğunu göstermeyeceği gibi tümör belirteçlerinin düşük olması da kanseri ekarte etmez. Tümör belirteçleri dışında doppler ultrasonografi de kan akım değişikliklerini göstererek iyi huylu ve kötü huylu tümör ayırımında yardımcı olabilir. Tüm bu yöntemler yardımcı yöntemlerdir. Hiç biri kesin tanı koymak için yeterli değildir. Tümöral olduğu düşünülen (ister iyi huylu ister kötü huylu olsun) kist ve kitleler ile ayırım yapılamayan olgularda cerrahi yapmak ve ameliyat sırasında patolojik örnek biyopsi almak kesin tanı konulmasını sağlar.Kist varlığında tümör belirteçleri ve doppler incelemeleri normal ise ultrason ve muayene ile tümoral olduğunu düşündüren hiç bir bulgu yoksa ve kist 8 cm’den küçük ise bir süre takip edilebilir. Takip sırasında küçülme veya kaybolma olmuyorsa ameliyat yapılması tercih edilir.Yumurtalık Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?Yumurtalık kanseri tedavisi cerrahi olup, sadece rahim ve yumurtalıklar değil, vücutta tutulması muhtemel olan tüm dokular alınır. Cerrahi tedaviden sonra ise kemoterapi uygulanır. Yumurtalık kanserinde tüm evrelerde cerrahi yönteme başvurulur. Yumurtalık kanseri tedavisinde kitlenin çıkarılması hayati organlara zarar verme riski taşıyorsa önce kemoterapi ile kitlenin küçültülmesi hedeflenir. Ardından cerrahi yöntem ilke kanserli kitle ve dokulara müdahale edilir. Yumurtalık kanseri ameliyatı sonrasında eğer kanser vücuda yayılım göstermiyorsa kemoterapiye gerek kalmayabilir. Eğer yumurtalık kanseri yayılma gösteriyorsa kemoterapi ya da radyoterapi uygulanmalıdır. Kemoterapi hastalığın evresine göre değişmek ile beraber operasyon sonrası 6-9 kür uygulanmaktadır.Yumurtalık kanserinde yeni tedavi alternatifleri artık ülkemizde de sıklıkla uygulanmaya başlamıştır. Hedefe yönelik ajanlar ile uygulanan tedaviler kür olasılığını arttırmakta, hayatta kalma süresini uzatmakta ve önemli bir semptomatik rahatlama sağlamaktadır. Yumurtalık kanserlerinin tedavisinde üremenin korunmasına, oldukça özen gösterilmektedir. Özellikle erken yaşta görülen germ hücreli yumurtalık kanserleri ve borderline tip yumurtalık kanserlerinde sadece kanserli doku veya kanserli yumurtalık çıkarılıp, rahim ve karşı yumurtalık korunarak gebe kalmak mümkün hale getirilir.Yumurtalık Kanseri ile İlgili Sık Sorulan SorularYumurtalık kanserinde erken teşhisin önemi nedir?Yumurtalık kanserinin tedaviye vereceği yanıt, tümörün ne kadar yayıldığı ile doğrudan ilişkilidir. Yumurtalık kanseri erken dönemde teşhis edildiğinde ve uygun tedaviler ile yüzde 80-90 oranında ortadan kaldırılabilir. İleri evrede teşhis edilen yumurtalık kanserlerinde iyileşme oranı yüzde 40-50’dir. Yumurtalık kanseri ameliyatı ve kemoterapi sonrasında hastalığın tekrar etme olasılığına karşı düzenli olarak kontrol edilmelidir.Yumurtalık kanseri ölümcül müdür?Yumurtalık kanseri (över) ise kadın sağlığını ve yaşamını ciddi olarak tehdit eden, her yaşta görülebilen çok önemli bir hastalıktır. Yumurtalık kanseri, kadın genital organı kanserleri arasında en öldürücü olanıdır. Diğer jinekolojik kanserler ile karşılaştırıldığında, erken dönemdeki yumurtalık kanserleri hemen hemen hiçbir ön belirti vermediği için genellikle çok geç tanı konulabilmektedir. Bu nedenle rutin jinekolojik USG erken tanıda önemlidir.Menopoz sonrası yumurtalık kanseri riski yüksek mi?Yumurtalık kanseri, köken aldığı dokunun türüne bağlı olarak ikiye ayrılır. Hastalığın türü, ortaya çıkma ihtimali ve başlama yaşını değiştirmektedir. Hiç doğum yapmamış olma ve ailede, meme ve yumurtalık kanseri öyküsü olan kişilerin hastalığa yakalanma riski yükselmektedir. Ancak en önemli risk faktörü ileri yaş olarak kabul edilmektedir. Özellikle menopoz sonrası tek başına östrojen hormonu desteği, yumurtalık kanserini tetikleyen faktörler arasındadır.CA 125 nedir?CA125, yumurtalık kanseri hücrelerinin birçoğunun yüzeyinde bulunan bir proteindir. Yumurtalık kanseri olan kadınların kanında anlamlı düzeyde yüksek olabilmektedir. Bazı başka kanserlerde de az miktarda bu protein üretilebilmektedir.Yumurtalık kanserinde CA 125 kaç çıkar?CA 125 testinde 0 ile 35 arasındaki değerler normaldir. Eğer 35-50 arasında bir rakam varsa bu hastanın kontrol altında olması gerekir. 50 düzeyi üzerindeki değerlerde yumurtalık kanserinden şüphelenilir. Ancak her yumurtalık kanserinde de CA 125 yüksek çıkmayabilir.Yumurtalık kanseri nerelere metastaz yapar?Yumurtalık kanseri ileri evrelerde çeşitli organlara sıçrayabilir. Tedavide yumurtalığın etrafına ve çevre organlara sıçrayıp sıçramadığını bilmek gerekir. Bu kanserin en önemli özelliği karın içi organlara yayılım yapmasıdır. Kısa sürede karın içi organlara sıçrama söz konusu olduğundan dolayı hastalara genellikle ileri evrede tanı konmaktadır. Yumurtalık kanseri ince ve kalın bağırsaklara sıçrayabilmektedir. Periton, leğen kemiği, akciğer ve karaciğere de metastaz yapabilir.Yumurtalık kanseri başka hastalıklarla karıştırılabilir mi?Yumurtalık kanserinde sindirim şikayetleri, kasık bölgesinde ağrı, kabızlık gibi belirtiler görülebildiğinden hastalar gastroenteroloji ya da dahiliye servislerine acaba sindirim sisteminde mi bir sorun var diye zaman kaybedebilir. Bazen tanı bu doktorlar tarafından konulabilir. İleri yaş grubunda sindirim sistemi sorunu yaşanırsa mutlaka jinekoloji bölümüne başvurulmalıdır.Yumurtalık kanseri ameliyatı açık mı olur?İleri evrede karında sıvı toplanması, tümör yayılımı varsa açık cerrahi uygulanır. Bazı durumlarda laparoskopi ile bakıp yaygınlığı gözlemlenirken eğer büyük bir yaygınlık yoksa aynı seansta görülen tümörler temizlenebilir. Veya bu hastalarda laparoskopik ya da robotik cerrahi ile rahim, yumurtalık alma, lenf bezlerini alma aynı zamanda ihtiyaç olan grupta apandisit de alınabilir. Patolojiye göre de kemoterapi planlaması yapılmaktadır.
7,981
704
Hastalıklar
Zatürre
Zatürre, akciğerdeki hava keselerinin bakteri, virüs veya mantar kaynaklı iltihaplanmasıdır. Daha çok streptococcus pneumoniae bakterisinin neden olduğu zatürre akciğerdeki hava keselerinin sıvı ya da irinle dolmasına neden olur. Zatürre belirtileri, şiddetli öksürük, balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, hırıltı, yorgunluk ve ateştir. Öksürük krizleri görülebilir. Zatürre tedavi edilmediğinde akciğere zarar verebilen bir rahatsızlıktır. O nedenle bu şikayetler görüldüğünde teşhis konulması için bir göğüs hastalıklarına görünülmelidir.Zatürre, akciğerdeki hava keselerinin bakteri, virüs veya mantar kaynaklı iltihaplanmasıdır. Daha çok streptococcus pneumoniae bakterisinin neden olduğu zatürre akciğerdeki hava keselerinin sıvı ya da irinle dolmasına neden olur. Zatürre belirtileri, şiddetli öksürük, balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, hırıltı, yorgunluk ve ateştir. Öksürük krizleri görülebilir. Zatürre tedavi edilmediğinde akciğere zarar verebilen bir rahatsızlıktır. O nedenle bu şikayetler görüldüğünde teşhis konulması için bir göğüs hastalıklarına görünülmelidir. Zatürre (Pnömoni) Nedir?Tıbbi adı pnömoni olan zatürre, bir veya her iki akciğerdeki hava keselerinin iltihaplanmasıdır. Zatürre'ye bakteriyel, viral veya mantar enfeksiyonları neden olurken, hava keseleri sıvı veya irinle dolabilir. Zatürre'de öksürük, ateş ve nefes darlığı yaygın semptomlardır.Yeşil veya sarı balgam üreten öksürük, nefes darlığı, ateş, terleme, göğüs ağrısı, eklem ve kas ağrıları, hırıltı ve yorgunluk zatürre belirtileridir. Hem viral hem de bakteriyel olarak karşımıza çıkan zatürre bulaşıcı bir hastalıktır ve erken tedavi edilmediği takdirde ciddi sonuçlar doğurabilir.Zatürre (Pnömoni) Çeşitleri Nelerdir?Toplum kökenli pnömoni, hastane kökenli ve bağışıklığı baskılanmış hastada pnömoni olmak kaydıyla zatürre çeşitleri kendi içinde üçe ayrılır.Toplum kökenli pnömoni: Bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonlarının neden olduğu pnömoni çeşidi toplum kökenli pnömoni olarak adlandırılır.Hastane kökenli pnömoni: Hastanede bulunulan sırada zatürreye yakalanılırsa bu durum hastane kökenli pnömoni şeklinde ifade edilir.Bağışıklığı baskılanmış hastada pnömoni: Bağışıklığı çok düşmüş kişilerde meydana gelen zatürre çeşidi ise bağışıklığı baskılanmış hastada pnömonidir.Zatürre (Pnömoni) Neden Olur?Zatürrenin yaygın nedenleri streptococcus pneumoniae adı verilen bakteri, mikroorganizmalar, influenza virüsü, rinovirüs, rsv virüsü ve mantar enfeksiyonlarıdır. Yetişkinlerde en sık neden bakteriler, okul çağındaki çocuklarda ise virüsler en sık pnömoni nedeni olarak kabul edilir.Bakteri ve virüs kaynaklı meydana gelen zatürre nedenleri genel olarak şunları içerir: Bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonları Soğuk algınlığı (rinovirüs) Koronavirüs Adenovirüs KOAH Astım Kızamık Suçiçeği Lejyoner hastalığı Pnömokok hastalığı Diyabet Sigara ve alkol tüketimi Bağışıklık sisteminin düşük olmasıBu hastalıklara sahip kişilerin kesin olarak zatürreye yakalanacağı kanısına varılamaz. Zatürre öksürük, yüksek ateş, titreme ve nefes darlığı gibi belirtiler ile kendini gösterir. Meydana gelen belirtiler ışığında doktor kontrolünde birtakım testlerle birlikte zatürre tanısı konulur.Zatürre (Pnömoni) Belirtileri Nelerdir?Zatürre tanısı koyulan hastalarda, hastaneye başvurmadan önce yaşandığı belirtilen ortak belirti şikayetleri, öksürük, balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, hırıltı, yorgunluk, kas ağrıları ve iştahsızlıktır. Öksürük ile birlikte yeşil veya sarı renkte balgam atıldığı, özellikle nefes alışverişinde ve öksürürken göğüs ağrısı şikayeti anlatılmaktadır.Zatürre belirtileri genel olarak şunlardır: Öksürük Yeşil veya sarı renkli olabilen balgam Göğüs ağrısı Nefes darlığı Solunumda hırıltı Nefes alıp verirken veya öksürürken sırta vuran ağrı Yüksek ateş Aşırı bitkinlik Kas ve vücut ağrısı İştahsızlık Mide bulantısı ve kusma Baş ağrısıZatürre Nasıl Geçer?Zatürreye iyi gelmesi için doktorun kararıyla antibiyotikler, antiviral ilaçlar, sıvı ve elektrolit desteği, ağrı kesici ve ateş düşürücüler, beslenme takviyesi uygulanır. Bunlarla birlikte yatak istirahati yapılmalıdır. Zatürrenin tedavisine ayaktan tedavi uygulanabileceği gibi hastane yatışı, yoğun bakım ve mekanik solunum desteği de gerekebilir. Bunlara kişinin sağlık durumuna göre doktor karar verecektir.Zatürre Nasıl Anlaşılır?Zatürre için sık görülen belirtiler, yeşil veya sarı balgam üreten şiddetli ve sık yaşanan öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı, hırıltı, kas ve eklem ağrıları ve ateştir. Fiziksel muayene esnasında ciğerleri dinleyen doktor zatürreden şüphelenirse tomografi ile akciğer görüntülemesini isteyerek zatürre hastalığını teşhis edebilir.Zatürre tanısını destekleyen belirtiler şunlardır: Uzun süre devam eden şiddetli öksürük Yeşil veya sarı renkte, kanlı olabilen öksürük Çok yorgun hissetme Hırıltılı ve hızlı nefes alıp-verme Nefes darlığı ve göğüs ağrısı Ateş Boğaz ağrısı ve baş ağrısı İştahsızlık Eklem ağrıları KusmaZatürre Teşhisi Nasıl Yapılır?Zatürre teşhisi için öncelikle doktor tarafından kişinin hastalık geçmişi dinlenir ve fizik muayenesi yapılır. Daha sonrasında ise zatürrenin kesin olarak belirlenmesi için bazı testler yapılır.Zatürre teşhisinde faydalanılan yöntemler şunlardır:Kan testleriKan testleri bir enfeksiyonun varlığını doğrulamak ve enfeksiyona neden olan organizmanın türünü belirlemeye çalışmak için kullanılır. Ancak kesin tanımlama her zaman mümkün değildir.Göğüs röntgeniGöğüs röntgeni, doktorunuzun zatürreyi teşhis etmesine ve enfeksiyonun kapsamını ve yerini belirlemesine yardımcı olur. Ancak zatürreye ne tür bir mikrobun neden olduğunu tam olarak söylenemez.Nabız oksimetresiNabız oksimetresi aracılığıyla kandaki oksijen seviyeniz ölçülür. Zatürre akciğerlerinizin kan dolaşımınıza yeterli miktarda oksijen taşımasını engelleyebilir.Balgam testi Derin bir öksürükten sonra akciğerlerinizden bir sıvı örneği (balgam) alınır ve enfeksiyonun nedenini belirlemeye yardımcı olmak için analiz edilir.Arteriyel kan gazı testiSağlayıcınız, akciğerlerinizin ne kadar iyi çalıştığını anlamak için kanınızdaki oksijen seviyelerini ölçmek için bileğinizden, kolunuzdan veya kasıklarınızdan kan örneği alır.BronkoskopiBazı durumlarda doktorunuz akciğerlerinizin içine bakmak için bronkoskop adı verilen ince, ışıklı bir tüp kullanabilir. Ayrıca laboratuvarda test edilmek üzere doku veya sıvı örnekleri de alabilirler.65 yaşın üzerindeyseniz, hastanedeyseniz veya ciddi semptomlarınız ya da sağlık sorunlarınız varsa doktorunuz ek testler isteyebilir.Bunlar şunları içerebilir:BT taraması Zatürreniz beklendiği kadar kısa sürede geçmiyorsa doktorunuz akciğerlerinizin daha ayrıntılı bir görüntüsünü elde etmek için göğüs BT taraması önerebilir.Plevral sıvı kültürü Enfeksiyonun tipini belirlemeye yardımcı olmak için plevral bölgeden kaburgalarınızın arasına bir iğne konularak sıvı örneği alınır ve analiz edilir.Zatürre Tedavisi Zatürre tedavisi için öncelikle altında yatanın tam olarak belirlenmesi gerekir. Nedenin belirlenmesinin ardından doktor hastanın durumuna bağlı olarak bazı tedavi yöntemleri önerir.Zatürrenin tedavi yöntemleri şöyle özetlenebilir:AntibiyotiklerAntibiyotikler bakteriyel pnömoniyi tedavi eder. Bir virüsü tedavi edemezler ancak virüsle aynı zamanda bakteriyel bir enfeksiyonunuz varsa, doktor tarafından antibiyotik reçete edilir.Antifungal ilaçlarAntifungaller mantar enfeksiyonunun neden olduğu zatürreyi tedavi etmek için önerilir.Antiviral ilaçlarViral pnömoni genellikle ilaçla tedavi edilmez ve kendi kendine geçebilir. Doktor tarafından, hasta kalma sürenizi ve virüsten hastalanma sürenizi azaltmak için antiviral ilaçlar önerilir.Oksijen tedavisiYeterli oksijen alamıyorsanız, doktorunuz burnunuzdaki bir tüp veya yüzünüze takacağınız bir maske aracılığıyla size ekstra oksijen verebilir.IV sıvılarıDoğrudan damarınıza (IV) verilen sıvılar dehidrasyonu tedavi eder veya önler.Sıvıların boşaltılmasıAkciğerleriniz ile göğüs duvarı arasında çok fazla sıvı varsa (plevral efüzyon), Doktor tarafından bu sıvı boşaltılabilir. Bu işlem bir kateter veya ameliyatla yapılır.Zatürre (Pnömoni) Hakkında Sık Sorulan SorularZatürre nasıl bir hastalıktır?Zatürre, bakteri, virüs ya da mantar kaynaklı gelişen bir veya her iki akciğerdeki hava keseciklerinin irin veya sıvı ile dolduğu enfeksiyon hastalığıdır. Daha basit bir tanımla zatürre, akciğerleri etkileyen bir tür akut solunum yolu enfeksiyonudur. Alveol adı verilen hava keseciklerinin irin ya da sıvı ile dolması sonucu oksijen alımı sınırlanır. Balgamlı öksürük, ateş, titreme ve nefes alma zorluğu gibi belirtilere neden olur.Virüs kaynaklı viral zatürre belirtileri nelerdir? Kuru öksürük Hafif ateş Terleme ve titreme Göğüs ve sırt ağrısı Nefes darlığı Halsizlik ve yorgunluk Bulantı ve kusma İştah kaybı Vücut ve kas ağrılarıAteşsiz zatürre (Pnömoni) belirtileri nelerdir?Ateşsiz zatürre belirtileri arasında en sık görülen semptomlar öksürük, burun akıntısı, hapşırık ve göğüs ağrısı yer alır.Gizemli yeni pnömoni virüsü nedir?Çin'de görüldükten sonra salgın riskinin ortaya çıktığı, gizemli pnömoni adı ile anılan pnömoni virüsü, yürüyen zattüre ile de ilişkili olan mikoplazma pnömoniya bakterisinden kaynaklanan ve daha çok çocuklarda görülen teşhis edilmemiş bir pnömoni türüdür. Çocukluk zatürresi olarak da anılmaya başlanan gizemli pnömoni virüsünde boğaz ve baş ağrısı, balgamlı öksürük, nefes darlığı, aşırı yorgunluk, yüksek ateş ve akciğerde nodül gelişimi gibi belirtileri görülmektedir.Zatürre aşısı nedir?İki tip zatürre aşısından söz edilebilir. 5 yıl süre ile koruyucu olup B hücrelerini etkiler ancak bellek hücrelerini etkilemeyen, hafif etkili ve kas içine uygulanan polisakkarid aşı ve ömür boyu etkili olan B hücreleri, hafıza ve T hücrelerini etkileyen konjuge aşıdır. Konjuge aşıda 65 yaş üstü kişilerde, risk faktörü yüksek kişilerde bir kereye mahsus konjuge aşı ve 6 ay sonra 5 yılda bir olmak üzere polisakkarid aşı deltoid kası içine uygulanır.Zatürre tehlikeli midir?Pnömoni olarak bilinen zatürre hastalığı; belirtileri şiddetlenip tedavi edilmediğinde sonunda ölüme bile götürebilecek tehlikeli bir durumdur.Zatürre kaç günde geçer?Hastanın genel durumu iyiyse, hastalık stabil, dirençli bakteri söz konusu değil ise, 48 saattir ateş yoksa, hasta hipotansif değilse ( düşük tansiyon sorunu yoksa), solunum yetmezliği yoksa, zatürre tedavisi 5 gün yeterli olabilir. Ancak zatürre tedavisinin süresine en iyi kararı hastanın doktoru verecektir. Doktor klinik duruma göre zatürre tedavisini 3 haftaya kadar uzatabilir.Zatürre bulaşıcı mıdır?Pnömoni, hasta kişiden sağlıklı kişiye özellikle yakın temas yoluyla bulaşma özelliği olan bir hastalıktır. Ancak her bulaşı ciddi zatürreye dönüşmez ve daha hafif bir şekilde atlatılır.Zatürre soğuktan mı olur?Özellikle kış aylarındaki soğuk havalarda bakteri ve virüsler daha fazla üreme alanı bulur. Bu durum da soğuk havalarda çok fazla zatürre vakası meydana gelmesine neden olur.Zatürre ve bronşit aynı mı?Bronşit, akciğerlerde bronş tüplerinin iltihabıdır. Zatürre ise akciğerlerdeki hava keselerinde (alveollerde) görülmektedir. İki hastalık birbirinden farklıdır. Zatürre (Pnömoni) Nedir?Tıbbi adı pnömoni olan zatürre, bir veya her iki akciğerdeki hava keselerinin iltihaplanmasıdır. Zatürre'ye bakteriyel, viral veya mantar enfeksiyonları neden olurken, hava keseleri sıvı veya irinle dolabilir. Zatürre'de öksürük, ateş ve nefes darlığı yaygın semptomlardır.Yeşil veya sarı balgam üreten öksürük, nefes darlığı, ateş, terleme, göğüs ağrısı, eklem ve kas ağrıları, hırıltı ve yorgunluk zatürre belirtileridir. Hem viral hem de bakteriyel olarak karşımıza çıkan zatürre bulaşıcı bir hastalıktır ve erken tedavi edilmediği takdirde ciddi sonuçlar doğurabilir.Zatürre (Pnömoni) Çeşitleri Nelerdir?Toplum kökenli pnömoni, hastane kökenli ve bağışıklığı baskılanmış hastada pnömoni olmak kaydıyla zatürre çeşitleri kendi içinde üçe ayrılır.Toplum kökenli pnömoni: Bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonlarının neden olduğu pnömoni çeşidi toplum kökenli pnömoni olarak adlandırılır.Hastane kökenli pnömoni: Hastanede bulunulan sırada zatürreye yakalanılırsa bu durum hastane kökenli pnömoni şeklinde ifade edilir.Bağışıklığı baskılanmış hastada pnömoni: Bağışıklığı çok düşmüş kişilerde meydana gelen zatürre çeşidi ise bağışıklığı baskılanmış hastada pnömonidir.Zatürre (Pnömoni) Neden Olur?Zatürrenin yaygın nedenleri streptococcus pneumoniae adı verilen bakteri, mikroorganizmalar, influenza virüsü, rinovirüs, rsv virüsü ve mantar enfeksiyonlarıdır. Yetişkinlerde en sık neden bakteriler, okul çağındaki çocuklarda ise virüsler en sık pnömoni nedeni olarak kabul edilir.Bakteri ve virüs kaynaklı meydana gelen zatürre nedenleri genel olarak şunları içerir:Bu hastalıklara sahip kişilerin kesin olarak zatürreye yakalanacağı kanısına varılamaz. Zatürre öksürük, yüksek ateş, titreme ve nefes darlığı gibi belirtiler ile kendini gösterir. Meydana gelen belirtiler ışığında doktor kontrolünde birtakım testlerle birlikte zatürre tanısı konulur.Zatürre (Pnömoni) Belirtileri Nelerdir?Zatürre tanısı koyulan hastalarda, hastaneye başvurmadan önce yaşandığı belirtilen ortak belirti şikayetleri, öksürük, balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, hırıltı, yorgunluk, kas ağrıları ve iştahsızlıktır. Öksürük ile birlikte yeşil veya sarı renkte balgam atıldığı, özellikle nefes alışverişinde ve öksürürken göğüs ağrısı şikayeti anlatılmaktadır.Zatürre belirtileri genel olarak şunlardır:Zatürre Nasıl Geçer?Zatürreye iyi gelmesi için doktorun kararıyla antibiyotikler, antiviral ilaçlar, sıvı ve elektrolit desteği, ağrı kesici ve ateş düşürücüler, beslenme takviyesi uygulanır. Bunlarla birlikte yatak istirahati yapılmalıdır. Zatürrenin tedavisine ayaktan tedavi uygulanabileceği gibi hastane yatışı, yoğun bakım ve mekanik solunum desteği de gerekebilir. Bunlara kişinin sağlık durumuna göre doktor karar verecektir.Zatürre Nasıl Anlaşılır?Zatürre için sık görülen belirtiler, yeşil veya sarı balgam üreten şiddetli ve sık yaşanan öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı, hırıltı, kas ve eklem ağrıları ve ateştir. Fiziksel muayene esnasında ciğerleri dinleyen doktor zatürreden şüphelenirse tomografi ile akciğer görüntülemesini isteyerek zatürre hastalığını teşhis edebilir.Zatürre tanısını destekleyen belirtiler şunlardır:Zatürre Teşhisi Nasıl Yapılır?Zatürre teşhisi için öncelikle doktor tarafından kişinin hastalık geçmişi dinlenir ve fizik muayenesi yapılır. Daha sonrasında ise zatürrenin kesin olarak belirlenmesi için bazı testler yapılır.Zatürre teşhisinde faydalanılan yöntemler şunlardır:Kan testleriKan testleri bir enfeksiyonun varlığını doğrulamak ve enfeksiyona neden olan organizmanın türünü belirlemeye çalışmak için kullanılır. Ancak kesin tanımlama her zaman mümkün değildir.Göğüs röntgeniGöğüs röntgeni, doktorunuzun zatürreyi teşhis etmesine ve enfeksiyonun kapsamını ve yerini belirlemesine yardımcı olur. Ancak zatürreye ne tür bir mikrobun neden olduğunu tam olarak söylenemez.Nabız oksimetresiNabız oksimetresi aracılığıyla kandaki oksijen seviyeniz ölçülür. Zatürre akciğerlerinizin kan dolaşımınıza yeterli miktarda oksijen taşımasını engelleyebilir.Balgam testi Derin bir öksürükten sonra akciğerlerinizden bir sıvı örneği (balgam) alınır ve enfeksiyonun nedenini belirlemeye yardımcı olmak için analiz edilir.Arteriyel kan gazı testiSağlayıcınız, akciğerlerinizin ne kadar iyi çalıştığını anlamak için kanınızdaki oksijen seviyelerini ölçmek için bileğinizden, kolunuzdan veya kasıklarınızdan kan örneği alır.BronkoskopiBazı durumlarda doktorunuz akciğerlerinizin içine bakmak için bronkoskop adı verilen ince, ışıklı bir tüp kullanabilir. Ayrıca laboratuvarda test edilmek üzere doku veya sıvı örnekleri de alabilirler.65 yaşın üzerindeyseniz, hastanedeyseniz veya ciddi semptomlarınız ya da sağlık sorunlarınız varsa doktorunuz ek testler isteyebilir.Bunlar şunları içerebilir:BT taraması Zatürreniz beklendiği kadar kısa sürede geçmiyorsa doktorunuz akciğerlerinizin daha ayrıntılı bir görüntüsünü elde etmek için göğüs BT taraması önerebilir.Plevral sıvı kültürü Enfeksiyonun tipini belirlemeye yardımcı olmak için plevral bölgeden kaburgalarınızın arasına bir iğne konularak sıvı örneği alınır ve analiz edilir.Zatürre Tedavisi Zatürre tedavisi için öncelikle altında yatanın tam olarak belirlenmesi gerekir. Nedenin belirlenmesinin ardından doktor hastanın durumuna bağlı olarak bazı tedavi yöntemleri önerir.Zatürrenin tedavi yöntemleri şöyle özetlenebilir:AntibiyotiklerAntibiyotikler bakteriyel pnömoniyi tedavi eder. Bir virüsü tedavi edemezler ancak virüsle aynı zamanda bakteriyel bir enfeksiyonunuz varsa, doktor tarafından antibiyotik reçete edilir.Antifungal ilaçlarAntifungaller mantar enfeksiyonunun neden olduğu zatürreyi tedavi etmek için önerilir.Antiviral ilaçlarViral pnömoni genellikle ilaçla tedavi edilmez ve kendi kendine geçebilir. Doktor tarafından, hasta kalma sürenizi ve virüsten hastalanma sürenizi azaltmak için antiviral ilaçlar önerilir.Oksijen tedavisiYeterli oksijen alamıyorsanız, doktorunuz burnunuzdaki bir tüp veya yüzünüze takacağınız bir maske aracılığıyla size ekstra oksijen verebilir.IV sıvılarıDoğrudan damarınıza (IV) verilen sıvılar dehidrasyonu tedavi eder veya önler.Sıvıların boşaltılmasıAkciğerleriniz ile göğüs duvarı arasında çok fazla sıvı varsa (plevral efüzyon), Doktor tarafından bu sıvı boşaltılabilir. Bu işlem bir kateter veya ameliyatla yapılır.Zatürre (Pnömoni) Hakkında Sık Sorulan SorularZatürre nasıl bir hastalıktır?Zatürre, bakteri, virüs ya da mantar kaynaklı gelişen bir veya her iki akciğerdeki hava keseciklerinin irin veya sıvı ile dolduğu enfeksiyon hastalığıdır. Daha basit bir tanımla zatürre, akciğerleri etkileyen bir tür akut solunum yolu enfeksiyonudur. Alveol adı verilen hava keseciklerinin irin ya da sıvı ile dolması sonucu oksijen alımı sınırlanır. Balgamlı öksürük, ateş, titreme ve nefes alma zorluğu gibi belirtilere neden olur.Virüs kaynaklı viral zatürre belirtileri nelerdir?Ateşsiz zatürre (Pnömoni) belirtileri nelerdir?Ateşsiz zatürre belirtileri arasında en sık görülen semptomlar öksürük, burun akıntısı, hapşırık ve göğüs ağrısı yer alır.Gizemli yeni pnömoni virüsü nedir?Çin'de görüldükten sonra salgın riskinin ortaya çıktığı, gizemli pnömoni adı ile anılan pnömoni virüsü, yürüyen zattüre ile de ilişkili olan mikoplazma pnömoniya bakterisinden kaynaklanan ve daha çok çocuklarda görülen teşhis edilmemiş bir pnömoni türüdür. Çocukluk zatürresi olarak da anılmaya başlanan gizemli pnömoni virüsünde boğaz ve baş ağrısı, balgamlı öksürük, nefes darlığı, aşırı yorgunluk, yüksek ateş ve akciğerde nodül gelişimi gibi belirtileri görülmektedir.Zatürre aşısı nedir?İki tip zatürre aşısından söz edilebilir. 5 yıl süre ile koruyucu olup B hücrelerini etkiler ancak bellek hücrelerini etkilemeyen, hafif etkili ve kas içine uygulanan polisakkarid aşı ve ömür boyu etkili olan B hücreleri, hafıza ve T hücrelerini etkileyen konjuge aşıdır. Konjuge aşıda 65 yaş üstü kişilerde, risk faktörü yüksek kişilerde bir kereye mahsus konjuge aşı ve 6 ay sonra 5 yılda bir olmak üzere polisakkarid aşı deltoid kası içine uygulanır.Zatürre tehlikeli midir?Pnömoni olarak bilinen zatürre hastalığı; belirtileri şiddetlenip tedavi edilmediğinde sonunda ölüme bile götürebilecek tehlikeli bir durumdur.Zatürre kaç günde geçer?Hastanın genel durumu iyiyse, hastalık stabil, dirençli bakteri söz konusu değil ise, 48 saattir ateş yoksa, hasta hipotansif değilse ( düşük tansiyon sorunu yoksa), solunum yetmezliği yoksa, zatürre tedavisi 5 gün yeterli olabilir. Ancak zatürre tedavisinin süresine en iyi kararı hastanın doktoru verecektir. Doktor klinik duruma göre zatürre tedavisini 3 haftaya kadar uzatabilir.Zatürre bulaşıcı mıdır?Pnömoni, hasta kişiden sağlıklı kişiye özellikle yakın temas yoluyla bulaşma özelliği olan bir hastalıktır. Ancak her bulaşı ciddi zatürreye dönüşmez ve daha hafif bir şekilde atlatılır.Zatürre soğuktan mı olur?Özellikle kış aylarındaki soğuk havalarda bakteri ve virüsler daha fazla üreme alanı bulur. Bu durum da soğuk havalarda çok fazla zatürre vakası meydana gelmesine neden olur.Zatürre ve bronşit aynı mı?Bronşit, akciğerlerde bronş tüplerinin iltihabıdır. Zatürre ise akciğerlerdeki hava keselerinde (alveollerde) görülmektedir. İki hastalık birbirinden farklıdır.
8,141
705
Hastalıklar
Zellweger Sendromu
Genetik rahatsızlıkların bazıları günümüzde hala daha tedavi edilemiyor ancak bazı önlemler ve uygulamalarla hastaların konforu artırılmaya çalışılıyor. Ebeveynlerinden çocuklarına geçen bu genetik hastalıklardan biri de Zellweger sendromu olarak ifade ediliyor. Yenidoğan bebeklerde beyin, karaciğer ve böbrek gibi hayati sorunlara neden olan Zellwerger sendromu, hücresel işlev bozukluklarına yol açabiliyor. Doğumdan hemen sonra ciddi sorunlarla kendisini belli eden Zellweger sendromu, hastalara beslenme ya da hareket etme ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşatabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genetik Hastalıkları Değerlendirme Merkezi’nden Uz. Dr. Serhat Seyhan, Zellweger sendromunun nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.Genetik rahatsızlıkların bazıları günümüzde hala daha tedavi edilemiyor ancak bazı önlemler ve uygulamalarla hastaların konforu artırılmaya çalışılıyor. Ebeveynlerinden çocuklarına geçen bu genetik hastalıklardan biri de Zellweger sendromu olarak ifade ediliyor. Yenidoğan bebeklerde beyin, karaciğer ve böbrek gibi hayati sorunlara neden olan Zellwerger sendromu, hücresel işlev bozukluklarına yol açabiliyor. Doğumdan hemen sonra ciddi sorunlarla kendisini belli eden Zellweger sendromu, hastalara beslenme ya da hareket etme ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşatabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genetik Hastalıkları Değerlendirme Merkezi’nden Uz. Dr. Serhat Seyhan, Zellweger sendromunun nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Zellweger sendromu nedir?Zellweger sendromu yenidoğan bebeklerde görülen genetik bir hastalık olarak tanımlanır. Zellweger sendromu ile dünyaya gelen bebekler genellikle en fazla bir yaşına kadar yaşayabilmektedir. Zellweger sendromu, Zellweger spektrumundaki 4 bozukluğun en şiddetli olanıdır. Zellweger sendromu ile doğan bebek, sinirlerde ve metabolizmada ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Zellweger sendromunu beyin, karaciğer ve böbrekleri daha çok etkiler. Ancak vücuttaki önemli fonksiyonlara da ciddi zararlar verir. Bu nedenle Zellweger sendromu ölümcül olarak adlandırılan bir hastalıktır.Zellweger spektrum bozuklukları nedir?Peroksizomlar da vücuttaki birçok işlev için gerekli olan hücrelerin bir parçasıdır. Peroksizomal biyogenez bozuklukları olarak da adlandırılan bu hastalıklar peroksizomları etkiler. Zellweger spektrum bozukluklarının diğerleri de şunlardır; Heimler sendromu: Geç bebeklik veya erken çocukluk döneminde işitme kaybına ve diş sorunlarına neden olur. infantil Refsum hastalığı: Kas hareket sorunlarına ve bebeğin gelişiminde gecikmelere neden olur. Yenidoğan adrenolökodistrofisi: Bebekte işitme ve görme kaybına neden olur. Ayrıca beyin, omurga ve kaslarda bazı sorunlara neden olabilir. Zellweger sendromunun nedenleri nelerdir?Zellweger sendromu, 12 PEX geninin herhangi birindeki bir mutasyondan kaynaklanır. Zellweger sendromu hastalığı, PEX1 genindeki bir mutasyondan köken almaktadır. Bu genler, normal hücre fonksiyonu için gerekli olan peroksizomları kontrol eder. Peroksizomlar toksinleri ve yağları parçalar. Kemik, beyin, gözler, kalp, böbrekler, karaciğer ve sinirlerin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Genlerde oluşan mutasyonlar Zellweger sendromuna neden olmaktadır. Zellweger sendromu otozomal resesif bir hastalık olduğu için çocuğun yalnızca anne babada mutasyona uğramış genin bir kopyasını alması ile oluşur. Zellweger sendromunda her iki ebeveyn de mutasyona uğramış gene sahipse, çocuklarının taşıyıcı olma riski %50'dir. Taşıyıcı, hastalığı geliştirmeden mutasyona uğramış genleri miras alır. Çocuklarda hastalığa yakalanma olasılığı %25 oranındadır.Zellweger sendromunun belirtileri nelerdir?Zellweger sendromunun belirti ve semptomları doğumdan hemen sonra başlar. Zellweger sendromunun belirtileri şunlardır; Geniş burun köprüsü Gözlerin iç köşelerinde deri kıvrımları Düzleşmiş yüz Yüksek alın Az gelişmiş kaş sırtları Geniş ayarlı gözler Beslenme zorluğu Büyümüş karaciğer veya dalak Sindirim sistemi kanamaları İşitme ve görme sorunları Karaciğer bozukluklarından kaynaklanan sarılık Nöbetler Az gelişmiş kaslar ve hareket sorunları.Zellweger sendromu nasıl teşhis edilir?Ebeveynlerinden bebeklerine aktarılan genetik bir hastalık olan Zellweger sendromu, bebek dünyaya geldiği anda kendisini belli eder. Bu nedenle bebek dünyaya geldiği andan itibaren doğumu yaptıran hekim yüz hatlarını hemen fark edebilir. Zellweger sendromunun kesin teşhisinin konulması için kanda veya idrarda yağ molekülleri gibi belirli maddelerin yüksek olup olmadığına bakılır. Ayrıca ultrason taraması ile karaciğer, böbrekler ve diğer organların boyutu ve işlevi kontrol edilir. Beyin MRG'si de yapılabilir. Son olarak da genetik test yapılarak mutasyona uğramış PEX genlerinin varlığına bakılabilir.Zellweger sendromu nasıl tedavi edilir?Zellweger sendromunun tedavisi günümüzde halen bulunmamaktadır. Teşhis konulduktan sonra uygulanan bazı tedavilerle semptomlar hafifletilmektedir.Zellweger Sendromu İle İlgili Sık Sorulan SorularZellweger sendromunu nasıl önleyebilirim?Zellweger sendromunu önlenemez genetik bir hastalıktır. Ailesinde Zellweger sendromu hikayesi olan kişiler, genetik danışmanlığı düşünebilir. Bir genetik danışman, hastalığı çocuklarınıza veya torunlarınıza geçirme riskinizi değerlendirmenize yardımcı olabilir.Zellweger sendromlu bebekler için görünüm nedir?Zellweger sendromlu bebekler genellikle bir yaşını görmeden yaşamını yitirmektedir.  Zellweger spektrumundaki diğer hastalıklar daha iyi görünümlere sahip olma eğilimindedir. Refsum veya Heimler sendromlu çocuklar yetişkinliğe kadar yaşayabilir.Zellweger sendromu doğumdan önce teşhis edilebilir mi?Anne babası mutasyona uğramış PEX genlerine sahipse, anne karnındaki bebek risk altındadır. Anne babanın bu durumunu bilen doktorları bebek daha anne karnındayken Zellweger sendromu riskini değerlendirmek için kan veya görüntüleme testleri isteyebilir.Zellweger sendromunun komplikasyonları nelerdir?Zellweger sendrom ile dünyaya gelen bebekler duyamayabilir, göremeyebilir veya yemek yiyemeyebilir. Kasları çok gelişmemiş olanlar hareket edemeyebilir. Bebeklerde sıklıkla solunum problemleri, karaciğer yetmezliği veya sindirim sistemi kanaması gelişir. Zellweger sendromu nedir?Zellweger sendromu yenidoğan bebeklerde görülen genetik bir hastalık olarak tanımlanır. Zellweger sendromu ile dünyaya gelen bebekler genellikle en fazla bir yaşına kadar yaşayabilmektedir. Zellweger sendromu, Zellweger spektrumundaki 4 bozukluğun en şiddetli olanıdır. Zellweger sendromu ile doğan bebek, sinirlerde ve metabolizmada ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Zellweger sendromunu beyin, karaciğer ve böbrekleri daha çok etkiler. Ancak vücuttaki önemli fonksiyonlara da ciddi zararlar verir. Bu nedenle Zellweger sendromu ölümcül olarak adlandırılan bir hastalıktır.Zellweger spektrum bozuklukları nedir?Peroksizomlar da vücuttaki birçok işlev için gerekli olan hücrelerin bir parçasıdır. Peroksizomal biyogenez bozuklukları olarak da adlandırılan bu hastalıklar peroksizomları etkiler. Zellweger spektrum bozukluklarının diğerleri de şunlardır;Zellweger sendromunun nedenleri nelerdir?Zellweger sendromu, 12 PEX geninin herhangi birindeki bir mutasyondan kaynaklanır. Zellweger sendromu hastalığı, PEX1 genindeki bir mutasyondan köken almaktadır. Bu genler, normal hücre fonksiyonu için gerekli olan peroksizomları kontrol eder. Peroksizomlar toksinleri ve yağları parçalar. Kemik, beyin, gözler, kalp, böbrekler, karaciğer ve sinirlerin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Genlerde oluşan mutasyonlar Zellweger sendromuna neden olmaktadır. Zellweger sendromu otozomal resesif bir hastalık olduğu için çocuğun yalnızca anne babada mutasyona uğramış genin bir kopyasını alması ile oluşur. Zellweger sendromunda her iki ebeveyn de mutasyona uğramış gene sahipse, çocuklarının taşıyıcı olma riski %50'dir. Taşıyıcı, hastalığı geliştirmeden mutasyona uğramış genleri miras alır. Çocuklarda hastalığa yakalanma olasılığı %25 oranındadır.Zellweger sendromunun belirtileri nelerdir?Zellweger sendromunun belirti ve semptomları doğumdan hemen sonra başlar. Zellweger sendromunun belirtileri şunlardır;Zellweger sendromu nasıl teşhis edilir?Ebeveynlerinden bebeklerine aktarılan genetik bir hastalık olan Zellweger sendromu, bebek dünyaya geldiği anda kendisini belli eder. Bu nedenle bebek dünyaya geldiği andan itibaren doğumu yaptıran hekim yüz hatlarını hemen fark edebilir. Zellweger sendromunun kesin teşhisinin konulması için kanda veya idrarda yağ molekülleri gibi belirli maddelerin yüksek olup olmadığına bakılır. Ayrıca ultrason taraması ile karaciğer, böbrekler ve diğer organların boyutu ve işlevi kontrol edilir. Beyin MRG'si de yapılabilir. Son olarak da genetik test yapılarak mutasyona uğramış PEX genlerinin varlığına bakılabilir.Zellweger sendromu nasıl tedavi edilir?Zellweger sendromunun tedavisi günümüzde halen bulunmamaktadır. Teşhis konulduktan sonra uygulanan bazı tedavilerle semptomlar hafifletilmektedir.Zellweger Sendromu İle İlgili Sık Sorulan SorularZellweger sendromunu nasıl önleyebilirim?Zellweger sendromunu önlenemez genetik bir hastalıktır. Ailesinde Zellweger sendromu hikayesi olan kişiler, genetik danışmanlığı düşünebilir. Bir genetik danışman, hastalığı çocuklarınıza veya torunlarınıza geçirme riskinizi değerlendirmenize yardımcı olabilir.Zellweger sendromlu bebekler için görünüm nedir?Zellweger sendromlu bebekler genellikle bir yaşını görmeden yaşamını yitirmektedir.  Zellweger spektrumundaki diğer hastalıklar daha iyi görünümlere sahip olma eğilimindedir. Refsum veya Heimler sendromlu çocuklar yetişkinliğe kadar yaşayabilir.Zellweger sendromu doğumdan önce teşhis edilebilir mi?Anne babası mutasyona uğramış PEX genlerine sahipse, anne karnındaki bebek risk altındadır. Anne babanın bu durumunu bilen doktorları bebek daha anne karnındayken Zellweger sendromu riskini değerlendirmek için kan veya görüntüleme testleri isteyebilir.Zellweger sendromunun komplikasyonları nelerdir?
3,679
706
Hastalıklar
Zenker Divertikülü
Yutma bozukluğu ile kendini gösteren zenker divertikülü, yaşam kalitesini oldukça düşürmekte ve reflü hastalığı ile karıştırılabildiği için tanısı gecikebilmektedir. Bu nedenle donanımlı sağlık merkezlerinde tecrübeli uzmanlar tarafından takip edilmesi önem taşımaktadır.Yutma bozukluğu ile kendini gösteren zenker divertikülü, yaşam kalitesini oldukça düşürmekte ve reflü hastalığı ile karıştırılabildiği için tanısı gecikebilmektedir. Bu nedenle donanımlı sağlık merkezlerinde tecrübeli uzmanlar tarafından takip edilmesi önem taşımaktadır. Zenker divertikülü nedir? Yemek borusunun üst kısmında meydana gelen genişleme ile divertikül adı verilen kesecik oluşmaktadır. Gıdalar bu kesecik içerisinde birikerek şikayetlerin gelişmesine neden olmaktadır. Zenker divertikülü belirtileri nelerdir? Divertikül adı verilen kesecik yemek borusunun geçiş yolunu tıkadığı için gıdalar yemek borusuna geçemez böylece yutma bozukluğu oluşur. Kese içerisinde biriken sindirilememiş gıdalar ağza geri gelir. Akciğere kaçarak pnömoniye (zatürre) yol açabilir. Ağız kokusu yapabilir. Şikayetler daha çok ileri yaşlarda görülmeye başlar. Zenker divertikülü tanısı nasıl konur? Zenker divertikülü tanısı çoğunlukla endoskopiyle konulur. Ancak yardımcı görüntüleme yöntemleri olan baryumlu ya da kontrastlı pasaj grafileri ve tomografiler de tanıda kullanılabilmektedir. Zenker divertikülü tedavisi nasıldır? Tedavi için cerrahi ve endoskopik yöntemler bulunmaktadır. Açık cerrahide göğüs kafesinin içerisine girilmesi gerektiği için göğüs kafesini kesmek gerekmektedir. Ya da göğüs cerrahlarının boyun kısmını açmasıyla laparoskopik olarak yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemlerde divertikül çıkartılırken bazı komplikasyonlar oluşabilir. Yemek borusunda darlık ya da kaçaklar gelişebilir. Ayrıca açık cerrahilerde endoskopik yöntemlere göre iyileşme süresi daha uzundur. Endoskopik olarak uygulanabilen birkaç çeşit yöntem bulunmaktadır. Bunlardan biri direkt olarak divertikül kaslarının kesilerek müdahale edilmesini içeren divertikülektomi yöntemidir. Bunun yanında “Zenker- Peroral Endoskopik Myotomi (Z-POEM)” adı verilen yöntem ile endoskopik olarak yani ameliyatsız şekilde yemek borusunun içerisinde küçük bir kesi açılarak divertikülün sorunlu kaslarına ulaşılır ve bu kaslar özel endoskopik bıçaklarla kesilir. Açılan küçük kesi de endoskopik kliplerle kapatılır. Böylece yemek borusu lümeni açılmış olur ve kişinin yemek borusunda oluşan basınç düşer. Gıdalar divertikül yerine olması gerektiği gibi yemek borusuna gider. İşlem yaklaşık 1 saat kadar sürmektedir. Hasta işlemden sonra ilk gün su, komposto gibi sıvı gıdalar içmeye başlar. İkinci gün yoğurt, çorba gibi kıvamlı yiyecekler tüketmeye başlayabilir. İkinci günün sonunda hastaneden taburcu olur. Zenker divertikülü hakkında sıkça sorulan sorular Divertikül kansere dönüşür mü? Divertikül kanser riskinde artışa sebep olmaktadır. Divertikül içerisinde skuamatöz hücreli karsinom sıklığında artış olduğu bilinmektedir.  Divertikül ağrı yapar mı? Yemek borusundaki divertikülün ağrıya yol açtığından söz edilemez. Ağrıdan ziyade yutma güçlüğü ile kendini göstermektedir. Zenker divertikülü nedir?Yemek borusunun üst kısmında meydana gelen genişleme ile divertikül adı verilen kesecik oluşmaktadır. Gıdalar bu kesecik içerisinde birikerek şikayetlerin gelişmesine neden olmaktadır.Zenker divertikülü belirtileri nelerdir?Divertikül adı verilen kesecik yemek borusunun geçiş yolunu tıkadığı için gıdalar yemek borusuna geçemez böylece yutma bozukluğu oluşur. Kese içerisinde biriken sindirilememiş gıdalar ağza geri gelir. Akciğere kaçarak pnömoniye (zatürre) yol açabilir. Ağız kokusu yapabilir. Şikayetler daha çok ileri yaşlarda görülmeye başlar.Zenker divertikülü tanısı nasıl konur?Zenker divertikülü tanısı çoğunlukla endoskopiyle konulur. Ancak yardımcı görüntüleme yöntemleri olan baryumlu ya da kontrastlı pasaj grafileri ve tomografiler de tanıda kullanılabilmektedir.Zenker divertikülü tedavisi nasıldır?Tedavi için cerrahi ve endoskopik yöntemler bulunmaktadır. Açık cerrahide göğüs kafesinin içerisine girilmesi gerektiği için göğüs kafesini kesmek gerekmektedir. Ya da göğüs cerrahlarının boyun kısmını açmasıyla laparoskopik olarak yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemlerde divertikül çıkartılırken bazı komplikasyonlar oluşabilir. Yemek borusunda darlık ya da kaçaklar gelişebilir. Ayrıca açık cerrahilerde endoskopik yöntemlere göre iyileşme süresi daha uzundur.Endoskopik olarak uygulanabilen birkaç çeşit yöntem bulunmaktadır. Bunlardan biri direkt olarak divertikül kaslarının kesilerek müdahale edilmesini içeren divertikülektomi yöntemidir. Bunun yanında “Zenker- Peroral Endoskopik Myotomi (Z-POEM)” adı verilen yöntem ile endoskopik olarak yani ameliyatsız şekilde yemek borusunun içerisinde küçük bir kesi açılarak divertikülün sorunlu kaslarına ulaşılır ve bu kaslar özel endoskopik bıçaklarla kesilir. Açılan küçük kesi de endoskopik kliplerle kapatılır. Böylece yemek borusu lümeni açılmış olur ve kişinin yemek borusunda oluşan basınç düşer. Gıdalar divertikül yerine olması gerektiği gibi yemek borusuna gider. İşlem yaklaşık 1 saat kadar sürmektedir. Hasta işlemden sonra ilk gün su, komposto gibi sıvı gıdalar içmeye başlar. İkinci gün yoğurt, çorba gibi kıvamlı yiyecekler tüketmeye başlayabilir. İkinci günün sonunda hastaneden taburcu olur.Zenker divertikülü hakkında sıkça sorulan sorularDivertikül kanser riskinde artışa sebep olmaktadır. Divertikül içerisinde skuamatöz hücreli karsinom sıklığında artış olduğu bilinmektedir. Yemek borusundaki divertikülün ağrıya yol açtığından söz edilemez. Ağrıdan ziyade yutma güçlüğü ile kendini göstermektedir.
2,190
707
Hastalıklar
Yüz Felci Nedir? Yüz Felci Belirtileri Nelerdir, Neden Olur?
Yüz felci, beyinde yüz kaslarına giden sinir hücrelerinin gövdesinde hasarlanma veya yüzdeki kasların ana sinirinin çeşitli nedenlerden dolayı hasar görmesi sonucu gerçekleşen bir rahatsızlıktır. İlk belirtiler görüldüğünde hızlıca tanı sürecinin gerçekleşmesi ve tedaviye başlanması gereken hastalıkta tedaviler kişiden kişiye ya da sorunun oluş nedenine göre değişiklik gösterebiliyor.Yüz felci, beyinde yüz kaslarına giden sinir hücrelerinin gövdesinde hasarlanma veya yüzdeki kasların ana sinirinin çeşitli nedenlerden dolayı hasar görmesi sonucu gerçekleşen bir rahatsızlıktır. İlk belirtiler görüldüğünde hızlıca tanı sürecinin gerçekleşmesi ve tedaviye başlanması gereken hastalıkta tedaviler kişiden kişiye ya da sorunun oluş nedenine göre değişiklik gösterebiliyor. Yüz Felci Nedir?Yüz felci, yüze gelen sinir liflerinin etkilenmesi sonucu yüzün mimik kaslarında hareket kaybı gibi yüz kaslarının bir kısmının veya tamamının hareket ettirilememesidir. Her yaşta görülebilen bu sağlık sorununda; hasta kaşını kaldıramaz, gözünü kapatamaz ve ağzını hareket ettiremez. Yüz felcinde fasiyal sinirin hasar görmesi nedeniyle yüz mimik kaslarında hareket gelişir. Bu durum tıpta fasiyal paralizi olarak adlandırılır.Yüz Felci Neden Olur?Yüz felcinin en önemli fasiyal sinirin enfeksiyon, travma ve tümör gibi nedenlerle hasarlanmasıdır. Tek taraflı yüz felcinin de en önemli nedeni bell paralizisidir. Aniden ortaya çıkan bell parazisinde beynin yüz kaslarına sinyaller gönderen bölgesi etkilenir. Yüz felci, bazen kulak-boğaz enfeksiyonlarından hemen sonra da ortaya çıkmaktadır. Soğuk ve ayaz, kulağın arkasındaki kemiğin içinde ödem yani sıvı birikmesine ve iltihaplanmaya neden olmaktadır. Bu duruma da ‘bell paralizisi’ adı verilir. Oksijen eksikliği, beyin hücrelerinde aşırı basınç oluşması, yüz yaralanması, baş-boyun tümörleri, orta kulak enfeksiyonu, lyme hastalığı, MS, Guillain Barre sendromu, bazı cerrahi nedenler, doğum travması ve inme yüz felci nedenleri arasındadır. Ancak inmenin neden olduğu yüz felci daha ciddi bir durumdur.Yüz Felci Belirtileri Nelerdir?Yüz felci, göz kırpmada, mimiklerde kontrol kaybı, azalan gözyaşı, ağızda sarkma, etkilenen bölgede tat kaybı, yüz kaslarında seğirme, yeme ve içme zorluğu, kulakta ağrı, çene bölgesinde ağrı, etraftaki seslere duyarlılık, baş ağrısı gibi belirtiler ile karakterizedir.Ancak genel inmeye bağlı da yüz felci gelebilir. Burada da bilinç değişikliği, kafa karışıklığı, baş dönmesi, görme sorunları, denge problemleri, epileptik nöbetler, kol ya da bacaklarda güçsüzlük ek belirtiler olabilir. İnmeye bağlı olan yüz felcinde göz kırpma, alın kırışması gibi yetenekler kaybolmaz. İnme ve normal felç belirtilerini ayırt etmek çok önemlidir. Yüz felci belirtileri görüldüğü sırada hastaların acilen sağlık kuruluşuna götürülmesi çok önemlidir.Yüz felci belirtileri şunlardır: Göz kırpma ve mimiklerde hareket kaybı Gözyaşı ve tükürükte azalma Ağızda sarkma Tat kaybı Etkilenen bölgedeki çene ve kulakta ağrı Baş ağrısı Kaslarda seyirme Konuşma bozukluğu Ağızdan salya akması Ses hassasiyetinin artmasıYüz Felci Tanısı Nasıl Konur?Nöroloji uzmanı tarafından iyi bir nörolojik muayene yapılıp, iyi bir anamnez alınır. Muayenede hastanın göz kırpma, gülümseme, kaş çatma, alın kırıştırma, kaş kaldırma gibi mimikler yapması istenir ve bu kas hareketleri değerlendirilir. Bunun yanında elektromiyografi, MRG ve BT görüntüleme testleriyle kan testleri yapılır. Tetkiklerle yüz felcinin nedeni saptanabilir.Yüz Felci Nasıl Tedavi Edilir?Yüz felcinin tedavisi nedenine göre değişmektedir. Yüz felci, altta yatan nedenler belirlendikten sonra bunlara bağlı özel tedaviler ile ortadan kaldırılmaya çalışılır. Soruna yol açan sebeplere ilave bulgular da gözlenebilir. Tüm bu değerlendirmenin ardından tedavi programı da şekillenir.Aniden oluşan yüz felcinde hastaya, ilk günlerde yüksek doz kortizon tedavisi uygulanır. Daha sonra kortizonun dozu yavaş yavaş azaltılarak tedavi tamamlanır. İlaç tedavisi, yüzdeki sinirin hasar durumuna göre belirlenir. Yüz felcinin oluşumuna, enfeksiyon ve travma gibi nedenler yol açmışsa, tedavi şekli farklılaşır.Hastanın, diyabet gibi kronik bir hastalığı bulunuyorsa yine bu hasta grubuna özel tedavi programı uygulanır. Sinir hasarı fazla olan ve erken dönemde teşhis edilmemiş hastalarda bu süre uzayabilir. Hiç iyileşmeme durumu, toplumda yüzde 1-2 oranında görülebilir. Eğer hasta altı ay içinde iyileşmezse, estetik operasyonlar devreye girebilir. Eğer inme kaynaklı bir yüz felci oluşmuşsa öncelikle inme tedavisi yapılır. İnme pıhtı kaynaklıysa ve yeni olmuşsa pıhtı çözücü yöntemler uygulanır. Eğer inme uzun zaman önce oluşmuşsa daha fazla hasar riskini azaltmak için ilaç tedavileri uygulanır.Yüz felcinde gözler etkilenebilir. Göz kırpma durumu etkilendiğinde kornea kurur. Gözün nemli yapısını korumak önemlidir. Bu açıdan hastalar göz hekimine de yönlendirilebilir.  Farklı nedenlerden kaynaklı yüz felcinde ameliyat uygulanabilir. Bu ameliyatlarda hasarlı sinirler, kaslar onarılır. Veya tümör varsa çıkarılır. Bazı kişilerde inmeye ek kas hareketlerinde kontrolsüzlük yaşanabilir. Bu kaslara geçici felç için botoks enjeksiyonları ve fizik tedavi uygulanabilir.Yüz Felci ile İlgili Sık Sorulan SorularKlima kullanımı yüz felcine neden olur mu?Klimanın dikkatli kullanılması yüz felci için bir etkenin ortadan kaldırılmasını sağlayabilir. Yazın arabada veya ofiste, terliyken klima ve rüzgara direkt maruziyetten kaçınmalıdır. Ani sıcak değişimleri, yüz sinirinde ödem oluşumuna ve yüz felcine neden olmaktadır.Duş almak yüz felcine yol açar mı?Duş aldıktan sonra klimalı bir ortama girilecekse, saçlar ve yüz iyice kurutulmalıdır. Islak saçla dışarı çıkılmamalıdır. Duş aldıktan sonra arabaya binilecekse arabanın camları açık tutulmamalıdır.Araba kliması yüz felci yapar mı?Arabada klima kullanılacaksa önce dolaylı soğutma yapılmalıdır. Yani klima çalıştırılmadan önce arabanın kapıları ve camları bir süre açık tutularak ortam soğutması yapıldıktan sonra klima kullanımına geçilmelidir. Bu aşamadan sonra araç kliması rüzgarına, özellikle yüz bölgesinin maruz kalması önlenmelidir.Vantilatör yüz felci yapar mı?Doğru kullanılmayan vantilatörden yüze gelen rüzgar da, klima da yüz felcine sebep olabilir.Kışın yüz felcinden korunmak için ne yapmalı?Kış aylarında soğuğun fazla hissedildiği saatlerde dışarıya mümkün olduğunca çıkmamak gerekmektedir. Yüzün direkt olarak rüzgar veya cereyanda kalmamasına özen gösterilmelidir. Ayrıca banyo sonrası hemen dışarı çıkılmamalıdır. Özellikle saçlar ıslak bırakılmamalı ve iyice kuruduğundan emin olunduktan sonra sokağa çıkılmalıdır.  Aşırı soğuk hava ve ayazdan korunabilmek için kar maskesi, bere gibi aksesuarlar kullanılmalı ya da kapüşonlu montlar tercih edilmelidir. Kaşkol veya atkıyla boyun ve yüz bölgesinin büyük bir kısmı da korunmalıdır.Yüz felci nükseder mi?Yüz felci nadir de olsa tekrar edebilir. Eğer yüz felci tekrarlıyorsa, başka bir hastalık veya risk faktörünün olup olmadığı tespit edilmelidir. Yüz felcinin tekrar etme olasılığı yüzde 5 - 15 civarında olup altta yatan hastalıklara ve risk faktörlerine göre değişkenlik göstermektedir.Yüz felci egzersizleri faydalı mı?Yüz kasları için yapılan masaj ve egzersizler, tedaviyi büyük ölçüde hızlandırır. Yüz felci egzersizi yüzün farklı bölümleri açısından farklılık gösterir. Ağız çevresi için ağız, burun çevresi için burun, göz çevresi için göz, alın çevresi için alın açısından egzersizler nöroloji ve fizik tedavi uzmanlarınca önerilecektir. Fizik ve Tedavi uzmanlarına sorularak, hastanın durumuna göre hastalara kaşın kaldırılması, gözün sıkılması, ıslık çalma, balon şişirme, sakız çiğneme gibi egzersizlerin gün içinde yapılması önerilir.Yüz felci kalıcı mıdır?Yüz felci, birkaç saat veya gün içerisinde maksimum seviyeye ulaşır. Yüz felcinin kalıcı olmaması için ilk 24 saat önemlidir. Her hastalıkta olduğu gibi yüz felcinde de erken teşhis ve tedavi önem taşır. Bu nedenle yüz felci belirtileri fark edildiği anda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.Yüz felci nasıl geçer?Yüz felcinin nedenine göre uygulanacak tedaviler yüz felcinin geçmesini sağlamaktadır.Yüz felci iyileşme belirtileri nelerdir?Yüz felci iyileşme belirtileri ve süreci kişiden kişiye, yüz sinirinin harabiyetine ve yüz felcinin oluşma nedenine göre değişiklik gösterir.Yüz felci kaç güne geçer?Hafif durumlardaki yüz felcinde düzelme birkaç gün kadar sürede düzelebilir. Ancak ağır türlerde birkaç ay veya daha fazla sürede düzelme beklenebilir.Hafif yüz felci kaç günde düzelir?Hafif vakalarda ve erken teşhiste genellikle düzelme bir kaç gün gibi kısa bir sürede oldukça hızlı gerçekleşebilir. Yüz felci nasıl belli olur?Yüzde ağrı, baş ağrısı ve baş dönmesi, kulak ağrısı, kulak çınlaması, sese karşı hassasiyet, konuşma zorluğu, salyayı tutamama, mimik yapmakta, göz hareketlerinde zorlanma gibi belirtilerle belli olur.Yüz felci için hangi doktora gitmek gerekir?Yüz felci için sağlık kuruluşlarının öncelikle nöroloji bölümü doktorlarına başvurmak gerekir. Yüz felcinin nedeni nöroloji uzmanı tarafından belirlendikten sonra gerekli birimlere hasta yönlendirilebilir.Stres yüz felci yapar mı?Stres, ani oluşan gerginlikler nedeniyle vücudun savunma sistemi olumsuz etkilenebilir. Stresle birlikte yüze vuran soğuk, ıslak saçla dışarı çıkılması, ani sıcaklık değişimleri, geçirilen bir grip bile yüz felci adayı olunmasına sebebiyet verebilir.Sigara yüz felci yapar mı?Sigara içmek özellikle solunum yollarını olumsuz etkiler. Sigara içen kişilerde grip, sinüzit, orta kulak iltihabı ve yüz felci sorunlarının daha sık görüldüğü bilinmektedir.Yüz felci kaç yaşında çıkar?Yüz felci her yaş grubunda çıkabilmektedir. Çocukluk çağından erişkin yaş grubuna kadar her yaşta görülebilir.Yüz felci tek taraflı mı olur?Yüz felci tek taraflı olabildiği gibi nadiren iki taraflı da gerçekleşebilir. Kişide risk faktörleri devam ettiği sürece yüz felci tekrarlayabilir.Kantaron yağı yüz felci üzerinde etkili mi?Kantaron yağı da dahil olmak üzere yüz felcinde bitkisel tedavilerin etkileri olmamaktadır. Uzman doktora sormadan bu tür yöntemler denenmemelidir.Yüz felci geçirenler ne yememeli?Yüz felcinin özel bir beslenme yöntemi yoktur. Nöroloji uzmanları bu konuda gereken bilgiyi verecektir.Yüz felci geçiren banyo yapabilir mi?Yüz felci geçirenler banyo yapabilir ancak banyo sonrası dikkat edilmesi gerekenler saçların iyice kurutulması, banyo sonrası klima veya rüzgara maruz kalınmaması gerekir. Dışarı çıkılacaksa yüz ve baş, boyun, kulak çevresinin korunması gerekmektedir.Yüz felci sıcak uygulama yaparak düzelir mi?Bu tür yöntemler uzman doktora sormadan uygulanmamalıdır. Yarar ve hasar dengeleri gözetilerek bu tür yöntemleri uzmana sormak doğru olandır.Çocuklarda yüz felci görülür mü?Yüz felci sadece yetişkinlerin geçirdiği bir rahatsızlık değildir. Yüz felcinden çocuklar da etkilenmektedir. Yüz felci çocuklarda daha büyük etkiler bırakabilmektedir.Yüz felci sınıflandırılması nasıl yapılır?Yüz felci üç derecede sınıflandırılabilir. Birinci derecede fasiyal sinir sersemlemiş olur, kısa sürede normale döner. İkinci derecede fasiyal sinirde zedelenme vardır ama sinirin dış kısmı sağlamdır. Birkaç ay içinde iyileşme belirtisi gösterir. Üçüncü derecede ise fasiyal sinirde ciddi derecede zedelenme vardır, iyileşme yavaştır, bazen cerrahi yöntemlere başvurulabilir.Yüz felci insanları nasıl etkiler?Yüz felcinin belirtileri çoğunlukla görsel olarak düşünülse de, geçiren kişiyi psikolojik olarak da etkiler. Ayrıca gözün açık kalması durumunda uyumada zorlanma, buna bağlı olarak da sosyal hayatta bazı olumsuzluklar olabilir. Hastanın yaşam kalitesini düşüren bir sorundur. Psikolojik etkilenmede kişilerde endişe çıkabilir. Bu nedenle psikoterapi de alınması uygun olabilir.Kalıcı yüz felci olur mu?Kalıcı yüz felci tedaviye rağmen bazı yüz fonksiyonlarının geri gelmemesi olarak tanımlanabilir. Bu durumda plastik cerrahi yöntemleri çeşitli kaslar ve tendonlar üzerinde çalışarak kısmen bazı fonksiyonları geri getirebilir. Yüz Felci Nedir?Yüz felci, yüze gelen sinir liflerinin etkilenmesi sonucu yüzün mimik kaslarında hareket kaybı gibi yüz kaslarının bir kısmının veya tamamının hareket ettirilememesidir. Her yaşta görülebilen bu sağlık sorununda; hasta kaşını kaldıramaz, gözünü kapatamaz ve ağzını hareket ettiremez. Yüz felcinde fasiyal sinirin hasar görmesi nedeniyle yüz mimik kaslarında hareket gelişir. Bu durum tıpta fasiyal paralizi olarak adlandırılır.Yüz Felci Neden Olur?Yüz felcinin en önemli fasiyal sinirin enfeksiyon, travma ve tümör gibi nedenlerle hasarlanmasıdır. Tek taraflı yüz felcinin de en önemli nedeni bell paralizisidir. Aniden ortaya çıkan bell parazisinde beynin yüz kaslarına sinyaller gönderen bölgesi etkilenir. Yüz felci, bazen kulak-boğaz enfeksiyonlarından hemen sonra da ortaya çıkmaktadır. Soğuk ve ayaz, kulağın arkasındaki kemiğin içinde ödem yani sıvı birikmesine ve iltihaplanmaya neden olmaktadır. Bu duruma da ‘bell paralizisi’ adı verilir. Oksijen eksikliği, beyin hücrelerinde aşırı basınç oluşması, yüz yaralanması, baş-boyun tümörleri, orta kulak enfeksiyonu, lyme hastalığı, MS, Guillain Barre sendromu, bazı cerrahi nedenler, doğum travması ve inme yüz felci nedenleri arasındadır. Ancak inmenin neden olduğu yüz felci daha ciddi bir durumdur.Yüz Felci Belirtileri Nelerdir?Yüz felci, göz kırpmada, mimiklerde kontrol kaybı, azalan gözyaşı, ağızda sarkma, etkilenen bölgede tat kaybı, yüz kaslarında seğirme, yeme ve içme zorluğu, kulakta ağrı, çene bölgesinde ağrı, etraftaki seslere duyarlılık, baş ağrısı gibi belirtiler ile karakterizedir.Ancak genel inmeye bağlı da yüz felci gelebilir. Burada da bilinç değişikliği, kafa karışıklığı, baş dönmesi, görme sorunları, denge problemleri, epileptik nöbetler, kol ya da bacaklarda güçsüzlük ek belirtiler olabilir. İnmeye bağlı olan yüz felcinde göz kırpma, alın kırışması gibi yetenekler kaybolmaz. İnme ve normal felç belirtilerini ayırt etmek çok önemlidir. Yüz felci belirtileri görüldüğü sırada hastaların acilen sağlık kuruluşuna götürülmesi çok önemlidir.Yüz felci belirtileri şunlardır:Yüz Felci Tanısı Nasıl Konur?Nöroloji uzmanı tarafından iyi bir nörolojik muayene yapılıp, iyi bir anamnez alınır. Muayenede hastanın göz kırpma, gülümseme, kaş çatma, alın kırıştırma, kaş kaldırma gibi mimikler yapması istenir ve bu kas hareketleri değerlendirilir. Bunun yanında elektromiyografi, MRG ve BT görüntüleme testleriyle kan testleri yapılır. Tetkiklerle yüz felcinin nedeni saptanabilir.Yüz Felci Nasıl Tedavi Edilir?Yüz felcinin tedavisi nedenine göre değişmektedir. Yüz felci, altta yatan nedenler belirlendikten sonra bunlara bağlı özel tedaviler ile ortadan kaldırılmaya çalışılır. Soruna yol açan sebeplere ilave bulgular da gözlenebilir. Tüm bu değerlendirmenin ardından tedavi programı da şekillenir.Aniden oluşan yüz felcinde hastaya, ilk günlerde yüksek doz kortizon tedavisi uygulanır. Daha sonra kortizonun dozu yavaş yavaş azaltılarak tedavi tamamlanır. İlaç tedavisi, yüzdeki sinirin hasar durumuna göre belirlenir. Yüz felcinin oluşumuna, enfeksiyon ve travma gibi nedenler yol açmışsa, tedavi şekli farklılaşır.Hastanın, diyabet gibi kronik bir hastalığı bulunuyorsa yine bu hasta grubuna özel tedavi programı uygulanır. Sinir hasarı fazla olan ve erken dönemde teşhis edilmemiş hastalarda bu süre uzayabilir. Hiç iyileşmeme durumu, toplumda yüzde 1-2 oranında görülebilir. Eğer hasta altı ay içinde iyileşmezse, estetik operasyonlar devreye girebilir. Eğer inme kaynaklı bir yüz felci oluşmuşsa öncelikle inme tedavisi yapılır. İnme pıhtı kaynaklıysa ve yeni olmuşsa pıhtı çözücü yöntemler uygulanır. Eğer inme uzun zaman önce oluşmuşsa daha fazla hasar riskini azaltmak için ilaç tedavileri uygulanır.Yüz felcinde gözler etkilenebilir. Göz kırpma durumu etkilendiğinde kornea kurur. Gözün nemli yapısını korumak önemlidir. Bu açıdan hastalar göz hekimine de yönlendirilebilir.  Farklı nedenlerden kaynaklı yüz felcinde ameliyat uygulanabilir. Bu ameliyatlarda hasarlı sinirler, kaslar onarılır. Veya tümör varsa çıkarılır. Bazı kişilerde inmeye ek kas hareketlerinde kontrolsüzlük yaşanabilir. Bu kaslara geçici felç için botoks enjeksiyonları ve fizik tedavi uygulanabilir.Yüz Felci ile İlgili Sık Sorulan SorularKlima kullanımı yüz felcine neden olur mu?Klimanın dikkatli kullanılması yüz felci için bir etkenin ortadan kaldırılmasını sağlayabilir. Yazın arabada veya ofiste, terliyken klima ve rüzgara direkt maruziyetten kaçınmalıdır. Ani sıcak değişimleri, yüz sinirinde ödem oluşumuna ve yüz felcine neden olmaktadır.Duş almak yüz felcine yol açar mı?Duş aldıktan sonra klimalı bir ortama girilecekse, saçlar ve yüz iyice kurutulmalıdır. Islak saçla dışarı çıkılmamalıdır. Duş aldıktan sonra arabaya binilecekse arabanın camları açık tutulmamalıdır.Araba kliması yüz felci yapar mı?Arabada klima kullanılacaksa önce dolaylı soğutma yapılmalıdır. Yani klima çalıştırılmadan önce arabanın kapıları ve camları bir süre açık tutularak ortam soğutması yapıldıktan sonra klima kullanımına geçilmelidir. Bu aşamadan sonra araç kliması rüzgarına, özellikle yüz bölgesinin maruz kalması önlenmelidir.Vantilatör yüz felci yapar mı?Doğru kullanılmayan vantilatörden yüze gelen rüzgar da, klima da yüz felcine sebep olabilir.Kışın yüz felcinden korunmak için ne yapmalı?Kış aylarında soğuğun fazla hissedildiği saatlerde dışarıya mümkün olduğunca çıkmamak gerekmektedir. Yüzün direkt olarak rüzgar veya cereyanda kalmamasına özen gösterilmelidir. Ayrıca banyo sonrası hemen dışarı çıkılmamalıdır. Özellikle saçlar ıslak bırakılmamalı ve iyice kuruduğundan emin olunduktan sonra sokağa çıkılmalıdır.  Aşırı soğuk hava ve ayazdan korunabilmek için kar maskesi, bere gibi aksesuarlar kullanılmalı ya da kapüşonlu montlar tercih edilmelidir. Kaşkol veya atkıyla boyun ve yüz bölgesinin büyük bir kısmı da korunmalıdır.Yüz felci nükseder mi?Yüz felci nadir de olsa tekrar edebilir. Eğer yüz felci tekrarlıyorsa, başka bir hastalık veya risk faktörünün olup olmadığı tespit edilmelidir. Yüz felcinin tekrar etme olasılığı yüzde 5 - 15 civarında olup altta yatan hastalıklara ve risk faktörlerine göre değişkenlik göstermektedir.Yüz felci egzersizleri faydalı mı?Yüz kasları için yapılan masaj ve egzersizler, tedaviyi büyük ölçüde hızlandırır. Yüz felci egzersizi yüzün farklı bölümleri açısından farklılık gösterir. Ağız çevresi için ağız, burun çevresi için burun, göz çevresi için göz, alın çevresi için alın açısından egzersizler nöroloji ve fizik tedavi uzmanlarınca önerilecektir. Fizik ve Tedavi uzmanlarına sorularak, hastanın durumuna göre hastalara kaşın kaldırılması, gözün sıkılması, ıslık çalma, balon şişirme, sakız çiğneme gibi egzersizlerin gün içinde yapılması önerilir.Yüz felci kalıcı mıdır?Yüz felci, birkaç saat veya gün içerisinde maksimum seviyeye ulaşır. Yüz felcinin kalıcı olmaması için ilk 24 saat önemlidir. Her hastalıkta olduğu gibi yüz felcinde de erken teşhis ve tedavi önem taşır. Bu nedenle yüz felci belirtileri fark edildiği anda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.Yüz felci nasıl geçer?Yüz felcinin nedenine göre uygulanacak tedaviler yüz felcinin geçmesini sağlamaktadır.Yüz felci iyileşme belirtileri nelerdir?Yüz felci iyileşme belirtileri ve süreci kişiden kişiye, yüz sinirinin harabiyetine ve yüz felcinin oluşma nedenine göre değişiklik gösterir.Yüz felci kaç güne geçer?Hafif durumlardaki yüz felcinde düzelme birkaç gün kadar sürede düzelebilir. Ancak ağır türlerde birkaç ay veya daha fazla sürede düzelme beklenebilir.Hafif yüz felci kaç günde düzelir?Hafif vakalarda ve erken teşhiste genellikle düzelme bir kaç gün gibi kısa bir sürede oldukça hızlı gerçekleşebilir. Yüz felci nasıl belli olur?Yüzde ağrı, baş ağrısı ve baş dönmesi, kulak ağrısı, kulak çınlaması, sese karşı hassasiyet, konuşma zorluğu, salyayı tutamama, mimik yapmakta, göz hareketlerinde zorlanma gibi belirtilerle belli olur.Yüz felci için hangi doktora gitmek gerekir?Yüz felci için sağlık kuruluşlarının öncelikle nöroloji bölümü doktorlarına başvurmak gerekir. Yüz felcinin nedeni nöroloji uzmanı tarafından belirlendikten sonra gerekli birimlere hasta yönlendirilebilir.Stres yüz felci yapar mı?Stres, ani oluşan gerginlikler nedeniyle vücudun savunma sistemi olumsuz etkilenebilir. Stresle birlikte yüze vuran soğuk, ıslak saçla dışarı çıkılması, ani sıcaklık değişimleri, geçirilen bir grip bile yüz felci adayı olunmasına sebebiyet verebilir.Sigara yüz felci yapar mı?Sigara içmek özellikle solunum yollarını olumsuz etkiler. Sigara içen kişilerde grip, sinüzit, orta kulak iltihabı ve yüz felci sorunlarının daha sık görüldüğü bilinmektedir.Yüz felci kaç yaşında çıkar?Yüz felci her yaş grubunda çıkabilmektedir. Çocukluk çağından erişkin yaş grubuna kadar her yaşta görülebilir.Yüz felci tek taraflı mı olur?Yüz felci tek taraflı olabildiği gibi nadiren iki taraflı da gerçekleşebilir. Kişide risk faktörleri devam ettiği sürece yüz felci tekrarlayabilir.Kantaron yağı yüz felci üzerinde etkili mi?Kantaron yağı da dahil olmak üzere yüz felcinde bitkisel tedavilerin etkileri olmamaktadır. Uzman doktora sormadan bu tür yöntemler denenmemelidir.Yüz felci geçirenler ne yememeli?Yüz felcinin özel bir beslenme yöntemi yoktur. Nöroloji uzmanları bu konuda gereken bilgiyi verecektir.Yüz felci geçiren banyo yapabilir mi?Yüz felci geçirenler banyo yapabilir ancak banyo sonrası dikkat edilmesi gerekenler saçların iyice kurutulması, banyo sonrası klima veya rüzgara maruz kalınmaması gerekir. Dışarı çıkılacaksa yüz ve baş, boyun, kulak çevresinin korunması gerekmektedir.Yüz felci sıcak uygulama yaparak düzelir mi?Bu tür yöntemler uzman doktora sormadan uygulanmamalıdır. Yarar ve hasar dengeleri gözetilerek bu tür yöntemleri uzmana sormak doğru olandır.Çocuklarda yüz felci görülür mü?Yüz felci sadece yetişkinlerin geçirdiği bir rahatsızlık değildir. Yüz felcinden çocuklar da etkilenmektedir. Yüz felci çocuklarda daha büyük etkiler bırakabilmektedir.Yüz felci sınıflandırılması nasıl yapılır?Yüz felci üç derecede sınıflandırılabilir. Birinci derecede fasiyal sinir sersemlemiş olur, kısa sürede normale döner. İkinci derecede fasiyal sinirde zedelenme vardır ama sinirin dış kısmı sağlamdır. Birkaç ay içinde iyileşme belirtisi gösterir. Üçüncü derecede ise fasiyal sinirde ciddi derecede zedelenme vardır, iyileşme yavaştır, bazen cerrahi yöntemlere başvurulabilir.Yüz felci insanları nasıl etkiler?Yüz felcinin belirtileri çoğunlukla görsel olarak düşünülse de, geçiren kişiyi psikolojik olarak da etkiler. Ayrıca gözün açık kalması durumunda uyumada zorlanma, buna bağlı olarak da sosyal hayatta bazı olumsuzluklar olabilir. Hastanın yaşam kalitesini düşüren bir sorundur. Psikolojik etkilenmede kişilerde endişe çıkabilir. Bu nedenle psikoterapi de alınması uygun olabilir.Kalıcı yüz felci olur mu?Kalıcı yüz felci tedaviye rağmen bazı yüz fonksiyonlarının geri gelmemesi olarak tanımlanabilir. Bu durumda plastik cerrahi yöntemleri çeşitli kaslar ve tendonlar üzerinde çalışarak kısmen bazı fonksiyonları geri getirebilir.
8,899
708
Hastalıklar
Zona (Gece Yanığı)
Zona, ciltte ağrı ve sıvı dolu kabarcıklara dönüşen kırmızı döküntülere neden olan viral bir enfeksiyondur. Bu döküntüler genellikle tek taraflı olarak vücudun sol veya sağ tarafını saran şerit halinde olurlar. Zonaya, su çiçeğine neden olan aynı virüs olan varicella-zoster virüsü neden olur. Zona belirtileri kaşınan kırmızı döküntüler, kabuklu sıvı dolu kabarcıklar, özellikle geceleri yaraların olduğu yerlerde yanma ve şiddetli ağrı, ateş, ısı hassasiyeti ve yorgunluktur.Zona, ciltte ağrı ve sıvı dolu kabarcıklara dönüşen kırmızı döküntülere neden olan viral bir enfeksiyondur. Bu döküntüler genellikle tek taraflı olarak vücudun sol veya sağ tarafını saran şerit halinde olurlar. Zonaya, su çiçeğine neden olan aynı virüs olan varicella-zoster virüsü neden olur. Zona belirtileri kaşınan kırmızı döküntüler, kabuklu sıvı dolu kabarcıklar, özellikle geceleri yaraların olduğu yerlerde yanma ve şiddetli ağrı, ateş, ısı hassasiyeti ve yorgunluktur. Zona Hastalığı Nedir?Gece yanığı olarak da bilinen zona hastalığı, varicella zoster virüsünün cildi ve sinirleri etkileyerek küçük kabarcıklar ve ağrılı deri döküntüleri oluşumuna neden olan viral enfeksiyondur. Zona, su çiçeği hastalığına da neden olan varicella-zoster virüsünden kaynaklanır. Daha önce su çiçeği hastalığı geçiren kişilerde bu virüs dorsal kök ganglionları olarak bilinen, omurilikte ağrı sinyallerinin iletilmesinden sorumlu duyusal sinir hücrelerinde inaktif şekilde yani uykuda kalır. Vücutta uykuda olan varisella zoster virüsünün tekrar aktif olması ile ortaya çıkan ağrılı ve kabarcık şeklinde deri döküntüleri de zona hastalığı olarak adlandıırlır. Bu hastalık hem deriyi hem de sinirleri tutar. Zona Hastalığı Neden Olur?Zona hastalığının nedeni, genellikle su çiçeği geçiren kişilerde duyusal sinir hücrelerinde inaktif bir şekilde uykuda bekleyen varicella-zoster virüsünün, grip, idrar yolları enfeksiyonları, ileri yaş, HIV/AIDS ya da kanser tedavisi gibi bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir hastalık nedeniyle tekrar aktif olmasıdır. Ayrıca, organ naklinde vücudun organ naklini reddetmesini önlemek için verilen ilaç ve stereoidlerde zona hastalığına neden olan risk faktörlerindendir.Zona hastalığında en önemli faktör yaşlanmadır ve genellikle de 50 yaşın üzerindeki kişilerde yeniden aktif hale gelmektedir. Vakaların yüzde 70’i 50 yaş üzerindeki kişilerden oluşur. 80 yaşına gelen bir kişinin zona olma ihtimali yüzde 50 oranındadır. Yani 80 yaşın üzerindeki her iki kişiden biri zona olmaktadır.Zona Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Zona vücudun veya yüzün bir tarafındaki ortaya çıkan hassasiyet, karıncalanma, kaşıntı ve ağrı ile başlar. Ağrıdan bir kaç gün sonra sıvı dolu kabarcıklara dönüşen kırmızı döküntülere neden olur. Genellikle vücudun bir bölgesini (lokalize) etkileyen zona belirtileri şunlardır: Ağrı Etkilenen bölgede karıncalanma veya yanma hissi Kaşıntılı kırmızı döküntü Kabuklanan sıvı dolu kabarcıklar Ateş Baş ağrısı Titreme Işığa karşı duyarlılık Yorgun ve tükenmişlik hissiBelirtiler ortaya çıktıktan sonra döküntü tamamen kaybolması 3-5 haftaya kadar sürebilir. Genellikle 3-4 gün içinde ortaya içi su dolu kabarcıklar ve döküntüler 10 gün içinde kurur. Bu kabuklarda 2-3 hafta içerisinde düşer.Zona Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Zona hastalığının tanısı genellikle muayene ile konulmaktadır. Muayene ile tanı konulamayan çok nadir vakalarda ise laboratuvar testi uygulanır. Tzank testi denilen bu yöntemde, lezyondan bir kazıntı örneği alınıp, özel boyama yöntemlerinden sonra mikroskop altında incelenir. Döküntü olmadan sadece ağrı, zona hastalığının tanısı için yeterli değildir. Çünkü hastalığın bu ilk evresindeki ağrılar, başka sebeplerle oluşan ağrılarla karıştırılabilir. Tanının konulması için mutlaka deri döküntüsünün başlaması gerekmektedir.Zona Nasıl Önlenir?Zonadan korunmak mümkündür. 2006 yılında lisans alan ve kişileri zonadan koruyan bir aşı bulunmaktadır. Bu aşı ülkemizde de 2015 yılında bakanlık onayını alarak kullanılmaya başlanmıştır. Tek doz olarak uygulanan zona aşısı, zona hastalığının oluşmasını büyük oranda engeller. Aşıdan sonra nadiren oluşan zona hastalığının şiddeti daha az olur. Bu sebeple zona aşısı uygun olan kişilere önerilir. Bazı ülkeler zona aşısını 50 yaş üzerindeki sağlıklı bireylere önerirken, ülkemizde 60 yaş üzerindeki kişilere uygulanabilmektedir. Dermatoloji uzmanının onayı ile tek doz aşı ile insanlar zonadan korunabilir.Zona Hastalığının Tedavisi Var mı?Zona hastalığında erken tanı ve tedavi çok büyük önem taşımaktadır. Zona tedavisi semptomları ve şiddetini baskılamaya ve azaltmaya yöneliktir. Bu yüzden döküntülerin ortaya çıkmasından itibaren ilk 72 saat içerisinde mutlaka antiviral ajan başlanır, yangısal sinir değişikliklerini düzeltmek için B vitamini kompleksleri, yaralar için lokal yara bakım kremleri ve ağrılar için de ağrı kesiciler uygulanır. İstirahat ve iyi beslenme de hastalığın bir an önce bitmesine yardımcı olur.Zona Aşısı Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir? Zona aşısı, enjeksiyon şeklinde üst kola uygulanır. Bu aşıyı sadece bir kez yaptırmanız yeterli olacaktır. Zona aşısının amacı zona kapma riskinin azaltılmasını sağlamaktır. Zona hastalığını geçirirken zona aşısı olabilirsiniz. Aşının etkisiyle birlikte belirtiler hafif olabilir ve daha kısa sürer. Zona aşısı size en az 5 yıl koruma sağlayacaktır.Zona Hastalığının İyileşmesi Ne Kadar Sürer?Zona hastalığının iyileşmesi iki haftayı bulur, ancak ağrılar aylarca devam edebilir. Yaş ilerledikçe bu ağrıların iyileşme süresi uzamaktadır. Bu ağrıya “Post Herpetik Nevralji” de denir. Zonada yaşanan bu sinir ağrıları bazen çok şiddetlenerek gece uykudan uyandırıp uyumaya engel olabilir. Uzun süre bu ağrıları yaşayan hastaların yaşam kaliteleri ciddi oranda düşer. Böyle durumlarda sinir ağrıları için kullanılan Nöroloji bölümü tarafından yazılabilen ilaçların kullanımı da söz konusu olabilmektedir.Yaşı daha genç olup ek hastalığı olmayan hastalarda, ağrılar en fazla bir ay kadar sürüp geçer. Bu hastalarda klasik ağrı kesicilerin dışında ilaca gerek kalmamaktadır. Ancak yaş ilerledikçe zona hastalığının komplikasyonları artış göstermektedir.Zona Hastalığına Ne İyi Gelir?Viral bir enfeksiyondan kaynaklanan zona hastalığı için bir kaç doğal yöntem semptomları ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir. Zona hastalığını geçirmesi ve iyi gelmesi için evde uygulayabileceğiniz doğal yöntemler şunlardır:Duş alınCildi yatıştırıp, kabarcıkların oluştuğu bölgelerin temizlenmesi enfeksiyonun yayılma riskini minimize edecektir. Soğuk kompres uygulayınZona belirtileri arasında yer alan ağrı ve kaşıntıyı ortadan kaldırmak için soğuk komplres uygulayabilirsiniz. Soğuk suya batırılmış bir havluyu sıkıp ağrıyan ve kaşıyan yerin üstüne uygulamanız ağrıları hafifletmeye yardımcı olur. Ancak cilt hassasiyetini yükseltmemek için buz kullanmayın.Karbonat ile hazırlanmış macun sürünKarbonatın üstüne su döktükten sonra macun kıvamına gelene kadar karıştırıp elde ettiğiniz karışımı kızarıklık olan bölgeye uygulayıp 10-15 dakika sonra yıkayın.Ağrı kesici özelliği olan losyon ve kremler kullanınKonfor seviyenizi arttırmak için krem ve losyonlardan yararlanabilirsiniz. Anti-inflamatuar özelliği bulunan, doğal içerikli olan, kokusuz ve parfümsüz olanları tercih ettiğinizden emin olun.Bağışıklık arttırıcı besinler ve takviyeler alınZona hastalığının nedenleri arasında bağışıklık sisteminin düşük olması da vardır. Bu yüzden A, B-12, C, ve E vitaminleri içeren turuncu meyveler, lifli koyu yeşil sebzeler, kırmızı et, yumurta, domates ve ıspanak tüketin.Ekinezya, kekik yağı, yeşil çay gibi bitkisel ilaçlar kullanınBitkisel takviyeler zonanın yarattığı stresinizi azaltmaya yardımcı olabilir.Zona Hastalığı İle Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?Zona hastalığı hangi sinirlere etki ettiyse o sinirlere bağlı olarak çeşitli komplikasyonlar görülebilir. Zona hastalığı ile birlikte şu komplikasyonlar ortaya çıkabilir: Postherpetik nevralji Beyin iltihabı (ensefalit) Görme kaybı Nörolojik problemler Cilt enfeksiyonlar Yüz felci Denge problemleriZona Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularZona nasıl bir hastalıktır? Zonanın yerleşim yerinin önemi var mıdır? Zonanın yerleşim yeri çok önem taşır. Zona genellikle sırtta veya göğüs bölgesinde kaburgaların üstünü tutarak, sıklıkla vücudun tek tarafını etkilemektedir. Bunun dışında zonanın gözü içine alacak şekilde yüz, göz, kafa ve kulak gibi çok önemli tutulum yerleri de olabilir. Buna “Oftalmik Zona” denir. Bu en şiddetli zona tiplerindendir ve daha nadir görülmektedir.Zona aşısı kimlere uygulanmaz?Kemik iliği nakli ya da organ nakli olan, bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere zona aşısı uygulanmamaktadır.Zona aşısının yan etkileri nelerdir?Bütün aşılarda olduğu gibi zona aşısında da uygulandığı yerde lokal hassasiyet, kızarıklık gibi komplikasyonları olabilir. Bunların dışında bildirilmiş bir yan etkisi bulunmaz.Zona bulaşıcı mıdır?Zona hastalığı bulunan biri bu hastalığını başkasına bulaştıramaz fakat suçiçeği olarak bulaştırabilir. Varicella-zoster virüsünde kabarcıklardan sızan sıvı ile cilt teması gerçekleşirse, bu virüsün geçmesine neden olur. Düşük bir risk olarak varicella-zoster virüsü solumaylada bulaşabilir. Bu nedenle döküntüler kabarcık formundaysa, suçiçeği geçirmemiş ya da su çiçeği aşısı olmayanlarla temas halinde olmamaya dikkat etmelisiniz.Zonanın tekrarlama riski var mıdır?Zona çok nadir tekrarlayabilir. Erken yaşlarda zona hastalığını geçiren kişiler daha ileri yaşlarda tekrar zonaya yakalanabilir.  Zona çok nadiren de olsa çocukluk yaş döneminde de görülebilmektedir.Stresin zona üzerindeki etkisi nedir?Çocukluk döneminde suçiçeği hastalığı geçirilmesine ve aşı olunmasına rağmen  virüs vücuttan tamamen atılmamaktadır. Duyusal sinir köklerinde ömür boyunca uyku halinde saklı kalır. İlerleyen yaş ve kronik hastalıklar ya da enfeksiyonlar nedeniyle zayıflayan bağışıklık sistemi, hastalığın yeniden uyanmasına neden olur. Stres, depresyon, üzüntü ve aşırı yorgunluk da hastalığı tetikleyen diğer nedenler arasında yer almaktadır. Bu etkenlerle virüs yeniden aktive olduktan sonra hızla deriye ilerler ve ağrı, yanma, kaşınma, kızarıklık, su dolu kabarcıklar şeklinde döküntülere yol açar.Sonuç olarak zonanın stresle önemli bir bağlantısı bulunmaktadır. Ağır stres durumları, bağışıklığı bastıran durumlar, kronik hastalıklar, kemoterapi gibi kanser tedavileri veya HIV/AIDS gibi ağır enfeksiyonlar zonaya davet çıkarır.Zonanın diğer isimleri nelerdir?Zona hastalığına, Herpes Zoster, Zona Zoster, Zoster Zona gibi farklı isimler de verilmiştir.Zona hastalığı ölüm riski yaratır mı?“Zona hastalığı öldürür mü?” sorusu sıklıkla sorulan sorular arasında yer alır. Zona hastalığı ölümcül değildir. Ancak hastanın yaşam kalitesini ciddi oranda bozan bir rahatsızlıktır. Çok ağır hastalığı olan insanlarda zona görülmesi, enfeksiyon riskinin ve ağrıların artmasına sebep olarak altta yatan hastalığın kötüleşmesine sebep olmaktadır.Bitkisel tedavilerin zona tedavisinde yeri var mıdır?Zona hastalığının tedavisi için önerilen bir bitkisel yöntem bulunmamaktadır. Ancak ağrıların devam ettiği süreçte yoğun sinir ağrısı sebebiyle alternatif yöntemler arasında yer alan akapunktur tedavisi uygulanabilir. Farklı fizik tedavi uygulamalarından fayda görebilen bu hastalar yine aynı ağrılı bölgeye sıcak ya da soğuk uygulamalar yapabilir.Zona tedavisinde antihistamin ilaçlar kullanılabilir mi?Zona hastalığında belirtiler arasında bazen kaşıntı da yer alır. Kaşıntıyı gidermek için antihistamin ilaçlar kullanılabilir. Bu hastalığın tedavisinde hastaların semptomlarına göre hareket edilmektedir. Zona tedavisine geç kalındığında ne olur?Zona tedavisinde ilk 72 saat içerisinde antiviral ajan kullanımının başlanması gerekir. Tedaviye geç kalındığında antiviral ajanlar etkisini yitirirken, virüs bu sürede “replikasyon” denilen çoğalma işlemini sağlamış olur. Bu durum tedavinin güçleşmesine ve hastanın daha geç iyileşmesine yol açmaktadır.Zona başka hastalıklarla karıştırılabilir mi?Zonanın çok nadir olarak karıştığı hastalıklar bulunmaktadır. Ama Dermatologlar bu tanıyı genellikle muayene ile koyabilmektedir.Zona hastalığı için hangi doktora gidilir?Zona hastalığı, cilt ve sinirleri etkilediğinden zona tedavisi için dermatoloji uzmanına gitmesi gerekir.Zona nedenleri nedir?Vücutta uykuda bekleyen varisella zoster virüsünün yıllar sonra tekrar aktif olup, sinir lifleri boyunca cilde doğru ilerlemesi zona hastalığına neden olur.Zona hastalığı riskini artıran faktörler nelerdir?Yaş ilerledikçe zona hastalığı riski artabilmektedir. Bunların yanında HIV/AIDS, kanser gibi bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar da zona hastalığı riskini artıran faktörler arasında sayılır. Kanser tedavilerinde kullanılan kemoterapi de bağışıklık sistemine etki ettiğinden zona hastalığını tetikleyebilir.Zona hastalığı tedavi edilmezse ne olur?Zona hastalığı bulunduğu bölgeye göre ilerlediği zaman sağlığı tehdit eden durumlar oluşturabilir. Göz çevresine yakın bir yerde gelişen zona, göz hasarına neden olabilir. Zonanın bir belirtisi olarak ortaya çıkan su dolu kabarcıklara ise müdahale edilmediğinde ciltte bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir.Hamilelikte zona hastalığı riski nasıl azaltılabilir?Hamilelik döneminde özellikle suçiçeği ve zona olan kişilerden uzak durmak gerekmektedir. Zona olan biriyle temasa geçtiğinizde uzman doktora başvurarak doğru tedavinin uygulanmasını sağlamanız gerekir. Zona Hastalığı Nedir?Gece yanığı olarak da bilinen zona hastalığı, varicella zoster virüsünün cildi ve sinirleri etkileyerek küçük kabarcıklar ve ağrılı deri döküntüleri oluşumuna neden olan viral enfeksiyondur. Zona, su çiçeği hastalığına da neden olan varicella-zoster virüsünden kaynaklanır. Daha önce su çiçeği hastalığı geçiren kişilerde bu virüs dorsal kök ganglionları olarak bilinen, omurilikte ağrı sinyallerinin iletilmesinden sorumlu duyusal sinir hücrelerinde inaktif şekilde yani uykuda kalır. Vücutta uykuda olan varisella zoster virüsünün tekrar aktif olması ile ortaya çıkan ağrılı ve kabarcık şeklinde deri döküntüleri de zona hastalığı olarak adlandıırlır. Bu hastalık hem deriyi hem de sinirleri tutar. Zona Hastalığı Neden Olur?Zona hastalığının nedeni, genellikle su çiçeği geçiren kişilerde duyusal sinir hücrelerinde inaktif bir şekilde uykuda bekleyen varicella-zoster virüsünün, grip, idrar yolları enfeksiyonları, ileri yaş, HIV/AIDS ya da kanser tedavisi gibi bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir hastalık nedeniyle tekrar aktif olmasıdır. Ayrıca, organ naklinde vücudun organ naklini reddetmesini önlemek için verilen ilaç ve stereoidlerde zona hastalığına neden olan risk faktörlerindendir.Zona hastalığında en önemli faktör yaşlanmadır ve genellikle de 50 yaşın üzerindeki kişilerde yeniden aktif hale gelmektedir. Vakaların yüzde 70’i 50 yaş üzerindeki kişilerden oluşur. 80 yaşına gelen bir kişinin zona olma ihtimali yüzde 50 oranındadır. Yani 80 yaşın üzerindeki her iki kişiden biri zona olmaktadır.Zona Hastalığı Belirtileri Nelerdir?Zona vücudun veya yüzün bir tarafındaki ortaya çıkan hassasiyet, karıncalanma, kaşıntı ve ağrı ile başlar. Ağrıdan bir kaç gün sonra sıvı dolu kabarcıklara dönüşen kırmızı döküntülere neden olur. Genellikle vücudun bir bölgesini (lokalize) etkileyen zona belirtileri şunlardır:Belirtiler ortaya çıktıktan sonra döküntü tamamen kaybolması 3-5 haftaya kadar sürebilir. Genellikle 3-4 gün içinde ortaya içi su dolu kabarcıklar ve döküntüler 10 gün içinde kurur. Bu kabuklarda 2-3 hafta içerisinde düşer.Zona Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?Zona hastalığının tanısı genellikle muayene ile konulmaktadır. Muayene ile tanı konulamayan çok nadir vakalarda ise laboratuvar testi uygulanır. Tzank testi denilen bu yöntemde, lezyondan bir kazıntı örneği alınıp, özel boyama yöntemlerinden sonra mikroskop altında incelenir. Döküntü olmadan sadece ağrı, zona hastalığının tanısı için yeterli değildir. Çünkü hastalığın bu ilk evresindeki ağrılar, başka sebeplerle oluşan ağrılarla karıştırılabilir. Tanının konulması için mutlaka deri döküntüsünün başlaması gerekmektedir.Zona Nasıl Önlenir?Zonadan korunmak mümkündür. 2006 yılında lisans alan ve kişileri zonadan koruyan bir aşı bulunmaktadır. Bu aşı ülkemizde de 2015 yılında bakanlık onayını alarak kullanılmaya başlanmıştır. Tek doz olarak uygulanan zona aşısı, zona hastalığının oluşmasını büyük oranda engeller. Aşıdan sonra nadiren oluşan zona hastalığının şiddeti daha az olur. Bu sebeple zona aşısı uygun olan kişilere önerilir. Bazı ülkeler zona aşısını 50 yaş üzerindeki sağlıklı bireylere önerirken, ülkemizde 60 yaş üzerindeki kişilere uygulanabilmektedir. Dermatoloji uzmanının onayı ile tek doz aşı ile insanlar zonadan korunabilir.Zona Hastalığının Tedavisi Var mı?Zona hastalığında erken tanı ve tedavi çok büyük önem taşımaktadır. Zona tedavisi semptomları ve şiddetini baskılamaya ve azaltmaya yöneliktir. Bu yüzden döküntülerin ortaya çıkmasından itibaren ilk 72 saat içerisinde mutlaka antiviral ajan başlanır, yangısal sinir değişikliklerini düzeltmek için B vitamini kompleksleri, yaralar için lokal yara bakım kremleri ve ağrılar için de ağrı kesiciler uygulanır. İstirahat ve iyi beslenme de hastalığın bir an önce bitmesine yardımcı olur.Zona Aşısı Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir?Zona Hastalığının İyileşmesi Ne Kadar Sürer?Zona hastalığının iyileşmesi iki haftayı bulur, ancak ağrılar aylarca devam edebilir. Yaş ilerledikçe bu ağrıların iyileşme süresi uzamaktadır. Bu ağrıya “Post Herpetik Nevralji” de denir. Zonada yaşanan bu sinir ağrıları bazen çok şiddetlenerek gece uykudan uyandırıp uyumaya engel olabilir. Uzun süre bu ağrıları yaşayan hastaların yaşam kaliteleri ciddi oranda düşer. Böyle durumlarda sinir ağrıları için kullanılan Nöroloji bölümü tarafından yazılabilen ilaçların kullanımı da söz konusu olabilmektedir.Yaşı daha genç olup ek hastalığı olmayan hastalarda, ağrılar en fazla bir ay kadar sürüp geçer. Bu hastalarda klasik ağrı kesicilerin dışında ilaca gerek kalmamaktadır. Ancak yaş ilerledikçe zona hastalığının komplikasyonları artış göstermektedir.Zona Hastalığına Ne İyi Gelir?Viral bir enfeksiyondan kaynaklanan zona hastalığı için bir kaç doğal yöntem semptomları ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir. Zona hastalığını geçirmesi ve iyi gelmesi için evde uygulayabileceğiniz doğal yöntemler şunlardır:Duş alınCildi yatıştırıp, kabarcıkların oluştuğu bölgelerin temizlenmesi enfeksiyonun yayılma riskini minimize edecektir. Soğuk kompres uygulayınZona belirtileri arasında yer alan ağrı ve kaşıntıyı ortadan kaldırmak için soğuk komplres uygulayabilirsiniz. Soğuk suya batırılmış bir havluyu sıkıp ağrıyan ve kaşıyan yerin üstüne uygulamanız ağrıları hafifletmeye yardımcı olur. Ancak cilt hassasiyetini yükseltmemek için buz kullanmayın.Karbonat ile hazırlanmış macun sürünKarbonatın üstüne su döktükten sonra macun kıvamına gelene kadar karıştırıp elde ettiğiniz karışımı kızarıklık olan bölgeye uygulayıp 10-15 dakika sonra yıkayın.Ağrı kesici özelliği olan losyon ve kremler kullanınKonfor seviyenizi arttırmak için krem ve losyonlardan yararlanabilirsiniz. Anti-inflamatuar özelliği bulunan, doğal içerikli olan, kokusuz ve parfümsüz olanları tercih ettiğinizden emin olun.Bağışıklık arttırıcı besinler ve takviyeler alınZona hastalığının nedenleri arasında bağışıklık sisteminin düşük olması da vardır. Bu yüzden A, B-12, C, ve E vitaminleri içeren turuncu meyveler, lifli koyu yeşil sebzeler, kırmızı et, yumurta, domates ve ıspanak tüketin.Ekinezya, kekik yağı, yeşil çay gibi bitkisel ilaçlar kullanınBitkisel takviyeler zonanın yarattığı stresinizi azaltmaya yardımcı olabilir.Zona Hastalığı İle Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?Zona hastalığı hangi sinirlere etki ettiyse o sinirlere bağlı olarak çeşitli komplikasyonlar görülebilir. Zona hastalığı ile birlikte şu komplikasyonlar ortaya çıkabilir:Zona Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan SorularZona nasıl bir hastalıktır? Zonanın yerleşim yerinin önemi var mıdır? Zonanın yerleşim yeri çok önem taşır. Zona genellikle sırtta veya göğüs bölgesinde kaburgaların üstünü tutarak, sıklıkla vücudun tek tarafını etkilemektedir. Bunun dışında zonanın gözü içine alacak şekilde yüz, göz, kafa ve kulak gibi çok önemli tutulum yerleri de olabilir. Buna “Oftalmik Zona” denir. Bu en şiddetli zona tiplerindendir ve daha nadir görülmektedir.Zona aşısı kimlere uygulanmaz?Kemik iliği nakli ya da organ nakli olan, bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere zona aşısı uygulanmamaktadır.Zona aşısının yan etkileri nelerdir?Bütün aşılarda olduğu gibi zona aşısında da uygulandığı yerde lokal hassasiyet, kızarıklık gibi komplikasyonları olabilir. Bunların dışında bildirilmiş bir yan etkisi bulunmaz.Zona bulaşıcı mıdır?Zona hastalığı bulunan biri bu hastalığını başkasına bulaştıramaz fakat suçiçeği olarak bulaştırabilir. Varicella-zoster virüsünde kabarcıklardan sızan sıvı ile cilt teması gerçekleşirse, bu virüsün geçmesine neden olur. Düşük bir risk olarak varicella-zoster virüsü solumaylada bulaşabilir. Bu nedenle döküntüler kabarcık formundaysa, suçiçeği geçirmemiş ya da su çiçeği aşısı olmayanlarla temas halinde olmamaya dikkat etmelisiniz.Zonanın tekrarlama riski var mıdır?Zona çok nadir tekrarlayabilir. Erken yaşlarda zona hastalığını geçiren kişiler daha ileri yaşlarda tekrar zonaya yakalanabilir.  Zona çok nadiren de olsa çocukluk yaş döneminde de görülebilmektedir.Stresin zona üzerindeki etkisi nedir?Çocukluk döneminde suçiçeği hastalığı geçirilmesine ve aşı olunmasına rağmen  virüs vücuttan tamamen atılmamaktadır. Duyusal sinir köklerinde ömür boyunca uyku halinde saklı kalır. İlerleyen yaş ve kronik hastalıklar ya da enfeksiyonlar nedeniyle zayıflayan bağışıklık sistemi, hastalığın yeniden uyanmasına neden olur. Stres, depresyon, üzüntü ve aşırı yorgunluk da hastalığı tetikleyen diğer nedenler arasında yer almaktadır. Bu etkenlerle virüs yeniden aktive olduktan sonra hızla deriye ilerler ve ağrı, yanma, kaşınma, kızarıklık, su dolu kabarcıklar şeklinde döküntülere yol açar.Sonuç olarak zonanın stresle önemli bir bağlantısı bulunmaktadır. Ağır stres durumları, bağışıklığı bastıran durumlar, kronik hastalıklar, kemoterapi gibi kanser tedavileri veya HIV/AIDS gibi ağır enfeksiyonlar zonaya davet çıkarır.Zonanın diğer isimleri nelerdir?Zona hastalığına, Herpes Zoster, Zona Zoster, Zoster Zona gibi farklı isimler de verilmiştir.Zona hastalığı ölüm riski yaratır mı?“Zona hastalığı öldürür mü?” sorusu sıklıkla sorulan sorular arasında yer alır. Zona hastalığı ölümcül değildir. Ancak hastanın yaşam kalitesini ciddi oranda bozan bir rahatsızlıktır. Çok ağır hastalığı olan insanlarda zona görülmesi, enfeksiyon riskinin ve ağrıların artmasına sebep olarak altta yatan hastalığın kötüleşmesine sebep olmaktadır.Bitkisel tedavilerin zona tedavisinde yeri var mıdır?Zona hastalığının tedavisi için önerilen bir bitkisel yöntem bulunmamaktadır. Ancak ağrıların devam ettiği süreçte yoğun sinir ağrısı sebebiyle alternatif yöntemler arasında yer alan akapunktur tedavisi uygulanabilir. Farklı fizik tedavi uygulamalarından fayda görebilen bu hastalar yine aynı ağrılı bölgeye sıcak ya da soğuk uygulamalar yapabilir.Zona tedavisinde antihistamin ilaçlar kullanılabilir mi?Zona hastalığında belirtiler arasında bazen kaşıntı da yer alır. Kaşıntıyı gidermek için antihistamin ilaçlar kullanılabilir. Bu hastalığın tedavisinde hastaların semptomlarına göre hareket edilmektedir. Zona tedavisine geç kalındığında ne olur?Zona tedavisinde ilk 72 saat içerisinde antiviral ajan kullanımının başlanması gerekir. Tedaviye geç kalındığında antiviral ajanlar etkisini yitirirken, virüs bu sürede “replikasyon” denilen çoğalma işlemini sağlamış olur. Bu durum tedavinin güçleşmesine ve hastanın daha geç iyileşmesine yol açmaktadır.Zona başka hastalıklarla karıştırılabilir mi?Zonanın çok nadir olarak karıştığı hastalıklar bulunmaktadır. Ama Dermatologlar bu tanıyı genellikle muayene ile koyabilmektedir.Zona hastalığı için hangi doktora gidilir?Zona hastalığı, cilt ve sinirleri etkilediğinden zona tedavisi için dermatoloji uzmanına gitmesi gerekir.Zona nedenleri nedir?Vücutta uykuda bekleyen varisella zoster virüsünün yıllar sonra tekrar aktif olup, sinir lifleri boyunca cilde doğru ilerlemesi zona hastalığına neden olur.Zona hastalığı riskini artıran faktörler nelerdir?Yaş ilerledikçe zona hastalığı riski artabilmektedir. Bunların yanında HIV/AIDS, kanser gibi bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar da zona hastalığı riskini artıran faktörler arasında sayılır. Kanser tedavilerinde kullanılan kemoterapi de bağışıklık sistemine etki ettiğinden zona hastalığını tetikleyebilir.Zona hastalığı tedavi edilmezse ne olur?Zona hastalığı bulunduğu bölgeye göre ilerlediği zaman sağlığı tehdit eden durumlar oluşturabilir. Göz çevresine yakın bir yerde gelişen zona, göz hasarına neden olabilir. Zonanın bir belirtisi olarak ortaya çıkan su dolu kabarcıklara ise müdahale edilmediğinde ciltte bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir.Hamilelikte zona hastalığı riski nasıl azaltılabilir?Hamilelik döneminde özellikle suçiçeği ve zona olan kişilerden uzak durmak gerekmektedir. Zona olan biriyle temasa geçtiğinizde uzman doktora başvurarak doğru tedavinin uygulanmasını sağlamanız gerekir.
9,649
709
Hastalıklar
Zollinger-Ellison Sendromu
Zollinger-Ellison Sendromu, pankreas veya ince bağırsağın üst kısmında (duodenum) bir veya daha fazla tümörün oluşmasıyla meydana gelen nadir bir hastalıktır. Gastrinoma adı verilen bu tümörler, midenin çok fazla asit üretmesine neden olan büyük miktarda gastrin hormonu salgılar. Fazla asit daha sonra peptik ülserlere, ayrıca ishale ve diğer semptomlara yol açabiliyor. Hayatın herhangi bir döneminde de ortaya çıkabilen Zollinger-Ellison Sendromu, 20 ila 50 yaşları arasında sık görülebilen bir yetişkin hastalığıdır. Her hastalıkta olduğu gibi Zollinger-Ellison Sendromunda da erken teşhis büyük önem taşıyor. Erken tanı genellikle 15 yılda %80'den fazla hayatta kalma ile sonuçlanabiliyor. Genel olarak, hastalığın hasta üzerindeki etkileri ve ölüm oranları, iyi bir tıbbi ve cerrahi yönetimle daha düşük olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi’nden Doç. Dr. Mehmet Buğrahan Düz, Zollinger-Ellison Sendromunun nedenleri, belirtileri, tedavi yöntemleri ve sık sorulan sorular hakkında bilgi verdi.Zollinger-Ellison Sendromu, pankreas veya ince bağırsağın üst kısmında (duodenum) bir veya daha fazla tümörün oluşmasıyla meydana gelen nadir bir hastalıktır. Gastrinoma adı verilen bu tümörler, midenin çok fazla asit üretmesine neden olan büyük miktarda gastrin hormonu salgılar. Fazla asit daha sonra peptik ülserlere, ayrıca ishale ve diğer semptomlara yol açabiliyor. Hayatın herhangi bir döneminde de ortaya çıkabilen Zollinger-Ellison Sendromu, 20 ila 50 yaşları arasında sık görülebilen bir yetişkin hastalığıdır. Her hastalıkta olduğu gibi Zollinger-Ellison Sendromunda da erken teşhis büyük önem taşıyor. Erken tanı genellikle 15 yılda %80'den fazla hayatta kalma ile sonuçlanabiliyor. Genel olarak, hastalığın hasta üzerindeki etkileri ve ölüm oranları, iyi bir tıbbi ve cerrahi yönetimle daha düşük olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi’nden Doç. Dr. Mehmet Buğrahan Düz, Zollinger-Ellison Sendromunun nedenleri, belirtileri, tedavi yöntemleri ve sık sorulan sorular hakkında bilgi verdi. Zollinger Ellison Sendromu nedir?Zollinger-Ellison Sendromu, esas olarak pankreas veya duodenumda (on iki parmak bağırsağı) bulunan gastrinoma adı verilen bir veya daha fazla tümörün midenin fazla asit yapmasına neden olduğu bir durumdur. Midenin fazla asit üretimi ishal, peptik ülser hastalığı ve gastroözofageal reflü hastalığı gibi komplikasyonlara yol açabilir.Zollinger Ellison Sendromunun nedenleri nedir?Pankreas ve duodenumda oluşan gastrinoma adı verilen tümörler Zollinger-Ellison Sendromuna neden olur. Gastrinomalar, gastrin adı verilen büyük miktarda hormon salgılar. Normalde vücut yemek yedikten sonra az miktarda gastrin salgılar ve mide asit üretimi için tetiklenir. Gastrinomalar büyük miktarlarda gastrin salgıladığında mide çok fazla asit üretir ve bu da Zollinger-Ellison Sendromuna yol açar.Zollinger-Ellison Sendromu vakalarının büyük kısmına neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Vakaların yaklaşık %20 ila 25'inde, MEN1 adı verilen nadir bir genetik bozukluk gastrinomaların oluşmasına neden olur.Zollinger Ellison Sendromunun belirtileri nelerdir?Zollinger-Ellison Sendromunun belirtileri fazla mide asidi, peptik ülser hastalığı ve reflü benzerdir. Bu nedenle hastalık belirtileri bu rahatsızlıklarla karıştırılabilir. Zolinger-Ellison Sendromunun tüm bu belirtilerin dışındaki bulguları şunlardır; Tek semptom olabilen ishal Göbek ile göğsün ortası arasında karında veya karında yanma tarzında ağrı Göğüste ağrılı yanma hissi Mide bulantısı ya da kusma Kilo kaybı Göğüs ağrısı Dirençli kusma Nefes alma sorunları Yutma sırasında ağrı Sindirim sisteminde kanama belirtileri Gitmeyen ani, keskin mide ağrısı Güçsüzlük veya baygınlık hissiZollinger Ellison Sendromu nasıl teşhis edilir?Zollinger-Ellison Sendromuna klinik tanının doğrulanabilmesi için aşağıdaki testler uygulanabilir. Kan testleri: Birkaç saat boyunca su dışında hiçbir şey yiyip içmeden kan gastrin seviyelerini kontrol etmek için bir kan testi istenebilir. Yüksek gastrin seviyeleri Zollinger-Ellison sendromunun bir işareti olabilir. Mide asit testi: Mide sıvılarınızın pH'ını veya asitliğini kontrol etmek için bir test istenebilir. Sıvı örneği almak için burundan mideye bir tüp yerleştirecektir. Ayrıca üst gastrointestinal (GI) endoskopi sırasında mide asidi pH'sı ölçebilir. Üst gastrointestinal endoskopi: Üst GI endoskopisi, yemek borusu, mide ve duodenum da dahil olmak üzere üst sindirim sistem yolunun mukozasını (iç yapısı) görmek için bir endoskop (kameralı esnek bir tüp) kullandığı bir prosedürdür. Üst GI endoskopi, Zollinger-Ellison sendromunun veya komplikasyonlarının belirtilerini gösterebilir. Bunun yanı sıra neden olan tümörleri aramak için bu test yapılabilir. ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiopankreatografi): Safra kanallarını ve pankreas kanallarını incelemek için üst GI endoskopi ve x-ışınlarını birleştiren bir prosedürdür.Zollinger Ellison Sendromunun tedavisi nedir?Hastalarda tedavinin amacı, mide asidi yüksekliğinin kontrolü ve tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Yatan hasta bakımı, öncelikle mide asidi mide asidi yüksekliğini kontrol etmeyi amaçlar. Bu durum kontrol altına alındıktan sonra, tümörün yerini boyutunu belirlemek için görüntüleme çalışmaları yapılmalıdır. Cerrahi rezeksiyon için aday olan hastalar tümörün çıkarılması için değerlendirilmelidir. Metastatik hastalığı olan hastalar için kemoterapi, interferon ve oktreotid yardımcı olabilir. Çalışmalarda bu ajanlara verilen yanıt düşük olmuştur. Tek sınırlı karaciğer metastatik lezyonu olan hastalarda cerrahi rezeksiyon denenebilir.ZOLLİNGER-ELLİSON SENDROMU İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARZollinger Ellison Sendromu ne zaman tıp literatürüne girdi? Nisan 1956'da, Philadelphia'daki Amerikan Cerrahi Derneği'nin yıllık toplantısında, Dr. Robert M. Zollinger ve Dr. Edwin H. Ellison, hastaların gastrointestinal sistemde şiddetli, tekrarlayan, ülseratif lezyonlar geliştirdiği iki durum vakasını tanımladılar. Bu lezyonlar, herhangi bir cerrahi tedaviye dirençli görünüyordu ve komşu pankreasta yerleşik tümörlerle ilginç bir şekilde ilişkiliydi. "Pankreasın Adacık Hücre Tümörü ile İlişkili Jejunumun Birincil Peptik Ülserleri" başlıklı çalışmalarını tanımladıkları klinik sendrom için üç tanı kriterini ortaya koydular. Bunlar Buna ince bağırsaklar gibi olağandışı yerlerde ülserler, gastrik asit yüksekliği ve pankreas tümörlerinin varlığıdır. Böylece Zollinger Ellison Sendromu ismi ile literatüre girmiştir.Zollinger Ellison Sendromu hastası ne kadar yaşar?Metastatik hastalığı olmayan Zollinger-Ellison Sendromlu hastalarda prognoz çok iyidir. Erken tanı genellikle 15 yılda %80'den fazla hayatta kalma ile sonuçlanır. Genel olarak, ZES'in hastalığın hasta üzerindeki etkileri ve ölüm oranları, iyi tıbbi ve cerrahi yönetimi nedeniyle düşüktür. Hastaların %5'inden azında organlarda perforasyon (delinme), mide çıkışında darlık veya özofagus darlığı gibi bir komplikasyon gelişir. Zollinger Ellison Sendromu genetik bir hastalık mıdır?Zollinger-Ellison Sendromlu hastalarında yukarıda bahsedildiği gibi olguların yaklaşık %20-25'inde, MEN1 adı verilen nadir bir genetik bozukluk gastrinomaların oluşmasına neden olur. MEN1, 20'den fazla endokrin ve endokrin olmayan tümörün değişen kombinasyonlarını içeren bir hastalıktır. Bumlar paratiroit tümörleri, hipofiz tümörleri ve gastrointestinal tümörler olabilir. Zollinger Ellison Sendromu’da bu spektrumun içerisinde yer alabilir. MEN1 tanısı doğrulamak için MEN1 gen analizi yapılmalıdır. Zollinger Ellison Sendromu tedaviden sonra tekrarlar mı?Zollinger-Ellison Sendromunda cerrahi, potansiyel olarak gastrinomayı tedavi ettiği gösterilen tek tedavidir. Sporadik gastrinomanın biyokimyasal tedavisi hastaların %30 ila %50'sinde bildirilmiştir. Bununla birlikte, 5-10 yıl içinde hastaların yaklaşık üçte birinde hastalığın tekrar ettiği gösterilmiştir.  Zollinger Ellison Sendromu yetişkin bir hastalığı mıdır?Zollinger-Ellison Sendromlu yetişkin bin hastalığıdır. Gastrinoma en sık 20 ila 50 yaşları arasında teşhis edilmesine rağmen, hem çok genç hem de çok yaşlılarda vakalar bildirilmiştir.Zollinger Ellison Sendromu kadınlarda mı erkeklerde mi sık görülür?Zollinger-Ellison Sendromu kadınlarda biraz daha sık görülür. Zollinger Ellison Sendromu nedir?Zollinger-Ellison Sendromu, esas olarak pankreas veya duodenumda (on iki parmak bağırsağı) bulunan gastrinoma adı verilen bir veya daha fazla tümörün midenin fazla asit yapmasına neden olduğu bir durumdur. Midenin fazla asit üretimi ishal, peptik ülser hastalığı ve gastroözofageal reflü hastalığı gibi komplikasyonlara yol açabilir.Zollinger Ellison Sendromunun nedenleri nedir?Pankreas ve duodenumda oluşan gastrinoma adı verilen tümörler Zollinger-Ellison Sendromuna neden olur. Gastrinomalar, gastrin adı verilen büyük miktarda hormon salgılar. Normalde vücut yemek yedikten sonra az miktarda gastrin salgılar ve mide asit üretimi için tetiklenir. Gastrinomalar büyük miktarlarda gastrin salgıladığında mide çok fazla asit üretir ve bu da Zollinger-Ellison Sendromuna yol açar.Zollinger-Ellison Sendromu vakalarının büyük kısmına neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Vakaların yaklaşık %20 ila 25'inde, MEN1 adı verilen nadir bir genetik bozukluk gastrinomaların oluşmasına neden olur.Zollinger Ellison Sendromunun belirtileri nelerdir?Zollinger-Ellison Sendromunun belirtileri fazla mide asidi, peptik ülser hastalığı ve reflü benzerdir. Bu nedenle hastalık belirtileri bu rahatsızlıklarla karıştırılabilir. Zolinger-Ellison Sendromunun tüm bu belirtilerin dışındaki bulguları şunlardır;Zollinger Ellison Sendromu nasıl teşhis edilir?Zollinger-Ellison Sendromuna klinik tanının doğrulanabilmesi için aşağıdaki testler uygulanabilir.Zollinger Ellison Sendromunun tedavisi nedir?Hastalarda tedavinin amacı, mide asidi yüksekliğinin kontrolü ve tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Yatan hasta bakımı, öncelikle mide asidi mide asidi yüksekliğini kontrol etmeyi amaçlar. Bu durum kontrol altına alındıktan sonra, tümörün yerini boyutunu belirlemek için görüntüleme çalışmaları yapılmalıdır. Cerrahi rezeksiyon için aday olan hastalar tümörün çıkarılması için değerlendirilmelidir. Metastatik hastalığı olan hastalar için kemoterapi, interferon ve oktreotid yardımcı olabilir. Çalışmalarda bu ajanlara verilen yanıt düşük olmuştur. Tek sınırlı karaciğer metastatik lezyonu olan hastalarda cerrahi rezeksiyon denenebilir.ZOLLİNGER-ELLİSON SENDROMU İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARZollinger Ellison Sendromu ne zaman tıp literatürüne girdi? Nisan 1956'da, Philadelphia'daki Amerikan Cerrahi Derneği'nin yıllık toplantısında, Dr. Robert M. Zollinger ve Dr. Edwin H. Ellison, hastaların gastrointestinal sistemde şiddetli, tekrarlayan, ülseratif lezyonlar geliştirdiği iki durum vakasını tanımladılar. Bu lezyonlar, herhangi bir cerrahi tedaviye dirençli görünüyordu ve komşu pankreasta yerleşik tümörlerle ilginç bir şekilde ilişkiliydi. "Pankreasın Adacık Hücre Tümörü ile İlişkili Jejunumun Birincil Peptik Ülserleri" başlıklı çalışmalarını tanımladıkları klinik sendrom için üç tanı kriterini ortaya koydular. Bunlar Buna ince bağırsaklar gibi olağandışı yerlerde ülserler, gastrik asit yüksekliği ve pankreas tümörlerinin varlığıdır. Böylece Zollinger Ellison Sendromu ismi ile literatüre girmiştir.Zollinger Ellison Sendromu hastası ne kadar yaşar?Metastatik hastalığı olmayan Zollinger-Ellison Sendromlu hastalarda prognoz çok iyidir. Erken tanı genellikle 15 yılda %80'den fazla hayatta kalma ile sonuçlanır. Genel olarak, ZES'in hastalığın hasta üzerindeki etkileri ve ölüm oranları, iyi tıbbi ve cerrahi yönetimi nedeniyle düşüktür. Hastaların %5'inden azında organlarda perforasyon (delinme), mide çıkışında darlık veya özofagus darlığı gibi bir komplikasyon gelişir. Zollinger Ellison Sendromu genetik bir hastalık mıdır?Zollinger-Ellison Sendromlu hastalarında yukarıda bahsedildiği gibi olguların yaklaşık %20-25'inde, MEN1 adı verilen nadir bir genetik bozukluk gastrinomaların oluşmasına neden olur. MEN1, 20'den fazla endokrin ve endokrin olmayan tümörün değişen kombinasyonlarını içeren bir hastalıktır. Bumlar paratiroit tümörleri, hipofiz tümörleri ve gastrointestinal tümörler olabilir. Zollinger Ellison Sendromu’da bu spektrumun içerisinde yer alabilir. MEN1 tanısı doğrulamak için MEN1 gen analizi yapılmalıdır. Zollinger Ellison Sendromu tedaviden sonra tekrarlar mı?Zollinger-Ellison Sendromunda cerrahi, potansiyel olarak gastrinomayı tedavi ettiği gösterilen tek tedavidir. Sporadik gastrinomanın biyokimyasal tedavisi hastaların %30 ila %50'sinde bildirilmiştir. Bununla birlikte, 5-10 yıl içinde hastaların yaklaşık üçte birinde hastalığın tekrar ettiği gösterilmiştir.  Zollinger Ellison Sendromu yetişkin bir hastalığı mıdır?Zollinger-Ellison Sendromlu yetişkin bin hastalığıdır. Gastrinoma en sık 20 ila 50 yaşları arasında teşhis edilmesine rağmen, hem çok genç hem de çok yaşlılarda vakalar bildirilmiştir.Zollinger Ellison Sendromu kadınlarda mı erkeklerde mi sık görülür?
4,729
710
Tedavi Yöntemleri
Açık Kalp Ameliyatı
Kalp ameliyatlarında en klasik yöntem olan açık kalp ameliyatının günümüzde birçok pratik alternatifi çıkmış olsa da, bazı hastalar için açık kalp ameliyatı mecburi olabiliyor. Açık kalp ameliyatlarının kalbi görerek yapılıyor olması, önemli avantajları arasında yer alıyor.Açık kalp ameliyatı nedir?Göğüs kemiğinin açıldığı, operasyon esnasında kalp ve akciğeri destekleyici cihazların kullanıldığı ameliyatlara açık kalp ameliyatı denir.Açık kalp ameliyatı hangi hastalıklarda kullanılır?Kalp ritim problemleri, doğumsal kalp problemleri, kalp yetmezliği, kalp kapağı darlıkları, kalp delikleri, atardamar yırtılmaları, deformiteleri, kalp tümörlerinin tedavisinde uygulanabilmektedir.Açık kalp ameliyatı nasıl yapılır?Açık kalp ameliyatı göğüs kemiği açılarak yapılmaktadır. Kalp bu sayede görünür hale gelir. Dolaşımsa akciğer-kalp cihazına bağlanır. Kimi zaman kalp durdurularak kimi zaman da çalıştırılarak uygulanır. Hastanın durumuna göre bu değişir.Açık kalp ameliyatı avantajları nelerdir?Kalbi görerek yapılan ameliyatların daha avantajlı olduğu bilinmektedir. Hekim açık kalp ameliyatı olunması gerektiğini söylediği zaman tereddüte düşülmemesi gerekmektedir. Bu tür cerrahilerin zaman kaybedilmeden yapılması hastanın avantajınadır. Açık kalp ameliyatlarında ölüm oranı yüzde 1'in altındadır. Ameliyattan sonra hastalar ömürlerini kalp açısından sağlıklı sürdürmektedirler.Açık kalp ameliyatı hakkında sıkça sorulan sorularHastada kilo kontrolünün sağlanması, içiliyorsa sigaranın bırakılması gerekir. Hayati organlarda herhangi bir sorun görülmemesi açık kalp ameliyatlarının en önemli kriterlerindendir. Ameliyat koordinatörü, kalp- damar cerrahı sizi açık kalp ameliyatı kriterleri hakkında bilgilendirecektir.Ameliyattan önce ameliyat bölgeleri hastane berberi tarafından tıraş edilir. Ciltten kaynaklanan enfeksiyon riskini azaltmak için ameliyattan önce banyo yapılmalıdır. Banyo sırasında doktorun önereceği özel antiseptik solüsyonlar kullanılmalıdır. Ameliyattan 6 saat öncesinde açlık gerekmektedir. Ameliyat öncesi akşam basit bir lavman yapılacaktır. Ameliyat öncesindeki gece rahat uyumak için hastaya ilaç verilebilir. Ameliyathaneye götürülmeden önce sakinleştirici bir ilaç verilebilmektedir. Ameliyat öncesi neler yapılması gerektiğiyle ilgili tüm bilgi kalp-damar cerrahından alınabilir.Ameliyat bittikten sonra hasta yoğun bakım ünitesinde misafir edilir. Burada deneyimli yoğun bakım doktorları ve hemşireler vardır. Ortalama 1-3 gün yoğun bakımda yatılır. Hastanın durumuna göre bu süre uzayabilir. Ameliyat sırasında kalp üzerine pace teli yerleştirilecektir. Ameliyattan sonra ritim sorunu olmazsa bu teller cerrah tarafından alınır. Açık kalp ameliyatı sonrası bakım sürecinde fizyoterapist nasıl hareket etmek gerektiği konusunda bilgilendirme yapacaktır. Açık kalp ameliyatı sonrası beslenme düzeni hakkında da bilgilendirme doktorlar tarafından yapılacaktır. Büyük abdest yapılamadıysa kat hemşiresine bunu bildirmek gerekmektedir. Ameliyattan 4 gün sonrasında yara durumu müsaitse duş yapmakta sakınca yoktur. Ameliyat sonrasındaki hastanede yatma döneminde kilo takibi yapılmaktadır. Eve çıkıldıktan sonra 8 hafta boyunca göğüs kemiğinin korunmasına dikkat edilmelidir. Hasta öksürürken ya da hapşırırken ne yapacağına dair bilgiyi doktorlarından alacaktır. Gerekirse göğüs korsesi verilmektedir. Ameliyattan sonra ilk iki ay ağır kaldırılmaması gerekmektedir. Uyku problemlerinin yaşanabildiği ameliyat sonrası dönemde gerekirse psikolojik yardım alınabilir.Açık kalp ameliyatı sırasında genel anestezi kullanıldığından ağrı yaşanmamaktadır. Sonrasında ağrı kesiciler sayesinde ağrılar minimuma indirilmektedir. Ameliyat sonrası süreçte ağrı yaşanmaması için kalp ve damar cerrahisi ekibi ne yapılması gerektiğini anlatacaktır.Açık kalp ameliyatları uzman kalp damar cerrahları tarafından yapıldığında hayati riski yüzde 1’in altında olan ameliyatlardır. Oldukça güvenlidir.İleri yaştaki hastalara açık kalp ameliyatı uygulanamayabilir.Her cerrahi girişimde olduğu gibi açık kalp ameliyatlarının da bazı riskleri olabilir. Riskler konusunda kalp damar cerrahi gerekli bilgilendirmeyi yapacaktır.
1,552
711
Tedavi Yöntemleri
Aferez
Aferez, kişinin vücudundan kanının alınarak bileşenleri ayrılması işleminden sonra bir kısmının geri verilmesini içeren bir işlem türüdür. Geriye kalan kan bileşenleri vücuda aktarılabilir. İşlemin amacı ise hastalık içeren hücreleri ve fazla bulunan hücrelerin vücutta uzaklaştırılması için yapılır. Kan bağışı yapılırken de aferezden yararlanılabilir. Bunun yanında kan kanserleri, kan bozuklukları ve bazı nörolojik bozuklukları tedavi etmek için aferez kullanılır. Aferez kan bileşenlerini ayrılmasını içeren çok yönlü bir tedavi yöntemidir ve hem bağış hem de hastalıkların yönetiminde kritik bir rol oynar.ü Aferez Nedir?Aferez, kanda bulunan belirli bileşenlerin ayrıştırılarak tedavi amaçlı kullanılmasını içeren bir tıbbi işlemdir. Bu prosedür esnasında kişiden alınan kan, bileşenlerine ayrılır. Plazma, kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri veya trombositler gibi belirli hücreler dışarıdan eklenerek kalan bileşenler vücuda geri verilir. Bu noktada aferez, otoimmün hastalıklar, kanserler ve çeşitli kan hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Kan bağışında trombosit ve plazma toplama işlemleri için de aferez işleminden yararlanılabilir.Aferez, başkasının kullanması için kırmızı kan hücreleri gibi kan elementleri bağışlanması veya tıbbi bir kan hastalıkları gibi rahatsızlıklar için kullanılır. Aferezin farklı türleri bulunabilir. Aferez türleri şöyle sıralanır:Aferez Hangi Hastalıkları Tedavi Eder?Aferez, kanı bileşenlerinden ayırarak tedavi amacına yönelik olarak spesifik hücre ve maddelerin çıkarılmasını içerir. Otoimmün hastalıklar, kanserler, böbrek hastalıkları ve kan hastalıklarının tedavisinde aferez yönteminden yararlanılır. Bunun yanında aferez işlemi hastalıkların ilerlemesini durdurmak ve tedavi sürecinin hızlanmasını sağlamak için de yararlanılır. Aferez işleminin tedavi ettiği hastalıklar şöyle sıralanabilir:Otoimmün hastalıklarOtoimmün hastalıklar olan lupus, multipl skleroz (MS) ve guillain-barré sendromu, kişinin kendi vücut hücrelerine saldırmasına neden olarak zararlı antikorlar üretir. Aferez işlemi sayesinde bu antikorlar kandan uzaklaştırılabilir. Böylelikle belirtileri hafiflemesi ve hastalığın ilerlemesi durdurulur.Kan kanserleriLösemi, lenfoma ve kan kanserleri durumunda lökoferez sayesinde beyaz kan hücrelerinin aşırı artışı kontrol edilebilir. Aferez yöntemi, kemoterapi veya diğer tedavilerle birlikte kullanılarak kanser hücrelerinin sayısını azaltması hedeflenir.PolisitemiKırmızı kan hücrelerinin aşırı üretilmesi durumunda ortaya çıkan polisitemi, eritroferez yöntemi sayesinde vücuttan kırmızı kan hücrelerinin uzaklaştırılması sağlanır. Böylelikle kanın kalınlaşması önlenerek dolaşım sorunlarının önüne geçilmesi hedeflenir.TrombositozTrombositoz hastalığı, kanda bulunan trombosit sayısı aşırı derecede artmasına neden olur. Bu durum kanın pıhtılaşma riskinin artmasına sebebiyet verir. Aferez işlemi sayesinde trombositler kandan temizlenerek pıhtı oluşma riskinin önüne geçilmesi sağlanır.Organ nakliOrgan nakli öncesi ve sonrasında yapılan aferez işlemi vücutta yer alan zararlı antikorların temizlenmesini sağlar ve bunun için kullanılır. Özellikle böbrek ve karaciğer nakilleri öncesinde, organı reddetme riskinin azalmasında etkilidir.Nefrotik sendromNefrotik sendrom gibi böbrek hastalıklarında, aferez sayesinde böbreklerde hasara yol açan zararlı proteinlerin vücuttan uzaklaştırılması hedeflenir. Bu da hastalığın ilerlemesini yavaşlatarak ve böbrek fonksiyonlarını korumada etkili olur.Aferez Riskleri Veya Komplikasyonları Nelerdir?Birçok tıbbi prosedür de olduğu gibi aferez de de komplikasyonlar gelişebilir. Doktor, olası komplikasyonları ve riskleri kişinin sağlık durumuna bağlı olarak açıklayabilir. Aferez riskleri ve komplikasyonları şöyle sıralanabilir:Aferez Hakkında Sık Sorulan SorularAferez kaç günde bir yapılır?Aferez, hastalığın türüne, hastanın durumuna ve tedavi amacına bağlı olarak farklı sıklıkla uygulanır. Bu işlem haftada 1-3 kez uygulanabilir. Bağış amacıyla yapılan aferez ise genellikle 2 hafta ya da hafta arayla yapılabilir.Aferez kan vermek zararlı mı?Aferez işleminde kan vermek zararlı değildir.Aferez kimlere verilir?Aferez, otoimmün hastalıkları, kan kanserleri, böbrek ve karaciğer hastalıkları gibi spesifik hastalıklara sahip olan kişilere tedavi amacıyla uygulanan bir işlemdir. Ayrıca, plazma veya trombosit bağışında bulunmak isteyen sağlıklı bireylere de aferez yapılabilir.
1,608
712
Tedavi Yöntemleri
Akciğer Kanseri
Tüm dünyada kanser türleri arasında en sık hayati riske yol açan akciğer kanseri, her yıl yaklaşık 1, 6 milyon kişinin yaşamdan kopmasına neden oluyor. Özellikle erken evrede tespit edilen akciğer kanserinin tedavisinde ise cerrahi önemli bir yer tutuyor. Teknolojik gelişmelerle birlikte kullanım alanı genişleyen robotik cerrahi, akciğer kanserinde de uygulanabiliyor. Kapalı yöntemler arasında bulunan “da Vinci” robotik cerrahi ile yapılan ameliyatlar sonrasında hastalar konforlu bir iyileşme süreci yaşarken, günlük hayatlarına daha kısa sürede dönebiliyor. Ağrı ve kanamanın daha az olması gibi avantajları bulunan robotik cerrahi, kapalı yöntemle akciğer rezeksiyonu planlanan bütün hastalarda uygulanabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Sedat Gürkök, akciğer kanserinde robotik cerrahi ile ilgili bilgi verdi.Akciğer kanserinde robotik cerrahi nedir?Akciğer kanserinde robotik cerrahi, kapalı yöntem olarak kabul edilen bir uygulama tekniğidir. “da Vinci” robot teknolojisi yardımı ile akciğerde bulunan tümörün alınmasını sağlayan bir cerrahidir.Akciğer kanserinde robotik cerrahi hangi hastalıklarda uygulanır?Cerrahiye uygun olarak kabul edilen bütün akciğer kanseri türlerinde robotik cerrahi uygulanabilir.Akciğer kanserinde robotik cerrahi nasıl uygulanır?Robotik cerrahi akciğer kanseri ameliyatlarında uygulanan bir tekniktir. Ameliyathane ortamında masaya yatırılan ve gerekli olan pozisyon verilen hasta üzerinde öncelikle yapılacak işleme göre ameliyat giriş yerleri belirlenir. Bu giriş yerlerine uygun şekilde “da Vinci” robot kolları konuşlandırılır. Bu işleme “Docking” denilmektedir. Daha sonra cerrahiyi gerçekleştirecek operatör doktor, üzerinde joystick bulunan ve robot ile masadan bağımsız ünite olan konsola oturur. Bu konsolda parmakların geçirileceği ve simülasyon yapılmasını sağlayan iki adet joystick kolu, kameraya açı verecek ve koagülasyonu gerçekleştirecek pedallar ile 3 boyutlu görüntü sağlayan vizör bulunur.  Ayrıca hasta başında da ikinci bir cerrah operatörün emirlerini ve operasyonu kolaylaştıracak manipülasyonları yapmak için hazır bulunur. Hastanın vücuduna 4 adet 1-1,5 cm genişliğinde delikler açılır. Akciğer rezeksiyonu yapılması durumunda genellikle 3 robot kolu kullanılır. Bu kollardan bir tanesi kamera portu, bir tanesi tutucu, diğeri de hem yakacak hem de diseksiyon yapacak özel bir kol olarak kullanılır. Ekartasyonda ya da aspirasyon işlemlerini gerçekleştirmek için masa başında bulunan operatör de kendine ait port ile cerrahiye yardımcı olur. İşlem sırasında robot kolları yardımı ile gereken cerrahi içeride kapalı olarak gerçekleştirilmiş olur.Akciğer kanseri ameliyatlarında robotik cerrahinin avantajları nelerdir? Robotik cerrahi teknik olarak açık ve kapalı yönteme göre daha avantajlıdır. Bu avantajlar şöyle sıralanabilir:- Robot kolları bir insanın el ve bilek hareketlerini bire bir anlık olarak uygulayabilir. Bu cerraha çok büyük kolaylık sağlar.  Özellikle dar alanlarda damarların daha rahat dönülmesini ve bronş veya lenf düğümlerinin arkasındaki yapıların daha net görülebilmesini sağlar.-Robotik cerrahinin olağanüstü hassasiyeti ve 540 derece dönebilen yüksek manevra kabiliyetine sahip “bilekleri”, gerekli akciğer dokularını rezeke etmek ( çıkarmak) ve lenf düğümlerini kesmek için idealdir.-Operasyonu gerçekleştiren cerrah oturduğu konsolda sadece kolları değil kamerayı da çok rahat kontrol edebildiği için istediği alanları çok daha net, istediği açıda ve büyüklükte görebilir. Bu cerrahı çok rahatlatan bir avantajdır.-Robotik cerrahide kullanılan kamera 3 boyutlu ve yüksek çözünürlüklü görüntü sağlar. Bununla birlikte bu kamera çift gözlü olduğu için derinlik hissini gerçekçi olarak yansıtır.-Robotik akciğer kanseri cerrahisi ayrıca, cerrahın akciğer yapılarını göğüs duvarının önden görmesini sağlar; bu, açık cerrahiye daha çok benzeyen bir yaklaşım olmaktadır.-Robotik cerrahi ile yapılan akciğer kanseri ameliyatlarında kanama riski daha az olur.-Hastanede yatış süresi ve gelişebilecek komplikasyon oranları düşer.-Ameliyat ağrısı daha az olur.- Hasta günlük yaşantısına daha kolay dönebilir.Akciğer kanserinde robotik cerrahi hakkında sıkça sorulan sorular Robotik cerrahi ile yapılan akciğer kanseri ameliyatlarından sonra iyileşme süreci nasıldır?Robotik cerrahi ile yapılan akciğer kanseri ameliyatından sonra hastanın iyileşme süreci diğer yöntemlere göre daha kısadır. Yapılan işleme ve hastaya göre değişmekle beraber, diğer yöntemlerle kıyaslandığında hastanın iyileşmesi daha çabuk gerçekleşir. Çünkü bu cerrahi de yapılan insizyon (kesi) azdır. Bununla birlikte hasta az ağrı duyarken, daha kontrollü işlem yapıldığı için komplikasyon oranı daha düşük olur. Akciğer kanserinde robotik cerrahiden sonra kemoterapi ya da radyoterapi gerekir mi?Robotik cerrahiden sonra kemoterapi veya radyoterapi gerekip gerekmediği tümörün evresine göre değişiklik gösterir. Cerrahi ile alakalı olmayan bu durumun nasıl olacağına onkoloji ve radyasyon onkolojisi bölümü uzmanları karar verir.Akciğer kanserinde robotik cerrahinin açık ve kapalı ameliyatlardan farkı nedir?Ameliyat sırasında hastaya uygulanan kesi açık ve kapalı ameliyatlara göre daha az olur. Ayrıca hastanın iyileşme konforu yüksektir ve hastanede yatış süresi diğer ameliyat yöntemlerine göre daha kısadır.Akciğer kanserinde robotik cerrahinin riskleri var mıdır?Teknikten bağımsız olarak cerrahilerde meydana gelebilecek her türlü risk robotik cerrahi için de geçerlidir.Akciğer kanserinde robotik cerrahi her hastada uygulanabilir mi? Kapalı yöntemle akciğer rezeksiyonu planlanan bütün hastalarda robotik cerrahi kullanılabilir. Robot da bir kapalı yöntemdir ve her türlü rezeksiyonda robot tercih edilebilir.Ameliyattan sonra hastanede kaç gün kalınır?Ameliyata ve hastaya göre değişmekle birlikte diğer yöntemlere göre daha kısa süre hastanede kalınır.Ameliyat sonrasında ağrı meydana gelir mi?Robotik cerrahi sonucunda ağrı oluşabilir. Ancak bu ağrı diğer yöntemlere göre daha az olur.Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalmak gerekir mi?Ameliyat sonrasında yoğun bakımda kalmak gerekebilir ancak diğer yöntemlere göre daha kısa süre yoğun bakımda kalınır.
2,206
713
Tedavi Yöntemleri
Ablasyon
Ablasyon anormal kalp ritmini düzeltmek amaçlı anormal elektrik sinyallerini engeleyerek, ortadan kaldırmaya yönelik uygulanan bir prosedürdür. Özellikle kalp çarpıntısı ve kalpte meydana gelen ritim bozuklukları hem günlük yaşamı hem de kişinin geleceğini tehlikeye atan durumlardandır. Hem kalp çarpıntısı hem de ritim bozukluklarını iyileştirmek için birtakım tedavi yöntemlerine başvurulur. Bu yöntemlerden biri ablasyon tedavisidir. Ablasyon tedavisiyle kalpteki ritim bozukluklarının tedavi edilmesi ve iyileştirilmesi amaçlanır.Ablasyon Nedir?Kelime anlamı, “yok etme ve yakma” olan ablasyon, tedavi olarak anormal kalp ritimlerine neden olan küçük bir kalp dokusuna ya da meme ve tiroid kanserlerinde uygulanan, radyo frekansı enerjisi ya da dondurma yönteminin kullanıldığı minimal invaziv prosedürdür. Bu işlem ile kalbin düzensiz veya anormal ritim yaratması engellenir.EPS olarak adlandırılan elektrofizyolojik çalışmanın ikinci aşaması olan ablasyon tedavisinin en büyük avantajı olarak kişinin kalbinde büyük oranda iyileşmesinin sağlanması olarak görülür.Ablasyon Türleri Nelerdir?Kalpteki ritim bozuklukları ve düzensizlikleri iyileştirmeyi amaçlayan ablasyon tedavisi kendi içinde farklı türleri olan bir tedavi uygulamasıdır.Ablasyon türleri şu şekildedir:Kateter ablasyonKalp dokusuna sıcak veya soğuk enerji vererek kalp ritmini düzenlemeyi amaçlayan kateter ablasyon aynı zamanda en yaygın ablasyon çeşididir.Cerrahi ablasyonElektrik sinyallerini bloke eden yara izlerini oluşturmak için yine sıcak veya soğuk enerji yöntemiyle uygulanan ablasyon türüne cerrahi ablasyon adı verilir.Hibrit cerrahi / Kateter ablasyonuKişinin açık kalp ameliyatına ihtiyacı yoksa, kalp cerrahları bazı durumlarda mini labirent adı verilen hibrit bir prosedür uygulayabilir. Bu uygulama hibrit cerrahi / kateter ablasyonu olarak adlandırılır.Ablasyon Tedavisi Nasıl Yapılır?Ablasyon tedavisinde kan damarlarına, kateter olarak bilinen ince, esnek bir tüp yerleştirilir ve aritmiye neden olan hedefe doğru kalbe yönlendirilir. Buradaki doku ısı (radyofrekans ablasyon), soğuk (kriyoablasyon), lazer veya kimyasal gibi bir dizi farklı teknik ile yok edilir. Uygulanan bu işlemler ile kalbin düzensiz veya anormal ritimler oluşturması engellenir.Özellikle sıcak ablasyon uygulamasında, hasarlı bölge radyofrekans enerji olarak adlandırılan radyo dalgaları ile ısıtılır. Derece olarak 50 – 70 derece arasında ısıya maruz kalan bölge, işlevini tamamen kaybeder ve aritmiyle birlikte çarpıntıya yol açan kısım böylece tam ve kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılır ve iyileşme gerçekleşir.Ablasyon Faydaları Nelerdir?Ablasyon tedavisinin en büyük faydası ve avantajı ilaçla kontrol altına alınamayan kalp ritim bozukluklarının büyük oranda iyileştirmesidir. Daha az risk barındıran minimal invaziv yöntemiyle yapılan ablasyon tedavisini birçok insanın yaptırabileceği gibi başarı oranı yüksek bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra kalp ritmini normale döndürür ve kişinin ilaç kullanma ihtiyacını ortadan kaldırır.Ablasyon Hangi Hastalıkları Tedavi Eder?İlaçla kontrol altına alınamayan ve iyileşme göstermeyen kalp rahatsızlıklarını ve ritim bozukluğunu tedavi eden ablasyon, aşağıda yer alan hastalıkların tedavisinde uygulanır.Atriyal fibrilasyon (Afib)Afib olarak bilinen atriyal fibrilasyon, kalp ablasyonunun en yaygın nedeni olarak kabul edilir. Ablasyon tedavisi sayesinde atriyal fibrilasyonun neden olabileceği kan pıhtısı oluşturma ve pıhtının beyine gitmesi sonucu oluşabilecek felç riskini düşürür.Atriyal çarpıntı Atriyal çarpıntı kişide normalden daha hızlı bir şekilde kalp atış hızına ulaşılması demektir. Afib gibi kan pıhtısı ve felç riski barındırır. Ablasyon tedavisine başvurarak bu sorunların önüne geçilmesi amaçlanır.Supraventriküler taşikardiDakikada 300’e ulaşan kalp atışları supraventriküler taşikardi olarak bilinir ve kalbin çok hızlı atmasına sebebiyet verir. Bu durum kalp hasarı ve birtakım semptomlara neden olabilir.Ventriküler taşikardiKalbin çok hızlı atmasına, kanın vücuda dolmasına ve pompalanması için yeterli zaman tanımaması durumu ventriküler taşikardidir. Bu sorun kan basıncında tehlikeli bir düşüşe yol açabilir.Ablasyon Riskleri Var mıdır?Özellikle cerrahi ablasyonun vücutta meydana getirebileceği bazı yan etki ve riskler söz konusu olabilir ancak bu durumun ablasyon tedavisi uygulanan her insanda yaşanacağının garantisi yoktur.Ablasyon tedavisi aşağıdaki risklerin yaşanmasına sebebiyet verebilir:Ablasyon Hakkında Sıkça Sorulan SorularAblasyon işlemi ne demek?Ablasyon, özet olarak kalp ritim bozukluklarının düzenlenmesi için uygulanan ve büyük oranda başarı sağlanan bir tedavi yöntemidir.Ablasyon yapılırken hasta uyutulur mu?Ablasyon yapılacak kişideki ritim bozukluğunun seviyesine göre ablasyon işlemi sırasında hasta, “sedasyon” adı verilen uyutma tekniği uygulanarak hafif uyku durumuna geçirilir.Ablasyon sonrası iyileşme süresi nedir?Ablasyon tedavisi sonrası kişinin ne zaman iyileşeceği hangi ablasyon türünün uygulandığına bağlı olarak değişebilir. Tedavinin çeşidine göre birkaç gün, birkaç hafta veya birkaç ayı bulabilir.Ablasyon sonrası hala aritmi yaşanır mı?Ablasyon sonra kişide kalp ritmi düzensizliği hala devam edebilir. İyileşme yaşanana kadar doktor tarafından anti-aritmi ilaçların kullanımı önerilir.Kalp ablasyon işlemi sonrası nelere dikkat etmeli?Uygulanan prosedüre bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte, ablasyon prosedürü sonrasında tedavi sonrasında en az 2 hafta ağırlık kaldırmak gibi yoğun egzersizlerin uygulanmamalı ve dinlenilmeli, eğer kasıklarınıza yerleştirildiyse ilk birkaç gün merdiven çıkmamaya özen gösterilmelidir.
2,074
714
Tedavi Yöntemleri
Akıllı Lens
Akıllı lens, göz içine yerleştirilen ve görme kalitesini artırmayı amaçlayan yenilikçi bir mercek türüdür. Özellikle katarakt ameliyatları sonrasında veya bazı görme bozukluklarının düzeltilmesi için tercih edilen bu lensler, kişisel görme ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilir. Akıllı lensler, uzak ve yakın odaklanmayı destekleyerek, gözlük veya kontakt lens kullanım ihtiyacını azaltabilir. Bu teknoloji, özellikle yaşa bağlı görme problemleri olan kişiler için ideal bir çözüm sunmaktadır. Akıllı lens kullanımı, göz sağlığı ve görme kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir, ancak herkes için uygun olmayabilir.Akıllı Lens (Göz İçi Mercek) Nedir?Akıllı lens, göz hastalıklarında uygulanan, göz içine yerleştirilen ve görme kalitesini-performansını artırmayı amaçlayan çok kullanışlı bir mercek türüdür. Yeni teknolojik tedaviler arasında yer alan akıllı göz içi mercek olarak adlandırılır, gözlük kullanım ihtiyacını ortadan kaldırabilir ve genellikle kataraktı olan kişiler için doğal göz lenslerini değiştirmek için tercih edilir.Günümüzde, miyop, astigmat, hipermetrop, katarakt ve presbiyobi gibi ışık kırma kusurlarında göz içi mercekleri gözlük ve kontak lens dışında alternatif oluşturmaktadır. Bunların başında da akıllı lens gelir.Akıllı lens, genellikle 40 yaş üzeri katarakt hastalarının tedavilerinde kullanılan ve bu hastaların uzağı, yakını ve orta mesafeleri net bir şekilde görebilmesini sağlamak amacıyla kullanılan bir mercek türüdür ve pratikte çok işe yarar.Akıllı Lens Ne İşe Yarar?Akıllı lensin, görme kalitesini artırmayı amaçlayan, katarakt hastalarının tedavisinde kullanılması, yakının, uzağın ve orta mesafelerin rahat görülmesini sağlamak gibi temel işlevleri bulunur.Akıllı lensin faydaları şu şekilde sıralanabilir:Akıllı Lens Nasıl Takılır?Akıllı lens göze takılarak yapılan bir operasyondur. Bkapsamda, göz içi merceğin ameliyat öncesi, sırası ve sonrası yapılacak işlemler aşağıdaki gibi sıralanabilir:Akıllı Lens Ameliyatı Nedir?Çok odaklı lensin takıldığı akıllı lens ameliyatı sonrası gözlük ihtiyacına gerek kalmaz. Ameliyatın yapılma koşulu ise göz merkezi konumunda ya da göz hastanesinden yapılmasına bağlıdır. Klasik katarakt ameliyatlarından takip edilen tüm prosedürler bu işlem içinde geçerli olup sadece takılan mercek farklanır. Bu açıdan, klasik ameliyatlarda hasarlı mercek yerine normal bir mercek takılırken trikofal mercek ise bu işlem sırasında takılır.Akıllı lens ameliyatı riskleri nelerdir? Akıllı lens ameliyatı riskleri aşağıdaki gibi listelenebilir:Akıllı Lens Kimlere Uygulanır?Göz içi mercek operasyonuna gereksinim duyan ve akıllı lensin uygulanabileceği hastalar şu şekildedir:Akıllı Lensin Zararları Nelerdir?Hastanın görme bozukluğu dışında göz sağlığı düzgünse tedavinin bir yan etkisi mevcut değildir. Ancak, hastada ekstra göz tansiyonu, sarı nokta hastalığı, sinir kaybı, diyabet ya da retina hastalığı varsa ameliyatın yapılması bazı komplikasyonlar oluşturabilir.Akıllı Lens Hakkında Sık Sorulan SorularAkıllı lenste görme ne zaman netleşir?Ameliyat sırasında hastanın göz bebekleri büyüdüğü için operasyon sonrasında 1-2 gün bulanık görme oldukça belirgindir. Bazı hastalarda bulanık görme daha uzun süre de devam edebilir, doktorun verdiği göz damlalarını düzenli kullanmak büyük katkı sağlar.Akıllı lens sonrası gözlük takılır mı?Ameliyat sonrasında gözün korunması için sürtünmeden kaçınılması gerekiyorsa iyileşme sürecinde bir süre gözlük takılabilir. Ancak, iyileşme tamamlandığında gözlüğe gerek kalmaz.Akıllı lens göz rengini değiştirir mi?Mercek değişiminin retina tabakası ile bir ilgisi yoktur, bu nedenle akıllı lens göz rengi değişimi ameliyatı değildir ve kişide göz rengi değişimi olmaz.Akıllı lenslerin ömrü ne kadardır?Göz içi mercek deforme olmadıkça akıllı lensin herhangi bir kısıtlayıcı süresi yoktur.  
1,445
715
Tedavi Yöntemleri
Akil Groove
Yüz ifadesinin oluşmasını destekleyen jest ve mimiklerin oluşumu yüz sinirleri ile sağlanır. Kas hareketlerinin kontrolünü sağlayan bu sinirlerin hasar görmesi daha donuk ve mimiksiz bir yüz ifadesine yol açabileceği gibi, yüz felci başta olmak üzere ciddi sağlık problemlerine yol açabiliyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ferit Akıl tarafından tükürük bezi ameliyatlarında yüz sinirinin bulunması ve korunması sağlamak üzere geliştirilen 'Akil Groove' yöntemi bu alanda öne çıkıyor. Doç. Dr. Akıl, soy isminin verildiği 'Akil Groove' isimli cerrahi yöntem hakkında bilgi verdi.Felç ve estetik kaygısını ortadan kaldırıyorAkil groove tükürük bezi (parotis) ameliyatlarında yüz sinirinin (fasial sinir) bulunması için tanımlanmış anatomik bir yapı landmark belirteç olarak ifade edebilmektedir. Bu yöntem tükürük bezi ameliyatlarında sık karşılaşılan ve büyük risk içeren yüz sinirlerinin korunması açısından oldukça önem arz etmektedir. Yüz sinirlerinin bulunduğu alanda yüz kaslarında meydana gelecek hasar tedavisi zor veya mümkün olmayan sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Akil Groove yöntemi ile tükürük bezi tümörlerinde sinirlerin tespit edilmesi ve önlem alarak cerrahi işlemin gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Akil groove tükürük bezinde(parotis) ameliyat gerektiren tüm durumlarda cerrahlara kolaylık sağlayan ve yüz sinirinin korunmasında fayda sağlayan bir landmarktır. Mimiksiz bir yüz ifadesi, kaşları oynatamama, gözlerde kayma veya tam anlamıyla kapanması, dudak şeklinde bozukluğa neden olabilecek yüz felcinin fonksiyonel bir bozukluğa yol açabilmesi ve estetik kaygı oluşturmaması için oldukça önemli bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.Cerrahi işlem daha kısa sürüyorTükürük bezi ameliyatlarında hem bireylerin yüz sinirlerinin korunması açısından oldukça önemli olan akil Groove aynı zamanda cerrahların daha basit ve konforlu işlemler gerçekleştirmesini sağlamaktadır. İşlemi uygulayan cerrahın komplikasyonlardan kaçınması açısından önemli bir buluş olarak nitelendirilmektedir. Akil Groove yönteminin avantajları kısaca şu şekilde sıralanabilir;Yöntem hastaya avantajları ile öne çıkıyor
792
716
Tedavi Yöntemleri
Aksesuar Meme Ameliyatı
Ağırlıklı olarak kadınlarda görülen ve doğumsal bir anomali olarak kabul edilen aksesuar meme, meme dokusunun olması gerektiği alan dışında bulunması olarak tanımlanıyor. Kitle benzeri bu doku sıklıkla koltuk altında ortaya çıkıyor. Ağrı ve sızıya neden olabilen bu durum kadınlarda regl döneminde rahatsızlık, anksiyete ve kozmetik açıdan probleme yol açabiliyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Erkan Dalbaşı, aksesuar memesi ve cerrahisi hakkında bilgi verdi.Aksesuar Meme Nedir?Anne karnında embriyonun yan kısımlarında oluşan koltuk altı hattından uyluğa uzanan çıkıntılar daha sonra 4.-5’inci kaburga seviyesinden meme dokusunu oluşturmaya başlar ve bu hat üzerindeki diğer hücreler kaybolur. Kaybolmadığı takdirde normal meme dokusuna benzer hücreler bu hat boyunca herhangi bir yerde ektopik veya diğer adıyla aksesuar meme dokusu oluşumuna neden olur. Bu duruma kadınlarda %2 civarında rastlanmaktadır. En çok koltuk altındaki lenf nodlarında görülür. Gebelik dönemi ve emzirme dönemlerinde aksesuar meme dokusu büyüyebilmektedir. Aksesuar meme dokusunun büyümesi hastalar tarafından kitle gibi algılanmakta olup, bireylerde anksiyeteye sebep olabilmektedir. Aksesuar Meme Kimlerde Görülür?Aksesuar meme cinsiyet fark etmeksizin çoğunlukla koltuk altında görülür. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık rastlanmaktadır. Bireyler aksesuar memeyi hastalık grubunda değerlendirmedikleri için şikayetler oluşmadan hekime başvurma oranı oldukça düşüktür.Aksesuar Meme Belirtileri Nelerdir?Aksesuar meme koltuk altında kitleye benzer bir görüntü oluşturabilmektedir. Yine aynı şekilde meme dokusunda anormal boyut artışı gözle fark edilebilecek şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu kitleye benzer doku içerisinde oluşan yağ bezesi şeklinde ele gelecek yumuşak şişkin bir doku şeklindedir. Aksesuar meme belirtileri bireylerde değişkenlik göstermektedir. Bazı bireylerde ağrı, sızı ve meme hassasiyeti oluştururken, bazı kişilerde hiçbir belirti göstermemektedir. Tek veya çift taraflı ortaya çıkabilen aksesuar memesi özellikle hamilelik, emzirme ve regl dönemlerinde ağrı ve sızı şikayetleri ile ortaya çıkmaktadır.  Aksesuar meme tanısı nasıl konur?Aksesuar meme lenf bezi veya yağ bezesi ile karıştırılabilmektedir. Ayrıntılı hasta öyküsü ve fiziki muayene önemlidir. Aksesuar meme, meme ultrasonunda kolaylıkla  teşhis edilebilmektedir. Aksesuar Meme Ameliyatı Nasıl Yapılır?Aksesuar meme bazı uzmanlara göre cerrahi gerektiren bir meme hastalığı olarak kabul edilmektedir. Rahatsızlık vermesi durumunda alınması önerilmektedir. Doğumsal anomali kabul edilen bu rahatsızlık evde uygulanacak tedavi yöntemleri ile kaybolabilecek ya da zaman içerisinde kendiliğinden ortadan kalkacak bir durum değildir. Son dönemlerde yaşanan teknolojik gelişmelerin ışığında tıpta minimal invaziv olarak adlandırılan küçük kesi yöntemleri ile doku alınmaktadır. Küçük kesi yöntemlerinin avantajı ise küçük kesi ile estetik görüntünün bozulmaması ve kanama, enfeksiyon riskinin daha az olması şeklinde sayılabilir. Aksesuar meme ameliyatları cerrahi tecrübe gerektirmektedir ve fiziksel görünüm açısından olumsuz bir duruma yol açmadan yapılmalıdır. Aksi durumda aksesuar meme cerrahisi olan kadın bireylerde işlem sonrası meme altında oluşacak sarkma ve dikiş izleri estetik açıdan sorun oluşturabilmektedir.Sık sorulan SorularAksesuar Memesi Kanser Riski Oluşturur Mu?Uzmanlar aksesuar memenin rahatsızlığa yol açması durumunda oradaki dokunun alınmasını önermektedir. Bununla birlikte bazı araştırmalarda aksesuar meme dokusunda kanser riskinin normal meme dokusuna göre daha fazla olduğunu bildirilmektedir.Aksesuar Meme Ameliyatı Sonrası İyileşme Süresi Nedir?Meme dokusu büyük ise ameliyat genel anestezi altında gerçekleşmektedir. İyileşme süresi 7-10 gün arasında değişmektedir. Sosyal yaşama dönüş ise kısa sürede sağlanmaktadır.Aksesuar Meme Tedavi Edilmezse Ne Tür Sorunlar Görülür?Aksesuar meme düzenli muayene ve ultrason ile kontrol altında tutulmalıdır. Zaman içerisinde bu dokunun büyümesi şikayetlerin artmasına sebep olur. Bu sorun nedeniyle rahatsızlık yaşayan hastalarda ilgili dokunun cerrahi olarak alınması önerilmektedir.Aksesuar Memesi Süt Gelmesi Normal Midir?Genellikle ilk gebelik dönemlerinde belirtilerinin artması ile ortaya çıkan aksesuar meme durumunda, normal meme dokusunda olduğu gibi süt gelebilir.Aksesuar Meme İçin Hangi Doktora Başvurulmalıdır? 
1,620
717
Tedavi Yöntemleri
Akupunktur Tedavisi
Akupunktur, vücudun enerji akışını dengeleyerek bazı hastalıklar ve bunların sebep olduğu semptomları hafifletmek için kullanılan geleneksel bir yöntemdir. Bir akupunktur uzmanı, hastanın cildine çok sayıda ağrıya etki edebilecek noktalara çok ince çelik iğneler sokar. İğneler vücudun enerjisini veya qi'yi (çi) yeniden dengeler. Bu durum vücudun hastalıklarla ve semptomlarla savaşmak için doğal kimyasalları serbest bırakmasını sağlar. Geleneksel Çin tıbbı, akupunkturu vücudunuzdaki yollardan (meridyenler) geçtiğine inanılan enerjiyi qi (çi) olarak adlandırmaktadır.  Akupunktur Nedir?Akupunktur, ağrı ve stres gibi sorunları hafifletmek için vücudun belirli stratejik noktalarına ince iğneler batırılmasını içeren alternatif tedavi yöntemidir. Akupunktur, Latince'de acus "iğne" anlamına gelir ve 17. yüzyılda Çinlilerin 2000 yıldır kullandığı bir tekniği tanımlamak için kullanılmaktadır.Akupunktur Tedavisi Nelere İyi Gelir?Akupunktur tedavisinin sakinleştirici bir etkisi vardır. Geleneksel Tamamlayıcı ve İntegratif Sağlık Birimi, akupunkturun şu hastalıklara uygulanabileceğini söylemektedir:Akupunktur Zararlı mıdır?Akupunktur tamamlayıcı bir tedavidir ve Akupunktur doktoru tarafından sağlık durumunuz değerlendirilerek uygulanmalıdır. Kronik ağrı veya diğer durumları tedavi etmek için akupunktur diğer tedavi yöntemleri ile birlikte kullanılabilir.Her tedavide olduğu gibi akupunktur da bazı kişilerde yan etkilere neden olabilir. Yan etkiler şu şekilde sıralanabilir:Daha az yaygın olan, kan damarı ve sinir yaralanması, tedavi sırasında iğne kırılmasından kaynaklanan komplikasyonlar, pnömotoraks gibi uygulama yerine göre lokal bölgesel komplikasyonlar olabilir.Yan etkilerini azaltmak için, akupunktur tedavisi her zaman temiz, tek kullanımlık iğneler kullanılarak lisanslı ve ruhsatlı merkezlerde uzman hekim tarafından yapılmalıdır.Akupunktur Tedavisi Nasıl Yapılır?Akupunktur çelik ince iğneler kullanılarak yapılmaktadır. Birçok insanda iğnenin ağrısı çok az hissedilmektedir. İğne, basınç ve ağrı hissedilen bölgeye yerleştirilmektedir. Tedavi uygulanırken iğneler ısıtılabilir veya hafif elektrik akımı uygulanabilmektedir. Akunpuntur tedavisinden sonra kişi enerjik ve rahat hissetmektedir. Akupuntur iğnesinin yanlış bölgeye yerleştirilmesi ağrıya sebep olabilmektedir. Enfeksiyonu önlemek adına iğneler sterilize edilmelidir. Bu sebeple hijyen koşullarını sağlayan bir ortamda nitelikli bir akupunktur uzmanından tedavi almak önemli olmaktadır.Akupunktur Tedavisi Öncesi Nelere Dikkat Edilmelidir?Akupunktur tedavisine gelmeden önce uygulama yapacak kişinin mutlaka sertifikalı bir doktor ve Sağlık Bakanlığından ruhsat alınmış bir merkezden uygulama yapılacağını teyit edin.  Tedaviye nelerin dahil olduğunu, durumunuza ne kadar yardımcı olacağını öğrenin.Akupunktur Kimlere Uygulanır?Akupunktur tedavisi, çeşitli hastalık ve durumlarla ilişkili rahatsızlığı gidermek için kullanılmaktadır.Akupunktur tedavisi doğru yapıldığında yan etkisi bulunmayan bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem çocuklara da uygulanabilmektedir.  Akupunktur ile İlgili Sık Sorulan SorularAkupunktur iğnesi acıtır mı?Akupuntur iğneleri, ağrının olduğu bölgeye yerleştirildiği zaman hissetmezsiniz çünkü iğneler ve nazikçe batırılmaktadır. Bir iğne istenilen derinliğe ulaştığında, hafif ağrı ve karıncalanma hissedilebilmektedir. Ayrıca akupuntur noktalarında sıcaklık hissi oluşabilmektedir. Çoğu zaman ağrı veya rahatsızlık kısa süreli olacak şekilde sadece birkaç saniye sürmektedir.Akupunktur tedavisi zayıflatır mı?Akupunktur, kilo vermeye yardımcı olabilmektedir. Akupunktur iştahı azaltır, metabolizmayı düzenler, diyet yaparken ortaya çıkan halsizlik ve gerginlik hissini, yemeklere karşı saldırganlığı azaltır. Sağlıklı yaşam tarzı ve doğru beslenme ile akupunktur kilo vermeye yardımcı olabilir. Akupunkturun tedavisi ile birlikte kilo vermeyi planlıyorsanız ve kalıcılık istiyorsanız yaşam şeklinizi de mutlaka kalıcı olarak değiştirmelisiniz.
1,540
718
Tedavi Yöntemleri
Açık Nefrektomi
Vücudun en önemli organlarından olan böbrekler, genel sağlığın korunmasında birçok görev üstleniyor. Böbreklerin temel görevi, ağız yoluyla alınan gıdaların sindirilmesiyle oluşan bazı zararlı ve atık maddeleri idrar yoluyla süzerek dışarı atmak olarak tanımlanıyor. Ancak böbrekler aynı zamanda vücuttaki su ve bazı minerallerin dengesini sağlıyor, D vitaminini vücutta kullanılabilir hale getiriyor, çeşitli hormonları salgılıyor. Tüm bu nedenlerle bu kadar önemli bir organın çalışma sisteminin bozulması, insan sağlığı açısından hayati önem taşıyor. Bu sistemde meydana gelen bir sorun bazen böbrek yetmezliğine varan sonuçlarla ulaşabiliyor. Bu durumda da kişi için tek çare hasta olan böbreğin vücuttan uzaklaştırılması olabiliyor. Böbreklerin vücutta iki tane olması sayesinde eğer tek böbrekte sorun varsa hasta olan böbreğin vücuttan çıkarılması yeterli oluyor. Eğer iki böbrekte de sorun varsa iki böbrek de alınarak, kadavradan ya da gönüllü bir canlı vericiden alınan böbrek hastaya naklediliyor. Hasta olan böbrek ya da böbreklerin vücuttan uzaklaştırılması, eğer açık ameliyat yöntemi ile yapılacaksa bu operasyona açık nefrektomi adı veriliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Üroloji Bölümü Uzmanları, açık nefrektomi operasyonu ile ilgili bilgi verdi.Açı k nefrektomi nedir?Hasta böbrek ya da böbreklerin vücuttan açık ameliyat yöntemi ile çıkarılması işlemi olarak tanımlanmaktadır. Vücutta bulunan böbreklerden bir tanesinin sağlıklı çalışıyor olması, hayati fonksiyonların devam edebilmesi için yeterlidir. Ancak hayati öneme sahip böbreklerin ikisinin birden çeşitli sebeplerle hasarlanması söz konusu olabilir. Bu durumda sağlıklı olmayan böbreklerin vücuttan uzaklaştırılması gerekmektedir.Eğer hastanın tek böbreğinde hasar var ise hasta olan böbrek çıkarılır ve hasta sağlıklı kalan tek böbreğiyle de yaşamaya devam edebilir. Ancak iki böbrekte de sorun olması durumunda nakil gerekir. Nakil söz konusu olduğunda ise eğer mümkünse hastaya uygun kadavra bulunur. Bunun mümkün olmadığı durumlarda hasta yakınlarından tüm testler yapılarak uygun bulunan yakınından alınan bir sağlıklı böbrek hastadan hasarlı böbreklerin çıkarılmasının ardından hastaya nakledilir.Böbreklerde oluşabilecek hasarlar; vücutta ürenin, kreatinin artması, bunun neticesinde böbrek yetmezliği meydana gelmesi, böbrek dokusunun hasar görmesi, böbrekte kanser oluşması gibi sonuçlar doğurabilir. Bu durumda hasta olan böbreğin operasyonla vücuttan uzaklaştırılması gerekmektedir. Böbreğin vücuttan uzaklaştırılması operasyonuna nefrektomi adı verilmektedir.Açık nefrektomi hangi hastalıklarda kullanılı r?Açık nefrektomi, hasta böbrekler enfeksiyon ya da kanser riski taşıdığında veya polikistik böbrek varlığı durumunda gerçekleştirilmektedir. Açık nefrektomi gerektiren durumlar şöyle sıralanabilir:Açık nefrektomi nasıl yapılı r?2 tür açık nefrektomi yöntemi bulunmaktadır:Bunlardan ilki olan açık parsiyel (kısmi) nefrektomi operasyonu, böbrek kanseri olan hastalarda kanserli dokunun alınarak geriye sağlam dokunun bırakıldığı operasyonlardır. Parsiyel nefrektomi işleminde operasyonu gerçekleştiren cerrah, karın duvarından açılan kesiler aracılığıyla tümöre ulaşır. İşlem esnasında böbrekte kanama olmaması için karın duvarı açıldıktan sonra böbrek damarları kapatılır, tümörlü doku çıkarıldıktan sonra böbreğe kan gitmesi için bu damarlar tekrar açılır. Tümörlü dokunun büyüklüğüne ve yapısına göre işlem ortalama 1-2 saat sürmektedir. Açık parsiyel (kısmi) nefrektomi ameliyatı genel anestezi altında yapılmaktadır.İkinci açık nefrektomi türü olan açık radikal nefrektomi operasyonu ise genelde yine böbrek kanseri varlığında tercih edilmektedir. İlerleyen böbrek kanseri vakalarında, kanserli doku çok yayılmışsa böbreğin bir kısmının çıkarılması yeterli olmaz. Bu durumda radikal nefrektomi operasyonu zorunlu olur. Böbreğin bu şekilde tamamen alınması işlemine radikal nefrektomi adı verilmektedir. Böbreğin tamamının alındığı durumlarda ise önemli olan diğer böbreğin sağlıklı olup olmadığıdır. Eğer diğer böbreğe de kanserli doku sıçramışsa ve ilerleme riski varsa, enfeksiyon oluşma riski varsa, diğer böbrek çeşitli hasarlara maruz kalmışsa ve vücuttaki görevlerini yerine getiremeyecek durumda ise her iki böbreğin de çıkarılması gerekebilir ve bu durumda hastaya nakil ihtiyacı doğar. Eğer tümörlü olan böbreğe müdahale edilmezse tümör büyümeye devam eder ve diğer organlara zarar vermeye başlar. Bu durum pek çok farklı sağlık sorununa yol açar. Böbrek nakli gerekliliğinde önemli bir uygulama olan açık nefrektomi uygulaması öncesinde verici ile alıcı hasta arasında uyumluluk yapısı detaylı bir şekilde araştırılmaktadır.  Açık radikal nefrektomi işlemi aynı şekilde genel anestezi altında yapılmaktadır.Sıkça sorulan sorular Nefrektomi ameliyatı nasıl yapılır?Hasta olan böbreği ya da her iki böbreği de alınacak hastaya işlemin uygunluğuna göre karının birkaç farklı bölgesinden yapılabilen 15-20 cm'lik bir kesi yapılarak böbrek vücut dışına alınır. Ardından genelde operasyondan 3-4 gün sonra çıkarılacak olan bir dren yerleştirilmektedir.Nefrektomi bilateral ne demek?Her iki böbreğin çıkarılması operasyonudur. Gövdenin ön bölümünde kaburgaların 2-3 cm altından kaburgalara paralel 40-60 cm’lik bir kesi ile operasyon gerçekleştirilmektedir. Operasyon başlangıcında mesaneye bir kateter yerleştirilmektedir.Parsiyel nefrektomi ameliyatı nedir?Parsiyel nefrektomi lokalize yani bölgesel böbrek kanserinde bir tedavi seçeneğidir. Amaç tümör tarafından etkilenen böbrek parçasını çıkarmak ve mümkün olan en fazla miktarda sağlıklı böbrek dokusu bırakmaktır. Parsiyel nefrektomi operasyonu genel anestezi altında yapılmaktadır.Nefrektomi ameliyatı kaç saat sürer?Radikal nefrektomi ameliyatları büyük dikkat gerektiren ameliyatlardır. Bu yöntem ile gerçekleştirilen böbrek kanseri ameliyatı yaklaşık olarak 30 ila 90 dakika arasında sürebilmektedir. Tümör boyutu 10 cm'den daha büyük olan hastaların ameliyatları 120 dakikaya kadar uzayabilir. Özetle tümörün yapısına ve büyüklüğüne göre değişmektedir.Radikal nefrektomi nedir?Radikal nefrektomi, kısmi yani parsiyel nefrektominin mümkün olmadığı durumlarda böbreğin ya da böbreklerinin tamamının çıkarılması işleminde verilen addır. Amaç böbreğin tümünü ve etrafındaki yağlı dokuyu çıkarmaktır. Bu cerrahi tümörü çıkarıp geride böbrek dokusu bırakmanın mümkün olmadığı durumlarda yapılmaktadır.
2,403
719
Tedavi Yöntemleri
Aktinyum-225 PSMA ve Lutesyum-177 PSMA
Erkeklerde en sık görülen kanserlerin başında gelen prostat kanseri erken evrede yakalanmaması ya da tedavisinin ihmal edilmesi halinde vücuda yayılabiliyor. Tüm vücuda yayılmış prostat kanseri tedavilere dirençli olabiliyor. Bu durumda prostat kanserinde uygulanan Aktinyum-225 PSMA tedavisi ve Lutesyum-177 PSMA tedavileri ile başarılı sonuçlar alınabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Nükleer Tıp Bölümü’nden Prof. Dr. Cüneyt Türkmen, tüm vücuda yayılmış ve birçok tedaviye dirençli hale gelmiş prostat kanserinin tedavisine özel olarak geliştirilen Aktinyum-225 PSMA ve Lutesyum-177 PSMA tedavisi hakkında bilgi verdi. Aktinyum-225 PSMA Tedavisi nedir?Aktinyum-225 PSMA tedavisi, tüm vücuda yayılmış ve diğer tedavilere dirençli hale gelmiş prostat kanseri tedavisinde kullanılmaktadır. Prostat kanserinin tedavisi zor olan bu aşamasında Aktinyum-225 PSMA tedavisi kanserin boyutunu ve ilerlemesini azaltmayı, semptomları hafifletmeyi ve bunu yaparken de yaşam kalitesini korumayı veya iyileştirmeyi amaçlamaktadır.Aktinyum-225 PSMA tedavisi hangi hastalıklara uygulanır?Aktinyum-225 PSMA tedavisi ülkemizde ve dünyada uygulamaları henüz çok sınırlı olan ve yenilikçi bir tedavi yöntemi olarak Memorial Şişli Hastanesi Nükleer Tıp bölümünde yer alan Teranostik Ünitesi’nde Prof. Dr. Cüneyt Türkmen tarafından uygulanmaktadır. Aktinyum-225 PSMA tedavi yöntemi tüm vücuda yayılmış ve diğer tedavilere cevap vermeyen prostat kanserinin tedavisinde kullanılmaktadır.Aktinyum-225 PSMA tedavisi nasıl uygulanır?Vücuttaki hücrelerin yüzeylerinde vücut fonksiyonlarını koordine etmek için çeşitli maddelere bağlanan farklı türde reseptörler ve proteinler bulunmaktadır. Aktinyum-225 PSMA, prostat kanseri hücrelerinde bol miktarda bulunan bir tür protein olan prostat spesifik membran antijenini (PSMA) hedef alan bir radyonüklid tedavidir.  Bu taşıyıcı moleküle Aktinyum-225 gibi alfa terapi ajanı olan radyoaktif bir madde ekleyerek kanserli hücreleri bulup yok etmek mümkün hale gelmektedir.Aktinyum-225 PSMA tedavisi genellikle her 6-8 haftada bir uygulanmaktadır. Toplam kür sayısı öncesinde almış olduğunuz tedaviler ve tedavi yanıtınıza göre değişkenlik göstermekle birlikte genellikle 2-4 kür olarak uygulanmaktadır. Tedavi eğer hastaneye yatışınızı gerektirecek özel bir durumunuz yoksa ayaktan yapılmaktadır. Teranostik ünitesi radyofarmasi laboratuvarında uzman radyofarmasistler tarafından tedavinizden hemen önce sentezi ve kalite kontrolü yapılan Aktinyum-225 PSMA bileşiği size özel hesaplanan dozda damar yolunuzdan yaklaşık yarım saat sürede serum içerisinde infüzyon yolu ile verilir. Tedavi sonrası takiplerinizde yapılan rutin kan testleriniz ile tedavi yanıtınız takip edilir genellikle iki kür tedavi sonrası kanserin tedaviye nasıl yanıt verdiğini ve devam etmenin veya diğer tedavi seçeneklerini değerlendirmenin uygun olup olmadığını kontrol etmek için bir Galyum-68 PSMA PET/CT görüntüleme yapılmaktadır. Bu değerlendirmeler eşliğinde tedaviniz, tedaviye yanıtınız ve semptomlarınıza göre size özel olarak devem ettirilecektir.Aktinyum-225 PSMA tedavisinin avantajları nedir?Aktinyum-225 PSMA tedavisi sadece prostat kanserinin tedavisinde kullanılmak için geliştirilmiştir. Aktinyum-225 PSMA tedavisi diğer tedavilere yanıt vermeyen prostat kanserinin tüm çeşitlerinde kullanılabilmektedir. Prostat kanseri tedavisinde kullanılan Aktinyum-225 PSMA ile kanser hücreleri yok edilmesi amaçlanmaktadır. Prostat kanseri hastana enjekte edilen Aktinyum-225 PSMA sadece kanserli hücreleri hedef almaktadır. Aktinyum-225 PSMA enjekte edildikten sonra kanserli hücrelere direkt olarak yapıştığı için kemoterapinin yan etkileri hastada daha az hatta hiç görülmemektedir.Aktinyum-225 PSMA tedavisi hakkında sık sorulan sorularAktinyum-225 PSMA tedavisi için uygun olup olmadığınız nasıl belirlenir?Doktorunuz, bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için tıbbi geçmişinizi ve bugüne kadar yapılmış olan tedavilerinizi gözden geçirecektir. Bundan sonraki aşama kanser metastazlarını bulmak ve bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için Galyum 68-PSMA PET-BT ile görüntülemenizin yapılması ve değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme sonucunda Aktinyum-225 PSMA tedavisinin sizin için uygun olduğu düşünürlerse, tedavi konusunda bilinçli bir karar verebilmeniz için tedavi sırasında ve sonrasında nelerle karşılaşacağınız size detaylı olarak açıklanacaktır.Aktinyum-225 PSMA tedavisinin dezavantajları nedir?Aktinyum-225 PSMA tedavisi bazı hastalarda ağız kuruluğu, geçici yorgunluk gibi yan etkilere neden olabilmektedir.Lutesyum-177 PSMA tedavisi nedir? Lutesyum-177 PSMA tedavisi, tüm vücuda yayılmış ve diğer tedavilere dirençli hale gelmiş prostat kanseri tedavisinde kullanılmaktadır. Prostat kanserinin tedavisi zor olan bu aşamasında Lutesyum-177 PSMA tedavisi kanserin boyutunu ve ilerlemesini azaltmayı, semptomları hafifletmeyi ve bunu yaparken yaşam kalitesini korumayı veya iyileştirmeyi amaçlar.Lutesyum-177 PSMA tedavisi hangi hastalıklarda kullanılır?Lutesyum-177 PSMA sadece prostat kanserinin tedavisinde kullanılmak için tasarlanmıştır. Lutesyum-177 PSMA tedavisi diğer tedavilere yanıt vermeyen prostat kanserinin tüm çeşitlerinde kullanılabilmektedir.Lutesyum-177 PSMA Tedavisi nasıl etki eder?Vücuttaki hücrelerin yüzeylerinde vücut fonksiyonlarını koordine etmek için çeşitli maddelere bağlanan farklı türde reseptörler ve proteinler bulunmaktadır. Lutesyum-177 PSMA tedavisi, prostat kanseri hücrelerinde bol miktarda bulunan bir tür protein olan prostat spesifik membran antijenini (PSMA) hedef alan bir radyonüklid tedavidir.  Bu taşıyıcı moleküle Lutesyum-177 gibi tedavi edici ışın yayma özelliği olan radyoaktif bir madde ekleyerek kanserli hücreleri bulup yok etmek mümkün hale gelmektedir.Lutesyum-177 PSMA tedavisi, için uygun olup olmadığınız nasıl belirlenir?Doktorunuz, bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için tıbbi geçmişinizi ve bugüne kadar yapılmış olan tedavilerinizi gözden geçirecektir. Bundan sonraki aşama kanser metastazlarını bulmak ve bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için Galyum 68-PSMA PET-BT ile görüntülemenizin yapılması ve değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme sonucunda Lutesyum-177 PSMA tedavisinin sizin için uygun olduğu düşünürse, tedavi konusunda bilinçli bir karar verebilmeniz için tedavi sırasında ve sonrasında nelerle karşılaşacağınız size detaylı olarak açıklanacaktır.Lutesyum-177 PSMA tedavisi nasıl uygulanır?177Lutetium PSMA tedavisi genellikle her altı ila sekiz haftada bir tipik olarak toplam 4 kür olarak uygulanmaktadır. Tedavi eğer hastaneye yatışınızı gerektirecek özel bir durumunuz yoksa ayaktan uygulanmaktadır. Tedavinizin toplam kür sayısı tedavi yanıtınıza ve yan etkilerine bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Teranostik ünitesi radyofarmasi laboratuvarında uzman radyofarmasistler tarafından tedavinizden hemen önce sentezi ve kalite kontrolü yapılan Lutesyum-177 PSMA bileşiği size özel hesaplanan dozda damar yolunuzdan serum içerisinde yaklaşık yarım saat sürede infüzyon yolu ile verilir. Tedavi sonrası takiplerinizde yapılan rutin kan testleriniz ile tedavi yanıtınız takip edilir. Genellikle iki kür tedavi sonrası kanserin tedaviye nasıl yanıt verdiğini ve devam etmenin veya diğer tedavi seçeneklerini değerlendirmenin uygun olup olmadığını kontrol etmek için bir Galyum-68 PSMA PET/CT görüntüleme yapılır. Bu değerlendirmeler ışığında tedaviniz, yanıtınız ve semptomlarınıza göre kişiselleştirilecektir.Nöroendokrin tümörlerde radyopeptid (Lutesyum-177 DOTATATE ve Aktinyum-225 DOTATATE) tedavi nedir?Nöroendokrin tümörler, en sık mide, bağırsak, pankreas ve akciğerler olmak üzere vücudun birçok farklı organında gelişebilen, nöroendokrin hücrelerden kaynaklanan nadir görülen tümörlerdir. Nöroendokrin tümörler normalden çok daha yüksek miktarlarda hormon üretebildiğinden, birçok farklı bulgu ve şikayete de neden olabilirler. Bu tümörler çoğu zaman yavaş büyüyen ve çok agresif olmayan karakterdedir.Nöroendokrin tümörlerde radyopeptid tedavi, tüm vücuda yayılmış cerrahi tedavi ve çeşitli uygulamalara dirençli hale gelmiş nöroendokrin tümörlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Radyopeptid tedaviler; kanserin boyutunu ve ilerlemesini azaltmayı, semptomları hafifletmeyi ve bunu yaparken yaşam kalitesini korumayı veya iyileştirmeyi amaçlar.Radyopeptid tedavi nasıl etki eder?Vücuttaki hücrelerin yüzeylerinde vücut fonksiyonlarını koordine etmek için çeşitli maddelere bağlanan farklı türde reseptörler ve proteinler bulunur. Radyopeptid tedavi, nöroendokrin kaynaklı tümör hücrelerinde bol miktarda bulunan bir tür protein olan somatostatin adı verilen reseptörleri hedef alan bir radyonüklid tedavidir.  Bu reseptörleri hedef alan peptid bileşikleri (DOTATATE) ile bir bağlayıcı molekül aracılığı ile birleştirilen Lutesyum-177 gibi beta veya Aktinyum-225 gibi alfa terapi özelliği olan radyoaktif bileşikler aracılığı ile kanserli hücreleri bulup yok etmek mümkün hale gelmektedir. Hangi radyonüklidin tedaviniz için daha uygun olduğu öncesinde almış olduğunuz tedaviler ve hastalığınızın yaygınlığı gibi değişkenlere bağlı olup nükleer tıp doktorunuz tarafından belirlenmekte ve size önerilmektedir.Radyopeptid tedavi için uygun olup olmadığınız nasıl belirlenir?Doktorunuz, bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için tıbbi geçmişinizi ve bugüne kadar yapılmış olan tedavilerinizi gözden geçirecektir. Bundan sonraki aşama kanser in yaygınlığını değerlendirmek ve metastazların bu tedavinin hedefinde olan reseptörleri içerip içermediğine dolayısı ile bu tedavinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek için Galyum 68-DOTATATE PET-BT ile görüntülemenizin yapılması ve değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme sonucunda Radyopeptid tedavinin sizin için uygun olduğunu düşünürlerse, tedaviyi isteyip istemediğiniz konusunda bilinçli bir karar verebilmeniz için tedavi sırasında ve sonrasında nelerle karşılaşacağınız size detaylı olarak açıklanacaktır.Radyopeptid tedavi nasıl uygulanır?Radyopeptid Tedavi Şişli Memorial Hastanesi, Nükleer Tıp Bölümü Teranostik ünitesinde genellikle her altı ila sekiz haftada bir tipik olarak toplam 4 kür olarak uygulanır. Tedavi için genellikle hastanede bir günlük yatışınız yapılır. Tedavinizin toplam kür sayısı tedavi yanıtınıza ve yan etkilerine bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir.
3,780
720
Tedavi Yöntemleri
Alerji Aşısı (İmmünoterapi)
Yaşam kalitesi büyük ölçüde düşüren alerjik hastalıklar bazı durumlarda hayatı tehdit edici boyutlara gelebiliyor. Bu hastalıkların baskılanmasından çok, kalıcı bir şekilde tedavi edilebilmesi önem taşıyor. Özellikle alerjik rinit, buna eşlik eden astım ve arı alerjisinde kullanılan alerjen aşı tedavisi, bağışıklık sistemine etki ederek hastalığın seyrini değiştiren tek tedavi yöntemi olarak kabul ediliyor.Alerji aşısı (İmmünoterapi) nedir?Alerji aşısı (İmmünoterapi) hastaya alerjisi olduğu tespit edilen maddenin belli aralıklarla ve giderek artan dozlarda verilerek bağışıklık sisteminin bu alerjene alıştırılmasını sağlayan tedavi yöntemidir. Alerjik hastalıkların korunma yöntemleri ve uygulanan tıbbi tedviler ile istenilen düzeyde kontrolü sağlanamıyorsa veya hastalar uzun süreli düzenli tıbbi tedavi kullanmak istemiyor ise alerji aşısı (immünoterapi) tedavisi uygulanabilir.Alerji aşısı (İmmünoterapi) hangi hastalıklarda kullanılır? Alerjik rinit (alerjik nezle), alerjik rinite eşlik eden astım ve arı alerjisi özellikle aşı tedavisi yapılan rahatsızlıkları oluşturmaktadır. Bu hastalıklarda aşılar en sık ev tozu akarları, polenler, kedi, arı alerjenleri ile yapılmakla birlikte, bireye özgü lateks ya da küf mantarı gibi farklı alerjenlerde de uygulanmaktadır.Alerji aşısı (İmmünoterapi) nasıl uygulanır? Kişinin normalde zararlı olmayan dışarıdan herhangi bir madde ile karşılaştığında bağışıklık sisteminin anormal bir yanıt vermesi sonucunda; gözlerinde akıntı, kaşıntı, hapşırma, burnunda akıntı- kaşıntı- tıkanıklık, nefes darlığı, hırıltılı solunum, karnında kramp-bulantı, ishal, bayılma, fenalık hissi, kaşıntılı döküntüler, şişlikler gibi belirti oluşması alerjenlerle tetiklenen bir hastalığa işaret eder. Bu bireyler genellikle hangi maddeye karşı duyarlı olduklarını tespit etmekte zorlanır. Hangi alerjene karşı duyarlılık olduğunun objektif olarak belirlenmesi için kişilerin tarif ettikleri belirtilerle ilişkili olabilecek alerjenlerle deri testleri yapılır. Ancak çeşitli nedenlerle alerji teri testi yapılamadığı durumlarda ise kan tetkikleri ile sorumlu alerjen tespit edilmeye çalışılır.  Alerjiye sebep olan etken alanında uzman bir alerji hekimi tarafından belirlendikten sonra alerji aşısı yapmaya karar verildiğinde hasta ile birlikte tedavi planı hazırlanır. Aşının mutlaka hastanın nispeten sağlıklı olduğu ve hastalığın aktif olmadığı zamanda başlanması gerekir. Aşı uygulamasında bireyin alerjik olduğu madde çok küçük dozlarda bireye verilerek bir anlamda bağışıklık sistemi bu maddeye alıştırılır. Tedavinin başlangıç dönemi 6-16 hafta arasında değişmekle beraber; bu süreç seçilen alerjene, kişinin eşlik eden hastalıklarına ve bağışıklık sistemi durumuna göre ayarlanmaktadır. Aşı tedavisinin başlangıç döneminde mutlaka haftada bir kez, devam döneminde ise 3 yıl boyunca ayda bir kez uygulanması gerekir. Bu tedavi genellikle koldan iğne şeklinde uygulanmakla birlikte damla ya da tablet şeklinde ağızdan da alınabilen çeşitleri bulunur.Alerji aşısı (İmmünoterapi) ile ilgili sık sorulan sorular -Alerji aşı uygulamasından sonra nelere dikkat edilmelidir?Aşı uygulamasından sonra hasta mutlaka hastane ortamında yarım saat kadar gözlemlenmelidir. İlk aşıda da son aşıda da bu gözlem büyük önem taşımaktadır. Hastanın aşı uygulaması yaptırdığı gün çok ağır iş ve spor yapmamak dışında bir kısıtlaması bulunmamaktadır.-Alerji aşı tedavisi olanlar günlük yaşamlarına ne zaman dönebilir?Uygulama sonrası yarım saatlik gözlem sonrasında kişiler günlük yaşamlarına devam edebilir.-Alerji aşı uygulaması sonrasında ne gibi yan etkiler görülebilir?Sıklıkla aşı yapılan yerde kızarıklık ve kaşınma gibi etkiler görülür.-Deri alerji testleri kimler tarafından uygulanmalıdır?Uygulanması klinik tecrübe gerektiren deri alerji testleri mutlaka alerji uzmanları tarafından yapılmalıdır.-Alerji aşı tedavisinin 3 yıldan önce kesilmesinin ne gibi zararları olmaktadır?İmmünoterapinin 3 yıldan önce kesilmesi tedavinin tamamlanmamasına sebep olur. Bu durum faydadan çok zarara yol açıp, hastayı daha fazla alerjik hale getirebilir. Bu sebeple aşı mutlaka 3 yıl süresince uygulanmalıdır.-Alerji aşı tedavisinin 3 yıldan daha uzun sürdüğü durumlar var mıdır?Çok nadir durumlarda özellikle arı alerjisi gibi vakalarda bu tedavi süresi 5 yıla kadar uzatılabilir.  Hatta bazı özel durumu olan hastalarda aşı tedavisi ömür boyu sürebilmektedir.-Alerji aşısı (İmmünoterapi) uygulaması kimler tarafından yapmalıdır?Alerji tedavisi mutlaka alerji uzmanlığı olan hekimler tarafından karar verilip uygulanmalıdır. Çünkü aşı uygulamasının riskleri bulunmaktadır. Uzman kişi doğru kararı vermezse uygulanacak olan yanlış tedaviler tedavi yanıtsızlığına, etkinliğinin azalmasına ve ölümle sonuçlanabilecek yan etkilere yol açabilmektedir.- Alerji aşısı ile beraber ilaç kullanımına devam edilmeli midir?İlk aşıdan itibaren hücresel düzeyde değişiklikler olmakla birlikte bireyin klinik olarak faydayı görmesi 6 ayı bulabilir. Bu sebeple aşı tedavisinin başladığı ilk 6 ayda hastaların düzenli olarak alerji ilaçlarını kullanmaları gerekir. Sonrasında hekim kontrolünde oluşan yanıta göre ilaç ayarlamaları yapılabilir.- Alerji aşısı (immünoterapi) tedavisinin etkinliği ne kadar süre devam eder?Aşı tedavisi bağışıklık sisteminde değişiklik yaptığı için hastalığın seyrini değiştirebilen ve kalıcı etki gösteren tek tedavi yöntemidir. Hastalar 3 yıllık alerji aşı tedavi süresini tamamladıktan sonra genellikle 10-15 yıl boyunca rahat etmektedir. Bununla birlikte aşı tedavisinde doğru zamanlama, doğru dozlama ve doğru hasta seçimi ile hastaların yaşam ve uyku kalitelerinin artması, gündüz aktivite ve işlerinden geri kalmamaları sağlanır.-Alerji aşısı hangi yaş grubuna uygulanır?Aşı tedavisi her yaş grubuna uygulanabilir. Ancak çocuk alerjisi farklı bir uzmanlık alanı olduğu için bu durum çocuk alerji uzmanları tarafından değerlendirilmelidir. Yetişkinlerde görülen alerjilerde ise bir üst yaş sınırı bulunmaz. Burada önemli olan alerji aşısı uygulandığında görülecek fayda ile karşılaşılacak olan risklerin dengesidir. -Başka ilaçların kullanımı alerji aşı tedavisini etkiler mi?Eğer aşı tedavisi süresince kişi başka bir hastalık tanısı alırsa ve başka ilaçlar kullanması gerekirse bu durumu mutlaka alerji hekimine bildirmelidir. Çünkü bazı ilaçların kullanımı aşı tedavisi sırasında farklı etkileşimlere sebep olabilme ihtimali nedeniyle tercih edilmemektedir.-Alerji aşısı (immünoterapi) kimlere uygulanmaz?Aktif kanser ve aktif romatolojik hastalığa sahip olan kişilere aşı tedavisi uygulanmamaktadır. Aşı tedavisinin bir takım ilaçlarla etkileşimi olabildiği için bu hasta gurubunda bulunan kişiler immünoterapi tedavisi dışında kalmaktadır.-Hamileler alerji aşısı tedavisi yaptırabilir mi? Gebelikte aşı tedavisine başlanmamaktadır. Daha önceden tedaviye başlanmışsa ve gebelik daha sonra gelişmişse kişi ile oturup karşılıklı görüşülerek kar-zarar oranı kıyaslaması yapılır. Bu doğrultuda devam etme ya da bırakma kararı verilir.-Emzirirken alerji aşı tedavisi uygulanabilir mi?Emzirmenin tedaviye bir etkisi bulunmaz. Emzirirken de aşı tedavisi uygulanabilir.
2,712
721
Tedavi Yöntemleri
Ameliyatsız Estetik Uygulamalar
Günümüzde cerrahi işlemlerin yanı sıra minimal invaziv denilen cerrahisiz estetik uygulamalarla da cildin daha genç ve güzel görünmesi sağlanıyor. Ameliyatsız estetik uygulamalar, cerrahi operasyonlardaki gibi anestezi kullanımı ve istirahat süresi de gerektirmiyor. Bu yöntemlerle kişi, kısa sürede hatta uygulamanın yapıldığı gün iş ve sosyal hayatına dönebiliyor, cerrahi ile sağlanan başarılı sonuçlar benzer şekilde elde edilebiliyor. Estetik amaçlı ameliyatsız uygulamalar çok farklı çeşitlere ayrılıyor ancak bunlardan en çok uygulananlar botoks, dolgu ve mezoterapi gibi işlemler olarak sıralanıyor. Memorial Antalya Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Koray Coşkunfırat, ameliyatsız estetik uygulamalar hakkında bilgi verdi.BotoksBotoks genellikle yüzdeki kırışıklıklar için kullanılır. En çok alın, kaz ayağı, dudak kenarı çizgilerinde çok etkili olabilmektedir. Botoks ile kaşlar bir miktar kaldırılarak gözlerdeki yorgun ifadenin giderilmesi, alındaki ve iki kaş arasındaki belirli çizgileri yok etmek mümkündür. Botoksun etkisi ortalama 5 ay sürer, etkisi geçtikten sonra tekrarlanması gerekir.Botoks çok basit bir işlemdir. Hazırlık sürecinden sonra 10 dakikada işlem gerçekleştirilir. Botoks uygulaması yapılması için belirli bir yaş sınırı yoktur ancak genç yaşlarda yapılması önerilmez. Gençliğin verdiği yapı botoks ile bozulmamalıdır. Kişinin genetik durumuna göre, ortalama 30 yaşlarında botoks uygulamasına başlanması daha uygundur.Botoks ayrıca terleme tedavisinde de kullanılmaktadır. Genellikle koltuk altına uygulanan botoks ayrıca avuç içi ve ayak tabanına da uygulanmaktadır. Yine etkisi 5 ay kadar sürmektedir. Botoks özellikle yaz aylarında aşırı terlemeyi önlemede büyük fayda sağlamaktadır.Her iki yanakta bulunan masseter kasının aşırı gelişmesi durumunda yüz kare şeklini alabilir. Kadınlarda bu kasın daha belirgin olması erkeksi bir ifade verebilir. Kadınlarda daha yuvarlak, oval bir yüz istendiğinden bu kasın içine de botoks yapılarak kasın gücünün azaltılması ve bu sayede kare görüntü yerine oval bir yüz görüntüsü elde edilir. Diş sıkma tedavisi de aynı şekilde gerçekleştirilir. Masseter kası diş sıkıldığı zaman aktifleşir. Uygulanan botoks ile bu kas zayıfladığı için kişi eskisi kadar dişlerini sıkamaz, rahatsızlık hissinden kurtulur böylece yüz görüntüsü de ovalleşir.Botoks yaptırdıktan sonra botoks etkisinin daha uzun süre olması için botoks yapılan gün, yüzdeki mimik kaslarını kasarak yüz hareketleri yapılmalıdır. Bu sayede kasın içine yapılan botoks kasa daha iyi yayılır. Botoks yapılan gün içinde ilk birkaç saatte eğilmemek ve uzanmamak gerekir. Günü oturarak ya da ayakta geçirmek ilacın kasa daha sağlıklı dağılmasını sağlar.Kanıtlanmış bir bilgi olmasa da gözlemler sonucu botoks etkisinin yaz aylarında biraz daha kısa sürdüğü düşünülmektedir.Dolgu uygulamasıDolgu uygulaması botokstan farklı olarak yüzdeki hacmi artırır. İhtiyaç duyulan bölgeye bir şey doldurularak bir hacim etkisi yaratır. Dolayısıyla dolgu; çökük olan, belirgin olması gerekirken belirgin olmayan yerlere uygulanır. Örneğin elmacık kemikleri düzleştiyse, burundan dudak kenarına inen çizgiler çok derinleştiyse, dudaklar inceyse dolgu maddesi uygulanarak bu bölgelerin doldurulması veya kalınlaştırılması sağlanır.Yüzde belirginleştirilmesi istenen burun, çene, elmacık kemiği gibi yerlere dolgu maddesi le belirginlik verilir. Ayrıca daha ince daha kalın gibi farklı dolgu çeşitleri de vardır. Çok ince olanlar gözaltında yer alan çizgilerde kullanılmaktadır. Gözyaşı oluğu denilen göz bölgesindeki yerlerde çökmeler varsa bu kişide yorgun bir ifade olmasına neden olabilir. Daha yumuşak dolgular ile bu bölgeler doldurularak yorgunluk ifadesi giderilir.Piyasada en çok kullanılan ve tercih edilen hyalüronik asit dolgularıdır. Hyalüronik asit de botoks gibi bir müddet sonra etkisini kaybeder, deri altında eriyerek yok olur. Dolgunun uygulandığı yer, verilen dolgunun cinsi, bölgenin ne kadar hareketli olup olmadığı gibi etkenler dolgunun erime hızını değiştirebilir. Ancak uygulanan yerde kalış süresi ortalama 1 yıldır. Hidroksiapatit gibi daha farklı, kemik yapısına benzeyen ve yüksek hacim veren dolgular da mevcuttur. Mesela yoğun dolgular çene hattının belirginleştirilmesi gibi ihtiyaçlarda kullanılır.Dolgunun çok özenle ve dikkatle uygulanması gerekir. Çok şiş ve doğal olmayan görüntüler elde etmek kişi için hoş olmayacaktır. Hastaya göre dolgu uygulaması ayarlanmalı ve bazen ufak ameliyatlar ile kombine edilmelidir.Vücuda konan her yabancı cismi vücudun kabul etmemesi normaldir. Bu önceden anlaşılabilecek bir durum değildir. Yüksek teknoloji sayesinde tüm malzemeler vücuda en uygun olacak şekilde üretilir. Hyalüranik asit zaten vücutta bulunan ve su tutan bir maddedir. Cildin nemini sağlayan en önemli maddelerden bir tanesidir. Cildin nemi mevsim, genetik ve yaş ile birlikte azalır. Dolayısıyla bu durumlarda hyalüranik asit kullanılabilecek en uygun malzemelerden biridir. Ne olursa olsun kimyasal bir süreçten geçtiği için vücudun bunlara reaksiyon gösterme ihtimali yine de vardır. Reaksiyon olduğu zaman bunu bastıracak tedaviler de mevcuttur. Reaksiyonları önleyecek tedavi ile bu durumlar geri çevrilebilir. Böylelikle vücut uygulanan maddeye uyum sağlar ama bu çok şiddetli ise dolguyu bulunduğu yerden çıkarmak gerekir. Başka bir seçenek de hiyaluronidaz denilen bir malzeme vardır. Bu, verilen hyalüranik asidi yani dolguyu uygulandığı zaman eriterek dağıtır. Hem alerjik reaksiyonlarda hem de uygunsuz dolgu uygulamalarında bölgeyi dolgudan temizlemek için kullanılabilir.Dolgu her iki tarafta da aynı şekilde erimeyebilir diye bir düşünce vardır. Bu doğru değildir. Vücudu tek parça olarak değerlendirmek gerekir. İki tarafa eşit miktarda uygulama yapıldıysa ve hasta bundan memnunsa ya da doktor da eşit görüyorsa, yine malzeme eşit miktarda erir. Çünkü verilen yanıt aynıdır. Aynı miktarda uygulanan dolgunun bir tarafta kalıp bir tarafta erimesi başka bir durumdan kaynaklanabilir. Mesela orada bir kist oluşmuştur. Granülom denilen dolgunun dışında bazı komplikasyonlar da gelişmiş olabilir. Neredeyse hiç gerçekleşmeyecek durumlardan biridir.Alına da dolgu uygulanabilir. Alında kaşlar yukarıya kaldırıldığında enine çizgiler oluşur. Bu çizgiler dolgu ile doldurulabilir. Erkeklerde düz bir alın alın daha erkeksi görülürken, kadınlarda ise daha bombeli bir alın estetik kabul edilir. Kadınlarda düz akına bombelik vermek için dolgu uygulaması yapılabilir. Temporel bölge denilen alının her iki taraf bitiş yerinde bazen çukur bir görüntü meydana gelir. Bu çukurların doldurulması için dolgu uygulaması yapılır. Çatık kaş görüntüsünde yine dolgu uygulaması yapılır.Burun ucunda bir tümsek ve onun altında bir çukur varsa, bu çukur doldurularak daha düz bir burun elde edilir. Burun ucuna biraz uygulanabilir. Ancak burunda biraz daha sınırlı uygulama yapmak doğru olacaktır. Çünkü yapılan her dolgu burnu biraz büyütür bu yüzden çok dikkatli uygulama yapmak lazım. Dolgu uygulaması geçici bir işlem olduğu için de her yapılan uygulamada aynı istenen burun görüntüsünü elde etmek kolay olmayabilir. Ameliyat ile kesin bir çözüm varsa öncelikle ameliyat ile düzeltilmesi önerilir.Dolgu ellere de yapılabilir. Yaşlıların eline bakıldığında daha ince, damarların belirgin olduğu bir deri yapısı görülmektedir. Dolgu maddesinin elin altına uygulanarak bu damar görüntüsü giderilir ve daha dolgun bir el cildi sağlanır.Memeye dolgu yapılan durumlar vardır ancak önerilmemektedir. Memeye dolgu uygulamasında aşırı miktarlarda dolgu malzemesi kullanılacağından enfeksiyon gibi durumlarda kontrolü çok zor durumlara neden olabilir. O kadar dolgu maddesini vücuda vermek çok doğru değildir. Bu nedenle meme ve popoya dolgu uygulaması yapılması önerilmemektedir. Ancak popoda istenmeyen gamze şeklinde bir çöküklük vardır.  Sadece o çökük bölgeye ufak miktarlarda dolgu maddesi uygulanarak işlem gerçekleştirilebilir.Gözaltına yapılan dolgu uygulamasına ışık dolgusu denir. Gözaltına yansıyan ışığın çukurda karanlık, mor gibi bir görüntü olmasını engellemek için yapılır. Burada deri çok incedir ve altta hemen kemik yapı yer alır. Çok az miktarlarda bile belirgin bir hal alabilir. Bu yüzden ince kıvamlı bir dolguyu seçmek gerekir.PRPYüze, ellere ve saç dökülmesini engellediği için saçlı deriye uygulanır. Kişinin kendi kanından elde edilir. Herhangi bir yabancı madde bulunmaz. Sadece bir tüpte kanın içindeki faydalı olabilecek maddeler, diğer kan hücrelerinden ayırarak saflaştırılır. Kalan bu saflaştırılmış PRP maddesi uygulama yapılacak alana noktalar halinde azar azar verilir. PRP’de verilen faydalı hücreler cildin kalitesini artırır. Cilt daha parlak, diri, genç ve sağlıklı bir görünüme kavuşur. Bazı izleri ve çizgileri azaltır. Saç derisine uygulandığında saçları gürleştirir ya da dökülmesini engeller.MezoterapiMezoterapi uygulaması cildin kalitesini artırır, cildi yeniler, nemlendirir. Mezoterapi ile daha parlak ve diri görünümde bir cilt elde edilir. PRP’den farklı olarak hazırlanmış olan malzemelerin cilde uygulanmasıyla yapılır. Mezoterapi cilt kalitesini artırmak için cilde verilen sıvıların hepsidir. Bunların içinde genellikle cildin nemlenmesini sağlayan hyalüronik asit mevcuttur.Somon DNA maddesi cilt kalitesini artırır ve mezoterapide kullanılır. Somon DNA’da cildin ihtiyaç duyduğu bir takım aminoasitler de bulunur. Kırışıklıkların azalması sağlanırken daha nemli daha güzel bir cilde kavuşmak mümkündür.Mezoterapi saçlara uygulandığında içeriğindeki vitamin ve mineraller ile saçların dökülmesini önlenir hatta yeniden saç çıkması bile sağlanabilir.En sık vitamin mineral kompleksleri ve hyalüronik asit mezoterapinin olmazsa olmazlarıdır. Bunlar dışında cilt kalitesini artıracak pek çok yöntem denenmiştir. Hepsinin yaşa göre, cildin özelliğine göre bir takım faydaları vardır. Bunlar arasından en uygun olanı seçip hastaya uygun uygulama yapılması gerekir. Genellikle seanslar halinde mezoterapi yapılır. 3-4 seans uygulama yapılması işlemin kalıcılığını sağlar. Zor bir işlem değildir. Bir nevi içten cilt bakımı yapılır.Dermapenİçinde çok sayıda ve küçücük iğneler olan başlıklarla, cilde iğneleme yapılan bir sistemdir. Dermapen çalıştırıldığı zaman bu başlıklar belirli bir titreşimle bu iğneleri cilde sık sık batırır. Buradaki amaç, iğneler cilde battığı zaman cilt altındaki kolajen uyarılır. Uyarılan kolajen biraz daha sıkılaşarak iyileşir. Dolayısıyla dermapen sayesinde hem cilt sıkılaşır hem de dışarıdan uygulanan iğnelerle uyarılan deri sanki bir peeling etkisi yapmış gibi yenilenir. Kişiye dermapen yapıldığı zaman cildi uyararak cildin kendisini yenilenmesi sağlanır. Çok faydalı bir yöntemdir. İyileşme süresi 1 hafta sürer. İğneler nedeniyle kızaran cilt 1 haftada eski formuna kavuşur. Cilt tipine ve kişinin ihtiyaçlarına göre seanslar halinde yapmak gerekir.Dermapen akne izlerinde, güneş lekelerinde, renk değişikliklerinde, kırışıklıklar ve kuruluk tedavisinde kullanılabilir. Cilt yenilemek için ideal bir yöntemdir.Soğuk lipolizSoğuk lipoliz soğuk bir cihazla yapılan bir işlemdir. Hasta bu cihaza bağlanarak, hedeflenen yağ dokusunda belli bir ısıya inerek yağ dokusunda çözülme olması sağlanır. Yağ dokusunu azaltmada belli miktarda etkilidir. Aşırı miktarda bir erime beklenmemesi gerekir. Seanslar halinde kişinin ihtiyacına göre uygulama yapılır. Eğer yağlanma çoksa ve deride de bir fazlalık varsa cerrahi gerekebilir.Fraksiyonel RFFraksiyonel RF’de aynı dermapende olduğu gibi cihazın yaklaşık 2*2 cm’lik bir başlığı vardır. Bu başlığın içinde çok ince bir sürü iğneler vardır. O iğneler cilde her bir atışta batar fakat bu sefer o iğnelerin ucuna ya da iğne boyunca radyofrekans enerjisi de verilir. Atışlarda hem iğne hem radyofrekans enerjisi ile cilt uyarılır. Radyofrekans enerjisi uygulandığı bölgenin büzüşmesini sağlar. Burası büzüştükçe deri sıkılaşır, bazı kırışıklıklar açılır, deri daha diri bir görüntü alır. Sıkılaşmaya bağlı bir gerilme etkisi olur. kaşlara, göz kenarına, gıdı bölgesine uygulanabilir. Hangi hastalara uygulama yapılacağının iyi belirlenmesi gerekir. Seanslar halinde uygulandığında etkisi daha net görülmektedir. 1-2 yıl kalıcılık gözlemlenir. Değişik başlıklarla karın çevresine, koldaki ve bacaktaki gevşemiş ciltlere uygulanabilir.Akustik dalga tedavisiAkustik dalga tedavisinde verilen dalgalar ile yağ dokusunu parçalayarak incelme ve sıkılaşma sağlanması hedeflenir. Genellikle bacak, basen, karın bölgesindeki yağları ve buradaki selülit görüntüsünü azaltmak için kullanılır. 3-4 veya belki daha fazla seanslar uygulanabilir. Ağrılı bir işlem değildir. Anestezi olmadan rahatlıkla hastaya uygulanabilen bir tedavidir. Yapılan bölgeye göre uygulama süresi değişebilir. Etki süresi de hastanın yağlanmamaya dikkat ederek, yaşamında alacağı önlemlerle ilişkilidir.İp askıİp askı çok popüler bir yöntemdir. Derinin altından geçirilen ip ile yüzdeki sarkıklıklar asılır, gerilir. Direk olarak cilt ipin altına sokulur. Cilt şakak bölgesine, alında saçlı derinin içindeki kemiğin olduğu yere asılır. İp istenilen istikamette, istenilen sayıda cilt altından geçirilebilir. Nereye asılacaksa yukarıya çekilme ile asılır. Bu iğlerin yüzeyi balıksırtı gibi tırtırlıdır. Dolayısıyla cilt altına koyulan ip çekildiği zaman cilt altına tutunarak gerilir. Yukarıda asılan bölgeye çağa gibi sabitlenir. Asma işlemi bu şekilde gerçekleştirilir ama bunun yönü ve sayısı çok önemlidir. Bu işlem boyundaki sarkmaları germek için kulak arkasına doğru da uygulanabilir. Lokal anestezi altında yapılır. Ameliyata göre daha basit bir yöntemdir. Son Fransız askılarının süresi 4-5 yıla kadar uzayabilmektedir. Kişiye ve ciltteki sarkıklık derecesine, cilt kalitesine göre değişmektedir. Cildi daha yağlı ve kalın ciltlerde etkisi daha az olur.Örümcek ağı ile cilt germe yöntemiCilt altına ağ şeklinde çok sayıda ip konur. Cilt altındaki kolajenin derinin altına yerleştirilen ipin etrafında büzüşmesi beklenir. İp çünkü cilt altında bir reaksiyon yapar. Ağ şeklindeki ip cildi büzüştürür, ciltte gerilme ve sıkılaşma sağlar.Somon DNASomon DNA mezoterapinin bir şeklidir. Tek başına verilebileceği gibi bazen diğer vitamin mineral kompleksleriyle karıştırılabilir. Küçük iğneler ile ufak noktalar şeklinde cilde uygulama yapılır. Uygulama sonucunda cilt daha parlak, kaliteli, diri ve canlı görünüme kavuşur. 2-3 seans uygulanabilir.Leke tedavisiLeke tedavisi lekenin neden olduğuna da bağlı olarak zor bir tedavidir. Bazı lekeler çok dirençli olabilir. leke tedavisinde hem öncesinde hem de sonrasında dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. En etkili tedavi peeling maskeleridir. Peelingler ile leke olan kısımda cildi soyarak, o leke olan bölgeyi yok edip altından taze derinin gelmesi sağlanır.Bazı lazerler de leke tedavisinde kullanılabilir. Son yıllarda popüler olan leke lazeri denilen thulium lazer ve ND Yag lazer birkaç seansta bu lekeleri olumlu yönde etkileyebilir. Leke tedavisinden sonra mutlaka güneşten korunmak çok önemlidir. Yeniden leke oluşumunun önüne geçilmelidir.Kimyasal peelingDerinin üst tabakasını kimyasal bir takım maddeler ile yok ederek yani soyarak, alttan sağlıklı cildin çıkmasını sağlamak için kimyasal peeling yapılır. Derinin üst tabakasında olan olumsuzluklar böylelikle yok edilir ve deri yenilenir. Çeşitli kimyasal ajanlar kullanılır. En popülerleri trikloroasetik ve fenol gibi kimyasal maddelerdir. Bu maddeler deriye sürülür. Bir süre bekletildikten sonra su veya solüsyonu ile cilt yıkanarak bu maddelerden uzaklaştırılır. Burada süre çok önemlidir. Madde ciltte gerektiğinden fazla durursa yakmaya devam eder. Yeni deri oluşumunda güneşten ve leke oluşturabilecek bazı durumlardan korunmak gerekir. Seanslar halinde uygulanabilir. Derinin yerine ve neden uygulandığına göre bu kimyasal maddelerin yoğunluğunun artırılıp azaltılması önemlidir. Göz çevresinde düşük yoğunlukta kullanılırken daha derin yerlerde daha yoğun dozlara geçilebilir.Selülit tedavisiSelülit tedavisi zor bir tedavidir. Radyofrekans, soğuk lipoliz ve akustik dalga gibi cerrahi dışı yöntemler denenebilir. Bununla birlikte beslenme çok önemlidir. Lenfdrenajı ya da deriye vakumla masaj yapan aletler ile selülit görüntüsünün azaltılması sağlanabilir. Bunların hepsi kombine olarak da denenebilir. Selüliti düzelten bir takım mezoterapi ajanları vardır. Aynı yüzde olduğu gibi selülitli bölgeye iğne ile verilerek, selülit oluşturan neden açılmaya çalışılır. Yüzde yüz başarılı bir tedavi olmayabilir.Lazer tedavileriEn sık kullanılan tedavi seçeneklerindendir. Kimyasal peelingte yapılan işlem lazer ile de yapılabilir. Lazer ile derinin sorunlu bölgesi belirli bir ısı ile yakılarak soyulma sağlanabilir. Lekelerde, izlerde lazere başvurulur. Bunların hepsi farklı dalga boyundaki cihazlarla yapılır. Lazer ile dövme silinebilir. İnce kırışıklıklarda da başvurulabilir. Epilasyonda kullanılan ayrı lazer çeşitleridir.
6,363
722
Tedavi Yöntemleri
Artrodez
Artrodez, travma ya da yaralanmalar sonucunda oluşan eklem kırıklıkları, artrit ve eklemleri etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. İki kemik ya da eklemin birleştirilmesini içeren artrodez ameliyatında kemiğin stabilizesi edilmesi hedeflenir. Bu yöntem genellikle bağışıklık sistemi güçlü olan kişilere uygulanır. Böylelikle kişinin kolay iyileşmesi ve eklenen bölgenin daha hızlı kaynaması hedeflenir. Artrodez, fizik tedavi, ilaçlar ve ağrı kesicilerle tedavi edilemeyen durumlarda yapılabilir.Artrodez Nedir?Eklem füzyonu olarak da bilinen artrodez, ağır hasar, travma ve yaralanma sonrasında uygulanan bir eklemi hareketsizleştirmek için kaynaştırıldığı cerrahi işlemdir. Hastalıklı eklemdeki 2 kemik birleştirilerek eklemin hareket etmesi engellenir. Vücudun tam hareket aralığı olmadan da kullanılabilen bölgelerini tedavi etmek için tercih edilir.Bir eklemdeki iki kemiği kalıcı olarak birbirine kaynatmak için yapılan artrodez, genellikle fizik tedavi, ilaçlar ve uygulanan müdahaleler sonucunda devam eden ağrıya yönelik olarak yapılır. Eklemlerin işlevinin kaybetmesi durumunda artrodez önerilebilir. Artrodez yapılırken eklemdeki ağrının hafiflemesi ve hareketliliğin artırılması amaçlandığından eklemler metal plakalar, vida ya da çivilerle sabitlenebilir. Ameliyatı yapacak olan doktor, vücutta yer alan ayak bilekleri, ayaklar, omurga, bilekler ve parmaklara müdahale edebilir.Artrodez Neden Yapılır?Artrodez, eklemlerdeki ağrının hafiflemesi ve eklemlerin sabitlenmesi için yapılır. Artrodez işleminin yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:Ağrının kronikleşmesiEklemlerde meydana gelen osteoartrit, romatoid artrit, travma veya eklem enfeksiyonları gibi durumlar sebebiyle sürekli olarak ağrı meydana gelir. Bu durum kişinin yaşam kalitesini etkileyerek günlük hayata adapte olmasını zorlaştırır. Bu nedenle ağrının hafiflemesi için kişiye artrodez uygulanabilir.Eklemlerin sabitlenmesiYaralanma ve travma sonrasında eklemlerin ciddi şekilde hasar görmesi ve deformasyona uğraması sonucunda stabilitesi kaybolabilir. Kaybedilen stabilizasyonu sağlamak için eklemlerin sabitlenmesini içeren artrodez ameliyatı yapılabilir. Böylelikle eklemlerin hareketi kontrol altına alınır.Tedavileri yetersiz kalmasıEklemlerin sabitlenmesi ve kaynamasını içeren tedavilerin yetersiz kalması durumunda eklemlerin sabitlenmesi için artrodez ameliyatı yapılabilir. Bu durum eklemdeki bozuklukların çözümü olarak görülür ve hareketin sabitlenmesi hedeflenir.Eklem hareketlerinin bozuk olmasıÇeşitli nedenlere bağlı olarak meydana gelen eklemlerdeki bozukluklar hareket kısıtlılığına ve kontrolsüz durumlara neden olabilir. Bu sorunun önüne geçmek için kişiye artrodez ameliyatı uygulanabilir.Oluşan deformasyonların düzeltilmesiDoğumda meydana gelen eklem bozuklukları ve diyabetik ayak gibi hastalıklar sonucunda meydana gelen deformasyonlar ilaçla tedavi edilemeyebilir. Bu durumda eklemlerin sabitlenmesi için artrodez ameliyatı yapılarak oluşan deformasyonun düzeltilmesi amaçlanır.Artrodez Hangi Hastalıkları Tedavi Eder?Artrodez, ayaklar, bilekler, omurga ve parmaklarda ortaya çıkan eklem sorunlarına bağlı olarak gelişen ağrı ve işlev kaybının tedavisinde kullanılır. Bunun yanında doğum sonrasında gelişen eklem bozuklukları, diyabetik ayak ve eklem enfeksiyonlarının tedavisinde de artrodez ameliyatından yararlanılır. Artrodez ameliyatı şu hastalıklar durumunda yapılır:Artrodez Tedavisi Nasıl Uygulanır?Artrodez tedavisi, cerrahi bir işlem olup, hasarlı eklemin kalıcı olarak sabitlenmesiyle uygulanır. İşlem genellikle şu adımlarla gerçekleştirilir:Artrodez Hakkında Sık Sorulan SorularArtrodez ne zaman yapılır?Artrodez, eklemlerin ciddi hasar gördüğü durumda ve tedavi yöntemleri işe yaramadığında son çare olarak uygulanabilir. Travma sonrası eklem hasarları, osteoartrit, romatoid artrit ve enfeksiyonlar durumunda yapılır.Ayak artrodez nedir?Ayak artrodez, ayağın hasar görmesi sonucunda eklemlerin sabitlenmesi için uygulanan cerrahi müdahaledir. Bu ameliyatla ayak eklemleri plakalar ve vidalar yardımıyla sabitlenirSpinal artrodez nedir?Spinal artrodez, omurgada meydana gelen travmalar sonucunda omurganın sabitlenmesini içeren ameliyattır. Fıtık, skolyoz veya dejeneratif disk hastalığının ilerlemesi durumunda bu işlem yapılır.
1,561
723
Tedavi Yöntemleri
Ameliyatsız Göz Altı Estetiği
Yüz yaşlanmasının en önemli nedeni ilerleyen zaman olarak biliniyor. Ancak bunun dışında güneş, rüzgar, stres ve atmosferdeki zararlı kimyasallara maruz kalmak da yüzü yaşlandırıyor. Yüzü olduğundan yaşlı ve yorgun gösteren en önemli bölge ise gözler ve çevresi olarak ortaya çıkıyor. Özellikle göz altı morlukları ve deri fazlalıkları genç görünmek isteyen kadınlar ile erkekleri en çok rahatsız eden konuların başında yer alıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Atilla Adnan Eyüboğlu, ameliyatsız göz altı estetiği uygulamaları hakkında bilgi verdi.Ameliyatsız Göz Altı Estetiği Uygulamaları Nelerdir?Göz altı bölgesinin ve yüzün genç görünmesi için cerrahi dışında yapılabilecek birçok uygulama bulunmaktadır. Gözün deri yapısının ince olması ve gözaltındaki damarların yoğunluğu nedeni ile genellikle göz altında koyu renkler, torbalanmalar ve morluklar olabilmektedir. Göz altında 3 tane yağ torbası bulunmaktadır. Bunlar yaş ilerledikçe ve yanaktaki yağlar aşağı sarktıkça daha belirgin hale gelmektedir. Bu süreci engellemek adına poliklinik şartlarında yapılabilecek uygulamalar bulunmaktadır.Mezoterapiler: Mezoterapiler ile göz altına; K vitamini, C vitamini ve vücuda uygun olabilecek ajan karışımları ile uygulamalar yapılmaktadır. Genellikle mezoterapi cilt kalitesini ve deri kalınlığını artırmaktadır. Bunun yanı sıra morlukları azaltır. Ancak hacim eksikliği varsa genellikle mezoterapi yeterli gelmemektedir, bu nedenle doldu yapılması gerekir.Göz altı ışık dolguları: Bölgeye derin planda uygulandığında cilt altının kalınlığını artırarak, içerisindeki vitaminlerle beraber de bölgenin daha dolgun ve ışık kırılma açıları değiştirildiği için daha parlak hale gelmesini sağlayan bir illüzyon yöntemidir. Uygulama sonrası morluklar azalmaktadır.Fraksiyonel lazer: Fraksiyonel lazerde küçük mikrotravmalar yapılmaktadır. Derinin kalınlaşmasına yardımcı olarak cildi sıkılaştırmaktadır. Bölgeye küçük yanıklar oluşturulmuş hissi vermektedir.Dermapen: Dermapen cihazları, boyutları cildin yapısına ve deri kalınlığına göre ayarlanabilir mikrotravma cihazılarıdır. Mekanik etki ile ciltte asar oluşturularak doku iyileşmesinin tetiklenmesi hedef alınmaktadır.Radyofrekans: Dermapen cihazına benzeyen sistemin modernize hali olarak düşünülebilir. Altın iğne olarak bilinen radyofrekans ile çalışan sistemler ile cilt altında kolajen sentezinin tetiklenmesi ve eklenecek diğer uygulamaların başarısının artırılması için etkili olmaktadır.PRP: Hücresel düzeyde bir uygulama yapılmak istenirse PRP’den faydalanılabilir. Kişiden kan alınır, işlemden geçirilerek yara iyileşmesinin ve büyüme faktörlerini salgılayan hücrelerin içeriklerinin ayrıştırılması hedeflenir. Yüz gençleştirme dışında yara tedavisi başta olmak üzere saç tedavileri, diş tedavileri, ortopedi eklem içi uygulamaları gibi birçok alanda kullanılmaktadır.Kremler: Piyasada göz altına uygulanabilecek çeşitli kremler de bulunmaktadır. Göz altı kapatıcı kremler, akşam kremleri, BB kremler, gece kremleri gibi çeşitleri bulunmaktadır. Belli markaların özel göz altı kremleri bulunmaktadır ve mutlaka güvenilir olanlar tercih edilmelidir. Bu ürünler içeriklerindeki vitaminlerle cildin renginin açılmasına yardımcı olmaktadır.Göz altı estetiği için modern işlemlerden kişiye uygun olan biri veya birkaçı kombine olarak uygulandıktan sonra destek amaçlı evde de bu tür kremler tercih edilebilir.Ameliyatsız göz altı estetiği uygulamaları kombine olarak da uygulanabilir mi?İşlemlerin birbiri ile kombine edilmesi her zaman etkiyi artıracaktır. Örneğin dermapen ve mezoterapi iğne ile tek tek yapılmasıyerine, bu iki işlemin birlikte uygulanması ikisinin ayrı zamanlarda uygulanmasından daha etkili sonuç verir. Lazer sonrası oluşan küçük deliklere mezoterapi uygulanabilir.  Ameliyatsız göz altı estetiği uygulamaları botoks ile birlikte uygulanabilir mi?Göz kenarındaki kaz ayaklarındaki kırışıklıklar göz torbasının daha koyu görünmesine de neden olmaktadır. Bu nedenle önce botoks ile kaz ayaklarındaki kırışıklıklar açıldıktan sonra bu uygulamalardan bir veya birkaçının uygulanması etkiyi artıracaktır.Ameliyatsız göz altı estetiği uygulamalarında yaş sınırı var mıdır?Tüm bunlar tamamen kişinin yüz yapısına, deri yapısına ve istediklerine göre değişiklik göstermektedir.  Ancak cilt uygunluğu önemlidir. Kalın ciltli kişiler belli tedavilerden yeterli faydayı görmeyebilir. Çok ince ciltlere lazer uygulanırsa cilt yırtılabilir. Dozları ayarlamak önemlidir. Öncesinde mutlaka cilt değerlendirmesi gerekmektedir.Ameliyatsız göz altı estetiği uygulamalarında risk var mıdır?Göz altı ince bir doku olduğu için tüm bu uygulamaların ödem, morluk, şişlik gibi geçici riskleri bulunmaktadır. İlk 2 gün ödemi geçirmek için buz uygulaması çok önemlidir. Bunun dışında geçici etkilerden korunmak için gözaltı kapatıcıları kullanılabilir. Ya da morluk azaltıcı kremler uygulamadan hemen sonra kullanılabilir. Bu kremler aynı zamanda tedavinin etkisini de artıran ürünlerdir.Cerrahi göz altı estetiği uygulamaları nelerdir?
1,941
724
Tedavi Yöntemleri
Ampütasyon
Ampütasyon, el, kol, ayak, el veya ayak parmakları ve bacak gibi bir uzvun tamamının veya bir kısmının cerrahi işlemle kesilmesidir. Ampütasyon hayat kurtarmak amacı ile kangrenin veya enfeksiyonun yayılması ya da donma gibi doku ölümünün gerçekleşebileceği hayati tehlike arz eden durumları durdurmak için uygulanır. Birçok kişinin ampütasyon sonrasında aktif yaşama dahil olabilmesi uzun zaman alabilir. Psikolojik tepkilerin oluşmasının yanında ameliyat sonrasında kişiye rehabilitasyon süreci gerekebilir.Ampütasyon Nedir?Ampütasyon, kol veya bacağın yani vücutta yer alan herhangi bir uzvun travma, enfeksiyon ya da hastalık sonrası cerrahi müdahale ile kesilerek vücuttan ayrılması durumudur. Kangrenin yayıldığı durumda ya da enfeksiyon durdurulamadığında kurtarıcı olarak görülen bir tedavi şeklidir. Yaygın olarak uygulanan ampütasyon türleri şöyle sıralanabilir:Ampute Ne Demek?Ampute etmek, kişinin genellikle kol veya bacak gibi herhangi bir uzvunun cerrahi olarak tamamen ya da kısmen kesilerek vücuttan ayrılması işlemidir. Ampütasyon Çeşitleri Nelerdir?Ampütasyon, yaranın türüne göre iki çeşit olarak sınıflandırılır. Birincisi açık ampütasyondur. Açık ampütasyonda kesilen uzvun cildi kapatılmaksızın yara açık pansuman ile takip edilir. Bu ampütasyon çeşidi genellikle enfeksiyon ve damar hastalıklarına bağlı ampütasyonlarda uygulanmaktadır. Bununla birlikte ampüte edilecek bölgedeki cilt dokusunun yarayı kapatmaya yetmeyeceği durumlarda açık ampütasyon tedavisi tercih edilebilmektedir. İkinci tür olan kapalı ampütasyon ise; ampüte edilen bölgedeki yarayı kapatmaya yetecek cilt dokusu bulunması durumunda gerçekleştirilir. Uzuv cerrahi yöntem ile kesildikten sonra ameliyat yarasındaki dokular ve cilt kapatılarak açık yara bırakılmaksızın ampütasyon işlemi tamamlanır. Ampütasyon Neden Yapılır?Ampütasyon, doku tahribatı, enfeksiyon veya hastalık gibi nedenlerle herhangi bir uzvun iyileşmesi ve tedavi edilmesinin imkansız olduğu, ya da kangren gibi nedenlerle vücudun diğer bölümlerini ya da hayatı tehlikeye atacak şekild durumlarda uygulanır. Buna neden olan durumlar vücut parçasına kan akışını uzun süre kesen travma veya hastalık da amputasyon gerektiren doku ölümüne neden olabilmesidir.Travmaya bağlı olarak gelişen kazalar, enfeksiyon, donma ya da doğumsal koşullar nedeniyle kişiye ampütasyon uygulanabilir. Ampütasyonun en yaygın nedeni iyileşmeyen bir yaralar olarak bilinir. Bu durum uzuvda yeterli kan akışının olmamasından kaynaklanır. Ampütasyonun uygulanma nedenleri şöyle sıralanabilir:Ampütasyon Hangi Durumlarda Yapılır?Ampütasyon farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ampütasyon iş kazaları, trafik kazaları ve savaş yaralanmaları gibi bir travmaya bağlı olarak gelişebildiği gibi;  kol veya bacaktaki kemik veya yumuşak doku tümörü, enfeksiyon, damar hastalığına bağlı kanlanma bozukluğu, aşırı doku hasarı veya işlev bozukluğu gibi herhangi bir hastalık nedeniyle de cerrahi tedavi olarak gerçekleştirilebilir. Ampütasyon işleminin uygulandığı durumlar şunlardır:Tümörün temizlenmesiKol ve bacaktaki kemik ve yumuşak dokuların kanserlerinde tümörün, çevresindeki normal dokulardan ayrıştırılamayacağı durumlarda tedavi amaçlı yapılabilirKangrenDiyabet, sigara kullanımı ve damar tıkanıklığı gibi hastalıklar neticesinde yine kol ve bacaktaki atar damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen el ve ayak kanlanmasının geri dönüşümsüz bozulması sonrası, kangren olmuş uzvun alınması amacıyla uygulanabilir. İltihapİlaç tedavisi ve ameliyata dirençli kemik enfeksiyonlarının (osteomyelit) tedavisinde son seçenek olarak iltihaplı uzvun alınması şeklinde ampütasyona başvurulabilmektedir. Ampütasyon Ameliyatı Nasıl Uygulanır?Ampütasyon işlemi ameliyathane ortamında yapılır. Anestezi şekli ampütasyon yapılacak uzvun yerine göre ve hastanın durumuna göre değişebilir. Kol veya elde yapılacak ampütasyonlar genel anestezi altında gerçekleştirilirken, bazı parmak ampütasyonları lokal anestezi ile de yapılabilir.Ampütasyon Ameliyatı Sonrası Nelere Dikkat Edilmelidir?Ampütasyon ameliyatı sonrasında dikkat edilmesi gerekenler şu şekildedir:Ampütasyon İle İlgili Sık Sorulan SorularAmpütasyon seviyeleri nelerdir?Ampütasyon seviyeleri uzvun kesileceği seviyeye göre belirlenmektedir. Yapılan sınıflandırmada; Bacak bölgesinde yapılacak ampütasyonlar hastalığın bulunduğu yere göre değişmekle birlikte diz üzerinden, diz altı seviyesinden, ayak seviyesinden ya da parmak seviyesinden yapılabilmektedir. Kolda yapılan ampütasyonlar da yine benzeri şekilde dirsek üzerinden, dirsek altı seviyeden, el bileği seviyesinden, tarak kemikleri veya parmak seviyesinden uygulanabilmektedir. Bunların dışında bacakta kalça seviyesinden ya da kolda omuz seviyesinden uzvun tamamının alınmasını gerektiren ampütasyonlar da bulunmaktadır. Ampütasyon yapılmasına nasıl karar verilir?Dolaşım bozukluğuna bağlı ampütasyon gerektiren hastalarda söz konusu uzvun kan dolaşımının tamamen ortadan kalkması ve gerekli girişimlerle kan dolaşımının yeniden sağlanamaması ve uzvun nekroza gitmesi (ölmesi) durumunda ampütasyon tek tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Kemik ve yumuşak dokuların kötü huylu tümörlerinde ise tümör dokusunun kol veya bacaktaki damar, sinir, kemik ve yumuşak dokulardaki tutulumunun rekonstrüktif cerrahi yöntemlerle tekrar yerine konulamayacağı durumlarda yine ampütasyon tek tedavi seçeneği olmaktadır.Bu gibi durularda ampütasyonun dışında başka bir tedavi seçeneğinin olmadığı hastaya detaylıca anlatılarak, tedavinin gerekliliği ile ilgili hastanın da onamı alınarak, tedaviye karar verilmektedir. Travmatik ampütasyon ne demektir?Trafik kazaları, iş kazaları veya benzeri yaralanmalar sonrası kol veya bacakta herhangi bir seviyeden uzvun tamamının veya tamamına yakınının kopması ile gerçekleşen ampütasyonlara travmatik ampütasyon denilmektedir. Bu ampütasyonlarda yaralanma bölgesindeki dokuların (özellikle damarların) tamir edilebilirlik durumuna göre kopmuş olan uzuv mikro cerrahi yöntemlerle tekrar yerine dikilerek uzuv kaybının önüne geçmeye çalışılmaktadır. Majör ampütasyon nedir?Majör ampütasyon kolda el seviyesinin yukarısı ve bacakta topuk seviyesinin yukarısında yapılan ampütasyonlar majör ampütasyon olarak tanımlanmaktadır. Alt uzuv ampütasyonu nedir?Kalça eklemi ve pelvis (leğen kemiği) hizasının altından itibaren gerçekleştirilen tüm ampütasyonlar alt uzuv ampütasyonudur. Transfemoral ampütasyon nedir?Transfemoral ampütasyon bacağın diz ile kalça eklemi arasındaki bir seviyeden kesilmesi ile gerçekleştirilen ampütasyondur. Güdük boyu nedir?Ampütasyon sonrası uzvun hastada kalan kısmına güdük denilmektedir. Güdük boyu da ampütasyonun yapıldığı seviyeye göre değişkenlik göstermektedir. Ampütasyon seviyesi parmak hizasına yaklaştıkça güdük boyu uzamaktadır. Güdük bakımı nasıl yapılır?Hastaya eğer açık ampütasyon yapılmışsa güdükteki açık yaraya düzenli pansumanla yara bakımı yapılmalıdır. Kapalı ampütasyon yapılmış ve açık yara bulunmayan güdüğe özellikli bir yara bakımı gerekmemektedir. Ampütasyon ameliyatı kaç saat sürer?Ameliyatın süresi ampüte edilecek seviyeye göre değişkenlik gösterir. Genellikle seviye yukarı çıktıkça ameliyatın süresi uzayabilmektedir. Parmak hizasından yapılacak bir ampütasyon 30-45 dakika civarı sürebilirken, diz altı veya diz üstü hizasından yapılacak olan ampütasyonlar 1,5-2 saat, kalça veya pelvis (leğen kemiği) hizasından yapılacak olan ampütasyonlar da 2-3 saat kadar sürebilmektedir. Diyabetten kaynaklı ampütasyon sonrası yara iyileşmesi ve bakımı nasıl yapılmalıdır?Diyabet hastalarında dokuların kılcal damar yapıları ve kan dolaşımı bozulduğu olduğu için ampütasyon sonrası yara bakımı çok önem taşımaktadır. Ameliyat sonrasında düzenli yara pansumanı ile yarada enfeksiyon veya nekroz (doku ölümü) gerçekleşip gerçekleşmediğinden mutlaka emin olunmalıdır. Böylesi bir durumun ortaya çıkması durumunda bazen daha üst bir seviyeden tekrar ampütasyon yapmak da gerekebilmektedir. Ampütasyon sonrası hastayı neler beklemektedir?Ampütasyon sonrası travma veya ameliyata bağlı ağrıların azalması kişiden kişiye göre değişmek ile birlikte, bu süre bir –iki hafta kadar sürebilmektedir. Bunun dışında fantom ağrısı (hayalet ağrı) diye adlandırılan bir durum sıklıkla görülebilmektedir. Fantom ağrısında kişi ampüte olmuş olan uzvunu hala yerindeymiş gibi hissederek normal ağrı duyusundan farklı bir ağrı tarif edebilmektedir. Bunun sebebi ampütasyondan sonra omurilik ve beyinde kalan sinir bağlantılarının vücudun o kısmını hatırlaması, hala orada olduğuna dair zorlayıcı bir duyuma neden olabilir. Bu durum ilaç tedavisi ile ortadan kaldırılabilmektedir. Ayrıca uzvu kaybetmiş olmanın getirdiği psikolojik çöküntü durumuyla baş etmek için de psikiyatri uzmanları ve psikologlardan da destek alınabilmektedir. Ampütasyon sonrası kaç gün hastanede kalınır?Ampütasyon ameliyatı sonrasında ameliyat yarasında sorun gelişmemesi halinde hasta hastanede genellikle 2-3 gün kadar yatar. Açık yara pansumanının gerekebileceği açık ampütasyonlar sonrası ise bu süre daha da uzayabilir veya hasta taburcu edilip düzenli yara takibi ve pansumanlar açısından ayaktan poliklinik kontrolleri gerçekleştirilebilir. Ampütasyon sonrası bandajlamanın amacı nedir?Ampütasyon sonrası protez takılacak güdüğün biçiminin protezin soket kısmına uygun bir şekilde oturabilmesi ve şeklinin düzgün olması açısından güdüğün pansumanlar sırasında ve pansumanlar bittikten sonra uygun bir şekilde bandajlanması önem taşımaktadır. Ampütasyon sonrasında iyileşme süreci ne kadar sürer?Ampütasyon işlemi sonrasında ameliyat ağrıları 7-10 gün içerisinde azalmaktadır. Ameliyat yarası ise ortalama 3 -4 hafta içerisinde kapanırken, hasta ortalama 2-3 ay içerisinde protezini takıp kendi temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelebilmektedir. Ayak kesildikten ne kadar sonra protez takılır?Bacak ampütasyonundan sonraki (özellikle diz altı ampütasyon) 3. haftada ameliyat yarasında sorun olmadığının görülmesi ile birlikte hasta geçici protez kullanımına başlayabilir. Ameliyat yarası ile ilgili bir sorun olmayacağından emin olunduktan sonra (tahmini 2 ayı doldurduktan sonra) ise kalıcı protez kullanımına geçilebilir.
3,844
725
Tedavi Yöntemleri
Antidepresan
Antidepresan, depresyon hastalığı sonucunda beyinde değişime uğrayan hormonların düzenlenmesi için kullanılan ilaçlar bütünüdür. Antidepresanların temel amacı depresyonu tedavi etmek veya etkisini azaltmaktır Türkiye’de her 10 kişiden biri, psikolojik sorunlar nedeniyle bir uzmana başvurup doktor önerisi ile antidepresan kullanmaktadır. Ancak son yıllarda bilinçsizce kullanılan ve doktora danışmadan alınan antidepresan grubundaki ilaçların önemli sağlık sorunlarına yol açtığı görülür. Antidepresanların uzman kontrolünde kişiye özel verilmesi, uygun dozda kullanılması ve bırakılırken de birden alımı kesmek yerine belirli doz ayarlamaları yapılması gerekir.Antidepresan Nedir?Antidepresanlar, depresyon, anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk, bağımlılık ve kronik ağrı gibi diğer rahatsızlıkların tedavisine yardımcı olan ve kalıcı olarak çözüm sunan yaygın reçeteli ilaç sınıfıdır.İnsanlar üzerindeki etkisi 70’li yıllarda keşfedilen molekül şeklindeki antidepresanlar, beyindeki hormonları (nörotransmitter)  değiştirmek için kullanılmaktadır. Çünkü dışardan verilen bu hormonların doğrudan kan aracılığı ile beyine geçmesi mümkün değildir. Bu ilaçlar beyinde azalan ya da değişen hormonları normal seviyesine düşürmekte veya yükseltmektedir.Antidepresan ilaçların temel amacı depresyon hastalığının meydana getirdiği stres, kaygı, umutsuzluk, huzursuzluk, mutsuzluk, tükenmişlik hissi ile birlikte ağır vakalarda intihar fikrini kalıcı olarak sonlandırmaktır. Ancak burada önemli olan nokta antidepresanların doktor kontrolünde bilinçli bir şekilde kullanılmasıdır. Bilinçsiz ve kişinin kendi başına verdiği kararla kullanılan antidepresanların faydadan çok zarar getirdiği bilinir. Antidepresanların yaygın yan etkileri ve zararları arasında uyku problemleri, baş dönmesi, baş ağrısı, mide problemleri ve ağız kuruluğu yer alabilir. Ancak bu yan etkiler antidepresan kullanan her kişide görülmez.Antidepresan Türleri Nelerdir?Temelde depresyonu tedavi etmek ve etkilerini kalıcı olarak yok etmek için kullanılan antidepresan ilaçlar beyindeki etkilerine göre kendi içlerinde farklı gruplara ayrılmıştır. Bunlar şöyle sıralanıp açıklanabilir:Seçici serotonin gerialım inhibitörü (SSRI)Mutluluk hormonu olarak da bilinen serotonin, beyindeki pek çok farklı olayda görev almaktadır. Duyguların düzenlenmesi, sinir ve öfkenin kontrolü, antisosyal davranışların engellenmesi, stres cevabı ve kaygı kontrolü gibi pek çok vazifesi vardır. Sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan nörotransmitterler, bir hücreden çıkarak ve alıcı hücre tarafından alınarak etkisini göstermektedir. Serotonin, de vücuttaki birçok mekanizmada görev alan bir nörotransmitterdir. Temelde ise seçici serotonin gerialım inhibitörleri, seratonin hücreye geri alımını engelleyerek uyaracağı alıcı hücrenin daha fazla serotonine maruz kalmasını sağlamaktadır. Vücuttaki serotonin düzeyinin artması depresyon seviyesinin artmasını engellemektedir. Bu gruptaki ilaçlar; essitalopram, sitalopram, paroksetin, fluoksetin, fluvoksamin etken maddesi içeren ilaçlardır ve anksiyete bozuklukları, depresif ve obsesif kompulsif bozuklukların tedavisinde kullanılır.Serotonin - norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI)SSRI’lara benzer şekilde çalışan bu gruptaki antidepresanlar serotoninin geri alımını engellemek yerine, sinir sisteminde bulunan  kimyasal haberci niteliğindeki norepinefrinin de hücre içine geri alımını engellemektedir. Bu ilaçlar sayesinde alıcı hücrenin ulaşabileceği serotonin ve norepinefrin miktarı artmaktadır. Bu gruptaki ilaçlar; venlafaksin, duloksetin etken maddesini içermektedir. SNRI grubu ilaçlar depresyon tedavisinden farklı olarak fibromiyalji, diyabete bağlı sinir hasarı ile anksiyete bozukluğunda kullanılmaktadır.Trisiklik antidepresanlarAntidepresanlar arasında en eski olanları trisiklik antidepresanlardır. Bu gruptaki ilaçlar da SSRI ve SNRI grubu ilaçlarda olduğu gibi serotonin ve norepinefrin düzeylerini ve eser miktarda dopamini artırmaktadır. Ayrıca bu ilaçlar asetilkolin adı verilen bir başka nörotransmitterin etkilerini de azaltmaktadır. Bunun için ciddi yan etkiler görülebilmektedir. Genelde SSRI ve SNRI grubu ilaçların işe yaramadığı durumlarda hekim kontrolünde verilir. Amitriptilin, imipramin, nortriptilin, klomipramin etken maddesini içeren ilaçlar bu gruptadır. Zona veya diyabete bağlı sinir hasarı anksiyete, fibromiyalji ile migren tedavisinin yanı sıra çocuklarda altına kaçırma gibi sorunların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu gruptaki ilaçların, bazen kalp ritminde bozulma (aritmi), kan basıncında yükselme, ayağa kalınca oluşan tansiyon düşmesi gibi ciddi yan etkileri olabilmektedir.Monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOI)Bunlar da trisiklik gruptaki gibi eski antidepresanlar arasındadır. Nörotransmitterlerin yıkımını engelleyerek serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin düzeyini artırmaktadır. Depresyon, panik atak, anksiyete bozukluğu tedavisinde işe yaramaktadır. Genelde diğer antidepresan ilaçları işe yaramadığında kullanılmaktadır. İzokarboksazid, fenelzin, selejilin, maklobemid etken maddeleri olan ilaçlar bu grupta yer alır.Serotonin antagonist ve gerialım inhibitörleri (SARI)Serotonin antagonist ve gerialım inhibitörleri, diğer antidepresanların yaptığı gibi beyindeki serotonin düzeyini artırmak için kullanılır. Beyindeki etkisi diğerlerinden farklı olan bu ilaç panik atak ve anksiyete bozukluğunun tedavisinde hastalara verilmektedir. Trazodon, nefazodon etkin maddeli ilaçlar bu grupta yer almaktadır. Ayrıca bir yan etki olarak ortaya çıkan uyku hali nedeniyle, uykusuzluk ve uyumada güçlük çekenlere verilebilir. Diğer antidepresanlarMirtazapin, bupropion, vilazodon gibi etkin maddesi olan pek çok farklı çeşitteki antidepresanlar halen kullanılmaktadır. Vücuttaki benzer etkiler oluşturan bu ilaçlar baş ağrısı, uyku güçlüğü, baş dönmesi, cinsel problemler ile yorgunluk ve güçsüzlük gibi sorunların tedavisinde olumlu etki göstermektedir.Antidepresan Ne İşe Yarar?Antidepresanlar, beyinde sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan ‘nörotransmitter’ adı verilen maddelerin dengesini değiştirmek için kullanılan ilaçlardır. Bu sayede antidepresan ilaçlar, bozulmuş dengeyi düzelterek depresyonun ve panik atak gibi durumların yarattığı huzursuzluk, mutsuzluk ve tükenmişlik gibi etkilerin kalıcı olarak yok edilmesini sağlar.Özetle antidepresanlar bozulmuş dengeyi değiştirerek, beyinin yeniden normal bir şekilde çalışmasını sağlamak için kullanılır.Antidepresan ilaçların faydaları şu şekildedir:Antidepresan hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?Antidepresan ilaçlar, depresyon tedavisinin yanı sıra obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete bozuklukları ile zihinsel ve bedensel belirtisi olan ve ciddi psikolojik sorunlara neden olan birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Sadece depresyon için değil, kaygı bozukluğu olan hastalar üzerinde etkili oldukları,yapılan araştırmalar sonucunda belirlenmiştir.Antidepresan ilaçların kullanılmasını gerektiren hastalıklar şöyledir:Antidepresanların Yan Etkileri Nelerdir?Antidepresan ilaçlar ilk kullanımda vücudun reaksiyon göstermesi sonucu endişe hissi ile kendini gösterebilir. İlk birkaç gün kişi uyku sorunu, baş ağrısı veya mide problemleri de yaşayabilir. Ancak bu yan etkiler günümüzde minimum düzeye indirilmiştir.Antidepresan ilaçların olası yan etkileri şunları içerir:Ancak tüm bu yan olası yan etkiler genellikle antidepresanların bilinçsiz kullanıldığı senaryolarda ortaya çıkar. Antidepresan ilaçların hastaya uygun dozda ve kişinin problemine göre verildiğinde yararı vardır. Uygun kişiye ve uygun dozda verilmeyen antidepresanların yan etkileri çok fazladır. Bu sebeple bazı ilaçlar gibi gelişi güzel alınmamalıdır.Toplumda bilinçsiz antidepresan kullanımı son yıllarda artmıştır. Psikiyatri doktorunun önerisi olmadan eş, dost, arkadaş gibi kişilerin, ‘Bana iyi geldi, sen de kullan’ önerisi ile alınan antidepresanlar önemli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Antidepresanlar farklı özelliğe sahip ve insan vücudundaki etkileri ağır seyredebilen ilaçlar olduğundan, hastanın şikayetleri doğrultusunda iyi değerlendirilip, uzman doktor tarafından yine kişiye özel olarak verilmelidir. Ayrıca kişiye uygun olmayan antidepresanların kullanımı ciddi sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.Antidepresanlar Ne Kadar Kullanılmalıdır?Her hastadaki kaygı ve duygu-durum bozukluğu farklı şekilde kendini göstermektedir. Bu nedenle hastaya özel antidepresan kullanılır yani tedavi planı kişiye uygun olarak belirlenir. Antidepresan grubu ilaçların etkisi, bir iki gün içinde değil ilaç kullanılmaya başladıktan iki hafta sonra hissedilir ve 8’inci haftaya kadar aşamalı olarak devam eder. Örneğin kaygı bozukluğu ortaya çıktığı andan itibaren başlayan ve en az 6 ay süren ilaç tedavisi önerilir. İlaçların etkisine, hastalığın seyrine ve tekrar ediş sayısına göre tedavi süresi belirlenir. Bazı ilaçların etki süreleri hastaya göre de değişebilmektedir. Antidepresanların başlangıç ve bitiş sürelerinde doz ayarlamaları yapılmalıdır.Antidepresan Hakkında Sık Sorulan SorularAntidepresanlar organlara zarar verir mi?Halk arasında, bu gruptaki ilaçların böbrek ve karaciğere zarar verdiği, hatta beyni çürüttüğü düşüncesi kesinlikle doğru değildir.Antidepresanlar bağımlılık yapar mı?Antidepresan ilaçların bağımlılık yapıcı özelliği bulunmamaktadır. Özellikle seçici seratonin geri alım inhibitörleri grubundaki antidepresanlar bağımlılık yapmayan gruptadır. Ancak ilaç doktorla görüşülmeden bırakılır veya doz atlanırsa bazı ‘çekilme semptomları’ oluştuğuna dair araştırma sonuçları bulunmaktadır. Antidepresan grubundaki ilaçları bırakırken de dost tavsiyesi üzerine değil uzman hekimlerin önerisi esas alınmalıdır.Antidepresanlar kesinlikle kullanılmalı mı?Bazı psikolojik sorunların tedavisinde antidepresandan başka tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Kaygı bozukluğu nedeniyle uygun ilacı kullanmayan bazı hastaların kaygı seviyeleri artmakta, çarpıntı ve uyku bozukluğu gibi fizyolojik sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Psikolojik olarak kontrol edilemeyen heyecan ve huzursuzluk hissi, kişiyi duygusal bir sarmalın içine çekmektedir. Aşırı sinirlilik hali ve ağlama nöbetleriyle tablo daha da ağırlaşmaktadır. Sonuç olarak kaygı seviyesinin yoğunlaşmasının, zamanla intihar düşüncesine dönüşme gibi bir riski bulunmaktadır.Antidepresanlar uyarıcı mıdır?Her antidepresanların uyarıcı etkisi bulunmamaktadır. Bazıları uyarıcı nitelikte bazılarıysa yatıştırıcı niteliktedir.Antidepresanlar ile uyuşturucu ilaçlar aynı mıdır?Genelde toplumda aynı olduğuna dair bir yargı olsa da antidepresanların içinde uyuşturucu özelliğe sahip bir madde yoktur. Antidepresanların uyuşturucu özelliğe sahip ilaçlar gibi hemen etki etmemesi bunun bir göstergesidir.Antidepresanlar uyku haline neden olur mu?Antidepresanlar içinde uykuya neden olan ilaç grubu bulunmaktadır. Özellikle depresyon söz konusu olduğunda uykusuzluk daha büyük sorunlara neden olacağından kullanıldığında uykuya neden olan antidepresanlar verilmektedir. Ancak hastanın durumuna (çalışıyorsa) göre uyku haline neden olmayan antidepresanlar da uzman doktor tarafından verilmektedir. Hatta uyku yapmayan bazı antidepresanlardan kişiyi daha zinde ve hareketli yapabilmektedir.Antidepresanlar diğer ilaçlarla etkileşime girer mi?Antidepresanların birçok ilaçla etkileşime girme ihtimali az da olsa vardır. Basit bir ağrı kesici ile bile etkileşime girebilir. Bazı antidepresanlar kan seviyelerinde artma ya da azalmaya neden olacağından diğer ilaçlarla kullanılacaksa kesinlikle uzman doktor tavsiyesi üzerine alınmalıdır.Antidepresanlar alkolle birlikte alınabilir mi?Antidepresanlar alkolle birlikte kullanıldığında etkisini yitirebilir ya da birlikte kullanıldığında beyinde olumsuz etkilere sebep olabilir. Antidepresanların alkolle birlikte alınmaması gerekir.Antidepresanların uzun süre kullanımı zarar verir mi?Antidepresanlarla ilgili yapılan araştırmalarda uzun süreli kullanımı ile ilgili vücutta kalıcı bir hasar bıraktığı belirlenmemiştir.Antidepresan kullanımı için yaş sınırı var mı?Antidepresanlar belli bir yaş aralığındaki çocuklarda da kullanılabilmektedir. Çocuk yaş grubunda çalışma izni alan bazı ilaçlar 6 yaşından itibaren kullanılabilmektedir.Antidepresan nasıl bırakılır?Antidepresan bir anda kişinin kendi inisiyatifiyle bırakılmamalıdır. İlacı veren uzman doktor nasıl uygun görüyorsa o şekilde bırakma süreci başlamalıdır. Ancak genellikle antidepresanların bırakılması doz azaltarak yapılır.Antidepresan kilo aldırır mı?Kilo alımı neredeyse tüm antidepresanların olası bir yan etkisi olarak değerlendirilebilir ancak her birey antidepresanlara farklı şekilde reaksiyon gösterir. Bazı kişiler belirli antidepresanları kullanıkları süreç için kilo alabilirken kimi bireylerde kilo alımı görülmez.
4,781
726
Tedavi Yöntemleri
Aşılama Tedavisi
Aşılama (IUI) yöntemi genellikle nedeni açıklanamayan infertilite ya da erkeğe bağlı sebeplerle kısırlık söz konusuysa tüp bebek tedavisi öncesinde uygulanıyor. Çocuk sahibi olmak istediği halde uzun süre doğal yollarla gebelik elde edemeyen çiftler için aşılama tedavisi umut olabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nden Doç. Dr. Semih Zeki Uludağ, aşılama tedavisiyle ilgili bilgi verdi.Aşılama tedavisi nedir?Haftada 2-3 kez düzenli cinsel ilişkiye rağmen 1 yıl içinde gebelik oluşmamasına infertilite (kısırlık) denmektedir. Gebelik isteyen çiftlerin ise 1 yıl sonrasında % 82’si gebelik elde edebilmektedir. Günümüzde maalesef çiftlerin 6’da 1’i infertilite sorunu yaşamaktadır. İnfertilite tedavilerinden biriside aşılamadır. Aşılama tedavisi kadınlarda bazı haplar ya da iğneler ile yumurtanın büyütülmesi, çatlatılması ve sonrasında spermlerin birtakım işlemlerden geçirilerek içlerinden en hareketlilerinin seçilip rahim içerisine özel bir kateter ile gönderilmesidir. Böylece spermlerin tüpteki yumurtayı bulma ve dölleme şansı artırılmaya çalışılmaktadır. Ağrılı bir işlem değildir. Vajinismus hastaları dışında işlem sırasında anestezi kullanmaya da gerek yoktur.Aşılama tedavisi ne için yapılır?Normal yollarla ya da yumurta çatlatma tedavisi ile gebe kalamayan kadınlara tüp bebek tedavisi öncesinde gebelik şansını artırmak için aşılama yapılabilir. Bunun dışında polikistik over sendromu (PKOS), açıklanamayan infertilite, sperm sayı ve hareketinde hafif sorun olanlara, vajinusmus hastalarına da aşılama uygulanabilir. Aşılama yöntemi ile gebelik şansı; hastanın yaşına, infertilite süresine, erkeğin sperm durumuna göre değişmekle birlikte bu şans deneme başına % 15’i geçmemektedir. Teorik olarak aşılama 6 kez denebilmekle birlikte ilk 3 denemede gebelik elde edilmez ise sonraki denemelerde şans daha da azalmaktadır.Aşılama tedavisi hangi durumlarda yapılmaz?Aşılama tedavisi yapılabilmesi için kadının fallop tüplerinin (yumurtalıkları rahme bağlayan tüpler) açık ve sağlıklı olması gerekir.Aşılama tedavisi ne zaman yapılır?Doğal yumurta gelişimi takibi ile de aşılama yapılabilmekle birlikte iğne ile yumurta büyütülüp aşılama yapılması gebelik şansını daha artıracaktır. Başarı şansını artırmak için, yumurtlama iğnesinden 36-48 saat içinde aşılama tedavisi yapılmalıdır.Aşılama tedavisi kimlere yapılır?Aşılama tedavisine en uygun çiftler; kadın yaşı 35’ten genç, yumurta rezervi iyi, evlilik süresi 3 yıldan az, rahim filminde en az bir tüpü açık, erkekte ise ileri hareketli sperm sayısı 5 milyondan fazla olanlardır. Aşılama tedavisi yapabilmek için kadının en az bir tüpünün açık olması gerekmektedir. Tüpler kapalı ise aşılama tedavisi uygulanamaz. Yine erkekte ileri hareketli sperm sayının en az 5 milyon olması gerekmektir. Bu sayı 5 milyonda az ise aşılama yerine tüp bebek tedavisi tercih edilmelidir.Aşılama tedavisi öncesinde ne yapılır?Aşılama öncesinde kapsamlı bir tıbbi muayeneye (erkek içinde geçerli) ve doğurganlık testlerinin yapılması gerekir.  Uzman hekim, gebelikten veya aşılama tedavisinde en az üç ay önce folik asit (doğum öncesi vitaminlerin çoğunda bulunur) alınmasını önerir.Aşılama tedavisi nasıl yapılır?Erkekten klinikte bir numune kabına sperm numunesi vermesi istenecektir. Bu genellikle aşılamanın yapıldığı gün gerçekleşmektedir. Sperm örneği yoğunlaştırılmış bir sağlıklı sperm örneği üretmek için filtrelenecektir. Spermin filtrelenmesi menide bulunan ve rahmimde reaksiyonlara neden olabilecek ve hamile kalmayı zorlaştırabilecek kimyasallardan kurtulmaya yardımcı olacaktır. Daha sonra bu sperm kateter adı verilen ince, esnek bir tüp yardımıyla vajinanın içine yerleştirilir ve rahme yönlendirilir. Yani sperm kateterden geçirilerek rahme gönderilir. Bu işlem çoğunlukla ağrısızdır, ancak bazı kadınlarda kısa süreli hafif kramplar ortaya çıkabilmektedir.Aşılama tedavisinde cinsel ilişki olursa ne olur?Aşılama tedavisi yaklaşık olarak 2 hafta içinde biter ve aşılama sonrası 2 hafta sonra kanda yapılan gebelik testi ile başarılı olup olunmadığı anlaşılır. Aşılama yapılacağı günden önce 3-4 günlük bir cinsel perhiz uygun olur. Aşılama sonrasında bir cinsel perhiz yapmaya gerek yoktur. Sürekli yatmak veya dinlenmek gerekmez. Aşılama sonrası 15 dakika kadar sırt üstü yatmak yeterli olacaktır.Aşılama ile ilgili Sık Sorulan SorularAşılama tedavisinin aşamaları nelerdir?Yumurtlama:Kadının tam olarak ne zaman yumurtladığının bilmesi gerekecektir. Yumurtlamanın zamanlaması, spermin doğru zamanda enjekte edildiğinden emin olmak için kritik öneme sahiptir. Yumurtlama zamanının belirlenmesi, luteinize edici hormonu (LH) saptayan evde bir yumurtlama tahmin kiti kullanılarak yapılabilir. Uzman hekim ayrıca kan testlerinde LH’yi belirleyebilmektedir. Olgun yumurta belirtileri aramak için transvajinal ultrason da kullanılabilir. Bazen, bir veya daha fazla yumurta için insan koryonik gonadotropin (hCG) veya diğer doğurganlık ilaçları enjeksiyonu yapılır. Yumurtlama tipik olarak adetin ilk gününden yaklaşık 10 ila 16 gün sonra gerçekleşir.Semen örneği hazırlama:Aşılama yapıldığı gün taze bir sperm örneği erkekten alınmaktadır. Sperm, konsantre miktarda sağlıklı spermi çeken ‘sperm yıkama’ adı verilen bir işlemle aşılama için hazır hale getirilmektedir.Tohumlama:Spermin rahime yerleştirilmesi, genellikle LH’nin (kanda veya idrarda) saptanmasından veya hCG enjeksiyonundan sonra 36 ila 48 saat içinde gerçekleşir.Aşılamadan sonra kadına progesteron verilebilir. Progesteron, rahmin iç duvarını korumaya yardımcı olur ve tutunma şansını artırabilir. Aşılamadan yaklaşık iki hafta sonra gebelik testi yaptırılabilmektedir.Aşılama tedavisinde başarı oranı neye bağlıdır?Birçok nedene bağlı olan başarı oranı genelde;Aşılama tedavisinin zararı var mı?İşlemden sonra bazı kadınlarda adet sancılarına benzer hafif kramplar olabilmektedir. Bunun dışında aşılama tedavisinin riskleri minimum düzeydedir. Yumurtlamayı uyarmak için iğneler kullanılıyorsa özellikle PKOS hastalarında, küçük bir yumurtalık hiperstimülasyon sendromu gelişme riski de ortaya çıkabilmektedir.Aşılama tedavisi ile tüp bebek tedavisinin farkı nedir?
2,341
727
Tedavi Yöntemleri
Artroskopi
Diz, el veya ayak bileği, omuz, dirsek, kalça ve el gibi eklemlerdeki sorunların tanı ve tedavisinde kullanılan artroskopi, küçük bir kamera sistemi ile eklemlerin daha yakından ve daha net bir şekilde incelenmesine olanak veriyor. Minimal invaziv bir işlem olan artroskopi yöntemi ile  eklemlerde büyük kesiler açılmasına gerek kalmadan küçük deliklerden tüm cerrahi müdahaleler yapılabiliyor. Küçük kesi açılması hastaya daha hızlı iyileşme, daha az ağrı ve minimum kan kaybı ile küçük yara izi gibi avantajlar sağlıyor. Diz, kalça, ayak bileği, omuz, el bileği, dirsek hatta parmak eklemlerine bile uygulanabilen artroskopi işlemi sonrasında hastalar kısa sürede iş ve sosyal yaşamlarına geri dönebiliyor. Cerrahi sonrası uzman hekimin önerisine göre alınacak olan fizik tedavi desteği ise hastanın hızlı bir şekilde iyileşmesine ve güçlenmesine katkı sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Hakan Özsoy, Artroskopi ile ilgili bilgi verdi.Artroskopi nedir?Vücuttaki herhangi bir eklemin kamera aracılığı ile görüntülenmesi anlamına gelen artroskopi, eklemlerde ortaya çıkan ağrı, dengesizlik veya diğer işlev bozukluklarına neden olan yapısal sorunları teşhis ve tedavi etmek için yapılan cerrahi bir işlemdir. Artroskopi işlemini yapmak için artroskop adı verilen bir alet kullanılır. Bu alet dar bir tüpe bağlı küçük, fiber optik bir kameradır. Eklemin içinden canlı görüntüler alabilen bir alet olan artroskopi, işlem yapılan eklemdeki sorunun teşhis edilmesine yardımcı olmasının yanı sıra, bu sorunun cerrahi onarımına rehberlik etmeye de destek olabilmektedir. Artroskopi hangi durumlarda uygulanır?Artroskopi eklem içindeki herhangi bir yaralanmanın tedavisi için uygulanır. Eklem, tendon ve bağ problemlerinde kullanılan artroskopi yöntemi genellikle; Artroskopi nasıl uygulanır?Ameliyat edilecek yere göre her prosedür değişmek ile birlikte, genel olarak süreç aynı şekilde ilerlemektedir. Artroskopi genel, lokal veya spinal anestezi altında ekleme yapılan bir cerrahi müdahaledir. Bu cerrahide hastanın cildine küçük bir kesi açılır. Artroskop, açılan kesiden içeri sokulur. Diğer küçük kavrama, sondalama veya kesme aletlerini yerleştirmek için başka kesiler yapılabilir. Ameliyatta ışık, artroskopun ucundaki fiber optik aracılığı ile iletilir. Böylece cerrahi bölgenin iç kısmı ile ilgili bilgiler bir ekrana aktarılır. Tanı sonrası düzeltici cerrahi yapılabilir. Sonrasında artroskop ve cerrahi aletler vücuttan çıkarılarak, kesiler dikiş ve bandaj yolu ile kapatılır.Artroskopinin avantajları nelerdir? Minimal invaziv bir işlem olan artroskopinin en önemli avantajı, eklemde büyük kesiler yapmadan yarım santimetrelik küçük dileklerden ekleme girilerek eklemin tamamının değerlendirilmesi ve eklem içinde tüm cerrahi müdahalenin yapılabilmesine olanak sağlamasıdır. Kesilerin küçük olması hastanın hem kozmetik görüntüsünün bozulmamasına hem de iyileşme sürecinin daha hızlı gerçekleşmesine katkı sağlamaktadır. Kısaca artroskopi açık ameliyat ile karşılaştırıldığında daha hızlı iyileşme, daha az acı ve minimum kan kaybı ile minimum yara izi gibi avantajlar sağlamaktadır.ARTROSKOPİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARArtroskop nedir?Artroskop, vücuda yerleştirilen küçük bir tüptür. Bir lens sistemi içinde küçük bir video kamera ve görüntüleme için bir ışık bulunmaktadır. Kamera, cerrahın ameliyatı gerçekleştirirken içeriyi görmesini sağlayan bir izleme sistemine bağlıdır. Artroskop genellikle başka bir kesikten sokulan diğer aletlerle birlikte kullanılır. Bu aletler kavrama, kesme ve sondalama için kullanılır.Artroskopi çeşitleri nelerdir?Ortopedi ve travmatoloji cerrahları, büyük kesiler yapmak zorunda kalmadan eklemlerin içini görmek için artroskopi kullanırlar. Artroskopi türleri şu şekilde sıralanabilir:Artroskopi sonrası yürüme ne zaman gerçekleşir?Artroskopi yöntemi diz, kalça, ayak bileği, omuz, el bileği, dirsek hatta parmak eklemlerine bile uygulanabilmektedir. Bir diz artroskopisi sonrasında hastanın yürümesi yapılan işleme göre değişiklik göstermektedir. Artroskopi sonrası sıklıkla erken dönemde hastanın koltuk değnekleri ile yürümesine izin verilir.Artroskopi işlemi sonrası iyileşme süreci nasıl olur?Artroskopiden sonra çoğu hasta büyük kesiler gerektiren açık bir ameliyata göre daha hızlı iyileşir. Prosedüre bağlı olarak birkaç gün içinde hastalar iş hayatına dönebilir. Ancak, tam bir iyileşme yapılan işleme göre birkaç hafta alabilir. Sporcular ve fiziksel durumu iyi olan kişiler, hekimlerinin kontrolü altında birkaç hafta içinde atletik faaliyetlerine geri dönebilmektedir.  Bununla birlikte uzman hekim ameliyat sonrasında fizik tedavi ve rehabilitasyon önerebilir. Fizik tedavi desteği hastanın iyileşmesini hızlandırmaya, kasları güçlendirmeye ve gelecekteki yaralanmaları önlemeye yardımcı olabilmektedir.Artroskopi için uygun hasta seçimi nasıl yapılır?Uygun hasta seçimi hastanın yaşına ve yaralanma tipine göre belirlenir.Artroskopik gevşetme nedir?Eklemdeki hareket kaybına neden olan herhangi bir yumuşak doku ya da sertliğin kamera ve küçük aletler aracılığı ile gevşetilmesidir. Hedef eklemdeki kısıtlanmış hareketin geri kazandırılmasıdır.Artroskopi cerrahisi öncesi dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?Ameliyata kadar geçen sürede yaralanmış olan eklemin aşırı zorlanmasından kaçınılması gerekmektedir. Bununla birlikte ameliyat öncesinde ilgili hekim ve ekibine var olabilecek bir alerji konusunda bilgilendirilme yapılmalı, , kullanılan ilaçlar ve takviyelerin listesi verilmeli, kan sulandırıcı ilaç kullanımı varsa mutlaka bildirilmelidir.Artroskopi cerrahisi sonrası dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?Yara ve giriş delikleri iyileşene kadar su değdirilmemesi ve hekimin yaptığı işlemdeki duruma göre eklem hareketinin ve eklemdeki yüklenmenin sağlanması gerekmektedir. Hekim tarafından belirlenen harekete başlama ve eklemlere yüklenmenin zamanlaması önemlidir. Buna mutlaka uyulması gerekir. Bununla birlikte ameliyattan sonra hastada biraz ağrı, şişlik, morluk ve sertlik ortaya çıkabilir. Bunları hafifletmek için ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir, şişmeyi azaltmak için buz uygulaması yapılabilir, atel, destek veya koltuk değneği kullanılabilir, kasları güçlendirmek ve eklem sertliğini önlemek için özel egzersizler veya fizyoterapiden faydalanılabilir, ilk birkaç hafta şiddetli aktivitelerden kaçınılması gerekebilir.Artroskopi cerrahisi ne kadar sürer?Artroskopik cerrahi yapılan işlemin tipine göre 30 dakika ile 1,5 saat arasında değişebilir.Artroskopi güvenli bir yöntem midir?Artroskopi uygun hasta seçimi ve tecrübeli bir ekip ile yapıldığında güvenli bir cerrahi işlem olmaktadır.Artroskopi ile en sık incelenen eklemler hangileridir?Artroskopik cerrahinin komplikasyonları nelerdir?
2,433
728
Tedavi Yöntemleri
Ameliyatsız Yüz Germe
Cilt; ileri yaş, yer çekimi, genetik faktörlerin etkisi ve sağlıksız bir yaşam biçiminin edinilmesiyle yaşlanabilir. Cilt yaşlanmasını geciktirmek için değiştirilebilir faktörleri ortadan kaldırmak, sorunu önleyici olabilir. Bunun yanında yaş ve genetik gibi değiştirilemeyen faktörlere karşı koymak için de ameliyatlı ya da ameliyatsız cilt gençleştirme yöntemlerinden yararlanılabilir. Günümüzde, ameliyatsız yüz germe yöntemlerini tercih eden kişiler için farklı seçenekler öne çıkmaktadır. Memorial Sağlık Grubu Dermatoloji Bölümü uzmanları, ameliyatsız yüz germe yöntemlerini anlattı.Ameliyatsız yüz germe nedir?Ameliyatsız yüz germe, kişilerin daha sıkı, pürüzsüz ve genç bir cilt kazanımına yardımcı olan yaygın prosedürlerdir. Bunlar, cerrahi seçenekler için de önemli bir alternatif olarak değerlendirilmektedir. Hastanın beklentilerine ve uygulanacağı bölgeye uygun, çok sayıda farklı yüz gençleştirme yöntemleri bulunmaktadır. Toplumda, ‘ameliyatsız cilt gençleştirme’ olarak da bilinen yöntemler arasında bulunan teknikler, ameliyatsız yüz germe yöntemlerini, cerrahi seçeneklere göre daha kolay hale getirmektedir.Ameliyatsız yüz germe avantajları nelerdir?Ameliyatsız cilt gençleştirme teknikleri, cerrahi uygulamalar ile kıyaslandığında, hasta için daha ekonomik olan yöntemlerdir.Ameliyatsız yüz germe yöntemlerinin belli aralıklarla tekrarlanması gerekmektedir.Ameliyatsız yüz germe yöntemleri nelerdir?Yüz gençleştirme ameliyatsız da yapılabilmektedir. Bunun için hastanın ihtiyacına göre yöntem belirlemek gerekir. Bazen bir yöntem yeterli gelirken bazen birkaç yöntem kombin edilerek cilt gençleştirme işlemleri yapılabilmektedir. Cilt gençleştirmek için kullanılan bazı yöntemler şöyle sıralanabilir:Botoks: Botoks, cilt kırışıklıklarında uygulanan yöntemlerin başında gelmektedir. Özellikle kaz ayağı denilen göz kenarı çizgilerinin düzeltilmesinde, kaş çatma durumunda, alın kırışıklıklarında, burun kenarında oluşan yatay kırışıklıklarda oldukça etkili bir yöntemdir. Botoks, clostridium botulinum isimli bir bakteriden elde edilmektedir. Uzun zamandır uygulanan bir yöntemdir. Bu bakteriden elde edilen botoks enjeksiyon ile ihtiyaç olan bölgelere uygulanır. Botoksun uzman bir dermatolog ya da plastik cerrahi doktoru tarafından uygulanması gerekmektedir. Botoksun etkisi, uygulamadan sonra 72 saat içinde ortaya çıkar ve etki süresi alt ay kadar olmaktadır. Uygulayan hekimin belirlediği aralıklarla yenilenmesi gerekebilir. Çok sık yaptıran kişilerde mimiklerde ya da yüz ifadelerinde değişiklik olabileceği için uygulayan hekimin önerilerini dinlemek doğru olacaktır.Dolgu: Yüz gençleştirmede uzun zamandır uygulanan bir başka yöntem de dolgudur. Dolgu, hem ameliyat gerektirmeden yüzü gençleştirir hem de kolay uygulanıp hemen sonuca ulaştırır. Kırışık olmadan, genç ve sağlıklı bir cilt için uygulanan dolgu, cilde aynı zamanda canlılık da kazandırır. Dolgular da enjeksiyon ile uygulanır. Dolguda da botoksta olduğu gibi ağrı ya da acı hissedilmemektedir. Etkisi 8 ile 12 ay boyunca devam eder. Uygulayan hekimin önerisiyle yenilenme zamanları belirlenir.HİFU: Hifu, fokuslu ultrason yüz germe olarak da bilinmektedir. Hifu yüz gençleştirme yöntemi ses dalgaları aracılığıyla cilt altı dokularda kolajen üretimini artırıp, ciltte sıkılaşmayı sağlamaktadır. En çok yüz, gıdı gibi bölgelerdeki sarkmalar için kullanılmaktadır. Ultrasonla yüz germe uygulaması öncesinde cilt analizi yapılmakta ve en uygun tedavi uygulanmaktadır. ultrasonla yüz germe uygulaması olan Hifu tekniğinde ağrı olmaz. Ciltte renk değişikliğine yol açmaz, hasta fokuslu ultrason ile yüz germe sonrasında gündelik hayatına hızlıca devam edebilir. Pek çok kişi hifu yüz germe fiyatı nedir diye araştırma yapmaktadır. Bu uygulamanın fiyatı kişinin cilt durumuna göre değişmektedir. Tek seans uygulanan yöntem 3 aya kadar etkisini gösterir. Hastalarda tek seansta yüz gençleştirme mümkün olabilmektedir.Fotona: Fotona, teknolojinin getirdiği önemli bir yüz gençleştirme uygulamasıdır. Fraksiyınel cilt yenileme ve gençleştirme, 4 boyutlu yüz gençleştirme mümküm olmaktadır. Uygulamada lokal kremlerle uyuşturma yapılır. İşlem esnasında da hafif yanma hissedilebilir. Bu non-invaziv bir yöntemdir. 4 boyutlu yüz gençleştirmede cilde sadece dışarıdan değil, ağzın içinden de uygulama yapılır. Yüz bölgesine hem içerden hem dışardan yapılan bu tedavi cildin en derinine nüfuz eder ve sıradan lazer veya non-invaziv cihazların nüfuz edemediği derinin daha derin katmanlarında da kolajen oluşumunu uyarır. 4D yüz gençleştirme vücudun doğal kolajen üretimini uyarır, bu da artan elastikiyet ile daha sıkı bir cilt ile sonuçlanır. Toplam 4-6 seans sonunda cilt genç bir görünüme kavuşur. Fotona ile göz çevresi kırışıklıkları da azaltılabilir. Bu yöntemle kolajen üretimi sağlanır böylece cilt elastikiyeti de iyileşir.İp askılama (fransız askısı): Yüz bölgesinde yer çekiminin ve çevresel şartların etkisiyle sarkmalar olabilir. Böylece cilt yaşlı görünmeye başlar. İp askı yöntemiyle cilt altına askı ipleri yerleştirişir. Bu ipler 2 yıla kadar kalıcı olur. Yöntemin uzman bir doktor tarafından steril bir ortamda yapılması önem taşımaktadır. Lokal anesteziyle yapılır, bu nedenle de ağrı minimal ölçüde hissedilir. İlerlemiş kanser hastalığı olanlar, diyabet hastaları, pıhtılaşma bozukluğuna sahip kişiler, cildinde enfeksiyona bağlı iltihap olanlar, ağır otoimmün hastalığı olanlar, çocuklar ve hamilelere uygulanmamalıdır. Mezoterapi: Yüz gençleştirme teknikleri arasında mezoterapi de yer alır. İnce uçlu iğnelerle yapılan bu uygulamanın da belirli aralıklarla uygulanması gerekir. Cilt lekeleri, selülitte de kullanılır.PRP: Vücuttan alınan kan, santrifüj ve filtreleme işleminden geçirilip platelet yönünden zengin kısmı ayrıştırılarak cilde uygulanır. Gençleştirme konusunda çok tercih edilen bir yöntemdir.Altın iğne: Altın iğne, fraksiyonel radyofrekans yöntemidir. Zamanla cilt yapısında meydana gelen olumsuz değişiklikleri gidermek adına uygulanır. İşlem öncesinde yüz temizlenir, lokal anestezi kremleri yüze uygulanır. İşlem yapılacak bölgeye her hastaya özel iğneler uygulanır. PRP ve mezoterapi ile kombin edilmesi etkinliğini artırır.İşlem sonrası cilt yüzeyinde hafif bir kızarıklık oluşmaktadır. Uygulama yapılan bölgenin nemlendirilip güneşten korunması gereklidir. Seanstan sonra ciltte minik kabuklanmalar olabilir, seanstan 3-4 gün sonra kendiliğinden düşerler. Seans yapıldığı gün yüz yıkanmamalıdır. Seanstan sonra makyaj yapılmamalıdır.Scarlet: İnternette Scarlet ameliyatsız yüz germe olarak da bilinen “Ameliyatsız Cilt Gençleştirme” teknolojilerinde gelinen son nokta olarak bilinir. Özel tasarlanan mikro iğnelerle cilt altına radyofrekans enerjisi verilir. Yöntemle kolajen lifler biraraya getirilmektedir. Bu yöntemle total cilt gençleştirme, elastikiyet kaybını tedavi etmek, boyun toparlamak da mümkün olmaktadır.Somon DNA: Somon DNA, lazer, dolgu ve botoks işlemleriyle birlikte yapılabilir. Cildin nem dengesini eşitler böylece yüzdeki sarkmalar tedavi edilir.Lazer: Cilt gençleştirme ve cilt yenileme yöntemlerinde cerrahi işlem uygulanmadan konfor sağlayan lazer yöntemi kısa iyileşme süresi ve erken sonuç vermesi nedeni ile uygulanmaktadır. Lazer, ciltte görünür tabakların ısıtılarak alt tabakada kalan yıpranmış tabakların ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Bu şekilde cilt yenileme gerçekleşmektedir.Kimyasal peeling uygulamaları: Deriyi canlandırmak, gençleştirmek, lekeleri gidermek, görünüşü iyileştirmek için bazı kimyasal solüsyonların uygulanmasıdır. Bu tedavide deriye, yüzeysel tabakaların ayrılmasına ve soyulmasına neden olan kimyasal bir solüsyon uygulanır.HydraFacial: Tüm cilt tiplerinin gerekli olan nem, bakım ihtiyaçlarını karşılayan bir “antiaging” bakım sistemidir. Cildin nemlendirilmesini, ince çizgi ve kırışıklıkları tedavisini yaparken cildin elastikiyetini de artırır. Bu yöntemle cilt derinlemesine temizlenerek, ölü hücrelerden de arındırılır. Tedavi amaçlı kullanıldığında 4-6 seans uygulanmalıdır.Ameliyatsız yüz germe nasıl yapılır? Hangi bölgelere uygulanır?Ameliyatsız cilt ve yüz gençleşme yöntemleri çok çeşitlidir. HİFU, Fotona, Fransız askısı, altın iğne, fraksiyonel co2, gençlik aşısı, botox, dolgu, dermamelan-cosmelan, lazer, mezoterapi, PRP, Somon DNA aşısı gibi pek çok yöntemle ameliyatsız gençleşme sağlanabilmektedir. Ancak bu yöntemlerin, hekimin belirttiği aralıklarla yenilenmesi gerekebilir. Hastanın ihtiyacına ve beklentilerine uygun bir teknik belirlenmelidir. Ameliyatsız yüz germe, yanak, çene, boyun, gıdı gibi bölgelere uygulanabilmektedir. Ameliyatsız cilt gençleştirme yöntemleri kimlere yapılır?Ameliyatlı ya da ameliyatsız cilt gençleştirme teknikleri, 18 yaş üzerindeki herkese uygulanabilir. Cilt yaşlanmasından, kırışmasından ve sarkmasından şikayetçi olanlar, durumlarına göre ameliyatsız yüz germe tekniklerini tercih edebilir.  Ameliyatsız yüz germe sonrası cilt nasıl genç kalır?Yüz gençleştirme ameliyatsız yöntemlerle sağlanabilir ama bunların devamlılığını sağlamak hastanın kendisine de bağlı olmaktadır. Hastaların ciltlerinin genç kalması genetik etkenlere bağlı olabildiği gibi çevresel etkenlere ve bakıma da bağlıdır. Cildin genç kalması için bol bol su içilmesi gerekmektedir. Egzersiz mutlaka yapılmalıdır. Düzenli egzersiz kan dolaşımını artırarak, oksijen miktarını yükseltir. Bu da genç bir cilde kavuşturur. Sağlıklı ve genç bir cilt için sağlıklı ve yeterli beslenmek de gerekir. Sağlıklı beslenmeyle cildin ihtiyacı olan vitamin, mineral ve asitler alınır. Beslenirken vitamin çeşitliliğine dikkat edilmeli, yeşil yapraklı sebzeler tüketilmeli, şekerden, kızarmış yiyeceklerden, işlenmiş gıdalardan uzak durulmalıdır. Bunun yanında cilt temiz tutulmalıdır. Makyaj her gün temizlenmeli, her hafta rutin olarak cilt bakımı yaptırılmalıdır. Cilde uygun doğru uygulamalar tercih edilmelidir. Bunun yanında sigara, alkol tüketilmemelidir. Uykusuzluk da cildin düşmanıdır. Uykusuzluk, cilt altı dokuları bozar. İyi yaşam alışkanlıkları edinmek ve bu alışkanlıkları sürdürmek cilt gençleştirme yöntemlerinin de daha uzun süre kalıcı ve etkili olmasını sağlamaktadır.Ameliyatsız yüz germe fiyatlarıAmeliyatsız yüz gençleştirme fiyatları işlemin yapılacağı merkez ve uygulamayı yapacak doktora göre belirlenmektedir.Fiyat Bilgisi için Formu DoldurunAmeliyatsız yüz germe hakkında sık sorulan sorularİşlem ne kadar sürer?İşlem yerleştirilecek iplik sayısına bağlı olmak üzere 30 dakika ile bir saat arasında sürmektedir.Herkeste aynı etkiyi gösterir mi? Ameliyatsız yüz germeden en iyi şekilde faydalanabilecek adayın özellikleri ne olmalıdır?30 ile 65 yaş arasında yer alan, cilt sıkılığında sorunlar başlamış, botoks ve dolguya göre daha uzun süreli, daha etkili ve bıçak altına yatmadan yüz germe etkisi görmek isteyen kişiler en uygun adaylardır. İşlem yapılacak kişilerin, cilt sarkmalarının çok ilerlememiş olması önemlidir. Cildinde aşırı sarkma ve iyice oturmuş derin çizgiler olan kişiler, işlem için uygun aday profilinin dışında sayılır. Ayrıca, kişi yaşlanma sürecinin ileri evrelerinde olmamalıdır. Yaşlanma görünümü oturmuş kişiler için geleneksel yöntem olan yüz germe ameliyatı daha iyi sonuç verecektir.Tedavinin etkisi ne kadar sürmektedir?İşlemin etkisi bireylerin metabolizma hızındaki farklılıklara bağlı olarak değişmektedir. Genel olarak birkaç sene sürmektedir fakat bu noktada sağlığınızı emanet ettiğiniz kişilerin bilgi düzeyleri, tecrübeleri ve uygulamayı ne derece özenli yaptıkları önem taşımaktadır.İşlem sırasında acı hissedilir mi?Sadece ameliyatsız yüz germe için değil genel olarak tüm işlemlerde tedaviyi alanların acı algıları farklılık gösterir. İşlem esnasında yapılan lokal anestezi, ağrı ve sızıları minimize edebilir.Tedaviden sonra nelere dikkat etmek gerekir?Tedaviden hemen sonra kabarıklık, kaşıntı, kızarıklıklar görülebilir. Bu belirtiler birkaç gün sonra kendiliğinden kaybolur. Tedaviyi takip eden birkaç haftalık dilimde diş tedavisi, yüz masajı ve aşırı spor yapılması önerilmemektedir. Herhangi bir komplikasyonun önüne geçmek için bir süre için sırtüstü yatmak da önem taşır.İple yüz asma yönteminin olası yan etkiler nelerdir?İple asma yöntemi, uzman ve bu işin eğitimini almış ellerde önemli bir yan etki oluşturmamaktadır. İşlem sonrası iğnelerin giriş yerlerinde birkaç gün süren kızarıklık, bazen hafif morluklar oluşabilmektedir.Kimlere uygulanmamalıdır?İlerlemiş kanser hastalığı olanlar, diyabet hastaları, pıhtılaşma bozukluğuna sahip kişiler, cildinde enfeksiyona bağlı iltihap olanlar, ağır otoimmün hastalığı olanlar, çocuklar ve hamilelere uygulanmamalıdır. Ayrıca biyolojik malzemelere alerjisi ya da aşırı hassasiyeti olan kişiler doktorlarıyla bu bilgiyi paylaşmalı ve tedavi için uygun aday olup olmadıklarına karar verilmelidir.
4,951
729
Tedavi Yöntemleri
Atriyal Fibrilasyon Tedavisi
Atriyal fibrilasyon toplumda en sık gözlemlenen ve yaşın ilerlemesi ile görülme oranı artan ritm bozukluğudur. Hastaların yaşam kalitesini düşüren ve bazı hastalarda, inmeye hatta ölüme bile neden olabilen bu ritim bozukluğunun tedavisinde dondurma yöntemi ile kısa sürede başarı elde edilebilmektedir. Hiçbir ağrı hissetmeden dondurma işlemini yaptıran hastalar, bir gün sonra normal yaşantılarına geri dönebilmektedir. Memorial Ankara Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Ali OTO  Atriyal fibrilasyon tedavisinde dondurma işlemi hakkında bilgi verdi.Atriyal fibrilasyon tedavisinde dondurma işlemi nedir?Atriyal fibrilasyon en sık görülen ritim bozukluğu olup, yaşla birlikte görülme sıklığı artmaktadır. Atriyal fibrilasyonda dondurma tedavisi, akciğerden kalbe kanı getiren toplardamarların ağızlarında yer alan ve çarpıntıyı tetikleyen ateşleyicilerin bu bölgenin dondurularak ortadan kaldırılması, böylece atriyal fibrilasyona bağlı çarpıntıların önlenmesi yöntemidir.Atriyal fibrilasyon tedavisinde dondurma işlemi hangi hastalara uygulanır?Bu işlem atriyal fibrilasyon adı verilen ritim bozukluğu olan hastalara uygulanır.Atriyal fibrilasyon tedavisinde dondurma işlemi nasıl yapılır?Atriyal fibrilasyonu tetikleyen bazı ateşleme odaklarının akciğerden kalbe dönen toplardamarların ağızlarında yer aldığı saptanmıştır. Bu nedenle eğer sol kulakçığa açılan bu ana toplardamarların ağızlarından elektriğin sol kulakçığa geçmesi engellenirse, atriyal fibrilasyon gelişmesinin önlenebileceği gösterilmiştir. Bu işlem akciğerden gelen toplardamarların ağızlarının balonla dondurulması ya da radyo frekans enerjisiyle yakılması ile sağlanabilmektedir.Dondurma işlemi, hafif sedasyonla (rahatlatıcı ilaç verilerek) lokal anestezi ile kasıktan girilip sol kulakçığa ulaşılan bir borucuk içinden özel bir balonun gönderilmesi ile başlar. Toplardamar ağzına balonla oturulduktan sonra içine donmayı sağlayan sıvı nitrojen verilerek balon şişirilir ve eksi 40-50 derecede dondurma işlemi gerçekleştirilir. Böylece daire şeklinde bir hatla akciğerden gelen toplardamarlardaki tetikçilerin sol kulakçığa elektrik göndererek atriyal fibrilasyonu başlatması önlenir. Temiz kanı kalbe sol ve sağ akciğerden taşıyan iki sağ, iki de sol akciğer toplardamarın ağızlarına teker teker oturularak dondurulmak suretiyle izole edilmesi sağlanır.Atriyal fibrilasyon tedavisinde dondurma işlemi ile ilgili sık sorulan sorular  Atriyal fibrilasyon dondurma tedavisi işlemi ne kadar sürer? Bu işlem yaklaşık bir saat kadar sürmektedir.Hasta günlük hayatına ne zaman dönebilir?Atriyal fibrilasyon tedavi sonrasında hasta ertesi gün hastaneden taburcu olur. İsterse hemen işine ve günlük yaşantısına dönebilir.Dondurma işlemi ağrılı mıdır?Hastalar işlem sırasında ve sonrasında herhangi bir ağrı hissetmez.İşlem sonrası ilaç kullanılması gerekir mi?İşlem sonrası kısa süre kan sulandırıcı ilaç kullanılması gerekir.Kimler bu işlemden yarar görür?Atriyal fibrilasyonun bazı türleri (özellikle gelip geçici olanlar ) bu işlemden özellikle yarar görür. Dondurma işleminin, radyofrekans enerjisi ile yakma  (ablasyon )  işlemi ile eşdeğer olduğu belirlenmiştir.Atriyal fibrilasyon nedir?Dört odacıklı olan kalpte üstteki iki odacığa “kulakçık”, alttaki ikisine ise “karıncık” adı verilir. “Atriyal”, “Kulakçıklardan kaynaklanan” anlamına gelirken titreşim olarak bilinen “fibrilasyon” terimi ile bir araya geldiğinde “atriyal fibrilasyon” kalbin üst odalarının kasılma yerine titreştiği anlamını taşımaktadır. Normalde kulakçıktan çıkan uyarılar dengeli ve düzenli olur. Sol kulakçıktaki kalp kası lifleri bazen toplardamarların ağızlarının etrafını sarar. Buradan çıkan beklenmedik ekstra uyarılar kulakçıklara yayılınca ritm bozuklukları tetiklenebilir. Atriyal fibrilasyon durumunda, kulakçıkların normalin dışında çok hızlı düzensiz olarak uyarılması söz konusu olur. Ritm bozulduğunda kalp düzensiz ve genellikle normalden hızlı atar. Atriyal fibrilasyon en sık görülen ritm bozukluğu olmaktadır.Atrial fibrilasyon nedenleri nelerdir?Herhangi bir neden olmaksızın atriyal fibrilasyon görülebilir. Ancak çoğu kez triroit hastalıkları (tiroid bezinin fazla çalışması), hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp yetmezliği, akciğer hastalıkları ve şişmanlık ile birlikte olabileceği bilinmektedir.Atriyal fibrilasyonun tanısı nasıl konulur?Bu hastalıkta en sık nabız düzensizliği görülür. Kişi bunu kendisi bile anlayabilir. Ancak atriyal fibrilasyon EKG testi ile kesin tanı almaktadır.Artriyal fibrilasyon inme riskini artırır mı?Atriyal fibrilasyon doğrudan hayati tehlikeye neden olabilecek bir ritim bozukluğu değildir; ancak atriyal fibrilasyonun varlığı inme riskini artırmaktadır. Atriyal fibrilasyona bağlı inmeler ağır seyreder, sakat bırakma ve öldürme olasılığı yüksektir.Atriyal fibrilasyonun tedavisinde dondurma işleminin avantajları nelerdir?Dondurma işleminden sonra atriyal fibrilasyonun tekrarlama olasılığı var mı?  Radyofrekans ile yakma işleminde olduğu gibi dondurma ile tedavide de tekrarlama olasılığı vardır. Hastadan hastaya değişmekle birlikte bu olasılık yüzde 20-30 kadardır
1,922
730
Tedavi Yöntemleri
Ayak bileği artroskopisi
Ayak bileği artroskopisi, çeşitli ayak bileği sorunlarını gidermek için kullanılıyor. Cilt ve dokularda büyük kesilere gerek kalmadan gerçekleştirilen bu ameliyatların sonrasında hastalar genellikle aynı gün evlerine gidebiliyor. Başarılı bir ayak bileği artroskopisinden kısa bir süre sonra tamamen iyileşme mümkün olabiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın, ayak bileği artroskopisi hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.Ayak bileğinde görülen hastalıklar nelerdir?Ayak bileğinin en temel özelliği travmaya çok açık bir eklem olmasıdır. Hem yük taşır hem de anatomik yapısı nedeniyle yaralanmaya açık bir eklemdir. Yapısından dolayı kolay zorlanabilir. Acil servise başvuruların neredeyse birinci sırasında ayak bileği burkulmaları yer alır. Burkulmaların dışında ayak bileği travmaları ve özellikle yaşlılarda osteoporoz ile birlikte ayak bileği kırıkları görülür.Ayak bileği burkulması sonrası oluşan bazı sorunlar artroskopinin de temel endikasyonlarından biri olmaktadır.Ayak bileği hastalıklarının belirtileri nelerdir?Ayak bileği problemi olan hastalarda görülen belirtiler aşağıdaki şekildedir;Ayak bileği hastalıklarında tanı nasıl konur?Ayak bileği hastalıklarında hastalara öncelikle şikayetlerinin ne zaman başladığı, ne kadar zamandır olduğu ve travma ile ilişkisi olup olmadığı sorulur. Örneğin 3 haftadan daha erken görülen şikayetlere akut problemler denir. 3 hafta ile 3 ay arasında ise subakut, şikayetler 3 ayı geçtiyse kronik problemler olarak adlandırılır.Bazı hastalarda herhangi bir travma olmadan şişlik varsa gut gibi bazı romatizmal hastalıklar akla gelir. Bu durumda bu gibi hastalıklar araştırılabilir.Hastanın öyküsü detaylıca alındıktan sonra muayene gerçekleştirilir. Ardından hasta görüntüleme veya laboratuvar testlerine yönlendirilir. Metabolik hastalık şüphesi varsa kan testleri ile ekarte edilir. Görüntüleme yöntemlerinde röntgen, Bilgisayarlı Tomografi, MR, cilt altında görülen şişliklerde ise ultrasona başvurulur. Çok nadir de olsa sintigrafi istenilebilir. Çıkan sonuçlara göre tedavi planlanır.Ayak bileği artroskopisi nedir?Ayak bileği artroskopisi, ayak bileğinin içindeki veya etrafındaki dokuları incelemek veya onarmak için artroskop (özel bir optik dizge) bir video kamera ve cerrahi aletler kullanılarak yapılan işlemlerdir.  Artroskopi cilt – cilt altı ve eklem kapsülünde daha büyük kesikler yapmadan sorunları tespit etmek ve ayak bileğinde işlem yapmaya izin verir.Ayak bileği artroskopisi nasıl yapılır?Tedavi planlanması için ayak bileği ağrısının kaynağı bulunmalıdır. Ayak bileği hastalıklarının çoğunda istirahat ve bazen fizik tedavi ile eklemin rahatlatılması sağlanır. Ortalama 3 ay boyunca uygulanan konservatif tedaviler (istirahat, ilaç, fizik tedavi vb.)  etkili olmamışsa o zaman cerrahi devreye girer.Ayak bileğinde artroskopi veya endoskopi yapılabilmesi için rahatsızlığın eklemin içinde ya da ekleme komşu yerlerde olması gerekir. Ayak bileği burkulmalarından sonra çok sık görülen hastalıklardan biri TOL yani Talusun osteokondral lezyonudur. Çok sık karşılaşılan TOL’de tanı ve tedavide artroskopiden faydalanılır.Eklem içinde lokalize veya yaygın yerleşen zar iltihaplarında (sinovit), eklem içindeki serbest cisimlerde, eklem zarının tümörlerinde, eklem içindeki kistlerde, burkulmalarda, bağ yırtılmalarında, futbolcu ayağında (eklem kenarında kemik çıkıntıları) artroskopiden faydalanılır.Başparmağın fleksör tendonunun iltihaplanmasında, subtalar eklem artrozunda, Haglund deformitesi gibi yumuşak doku içinde yer alan durumlarda da endoskopi ve artroskopi ile pek çok işlem yapılabilmektedir.Teleskoba benzeyen ve yakını gösteren artroskobun başına bir kamera bağlanır. Eklemin ön veya arka yüzlerinde iki küçük delik açılarak işlemler gerçekleştirilir. Bir delikten optik yerleştirilir. Bu optikten eklem içine sıvı verilir ve işlem yapılacak yer yıkanarak temizlenir. Diğer delikten ise ameliyatı gerçekleştirilecek aletler yerleştirilir.Ameliyat hastalığa göre 1 ila 1 buçuk saat arasında sürmektedir.Ayak bileği artroskopisi hakkında sık sorulan sorularAyak bileği hastalıkları daha çok kimlerde görülür?Ayak bileğinde gelişen hastalıklar en çok sporcularda görülür. Yaşlılarda ise ayaklar travmaya açık olmaktadır. Kadınlar yüksek topuklu ayakkabı giydikleri için onlarda da burkulma sıklıkla görülmektedir.Ayak bileği hastalıklarını önlemek için alınabilecek önlemler nelerdir?Ayak bileği hastalıklarını önlemek için öncelikle yapılması gereken hangi spor yapılıyorsa o spora özgün ekipman kullanılmalı, bacak kasları kuvvetlendirilmelidir. Ayak bileği artroskopisinden sonra nelere dikkat edilmelidir?Yapılan işleme göre ameliyat sonrası süreç değişmektedir. Bazı işlemlerden sonra ertesi gün ayağa yük verilmesi beklenirken, TOL gibi bazı hastalıkların artroskopisinden sonra ise 3-4 hafta hastanın ayağa yük vermemesi istenir. Ameliyattan sonra genel süreç; yük vermeme, istirahat ve fizik tedavi şeklinde ilerler.Ayak bileği artroskopisinden önce nelere dikkat edilmelidir?Ayak bileği artroskopisinden önce dikkat edilmesi gereken bazı durumlar söz konusu olabilir. Bunlar şöyle sıralanmaktadır:Kan sulandırıcı ilaçlar: Reçetesiz satılan ilaçlar veya takviyeler de dahil olmak üzere kullanılan tüm ilaçlar doktora söylenmelidir. Kan pıhtılarını önlemek için reçete edilenler de dahil olmak üzere kanı incelten ilaçlar ameliyat sırasında ve sonrasında tehlikeli olabilir.Sigara: Sigara veya başka tütün ürünlerinin, ameliyattan önce azaltılması gerekebilir. Günlük sağlık risklerine ek olarak, sigara içmek vücudun ameliyattan sonra iyileşmesini zorlaştırabilir.
2,067
731
Tedavi Yöntemleri
Aşırı Terleme Cerrahisi -Endoskopik Torasik Sempatektomi –ETS Yöntemi
Vücudun doğal bir savunma mekanizması olan terleme her insanda farklı şekilde gerçekleşiyor. İnsanlar efor, korku, heyecan, mutluluk, hava koşulları gibi nedenlerle terleyebiliyor. Ancak bazı bireylerde ortaya çıkabilen aşırı terleme (hiperhidroz) durumu çeşitli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.  En çok el, koltuk altı, yüz bölgesi ve ayaklarında aşırı terleme gerçekleşen kişiler hem kişisel hem de sosyal yaşamlarında ciddi sıkıntılarla karşılaşabiliyor. Halk arasında el terleme cerrahisi olarak da bilinen Endoskopik Torasik Sempatikotomi (ETS) cerrahisi, bu hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Üç farklı yöntem ile uygulanabilen aşırı terleme cerrahisi sonrasında hastalarda aşırı terleme ortadan kaldırılarak, sıkıntıları gideriliyor ve toplum içerisinde özgüvenli bir şekilde kendilerini ifade etmelerine yardımcı olunuyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Sedat Gürkök, Aşırı terleme cerrahisi (ETS) ile ilgili bilgi verdi.Aşırı terleme cerrahisi nedir? Endoskopik torasik sempatektomi (ETS) nedir?Halk arasında el terleme cerrahisi olarak bilinen Endoskopik Torasik Sempatikotomi (ETS), ağırlık olarak el ve koltuk altı bölgesinde aşırı terlemesi olan hastaların terleme sorununu tedavi edebilmek için uygulanan cerrahi bir yöntemdir. Aşırı terleme sorunu ETS ile çözülen ve özgüvenleri yükselen hastalar sosyal yaşama daha çok karışabiliyor.ETS hangi hastalıklarda uygulanır?El terleme cerrahisi (ETS ) ağırlıklı olarak el ve koltuk altında aşırı terlemesi olan hastalara uygulanır.ETS cerrahisi nasıl uygulanır?El ve koltuk altında aşırı terlemesi olan hastalar ile öncelikle görüşülüp genel bilgi verilir ve bu hastalığın alternatif tedavi seçenekleri konuşulur. ETS’nin başarılı tedavi seçeneklerinin başında geldiği açıklanır ve cerrahi sonrası hastaya karşılaşabileceği komplikasyonlar anlatılır. Hasta kabul ettikten sonra ameliyata hazırlanır. Ameliyat genel anestezi altında uygulanır. Hasta ameliyathanede masaya yatırıldıktan sonra genellikle işleme önce sağ taraftan başlanır. Hastanın koltuk altı bölgesinden 1-1,5 cm genişliğinde bir delik açılarak göğüs boşluğuna girilir. Bir kamera sistemi ile içerisi gözlenerek (VATS) terlemeye sebep olan sempatik sinir bulunur. El veya koltuk altı terlemesi durumuna göre blokaj seviyesi görülerek belirlenir. Yapılacak tekniğe göre ameliyat gerçekleştirilir.Endoskopik torasik sempatikotomi (ETS) ameliyatlarında genellikle 3 farklı teknik uygulanır. Bu yöntemler şu şekildedir: 1- Seviyesi belirlenen sempatik zincir bulunur.  Sempatik zincir kesilerek yerinde bırakılır. Böylelikle sinirler arası sempatik ileti kesilmiş olur.2- Seviyesi belirlenen sempatik zincir bulunur.  Sempatik zincir yakılarak yerinde bırakılır. Böylelikle sinirler arası sempatik ileti kesilmiş olur.3. Seviyesi belirlenen sempatik zincir bulunur.  Sinire klips uygulanarak sinir sıkıştırılır ve blokaj uygulanır. Böylelikle sinirler arası sempatik ileti kesilmiş olur.Yukarda sayılan yöntemler genellikle tek delikten yapıldığı gibi bazı durumlarda açılan çift deliklerden de yapılabilir. Bu cerrahi genellikle hasta anestezi altındayken yapılır. İşlem sonrası hasta uyandırılıp ya aynı gün akşam ya da ertesi gün kontrol edilerek taburcu edilebilir. Ancak ameliyat sonrası göğüs içinde bulunan havanın tahliye edilmesi gerekir. Böylelikle pnomotoraks veya akciğerin çökmesi gibi durumlar engellenmiş olur.ETS’nin  (Endoskopik torasik sempatikotomi) avantajları nelerdir?El terlemesi yaşayan kişiler genellikle toplum içinde el sıkışmaktan veya kağıt gibi evrak tutmaktan kaçınırlar. Koltuk altı aşırı terleyen insanlar da toplum içerisinden kendilerini soyutlarlar. ETS cerrahisi ile hastaların bu sıkıntıları giderilerek, toplum içerisinde özgüvenli bir şekilde kendilerini ifade etmelerine yardımcı olunur. Bu sorunun giderilmesi öğrencilerin akademik başarılarına da katkı sağlar. Çünkü el terlemesi olan öğrenciler kağıtlara uzun süre dokunmaktan kaçındığı için sınav sürelerini kısa tutmak zorunda hissedebilirler.AŞIRI TERLEME CERRAHİSİ (ETS) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARHiperhidrozis nedir?Vücudumuzda bulunan ve sempatik sinirler tarafından uyarılan ter bezlerinin ter salgılanmasına hidrozis denilmektedir. Sempatik sinirin aşırı uyarılması ile oluşan aşırı terlemeye de hiperhidrozis denilmektedir.İnsan yapısı itibariyle terleyen bir canlıdır. Terlemek vücudun bir savunma mekanizmasıdır ve doğal bir olaydır. Ancak hiperhidroz hastalarında meydana gelen aşırı terleme sağlık sorunlarına neden olabilir. Aşırı terlemeye uygun bölgeler arasında el, koltuk altı, yüz bölgesi ve ayak tabanı bulunmaktadır.Ellerde terleme neden olur?Bazı kişilerde sempatik sinirin aşırı uyarısı sonucu ter bezleri daha fazla uyarılır ve özellikle ellerde aşırı terleme meydana gelir.Aşırı el terlemesi nasıl geçer?Aşırı el terlemesinin cerrahi ve cerrahi olmayan tedavileri bulunmaktadır. Cerrahi olmayan tedaviler bölgesel olarak uygulanan botoks, iyontoforez gibi tedavilerden oluşurken, ağızdan alınan ilaçlarla da terlemenin azaltılması sağlanabilir. Cerrahi olmayan tedaviler hastaları kısa süreli rahatlatan tedaviler olmakta ve tedavinin sürekli tekrarlanması gerekmektedir. Yüzde 100 olmasa da en yüksek başarı oranına sahip tedavi yöntemini ise ETS oluşturmaktadır. Aşırı terleme cerrahisinin (ETS) riskleri nelerdir?ETS, basit bir işlem olsa da sonuçta bir cerrahi işlemdir. Herhangi bir cerrahi işlemde meydana gelebilecek komplikasyonlar bu cerrahi için de geçerlidir. Cerrahi sırasında veya sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar şu şekildedir:- Kompansatuar hiperhidroz (refleks hiperhidroz): Ameliyat sonrasında vücudun diğer bölgelerinde terleme artışıdır. Bu cerrahide en sık karşılaşılabilen ve hastayı en çok rahatsız edebilen komplikasyondur. Bunun nedeni net bir şekilde bilinmese de genellikle sempatik zincir seviyesi 2 ve 3 olan durumlarda daha çok karşılaşılır. Bu komplikasyondan kurtulmak için genellikle 3 veya 4. seviyedeki sempatik zincire cerrahi işlem yapılır. Bu sebepten dolayı hastalara cerrahiden önce bu risk mutlaka ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır.- Pnömotoraks (toraks içerisinde hava kalması): İşlem sırasında fark etmeden akciğer dokusuna zarar verilebilir. Bu durumda akciğerden içeri hava kaçarak pnömotoraks oluşturabilir veya hastayı uyandırmadan hava tahliyesinin tam yapılmaması içeride hava kalmasına sebep olabilir.-Kanama: İşlem sırasında kanama gerçekleşmesi oluşabilecek komplikasyonlar arasında bulunur.- Bradikardi (kalbin yavaş atması): Sempatik sinirler aynı zamanda kalbi de çalıştırır. Cerrahi işlem seviyesi (2-5 arası) kalbi uyaran sempatik sinirlerin çıktığı yeri oluşturur. Bu sebeple bu bölgede yapılan blokaj kalbin yavaşlamasına sebep olabilir. Bazı durumlarda kalp yavaşlaması hastayı ölüme götürecek ciddi komplikasyona sebep olabilir. Bu durumdan kaçınmak için ameliyat öncesi hastanın dakikadaki kalp atım hızı takip edilir. Dakikada 50-60 arasında kalp atışı varsa tek taraflı cerrahi düşünülebilir. Ameliyat sırasında tek tarafta yapılan işlem sonrası kalp tekrar takip edilir. Kalp atım hızının dakikada 50’nin altına inmemesi gerekir. 50’nin altına inen kalp atışı durumunda iki taraflı ameliyat gerçekleştirilmemelidir.ETS’nin yan etkileri var mıdır?En sık karşılaşılan yan etkisi kompansatuar hiperhidrozdur. Yani refleks terleme de denilen vücudun farklı bölgelerinde terleme meydana gelmesidir.ETS kimlere uygulanabilir?Hiperhidroz genellikle iki türde görülür. Birincisi primer hiperhidroz, ikincisi sekonder hiperhidrozdur.-Primer hiperhidroz: Belli bir nedene bağlı olmayan aşırı terlemeye primer hiperhidroz denir. Primer hiperhidroz genellikle genç yaş grubunda ve kadınlarda daha çok görülür. genellikle 20 yaş altında başlar ve günün değişik saatlerinde terlemeler gerçekleşebilir.  ETS cerrahisi uygulanan grubu oluşturur.-Sekonder hiperhidroz: Bu türde altta yatan farklı sebepler bulunur ve buna bağlı aşırı terleme oluşur. Örnek olarak emosyonel (duygusal) durum, çeşitli ilaçlar, besinler ve benzeri nedenlerdir. Sekonder hiperhidroz türünde altta yatan hastalığın tedavi edilmesi gerekir ve ETS cerrahisine uygun değildir. ETS ameliyatı ne kadar sürer?ETS ameliyatı genellikle kısa süren bir cerrahidir. İşlem 10-15 dakikada yapılır, anestezi ile birlikte bu süre 30-60 dakikayı bulur. ETS ameliyatının başarı oranı nedir?ETS ameliyatının başarı oranı terlemenin olduğu bölgeye göre değişmektedir. El ve koltuk altı bölgesinde yüzde 80 üzerinde başarı sağlanırken, yüz bölgesinde bu oran yüzde 60’a düşmektedir. Ayak bölgesine çok fazla etkisi olmasa da hastaların geri bildirimine göre başarı yüzde 10-30 arasında değişmektedir.ETS ameliyatının sonuçları ne zaman ortaya çıkar?ETS ameliyatının sonuçları sinir blokajının yapılması ile ortaya çıkar. Hasta uyandığında cerrahinin etkisini net bir şeklide fark edebilir.Kompansasyon terlemesi nedir?Kompansatuar terleme olarak da bilinen kompansasyon terlemesi, refleks terleme anlamına gelmektedir. Kompansatuar terleme durumu ameliyat sonrası bazı hastalarda sırt, bel gibi vücudun farklı kısımlarında görülen terlemedir. ETS için ideal hasta seçimi kriterleri nelerdir?Aşırı terleme rahatsızlığı (hiperhidroz) olan hastaların primer grupta yer alması gerekir. Primer grupta yer alan genç hastalar en ideal hasta grubunu oluşturur. Ancak cerrahi uygulanacak olan hastaya kompansatuar hiperhidroz (refleks terleme) ile ilgili ayrıntılı bilgi verilip, onamı alınmalıdır.Bununla birlikte cerrahi uygulanacak hastalar genelde 15-16 yaşını geçmiş olmalıdır. Çünkü ergenlik döneminde hormonal aktivasyon fazla olduğu için bu hormonal dengenin sağlanması beklenir. Bu da 17-18 yaşa denk gelir. 17 yaş öncesinde çok mecbur kalınmadıkça aşırı terleme cerrahisi önerilmemektedir.ETS öncesi yapılması gerekenler nelerdir?ETS öncesi yapılması gereken özel bir durum yoktur. Genel anestezi alacak hastalara yapılacak bütün hazırlıklar bu hastalar için de geçerlidir.ETS ameliyatını hangi bölüm yapar?ETS (Endoskopik torasik sempatİkotomi) ameliyatını göğüs cerrahisi bölümünde,  Göğüs Cerrahisi  uzmanları tarafından gerçekleştirilir. Ameliyattan sonra terlemek normal midir? Ameliyattan sonra az da olsa terleme olması normaldir. Aksi durumda ciltte kuruluk oluşabilir.
3,851
732
Tedavi Yöntemleri
Bel Fıtığının Ameliyatsız Tedavileri
Bel ağrıları en çok görülen ortopedik rahatsızlıklar arasında yer almaktadır. Beldeki ağrıların kaynağı, omurgadaki sorunlar ya da başka hastalıklar olabilir. Bel fıtığı belde ağrıya neden önemli hastalıklardan birisidir. Kişiyi gündelik hayatından alıkoyacak ağrılara neden olabilen bel fıtığı, ilaç tedavileriyle birlikte fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarıyla başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Bel fıtığının fizik tedavi ve rehabilitasyon tedavisi kapsamında enjeksiyon ve lazer tedavileri gibi çeşitli yöntemler de kullanılmaktadır. Bel fıtıklarının %1- 3’ünde cerrahi tedavi gerekebilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Çakar, bel fıtığının ameliyatsız tedavileri hakkında bilgi verdi.Bel fıtığı nedir?Omurgada bulunan küçük omur kemiklerinin ön taraftaki gövde kısımları arasında disk denen yuvarlak ve esnek yapılar bulunmaktadır. Bu disklerin iç kısımlarında jelsi bir yapı ve bu yapının etrafında iç içe geçmiş halkalar şeklinde kuvvetli bağ dokusu lifleri yer alır. Diskler omurga hareket ettikçe çeşitli kuvvetlere maruz kalırlar. Dönme ile eğilmeyi aynı anda içeren hareketler diskleri daha fazla zorlar. Diskin kenar kısmındaki lifler tekrarlayan gerilme ve sıkışmalar sonucu düzensizleşebilir ve yırtılabilir. Aniden oluşan şiddetli bir travma da disk hasarı yapabilir. Disklerin olması gereken yerden dışarı taşmaları sonucu bel fıtığı oluşmaktadır. Bel fıtığı belde ve bacağa yayılan ağrı yaparken boyun fıtığı boyun ve kola yayılan ağrıya neden olur.Siniri sıkıştıran bel fıtığında belirtiler;Bel fıtığının nedenleri nelerdir?İş, eğitim ya da hobi amaçlı tüm gün aralıksız bilgisayar, tablet ya da cep telefonu kullanmak ergonomik ve sağlıklı bir çalışma ortamı oluşturmadan oturur vaziyette uzun süreli çalışmak, hareketsiz bir yaşam, fazla kilolar sırt ve bel ağrılarının görülme sıklığının artırmakta, omurganın fizyolojik eğriliklerinin korunmasına engel olmaktadır. Yanlış duruş, zaman içerisinde sırt-bel bölgesindeki kasların esnekliğini kaybetmesine, güçsüzleşmesine, omurganın fizyolojik eğriliklerinin kaybına ve omurlar arasında bulunan disklere yüklenen basıncın artmasına yol açmaktadır. Yaşlanma, kireçlenme (spondiloz) gibi nedenlerle diskin su oranı ve esnekliği azalabilir. Sigara içmek, şeker hastalığı gibi faktörler diskin beslenmesini bozarak yıpranmasına zemin hazırlayabilir.Bel fıtığının tedavisi nasıldır? Bel fıtığı tedavisi için ilaç ve enjeksiyon tedavileri, fizik tedavi ve rehabilitasyon gibi seçenekler bulunmaktadır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon kapsamında;  sıcak/ soğuk uygulamalar, elektrik akımı içeren terapiler (TENS, elektrik stimülasyonu vb), ultrason terapisi, lazer uygulaması, traksiyon ve masaj kullanılmaktadır. Bel kaslarını esnetecek hareketler, bel ve karın kaslarını güçlendirme, postürü düzeltmek yararlıdır. Bütün bu tedaviler fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimleri yönetiminde; fizyoterapistler ve fizik tedavi teknikerleri tarafından tam donanımlı hastaneler ile sağlık merkezlerinde uygulanmalıdır. Bel fıtığı için uygulanan fizik tedavi uygulamaları neredeyse %90 oranında başarı sağlamaktadır. Bel fıtıkların büyük bir bölümü fizik tedavi ile veya zaman içinde kendiliğinden küçülebilir veya yok olabilir. İyi bir fizik tedavi uygulaması iyileşme oranlarını belirgin artırmaktadır. Bel fıtıklarının %1 ila 3’ünde cerrahi tedavi gerekebilir. Bacağa yayılan ve geçmeyen bel ağrıları, sinir kökü sıkışmasına bağlı olarak bacak ve ayakta gittikçe ilerleyen kuvvet kaybı gibi durumlar ameliyat ile düzelebilmektedir.Ameliyatsız bel fıtığı tedavileri nelerdir?Bel fıtıklarının büyük bir çoğunluğu ameliyatsız fizik tedavi yöntemleriyle ortadan kalkabilmektedir.  Kas spazmını çözmek, ödemi ve ağrıyı azaltmak için çeşitli kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlar tedavide uygulanabilmektedir. Sıcak-soğuk uygulamaları, elektrik akımları, vakum interferans, ultrason, lazer, manyetik alan uygulanan fizik tedavi ve rehabilitasyon yöntemlerindendir.Bel fıtığında ağrıyı artıran en önemli nedenlerden biri de kas spazmıdır. Kuru iğne tedavisi kas spazmına bağlı ağrıda kullanılan önemli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Kuru iğne uygulaması yumuşak doku ve kaslara, akupunktur ya da özel steril iğnelerle yapılan kasların sertliğini dağıtmak ve normal haline getirmek için yapılan bir tedavi türüdür. İntramuskuler stimülasyon (İMS) olarak da bilinmektedir. İğnelerin içinde herhangi bir ilaç yoktur. Kasların boyutuna göre iğne uzunlukları değişebilmektedir. Kasların içine yerleştirilen iğneler ileri geri sağa sola hareket ettirilerek sertleşen kasları yumuşatır. Genellikle acısız bir uygulama olan kuru iğne yöntemiyle herhangi bir ilaca gerek kalmadan ağrı giderilebilmektedir.Kayropraktik tedavi, en eski tedavi yöntemlerinden biridir. Kayropraktik tedavide omurga ya da eklemlerde, çeşitli nedenlerle oluşmuş blokajlara elle manipülasyon ve mobilizasyon teknikleri uygulanarak omurgaya ve eklemlere hareket kabiliyetleri geri kazandırılmaktadır. En fazla omurga yani bel, sırt ve boyun ağrılarında manuel terapi kullanılmaktadır.Proloterapi, eklem, kıkırdak, bağ ve kaslara dokuları onaracak ve güçlendirecek sıvı karışımlarının enjekte edilerek tedavi edilmesini amaçlayan bir yöntemdir. Bu karışım vücuttaki hasarlı ve ağrı yapan bölgelere eklem ve bağlara enjekte edilir. İyi yönde inflamasyon uyandırıcı etki yaratarak bu dokuların kendini tamir etmesini ve iyileşmeyi sağlamaktadır.                     PRP, PRP ile proloterapi (proloPRP), nöralterapi gibi enjeksiyon yöntemleri de gibi uygulanan bölgenin kan akışını artırarak bölgenin kendini onarmasını sağlar. PRP; (Platelet rich plasma)  kişinin vücudundan küçük bir miktar kan alındıktan sonra kanın özel bir işlem ile plazmasının ayrıştırılarak, vücuda enjeksiyon yoluyla geri verilmesi işlemidir. Bu yöntemler vücudun doğal iyileşme sürecini aktive eder. Enjeksiyonlar genellikle rahatsızlığın durumuna ve eşlik eden spazmın şiddetine göre birkaç hafta aralarla yapılır.Omurgadan iğne tedavisi( spinal enjeksiyonlar) bel ve boyun fıtığı, dar omurilik kanalı gibi durumlarda ağrıyı azaltmak ve fıtığı iyileştirmek için uygulanmaktadır. İlaç karışımı omurlar arasından uygulanarak fıtığın küçülmesi ameliyatsız olarak sağlanabilmektedir. Girişim sonrasında 1-3 saat istirahat gerekebilir, hastanede yatırılmaya gerek yoktur.Bel fıtığı ağrısına ne iyi gelir? İlaç tedavilerinin yanında fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları bel fıtığı ağrısına iyi gelmektedir. Bel fıtığında dinlenme de ağrıların hafiflemesinde etkili olmaktadır. Gerekli tedaviler alındıktan ve hasta kendini daha iyi hissettiğinde ise mutlaka omurga ve kaslarını güçlendirmek için egzersiz yapmalıdır. Pilates, yoga, yüzme omurgayı güçlendiren egzersizler arasında yer almaktadır.Patlayan fıtık iyileşir mi?Omurlar arasında yer alan disklerin çeşitli etkiler yüzünden olması gereken yerden taşması ya da yırtılması sonucu bel fıtığı oluşmaktadır. Zarar gören diskler zaman içinde düzelebilmektedir. Fıtıktan kaynaklanan ağrılar da birkaç hafta içine geçebilir. Bu zaman zarfında dinlenmek, sıcak ya da soğuk ısı uygulamaları yapmak, ilaçlarla birlikte fizik tedavi ve rehabilitasyon tedavileri de iyileşmeye katkı sağlar.
2,790
733
Tedavi Yöntemleri
Bacak Estetiği
Kalça eklemi ile ayak bileği arasında kalan alan diz eklemine göre üst bacak (uyluk) ve alt bacak (baldır) olarak adlandırılmaktadır. Üst bacak (uyluk) kısmına genelde deri fazlalığına bağlı sarkmalar ve bölgesel yağlanmanın azaltılmasına yönelik işlemler uygulanmaktadır. Alt bacağa yönelik işlemler ise genelde liposuction, kas küçültme ve botoks gibi işlemlerdir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Op. Dr. Atilla Eyüboğlu, tüm bacak estetiği işlemleri hakkında bilgi verdi.Bacak estetiği nedir?Kilo alınması, stres veya ilaç kullanımı gibi nedenler ile östrojen ve diğer hormonların etkisiyle vücutta yağlanma ya da şekil bozuklukları oluşabilmektedir. Yağın cinsiyet farkına göre daha çok toplandığı bölgeler vardır. Erkeklerde bu yağ göbek bölgesinde toplanırken kadınlarda basen ve uyluk iç kısmında toplanmaktadır.  Uyluk kısmına yönelik yapılabilecek işlemler şöyle sıralanmaktadır:Kilolu hastalar kilo kaybettiğinde vücut genelinde deri sarkmaları olmaktadır. Uyluk bölgesinde fazla deriler genelde iç bacak kısmında toplanır. Bu alanın düzeltilmesine yönelik vakumla yağ alınması (liposuction) işlemleri ya da uyluk germe yapılabilmektedir. Deri çıkartılma operasyonları genellikle iç bacaktan yapılmaktadır. Bacak inceltme uyluğun çevresinde herhangi bir alandan yapılabilmektedir ancak izin saklanabilmesi adına genellikle uyluğun iç kısmından yapılmaktadır. Yöntem liposuction ile birlikte uygulandığında daha iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bacağı inceltmeye yönelik daha az miktarda yağ varsa tüm bacak liposuction yapılabilmektedir. Yağ alınma işleminin daha iyi sonuçlanabilmesi için enerji sistemleri kullanmak faydalı olmaktadır. Daha fazla yağı alabilmeye yönelik VASER® liposuction kullanılabilir. Yağı eritme ve cildin sıkılaşmasına yardımcı olan LASER liposuction cihazları da ameliyat başarısını arttıracak ve ameliyat sonrası deri toparlanması sürecini kısaltacaktır.Alt bacağa yönelik işlemler ise şöyle sıralanmaktadır:Baldır bölgesinde yağlanması olan kişilerde liposuction uygulanabilmektedir. Bacak inceltmeye yönelik bacağın arkasındaki gastrokinemius kasına cerrahi olarak küçültme ameliyatı yapılabilmektedir. Liposuctionun fayda sağlamadığı ya da cerrahi işlem yaptırmak istemeyen kişiler için kas içerine botoks uygulanmaktadır. Tüm bunlar alt bacak bölgesini küçültmeye yönelik işlemlerdir.Bunların yanında bacaklardaki çarpıklık, şekil bozuklukları, oval bacak yapısı gibi ortopedik problemleri olan kişilerde ise yapılabilecek işlemler şöyle sıralanmaktadır:Karın veya farklı bir bölgeden yağ alınarak şekil bozukluğu olan bölgeye yağ enjeksiyonları uygulanabilmektedir. Zayıf kişilerde sorunlu bölgeyi doldurmaya yönelik farklı büyütme işlemleri yapılabilmektedir. Klasik hyaluronik asit dolgularına benzeyen ancak 100 cc’lik paketlerde temin edilebilen enjekte edilebilir implantlar kullanılabilmektedir. Türkiye’de Aquafill® ya da Los Deline ® gibi dolgular bulunmaktadır. Hastanın ihtiyacına göre belirtilen miktarda enjeksiyon yapılmakta ve yaklaşık 10 yıl boyunca istenilen görüntü elde edilebilmektedir.Daha uzun süreli şekil düzeltilmesi amacı ile baldır bölgesinin içerine ya da yan kısımlarına silikon implantlar uygulanabilmektedir. Uygulanan implantlarda uygulama bölgesinde küçük bir kesi ile girilir ve implantın uygulanacağı cep oluşturulur. Bu alana öncesinde provası yapılmış olan implant yerleştirilir. Bacak bölgesine özel üretilmiş Calf implantları ya da kesilebilir silikon bloklar tercih edilebilir. Silikon uygulamaları sonrası genellikle doğal bir sonuç alınmaktadır ancak implant ile kas arası geçisin daha belirsiz hale getirilmesine yönelik aynı işlem sırasında ya da sonrasında yağ enjeksiyonları uygulamak mümkündür.Komşu bölgelerde yapılabilecek işlemler şöyle sıralanmaktadır:Kadın nüfusun bir kısmında ayak bileği bölgesinde yapısal olarak östrojen yoğunluğa bağlı bazı şişlikler ve yağ depolanmaları olabilir. Bu bölgelere de liposuction yapılabilmektedir.Üst bacak şekillendirmesi sırasında ya da ayrı bir seansta popo bölgesine ya da basen bölgesine yağ enjeksiyonu uygulanabilmektedir. Son zamanlarda popüler hale gelen brezilya kalçası estetiğinde bacaktan alınan yağlar kullanılarak popo dikleştirebilmek ya da popo büyütme mümkün olabilmektedir. Uygulanan yağın yaklaşık %40’lık kısmı vücut tarafından emilebilmektedir. Bu küçülme doğal iyileşmenin bir parçasıdır. Hastanın talebi doğrultusunda işlem tekrarlanabilmektedir.Basen ya da popo büyütmeye yönelik implant kullanılabilir. Meme implantına benzer ancak yapı olarak daha sert implantlar bu alanlarda kullanılabilmektedir. Implantların sürekli oturma ve basıya dayanıklı olabilmesi gerekmektedir. Bu özel implantların anatomik olarak riskli alana konulduğu bilgisi akıldan çıkarılmamalıdır.Bacak estetiği avantajları nelerdir?Bacak estetiği nasıl uygulanır?Tüm bu işlemlerin öncesinde her ameliyatta olduğu gibi hastanın tetkikleri yapılır. Anestezi muayenesi yapılır. Kalp ve akciğer fonksiyonları değerlendirilir. Hasta işleme uygunsa ameliyat gününe karar verilir. Liposuction işlemi sırasında hastaya içeriğinde ağrı kesici ve şişlik önleyici bulunan bir sıvı verilmektedir. Bu sayede hastalar ameliyattan sonra çok fazla ağrı çekmemektedir. İşlemden sonra hasta 1 gün hastanede kalmaktadır. İmplant konulduğunda cilt altı kanamayı önlemeye yönelik dren (kan boşaltan boru) konulmaktadır. Dren içerideki kanı toplar, bölgedeki kanama riskini azaltır. Drenli bacak ve basen implantında hastanın günlük yaşamına dönmesi 1 haftayı bulabilmektedir. Ancak yağ enjeksiyonunda böyle bir yatış süresi bulunmamaktadır. Liposuctionda da birkaç milimetrelik küçük deliklerden girilip uygulama yapılır ve çoğu zaman dikiş atmaya gerek kalmaz. Genellikle hasta 3 hafta boyunca korsesini giyerek günlük yaşamına dönebilmektedir.Bacak estetiği hakkında sık sorulan sorularBacak implantı kimlere yapılmaz?Aktif ağır spor yapan kişilerde ağrı, kayma, yırtılma ve çıkma gibi riskler nedeniyle calf implantı çok uygun olmaz. Bu kişilere yağ enjeksiyon daha uygun olacaktır. Ancak hastada alınabilecek yağ yok ve ince bacağı kalınlaştırma isteniyorsa o zaman enjektabl implant uygulanabilir. 10 yıl gibi bir süreyle implant bölgede kalmaktadır. Bu uygulama ameliyathane ortamı gerektirmeyen, steril koşulları olan polikliniklerde uygulanabilecek bir enjeksiyon yöntemidir.Bacak estetiği dezavantajları nelerdir?Bacaklara estetik yapılır mı?Üst bacak uyluk kısmına genelde deri fazlalığına yönelik ya da yağı azaltmaya yönelik işlemler uygulanmaktadır. Alt bacağa yönelik işlemler ise genelde liposuction, kas küçültme ve botoks gibi işlemlerdir.Parantez bacak düzelir mi?Ciddi şekil bozukluğu ya da yürüme problemleri olan kişilerin ortopedi doktoru tarafından muayene edilmesi gerekmektedir. Ameliyat gerektiren durumlar dışında bacaklardaki çarpıklık, şekil bozukluklarında görüntü düzeltilebilir.Bacağa yağ enjeksiyonu kalıcı mı?Yağ enjeksiyonuna yönelik hazırlanan yağlar hastanın kendisinden alındığı için vücut tarafından reaksiyon gelişmemektedir ve uygulanan yağ enjeksiyonları kalıcıdır. Tabi ki vücuda verilen yağın %100 ünün tutması mümkün değildir ancak eriyen yağlar kök hücre etkisi oluşturması nedeni ile cilt altı tabakanın ve cildin kalitesinin artmasına yardımcı olacaktır.
2,736
734
Tedavi Yöntemleri
Balon Sinoplasti
Balon sinoplasti kronik sinüzit ameliyatlarında kullanılan bir yöntemdir. Balon sinoplasti yönteminde normal doku hiç kesilmeden burun deliklerinden sinüslere açılan hava yolları takip edilerek sinüs ağzı bulunur ve balon ile genişletilerek açılır. Bu uygulamada herhangi bir kesi yapılmadan, kansız bir şekilse sinüsler açılarak havalanması sağlanıp temizlenebilmektedir.https://www.youtube.com/embed/ys0H5cdnrDISinüzit ameliyatı ne zaman gereklidir?Sinüzitler akut ve kronik sinüzitler olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Akut sinüzit birkaç hafta süren ve ilaç tedavisi ile tamamen düzeltilebilen bir hastalıktır. Bazı durumlarda ise sinüzit kronik hale gelebilmekte ve bu durumda ilaçlar ile tam olarak tedavi edilebilmesi mümkün olmamaktadır. Kronik sinüzitte kişinin ne kadar zamandır bu durumda olduğu, sinüzit ataklarını hangi sıklıklarla yaşadığı ve hayat konforunu nasıl etkilediği önemlidir. Kronik sinüzitli hastaların büyük bir kısmında tedavi sadece cerrahi olarak ameliyatlar ile yapılabilir. Hastadan bilgisayarlı tomografi istenerek sinüslerinin ne kadar etkilendiği ve problemin boyutu belirlenmektedir, hangi sinüslere nasıl ameliyat yapılacağı, sinüslerin komşuluğundaki önemli yapıların cerrahi saha ile nasıl bir ilişkisi olduğu, cerrahinin hangi yerlerde tehlikeli olabileceği iyice incelendikten sonra ameliyat planı yapılır. İlaçla tedavi edilebilecek kronik sinüzitler bulunurken artık ilaçların bir etkisinin olmadığı ve operasyon gerektiren sinüzitlere de çekilen paranazal sinüs tomografisinin incelenmesi esnasında karar verilir. Kronik Sinüzitin cerrahi tedavisinde balon sinoplasti ve klasik fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahi ya da bu ikisinin beraber kullanıldığı hibrit yöntem uygulanmaktadır.Klasik Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi Nedir? Yaklaşık 30 yıl kadar önce bilgisayarlı tomografi ve endoskopların KBB alanında kullanılmaya başlaması sayesinde burnun ve sinüslerin çalışma mekanizmaları net bir şekilde ortaya konmuş, anlaşılmıştır. Kronik sinüzitlerin nasıl oluştuğu ve nasıl ameliyat edilirse başarılı olunacağı zaman içerisinde yapılan çalışmalar ile tespit edilmiştir. Başarılı bir sinüs cerrahisinde her sinüsün kendi doğal ostiumunun (ağzının) açılması ve içinin boşaltılıp sinüsün yeniden hava alıp vermesinin sağlanması gerekir. Bir sinüsü doğal ostiumu dışında başka bir yerden açıp boşaltmaya çalışmanın işe yaramadığı yine bu görüntüleme teknikleri sayesinde anlaşılmıştır. Daha öncesinde yapılan sinüzit ameliyatları bu şekilde yapılmaktaydı, bu yüzden de sonuçlar maalesef başarılı değildi ve sinüzit yeniden tekrarlıyordu.Klasik fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi kronik sinüzitli hastaların cerrahi tedavisinde 90’lı yılların başından beri uygulanan bir yöntemdir. Sinüslerin normal fonksiyonlarını bozmadan doğal ostiumlarının açılıp, içlerinin temizlenmesi ve havalandırılmasının sağlanması amacı ile endoskopik sinüs cerrahisi uygulanmaya başlamıştır. Bu yöntemle birlikte kronik sinüzitler çok büyük oranda tedavi edilmeye başlanmıştır.Sinüslerin olduğu bölge burun içerisinde çok sınırlı ve küçük alanlardır. Sinüslerin dış taraf komşuluğunda gözler, üst taraf komşuluğunda ise beyin bulunur ve yine sinüslerin olduğu bölgelerden geçen hayati öneme sahip damar ve sinirler bulunmaktadır. Göz ve beyin ile sinüsler arasındaki sınır aslında bir kemik olmakla birlikte bu kemik sadece yumurta kabuğu kalınlığında ince bir kemiktir. Bu kemikler kafatası kemiği gibi kalın olmadığı için ameliyat esnasında çok kolaylıkla zarar görebilmekte ve göz veya beyin içerisine yanlışlıkla girilebilmektedir. Bu sebeple bu cerrahi yapılırken ameliyat esnasında çok dikkatli olunması gerekmektedir. Endoskopik sinüs cerrahisi burun deliklerinden girilerek burun içerisinde yapılarak sinüsler temizlenmektedir. Bu bölgede yapılacak en küçük bir hata geri dönülemez zararlar verebilmektedir. Şaşılık, körlük, beyinden sıvı kaçışı, menenjit gibi ciddi sorunlar, hatta hastanın kaybedilmesine kadar varabilen komplikasyonlar görülebilir. Bu riskler yüzünden ameliyatta bu bölgede tereddütte kalınarak ameliyatı tam yapamamak ise sinüzitin tam temizlenmemesini ve hastalığın tekrarlanmasına neden olabilmektedir. Anatomiye ve cerrahiye hakim bir doktor ameliyatı tam olarak yaptığı taktirde bu ameliyattan sonra kronik sinüzit bir daha tekrarlamaz. Doktorun tecrübesi ve becerisi bu cerrahide ön plana çıkmaktadır.Balon sinoplasti ameliyatı nedir? Balon sinoplasti kronik sinüzit ameliyatlarında kullanılan bir yöntemdir. ABD de, 2005 yılında FDA onayı alındıktan sonra uygulanmaya başlanmıştır. Balon sinoplasti yönteminde normal doku hiç kesilmeden burun deliklerinden sinüslere açılan hava yolları takip edilerek uygulama yapılmaktadır. Başımızın yüz bölgesinde 4 adet sağ ve 4 adet sol tarafta olmak üzere toplam 8 adet sinüs bulunmaktadır. Bunlar alın bölgesindeki frontal sinüsler, gözler arasındaki ön ve arka etmoid sinüsler, yanaklarda, gözlerin altında bulunan maksiler sinüsler ve geniz bölgesinin hemen üst kısmındaki sfenoid sinüslerdir. Her sinüsün ostium adı verilen bir deliği bulunmaktadır ve sinüsler bu delikler ile burun içerisine açılmaktadır. Burundan alınan hava sinüslerin içini dolaşarak genize ve oradan akciğere gitmektedir. Burnun koku almak dışındaki diğer ana görevleri nefes ile alınan havanın filtre edilmesini, nemlenmesini ve vücut ısısı olan 36 dereceye ayarlanmasını sağlamaktır. Sinüsler burnun bu fonksiyonlarını yerine getirmesinde çok önemlidirler. Burun ve sinüslerden gün boyunca sıvı salgılanmaktadır. Sinüslerden salgılanan sıvı sinüsün ostiumundan burun içerisine ve burundan da genize doğru akar. Eğer sinüsün ostiumu yani deliği dar ve kapanmış ise sinüslerden salgılanan sıvı burun içerisine akamaz ve sinüs içerisinde birikerek sinüzite neden olabilir.Sinüs ameliyatlarında cerrahi olarak yapılan esas ameliyat, sinüsün ağzını (ostiumunu) açmak, sinüsün havalanmasını sağlayıp içerisini temizleyerek yeniden sağlıklı ve fonksiyonel olarak çalışır duruma getirmektir. Balon sinoplasti yöntemiyle hastanın burun deliğinden endoskop ile girilerek herhangi bir kesi olmadan ve kansız bir şekilde sinüzit ameliyatı yapılmaktadır. Burun deliğinden içeriye ilerletilen endoskop ve katater yardımıyla sinüs girişleri bulunur ve bu girişlere yine kataterle balon yerleştirilir. Sinüs girişine yerleştirilen balon burada şişirilerek sinüsün girişi genişletilir ve açılması sağlanır. Sinüs girişi açıldıktan sonra sinüs içerisi yıkanarak içeride birikmiş olan iltihap ve mukusun dışarıya atılması sağlanır. Balon sinoplasti ameliyatı sonrasında girişi açılmış ve genişletilmiş sinüsin içi yıkanır ve temizlenir. Böylece sinüs yeniden sağlıklı hale getirilmiş olur.Balon sinoplasti ameliyatının avantajları nelerdir? Balon sinoplasti her sinüs için kullanılabilen bir yöntem olmakla birlikte sıklıkla frontal sinüslerin kronik sinüzitinde ameliyat yöntemi olarak kullanılmaktadır. Frontal sinüslerin ağzı uzun bir boru şeklindedir, karmaşık bir anatomisi ve etrafında da çok hayati oluşumlar vardır, bundan dolayı frontal sinüsün ostiumunu bulmak her zaman kolay olmamaktadır. Frontal sinüsün üst tarafındaki komşusu beyin olup, hemen arka duvarından da anterior etmoidal arter geçmektedir. Klasik yöntemle yapılan ameliyatlarda bu artere zarar verme riski daha yüksek olabilir. Bu arterin zarar görmesi ise görme kaybına, körlüğe kadar gidebilmektedir. Frontal sinüse ulaşmaya çalışırken beyine girilebilir ve bu da ciddi problemlere yol açabilir. Balon sinoplasti yöntemi bu gibi risklerin minimalize edilmesini sağlamıştır.Kafanın ortasında, burnun iç kısmında, geniz bölgesinin hemen üzerinde sfenoid sinüsler bulunmaktadır. Sfenoid sinüsler, arteria karotis interna (şah damarı) ve optik sinir (görme siniri) gibi çok hayati damar ve sinirlere komşu olup aradaki sınır ince bir kemik tabakası kalınlığındadır. Sfenoid sinüs operasyonlarında yapılacak hatalar bu bölgeye zarar vererek can ve görme kayıplarına neden olabilmektedir. Balon sinoplasti yöntemi bu bölgede de riski minimuma indirerek daha güvenli bir cerrahi yapılmasına olanak sağlamaktadır. Daha önce uygulanan fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi ile karşılaştırılırsa, kesici ve delici aletler kullanılmadan ve kansız olarak yapılan, hasta içinde hekim içinde konforlu bir yöntemdir, başarı oranları ise benzerdir. Kansız ve kesisiz bir uygulama oluşu hem hasta hem de doktor için daha fazla konfor sağlar. Operasyonda oluşabilecek riskler daha düşüktür ve hastanın iyileşmesi çok daha hızlıdır.  Balon Sinoplasti Ameliyatı Nasıl Yapılmaktadır? Balon sinoplasti operasyonu genel veya lokal anestezi altında yapılabilen bir işlemdir. Hastanın burun deliğinden endoskopla girilerek, ucunda ışık olan rehber tel yardımıyla sinüs girişinden ilerleyip sinüsün içerisine girilir. Sinüs içerisinde olup olunmadığı, sinüs içerisine gönderilmiş olan kılavuz telin ucundaki ışığın hastanın yüz üzerinden görülmesinden belli olur. Ardından bu rehber tel üzerinden balon, sinüs içerisine doğru ilerletilir. Balon, sinüs ostiumunun birkaç farklı noktasında şişirilerek boylu boyunca tüm ostium açık hale getirilir. Sinüsün ostiumu yani ağzı genişletilip sinüs havalanır hale getirildikten sonra sinüsün içi serum fizyolojik veya bazen ilaçlı serum ile yıkanarak içindeki iltihap ve birikintiler dışarıya boşaltılır ve operasyon bitirilir.Operasyon her bir sinüs için yaklaşık 5 dakika sürmektedir. Hastanın bütün sinüslerine müdahale edilecekse operasyon 1 saate kadar çıkabilmektedir. Ameliyat sonrası burun içine tampon konulmaz. Hasta son derece konforlu bir şekilde ameliyattan uyanır. Uyandıktan 5-6 saat sonra hasta taburcu edilerek evine gidebilir.Balon sinoplasti başka hangi hastalıklarda kullanılır?Kulak basınçlarını eşitleyemeyen hastaların tedavisinde de balon sinoplasti yaklaşık olarak son 4-5 yıldır uygulanmaya başlanmıştır. Östaki borusu yeteri kadar çalışmadığında kulak basıncı eşitlenememektedir. Bu durum kulakta dolgunluk ve basınç hissi, işitmede azalma, kulakta ağrı, kulakta değişik açılıp kapanma sesleriyle ve hatta nadir de olsa baş dönmesi bulantı ve kusmalar ile kendini gösterebilmektedir. Östaki borusu iyi çalışmayanlar uçak yolculukları, araba ile dağlık arazide inişli çıkışlı yollarda, sualtına dalışlarda veya sonrasında yukarıda sayılan rahatsızlıkları ve hatta daha ileri problemleri de yaşayabilirler.İlaç tedavileri ile sonuç alınamadığı taktirde daha önceleri tek tedavi yöntemi kulağa tüp takılması olan bu rahatsızlık günümüzde balon sinoplasti yöntemiyle de tedavi edilebilmektedir. Balon sinoplasti yöntemiyle yine burun deliğinden girilerek ve hiçbir kesi yapılmadan genizde bulunan östaki borusuna kadar ilerletilir, balon östaki borusu içerisine yerleştirilerek şişirilir ve östaki borusunun ağzı genişletilmek sureti ile kulak basıncının eşitlenmesi sağlanmaya ve hastalık tedavi edilmeye çalışılır.Balon sinoplasti kimlere uygulanmaz? Balon sinoplasti operasyonlarının genel olarak 18 yaş altına yapılmaması önerilir. 18 yaşından sonra ise bu operasyon uygulanabilmektedir.Balon sinoplasti hakkında sık sorulan sorularBalon sinoplasti ve fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi arasında ne fark vardır? Küçük ve sınırlı alanlar olan sinüsler birçok hayati organ ve damara komşuluk ederler. Bu alanlarda yapılacak hatalar geri döndürülemeyen, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi normal bir ameliyat gibi kesi yapılarak, balon sinoplasti ise kesi yapılmadan, kansız bir şekilde uygulanmaktadır. Hematolojik hastalığı olan hastalarda dahi balon sinoplasti güvenle uygulanabilir. Her iki yöntemde de sinüs girişleri açılır, sinüs içleri boşaltılır ve sinüsün yeniden havalanması sağlanır. Balon sinoplasti yönteminde operasyonlar hem hasta hem de hekim için daha güvenli ve daha konforludur.Balon sinoplasti ameliyatı sonrası hastanede yatılır mı? Balon sinoplasti operasyonları herhangi bir kesinin yapılmadığı kansız bir operasyon olduğu için hastanın iyileşme hızı yüksektir. Hasta uyandıktan 5-6 saat sonra taburcu edilebilmektedir.
4,380
735
Tedavi Yöntemleri
Beyin Pili
Beyin pili, parkinson, tremor ve epilepsi gibi hastalıklarda kişilerin günlük yaşam kalitesinin artırılması amacıyla yapılır. Beyin pili, nörolojik hastalıklar nedeniyle yürüyemeyen, konuşamayan ya da günlük aktivitelerini yerine getiremeyen kişilere uygulanır. Özellikle nörolojik ve psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan beyin pili, beyindeki bazı bölgeleri elektriksel uyarılarla harekete geçirir. Böylelikle titreme, kaslarda sertlik ve hareket yavaşlığı belirtilerinin ortadan kalmasına yardımcı olur. Beyin pili tedavisi, kişinin yaşına, hastalığının evresine ve belirtilerin şiddetine göre farklılık gösterebilir.Beyin Pili Nedir?Beyin pili, vücutta istemsiz hareket bozukluklarına yol açan Parkinson, epilepsi, titreme gibi nörolojik hastalıkların belirtilerini azaltmaya yönelik uygulanan bir tedavi yöntemidir. Tıpta "derin beyin stimülasyonu" olarak bilinen bu yöntem, beyindeki hareketlerden sorumlu olan bölgeleri elektriksel uyarılarla hareket geçirerek oluşan kas sertliği, titreme ve hareketlerdeki yavaşlık belirtilerini azaltılmasını sağlar.Cerrahi bir müdahale ile uygulanan beyin pili, beyindeki hastalıkla ilgili olan bölgeye elektrotların yerleştirilmesinin ardından bu elektrotlara bağlı olan bir pil sistemiyle çalışır. Pil ise kişinin göğüs bölgesinde deri altına yerleştirilir. Bu bölgeden beyne elektrik akımı vererek beyne uyarılar gönderilir. Gönderilen uyarılar kişinin beyin hücrelerini harekete geçirerek semptomların düzelmesine yardımcı olur. Beyin pilinin ardından hastalık tamamen ortadan kalkmasa da kişinin yaşam kalitesinin artmasını sağlar.Beyin Pili Hangi Hastalıklarda Uygulanır?Parkinson, tremor ve epilepsi gibi hastalıklarda kullanılan beyin pili uygulaması hastaların hayat konforunu üst seviyelere çekmektedir. Beyin pili, nörolojik hastalıklar nedeniyle yürüyemeyen, konuşamayan ya da günlük aktivitelerini yerine getiremeyen kişilere uygulanmaktadır.Beyin Pili Ameliyatı​ Nasıl Yapılır?Bu işlemde; beynin orta kısmında yerleşmiş olan “beyin çekirdeklerine” oldukça hassas bir yöntemle ince kablolar yerleştirilmekte ve göğüs veya karın bölgesine konulan bir pil aracılığıyla devamlı elektriksel uyarı verilmektedir. Bu sayede, hastalık nedeniyle elektriksel aktivitesi bozulmuş olan sinir hücreleri tekrar düzene girmekte ve hastalığın belirtileri kaybolmaktadır.Özellikle Parkinson ve tremor hastaları, yıllardır olan titreme, yürüyememe ve konuşamama gibi zorluklardan kısa süre içinde kurtulabilmekte ve normal bir yaşam sürme imkanına kavuşmaktadır.Beyin pili takılabilmesi için öncesinde bir dizi detaylı muayene, görüntüleme ve nöro-psikiyatrik değerlendirme testlerinin yapılması ve hastanın bu tedaviye uygunluğunun gösterilmesi gerekmektedir.Beyin pili ameliyatı, ancak tedaviden belirgin fayda görmesi muhtemel hastalara uygulanabilmektedir.Ameliyat genellikle uyanık olarak yapılmaktadır. Ameliyat öncesinde hastanın başına “stereotaktik çerçeve” isimli bir aparat yerleştirilmekte ve ardından film çekilerek koordinat hesapları yapılmaktadır. Gelişmiş bilgisayar programları ile çok hassas hesaplamalar neticesinde hedefler belirlenmekte ve kablolar bu noktalara lokal anestezi ile yerleştirilmektedir.Beyin Pili Kimler İçin Uygundur?Beyin pili, uygulanan tedavilere yanıt vermeyen Parkinson, epilepsi, tremor gibi nörolojik hastalıklara sahip olanlara uygulanabilir. Bunun yanında ileri düzey obsesif kompulsif bozukluğu ve psikiyatrik hastalıkları bulunanlara da beyin pili uygulaması yapılabilir. Beyin pili uygulanabilecek kişiler şöyle sıralanabilir:Beyin pili tedavisine karar verilmeden önce kişinin sağlık durumu, yaşı ve hastalığın evresi araştırılır. Buna yönelik olarak bir tedavi planı oluşturulur.Beyin Pili Riskleri ve Yan Etkileri Nelerdir?Beyin pili diğer tanımıyla derin beyin stimülasyonu, uygulanan kişilerde bazı hastalıklara önemli faydalar sağlayarak kişinin günlük yaşam kalitesini artırır. Bunun yanından cerrahi bir müdahale olduğu için riskleri ve yan etkileri bulunabilir.Beyin pili ameliyatı riskleri ve yan etkileri şöyle sıralanabilir:Beyin pili tedavisi sonrası bazı kişilerde tedavinin sonuçlarına veya yan etkilerine uyum konusunda güçlük çekebilir. Bu nedenle psikolojik destek önerilebilir.Beyin Pili ile İlgili Sık Sorulan Sorular Pil değiştiriliyor mu?Takılan pilin ömrü ortalama 5-6 yıl kadardır. Bu sürenin sonunda beyindeki kablolara müdahale edilmeksizin 15 dakikalık bir işlemle eski pil yenisi ile değiştirilebilmektedir.Beyin pili günlük yaşamı nasıl etkiler?Operasyon sonrası hasta doktorunun uygun gördüğü şekilde iş ve sosyal yaşamına dönüş yapabilmektedir. Kişi günlük ihtiyaçlarını rahatça kendisi karşılayabilirken, sağlıklı bir birey olarak yaşamını sürdürebilmektedir.Beyin pili olanlar güvenlik cihazlarından geçebilir mi?Beyin pili olan hastaların x-ray, güvenlik tarama cihazlarına girmesinde herhangi bir sakınca yokturBeyin pili olan hastalar tomografi ya da MR çektirebilir mi?Bu hastaların tomografi çektirmesinde sorun yoktur. Vücut MR önerilmemektedir ancak uygun şekilde beynin görüntülenmesi için MR çektirilebilir.Beyin pili olan hastaların spor veya egzersiz yapması sakıncalı mıdır? Hastalar uygun şekilde egzersiz yapabilirler hatta aktif bir yaşam çok önemlidir. Ancak yakın temas gerektiren, travmaya neden olabilecek sporlardan uzak durulmalıdır.
1,945
736
Tedavi Yöntemleri
Bademcik Ameliyatı
Bakteri ve virüs gibi birçok hastalık yapıcı etken vücuda ağız yoluyla girebilirler. Bademcikler vücuda giren bakteri ve virüslere karşı koruma sağlayan lenfoid yapılardır. Boğazın iki tarafında yerleşen bu yapılar badem şeklinde olduğu için bademcik olarak adlandırılır. Bu lenfoid yapıların enfeksiyonuna Bademcik iltihaplanması (Tonsilit) denir. Bademcik enfeksiyonlarının sık tekrarlaması yaşam kalitesinin düşmesine neden olabilmektedir. Bazı durumlarda ise çok büyük olan bademcikler uykuda solunum sıkıntısı ve beslenme problemlerine yol açabilmektedir. Çocuklarda daha sık izlenen bademcik sorunları, bademcik ameliyatı ile giderilebilmektedir. Memorial Ankara Hastanesi Kulak Burun ve Boğaz Bölümü’nden Doç. Dr. Rıfat Karlı, bademcik ameliyatı ile ilgili bilgi verdi.Bademcik Ameliyatı Nedir?Bademcik ameliyatı (Tonsillektomi) bademciklerin cerrahi müdahale ile alınması işlemidir.  Tonsillektomi, bademciklerin enfeksiyonunu ve iltihabını tedavi etmek için uygulanan prosedürler arasında yer almaktadır. Antibiyotik tedavisinin yaygınlaşmasıyla daha az uygulansa da hala tercih edilebilen tedavi yöntemlerinden biri olarak yer alır. Enfeksiyon nedeni ile tonsillektomi işlemi, çocukluk yaş grubu ve gençlerde uygulanan en yaygın ameliyatlardan biridir. Yetişkinlerde ve ileri yaş grubu olgularda ise daha çok apne, horlama veya tümöral nedenler ile bademcik ameliyatları yapılmaktadır.Bademcik Ameliyatı Neden Yapılır?Bademcik ameliyatları en sık olarak enfeksiyon kaynaklı nedenler ile yapılmaktadır. Burada esas amaç sık enfeksiyon geçiren olgularda hayat kalitesini yükseltmek, işgücü kaybını ve ilaç kullanımını azaltmak ve sık bademcik enfeksiyonu geçiren olgularda oluşması muhtemel kalp kapak hastalığı, eklem romatizması gibi komplikasyonların gelişim riskini önlemek ve/veya azaltmaktır. Bademcik ameliyatı yapılmasını gerektiren birtakım tıbbi gereklilikler bulunmaktadır. Bu gereklilikler şu şekilde sıralanabilir:Bademcik Ameliyatı Nasıl Yapılır?Bademcik ameliyatları genel anestezi altında yapılır. Böylece hasta işlem esnasında herhangi bir ağrı duymaz ve işlem cerrah tarafından da daha konforlu bir şekilde gerçekleştirilir. Ameliyat esnasında ağız içerisine yerleştirilen bazı enstrümanlar ile bademcikler tamamen görünür hale getirilir. Bademcik dokusu klasik neşter kullanılarak ya da ısı ( termal welding) ve ses dalgaları (Coblatör)  kullanım prensibine dayanarak çalışan özel teknolojik cihazlar yardımı ile çıkarılır.Bademcik Ameliyatının Riskleri Nelerdir?Bademcik ameliyatlarının erken dönem ve geç dönem komplikasyonları bulunmaktadır. Bu komplikasyonlar şu şekilde sıralanabilir:Bademcik Ameliyatı Sonrası İyileşme Süreci Nasıldır?Bademcik ameliyatları sonrası ilk 10 gün önemlidir. Bu dönemde beslenme ve ağrının azaltılması için yapılması gerekenler ilgili uzman doktorun önerileri doğrultusunda uygulanmalıdır. On günden sonra ağrı ve beslenme problemleri büyük oranda normale dönmektedir. Tam iyileşme yaklaşık 1 ila 2 hafta arasında sürerken, iyileşme döneminde çocukların ek bir üst solunum yolu enfeksiyonuna maruz kalmamasına dikkat edilmelidir. Bu süreçte ağızdan kan gelmesi durumunda hekime başvurulmalıdır.Bademcik Ameliyatı Sonrası Beslenme Nasıl Olmalıdır?Ameliyattan üç saat sonra hasta sıvı ve soğuk gıdalar ile beslenmeye başlar. Genellikle ilk 2 gün sıvı ağırlıklı beslenilmelidir. Su, süt, dondurma,  sıklıkla tüketilmesi önerilir. Sonrasında yoğurt, muhallebi yumuşak, püreli gıdalar, tanesiz çorbalar, et suyu gibi gıdalar tolere edebildiği ölçüde hastaya verilir. Hastanın bol miktarda sıvı alması çok önemlidir. Çiğnemesi zor, sert gıdalardan uzak durulmalıdır.  Bununla birlikte narenciye ve asitli meyve sularından, baharatlı gıdalardan kaçınmak gerekir.Bademcik Ameliyatı İle İlgili Sık Sorulan Sorular Bademcik ameliyatı kaç saat sürer?Bademcik ameliyatı anestezik olarak hazırlık aşamasından itibaren işlemin bitmesine kadar ortalama 1 saat sürmektedir.Bademcik ameliyatı kaç günde iyileşir?Bademcik ameliyatından sonraki ilk on günden sonra hastalar çoğunlukla normal yaşantısına dönebilmektedir. Genel iyileşme süresi, geçirdiğiniz operasyonun tipi, vücudunuzun iyileşme kapasitesi ve herhangi bir komplikasyon yaşayıp yaşamadığınız gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir.Bademcik ameliyatında dikiş var mı?Bademcik ameliyatlarında çoğunlukla dikiş kullanılmaz. Nadiren bademcik dokularının çıkarıldığı alanlara kanama kontrolü amacı ile 1-2 dikiş atılabilir. Bu dikişler dışardan fark edilmez ve hastaya ekstra bir rahatsızlık vermez.Bademcik ameliyatı sonrası küçük dil şişer mi?Bademcik ameliyatlarından sonra küçük dilde çoğunlukla önemli olmayan derecelerde şişme (ödem) meydana gelebilir.Bademcik ameliyatı için yaş sınırı nedir?Bademcik ameliyatı için kesin bir yaş sınırı yoktur. Gerekli görülen durumlarda tüm yaş gruplarında bademcik ameliyatları yapılabilir. Ancak genel kabul gören uygulama 3 yaş sonrası olgularda bademcik operasyonu yapılmasıdır.Bademcik ameliyatı ağrılı mıdır?Bademcik ameliyatından sonra değişik seviyelerde ağrı hissedilebilir. Genel olarak, yetişkinler için iyileşme süreci çocuklardan daha zor ve ağrılı geçer. Ağrı gün geçtikçe azalır ve 10. günden sonra ortadan kalkmış olur. Bu dönemde ağrı medikal tedavi ile mümkün olduğunca azaltılmaktadır.  Bademciklerin alınması bağışıklık sistemini etkiler mi?
2,071
737
Tedavi Yöntemleri
Bişektomi
Tıpkı moda gibi güzellik algısı da dönem dönem değişime uğramaktadır. Bu algının en önemli parametrelerinden biri ise kilo faktörüdür. Geçtiğimiz yüzyılda özellikle kadınlar için daha dolgun hatlı yüz ve vücut hatları revaçta iken içinde bulunduğumuz dönemde yağ oranının düşük olması, keskin ve belirgin hatlar güzellik algısına daha çok hitap etmektedir. Ancak yüzdeki yuvarlak ve dolgun hatlar genellikle genetik geçişli olduğundan kişi zayıfladığında dahi istenilen görüntü elde edilememektedir. Bu ihtiyaçtan doğan Bişektomi” yani “Hollywood yanağı” uygulaması son yıllarda çok yaygınlaşmıştır. İşlem, özellikle sosyal medyanın ve moda algısına yön veren ünlülerin etkisiyle her geçen gün daha fazla kadın tarafından tercih edilmektedir.Bişektomi (Hollywood Yanağı) nedir?Genel itibariyle ameliyat sırasında ağız içinden yaklaşık 1 cm’lik bir kesi yapılarak yağın yaklaşık yüzde 40’ının alındığı bir işlem olarak tanımlanmaktadır. Bişektomi işlemi halk arasında; Hollywood yanağı, Hollywood çenesi, yanak eritme, yanak inceltme, yüz zayıflatma, yanak aldırma, yanak estetiği, yanaktan yağ aldırma, yanak zayıflatma, ameliyatsız yanak inceltme, yüz küçültme, yüz yağı eritme, yanak yağı aldırma, yanak küçültme, yanak estetiği, yanaktan yağ alımı gibi birçok isimle anılabilmektedir.Bişektomi (Hollywood Yanağı) kimlere uygulanır?Ergenliğe kadar olan dönemde yuvarlak ve dolgun hatlar çocukları şirin ve sempatik göstermektedir. Ancak ergenlikten sonra keskin yüz hatları daha çekici algılanmakta bu nedenle bişektomi gibi uygulamalara ihtiyaç doğmaktadır. Bişektomi işlemi için genellikle 25 yaş beklenmelidir. Çünkü yanak yağı yastıkçıkları 25 yaşına kadar küçülmeye devam etmektedir. 25 yaşından sonra son halini alan istenmeyen yüz hatları yani yanakta şişlik görüntüsü ortadan kaldırılabilmektedir.Bişektomi (Hollywood Yanağı) nasıl uygulanır?İşlem, çiğneme kaslarının arasındaki yağ yastıkçıklarının alınmasıyla gerçekleşmektedir. Ameliyat sırasında ağız içinden yaklaşık 1 cm’lik bir kesi yapılarak yağın yaklaşık yüzde 40’ı alınmaktadır. Yaklaşık 40-45 dakika süren işlem, sedasyon ya da genel anesteziyle yapılmaktadır.  Ağız içinde kalan ufak dikişler kendi kendine düşmektedir.Bişektomi (Hollywood Yanağı) avantajları nelerdir?Bişektomi ameliyatına dair sıkça sorulan sorular Çok fazla yağ alınırsa yanak çökük kalır ve bu da kötü bir görüntü meydana getirir.  Burada önemli olan doktor tecrübesidir. Hastanın yüzü bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle operasyonu gerçekleştirecek uzmanın bu konuda tecrübeli ve yüz anatomisine hakim olması gerekmektedir. Bunun yanında gereğinden büyük açılan kesi, operasyon esnasında çıkarılacak yağ dokusunun hızlıca bulunamaması gibi sorunlar operasyon sonrasında oluşacak ödemi ve süresini artırabilmektedir. Daha düşük ihtimal olarak ise yapılan kesi yüz bölgesinde yer alan sinirlere denk gelebilir. Bu da yüz hareket kaslarında kalıcı ya da geçici kayıplara neden olabilmektedir. Ancak bu düşük bir ihtimaldir. Güvenli olması tamamen yapıldığı merkeze bağlıdır. Steril hastane ortamında alanında uzman kişiler tarafından yapılırsa güvenli bir yöntemdir. İşlem sonrası yeni yüz yapısından memnun olmayan hastalar için bişektomi işlemi ile alınan yağlar yanak içine geri koyulabilmektedir. Ancak ikinci işlem için minimum 1 ay beklenmelidir.Yüz hatları aynı zamanda genetiktir. Yani ailede dolgun yanak var ise büyük ihtimalle akrabalarda da benzer şekilde yanak şişmesi algısı olacaktır. Bu nedenle hasta diyet yaparak zayıfladığında dahi yanakları erimez. Yanak inceltme konusunda birçok yöntem bulunmaktadır. Ancak bunlar soğuk tedavileri, lipolizler veya yağı parçalayacak enjeksiyonlar gibi tamamen kalıcı olmayan yöntemlerdir. Bu nedenle cerrahi yöntem yanak inceltmede en kalıcı yöntemdir.Bişektomi öncesi herhangi bir hazırlık süreci gerektirmezken bişektomi sonrası süreçte kısa süreli antibiyotik kullanımı, ağız bakımı ve gargara uygulanmaktadır. Diğer dikkat edilmesi gereken şey ise 1-2 günlük sıvı tüketimidir. Üçüncü günden sonra püre gibi yumuşak doku içeren gıdaların tüketimine başlanabilir. 1 haftadan sonra ise hasta normal beslenmesine başlamaktadır. Bişektomi ameliyatı sonrası ağız içinde yanaklarda şişlikler olabilmektedir. Bunun oturması yaklaşık 2-3 hafta sürer. İlk aydan itibaren nihai sonuca ulaşılır. İşlem hastanın konuşmasını engellemez. İş ya da günlük etkinliklerine işlem günü dahi etkisi olmaz. İşlemden çıktıktan sonra hasta aynı gün işine dönebilir.•             Bişektomi ile birlikte aynı seansta burun estetiği yapılabilir mi?Bişektomi ile birlikte aynı seansta burun estetiği, kepçe kulak estetiği, çene botoksu gibi diğer bütün estetik işlemler kombine edilebilmektedir.•             bişektomi ismi nereden gelmektedir?Uygulama, Bichat isimli bir doktor tarafından tariflendiği için literatürde onun ismi kullanılmaktadır.Bişektomi ameliyatının; Hollywood yanağı, Hollywood çenesi, yanak eritme, yanak inceltme, yüz zayıflatma, yanak aldırma, yanak estetiği, yanaktan yağ aldırma, yanak zayıflatma, ameliyatsız yanak inceltme, yüz küçültme, yüz yağı eritme, yanak yağı aldırma, yanak daraltma gibi farklı isimleri kullanılmaktadır.Bişektomi fiyat bilgisi ve yanak şişmesi için hangi doktor gibi sorular hastalar tarafında sıkça sorulmaktadır. Bişektomi ameliyatı fiyat skalası işlemin yapılacağı merkeze ve doktora göre değişkenlik gösterdiğinden en sağlıklı yanıt yapılacak muayene sonunda belirlenecek fiyat skalası olmalıdır. Doğru doktor seçiminde ise göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta doğru merkez ve doğru uzmanlar konusunda araştırma yapılması, bu konuda olumlu referansları olan merkezlerin tercih edilmesidir. Bişektomi ameliyatının deneyimli doktorlar ve ekip tarafından hastane ortamında yapılması en güvenli yoldur.Bişektomi işlemi için genellikle 25 yaş beklenmelidir. Çünkü yanak yağı yastıkçıkları 25 yaşına kadar küçülmeye devam etmektedir. Bu nedenle 25 yaşından küçüklere yapılması önerilmez.Yaklaşık 40-45 dakika süren bişektomi işlemi sedasyon ya da genel anesteziyle yapılmaktadır.  Bu nedenle herhangi bir ağrı hissedilmemektedir.Bişektomi yöntemiyle elde edilen görüntü bu bölgeye yapılabilen soğuk tedavileri, lipolizler veya yağı parçalayacak enjeksiyon gibi işlemler göz önüne alındığında kalıcı olmasıyla ön plana çıkmaktadır.Bişektomi erkek hastalar için de güvenle uygulanabilen bir yöntemdir.Bişektomi işleminden sonra kesi yapılan bölge, yaklaşık 1 hafta sonra iyileşir. Ancak bölgede birkaç hafta süren hafif ödem olması normaldir.
2,459
738
Tedavi Yöntemleri
Böbrek Nakli
Böbrekler, omurganın her iki yanında göğüs kafesinin hemen altında bulunan fasulye şeklinde iki adet organdır. Her biri bir yumruk büyüklüğündedir. Böbreklerin ana görevi idrar üreterek kandaki atıkları, mineralleri ve sıvıyı filtrelemek, bazı zararlı ve atık maddeleri idrar yoluyla süzerek dışarı atmaktır. Böbreklerin bu filtreleme yeteneğini kaybetmesi vücutta zararlı sıvı ve atık maddeler birikmesine neden olur. Bu durum da tansiyonun yükselmesine ve son dönem böbrek yetmezliğine neden olabilir. Son dönem böbrek yetmezliği, böbreklerin normal işlevinin yaklaşık yüzde 90’ını kaybetmesi ile ortaya çıkar ve böbrek nakli gerekliliği meydana gelir.Böbrek Nakli Nedir?Böbrek nakli yetmezlik gelişen böbreğin canlıdan ya da kadavradan alınan bir böbrek ile değiştirilmesi ve kişinin böbrek fonksiyonlarının devam etmesinin sağlanması işlemidir. Kronik böbrek yetmezliğinin bilinen tek tedavisi en sık yapılan organ nakli olan böbrek naklidir. Böbrek nakli acil gelişen, akut böbrek yetmezliği denilen durumlarda da yapılabilir. Böbrek nakli hastanın bir ameliyatla yeniden sağlığına kavuşmasını sağlar. Böbrek Nakli Hangi Hastalıklarda Uygulanmaktadır? Böbrek nakli, son dönem böbrek yetmezliği durumunda yapılır. Diyabet (şeker hastalığı), kronik, kontrolsüz yüksek tansiyon, kronik glomerülonefrit- böbreklerdeki küçük filtrelerin (glomeruli) iltihabı ve sonunda kalıcı fonksiyon kaybı ve polikistik böbrek hastalığı gibi hastalıklar ileri evrelerde böbrek yetmezliğine neden olarak böbrek nakli gerektiren aşamalara gelebilmektedir.Son dönem böbrek yetmezliğinde tedavi seçenekleri arasında diyaliz ve böbrek nakli bulunur.Kimler Böbrek Nakline İhtiyaç Duyar?Böbrek nakli, son dönem böbrek yetmezliği olan hastaya canlıdan ya da kadavradan yapılan böbrek naklidir.  Hiçbir belirti vermeden ilerleyen hastalık böbreklerin 85-100’lerde olması gereken süzme fonksiyonunun 30’un altına düşmesi ile belirti vermeye başlar. Sabah uyanıldığında göz kapaklarının altında şişme, ellerde ve ayaklarda hafif ödem, halsizlik ve idrar yaparken meydana gelen aşırı miktardaki köpürme belirtilerin en önemlileridir. Kişinin idrarında ciddi miktarda protein bulunması köpüklü idrar oluşmasına neden olur.Normalde idrarda günde 150 mg.ın altında protein bulunabilir. İdrarda fazla miktarda protein bulunması anormal bir durumdur ve bu durum proteinüri ya da mikroalbuminüri olarak bilinir. İdrardaki köpürme böbrek hastalığının başladığını hatta hastalığın ilerlediğini gösterir.Gerekli önlemler alınmadığı için hızla ilerleyen hastalık, 10-20 sene düzgün çalışabilecek böbreğin işlevini 2-3 sene içinde bozabilir. Süzme fonksiyon hızının 15’in altına düşmesi kronik böbrek yetmezliği hastalarının bir destek tedavisi olmadan yaşama tutunmalarını şanslarını zorlaştırır.Diyaliz veya nakilden başka hiçbir tedavi imkânı kalmayan hastalara yaşam kalitesini artırması ve kısa sürede kalıcı iyileşme sağlaması için genel olarak böbrek nakil tavsiye edilir.  Akut böbrek yetmezliği de böbreklerin görevlerinde çok kısa bir zaman içinde meydana gelen ve bazen geriye dönüşü mümkün olabilen işlev kaybıdır. Ancak geri dönüşümsüz fonksiyon kayıplarında vakit kaybetmeden nakil planlaması yapılmalıdır.Son Dönem Böbrek Yetmezliğinin Nedenleri Nelerdir?Canlı vericili böbrek nakli alıcı ve verici için son derece konforlu bir yöntemdir. Bununla birlikte beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiden yani kadavradan yapılan böbrek naklinde de oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır.Böbrek Nakli Kimlere Yapılamaz?Böbrek nakli (transplantasyon) yapılamayan hasta çok azdır. Aktif infeksiyonu olanlara nakil yapılamaz. Bu durumdaki hastaların tedavisi yapıldıktan sonra nakil gerçekleştirilebilir.Böbrek Naklinde Böbrek Kimlerden Alınabilir?Tıbbi ve yasal koşullar çerçevesinde herkes canlı verici olabilir.Kimler Böbrek Veremez? Kimler Böbrek Vericisi Olamaz?Böbrek naklinde donör olarak adlandırılan verici olabilmek bazı kriterler bulunmaktadır. Bunlar şunlardır:Böbrek Nakli için Kan Grubu Testi/Kan Grubu Uyumu Nedir?Dört kan grubu vardır: A, B, AB ve O. Herkes bu kalıtsal gruplardan birine uyar. Alıcı ve verici arasında kan grubu uyumu olmalıdır. Aşağıdaki liste uyumlu kan gruplarını gösterir:Doku tiplemeİnsan lökosit antijenlerinin (HLA) belirlenmesi için bir kan testi olan ikinci teste doku tiplemesi denir. Antijenler, vücudun birçok hücresinde bulunan ve her bireyi benzersiz olarak ayıran belirteçlerdir. Bu belirteçler ebeveynlerden miras alınır. Doku tiplendirme testi bir insanın genetik yapısını (genetik parmak izini ) gösteren bir kan testidir. Kan grubu uyumunda olduğu gibi alıcı ve vericinin doku tiplerinin uyup uymadığı araştırılır.Çapraz eşleşmeYaşam boyunca vücut, yabancı maddeleri yok etmeye yarayan antikor denen maddeler üretir. Bir verici böbreği mevcut olduğunda, alıcının vericiye karşı önceden oluşturulmuş antikorlara sahip olmadığından emin olmak için çapraz karşılaştırma adı verilen bir test yapılır.Çapraz karşılaştırma alıcının kanını vericiden alınan hücrelerle karıştırarak yapılır. Çapraz karşılaştırma pozitifse, vericiye karşı antikorlar olduğu anlamına gelir. Antikor seviyelerini düşürmek için nakilden önce özel bir tedavi yapılmadıkça alıcı bu böbreği almamalıdır. Çapraz karşılaştırma negatifse, alıcının vericiye karşı antikorları olmadığı ve bu böbreği almaya uygun oldukları anlamına gelir. Canlı bir donör nakline hazırlık sırasında birkaç kez çapraz karşılaştırma yapılır ve bu tür nakilden 48 saat önce son bir çapraz karşılaştırma gerçekleştirilir.Serolojik testlerTransplantasyondan sonra uygun önleyici ilaçları seçmek için HIV (insan immün yetmezlik virüsü), hepatit ve CMV (sitomegalovirüs) gibi virüsler için de test yapılır.Böbrek Naklinin Yararları Nelerdir?Diyaliz işlemi, sağlıklı bir insanın böbrek fonksiyonlarının ancak %10'unu yapabilir. Bu nedenle böbrek nakli olan hastaların, diyalizdeki hastalara oranla yaşam kaliteleri ve sürelerinin daha iyi olduğu bilinmektedir. Hastalar, başarılı bir böbrek nakli ve ameliyat sonrası takip ile sağlıklı bireyler olarak hayatlarını sürdürebilmektedir. Sonuç olarak başarılı bir böbrek nakli (transplantasyon) ise sağlıklı bir insanın böbrek fonksiyonlarının %100'ünü yerine getirebilir.Diyalizin Böbrek Nakline Göre Dezavantajı Nedir?Diyalizde, böbrek fonksiyonlarının sadece bir kısmını (kısmen) yerine getirebildiği için böbrek nakline alternatifi olamaz.. Üstelik diyalizdeki hastalar için katı diyetler, su kısıtlaması, seyahat engeli, sosyal hayattan soyutlanma, iş veya eğitimden geri kalma, çocuk hastalarda gelişme geriliği gibi çeşitli olumsuzluklar söz konusu olabilmektedir. Diyalizdeki hastalar böbreklerin yerine getirdiği görevlerin çoğundan yoksun olduklarından yoğun olarak ilaç kullanmak zorundadır. (tansiyon, kan yapımı ilaçları vs.)Böbrek Nakli Sonrası Neler Yapılması Gerekir?Nakil hastalarının temas sporlarına katılmaması önerilir. (Boks, güreş futbol, basketbol vb.) Nakil sonrası aktif kalınmalı, sigara ve alkolden uzak durulmalı ve sağlıklı bir diyet programı uygulanmalıdır.Böbrek Nakli Ameliyatının Olası Riskleri ve Yan Etkileri Nelerdir?Böbrek nakli ameliyatı sonrası olası riskler şunları içerir:Böbrek Naklinin Bağışçı İçin Riskleri Nelerdir?Her ameliyatta olduğu gibi böbrek vericisi olmanın da ameliyat riskleri bulunmaktadır. Bu nedenle hiç kimse ameliyatın kesinlikle başarılı olacağı garantisini veremez. Böbrek naklinde verici için çok düşük oranlarda ölüm riski bulunabilmekle birlikte, yine çok düşük oranlarda yara yeri ve idrar yolu enfeksiyonları gelişebilmektedir.Böbrek Nakli Fiyatları Nedir?Böbrek nakli fiyatları bu konuda sık aratılan sorulardan biridir. Böbrek nakli ameliyatları SGK kapsamında yapılmaktadır ve hastadan fark alınmamaktadır. Böbrek nakli çok önemli bir operasyondur ve bu konuda deneyimli cerrahi ekipler tarafından bu organ nakli ( böbrek nakli) konusunda lisansı olan tam donanımlı hastanelerde yapılmalıdır. Böbrek Nakli ile İlgili Sık Sorulan SorularBöbrek nakli ameliyatı kaç saat sürer?Normal koşullarda böbrek nakli ameliyatı 3-4 saat sürmektedir. Bir saate yakın ameliyat öncesi hazırlık, yaklaşık iki saat ameliyat ve 1-2 saatlik gözlem süreci sonrası verici ve alıcı servise alınmaktadır.Canlı vericili böbrek nakli nedir?Canlı böbrek vericilerinin sağlığı ve ameliyat sonrası konforu düşünüldüğünde kapalı yöntemle böbreğin alınması (laparoskopik metot) oldukça yaygındır. Kapalı yöntemle ameliyat, hastanın vücudunda büyük bir ameliyat kesisi açılması yerine, hastanın karnına açılan küçük deliklerden yapılmaktadır. Kapalı yöntemle böbrek ameliyatı hastanın karnına açılan 0.5-1cm’lik 3 delikten yapılmakta ve ameliyat sonunda böbrek, hastanın kasık bölgesine yapılan 5-6cm’lik bir kesiden çıkarılmaktadır.Açık ameliyata oranla hastalar operasyon sonrası çok daha az ağrı sorunu yaşamakta, hastanede daha kısa kalmakta, normal yaşamlarına ve işlerine daha hızlı dönmektedir. Eskiden kullanılan açık yöntemde hastalarda ameliyat sonrası görülen ameliyat yerinde fıtıklaşma, hissizlik, yara enfeksiyonu gibi istenmeyen yan etkiler bu teknikte neredeyse hiç görülmemektedir. Sadece vücuda açılan 3 delik ve böbreği çıkarmak için yapılan küçük bir kesiden gerçekleştirilen bu operasyon, kozmetik açıdan da açık cerrahiye oranla başarılı sonuçlar sağlamaktadır. Ameliyat akşamı yürümeye, su içmeye ve yemek yemeye başlayan vericiler, ameliyattan 2 gün sonra taburcu olabilmektedir. Dikişler gizli ve estetik dikişler olmakta ve ameliyat sonrası bu dikişlerin alınması gerekmemektedir.Canlı vericili böbrek naklinin avantajları nelerdir?Canlı bağışın birçok avantajı mevcuttur. Böbrek hemen çalışır. Böbreğin reddedilme olasılığı daha azdır. Greftler daha uzun ömürlüdür. Canlı bir donörün böbreği tamamen sağlıklıdır. Kadavra böbreklerinden daha iyi ve daha uzun süre çalıştıkları bilinmektedir. Ayrıca bekleme listesinde böbrek yetmezliği tanısı konularak böbrek nakli olmayı bekleyen binlerce hasta bulunmaktadır. Yeterli ölü (kadavra) verici yoktur. Canlı vericili böbrek nakli ile organ sıkıntısı ve ölüm oranları azaltılabilir.Şeker hastaları böbrek nakli olabilir mi?Şeker hastaları da nakil olabilir. Çünkü böbrek naklinin üstünlükleri şeker hastaları için de geçerlidir. Günümüzde böbrek yetmezliğinin en sık sebeplerinden biri de şeker hastalığıdır. Dolayısıyla çok sayıda şeker hastasına böbrek nakli yapılmaktadır.Hepatiti olanlar böbrek nakli olabilir mi?Hepatiti olan hastalar karaciğer sirozu veya kronik hepatit açısından ayrıntılı değerlendirilmelidir. Bu durumların yokluğunda nakil yapılabilir.Böbrek naklinde beklenen yaşam süresi nedir?Canlı böbrek nakli sonrası hastaların yarısı 25 yıla sağlıklı girerken kadavra böbrek nakilli hastaların yarısı 10 yıla diyalizden uzak ve sağlıklı girer. Nakil olan hastaların %80'i eski işlerini sürdürmektedir.Yaşlı vericilerden böbrek nakli yapılabilir mi?Böbrek yetmezliği hastalarının çok önemli bir sağlık sorunu bulunmuyorsa nakil olmaları gerekir. Yaşlı hastalarda diyalizin olumsuz etkileri vücutlarının çok daha kısa zamanda yıpranmasına neden olduğu için nakil şansları az gibi görünse de nakilden çok yarar gören hasta grubunun yaşlılar olduğu dikkate alınarak, bu hastalar nakil kapsamında değerlendirilmelidir. Avrupa Transplant Merkezi’nin bu gruba özgü olan programında, yaşlıdan alınan böbreklerin yaşlıya nakli uygulanmaktadır. 80 ya da daha ileri bir yaştaki hastanın de eğer böbrek fonksiyonlarında bir sorun yoksa yine ileri yaşta bir hastaya nakledildiğinde çok başarılı sonuçlar vermektedir. İleri derecede kalp hastalığı olan bir kişinin dahi gerekli tetkikler ve tedaviler yapıldıktan sonra böbrek nakli olmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Önemli olan hastanın kalp muayenesinin ardından gerekli tedavinin ya da operasyonun uygulanarak kişinin sağlıklı bir kalbe kavuşmasının sağlanmasıdır. Ardından böbrek nakli çok sağlıklı bir şekilde yapılabilmektedir. Örneğin; bypass olmuş bir kişiye nakil yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur. Kalp ameliyatı yapıldıktan aylar sonra nakil yapılabilir.Böbrek naklı ne zaman yapılmalıdır?Kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda böbrek fonksiyonları %20'nin altına düştüğü zaman, böbrek nakli (transplantasyon) tedavisine ihtiyaç vardır.Böbrek nakli alıcı ameliyatı nedir?Böbrek nakli karın zarı dışından, kasık damarlarına ulaşılarak yapılan bir ameliyattır. Böbrek nakli ameliyatında böbrek, orijinal yerine değil, sağ veya sol kasık bölgesine yerleştirilir. Verici böbreğinin damarları alıcının kasık damarlarıyla, yine verici böbreğinin idrar yolu da alıcının mesanesiyle dikişler yardımıyla birleştirilir. Hastanın çalışmayan böbrekleri nadir bazı durumlar hariç çoğunlukla çıkartılmaz.Böbrek nakli sonrasında toparlanma süreci çok hızlıdır. Ameliyat sırasında bağırsaklar ile temas olmadığından, hasta ameliyattan sonra çok çabuk beslenmeye başlar. İlk 4 gün idrar sondasıyla idrar çıkışı takip edilen hastaların ameliyat sonrası 4.gün sondaları çıkarılır.Canlı vericiden böbrek nakli yapıldıysa, böbrek fonksiyonu hemen başladığı için hasta genellikle 5. gün taburcu edilir. Fakat kadavradan böbrek nakli yapıldıysa, böbrek birkaç gün veya hafta içinde görevini yapmaya başlayacağından daha uzun süre hastanede yatması gerekebilir.Robotik böbrek nakli nedir?Günümüzde böbrek naklinin geldiği en ileri noktada böbrek alıcıya da Vinci Robotik Cerrahi ile takılmaktadır. Robotik böbrek nakli ameliyatının özellikle yüksek kilolu hastalarda önemli avantajları bulunmaktadır. Robotik böbrek nakli hakkında bilgi almak için linki tıklayabilirsiniz.Böbrek nakli değerlendirme süreci nasıl işler?Böbrek nakli değerlendirme süreci, alıcı-verici kan grupları ve doku tiplerinin belirlenmesiyle başlar.Böbrek nakli sonrası iyileşme süresi nedir?Böbrek naklinden iki hafta sonra kendinizi çok daha iyi hissetmeye başlarsınız; ancak nakilden sonra düzenli olarak reddetmeyi engelleyici ilaç kullanmanız gerekir.Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlardan kaynaklanan riskler nelerdir?Koruyucu ilaçlar bağışıklık sistemini zayıflatır, olağan ve değişik organizmalarla enfeksiyonların riskini artırır. Enfeksiyonlar ciddi olabilir, nakledilen böbreğe hasar verebilir ya da hayati tehlike oluşturabilir. Reddetmeyi engelleyici ilaçlar kullanan hastalarda kanserlerin tedavisi daha zordur. Diyabet riski de artar. Bunun neticesinde de insülin enjeksiyonu ya da haplarla tedavi olmak gerekebilir.
5,381
739
Tedavi Yöntemleri
Botoks
Yüzde aşırı mimik kullanımı, genetik faktörler ya da ilerleyen yaşa bağlı olarak ortaya çıkan kırışıklıklar çok kısa sürede göz çevresi, kaş arası, alın, burun kökü gibi alanlara yapılan botoks uygulaması ile son derece pratik bir şekilde giderilebiliyor. Profesyonel kişiler tarafından uygun dozlarda yapılan uygulama ile yüzde korkma ya da şaşırma ifadesi gibi olumsuz durumların da önüne geçilerek kişiye genç ve zinde bir görünüm sağlanıyor. Botoks nedir? Botoks (Botulinum toksini),  Clostridium botulinum adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salınımını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı organlar arasındaki iletimi durdurarak etkisini gösterir. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Estetik ve kozmetik amaçlarla, mimik kaslarının hareketleri ile ortaya çıkan yüzdeki kırışıklıkları azaltmak, oluşumunu engellemek ve aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacıyla ve kronik migren tedavisinde kullanılabilmektedir.Botoks hangi alanlarda kullanılır? Kırışıklık tedavisiMimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki dinamik çizgilenmeler ortaya çıkar. En sık ortaya çıkan dinamik çizgiler, alın, kaşlar arası, göz kenarları ve dudak çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler kişiye daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir bakış ifadesi verir. Mimik kaslarına Botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgilenmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır.Yüz şekillendirme Botoks enjeksiyonu ile kaşların kuyruk kısmından kaldırılması, şaşkın yüz görünümüne yol açan kaş orta kısmındaki yüksekliğin indirilmesi sağlanabilir.Gülüşle birlikte belirgin üst diş etinin görülmesi gülerken estetik olmayan bir görünüme neden olmaktadır. Botoks enjeksiyonu ile bu durum rahatlıkla düzeltilebilir.Masetter (çiğneme kası) Hipertrofisi: Diğer bölge uygulamalarından farklı olarak massetter kasına Botoks uygulamaları kırışıklıklar için değil, özellikle massetter kası belirgin hipertrofili hastaların sahip olduğu kare yüz görünümünü yumuşatmak ve oval bir yüz elde etmek için yapılır. Böylece daha ince ve feminen bir yüz görünümü elde edilmiş olunur.Aşırı terleme tedavisiBotoks, ter bezlerine uygulandığında, ter bezleri ile sinir uçları arasındaki iletim de durdurularak ter bezlerinin çalışması azaltılabilir. Vücudun en çok terleyen bölgeleri, avuç içleri ve koltuk altı bölgesidir. Aşırı terleme ve buna bağlı ter kokusu şikayeti olan kişilerin terleyen bölgelerine Botoks uygulandığında şikayetlerinde düzelme sağlanır.Uygulama öncesi yapılan test ile aşırı terleme bölgeleri saptandıktan sonra yapılan uygulamanın etkisi de 6 ay kadar sürmektedir.Migren tedavisiBotoks uygulaması; kafa ve boyundaki 7 bölgeye, 31 enjeksiyon noktasından daha ince olan iğne uçları ile yapılır. Tedavi kişiye özel planlanmakta ve 12 hafta ara ile en az 2 tedavi dönemi bulunmaktadır. Bazı hastalarda tedavi etkinliği için enjeksiyon tekrarlanması gerekirken, bazı hastalarda ise etkinlik bir kaç yıl süresince devam etmektedir. Uzman bir nörolog kararı ile ağrı yerine göre botoks enjeksiyonlarında gerekli bölgelere ek dozlar uygulanabilmekte ve başarılı sonuçlar alınarak migren kontrol altına alınabilmektedir.Botoks nasıl yapılır?Botoks, enjeksiyon şeklinde uygulanır ve ağrılı bir işlem değildir, enjeksiyon anında hafif bir ağrı hissedilebilir. Mimik kaslarının hareketlerinde azalma istendiğinde mimik kaslarının içine, terleme şikayetinin azalması istendiğinde deri içine enjeksiyon yapılır.Botoks’un etkisi enjeksiyonu takiben 3-4 günde başlayıp ilk hafta içinde tam olarak oturur ve etki süresi 4-6 aydır. Botoks, etkisini yitirdiğinde uygulama tekrarlanabilir.Botoks'un sağlık üzerine ciddi bir yan etkisi yoktur. Uygulama sonrası geçici bir şişlik, morarma, nadiren de geçici olarak göz kapağında düşüklük yapabilir.Operasyonun hemen ardından gündelik hayata rahatlık ile devam edilebilir. Ancak uzun süre eğilme gerektiren hareketlerden ve yüz kaslarını çalıştırmaktan uzak durulmalıdır. Ayrıca Botoks enjeksiyonundan sonra yaklaşık dört saat kadar baş yüksekte tutulmalı, öne doğru eğilmekten sakınılmalı ve uzanılmamalıdır. Botoks enjeksiyonundan yaklaşık sekiz saat sonra ılık su ile ve yüze hasar yaratmayacak şekilde, yani kese ya da baskı uygulamadan duş alınabilir. Yüz yıkanırken soğuk su kullanmaya özen gösterilmelidir.Botoks hakkında sık sorulan sorular Botoks yılan zehri midir?Hayır, botoks özel bir bakterinden üretilmiş doğal, protein esaslı bir ilaçtır.Botoks’u kimler uygular?Yüz gençleştirmede etkin bir yöntem olarak karşımıza çıkan Botoks uygulaması, olası komplikasyonlardan kaçınmak ve istenen sonucu elde etmek için, yüz anatomisini iyi bilen,  mutlaka yeterli eğitim almış uzman hekimler tarafından gerçekleştirilmelidir.Botoks güvenilir bir tedavi yöntemi mi?Ülkemizde Sağlık Bakanlı'ğı tarafından ve dünyada 70 'den fazla ülkede onaylı 2000'in üzerinde çalışma yapılmış bir ilaçtır. 20 yıldır kullanılmakta ve her yıl milyonlarca kişi bu uygulamaları güvenle tercih etmektedir.Botoks’un etkisi ne kadar sürer?Uygulamadan yaklaşık 3 ay sonra güçlü kaslarda hareket geri dönmeye başlar. 4 ay sonra zayıf kasların hareketi de başlar. 6 ay sonra etki tamamen ortadan kalkar. 4-6 ay arasında tekrarlanmasında fayda vardır.Botoks yüzde ifade kaybına yol açar mı?Botoks uygulamasında temel amaç yüzdeki ifadeyi etkisiz hale bırakmak değil, mimikleri yumuşatmak, yüze doğal estetik bir görünüm vermektir. Şaşkın ve ifadesiz görüntüler uygulamanın yanlış ellerde yapılmasından kaynaklanır. Botoks mutlaka uzman ellerde yapılmalıdır.İnsan yaşamı boyunca kaç kez botoks yaptırabilir?Uzman ve doğru ellerde yapıldığı sürece, hayat boyu doktor kontrolünde yapılabilir.Gebeler botoks yaptırabilir mi?Botoks'un gebelik ve emzirme döneminde zararlı bir etkisinin olup olmadığı henüz tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle gebelik ve emzirme döneminde botoks uygulamalarının yapılmaması önerilir ayrıca sinir-kas sistemine ait hastalığı olan kişilerde de botoks uygulanmamalıdır.
2,394
740
Tedavi Yöntemleri
Burun Kanamalarında Embolizasyon Tedavisi
Burun kanaması, her yaş grubunda görülebilen bir sorundur. Tüm insanların en az yarısı hayatlarında bir kez burun kanaması geçirir. Çoğu hastaneye başvurmayı gerektirmez. Bu kanamalar basit tamponlama ile durdurulabilir. Fakat daha az kısmını oluşturan, burnun arka bölgesinden kaynaklanan ciddi kanamalı hastalar, sıklıkla hastaneye başvurur. Cerrahi ya da embolizasyon yöntemi tedaviye gerek duyulabilir. Memorial Ataşehir / Bahçelievler Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Gürhan Adam, burun kanamalarında uygulanan embolizasyon tedavisi hakkında bilgi verdi.Burun kanamalarında embolizasyon tedavisi nedir? Burun kanamalarının birçoğu basit önlemlerle giderilebilmektedir. Ancak özellikle burnun arka bölgesinde yaşanan, ciddi ve tekrarlayan kanamalarda burun kanaması embolizasyon yöntemi uygulanabilmektedir. Embolizasyon, bir damarı kapatmak veya bloke etmek için kullanılan genel bir terimdir. Kanamaya neden olan arterlerin embolizasyonu ile kanamanın durdurulması amaçlanmaktadır.Burun kanaması embolizasyonu nasıl yapılı r?Burun kanaması embolizasyonu hangi durumlarda yapılı r?Burun kanaması geçiren kişiler kanamayı durduramadığı durumlarda genellikle hastanelerin acil servisleri ya da kulak burun boğaz hastalıkları bölümüne başvurmaktadır.Burun kanaması embolizasyon yöntemi genel olarak şu durumlarda yapılır;Burun kanaması embolizasyonu tedavisini avantajları nelerdir?Burun kanaması embolizasyonu hakkında sık sorulan sorularBurun kanamalarında hangi durumlarda hastaneye gidilmelidir?Burun kanamalarının çoğu ciddi olmayıp evde halledilebilmektedir. Sık sık burun kanaması varlığı ve durdurulamayan kanamalarda hastaneye başvuru yapılmalıdır.Hangi kanamalar tehlikelidir?  Burnun arka kısmında meydana gelen kanamalar daha ciddi kanamalardır. Tamponlamanın zorluğu nedeniyle ciddi kanamalara yol açabilir.Burun kanaması nedenleri nelerdir?Burun kanamasının birçok nedeni bulunmaktadır. Burun kanaması nedenleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir;Burun kanaması nasıl durdurulur?Burun kanaması nasıl durur? Sorusunun yanıtı burun kanaması nedenine bağlı olarak değişebilmektedir. Ancak birçok burun kanaması basit şekilde durdurulabilmektedir.Burun kanaması embolizasyon tedavisinin riskleri nelerdir?Bütün tıbbi tedavilerin riskleri bulunabilmektedir. Burun kanaması embolizasyonunun riskleri arasında cilt giriş yerinde morarma, atardamarın girdiği yerde kanama yada baloncuk oluşumu, beyni besleyen kan damarlarının yaralanması ve kan damarlarının içinde kan pıhtılarının gelişmesi görülebilir. Göze giden kan dolaşımı ile ortak dolaşım nedeniyle körlük de olası bir risktir.Burun kanaması embolizasyon uygulamasından sonra nelere dikkat edilmelidir?Burun kanaması embolizasyon tedavisi ne kadar sürmektedir?Burun kanaması embolizasyon işlemi yaklaşık 1 saat sürmektedir. İstenirse hastalarımıza anestezi (sedasyon) eşliğinde yapılabilmektedir. Hastalarımız, işlemin ardından kanamanın takibi için bir gün kadar hastanede tutulmaktadır.
1,094
741
Tedavi Yöntemleri
Bypass
Bypass ameliyatı, tıkanan atardamar bölgesi etrafındaki kanın akışını tekrar sağlamak için vücudun başka bir yerinden alınan sağlıklı kan damarının tıkanmış ya da daralmış atardamara yönlendirilmesi için uygulanan cerrahi işlemdir. Bypass ameliyatında genellikle göğüs, bacak veya kol bölgesinden alınan sağlıklı kan damarı, daralmış veya tıkanmış olan atardamarın üstüne ve altına bağlanır, bu sayede kişinin kalbinin ihtiyaç duyduğu oksijenli kan sağlanır. Bu işlem genellikle göğüste oluşan ağrı, nefes darlığı ve kalp krizi gibi durumların risklerini azaltmak amacıyla yapılır. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi bypass ameliyatının da kanama, enfeksiyon, pıhtı oluşumu veya ritim bozuklukları gibi riskleri bulunur. Özellikle bypass sonrasında sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek ve düzenli doktor kontrollerine devam etmek önemlidir.Bypass Nedir?Bypass, özellikle kan damarlarında meydana gelen tıkanıkların giderilmesi için uygulanan cerrahi bir müdahaledir. Kalp kasına yeterli miktarda oksijenli kan ulaşamadığı durumda göğüs bölgesinde ağrı ve kalp krizi oluşabilir. Bu durum genellikle damarlarda oluşan tıkanıklık nedeniyle gelişir. Bypass ameliyatı uygulanırken, bacaklardan, göğüs duvarından ya da koldan sağlıklı damarlar kullanılır Böylelikle kalbi ihtiyacı olan kan yeniden sağlanarak oluşabilecek kalp rahatsızlıklarının önüne geçilmiş olur. Yapılan ameliyat sonrasında ise kişinin sağlıklı beslenmesi, sigarayı bırakması ve bunun yanında düzenli olarak egzersiz yapması önemlidir.Koroner bypass nedir?Koroner bypass, kalbin beslenmesini sağlayan koroner arterlerde daralma ya da tıkanıklık geliştiğinde, yeterince beslenemeyen ve normal fonksiyonlarını yerine getiremeyen kalbin tekrar sağlıklı çalışabilmesi için damarlara yapılan cerrahi müdaheledir. Bu oldukça önemlidir, zira kişide kalp krizi riskinin oluşmasına neden olur. Koroner bypass operasyonlarında genellikle üç ya da daha fazla damara müdahale edilmektedir. Ameliyatların süresi bypass uygulanacak damarların sayısına ve ek olarak yapılacak girişimlere göre değişmekle birlikte, ortalama 4 saattir.Bypass Hangi Hastalıklarda Uygulanır?Yapılan kardiyolojik tetkiklerde kalpte saptanan sorunun tedavisinin ilaç ya da anjiyoplasti gibi yöntemlerle yapılmasının yeterli ya da mümkün olmayacağına karar verilmiş olmasından dolayı bypass yapılmaktadır. Çoklu damar hastalıkları, kalbin sol karıncığını kanlandıran damarlarda ciddi daralması olanlar, sol kalbi besleyen ana koroner damarda önemli bir darlık varlığında, balon ya da stent işlemlerinin yetersiz olduğu kişilerde, kalbi besleyen damarlarda darlıkla birlikte ameliyatla düzeltilmesi gereken başka bir kalp rahatsızlığının olduğu sorunlarda bypass yapılabilmektedir.Bypass ameliyatı kaç saat sürer​?Bypass ameliyatı, genellikle 3 ila 6 saat arasında sürebilir. Fakat uygulanan bypass süresi, tıkanıklık yaşanan damar sayısına göre farklılık gösterebilir. Bunun yanında hastanın genel sağlık durumu ve kronik hastalıklarına göre değişebilir.Bypass Ameliyatı Riskleri Nelerdir?Bypass ameliyatı, kalp damarlarının tıkanıklığının giderilmesini içeren bir işlemdir. Genellikle bu işlem koroner hastalığa sahip olanlara uygulanabilir. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi bypass ameliyatının da bazı riskleri bulunur. Enfeksiyon, kanama, pıhtı oluşumu, kalp ritmi bozuklukları ve organ fonksiyonlarında geçici sorunlar gibi komplikasyonlara neden olabilir. Ayrıca bypass ameliyatı sonrasında yara iyileşmesi zorlukları ve uzun dönemde kalp fonksiyonlarında değişiklikler yaşanabilir.Bypass ameliyatı riskleri şöyle sıralanabilir:Bypass Nasıl Uygulanır?Kalbe ulaşmanın en klasik yolu, göğüs kemiğinin (sternum) ortadan açıldığı yöntemdir. Bazı özel yöntemlerde bu kesilerin boyu ve yeri değişmektedir. Bazı kapak ve ASD ameliyatları 5-6 cm kesi ile (pencere) yapılabilmektedir. Göğüsten alınan mamaria internanada kanın gelişi kola giden damardan olmakta iken diğer serbest damarların (radyal arter ve safen ven) üst uçları aort damarına dikilir. Böylece yeni bir damar ile (bypass grefti), darlık veya tıkanıklığın olduğu bölgedeki kalp kasına enerji ve oksijen taşıyan kanın akışı sağlanmış olur.Ameliyat sırasında yapılan bypass damar sayısı 1 ila 6 arasında değişmektedir. Genelde 2-4 damara bypass yapılmaktadır. Cerrahın ameliyat sırasında kullandığı damarlar, hastanın kendi vücudunda bulunan, alındığı zaman yerinde eksiklik bırakmayan damarlardır. Biz bu ameliyatlarda öncelik sırasıyla, göğüsten alınan mamarya interna damarını, daha sonra koldan alınan radyal arter ve en son olarak da bacaktan alınan safen veni tercih edilmektedir. Ancak bypass yapılması gereken damardaki darlığın yeri ve şiddetine göre kullanılacak damar değişebilir. Bazen o hedefteki damar için en iyi seçenek safen ven olabilir. İleri yaşta, kronik akciğer hastalığında ve çok kilolu hastalarda bazen mamarya interna kullanılamayabilir. Kol damarı da yine ileri yaşta, insülin kullanan şeker hastalarında ve kronik böbrek hastalarında mecbur kalınmadıkça kullanılmaz. Kullanılacak damarların son seçimi ameliyat esnasında cerrah tarafından yapılacaktır.İleri yaş, KOAH, diyabet bulunan hastalarda ve kadın hastalarda iki mamaria intermea tercih edilmez. Kalp ameliyatında birinci aşama, ameliyat sırasında kalp ve akciğer arasındaki kan akışını bir makineye (kalp-akciğer makinesi) bağlayarak kalbi durdurmaktır. Koroner bypass ameliyatlarının bir kısmı (KOAH, Kronik böbrek hastalığı gibi özel durumlarda) çalışan kalpte (beating heart, offpump) yapılabilmektedir.Bypass Hakkında Sık Sorulan Sorular Bypass fiyatları nedir?Bypass fiyatları; ameliyatın hangi yöntemle yapılacağına (klasik, küçük kesi ya da robotik cerrahi ) ve operasyonun gerçekleştirileceği hastane ile ekibe göre belirlenmektedir.Fiyat Bilgisi için Formu DoldurunKoroner Bypass için kimler aday olabilir?Yapılan kalp tetkikleri sonucunda, kalbinde saptanan sorunun tedavisinin ilaç veya stent gibi yöntemler ile yapılmasının yeterli veya mümkün olmayacağına karar verilmiş kişiler koroner bypass için aday olabilmektedir. Koroner Bypass en güvenli ve en iyi tedavi yöntemlerinden biridir.Koroner Bypass ameliyatına nasıl hazırlanılır?Bütün tetkikler tamamlanıp ameliyat olunması gerekiyorsa Bypass hazırlıkları başlayacaktır. Ameliyat koordinatörü, hastanın ismini ameliyat listesine hastanın durumunun aciliyetine göre yazacaktır. Çoğu hastanın kalp ameliyatı için acil yatışına gerek duyulmamaktadır. Bununla birlikte ameliyat sırasını bekleyen bir hasta eğer olumsuz bir durum yaşarsa kardiyoloji doktoruna, cerraha veya ameliyat koordinatörüne haber vermelidir. Bazen ameliyat randevusu araya giren acil hastalar ve yoğun bakımdaki yatak durumuna göre birkaç gün ertelenebilir. Ameliyat koordinatörü hastaneye yatış tarihi ve öncesinde ne yapılması gerektiğine dair bilgilendirme yapacaktır. Genellikle özel durumlar dışında hastalar ameliyattan bir gün önce hastaneye yatmaktadır. Burada da kardiyoloji doktoru, kalp-damar cerrahı ile ameliyat ekibi içinden birçok doktor yaptırılan tetkikleri inceler ve hastanın eksikliklerini tamamlar. Örneğin bazı özel durumlarda nöroloji, nefroloji (böbrek), diyabet ve akciğer hastalıkları gibi konsültasyonlar gerekebilir. Hastanın diş etlerinde enfeksiyon ya da çürük dişlerin bulunması ameliyat sonrasında genel bir enfeksiyona neden olabilmesi açısından çok önemlidir. Kapak ameliyatlarından önce mutlaka, koroner bypass ameliyatlarında ise, eğer cerrahi ekip gerek görürse, bir diş hekiminin hastayı muayene etmesi gerekmektedir.Çalışan kalpte Bypass yapılır mı?Uygulanabilir ama her hastaya bu yöntem yapılmaz.  Çalışan kalbi bypass ameliyatı sırasında özel yöntemler kullanılmakta ve sadece üzerinde çalışılacak kalp bölgesinin hareketleri azaltılmaktadır. Bu sırada kalp, hem vücuda hem de kendisine kan pompalamaya ve yaşam için gerekli fonksiyonu oluşturmaya devam etmektedir. Kalp-akciğer pompasının kullanıldığı ve geçici olarak kalbin durdurularak devre dışı bırakıldığı “açık kalp ameliyatları” günümüzde güvenle uygulanmakta ve hastaların bazı olası risklere maruziyetleri, alınan önlemler ile en aza indirilmektedir. Çalışan kalbe bypass işlemiyle de bilinç bozuklukları, davranış değişiklikleri, böbrek yetersizliği, karaciğer enzimlerinin yükselmesi, mide ve bağırsak hareketlerinin azalması gibi riskler minimum düzeye çekilmektedir. Çalışan kalpte bypass kalp kasılma fonksiyonları ileri derecede azalmış, kalpak ciğer pompasını tolere edemeyecek hastalarda, daha önceden felç veya geçici iskemik atak (mini-felç) geçirmiş kişilerde, ileri derecede böbrek yetersizliği olanlarda, kronik akciğer hastalığı bulunanlarda, tedavi olan veya tedavi edilmiş kansere yakalanmış hastalarda, 70 yaş ve üstü hastalarda uygulandığında, hasta için yararlı ve başarılı sonuçlar sağlamaktadır.Koroner Bypass için hastaneye gelirken ne getirmek gerekir?Hastanın daha önceki tıbbi geçmişiyle ilgili tüm röntgen filmleri, anjiyografi CD ve raporu, laboratuvar tetkikleri, karotis doppler raporları, ekokardiyografi raporları, daha önce geçirilen kalp-damar hastalığı ameliyatı varsa epikriz raporu,  diş muayene raporu, solunum fonksiyon testi sonuçları, ilaçlar, diş protezi, gözlük ya da işitme cihazı, uyku apnesi olan hastalarda ameliyat sonrası dönemde kullanmak üzere uykuda solunum destek cihazları mutlaka Bypass öncesi yanında bulunmalıdır.Koroner Bypass öncesi neler yapılmalı?Koroner bypass ameliyatı öncesindeki hazırlıklar kardiyoloji doktoru tarafından düzenlenecektir. Ameliyat öncesi bazı ilaçların kullanılmaması gerekebilir. Bunun bilgisini kardiyolog aracılığıyla öğrenmek mümkündür. Sigara kullananlar, kan akımı ve solunumu rahatlatmak için sigarayı bırakmalıdır. Bunun yanında koroner bypass öncesinde tüm organların fonksiyonları, inme riskleri yapılan testlerle incelenmektedir. Buna göre kalp damar cerrahı olabilecek risklere karşı önlemini almaktadır. Koroner bypass ameliyatında yer alacak anestezi doktoru hastanın tıbbi öyküsünü dikkatlice dinler ve ameliyat sırasında hastayı uyutacak ilaçlar hakkında bilgi verir. Ayrıca koroner bypass olmadan bir gece öncesinden yeme ve içmeyi bırakmak gerekir. Ameliyat sonrasında sıvı tedavisi için hastanın kilosu alınır. Ayrıca ameliyatta oluşabilecek enfeksiyonun önlenmesi için göğüs, bacak, kol ve kasık bölgesindeki tüylerin tıraş edilmesi gerekmektedir. Ameliyattan bir gece önce banyo yapılması önerilmektedir. Ameliyattan önceki akşam yatmadan önce basit bir lavman yapılması ameliyat sonrası rahat olmanız için gereklidir. Ameliyattan bir gece önce rahat uyuması için hastalara doktor tarafından ilaç verilmektedir.Koroner Bypass sonrası neler yapılmalı?Koroner bypass sonrasında hasta yoğun bakıma götürülmektedir. Yoğun bakım ünitesinde deneyimli yoğun bakım doktorları ve hemşireler hastayı izlemektedir. Her hastanın başında bir hemşire olmaktadır. Yoğun bakımdaki kalış süresi 1-3 gün arasında değişmektedir. Ancak bu durum hastanın durumuna göre de değişebilir. Yoğun bakım süresi 3 günden sonraya da uzayabilir. Uzun yatış olursa yoğun bakıma ziyaretçi alınmamaktadır. Hasta yakınlarına sorumlu hemşire ve doktor belirli aralıklarla bilgi vermektedir. Ameliyat sonrasında hastaya diren, pace teli, serum, idrar sondası takılmaktadır. Yoğun bakımdan odaya alınırken de direnler çıkartılmakta, serumlar azaltılmaktadır. Odaya gidildiğinde ikinci gün idrar sondası da çıkarılmaktadır. Ameliyattan sonra su ve sulu gıdalar tüketilmektedir. Hastanın odaya çıktıktan sonra yeme ve içmeye kendisini zorlaması gerekmektedir. Ancak bu noktada doktora danışmadan ek yiyecekler yememek gerekir. Eğer ameliyattan sonra dışkılamada zorlanma varsa hemen doktor bilgilendirilmelidir. Doktor gereken egzersizleri verecektir. Egzersizler ve hareketleri artırmak için hastayla fizyoterapist ilgilenecektir. Bu süreçte doktorların söylediğinden çıkmamak gerekmektedir. Ameliyat sonrasında kilo takibi yapılmaktadır. Eve çıkıldıktan sonra iyileşme dönemi hastadan hastaya değişmektedir. Bu noktada fizyoterapistin önerdiği egzersizlerin yapılması önemlidir. Göğüs kemiğinin korunması için doktor tarafından tavsiye edilecek göğüs yastığının kullanılması gerekmektedir. Kullanım şekli yine doktor tarafından anlatılacaktır.Koroner Bypass sonrası nasıl hızlı iyileşilir?Öncelikle sigara içmemek birinci kuraldır. Sigara, genel sağlık durumunu bozan en önemli faktörlerin başında gelir. Hastalık veya ameliyat nedeniyle sigarayı bırakan hastaların iyileşmeye yönelik ilk adımı attığı unutulmamalıdır. Hatta sigarayı bırakmakla kalmayıp, sigara içilen ortamlarda bile bulunulmamalıdır. Ameliyattan hemen sonra ve iyileşme dönemindeki dikkat edilmesi gereken bir başka konu da hasta ziyaretleridir. Açık kalp ameliyatı sonrasında vücudun savunma mekanizmaları bir miktar baskılanır. Bu dönemde, hastanın kendini enfeksiyon kaynaklarına karşı koruması gerekir. Yoğun bakımdan çıktıktan sonraki ilk iki gün mümkün olduğu kadar az ziyaretçi kabul edilmesi önerilir. İlerleyen günlerde ise ziyaretçilerin az sayıda ve ziyaret saatlerinin ise kısa süreli olması önem taşır. Bypass ameliyatı olmuş kişilerin, nezle ve grip gibi bulaşıcı hastalığı olanlarla aynı ortamda bulunmaması gerekir.Bypass sonrası kişinin fazla yorulmaması gerekir.Kalp ameliyatından sonra uykusuzluk ve iştahsızlık gibi durumlara rastlanabilir, bu tür değişimlerin özellikle yaşlı hastalarda daha sık ortaya çıkar. Bu ve benzeri şikayetler, iyileşme döneminin ardından ortadan kalkar. Ancak bu konuda hastaya düşen birtakım görevler vardır. Örneğin; taburcu olduktan sonra hastanın en az altı hafta sırt üstü yatması, bu dönemde ağırlık kaldırmaması gerekir. Ameliyat sonrası yapılan günlük aktiviteler ve yürüyüşler sırasında da kendini yormaması büyük önem taşır. Çünkü kişinin efor kapasitesi zamanla artar. Hastanın göğüs kafesini koruması çok önemlidir. Bu bölgenin iyileşmesi yaklaşık iki ay sürer. Ameliyat sonrası hastaları ortalama ilk bir-iki hafta oturup kalkarken yardım alması önemlidir. Sağa ve sola yatmak bu dönemde göğüs kemiğinin kaynamasını engellediği için iki ay boyunca sırt üstü yatılması önem taşır. Yataktan doğrulurken, öksürürken ve yürürken göğüs korsesi kullanılarak göğüs kemiği sabitlenmelidir. Ayrıca hastanın varis çorabını doktorunun önerdiği şekilde kullanması gerekmektedir. Bunun yanında Ameliyat olan tüm hastaların en önemli sıkıntılarından biri de kişisel hijyen konusudur. Kalp-damar cerrahisi sonrası hastalarda da benzer sıkıntılar görülebilir. Hastalar ameliyattan bir hafta sonra duş alabilir, ancak banyoda tek başına kalmamalı, yara yerine kesinlikle lif uygulanmamalıdır. Sadece ılık su ve sabun kullanmak yeterli olur. Banyodan sonra ise antiseptik kullanmak ve yara yerini kuru tutmak önem taşır. Kalp ameliyatı geçiren hastaların beslenmesine de dikkat etmek gerekir. Yemekler, az yağlı ve az tuzlu olmalıdır. Kırmızı et yerine, derisi alınmış tavuk, hindi veya balık, ana öğün olarak da kepek ekmeğiyle beraber pirinç, fasulye veya etsiz sebze yemeği tüketilmesi önerilir. Yağsız pişirme yöntemlerinin, yani kızartma yerine haşlama, buğulama, fırın veya ızgara tercih edilmelidir. Etlerin yağlı kısımlarının pişirilmeden çıkarılması, yağsız ya da az yağlı süt ve süt ürünlerinin tercih edilmesi, günde dört-beş kez taze meyve tüketilmesi de dikkat edilecek diğer beslenme kuralları arasında yer alır. Egzersiz yapmak genel vücut sağlığı için çok önemlidir. Ancak ameliyat sonrası dönemde bunun uygulanışına ve doktorun önerdiği şekilde yapılmasına özen gösterilmelidir. Ameliyatlı hastaların ilk hafta evde istirahat etmesi tavsiye edilir. Ardından dışarıda yürüyüş programının ilk gün 15 dakikayla başlayıp, daha sonra her gün ya da iki günde bir 5 dakika artırılması uygun olur. Yürüyüş yaparken düz yollar tercih edilmelidir. Bu aktivite bağırsak hareketlerini artırdığı için kabızlığı da önler, akciğer kapasitesini yükselterek daha rahat nefes almayı sağlar, ödemin oluşumunu engeller, kilo kontrolünü sağlar ve uyku düzenine yardımcı olur.Koroner Bypass avantajları nelerdir?Koroner arterlerdeki daralmalar belirli bir seviyenin üzerine çıktığında kan akışına engel olur ve bu da kalbin görevini yerine getirmeyi engeller. Koroner bypass bu bağlamda göğüs ağrılarını ortadan kaldırır ve oluşabilecek kalp krizinin önüne geçer. Koroner bypass ile olumsuz alışkanlıklar terk edilir, daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşama adım atılması ameliyatın avantajlarındandır. Koroner bypass'ın avantajlarından biri de var olan damar sertliğinin ortadan kalkmasıdır. Koroner bypass daralan ya da tıkanan damardan beslenmeyen kanı, kalp kasını besler duruma getirir.Koroner Bypass dezavantajları nelerdir?Koroner kalp hastalıkları en sık ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Ancak teknoloji, ekipmanların gelişmesi ve ameliyat ekiplerinin tecrübeleriyle koroner bypass'ın dezavantajları ortadan kalkmıştır. Koroner bypass ameliyatları kalp durdurularak ya da durdurmayarak da yapılabilmektedir. Her iki tekniğin de farklı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Tüm avantaj ve dezavantajlar doktor tarafından anlatılmaktadır. Her hastaya aynı teknik uygulanmadığı için dezavantaj ve avantaj hastadan hastaya değişmektedir.Koroner Bypass ağrılı mıdır?Her ameliyatta olduğu gibi koroner bypass da ağrı verebilir. Ancak ağrı ameliyat sırasında ve sonrasında verilen ağrı kesicilerle minimuma indirilmektedir. Ağrı durumunda hastayla ilgilenen hemşire ve doktora bilgi vermek gerekmektedir.Koroner Bypass güvenli midir?Ameliyat öncesinde tüm vücut fonksiyonları yapılan tetkiklerle değerlendirilmektedir. Kardiyolog, fizyoterapist, kalp damar cerrahı, anestezi doktoru, yoğun bakım doktoru, yoğun bakım hemşiresi hastayla ilgilenmektedir. Teknoloji, ekipman ve tecrübeli ekiple yapılan koroner bypass ameliyatları en güvenli ameliyatlardan biridir.Koroner Bypass için yaş sınırı var mı?Koroner bypass için yaş sınırı yoktur. Ameliyat tekniği yaşa ve hastanın durumuna göre değişmektedir.Koroner Bypass riskleri var mı?Koroner bypass'ın riski hastanın cinsiyeti, yaşı, yaşam tarzı alışkanlıkları, eşlik eden hastalıklarına göre değişmektedir. Koroner bypass sonrası ölüm riski çok düşüktür. Ancak ileri yaştaki hastaların büyük kısmında farklı hastalıklar da olabildiği için operasyon sonrası risk olabilmektedir. Bazı hastalar koroner bypass ameliyatı sonrasında psikolojik travmalar yaşayabilmektedir. Bu süreçte psikolojik destek alınarak sorunun üstesinden gelinebilmektedir. Sigara içen ve sigarayı bırakmayan hastalarda koroner bypass sonrası riskler olabilir; bu konuda doktordan bilgi almak en doğru olan davranış olacaktır.Koroner Bypass tekrarlanabilir mi?Koroner bypass yapılan hastalara tekrar bir bypass operasyonu yapılması gerekebilir. Fakat zamanımızda PTCA (Balon ve stentleme) tekniklerinin ilerlemesi ile erken dönemde tekrar ameliyat ihtiyacı azalırken, daha geç dönemde daha yaygın hastalık nedeni ile tekrar operasyon ihtimali azalmış bulunmaktadır. Birinci ameliyatın çok erken yaşta olması: ameliyat sonrasında da hastalığın ilerleyici özelliği nedeni ile bizzat koroner damarlar veya kullanılan greftler tıkanabilir. Bu yüzden sadece genç hastalarda değil bypass ameliyatı olan bütün hastalarda risk faktörlerinin çok iyi kontrol altında tutuluyor olması (Kan şekerinin ve yağlarının, tansiyonun yakın takibi, sigaranın kesin bırakılması gibi) önemlidir. Birinci ameliyat sırasında kritik darlık olmadığı için bypass yapılmayan damarlardaki darlığın ilerlemesi. Önceki ameliyatta bypass yapılmış bir hastaya daha sonra kapak ameliyatı gerekebilir.Bypass öncesi ve sonrasında kadınlar ve erkekler en çok hangi soruları soruyor?Erkekler ‘bypass yüzünden yarım insan oldum’ korkusu yaşadıkları için ameliyat öncesi en çok, “Spor yapabilecek miyim?” ameliyat sonrası ise sordukları soru; “ Seks yapabilecek miyim?” oluyor. Erkeklerin için en önemli spor ise yüzme. En çok bir daha yüzememe korkusu yaşıyorlar. Kadınlar ise özellikle ev kadınları, ameliyat sonrasında “ Ev işlerini ne zaman yapabilirim, ne zaman çamaşır yıkayabilirim, ne zaman yemek pişirebilirim?” gibi sorular soruyor. Bu sorular onların toplumsal yönden ne kadar aktif olduklarının göstergesi belki de. Ancak üst düzey yönetici olan erkeklerde durum biraz farklı. Onlar toplumdaki statülerinin ve misyonlarının önemini bilerek hareket ediyorlar. Bu nedenle işlerinde büyük başarılara imza atmak için çalışma hayatlarına devam ediyorlar. Ameliyat öncesi ve sonrası sordukları sorular da, “İşime ne zaman döneceğim.” İş kadınları için de aynı durum geçerli. Kadınlar koroner bypass ameliyatı olduklarında genellikle menopoz sonrası orta yaş grubunda oluyorlar. Ancak nadir de olsa ameliyat olduklarında sordukları tek soru, “İş hayatım eskisi gibi olacak mı?” ya da “İşime ne zaman döneceğim” oluyor.Bypass öncesi kan sulandırıcı içilir mi?Ameliyat tarihine karar verildiği zaman kalp damar cerrahisi koordinatörü tarafından kan sulandırıcı ilaçların ne zaman bırakılması gerektiği konusunda hastalar bilgilendirilmektedir. Hasta eğer aldığı ilaçların arasında kan sulandırıcı olup olmadığından emin değilse tüm kullandığı ilaçları kalp-damar cerrahı ve kardiyoloji doktoruyla paylaşmalıdır.Bypass sonrası duş alınabilir mi?Yoğun bakımdan servise geldikten sonraki günlerde hastalar kendi kişisel temizliğini kendisi  yapabilecek duruma gelebilir. Ameliyattan 3-4 gün sonra hastanın yarası müsaitse duş yapmada sakınca yoktur. Bunun kararını kalp-damar cerrahı verecektir. Eve çıkıldığında her gün banyo yapmakta bir sakınca yoktur. Yaralara suyun ve sabunun bir zararı olmayacaktır. Banyolarınızı ılık su ile 10-15 dakikayı geçmeyecek şekilde yapılması uygundur. Banyoda kullanılacak sabun ve şampuan için özel bir tercih yoktur. Ameliyat öncesi dönemde sıcak su dolu küvete girmek, saunaya ve hamama gitmek gibi alışkanlıklar varsa ameliyat sonrası sıcak su buharı kişide nefes darlığı yapabileceği için önerilmemektedir. Kaplıcaya gitmek için doktora danışılması gerekmektedir.Bypass sonrası araba kullanılır mı?Ameliyat sonrası dönemde araba kullanmaya 6 - 8 hafta kadar müsaade edilmemektedir. Hastalar araba yolculuklarında arka koltukta oturup göğsünü yastıkla destekleyerek seyahat edebilir. Eğer ev, hastanenin bulunduğu şehirde değilse ve uçak yolculuğu gerekiyorsa ameliyattan gün sonrasında uçağa binmekte bir sakınca yoktur. Ancak hastanın havaalanında kalp ameliyatı geçirdiğini mutlaka bildirmelidir. Doktordan “uçakla seyahat etmesinde bir sakınca yoktur’’ ibaresi yazılı bulunan bir epikriz (çıkış özeti)  almak gerekmektedir. Eğer uçakla uzun mesafeye gidilecekse hasta koridor kısmında oturup saat başı koridorda dolaşmalıdır. Eğer araba ile gidilecekse uzun yolculuklarda 1-1,5 saatte bir arabayı durdurup mola yerinde 5 dakika kadar dolaşıp tekrar yolculuğa devam edilebilir. Bypass olan hasta namaz kılıp oruç tutabilir mi?Ameliyat sonrası ilk dönemlerde normal secde pozisyonunda namaz kılmak göğüs kemiğini zorlayacak ve ağrıya neden olabilecektir. İlk günlerde oturarak namaz kılmakta bir sakınca bulunmamaktadır. 6-8 hafta sonra normal şekilde namaz kılınabilir. Kalp ameliyatı olan hastalar artık sağlıklı insanlar olsalar da oruç vücudu çok zorlayıcı olabilir ilaçların düzenli kullanılamaması, uzun süreli susuzluk ve iftar sırasındaki yüklenme nedeniyle oruç tutulmaması önerilir. Oruç tutulacaksa doktora danışmak gerekir, ilaç dozları sahur ve iftar saatlerine göre ayarlanabilir.Bypass karakteri değiştirir mi?Hayır değiştirmez. Sadece ameliyattan hemen sonraki günlerde bazı hastalar bir depresyon dönemi yaşayarak, iyileşmedikleri hissine kapılabilirler. Bu durum aileleri gereksiz yere kaygılandırabilir. Böyle ciddi bir ameliyatın ardından bu tür psikolojik sorunların normaldir. Hastalar kendilerini kötü hissederse servis doktoru ve hemşiresi mutlaka yardımcı olacaktır. Ameliyat sonrası gerekli görülürse uyku bozukluları ve depresyon  ile ilgili tecrübesi bulunan bir psikiyatrist hastaları görür ve erken dönem için yardımcı bir tedavi düzenler.Bypass sonrası travma nasıl oluyor?Genelde ameliyatı ‘büyük bir talihsizlik’ olarak değerlendiren erkek hastalar, olayı dramatize ettikleri için ya içine kapanıyor ya da toplumda kabul görme adına kendini ispat yoluna gidiyor. Kimi erkekler de misyonlarını henüz tamamlamadıklarının farkında olarak yaşam kalitesini yükseltiyor, dayanıklılık ve konsantrasyon gerektiren sporlara yöneliyor. Kadınlarda ise durum farklı. Ameliyat sonrası “annelik içgüdüsü” devreye giriyor ve kendisi yerine ailesini düşünerek, bir an önce sosyal yaşantısına geri dönüyor. Kadınların, erkeklerin yaşadığı sosyal travmaları yaşamamalarının nedeni, toplumda sosyal bir misyon, sosyal bir görev üslenmeleri. Kadınlar erkekler gibi sosyal travmalar yaşamıyor. Kadın hastaların ameliyat sonrası sıkıntılara dayanma gücü erkeklerden yüzde 50 daha fazla.Bypass iz bırakır mı?Bypass sonrası genç kadın hastalarda kozmetik sorunlar ön planda oluyor. Genç kadınlarda daha çok kapak hastalıkları ya da ASD adı verilen bir kalpte delik sorunu ortaya çıkıyor. Bu gibi durumlarda da şansımıza kozmetik operasyonlar yetişiyor. Böyle kalp hastalıklarında meme altından bu problemleri çözülebilmekte ve bu çok iyi sonuçlar vermekte. Ancak bazı durumlarda kozmetik sorunlar ikinci planda kalmaktadır çünkü kişi için yaşama tutunmak birinci öncelik olmaktadır. Kadın olsun erkek olsun kozmetik açıdan onları memnun etmek için doktorlar ellerinden gelen her şeyi yapabilmektedir.Bypass sonrası ne zaman yürünebilir?Hastanın yoğun bakımdan normal odaya alındığı zaman bir an önce yataktan çıkması önemlidir. Hasta normal odasına geldiğini ertesi günü, günde 3-4 kez 15’er dakika koltukta oturabilir ve kendi başına tuvalete yürüyebilir. Yoğun bakımdan sonraki ikinci günde yatılan kat içinde 5-10 dakika yürünebilir. Üçüncü günde ise her 1.5 saatte 5-10 dakika yürünebilir. Bu yürüyüşler iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Hastanın her geçen gün hareketlerini artırma konusunda fizyoterapistler ve servis hemşireleri yardımcı olacaklardır. Erken aktivasyon iyileşmeyi hızlandırır. Azar azar yaptığınız yürüyüş süreleri gittikçe uzayacak ve eve dönmeden önce hastalar kendi başına rahatlıkla kalkıp yürüyebilecek, merdiven inip çıkabilecektir. Yürüyüş sırasında hastalar omuzlarda ve göğüste ağrı ve güçsüzlük hissedebilir. Ancak bu normaldir. Ayrıca, bacağından damar alınmış hastaların bacaklarında ve ayak bileklerinde şişme olabilir. Kullanılan varis çorapları, bacaklardaki kan dolaşımını arttırarak bacağın şişmesini ve pıhtıların oluşumunu (tromboflebit) önlemek içindir. Varis çorapları uyurken çıkarılabilir.Bypass uykuyu etkiler mi?Bypass ameliyatları uykuyu etkileyebilir. Bu nedenle gündüz yapılan şekerlemeler gece uykusunu etkiler, bu sebeple gündüz uykusuna yatılmamalı. Gündüz fiziksel aktiviteler artırılmalı, hastalar yatış-kalkış saatlerini düzenlemelidir. Eğer uyku problemi çözülemiyorsa psikolojik destek alınmasında yarar vardır.Bypass sonrası varis çorabı kullanmak gerekir mi?Ameliyat sonrası bacaklardaki kan dolaşımını düzenlemek amacıyla hastaya anti-embolik özellik taşıyan çoraplar giydirilecektir. Bu çorapları evdeki dinlenme döneminde de bir süreliğine giymesi gerekmektedir. Bacaktan damar alındıysa bu çorapları 1 ay süre ile, alınmadıysa veya kapak ameliyatı söz konusuysa 2 hafta süre ile giymek gerekmektedir. Bu çoraplar dolaşımı düzenlemek ve bacaklarda oluşabilecek tromboflebiti engellemek amacıyla giydirilmektedir. Bu yüzden çorapların bacakları yatar pozisyonda dinlendirdikten sonra giyilmesi önem taşımaktadır. Sabahları uyandıktan sonra yataktan kalkmadan giymek tavsiye edilmektedir. Varis çorabının gün içinde mutlaka hastanın ayağında olması gerekmektedir. Evdeyken gece yatarken ise çoraplar çıkarılabilir. Çorapların temizliği önemlidir. Yanlış uygulanan yıkama teknikleri ile çorapların lastiklerinde gevşemelere neden olunabilir.Doğru yıkama tekniği: Ilık su ile elde çitilemeden sıkmadan havlu üzerine sererek kurutmak çorapların ömrünü uzatacaktır. Kesinlikle çamaşır makinesinde yıkamamak gerekir.Bypass ameliyatı sonrası kontroller nasıl düzenlenir? Hasta bypasstan sonra ne zaman kontrol edilmelidir?6 ayda bir kan yağları kontrol edilip, EKG çektirilmelidir. Ayrıca hastalar her sene efor testi yaptırmalı; ekokardiyogram (eko) ve akciğer filmi çektirmeli. Tüm bypass hastaları ameliyattan 5 sene sonra mutlaka kontrol anjiyografisi yaptırmalıdır.  Normal anjiyografi yaptırmak istemeyen hastalar için çok - kesitli bilgisayarlı tomografi ile yapılan anjiyografi (Multislice BT Anjiyografi - Sanal anjiyografi) de yapılabilir. Ancak tomografik anjiyografide anormal bir bulgu ortaya çıkar ise yine klasik anjiyografi yapılması gerekebilecektir. Bu konuda doktorlarla konuşulmalıdır.Bypass sonrası beslenme nasıl olmalı?Ameliyattan sonraki günlerde iyileşmenin hızlı olabilmesi için bol miktarda enerji ve proteine ihtiyaç olacaktır. Bu yüzden ameliyattan sonra geçirilecek ilk bir aylık dönemde hiçbir diyete gerek yoktur. Az tuzlu olmak şartıyla istenilen şeyler yenilebilir. Ancak eğer  şeker hastalığı, böbrek, karaciğer, mide hastalıkları gibi metabolik bir hastalık teşhisi varsa diyetisyenden yardım alınmalıdır. Ancak herhangi bir sınırlama olmayan bu bir aylık dönemde, kızartmalar, kavurmalar, yağlı besinler (et, peynir), katı yağlar (tereyağı, iç yağı) vs. gibi herkes için zararlı olduğu bilinen gıdalar yenmemeli. Pişirme yöntemi olarak ızgara, haşlama, fırında pişirme veya buharda pişirme yöntemleri kullanılmalıdır. Yağda kızartmalardan uzak durulması gerekmektedir. İlk bir aydan sonra şu şekilde beslenmek önemlidir:
10,884
742
Tedavi Yöntemleri
Dermabrazyon​
Dermabrazyon, cildin pürüzsüzleşmesinde etkili olan tedavi yöntemidir. Özellikle travmalar, akne ve ameliyat sonrasında oluşan yara izlerine ve lekelerine uygulanabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin üst tabakasında soyulma gerçekleştirilir. Cilt yüzeyine uygulanan mikro düzeydeki aşındırma sayesinde cilt kendini yenileyerek daha genç ve pürüzsüz bir cilde sahip olunabilir. Dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulaması yapılan dermabrazyon düşük riskli olarak kabul edilir. Fakat her cilt tipinde en iyi sonuçlar alınmayabilir.Dermabrazyon​ Nedir?Dermabrazyon, yara izleri, cilt lekeleri ve yaşlanma belirtilerine uygulanarak cildin üst tabakasının kontrollü bir biçimde soyulmasını içeren ve cildin yenilenmesini hedefleyen bir işlemdir. Bu işlem sonrasında cilt pürüzsüz ve genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin en üst tabakası soyulur ve cildin yeni bir görünüme ulaşması hedeflenir. Güneş hasarı, kırışıklıklar, melazma, akne izleri gibi durumlarda bu işlemden yararlanılabilir. Fakat dermabrazyon yaptırmadan önce cilde uygun olup olmadığına karar vererek risklerini değerlendirmek gerekir. İşlem sonrasında ise iyileşme sürecinde güneşten korunmak önemlidir ve cilt bakımına dikkat edilmesi gerekir.Dermabrazyon​ Neden Yapılır?Dermabrazyon, cilt yüzeyinde belirgin olarak oluşan kusurların azaltılması ve cilt yüzeyinin yenilemek amacıyla yapılan bir işlemdir. Dermabrazyon, akneler, kırışıklıklara, güneş lekelerine ve cilt dokusunu yenilemek için yapılır. Bunlarından yanından ciltte estetik problemi yaşayan için de dermokozmetik işlem olarak değerlendirilir.Dermabrazyon işleminin kullanım nedenleri şöyle sıralanabilir:Akne ve yara izlerini azaltmakZaman içerisinde derinleşen akne izler, kazalar sonucunda meydana gelen yara izleri, yanıklar ve cerrahi müdahaleler sonrasında ciltte kalıcı olarak değişiklikler meydana gelebilir. Dermabrazyon, oluşan bu izleri aşındırarak giderilmesini hedefler. İşlem yapıldıktan sonra ciltte oluşan yenilenme süreci sayesinden izler azalır ve cilt güzel bir görünüme kavuşur.Cildi yenilemek ve pürüzsüzleştirmekCilt yüzeyinin zaman içerisinde pürüzlü oluşu ve mat görüntüye geçmesi nedeniyle dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Uygulanan işlem sonrasından cilt daha canlı ve genç bir görünüme kavuşur. Böylelikle cilt yüzeyine uygulanan makyajla beraber pürüzsüz bir görünüm elde edilir.İnce çizgilerin ve kırışıklığın giderilmesiYaşlanmayla beraber görülen ve göz çevresi, alın, dudak kenarından oluşan ince çizgilere karşı dermabrazyon uygulanabilir. Yüzeysel oluşan bu kırışıklıklar cilt yüzeyinin soyulmasıyla beraber düzelme gösterir. Böylelikle cilt hem sağlıklı hem de genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi, özellikle kırışıklıkların derinleşmediği erken yaşlanma belirtileri için etkili olabilmektedir.Güneş lekelerini hafifletmekGüneşe uzun süreler maruz kalmak, ciltteki melanin üretiminin artmasına neden olarak koyu lekeler oluşmasına zemin hazırlar. Dermabrazyon işlemi uygulandığından cildin ilk tabakası soyularak oluşan lekelerin açılmasını sağlar ve cilt tonunu eşitler. Bunların yanından yaşın ilerlemesiyle beraber görülen yaşlılık lekelerine de dermabrazyon uygulanabilir.Cilt hasarını azaltmak ve çatlak izlerini gidermek Ciltte aniden gelişen kilo kaybına bağlı oluşan çatlaklara dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Böylelikle görülen çatlar izleri belirgin bir seviyede azaltılır. Bunların yanından cilt travmaları ve yüzeysel meydana gelen yanıklara karşı da dermabrazyon uygulanabilir.Dermabrazyon işlemi doğru şekilde uygulanıldığında etkili sonuçlar verebilir. İşlem öncesinde dermatolog ile görüşme sağlanarak detaylı bir değerlendirme yapılır. Buna yönelik olarak da tedavi planı oluşturulabilir.Dermabrazyon ile Hangi Tür Rahatsızlıklar Tedavi Edilir?Dermabrazyon işlemi, ilk olarak akne izleri ve çiçek hastalığının yarattığı izlere karşı uygulanmak için geliştirilen bir yöntemdir. Bunların yanında günümüzde kırışıklıkları ve ince çizgileri azaltmak ve güneş lekelerinden kurtulmak için uygulanıyor. Dermabrazyon şu rahatsızlıklar durumunda uygulanabilir:Dermabrazyon​ Nasıl Uygulanır?Dermabrazyon, uzman dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulanan bir cilt yenileme işlemi olarak bilinir. Cilt yüzeyine etki eden bu işlemin amacı cildin aşınmasını sağlayarak yenilenmesidir. Dermabrazyon uygulaması şu aşamalarla yapılır:Dermabrazyon Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?Dermabrazyon işlemi sonrasında iyileşme sürecinde cilt bakımını yapmak önemlidir. Fakat cilt bakımı yaparken ürünleri dikkatli seçmek gerekir. Özellikle hassas ciltlere uygun olabilecek temizleyiciler ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Bunların yanında kimyasal içerikli ürünler, parfümlü kozmetikler veya asit içeren bakım ürünlerinden kaçınmak gerekir. Böylelikle oluşabilecek tahrişin önüne geçilir. Dermabrazyon işlemi, doğru bakım ve dikkat şekilde yapıldığında cildin daha genç, pürüzsüz ve canlı bir görünüm elde edilmesini sağlar.Dermabrazyon Hakkında Sık Sorulan SorularDermabrazyon kaç günde iyileşir?Dermabrazyon iyileşme süreci 7-10 gün sürebilir. Cildin tamamen toparlanması ve sonucun tam olarak görülmesi birkaç hafta ila birkaç ay zaman alabilir.Dermabrazyon kalıcı mı?Dermabrazyon sonucunda kalıcılık kişiden kişiye değişse de uygulanan bölgede izler ve lekeler büyük oranda azalır.
2,014
743
Tedavi Yöntemleri
Diş Botoksu- Çene Botoksu (Masseter Botoksu)
Yediğimiz yiyecekleri çiğnememizi sağlayan çene kasları (masseter kas) diş sıkma, çene eklem hastalıkları, sert yiyecekler tüketme gibi durumlar nedeniyle aşırı çalışıp büyüyebiliyor. Hem işlevsel olarak hem de estetik olarak olumsuz sonuçlar doğuran masseter hipertrofisi (çene kasının büyümesi) ağrı ya da şekil bozukluğu olarak günlük yaşantımızı etkileyebiliyor. Çene botoksu olarak da bilinen masseter botoks uygulaması, bu kasın aşırı aktivitesini sınırlandırarak hem yüzde görülen köşeli ya da asimetrik görüntünün ortadan kaldırılmasını hem de diş sıkma veya diş gıcırdatma gibi sorunların önlenmesini sağlıyor. Cerrahi bir işlem olmayan çene botoksu işleminin ardından hemen günlük hayata devam edebiliyor. Çene botoksu işleminin mutlaka yüz anatomisini ve kasların çalışma mekanizmasını bilen tıp hekimleri veya diş hekimleri tarafından uygulanması gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş botoksu- çene botoksu ile ilgili bilgi verdi.Çene botoksu nedir?Masseter kası, üst çeneden alt çeneye uzanan oldukça büyük bir kastır. Bu kasın aşırı aktivitesine bağlı olarak dışardan görünecek şekilde büyümesine “masseter hipertrofisi” adı verilir. Masseter hipertrofisi diş sıkma ve gıcırdatmaya bağlı olarak gelişebileceği gibi sıklıkla sert yiyecekler tüketen ve sakız çiğneyen bireylerde de görülebilir. Masseter botoksu (çene botoksu) çene kaslarında görülen aktivite artışının Botulinum toksin uygulamasıyla azaltılmasını ve nihayetinde kas kasılmasının engellenmesini sağlamak amacıyla yapılan bir uygulamadır. Çene botoksu hangi durumlarda kullanılır?Çene botoksu olarak da bilinen masseter botoksu, masseter kasının aşırı aktivitesi sonucu yüzün alt bölgesinde görülen köşeli formu veya asimetrileri ortadan kaldırmak amacıyla uygulanır. Gün içinde veya gece diş sıkma veya gıcırdatmayla karakterize bir durum olan bruksizm, dişlerde aşınma, periodontal lezyonlar, temporomandibular eklem bozuklukları ve kas ağrısı gibi çeşitli sorunlara yol açabilir. Diş sıkan hastalara okluzal splint, ilaçlar, davranışsal yaklaşımlara ek olarak çene botoksu uygulaması yapılabilmektedir. Çene botoksu nasıl uygulanır?Çene botoksu uygulamasında botulinum toksini insülin iğnesine benzeyen küçük enjektörlerle yaklaşık 5 dakika süren bir işlemle direkt olarak masseter kasına enjekte edilir. İşlem sırasında genellikle ağrı hissedilmez. Bu işlem tamamlandıktan sonra iş hayatına devam edilebilmesi mümkündür. Çene botoksunun avantajları nelerdir?Masseter botoks işlemi ile yüzün alt bölgesinde kasın aşırı aktivitesine bağlı olarak gözlenen köşeli görünüm ortadan kalkarak daha oval bir form alması sağlanır. Masseter botoks cerrahi bir işlem değildir. İşlem esnasında veya iyileşme döneminde ağrı gözlenmez. Masseter botoks, diş sıkmaya bağlı olarak gelişen ağrıların kontrol altına alınmasında yardımcı olabilir. Çene Botoksu ile ilgili sık sorulan sorularÇeneye botoks ne işe yarar?Çene botoksu, diş sıkmaya bağlı olarak aşırı büyüyen çene kaslarının aktivitesini azaltarak yüzün incelmesini ve çene kasında görülen ağrıların azalmasını sağlar. Çene botoksu yüzü inceltir mi?Diş sıkmaya veya aşırı aktiviteye bağlı olarak kimi durumlarda gözle görülür şekilde belirginleşen masseter kası Botulinum toksin uygulamalarıyla eski formuna gerilemektedir. Bu durum yüzün alt bölgesinde bir incelmeyle sonuçlanabilmektedir.Çene botoksunu kimler yapar?Çene botoksu tıp hekimleri ve diş hekimleri tarafından uygulanmaktadır. İşlemi yapan hekimin, yüz anatomisini ve kasların çalışma mekanizmasına hakim olması gerektiği unutulmamalıdır.Masseter botoks işlemi ne kadar sürer?İşlemin uygulanması yaklaşık olarak 5 dakika sürmektedir. Uygulamanın ardından çalışma hayatına dönülebilmektedir. Genellikle işlemden iki hafta sonra kontrol randevusu verilmektedir. İşlemin etkisi 3-4 hafta içinde tam olarak görülmektedir. Masseter botoksun etkisi ne zaman geçer?Botoks uygulamaları etkisini 3 ila 6 ay içinde kaybetmektedir. Bu süre birçok faktöre göre değişiklik göstermektedir. Tekrarlayan botoks işlemlerinin ardından botoksun etki süresinin uzadığı gözlemlenmektedir. Bunun sebebinin aktivasyonunun sürekli azalan bir kasın artık kasılmayı unutmaya başlaması olduğu söylenebilir.Çene botoksu ne kadar sıklıkta tekrarlanmalıdır?Çene botoksu etkisini ortalama 3 ay içinde kaybetmeye başlar. Bu dönemde enjeksiyonun tekrarlanması kasın tekrar kuvvetlenmesine fırsat vermeyerek etkilerin daha uzun dönem görülmesini sağlayabilir. Ancak yine de işlemin tekrarlanma sıklığı kontrol seanslarında belirlenmelidir. Çene botoksu sonrası ağrı yaşanır mı?Çene botoksu işleminin ardından diğer botoks uygulamalarında olduğu gibi ağrı beklenmemektedir.  Çene botoksu sonrasında nelere dikkat edilmelidir?Çene botoksu uygulamalarının ardından ilk 24 saat bölgeye masaj yapılmaması ve yüz üstü yatılmaması önemlidir. Uygulamadan sonraki ilk birkaç saat kişinin sert gıdalar tüketmemesi ve öne eğilmemesi önerilmektedir.  Çene botoksu estetik amaçla yapılabilir mi?Çene botoksunun masseter kasında yani yüzün alt bölgesinde bir incelmeye sebep olabileceği bilinmektedir. Bu nedenle daha oval bir yüz veya belirgin bir çene hattına sahip olmak isteyen bireylere uygun olduğu durumlarda masseter botoks uygulaması yapılabilmektedir. Bunun dışında yüzün alt bölgesindeki asimetrilerin giderilmesi için de masseter botoks uygulamalarına başvurulabilir. Çene botoksu sonrasında çiğneme işlevi sekteye uğrar mı?Çene botoksu sıklıkla çiğneme kasının aşırı aktivitesinin olduğu durumlarda bu aktiviteyi ortalama sınırlara çekmek üzere yapılan bir uygulamadır. Yapılan çalışmalarda botoks uygulaması yapılan hastaların düşük bir grubunda çiğneme kuvvetinde azalma olduğu bildirilmiş olsa da çiğneme işlevine engel olacak bir durum beklenmemektedir.Çene botoksu yaptırırken nelere dikkat edilmelidir?Botoks uygulamalarından önce varsa kullanılan tüm ilaçlar ve benzer şeklide varsa nörolojik hastalık geçmişi mutlaka hekime bildirilmelidir. Bununla birlikte hamilelik ve emzirme dönemlerinde botoks uygulamaları önerilmemektedir. Aktif diş enfeksiyonu bulunan kişilere botoks uygulaması yapılmamaktadır. Çene botoksu nasıl etki eder?Botoks sinirden gelen uyarının kasa iletilmesini engeller. Bu sayede kas kasılmayı bırakır ve masseter kasının aşırı çalışması azalacağı için kas yeniden eski boyutuna dönmeye başlar. Çene botoksunda görülebilecek yan etkiler nelerdir?Botoks işleminin bilinen kalıcı bir etkisi yoktur. Nadiren kılcal damarlara denk gelinmesi durumunda geçici bir morarma ve şişlik gözlenebilir. Çene botoksu gülüşü etkiler mi? 
2,471
744
Tedavi Yöntemleri
Dermapen
Dermapen, kolajen üretiminin artırılarak ciltteki ince çizgiler, kırışıklıklar ve akne izlerinin azaltılması ve cilt renginin iyileştirilmesinin hedeflendiği mikroiğneleme tedavi yöntemini içeren cilt yenileme uygulamasıdır. Dermapen işlemi, kolajen ve elastin üretimini artırmak için kendi onarım ve yenileme işlevini uyaran tamamen doğal bir süreç içinde gerçekleşir. Dermapen Nedir?Cilt yenileme işlemi olarak da ifade edilen dermapen, mikroiğneleme yöntemi uygulanarak kolajen üretiminin artırıldığı, cildin kendini yenilemesinin sağlandığı minimal invaziv bir işlemdir. Cilt yaşlandıkça, cildin birincil yapı taşının (kolajen) üretimi yavaşlar ve bu durum da cildin incelmesine neden olur. Mikroiğneleme, yeni cilt hücrelerinin üretimini uyararak daha genç ve homojen bir cilt görünümü yaratır. Mikroiğnelemenin klinik sonuçları doğaldır, hemen göze çarpmaz ve zamanla vücut kendini onardıkça elde edilir.Sonuç olarak dermapen tüm cilt tiplerinde kırışıklıkları, genişlemiş gözenekleri küçültmek ve yara izlerinin görünümünü iyileştirmek için kullanılabilir.Dermapen genellikle çizgiler, kırışıklıklar, akne izleri, melazma, yara izleri, siyah noktalar, deri çatlağı ve gül hastalığı gibi sorunların tedavisinde kullanılır.Dermapenin Kullanıldığı Cilt Sorunları Nelerdir?Dermapen; yaşlanmaya bağlı cilt sorunları yaşayan herkese uygulanabilen bir cilt gençleştirme uygulamasıdır. Dermapen işlemi daha çok yüz bölgesine uygulanmakla birlikte kişinin sağlık durumunun elverişli olduğu durumlarda el, sırtı, kol bölgesi, kalça bölgesine de uygulanabilir.Dermapen işlemi daha çok aşağıdaki cilt sorunları için tercih edilir:Dermapen Ne İşe Yarar?Dermapen işleminin temel amacı cildi gençleştirmektir. Tedaviden sonraki haftalarda yeni cilt hücreleri gelişebileceği için cilt daha sıkı, daha canlı ve daha genç görünebilir.Dermapen işleminin faydaları şöyle açıklanabilir:Dermapen İşlemi Nasıl Uygulanır?Dermapen işlemi cilt sorunlarını çözmeye yardımcı olan benzersiz bir yaylı iğne ucuna sahip mikro iğneleme kalemiyle uygulanır. 11 ultra ince steril paslanmaz çelik iğneden oluşan kalem şeklindeki dermapen cihazı ile küçük yüzey kanamalarına yol açan küçük delikler oluşturulur.İşlem sırasında iğneler sadece derinin katmanlarını deldiği için çok az acı hissedilir. Rahatsızlığı en aza indirmek için tedavi öncesi topikal anestezik kremi kullanılabilir.Dermapen'in son derece kontrollü yapısı, onu diğer mikro iğneleme tedavilerinden tıbbi olarak daha güvenli hale getirir.İşlemin uygulandığı bölge iyileştikçe, kolajen oluşmaya başlar, böylece daha pürüzsüz ve daha canlı bir cilt elde edilir. İnsan vücudu yaşlandıkça daha az kolajen üretme eğiliminde olduğundan dermapen işlemi yaşlanmaya bağlı cilt sorunları yaşayan herkese uygulanabilir.İşlem sonrası cildin iyileşmesi birkaç gün sürebilir. Bazı hastalarda hafif kızarıklık, pullanma veya kaşıntı olabilir; ancak bu durum oldukça doğaldır. Bu tür şikayetler kısa sürede son bulur.Dermapen işlemi aşamaları özetle aşağıdaki gibidir:Aşama 1-TemizlemeHer şeyden önce ölü hücreler, kir ve toz derinlemesine temizlenir. Böylece iğnelerin cilde etkili bir şekilde nüfus etmesi sağlanmış olur.Aşama 2-TedaviTedavi aşaması yukarıda açıklanan mikro iğneleme işleminin gerçekleştiği aşamadır. Özetle dermapen işlemi için belirlenen bölgeye yaklaşık 20-30 dakika boyunca titreşimli mikro iğnelerle micro kanal açılır.Aşama 3- MaskelemeTedavinin ardından cilde bir soğutma maskesi uygulanabilir.Aşama 4- Cilt Nemlendiriciİşlemin son aşaması cildin nemlendirilmesi ile ilgilidir. İşlemden maksimum faydayı elde etmek için cildi nemli tutmak çok önemlidir.Dermapen İşlemi Sonrası Nelere Dikkat Edilmelidir?Cildinizin mümkün olan en kısa sürede normale dönmesini sağlamak ve dermapen uygulaması sonrası en iyi sonuçları elde etmek için aşağıda sıralanan hususlara dikkat edilmelidir:Dermapen Hakkında Sık Sorulan SorularDermapen tedavisi güvenli midir?Evet, dermapen tamamen güvenlidir. Zira mikro iğneleme uygulaması cildin doğal bariyerini delmez, sadece epidermise (cildin dış tabakasına) nüfuz ederek kolajen üretimini uyarır. Epidermis genellikle birkaç saat içinde hızla iyileşir ve cilt 24 ila 48 saat içinde tamamen normale döner.Dermapen ne kadar derine etki edebilir? Penetrasyon seviyesi gerçekten aranılan sonuçlara bağlıdır. Dermapen ile ışık penetrasyonu, belirli tedavi serumlarının etkili bir şekilde emilmesi için cildi yeterince uzun süre açar. Güneş hasarı ve hafif yara izi belirtilerini tersine çevirmeyi isteyenler için, orta penetrasyon cilt dokusu ve tonu üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir. Dermapenin sivilce izlerini ve çatlak izlerini iyileştirmesi için daha derine nüfuz etmesi gerekir.Dermapen tedavisi için kimler uygun aday değildir?Aşağıda sıralanan kişilerde dermapen tedavisi yapılması uygun değildir:Dermapen tedavisinde sonuçlar ne zaman görülmeye başlar?Çoğu hasta, tek bir mikro iğneleme tedavisinden sonra ciltlerinin tonunda ve dokusunda gözle görülür bir iyileşme yaşar. Bu gençleştirme tedavisinin tam etkileri, genellikle tedavi seansının ardından birkaç hafta içinde gelişir. Seanslar ile birlikte cildin görünümünde sürekli bir iyileşme sağlanır.Dermapen işlemi öncesi nelere dikkat edilmelidir?İşlemden önceki hafta bol su içmek, bol meyve ve sebze ile sağlıklı beslenmeye çalışmak cildin tedaviye hazırlanmasına yardımcı olacaktır. İşlem öncesi iyi bir cilt bakım rutini sürdürmek de tavsiye edilir.
2,083
745
Tedavi Yöntemleri
Az Görme Rehabilitasyonu Tedavisi
Hastalar her yaşta az görme sorunu yaşamakla birlikte, yakını veya uzağı görememe, bebek ve küçük çocuklarda gözde titreme, kayma gibi sorunlarla karşılaşır. Az görme rehabilitasyonunda (Ergoterapi)amaç, gerekli tedavi yöntemlerinin kullanılmasıyla bu sorunları azaltmak ve kişinin hayat kalitesini yükseltmektir. Memorial Sağlık Grubu Göz Merkezi Uzmanları, az görme rehabilitasyonu ile ilgili bilgi verdi.Az Görme Nedir?Görüş keskinliğinde ve görüş alanında belirgin azalma olması durumunda ve gözlükler, kontak lensler veya göz içi implantlarından hiçbirinin görmeyi artırmadığı koşullarda kişi az gören olarak adlandırılır.Az Görme Rehabilitasyonu nedir? Az görme rehabilitasyonu çeşitli nedenlerle görüş keskinliği ve alanı azalan hastalara uygulanan bir tedavi bütünüdür. Yakını göremeyen, ışıktan rahatsız olan veya renk görme bozukluğu yaşayan hastalara öncelikle tedavi uygulanmaktadır.Refraktif müdahalelere yani net görebilmek amacıyla kontakt lens veya gözlük kullanan hastaların gözlüksüz görmelerini sağlamak için uygulanan tedavilere rağmen görme düzelmediği takdirde, az görme rehabilitasyonu ile tedavi gerçekleştirilebilir. İyileşmenin sağlanmadığı durumlarda az görme rehabilitasyonu(ergoterapi) hastaların hayat konforunu yükseltebilmektedir.Az görme rehabilitasyonunun temel amacı, hastanın normal hayatına döndürülmesi ve topluma kazandırılmasıdır.Az Görme Rehabilitasyonu TedavisiAz görme rehabilitasyonunda optik ve dijital az görme yardım cihazlarından teleskopik gözlükler, mikroskobik gözlükler, telemikroskoplar gibi araç gereçler ve mikroperimetri gibi yöntemler kullanılmaktadır. Uygulanan optik yöntemler sayesinde uzak ve yakın görme keskinliğinde artış gözlenebilmektedir. Az görme rehabilitasyonu hastanın altta yatan rahatsızlığına ve görme fonksiyonlarının bozulmasına göre bireysel olarak planlanmaktadır.Rehabilitasyon çalışmalarında hastalar farklı aşamalardan geçer. Özel yöntemlerle görmeleri ölçüldükten sonra büyük kartonlara yazılan yazılar okutulur. Bu yöntem ile hastanın ihtiyacı olan büyüme düzeyi öğrenilir. Bir başka aşamada ise merkezi görmenin ve periferik yani odak dışındaki görmenin değerlendirilmesidir. Okumak, yürümek, objelerin detaylarını seçebilmek gibi egzersizlerle tanı konulmaktadır.Az Görme Rehabilitasyonunun avantajları nelerdir? Az görme rehabilitasyonu ile hastaların yaşam şartları iyileşmektedir. Sosyal hayatta aktif rol oynayamayan, günlük işlerini idame ettiremeyen hastalar rehabilitasyon ile birlikte eskiden yapamadığı etkinliklere dahil olmaya ve kendi ihtiyaçlarını giderebilmeye başlamaktadır.Az Görme Rehabilitasyonu kimler için uygundur? Az görme rehabilitasyonu uygulamaları görme düzeyi farklı yöntemlerle artırılamayan hastaların tümü için uygundur. Görsel Rehabilitasyon nedir? Görsel rehabilitasyon, görsel becerileri geliştirmek ve göz kaslarını güçlendirmek için fayda sağlayan bir tedavi biçimidir. Görme rehabilitasyonu, net ve rahat bir görüş elde etme bilimi olarak tanımlanabilir.Az gören ve görme bozukluğu yaşayan gözün odaklanma, görsel işleme hızı ve odaklanmasını artırmak görsel rehabilitasyon ile mümkün olabilir. Lensler, prizmalar, filtreler ve farklı ekipmanlarla kişiselleştirilmiş egzersizler görsel rehabilitasyonda hastaya özel olarak kullanılmaktadır.
1,195
746
Tedavi Yöntemleri
Diş Çekimi
Diş hekimliğinde dişin doğal hali ile ağızda tutulması temel amaç olsa da, bazı durumlarda diş çekimi kaçınılmaz olabiliyor. Dolgu, kanal tedavisi veya kron uygulamaları ile kurtarılamayacak olan dişlerin çekilmesi gerekebiliyor. Diş çekimi toplumda göz korkutan bir işlem olarak görülse de, kurallara uygun işlemlerin yapılması ve hastanın önerilere uyması süreci sıkıntısız geçirmeyi sağlayabiliyor. Genellikle lokal anestezi uygulanarak yapılan diş çekiminin ardından ağrı oluşması normal karşılanırken, çekim yerinde oluşan pıhtının sigara içerek, dil veya herhangi bir alet değdirilerek veya sık tampon yapılarak bozulması ise yara iyileşmesini olumsuz yönde etkiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül, diş çekimi ile ilgili bilgi verdi.Diş çekimi nedir?Diş çekimi, tedavisi mümkün olmayan dişlerin kemikteki yuvasından çıkartılması işlemidir.Diş çekimi hangi durumlarda uygulanır?Diş çekimi işlemi aşağıdaki durumlarda uygulanmaktadır:-Dişlerde görülen çürükler veya kırıklar sonucu dolgu, kanal tedavisi veya kron uygulamaları yapılabilmektedir. Ancak dişler bu tedavi seçenekleri ile kurtarılamayacak kadar madde kaybına sahipse,-Diş eti hastalığı sonucu dişi destekleyen çevre dokularda gözlenen kayıplar ileri boyutlardaysa,-Ortodontik tedavi için yer gereksinimine ihtiyaç duyuluyorsa,-Gömülü veya yarı gömülü dişler zaman içinde çürüklere, ağrılara ve abse oluşumuna neden oluyorsa diş çekimi gerekebilmektedir.Diş çekimi nasıl yapılır?Diş çekimi işleminden önce çekim yapılacak bölgeye lokal anestezi uygulanarak ağrı hissedilmesinin önüne geçilir. Daha sonra lokal anestezinin sağladığı uyuşukluk kontrol edilir. Yeterli uyuşukluk sağlandıysa çekim işlemi gerçekleştirilir.Diş çekimi ile ilgili sık sorulan sorular Diş çekimi ne kadar sürer?Diş çekimi işleminin süresi dişin kemikle olan ilişkisi, dişin kök sayısı ve dişin komşu dişlerle olan pozisyonu gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu nedenle diş çekimi işlemi için net bir süre vermek mümkün olmasa da ortalama 20 dakika olarak belirlenebilir. Daha komplike olan durumlarda sürenin uzayabileceği unutulmamalıdır.Çekilen diş kaç gün ağrır?Diş çekiminden sonra genellikle ilk 2-3 gün içinde ağrı olması normal kabul edilir. Ancak iyileşme süresince ağrı devam edebilir. İyileşme süresi ortalama 7 gün olmakla beraber gömülü diş çekimi gibi daha komplike diş çekimlerinde bu süre 3 haftaya kadar uzayabilmektedir. Unutulmamalıdır ki diş çekim sonrası önerilere dikkat edilmesi ağrı oluşumunu azaltacaktır.Diş çekimi sonrası ağrı nasıl dindirilir?Diş çekimi sonrası ağrı oluşmaması için çekim sonrası önerilerine dikkat edilmesi çok önemlidir. Ağrı oluştuktan sonra dindirilmesi için eğer hekiminiz bir başka ilaç reçete etmediyse Aspirin dışında bir ağrı kesici kullanılabilir.Diş çekimi sonrası ateş görülür mü?Diş çekimi sonrası ateş beklenen bir komplikasyon değildir. Ateş ve titreme gibi şikayetlerin olması durumunda diş hekimine başvurmak gereklidir. Diş çekimi sonrası yan dişlerde ağrı görülür mü?Diş çekimi sonrası çekim yapılan bölgenin çevre dokularında ve bölgeye komşu olan dişlerde ağrı olması beklenen bir durumdur.Apseli diş çekimi nasıl yapılır?Abse varlığında izlenecek yol hastanın sistemik durumuna göre belirlenmektedir. Örneğin ateş, şişlik varlığında diş çekiminin öncesinde antibiyotik kullanımı gerekmektedir.Diş çekimi sonrası sigara içilebilir mi?Diş çekimi sonrası sigara içilmesi çekim boşluğuna kan dolmasını engelleyerek yara gelişimini bozmaktadır. Bu nedenle diş çekiminden sonra en az üç gün sigara içilmemesi önerilmektedir.Diş çekimi sonrası ağız kokusu olur mu?Diş çekimi sonrası çekim boşluklarından kaynaklı olarak ağız kokusu gözlenebilir. Bu koku çekim boşluğunun kapanması ile kendiliğinden ortadan kalkacaktır.Diş çekimi sonrası yara ne zaman kapanır?Diş çekimi sonrası yara yerinin kapanması, açılan yaranın büyüklüğüne ve bireyin yara iyileşme hızına göre farklılık göstermektedir. İyileşme süresi ortalama 7 gün olsa da daha komplike diş çekimlerinde bu süre 3 haftaya kadar uzayabilmektedir.Bir günde kaç tane diş çekilir?Bir gün içinde çekilebilecek diş sayısı için net bir yanıt vermek mümkün değildir. Bu durum, çekilecek dişlerin kemik ile ilişkileri, kök pozisyonları, hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir.Kan sulandırıcı alırken diş çekimi yapılabilir mi?Kan sulandırıcı (antikoagülan) kullanımı esnasında planlanan diş çekiminden önce konsültasyon istenmelidir. Diş çekim işlemi konsültasyon sonucuna göre planlanmalıdır. Diş çekimi sonrası neden tükürülmez?Sürekli olarak tükürmek kan pıhtısı oluşumunu engelleyerek çekim boşluğunun iyileşme sürecini bozar. Bu sebeple hastalardan çekim sonrasında tükürmemeleri istenir.Diş çekimi sonrası kanama artarsa ne yapmalıyız?Sızıntı şeklindeki kanama ilk 24 saat boyunca beklenmektedir. Ancak şiddetli bir kanama olması durumunda hekime başvurulabilir.Diş çekimi sonrası iltihaplanma belirtileri nelerdir?Diş çekimi sonrası iltihaplanma, çekim bölgesinde şiddetli bir ağrı, lenf hassasiyeti, yüksek ateş, titreme ile kendini gösterebilir. Böyle bir durumda hekime başvurulabilir.Diş çekimi sonrası iyileşme sürecinde nelere dikkat edilmelidir?-Diş çekimi sonrası bölgeye yerleştirilen tamponla 30 dakika süreyle basınç uygulanmalı ve sürenin sonunda çıkartılmalıdır. Tampon uygulaması, kanamayı durdurarak pıhtı oluşmasını ve zamanla bölgenin kemik ile dolmasını sağlayacaktır. Bu nedenle tampon uygulama aşamasına dikkat edilmezse yara iyileşmesi bozularak ağrılı bir sürece sebep olabilir.-Dişlerdeki uyuşukluk hissi geçene kadar bir şey yenmemelidir. Uyuşukluk hissi geçtikten sonra çok sıcak, çok soğuk, asitli, baharatlı gıdalardan uzak durulmalıdır. Diş çekiminden sonraki birkaç gün yumuşak gıdalarla beslenilmelidir.-Diş çekimini takip eden üç gün boyunca sigara ve alkol kullanılmamalıdır.-Diş çekimi komplikasyonlu olduğunda çekimi takip eden 8 saat boyunca 5-10 dakika aralıklarla dışardan soğuk uygulaması yapılabilir.-Diş çekimi sonrası çekim bölgesine dille veya herhangi bir aletle dokunulmamalıdır.  Bu şekilde bölgedeki pıhtı oluşumu bozularak iyileşmenin gecikmesine veya bölgenin enfekte olmasına sebep olunabilir.-Diş çekiminden sonra ağrı oluşması beklenebilir. Ancak ağrı kesici kullanımı ile geçmeyen, gece uykudan uyandıran ağrılar mevcut ise çekim bölgesi enfekte olmuş veya pıhtı yerinden kopmuş olabilir. Bu durumda hekime başvurulması önerilmektedir.Diş çekimi sonrası yemek yemeye ne zaman başlanmalıdır?Yemek yemek için uyuşukluğun geçmesi beklenmelidir. Bu süre 2-4 saat arasında değişmektedir. Sonrasında da birkaç gün yumuşak ve ılık gıdalar ile beslenmeye özen gösterilmelidir. Bölgenin sert, asitli, baharatlı, çok sıcak veya çok soğuk gıdalarla tahriş edilmesinin önüne geçilmelidir.Diş çekimi sonrası beyaz doku oluşması ne anlama gelir?Çekim bölgesinde oluşan beyaz doku genellikle iyileşme dokusudur. İyileşme sürecinde bölgedeki dişeti önce beyazlaşır ardından pembe rengini alır. Diş çekimi sonrası alveolit belirtileri nelerdir?Alveol, dişlerin çene kemikleri içinde bulundukları bölgedir. Alveolit de diş çekiminden sonra bölgede oluşabilen iltihabi bir durumdur. Diş çekiminden hemen sonra bölgenin kan ile dolması ve pıhtı oluşumu beklenirken çeşitli nedenlerle bu pıhtı yapının bozulması alveolit oluşumu için zemin hazırlar. Sigara kullanımı bu duruma yol açan başlıca sebeplerden biridir. Bunun dışında çekim bölgesinin hijyenine dikkat edilmemesi, çok sıcak veya soğuk yiyecekler tüketilmesi, bölgenin dil veya bir yabancı cisim ile kurcalanması veya emme işlemi yapılması alveolit oluşumuna sebep olabilir. Bazı durumlarda diş çekimi sırasında kullanılan anestezik maddelere, hastanın kullandığı ilaçlara veya mevcut sistemik hastalıklara bağlı olarak da alveolit gelişebilmektedir. Alveolit oldukça ağrılı geçen birkaç güne sebep olan bir hastalıktır. Bu sebeple oluşmaması için gerekli önerilere dikkat edilmesi tavsiye edilir.20’lik diş çekimi nasıl yapılır?20 yaş dişi çenede en arkada yer alan ve en son çıkan dişlerdir. Kimi hastalarda sorunsuz şekilde çıkarak diş arkına dahil olabilirken, kimi hastalarda çenedeki alan yetersizliği sebebiyle ağrılı olarak çıkabilir, tam olarak çıkamayabilir veya çıktıktan sonra enfeksiyona sebep olabilir. Ağrı ve enfeksiyonun yanı sıra komşu dişlere de zarar verebildikleri bilinmektedir. Bu nedenlerle 20 yaş dişlerinin bazı durumlarda çekimi gerekebilmektedir. Diş çekimi planlandı ise çekimin zorluğu dişin kemikle olan ilişkisine göre belli olacaktır.Gömülü olmayan 20’lik diş çekimi ve gömülü 20’lik diş çekimi işlem farklılıkları nelerdir?İster gömülü ister sürmüş olsun, diş çekiminin zorluğunu dişin kemikle olan ilişkisi ve köklerin pozisyonu belirler. Gömülü olmayan bir 20 yaş dişinin herhangi bir diş çekiminden farkı yoktur. Gömülü diş çekimlerinde, dişe ulaşımın sağlanması için ilk olarak dişetinde bir insizyon yapılır. Diş eti kaldırılıp dişin görülmesi için rahat bir alan sağlandıktan sonra çekim işlemi gerçekleştirilir.Gömülü 20’lik diş çekimi sonrası ağrı ne kadar sürer?Gömülü diş çekimi sonrasındaki ağrı süresi çekim işleminin güçlüğüne göre değişiklik göstermektedir. Çoğunlukla ilk birkaç gün ağrı hissedilse de üç haftaya kadar olan ağrılar normal kabul edilebilir.20’lik diş çekimi sonrası şişlik kaç gün sürer?20 yaş dişi çekimi sonrası şişlik genellikle çekim işlemlerinin zorluğuna bağlı olarak ortalama 2-3 gün sürebilir. Şişlik oluşumunun önlenmesi için genellikle ilk gün soğuk uygulama önerilmektedir. Bu uygulama hekim önerilerine uyularak yapılırsa şişlik oluşma ihtimali azalacaktır. 20’lik diş çekimi sonrası komplikasyonlar gelişir mi?Her cerrahi işlemde olduğu gibi diş çekiminden sonra da komplikasyonlar görülebilmektedir. Anestezinin beklenenden uzun sürmesi, trismus gelişmesi, dişin kırılması, komşu dokulara veya çene kemiğine zarar verilmesi veya alveolit gelişmesi gibi komplikasyonlar gelişebilir.20’lik diş çekimi sonrası diş fırçalama nasıl olmalıdır?Çekimi gerçekleştiren hekimin bir başka önerisi yok ise çekim günü diş fırçalanmamalıdır. Ertesi gün çekim bölgesinden uzak kalacak şekilde dişler fırçalanabilir.Hamilelikte diş çekimi yapılır mı?Hamilelik döneminde diş tedavileri için güvenle kullanılabilen lokal anestezik maddeler bulunmaktadır. Ancak diş hekimliğinde kullanılan röntgen cihazlarındaki radyasyon çok düşük seviyede olmasına rağmen hamilelerde röntgen çekiminden kaçınılması önerilmektedir. Eğer mutlak suretle röntgen çekilmesi gerekiyorsa anneye koruyucu önlük giydirilerek oldukça düşük doz uygulayan cihazlarla işlem yapılmalıdır. Bu durumlar göz önüne alınarak hamileliğin ilk üç ay ve son üç ayında acil olmayan diş çekimleri ertelenebilir.Emzirirken diş çekimi yapılabilir mi?Emzirme döneminde diş çekimi güvenle yapılabilir.  
4,283
747
Tedavi Yöntemleri
Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), kişinin olumsuz ve işlevsel olmayan düşüncelerini yeniden şekillendirerek, yerine gerçekçi ve olumlu düşünce biçimleri koymayı hedefleyen, duygusal tepkilerini ve davranışlarını belirleyen düşünce yapısı, algısı ve olayları yorumlayış şeklini değiştirmeye odaklanan terapi yöntemidir.Bilişsel Davranışçı Terapi Nedir?Bilişsel davranışçı terapi, ruhsal bozukluklarda önemli bir rolü olan düşüncelerin, karar vermede rol oynayan inanışların değiştirilmesi için uygulanan en yaygın psikoterapi yöntemlerinden biridir. 1960’lı yıllarda Aaron Beck tarafından geliştirilen Bilişsel Terapi, duygusal bozukluklarda bilişsel ve davranışçı müdahalelerine odaklanmaktadır. Daha basit bir tanımla bilişsel davranışçı terapi, kişinin düşünce ve davranış biçimini değiştirerek sorunlarını yönetmeye yardımcı olabilecek bir konuşma terapisi methodudur.Bilişsel Davranışçı Terapi Hangi Hastalıklarda Uygulanır?Bilişsel Davranışçı Terapi Nasıl Uygulanır?Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) iki temel ilkeye dayanır:Bu nedenle BDT, bireylerin olayları algılama, yorumlama ve anlam yükleme şekilleriyle ilgilenerek, yanlış algıları,  yanlış yorumlamaları, işlevsel olmayan otomatik düşünceleri değiştirmeye odaklanır.Birey içsel süreçlerinin bir kısmını farkında olmasa bile,  terapi desteği ile oluşan bilinçli çabayla,  bunların bir kısmına ulaşabilir, farkına varabilir.Örneğin, kişi sınavdayken,  “Hata yapmamalıyım, eğer hata yaparsam, bunun sonucu çok kötü olur” şeklinde bir düşünceye sahip olarak,  kaygı ve üzüntü hissetmeye başlar,  oluşan hissin sonucunda ise,  soruları çok dikkatli okuyamadan cevaplayarak, performansını kaliteli şekilde sergileyemez. BDT bu noktada, kişinin sahip olduğu otomatik düşünceler, ara inançlar, kurallar, temel inançlar üzerinde çalışarak, bilişsel yeniden yapılandırma ile bireyi sağlıklı düşünce yapısına sevk etmeye çalışır.Otomatik Düşünceler: Aklımıza kendiliğinden gelen, sıklıkla fark edilmeyen,  genelde sadece eşlik eden duygunun fark edildiği düşüncelerdir.  Örneğin “Sınavda hata yapmamalıyım” düşüncesi aklımızdan çok hızlı geçerken, biz kaygı ve üzüntüyü daha net ve ağır şekilde hissederiz.  Bu yüzden, otomatik düşünceler genellikle,  kişiye acı veren duygusal tepkilere ve işlevsel olmayan davranışlara yol açmaktadırlar.  Otomatik düşünceyle alakalı en önemli ipucu, yoğun duygu hissettiğimiz anlarda ortaya çıkmasıdır.Ara İnançlar ve Kurallar: Yaşantı ve gözlem ile edinilen bilgiler, kişi tarafından dile getirilmese bile, bunlara inandığı için, farkında olmadan bu inanç ve kurallara göre hareket eder. Örneğin,  hayatı boyunca yaşadıklarından, “Eğer başarısız olursam, insanlar beni sevmez” şeklinde bir ara inanca sahip olduysa, başarılı olmak için üzerinden fazlaca baskı hissedecektir. Aynı şekilde eğer “İnsanlardan yardım istemek bir güçsüzlük ifadesidir” şeklinde bir kurala inanıyorsa, genellikle işlerini yardım almadan, tek başına yapmaya çalışacaktır.Temel İnançlar: Kişilerde olumlu ya da olumsuz temel inanç şeklinde 2 türde görülen, geçmiş deneyimler sonucunda oluşmuş olan, genel olarak çaresizlik, değersizlik, sevilmeme şeklinde 3 ana başlıkta toplanan inanç sistemleridir.Örneğin kişi;  “Bu ödevi yetiştiremeyeceğim” otomatik düşüncesi ile yola çıkarak,  “Ödevimi yetiştiremezsem,  iyi bir öğrenci değilim” ara inancına sahip olup,  sonunda da “Demek ki ben başarısızım” temel inancına ulaşabilir.Bilişsel Davranışçı Terapi ile İlgili Sık Sorulan SorularBilişsel davranışçı terapinin amaçları nelerdir?Terapinin amacı,  kişinin elindeki bilgileri yanlış yorumlama hatalarını düzeltmek, kişiyi işlevsel olmayan duygu ve davranışlara iten varsayımların değiştirilmesine yardımcı olmaktır. Öncelikle otomatik düşünceler, ara ve temel inançlar ortaya çıkarılır,  değiştirilir,  kişinin kaçınma örüntüleri tespit edilerek, kişinin ömür boyu kendi kendisine yardımcı olmasını sağlayacak olan BDT becerilerinin kazanılması için çalışır.  Böylece bireyin farkındalığı artırılarak,  alışmış olduğu düşüncelerden farklı alternatif düşünce tarzlarını da keşfetmesi sağlanır.Bilişsel davranışçı terapi ne kadar sürer?Seanslar genellikle 45 dk sürmekte olup, danışanın güncel zaman sorunlarına odaklı olsa da,  erken çocukluk dönemi,  varsa travmaları,  aile irtibatları,  iş hayatı ve sosyal etkileşimleri de göz önünde bulundurulacağından, kişiden kişiye göre değişmekle birlikte, ortalama 10 seans süresince etkili bir ilerleme sağlanabilecektir.Bilişsel davranışçı terapi etkili bir yöntem mi?Bilişsel ve davranışçı yöntemleri öğrenen kişiler, bilişsel hatalarını da belirlediklerinden, terapi sonlandıktan sonra da stresli durumlarda olumsuz düşüncelerden kaçınarak, sorunlarının gelecekteki tekrarlarını önleyebilirler. Bilişsel davranışçı terapi ile ilgili yapılan çalışmalarda, bu yöntemin birçok psikiyatrik hastalığın tedavisinde tek başına etkili olduğu,  aynı zamanda birçok psikiyatrik rahatsızlıkta da yaşam kalitesinin artırmak amacıyla ilaç tedavisine eklendiği belirtilmektedir.Obsesif kompulsif bozuklukta bilişsel davranışçı terapi nasıl uygulanır?OKB, takıntıların (obsesyonların) kişilerde kaygıya neden olan yineleyici düşünceler şeklinde; zorlantıların (kompulsiyonların)  ise,  takıntısına tepki olarak,  uyulması gereken kurallar şeklinde ortaya çıktığı bir rahatsızlıktır.Obsesyon tipleri:  Saldırganlık, bulaşma, kuşku, cinsel, dinsel konularda olabilirken, Kompulsiyon tiplerine, temizlik, kontrol etme, düzenleme, tekrarlama kompulsiyonları örnek olarak verilebilir.Bilişsel davranışçı kurama göre ise OKB, sonuçların pekişmesi sonucu öğrenilen davranıştır. OKB hastalarının bilişsel terapisi, düşüncelerin kendilerini değil hastaların obsesif düşünceleri hakkındaki inançlarını hedefler.OKB tedavisini üç bölüme ayırmışlardır. Bu üç kısım ise şu şekildedir;Depresyon bilişsel davranışçı terapi ile tedavi edilebilir mi?Ağır depresyon yaşayan bireylerde,  terapinin başlangıcında, davranışsal tekniklerin kullanılması önemlidir.  Çünkü aktivite düzeyindeki azalma, yetersizlik duygusu, cesaretsizlik, tatminde ve kendine saygıda azalma noktalarındaki depresif döngüyü kırmak için,  artırılan aktiviteler,  sonuca ulaşmak için tek başına yeterli olmasa da, bilişsel değişimi etkileyen bir araçtır. Bu müdahaleler, kişinin olumsuz beklentilerinin düzeltilmesine ve karamsar bakış açısının, hayatına devam edememesine olan katkısını görebilmesine destek olmaktadır.•           Bilişsel Teknikler:Bilişsel tekniklerde terapist ve danışan problemlere sebep olan dünyanın yanlış ve uygunsuz yorumlanması şeklindeki inançları ortaya çıkartmada ve ortadan kaldırma amacıyla beraber çalışırlar.Terapist, yeni öğrenmelerin sağlanması için dikkatle düzenlenmiş bir seri soru sorar. Terapistin soru sormasının amaçları genellikle şunlardır:Anksiyete bozukluklarında bilişsel davranışçı terapi nasıl uygulanır?Anksiyete bozuklukları,  ortak temaları paylaşan, bireylerin anksiyete spektrumu olarak adlandırılan, bir dizi ilişkili bozukluğunu kapsamaktadır.Anksiyetenin amacı nedir? Anksiyete türleri nelerdir?Anksiyetedeki psikolojik belirtiler nelerdir?Anksiyetedeki fizyolojik belirtiler nelerdir?Düşünceler, hisler ve davranışlar etkileşimli ve ilişkilidir. Birini değiştirmek diğerlerini de etkiler. Bazı bireyler duygusal müdahalelere, bazıları bilişsel müdahalelere, bazıları davranışsal müdahalelere, bazıları da sistemik müdahalelere daha yatkındır.Anksiyete tedavisinin başlangıcında, ilaç tedavisi ile hasta bir rahatlama sağlamakta olup,  akabinde BDT ile hastalıkla baş etme becerilerini öğrenmektedir. BDT özellikle hastalığın yenilenmesinin önlenmesi konusunda, ilaç tedavilerine göre çok daha etkilidir. BDT kaygının yarar ve zararları konusundaki düşüncelerin tanınması,  işlevsel ve işlevsel olmayan kaygılar arasındaki farkın belirlenmesine destek olur. Kaygılanılan noktalardaki düşünce ve davranışlardan kaçınma hareketleri ile nasıl başa çıkılabileceğini öğretir.
3,119
748
Tedavi Yöntemleri
Diş Dolgusu
Ağız içerisindeki diş kaybının önüne geçerek hem sağlık açısından hem de estetik anlamda katkı sağlayan diş dolgusu, çürümüş, kırılmış ya da çatlamış dişlere uygulanıyor.  Ağız ve diş sağlığının korunması için kullanılan tedavilerin başında gelen diş dolgusunun nasıl yapıldığı ise dişin neden zarara uğradığına ve dişin nerede bulunduğuna bağlı olarak değişebiliyor. Dolgu işleminin ardından 12 saate kadar uzayabilen hassasiyet ve ağrı görülebiliyor. İşlem sonrasında ise belli bir süre yemek yenilmemeli, sert, soğuk ve sıcak gıdalar tüketilmemelidir. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dt. Berna Turgut, diş dolgusu işlemi ile ilgili bilgi verdi.  Diş dolgusu nedir?Diş dolgusu, çürümüş, kırılmış ya da çatlamış olan dişlerin çeşitli materyallerle restore edilmesidir. Madde kaybına uğramış dişlerin fonksiyonlarını yerine getirmesi amaçlanır. Çürük doku ilerlemeden uygulanan bu yöntem, dişi tamamen kaybetmenin önüne geçer.Diş dolgusu kimlere yapılır?Diş dolgusu çürümüş, kırılmış veya herhangi bir nedenden dolayı harabiyet görmüş dişlere uygulanmaktadır. Deforme olmuş dişlere, tedavi sonrası eski görünümü ve fonksiyonu kazandırılır.Diş dolgusu hangi durumlarda yapılır?Çeşitli sebeplerle madde kaybına uğramış, çiğneme fonksiyonunu yerine getiremeyen, estetik olarak hoş görünmeyen veya travma sonucu kırılmış, çatlamış veya çürümüş dişlere uygulanır.Diş dolgusu nasıl yapılır?İlk aşama olarak kalan diş dokusu, dolgu için hazır hale getirilir. Bu aşamada çürüğün temizlenmesi yada daha önce yapılmış ve uzaklaştırılması gereken eski bir dolgu var ise kalan diş dokusu bunlardan arındırılır. Bu işlemden sonra, ikinci aşama olarak dişin ağız içindeki konumuna, fonksiyonuna, estetik gerekliliklere ve yapılan dolgunun büyüklüğüne göre uygun malzeme seçilerek oluşan boşluk doldurulur. Bu işlemler esnasında, hastanın ağrı hissetmeyeceği şekilde lokal anestezi uygulanabilir. Son aşama olarak, yapılan dolgunun diğer dişlerle uyumu kontrol edilir. Hastayı rahatsız edecek fazlalıklar var ise uzaklaştırılır.Diş dolgusu ile ilgili sık sorulan sorularDiş dolgusu yapıldıktan sonra nelere dikkat edilmelidir?Dolgu tedavisi anestezi altında gerçekleştirildiyse, anestezi etkisi geçmeden yemek yenilmemelidir. Anestezi etkisi geçmeden yemek yemek, dil ya da dudakların ısırılmasına neden olabilir. Anestezinin etkisi üst çeneye uygulanan işlemlerden sonra yaklaşık olarak 3 saatte, alt çene arka grup dişlerde yaklaşık 4-5 saate kadar sürebilir. Anestezi etkisinin geçme süresi kişilere göre farklılık gösterebilir.Kullanılan dolgu materyaline göre işlem sonrası yemek yeme süresi değişiklik gösterebilmektedir. Bu konuda hekimin uyarıları dikkate alınmalıdır.Diş dolgusu yapıldıktan sonra diş hassasiyeti normal mi?Dolgu işlemi yapıldıktan sonra işlem gören dişte 12 saate kadar uzayabilen ağrılar ve hassasiyet normal kabul edilmektedir. Bu durumda hasta, hekimin uygun gördüğü ağrı kesiciyi kullanabilir. 12 saati geçen ve şiddetlenerek artan bir ağrı mevcutsa hekiminiz ile iletişime geçmeniz tavsiye edilir. Diş dolgusunun büyüklüğüne yani dişin canlı dokusunun yakınlığına göre 6 aya kadar uzayabilen soğuk ve sıcak hassasiyeti oluşabilir.Diş çürüğü bulaşıcı mıdır?Direkt olarak bulaşıcılık söz konusu olmasa da çeşitli durumlarla, bireyler arası bakteri alışverişi sonucu çürüğe yatkınlık bulaşıcı olabilir. Örneğin yeni doğan bir bebeğin ağız içinde çürük yapıcı bakteriler bulunmaz. Ancak ebeveynler bebeği beslerken veya öperken tükürük yoluyla bakteri aktarımında bulunabilir. Bu nedenle aile bireyleri bebeği beslerken biberon, emzik gibi araçları kendi ağızları ile temas ettirmemelidir.Diş dolgusu sonrası ağrı ve acı duyulur mu?Dolgu işlemi uygulandıktan sonra diş etinde ve dişte meydana gelen sızlama şeklinde ağrı bir süre için normal kabul edilmektedir. Ayrıca sıcak ve soğuk etkenlerle hassasiyet meydana gelmesi de yine bir süre için olası bir durumdur. Fakat şiddetlenerek devam eden, sıcak veya soğuk gibi bir etken olmadan kendiliğinden başlayarak zamanla zonklayan ağrıya dönüşen durumlarda mutlaka diş hekimi ile iletişime geçilmesi gerekmektedir.Diş dolgusu ne kadar sürer?Yapılan dolgunun ağız içindeki konumuna, büyüklüğüne, kullanılan materyallere, ağız içerisine birden fazla dolgu yapılacaksa dolgu sayısına,  hastanın tedaviye uyumuna göre değişkenlik göstermektedir.Diş dolgusu evde yapılabilir mi?Dişin dolguya hazır hale getirilmesi için gerekli teknik ekipmanın ev ortamında bulundurulamaması, uygulanan malzemelerin sertleşmesi için lazer ışınının kullanılması ve çalışılan ortamın tükürükten arındırılması gibi gerekmektedir. Bu koşulların gerekliliği diş dolgusunun klinik ortamda yapılması zorunluluğunu ortaya çıkartmaktadır.Estetik dolgu nedir?Diş dokusuyla bire bir uyumlu renkte bir materyal kullanılarak işlem yapılan dişin hem diğer dişlerle uyumlu gözükmesi hedeflenirken hem de estetik görünmesi sağlanır. Bu işlem sonucunda hedef, işlem yapılan dişin diğer dişlerden gözle görünür şekilde farklı olmamasını sağlamaktır.Diş dolgusu düşer mi?Daha önce dolgu yapılmış olan dişte tekrar çürük oluşmuşsa, bireyde diş sıkma alışkanlığı yada anormal çiğneme alışkanlıkları bulunuyorsa, sert kabuklu maddeler diş dokusuyla kırılmaya çalışılmışsa diş dolgusunda kırıklar, çatlaklar yada dolgu düşmesi gerçekleşebilir.Diş dolgusu düşmesi durumunda ne yapılmalıdır?Öncelikle ağrı yoksa bile yeni bir diş dolgusunun yapılması için hekimden randevu alınmalıdır. Randevu tarihine kadar meydana gelecek yeni bir hasardan korunmak için sert yiyecekler tüketilmekten kaçınılmalıdır. Bu bölge daha dikkatli fırçalanmalı ve temiz tutulmalıdır, yemek yerken bu bölge olabildiğince kullanılmamalıdır.Gebelik diş çürüğüne sebep olur mu?Gebelik direkt olarak çürük oluşumuna sebep olmaz ancak ağız içini çürük oluşumu için daha yatkın hale getirir. Bunun en önemli sebebi gece aşermeleri sonucu oral hijyenin bozulması ya da kusma sonucu ağız içindeki asit oranının artmasıdır.Çürük dişlerin bebeğe bir zararı olur mu?Gebelikten önce anne adaylarının mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmesi ve ağız içerisinde gerekli bütün işlemleri yaptırması önerilmektedir. Bunun en önemli nedeni gebelik süresinde annede oluşacak ağrının ve stresin bebeğin gelişiminde olumsuz etki oluşturabilmesidir. Aynı zamanda gebelik esnasında gerçekleştirilemeyecek işlemler var ise gebelikten önce tamamlanmış olması doğru olur.Gebelikte diş çürüğünün oluşması durumunda tedavi hemen yapılmalı mı, hangi durumlarda beklenmeli?Gebeliği takip eden kadın doğum uzmanından alınan onay ile birlikte hamileliğin her döneminde dolgu tedavisi uygulanabilir ancak gebeliğin 13. ve 27. haftaları arası tedavi için en güvenli dönemdir.Gebelikte diş bakımı nasıl yapılmalıdır? Gebelik düşünülmeye başlanıldığı ilk andan itibaren diş hekimine muayene olunmalıdır, gerekli işlemler gebelik öncesinde tamamlanmalıdır. Aksi takdirde gebelik esnasında yapılacak bütün işlemler için kadın doğum uzmanının görüşüyle hareket edilmek durumunda kalınacaktır.Hangi çürüklere dolgu yapılmaz?Harabiyetin dişin büyük bir kısmını kapsadığı durumlarda, kendiliğinden başlayan bir ağrı mevcutsa yani öncelikli olarak kanal tedavisi gerekiyorsa ya da bunların dışında hekimin gerekli gördüğü başka sebepler var ise dolgu tedavisi uygulanamayabilir.Diş dolgusu ağrısı nasıl geçer? Diş dolgusu sonrasında hassasiyet nasıl geçer?Tedaviden sonraki birkaç gün diş eti ve diş dokusundaki sızlama şeklindeki bir ağrı ile karşılaşılması olasıdır. Özellikle hassasiyet mevcut ise çok sıcak ve çok soğuk yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Herhangi bir etken olmadan gerçekleşen bir ağrı mevcut ise hekimin uygun gördüğü bir ağrı kesici alınabilir.Adet döneminde diş dolgusu yapılabilir mi?Adet döneminde diş dolgusu yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.Diş dolgusunun ömrü ne kadardır?Gelişen teknoloji ile birlikte dolgu materyali ve diş dokusu arasındaki bağlantı olabildiğince artmıştır. Fakat bazı durumlarda, çeşitli sebeplerle dolgunun yenilenmesi gerekebilir. Bunların başında; tekrar çürük oluşumu, hastanın diş sıkma veya sert cisimler tüketme alışkanlığına bağlı olarak dolgunun kırılması veya dolgu ile diş dokusu arasındaki bağlantının bozulması ya da bir travma sonucu dolgunun zarar görmesi söz konusu olabilir. Bu gibi sebepler dolgunun yenilenmesi gereksinimi oluşturmaktadır.Emziren anneler diş dolgusu yaptırabilir mi?Emziren annelerin diş dolgusu yaptırmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Fakat annenin tedaviye başlanmadan önce hekime bu durumu bildirmesi ve kullanılan anesteziye göre tedavi sonrası emzirme planlamasının yapılması gerekmektedir.Diş dolgusu mide bulantısı yapar mı?Tedavi esnasında dolgu yapılacak dişin ağız içindeki konumuna göre ve hastanın bu konudaki hassasiyetine göre bulantı refleksi oluşma ihtimali vardır.Diş dolgusu ağızda koku yapar mı?Direkt olarak dolgu materyali ağız içerisinde bir kokuya neden olmasa da ağız içerisindeki çürük doku, dişler arasındaki sağlıklı olmayan kontaklarda biriken gıda artıkları ya da mevcut olan herhangi bir diş eti rahatsızlığı ağız kokusuna neden olabilmektedir.
3,542
749
Tedavi Yöntemleri
Balon tuboplasti
Östaki borusu orta kulağı, burnun arkasındaki geniz bölgesine bağlayan dar bir borudur. Orta kulağı havalandırır ve kulaktaki basıncı dengeler. Balon tuboplasti östaki borusunun fonksiyon bozukluklarında uygulanan en güncel yöntemlerden biridir. Memorial Şişli Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ela Araz Server, balon tuboplasti hakkında bilgi verdi.Balon tuboplasti nedir? Östaki tüpü balon dilatasyonu ya da balon tuboplasti; östaki borusunda tıkanıklığın giderilmesi ve östaki borusuna fonksiyonlarının yeniden kazandırılması için yapılan non-invaziv olarak da bilinen kesi yapılmadan uygulanan bir tedavi yöntemdir.  Balon tuboplasti hangi durumlarda uygulanır?Balon tuboplasti östaki borusu tıkanıklıkları ya da fonksiyon bozukluklarında uygulanır. Östaki borusu tıkanıklıklarında orta kulak yeterince havalanamaz ve orta kulakta bir basınç oluşur ya da sıvı birikir. Bu da kulakta dolgunluk, ağrı ve boğuk işitmeye neden olur. Östaki borusu tıkanıklığı tedavi edilmezse kulak zarında çökme (timpanik membran retraksiyonu), kulak zarının orta kulak yapılarına yapışması, kulak zarında içeri doğru cepleşme, orta kulakta kalıcı sıvı ve tekrarlayan orta kulak iltihabına sebep olabilir. Östaki borusunun normalden fazla açık olmasında ise orta kulak havalanması bu kez aksi yönde bozulur hastalar kendi konuşma ve nefes alıp vermelerini duyar, kulakta dolgunluk hissi yaşar ve sık kulak iltihaplanması geçirirler. Bu gibi fonksiyon bozuklukları balon tuboplasti yöntemi ile tedavi edilebilmektedir.Balon tuboplastinin avantajları nelerdir? Balon tuboplasti sayesinde kulak basıncı korunur, uçak yolculukları esnasında yaşanan kulak ağrıları ve tıkanmaları önlenir. En önemlisi de kulak zarının çökmesi engellenerek birçok kulak probleminin önüne geçilir, kulak zarına tüp takma işlemine ihtiyaç kalmaz. Herhangi bir kesi yapılmadan uygulanan balon tuboplasti yöntemi oldukça güvenlidir ve östaki borusuna fonksiyonlarını geri kazandırır.Balon tuboplasti nasıl yapılır? Balon tuboplasti genel anestezi altında endoskop yardımı ile yapılır. Her iki taraf ortalama toplamda 15-20 dakika sürer.  Balon tuboplastide endoskopik olarak burundan ya da ağızdan girilerek östaki burusunun genze açıldığı ağız görülür. Buradan östaki borusunun içine ucunda balon içeren bir katater gönderilir. Östakinin kıkırdaktan oluşan kısmında balon belirli bir basınçta şişirilir ve belirli bir süre beklenir. Böylece kıkırdaktan oluşan kısım genişletilmiş olur.Sık sorulan sorularBalon tuboplasti ameliyatından sonra nelere dikkat edilmeli? İşlemden sonra burnun açık kalması için burun temizliği, nazal lavajlar yapması, enfeksiyona karşı koruma amaçlı antibiyoterapi, burnun açık kalması ve ödemin giderilmesi için nazal steroidler önerilir. Ayrıca hastanın birkaç gün süreyle günde 3-5 defa valsalva manevrası yapması önerilir. Valsalva manevrası, solunum yolları yani ağız ve burun kapatılarak orta kuvvette nefes vermeye çalışılarak yapılan harekettir. Östaki borusu nedir? Östaki borusu, kulak zarının arkasında bulunan orta kulağı, burnun arkasındaki geniz bölgesine bağlayan dar bir borudur. Ortalama 3,5 cm uzunluğundadır ve eğimli bir açıyla yerleşmiştir. Kulağa yakın 1/3’lük kısmı kemik, genze yakın 2/3’lük kısmı ise kıkırdaktan oluşmaktadır.Östaki borusunun görevi nedir? Östaki borusunun görevi orta kulağı havalandırmaktır. Orta kulak, normalde hava ile dolu bir boşluktur. Bu hava kulak zarının titreşimi ve sesin iletimi için önemlidir. Östaki borusu pasif haldeyken kapalıdır, ancak esneme, yutkunma veya çiğneme sonucu çevresindeki kasların kasılmasıyla açılır. Her açıldığında genizdeki havanın orta kulağa geçmesini sağlar ve orta kulağı havalandırır.Östaki borusu kulaktaki basıncı dengeler. İçerden genze hava göndererek ya da boşaltarak kulak zarının her iki tarafındaki hava basıncını eşitler ve kulak zarının normal gerginliğini ve orta kulaktaki mukusun dışarı çıkmasını sağlar. Östaki her açılıp kapandığında orta kulakta biriken salgıları genze boşaltır. Östaki borusu ortakulağı enfeksiyonlardan korur. Geniz tarafındaki salgı ve enfeksiyonların orta kulağa geçişini önler. Östaki borusunun fonksiyonları neden bozulur? Östaki borusu fonksiyon bozukluğu iki şekilde gelişebilir;   Östaki borusu tıkanıklığı (Katar Tuba): Orta kulak yeterince havalanamaz ve orta kulakta negatif bir basınç oluşur ya da sıvı birikir. Bu sıvının şiddeti ve vasfına göre kulakta dolgunluk, ağrı ve boğuk işitme yaşanabilir. Daha ciddi vakalarda; kulak zarında çökme  (timpanik membran retraksiyonu), kulak zarının orta kulak yapılarına yapışması, kulak zarında içeri doğru cepleşme, orta kulakta kalıcı sıvı ve tekrarlayan orta kulak iltihabı gelişebilir.Katar tubaya östakinin genze açıldığı bölgede tıkanıklığa sebep olan hastalıklar bulunmaktadır. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır;Geniz eti büyüklüğü (adenoid hipertrofi)Akut üst solunum yolu enfeksiyonları ( nezle, grip, sinüzit gibi)Alerjik burun hastalığıCerrahi travmaGeniz bölgesinde kitle yapan iyi ya da kötü huylu tümörlerYarık damakReflü (larengofarengeal reflü)Septum deviasyonuKonka hipertrofisiAni basınç değişiklikleri (uçağın iniş ve kalkışı sırasında kabin basıncı dengelenmesi ya da dalış esnasında yaşanan basınç problemleri)Herhangi bir neden olmadan anatomik yapısal özellikler Östaki borusunun normalden fazla açık olması (Patuolus Östaki): Östaki borusunun normalden açık olduğu durumlarda orta kulak havalanması bu kez aksi yönde bozulur, östakinin koruyucu etkisi ortadan kalkar. Hastalar kendi konuşmasını, nefes alıp vermesini kulağında duyduğunu ifade eder, kulakta dolgunluk hissi olur ve sık kulak iltihaplanması yaşarlar. Östaki borusunun normalden daha açık olmasına aşağıdaki durumlar yol açabilmektedir;Hızlı ve aşırı kilo kaybıAşırı susuz kalma (dehitratasyon)Geniz eti ameliyatı (adenoidektomi)  sonrası östaki burusunun genize açılan bölgesinin travmalarıGebelikBazı kronik hastalıklar Östaki borusu hastalıkları nasıl tedavi edilir? Östaki borusu hastalıklarında sebebin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Östaki borusu tıkanıklığına ya da açıklığına özel bazı ilaç tedavileri ve östaki borusu egzersizleri önerilir. Bunlarla düzelmeyen durumlarda kulak zarı üzerine kesi yapılması (miringotomi), tüp takılması (ventilasyon tüpü) gibi östaki tüpü yerine geçebilecek cerrahi tedaviler yapılabilir.  Östaki borusu tıkanıklıklarında son zamanlarda östaki tüpünün yeniden fonksiyon kazanmasına yönelik yapılan tuboplasti uygulamaları tercih edilmektedir. Östaki balon tuboplasti yapılan uygulamalar içinde en etkili ve başarılı olan yöntem olarak ön plana çıkmaktadır.           Balon tuboplasti çocuklara uygulanabilir mi?
2,549
750
Tedavi Yöntemleri
Diş Kaplama
Diş kaplama, sağlık problemleri ya da estetik kaygılar nedeniyle son dönemlerde sık başvurulan uygulamalardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Halk arasında kaplama olarak da adlandırılan kuron, crown kelimesinden geliyor. İşlem sırasında tıpkı bir taç gibi dişe porselen giydiriliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Uzm. Dr. Esma Sönmez, diş kaplama ile ilgili bilgi verdi.Diş Kaplama Nedir?Diş kaplama, dişlerde çok fazla madde kaybı nedeniyle, çürük-kırık gibi sebeplerle diş dokusu kaybı olduğunda veya estetik amaçlı olarak dişlerin kaplanmasıdır. Diş kaplama işlemi kişiye özel planlanmaktadır çünkü her insanın ağız ve diş yapısı farklıdır. Diş kaplama işlemi fonksiyonel veya estetik amaçlı olarak yapılabilmektedir. Estetik amaçlı hali ile diş çürükleri, kırılmış diş dolgusu, diş çekilmeleri ve ağızdaki boşlukların tedavi edilmesi durumlarında diş kaplama işlemi yapılabilmektedir.Fonksiyonel amaçlı yapılan diş kaplamaları ise diş eksikliği, dişlerde madde kaybı ya da kırık, aşınmalar veya dişleri sağlamlaştırmak için yapılmaktadır.Diş Kaplama Nasıl Yapılır? Dişe tıpkı taç giydirirmiş gibi porselen giydirilen kaplama işlemi öncesinde dişte bazı hazırlıklar yapılmaktadır. Bu hazırlıklar kurona (kaplamaya) yer açmak içindir. Diş kaplama uygulaması kaplama çeşidine ve uygulama yapılacak diş sayısına göre tek seansta tamamlanabileceği gibi 10 gün kadar da sürebilmektedir. Uzman diş hekimleri tarafından gerekli muayene ve inceleme yapılarak kaplama çeşidi belirlenmektedir. Dişin ölçüsü alınarak laboratuvar ortamında kişiye ve o dişe özel olarak kuron hazırlanmaktadır. Hazırlanan kuron daha sonra uygun yöntemlerle dişe yapıştırılmaktadır.  Kaplama Dişlerin Ömrü Ne Kadardır? Kaplama dişlerin (kuronların) ömrü hastanın ağız ve diş bakımıyla çok yakından ilgilidir. Eğer hasta dişlerini çok iyi fırçalayıp diş ipi kullanmayı etmiyorsa, doğru ebsleniyorsa, düzenli diş muayenelerini aksatmıyorsa yapılmış kuronlar 10-15 sene kullanılabilmektedir.Kaç Çeşit Kaplama Vardır?Diş kaplama sürecinde kullanılan birçok farklı kaplama çeşidi bulunmaktadır. Bu kaplama çeşitlerinden hastaya en uygun olanı bulunarak işlem uygulanmaktadır. Diş kaplama çeşitleri genellikle yapısındaki malzemeden ismini almaktadır. Hastalar diş kaplamalarını güvenle uzun yıllar kullanabilmektedir. Kuronlar günümüzde ağırlıklı olarak iki türlü malzemeyle yapılmaktadır. Bunlar, metal destekli ve zirkonyum destekli kuronlar olarak ikiye ayrılmaktadır.Metal Destekli Diş Kaplama Nedir?Altyapı olarak metal içeren bu kuronların dış kısmında porselen kullanılarak diş ile uyumlu bir görünüm sağlanmaktadır. Metal destekli diş kaplama sıkça tercih edilmektedir ve maliyet olarak daha uygundur.Zirkonyum Diş Kaplama Nedir?Altyapı olarak zirkonyum denilen beyaz diş ile aynı renkteki malzeme kullanılmaktadır. Diş etiyle uyumu ve estetik açıdan oldukça üstün bir malzemedir. Zirkonyum diş kaplamalarda altyapıda koyu renkte bir metal olmaması sebebiyle dişe çok yakın bir görüntü sağlanabilmektedir.Zirkonyum diş kaplamaları özel fırınlama işlemlerinden geçirildiği için sağlam ve dirençli bir yapıdadır. Doğal diş minesine benzemektedir. Metal yapı içermemektedir. Isı geçirgenliği daha az olduğu için sıcak ve soğuk hassasiyeti yaratmamaktadır. Ağız kokusunu azaltır ve diş etlerinde koyu renk bırakmamaktadır. Yüzeyi parlak ve pürüzsüz olması nedeniyle plak birikimine neden olmamaktadır. Zirkonyum, diş kaplama için kaliteli bir maddedir ve maliyeti de fazla olabilir ancak hasta konforunun yüksek olması sayesinde tercih edilen uygulamalardan biridir.Lamine Diş Kaplama Nedir? Laminalar, kuron işleminden çok daha konservatif (koruyucu) bir yaklaşımdır. Diş dokusu sağlıklı, madde kaybı az ise, dişlerde minimal bir hazırlıkla lamina uygulanabilmektedir. Laminelerde malzeme olarak diş dokusuna en yakın, dolayısıyla en doğal görünümü veren empress diye adlandırılan sıkıştırılmış porselen kullanılmaktadır. Lamine diş kaplama son yıllarda sıkça tercih edilmektedir.Porselen Diş Kaplama Nedir? Porselen diş kaplama işleminde dişler kaplamanın kalınlığına uygun bir şekilde törpülenmektedir. Törpülenen dişlerin kalıbı çıkarılarak diş teknisyenleri tarafından kaplama hazırlanmaktadır. 1 veya 2 hafta içinde hazırlanan kaplamalarla işleme başlanmaktadır. Lokal anestezi ile uygulanan kaplamanın dişe uyumu ve rengi incelenerek kaplama dişe sabitlenmektedir.Kaplama Yapılan Diş Çürür mü?İyi yapılmış kaplamaların altındaki dişler çürümez. Burada önemli olan bütün prosedürün hassasiyetle sürdürülmesidir. Çürüğe çok yatkın kişilerde kaplama işlemi dişleri koruma altına almak için uygulanabilmektedir. Bu nedenle iyi yapılmış kuronların çürüğü önlediği söylenebilmektedir. Burada kontrollere düzenli olarak gelmenin önemini de vurgulamak gerekmektedir. Ayrıca diş kaplama işleminin bu konuda deneyimli uzmanlar tarafından yapılması çok önemlidir.Diş Kesilmeden Kaplama Yapılır mı? Diş kesilmeden kaplama yapılmamaktadır ancak lamine yapılabilmektedir. Hastanın bu işleme uygun olup olmadığını değerlendirmek için ayrıntılı bir diş muayenesi yapılması gerekmektedir.Kaplama Diş Nasıl Çıkarılır? Kaplamaların çıkartılması bu iş için özel olarak tasarlanmış aletlerle (köprü sökücü) yapılabildiği gibi, kaplamalar tekrar kullanılmayacaksa eski kaplamalar kesilerek çıkartılabilmektedir. Klinik tecrübelere göre çok daha travmatik bulunan ikinci yöntem çok daha sık kullanılmaktadır.Diş kaplamadan sonra nelere dikkat edilmeli? Diş kaplama tedavisinden sonra yemek yemede bir kısıtlama bulunmamaktadır. Hasta kendi günlük hayatına dönebilmektedir. Uygulama sonrasında dişin üzerinde kalan yapıştırıcı kalıntıları rahatsızlık oluşturabilir ve bu kalıntılar günlük diş bakımı olan fırçalama ile kaybolmaktadır. Bu nedenle hastalara günlük ağız bakımının düzgünce yapılması önerilmektedir. Diş kaplama işlemi sonrasında ağız ve dişlerde hassasiyet olabilmektedir.Diş Kaplama Hakkında Sıkça Sorulan SorularDiş Kaplama Temizliği Nasıl Olmalı? Diş kaplama temizliği rutin diş temizliğinden farklı değildir. Rutin ağız ve diş bakımıyla günde iki kez diş fırçalanması, diş ipi ve gargara kullanılması önerilmektedir. 6 ayda bir diş hekimine kontrole gidilmelidir. Ağız ve diş bakımının yanında sigara, asitli veya şekerli yiyecek-içecekler yüksek miktarda kullanılmamalı, dişler kalem gibi sert cisimlerle çiğnenmemelidir. Ambalaj ve paket gibi ürünleri açmak için dişler kullanılmamalı, dişlere zarar verilmemelidir. Şayet birkaç üyeden oluşan köprüleriniz varsa (2 veya daha çok sayıda diş içeren birleşik bir yapıya sahip iseniz) bu durumda özel diş ipleri kullanmanız önerilmektedir. Bu birleşik yapıya diş ipiyle yukardan aşağıya giremeyeceğiniz için, diş eti kısmından girişinize izin veren özel diş ipleri ve diş arası fırçası kullanmalısınız. Bunların yanı sıra ağız duşu dediğimiz elektrikli aletler de yardımcı olacaktır.Kaplama Diş Ağrısına Ne İyi Gelir? Kaplama olan bölgede ağrı yaşıyorsanız öncelikle bölgeyi temizleyerek burada sıkışmış bir besin artığı olmadığından emin olun. Ağrınız devam ediyorsa ağrınızı dindirmek için bir ağrı kesici aldıktan sonra doktorunuza başvurmalısınız. Doktor kapsamlı diş muayenesi yaptıktan veya röntgen gibi görüntüleme tetkiklerinizi değerlendirdikten sonra gerekli tedavi planını yapacaktır.Diş Kaplama Can Acıtır mı? Dişler kuronlanırken yani diş kaplama işlemi yapılırken ağrı, acı şikayeti yaşamazsınız. Dişleriniz takılana kadar kullandığınız geçici dişlerle yaşanılan ufak hassasiyetler ise olağandır. Ancak şiddetli ağrı şikayetinde doktorunuza durumu bildirmelisiniz.Kaplama Dişler Sararır mı?
2,913
751
Tedavi Yöntemleri
Diyaliz
Böbrekler kanı süzerek kandaki zararlı atık ürünleri ve fazla sıvıyı vücuttan atılması için idrara dönüştürür. Böbrekler doğru çalışmadığında ise atıkları vücuttan uzaklaştırmak için diyalize başvurulur. Böbrek hastalarına organ nakli için donör bulmakta yaşanılan zorluklar diyaliz işlemini zorunlu hale getirmiştir. Vücut homeostasisi için işlem sonrası hastalık belirtilerinin minimum düzeyde seyretmesi ve hastanın yaşam kalitesinin artması kritiktir.Diyaliz Nedir?Diyaliz tedavisi, insan vücudunda süzme işlevi gören böbreklerin çalışmadığı, yani böbrek yetmezliği durumunda filtrasyon işleminin difüzyon tekniği kullanarak vücutta biriken sıvı ve atık maddelerin yapay boşaltım yolu ile temizlenmesidir. Böbrekler fonksiyonlarını yerine getiremediğinde böbrek yetmezliği oluşur ve süzemediği atıklar doğal yollarla dışarı atılmadığında kişi diyaliz makinesine bağlaranak diyaliz tedavisi uygulanır. Diyaliz tekniklerinde yarı geçirgen zar yardımı ile hücre içi ve hücre dışı elektrolit dengesi normal aralıkta tutulmaya çalışılır. Bu sayede, böbrek fonksiyonlarını dengeleyecek diyalizat sıvısı vücutta fazla sıvının uzaklaşmasına destek olur. Böbrek nakli ise çalışmayan böbreklerin işini yapay yollardan yapmak ve devamında donörden alınan böbreğin diyaliz hastasının böbreği yerine nakledilmesi işlemidir denilebilir.Diyaliz Ne İşe Yarar? Faydaları Nelerdir?Böbrekler düzgün çalışmadığında ve kan gerektiği gibi temizlenemediğinde böbrek yetmezliği ortaya çıkar, diyaliz de böbreğin işlevini yerine getiremediği durumda vücuttan istenmeyen maddelerin dışarı atılmasını sağlar. Böbreğin doğal işlevinin yerine geçmesini 'renal replasman tedavisi' olarak ifade eder. Diyaliz, vücut için şu faydaları sağlamaktadır:Diyaliz Hangi Durumlarda Uygulanır?Böbrek yetmezliği, idrar, kan ve radyolojik ölçümlerle tespit edilir. Diyaliz uygulanması için böbrek fonksiyonlarının işlevini %80-90 oranında yerine getiremiyor olması gerekir. Böbreklerin glomerüler hızı 12 altına düştüğü zaman diyaliz ihtiyacı ortaya çıkar. Bununla birlikte süzme yeteneği 10 ml/dk altında tespit edilirse işlem kaçınılmaz hale gelir. Tüm bunlar hastada şu semptomların yaşanmasına neden olur:Diyaliz Nasıl Uygulanır?Diyaliz tedavisi, kirli kan ile temiz kanın değişiminde çift yönlü çalışan mekanizma ultrafiltrasyon ve difüzyon şeklinde uygulanır. Bu süreçte diyalizat adı verilen mineral iyonların strerilize edilmiş solüsyonu kullanılır.Bu sıvı kullanılarak vücutta birikmiş üre, kreatinin, fosfat, fosfor gibi maddelerin difüzyonla değişimi amaçlanır. Ayrıca, hastanın kanında eksik minarellerin de kontrollü geçişi sağlanır. Sıvı ve madde geçişini sağlamak için membranlar kullanılır. Diyaliz makineleri, diyalizat sıvısını ve kademeli membranları bünyesinde barındırır. Diyalizat sıvısına aktarılan atık maddeler makineden dışarı pompalanır, temizlenen kan hastanın vücuduna geri transfer edilir.Diyaliz Tedavisi Ne Kadar Sürer?Vücut dışı filtrasyon için boşaltım sıklığı haftada 3 kez olmak koşuluyla 4 saatlik sürede tamamlanır. Vücut içi filtrasyon yöntemi ise her gün olmak şartıyla günde 4 kez uygulama 20-30 dakika süreyle yapılırDiyaliz Çeşitleri Nelerdir?Temel anlamda iki farklı türü bulunan işlemlerden biri vücut dışı olarak bilinen hemodiyaliz diğeri ise vücut içi periton diyalizdir.HemodiyalizFazla suyu ve atık maddeleri kandan uzaklaştırmak için 'hemodiyalizör' cihazı kullanılır. Kirli kan hemodiyalizöre girer, kan filtrelendikten sonra vücuda tekrar geri akışa girer. En kritik aşama hastanın makine öncesi damar yolunun açılmasıdır. Bunun için kan akımının yüksek olması için katerer, fistül ya da greft olmak üzere 3 farklı damar yolu açılır. Hemodiyaliz tedavisi süresince hastanın genel durumu analiz edilir ve aylık kan sonuçlarına göre işlem sayısı planlanır.Hemodiyalizin Avantajları Nelerdir?Tedavinin eğitimli personelle yapılması, periton işlem türüne göre hızlı, verimli ve konforlu olması, hastanın bakım süresini azaltması nedeniyle en çok tercih edilen yöntemdir.Periton DiyaliziPeriton diyalizi, karın boşluğuna göbek deliğine kısa mesafede tüp takılarak periton adı verilen bir astar yapısıyla atıkların temizlenmesidir. Açılan karında tüp bölmesinde diyalizat adında solüsyon dökülür, bir süre beklenir ve kandaki atık ürünlerin temizlenmesi sağlanır.Periton Diyaliz Avantajları Nelerdir?Diyaliz Tedavisi Kimlere Uygulanır?Böbrek fonksiyonları %90'a varan kayıp durumlarında süreç kronik böbrek hastalığına varmış ise tedavi kararı doktor tarafından verilir.Diyaliz Hakkında Sıkça Sorulan SorularHemodiyaliz Ve Periton Diyalizi Arasındaki Fark Nedir?Hemodiyaliz ve periton diyalizi arasında temel fark kullanılan diyaliz zarıdır. Sırasıyla hemodiyalizde yapay bir zar, periton diyalizde ise doğal yarı geçirgen bir zar kullanılır.Diyaliz Hangi Durumlarda Gereklidir?Kanda fazla biriken atık durum ile su ve mineral dengesinin bozulduğu durum böbrek yetmezliğini ifade eder. Bu süreçte böbrek nakli yapılamadığı süre zarfında tedavi gereklidir.Diyaliz Tedavisi Sırasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?Diyaliz hastası idrara çıkma olasılığı ve miktarı düşüktür. Bu nedenle bilinen aksine hastaların sıvı tüketimin kısıtlanması istenir. İşlemden 1-2 saat önce hafif besinler tüketerek aç kalmamak tansiyon ya da kan şekeri bozukluğunun önüne geçilmesine yardımcı olur.Diyaliz Tedavisi Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?Diyaliz tedavisi sonrasında tuz-su-mineral tüketimi sınırlandırılmalı, bazı durumlarda D vitamini desteği verilmelidir. Bunların yanında potasyum ve fosfor tüketimi de takip edilmeli ve kontrolü sağlanmalıdır.Diyaliz Tedavisinin Yan Etkileri Ve Zararı Var Mıdır?Diyaliz tedavisi boyunca hastada baş dönmesi ve kas krampları görülebilir. Diyaliz sonrası yan etkiler düşük tansiyon, kas ağrısı, pıhtı oluşumu, kilo artışı, enfeksiyon ve kaşıntı gözlemlenebilir. Diyaliz sonrası ölüm belirtilerini bu yan etkiler tetikleyebilir.Hangi durumda diyalize girilir?Böbrek yeterli çalışmadığı ve yetmezliğe girdiği durumda yapılan işlemdir.Diyaliz sonrası böbrek düzelir mi?Filtreleme işlemi yerine getirilir, böbreği organ bazında düzeltemez. Kişiye böbrek nakli gerekebilir.Diyaliz hastaları ne yememeli?Diyaliz hastaları, hafif beslenmeli ve sıvı tüketimini kısıtlamaya dikkat etmelidir.
2,413
752
Tedavi Yöntemleri
Diş Teli Tedavisi
Diş teli tedavisi, ortodontik tedavinin altında uygulanan kişinin diş yapısının düzeltilmesini amaçlayan yöntemdir. Özellikle çarpık dişlerin düzeltilmesi, dişlerin düzgün bir hizaya girmesi ve kapanma bozukluklarına bağlı olarak diş teli tedavisinden yararlanılabilir. Diş teli tedavisinde metal, seramik braketler, şeffaf plaklar uygulanabilir. Tedavi sürecinde ise dişlerin yerleşim kontrolüne bağlı olarak düzenli bir şekilde gerekli ayarlamalar yapılır.Diş Teli Nasıl Yapılır?Diş teli tedavisi, genel olarak diş çarpıklığı ve dişlerinde yaşanan sıkışıklık için uygulanan diş tedavi yöntemlerinden birisidir. Diş telleri ile dişlerinizde yaşadığınız bu problemler zaman içerisinde düzelir. Diş teli tedavisi, diş hekimliği bölümünden mezun olan uzmanlar tarafından yapılır. Diş tellerinin takılmasına karar verildikten sonra ağız ölçüsünün alınması gerekir. Daha sonrasında ise diş hekiminizin ölçü doğrultusunda hekiminiz bir kalıp çıkartır ve hazırlar. Hazırlanan kalıp doğrultusunda diş aparatı kullanılarak teller dişlere yapıştırılır. Diş tellerinin takılmasından sonra süreç içerisinde, düzenli olarak doktor kontrolü yaptırılmalıdır. Süreç içerisinde dişlere gerekli özen gösterilmeli ve diş tellerine zarar verecek yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Diş Teli Tedavisi Ne Kadar Sürer?Ortodonti tedavisinde uygulanan diş telleri ortalama olarak 1 ila 3 yıl gibi bir süre dişlerde kalır. Ancak, bu süre diş yapılarının farklı olmasından dolayı değişkenlik gösterir. Diş yapısını düzeltmek için uygulanan bu tedavi, diş hekiminizin görüşleri doğrultusunda sürebilir. Bu yüzden tedavi süresi değişkenlik gösterir. Diş Teli Tedavisi Kaç Yaşında Yaptırılır?Diş teli tedavisi her yaşta yaptırabilir. Ancak tedaviye yetişkinlik döneminde başlanıldığında daha uzun süreli bir tedavi süreci geçirebilirsiniz. Bu yüzden diş telleri, çocukluk çağında uygulandığında daha hızlı iyileşme süreci yaşanabilir. Çocuklarda ortodonti tedavisiÇocuklar için ortodonti diş tedavisi, belirli bir yaşa gelindiğinde yapılır. Ortodonti diş teli uygulaması çocuklarda, 7 yaşından sonra yapılabilir. Çocukların süt dişleri dökülüp gerçek dişlerinin çıkmasından sonra tel tedavisinin başlatılması daha verimli olur. Ancak bazı ciddi durumlarda yaş aralığı değişebilir, buna da diş hekimleri karar verir. Yetişkinlerde ortodonti tedavisiYetişkinlerin her alanda olduğu gibi iyileşme süreci, çocuklara göre çok daha yavaş ilerler. Bu yüzden ortodontik diş tedavisi, yetişkinlikte yapıldığında telleri uzun süre kullanmanı gerekebilir. Bu yüzden diş yapınızdaki bozulmaları fark ettiğiniz ilk anda tedavi sürecine başlamalısınız. Diş Teli Tedavi ve İyileşme Süreci Nasıldır?Diş teli öncesi sonrası yaşanacak olan değişimler merak uyandırır. Diş teli tedavisi sürecinde iyileşme süreci sabır isteyen bir süreçtir. Dişlerinizin düzelmesi için zaman ve dişlerinize göstermiş olduğunuz özen, iyileşme sürecini doğrudan etkiler. İyileşme sürecinde diş teli 1 aylık değişimde bile etkisi gözle görülebilir. Diş tellerinin öncellikli amacı, ağız ve diş yapısını düzelmek olup dişlerin doğru yerlerine gelmesine yardımcı olur. Daha sonra ise doğru yerlerine gelen dişlerin bulunduğu bölgede kalıcı olması sağlanır. Bu işlemler de süreç içerisinde ve düzenli doktor kontrolü ile sağlanır. Diş Teli Kullanırken Yenmemesi Gereken Besinler Nelerdir?Diş teli tedavisine başlandıktan sonra ve süreç boyunca beslenme konusuna özen ve dikkat göstermek gerekir. Özellikle beslenme konusunda dikkatli olmak gerekir. Tedavi sürecinde yenmemesi gereken yiyecekler şunlardır:Diş teli tedavi sürecinde yenmesinde sorun olmayan yiyecekler ise şunlardır:Telli Diş Nasıl Fırçalanır?Dişler diş teli takıldığında, dişler daha da hassaslaşır. Süreç içerisinde mutlaka her yemekten sonra dişler fırçalanmalıdır. Diş fırçalaması yapılırken yumuşak bir fırça kullanmalısınız. Dişlerinizi fırçalarken, dikkatli olmanız gerekir. Yavaş ve nazikçe dişlerinizi uzun süre fırçalamalısınız. Ayrıca tedavi süresi boyunca dişlerinize gerekli olan özeni göstermeniz gerekir. Dişlerinizi her öğün sonrasında fırçalamak ve diş temizliğiniz için diş ipi kullanmanız çok daha etkili olur. Böylece dişler daha temiz hale gelirken diş telleri zarar görmeyecektir. Diş Teli Çıktıktan Sonra Nelere Dikkat Edilmeli?Diş teli tedavisi sonrasında diş bakımınızı daha çok dikkat etmeniz gerekir. Dişlerinize zarar veren yiyeceklerden kaçınmak, dişlerinizi düzenli fırçalamak süreç sonrasında önemlidir. Diş tellerinden sonra dişlerin yeni yerlerine oturması, biraz zaman alır. Zaman içerisinde dişler kayma eğilimdedir. Ayrıca teller çıktıktan sonra yirmilik yaş dişiniz eğer çıkmamışsa dişlerin kayma ihtimali bulunur. Bu yüzden diş hekiminiz, dişlerin kaymasını önlemek adına size diş çekimini önerebilir. Çünkü yirmilik yaş dişi diğer dişleri de etkiler ve ağız yapısında bozulmalara neden olabilir. Diş hekiminize kontrole giderek yaşanabilecek olumsuzlukları engelleyebilirsiniz. Diş Teli Hakkında Sık Sorulan SorularDiş teli ağrısına ne iyi gelir?Diş teli ağrısı sürecin ilk başlarında hissedilebilir. Teller ve aparatlar, dişlerinizi sıkıştırdığı için bir süre ağrı yaşayabilirsiniz. Ancak bu ağrı, diş tellerine alıştıkça hafifler. Eğer dişlerinizde ağrı hissederseniz soğuk kompres yapabilirsiniz. Soğuk yiyecek ve içecekler tüketmek ağrınızı hafifletir. Ayrıca diş braketinin sebep olduğu ağrı veya ağız yaraları için de diş hekiminizin önereceği, reçete edeceği ilaçları kullanabilirsiniz.Diş teli sıkıştırma nasıl yapılır?Diş teli sıkma işlemi, ince bir tel parçası ile birbirine bağlı olan, dişlere yapıştırılan braketler ile yapılır. Diş teli tedavisi sürecinde diş hekiminiz, kademeli olarak teli düzenli aralıklarla ayarlayarak basınç uygular. Diş tellerine uygulanan basınçla beraber teller sıkıştırılır ve diş yapısının düzeltilmesi sağlanır. Hangi dişlere tel takılmaz?Diş teli bazı durumlarda uygulanmaz. Özellikle diş telinin uygulanması için tel takılmaya uygun bir ağız yapısı olması gerekir. Ayrıca, diş teli tedavisi uygulanırsa en arkada bulunan dişlere bu teller uygulanmaz. Ayrıca kaplama ve implant olan dişlere tel tedavisinin uygulaması oldukça güçtür. Ancak bu kararları diş hekiminiz verecek olup ona göre tedavi süreci başlatılır. Diş teli takılırken acır mı?Diş tellerinizin takılması sırasından, dişlerinizde herhangi bir ağrı veya acı hissetmezsiniz. Ancak kısa süreli bir ağrı hissedebilirsiniz.Diş teli dudak şeklini bozar mı?Diş tellerinin dudak şeklinin bozduğu ile ilgili bir bilgi yoktur. Zaman içerisinde dişlerin pozisyonları değiştikçe dudakların duruşu da değişebilir. Ancak bu değişim, olumlu etkiye sahiptir. Çünkü, teller ağız ve diş yapısını düzeltir. Ağız yapısı düzeldiği için dudakların şekli olumlu bir yönde değişebilir. Diş teli gülüşü değiştirir mi?Diş telleri, ağız ve diş yapısını iyileştirmeye yönelik yapılır. Diş tellerinde sıkıştırma, diş lastiği gibi aparatlar kullanılarak yapılır. Yapılan sıkıştırma sonucunda hem ağız yapısı hem de diş yapısı değiştiği için gülüşte de değişiklik meydana getirir. Tedavi sonrasında ise estetik yönden olumlu sonuçlar alınır. Diş teli konuşmayı değiştirir mi?Diş teli ilk haftalarda konuşma konusunda sizlere güçlük yaşatabilir. Geçici olarak ilk zamanlarda konuşmanızı etkiler. Bu etkiler, dilde peltekleşme ve ağızda dolgunluk hissinin oluşmasından dolayı konuşmanın zorlaşmasıdır. Bu durumlar, bir kaç hafta sonra normale dönerek konuşmanız da eskisi gibi olur. Burun ameliyatında diş teli sorun olur mu? Burun ameliyatı sırasında diş tellerinin herhangi bir sorun teşkil etmediği bilinir. Ancak burun ameliyatı olmanız durumunda ameliyat öncesinde doktorunuza diş teli kullandığınızı söylemeniz gerekir. Burun ameliyat sonrasında ağız bölgesinde oluşabilecek şişlikler, diş tellerinden dolayı rahatsızlık yaratabilir. Ancak bu durum geçicidir. 
3,024
753
Tedavi Yöntemleri
Diz Protezi
Vücudun neredeyse bütün yükünü çeken dizlerde farklı nedenlere bağlı olarak ağrılar yaşanabiliyor. Dizlerde yaşanan ağrını en sık nedenleri arasında kıkırdak yapıda yaşanan yıpranmalar ve aşınmalar gelmektedir. Halk arasında kireçlenme olarak bilinen kıkırdak yapıdaki aşınma ve yıpranmalarda son çare olarak uygulanan diz protezi tedavisi hastaların günlük fonksiyonlarını ve hayat konforlarını artırabilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Olcay Güler, diz protezi ve diz protezi ameliyatı hakkında bilgi verdi.Diz protezi nedir?Diz protezi, aşınmış ve yıpranmış diz ekleminin özel alaşım metaller ve sıkıştırılmış özel plastik implanttan oluşan özel bir yüzey kaplama tekniğidir. Diz protezi ameliyatında hedef; bozulmuş eklem yüzeyleri arasında teması keserek; ağrı çekmeyen,istediği kadar yol yürüyebilen ve merdiven inip çıkabilen bir eklemi elde etmektir.Diz protezi hangi hastalıklarda uygulanır?Diz protezi ileri eklem aşınması olan hastalarda uygulanmaktadır. Kıkırdak aşınması halk arasında kireçlenme olarak bilinen rahatsızlıktır. Birçok insan kireçlenmeyi çaydanlıktaki kireçlenme gibi bir durum sanmaktadır. Kemiklerin uçları sert, pürüzsüz ve parlak bir doku olan kıkırdak ile kaplıdır. Yaş almayla, enfeksiyonla, travmayla, romatizmal hastalıklarla kıkırdak dokuda aşınma yaşanabilmektedir. Kıkırdak yapının aşınması veya yıpranması ile birlikte kemiklerin birbirine sürtmesi kireçlenme olarak tanımlanmaktadır.Eklem aşınmasının bir çok nedeni bulunmaktadır.Diz protezi ameliyatı nasıl yapılır?Diz protezi hakkında sık sorulan sorular Diz Ağrısı Nedenleri ve Dizde İşlev Kaybı Neden Olur?Diz ağrısı bir çok farklı nedenden kaynaklanabilmektedir. Ancak kronik yani uzun zamandır devam eden diz ağrısının en sık karşılaşılan nedeni “artrit”tir. “Osteoartrit”, “romatoit artrit” ve “travmatik artrit” en sık görülen türlerdir.Diz Protezi Hangi Hastalarda Kullanılır?Diz protezi ameliyatı olacak hastaya, hangi şikayetlerin veya belirtilerin var olduğu iyi sorgulanmalıdır.Bununla birlikte diz protezi ameliyatına karar verirken;Diz protezinin amacında konfor vardır. Hastanın kendi beklentilerini karşılayamayacak kadar yürüyememesi en önemli etkenlerin başında gelmektedir. Hastanın daha önceden yürüyebildiği mesafenin diz ağrısına bağlı olarak kısıtlanması diz protezi ameliyatı belirtileri arasındadır.Hasta;Hastalar dizlerinde yaşadıkları ağrı yüzünden hareketsiz kalmaya başlamaktadır. Alış verişe veya yürümek için sokağa bile çıkamamaktadır. Ağrılar yüzünden tuvalete gidemeyen bile bulanmaktadır. Hayatının kısıtlandığını konforunun bozulduğunu düşünen hastaların tekrar eski hayatlarına dönebilmesi için diz protezi uygundur.Hastanın diziyle ilgili röntgen, Manyetik Rezonans (MR) veya Bilgisayarlı Tomografi (BT) gibi radyolojik görüntülemelerde sonuçların çok kötü olması bir etkendir. Ancak radyolojik görüntü sonuçlarında ileri aşınma olmasına rağmen sık sık ağrı yaşamayan, sosyal hayatı olumsuz etkilenmeyen hastalarda diz protezi tavsiye edilmemektedir.Bu şikayetler diz kıkırdağındaki aşınmanın artık son evreye geldiğinin belirtileridir. Öncelikle diz şikayetleri yaşayan hastanın diz protezi tedavisine sıcak bakması gerekmektedir. Ailesinin veya yakınlarının ısrarıyla diz protezi ameliyatı olmaya karar veren hastalarda başarı oranı düşebilmektedir.Diz protezine karar verirken hasta şikayetinin, muayene bulgalarının ve filmlerinin birbiriyle uyumlu olması gerekir.Diz Protezi Ameliyatı Öncesinde Yapılması Gerekenler Nelerdir?Diz Protezinin Çeşitleri Nelerdir?Diz protezi yarım diz protezi ve total yani tam diz protezi olarak ikiye ayrılır.Total diz protezinde de kendi içinde işlevine göre farklılıklar bulunmaktadır. Arka çapraz bağın korunması veya kesilmesi duruma bağlı olarak şekillerinde farklılıklar bulunabilmektedir. Dizindeki eğrilik miktarına, aşınmasının durumuna ve hareket kısıtlılığına göre,bağ kesen veya bağ koruyan diz protezi kullanılacağına karar verilmektedir.Ancak diz protezlerinin ana yapısında kullanılan malzeme bakımından her iki diz protezi arasında bir farklılık bulunmamaktadır.Genel olarak kullanılan bu iki tip diz protezinin haricinde daha çok tümör cerrahilerinden sonra çocuklarda kullanılan büyüyebilen yani ayarlanabilen protezler bulunmaktadır. Çocuklar büyüme kemiğinde bulunan tümörler çıkartıldığında büyüme devam ettiği için bilgisayar destekli büyüyebilen ayarlanabilen protezler kullanılır. Çocuğun gelişimi devam ettikçe protezi ayarlanması sağlanır.Diz Protezi Fiyatları Nedir?Diz protezi fiyatları cerrahi işlemde kullanılacak diz protezinin çeşidine göre farklılık gösterebilmektedir. Yapılacak detaylı muayene ve tetkiklerin ardından ameliyatta hangi tip diz protezinin kullanacağı belirlenmelidir. Diz protezi ameliyatını gerçekleştirecek doktorun ve hastanenin fiyat politikasına göre diz protezi ameliyatının fiyatı da değişebilmektedir. Hastanın diz protezi ameliyatından sonra hastanede ne kadar kalacağı gibi faktörler de diz protezi fiyatında farklılıklara neden olabilmektedir.Diz Protezi Ameliyatı Kaç Saat Sürer?Diz protezi ameliyatı 45 dakika ile 1 saat ameliyat sürmektedir. Ancak hastanın ameliyathaneye girmesi çıkması anestezi gibi işlemler de eklendiğinde 2-3 saat süren bir ameliyattır.Diz Protezi Ameliyatı Sonrası Nelere Dikkat Edilmelidir?Farklı tip ve farklı çeşit diz protezleri olmakla birlikte yerleştirilen implantın yani diz  protezinin uzun ömürlü olması isteniyorsa ameliyattan sonra uyulması gereken bazı kurallar bulunmaktadır.Hastalar diz protezi ameliyatı öncesi “Protez hayatımı kısıtlanacak mı?” diye düşünebilmektedir. Anacak tam tersi diz protezi hastaların hayatı daha rahat geçirmesi ve sosyal yaşam kalitesini artırmak için yapılan bir işlemdir. Ameliyat sonrası egzersizlerini yapmayan, kilo sorunu yaşayan hastalar sorun yaşayabilmektedir.  Darbe, Travma veya Agresif Sporlar Diz Protezine Zarar Verebilir mi?Diz protezi çok dayanıklı bir implattır. Travmaya bağlı olarak protezin zarar görmesi çok düşük bir ihtimaldir. Travma ve agresif sporlarda olabilecek şey protezin bağlı olduğu kemik dokuda kırık veya çatlak olabilir. Bu durumda kırılan kemiğe tedavi yapmak gerekmektedir. Fakat kırık protezin gevşemesine neden oluyorsa çıkartılması ve yerine yenisinin konması gerekebilmektedir. Çok agresif sporlar ameliyat sonrası önerilmemektedir.Diz Protezi Ameliyat Sonrası Ağrı Yaşanır mı?Diz protezi ameliyatı sonrasında ağrı yaşanabilmektedir. Diz protezi ameliyat öncesi ve sonrası uygun dozda ilaçlar( epidural anestezi ya da damardan ağrı kesici ) verilerek yaşanan ağrı minimuma çekilmektedir. Hasta ameliyata hazırlanırken de ameliyat sonrası ağrı için özellikli ilaçlar verilebilmektedir. Yaşanan ağrı hastanın ağrı eşiği ve beklentisiyle de ilgilidir. Her kişinin ağrıya karşı verdiği tepki farklı olduğu için ağrı ciddi sorun olarak görülmemektedir.Diz Protezi Bacak Ağrısı Yapar mı?Diz protezi ameliyatından sonra cerrahiye bağlı diz bölgesinde ağrı yaşanabilmektedir. Ama diz protezine bağlı sorunlar tüm bacakta ağrı olmamaktadır. Bel, kalça eklem sorunlarıgibi farklı rahatsızlıkların bacakta ağrıya neden olabileceği unutulmamalıdır. Ancak diz protezi ameliyatının üzerinden uzun zaman geçtikten sonra olmayan bir diz ağrısı yaşanmaya başladıysa protezle ilgili doktorla görüşmek gerekir. Protezde aşınma, yıpranma, enfeksiyon gibi sorunlar ağrıya neden olabilir.Diz Protezi Ameliyatından Sonra Ağrı Ne Kadar Sürer?Diz protezi ameliyatından sonraki ilk 24 saat sonra diz ağrısı olabilmektedir ve ilaçlar ile minimum düzeye çekilmektedir. Ağrı ameliyattan sonraki günlerde azalmaya başlar. Ameliyattan 2-3 hafta sonra dikişler alındıktan sonra hastalar için çok az ağrılı dönem başlamaktadır.Diz hareketlerinin rahat olduğu dönem 4-6 hafta sonrasında olmaktadır.Ameliyat Sonrası Beslenme Nasıl Olmalıdır?Diz protezi ameliyatı sonra beslenme nasıl olmalıdır? Sorusu hastalar tarafından sorulmaktadır. Diz protezi sonrası özel olarak bir beslenme şekli bulunmamaktadır. Hastaların merak ettiği konuların başında özellikle ortopedik hastalıklarla ilgili beslenmede sakatat tarzı beslenmenin iyi gelip gelmediği gelmektedir. Kollajen ve protein ağırlıklı beslenmenin iyileşmeyi hızlandırıp hızlandırmadığı sorusu da sıkça gündeme getirilmektedir.Diz protezi ameliyatı sonrası hastalara tavsiyemiz kilo almamaya özen göstermelidir. Karbonhidrat içeren beslenme tarzından uzak durmak gerekir. Halk arasında sakatat tarzı veya protein ağırlıklı beslenmenin kemiği iyileştiren kemiğe takviye yaptığına inanılmaktadır ancak bunun tıbbi bir karşılığı henüz mevcut değildir. Bu tür beslenme kilo alımına zemin hazırlamaktadır. Yapılan çalışmalar sakatat veya protein ağırlıklı beslenmenin iyileşme üzerinde hızlandırıcı bir etkisini ortaya koymamaktadır. Uzun vadede ise kilo alımına yol açtığı için tam tersi zararı bile olabilmektedir.Diz Protezi Ameliyatı Sonrası Ne Zaman Yürünebilir?Hastaların en merak ettiği konuların başında diz protezi ameliyatından sonra ne zaman yürünebileceği ve diz protezi ameliyatı sonrası merdiven çıkma konusu gelmektedir. Hastaların yaşanacak süreçlerle ilgili bilgilendirmesi önemlidir.İki Diz Protezi Aynı Anda Yapılabilir mi?İki dizinde de sorun olan hastalara aynı anda diz protezi ameliyatı yapılabilmektedir. İki taraflı diz protezi ameliyatının en büyük avantajı tek ameliyatla sorunun giderilmesidir. Hasta ameliyat stresini iki defa yaşamamaktadır. İki dize tek taraflı diz protezi yapılması gerekiyorsa iki ameliyat arasında 3 ay gibi bir süre konulmalıdır.Ancak tek ameliyatta iki diz protezinin bazı şartları bulunmaktadır.Diz Protezi Ameliyatından Sonra Tam İyileşme Ne Zaman Olur?Diz Protezi Ameliyatından Sonra Egzersizler Nasıldır?Diz protezi ameliyatından sonra hastanın yürümesi, merdiven çıkmasını sağlayacak uyluk önü ve uyluk arkası adaleleri güçlendirecek basit egzersizler bulunmaktadır. Yastıkla bastırma, yastıkla sıkıştırma, düz bacak kaldırma ve diz kıvırma gibi egzersizler faydalıdır. Bunların ameliyattan sonra düzenli yapılması önemlidir. Özellikle diz kıvırmak için sürekli pasif hareket yaptıran CPM cihazları kullanabilir. Bu egzersizlerin ameliyattan sonra en az 6 ay -1 yıl arası yapılması gerekmektedir. Hasta bu egzersizleri yapabiliyorsa fizik tedaviye ihtiyaç olmayabilir ancak egzersizleri yapmayan ihmal eden hastalar için fizik tedavi önemlidir.Kuadriseps EgzersizleriOturarak diz bükme egzersiziDiz Protezinin Alternatifi Var mıdır?Diz protezinin birebir alternatifi bulunmamaktadır. Ancak diz protezi ameliyatı olmak istemeyen hastalar için alternatif seçenekler sunulabilmektedir.  Erken dönem aşınması olan hastalarda bu iğneler rahatlama sağlamaktadır. Bunun geçici bir tedavi yöntemi olduğu bilinmelidir. Ancak bu rahatsızlığın durumuna göre değişmektedir. Ameliyat gereken hastalarda bu tedavilerle ancak kısa süreli rahatlamalar sağlanabilmektedir.Diz Protezi Malzemesi Nedir?Diz protezleri İki metal alaşım ve bir ara sertleştirilmiş plastik olmak üzere üç ana parçadan oluşmaktadır. oluşmakDiz protezlerinin esas kısmı titanyum veya kobalt-krom-molibden metal alaşımından oluşmaktadır. Her iki kemik yüzeye metal alaşım uygulanmaktadır. İki metal arasına ise güçlendirilmiş plastik olan polietilenden ara parça konmaktadır.Diz Protezinin Bakımı Var mıdır?Diz protezinin araç bakımı gibi bir bakım prosedürü yoktur. Ancak kullanılan protezin ömrünü uzatmak için yapılması gerekenler bulunmaktadır.Diz Protezinde Gevşeme Belirtileri Nelerdir?Genellikle protezin kemikten gevşemesinde neden kemiğin protezi bırakmasıdır. Protez gevşemesinin nedeni enfeksiyon kaynaklı olabildiği gibi enfeksiyon dışı kemik protez arasında ayrışmadan kaynaklanabilmektedir.  Protez gevşemesinin belirtileri şu şekilde sıralanabilir;Ancak yapılan araştırmalarda ameliyattan sonraki ilk 10 yıllık periyodda hastaların ortalama yüzde 3-10 ’luk bir bölümünde protez gevşemesi yaşandığı görülmüştür.Diz Protezinin Sabitlenmesinde Farklı yöntemler var mıdır?Diz protezin kemiğe sabitlenmesinde iki yol bulunmaktadır.Protez Gevşediğinde Değiştirilmeli midir?Protezin gevşediği durumlarda hastada şikayet oluşturuyorsa değiştirilmesi gerekmektedir. Protez gevşemesi yaşandığı zaman tamir söz konusu değildir. Protezin çıkartılıp yenisinin konulması gerekmektedir.Diz Protezinde Enfeksiyon Belirtileri Nelerdir?Diz protezi ameliyatlarında en sık karşılaşılan sorunlardan birisi de enfeksiyondur. Her cerrahi işlemde olduğu gibi protez cerrahisinde de enfeksiyonlar yaşanabilir.Diz protezi ameliyatı enfeksiyon belirtileri şu şekilde sıralanabilir.Ameliyattan kısa süre sonra ortaya çıkan enfeksiyon belirtileriBu belirtiler genellikle akut denilen hızlı gelişen enfeksiyonlarda görülen belirtilerdir. Bu belirtiler cerrahi işlemden kısa süre ortaya çıkar.Diz protezi ameliyatından hemen sonra ortaya çıkmayan ancak uzun süre sonra yaşanan kronik enfeksiyon belirtileri de bulunmaktadır. Bu hastalarda ateş, kızarıklık, akıntı, şişlik yaşanmamaktadır. Protezin kemiği yavaş yavaş bırakmasıyla ortaya çıkan sorunlardır. Protez ameliyatından yıllar sonra yaşanabilir.Diz protezi ameliyatından sonra yaşanan enfeksiyonlarda iki tedavi yöntemi bulunmaktadır.  Erken dönem enfeksiyonlarda tedavi temizlik, ara parça değişimi ve antibiyotikle tedavi yoluna gidilir. Sonuç alınamazsa veya geç enfeksiyonda ise  protezin değiştirilmesi gerekmektedir.Enfeksiyon Ameliyattan Sonra Hangi Dönemde Ortaya Çıkmaktadır?Diz protezi ameliyatından sonra enfeksiyon sorunu genellikle ilk 3 ayda ortaya çıkmaktadır. Ayrıca geç dönemde de enfeksiyon görülebilmektedir.Vücudun Protezi Kabul Etmemesi Gibi Bir Durum Yaşanır mı?Metal alerjisi olan, yüzük ya da kolye takamayan, taktığında cilt alerjisi olan kişilerde bu tür protezleri yapmamak gerekebilir. Onlarda seramik protezler kullanılabilir. Ama metal alerjisi olanlar haricinde protezi vücudun kabul etmemesi gibi bir durum yoktur. Genellikle protez enfeksiyonlarını, yanlış olarak protezi vücudun kabul etmemesi olarak değerlendirildiği görülmektedir. Diz protezi ameliyatlarından sonra bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaçlar kullanılmamaktadır.Diz Protezi Ameliyatı Olanlar MR ve BT Çektirebilir mi?Diz protezi ameliyatı olanların Manyetik Rezonans (MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) çektirip çektiremeyeceği merak konusudur. Son 20 yılda kullanılan diz protezlerinin hepsi MR ve BT gibi radyolojik görüntülemelerin çekilmesine uyumludur.Diz Protezi Yerinden Çıkar mı?İhtimal çok düşük olmakla birlikte diz protezi yerinden çıkabilmektedir. Özelikle geçirilen kazalarla veya diz üzerine düşme ile olabilir. Çoğu çıkma olarak tarif edilen durum aslında iki metal birbirine sürtünmesin diye araya konulan sıkıştırılmış plastiğin aşınmasıdır. Aradaki plastik materyal aşındığında bu kısmın değiştirilmeside mümkündür.Diz Protezi Ameliyatı Sonrası Varis Çorabı Kullanılır mı?Diz protezi ameliyattan sonra pıhtı sorunu yaşanmaması için ameliyattan 3 hafta sonrasına kadar varis çorabı kullanılır. Bununla birlikte kan sulandırıcı ilaçlarda kullanılmaktadır. 3 hafta sonra varis çorabının ve kan sulandırıcı ilaçların kullanmasına gerek olmayabilir.Diz Protezi Dikiş Alınması Acılı mıdır?Diz protezi ameliyatlarında genellikle eriyen dikişler kullanılmaktadır. Bu yüzden dikiş almaya gerek bulunmamaktadır. Nadir de olsa eriyen dikişin kullanılmadığı durumlarda gerekirse lokal anestezik ilaçlar eşliğinde dikişler alınırken hasta her hangi bir acı hissetmemektedir.Diz Protezi Ameliyatı Sonrası Dizde Isı Artışı Olur mu?Diz protezi ameliyatından sonra dizde ısı artışı yaşanabilir. İlk günlerde çok yürüyen efor sarf eden hastalarda da diz bölgesinde ödem olabilir ama bu hafif ısı artışına neden olabilir. Ancak özellikle enfeksiyon gelişen hastalarda, şişlik ve kızarıklıkla birlikte lokal bölgede ısı artışı görülebilir. Dokunduğunda sıcaklık elle hissedilebilir. Bu ısı artışı enfeksiyon işareti olabilir.Diz Protezi Ömrü Ne Kadardır?Diz protezinden çok diz protezinin içindeki sıkıştırılmış özel plastik materyalin bir ömrü bulunmaktadır. Yeni nesil protezlerin ömrü 25 yıla kadar olabilmektedir. Ama burada hastanın protezi nasıl kullandığı ve kurallara uyup uymadığı önemlidir. Diz protezi ameliyatı olanlar; düzenli egzersiz yaparsa ve kilo kontrolünü sağlarsa protezin ömrü çok daha uzun olabilir.Diz Protezi Kaç Yaşında Takılır?Diz protezi yaş sınırı bulunmamaktadır. Diz protezi ameliyatı olacak hastalar için özellikle bir kilo ya da yaş sınırı yoktur. Eskiden belli bir yaşın üzerindeki insanlara protez takılması gibi bir yaklaşım vardı ancak günümüzde protezi yenilemek daha kolay olduğu için bu yaklaşım tartışmalı duruma gelmiştir. Protez cerrahisi aslında bir konfor tedavisidir. Hastanın şikayetleri muayene bulguları, radyolojik görüntülemeler protezi gerektiriyorsa protez uygulanması gerekebilir. Genç yaştaki hastalarda romatizmal hastalıklardan kaynaklı protez ameliyatı gündeme gelmektedir. Anacak her kıkırdak aşınması yaşayan hastaya da protez uygulanmamaktadır. Protez cerrahisi mümkünse en son çare olmalıdır. Diz protezi aslında birçok tedavi yönteminin uygulanıp başarılı olunmadığı durumlarda son çare olarak gündeme gelmektedir.  Diz Protezi Ameliyatı Lokal Anestezi İle Yapılabilir mi?Diz protezi ameliyatı lokal anestezi ile yapılmamaktadır. Genel anestezi ya da epidural-spinal(belde uyuşturma) anestezi ile yapılmaktadır.Diz Protezi Sonrası Ödem Yaşanır mı?Diz protezi ameliyatı olanlarda ameliyat bölgesinde ödem ve şişlik olabilmektedir. Şişlik bütün bacakta değil sadece ameliyat bölgesinde meydana gelir. Günler içinde şişlik ve ödem yavaş yavaş geriler. Ameliyattan sonra 3 hafta içinde şişlik ve ödem geçmektedir.Diz Protezi Kırılır mı?Diz protezi metal alaşım olduğu için kırılması çok zordur. Ancak travma halinde kemiği tuttuğu yerdeki kemik kırılabilir. Zayıf halka protez değil kemiktir. Diz protezini oluşturan metal alaşımın arasındaki baskılanmış plastik kısım kırılmaz ama zamanla aşınabilir.Diz Protezi Takıldıktan Sonra Hasta Ne Gibi Sorunlar Yaşayabilir? Diz protezi ameliyatı olanlarda beklene sorunlar şunlardırBu belirtiler sorunların göstergelidir. Hastaların büyük bir çoğunluğunda bu sorunların hiçbiri görülmemektedir.Diz Protezi Yerine Kök Hücre Tedavisi Uygulanabilir mi?Diz protezi ameliyatı ile kök hücre tedavisi birbirinin alternatifi değildir. Genel anlamda dünyada kabul gören uygulama 60 yaş sonrası hastalara kök hücre tedavisi uygulanmamaktadır. Yeterli sayıda ve kalitede kök hücre elde edilmesi bu yaş grubunda oldukça zordur. Diz protezi gereken hastalarda eklemin birçok bölümü bozuktur. Kök hücre uygulaması daha çok dizin sadece bir kısmında kıkırdak hasarı varsa diğer kısımlar sağlamsa tercih edilmektedir. Kök hücrenin tedavi mantığı ile diz protezinin tedavi mantığı aynı değildir. Ancak diz protezi ameliyatı olamayacak hastalarda Hyalüronik asit enjeksiyonları gibi enjeksiyonlar yapılabilir ama çoğu zaman kök hücre tercih edilmeyebilir. Kök hücre tedavisi sınırlı kıkırdak hasarlarında uygulanabilir. Diz protezine uygun hastalarında eklem ve kıkırdak hasarı çok fazladır.Diz Protezi Yerine Kıkırdak Nakli Yapılabilir mi?Diz protezi yerine kıkırdak nakli yapılamamaktadır. Kıkırdak nakli çok daha küçük alanlar için uygulanan bir tedavi seçeneğidir. Diz protezinde hastanın hasarlı alanı çok daha fazladır. Genç hastalarda yarım diz protezi yerine kıkırdak nakli yapılabilir. Ancak tam diz protezlerinin alternatifi kıkırdak nakli değildir.Diz Protezi Ameliyatı Riskleri Nelerdir?Diz protezi ameliyatı karar vermeden önce hastanın; dahiliye, kardiyoloji gibi tetkikleri yapılarak ek bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığı kontrol edilir. Hastanın ek şikayetleri veya sorunları değerlendirildikten sonra ameliyata karar verilir. Bütün cerrahi işlemlerin riskleri bulunmaktadır. Diz protezi ameliyatının kendine has riskleri vardır.
7,363
754
Tedavi Yöntemleri
Diş Beyazlatma
Beyaz dişler günlük yaşamda hijyen, özgüven ve estetik görünüm açısından önemli bir yer tutuyor. Ancak fizyolojik nedenlerin yanı sıra; sigara, antibiyotik kullanımı, kahve ve çay tüketimi gibi iç- dış sebeplerle beyaz dişler renklenmelere bırakabiliyor. Dişlerde oluşan bu renklenmeler ofis ve ev ortamında gerçekleştirilen farklı diş beyazlatma yöntemleriyle beyazlatılabiliyor. Gerekli dikkat ve özenin gösterilmesiyle sağlanan diş beyazlığı uzun soluklu olabiliyor. Diş beyazlatma konusunda bir uzmana danışılması ve kişiye özel tedavi yöntemlerinin uygulanması gerekiyor.  Diş Beyazlatma Nedir?Diş beyazlatma, dişlerin yüzeyindeki gözenekli mine ve dentin yapısında oluşan renkli organik ve inorganik maddelerin karbamid peroksit gibi diş beyazlatma jelleri ile giderilmesidir. Bu işlem sarı ve renksiz dişleri ortadan kaldırmak için diş minesinde var olan renklenmelerin giderilmesi amacıyla diş hekimi tarafından uygulanır.Diş Beyazlatma İşlemi Hangi Hastalıklarda Kullanılır?Diş beyazlatma işlemi dişlerin iç veya dış kaynaklı sebeplerle renklenmesi durumunda kullanılır. Diş beyazlatma, diş yüzeyini bozmadan dişleri doğal rengine yaklaştırmanın etkili yoludur.Diş Beyazlatma İşlemi Nasıl Uygulanır?Diş beyazlatma fırça veya ince bir şerit yardımıyla peroksit bazlı diş beyazlatma ürünlerinin (jellerinin) doğrudan dişe uygulandığı bir tedavi yöntemidir. Bu işlem genellikle 10 ila 14 gün boyunca günde bir veya iki kez uygulanır. Bu işlem dişleri bir veya iki ton aydınlatır. Diş beyazlatma yöntemleri kullanılan teknik ve uygulama alanlarına göre farklılık göstermektedir. Bu yöntemler aşağıdaki gibidir:Ev tipi diş beyazlatma: Evde diş beyazlatma olarak bilinen ev tipi diş beyazlatma yöntemi için ağız içinden ölçü alınarak kişiye özel uygun beyazlatma plakları hazırlanır. Hazırlanan bu plağın içine belirli miktarlarda diş beyazlatma jeli (%10–15 ‘lik karbamid peroksid veya hidrojen peroksit) uygulanır. Plağın gün içinde en az 4-6 saat kullanılacak şekilde ortalama 10-15 gün ya da gece uykusu boyunca 8-10 gün boyunca kullanılması şeklinde uygulanan bir tedavidir.Ofis tipi diş beyazlatma (Klinik ortamda beyazlatma): Bu yöntem “Lazerle diş beyazlatma yöntemi” olarak da bilinir ve klinikte hekim tarafından uygulanır. Uygulama süresi diğer yöntemlere göre daha kısa sürer. Diş hekimi tarafından dişlerin üzerine sürülen beyazlatma jeli UV ışını ya da lazer yardımıyla aktif hale getirilir ve beyazlatma işlemi ortalama bir saat sürer.Kombine diş beyazlatma (Ev+ ofis tipi beyazlatma): Bu yöntemde diş beyazlatma evde ve ofis ortamında beraber uygulanır. Klinikte uygulandıktan sonra 2-3 gün ev tipi beyazlatma ile işlem desteklenir.Tek diş beyazlatma (içten beyazlatma): Kanal tedavisi sonrası renk değiştiren dişlere uygulanır. Dişteki dolgu sökülür, açılan boşluğa beyazlatma jeli uygulanır ve devamında diş, geçici dolgu ile kapatılır. İstenilen renge ulaşıncaya kadar 3 gün aralıklarla seanslar tekrarlanır.Diş Beyazlatma ile İlgili Sık Sorulan Sorular Hangi tip diş beyazlatma yöntemi daha uygundur?Eğer diş renginin beyaza yakın ve birkaç ton açılması isteniyorsa sadece lazer tipi veya ev tipi beyazlatma yeterli olabilir. Ancak dişlerde sigara, kahve veya çaydan dolayı çok fazla renklenme varsa kombine diş beyazlatma yöntemi daha etkili olur. Kişiye uygun diş beyazlatma yöntemine karar verebilmek için mutlaka doktor muayenesi gerekir. Diş beyazlatmanın zararı var mıdır?Beyazlatma yöntemleri dişlerde az da olsa hassasiyete sebep olabilir. Bu hassasiyet havaya, çok sıcak ya da soğuk yiyecek ve içeceklere karşı olabilir. Bu durum normal ve beklenen bir yan etkidir. Diş hassasiyetinin genellikle 24-48 saat içerisinde geçmesi beklenir. Beklenmeyen bir durum ile karşılaşıldığında mutlaka hekime başvurulmalıdır. Diş hekimi kontrolünde yapılan beyazlatmanın dişlere zararı yoktur. Dişlerin beyazlaması ne kadar sürer? Dişlerin beyazlaması kişiden kişiye göre değişiklik göstermektedir. Ortalama beyazlama süresi 2-3 haftadır. Antibiyotik kullanımına bağlı oluşan grileşmelerin beyazlaması daha zordur ve sonuca ulaşmak daha uzun bir süre gerektirebilir.Diş beyazlatmanın etkisi kalıcı mıdır?Beyazlatma sonrasında renk zamanla kaybolmaya başlar. Bu süre hastanın renkli sıvılar (çay, kahve, şarap, kola vb.) ve sigara kullanımına göre değişir. 6 ay ile 1 yıl arası bir zaman alır. Beyazlatma, 6 ayda 1 ya da 2 seans ile desteklenirse diş beyazlatma kalıcı hale gelir.İşlem sonrasında nelere dikkat edilmelidir?Beyazlatma süresince ve sonrasında iki gün çay, kahve, şarap, kola gibi renkli sıvılardan ve tütün mamullerinden kesinlikle uzak durulması gerekir.Diş renginin farklı olmasının sebebi nelerdir?Diş renginin kişilere göre farklılık göstermesinin çeşitli nedenleri vardır. Renklenmeler içsel veya dış kaynaklı olabilir. Bunlar; fizyolojik renklenmeler, amalgam dolgu yapıldıktan sonra oluşan renklenmeler, hamilelik ve bebeklik döneminde antibiyotik kullanımına bağlı renklenmeler, kanal tedavisine bağlı olarak dişin içsel olarak renklenmesi, kahve, çay, sigara gibi tüketimlerin sıklıkla kullanılmasına bağlı renklenmeler, travma sonucu dişin içindeki canlı dokunun canlılığını yitirmesiyle oluşan renklenmeler olarak sıralanabilir.Ev tipi diş beyazlatma tedavisinde nelere dikkat edilmelidir?Piyasada farklı farklı diş beyazlatma ürünleri satılmaktadır. Ev tipi diş beyazlatmalarında dikkat edilmesi gereken husus, jeli tarif edilenden fazla uygulamamaktır. Aksi takdirde plak içinden taşan jel diş etlerini tahriş eder. Böyle bir durumda diş etleri hemen yıkanmalı ve diş hekimi ile iletişime geçilmelidir.Diş beyazlatma işlemini yaptırmak için yaş sınırı var mıdır?Diş beyazlatma işlemi 18 yaşından büyük tüm yetişkinlerde uygulanabilir.Diş beyazlatma işleminin yapılmaması gereken durumlar var mıdır?Beyazlatma yapılmaması gereken durumlar hastanın mevcut durumu ile ilgilidir. Bunun dışında hamilelerde uygulanması tavsiye edilmemektedir.Doğal ya da doğal olmayan alternatif yollarla diş beyazlatma işlemlerinin zararları nelerdir?Karbonat ile diş beyazlatma, zerdeçal ile diş beyazlatma, Hindistancevizi yağı ile diş beyazlatma, çilek ile diş beyazlatma, alüminyum folyo ile diş beyazlatma, limon ile diş beyazlatma, elma sirkesi ile diş beyazlatma, ceviz kabuğu ile diş beyazlatma ve çamaşır suyu ile diş beyazlatma gibi yüzlerce farklı beyazlatma uygulamaları denenmektedir. Ancak bu tip maddelerin dişleri beyazlatmaya hiçbir faydası olmadığı gibi dişler üzerinde geri dönüşümsüz hasarlar ve hassasiyetler oluşturur. Kesinlikle kullanılmamalıdır.
2,500
755
Tedavi Yöntemleri
EKT (Elektroşok Tedavisi)
Elektrokonvülsif tedavisi (EKT), özellikle ağır depresyon, manik ataklar ve şizofreninin bazı türlerinde kullanılan bir yöntemdir. Depresyonda diğer tedavilere göre hızlı sonuç alındığı için tercih edilirken katatonik şizofreni vakalarında da hastanın durumunun hızla iyileşmesini sağlayabilir. Elektroşok tedavisi sırasında beynin nöronal yapısındaki değişimlerden faydalanarak duygusal ve bilişsel işlevlerde olumlu gelişmeler görülmesinde etkili olur. Bu süreç doğru uygulandığında güvenli ve etkili bir yol sunar.EKT (Elektroşok Tedavisi) Nedir?Elektrokonvülsif terapi ya da elektroşok tedavisi, psikiyatrik bozuklukların tedavisinde uzun yıllardır kullanılan bir yöntemdir. Tedavi şekli ilaç ve psikoterapi ile sonuç alınamayan veya acil müdahale gerektiren durumlarda tercih edilir. EKT, hastanın beynine kontrollü bir şekilde düşük doz elektrik akımı uygulanarak kısa süreli nöbet oluşturmayı sağlar. Bu nöbetler sayesinde beyin kimyasında olumlu değişiklikler meydana gelir. Bu da semptomların hafiflemesine veya ortadan kalkmasına yardımcı olur. EKT tedavisinin uygulanması sırasında hasta genel anestezi altına alınır ve işlem psikiyatri ile anestezi uzmanları tarafından denetlenir. Bu şekilde hastanın konforu ve güvenliği sağlanır. Tedavi, duygudurum bozukluğu yaşayan kişilerde semptomları kontrol altına alarak yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlar. EKT (Elektroşok Tedavisi) Ne İşe Yarar?Elektrokonvülsif tedavi, akıl sağlığı sorunlarının şiddetli semptomlarında hızlı bir iyileşme sağlayarak birçok kişinin yaşam kalitesini artırır. Bu yöntem özellikle şiddetli depresyon vakalarında, diğer tedavilerle başarı sağlanamayan durumlarda devreye girer. Psikoz belirtileri, intihara meyil gibi risk taşıyan durumlarda da etkin bir müdahale seçeneğidir. EKT tedavisi ile bu tür zorlu belirtiler üzerinde etkili sonuçlar alınabilir. Böylece hastaların günlük yaşamında daha fazla işlevsellik kazanması sağlanır. EKT tedavisi yöntemi, hızlı etki süresi ve güçlü sonuçları nedeniyle birçok kişi için umut verici bir çözüm sunar.EKT (Elektroşok Tedavisi) Nasıl Uygulanır?Elektro konvülsif tedavi, uzman bir psikiyatrist ve anestezi ekibi tarafından özel donanımlı bir tedavi odasında gerçekleştirilir. İşlem öncesinde hastaya genel anestezi verilir ve vücudun istemsiz kasılmalarını sınırlamak amacıyla kas gevşetici ilaç uygulanır. Bu sayede hasta tamamen bilinçsiz hale gelir ve rahat bir süreç geçirmesi sağlanır.EKT (Elektroşok Tedavisi) Yan Etkileri Nelerdir?Elektrokonvülsif terapi oldukça etkili bir yöntem olmasına rağmen bazı yan etkilerle karşılaşılabilir. Genellikle geçici nitelikte olan bu etkiler arasında bilinç bulanıklığı ilk sırada gelir. Tedaviden hemen sonra birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen bir süre boyunca hastalar, nerede olduğunu ve ne yaptığını anlamakta zorlanabilir. Özellikle ileri yaştaki kişilerde bu durum nadiren birkaç güne kadar uzayabilir. Bir diğer önemli etki ise hafıza kaybıdır. Bazı hastalar EKT tedavisi süreci öncesine ait hafta, ay ya da nadiren yıllar öncesini hatırlamakta güçlük çekebilir. Bu durum genellikle tedavi sonrasında zamanla düzelir ve retrograd amnezi olarak adlandırılır. Bu hafıza kaybı, kişinin yaşadığı deneyimlere ve uygulamanın sıklığına bağlı olarak değişebilir.Elektroşok tedavisinin zararları, tıbbi bir ekip tarafından dikkatle takip edildiğinde genellikle düşük risk taşır. Ancak elektro şok tedavisi gerektiren durumlar söz konusu olduğunda, fayda-risk dengesi her zaman detaylı bir şekilde değerlendirilir. Bu aşamada EKT tedavisinin sağlayacağı yararlar genellikle olası yan etkilerden daha ağır basar.EKT (Elektroşok Tedavisi) Hakkında Sık Sorulan SorularEKT kaç seansta etki eder?EKT tedavisinin etkileri genellikle üçüncü veya dördüncü seans itibarıyla belirginleşmeye başlar. Ancak bu süre kişinin sağlık durumuna ve tedavi edilen ruhsal bozukluğun türüne göre farklılık gösterebilir. Bazı hastalarda EKT tedavisine daha erken bir yanıt alınabilirken bazılarında daha fazla seans gerekebilir.EKT zekayı etkiler mi?EKT tedavisi sonrası ortaya çıkan hafıza sorunu genel olarak geçici olup çoğu zaman birkaç ay içinde kaybolur. Tedavi işlemi öğrenme gücünü düşürmez. Aksine depresyon belirtilerinin hafiflemesiyle bilişsel işlevlerde iyileşme görülebilir. Zeka üzerinde ise kalıcı bir olumsuz etkisi bulunmaz.TMS ve EKT farkları nelerdir?EKT tedavisi anestezi altında uygulanır ve beyin elektrik akımı ile uyarılarak nöbet oluştururken TMS manyetik alan kullanarak beyni uyarır ve hastanın bilinci açık kalır. TMS'de genellikle hafıza veya dikkatle ilgili sorunlar yaşanmaz. Bunun aksine zihinsel netlik artışı gözlenebilir. Son yıllarda TMS daha hafif yan etkileri nedeniyle EKT tedavisine alternatif bir seçenek olarak yaygın bir şekilde tercih edilir.
1,802
756
Tedavi Yöntemleri
Dudak Dolgusu
Estetik dolgu işlemlerinden biri olan dudak dolgusu, hızlı ve acısız bir şekilde uygulanabilen, ameliyat gerektirmeyen bir yöntemdir. En çok tercih edilen estetik uygulamalardan biri olan dudak dolgusu ile dudakların dolgunlaşması, dudak sınırlarının belirginleştirilmesi ve dudak şeklinde düzelme sağlanır. Aynı zamanda kişilerin özgüveninin artmasına yardımcı olur. Farklı dolgu çeşitleri ve uygulama teknikleri bulunan dudak dolgusunun kalıcılığı ortalama 12 (10-18) ay kadar devam etmektedir. Memorial Ankara Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nden Doç. Dr. Alper Ural, dudak dolgusu ile ilgili bilgi verdi.Dudak dolgusu nedir?Dudak dolgusu, istenilen dudak görünümünün elde edilmesi için dudaklara özel dolgu maddelerinin ameliyatsız bir şekilde enjekte edilmesidir. Vücutta bulunan doğal bir madde olan sentetik hyaluronik asitten (HA) oluşan dudak dolgusu ile hem kişilerin dudaklarının dolgunlaşması, hem de dudak sınırlarının belirginleştirilmesi ve daha simetrik bir hale gelmesi sağlanır.Ameliyatsız estetik tedavi yöntemleri arasında bulunan dudak dolgusunun etkisi geçicidir. Ancak kısa sürede uygulanması, acısız ve tekrarlanabilir bir işlem olması dudak dolgusunun popülerliğini artırmaktadır. Bu işlem sonucunda kişilerde doğal bir sonuç elde edilebilir.Bununla birlikte kişilerin özgüvenini artırarak vücut imajının iyileştirilmesine katkıda bulunulur. İlerleyen yaş ile birlikte hacmini kaybeden ve incelen dudaklar bu yolla dolgunlaşarak daha genç bir görünüm kazanılmasını sağlar ve gülüş estetiğine katkı verir.Dudak dolgusu nasıl uygulanır?Dudak dolgusu işleminden önce sağlık uzmanı tarafından dudağa lokal anestezik krem sürülür ya da dudak içinden lokal anestezi uygulanır. Böylece dudakların uyuşması ve acı hissedilmemesi sağlanır. Uyuşma sağlandıktan sonra ince uçlu bir iğne veya ucu batmayan iğneler (kanüller) aracılığı ile dudakta belirlenen bölgelere dolgu maddesi enjekte edilir. Etkisi hemen görülen bu işlem kısa sürmektedir. Uzman hekim şişme ve morarmayı en aza indirmek için işlem boyunca dudaklara soğuk uygulaması yapabilir.Uygulama bilgi ve becerisi isteyen dudak dolgusu işleminin, alanında uzman hekimler tarafından uygulanması gerekmektedir. Muayene sonrasında hekimin önerilerine ve hastanın ihtiyacına göre işlem yapılmalıdır.Dudak dolgusu hangi durumlarda uygulanır?Dudak dolgusu; dudaklarının hacimsiz ve ince olmasından mutsuz olan, dudağında şekil ve simetri bozukluğu olan, bununla birlikte dudağının şeklinden ve dudak ve dudak üstü çizgilenmelerden rahatsızlık duyan bütün sağlıklı ve yetişkin insanlara uygulanabilir. Dudak dolgusu aslında çok eski yıllardan beri plastik cerrahların özellikle dudak yarığı gibi yüz deformiteleri sebebiyle gerek yağ grefti dolgusu gerek hyaluronik asit gibi dolgular kullanarak zaten sıkça  uyguladıkları tedavi yöntemlerinden biridir. Artık marketteki güvenilir hyaluronik asit içerikli hazır dudak dolguları ile birlikte ofis/poliklinik şartlarında dudak dolgusu ile dudaklara hacim kazandırılabilmekte, şekil ve simetri bozukluğu varsa bunlar düzeltilebilmektedir. Dudağındaki hacim yetersizliği, incelik ve şekil bakımından rahatsız olan sağlıklı ve yetişkin insanlara dudak dolgusu uygulanabilmektedir. nemDudak dolgusunun avantajları nelerdir?Dudak dolgusunun birçok avantajı bulunmaktadır ve bunlar şu şekilde sıralanabilir:Dudak dolgusu teknikleri nelerdir?Dudak dolgusu farklı tekniklerle uygulanmaktadır. Temel olarak bütün tekniklerde iğneler ve ucu delici olmayan kanül ismi verilen aparatlar aracılığıyla dolgu uygulanmaktadır. Bütün dudak dolgularında uygulanan dolgu maddesi aynı olmasına rağmen dolgunun dudakta verildiği yer/katman, uygulama açısı gibi bazı özelliklere göre Fransız tekniği, Rus tekniği gibi çeşitli isimlere rastlamak mümkündür.Fransız tekniği dudak dolgusu:Fransız dudağında; üst alt dudak altın oranının korunup, üst dudağın belirli bölgelerde alt dudağın üzerine taşması ve alt üst dudağın düz bir çizgi halinde değil; tıpkı eros yayı gibi hat şeklinde kavuşması en önemli noktaları olan dolgu tekniğidir. Üst ve alt dudak arasındaki oranı ve harmoniyi yakalamak için iğne yerine kanül olarak bilinen delici olmayan enstrümanlar vasıtasıyla işlem yapıldığında, dolayısıyla işlem esnasında kanama ve morluk ihtimali çok düşük olmaktadır. Ayrıca dolgunun bıyık bölgesinin içine ve dudak kası (orbikularis oris kası) içine verilmesinden kaçınılarak ve aşırı şiş ya da dudağın aşırı öne doğru itilmiş görünüme sahip “ördek dudak’’ veya diğer doğal olmayan görüntülerden ve sonuçlardan kaçınılmaktadır.Rus tekniği dudak dolgusu: Rus tekniği ile yapılan dudak dolgusu diğer bütün tekniklerde olduğu gibi önlemler, lokal anestezi ve sonrası öneriler aynı olmakla birlikte uygulamanın farkı; işlemde dolgunun ince başlıklı iğneler aracılığıyla dudağa çok sayıda giriş odağıyla, dikey olarak verilmesidir. Bu şekilde dolgunun bıyık bölgesine verilmesinden kaçınılarak, dudak kasının üstünden verilerek üst dudak ve alt dudak hatlarının bir miktar eversiyon olarak ifade edildiği yani dışarı doğru açılanması ya da kıvrılması hedeflenir.Dudak dolgusu yaptırmaya gitmeden önce nelere dikkat edilmelidir?Dudak dolgusu uygulaması öncesinde kullanılan aspirin gibi kan sulandırıcı ilaçların uygulamadan iki hafta önce kesilmesi gerekmektedir. Uygulama öncesinde yine kan sulandırıcı etki gösterebilecek olan yeşil çay, sarımsak, balık yağı, vitamin E, ginseng ve alkollü içeceklerin kullanılmaması gerekmektedir. Çünkü bu ilaç ve ürünler pıhtılaşmayı engelleyici etkileri nedeniyle uygulama alanında kanama ve morluğa neden olabilmektedir.Bu sebeple dolgu yaptırmadan en az bir hafta önce bunların kesilmesi ve tüketilmemesi önerilmektedir. Ayrıca dolgu uygulaması yapılacak bölgede aktif uçuk enfeksiyonunun (Herpes Labialis) olduğu dönemde dudak dolgusu yapılmamalıdır. Sık tekrarlayan uçuk enfeksiyonu olan kişilere uygulamanın 2-3 gün öncesinde profilaktik(tedbiren) ağızdan antiviral tabletlere başlanıp bu şekilde dolgu uygulamasına gelmesi önerilir.Dudak dolgusu sonrası şişlik oluşur mu?Dudak dolgusu işleminden sonra kişilerin dudaklarında hafif bir şişlik ve morluk oluşabilir. Bu yan etkiler normaldir ve çoğunlukla şişlik üçüncü gün itibariyle azalmaktadır. Dolgu uygulaması yapılmasını takiben yaklaşık bir hafta sonra şişlikler tam inmiş ve dudaklar olması gereken ve beklenen forma ulaşmış olur. Dudak dolgusu sonrası topaklanma meydana gelir mi? Dudak dolgusu kayar mı?Dudak dolgusu işleminde çoğu zaman dolgu maddesinin yüzeye yakın enjekte edilmesi sonucunda oluşan ve sertlik şeklinde hissedilen topaklar, genellikle kendiliğinden ya da hafif masaj yapılması ile kaybolur. Hyaluronik asit enjeksiyon sonrası gelişen 2 hafta sonrasında da hala kaybolmayan topaklanma, hyaluronidaz enjeksiyonu ile geçer. Hyalüronik asit dolgular insan vücuduyla tamamen uyum içerisinde ve insan doğasında bulunan içeriğe sahip dolgular olduğu için kayma veya yer değiştirme gibi durumlar söz konusu olmaz.Dudak dolgusu ne kadar kalıcıdır? Dudak dolgusunun etkisi geçince ne olur?Tüm dünyada en sık uygulanan ve en güvenli olarak nitelendirilebilecek dolgu türü olan hyaluronik asit dolguları, yaklaşık olarak 12 ay kalıcılık göstermektedir. Hyaluronik asit dolgular tamamen emildiklerinden dolayı dolgunun etkisi geçince dudak eski haline gelmektedir. Dudak dolgusunun kalıcılık süresi farklı kişilerde daha az ya da çok olabilmektedir.Dudak dolgusu zararları nelerdir?Dudak dolgusu işleminin uzman ve tecrübeli hekimler tarafından donanımlı merkezlerde yaptırılması önem taşır. Çünkü tecrübeli doktorlar tarafından gerçekleştirilmeyen dudak dolgusu işlemi sonucunda doğal olmayan, aşırı büyük veya biçimsiz dudaklar ortaya çıkabilir.Bununla birlikte işlem uygulaması sırasında iğne batırılan yerlerde geçici kızarıklık ve morluklar oluşabilir.  Dudak dolgusu işlemi dudağın anatomisine ama daha önemlisi olası bir komplikasyon oluşması durumunda bunun da çözümüne hakim olan plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahlar tarafından gerçekleştirilmelidir. Özellikle damar içine dolgu maddesi kaçması sonucu dudak damarının tıkanması ve bunun neticesinde dudakta doku kayıpları bildirilmiştir.Bir diğer önemli husus ise mutlaka enjekte edilecek ürünün CE belgeli ve kaliteli bir ürün olması gerekmektedir. Uygulamanın ardından 7-10 günden daha uzun süreli şişlik, kızarıklık, geçmeyen morluk, siyahlaşma, enfeksiyon gibi ciddi durumlarda mutlaka plastik cerraha başvurmak gerekir.Dudak dolgusu kaç günde otururDudak dolgusunun sonucu işlem yapıldığı anda hemen fark edilebilir. İşlemin sonrasında kişiyi en fazla rahatsız eden durum dudakta oluşan şişlik ve ödemdir. Bu durum beklenen bir yan etkidir ve 2-3 günde geçmesinin ardından 7-10 gün içinde de dudak şekli oturur.Dudak dolgusu sonrası dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?Dudak dolgusu sonrasında cerrahın tavsiyelerine uyulması önem taşır. Uyulması gereken bazı durumlar şunlardır:Dudak dolgusu kimlere yapılmaz?Dudak dolgusunun uygulanmaması gereken kişiler aşağıdaki gibidir:Dudak Dolgusu İle İlgili Merak Edilen Diğer SorularDudak dolgusu dudak şeklini bozar mı?Dudak dolgusu dudağın şeklini bozmamasıyla birlikte dudak şeklini düzeltmeye yönelik bir işlemdir. Enjekte edilen dolgu eridikten sonra dudak eski haline döner ama dudağın sarkması, bozulması ya da daha ince bir hal alması söz konusu değildir.Sigara içmek dudak dolgusunu eritir mi?Sigara içmek dudak dolgusu yaptırmaya engel teşkil etmez. Sigara içmenin dudak dolgusu işleminde uygulanan dermal dolgu maddesinin etki süresini kısalttığına yönelik bilinen herhangi bir bilimsel çalışma yoktur. Ancak sigara içmek hem bütün vücutta olduğu gibi ciltte de oksidatif stresi ve erken yaşlanmayı arttıracağından hem de sigara içerken tekrarlayan dudak hareketlerinin dudak kaslarının kullanımına bağlı bölgesel metabolik ihtiyaçlarını arttırmak suretiyle dolgunun daha erken yıkılabileceğine dair teorik görüşler bulunmaktadır.Dudak dolgusu öpüşürken bozulur mu?Dudak dolgusu uygulamasının ardından ilk 24 saat öpüşme gibi aşırı dudak hareketlerinden kaçınılmalıdır. İlk gün dudağa hassas davranılması gerekmektedir. Bu nedenle dudak dolgusu sonrası 2-3 saat süreyle sert çiğneme hareketi, sıcak bir şeyler yemek, içmek yasaktır ve ruj sürülmemelidir.1 ml dudak dolgusu yeterli mi?İlk kez yapılan dudak dolgularında çoğunlukla 1 ml’lik dolgular kullanılırken nadiren gerekli durumlarda ve daha sonraki seanslarda  0,5ml’lik -a da 1 ml dolgular ile eklemeler veya düzeltmeler yapılabilir. Dudak dolgusu uygulamalarındaki başlıca hedef; aşırı şişmiş görünen ve doğallıktan uzak dudaklar oluşturmamak olmalıdır.Dudak dolgusu dudak ısırma ile bozulur mu?Dudak dolgusu dudak ısırma ile bozulabilir. Özellikle ilk günlerde dudak ısırma hareketlerinden kaçınılmalıdır. Dudak dolgusu yapılsa da yapılmasa da dudağın ısırılması dudakta mukosel ismi verilen kistlere sebebiyet verebileceğinden bu davranış varsa terkedilmelidir.Dudak dolgusu ağrılı mıdır? Dudak dolgusu acılı bir işlem midir?Dudak dolgu uygulamaları öncesinde ve uygulama esnasında hastanın herhangi bir ağrı ve acı hissetmemesi için dudak bölgesine lokal anestezik krem uygulaması yapılır. Bu uygulama çoğu zaman acı hissedilmemesi için yeterli olur. Bununla birlikte plastik cerrahlar dudak çevresindeki bölgesel sinirleri ‘ring blok’ adı verilen yöntemle lokal anestezik uygulayarak tamamen uyuşturabilir. Bu uygulama ile birlikte hasta hiç ağrı ve acı hissetmemektedir.Dudak dolgusu sonrası acı normal midir? Dudak dolgusu acısı nasıl geçer?Çoğu zaman hastalarda dolgu yapılan ilk akşam ödemlenmeye bağlı dolgunluk, hafif yanma hissi bazen olabilir. Böyle bir durum olduğunda basit ağrı kesiciler ve soğuk uygulama yapılması yeterli olup hastaları rahatlatır. İşlem sonrasında şişlik ve kanamanın oluşmaması ya da sınırlanması açısından soğuk uygulama yapılması faydalıdır. Dudak dolgusu esnasında veya sonrasında aniden başlayıp artan ağrı varsa veya dudakta beyazlaşma gibi durumlar varsa normal olmayabilir. Damar içine dolgu kaçması durumlarında bu şekilde bir ağrı veya dudakta beyazlaşma olabilir ve mutlaka işlemi yapan cerraha ya da deneyimli bir cerraha başvurmak gereklidir.  
4,666
757
Tedavi Yöntemleri
Duktoskopi (Mammoskop/ Mastoskop)
Günümüzde her 8 kadından birinde meme kanseri görülebiliyor. Meme kanserinin erken teşhisi ise hayati önem taşıyor. Erken teşhis için mamografi, meme ultrasonu gibi yöntemlerden faydalanılıyor.  Memedeki milimetrik lezyonların görüntülenmesi için de tanı sürecinde duktoskopi teknolojisi devreye giriyor. Duktoskopi ile birlikte hem meme kanseri erken teşhis edilebiliyor hem de ameliyat gereken vakalarda bu yöntemle yapılan işaretleme sayesinde meme cerrahisi uzmanı büyük avantaj elde ediyor. Bunun yanında bazı kitleler duktoskopi ile çıkarılabildiği için de fazladan ameliyatların da önüne geçilebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Sertaç Demirel, duktoskopi hakkında bilgi verdi.Duktoskopi nedir?Meme başı akıntılarının tanısında mamografi, ultrasonografi, galaktografi, sitoloji, duktoskopi gibi yöntemler kullanılmaktadır. Duktoskopi hem tanı hem de tedavi sürecinde öne çıkan bir yöntemdir. Duktoskopi ile intraduktal oluşumlar yani süt kanallarında gelişen iyi huylu tümörler direkt görüntülenebilmekte, hücreler örneklenebilmekte, bunlardan biyopsiler yapılabilmekte, örnekleme ve biyopsi yapılabilmekte, minimal lezyonlar endoskopik olarak çıkarılabilmektedir. Meme ile ilgili şikayetler için hekime giden hastaların pek çoğunda meme başı akıntısı olmaktadır. Bu akıntıların bir kısmı fizyolojik kaynaklı olabilmektedir. Ama bazen gebelik ya da emzirme süreci dışındaki kadınların tek taraflı meme akıntısı olabilmektedir. Bu akıntıların en sık nedenlerinden biri de, meme içinde oluşan patolojilerden olabilmektedir. Bu akıntıların bazıları da meme kanserinin habercisi olabilmektedir. Kanlı akıntılı vakalarda kanser ihtimali daha yüksektir. Bu akıntıların sebebini araştırmak için mamografi, meme ultrasonu, galaktografi kullanılır. Bazen bu tanı yöntemleri yetersiz kalabilmektedir. Bu zaman duktoskopi yönteminin büyük bir katkısı vardır. Duktoskopi, mammoskop ya da mastoskop olarak da bilinmektedir. Bu sayede süt kanallarının içi direkt görüntülenebilmekte, olası epitel anormallikler ve lezyonlar değerlendirilip, yerleri belirlenebilmektedir. Bazen duktoskopi sayesinde bazı lezyonlar endoskopik olarak çıkarılmaktadır. Duktoskopi hem tanı hem de tedavi amaçlı kullanılabilmektedir. Yani bu bağlamda duktoskopi, memedeki süt kanallarının içinin net olarak görüntülenmesini sağlar. Bu sayede şüpheli noktalardan rahatlıkla biyopsi alınır, süt kanalının içi yıkanır, bu noktalarda kanser hücresi olup olmadığı anlaşılır, eğer ameliyat gerektiren bir durum olursa ameliyattan önce bu noktalar işaretlenir. Ayrıca bazı meme başı akıntıları ameliyatsız tedavi edildiği için gereksiz ameliyatlar da önlenmiş olur. Bazı lezyonlar milimetrik olduğundan fiziki bir muayenede veya mamografide görünmeyebilirler. Duktoskopi bu anlamda çok güvenilir bir yöntemdir. Duktoskopi sınırlı merkezlerde uygulanmaktadır.Duktoskopi hangi hastalıklarda uygulanır?Duktoskopi yöntemi, meme kanseri açısından risk taşıyan, meme kanseri belirtileri yaşayan, meme başı akıntısı olan kadınlarda kesin tanı amacıyla uygulanmaktadır. Duktoskopi meme kanserinin kesin teşhisini sağlayabilmektedir. Özel cihazlarla meme dokusuna girilerek işlem kolaylıkla uygulanabilmektedir.Duktoskopi nasıl yapılır?Duktoskopi cihazı FDA onaylı bir cihazdır. FDA'e göre duktoskopi vücudun doğal deliklerinden veya minimal bir kesiyle bedenin iç boşluğunun görüntülenmesi yöntemi olarak tanımlamaktadır. Cihazın dış çapı 0.9 milimetredir. Biyopsi ve insuflasyon kanalı da 0.2 milimetre çapındadır. Duktoskopi cihazı görüntüleri  60X büyütebilen bir video-monitöre sahiptir. Bu sayede meme cerrahisi uzmanları ileri derece görüntüleme imkanına sahiptir. Duktoskopi uygulamadan önce duktoskop cihazının meme dokusuna girebilmesi için süt kanalının girişi genişletilir. Uygulama, meme başı uyuşturularak yapılır. Hastanın böylece işlem sırasında acı ya da ağrı duyması engellenmiş olur. Akıntı yapan süt kanalının cilde yakın kısmındaki ağzı genişletilir ve duktoskopla girilerek süt kanalları incelenir.Duktoskopinin avantajları nelerdir?Duktoskopi bazı görüntüleme yöntemleriyle görülemeyen kanserli lezyonları görüp, biyopsi imkanı sunar. Çeşitli meme hastalıklarında lezyonlar bu yöntemle çıkarılabildiği için de gereksiz ameliyatlar önlenmiş olur. Ağrısız ve konforlu bir yöntemdir. Hastalar yöntemden sonra gündelik hayatlarına kolaylıkla dönebilir.  Ameliyat gerektiren bir durum varsa, ameliyat bölgesi rahatlıkla işaretlenebilir. Bu da ameliyat olunduğunda meme cerrahisi uzmanına kılavuzluk eder. Görüntüler çok büyük olarak monitöre yansıdığından en ufak bir detay bile gözden kaçmaz. Meme dokusu hasar görmez. Ayrıca fazladan ameliyatlar da önlenebilmektedir.Duktoskopi hakkında sık sorulan sorularDuktoskopi ne işe yarar?Duktoskopi, meme hastalıkları ve özellikle de meme kanserinde kesin teşhis için önemlidir. Duktoskopi aynı zamanda meme süt kanalları içindeki hücreleri veya lezyonları endoskopik yöntemle çıkarır. Bazı lezyonların meme süt kanalından dışarı alınmasıyla birlikte tedavi edici bir yöntemdir. Duktoskopi sırasında genel anestezi gerektirmemesi de önemli bir zaman kazancıdır.Duktoskopide anestezi uygulanır mı?Duktoskopi sırasında lokal anestezi uygulanmaktadır. Meme başı uyuşturulmaktadır.Duktoskopi ağrılı bir yöntem midir?Duktoskopi, lokal anesteziyle yapıldığı için acı ya da ağrı hissi vermemektedir.Duktoskopiyi kim yapar?Duktoskopi, sadece meme cerrahisi uzmanları tarafından uygulanmaktadır. Her merkezde duktoskopi yöntemi kullanılmamaktadır.Duktoskopinin yan etkisi var mıdır?Duktoskopi, çok basit komplikasyonlar içeren bir yöntemdir. Bazen işlem sonrasında geçici meme ağrısı, meme cildinde hafif kızarıklıklar oluşabilir. Bunun dışında güvenilir bir yöntemdir.Duktoskopi meme kanserini erken teşhis eder mi?Mamografi, meme ultrasonu gibi yöntemler bazı lezyonları ya da kitleleri göremeyebilir. Duktoskopi en ufak bir oluşumu bile rahatlıkla görebilmektedir. Bu sayede meme başı akıntısına sebebiyet veren meme kanseri net bir şekilde erken teşhis edilebilmektedir.Duktoskopi radyasyon içerir mi?
2,308
758
Tedavi Yöntemleri
Diyabetik Ayak ve Kronik Ayak Yaraları Tedavisi
Diyabet ve damar sertliği ayak yaralarının en önemli iki sebebini oluşturuyor. Birbirinden farklı iki etken gibi görünse de aslında diyabet ve damar sertliği, birbirinin üzerine eklenerek iyileşmesi zor, bakımı ve tedavisi zaman alan, hatta uzuv kaybına sebep olabilen ilerleyici damar hasarına yol açıyor. Ayak yarası gelişen kişilerin mutlaka ayak yara bakımı konusunda deneyimli merkezlere başvurması gerektiğini belirten Memorial Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü Uzmanları, diyabetik ayak ve kronik ayak yaralarının tedavisi ile ilgili bilgi verdi.Diyabetik ayak nedir?Diyabetik ayak, şeker hastalığına sahip olan kişilerde, nöropati olarak adlandırılan sinir hasarının etkisiyle ayaklarda oluşan ve hızlı bir şekilde gelişen yaralardır. Bu yaralar, çatlak, yarık ya da nasırlar kontrol altına alınmadığında tedavisi oldukça zaman almaktadır. Ayak yaralarının teşhis ve tedavi süreci ayak kaybının önlenmesi açısından çok büyük önem taşırken, tedavinin geciktirilmesi durumunda doku kaybı oluşması kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle multidisipliner ekip çalışmasıyla ve farklı tedavi yöntemleri gerçekleştirilmesi gerekebilir.Şeker hastalığına bağlı ayak yaraları neden oluşur?Şeker hastalığını ilk belirtileri arasında yer alan ayak yaraları, kontrolsüz diyet, diyabetik vaskülopati (damar darlığı ve tıkanıklığı), nöropati (sinir hasarı) ya da ayak hijyen koşullarının sağlanmamasından dolayı oluşur.Diyabetik ayak evreleri nelerdir?Diyabetli kişilerde sinir hasarına bağlı olarak ayakta kuruluk, çatlak, yarık ve nasır oluşmaktadır. Bu çatlaklardan enfeksiyona neden olarak büyüyebilir. Enfeksiyon kapılması sonucunda ayakta damar hasarı oluşarak yaranın iyileşmesi güçleşir ya da zaman alır. Diyabetik ayakta evreler şu şekildedir:Diyabetik ayak belirtileri nelerdir?Diyabetik ayak, açılan yaraların tedavisi yapılmadığında, enfeksiyon nedeniyle parmak, ayak ya da bacak kayıplarına neden olabilir. Bu rahatsızlığın ilerlememesi için görülebilecek belirtilere dikkat ederek erkenden önlem almak gerekmektedir. Diyabetik ayak belirtileri şu şekilde sıralanabilir:Diyabetik ayak hastalığı kimlerde görülür?Uzun zaman boyunda diyabet hastası sahip olan kişilerde diyabetik ayak görülmektedir. Bunun yanında şu kişilerde de diyabetik ayak hastalığına rastlanabilir:Periferik damar hastalıkları nelerdir?Ateroskleroz temelde daha çok büyük damarları hedef alan ve damar duvarında kolesterol birikimi sonucunda zaman içerisinde damarların daralıp tıkandığı fakat aynı zamanda küçük damarların da benzer şekilde etkilendiği bir klinik tablodur. Ateroskleroz, diyabetin de etkisiyle, iyileşmesi zor, enfeksiyonlar ile durumun kötüleşebildiği, bakımı ve tedavisi zaman alan aynı zamanda uzuv kaybına da sebep olabilen ilerleyici bir damar hasarına neden olur.Toplumda diyabetik ayak görülme oranları nelerdir?Diyabet ülkemiz nüfusunun %13,7’sini ilgilendiren bir temel sağlık problemidir. Yani 10 milyonun üzerinde insanı doğrudan ilgilendirmektedir. Her 7 diyabetik hastadan birinde, hayatının bir döneminde ayağında yara açılmaktadır. Erkeklerde diyabetik ayak yarası, kadınlara göre daha sık görülmektedir. Tip1 diyabet hastalarında Tip 2 diyabet hastalarına nazaran diyabetik ayak tablosu istatistiksel olarak yaklaşık 1,5 kat daha fazla izlenmektedir. Bu veriler diyabetik bir hasta açısından ayak bakımının ne kadar ciddiye alınması gerektiğini de göstermektedir.Diyabetik ayak ve kronik ayak yarası açısından risk faktörleri nelerdir?Ayak yaralarının başlıca sebepleri arasında olan diyabetik ayak ve kronik ayak yarasının risk faktörleri şu şekildedir:Bu temel risk faktörlerinden bir veya birkaçının birlikte olması durumunda diyabetik ve kronik ayak yarası oluşma ihtimali katlanarak artar. Asıl olan yaraların açılmasına izin vermeden, düzenli olarak doktor takibi ile konservatif tedavidir.Diyabetik ayak bakımı nasıl yapılır?Diyabetik ayak ağrısına ne iyi gelir?Diyabetik ayak ağrısının önüne geçebilmek için kan şekerinin düzenli ve kontrollü olması olması gerekir. Ayak bakımının da yapılması diyabetik ayak ağrısına iyi gelen yöntemler arasında yer alır.Diyabetik ayak ve kronik ayak yarası tanısı nasıl konulur?Diyabet veya ateroskleroz kaynaklı ayak yaralarının tanısının konulması için öncelikle fiziki muayene gerçekleştirilir. Bunun ardından mutlaka damarsal görüntülemenin yapılması gerekir. Öncelikli görüntüleme yöntemi atardamar ve toplardamar sitemlerine yönelik Vasküler Ultrason-Doppler tekniğidir. Bu tetkik ile ileri düzeyde damar problemi tespit edilirse “Damarsal Haritalandırma Yöntemi” olan Anjio yöntemlerinden yararlanılır. Tomografik Anjio (BT-Anjio), Magnetik Rezonans Anjio (MR-Anjio), Konvansiyonel Anjio (DSA) bu açıdan kullanılan fakat teknik olarak farklılıklar içeren yöntemlerdir.Diyabetik Ayak ve Kronik Ayak Yarası TedavisiAyakta yaralar açıldıktan sonra tedavi için multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Tedavi sürecinde Dahiliye/Endokrinoloji, Kalp ve Damar Cerrahisi, Dermatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi, Ortopedi, Girişimsel Radyoloji bölümleri aktif rol oynar. Ayak yaralarının tedavileri altta yatan sebeplerine göre farklılık gösterirken, bazı noktalarda da birbirine benzer. Sebebine göre ayak yaralarının tedavileri şu şekilde yapılmaktadır:Diyabetik ayak tedavisi: Diyabetik hastalarda bağışıklık sisteminin zayıfladığı ve her türlü enfeksiyona yatkınlıklarının arttığı bilinen bir gerçektir.Görüntüleme tetkikleri sonrası uygun/gerekli hasta grubunun cerrahi olarak tedavi edilmesi (Bypass, Patch plasti, Endarterektomi yöntemleri) veya damar içi teknikler (Stent, Balon uygulamaları) ile yara bölgesine ulaşan kan miktarının artırılması veya ilaçlar ile kapiller dolaşımının hızlandırılması yara tedavisi sürecinin en kritik basamağını oluşturur.Yara oluştuktan sonra yaranın derinliği, apse formasyonu, ölü doku yoğunluğu tedavi planını belirler. Bunların varlığında tedavi süreci zorluğu artar. Apselerin en kısa sürede boşaltılması, ölü dokuların uzaklaştırılması gereklidir.Enfeksiyon varlığında lokal ve sistemik antibiyotik tedavisi ile yaranın zararlı mikroorganizmalardan temizlenerek ve olası Sepsis (bütün vücut organlarının enfeksiyondan zarar görmesi durumu) ihtimali de ortadan kaldırılmalıdır. Düzenli ve destekleyici pansuman ile uygun hastalarda yara derinliği de göz önüne alınarak gereklilik halinde “Hiperbarik oksijen” ve “Ozon tedavisi” desteği de sağlanabilir.Gereklilik halinde yara bölgesindeki baskı/basıncı azaltabilmek amaçlı olarak ortopedik destek alınabilir. Ayrıca ileri düzeydeki ayak yaralarında kök hücre tedavisi de henüz gelişmekte olmakla birlikte, yakın gelecekte kullanım potansiyeli bulunan bir tedavi yöntemidir.Periferik damar hastalıklarından kaynaklanan ayak yarası tedavisi: Diyabetik olsun veya olmasın, damar sertliğinin ön planda olduğu hasta grubunda ayak yarası açısından, büyük damar sistemlerindeki daralmalar/tıkanıklıklar, kapiller damarlardaki tıkanıklıklar, nedensel (etiyolojik) olarak farklı bir görünümde olsa da sonuç olarak diyabetik ayak tablosuna benzer bir klinik ile kendini göstermektedir.Bu hasta grubunda damar tıkanıklığının ön planda olması nedeni ile kuru iskemik-gangrenöz yaralar, apse ve enfeksiyon formasyonundan daha sık karşımıza çıkmaktadır. Periferik damar hasta grubunda ilk bulgular;  özellikle yürüyüş sırasında bacaklarda kan akımının damarlardaki darlıklar nedeni ile gerekli düzeye ulaşamaması ve bunun sonucunda yorgunluk ve yürüme mesafesinde kısalması şeklinde görülür. Zaman içerisinde atardamar dolaşımının yetersizliğinin ilerlemesi ile yaralar ve nekroz denilen doku kayıpları ortaya çıkar. Bu hastalarda atar damar ve kapiller dolaşımının arttırılması ön planda olmakla beraber, yara bakımı ve ölü dokuların uzaklaştırılması açısından diyabetik ayak tedavisinde uygulanan plan ve prensipler birbirleri ile benzerdir.Venöz yetersizlik nedenli yara tedavisi: Venöz yetersizlik nedeni ile görülen varis ülserleri ise daha çok ıslak ve enfekte yaralar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu hasta grubunda venöz yetmezlik olarak tanımlanan, bacak toplardamarları ve lenfatik damarlarının basınç artışı ön plandadır.Uzuvlarda bu sistemler ile uzaklaştırılması gereken doku arası sıvının artışı, ödeme sebep olmaktadır. Ödem tablosu ise cilt hasarını kolaylaştırmakta ve oluşan hasar sonucu mikroorganizmaların cilt altı dokuya geçerek enfeksiyon oluşturma ihtimalini artırmaktadır.Ödem içeriği aslında bu mikroorganizmalar açısından oldukça zengin bir besi yeri niteliğinde olduğu için oluşan yaralar “Diyabetik Ayak” tablosunda olduğu gibi enfekte ve iyileşmesi güç yaralardır. İyi bakım ve yakın takip gerektirir. Diyabetik ayak yarasında olduğu gibi tedavi süreci uzundur ve multidisipliner yaklaşım uygulanmalıdır.Ayak yaralarından korunmak için nelere dikkat edilmelidir?Diyabet ve arteroskleroz nedeniyle oluşan ayak yaralarından korunmak için dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekildedir:
3,261
759
Tedavi Yöntemleri
EMDR terapi
Eye Movement Desensitization and Reprocessing yani Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Tekniği'nin kısaltması EMDR, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) için bir psikoterapi yaklaşımıdır. EMDR ayrıca, anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, fobiler, öfke kontrol problemleri, cinsel ve/veya fiziksel taciz travmaları, kompleks travmalar, yas problemleri, migren, fibromiyalji, psikosomatik ağrılar, yeme bozuklukları (anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza), cinsel işlev bozuklukları gibi konularda da tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır.EMDR Nedir?EMDR, kişide duyarsızlaştırma ve yeniden yapılandırma yapılarak, savaş, taciz, doğal afet, çocukluk döneminde yaşanan travmalar vb. rahatsız edici yaşam olaylarının sebep olduğu psikolojik sorunların yanında, panik bozukluk, yas, kronik ağrı gibi çeşitli sorunların çözümünde kullanılan danışan merkezli bir tedavi yöntemidir.Psikodinamik, bilişsel, davranışsal terapiler gibi, farklı yaklaşımların öğelerini bir araya getiren, iyileşme için, hafızanın duygusal, bedensel ve bilişsel algısal birimlerine odaklanan bir yol izler.EMDR yönteminin kullanımı, 1987 yılında Dr. Francine Shapiro’nun göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini tesadüfen keşfederek, bu etkiyi travmaya maruz kalmış kişiler üzerinde bilimsel olarak incelemesi ve çift yönlü uyaran ile travmanın beyinde oluşturduğu fizyolojik sıkıntının giderilmesiyle başlamıştır.Travma nedir?Baş etme kapasitemizi aşan, sonrasında, o ana dair görüntülerin, düşünceler ve duygular işlenmeden zihnimizde donmasına yol açtığında, durumun zihnimizde hep canlı kalmasına neden olduğu olaylara travma denilmektedir.Sağlıklı bir süreçte beyin, kötü yaşam olaylarının oluşturduğu duygusal sonuçları işlemekte ve acıları iyileştirmekte iken, şiddetli travmatize deneyimler art arda yaşandığında, beynin bu doğal işleme süreci sekteye uğrayabilmekte, bağlantılı duygular, inanışlar, anlamlar sinir sistemi içinde donarak, çeşitli psikolojik/psikiyatrik rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir.EMDR Tedavisi Nasıl Yapılır?1. Daha önceki dönemlere dair olumsuz anıların çözülmesinin sağlanması2. Mevcut stres faktörünü tetikleyen uyarana karşı duyarsızlaştırma3. Gelecek dönemde daha iyi işlev gösterilebilmesi adına, uygun davranış, becerilerin yerleştirilmesiTravma Sonrası Stres Bozukluğunda  (TSSB ) EMDR Tedavisi Nasıl Yapılır?EMDR uygulamasında, danışanın kendine ait iyileşme mekanizması harekete geçirilerek, EMDR tedavisi kişideki travmatik anıya erişilmesini ve sonrasında, bilgi işlemenin iyileşmesini ve travmatik anı ile daha uygun olan bilgilerin arasında ilişki kurulmasını sağlamaktadır.EMDR alanında,  travma sonrası stres bozukluğu, psikoterapötik iyileştirmeler arasında en çok araştırılan konulardan biridir. Travmanın düzeltilmesinde bu tekniğin kullanımı birçok kurum tarafından kabul görmekte olup, Amerikan Psikiyatri Derneği Akut Stres Bozukluğu ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu Uygulama Kılavuzu, akut ve kronik TSSB belirtilerinin iyileştirilmesindeki etkinlik açısından, Bilişsel Davranışsal Psikolojik Danışmanlık ile aynı etkinlik statüsünde gösterilmektedir.EMDR Tedavisi Nasıl Etki Gösterir?Uygulamalar incelendiğinde, şuanda meydana gelenler, geçmiş yaşamımızda ortaya çıkan ve kişi için hala olumsuz duygulanmaya sebep olan düşünceleri, duyguları ve fiziksel duyumları uyarabilmektedir. EMDR ile bu olaylar arasındaki ilişki değiştirilerek, hem geçmiş hem de şimdiki zamanda yaşanan olaylarla ilgili, mevcut olarak yaşanan stresin büyük oranda azaltılması amaçlanmaktadır.Bu kapsamda;EMDR Hangi Hastalıkların Tedavisinde Kullanılır?EMDR, travma, panik bozukluk, depresyon, kaygı bozuklukları, yas, fobiler, yeme bozuklukları, stres kontrolü, takıntı, migren, bağımlılıklar, cinsel/fiziksel taciz vakaları, cinsel işlev bozuklukları ve kişilik bozukluklarında etkili bir tedavi yöntemidir. EMDR terapi süreci ve ne kadar süreceği kişiden kişiye değişmekte olup, bireyin olayları işleme süreci ve çalışılan travmanın boyutu etkilidir. Terapi, minimum 8 seans gerektirir,  bazı travmalarda 8 seans yeterli olabilirken, bazıları 20+ seans gerektirebilir.EMDR Uygulama Süreci Nasıldır?
1,648
760
Tedavi Yöntemleri
Endoskopik Boyun Fıtığı Ameliyatı
Gelişen teknoloji sayesinde son yıllarda bilgisayar ya da televizyon karşısında uzun süre vakit geçirmek, uzun süre cep telefonu kullanmak gibi sebepler dolayısı ile boyun fıtığı en sık görülen hastalıklar arasında yer alıyor. Ancak yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen boyun fıtığının tedavisi her geçen gün çok daha kolay hale geliyor. “Endoskopik boyun fıtığı ameliyatı” olarak tanımlanan yöntemle boyundan yapılan 6-7 mm’lik küçük bir kesi ile fıtık olan bölgeye iniliyor ve fıtık dokusunun çıkarılması ile hastalara konforlu bir yaşam sunuluyor.Boyun fıtığı nedir?Boyun fıtığı; boyun omurları arasındaki disklerin bozularak dışarı taşması ile kola ve parmaklara giden sinirleri ya da omuriliği sıkıştırmasıdır.Boyun fıtığının nedenleri nelerdir?Boyun fıtığı birçok nedene bağlı olmaktadır:Boyun fıtığının tedavisi nasıl yapılır?Boyun fıtığı tedavisi hastalık hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi ile yapılır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastaların kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa ameliyatla tedavi edilmesi gerekebilmektedir. Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları geçmişten daha kolay şekilde yapılabilmektedir. Bunlardan bir tanesi de endoskopik boyun fıtığı ameliyatıdır. Endoskopik boyun fıtığı ameliyatı nasıl uygulanır?Endoskopik boyun fıtığı ameliyatı, boynun ön ya da arka tarafından yapılabilmektedir. Boynun ön ya da arka kısmından 6-7 mm’lik bir cilt kesisi oluşturulmakta, o kesiden endoskop aracılığıyla sadece siniri sıkıştıran fıtık dokusu çıkarılmaktadır. Fıtık dokusu çıkarıldıktan sonra yerine bir kafes koymaya ihtiyaç duyulmamaktadır. Problem yaratan dokunun çıkarılması esasına dayanmaktadır. Sağlıklı dokular korunmakta, boynun mekaniği etkilenmemektedir.Endoskopik yöntemler hangi hastalıklarda kullanılır?Endoskopik cerrahi omurga ile ilgili hastalıkların birçoğunun tedavisinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte her geçen gün de kullanıldığı hastalıkların sayısı artmaktadır.Endoskopik boyun fıtığı ameliyatı hakkında sıkça sorulan sorularEndoskopik boyun fıtığı ameliyatı ne kadar sürer?Endoskopik boyun fıtığı ameliyatının süresi 30-60 dakika arasındadır.Boyun fıtığı için ameliyat şart mı?Boyun fıtığı sorunu için ameliyat şart değildir. Boyun fıtıklarının sadece %2-3 kısmında ameliyat gereklidir. Bunlar; kol, el ya da parmaklarda fonksiyon veya kuvvet kaybı,  aşırı sırt, boyun veya kol ağrısı, idrar kaçırma, tuvaletini kaçırma gibi durumlardır. Bunlar dışındaki durumlarda ilaç, istirahat ve fizik tedavi ile boyun fıtığı tedavi edilebilmektedir.Boyun fıtığı ameliyatı riski var mıdır?Bütün ameliyatlarda bir risk söz konusudur. Boyun fıtığı ameliyatında da ameliyatın doğası gereği az da olsa risk vardır. Boynun ön tarafından ve boynun arka tarafından yapılan cerrahiye göre değişmektedir.Boyun fıtığı ameliyatı nasıl yapılır?Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları teknolojinin ve yeni tekniklerin de etkisi ile kolay ve güvenli bir şekilde yapılabilmektedir. Endoskopik yöntem de son dönemlerde geliştirilen bu tekniklerden biridir. Boynun ön ya da arka kısmından 6-7 mm’lik bir cilt kesisi yapılmakta, o kesiden endoskop aracılığıyla sadece siniri sıkıştıran fıtık dokusu çıkarılarak hastalar konforlu yaşamına yeniden kavuşmaktadır. Kafes kullanımına gerek olmamaktadır.Boyun fıtığı için ne yapmak gerekir?Şikayeti olan hastalar mutlaka beyin cerrahisi ya da fizik tedavi doktoru ile görüşerek muayene olmalıdır. Boyun fıtığı tedavisi hastalık hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi ile yapılır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastaların kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa ameliyatla tedavi edilmesi gerekebilmektedir.Boyun fıtığı ameliyatsız iyileşir mi?Hastalığın hafif şiddette olduğu durumlarda istirahat, stresten uzak durmak, ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi yeterli olmaktadır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastaların kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa ameliyatla tedavi edilmesi gerekebilmektedir.Boyun fıtığı fizik tedavi ile düzelir mi?Boyun fıtığı hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi ile düzelebilmektedir.Boyun fıtığı tedavi edilmezse ne olur? Hastaların büyük bir kısmı ameliyata gerek olmadan istirahat, ilaç ya da fizik tedavi ile iyileşir.Çok az bir hasta grubunda ameliyat gereklidir. Ameliyat gerekmesine rağmen ameliyat olunmaması durumunda ciddi kuvvet kayıpları meydana gelebilir.Hastalar boyun fıtığı olduklarını nasıl fark ederler?Hastalarda boyun ağrısı, sırt ağrısı, kol ağrısı, kollarda uyuşma, kollarda ve ellerde kuvvet kaybı gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Bu durumlarda boyun fıtığı olabileceği düşünülerek uzman bir doktora baş vurulmalıdır.Boyun fıtığı ağrısı nerelere vurur?Boyun ağrısı, kol ağrısı, sırt ağrısı, ense ağrısı ve nadiren baş ağrısı gibi şikayetlere neden olabilir.Boyun fıtığı ağrısını ne keser?İstirahat, ağrı kesici ve boyunluk kullanımı faydalı olur ancak bir an önce uzman bir doktora muayene olmak gerekmektedir.Boyun fıtığının zararları nelerdir?Boyun fıtığı çoğunlukla ameliyat olmaya gerek kalmadan tedavi edilebilir. Fıtığın ilerlediği aşamalarda ağrı ve uyuşukluğa ek olarak ellerde ve kollarda kuvvet kaybı, idrar kaçırma, kuvvetsizlik gibi ağır klinik tabloların oluşmasına neden olabilir.Boyun fıtığı sinire baskı yaparsa ne olur?Etkilenen sinire bağlı olarak sinirin uyardığı bölgede ağrı, uyuşma ve kuvvet kayıplarına neden olabilir.Boyun fıtığında terleme olur mu?Omurilik basısı olduğu durumlarda terleme gözlenebilir.
2,233
761
Tedavi Yöntemleri
Endodonti
Endodonti, pulpa olarak bilinen dişin iç kısmındaki sinirler ve kan damarlarının geçtiği yumuşak yapıdaki bağ dokusu olarak bilinen pulpa ve sert yapıdaki diş minesi ve dentin dokularının hastalık ve tedavisi ile ilgilenen diş hekimliği dalıdır. Endodontik tedavi, dişin içindeki yumuşak pulpa dokusunu tedavi eder.Endodonti Nedir?Endodonti, diş pulpası, diş minesi ve dişin temel tabakası olan dentin ile ilgilenen diş hekimliğinin bir dalıdır. Endodontik tedavi genellikle diş köküyle ilgilenerek burada yer alan enfeksiyon, iltihaplanma, temizlenme gibi durumları içerir. Sinir uçları ve bağ dokusu hücrelerinden oluşan yumuşak dokunun yani pulpanın çürükten etkilendiğinde, enfekte olduğunda, iltihaplandığında veya dişte oluşan çatlak ya da kırık gibi bir travma sonrası uygulandığı bir yöntemdir. Genellikle bu durum kanal tedavisini barındırır. Endodontinin temel amacı, enfekte dişi veya siniri tedavi ederek dişin sağlığını ve tüm işlevselliğini korumaktır ve kurtarmaktadır.Endodonti Neye Bakar?Endodonti, dişin iç kısmında yer alan pulpa dokusunda meydana gelen enfeksiyon, travma ve iltihap ile ilgilenir. Kanal tedavisi uygulayarak dişin korunması amaçlanır. Endodontistler dişin iç kısmındaki yapıya odaklanarak orada oluşan hasarları tedavi eder. Diş travmaları nedeniyle meydana gelen hasarlarla da yine endodonti ilgilenmektedir. Endodontinin ilgilendiği ve baktığı durumlar şöyle sıralanabilir: Endodonti Tedavisi Ne İşe Yarar?Endodonti, diş pulpasından geçen sinirlerin hasarları sonrasında uygulanmaktadır. Pulpa dokusu hasarına diş çürükleri, diş çatlakları ve diş kırıkları da neden olabilmektedir. Pulpa dokusunun iltihaplanması tedavi edilmediği takdirde pulpa nekrozuna yani pulpa ölümüne yol açabilmektedir.Diş çürükleri dişin dışındaki sert yapıların bakteri plağının olumsuz etkileri ile kademeli olarak tahrip olmasıdır. Çürüklere zamanında müdahale edilmezse çürükler dişin iç kısmındaki pulpaya kadar ulaşıp enfeksiyona neden olabilmektedir. Enfeksiyon dişin pulpasına ulaştığında dişi kurtarmak ve korumak için endodontik tedavilere başvurmak gerekir. Endodonti, çevre dokular üzerinde de olumsuz etkileri olabilen pulpa enfeksiyonlarından zarar görmüş dişlerin korunmasını sağlamaktadır. Bazen çürükler kişide ağrılı bir belirti vermeden hafif semptomlarla ilerleyebilir ve uzun süre neredeyse fark edilmeyebilir. Bu nedenle dişlerin ağrı olmasa bile diş hekimi tarafından düzenli olarak kontrol edilmesinde fayda vardır.Endodonti (Kanal Tedavisi) Ne Zaman Gereklidir?Diş kökü, çürük ya da travma sonrası oluşmuş kırıklar sonrası bir şekilde iltihaplanmışsa, ancak diş hala canlıysa kanal tedavisi gereklidir. Her diş kökünde, diş siniri ve dokusu olarak adlandırılan bir veya daha fazla kanal bulunur. Dişin kökü, dişin içine nüfuz eden ve iltihaba neden olan bakteriler tarafından iltihaplandığında bu doku ve muhtemelen diş siniri de etkilenir. Diş kökünün iltihabı genellikle şiddetli ağrı ile tanınır. Bunlar özellikle çok soğuk veya sıcak yiyecek ve içecekler yerken de ortaya çıkabilir. Dişe dokunmak da ağrıya neden olabilir. Kanal tedavisinde iltihaplı doku dikkatlice ve iyice çıkarılır ve kök kanalları temizlenir. Endodonti tedavisinin amacı dişi korumak ve diş kaybını önlemektir.Endodonti (Kanal Tedavisi) Nasıl Yapılır?Endodontik tedavi yani kanal tedavisi, çeşitli nedenlerle iltihaplanan veya mikroorganizmaların yerleşmesiyle enfekte olan pulpa dokusunun çıkartılarak kanal boşluğunun temizlenmesi, şekillendirilmesi ve doku dostu kanal dolgu maddeleri ile doldurulması işlemidir. Bu işlemler bütünü, kanal tedavisi olarak tanımlanır. Endodonti (Kanal) Tedavisi Ne Kadar Sürer? Endodontik tedavinin süresi dişin kanal sayısı, dişin nerede bulunduğu ve enfeksiyonun şiddetine göre farklılık göstermektedir. Endodontik tedavi pulpada herhangi bir enfeksiyon ya da kist oluşumu yoksa bir seansta bitebilir. Genellikle diş enfeksiyonlu geldiği için tedavi 2 seans sürmektedir.  Kanal tedavisinin tek bir seansı 45 dakikaya kadar uzayabilmektedir. Diş kanalı ilk seansta çok iyi bir şekilde temizlenmeli ve şekillendirilmelidir. Kanal tedavisinin 2. seansında kanal içinde bir enflamasyon oluşmamışsa, hastanın dişinde herhangi bir duyarlılık yoksa röntgen temiz çıkarsa ve dişi çevreleyen dokuda bir bozukluk görülmüyorsa dişin dolgusu yapılarak tedavi tamamlanmaktadır.Endodonti Hakkında Sık Sorulan SorularEndodonti dolgu yapar mı?Endodonti uygulanırken zarar gören diş kökünde yer alan pulpa dokusunun çıkarılması gerekir. Oluşan boşluk temizlendikten sonra hem kullanım hem de görüntü açısından müdahale edilen bölgeye dolgu maddesi eklenir. Böylelikle boşluk doldurulmuş olur. Endodonti riskli mi?
1,751
762
Tedavi Yöntemleri
EMR
En sık rastlanan kanser türleri arasında yer alan sindirim sistemi kanserlerine erken dönemde müdahale edilmesi iyileşme şansını artırıyor. Mide ve bağırsak sisteminde büyüdükçe kansere yol açan poliplerin ameliyatsız ve pratik bir şekilde alınmasını sağlayan EMR yöntemi başarılı sonuçları ile öne çıkıyor.EMR nedir?Endoskopik Mukozal Rezeksiyon (EMR) adı verilen yöntem, sindirim sisteminde erken aşamadaki poliplerin net bir şekilde çıkarılmasını sağlamaktadır. Sindirim sistemi polipleri saplı ve sapsız polipler olarak adlandırılmaktadır. Saplı polipler kesilerek standart polipektomi adı verilen uygulama ile çıkartılabilmektedir. Sapsız polipler ise EMR ile kabartma olarak tabir edilebilecek şekilde elevasyon yapılarak alınabilmektedir. EMR sayesinde erken aşamadaki lezyonlara müdahale edilebilmektedir.Hangi hastalıklarda kullanılmaktadır?Avantajları nelerdir? Sindirim sistemindeki polipler büyüdükçe kansere yol açma riski de artmaktadır. Erken aşamadaki lezyonlar kansere dönüşmeden pratik bir şekilde alınmaktadır.  Bu sayede başka bir işleme gerek kalmamaktadır. Standart yöntemlerle polip kesilip çıkartıldığında o bölgede nüks olabilmektedir. Fakat EMR yöntemiyle özellikle de 1cm’in üzerinde ki poliplerin tamamını çıkarıldığı için hem patoloji için yeterli doku sağlanmakta, hem tamamı alındığı için yeniden bir nüks olma ihtimali ortadan kalkmaktadır.Nasıl uygulanmaktadır?Bu polipler endoskopi veya kolonoskopi işlemi esnasında tespit edilmektedir. Buna yönelik olarak endoskopik ve kolonoskopik sınıflandırmalarını yapılmaktadır. Bunun ardından poliplerin hangi yöntemle çıkarılacağına karar verilmektedir.  Süresi lezyonun büyüklüğüne ve polipe göre değişmektedir. Küçük yani 1-2 cm’lik poliplerde hemen 1-2 dk içerisinde uygulanmaktadır. Zaten endoskopi ve kolonoskopi sırasında tespit edilen polipler belli özelliklere uyuyorsa hasta hiç uyandırılmadan işlem tamamlanmaktadır.Kişi normal endoskopi ve kolonoskopi işlemi yaptıracak şekilde hazırlanır. İşlem kalın bağırsak bölgesinde yapılacaksa poliplerin rahatça görülmesi için 1 gün öncesinden doktorun önerdiği şekilde kolonoskopide olduğu gibi bağırsak temizliği yapılmalıdır. Yemek borusu, mide ya da ince bağırsakta bir işlem yapılacaksa kişinin 8 saatlik açlıkla gelmesi yeterli olmaktadır. Hastanın kan sulandırıcı, diyabet ilaçları ya da kullandığı farklı medikal tedaviler varsa doktoruna bunları belirtmelidir. Bu sayede önceden planlama yapılmaktadır. EMR işlemi öncesi hasta uygun dozda anestezi ile uyutulmaktadır.EMR endoskopi ünitesinde; video kamera ve diğer cihazlarla donatılmış, ince uzun bir borudan oluşan mekanizma ile yapılmaktadır. Yemek borusundaki, midedeki ya da ince bağırsağın üst kısmındaki alan için endoskop ile ağız bölgesinden girilmektedir. Kolondaki lezyonlar için ise tüp anüsten geçirilmektedir. Polip değerlendirildikten sonra hangi yöntemle çıkarılacağına karar verilmektedir. O bölgede kazıma işlemi yapılarak üstteki doku çıkartılmaktadır. Dokunun altına bir sıvı enjekte etmek için endoskoptan bir iğne geçirilir, polipin altına bir enjeksiyon yapılarak, kabartma işlemi yapılır. Bu uygulama kanserli dokunun diğer katmanlardan ayrılmasına yardımcı olur. Daha sonra sınırları belirlenerek alınmaktadır. Cihazın en önemli özelliği yüksek çözünürlüğe sahip olmasıdır.  Bir de ışık dalga boylarını değiştirerek görünmeyen polipler de görünür hale getirmektedir. Dolayısıyla polipin saptanma oranı da artmaktadır.EMR hakkında sık sorulan sorular EMR güvenli bir işlem midir? Yan etkisi var mıdır?Bu işlem son derece güvenlidir. EMR işlemine bağlı olarak nadiren bölgede kanama ve yırtılma gelişebilir ancak uygulamanın bu konuda tecrübeli doktorlar tarafından uygun merkezlerde yapılması çok önemlidir.Hasta ne zaman taburcu olmaktadır?EMR yöntemi poliklinik ortamında yapılmakta ve hasta aynı gün taburcu edilmektedir.Sindirim sisteminde polipler daha büyükse ne yapılmaktadır?ESD (Endoskopik submukozal diseksiyon ) yöntemiyle bu lezyonlar alınabilmekte, hasta erken evrede bu rahatsızlıktan kurtulabilmektedir.
1,544
763
Tedavi Yöntemleri
CTO (Kronik Total Oklüzyon) Tedavisi
Hayati riske neden olan tam tıkalı kalp damarları, ameliyatsız yöntemlerle de açılabiliyor. Hasta için son derece konforlu olan Kronik Total Oklüzyon/ CTO tedavisi ile kısa sürede iyileşme sağlanabiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ömer Göktekin CTO tedavisi ile ilgili bilgi verdi.Kronik Total Oklüzyon/ CTO tedavisi nedir?Koroner damarın en az 3 aylık bir süre içinde tam tıkalı olması ve tıkalı olan damardan hiç kan akışı bulunmaması durumuna “kronik total oklüzyon (CTO)” adı verilmektedir. Bu çok kireçli, sert, taşlaşmış, ağır damar sertliği plaklarına sahip damarlar bu işlem için geliştirilmiş özel sert teller, balonlar ve stentler ile kısa sürede anjiyo benzeri bir işlemle hasta uyutulmadan ve kasıktan bir iğne ile girilerek açılmaktadır.CTO (Kronik Total Oklüzyon) tedavisi hangi hastalıklarda kullanılır?Kalbe giden ana damarlardaki tıkanıklık, ‘koroner arter’ hastalığıdır ve bu durumun geliştiği hastalarda; yol yürürken, merdiven çıkarken ve hatta ilerleyen formlarda günlük aktiviteler sırasında göğüs ağrısı, nefes darlığı, erken yorulma ve çarpıntı şeklinde şikayetler görülebilmektedir. Ana damarların tıkanması durumunda kalbe kan akışı, “kollateral” adı verilen doğal ince damarlar ile sağlanmaktadır. Ancak kalbin yeterince beslenemediği bu tablonun uzun süre devam etmesi ve gerekli tedavinin sağlanmaması, geri dönüşü olmayan kalp yetersizlikleri ile sonuçlanabilmektedir. CTO (Kronik Total Oklüzyon) tedavisi nasıl yapılır?/ uygulanır?Tam tıkalı damarların girişimsel yöntemler ile tedavisinde, bazen işlem öncesi bilgisayarlı tomografi ile ön inceleme yapılmaktadır. Daha sonra işleme alınan hastanın; çok kireçli, taşlaşmış ve ağır damar sertliği plakları bulunan damarlarına bu işleme özel üretilen tel, balon ve stentlerle müdahale edilmektedir. Anjiyo benzeri bu girişimsel uygulamayla hasta uyutulmadan ve kasıktan iğne ile girilip kalbe ulaşılarak tıkalı olan damarlar açılmaktadır. Kronik total oklüzyon (CTO)” tam tıkalı damarların açılması tedavisinin avantajları nelerdir?CTO damarı açılmış hastaların kalp kasılma gücü artar, göğüs ağrısı ve nefes darlığı başta olmak üzere kardiyak şikayetleri büyük oranda iyileşir, efor kapasitesi düzelir, kalp yetmezliği sorunu önlenir ve açık kalp ameliyatı (CABG) ihtiyacı ortadan kalkar. Hastanın yaşam süresi ve konforu da artmaktadır.CTO (Kronik Total Oklüzyon) tedavisi hakkında sık sorulan sorular➢ “Kronik total oklüzyon (CTO)” belirtileri nelerdir?Koroner damarlarda gelişen tıkanıklık ani olarak gelişebildiği gibi uzun bir süreç içinde de ortaya çıkabilir. Yıllar içinde kendini gösteren bu durum, hastada hiçbir belirtiye yol açmadan sessizce ilerleyebilir. Damarların ani olarak tıkanmasıyla ortaya çıkan tablo ise kalp krizidir ve acil müdahale gerektirir. ➢ “Kronik total oklüzyon (CTO)” tam tıkalı damarların açılmasında uygulanan tedavi yöntemleri nelerdir?Kronik Total Oklüzyon (CTO) damarının açılması için geçmişte, “koroner arter bypass greft” (CABG) ameliyatı tek çözüm yöntemiyken günümüzde artık hastalar için yeni tedavi seçenekleri bulunmakta; gelişen bilimsel ve teknolojik yöntemler sayesinde özel aletlerle cerrahi dışı seçenekler gündeme gelmiştir. ➢ “Kronik total oklüzyon (CTO)” tam tıkalı damarların açılması tedavisi nerelerde yapılır?Kronik total oklüzyon vakaları, pek çok işleme göre daha kompleks, zor ve komplike özelliktedir. İşlemin gerçekleştirilebilmesi için sert, delici ve kesici aygıtlar kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle de CTO konusunda deneyimli uzman ekiplerin bulunduğu ve gerekli altyapı donanımına sahip merkezlerde yapılması oldukça önemlidir. Türkiye’de bu kapsamlı işlemi yapabilen yalnızca birkaç merkez bulunmaktadır. 
1,487
764
Tedavi Yöntemleri
Endoskopik Sleeve Gastroplasti
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artan obezite oranları alarm vermektedir. Obezite, yaşam kalitesini önemli oranda etkilemesinin yanı sıra, birçok ciddi hastalık riskini de beraberinde getirmektedir. Bazı hastalar doğru diyet ve yaşam tarzı değişiklikleriyle obeziteden kurtulabilirken, bazı hasta grupları için bu mümkün olmamaktadır. Bu konuda son dönemlerde dünyada obezite tedavisinde ameliyatsız yöntemler hasta konforu ve yüksek başarı oranları ile ön plana çıkmaktadır. Özellikle Türkiye’de Memorial Bahçelievler Hastanesi İleri Endoskopi Merkezi’nde uygulanan “laparoskopik sleeve gastroplasti” yani klasik tüp mide ameliyatından farklı olarak midenin belli bir bölümünün endoskopik olarak, kesisiz bir şekilde küçültüldüğü yöntem hasta konforu ve başarılı sonuçları sayesinde sıkça tercih edilmektedir.Endoskopik sleeve gastroplasti nedir?Endoskopik sleeve gastroplasti, endoskopik olarak yani ağızdan girilerek, kesisiz bir şekilde midenin küçültülmesi işlemidir. Hasta işlem sonrası sağlıklı bir şekilde kilo verme sürecine girer ve kalıcı sonuçlara kısa zamanda ulaşılabilir. Birinci yılın sonunda ortalama kilo kaybı % 17-20 oranında gerçekleşir. Bu sayede hem estetik görünüm açısından istenilen forma ulaşılmakta hem de obezitenin neden olduğu pek çok ciddi hastalık önlenmektedir.Endoskopik sleeve gastroplasti hangi hastalıklarda kullanılır?Beden kitle indeksi 35’in üzerinde olan ya da diyabet, hipertansiyon gibi ek hastalığı olup beden kitle endeksi 30’un üzerinde olan hastalarda, diyet ve yaşam tarzı değişiklikleriyle kilo veremeyen obezite hastalarında uygulanabilir. Hastaların tıpkı laparoskopik yöntemde olduğu gibi diyetisyen desteğiyle kilo vermeyi denemiş, fayda sağlamamış olması gerekir. Ayrıca işlem öncesi hasta mutlaka psikiyatri, endokrinoloji, iç hastalıkları branş doktorları ile birlikte multidisipliner olarak değerlendirilir. Tüm tetkikleri ve anestezi görüşmesi yapılır. Uygulamaya engel herhangi bir hastalık ve herhangi bir psikolojik sorun bulunmuyor ise işlem gerçekleştirilir. Mide ile ilgili rahatsızlığı olan hastaların öncelikle tedavisi gerçekleştirilir. Ardından endoskopik sleeve gastroplasti işlemi yapılır. Ancak tümör varlığında bu yöntem uygulanmaz.Endoskopik sleeve gastroplasti avantajları nelerdir?Endoskopik sleeve gastroplasti işlemi Türkiye’de sadece Memorial Bahçelievler Hastanesi İleri Endoskopi Merkezi’nde yapılmaktadır.Endoskopik sleeve gastroplasti nasıl yapılır?/Uygulanır?Laparoskopik yöntem, karın bölgesinde açılan birkaç delikten girilerek midenin bir kısmının kesilerek çıkartılmasıdır. Bu sayede mide küçültülür. Endoskopik yöntemde ise ağız içerisinden girilerek mide içerisi özel endoskopik dikişlerle küçültülmektedir. Dolayısıyla yine tüp mide yapılır ancak farkı kesilerek parça çıkarılmaz, dikişlerle mide küçültülür. Özel bir endoskopik cihazın uç kısmına takılan özel bir dikiş aparatı ile midenin içerisine dikiş atılabilmesi sağlanmaktadır. Bu dikişler sayesinde midenin bir kısmı küçültülür.Sıkça sorulan sorular İşlem öncesi hazırlık süreci var mıdır?İşlem öncesi hazırlık sürecinde hastanın sadece tıpkı anesteziye gelir gibi aç gelmesi yeterlidir.İşlem sonrası beslenme düzeni ne zaman oturur?İşlem sonrası beslenme düzeni obezite tedavisi hastaları için diyetisyenin önerdiği şekilde gerçekleşir. İlk iki hafta sulu ve sıvı gıdalarla beslenme düzenleri ayarlanır. Daha sonra diyetisyen ve doktorunuzun kontrolü ile yumuşak gıdalara geçilebilir.İşlemden sonra kilo verme süreci ne zaman başlar?İşlemden hemen sonra kilo verme süreci başlamaktadır. İlk 3 ayda gerçekleşen hızlı kilo verme sürecinden sonra kilo verme birinci yılda başlangıçtaki vücut ağırlıklarının ortalama %17-20’ sine ulaşır.Daha önce cerrahi yöntemle mide küçültmüş ancak tekrar kilo almış kişilerde de uygulanabilir mi?Cerrahi yöntemle midesi küçültülüp tekrar kilo almış kişilerde yeniden açık cerrahi yapılması oldukça zordur. Bu nedenle obezite cerrahisi sonrası kilo alan kişiler için endoskopik yöntem oldukça uygun bir yöntemdir. Bununla birlikte endoskopik yöntemden sonra cerrahi yöntem istenirse gerçekleştirilebilir.Kimler endoskopik sleeve gastroplasti yaptıramaz?Kesin bir engel olmamakla birlikte, vücut kitle indeksi 40-45 gibi çok yüksek değerlerde olan morbid obezite hastalarında kişiye özel cerrahi tekniklerin değerlendirilmesi gerekir.
1,605
765
Tedavi Yöntemleri
ERCP
Endoskopik yöntemler kullanılarak safra yollarının görüntülenmesi işlemi olarak bilinen ERCP endoskopik bir araçla safranın aktığı ince bağırsak bölümünden safra yollarına girilerek bu kısmın görüntülenmesini sağlıyor. ERCP ile safra yollarındaki darlık, taş, tümör gibi tabloların tanınmasını ve tedavisinin sağlanmasını amaçlanıyor. Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü Uzmanları, ERCP işlemi hakkında bilgi verdi.ERCP nedir?ERCP yani Endoskopik Retrograd Kolanjiyopankreatografi, karaciğer, safra kanalları ve pankreas kanalı gibi bölgelerdeki sorunları teşhis ya da tedavi etmek için uygulanan ileri bir endoskopik tanı ve tedavi yöntemidir. ERCP, gastroenteoroloji uzmanları tarafından gerçekleştirilen hem endoskopik hem de radyolojik bir işlemdir. ERCP, vücutta kesi açılmadan sindirim boşlukları kullanılarak uygulanan bir yöntemdir. Hastanın ağzından onikiparmak bağırsağına ulaşılmaktadır. Safra yollarının görüntülenmesi için de bu bölgeye bir madde verilir. Böylece içeriden alınan görüntü ekrana yansıtılır. ERCP tanı ve tedavi için uygulanabilir. Hasta bu yöntem sırasında anestezi ekibinin vereceği sedasyon ilaçları etkisiyle uykuda olur ve herhangi bir şey hissetmez. ERCP,  bu konuda eğitim almış gastroenteroloji uzmanları tarafından yapılmaktadır. Sindirim sistemi boşluklarından uygulandığı için de işlem sonrasında iltihap riski görece daha azdır.ERCP kimlere yapılır? ERCP hangi durumlarda yapılır?Safra yolları ve pankreas kanalı hastalıklarında, safra yolu kanserlerinde, safra yollarını tıkayan birçok durumun tanı ve tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Mutlaka bu konuda uzman olan gastroenteroloji uzmanları tarafından, tam donanımlı ünitelerde yapılması gereken bir işlemdir. ERCP'nin en sık yapılma sebebi safra yollarında taş olmasıdır. Safra kesesinde bulunan taş bazen ana safra kanalına düşer ve tıkanıklığa neden olur. Böyle durumlarda hastada kusma, karın ağrısı, ateş, bulantı ve sarılık görülür. Bazen de bu taşlar pankreas kanalına zarar verir. ERCP, bu durumlarda kullanılır. Ayrıca safra yolları ve pankreas tümörlerinde, safra yolu darlığında, safra yollarında kaçaklarda, bazı pankreas hastalıklarında da ERCP yapılır.ERCP’nin avantajları nelerdir?ERCP yapılacak bölgeye doğal yollardan girildiği için enfeksiyon riski düşüktür. Safra yollarındaki taş alınırken, yolların çıkış kısmı genişletildiği için tekrardan taş oluşma riski düşüktür. Stent uygulaması yapıldıysa safra yolu darlığı ortadan kalktığı için safra yolu tıkanması riski de azalır. Bunun yanında safra yolu ve pankreas tümörlerinde tanıyı kesinleştirir, hastanın genel durumu iyileşir, stentler sayesinde hastanın yaşam konforu düzelmektedir. ERCP ameliyatsız bir yöntemdir, hastalar gündelik hayata daha hızlı döner, diğer yöntemlere göre başarı oranı yüksektir.ERCP nasıl yapılır?İşlem öncesinde hastanın aç olarak hastaneye gelmesi gerekir. Diğer endoskopik yöntemlere göre farkı hastanın ERCP sonrasında 1 gün kadar hastanede kalması, normal beslenme sistemine dönene kadar takip edilmesidir. Gastroenteroloji uzmanı hastaya değerlendirmelerinde özel olarak bir şey söylediyse hastanın uygulaması gerekir. Hastanın kullandığı ilaçlar, alerjisinin olup olmadığı da doktora bildirilmelidir. ERCP öncesinde hastaya anestezi uygulanır. Bir endoskopi cihazı ile hastanın ağzından girilir, yemek borusu, mideyi takip ederek onikiparmak bağırsağına ulaşılır. Buradan da safra kanalının ve pankreas kanalının ortak noktası olan papilla bölgesi bulunarak safra yolları ve pankreas kanalı  görüntülenir. Görüntü alınması gereken bölgeye kontrast sıvısı denen bir sıvı verilerek oluşan görüntüler değerlendirilir ve bu sayede normal veya normal dışı özellikler tespit edilebilir.  Eğer tedavi uygulanacaksa cihazın ucuna farklı mikro cihazlar yerleştirilerek tedavi sağlanır. Örneğin taş kırma, darlıkları genişletme, darlıklara stent konması, tümör olabilecek dokulardan örnek alma gibi işlemler bu mikrocihazlarla sağlanır. Hem tanı hem de tedavi süreci ortalama 30-60 dakika arasında sürer.ERCP hakkında sık sorulan sorular ERCP ameliyat mıdır?ERCP radyolojik görüntülemelerin eşlik ettiği hem tanı hem de tedavi amacıyla yapılan  bir endoskopi yöntemidir. ERCP safra ve pankreas kanallarına yönelik endoskopik bir yöntem olmakla birlikte bir ameliyat değildir.ERCP sonrası beslenme nasıl olmalıdır?Genellikle “ERCP sonrası yemek yenilebilir mi?” sorusunun yanıtı merak edilir. Hastaların karın ağrısı ya da işleme pankreas iltihabı yoksa hastaların ağızdan beslenmesi yavaş yavaş artırılarak normal beslenme düzenine geçişi sağlandıktan sonra taburcu edilir. Beslenme öncesinde yutma refleksinin normale dönüp dönmediği görülmelidir. Teşhis işlemlerinde normal beslenmeye geçilebilir. Ama eğer tedavi uygulandıysa hekim tarafından belirlenen süreye kadar sıvı ya da yumuşak gıdalar tüketilir. İşlemden sonra bir süre boğaz ağrısı, şişkinlik görülebilir. Bu sorunlar geçene kadar da sert, asitli, baharatlı besinlerden kaçınılmalıdır.ERCP sonrası nelere dikkat edilmelidir?Doktorun yazdığı ilaçlar düzenli kullanılmalı, doktorun tavsiye ettiği şekilde beslenmek, evde dinlenmek, işlemin yapıldığı gün önemli bir iş programı yapılmaması, evde de hastaya eşlik edecek bir hasta yakını olmalıdır. Eğer ERCP sonrasında titreme, karında ciddi ağrılar, bulantı kusma varsa, ateş, genel durumda bozulma, çarpıntı, nefes darlığı gibi sorunlar olursa vakit geçirmeden ERCP'nin yapıldığı kuruma başvurmak gerekmektedir.ERCP’de hasta uyutulur mu?ERCP işlemi için bazı hastalara lokal bazı hastalara genel anestezi uygulanır. Buna gastroenteroloji uzmanı karar vermektedir.ERCP’de stent takılması sebebi nedir?Tıkanmış safra yollarının açılması için safra kanalına stent takılmaktadır. Burada amaç safranın bağırsağa aktarılmasının sağlanmasıdır. Hastanın durumuna göre parkütan veya endoskopik stent işlemleri uygulanmaktadır.ERCP’nin riskleri nelerdir?ERCP, bu konuda uzman gastroenteroloji uzmanları tarafından yapıldığında riski çok düşük bir işlemdir. Düşük de olsa bazı komplikasyonları olabilir. Örneğin pankreas iltihaplanması, safra kesesi ya da kanallarının iltihaplanması görülebilir. Bazen safra kanalının açıldığı yerde genişletme amacıyla yapılan kesi sonucu kanama ve delinme nadir de olsa meydana gelebilir. Bu nedenle işlemi gerçekleştirecek uzman ve uygulamanın yapılacağı hastane çok önemlidir.ERCP sonrası ağrı olur mu?ERCP sırasında ve sonrasında tolere edilebilir hafif karın ağrısı olabilir, bu durumda verilecek ağrı kesicilerle ağrı kontrol edilir. İşlem sonrasında 3 saat kadar gaz olabilmektedir. Genel bir kural olarak hastanın işlem sonrası bir yakınması olmasa da takip amacıyla hastanede bir gün yatış verilir.
2,497
766
Tedavi Yöntemleri
Diş Protezleri
Sık görülen ağız ve diş problemleri arasında yer alan diş kayıpları, sonrasında pek çok sağlık problemine ve psikolojik açıdan olumsuz etkilere yol açıyor. Dişlerin sağlıklı bir şekilde tamamlanması kişiye yeni bir gülüş de kazandırırken, sindirim açısından da büyük önem taşıyor.Diş protezi nedir?Diş protezleri, ağızdaki bozulan doğal diş yapısının düzeltilmesi veya eksilen dişlerin yerinin tamamlanması için yapılan yapay dişlerdir. Bu protezler dokuların sağlığının, estetiğinin ve rahatlığının korunmasını amaçlar. Kişinin kaybolan çiğneme fonksiyonunu, bozulan yüz estetiği ve rahatlığını geri kazandırır. Diş hekimliğinde yapılan protez işlemleri şunlardır:Diş protezleri hangi durumlarda uygulanır?-Protezler, hastanın ağzında kalan kendi doğal dişlerinin yer değiştirmesini önlerler. Doğal dişlerin kaybedildiği durumlarda, eksik olan dişlerin yanındaki ve karşı çenedeki dişler yatarak veya uzayarak oluşan boşluğa doğru hareket ederler. Doğal pozisyonları bozulan bu dişlerin hem temizlenmeleri güçleşir, hem de çiğneme sırasında üzerlerine daha fazla yük gelmeye başlar. Bu da dişlerin çürümeye daha yatkın hale gelmesine, dişeti problemleri oluşmasına ve erken kaybedilmelerine neden olur.- Eksik dişlerin yerine yapılan protezler çiğnemeyi ve besinlerin öğütülmesini rahatlatacaktır. Dişleri eksik kişiler ağızlarının tek taraflarını kullanarak çiğneme yaptıklarında, devamlı kullanılan dişlerde ve diş etlerinde problemler oluşur. Besinlerin iyi öğütülmemesi sindirim sistemi rahatsızlıklarına neden olur.- Diş pozisyonları konuşma açısından da önemlidir. Protez ile onarılan diş eksiklikleri bozulan konuşmanın düzelmesini sağlayacaktır.- Dişlerin eksik olması yüz estetiğini bozmaktadır. Çünkü dişler dudak ve yanakları destekleyerek yüz görünümünü etkilerler. Bozulan estetik görünümün düzeltilmesi için eksik dişlerin muhakkak protez ile tamamlanması gerekir.Diş protezleri nasıl uygulanır?Diş protezleri hastanın ağız yapısı, yaşı, beklentileri, yaşam tarzı gibi durumlara göre farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir: Hareketli protezler: Hareketli protez terimi hastanın yapılan protezini kendisinin takıp çıkartabilmesi anlamında kullanılmaktadır. Bu tip protezler ağızda kalmış dişler yanında dişleri çevreleyen yumuşak dokulardan da destek alırlar. Protez üzerine gelen çiğneme yüküyle ağızdaki yumuşak dokulara bir miktar gömülür, yani hareket eder. Hareketli protezler ağızdaki eksik dişlerin yer ve sayısına göre birkaç dişin eksik olduğu durumlardan tüm dişlerin eksik olduğu durumlara kadar yapılmaktadır.Hastanın ağzında hala kendi doğal dişlerinin bulunduğu durumlarda, bu dişlerden ve yumuşak dokulardan destek alınarak yapılan hareketli protezlere “Hareketli bölümlü protez”, tüm doğal dişlerin eksik olduğu durumda, sadece dişetlerinden ve damaktan destek alan hareketli protez tipine ise “Tam protez” denilmektedir.Hareket bölümlü protez: Ağızda eksilen dişlerin yerini doldurmak amacıyla, mevcut doğal dişlere metal teller (Kroşe) veya özel tutucular yardımıyla tutunan, eksik dişlerin yerine fabrikasyon yapay dişlerin kullanıldığı, hasta tarafından takılıp çıkartılabilen protezlerdir.Bölümlü protez kullanan hastaların, artık ağız bakımlarına eskisinden daha çok özen göstermeleri gerekmektedir. Bölümlü protezler ağızda kalmış olan doğal dişlere kroşe denilen metal teller ya da hassas tutucu denilen hazır fabrikasyon parçacıklar yardımıyla tutunurlar.Hassas tutucular estetik ancak kroşeli proteze oranla daha pahalıdır. Hassas tutucu kullanılan bölümlü protezlerin yapım süresi, kroşeli bölümlü protezlerden daha uzun sürmekte ve ağızda kalan doğal dişlerin bazılarının kaplanması gerekmektedir.Hareketli tam protez: Ağzında hiç dişi kalmamış hastalara yapılan protez tipidir. Tam protezler genellikle akrilik (Polymetil metakrilat) adını verdiğimiz dişeti rengindeki bir maddeden, çok nadir ve özel durumlarda ise metal destekli olarak yapılırlar. Bu alt yapının üzerine yerleştirilen yapma dişler genellikle akrilik veya kompozit materyallerinden oluşur ve piyasada hazır olarak bulunurlar. Tam protezlerde porselen dişlerin kullanılması özel durumlara bağlıdır. Kullanılacak materyale diş hekiminin karar vermesi uygun olacaktır.Tam protez, hem sadece ağızdaki yumuşak dokulardan destek aldığı için, hem de hastanın psikolojik olarak doğal dişlerinin tümünü kaybetmesinden duyduğu rahatsızlık nedeniyle kullanması en zor protez tipidir. Çiğneme, tat alma, bazı besinleri yeme zevkinden yoksun kalmanın yanında bir de kullanma sırasında ortaya çıkacak problemler hastayı rahatsız edecektir. Hasta artık bir tam protez hastası olduğunu, bundan sonra bu protezi taşıyan çene kemiklerini ve yumuşak dokularını çok iyi koruması gerektiğini kabul etmelidir. Diş köklerini tutan çene kemikleri dişler kaybedildikten sonra erimeye başlarlar. Kemiklerdeki bu erime hayat boyu devam edecektir. Kemikteki erimenin azalması, hastanın diş hekiminin önerilerine uyması ve protezini dikkatli kullanmasına bağlıdır.Diş Protezleri hakkında sık sorulan sorular Hareketli protez kullanan hastalar ön dişleri ile ısırma yapabilir mi?Hareketli protezler ile normal dişlerdeki kadar kuvvetli çiğneme yapılamaz. Özellikle tam protez kullanan hastalar ön dişlerini kullanarak ısırma yapmamalıdır. Ön dişlerle ısırma protezin yerinden oynamasına neden olacaktır. Yemek yerken lokmalar küçük parçalar halinde arka dişlerle ve çenenin her iki tarafıyla aynı anda çiğnenmelidir. Başlangıçta zor gelecek olan bu yemek yeme şekline zamanla alışılacaktır. Ayrıca ön dişleri kullanarak iplik koparmak, ağızda iğne, çivi gibi maddeler tutmak protezlerin yapay dişlerini aşındırabilir. Kabuklu kuruyemiş gibi çok sert gıdalar protez dişlerinde kırılmalara neden olabilir. Sakız, taze ekmek gibi yapışkan gıdalar proteze yapışır ve oynamasına sebep olabilir. Sigara, çay, kahve, asitli ve boyalı içecekler protezlerde renk değişiklikleri ve leke yapabilir.Protez uygulaması konuşmayı değiştirir mi?Protezler bazı konuşma değişikliklerine neden olabilir. Konuşmanın düzelmesi genellikle hastanın çiğnemeye alışmasından daha uzun sürmektedir. Yüksek sesle gazete, kitap okumak veya ayna karşısında yüksek sesle konuşma eksersizleri yapmak konuşmanın düzelmesini hızlandırabilir. Ancak en önemlisi, değişiklikleri devamlı düşünmemek, devamlı kontrol etmemek ve zaman içerisinde proteze alışmaya bırakmaktır.Ağızda kalan doğal dişlerin bakımı nasıl olmalıdır? Hastalar artık daha fazla diş kaybına uğramamak için ağızlarında kalmış olan doğal dişlerine ve ağız bakımlarına eskisinden daha fazla özen göstermelidir. Özellikle protezin tellerinin geldiği doğal dişler dikkatle temizlenmelidir. Kötü ağız bakımı zamanla ağızda kalmış bulunan doğal dişlerin de çürümesine ve çekilmesine neden olacaktır.Protezin temizliği ve bakımı nasıl yapılmalıdır?Hareketli protezler her yemekten sonra akan su altında, düşerek kırılmaması için lavaboya yakın tutularak, özel bir protez temizleme fırçası veya yumuşak bir diş fırçasıyla dikkatli bir şekilde temizlenmelidir. Temizleme sırasında bir macun ya da başka bir madde kullanmaya gerek yoktur. Temiz tutmak protezin ömrünü uzatmak ve ağız dokularının sağlığı açısından önemlidir. İyi bakılmayan protezler zamanla kötü bir kokuya neden olabilir. Hasta protezini kullanmadığı zamanlar özel bir kapta, su içerisinden muhafaza etmelidir. Bu suya arada sırada eczanelerden rahatlıkla temin edilebilecek protez temizleme tabletleri atılabilir. Ancak bazı temizleyici maddeler protezlerin metal kısmında paslanma yapabileceğinden çok sık kullanılmamalıdır.Protezi hiç çıkarmadan kullanabilir miyim? Ağza ne kadar uyumlu ve rahat olsa da hareketli protezler günün 24 saati kullanılmamalıdır. Devamlı kullanıldıklarında çene kemiklerinde hızlı bir erime meydana gelecek ve ileride başka bir protez kullanmak zorlaşacaktır. Bu nedenle protezler günde en az 8 saat çıkartılarak su dolu bir kap içerisinde veya nemli bir havluya sarılarak korunmalıdır. Bu dinlendirme için en uygun zaman, gece uykusudur. Protezler hiçbir zaman sıcak suda bekletilmemelidir. Saklama kabı çocukların ve ev hayvanlarının ulaşabileceği yerden uzak tutulmalıdır.Protez diş etimi acıtıyor, ne yapmalıyım?Hareketli protezler ilk takıldıklarında dişetlerini acıtması, yara yapması, ağızdaki doğal dişlerde baskı, ağrı ve hassasiyet oluşturması, tuhaflık ve yabancılık hissi, ağızda kötü bir tat hissedilmesi, tükürük artması gibi şikayetler olabilir. Bu gibi durumlarda hasta herhangi hemen doktoruna başvurmalıdır.Daha önceden protez kullanan hastalar, yeni protezlerini eskisinden farklı hissederek daha zor alışabilirler. Bu gibi durumlarda hemen eski protezlerini kullanırlarsa yeni protezlerine alışmaları daha da uzun sürecektir. Hasta yeni protezlerine alışmak için gayret göstermelidir.Hastanın kendisi protezlerinde hiçbir düzeltme yapmaya kalkışmamalı, içine kumaş, pamuk vs. gibi şeyler koymamalıdır.Protezlerin takılıp çıkartılması parmaklar yardımıyla, telleri veya hassas tutucuları zorlamadan, başlangıçta ayna karşısında yapılmalıdır.Eczanelerde satılan protez yapıştırma krem veya tozları protezlerin tutuculuğunu artırarak hastanın protezini daha konforlu kullanmasına yardımcı olabilir. Diş protezinde doktor kontrol düzeni nasıl olmalıdır? Acil bir şikayet olmadıkça protezler takıldıktan 1 hafta sonra ilk kontrol yapılacaktır. Diğer kontroller 6 ayda bir, bu mümkün değilse yılda bir defa mutlaka yapılmalıdır. Dişler çekildikten sonra çene kemiklerinde oluşan ve hayat boyu devam eden kemik erimesi nedeniyle protezin zamanla uyumunu kaybetmesi, bollaşması, vuruk yapması doğaldır. Yani protezler hep aynı kalsa bile ağız dokuları sürekli değiştiği için, uyum bozulacaktır. Bu nedenle kontroller ve bir şikayet durumunda hemen doktora müracaat edilmesi önemlidir.
3,599
767
Tedavi Yöntemleri
Fasyotomi
Fasyotomi, basıncı azaltmak için cildin altında yer alan kasların ve dokuların çevrelenmesinde görevli olan fasya zarının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir. Özellikle travmalar, kompartman sendromu veya doku içi basıncın artması durumunda fasyotomi işleminden yararlanılır. Bu işlemdeki amaç baskı olan bölgeye basıncın azalmasını sağlayarak kan dolaşımını iyileştirmektir. Böylelikle sinir fonksiyonlarının korunması sağlanır. Fasyotomi tedavisi yapılmadığı durumda ise kompartman sendromu ilerleyerek kas hasarına ve organ kaybına neden olabilir. Bu nedenle, fasyotomi önemli bir müdahale olarak kabul edilir.Fasyotomi Nedir?Fasyotomi, cildin alt tabakasında yer alan vücut içerisindeki kaslar, sinirler ve kan damarlarının çevreleyen fasya adlı bağ dokusunun cerrahi müdahale ile alınması işlemidir. Kasları sarara sıkıca tutan bir zar olan fasya, travmalar ve bazı durumlar nedeniyle basınca maruz kalabilir. Bu basınç nedeniyle kan dolaşımı engellenir ve sinirler zarar görebilir. Müdahale edilmediği durumda ise kalıcı olarak doku hasarına neden olabilir. Fasyotomi ameliyatı ile tehlikeli olan basınç azaltılarak fasya dokusu kesilip alınır. Böylelikle trafik kazaları, spor yaralanmaları, kırıklar ya da damar tıkanıklığı gibi durumlarda kan dolaşımının korunması sağlanır.Fasyotomi Ameliyatı Neden Yapılır?Fasyotomi ameliyatı, fasya dokusuna bir nedenden dolayı oluşan basıncın kaldırılması, böylelikle kan dolaşımının sağlanarak sinir ve kas fonksiyonlarının korunması amacıyla yapılır. Basıncın artması ve zamanında müdahale edilmemesi durumunda kompartman sendromu adı verilen ciddi bir sağlık durumuna yol açabilir. Bu durum, tedavi edilmediğinde ise kas dokusunun ölümü, sinir hasarı ve hatta uzuv kaybı gibi kalıcı sonuçlar görülebilir.Fasyotomi ameliyatının yapılmasının nedenler şöyle sıralanabilir:Kompartman sendromuKompartman sendromu, vücuttaki kas gruplarını sarmada görevli fasya adı verilen sıkı bağ dokusu içinde basıncın aniden ve aşırı şekilde artması durumu olarak tanımlanır. Fasya esnek bir yapıya sahip olmadığı için bu basınç artışı, kaslara, sinirlere ve damar yapılarına zarar verebilir. Fasyotomi, bu tehlikeli basıncı azaltmak için uygulanabilir. Kompartman sendromu şu belirtilerle kendini gösterebilir:Ciddi travmalar ve yaralanmalarTrafik kazaları, spor kazaları veya yüksekten düşme gibi durumlarda oluşan baskının azaltılması için kişiye fasyotomi uygulanabilir.Kan akışı bozukluklarıAtardamar tıkanıklığı sonrasında kanın yeniden dolaşıma girmesi (reperfüzyon) bağlı olarak ani basınç artışına yol açabilir. Bu nedenle kişiye fasyotomi uygulanması gerekebilir.YanıklarDeri ve alttaki dokularda sıvı birikmesine bağlı olarak basıncı artması sinir ve damar hasarına sebep olabilir. Fasyotomi ameliyatı ile basıncın azaltılması amaçlanır.Cerrahi veya ortopedik müdahaleler sonrasıAmeliyat sırasında veya sonrasında ödem oluşması durumunda fasiyotomi ameliyat uygulanması gerekebilir.Fasyotomi Ameliyatı Nasıl Yapılır?Fasyotomi ameliyatı, kompartman sendromu gibi hastalıkların görülmesi durumunda fasya zarının cerrahi olarak kesilip alınmasıyla yapılır. Bu ameliyatın amacı, fasya içerisindeki basıncı azaltarak kan dolaşımını ve sinir fonksiyonlarını korumak olarak bilinir. Fasyotomi, genellikle acil bir müdahale olarak kişiye uygulanabilir.Ameliyat bölgesinde enfeksiyon riski nedeniyle takip edilmesi önemlidir. Hastanın iyileşme süresi, yaralanmanın ciddiyetine bağlı olarak birkaç hafta ile birkaç ay arasında farklılık gösterir.Fasyotomi Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?Fasyotomi ameliyatının komplikasyonları, işlem sonrasında oluşabilecek riskleri içerebilir. Bu nedenle iyileşme sonrasında düzenli takip gerektirir. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi, fasyotomi de bazı yan etkiler ve komplikasyonlar oluşabilir. Fasiyotomi ameliyatının olası komplikasyonları şöyle sıralanabilir:Fasyotomi Hakkında Sık Sorulan SorularFasyotomi ne demek?Fasiyotomi, kasları ve diğer dokuları saran fasya dokusunun cerrahi olarak kesilmesi işlemidir. BU işlem kompartman sendromu gibi durumlarda, dokulardaki aşırı basıncı azaltmak ve kan dolaşımını sağlamak amacıyla uygulanır.Fasyotomi neden açılır?Fasiyotomi, kas gruplarını saran fasya içindeki aşırı basıncı azaltmak için açılabilir. Kan dolaşımını tekrardan sağlamak, sinir hasarını önlemek ve dokuların zarar görmesini engellemek amacıyla fasyotomi işlemi yapılır.Fasiyotomi kapatma nedir?Fasiyotomi kapatma, ameliyatla açılan fasya ve deri kesilerinin iyileşme süreci tamamlanması sonrasında cerrahi olarak kapatılması durumudur. Şişlik ve basınç azaldıktan sonra yara dikişle kapatılır ya da gerekiyorsa cilt grefti ile kapatma işlemi yapılır.
1,697
768
Tedavi Yöntemleri
Fraksiyonel Karbondioksit Lazer
Sivilce, yanık, yara, leke gibi cilt sorunları birçok kişinin ortak sorununu oluşturuyor. Estetik olarak olumsuz bir görüntüye sebep olan bu sorunların çözümü için lazer teknolojileri başarılı sonuçları ile ön plana çıkıyor. Son dönemlerde en çok tercih edilen yöntemler arasında yer alan Fraksiyonel Karbondioksit Lazer (Co2) uygulaması ile hem derideki sorunların tedavi edilmesi hem de kolajen oluşumunun uyarılması sağlanıyor. Fraksiyonel karbondioksit lazer nedir?Cilt yenileme amacıyla derinin üst ve orta tabakalarına etki ederek, cilt yaşlanması, sivilce, yara, çatlak ve yanık gibi izlerin tedavisinde kullanılan en güçlü lazer teknolojisidir.Fraksiyonel karbondioksit lazer hangi hastalıklarda kullanılır?Fraksiyonel karbondioksit lazer uygulaması sivilce izleri başta olmak üzere, ameliyat, yanık ve yara izleri, gebelik ve doğum sonrası oluşan çatlaklar, anti aging amaçlı olarak cilt kırışıklıkları ve sıkılaştırma amacıyla da yüz sarkmalarında kullanılmaktadır. Bununla birlikte yaşlılık ve güneş lekelerinde, gebelik maskesi olarak adlandırılan melazma tedavisinde de uygulanabilirFraksiyonel karbondioksit lazerin avantajları nelerdir?Cilt yenileme amacıyla kullanılan ve en güçlü lazer teknolojisi olan Fraksiyonel karbondioksit lazer, iyileştirici tedavi etkilerinin yüksek, yan etkilerinin düşük olması sebebiyle son dönemlerde en çok tercih edilen yöntemler arasında yer alır. Cildin hem üst hem de alt tabakasında etki gösteren bu teknolojiyle cildin yenilenmesi sırasında üst derideki lekeler tedavi edilmekte ve kolajen oluşumu uyarılmaktadır.Cilt gençleştirici olarak uygulanan lazerlerin en etkilisi olan Fraksiyonel CO2 Lazer işlemi sonrasında bir yıl boyunca kolojen liflerinin oluşması ve yapılanması devam eder. Özellikle derin yapılan işlemlerde, kişinin şikayeti ve cilt ihtiyacına göre işlemi daha yüzeysel veya daha derin yapma şansı bulunur. Bu kararın doktor tarafından verilmesi gerekir. Fraksiyonel karbondioksit lazer nasıl uygulanır?Bu uygulamada, lazer ışını mikroskobik yuvarlak kolonlar halinde cilde gönderilir. Böylece yuvarlak kolonlar arasında sağlam doku alanlarının kalması sağlanır. Bu yöntem ile esas olarak uygulama yapılan bölgelerde bulunan su hedef alınmaktadır. Yani kolajen, kan damarları, keratinositler gibi su içeren yapılar, lazer ışını ile kontrollü bir şekilde termal hasara uğratılır. Hasara uğratılan bölgenin hemen yanında bulunan sağlam dokulardaki canlı hücrelerin, hasarlı alana giderek zarar görmüş dokuyu yenilemesi için uyarı göndermesi sağlanır. Cildin yenilenmesi sırasında bir taraftan üst derideki lekeler tedavi edilirken, diğer taraftan da kolajen oluşumu uyarılır.Fraksiyonel Karbondioksit Lazer ile ilgili sık sorulan sorular Fraksiyonel karbondioksit lazer başka uygulamalarla birleştirilebilir mi?Fraksiyonel karbondioksit Lazer ile birlikte diğer anti aging uygulamalar arasında bulunan PRP ve mezoterapi gibi yöntemler de tedaviye eklenebilir. Özellikle anti aging ve melazma tedavisinde PRP ve mezoterapi ile birlikte yapılan Fraksiyonel karbondikosit lazer uygulaması ile oldukça etkili sonuçlar alınabilir.Tedaviden sonra normal hayata ne zaman geçilir?İşlem sonrasında hastanın iyileşmesi 7-10 gün kadar sürebilir. Cilt ilk üç gün kızarıp ödem toplamakta, daha sonraki süreçte ise soyulmalar başlamaktadır. Hastalar yaklaşık bir hafta sonra normal yaşantısına dönebilmektedir.Tedavinin etkinliği ne zaman ortaya çıkar?Tedavinin etkinliği genellikle üç aydan sonra belirginleşir ve etkisi hemen ortaya çıkmaz. İlk başlarda gerçekleşen soyulmalar bir peeling etkisi gibi görülse de, derideki tedavi etkisi ve iyileşme genellikle 3-6 ay içerisinde kendini göstermeye başlar. Çünkü derideki kolajen üretimi bu süreler içerisinde tamamlanır.Tedavi kaç seans uygulanmalıdır?İşlemin seans sayısı yapılan tedavinin amacına, tedavi edilecek bölgeye ve kişinin deri özelliklerine bağlı olarak değişir. Seans sayısı genellikle 3-6 arasında olurken, iki seans arasındaki süre ise bir ay olarak ayarlanır. Daha yüzeysel yapılan işlemlerde ise seans sayısını artırmak gerekir.Fraksiyonel karbondioksit lazer işlemi ne zaman uygulanmalıdır?Fraksiyonel karbondioksit lazer uygulaması kış dönemlerinde daha çok uygulanır.İşlem sonrası nelere dikkat edilmelidir?İşlem sonrasında yüzde meydana gelen kızarıklıkların ve soyulmaların güneş ile temas etmesi durumunda pigment, yani yüzde leke oluşumu riski ortaya çıkar. İşlem sonrasındaki günlerde güneş kremi kullanılması yeterli olmamakta, bu sebeple hastaların işlemden sonra 3-5 gün boyunca dışarı çıkmaması gerekmektedir.Kişinin ten renginin işleme bir etkisi var mıdır? Koyu tenli kişiler bölgesel pigmentleşme ya da pigment kaybı gibi durumlardan daha çok etkilenirken, bu tedavide açık tenliler daha şanslı grubu oluşturur.İşlemi yaptırmak için bir yaş sınırı var mıdır?Yaş sınırı olmayan ve herkese uygulanabilen bu tedavi yöntemini kronik hastalığı olanlar da yaptırabilirBu işlem kimlere uygulanmamalıdır?Fraksiyonel karbondioksit lazer, sadece aşırı yara iyileşmesi olan hipertrofik skar ve keloid riski olanlarda uygulanmaması gerekir. Bu tip aşırı doku iyileşmesi olan kişilerde deriye verilen hasar, kalın bir parmak kalınlığında yani anormal şekilde iyileşir. Bununla birlikte kan pıhtılaşmasını engelleyen, ışığa karşı duyarlılık meydana getiren ilaç kullananlar ve solaryuma girenler de uygulama yapılmayacak kişiler arasında yer alır.Fraksiyonel karbondioksit lazer uygulaması tekrarlanabilir mi?Bu tedavide yaşlanmanın devam etmesi ile birlikte yeniden bir geriye dönüş söz konusu olur. Ancak bu uygulamaların düzenli olarak yaptırılması uzun vadede yenilenmiş bir cilt sağlar. Kişinin durumu yaşlanma hızına, hayat şekline, uyku düzenine ve genetiğine göre değişir.
2,114
769
Tedavi Yöntemleri
Fizyoterapi
Doğumsal kaynaklı ya da yaşamın bir bölümünde herhangi bir nedenle ortaya çıkan, hayat kalitesini önemli ölçüde etkileyen ya da kişiyi sosyal yaşamdan koparıcı nitelikteki engellilik durumlarının iyileştirilmesine yönelik olarak özel tedavi programları uygulanır. Günümüz çalışma koşulları ve yaşam tarzı göz önünde bulundurulduğunda, modern tıbbın hemen hemen her branşında; hastaların günlük aktivitelerini geri kazanmaları, mesleki ve sosyal hayatlarına geri dönüş için hastaya özel yaklaşımlarla tedavi programlarını yöneten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nün önemi giderek artmaktadır. Bölümde çeşitli tedavi metotları, modern tıbbın gerekliliklerine göre şekillendirilmekte ve ileri teknolojilerden önemli ölçüde yararlanılmaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabiliyasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Ayşe Yener Güçlü, fizyoterapi uygulamaları hakkında bilgi verdi.Fizyoterapi nedir? Fizyoterapi ve fizik tedavi aynı anlama gelir. Fizyoterapi ya da fizik tedavi kişilerin hayatları boyunca hareket, kuvvet ve genel iyilik halinin korunması, yenilenmesi ve maksimum hale getirilmesi için kullanılan bir terimdir. Rehabilitasyon ise primer patolojik süreçler ve bunun sonucunda ortaya çıkan bozukluklar nedeniyle ortaya çıkan bozukluklar ve fonksiyonel problemleri olan kişilerin bağımsızlığını artırmayı amaçlayan hedef odaklı bir tedavi sürecidir.Fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinde hedef, meydana gelen sakatlığa karşı, optimal fonksiyonu elde etmeye yöneliktir. Tıp dilinde "optimum nöromüsküloskeletal fonksiyonu edinme veya geri kazanmayı amaçlayan tedavi" olarak açıklanan fizyoterapinin uygulanması bazen uzun süreleri bulabilir.Fizyoterapi kimler tarafından uygulanır?Tedavi sürecinde hizmetlerin sunulmasında pek çok profesyonel görev alır. Bunların arasında lisanslı doktorlar ve lisanslı ve onaylı diğer sağlık personelleri yer alır. Sakatlıklarla birlikte giden karmaşık sorunların çözümü için ekip yaklaşımı fizik tedavi ve rehabilitasyonda esastır. Tanı konduktan sonra hastanın fonksiyonel durumu belirlenir. Tedavi süreci dinamiktir, uzman hekim ekip elemanları ile ortak çalışarak tedavi planının programlaması yapar. Uygulama fizyoterapistler, fizik tedavi teknikerleri ve yardımcı personel desteği ile yapılır. Hastanın fiziksel kapasitesi, günlük yaşam aktiviteleri, sosyal davranışı, psikolojisi ve iletişim yetenekleri tespit edilerek bireye özel tedavi planlanmalıdır ve program devam ederken aralıklı olarak değerlendirilmeler tekrarlanmalıdır.Fizyoterapi kimlere uygulanır?Fizyoterapi kimlere uygulanmaz?Fizyoterapinin amaçları nelerdir?Fizyoterapide amaç, bireylerin yaşamsal faktörleri sağlıklı olarak yerine getirebilmesini sağlamaktır. Fizyoterapi, fiziksel uygulamanın yanında duygusallık ve sosyal ilişkiler unsurlarını da kapsar. Tedavi uygulaması öncesinde bir takım laboratuvar testleri ile muayeneye başvurulur.Fizyoterapinin amaçları şu şekilde sıralanabilir;Fizyoterpide hangi yöntemler kullanılır?Manuel terapiMobilizasyon, manuplasyon, konnektif doku masajı, miyofasyal gevşetme teknikleri, lenf drenaj, tetik nokta terapisi gibi el ile uygulanan tedavi yöntemlerinin genel adıdır. Yüzeyel sıcak ve soğuk uygulamalarSıcak uygulamalar ağrı eşiğini artırır. Yumuşak doku elastikiyetini ve metabolik aktiviteyi arttırma ve kas spazmını azaltma amacıyla kullanılır. Ayrıca doku iyileşmesini olumlu yönde etkiler.Soğuk uygulamalar daha çok akut süreçlerde kullanılır ve amaç ağrıyı, kas spazmını, kan dolaşımını azaltmak, hücre dayanıklılığını artırmak ve inflamasyon sürecini yavaşlatmaktır.Derin ısıtıcılarUltrason ve kısa dalga diatermi tedavilerini içerir. Amaç kas, kemik ve bağ dokusu gibi derin dokuları ısıtmaktır. Isının ağrı kesici, kas gevşetici, dolaşımı arttırarak iyileşmeyi hızlandırıcı ve bağ dokusunu esnetici etkileri vardır.ElektroterapiÇeşitli frekanslardaki elektrik akımının fiziksel etkilerinden tedavi amacıyla yararlanılmasıdır. Elektro terapi, ağrıları yok etmek ve güçsüz kasları güçlendirmek amacıyla çeşitli frekanslardaki elektrik akımından faydalanılan tedavidir.Akut ve kronik hastalıklarda dolaşımı arttırmak, ödemi azaltmak ve analjezik etki oluşturmak için kullanılır. Düşük şiddette bir akım oluşturarak duyu sinirlerinin uyarılması ile ağrı taşınması bloke edilir. Uygulamada alternatif akımlar, doğru akımlar, alçak frekanslı akımlar, orta frekanslı ve yüksek frekanslı akımlar kullanılır.Su ile tedavi (Hidroterapi)Suyun kaldırma kuvveti, hidrostatik basınç, direnç gibi fiziksel özelliklerinden yararlanarak eklem mobilitesini, kan dolaşımını, aerobik kapasiteyi arttırarak ağrıları azaltmak amacıyla kullanılır. Lokal uygulama olarak girdap banyoları, kontrast banyo ve sıcak su uygulanır. Genel uygulamada ise kaplıca, deniz suyu tedavisi ve sıcak su küveti uygulaması yapılır.Lazer terapiDokularda önemli bir ısı artışı oluşturmayacak kadar düşük dozlardadır. Bu yüzden lazer uygulaması sırasında hastalar uygulanan bölgede çok az bir ısı artışı hissedebilirler veya hiçbir şey hissetmeyebilirler. Hastalarda yara iyileşmesi, kas-iskelet sistemi hastalıkları, fibromyalji,myofasial ağrı sendromu, lateral epikondilit (tenisçi dirseği), karpal tünel sendromu, artritler, kronik ağrının giderilmesi gibi birçok hastalıkların tedavisi için kullanılabilmektedir.Traksiyon Çekme kuvvetiyle yumuşak dokuların gerilmesi ve eklem yüzeyleriyle kemik yapılarının birbirinden ayrılması amacıyla kullanılır. Genellikle omurga rahatsızlıkları ve fıtık tedavisinde yararlanılır. Kemik erimesi, omurgada kırık, omurilik basısı, enfeksiyon ve tümör varsa uygulanmaz.Terapötik EgzersizFizyoterapide en sık başvurulan tedavi şeklidir. Eklemdeki hareket seviyesi artırılır, kasların kasılıp gevşemesi sağlanır. Kasların güçlenmesi gerekliliğine hastaların aktif egzersizler ile kaslarını çalıştırmaları sağlanır. Egzersiz tedavisi, genellikle eklem hareketini kısıtlayan durumlar, felçler olmak üzere kas,eklem ve tendonların etkilendiği tüm hastalıklarda kullanılır. Hareketler, uzman kontrolünde egzersiz cihazlarıyla hastaya yaptırılır sonrasında bilgilendirilen ve eğitilen hastalar düzenli olarak bireysel olarak önerilen hareketleri yapabilirler.BantlamaBantlama tedavisinde elastik (kinesiotape, dynamictape vs) veya rijit (atletiktape, flaster) bantlar vardır. Klinikte bantlama koruyucu ve düzeltici olmak üzere iki amaçta kullanılır. Sporcularda sıklıkla kullanılan renkli ağrı bantları (kinesiotape) elastik bant sınıfındadır ve daha çok ağrıyı azaltma ve fonksiyonu koruma amaçlı uygulanır. Düzeltici bantlama ise kişinin postüründe düzeltme amacıyla kullanılır (skolyoz, kifoz, basış bozuklukları, diz kapağının yerleşim bozukluğu).Fizyoterapinin faydaları nelerdir?Fizyoterapinin faydaları uygulanan tedavi ve mevcut hastalığın seyrine göre değişim gösterebilir.Ancak genel olarak fizyoterapinin faydaları şu şekilde özetlenebilir;Fizyoterapide tedavi süresi ne kadardır?Fizyoterapi bireye özel bir tedavi planlaması gerektirir. Bu nedenle kişiden kişiye tedavi süresi ve seans sayıları farklılık görsterebilir. Günlük tedavi süresi 30 dk ile 60 dakika arasında değişmektedir. Tedavi planlamasına göre bu süre daha kısa veya uzun olabilir. Hastaların seans sayısı 10- 30 seans arası planlanabilir. Seasnlara düzenli katılım iyiyleşmenin maksimum olması için önem arz eder.
2,746
770
Tedavi Yöntemleri
Gastrik Bypass
Obezite cerrahisinde kullanılan birçok yöntem bulunmaktadır. Gastrik By pass ameliyatı da obezite cerrahisinde en çok tercih edilen cerrahi yöntemlerin başında gelmektedir. Memorial Sağlık Grubu Obezite Cerrahisi Uzmanları, gastrik bypass yöntemi hakkında bilgi verdi.Gastrik By-Pass (R-YGB) ameliyatı nedir?Laparoskopik Gastrik By-Pass (R-YGB) cerrahisi kombine tip ameliyatların en sık uygulanan tipidir. Gastrik Bypass obezite cerrahisinde başarılı sonuçları ile dikkat çeken yöntemlerden biridir. Bu ameliyatla mide hacmi küçültülürken besinlerin emilimi ince bağırsakta kat edilen yol kısaldığı için azalmaktadır.Midenin başlangıcında ki kısım, yaklaşık 30-50 cc kalacak şekilde geri kalanından ayrılır. İnce bağırsakların bir kısmı da bypass edilerek yeni oluşturulan küçük mideye bağlanır. Bu şekilde hastalar çok daha küçük porsiyonlar ile hızlı bir şekilde doyma hissine ulaşırlar. Aynı zamanda da alınan yüksek kalorili besinlerin önemli bir kısmının emilimi engellenir. Laparoskopik Gastrik By-Pass (R-YGB) cerrahisi ile etkin ve kalıcı kilo kaybı sağlanır. Hastalar sadece hacim kısıtlayan ameliyatlara benzer şekilde, küçültülmüş yeni mide poşları nedeniyle çok daha küçük porsiyonlar ile hızlı tokluk hissine ulaşmaktadırlar.Gastrik By-Pass cerrahisi gerektiğinde geri dönüştürülebilmektedir.Gastrik By-Pass (R-YGB) Ameliyatı Hangi Hastalıklarda Kullanılır?Gastrik By-Pass (R-YGB) birincil olarak bir morbid obezite ameliyatıdır. Obeziteye eşlik eden birçok hastalık varlığında Gastrik By-Pass (R-YGB) tedavisi uygulanabilir. Bunların başında Tip 2 diyabet gelmektedir. Kontrol altına alınamayan Tip 2 diyabet hastalarının cerrahi tedavisinde gastrik by-pass ameliyatı ile olumlu sonuçlar alınabilmektedir.Gastrik By-Pass (R-YGB) Ameliyatı Nasıl Yapılır?Gastrik By-Pass Ameliyat öncesiAmeliyat olması planlanan hastalar detaylı bir değerlendirmeden geçirilir. Fiziksel tetkiklerin yanı sıra endokrinoloji ve psikiyatri uzmanları tarafından her hasta mutlaka ameliyat öncesi detaylı şekilde değerlendirilir.Ameliyat nasıl yapılır?Ameliyat sonrasıHastalar hastanede 4-6 gün takip gerekir. Taburcu olurken diyetisyen tarafından ilk kontrole kadar olan beslenme planlanır. İlk yıl boyunca obezite cerrahı haricinde endokrinoloji, psikiyatri ve diyet uzmanı tarafından yakın takip yapılır.Gastrik Bypass ameliyatı hakkında sık sorulan sorular Gastrik Bypass Tipleri Nelerdir?Roux en Y Gastrik Bypass: Ameliyatta midenin özefagus ile birleştiği noktadan itibaren yaklaşık 25-30 cc lik bir mide hacmi kalacak şekilde iki mide arası özel bir stapler aletiyle ikiye ayrılır. Böylelikle küçük bir mide poşu ve geride midenin diğer kısmı kalır. Aynı zamanda ince barsak ile küçük mide poşu arasında bir stoma oluşturarak bağlantı sağlanır. Bu poş ile ince barsak arasındaki yeni bağlantı Roux en Y kolu olarak adlandırılır. Böylece yemek borusundan gelen besin, midenin büyük bir kısmı ve ince bağırsağın ilk bölümünü bypass eder.Mini-Gastrik Bypass: Bu prosedürde yine özel stapler aletleri kullanılarak mide bir tüp şeklinde oluşturulmaktadır. Bu yeni oluşturulan mide poşu Roux en Y tipinden daha büyüktür. Daha sonra ince barsak segmenti yaklaşık 200 cm mesafeden bu yeni oluşturulan mide poşu ile bağlantı sağlanmaktadır. Roux en Y tipinden en önemli farkı teknik olarak daha kolay ve tek bir bağlantının bulunmuş olmasıdır. Her iki gastrik bypass tipinde de kilo verme mekanizması aynıdır.Gastrik Bypass Ameliyatının Riskler Nelerdir?Gastrik By-Pass Ameliyatı Hangi Hastalar İçin Uygundur?Obezite ameliyatları vücut kitle indeksine göre değerlendirilir. Vücut kitle indeksi 40 ve üzerinde olan hastalar veya vücut kitle indeksi 35-40 arasında olup obezite ile ilişkili tip 2 diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi gibi medikal problemleri olan hastalar bu ameliyat için uygundur.Gastrik By-Pass Ameliyatı Sonrası Hastanede Ne kadar Süre Kalınır?Hastanede genellikle 3-4 gün kalınır. Ameliyat öncesi değerlendirme ve ameliyat sonrası iyileşme döneminde oluşabilecek sorunlar bu süreyi uzatabilir.Gastrik By-Pass Ameliyatı Sonrası Ağır Kaldırılabilir mi? Hastaneden çıktıktan sonra ağır aktiviteler kısıtlanmalıdır. 6 hafta boyunca ağır yük kaldırmamalıdır.Gastrik By-Pass Ameliyatı Sonrası Ne Zaman Otomobil Kullanılabilir?Ameliyat sonrası 2 hafta araba kullanmamalıdır. Yürüyüş yapabilir, merdiven çıkabilir ve duş alınabilir.Gastrik By-Pass Ameliyatı Sonrası İşe Ne Zaman Dönülür?Sakin iş yaşamı olan hastalar 2-3 hafta sonra işlerine dönebilir. Fiziksel aktivitesi yoğun işi olan hastalar ameliyattan sonra 6-8 hafta beklemelidir.Gastrik By-Pass Ameliyatında Kilo Verme Ne Zaman Başlar?Kilo kaybı kademeli olarak en hızlı ilk aylarda olmak üzere gerçekleşir. Maksimum kilo kaybı için 1,5-2 yıl gerekebilir. Fazla kilonun %70-80'i bu süre içerisinde kaybedilir.Gastrik By- Pass Ameliyatı Sonrasında Beslenmede Nelere Dikkat Edilmelidir?Düzenli olarak kusma şikayeti varsa profesyonel destek alınmalıdır.Gastrik By- Pass Ameliyatı Sonrasında Hangi Besinlerden Uzak Durulmalıdır?Yiyecekler (yenmemesi gereken)AlternatifleriTaze ekmekKızarmış ekmek veya krakerPirinç pilavıPirinç çorbasıSaf etlerEzilmiş küçük parçalar halinde yavaş pişmişLifli meyveler: kereviz; tatlı mısır, çiğ Meyveler,Kabukları soyulmuş, yavaş ve uzun pişirilmiş, brokoli soyulmuş domates, karnabaharPortakal, greyfurt gibi meyvelerKabukları soyulmuş; meyve suyu sulandırılarak inceltilmiş şekildeGastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki Haftalar Neler Yenmelidir?Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki 1. Hafta Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki 2.Hafta: İlk haftaya ilaveten; rondolanmış tanesiz çorbalar.Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki 3.Hafta:  2 hafta sonra aşamalı olarak yiyecekler yumuşak ezilmiş halde tüketilebilir. Yiyecekler çatalla parçalara ayrılmalı ve ezilmelidir. Besin seçimi mümkün mertebe protein-kalsiyum ağırlıklı olmalıdır.Yumuşak Sulu/Püre diyetinde sıvılara oranla oldukça geniş bir seçim imkanı vardır. Ancak öncelik protein ve kalsiyumdan zengin gıdalar olmalıdır.Meyve pürelerinizi yaparken her meyvenin püresini yapılabilir. Şayet yeterince protein alınmadığı düşünülüyorsa doktora danışılarak protein tozu (aromasız, şekersiz) kullanabilir. Püre yerine kıvamlı meyveli yoğurt hazırlanabilir.Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki 4.Hafta ve 5.Hafta: Diğer haftalara ilaveten Çatalla ezilebilecek kıvamları ekleyebilirsiniz.Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonraki 6. Hafta: 6. haftadan sonra proteinden zengin kaloriden düşük diyet ürünlerine adım adım geçilebilir.Her gün yeterli miktarda protein alındığından emin olunmalıdır.Uzun vadede katı her türlü gıda tüketilebilir ancak geçiş döneminde bu geçişi kademeli olarak yapmak daha sağlıklıdır.  Yemeklerin et/tavuk suyunda pişirmek protein alımı açısından daha faydalıdır.Gastrik By- Pass Ameliyatından Sonra Kabızlık Yaşanır mı?Ameliyat öncesi tüketilen besinlere oranla daha küçük oranlarda yemek yendiği için bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler yaşanabilir.Başlangıçta tuvalet ihtiyacı 2-3 günde bir olabilir.Ayrıca öğünler arasında en az 8-10 fincan sıvı alındığından emin olunmalıdırGastrik By- Pass Ameliyatından Sonra Yaşanan Dumping Sendromu Nedir?Ameliyat sonrasında basit karbonhidratlı yiyeceklerin fazla tüketimi dumping sendroma neden olabilir.  Midenin çok hızlı bir şekilde boşaltılmasıyla ortaya çıkan şikayetlerdir. Neden olabilecek yiyecekleri beslenme programında sınırlandırarak dumping sendromunu önlemenin yanında zayıflama programında yeterli ve dengeli beslenme sağlanabilir.Tatlı olarak diyabetik tatlıları tercih edilmelidir.Özellikle dikkat edilmesi gereken şekerli yiyecekler:
2,903
771
Tedavi Yöntemleri
Endoskopik Kulak Ameliyatı
Kulak ameliyatlarından sonra iz kalması hastalardın en çekindiğini konuların başında gelmektedir. 1950’li yıllardan beri mikroskop eşliğinde yapılmakta olan kulak ameliyatlarında son yıllarda endoskopik yöntemler ön plana çıkmaktadır. Kulak ameliyatlarında endoskopik yöntemlerin kullanılmasıyla birlikte ameliyat sonrası izler de yaşanmamaktadır.Endoskopik Kulak Ameliyatı Nedir?Kulak ameliyatlarında kullanılan mikroskobik yöntemin yanında son yıllarda halk arasında kapalı kulak ameliyatı olarak bilinen endoskopik kulak ameliyatı ön plana çıkmaktadır. Her hangi bir cilt kesisine gerek kalmadan kulak kanalından endoskop ile girilerek birçok kulak ameliyatı gerçekleştirilmektedir. Endoskop dar bir tüp şeklindedir ve görüşü sağlayan lens bu dar tüpün uç kısmanda yer alır.Endoskopik Kulak Ameliyatı Nasıl Yapılır?Kulak kemiği boşluklar, damarlar, sinirler ve ana yapıları barındıran karmaşık bir yapıya sahiptir. Kulak ameliyatları 1950’li yıllardan beri mikroskobik yöntemlerle yapılmaktaydı. Ancak son yıllarda kulak ameliyatlarında endoskop ön plana çıkmaktadır. Ameliyatı gerçekleştiren cerrah bir eliyle endoskopu tutarak kulak içinde geniş bir görüş açışı elde eder. Diğer eliyle ise cerrahi işlemi gerçekleştirir. Hastaya ve doktora büyük bir konfor sağlayan endoskopik kulak ameliyatlarının tecrübeli ellerde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ameliyat sırasında doktor bir eliyle sürekli endoskop tuttuğu için cerrahi işlem tek elle gerçekleştirilmektedir. Bu da tecrübe gerektiren bir durumdur. Endoskopik kulak ameliyatlarında tecrübeli doktorların gerçekleştirdiği operasyonlarda yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.Endoskopik Kulak Ameliyatı Hangi Hastalıklarda Kullanılır?Endoskopik kulak ameliyatları daha çok dış ve orta kulak ameliyatlarında aktif olarak kullanılmaktadır. Buşon denilen kulak kirinin temizliğinden çok komplike rahatsızlıklara kadar bir çok hastalıkta endoskopik kulak ameliyatı yöntemi kullanılabilmektedir.İç kulak ameliyatlarında genellikle mikroskobik cerrahi yöntemler tercih edilmektedir. Ancak iç kulakta yapılan mikroskobik ameliyatlarda da endoskop yardımcı unsur olarak kullanılabilmektedir.Endoskopik Kulak Ameliyatları ile İlgili Sık Sorulan Sorular Endoskopik Kulak Ameliyatlarının Avantajları Nelerdir?Endoskopik Kulak Ameliyatının Dezavantajı Nedir?Endoskopik kulak ameliyatının tek dezavantajı cerrahin ameliyatı tek elle yapmak zorunda olmasıdır. Cerrah operasyon süresince bir eliyle endoskopu tutarak kendisine görüş sağlarken diğer eliyle cerrahi işlemi yapmaktadır. Ancak endoskopik kulak ameliyatlarında tecrübeli cerrahlar için bu dezavantaj önemli bir engel teşkil etmemektedir.Mikroskobik ameliyatta cerrahin elde ettiği görüntü 3 boyutludur. Endoskopla geniş ve net görüntü elde edilse de cerrah 2 boyutlu görmektedir. Ancak endoskopun hareketli olması cerrahi 3 boyut görüntü hissi verebilir.Endoskopik Kulak Ameliyatından Sonra Hastalar Hastanede Ne Kadar Kalır?Endoskopik kulak ameliyatının hangi amaçla yapıldığı önemlidir. Kulak tümörü çıkartılan bir hasta ile çok daha basit bir cerrahi işlem yapılan hastanın hastanede kalma süreleri birbirinden farklıdır. Ancak genel olarak söylemek gerekirse, endoskopik kulak ameliyatlarında klasik yöntemlere göre iyileşme çok daha hızlı gerçekleştiği için hastaların hastanede kalma süreleri de daha kısadır.
1,208
772
Tedavi Yöntemleri
Endovasküler Embolizasyon
Bir damar içi tedavi yöntemi olan endovasküler embolizasyon yöntemi, damar içinden ulaşılabilen damarlarla ilişkili tüm bozuklukların tedavisinde tercih edilebiliyor. Kapalı anjiyografik bir yöntem olan endovasküler embolizasyon birçok lezyon, durum ve hastalıkta uygulanabiliyor. Özel bir hazırlık süreci gerektiren bu yöntemin, donanımlı hastanelerin anjiografi ünitelerinde, deneyimli girişimsel radyoloji uzmanları tarafından yapılması önem taşıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Ercüment Ünlü, endovasküler embolizasyon yöntemi ve avantajları hakkında bilgi verdi.Endovasküler embolizasyon nedir?Endovasküler embolizasyon yöntemi, damar içerisinden gidilerek, damarla ilişkili hastalığın kapalı anjiyografik yöntem ile tedavi edilmesidir. Kapalı anjiyografik bir yöntem olan endovasküler embolizasyon birçok lezyon, patoloji ve hastalıkta uygulanabilmektedir.Hangi lezyonlarda-patolojilerde-hastalıklarda endovasküler embolizasyon uygulanabilir?Endovasküler embolizasyon yönteminin avantajları nelerdir?Damar içerisinden ulaşılabilen tüm damarla ilişkili patolojiler için tercih edilebilecek yöntemdir. Açık cerrahi tekniğin ulaşamayacağı ya da çok güçlükle ulaşabileceği bölgeler, özellikle kapalı anjiografik tedaviyi tercih eden hastalar, açık cerrahi tedaviyi tolere edemeyecek ileri yaştaki bireyler, eşlik eden hastalıkları olan (kontrolsüz diyabet, kalp hastalığı, hipertansiyon vb.) kişilerde kapalı anjiografik yöntem ile damar içerisinden tedavi tercih edilebilmektedir.Endovasküler embolizasyon yöntemi nasıl uygulanır?Damar içerisinden kapalı anjiografik tedavi yönteminde damara giriş noktası olarak genellikle kasıktaki atardamar kullanılır ve bu bölgeye bir giriş kılıfı yerleştirilir (introducer sheath). Bütün işlemler bu ince kılıf üzerinden gerçekleştirilir. Lezyon-hastalıklı damar bölgesine ulaşmak için geliştirilmiş hassas kateter-mikrokateter ve tel-mikrotel sistemleri ile lezyon bölgesine anjiografi kılavuzluğunda ulaşılır. Lezyona ulaştıktan sonra lezyonun tipine göre seçilen damar içerinden tıkayıcı materyaller (coil adı verilen ve saç teli kadar ince olabilen sarmallar), çeşitli içerik ve yapıya sahip embolizan partiküller (tıkayıcı mikroparçacıklar), damar yapıştırıcıları ve damar dolgu materyalleri (glue, onyx gibi) ya da karaciğer tümörlerinde olduğu gibi (hepatosellüler karsinom-HCC, metastaz vb.) kemoterapi ilacı emdirilmiş mikroparçacıklar ya da radyoaktif madde içeren mikrokürecikler gibi malzemeler kullanılır.Beyin ya da diğer bölge atardamarlarının anevrizmaları (damar baloncukları) için gerekirse yardımcı malzemeler olarak balon kateteri ya da yardımcı stentler (damar içi metalik kafesler) kullanılabilir. Bazı baloncuklarda sadece tek bir stent (akım çevirici stent, kaplı stent gibi) ile tedavi-baloncuğun kapatılması mümkün olabilmektedir.Endovasküler embolizasyon hakkında sıkça sorulan sorular Endovasküler embolizasyon nerede ve kim tarafından yapılır?Endovasküler embolizasyon yöntemi, donanımlı hastanelerin anjiografi ünitelerinde, deneyimli girişimsel radyologlar tarafından yapılır.Endovasküler embolizasyon hazırlık süreci nasıldır?İşlem öncesinde hastanın tetkikleri Girişimsel Radyoloji Uzmanı tarafından ayrıntılı olarak değerlendirilir. Gerekirse yeni veya ek tetkik istenebilir. Son iki hafta içerisinde yapılmış kan tetkikleri (böbrek fonksiyon testleri, kanama-pıhtılaşma parametreleri gibi) işlem için genellikle yeterli olur. Hastanın kullanmış olduğu ilaçlar (özellikle kan sulandırıcı ilaçlar) işlem için gözden geçirilir ve gerekirse yeniden düzenlenir.İşlemden önce en az 6 saatlik mutlak açlık gerekir (katı-sıvı yiyecekler, içecekler, sigara tamamen kısıtlanır.)Yapılacak işleme göre lokal anestezi (sadece damara girilecek kasık bölgesinin uyuşturulması), sedasyon-sedoanaljezi (rahatlatıcı-ağrı kesici ilaçlar verilmesi) veya genel anestezi (hastanın tamamen uyutulması) yöntemlerinden birisi tercih edilebilir.Endovasküler embolizasyon işlemi sonrası süreç nasıldır?İşlem sonrasında hastanın kasığındaki sheath (damar kılıfı) çıkarılır.Lokal anestezi ya da sadece sedasyon ile yapılan işlemlerde hasta en az bir gece ilgili serviste gözlem altında tutulur.Genel anestezi altında yapılan embolizasyon işlemi sonrasında hasta en az bir gece yoğun bakımda gözlem altında tutulur.Girişimsel Radyoloji Uzmanı ve diğer branşlardan ilgili hekimler hastanın işlem sonrası tedavisini düzenler.Girişimsel tedavi sonrası takip gerekli midir?İşlem sonrası hastaya günlük yaşam ile ilgili önerilerde bulunulur. İlaç tedavileri düzenlenir. Tedavi edilen hasta tedavi bölgesi ve lezyonun özelliklerine bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte klinik ve radyolojik olarak belirli aralıklarla takip edilirler.
1,760
773
Tedavi Yöntemleri
Fibroscan
Hepatit B, Hepatit C,  karaciğer yağlanması ve çeşitli karaciğer hastalıkları vücudumuzun fabrikası olarak tanımlanan karaciğerde zamanla hasarlanmaya neden olabiliyor ve bu durum da karaciğer dokusunda nedbe yani fibrozise yol açabiliyor. Bu tabloda karaciğer sertleşiyor. Karaciğerde meydana gelen hasar ve nedbe dokusunun yoğunluğunun ölçülmesi için de Fibrocan yöntemi uygulanıyor. Karaciğer sağlığını girişimsel olmayan bir şekilde değerlendiren ve ağrısız uygulanması; hızlı sonuç vermesi açısından avantajlı bir yöntem olan fibroscan sayesinde karaciğer hastalıklarının tedavileri de şekillendirilebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Koray Tuncer, fibroscan yöntemi hakkında bilgi verdi.Fibroscan nedir?Fibroscan, karaciğer sağlığını değerlendirmeye yardım eden invaziv yani girişimsel olmayan bir tetkik türüdür. Karaciğer hastalıkları nedeniyle karaciğerde oluşan fibrozu (sertleşmeyi), hasarı belirlemek için biyopsi gerekliliğini azaltmaktadır. Pratik olarak karaciğer ultrasonografisine benzetilebilir. Ancak daha kısa süreli, daha kolay, ağrısız ve poliklinik ortamında hemen yapılabilecek son derece pratik bir incelemedir. Yapılan tetkik, muayene masasında sırtüstü ve sağ elini başının altına koymuş pozisyonda yatan hastanın sağ tarafından karaciğere ultrason dalgalarının (yüksek frekanslı ses dalgaları) belirli bir hız ve yoğunlukta iletilmesi ve dokudaki ilerleme hızının ve yayılma hızı ve süresinin çok özel problar (alıcılar) sayesinde grafiklenmesi ve ölçümüdür.  Böylece aynı işlem sırasında hem karaciğer dokusunun sertliği-elastikiyeti (« Liver Stiffness », kPa) hem de yağlanması (« Steatosis », dB/m) konusunda kantitatif (rakamsal) bilgiler sağlanır. Her iki ölçümü birlikte yapan standart M prob yanısıra, fazla kilolu ve obeslerde fibrozisi ölçen XL prob ve çocuklar için S prob geliştirilmiştir. Fibroscan ile gastroenteroloji uzmanları tedavi planlarını kişiselleştirir ya da optimize eder. Bazı hasta gruplarında fibroscan, biyopsinin yerini de alabilmektedir. Fibroscan yaptıranlar testin ne kadar basit olduğunu bilmektedirler.Fibroscan hangi hastalıklarda uygulanır?Fibroscan tetkiki kronik karaciğer rahatsızlıklarından birine sahip olan kişilere gastroenteroloji uzmanları tarafından uygulanmaktadır. Otoimmün hepatit, siroz, hemokromatoz ve Wilson gibi genetik hastalıklar, Hepatit B, Hepatit C, alkole bağlı karaciğer hastalıkları ve alkole bağlı olmayan karaciğer hastalıkları için fibroscan tetkiki yapılabilmektedir. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması hastalığında karaciğer hücrelerinde aşırı miktarda yağ depolanır ve bu karaciğer hasarına neden olur. Alkole bağlı olan karaciğer hastalığında ise alkolle birlikte karaciğer hasarı meydana gelir bu da siroza, karaciğer yetmezliğine sebep olabilir. Hepatit B ve Hepatit C enfeksiyonları karaciğer iltihabına neden olarak siroz ya da karaciğer kanseriyle birlikte karaciğer yetmezliğine ilerleyebilir. Hemokromatoz hastalığında karaciğer de dahil olmak üzere tüm organlarda aşırı miktarda demir depolanır ve bu demir vücut için toksik hale gelerek karaciğer hasarına sebep olur. Fibroscan ayrıca karaciğer nakli sonrasında hastalarda karaciğer sağlığını izlemek için de kullanılabilmektedir. Ayrıca, Hepatit B gibi enfeksiyonlarda hastanın ilaç kullanımı için hazırlanacak raporlarda da fibroscan ölçümleri istenmektedir. Yani fibroscan tedavi şekillendirme amacıyla da kullanılmaktadır. Portal hipertansiyonu olan hastalar da değerlendirilir. Bu teknoloji meme kanseri, prostat kanseri ve fibrozisin önem taşıdığı hastalıkları olan hastaları da değerlendirmek için kullanılabilir.Fibroscan testinin avantajları nelerdir?Fibroscan girişimsel bir işlem değildir ve ortalama 5 dakika gibi hızlı bir sürede yapılabilir. Karaciğer sağlığı hakkındaki kritik bilgileri hızlıca edinmeyi sağlar. Ayrıca karaciğer hasarının erken belirtilerini teşhis eder. Büyük oranda doğru teşhis sağlar, karaciğer biyopsisi ihtiyacını azaltabilir. Karaciğer hastalıklarında oluşan değişikliklerin kolayca izlenmesini sağlayabilir. Poliklinik şartlarında yapılabilen kolay bir tetkik türüdür.Fibroscan nasıl uygulanır? Fibroscan nasıl yapılır?Öncelikle gastroenteroloji bölümü uzmanı hastanın genel öyküsünü alır ve diğer tetkiklerini ister. Bu tetkiklerle birlikte hasta fibroscan değerlendirmesine alınır. Fibroscan incelemesinde hastanın sağ eli başının arkasına gelecek şekilde konumlandırılır ve hasta sırtüstü yatırılır. Cihazın tarayıcı ucu yani probu jel ile sıvanır. Sonrasında prob, hastanın göğüs kafesinin sağ alt kısmındaki kaburgaların arasından cilde temas ettirilir ve bu bölgelerden ölçümler alınır. İşlemde ağrı, sızı hissedilmez. Fibroscan sırasında tek hissedilen cilde temas sırasında kapı tıkırtısı gibi duyulan sestir. İşlem ortalama 5 dakika kadar sürmektedir. İşlemin bitiminde sonuç raporu hemen hastaya verilmektedir. Ancak işlemden önce mutlaka karaciğer ile ilgili kan tetkiklerinin de yapılması gerekir. Fibroscan sonuçları, kan tetkikleri ve karaciğer ultrasonu ile birlikte değerlendirilmektedir.Merak Edilen SorularFibroscan ağrılı mıdır?Fibroscan işleminde kesinlikle ağrı hissedilmez. Tıpkı ultrason gibidir. Sadece ses dalgalarını cildinizde kapı tıkırtısı şeklinde hissetmek mümkündür. Bunun dışında acı ya da ağrı hissi olmaz.Fibroscan ne kadar sürer?Fibroscan işlemi ortalama 5 dakika sürmektedir. Ayrıca poliklinik ortamında rahatlıkla yapılabilmektedir.Fibroscan sonucu ne kadar sürede çıkar?Fibroscan sonucu işlemin hemen ardından çıkar ve hemen alınabilir. Ancak tek başına bu sonuç değerlendirilmez. Hastanın kan tetkikleri ve ultrasonuyla birlikte değerlendirilmesi daha uygun olacaktır.Fibroscan için hazırlık yapılmalı mı?Testten önce mide boş olmalıdır. Ortalama 5-6 saatlik açlık yeterlidir. Her zaman alınan bir ilaç varsa alınmaya devam edilmeli. Bol giysiler tercih edilmeli. Elbise veya tulum gibi kıyafetlerle rahat edilmeyebilir çünkü prob göğüs kafesinin sağ alt kısmına uygulanır. Fibroscan öncesinde ALT, AST değerlerini içeren testler mutlaka hastanın yanında olmalıdır. Fibroscan yapan hastaneler içinde gastroenteroloji bölümlerine randevudan 15 dakika erken gelinmesi kayıt işlemlerinin yapılması için makul olacaktır. Merak edilen bir diğer konu da fibroscan fiyatı konusudur. Fibroscan ücreti gastroenteroloji bölümü danışmanlarından öğrenilebilmektedir.Fibroscan kimlere yapılmaz?Fibroscan hamilelerde, karnında sıvı olanlarda, kalp pili bulunanlarda uygulanmaz.Fibroscan ile ultrason aynı şey mi?Fibroscan bir ultrason değildir. Ultrason tabanlı bir cihazdır. Güvenle uygulanabilen bir yöntemdir.Fibroscan sonuçları güvenilir midir?Sirozda % 94 ila 95, karaciğer yağlanma oranı %10’dan fazla olanlarda %90 üzeri, karaciğer yağlanma oranı %33’ten fazla olanlarda % 95 üstünde doğru tanı konulabilmektedir.Fibroscan sonuçları neyi ifade eder?İnternet aramalarında fibroscan score çokça araştırılmaktadır. Fibroscan incelemesinde CAP skoru ve fibrozis skoru bakılır. Fibroscan CAP, yağlanmanın derecesini verir. CAP skoruna göre % 5 veya daha düşük bir sonuç sağlıklı bir karaciğeri işaret eder. Yüzde 5 ile %33 arasındaki değer hafif yağlı bir karaciğeri ifade eder. Fibrozis skorunda da normal sonuçlar 2-6 kPa arasındadır. F0 ile F1 arasındaki skor, karaciğerde harabiyet olmadığını gösterir. İnternet üzerinde genelde herkes fibroscan F2 ya da fibroscan F3 şeklinde aramalar yapmaktadır. Bu şekilde arama yapmak doğru bilgi vermez. Sonuçlar gastroenteroloji uzmanları tarafından değerlendirilmelidir. Fibroscan incelemesinde en yüksek skor F4’tür. Bu ileri derecede karaciğer hasarını ya da sirozu gösterir. Fibroscan değerleri ek kan testleri, karaciğer ultrasonu veya gereğinde biyopsilerle birlikte değerlendirilir.Fibroscan değerleri kaç olmalı?Fibrozis skorunda da normal sonuçlar 2-6 kPa arasındadır. F0 ile F1 arasındaki skor, karaciğerde bir hasar olmadığını gösterir. Gereken değerlendirme gastroenteroloji uzmanı tarafından yapılacaktır.Fazla kilolu kişilerde fibroscan sağlıklı sonuç verir mi?Genelde morbid obez kişilerde veya göğüs duvarında yağlanması yüksek olan kişilerde fibroscan testi doğru bir sonuç vermeyebilir.Karaciğer fibrozunu evrelemek için başka hangi non invaziv yöntemler kullanılabilir?Kan ve diğer radyolojik testlerin yanında MR görüntüleri de non invaziv yöntemler arasında sayılabilir.Fibroscan nerelerde var?Fibroscan İstanbul lokasyonunda Memorial Şişli ile Bahçelievler Hastaneleri’nde, İstanbul dışında Memorial Ankara, Antalya hastanelerinde bulunmaktadır.Fibroscan biyopsinin yerine geçer mi? Biyopsi yerine fibroscan yapılır mı?Fibroscan biyopsi yerine geçmez fakat biyopsi kararının alınmasında yardımcı olabilir.Karaciğer fibrozis evreleri nelerdir?
3,192
774
Tedavi Yöntemleri
Gece plağı
Diş gıcırdatma problemi, birçok ağız ve çene sorununa neden oluyor. Genellikle geceleri kullanıldığı için adına gece plağı denilen apareyler, diş gıcırdatma sorunu yaşayan hastaların yaşam kalitesini yükseltiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Uz. Dr. Esma Sönmez, gece plağı hakkında bilgi verdi.Gece plağı nedir?Gece plağı diş sıkma şikayeti olan hastalardan dişlerinin ölçüsü alındıktan sonra, laboratuvar ortamında hazırlanan ve genellikle üst çeneye uygulanan şeffaf bir apareydir. Uyku sırasında dişlerin sıkılması ve gıcırdatılması, dişlerde aşınma ve baş boyun kaslarında gerilim tipi ağrılara sebep olabilmektedir. Gece plağı bu şikayetleri azaltmaktadır. Aynı zamanda dişlerde aşınma gibi geri dönüşü olmayan problemleri önlemektedir.Gece plağı hangi hastalıklarda kullanılır?Gece plağı kullanımı gerekli olan hasta grupları şu şekilde sıralanmaktadır:Gece plağının faydaları nelerdir?Gece plağı nasıl uygulanır?Gece plağı akşam yeme içme tamamlanıp dişler fırçalandıktan sonra dişlerin üzerine yerleştirilerek yerine takılır. Uyanık halde dişlerini sıkan hastalar bu apareyi gün içinde de takabilmektedir. Ayrıca sınav dönemleri gibi hastaların aşırı stresli olduğu dönemlerde diş sıkma alışkanlıklarında artış olabilmektedir. Bu dönemlerde de gece plağının gün içinde kullanımı önerilmektedir.Gece plağı hakında sık sorulan sorular Gece plağı kullananların yorumları nelerdir?Gece plağı kullanan hastalar dişlerindeki hassasiyetin azaldığına, sabah daha dinç uyandıklarına, sabah uyandıklarında hissettikleri baş boyun ağrılarının azaldığına dair yorumlar yapmaktadır.Gece plağı zararları var mıdır?Hayır, gece plağı kullanmanın herhangi bir zararı bulunmamaktadır.Gece plağı temizleme işlemi nasıl yapılır?Gece plağı ağızdan çıkarıldıktan sonra fırça ve diş macunu ile temizlenip hekiminiz tarafından size verilen kutusuna yerleştirilir. Plak çıkarıldıktan sonra kağıt peçeteye sarılıp bir yerde bırakılmamalıdır. Aksi takdirde peçete çöp sanılarak çöpe atılabilmektedir. Plağı takmadan önce mutlaka dişler fırçalanmalı ve plak temiz dişlerin üzerine takılmalıdır.Gece plağı kaç ay kullanılır?Gece plağı kullanımı süresini hekiminiz belirleyecektir.Gece plağı çeşitleri nelerdir?
857
775
Tedavi Yöntemleri
Genital PRP
Pek çok kadın cinsel istek kaybı, idrar kaçırma, genital bölgenin yaşlanması gibi sorunlar yaşayabiliyor. Bu durumlar kadınların özel ve sosyal yaşamlarını etkileyebiliyor. Tüm bu problemlerin çözümü konusunda genital PRP uygulamaları son dönemlerde öne çıkıyor. Memorial Şişli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Gürkan Gürsoy, genital PRP hakkında bilgi verdi.Genital PRP nedir?Ameliyatsız genital estetik uygulamaları içinde yer alan genital PRP, genital bölge gençleştirmeye, bu bölgedeki fonksiyonları ve görünümü iyileştirmeye yarayan bir yöntemdir. Genital PRP, kök hücrelerin çoğalmasını ve “daha ​​genç” doku büyümesini sağlayan, vajina ve klitorisin üst duvarına Trombositten Zengin Plazma (PRP) enjeksiyonunu içeren bir uygulamadır. Genital PRP sayesinde kolajen ve elastin üretimi olur böylece dokular gençleşir; bu sayede de cinsel ilişki sırasında kolay uyarılmayı sağlar. Genital PRP sayesinde Dış genital bölgede dolgunluk oluşur, hafif düzeydeki idrar kaçırma sorunu tedavi edilir, klitoristeki hassasiyet artar, orgazm olamama sorunu çözümlenebilir, vulva derisi sıkılaşır, dış genital bölgenin rengi açılır.Genital PRP neden uygulanır?Günümüzde cinsel istek kaybı, cinsel işlev bozukluğu seks performansı ya da idrar kaçırma her gün milyonlarca kadını etkilemektedir. Yaştan bağımsız olarak bu durum kadınların başta sosyal pek çok anlamda hayatlarını olumsuz etkiler. Bir kadının seks anlamında uyarılma bozukluğunda, hormonal, fiziksel, psikolojik ve ilişkisel değişikliklerle birlikte birçok faktör rol oynar. Azalmış testosteron ve östrojen hormon seviyeleri, vajinal kuruluk, kronik sağlık sorunları ve stres başlıca etkenlerdir. Genital PRP gençleştirme, bu bozuklukları tedavi etmek için tasarlanmış bütünleştirici bir yaklaşımın parçasıdır. Cinsel hazzı artırmak isteyen, orgazm olamama sorunu yaşayan, dış genital bölge rengi koyulaşan, vajina cildi incelen, vajinal kuruluk sorunu yaşayan, vajinal kuruluk nedeniyle cinsel ilişkide ağrısı olan, hafif düzeyde idrar kaçırma sorunu olan kadınlarda genital PRP uygulanabilmektedir. Ayrıca daha bütünsel bir yaklaşım için rahim ve yumurtalık PRP gençleştirme tedavisi ile kombine edilebilir.Genital PRP nasıl uygulanır?Genital bölge PRP uygulaması ile hastanın kendisinden alınan kan, özel bir işlemden geçirilerek trombositten zengin bir plazma elde edilir. Bu plazma, içinde büyüme faktörleri ve protein içerir. Enjekte edilen ciltte de yeni hücre oluşumu ve kolajen üretmi tetiklenir. Bu durum, ciltte yenilenmeyi, gençleşmeyi ve sıkılaşmayı sağlar. Bu plazma genital bölgeye enjeksiyon yardımıyla uygulanır.SIK SORULAN SORULARGenital PRP ağrılı bir uygulama mı? İşlem sırasında hastanın isteğine göre hafif bir sedasyon uygulanabilir. Bu nedenle ağrı hissedilmemektedir. Sedasyon uygulanmayan hastalara lokal anestezi yapılır. Klinik ortamda uygulanabilir. Genital PRP, ağrılı bir tedavi yöntemi değildir.Genital PRP nereye uygulanır?Genital PRP, iç ve dış genital bölgeye uygulanmaktadır.Genital PRP hangi sorunları çözer?Genital PRP, genital bölgeyi gençleştirir, orgazm olamama ve cinsel isteksizlik sorunlarını çözer, hafif düzeyde idrar kaçırmada etkilidir, genital bölgedeki rengi açar, bu bölgedeki kırışıklıkları giderir, sıkılaşma sağlar. Vajinal kuruluk, doğum kesisinin düzeltimesinde de kullanılır. Kısmen orgazm aşısı olarak da bilinmektedir.Genital PRP uygulaması ne kadar sürer?İşlem totalde bir saat kadar sürmektedir. Tüm bu bir saat içinde hastadan kan alınması, kanın dönüştürülmesi, hastanın hafif sedasyonu ve enjeksiyon işlemiyle birlikte taburculuk da gerçekleştirilebilmektedir.Genital PRP ne kadar süreyle yaptırılmalıdır?Genital PRP, 14 aya kadar etkili bir yöntemdir. Üç hafta arayla 3-4 seans uygulanmaktadır. Genital PRP yaptıranlar yaklaşık bir sene sonra yeniden yaptırabilir.Genital PRP, etkisini ne zaman gösterir?Genital PRP, etkisini hemen gösteren bir yöntemdir.Genital PRP sonrası cinsel ilişkiye girilir mi?Genital PRP uygulaması sonrasında dört gün kadar cinsel ilişkiye girilmemelidir. Birkaç günlük cinsel ilişkiye girilmemesi dışında farklı bir kısıtlama bulunmamaktadır.Genital PRP sonrası ne yapılmalı?Genital PRP uygulamasından sonra hastaların pelvik taban egzersizlerini aksatmadan yapmaları faydalı olacaktır. Pelvik taban egzersizleri, genital PRP uygulamasında optimum başarıyı sağlamaktadır.Genital PRP sonrası günlük hayata dönülebilir mi?
1,683
776
Tedavi Yöntemleri
ESD (Endoskopik Submukozal Diseksiyon Yöntemi)
Tıp dünyasında ilerleyen gelişmelerle birlikte pek çok hastalığın ameliyatsız tedavisi hastaların kısa sürede iyileşerek günlük yaşamlarına devam etmelerine olanak tanıyor. Sindirim sistemi kanseri için öncü olan poliplerin ve erken dönemde yakalan tümörlerin alınmasını sağlayan ESD yöntemi de vücutta kesi oluşmadan hastaya konforlu bir tedavi süreci sunuyor.ESD Nedir?Sindirim sistemindeki tümör ve polipler erken aşamada yüksek çözünürlüklü endoskoplar kullanılarak çok erken aşamalarda saptanabilmektedir. Polipler ve erken aşamada saptanan tümörler ise artık ameliyata gerek kalmaksızın endospik yöntemlerle alınabilmektedir. Endoskopik Submukozal Diseksiyon yöntemi (ESD), sindirim sistemindeki erken evre kanserlerin ve poliplerin ameliyatsız bir şekilde çıkarılmasında kullanılan bir yöntemdir.Hangi hastalıklarda uygulanmaktadır? Sindirim sistemi kanserleri Türkiye'de ve dünyada en sık görülen kanser türleri arasında yer almaktadır. Özellikle yemek borusu, mide ve bağırsaklarda görülmektedir. Sindirim sistemi kanserlerini erken evrelerde ileri endoskopik yöntemlerle tedavi edebilmek mümkündür. Yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsakta ortaya çıkan, erken evre olarak adlandırılan yani belirli bir aşamayı geçmediği düşünülen lezyonlarda ESD yöntemi güvenle kullanılmaktadır. Erken dönemde kanserli ya da kanser öncülü lezyonlar bu işlemle alınabilmektedirAvantajları nelerdir? Vücutta bir kesi oluşturmadan, ameliyatsız yapılan bu işlemde hastalar çoğunlukla 1-2 gün içerisinde hastaneden taburcu edilmektedir. ESD yöntemi başarı oranı yüksek, komplikasyon oranının da düşük olması sayesinde, erken aşamadaki polip ve tümörlerin çıkarılmasında artık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. İleri yaştaki bireyler, kalp, böbrek rahatsızlığı ya da farklı sistemik hastalıkları olanlarda endoskopi ile yapıldığı ve ameliyat gerektirmediği için de özellikle tercih edilmektedir.Yine bu yöntemlerle, derine inmemiş, erken evre yüzeyel kolon-mide-yemek borusu kanserleri de tedavi edilebilmektedir. Böylece cerrahi bir operasyonlara maruz kalmadan tedavi mümkün olabilmektedir. Erken evre yüzeyel kanserlerin derinliğini ölçebilmek için ise teknolojik ön incelemeler kullanılmaktadır. Optik boyama yapabilen özelleşmiş endoskoplar, özel boyamalar ile (Kromoendoskopi), büyütme özelliklerine sahip magnifiye endoskoplar ve endoskopik ultrasonun kullanıldığı inceleme yöntemleri ile kolonun iç yüzeyinin yanı sıra, kolon duvarları incelenerek tümöral yapının derinliği doğrudan ölçülebilmektedir.Nasıl uygulanmaktadır?ESD işlemi yüksek çözünürlüklü video kamera ve diğer cihazlarla donatılmış, endoskop ismi verilen cihazlarla yapılmaktadır. İşlem kalın bağırsak bölgesinde yapılacaksa kolonoskopi hazırlığında olduğu gibi hasta doktorun önereceği şekilde çeşitli ilaçlarla bağırsak temizliği yapmış olmalıdır. Mide, ince bağırsak ya da yemek borusu bölgesinde uygulama yapılacak ise en az 8 saatlik açlık yeterli olmaktadır. ESD, endoskopi ünitesinde anestezi altında uygulanmaktadır.Ucunda yüksek çözünürlüklü kamera olan ince bir boru olarak adlandırabileceğimiz endoskopla ilgili bölgeye girilmektedir. Endoskopun kanalı içerisinden geçirilen özel endoskopik kesiciler ve özel kan durdurucu aletlerle lezyon tam bir parça olarak çıkartılır.Avantajları nelerdir?ESD erken evre sindirim sistemi kanserlerinin tedavisinde kullanılan ameliyatsız bir işlemdir. Endoskopik olarak uygulanmaktadır. Vücuda herhangi bir kesi yapılmamaktadır. Hastalar işlemden birkaç saat sonra yürümeye başlamakta, kendilerini herhangi bir uygulama yapılmamışçasına iyi hissetmektedirler.Kanser hastalarında bu işlem sonrası kemoterapiye ihtiyaç bulunmamaktadır. Ancak lezyon çıkarıldığında çok derin kas dokusuna kadar tuttuğu ortaya çıkarsa cerrahi ve onkoloji uzmanları ile birlikte yeni bir değerlendirme yapılmaktadır.ESD’de lezyon kazıma işlemi ile çıkarıldığı için doğru evreleme yapılabilmektedir. Kanser eğer erken aşamadaysa tedavi edici bir işlemdir. Erken aşamada değilse de hastalığın evresinin ve izlenecek tedavi yolunun belirlenmesinde yardımcıdır.ESD'ye ilişkin sık sorulan sorular İşlem ne kadar sürer?Polipin, lezyonun, erken evre tümörün nereye yerleştiğine, büyüklüğüne, endoskopik görüntüsüne bağlı olarak yarım saat ile birkaç saat arasında sürebilmektedir.Hastanede yatış gerekir mi? ESD sonrası hastanın genel durumunu takip edebilmek için 1 gece hastanede yatması gerekmektedir.İşlem sonrası beslenme düzeninde nelere dikkat edilmelidir? Hastalara ilk olarak sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmesi önerilmektedir. Yağlı, baharatlı yiyecekler yerine yoğurt, çorba, muhallebi, komposto, sebze yemekleri gibi daha çok sıvı yumuşak yemekler tüketilmelidir.Polipler mutlaka alınmalı mı?Polip anormal doku büyümesidir. Sindirim sisteminde büyüdüğü zaman bunun özellikle belli tipleri sindirim sistemi kanserlerine sebep olmaktadır. Midede bu süreç biraz daha hızlı gerçekleşmektedir. Kalın bağırsakta polipten tümör olma aşamasına geçene kadar 5-6 yıllık bir ortalama süreç gözlemlenebilmektedir. Ancak risk oluşturabileceği için polipler mutlaka alınmalıdır.Polip oluşumu için risk faktörleri nelerdir?Polip oluşumunda ailesel faktörler oldukça etkilidir. 1. ya da 2.  derece yakınlarında polip öyküsü olan kişiler bu konuda dikkatli olmalıdır.  Sigara ve alkol kullanımı, obezite,  fast food tüketimi, yağlı karbonhidratlı yiyecekler aşırı miktarda tüketilmesi gibi polip gelişmesi yanlış beslenme alışkanlıkları polip oluşumu için risk faktörleridir.Kalın bağırsakta görülen poliplerden nasıl korunulur? Kalın bağırsak kanserleri hiçbir belirti vermeyebilir. Hiç belirti vermeden karaciğerde dağılmış bir şekle gelene kadar ilerleyebilir. Bu nedenle hiçbir şikayeti olmasa da 45 yaşından sonra mutlaka tarama programlarına girilmesi önerilmektedir. Gaitada gizli kan testi, fit adı verilen “fekal immünokimyasal test” bağırsakta polip olup olmadığına işaret etmesi açısından önem taşımaktadır. Ancak en duyarlı yöntem endoskopik incelemelerdir.Kalın bağırsakta polip olduğu anlaşılabilir mi?Kalın bağırsakta kanama, bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler kabız ya da ishal görülebilir. Dışkıda incelme olmaya başlayabilir. Karın ağrısı, bazen karında şişlik gaz gibi şikayetler olmaya başlayabilir. 45 yaş altındakilerde de bu tablolar önemsenmelidir.Mide kanseri ve lezyonları belirti verir mi?Mide kanserlerinde veya erken evreleri lezyonlarda bulantı, kusma görülebilir. Tümör midenin üst kısmına yerleştiyse yutma güçlüğü, ağızdan kan gelmesi, dışkıdan kan gelmesi ya da dışkının siyah olması da belirtiler arasındadır. İlaç tedavisine yanıt vermeyen karın ağrıları da dikkate alınmalıdır.Mide kanseri ve poliplerinde ESD uygulanabilir mi?ESD işleminin sindirim sisteminde uygulanması için tümörlerin erken aşama saptanması ilk koşuldur. Erken aşamada saptanan mide kanserlerinde de ESD yöntemi uygulanmaktadır.
2,654
777
Tedavi Yöntemleri
Göz altı Işık Dolgusu
Gözler yüzün en dikkat çeken kısmıdır. Bu nedenle gözler veya göz altılarında oluşan herhangi bir sorun hemen dikkat çekebiliyor. Göz altı bölgesi, ciltteki ince deri tabakasının altında bulunan kan damarları ve yağ dokusu nedeniyle en hassas bölgelerden biri olarak biliniyor. Yorgunluk, yoğun çalışma temposu, stres, uykusuzluk, yer çekimi veya toksik maddelere maruz kalınması gibi farklı nedenlerle göz altında koyu halkalar oluşabiliyor. Göz altı ışık dolgusu işlemi ile kısa sürede daha genç ve canlı bir görünüm elde edilebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Fatma Pelin Özgen, göz altı ışık dolgusu ile ilgili bilgi verdi.Göz altı ışık dolgusu, göz altındaki morluklar, koyu ve şiş görünüm ve göz kapağına belirgin bir görünüm veren kızarıklıklar gibi estetik olmayan görüntülerin hyaluronik asit kullanılarak yüz giderilmesi ve cildin gençleştirilmesi işlemidir. Göz altındaki çukur şeklinde oluğa uygulanan hyalüronik asit enjeksiyonu, cildin nemini artırabilen, dolgunlaştırabilen ve cilt dokusunu düzeltebilen bir bileşendir. Göz altı bölgesine enjekte edildiğinde, koyu halkaları, torbaları veya çukurları doldurarak daha pürüzsüz ve aydınlık bir görünüm sağlamaktadır.Göz altı Işık Dolgusu Ne İşe Yarar?Göz altı ışık dolgusu, kullanılan hyaluronik asit ile kaybedilen nemi, dolgunluğu geri getirme ve koyu halkaların görünümünü azaltmayı sağlar. Göz altındaki koyu halkaların tedavi edilmesi yorgun, yaşlı ve mutsuz görüntüyü değiştirerek daha mutlu ve genç bir ifade verir.Göz altı Işık Dolgusu Nasıl Yapılır?Göz altı ışık dolgusu işlemi, genellikle uzman bir doktor veya estetik uzmanı tarafından gerçekleştirilir. İşlemden önce göz çevresine lokal anestezi veya topikal anestezik kremler kullanılarak sürecin daha konforlu olması sağlanabilirken, göz çevresi özel bir tonik ile silinmekte ve böylelikle göz ile göz çevresi makyaj veya herhangi bir kir olması durumunda arındırılmaktadır. Sonrasında, gereken tüm ufak dokunuşlarla dolgu işlemine başlanılır. Dolgu işlemi uygulanırken bölgeye yavaş bir şekilde ışık dolgusu verilir ve bu işlem süresi genellikle 15-30 dakika arasında değişmektedir.Göz altı ışık dolgusu 2 hafta içinde tamamen iyileşmektedir.Göz altı Işık Dolgusunun Etkisi Ne Kadar Sürer?Göz altı ışık dolgusu işlemden sonra hemen fark edilmektedir. Koyu ve yorgun görüntü veren halkaların rengi açılmaktadır. Yüzde en çok dikkat çeken bölge olan gözlerin daha genç ve yorgun olmayan bir görüntü vermesi sağlanmaktadır. Dolgunun etkisi kişiden kişiye değişebildiği gibi 6-12 ay ile 1,5 yıl arasında sürmektedir. Ancak etkisi kişiden kişiye değişebilmektedir. Hastanın ten rengi, deri yapısı gibi birçok neden göz altı ışık dolgusunun kalıcılığı ve etkisini değiştiren noktalar arasındadır.Göz altı Işık Dolgusunun Yan Etkileri Nelerdir?Dolgu sonrası minimal yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Dolgudan sonra geçici kızarıklık, şişlik veya morluklar gibi yan etkiler görülebilmektedir. Ancak bu yan etkiler 3-5 gün içinde kaybolmakta ve hastada herhangi bir soruna neden olmamaktadır. Alerjik yapısı olan hastalarda alerjik bir reaksiyon olmaması adına göz altı ışık dolgusu önerilmemektedir.Göz altı Işık Dolgusu Kimlere Uygulanmamalı?Göz altı ışık dolgusu hamileler ve emzirenlere önerilmemektedir. Otoimmün yani bağışıklık ile ilgili hastalığı veya dolgu maddesine aşırı duyarlılığı, alerjisi olan kişiler bu işlem için uygun olmamaktadırlar. Alerjik reaksiyon gösterebilen hastalarda göz altı ışık dolgusu yapılması önerilmemektedir. Hastalar dolgunun yapılmasıyla birlikte alerjik reaksiyon göstererek sorun yaşayabilmektedir. Bu nedenle öncesinde uzmanlara başvurulması önerilmektedir.Göz altı Dolgusundan Sonra Nelere Dikkat Edilmelidir?Göz altı ışık dolgusu uygulamasında hyaluronik asitin göz altı bölgesine enjekte edilerek yapılması nedeniyle uygulamadan sonraki ilk gün sıcak banyo yapılması önerilmemektedir. İlk iki gün fazla tepki gerektiren yüz hareketleri yapılmamalı, ilk hafta ağır sporlardan kaçınılmalıdır. İşlem sonrasındaki iki hafta boyunca aşırı sıcak veya aşırı soğuğa maruz kalmamak önerilmektedir. En çok sorulan sorular arasında göz altı ışık dolgusu sonrasında yüz yıkanabilir mi sorusu yer almaktadır. Göz altı ışık dolgusu işleminden yarım saat sonra yüz yıkanabilmektedir. Yüzde kızarıklık, morluk veya şişlik oluşması yıkama için bir engel oluşturmamaktadır.Göz altı Dolgusu Ne Kadar Kalıcıdır?Göz altı ışık dolgusunun kalıcılığı hastanın deri yapısı veya ten rengine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Uygulamanın etkisi ömür boyu kalıcı olmamaktadır. Hastanın yapısına göre 6-12 ay ile 1 buçuk yıl arasında kalıcılık süresi değişebilmektedir. Göz altı Dolgusu Göze Zarar Verir mi?Göz altı ışık dolgusunun göze veya göz çevresine zararı bulunmamaktadır. İşlem sonrası şişme, kızarıklık veya geçici morluk ortaya çıkabilmektedir. Ancak işlemden sonraki sürede bu yan etkiler de kendiliğinden 3-5 gün içinde geçmektedir. Ancak alerjik reaksiyon gösterebilecek olan hastaların uzmanlar eşliğinde değerlendirilerek işleme başlaması önerilmektedir.Göz altı Işık Dolgusu Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Göz altı Işık Dolgusu kaç yıl gider?Göz altı ışık dolgusunun 1 yıl kadar kalıcılığı olabilmektedir. Hastanın deri yapısı veya ten rengine göre kalıcılık değişkenlik gösterebilmektedir. Uygulamanın etkisi ömür boyu kalıcı olmamaktadır. Hastanın yapısına göre 6-12 ay arasında kalıcılık değişebilmektedir. Göz altı dolgusu acıyor mu?Göz altı ışık dolgusu yapılacak olan işleme lokal veya topikal anestezi uygulanmaktadır. İşlem başlamadan önce uygulanan lokal veya topikal anestezi sayesinde hasta işlem sırasında herhangi bir acı hissedilmemektedir.Göz altı Işık Dolgusu kırışıklıklara iyi gelir mi?Göz altı ışık dolgusunun içeriğinde yer alan hyaluronik asit cilt altına uygulandığı için sağlıklı bir görüntü oluşturmaktadır. Bu nedenle göz altı kırıklıklarına da etkili bir yöntem olmaktadır.Göz altı Işık Dolgusu kaç seans yapılır?
2,375
778
Tedavi Yöntemleri
Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer)
Pek çok gözlük kullanıcısı bir süre sonra bu durumdan sıkılabiliyor ya da gözlük kullanmanın konforunu olumsuz etkilediğini düşünebiliyor. Aktif hayat, gözlük ve kontakt lens kullanımına engel teşkil edebiliyor veya kişiler sürekli gözlük ya da kontakt lensle uğraşmak istemeyebiliyor. Bu durumda, halk arasında göz çizdirme ameliyatları yani refraktif cerrahi gündeme geliyor. Memorial Şişli Hastanesi Göz Merkez’inden Prof. Dr. Abdullah Özkaya refraktif cerrahinin avantajları ile işlem öncesi ve sonrası dikkat etmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) nedir? Çeşitli nedenlerle numaralı gözlük veya lens kullanmak yıllar içinde bıkkınlık hissi verebilir. Kişiler gözlük ya da lens kullanmayı fiziksel ya da duygusal nedenlerle bırakmak isteyebilmektedir. Bu sebeple yapılan lazer veya farklı bir cerrahi müdahale ile kişiyi gözlük takmaktan kurtarıp gözlüksüz uzak ve yakın görmeye kavuşturan işlemlere halk arasında göz çizdirme ameliyatı tıp dilinde refraktif cerrahi denmektedir.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) hangi hastalıklarda kullanılır?Lazerle göz çizdirme diye bir yöntem yoktur. Gözlükten kurtulmak için uygulanan işlemler refraktif cerrahi sınıfındadır ve bunlar gözü çizerek tedavi etmez. Genel olarak, lazer göz ameliyatı, orta derecede kırma kusuru olan ve olağandışı görme sorunları olmayan kişiler için en uygundur. Düşük ve orta derecede miyop, astigmat ya da hipermetrop olan kişilerde bu tür ameliyatlar uygulanabilmektedir.Toplumda göz çizdirme ameliyatı olarak da bilinen excimer lazer ameliyatı, çeşitli görme kusurlarında kullanılmaktadır. Bu kusurlar astigmat, miyop, hipermetrop ve şaşılık sorunlarıdır. Excimer lazer, bu hastaların net görmek için istedikleri bir operasyondur. Excimer lazer yöntemleriyle görme bozuklukları giderilir yani göz numaraları değişir.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) nasıl uygulanır?Teknoloji sayesinde çok farklı yöntemlerle herkese gözlükten kurtarma işlemi yapılabilir ancak bu işlemlerde hasta seçimi çok önemli. Bu ameliyattan zarar görme ihtimali çok düşük olan, hatta zarar görme ihtimali olmayan ve ameliyattan sonra çok memnun olacak hastaları iyi değerlendirip bu hastalara bu tedavileri önermek gerekir. İşlem sonrası memnuniyetsizlik oluşma ihtimali yüksek olan hastaların gözlük ve kontakt lens gibi, yaşamlarına devam etmelerini sağlamak önemli. Çünkü zorlama işlemler hem hasta için hem de hekim için çok sıkıntılı durumlar doğurabilir. 20-35 yaş arası grupta -1 ile -6 arası miyop olan (beraberinde bir miktar astigmat da olabilir, -2 hatta -3 numara kadar) ve göz yapısı uygun olan hastalar, excimer lazer işlemleri için en uygun adaylardır. 35-45 yaş arası dönemde işin içine yakın görme problemi girdiği için işler biraz karmaşıklaşıyor. Bu gruptaki hastalarda çok daha dikkatli olmak gerekir. 40-45 yaş arası dönemde kişinin beklentisini çok çok iyi değerlendirip ona göre yönlendirmek önemlidir. 45 yaş sonrası dönemde bambaşka seçenekler gündeme gelir. Burada özellikle yakında görme sorunu oluştuğu için genelde excimer lazer işlemleri tercih edilmez. Çünkü bu işlemlerle hem yakını hem uzağı sağlıklı bir şekilde düzeltmek mümkün değildir. Burada devreye akıllı mercek ameliyatları girmektedir. Ancak akıllı mercek yöntemi ile hem uzakta hem de yakında net görmeyi sağlamak mümkün olabilmektedir. Refraktif cerrahide pek çok yöntem bulunur. Excimer lazer, femtolasik, Fakik İol implantasyonu, clear refraktif lens değişimi, astigmatik keratotomi şeklinde yöntemler vardır. Bu yöntemlerin belirlenmesi hastadan hastaya değişir.Göz cerrahı, hastanın göz sağlığı hakkında detaylı sorular soracak ve gözlerini değerlendirerek komplikasyonlara veya ameliyatın kötü sonuçlarına yol açabilecek herhangi bir rahatsızlık olmadığından emin olacaktır. Bunlar şunları içerir:Bunun yanında göz cerrahı genel sağlık sorunlarını da sorgular. Bağışıklık sistemini etkileyen romatoid artrit, lupus, HIV ve diğer otoimmün sorunları doktor mutlaka sorgular. Bağışıklık sistemini baskılayan bir ilaç alıyor olmak, kontrolsüz diyabet sorunları da lazer ameliyatlarında bilinmesi gereken noktalardır. Eğer miyop varsa miyop derecesi yıllar boyunca değişebilir. Bu da gözlük ve kontakt lenslerin periyodik olarak değişmesi anlamına gelmektedir. Refraktif cerrahi için 18 yaşını doldurmak önemlidir. Bazı durumlarda örneğin bazı ilaçların kullanımında, hamilelik durumunda görmede değişiklik olabilir. Bu nedenle bu tür ameliyatlar için görmenin stabilize olması önemlidir. Tüm göz muayenesi ve değerlendirmelerden sonra göz cerrahı hastanın durumuna göre en uygun ameliyat yöntemini belirleyecektir.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) şartları nelerdir?18 yaşını doldurmuş olan, 20-35 yaş arası grupta -1 ile -6 arası miyop olan (beraberinde bir miktar astigmat da olabilir, -2 hatta -3 numara kadar) ve göz yapısı uygun olan hastalar, excimer lazer işlemleri için en uygun adaylardır. Kornea tabakasının yeterli olması gerekir. Bunun yanında doğumsal ya da genetik olarak kornea hastalığı olanlara LASIK önerilmez. Gebelerde ve emziren kadınlara excimer lazer uygulanmaz. Bunun yanında gözlük numaralarında son bir senede değişiklik olmaması gerekir. Göz uçuğu geçirilmemiş olmalıdır. Diyabet hastalarında da operasyon sonrası iyileşme uzun sürebilir. Daha önce göz operasyonu geçirenlerde, göz yaralanması yaşayanlarda bazen lazer tedavileri uygun değildir.Lazerle göz çizdirme ameliyatı riskleri nelerdir?Excimer lazer operasyonu multidisipliner çalışan hastanelerde ve uzman doktorlar tarafından yapıldığında riski olmayan ve kısa süren bir operasyondur.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) sonrası iyileşme süreci nasıldır?Kişiler ertesi günü işe dönebilir. Hekimin önerdiği ilaçlar düzenli kullanılırsa ve hekimin söylediği sürelerde kontrole gelinirse hiçbir sorun yaşanmaz. Kişiler hemen kendini toparlar. Ameliyatı takiben 8 ila 12 saat arasında gözlerde kanlanma, kızarıklık olabilir. Bunlar kısa sürede kaybolur. İyileşme sürecinde gözler ovuşturulmamalıdır. İlk bir hafta göz kalkanı veya güneş gözlüğü kullanılmalıdır. Ameliyattan sonraki gün kontrol şarttır. Excimer lazer sonrası bulanık görme normal midir?Excimer lazer sonrası 4-5 saat kadar bulanık görmek, gözlerde sulanma ya da yanma normaldir. Bu süreçte hekimin önerdiği damlalar kullanılır.Göz çizdirme ameliyatı (excimer lazer) fiyatıLazerle göz çizdirme fiyat bilgisi hastadan hastaya değişmektedir. Göz çizdirme ameliyatı fiyat sorgulması gidilen merkezden yapılabilir. Göz lazer ameliyatı fiyatları yönteme göre de değişiklik gösterebilir. Göz çizdirme fiyatları başvurulan göz merkezinde belirlenir.Göz çizdirme ile ilgili sık sorulan sorularGöz çizdirme kaç yaşında yapılır?Refraktif cerrahi için 18 yaşın doldurulması önemlidir. Refraktif cerrahi yani göz çizdirme yaş sınırı olan bir durumdur. Lazer ameliyatları 40 yaş üstünde olur gibi bir algı vardır. 20-35 yaş arası grupta -1 ile -6 arası miyop olan (beraberinde bir miktar astigmat da olabilir, -2 hatta -3 numara kadar) ve göz yapısı uygun olan hastalar, excimer lazer işlemleri için en uygun adaylardır. 35-45 yaş arası dönemde işin içine yakın görme problemi girdiği için işler biraz karmaşıklaşıyor. Bu gruptaki hastalarda çok daha dikkatli olmak gerekir. 40-45 yaş arası dönemde kişinin beklentisini çok çok iyi değerlendirip ona göre yönlendirmek önemlidir. 45 yaş sonrası dönemde bambaşka seçenekler gündeme gelir. Burada özellikle yakında görme sorunu oluştuğu için genelde excimer lazer işlemleri tercih edilmez. Çünkü bu işlemlerle hem yakını hem uzağı sağlıklı bir şekilde düzeltmek mümkün değildir. Burada devreye akıllı mercek ameliyatları girmektedir. Ancak akıllı mercek yöntemi ile hem uzakta hem de yakında net görmeyi sağlamak mümkün olabilmektedir.Refraktif cerrahi sonrası göz numarası yine geri gelir mi?Düzeltilen numaranın tamamı geri gelmez. Çok düşük sayıda hastada yeniden gözlük kullanmayı gerektirecek numara kalabilir. Bu göze yeniden işlem uygulanabilir.Refraktif cerrahi sonrası göz kuruluğu sorunu yaşanır mı?Hastaya göre doğru teknik uygulandığı takdirde göz kuruluğu sorunu yaşanmaz.Refraktif cerrahi herkese yapılır mı?Refraktif cerrahi teknik olarak neredeyse herkese yapılabilir. Teknoloji sayesinde çok farklı yöntemlerle herkese gözlükten kurtarma işlemi yapılabilir ancak bu işlemlerde hasta seçimi çok önemli. Bu ameliyattan zarar görme ihtimali çok düşük olan, hatta zarar görme ihtimali olmayan ve ameliyattan sonra çok memnun olacak hastaları iyi değerlendirip bu hastalara bu tedavileri önermek gerekir. İşlem sonrası memnuniyetsizlik oluşma ihtimali yüksek olan hastaların gözlük ve kontakt lens gibi, yaşamlarına devam etmelerini sağlamak önemli. Çünkü zorlama işlemler hem hasta için hem de hekim için çok sıkıntılı durumlar doğurabilir.Göz çizdirme ameliyatları türleri nelerdir?Göz çizdirmek olarak bilinen refraktif cerrahi ameliyatlarının türleri vardır. Bunlar no touch lazer, ilasik ve PRK olarak sınıflandırılabilir. Excimer lazer lasik yöntemi nedir?Gözde oluşan miyop, astigmat ve hipermetropu düzelten bir excimer lazer yöntemidir. Korneanın üzerindeki ince tabakanın kaldırılarak altına lazer uygulanması lasiktir. Hastalar bu yöntemle gün içinde taburcu edilir.Excimer lazer nedir?Miyop, hipermetrop ve astigmatın tedavisinde kullanılan ve refraktif cerrahide bütün dünyada uygulanan en yaygın yöntem excimer lazerdir. Excimer laser olarak da söylenir. Excimer lazer tedavisi, lazer destekli kırılma kusuru düzeltilmesini içerir ve bu PRK veya notouch laser ve Lasik (flepli) prosedürler olarak ikiye bölünebilir. Excimer lazer ameliyatları 1980'li senelerden beri güvenle uygulanmaktadır. Yöntemde göz yapısı dikkate alınarak doğru lazer teknolojisi uygulanmaktadır. Eğer doğru planlama ile tedavi uygulanırsa göz numaraları yeniden ilerlemez. Göz yapısı ve durumuna göre de eğer geri dönecek bir numara varsa göz hekimi bu yöntemi önermez. Excimer lazer 18 ile 60 yaş arasında kronik bir göz hastalığı olmayan 12 dereceye kadar miyop, 6 dereceye kadar astigmat ve 6 dereceye kadar hipermetrop sorunu olanlarda uygulanabilmektedir. Excimer lazer 15 dakika kadar sürmektedir.Excimer lazer sonrasında dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?Excimer lazer sonrasında ertesi gün işe ya da okula dönülebilir. Doktorun verdiği ilaçlar düzenli kullanılmalıdır. Ve göz doktorunun söylediği dönemlerde kontrollere gidilmelidir.Excimer lazer kanlı bir ameliyat mıdır?Excimer lazer kanlı bir ameliyat değildir. Ameliyat damarsız bir doku olan korneaya uygulanır. Damla anestezisi ile yapılan bir tekniktir.Kimler excimer lazer yaptırabilir?Excimer lazer tedavisi için 18 ile 55 yaş arasında kişiler uygundur.  Pek çok kişi de internette “18 yaşında göz çizdirme ameliyatı olur mu?” şeklinde araştırma yapmaktadır.18 yaş altı bireylerde göz henüz gelişimini tamamlamadığı için lazer uygun olmaz. 55 yaş sonrasında da göz merceği sertleşir ve katarakt başlayabilir. Lazer ameliyatları kataraktı engellemez. Lazer ameliyatları korneaya uygulandığı için bu tabakanın kalınlığının yeterli olması gerekir. Bunun yanında doğumsal ya da genetik olarak kornea hastalığı olanlara LASIK önerilmez. Gebelerde ve emziren kadınlara excimer lazer uygulanmaz. Bunun yanında gözlük numaralarında son bir senede değişiklik olmaması gerekir. Göz uçuğu geçirilmemiş olmalıdır. Diyabet hastalarında da operasyon sonrası iyileşme uzun sürebilir. Daha önce göz operasyonu geçirenlerde, göz yaralanması yaşayanlarda bazen lazer tedavileri uygun olmayabilmektedir. Genellikle doğru yöntemle excimer lazer olanlar tedaviden memnun kalmaktadır.PRK göz ameliyatı nedir?Korneanın üzerini saran bir zar tabakası vardır. Bu tabaka kaldırıldıktan sonra excimer lazer uygulaması yapılır. Buna da PRK denir. PRK öncesinde eğer kişi kontakt lens kullanıyorsa bir hafta önceden bu bırakılmalıdır. Ameliyat günü makyaj yapılmaması veya göze herhangi bir kozmetik ürün değmemesi gerekmektedir. Açlık gerekmeyen bir ameliyattır. Hafif bir kahvaltı önerilir. İşlem öncesi göz kapakları özel bir solüsyonla silinir, göz çevresi temizlenir. Anestezi damla ile yapılır. Anestezi göz reflekslerini azaltır ve ağrıyı engeller. Göz çevresine bir örtü örtülür. Göz kapaklarına açılıp kapanma olmaması için bir tel yerleştirilir. Sonrasında korneayı saran zar kaldırılır, alttaki doku excimer lazer ile traşlanır. Bundan sonra da kornea kırıcılığı değiştirilir. İşlem bitiminde kornanın üzerine numarasız bir kontakt lens konulur. İşlemden bir gün sonra doktor kontrolü olur. Burada koruma gözlüğü verilir. Ameliyat sonrasında göz damlaları düzenli kullanılmalı, yüzüstü uyunmamalıdır. Ameliyattan sonra bir süre UV korumalı güneş gözlüğü kullanılmalı, göz çevresine makyaj yapılmamalı, göz çevresi ovuşturulmamalıdır. Seyahat için bir sakınca yoktur. Göz doktorunun söylediği dönemlerde kontrollere gidilmelidir.Lasek nedir?Lasek ameliyatında korneanın ön kısmındaki ince tabaka kaldırlmaz. Bu şekilde uygulanan yöntemdir. Eğer kornea farklı yöntemler için uygun değilse lasek uygulanır. Operasyon sonrası 2 gün kadar ağrı olabilir.Göz çizdirme sonrası nasıl görülür?Görme keskinliği yüzde 100 olacaktır. Ancak hiç gözlük kullanılmayacak gibi bir durum olmayabilir. Fakat gözler asla eskisi gibi olmayacaktır. Genelde gözlüksüz rahat bir yaşam sürülür. Göz çizdirme ameliyatı sonrası eski göz numarasına geri dönülmez.Göz çizdirme ameliyatında genel anestezi mi uygulanır?Bu tür ameliyatlarda narkoz, iğneli anestezi uygulanmaz. Damlalı anestezi uygulanmaktadır.Göz çizdirme ameliyatları ağrılı mıdır?Anestezili damla kullanıldığı için işlem sırasında ağrı çekilmez.Göz çizdirme sonrası katarakt ameliyatı olunur mu?Herkes gibi lazer ile göz çizdirme ameliyatı olanlar da katarakt ameliyatı olunabilir. Katarakt ameliyatına bir engel olmaz.Göz çizdirme kaç numaraya kadar yapılır?20-35 yaş arası grupta -1 ile -6 arası miyop olan (beraberinde bir miktar astigmat da olabilir, -2 hatta -3 numara kadar) ve göz yapısı uygun olan hastalar, excimer lazer işlemleri için en uygun adaylardır. Göz çizdirme yaşı yoktur. 18 ile 60 yaş arasında uygulanabilir. Lazer göz ameliyatı olanlar memnun kalmaktadır.Göz çizdirmek zararlı mı?Hayır, güvenli ve profesyonel ekiplerin olduğu hastanelerde yapıldığı takdirde bir zararı yoktur.Excimer lazer mi no touch lazer mi?No touch lazer de bir excimer lazer yöntemidir. Bu yöntemde korneaya dokunulmaz. İnce kornea yapısına sahip kişilerde uygulanabilmektedir. Yani no touch lazer kornea kalınlığı daha az olan kişilere uygulanmaktadır. Her iki yöntem de kendine göre özelliklidir. Genel göz muayenesinin ardında hekim hangi yöntemin uygulanacağını göz yapısına göre belirlemektedir.Excimer Lazer kimlere yapılamaz?Hamilelere, emziren hanımlara, ileri derecede göz kuruluğu olanlara, kataraktı olanlara, doğuştan kornea sorunları olanlara, diyabetik retinopati hastası olanlara excimer lazer uygulanmaz.Excimer lazer göz ameliyatı avantajları nedir?Excimer lazer göz ameliyatı ile gözlük ya da kontakt lens kullanımı sona ermektedir. Kişilerin gözlük kaynaklı özgüven kaybı yerine gelmektedir. Görme yetisi excimer lazer ile sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir.Kaç tip Lazer Yöntemi Vardır?Bunlar no touch lazer, ilasik ve PRK olarak sınıflandırılabilir. Gözün görme seviyesi daha kötü olur mu?Excimer lazer ile gözün görme seviyesi iyileştirilir.Excimer Lazer ile göz numarası sıfırlanır mı?Excimer lazer ile göz numarası sıfırlanır.Excimer lazer tedavisi nasıl yapılır?Excimer lazer, femtolasik, Fakik İol implantasyonu, clear refraktif lens değişimi, astigmatik keratotomi şeklinde yöntemler vardır. Bu yöntemlerin belirlenmesi hastadan hastaya değişir.Excimer lazer tedavisi öncesi nelere dikkat edilmelidir?Sert kontakt lens kullananlar operasyondan 3 hafta önce, yumuşak lens kullananların da 1 hafta önceden lens kullanımını bırakması gerekir. Ameliyat gününde rahat kıyafetlerle hastaneye gelinmesi, göz ve yüze makyaj yapılmaması, herhangi bir kozmetik ürün kullanılmaması önerilmektedir.Excimer lazer tedavisi sonrası nelere dikkat edilmelidir?Ameliyattan sonra göze su değdirilmemesi, denize, havuza ya da kaplıcaya gidilmemesi önerilir. Ayrıca gözün ovalanmaması, gözün üzerine yatırılmaması gerekir. Ameliyattan sonra uzak ya da yakın gözlüğü verilebilir. Ameliyattan sonra uygulama yapılan göz bir süre kapalı kalır. Operasyon sonrasında gözde ağrı, batma, yanma olabilir. Hekimler ilaçlar önerir. Bunların kullanılması önemlidir.Laser tedavisi sırasında ve sonrasında ağrı oluşur mu?Operasyon anestezili damlalarla yapıldığı için işlem sırasında ağrı olmaz. Sonrasında da hafif bir ağrı olabilmektedir. Bunun için ağrı kesici ilaç reçete edilebilir.Operasyon sonrasında göz numarası artar mı?Operasyon sonrasında nadiren göz numarası artabilir.Lazer tedavisinin yapılması, ileride yapılabilecek katarakt ameliyatına engel mi?Excimer yapılması ileride katarakt ameliyatını engellememektedir.Excimer lazer tedavisi fiyatları 2022 yılında ne olmuştur?
6,298
779
Tedavi Yöntemleri
Gülüş Tasarımı
Günümüzde diş sağlığı kadar dişlerin görüntüsü de büyük önem taşıyor. Farklı nedenlerden ötürü bozulan diş estetiği, hem sağlık hem de psikolojik olarak kişileri olumsuz etkiliyor. Bu durumda olan hastaların imdadına “Estetik gülüş tasarımı” uygulaması yetişiyor. Günümüzde gelişen teknolojiler ile birlikte, gülüş estetiği de dijital olarak tasarlanabiliyor. Genellikle 3 seansta tamamlanan gülüş tasarım uygulaması; bir yandan hastaların özgüvenini yükseltirken, diğer yandan beslenmenin ilk aşaması olan çiğneme işleminin olması gereken duruma gelmesini sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü’nden Dr. Dt. Janset Şengül gülüş tasarımı hakkında bilgi verdiGülüş tasarımı nedir?Halk arasında “Hollywood gülüş tasarımı” olarak da anılan gülüş tasarımı, çeşitli nedenlerle estetiği bozan diş ve dişetindeki farklılıkların hastanın ihtiyaçları ve yüz şekline göre doğal ve estetik bir görünüme kavuşturulmasını sağlayan tedavi yöntemidir.Gülüş tasarımı hangi hastalıklarda kullanılır?Gülüş tasarımı uygulaması diş ve diş etinde görülen şekil ve biçim bozukluğu, orantısızlık ve diş renklenmeleri sorunlarında kullanılır.Estetik gülüş tasarımı nasıl yapılır?Gülüş tasarımı tedavisinin birçok aşaması bulunmaktadır. İlk aşamada diş hekimi tarafından hastanın tedavi beklentisi ve estetik ihtiyacı belirlenmelidir. Estetik kaplamalar, estetik dolgu uygulamaları, diş beyazlatma uygulaması, diş eti tedavileri, diş boyu uzatılması gibi birçok uygulama kombine olarak bu tedavi sürecinde yapılabilmektedir.“Dijital gülüş tasarımı nedir?” sorusu en çok merak edilen konular arasında yer almaktadır. Bu tedavide öncelikle dijital gülüş tasarımı yapılması gerekmektedir. Dijital gülüş tasarımı için planlamada ilk iş olarak fotoğraf ve video çekimleri yapılır. Aynı seansta üzerinde tasarım yapılabilmesi için üst ve alt çeneden ölçüler de alınır. Bu süreçte, ilk randevuda kaydedilen veriler hekim tarafından dijital ortamda değerlendirilir ve öngörülen gülüş dizayn edilir. Sonrasında alınan ölçülere göre oluşturulan dijital tasarım modele dönüştürülür ve test edilmesi için hastaya ikinci bir randevu verilir. Hazırlanan dijital tasarım modeli üzerinden elde edilen bir silikon kalıp (Mock up) hastanın dişlerinin üzerine yerleştirilir. Hekimin yönlendirmesi ile bu tasarım ayna karşısında veya kamera kaydı alınarak incelenebilir. Tasarımın yapılıp hastaya ağız içinde gösterilmesi ortalama iki seans sürer. Bu işlemde amaç en iyi gülüş tasarımını sağlamaktır.Hekim, ideal gülüş tasarımına ulaşılabilmek için mevcut dişlere ne gibi işlemler yapılması gerektiği konusunu varsa alternatifleriyle birlikte hastaya anlatır. Bu çalışmalar sonucu kabul edilen tedavi prosedürüne göre hekim tedavisine başlar. Yapılacak tüm tedaviler ile mevcut durum kayıt altında tutulur ve her şey dijital tasarıma göre planlanır.Tasarım sonucunda belirlenen yöntemler doğrultusunda gerekli tedavilere başlanır. Bundan sonraki seanslar dişlerin durumuna ve yapılacak işleme göre değişse de çoğunlukla 3 seansta sonuca ulaşılır.Gülüş tasarımı ile ilgili sık sorulan sorular Gülüş tasarımında neden prova seansı yapılır?Prova seansının temel amacı; kişinin gülüş tasarımını onaylayarak kabul etmesi, onaylamadığı noktaları ifade etmesi ve bu noktaların istenen şekilde değiştirilerek düzeltilmesidir. Küçük değişiklikler aynı seans içinde yapılabilirken daha büyük değişiklikler için seansın yeni bir randevuda tekrarlanması gerekebilmektedir.Gülüş tasarımı yapılırken dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir?Gülüş dizaynı yapılırken bireyin yüz hatları, göz, kulak, burun, çene ucu gibi parametreler göz önünde bulundurulur. Diş formları belirlenirken kişinin tarzıyla dinamik bir armoni sağlanması esastır. Dudak şekli de yapılacak tedavide önemlidir. Dudak ve çene bölgesi gerekirse botoks, dolgu gibi işlemlerle desteklenebilir.Gülüş tasarımının avantajları nelerdir?Gülüş tasarımı sayesinde hastanın estetik görünümü ve fonksiyonu düzelir. Bununla birlikte gülüş estetiği, hastaya güven kazandırır. Fonksiyon ise beslenmenin ilk aşaması olan çiğneme işlemini olması gereken duruma getirir.Gülüş tasarımı sonrası nelere dikkat edilmelidir?Gülüş tasarımı yaptıranlar, tedavi sonrasında mutlaka ağız hijyenine çok özen göstermeli, rutin kontrollerini ihmal etmemelilerdir.Gülüş tasarımı ne kadar sürer?Gülüş tasarım tedavisi yapılacak işlemlere göre değişmekle birlikte genellikle 3 seansta tamamlanır.Gülüş tasarımı hangi işlemleri içerir?Tedavi genellikle ortodonti, cerrahi, protez ve dişeti uygulamalarının tek başına veya birlikte planlanmasıyla multidisipliner yaklaşımlarla gerçekleştirilir.Gülüş tasarımı kalıcı mıdır? Gülüş tasarımı kalıcıdır.  Ancak kalıcılığın süresini artırmak için hastanın ağız ve diş sağlığına dikkat etmesi ve kontrollerini ihmal etmemesi gerekir.
1,844
780
Tedavi Yöntemleri
Genital Beyazlatma (Lazerle Vajinal Beyazlatma)
Hormonal değişiklikler, gebelik, doğum, yanlış iç çamaşırı seçimi, kilo dengesinin korunamaması ve çeşitli enfeksiyonlar genital bölgede kararmaya neden olabiliyor. Pek çok kadın, vajina renginin kararmasından dolayı estetik kaygılar ve özgüven eksikliği yaşayabiliyor. Ancak genital beyazlatma işlemi kadınların yaşam kalitelerini artırabiliyor ve çiftlerin cinsel hayatları açısından da fayda sağlıyor. Memorial Şişli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Uzmanları, genital beyazlatma hakkında bilgi verdi.Genital Beyazlatma Nedir?Genital beyazlatma, bikini bölgesi ve çevresindeki cildin rengini açmak için topikal kremler, peelingler veya lazer içerikli tedavileri içeren bir uygulamadır. Her ne kadar genital beyazlatma olarak adlandırılsa da, vajinanın iç bölgesi bu prosedürün dışında kalır. Halk arasında genital bölge beyazlatma, vajina beyazlatma, bikini bölgesi beyazlatma, özel bölge beyazlatma işlemi olarak da bilinir.Genital Beyazlatma Neden Yapılır? Genital bölgenin renginin kararması sonucunda, renk açma ilgili tedaviler merak edilmektedir. Özellikle de lazer yöntemleriyle beyazlatma konusunda hastalarda memnuniyet oldukça fazladır. Bikini bölgesi kararması kadınlar tarafından hoşlanılmayan ve onların hayatını olumsuz da etkileyen bir sorundur. Hatta bazı kadınlarda seks hayatı da bundan olumsuz etkilenebilir. Vajina rengindeki kararmadan kaynaklı cinsel temastan kaçınma meydana gelebilir. Hamilelik sonrasında, hormonal nedenler, yaşın ilerlemesi, kilo almak, genetik faktörler, genital bölge enfeksiyonları, yanlış iç çamaşırı seçimi, genital bölgenin havasız kalması, vajinal bölgeye uygulanan epilasyon işlemleri nedeniyle genital bölgenin rengi koyulaşabilir. Bazı kadınlar tüylerinin temizliği için jilet kullanmaktadır. Bu da vajina kararmasına yol açabilir. Ayrıca vajinada oluşan kokuları engellemek için kullanılan ürünler de genital bölgeyi karartabilir. Bu nedenle de genital beyazlatma yöntemleri tercih edilir ve isteyen hasta grubuna uygulanır. Genital bölge kararması için krem kullananlar da vardır. Özel bölge beyazlatıcı krem pek çok platformda satılmaktadır. Fakat “vajina beyazlatma kremi” şeklinde sunulan her ürüne inanmamak gerekir. Genital kararma giderici krem türündeki ürünler ciltte sorunlara da neden olabilir. Genital bölge renk açıcı krem kalıcı etki oluşturmamaktadır.Genital Beyazlatma Nasıl Yapılır?Vajina beyazlatma operasyonu, en bilindik genital beyazlatma işlemleri olarak adlandırılır. Genital bölge beyazlatmak için uygulanan yöntemler ameliyatsız estetik uygulamalardır. Çok kısa sürede yapılabilir, acısız, ağrısız ve pratik işlemlerdir. Lazer ile gerçekleştirilen işlemlerde genital bölgede koyulaşmaya neden olan melanin pigmenti hücreleri yok edilir. Bunların ortadan kaybolmasıyla vajinal kararma da ortadan kalkmaktadır. Uygulamadaki lazer ışınları, genital bölge cildindeki dokuların da canlanmasını böylece daha genç görünmesini sağlar. Yani işlem sırasında uygulanan lazer ışığı sayesinde cilt de bulunan dermis tabakasında yer alan ve kararmaya sebep olan melanin pigmentini üremesini sağlayan ‘melanosit’ hücreleri tahrip edilmekte, böylelikle genital bölge de ağartma ve beyazlatma yapılmaktadır. Merak Edilen SorularGenital beyazlatma işlemi ne kadar sürer?Genital bölge beyazlatma lazer ile yapılır. Lazer ile gerçekleştirilen renk açma tedavileri genellikle 15-20 dakika sürer. İşlem öncesi genital bölgede lokal anestezik etkili krem kullanılması oluşabilecek ağrı hissinin ortadan kalkmasına sebep olacaktır. Lazerle vajina beyazlatma işlemlerinde genel anesteziye gerek görülmemektedir. Genital bölge beyazlatma işlemi ağrısız ve acısızdır.Genital beyazlatmada Fotona sistemi işe yarıyor mu?Bikini bölgesi kararması konusunda uygulanan yöntemlerden biri de Fotona SP Dynamis’tir. Bu teknoloji birbirini tamamlayan iki lazer dalga boyunu birleştirip jinekoloji alanında da kullanılmaktadır. Genital bölge kararmasında da oldukça olumlu sonuçlar vermektedir. Fotona SP Dynamis, genital kararma yani vulva kararması için hastanın durumuna göre seans sayıları belirlenebilmektedir. Her mevsim uygulanması bu teknolojinin avantajlarındandır. Genital bölgenin rengini açmak için en uygun tedavilerden biridir.Genital beyazlatma işleminde kesi yapılır mı?Lazerli teknolojilerde kesi olmadan işlemler yapılmaktadır.Genital beyazlatma kremleri yararlı mı?Genital beyazlatıcı krem ya da bikini bölgesi beyazlatan krem türünde ürünler, çeşitli bitkisel karışımlar kişilerce merak edilmektedir. Ancak bu tür ürünler geçici beyazlama sağlamakla birlikte kalıcı bir renk açma mümkün olmamaktadır. Bu nedenle en iyi genital bölge beyazlatıcı krem adı altındaki ürünleri çok da tercih etmemek gerekir. Vajina kararması krem ile çözümlenemez. Genital bölge renk açıcı olarak en iyi yöntem lazerli yöntemlerdir.Genital bölge lazer ile beyazlatıldıktan sonra neye dikkat edilmelidir?İşlem sonrasında hijyene önem verilmelidir. Genital bölge kuru tutulmalıdır. İç çamaşırlarının pamuklu olmasına dikkat edilmelidir. Dengeli beslenilmeli, vajinal duştan uzak durulmalıdır. Kilo alınmamalıdır. Çünkü kilo almak da vajina bölgesinin kararmasına neden olabilir.Lazerli vulva beyazlatmada maksimum etki ne zaman görülür?Bir ay sonra maksimum etki görülebilmektedir. Genital bölge beyazlatma lazer fiyat olarak da merak edilmektedir. Bu konu hekim gördükten sonra belirlenebilen bir şeydir.Özel bölge kararması tedavisi sonrası cinsel hayata ne zaman dönülmeli?Lazerli genital beyazlatma işleminden sonra kadınlar seks hayatına bir hafta sonra dönebilirler. Cinsel ilişkisi sonrasında hijyene dikkat edilmelidir.Lazerli genital bölge beyazlatma işleminden sonra cinsel hayat nasıl etkilenir?Pek çok kadın vajinal kararma nedeniyle cinsel hayata temkinli bakabilmektedir. Çünkü estetik kaygılar ön plandadır. İşlem sonrasında cinsel hayat da olumlu etkilenirken; daha çok cinsel haz duyulmaktadır.Genital beyazlatma cilde zarar verir mi?Lazerle genital bölge beyazlatma uygulamalarında cilt hasar görmez. Cilt sağlığı açısından lazer olumlu bir uygulamadır.
2,211
781
Tedavi Yöntemleri
Göz Kapağı Estetiği
Göz kapağı estetiği tıbbi adıyla blefaroplasti, son yıllardaki en popüler estetik uygulamalar arasında yer alıyor. Yaşlanmaya bağlı olarak alt ve üst göz kapaklarında yaşanan sarkmaların yanı sıra; genetik nedenler, kazalar sonucu yaşanan travmalar ya da enfeksiyon gibi sebepler sonucu ortaya çıkan sarkmalar için de göz kapağı estetiği uygulamaları ön plana çıkıyor. Göz kapağı düşüklüğü nedir?Bir insana karşıdan bakıldığında göz bebeği üstten 1-2 mm kapakla örtülüdür. Eğer bu düşüklük daha fazla ise, kirpikli kenar göz bebeğini 4-5 mm örtüyorsa, hatta ortadaki görme aksını kapatıyorsa bu duruma “ göz kapağı düşüklüğü (ptozis)” adı verilir.Göz kapağı düşüklüğü neden olur?Göz kapağı düşüklüğü ileri yaşta yaşlanmaya bağlı olarak dokuların gevşemesiyle oluşabilmektedir. Çocuklarda ise; doğuştan meydana gelebilmektedir. Bunun dışında travma, kaza, felç, beyin problemleri geçirenlerde de ortaya çıkabilmektedir. Kapaktaki sinir ve kas sorunları, göz ameliyatları ve tümör gibi nedenler de bu soruna yol açmaktadır. Bunlara ek olarak kontakt lens kullanımı da alerji yaparak gözde kapak düşüklüğüne sebep olabilir.Göz Kapağı düşüklüğünün belirtileri nelerdir?Göz kapağı düşüklüğü doğrudan estetik görünüm açısından kendisini belli etmektedir. Göz kapağının çeşitli nedenlerle gözleri örtebilecek kadar düştüğü durumlar görülmektedir. Bu durumda görmeyi engelleyebilir, kişi için oldukça rahatsız edicidir ve tedavi edilmesi önemlidir.Göz kapağı düşüklüğü tedavisi nasıldır?Göz kapağı düşüklüğü tedavisinde cerrahi müdahale uygulanmaktadır. Ancak bu yöntem çocuk ve ileri yaş olmak üzere ikiye ayırılmaktadır. Çocukta göz tembelliği de mevcutsa kapama tedavisi ve gözlük tedavisi de sürece dahil edilmektedir. Yetişkinlerde ise tedavi görme fonksiyonları ve kozmetik görüntünün düzeltilmesine yönelik planlanır. Göz kapağı düşüklüğünde ayrıntılı bir hasta değerlendirilmesin ardından blefaroplasti işlemi için gerekli ölçümler yapılır. Kesi ve özel lazer teknolojilerinden de faydalanılarak düşük göz kapağı istenilen şekle getirilebilir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) nedir?Tıbbi adı blefaroplasti olan göz kapağı estetiği, alt veya üst göz kapaklarının genellikle yaşlanmaya bağlı (genetik, travma ve enfeksiyon gibi sebeplerle erken yaşta da olabilir) oluşan sarkma, torbalanma, kırışıklık artışları, üst kapak ve kaşlarda düşme, alt kapaklarda torbalanma ve çizgilenme gibi belirtilerin cerrahi olarak düzeltilmesi işleminin adıdır.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) kimlere uygulanır?Yaşlanmaya bağlı olarak alt ve üst göz kapaklarında sarkma sorunu yaşayanlar ya da genetik nedenler, kazalar sonucu yaşanan travmalar veya enfeksiyon gibi sebeplerle göz bölgesinde sarkma olanlar için uygulanabilmektedir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) nasıl yapılır?Göz kapağı estetiği öncesi hasta değerlendirildikten sonra, üst kapak blefaroplasti için gözün doğal kıvrımlı hatlarında operasyon öncesi çizimler ve ölçümler yapılır. Kesi için bistüri veya koter adı verilen ısı ile kesi yapan cihazlar ya da özel bazı lazer teknolojileri kullanılır. Alt kapak estetiği ise alt kapak kirpik hattından veya göz kapağının iç tarafında bulunan kısımdan transkonjunktival adı verilen yöntemle yapılabilir.Göz kapağı düşüklüğü ameliyatı fiyatıGöz kapağı estetiğinin fiyatı, işlemin yapılacağı merkez ve uygulamayı yapacak doktora göre belirlenmektedir.Fiyat Bilgisi için Formu DoldurunGöz kapağı estetiği hakkında sık sorulan sorular Göz Kapağı Düşüklüğü Ameliyatı Zor mu?Göz kapağı düşüklüğü ameliyatı hasta için ağrılı ve zor geçen bir operasyon değildir. Göz kapağı estetiği konusunda tecrübeli, göz ve yüz anatomisini çok iyi bilen uzmanlara tam donanımlı hastanelerde yaptırılması önerilmektedir.Göz Kapağı Düşüklüğü Görmeyi Engeller mi?Göz kapağı fiziki olarak gözün üzerine doğru düştüğü için görme aksını engelleyebilmekte kişiye gün içinde zor anlar yaşatabilmektedir. Bazı hastalar bir şeyi görmek, gazete dergi okumak, bir yere bakmak için göz kapaklarını parmakları ile kaldırmak zorunda kalabilmektedir. Göz kapağı düşüklüğü vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gereken bir durumdur.Göz Kapağı Düşüklüğü Baş Ağrısı Yapar mı?Göz kapağı düşüklüğü baş ağrısına neden olabilmektedir. Göz kapağı düşüklüğü nedeniyle kişiler görmekte zorlanabilmekte ve kaşlarını, alın bölgelerini yukarıya doğru kaldırmaya çalışmaktadır. Bu da baş ağrısına sebebiyet verebilir.Göz Kapağı Düşüklüğü Genetik midir?Göz kapağı düşüklüğünün ortaya çıkmasında pek çok faktör etkili olabilmektedir. Özellikle gençlerde görülen göz kapağı düşüklüğünün genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabildiği görülmektedir. Aile üyelerinde göz kapağı düşüklüğü olan bir kişide de aynı sorunun gözlemlendiği durumlar olabilmektedir. Göz Kapağı Düşüklüğü Göz Ameliyatlarından Sonra Ortaya Çıkabilir mi?Göz kapağı düşüklüğü bazı göz ameliyatlarından sonra görülebilir. Bazı durumlarda katarakt cerrahisi ya da retina operasyonları sonrası gelişebilmektedir. Burada düşüklüğün oranının belirlenmesi ve buna yönelik bir uygulama yapılması önemlidir.Göz Kapağı Düşüklüğü Çeşitleri Nelerdir?Göz kapağı düşüklüğü tek taraflı ya da çift taraflı olabilmektedir. Bazı hastalıklar da tek ya da çift tarafta göz kapağı düşüklüğüne yol açabilir.Göz Kapağı Düşüklüğü Kendiliğinden Geçer mi? Nasıl Geçer?Kasların gevşemesi ya da çeşitli doğumsal sebeplerle gelişen göz kapağı düşüklüğü genellikle geçmemektedir. Göz kapağı düşüklüğü konusunda bir uzmana başvurulması ve gerekli tedavi uygulamalarının yapılması önemlidir.Göz Kapağı Estetiği Ameliyat Süresi Nedir?Göz kapağı estetiği genellikle 30- 60 dk arasında sürebilmektedir. Bu süre göz kapağı estetiğinin türüne, kapakta düşüklük varsa oranına göre değişiklik gösterebilmektedir.Göz Kapağı Düşüklüğünün Tekrarlama İhtimali Var mı?Göz kapağı estetiği ile kalıcı sonuçlar elde edilmektedir. Ancak yaşlanmanın etkilerine, cilt tipine ve farklı deformitelere göre farklı sonuçlarla karşılaşılabilmektedir.Göz Kapağı Estetiği Yazın Yapılır mı?Göz kapağı estetiği yazın da yapılabilmektedir. Operasyon sonrası güneşten korunulması çok önemlidir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) kalıcı mıdır?Göz kapağı estetiği ile kapaklardaki fazlalık, özellikle cilt, bazen kas ve yağ dokuları da çıkarılır. Bu, kalıcı bir operasyondur ve etkisi 10-15 yıl kadar sürmektedir. Fakat zamanla ciltteki elastikiyetin azalmasıyla, yaşın etkisiyle, mimiklerin ve yerçekiminin etkisiyle tekrar cerrahiye ihtiyaç duyan hastalar olabilmektedir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) riskli midir?Göz kapağı estetiği, bu cerrahi ile ilgilenen ve tecrübeli ellerde riskleri çok düşük olan bir operasyondur. En sık görülen etkiler; şişlik (ödem) nadiren morluk ve sızıntı şeklinde kanamalar olup, çoğunlukla geçici durumlardır. Fakat enfeksiyon, şiddetli kanama veya göz ya da görmeyi tehdit eden sorunlar da  literatürde görülmüştür. Ancak çok nadir yan etkiler olup, bu tür durumlarla karşılaşma ihtimali, işin ehli kişiler tarafından yapılan, dikkatli ve özenli bir cerrahi ile ve gerekli önlemler alınması ile yok denecek kadar azdır.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) iyileşme süreci nasıldır?Göz kapağı estetiği sonrası ilk 3 gün kızarıklık ve şişlik meydana gelmekte ve 1 hafta içinde azalarak kaybolmaktadır. Bu dönemde geçirilmiş iyi bir cerrahi ve sonrası soğuk uygulama, şişlik kızarma ve morlukları büyük ölçüde engellemektedir. Dikişler üzerindeki bandajlar ilk 3 günden sonra kaldırılmakta, dikişler ise 1 hafta sonra alınmaktadır. Operasyondan 1 ay sonra ameliyatın izleri kaybolup, görüntü olarak en iyi hali almaktadır. Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) ameliyatından 3 gün sonra günlük rutin işlere dönülebilir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) ameliyatından kaç gün sonra duş alınır?Göz kapağı estetiğinin ardından 3 gün sonra saçları ve yüzü de ıslatabilecek şekilde duş alınabilir. Ameliyat günü dahi yüze, kafaya ve göz kapaklarına su değdirmeden vücut ılık suyla yıkanabilir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) sonrası ne yapmalıyım?Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) sonrasında hastalar genellikle birkaç saat buz uygulama ve gözlem sonrasında taburcu olur. İlk 2 gün uyku saatleri hariç uyanık olunan saatlerde saatte 15 dakika boyunca aralıklı buz uygulaması önerilir. Buz 15 dakika aralıksız kapak üzerinde kalmak zorunda değildir, kapak soğuyup üşümeye başladığında uygulamaya aralık verilmelidir. Yatarken baş seviyesinin 1 veya 2 yastıkla yükseltilmesi önemlidir. Fazla efor gerektiren işlerden, spordan, eğilip doğrulmaktan ve çok sıcaktan uzak kalınması tavsiye edilir. İlk 48 saat sonrasında yavaş yavaş normal hayata dönülmektedir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) ameliyat sonrası ağrım olur mu?Göz kapağı estetiği ameliyatı sırasında lokal anestetikler sebebiyle işlem sırasında ağrı olmamakta, ameliyat sonrası ise bir saatte genelde hafif ağrı başlamaktadır. Bu ağrı, buz uygulaması ve ağızdan alınan basit ağrı kesicilerle giderilebilmektedir.Göz kapağı estetiği (blefaroplasti) hangi anestezi ile yapılmaktadır?Göz kapağı estetiği ameliyatları büyük çoğunlukla lokal anestezi (bölgesel uyuşturma) ile yapılmaktadır. Fakat bazı özel durumlar veya hastaların isteği ile sedasyon (sedo-analjezide denilen yarı uyutma) veya genel anestezi (tam uyutma) ile de yapılabilmektedir.Göz kapağı estetiği kaç yıl dayanır?Göz kapağı estetiği geçici değil kalıcı bir operasyondur ve etkisi 10-15 yıl kadar sürmektedir. Fakat zamanla ciltteki elastikiyetin azalmasıyla yaşın etkisiyle, mimiklerin, yerçekiminin etkisiyle tekrar cerrahiye ihtiyaç duyulabilen durumlar olabilmektedir.
3,838
782
Tedavi Yöntemleri
Hemoroidal arter ligasyonu (Bağlaması) doppler hemoroid tedavisi
Toplumda en yaygın hastalıklar arasında olduğu tahmin edilen hemoroid sorunu, özellikle doğum yapan kadınlarda ve oturarak çalışanlarda sık görülüyor. Erken evrelerdeki hastalar için diyet ve ilaç düzenlemeleri rahatlatıcı olabilirken, ileri evrelerde cerrahi yönteme başvurulması önem taşıyor. Ancak günümüzde ağrısız, acısız, kesisiz “hemoroidal arter ligasyonu (bağlaması) doppler hemoroid tedavisi” ile hemoroid ameliyatları daha konforlu hale geliyor. Ayrıca standart hemoroid ameliyatlarından sonra özellikle ileri yaşlarda yaşanan gaz ve gaita kaçakları doppler hemoroid yöntem ile son buluyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Ediz Altınlı, “hemoroidal arter ligasyonu (bağlaması) doppler hemoroid tedavisi” hakkında bilgi verdi.Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi nedir?Genel anestezi altında yapılan ağrısız, acısız, kesisiz hemoroidal arter bağlaması adı verilen doppler ile yapılan bu işlem minimal invaziv bir yöntemdir. Standart hemoroid ameliyatlarında hemoroidler kesilerek alınmaktadır ve o bölgeye dikiş atılmaktadır. Bu, hasta için ağrılı bir işlem olabilmektedir. Doppler işleminde ise kesi yapılmamakta, daha az anestezi verilmekte, hasta ağrı ve acı hissetmemektedir. Hastalar 1 günlük hastane yatışı sonrası günlük yaşantılarına, ertesi gün de iş hayatlarına dönebilmektedirler. İşlem sonrası herhangi bir iz kalmamaktadır. Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi hangi hastalıklarda uygulanmaktadır?Bu işlem, hemoroid sorununun tedavisinde uygulanmaktadır.Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisinin fark yaratan özellikleri/avantajları nelerdir?Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi süreci nasıldır?Hasta herhangi bir ameliyata gelir gibi 8 saatlik açlıkla hastaneye gelmektedir. Ameliyattan önceye hastaya hastanede lavman yapılmaktadır. Bunun dışında işlemin herhangi bir özel hazırlığı yoktur. 20-25 dakika süren bir uygulamadır. Genel anestezi yapıldığı için hasta 1 gün hastanede kalmaktadır. Ertesi gün hasta işe geri dönüş, araba kullanmak, yürüyüş yapmak gibi normal günlük faaliyetlerini gerçekleştirebilir hale gelmektedir. Özel bir sistemle dikerek gerçekleştirilen bir yöntemdir. Dışarı açılan hemoroidler bir akordeon gibi düşünülürse, açılmış olan akordeonun dikilerek kapatılması gibi bir işlem şeklinde tanımlanabilmektedir. Hem hemoroide giden kan damar akımları kesilir hem de hemoroid yerine yerleştirilir. Yani hastada hemoroidler yerinde kalmaktadır. Özel bir ultrasonik doppler sistemiyle hemoroide giden damar bulunmakta ve özel bir cihazla dikilerek boğulmaktadır.Hemoroidlerin tam olarak yerine yerleşip oturması 60-90 gün sürmektedir. Hastaların bu süre zarfında gaita yaparken dikkat etmeleri gerekir. Bu nedenle ameliyat sonrası hastalara gaitayı yumuşatıcı ilaçlar verilmektedir. Ameliyattan sonra 1 hafta kadar acı, baharatlı ve ekşi besinlerden kaçınılması önerilmektedir. 1 haftanın sonunda herhangi bir diyet kısıtlaması kalmamaktadır.Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi Hakkında hakkında sıkça sorulan sorularHemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisinde ağrı olur mu?Çoğu hastada herhangi bir ağrı olmamaktadır. Bazen de basit ağrı kesicilerle kolaylıkla giderebilecek kadar hafif yaşanabilmektedir.Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi sonrası nüks olur mu?İşlemde tüm hemoroidlere müdahale edildiği için şu ana kadar kaydedilmiş bir nüks vakası yaşanmamıştır. Bu konuda deneyimli uzmanlar atarfından teknik açıdan doğru bir şekilde yapıldığında sorunun nüks etmeyeceği öngörülen bir yöntemdir.Hemoroidal Arter Ligasyonu (Bağlaması) Doppler Hemoroid Tedavisi sonrası günlük hayatıma, iş hayatıma ne zaman dönerim?Ağrısız, kesisiz bir yöntem olması sebebiyle işlemin ertesi günü araba kullanmak, yürüyüş yapmak gibi aktivitelerle iş ve sosyal yaşama dönmek mümkündür.
1,473
783
Tedavi Yöntemleri
Homeopati
Homeopati, 1796 yılında meşhur Alman hekim Dr. Christian Friedrich Samuel Hahnemann tarafından geliştirilmiş ve ilk kez Hipokrat tarafından duyurulmuştur. Temelinde kendi kendine iyileştirme inancına dayanan bir yapıdadır. Hastalıklardan kaynaklı belirtilerin sağlıklı bir bireydeki insanın belirtilerine benzer maddelerle tedavi edildiği bir durumdur. Böylelikle vücut kendini iyileştirme mekanizmasını uyarır. Doğal maddelerden elde edilen homeopatik ilaçlar bitki, mineral ya da hayvansal kaynaklıdır.Homeopati Nedir?Homeopati, çok az miktarda seyreltilmiş bitki ve mineral kullanıp, iyileşmeyi tetikleyerek vücudun kendini onarmasını sağlayan, benzeri, benzeriyle tedavi et teorisine dayanan alternatif tedavi yöntemidir. Herhangi bir semptoma neden olan bir maddenin, yine bu semptomları ortadan kaldırmaya da yardımcı olabileceği ilkesi hakimdir.Avrupa, Hindistan ve Amerika’da çok sık kullanılan bir tedavi yöntemi olan homeopatinin asıl amacı hastalığın kaynağını bularak ona yönelik homeopatik ilaçlarla yan etkisiz bir iyileşme sağlamaktır. Oluşan semptomların yanında vücudun bütüncül şekilde iyileşmesi de amaçlanmaktadır.Homeopati Nasıl Etki Eder?Homeopatiye göre hastalıkların temelinde vücutta var olan enerjinin bozulması yer alır. Homeopatik ilaçlardan yararlanarak, vücudun savunma sistemini güçlendirerek iyileştirilmesine katkı sağlar. Homeopatinin vücuda olan etkisi plasebo ya da kişinin inancına bağlıdır. Plasebo, kişinin iyileşmek ve semptomlarını azaltmak için aldığı ilaçların olumlu yönde etkisidir. Kişinin psikolojik durumu ve beklentisinin plasebo üzerinde etkisi büyüktür. Bu sebeple homeopati, bazı durumlarda geçici düzelmeler şeklinde etki eder.Homeopati Muayenesi Nasıl Olur?Homeopati muayenesinin, geleneksel tıbba göre daha farklı bir yaklaşımı bulunur. Bu muayene ve tedavi bireyselleştirilmiş bir şekilde yapılır. Hasta olan kişinin semptomları, sağlık geçmişi, ruhsal durumu ve şu anki sağlığına bakılarak değerlendirme gerçekleşir. Homeopati muayenesi şu adımlarla gerçekleşir:AnamnezHomeopatik alanında uzman kişi sizin sağlık durumunuzu daha detaylı öğrenmek için sorular yöneltir. Hastalığın semptomlarını, ne zaman başladığını, şiddetini, değişiklik gösterip göstermediğini, ilaç kullanımınızı ve kullandığınız ilaçları sorgular. Hastalık durumunda tedaviye verdiğiniz tepkileri de öğrenir.Bireysel olarak ele almaHomeopati, sadece belirtileri değil, bütün vücudun sağlığını tümüyle ele alır. Zihinsel, fiziksel ve duygusal sağlınızı değerlendirir. Bu noktada günlük beslenme düzeniniz, stres seviyeniz ve uyku düzeniniz ele alınır.Semptom analiziHomeopati, oluşan semptomlarınızı belirlemek için size sorular yöneltir ve semptom analizi gerçekleştirir. Muayeninin son aşamasında kişiye özel olarak homeopatik ilaçlar seçilir. Bu ilaç seçimi yapılırken de hastalık kaynaklı semptomlarınıza benzer semptomlara sahip olan doğal maddelerden seçilmektedir.Homeopati tedavisini kimler yapar?Homeopati tedavisi, 2014 yılında yayınlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nce Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı sertifikaya sahip hekim veya diş hekimleri uygulayabilmektedir. Modern tıp ve alternatif tıp hekimlerinin arasındaki bilgi birikimiyle hareket edilir. Homeopatide önemli olan hastalık değil hastanın tedavi edilmesidir. Bu tedavide ilaçların seçimi ve ilaç seçimindeki doz ayarı kişiye göre değişir.Homeopatik ilaçların yan etkisi var mı?Kişiye göre uygulanan homeopatik ilaçlar düşük dozda tercih edilir. Yan etkisi bulunmasa da bazı ilaçlarla etkileşime girerek alerjik reaksiyonlara sebebiyet verebilir. Homeopatik ilaçların içerisindeki aktif bileşenler düşük konsantrasyonlarda yer aldığından ciddi yan etkilere yol açmaz.Homeopati Tedavisinden Kimler Faydalanır?Homeopati tedavisinden, depresyonda olan, alerjisi bulunan, astıma sahip, migren ve baş ağrılarıyla baş eden kişiler faydalanabilir. Bunların yanında aşağıdaki kişiler de homeopati tedavisinden yararlanır:Homeopati Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar Nelerdir?Homeopatide tedavi süresi hastalığınıza bağlı olarak değişiklik gösterir. Doğru tedavi uygulandığından yan etkisi görülmemekle birlikte dikkat edilmesi gereken durumlar bulunur. Bunlar şu şekilde açıklanabilir:Homeopati İle Tedavi Edilen Hastalıklar Nelerdir?Homeopati ile tedavi edilen hastalıklar olarak zehirli sayılabilecek hayvan ısırmaları, yılan ya da akrep sokmaları sayılabilir. Bunların yanında kas ve romatizmal hastalıklar, eklem ağrısı yaşayanlar ve dolaşım sisteminde problemi olanlar da homeopatiden yararlanmaktadır. Homeopati ile tedavi edilen diğer hastalıklar da şu şekilde sıralanır:Homeopati Hakkında Sıkça sorulan SorularHomeopati bilimsel mi?Homeopati, semptomlar ve kişinin sağlık geçmişine bakılarak hastalığın belirlenmesi ve bu hastalığın kişideki etkilerine dayanarak bütüncül bir iyileşme hedefler. Verilen ilaçların dozu düşük olduğundan alternatif bir tedavi yaklaşımı bulunur.Homeopati kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?Homeopati ne zaman etki eder?Plasebo etkisi bulunan homeopatide tedavisinde semptomlar birkaç gün içerisinde azalarak hafifler. Sonrasında iyi etkilerde bulunur.
1,890
784
Tedavi Yöntemleri
İlizarov Yöntemi
Akondroplazi hastaları için boy kısalığı yani cücelik, pek çok insan için de bacak eğrilikleri hem fiziksel hem de psikolojik açıdan günlük yaşamda zorluklar yaşanmasına neden olabilmektedir. Ancak bu sağlık problemleri ilizarov yöntemi sayesinde başarıyla tedavi edilmektedir. Prof. Dr. Mustafa KÜRKLÜ Ortopedi ve Travmatoloji Kolay Randevu Talebi İlizarov ve kombine yöntem nedir?Bu yöntem boy kısalığından kemik kayıplarına, kol-bacak ve ayak eğriliklerinin düzeltilmesine kadar birçok farklı deformitenin tedavisinde hem çocuk hem de yetişkin hastalarda başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Akondroplazi (boy kısalığı, cücelik): İlizarov ve kombine yöntem, akondroplazi yani boy kısalığında (cücelik) boy uzatma ve bacak eğriliklerini aynı ameliyatla düzeltilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Boy uzunluğu 135 cm’nin altında olan kişilerin günlük yaşantılarında boyu normal sınırlarda olan insanların kullandığı mutfak, toplu taşıma gibi yerlere elleri ile uzanır hale gelebilmeleri için boylarının 150 cm ve üzerinde olması gerekmektedir. Bu hastaların aynı zamanda diz çevrelerinde “genu varum” adı verilen deformiteler mevcuttur. Hastalarda aynı anda iki alt ekstremitede hem diz çevresi eğrilik düzeltici hem de boylarını uzatma ameliyatı yapılmaktadır. Akondroplazilerde boy uzatması kollardan, uyluktan ve bacak kemiklerinden yapılmaktadır. Deformite düzeltilmesi ve uzatma sonrası ortalama 5. ayda cihaz çıkarılarak hastanın tedavisi tamamlanmaktadır. Ortalama iki seansta 12-15 cm uzama elde edilmektedir.Tek kolda ya da tek bacakta olan eğrilik ve kısalıklar: Hastalarda doğuştan (konjenital) ya da sonradan kol ve bacaklarda eğrilik (angülasyon), kısalık ya da rotasyonel deformiteler olabilmektedir. Doğuştan olan kısalık ve eğrilikler çocuklarda ilkokul öncesi 4-5 yaşında yapılmaktadır. Çocuklarda olan eğrilik (deformite) ve kısalık tedavileri yetişkinlere göre daha kısa sürede sonlanmakta ve çocukların cihazı tolere edebilmesi yetişkinlerden daha iyi olmaktadır. Uzatma yapılırken genellikle günde dört kez 1 mm (4x0.25 mm) olacak şekilde yapılmaktadır. Bu şekilde kemik boyu 10 günde 1 cm, bir ayda 3 cm uzatılmaktadır. Bu şekilde bir kemik boyu, kemiğin toplam boyunun %25-30’u kadar uzatılmaktadır. Bu ortalama femurda (uyluk kemiği) 8 cm’ye, tibiada (bacak kemiği) 7 cm’ye, kolda ise 5-5,5 cm’ye karşılık gelmektedir. Bu uzatmaların sonrası distraksyon zonlarının (uzatma hatları) kaynaması ve cihazın çıkması yaklaşık 6-7 ay sürmektedir. Uzatma aşamasında hasta koltuk değneği ile basarak yürümekte, uzatma bittikten bir ay sonra koltuk değneksiz tam yük vererek yürümektedir.Ekstremite (kol-bacak) uzunluk eşitsizliği: Bacak-kol kısalığı birçok nedene bağlı olarak gelişebilir. Bunlar üç alt başlık altında ele alınmaktadır:İlizarov metodu hangi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır?İlizarov metodu nasıl uygulanır?Konsültasyon ve ilk değerlendirme: Tedavi için başvuran hastanın detaylı hikayesi ve önceden geçirilmiş cerrahi müdahalelere ait bilgileri alınır. Ayrıntılı bir klinik muayeneyi takiben; uygun pozisyonlarda direk grafileri ve ortoröntgenografileri çekilerek hastanın kısalık, eğrilik ya da rotasyonu hesaplanır ve ameliyat öncesi tedavi planlaması yapılır. Hastaya ilizarov cihazı ya da kombine yöntem (çivi + LRS fiksatör) ile uzatmanın nasıl yapılacağı ya da düzeltmenin nasıl olacağı anlatılır.Ameliyat sonrası tedavi ve rehabilitasyon: Kemiğin uzatılmasına genellikle ameliyat sonrası 7-10 günde başlanır. Hastaya ve patolojiye göre değişmekle birlikte genellikle günde 1 mm 4 eşit aralığa bölünerek, her 6 saatte bir 0.25 mm olarak uygulanır. Hasta ameliyat sonrası 1. ya da 2. gün fizik tedavi ekibi tarafından ayağa kaldırılır ve destekli olarak yürütülür.Erken fizik tedavinin amacı;Hastalar genellikle hastanede 1-3 gün kalırlar. Bu süre zarfında belirli sürelerde tellerin ve çivilerin bakımı destek elemanlarınca yapılır ve hastaya evde kendisinin uygulaması için gerekli eğitim verilir.Hasta taburcu edildikten sonra da fizik tedavi uygulanmalıdır. Doktorun verdiği hareketleri ya kendisi yapabilir ya da yardım alabilir. Üç haftalık takip eden kontrollerde hareket kabiliyetinin yetersiz olduğu tespit edilen hastalarda profesyonel fizyoterapist desteği gerekebilir. Ameliyat sonrası hastaların mümkün olduğunca okul, iş gibi ortamlarında günlük aktivitelere katılması teşvik edilir.Boy uzatma: Beyaz ırkta erkeklerde normal boyun alt sınırı 166 cm ve kadınlarda 153 cm olarak kabul edilmektedir. Normalin alt sınırında boyu olan hastalar büyümeleri tamamlanana kadar (18 yaş) tedavi edilmez. Uzatma süresini kısaltmak için çivi üzerinden uzatma veya kendiliğinden uzayabilen çivi teknikleri tercih edilmektedir. Normalin alt sınırında boyu olan hastalarda genellikle amaç 5-7,5 cm uzama elde etmektir. Her 2,5 cm'lik uzatmanın 1 ay sürdüğü kabul edilebilir. Uzatma işlemine ameliyattan 5-7. gün başlanır. 5 ila 7,5 cm'lik bir uzatma 2 - 3 aylık sürede gerçekleşir. Çivi üzerinden uzatma tekniğinde uzatma bittikten sonra ikinci bir ameliyat daha yapılır ve çivi deliklerinden kilitleme yapılır. Çivi üzerinden LRS fiksatör ile uzatmada ameliyat sonrası 2. günde koltuk değnekleri ile hasta tolere edebileceği kadar yük vererek mobilize olur. Motorlu çivi ile uzatmalarda ise hasta uzatma süresince hiç yük vermeden tedavisini sürdürür. Bu süreçte tekerlekli sandalye kullanabilir. Uzatma sonrası çivilerin çıkarılması mutlak gerekli değildir. Hasta isterse 1.5-2 yıl sonra çıkarılabilir.Bacak eğrilikleri (Ekstremite deformiteleri): Bacaklarda görülen doğuştan olan diz çevresi eğrilikleri genellikle “X” (genu valgus) ya da “parantez” (genu varum) görünüm ile iki formda ortaya çıkmaktadır. X bacakta eğrilik dışa doğru; parantez bacakta ise içe doğrudur. Eğrilik nedeniyle vücutta kalça, diz ve ayak eklemlerinin yüklenme eksenleri değişmekte ve erken yaşta bu eklemlerde dejenerasyon (kireçlenme) olmaktadır. Bu operasyonlar sayesine yürüme ekseni değiştirilip kişinin sağlıklı bir şekilde basması sağlanırken hastanın eklemlerinde de dejenerasyon olmamaktadır.Sonradan olan eğrilikler ise genellikle kırık sonrası yanlış kaynama ile olmakta ve kısalık da eşlik etmektedir. Ameliyatta bacaklara takılan eksternal fiksatör cihazı sayesinde kemiğin açısı vidalarla ayarlanarak zamanla istenilen pozisyona gelmesi sağlanmakta ve eğrilik tam olarak düzelirken uzama ile kısalık da giderilmektedir. Hasta ameliyat sonrası 2 günden itibaren yük vererek mobilize olmaktadır. Deformite düzeltmelerde ortalama 4-5 ayda kaynama sağlanmakta ve hastanın cihazı çıkarılmaktadır.Ekstremite (kol-bacak) uzunluk eşitsizliği: Tedavisinde 3 temel yaklaşım mevcuttur.Doğuştan kısalık: Doğuştan kısalıklarda genellikle bir taraf büyüme çekirdeğinde hasar nedeni ile tek taraflı ekstremite kısalığı olur. Kısalık 3 cm ve altında ise aile ile konuşarak hastanın diğer taraf büyüme çekirdeği geçici olarak dondurulur ve 3-4 yıl içinde iki bacağın eşitlenmesi hedeflenir. Ancak aile çocuk boyunda kısaltma istemiyor ya da kısalık 3 cm’den fazla ise kısa bacağın uzatılması (distraksiyon osteogegzi) seçilir. Bu uzatma genellikle ilkokul öncesinde hasta 3-4 yaşında iken yapılır ve 4 ay içinde tedavinin tamamlanması hedeflenir.Tümör ve kronik osteomiyelit (kemik enfeksiyonu): Malign (kötü huylu) tümör hastalarında ve kronik kemik enfeksiyonlarında bu bölgeler yaklaşık 5-20 cm arasında enfekte ya da tümörlü kemik çıkarıp atılır ve hasta tümörsüz ve enfeksiyonsuz hale getirilir. Kemikte oluşan boşluk için bu yöntem ile hastanın 5 cm kemiği kesilerek günde 1 mm olacak şekilde oluşan boşlukta ilerletilir ve bu boşlukta vücudun kendisinin tekrar kemik yapması istenir (biyolojik tekonstrüksiyon). Bu şekilde kemikte oluşan defekt (boşluk) tam olarak tedavi edilmiş olunur. Tedavi süresi çıkarılan kemiğin büyüklüğüne göre değişir.İlizarov yönteminin avantajları nedir?İlizarov yöntemi hakkında sıkça sorulan sorular İşlem sonrası hastanın dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir?Her isteyen kişi boyunu uzattırabilir mi?İlizarov ile boy uzatma işlemi ciddi bir operasyon süreci gerektirmektedir. Tıbbi anlamda gerekliliği olan durumlar haricinde yapılması önerilmemektedir. Boy uzaması bir anda mı olur?İlizarov yöntemi ile boy uzatma yöntemi aylara yayılacak ve kontrollü ilerlenmesi gereken bir süreçtir. Boy uzama süresi bilgisi kişiye özel olarak doktor tarafından hesaplanacak bir zamana işaret eder.Boy uzatma için yaş faktörü önemli mi?İlizarov yöntemi ile boy uzatma çocuklarda ve yetişkinlerde uygulanabilmekte ancak 60 yaşından sonra ve birtakım sistemik rahatsızlıkları olanlarda tavsiye edilmemektedir.İlizarov yöntemi ile gövde uzuyor mu?Bu yöntem ile bacak uzatma tedavisi yapılarak boy uzatılmaktadır. Gövdenin uzaması mümkün değildir.
3,357
785
Tedavi Yöntemleri
HIPEC
Kanser tedavisinden istenilen yanıtın alınamadığı noktada, hastanın hayat kalitesini ve konforunu artıran bir yöntem olan "karın içi sıcak kemoterapi- HIPEC" yöntemi önemli avantajlar sağlar.  Prof. Dr. Erhun EYÜBOĞLU Genel Cerrahi Kolay Randevu Talebi HIPEC nedir?HIPEC; Hipertermik karın içi kemoterapi —Karın içi sıcak kemoterapi) "Hyperthermic Intraperitoneal Chemotherapy" adı verilen ve kanser tedavisinde son yıllarda adından sıkça söz edilen bir tedavi şeklidir. Günümüze kanser tedavisinde pek çok farklı yöntem kullanılmakta ve önemli başarılar elde edilmektedir. HIPEC olarak adlandırılan karın içi sıcak kemoterapi uygulaması, hem hastanın yaşam süresinin uzatılması hem de hayat kalitesinin yükseltilmesi yönünden bu alanda atılan en önemli adımlardan biridir.Hangi hastalıklarda kullanılır?Karın içi organlardan kaynaklanan bazı kanserlerde, cerrahi tedavi öncesi (neoadjuvan tedavi) veya sonrası (adjuvan tedavi) ya da hem öncesi hem de sonrası damar yoluyla verilen sistemik kemoterapi beklenen yanıtı vermeyebilir. Bu durumda, uygulanan tedavilere istenen yanıt alınamadığında, hastalık giderek ilerler ve sonunda hastanın yaşamı tehlikeye girebilir.Kanserin ileri evresinde periton tutulumu olan hastalarda karın içinde sıvı (asit) toplanmaya başlar. Bu sıvı, hastanın karnının giderek şişmesine, oluşturduğu bası ve gerginlik ile solunum ve dolaşımın sorunlu hale gelmesine neden olabilir. Bazen o kadar yaygın hale gelir ki hastanın yatış pozisyonunu bile engeller. Bunun yanında kanser hücrelerinin karın içi diğer alanlara yayılımına da neden olur. Hastanın rahatlaması için kanül yoluyla sıvının boşaltılması mümkün olsa da patoloji devam ettiğinden yeniden sıvı toplanması söz konusu olacaktır. Kanserin ileri düzeyde olduğu bir hasta grubu, tüm tedavi seçeneklerini geride bırakmış kişilerdir ve böyle durumda da hastanın yaşam süresini uzatacak ve yaşam konforu sağlayacak HIPEC  tedavisi gündeme gelir. Bu işlem ile peritonun kendi kanserleri, apendiks kanseri ile kadınlarda yumurtalık kanserinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bunların yanı sıra kalın bağırsak, mide ve son zamanlarda da pankreas kanserlerinde de uygulanmaya başlanmıştır.Bu tür tedaviler yapılırken bazı komponentler de göz ardı edilmemelidir. Tedavinin tüm evreleri bir arada gerçekleştirildiği zaman bir anlam ifade etmektedir. Örneğin, mide kanseri hastalarında "Neoadjuvan intraperitoneal sistemik kemoterapi -NIPS " ile başlanıp, sonrasında mide rezeksiyonu ile birlikte sitoredüktif cerrahi+peritonektomi +HIPEC  ve ardından sistemik kemoterapi ile tedavi tamamlanır. Tek başına HIPEC uygulaması, genel durumu ve hastalığı itibariyle sitoredüktif cerrahiye uygun olmayan asitli hastalarda sadece “palyasyon” yani şikayetleri bir miktar azaltmak amacıyla uygulanabilir. Sağkalım süresine etkisi olmayan bu uygulama, laparoskopik olarak karın içine yerleştirilen kateterler vasıtasıyla yapılır.   İleri evre karın içi kanserlerde tedavi seçeneği: HIPECKarın içine kemoterapi uygulama ile şu amaçlanır: Karın içi organları  periton diye adlandırılan karın zarı ile kaplıdır. Bu yapı hem karın içi organların yüzeyini örter hem de karın duvarının iç yüzeyini kaplar. Böylece karın içine uygulanan az miktardaki kemoterapötik ajanlar hem direkt hedef organdaki kanser hücrelerine hem de yayılmış olduğu diğer organ ve alanlara etki gösterip, kanser hücrelerini tahrip eder.HIPEC tedavisi nasıl uygulanır?Kanser; kan, lenf bezleri ve karın boşluğuna dökülme yoluyla yayılabilmektedir. Bu nedenle karın içi kanserlerde, hastalığın ileri evresinde tümör, peritona da sıçrayabilir. Kanserin son evresinde ortaya çıkan bu durumda, hastaya damar yoluyla uygulanan ilaçlar peritona istenilen düzeyde ulaşamayabilir ve tedavi yetersiz kalır. Oysa yoğun tümörle kaplı olan periton felsefik olarak bir organ gibi değerlendirilmeli, periton ile birlikte tutulmuş organ veya organlar da temizlenerek karın içi mikroskopik olarak mümkün olduğunca tümörsüz hale getirilmeye çalışılır. Bu işleme, "sitoredüktif cerrahi+peritonektomi" adı verilmektedir. Yapılan bu işlemleri takiben 42-43 derece sıcaklığa sahip olan tümör yok edici ilaçlar özel bir aparat ile karın içine verilir. Karın içi yıkama işlemi 60 ila 90 dk. arasında tamamlanır. Bu süre içinde tümör hücrelerinin mikroskobik düzeyde yok edilmesi amaçlanır.Tüm karın içindeki  kanserli organ ile birlikte tutulmuş  olan periton ve diğer organlar (yumurtalık,  kalınbağırsak, mide vb... ) çıkarılarak makroskopik olarak bir tümör temizliği ile tam veya tama yakın sitoredüksiyon yapılır. Bu işlemler sırasında  geçici olarak ince veya kalınbağırsağın, karın duvarına ağızlaştırılması gerekebilir. Tedavi bittikten sonra bağırsak tekrar içeri alınır. Bu işlemler yapılmadan tek başına HIPEC uygulamasının  fazlaca bir anlamı olmaz. Diğer taraftan sadece sitoreduktif cerrahi+peritonektomi işlemini tek başına yapmak da fazla bir anlam ifade etmez. Bu iki komponent birbirini tamamlamalıdır. Sitoreduktif cerrahi+peritonektomi +HIPEC  ardından mutlaka sistemik kemoterapi ile desteklenmelidir. HIPEC uygulaması karın içi tümör temizliğini takiben yapılır. Tümör temizliğinin ardından karın alt ve üst kadranlarına birer adet olmak üzere toplam dört adet dren yerleştirilir. Drenlerin batın dışında  kalan uçları HIPEC cihazına ( kemoterapi sıvısını ısıtan özel bir cihazdır ) monte edilir. Bir adet karın alt tarafına ve bir adet de üst tarafına ısı düzeyini takip etmek için 2 adet ısı probu yerleştirilir. Böylece kemoterapi verildiği sürece ısı istenilen sabit düzeyde tutulup  takip edilir. Verilen kemoterapi sıvısının 42-43 derece santigrad olması istenmektedir. Verilen kemoterapi sıvısının miktarı yaklaşık 3 litredir. Kemoterapi sıvısı ile yıkama süresi 60 -90 dakika civandadır. İşlemin sonunda karnın içindeki sıvı geri alınarak işlem sonlandırılır. Tüm operasyon  süresi 6-10 saat arası sürebilen bu operasyonun yapılabilmesi için iyi bir hasta hazırlığı ve tecrübeli bir ekip-grup birlikteliğine ihtiyaç vardır.HIPEC tedavisi ile ilgili sık sorulan sorular Kemoterapi ilaçları neden ısıtılarak verilir?•    Antikanser ilaçlarının karın içine ısıtılarak verilmesi ile  ilacın doku içine nüfus etmesini kolaylaştırır ve seçilmiş kemoterapik ajanın kanser hücresini öldürme etkisini artırır.•    Isının kendisi anti-tümör etkisine sahiptir ve ısı karın içindeki tüm yüzeylere ilacın karın içindeki tüm yüzeylere ilacın eşit dağılımına katkı sağlar.•    HIPEC   sürecince tümör hücreleri ince bağırsak yüzeylerinden ve pıhtı-fibrin tabakaları içinden mekanik olarak temizlenir.Hangi durumlarda uygulanmaz?HIPEC uygulaması karın içi organlardan kaynaklanan, ancak karın dışı organlara ve dokulara da metastaz yapmış olan olgularda yani karın dışında (beyin, kemikler, akciğer metastazları...) tutulumların olduğu durumlarda yapılmaz. Karaciğerde üç veya daha az metastatik odak varsa bunlar çıkarılarak HIPEC  uygulanabilir. Ancak yaygın karaciğer metastazlarının olduğu durumlarda HIPEC endikasyonu yoktur. Bir işlem için önemli organ ince bağırsaklardır. İncebağırsaklar sindirim sisteminde besin emiliminin yapıldığı  organlar olduğundan geniş incebağırsak rezeksiyonlan hayat ile bağdaşmamaktadır. Bu nedenle yaygın incebağırsak tutulumu olan hastalarda HIPEC uygulamak çok anlam ifade etmez. Yaşam süresi ve kalitesine etkisi nedir?Bu hastaların büyük bir çoğunluğu ileri evre kanser hastası olması nedeniyle yaşam beklentileri aylarla sınırlı olan hastalardır. Bu önemli detay göz ardı edilmemeli, hastalığın  tamamen tedavi edilerek yok edilemeyeceği ancak hayat konforu ve yaşam beklentisinin uzatılabileceği dikkate alınmalıdır.HIPEC uygulaması farklı karın içi organ kanserlerinde de farklı uzun dönem sonuçla sahiptir. Bu ileri evre olgularda, Peritonun kendi kanseri olan pseudomiksoma peritoneide 5 yıllık sağkalım oranı %66 —97 civarındadır. Karın içi organlardan yumurtalık kanserleri en iyi faydanın sağlandığı kanserlerdir  ve 5 yıllık sağkalım %50 civarındadır. Kalın bağırsak kanserlerinde 5 yıllık sağkalım oranı uygun vakalarda %30 civarındadır. Mide kanserlerinde bu durum biraz daha farklılık gösterir, yumurtalık ve kalınbağırsak kanserlerine göre daha kötü seyreder. Periton metastazlı ileri evre mide kanserli hastaların beklenen yaşam süresi normalde 6 ay civarındayken belli orandaki hastaların 5 yıllık sağkalımından bahsediyor olmak uygulanan tedavinin başarısıyla ilgili oldukça umut vericidir. Uygulamanın riskleri var mıdır?Kompleks bir tedavi biçimi olan sitoreduktif cerrahi ve HIPEC ameliyatının risk oranı diğer  elektif standart operasyonlara oranla fazladır. Ancak daha ameliyat öncesi iyi hazırlanan, ameliyat sırasında iyi gözlemlenerek takip edilen hastalarda iyi sonuçlar elde edilmektedir. Ameliyat sırasında kanama, emboli (akciğer, beyin gibi); kemoterapiye bağlı kemik ilik yetmezliği, böbrek yetmezliği, anastomoz ayrışması ve yara enfeksiyonu  vb... komplikasyonlarla karşılaşılabilmektedir. Bu tür komplikasyonlar deneyimli merkezlerde deneyimli ekiplerce organize edilerek minimalize edilebilmektedir. Ameliyat sonrası mortalite yani hastayı kaybetme riski, literatürde farklı oranlarda karşınıza çıkmakla beraber ortalama %o 0 -7 arasındadır. Bu tür ileri evre ve ciddi kanser olgularında, bu tedavi yöntemiyle elde edilen hayat konforu ve  sağkalım süresi göz önüne alındığında söz konusu olabilecek komplikasyonlar ve ölüm riski kabul edilebilir düzeydedir.Kimlere uygundur?Genel durum değerlendirmesi ve skorlamaları yeterli olan, karın dışı organ ve dokulara yayılımın olmadığı olgular sitordüktif cerrahi+HIPEC için uygun hastalardır.HIPEC sonrası beslenme düzeninde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?Şeker tüketimi kesinlikle mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Çünkü tümör hücresi şekerle beslenir. Bu nedenle özellikle şeker içeren besinlerden uzak durmak gerekmektedir. Hasta şekerli gıdalarla beslendiğini zannederken aslında tümör hücresini beslemektedir. Asitli içeceklerden sadece soda içilebilir. Ancak bu da hastanın ameliyat olduğu bölgeye bağlıdır. Total gastrektomi ameliyatı olmuş bir hastada asitli içecekler önerilmez. Bu grup dışındaki hastalar şekerli asitli içecekler hariç soda içilebilir. Bunların yanında HIPEC sonrası beslenme düzeni bir diyet uzmanı kontrolünde protein ağırlıklı beslenme şeklinde ilerlemektedir. HIPEC yapılan hastalara aynı zamanda sistemik kemoterapi de uygulanıyor mu?Evet, HIPEC tek başına uygulanan bir yöntem değildir. Öncesinde kemoterapi süreci vardır. Kemoterapide belli bir noktadan sonra tümörün küçülmesi durduğunda ya da tümör ilerlemeye başladığında ve sistemik yani normal kemoterapinin yan etkileri arttığında HIPEC’e başvurulur. Bu yan etkiler azaldıktan sonra yeniden sistemik kemoterapiyle devam edilir. Sistemik kemoterapide yayılım göstermiş tümörlere verilen ilaçların dozu yeterli olmadığında bu doz artırılamamaktadır. Çünkü dozu artırmak hastanın hayati fonksiyonları bozulabilir. Bu nedenle bu grup hastalarda sitoredüktif cerrahi ile birlikte uygulanacak HIPEC uygulaması sonrası tümör kitlesi küçüldüğü ya da tamama yakın şekilde ortadan kaldırıldığı için sistemik kemoterapi daha etkili hale gelmektedir. Çünkü kemoterapi ilaçlarının mücadele ettiği tümör alanı küçülmüş olur. 
4,173
786
Tedavi Yöntemleri
Işın Tedavisi (Radyoterapi)
Kalp ve damar hastalıklarından sonra sıklıkla hayati risk oluşturan sağlık sorunlarının başında kanser geliyor. Tüm kanser hastalarının yaklaşık % 50- %60’ı nedenlerle ışın tedavisi görüyor. Radyoterapi, radyasyon tedavisi ve şua tedavisi olarak da adlandırılan ışın tedavisinin alanında uzman ekipler tarafından tam donanımlı merkezlerde uygulanması büyük önem taşıyor. Memorial Sağlık Grubu Radyasyon Onkolojisi Bölümü Uzmanları, ışın tedavisi (radyoterapi) ile ilgili bilinmesi gerekenleri anlattı.Işın tedavisi (radyoterapi) nedir?Işın tedavisi kanser ile mücadelede en sık başvurulan yöntemlerden biridir. Alman fizikçi Wilhelm Röntgen katot ışınları ile çalışırken daha önce hiç keşfetmediği ve tanımadığı bu ışınlara X- ışınları yani adı bilinmeyen ışınlar adını vermiştir.  Enerjileri yükseltilmiş X ışınları kanserli dokulara yönlendirilmektedir. Yalnızca kanserli dokuların bulunduğu alanı hedefleyen ışın tedavisi pek çok kanser türünde kullanılmaktadır. Buradaki temel amaç kanserli hücrelerin yapısının bozularak bölünme yeteneklerini kaybetmelerinin sağlanmasıdır. Bu sayede hastalığın kontrol altına alınması mümkün olabilmektedir. Işın tedavisi yani radyoterapi farklı amaçlarla (radikal, adjuvan, neoadjuvan, profilaktik, palyatif) kullanılmaktadır.Işın tedavisi (radyoterapi) hangi hastalıklarda kullanılmaktadır?Uygun görülen kanser hastalarında ışın tedavisi uygulanabilmektedir. Özellikle lenfoma  (lenf kanseri) ve baş- boyun kanserlerinde radyoterapi birincil kanser tedavisi olarak kullanılabilir.Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) ışın tedavisi kullanıldığı kanser türlerini şöyle sıralamaktadır:Brakiterapinin vücudun belirli bölgelerindeki kanserler için özellikle etkili bir tedavi olabileceğini bildirilmektedir.Işın tedavisinin (radyoterapi) avantajları nelerdir?Tüm kanser çeşitlerinin %50 - %60’ı ışın tedavisine ihtiyaç duymaktadır. Sağlığına kavuşan bireylerin yaklaşık %25’inde bu tablo ışın tedavisinin etkisiyle gerçekleşmektedir. Kanser tedavisinde uygulanan cerrahi sonrası varlığını devam ettirebilecek kanserli hücrelerden arınmak için ışın tedavisi kullanılmaktadır. Aynı zamanda kanser bulgularını azaltmak amacıyla da radyoterapi uygulanmaktadır.Işın tedavisinin avantajları şöyle sıralanmaktadır:Işın tedavisi (radyoterapi) nasıl uygulanır?Işın tedavisi (radyoterapi) eksternal ( external- dış tedavi) ve brakiterapi (iç tedavi) şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Genellikle uygulamalar dışarıdan (eksternal) yöntemle gerçekleşmektedir. Tedavi esnasında tedavinin gerçekleştirileceği masada hastanın hareketsiz bir şekilde yatması istenmektedir. Kendine özgü cihazları ve aparatları bulunan radyoterapi çoğu zaman kanser teşhisi konulmuş bireylerde uygulandığı gibi, bazı iyi huylu tümör saptanmış bireylerde de uygulanmaktadır. Özel cihazların konumlandırıldığı bu oda içerisinde tedaviler seanslar şeklinde gerçekleştirilmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) için kanser oluşumunun varlık gösterdiği nokta hedef alınmaktadır. Farklı bir oda içerisinden kameralarla durum kontrol edilerek radyasyon verilmesi gereken süre ve radyasyon verilen bölgenin doğruluğu teyit edilir. Işın tedavisi (radyoterapi) uygulaması esnasında acı, yanma veya çarpma hissedilmez. Kişiler radyasyon aldıklarını fark etmezler. Bazı anatomik bölgelerde radyoterapi uygulanırken hareketi azaltabilmek adına maske ve aksesuarlar kullanılmaktadır.Sıkça sorulan sorularIşın tedavisi (radyoterapi) aşamaları nelerdir?Her hastalıkta olduğu gibi kanserin tedavisinde de belli bir şema ya da yol izlenmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) uygulaması için şu şekilde bir yol haritası planlanmaktadır:Işın tedavisi ve kemoterapi arasındaki fark nedir?Kanser hücrelerinin oluşum gösterdiği alanı hedef alarak ışınlar aracılığıyla tedavi sağlanması ışın tedavisi veya radyoterapi olarak adlandırılmaktadır. Bölge odaklı olan bu tedavi, o bölgedeki kanser hücresini ortadan kaldırarak tekrar aynı bölgede kanserli hücre oluşmasını engellemeyi amaçlar. Tüm vücudu hedef alarak kanserli hücreleri yok etmeyi hedefleyen ve ilaçlar yolu ile uygulanan tedavi yöntemi ise kemoterapi olarak adlandırılmıştır. Kanser türü ve evresine göre tedavi seçeneği ise uzman hekimler tarafından belirlenmektedir.Işın tedavisi (radyoterapi) kanserin hangi evresinde uygulanır?Işın tedavisi (radyoterapi) tümör barındıran tüm organ hastalıklarında teşhis döneminden başlayarak son evresine kadar uygulanabilir.Işın tedavisi (radyoterapi) kaç seans olur?Bu süreç kanserin evresi ve mevcut koşullara olarak bağlı değişmektedir. Uzman hekimlerin idaresinde kararlar verilerek yürütülen bu süreç genellikle 10 ila 40 gün arasında belirli radyoterapi dozlarının küçük parçalara bölünerek her gün (hafta sonları hariç) verilmesi ile tamamlanmaktadır.Işın tedavisi (radyoterapi) ne kadar sürer?Radyoterapi bölge tedavisi ve hastalığın evresine bağlı olarak değişmekle birlikte, her gün yaklaşık 10-20 dakika süren bir tedavidir.Işın tedavisi (radyoterapi) sırasında ağrı hissedilir mi?Işın tedavisi (radyoterapi) esnasında herhangi bir ağrı, sızı hissedilmemektedir. Işın tedavisi gözle görülmemektedir. Görülmeyeceği gibi tat, koku veya işitme gerçekleşmemektedir.Işın tedavisi (radyoterapi) ne zaman sonuç verir?Işın tedavisinin genellikle çok hızlı ve ani sonuç vermesi beklenemez. Işın tedavisi kanserli hücre odaklarını hemen öldürmez. Kanserli hücrelerin ölmesi; gün, hafta ya da aylarla ifade edilebilmektedir. Hatta ışın tedavisi (radyoterapi) bittikten sonra da bu hücreler ölmeye devam eder.Işın tedavisi (radyoterapi) alan hasta nasıl beslenmeli?Işın tedavisi alan hastaların protein içeriği zengin besinler tüketmesi önemlidir. Tedavi evresinde iştah kaybı görülebilmektedir. İştah problemi her bireyde olmayabilir, ancak boğaz ağrıları, kusma, yorgunluk, bitkinlik, diş ve diş eti sorunları, tat almada yaşanan değişimler beslenme sorunlarına yol açabilir. Dokuların yenilenmesi için protein tüketiminin önemi kadar bu evrede halsizlik ve yorgunluk hissi ile savaşmanın önemi için ise vücuda enerji sağlayan karbonhidrat tüketimi oldukça önemlidir. Işın tedavisi sürecinde ağız ve diş bakımına, bağırsak sağlığına çok dikkat edilmelidir.Işın tedavisi (radyoterapi) alan hasta radyasyon yayar mı?Bu durum toplumda sıkça yanlış bilinen bilgiler arasındadır. Işın tedavi alımı sonrası kişilerin radyasyon yayması olanaksızdır.Işın tedavisi (radyoterapi) alan bir kişi ne yapmalı?Öncelikle ilk aşamada hastalığın takibini sağlayan hekimin tavsiyelerine mutlaka uyulmalıdır. Genel olarak ideal kilonun altına ya da üstüne çıkılmamalıdır. Tüm sağlıklı bireylerde olduğu gibi sıvı tüketimi başta olmak üzere vitamin, protein, karbonhidrat vb. gıda alımları ile vücuda enerji sağlaması önemlidir. Bu süreçte hücre yenilenmesini sağlayan besinlerin tüketimine önem gösterilmelidir. Ancak dışarıdan temin edilecek ek gıdalar, bitki çayları, vitaminler, şifa sağlayacağı düşünülen özel tarifler asla uzman hekime danışılmadan kullanılmamalıdır. Cildi tahriş etmeyecek dokuya sahip kumaşlı giysiler tercih edilerek güneş ışınlarından korunmaya özen gösterilmelidir. Bu süreçte profesyonel psikolojik destek alımı sağlanabilir.Işın tedavisi (radyoterapi) yan etkileri nelerdir?Her tedavide olduğu gibi radyoterapinin de bazı yan etkileri olabilmektedir. Bu yan etkiler hastalığın yeri ve evresine göre değişmektedir. Burada hatırlanması gereken nokta radyoterapi lokal bir tedavi olduğu için uygulandığı alan dışında yan etki beklenmediğidir. Genellikle bunlar arasında ışın tedavisi uygulanan bölgede tahriş, kıl, saç, tüy dökülmeleri görülür. Yutmada zorluk, tat almada değişimler, idrarda yanma, bitkin hissetme, ishal ve ağız kuruluğu görülebilir. Örneğin meme radyoterapisi uygulanan bireylerde bölgede ciltte tahriş, evresine göre yutma güçlüğü beklenirken bu tedaviye bağlı saç dökülmesi beklenmez. Batın / karın bölgesi kanserlerinin tedavisinde ishal, mide ağrısı, idrarda yanma, sık idrara çıkma şikayet gözlenebilir. Bunun gibi her bölgenin uygulanan tedavi sonrası oluşabilecek yan etkileri birbirinden farklılık gösterebilir. Bunlarla beraber bilinmesi gereken noktalardan bir diğeri ise radyoterapi seansı esnasında günlük yaşantıya rahatlıkla devam edilebileceğidir.Işın tedavisi (radyoterapi) yarım kalırsa ne olur?Radyoterapi kanser türü, evresine göre farklı doz ve süreler içeren bir tedavi olup, genellikle hafta içi uygulanır. Tedavinin teknik nedenler dışında bu şartlarda aralıksız uygulanması başarısı açısından önemlidir. Ancak bazen oluşabilecek yan etkileri azaltabilmek için hekim kontrolünde ara verileceği gibi, teknik aksaklıklar nedeni ile tedavi uygulamasına ara verilmesi halinde yine aynı şekilde hekim kontrolünde gerekli hesaplamalar yapılarak tedavi süresinde revizyon yapılabilir.Işın tedavisi ( radyoterapi) nerede uygulanır?Işın tedavisi gelişmiş kanser merkezlerinde uygulanmaktadır. Kanser hastaları tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi, nükleer tıp ve ilgili branş doktorlarının da yer aldığı ekipler tarafından multidisipliner yaklaşımlarla tedavi edilebilir.Işın tedavisinde hangi cihazlar kullanılmaktadır?Işın tedavisi yani radyoterapi için Memorial Sağlık Grubu’nda Electa Versa Hd, Elecra Versa Signature ve TrueBeam STx  gibi gelişmiş teknolojilerden yararlanılmaktadır.
3,527
787
Tedavi Yöntemleri
Hipoksi
Hipoksi, dokuların işlevini sürdürebilecek düzeyde oksijene sahip olmaması ile zihinde bulanıklık, huzursuzluk, nefes güçlüğü gibi semptomlara neden olan rahatsızlıktır. İnsan vücudunun temel öğelerinden biri olan oksijenin vücutta yeterli düzeyde olması gerekir. Hastalık olarak değerlendirilmeyen ancak bireyde bazı semptomlara neden olan hipoksi genellikle hipoksemi ile karıştırılır ancak hipoksi ve hipoksemi birbirinden farklıdır.Hipoksi Nedir?Oksijen yetmezliği olarak tanımlanan hipoksi, dokuların gerekli homeostazı ve fizyolojik işlevi devam ettirmek için ihtiyaç duyulan düzeyde oksijen alamaması, yani vücuttaki dokularda oksijen seviyesinin düşük olması anlamına gelir. Dokuların oksijensiz kalması durumu olan hipoksi, genellikle hipoksemi ile karıştırılır. Halbuki hipoksi dokulardaki oksijen yetmezliği anlamına gelirken hipoksemi ise kandaki oksijyen yetmezliği anlamına gelir.Hipoksi yaşanması sonucu meydana gelen oksijen eksikliği, temel biyolojik süreçlerin devamlılığını sağlayan hücre ve dokuların zarar görmesine sebebiyet vermesiyle birlikte birtakım sorunların doğmasına da neden olabilir. Diğer yandan şiddetine ve yapısına bağlı olarak farklı hipoksi çeşitlerinin varlığı da söz konusudur.Hipoksi Çeşitleri Nelerdir?Vücutta ortaya çıkan hipoksinin farklı çeşitleri bulunur ve bunlar şöyle sınıflandırılır:Hipoksemik hipoksi: Dokulara giden kanda meydana gelen oksijen eksikliğidir ve aynı zamanda hipoksemi olarak da adlandırılır.Hipermik hipoksi: Kanın, yetersiz kırmızı kan hücresi üretimine bağlı olarak gerektiği kadar oksijen taşıyamaması sonucunda dokularda oksijen yetmezliği ortaya çıkar.Durgun/dolaşım hipoksisi: Belirli bir bölgede veya tüm vücutta yaşanan zayıf kan akışı, dokularda oksiyen yetersizliğine yol açar.Histiotoksik hipoksi: Yeterli düzeyde oksijenin akciğerler tarafından vücuda alınıp dokulara iletildiği ancak dokuların bunu kullanmakta zorlandığı durumlara histiotoksik hipoksi adı verilir.Sitopatik hipoksi: Oksijenin dokular tarafından uygun şekilde kullanıldığı ancak daha fazla oksijen talebi olduğu durumlar sitopatik hipoksidir.Hipoksi Belirtileri Nelerdir?Hipoksi belirtileri kişiden kişiye veya hipoksinin altında yatan nedene bağlı olarak değişebilir. Vücutta yaygın olarak görülen bazı hipoksi belirtileri mevcuttur.Hipoksi belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:Hipoksi yaşadığınızdan şüphe ediyorsanız ve belirtilerini yaşadığını düşünüyorsanız doktora başvurmanız önerilir. Hipoksi, tedavi edilmediği zaman vücudun başka bölgelerinde hasarlara sebebiyet verebilir.Hipoksi Neden Olur?Dokulardaki oksijen yetmezliği anlamına gelen hipoksiye genellikle kan akışında yaşanan problemler, astım krizleri, kalp rahatsızlıkları ve yüksek bir yerde bulunmak gibi çeşitli durumlar sebep olur. Hipoksinin kaynağında yer alan farklı durumlar da söz konusudur.Hipoksiye neden olan durumlar şunlardır:Hipoksi Nasıl Teşhis Edilir?Dokulardaki oksijen yetmezliği anlamına gelen hipoksinin teşhis süreci doktorun kalp ve ciğerleri dinlediği fiziksel muayeneyle başlar. Cilt ve tırnaklarda mavimsi rengin olup olmadığın kontrol edilmesinin yanı sıra oksijen seviyesinin belirlenmesi ve hipoksinin altında yatan nedenin araştırılması için çeşitli test ve tetkikler istenebilir.Hipoksi teşhisinde başvurulan yöntemler şöyle özetlenebilir:Nabız oksimetresiKandaki oksijen miktarının sensör yardımıyla ölçüldüğü yöntemdir. Bu işlem ağrısız olarak gerçekleşir.Arteriyel kan gazı testiOksijen seviyesinin kontrol edilmesi için bilek, kol veya kasıktan kan alınması işlemidir.Solunum fonksiyon testiAkciğerlerin performansını ölçmek için kişi makineye bağlı olarak ağızdan üfleme yapar ve nefes alması istenir.Görüntüleme testleriX ışınları, CT taramaları ve tüm iç organlarının kontrol edilmesi için özel bir ekipmandan faydalanılır. Bu görüntüleme testleri, hipoksinin altında yatan nedenin belirlenmesine yardım eder.Tam kan sayımı Hipoksiye neden olan anemi ve enfeksiyon gibi durumların ortaya çıkması için tam kan sayımı işlemi uygulanır. EKG (Elektrokardiyogram)Hipoksinin nedenlerini teşhis etme konusunda yardımcı olan işlemlerden bir diğeri de EKG’dir. EKG aracılığıyla kalp hasarı veya kalp atış hızında düzensizlik olup olmadığı kontrol edilir.Altı dakikalık yürüyüş testiKişinin düz bir zeminde 6 dakika yürümesi istenir ve nasıl performans verebileceği gözlenir. Bu test akciğer ve kalp fonksiyonlarının incelenmesine olanak tanır.Hipoksi Tedavisi Nasıl Yapılır?Hipoksi tedavisi öncelikli olan kişiden kişiye ve altındaki nedene bağlı olarak değişkenlik gösterir.Hipoksi tedavisi için uygulanan yöntemler şu şekildedir:Hipoksi Hakkında Sıkça Sorulan SorularHipoksinin en erken belirtisi nedir?Birtakım semptomlar eşliğinde vücutta görülen hipoksinin en erken belirtisi olarak kulak çınlaması ve hapşırık gösterilir.Hipoksi sınırı nedir?Vücuttaki oksijen miktarının 80 mm HG’nin altına düşmesi hipoksiden şüphelenilmesine neden olur. 60 mm Hg’nin altına düşmesi ise ciddi hipoksi vakası sınıfına girebilir.Kanda oksijenin az olması ne demek?Kanda oksijen miktarının yetersiz olması tıbbi olarak hipoksi şeklinde kabul edilir. Hipoksi durumu kişide solunum güçlüğü ve nefes darlığı gibi belirtiler verir.Hipoksi tedavi edilmezse ne olur?Hipoksi, dokulardaki oksijen yetersizliği anlamına gelir. Bu durum uzun sürüp tedavi edilmediği takdirde oksijen yetersizliği diğer organların da hasar görmesine sebebiyet verebilir.Hipoksi ve hipoksemi farkı nedir?Hipoksemi kandaki oksijen seviyesinin düşük olmasıdır, bu kanın dokulara yeterince oksijen taşıyamamasına yani hipoksiye neden olur. Yani hipoksemi kandaki, hipoksi dokulardaki oksijen eksikliğidir.
2,151
788
Tedavi Yöntemleri
Hipertermi
Özel geliştirilen cihazlar aracılığı ile hastanın tüm vücut ısısını ya da bölgesel olarak tümörün ısısını artırmayı hedefleyen “Hipertermi yöntemleri”, günümüzde pek çok hastalık için önemli bir tedavi seçeneği haline gelmiştir. Isı ile tedavi anlamına gelen hiperterminin, birçok farklı alt türü olan kanser hastalığının tedavisi için kullanıldığında, kemoterapi ve radyoterapinin etkinliğini artırdığını gösteren çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu haliyle hipertermi, kanser alanında kanıta dayalı “tamamlayıcı” bir yöntemdir. Tüm Vücut Hipertermi ve Bölgesel Hipertermi olmak üzere 2 ana başlık altında incelenmektedir.Hipertermi nedir? Hipertermi, ‘ısı ile tedavi’ anlamına gelmektedir. Aynı zamanda termoterapi olarak da bilinen yöntem, özel geliştirilen cihazlar aracılığıyla hastanın tüm vücut ısısı artırılarak uygulanan ve pek çok hastalık için tercih edilen önemli bir tedavi seçeneğidir.Hipertermi hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?Hipertermi yöntemleri, birçok farklı alt türü olan kanserin tedavisinde kullanılmaktadır. Yöntemin, kemoterapi ve radyoterapi gibi temel kanser tedavilerinin etkisini artırdığını gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır. Bu haliyle hipertermi, kanser alanında kanıta dayalı “tamamlayıcı” bir yöntemdir.Hipertermi kanser tedavisinde nasıl uygulanır?  Hipertermi, ‘Tüm Vücut’ ve ‘Bölgesel’ olmak üzere 2 ana başlık altında incelenir.  Tüm vücut hipertermi ile kanser tedavisiSağlıklı bir kişi hastalık tehdidine artan bir vücut ısısı ile yani ateşle karşılık verir. Tüm vücudu ısıtarak ateş çıkarma, bağışıklık yanıtını artırmayı tetikler. Ateş, bağışıklık sisteminin aktifleşmesi ve düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Bu durum, “doğal, geçici bir immünolojik özel program” olarak nitelendirilebilir. Tüm vücut hiperterminin kanser tedavisindeki temel rolü, beraberinde uygulanan kemoterapinin etkinliğini artırmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Özellikle yaygın tümörü olan hastalarda kemoterapi ile birlikte uygulandığında tedaviyi daha etkin kılmakta ayrıca bağışıklık sistemi fonksiyonlarında ölçülebilir bir artışı da tetikleyebilmektedir.Tüm vücut hipertermide, en eski tedavi prensiplerinden biri olan ateşi yükseltmek için deriye zarar vermeyen ve derinlik etkili su filtreli infrared-A ışını yayan lambalar doğrudan karın ve gövdeye yöneltilir. İşlem sırasında hastanın vital fonksiyonları (tansiyon, nabız, oksijen satürasyonu, solunum sıklığı ve vücut ısısı) takip edilerek, vücut ısısında kontrollü ve hedeflenmiş bir artış sağlanır. Yapılan çalışmalar, bağışıklık sisteminin aktifleşmesi için en uygun vücut ısısı değerlerinin 39 °C – 40 °C olduğunu gösterdiği için kanser tedavisinde hedef vücut ısısı, “orta” tüm vücut hipertermi olarak da nitelendirilen 39 °C – 40 °C arasıdır. Tedavi, vücudun verdiği tepkiye ve hedef ısıya ulaşılma süresine göre değişebilmekle birlikte, ortalama 4 saat kadar sürmektedir.Bölgesel (lokal) hipertermi ile kanser tedavisiBölgesel hipertermi, kanser tedavisi alanında uzun yıllar süren çalışmaların sonunda geliştirilmiştir. Radyo frekans dalgaları ile tümörlü bölgeyi ısıtma prensibine dayalı bu yöntem, güvenli ve etkili bir şekilde kemoterapi ve radyoterapi gibi mevcut kanser tedavilerinin etkinliğini artırabilir. “Bölgesel derin elektro hipertermi” olarak da adlandırılan bu yöntemde, tümörlü bölgeye yoğun bir enerji uygulanır ve dokuda hedeflenen ısı, 42 °C – 44 °C derece arasıdır. Tümör hücreleri çeşitli hücresel mekanizmaları kullanarak bağışıklık sisteminden gizlenmektedir. Ancak bölgesel hipertermi uygulanarak verilen ısıyla, bu hücreler görülebilir. Bu yolla hipertermi, radyoterapi ve/veya kemoterapiyi daha etkili hale getirebilir. Bazı vakalarda daha önce uygulandığında etkili olmayan kemoterapi ve/veya radyoterapi, hipertermi ile birlikte kullanıldığında daha başarılı sonuçlar verebilir.Hipertermi etkisi altında kanser hücreleri “ısı şok proteinleri” oluşturur; bu proteinler bozulmuş hücre yüzeylerinde görünür. Vücudun kendi bağışıklık sistemi bu proteinleri yabancı hücreler olarak algılar. Bu da bağışıklık hücrelerinin, kanser hücreleri ile savaşması için net bir göstergedir. Hipertermi altında sağlıklı hücrelerde belirgin bir ısı şok proteini artışı oluşmaz ve normal hücreler hipertermi işleminden zarar görmez.Ortalama 60 dakika süren tedaviler sırasında hasta tedavi yatağında rahatça uzanır. Gücü ayarlanabilir radyo frekans dalgaları, karşılıklı iki elektrot başlığı ile tümör alanına yöneltilir ve 42 °C – 44 °C arası yüksek ısıya ulaşılır. Bu sıcaklık kanser hücrelerine ve tümör damarlarına zarar verir. Hipertermi uygulamaları hakkında sıkça sorulan sorularHipertermide uygulanan ısı, kanser hücreleri üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir?Isının neden olduğu hücresel stres ve oluşturduğu hasar, kanser hücrelerinin apoptoza (programlı hücre ölümü) gitmesini sağlar.Hipertermi, kemoterapi ve radyoterapinin etkisini nasıl artırır?  Kanserli dokuda hipoksi (oksijen azlığı) ve asidik bir ortam mevcuttur. Bu durum kanserli dokuya kemoterapi ilaçlarının ve radyoterapinin etkisini azaltır. Isı artışı ile tümörün kanlanması artar, dolayısıyla  asidik ortam azalır ve diğer tedavi yöntemlerinin daha etkili rol oynamasına yardımcı olur.Hipertermi, bağışıklık sisteminin çalışmasına nasıl etki eder?Isı ile hücresel düzeyde “ısı şok proteinleri”nin üretimi artar. Bu da ‘natural-killer’ olarak bilinen bağışıklık hücrelerinin aktivitesini artırır. Isının etkisiyle, tümöre özgü antijen üretimi ve antijenlerin hücre dışına çıkışı da artış gösterir. Yani bir anlamda kanserli hücrelerin bağışıklık sisteminden gizlenmesini sağlayan maskeleri düşer. Böylelikle kanserin bağışıklık sistemi tarafından tanınması kolaylaşır. Hem tüm vücut hipertermi hem de bölgesel hipertermi bağışıklık sisteminin özelleşmiş hücrelerinden olan antijen sunan hücrelerinin lenf bezlerine geçişini ve T hücrelerinin “tümör bölgesinde” immunolojik yanıtını kolaylaştırırHipertermi, tümörün kılcal damar yapısı üzerinde hangi değişikliklere neden olur?Kanserli dokudaki tümörü besleyen kılcal damarların yapısı, normal damarlardan farklıdır ve özellikle bölgesel hipertermi ile bu damarlarda mikro trombozlar (pıhtı) oluşarak tümörün beslenmesi bozulabilmektedir. 
2,355
789
Tedavi Yöntemleri
İmplant Tedavisi
İmplant çene kemiğine yerleştirilen ve protezlere destek için yapılan yapay diş kökleridir. Eksik dişlerin yerine yapılan, uzun ömürlü ve yaşam boyu kullanılabilecek  bu yapay köklerin üzerine yapılan sabit ya da hareketli protezler hastanın çiğneme  fonksiyonunu ve estetiğini yerine getirir. Diş implantı, ağızda eksik olan diş veya dişleri tamamlamak için çeneye yerleştirilen vida ya da vidalar yardımıyla yapılmaktadır. Eksik olan dişler bu vidaların üzerine yerleştirilir. İmplant tek bir diş için uygulanabileceği gibi uzun diş boşluklarında da kullanılabilir. Kişinin kemik yapısının sağlamlığı ve diş eti sağlığı implant tedavisinin başarısında etkilidir.İmplant Nedir?Diş implantı, kişinin çiğneme yeteneği ve görünümünü iyileştirme amaçlı eksik bir dişin kök kısmına ait yapının vida benzeri yapay diş köküdür. Eksik dişi tamamlamak için kullanılır. Mukoza ve/veya periostun altına ya da kemiğin içine diş kökü görevi görecek olan bu yapı yerleştirilir.İmplant Tedavisi Nedir? İmplant, çene kemiğine yerleştirilen ve protezlere destek için yapılan yapay diş kökleridir. Eksik dişlerin yerine yapılan, uzun ömürlü ve yaşam boyu kullanılabilecek bu yapay köklerin üzerine yapılan sabit ya da hareketli protezler hastanın çiğneme fonksiyonunu ve estetiğini yerine getirir.İmplant Tedavisi Hangi Durumlarda Uygulanır?Diş İmplantı Yaptırmadan Önce Nelere Dikkat Edilmelidir?İmplant, eksik olan dişlerin fonksiyon ve estetiğini tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen yapay diş köküdür. İmplant vidaları belirli kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant konulması öngörülen bölgede, çene kemiğinin, bu implant vidasını kabul edecek yükseklik ve genişliğe sahip olması gerekmektedir.Kemiğin kalitesi de implant başarısını etkileyen faktörlerden birisidir. Ayrıca tedaviden önce ve implant ağızda kaldığı sürece diş etlerinin tamamen sağlıklı olması gerekmektedir.İmplant uygulamasında önemli olan ve başarıyı etkileyen en önemli faktörlerden birisi kemik yapısıdır. Kişi implant için uygun bir kemik dokusuna sahip olmalıdır. Kemik dokusunun tespiti sağlanmalı ve sonrasında implant planlaması yapılmalıdır. İmplant uygulaması öncesinde mutlaka klinik ve radyolojik muayene yapılması gerekmektedir.İmplant için eğer kişinin kemik yapısı ve genel sağlık durumu uygunsa, üst yaş limiti yoktur. Sağlık yaştan çok daha önemli bir faktördür. . İmplant uygulaması sadece daha kemik gelişimi tamamlanmamış çok genç hastalarda tercih edilmemektedir.İmplant süresi yapılacak diş sayısına bağlı olarak değişebilmektedir. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte tedaviler oldukça kısa sürelerde tamamlanmaktadır. İmplantın yerleşimi sonrasındaki ağrı, normal diş çekiminden sonra duyulan ağrıdan farklı değildir.Tedavinin problemsiz tamamlandığı vakalar da hastalar implantların varlığını bile hissetmeyecek kadar rahat olmaktadır. İmplant uygulaması sırasında hasta tercihine göre genel ya da lokal anestezi kullanılabilmektedir.İmplant tedavisinden önce ve implant ağızda kaldığı sürece diş etlerinin sağlıklı olması gerekmektedir. Implantların kemik ile tam birleşmesini (osteointegration) sağlamak için iyileşme dönemi olan ilk 3-6 ay boyunca implant üstüne gelen yüklerin en aza indirgenmesi sağlanmalıdır.Özellikle erken dönem iyileşmesi sırasında sigara kullanmak enfeksiyon riskini artırabilmektedir. Bunun için sigara kullanımı tavsiye edilmemektedir.İmplantların ömrü birçok etkene bağlıdır. Hastanın ağız ve diş genel bakımını sağlayarak, sağlığını koruması ile implantlar ömür boyu kullanılabilmektedir. İmplantın ömrü açısından doğru bir şekilde günde 2 defa dişleri fırçalamak, diş ipi ve ağız gargarasının düzenli kullanmak gerekmektedir.İmplantlar organizma için herhangi bir yan etkisi olmayan maddelerden yapılmış ve yıllardır yoğun araştırmalara tabi tutulmuşlardır. Bunlar genellikle titanyum gibi metallerdir ve hiç bir zaman canlı bir organizmanın parçası olmayan benzeri diğer maddelerdir. Bu yüzden vücut bunlara karşı antigen üretip, kalp ve böbrek nakillerinde olduğu gibi implantı reddetmesi mümkün olmamaktadır.İmplant uygulaması yapacak olan hekimin deneyimi oldukça önemlidir. Diş hekiminin konusunda eğitimli ve deneyimli olmasına dikkat edilmelidir. İmplant kararı verilmişse bu konuda iyi bir araştırma yapılıp, doğru hekimin bulunması gerekmektedir.İmplant Nasıl Uygulanır?İmplant işlemi 5 adımda uygulanır. Bu adımlar şöyledir:1. MuayeneBu etap hastanın genel sağlık ve diş muayenelerinden oluşur. Eğer hastanın genel sağlık durumu implant yapılmasına elverişliyse, çekilecek özel bir röntgen ve ağızdaki dişlerin durumuna göre, kullanılacak implantın tipi ve uzunluğuna diş hekimi karar verir. Bu etapta implanta ve sonradan implantın üzerine yapılacak proteze karar verecek hekimin deneyimli olması çok önemlidir.2. Operasyonİmplantın yerleştirilmesi lokal anestezi ile yapılır. İşlem uygulanacak olan implantların sayısına bağlı olarak 30-90 dakika arasında sürebilir.3. İyileşme etabıİmplant yerleştirildikten sonra, kemikle bütünleşmesi için belli bir zaman geçmesi gerekmektedir. Bu süre 3-6 ay arasındadır. İyileşme safhasında gerekirse hastaya geçici bir protez yapılır. Hastalar uygulanan implantların üzerine çok yüklenmeden normal beslenmelerini sürdürürler. İyileşme süresi sırasında implantı uygulayan hekim belirli aralıklarla hastayı kontrollere çağırır ve gerek görürse tekrar bir röntgen isteyebilir.4. İmplant üst yapısının yerleştirilmesiİmplantlar genel olarak iki parçadan oluşmaktadır. Birinci parça çene kemiğine yerleştirilen silindir şeklindeki parçadır. Protez yapımı için kemik içindeki birinci parçayla uyumlanan abutment dediğimiz ikinci bir parça daha vardır.. İyileşme süresi tamamlanıp birinci parçanın etrafı tamamen sağlıklı kemikle sarıldıktan sonra üst yapı yerleştirilir.5. Protezin yapılmasıÜst yapının ölçüsü alınır. Protez bilinen yöntemlerle bitirilir.İmplant Fiyatlarıİmplant bir diş ameliyatı türüdür. Eksik dişlerin yerine cerrahi bir uygulama ile diş kökü görevini üstlenecek bir yapı oluşturulur. Diş implantının bu konuda deneyimli hekimler tarafından, modern yöntemlerle yapılması büyük önem taşımaktadır. Diş implantı tedavisi fiyatları, işlemin yapılacağı merkez ve uygulamayı yapacak doktorun fiyat politikasına göre değişkenlik göstermektedir. Diş implantı malzemelerinin maliyeti de göz önünde bulundurulmakta ve fiyatlar buna göre belirlenmektedir.Diş İmplantı ile İlgili Sık Sorulan Sorularİmplant uygulamasının yararları nelerdir?İmplant, sağlam, rahat ve güvenilir bir uygulamadır. Implantlar üzerine yapılan protezler, gerçek dişlerin yerini alırken en doğal yapıyı oluştururlar. Eksik dişlerin tamamlanması sürecinde, sağlıklı dişlere dokunulmamış olur. Tüm protezlere oranla çok daha uzun ömürlüdür. Normalde diş kaybının etkileri fizyolojik olduğu kadar psikolojik de olacaktır. İmplant, doğal dişin yerine geçen bir özel uygulama olarak, diş kayıplarının yol açacağı her türlü soruna kesin ve en sağlıklı çözümü getirmektedir.İmplant üzerine yapılan diş doğal diş gibi görünür mü?İmplant kemik ve dişeti altında yerleşmektedir. Bu sebeple üstüne yapılan dişle herhangi bir uyumsuzluk söz konusu olmamaktadır. Özellikle son dönemlerde gelişen zirkon üst yapılar sayesinde ön bölge estetiğinde bile tam bir uyum sağlanmaktadır.Hangi durumlar implant uygulamasını gerektirir?Diş kayıplarının ya da meydana gelen travmaların sonucunda fizyolojik olarak oluşan kemik erimeleri, çene kemiğinin seviyesinin ve hacminin azalmasına neden olmaktadır. Bu durum, uygulanacak protezin işlevini tam olarak yerine getirebilmesine engeldir. Bunun sonucunda da çiğneme ve konuşmada problemlerin çıkması kaçınılmaz olur.İmplant her yaşta uygulanabilir mi?Evet. Sadece gençlerde kemik gelişiminin tamamlanması gerekmektedir. Bu da kızlarda 16-17, erkeklerde ise 18 yaşına kadar gerçekleşmektedir. Erişkinler için üst yaş sınırı yoktur. Genel sağlık durumu uygun olan her yaştaki insana uygulanabilir. Yaşlı insanlar daha çok diş kaybettiklerinden ve çene kemiklerinde erimeler olduğu için diş implantlarına daha çok gereksinim duyarlar.İmplantın başarısı neye bağlıdır?Implantların başarısı için genel sağlığın iyi olması, doğru teşhis konulması ve implantın temizlik ve bakımının doğru yapılması gerekmektedir. Bunun yanında hekim tarafından uygun cerrahi ve uygun protez yapılmış olması gereklidir. Ayrıca, çok fazla sigara içilmesi ve / veya aşırı alkol kullanılması başarıyı olumsuz etkileyecektir. Yukarıdaki faktörlere bağlı olarak implant başarısı % 90-100 arasında değişebilir.İmplant yapılmasının mümkün olmadığı durumlar nelerdir?Bazı bedensel rahatsızlıklar veya engeller nedeniyle implant yapılması sakıncalı olabilir. Söz konusu durumlar şöyle sıralanabilir;İmplantlar vücut tarafından reddedilir mi?İmplantlar  bir çok materyalden yapılmış olabilir ama saf titanyum veya titanyum alaşımları klinik olarak en iyi sonucu vermiştir. Kemik içi implantların çevresindeki kemik ve yumuşak dokunun iyileşmesi dinamik bir süreçtir, bir çok faktör tarafından etkilenir.Hekim tarafından koyulan doğru hastaya doğru endikasyon ve doğru uygulamayla sonrasında hastanın da hekim tarafından önerilen kullanım talimatlarına uymasıyla hasta  implantlarını ömürlük olarak kullanacaktır.Diş implantları kansere neden olur mu?Tıp ve diş hekimliği dünyasında diş implantlarının kansere neden olduğunu gösteren tek bir örnek bile yoktur.İmplant pahalı bir tedavi midir?İmplant uygulamaları bir dizi karmaşık ve uzun süreli işlemleri gerektirir. Dolayısıyla rutin diş hekimi hizmetlerinden daha yüksek bir harcama gerektirirler. İmplant tedavileri tamamlanan hastalarda yapılan bir araştırmada, hastalar yaptıkları yatırımın karşılığını aldıklarını ve gerekirse aynı şeyi tekrar yaptıracaklarını belirtmişlerdir.Operasyon sırasında ve sonrasında bir rahatsızlık olabilir mi?Operasyon lokal anestezi ile hiçbir ağrı ve rahatsızlık duyulmadan yapılabilmektedir. Gerekli durumlarda genel anestezi de uygulanabilir. Operasyondan sonra, herhangi diş çekiminden sonra da duyulabilecek hafif bir ağrı veya şişlik olabilir. Bunlar da ağrı kesicilerle ve gerekli önlemlerle rahatlıkla giderilebilir.Yerleştirme operasyonu ve protezin tamamlanması ne kadar sürer?Cerrahi işlemin süresi yerleştirilecek implant sayısına ve hastanın koşullarına bağlı olarak yarım saat ila birkaç saat arasında değişebilir. Operasyondan sonra, implant ile kemiğin kaynaşması için (osseointegrasyon) 2-4  ay kadar beklenir. Daha sonra bu implantlar üzerine, birkaç seans süren bir uygulama ile protezler yerleştirilir.
3,852
790
Tedavi Yöntemleri
Jawline (Çene) Dolgusu
Çene hatlarını düzenlemek ve daha belirgin hale getirmek için Jawline dolgu maddesinden yararlanılır. Bu dolgu enjeksiyonu sayesinde ince çizgiler yumuşatılır ve kırışıklıkların giderilmesi sağlanır. Daha genç ve sağlıklı bir görünüm elde etmeye yarayan Jawline (çene) dolgusunun etkisi uzun seneler devam edebilir. Çene dolgusu aynı zamanda kişiye belirginlik, simetri ve kontür sağlar.Jawline (Çene) Dolgusu Nedir?Çene hattına uygulanan bir çene dolgusu modeli olan jawline, çene bölgesinin daha belirgin bir görünüm kazanarak yüzün genelinin dengelenmesini, gıdı denilen bölgenin küçültülmesini ve alt çeneyi şekillendirmeyi sağlayan cerrahi olmayan bir medikal estetik işlemdir. Çene bölgesine estetik bir görünüm ve hacim katmak isteyenlerin uygulatabileceği jawline (çene) dolgusunda, cildin altına enjekte edilen dolgu sayesinde cilt dolgunlaştırılır ve bu sayede daha genç, pürüzsüz görünen bir cilde sahip olunur.Çenesinden simetrik açıdan bir bozukluk olmasa da bu işlem uygulanarak sarkmaların önlenmesi sağlanabilir. Bu dolgu maddesi uzmanı tarafından çeneye uygulanır. Uygulanan bu dolgu maddesi hyalüronik asit ve kolajen üretiminin desteklenmesini sağlayarak çene bölgesindeki kemik kaybı, gamze ve sarkmalara karşı kullanılır.Jawline (Çene) Dolgusu Hangi Durumlarda Uygulanır?Jawline çene dolgusu, formunu kaybetmiş bir çenenin toparlanması, yüz hatlarında denge sağlanması ve sağlıklı bir görünüm elde edilebilmesi için uygulanır. İdeal bir yüz hattı oluşmasına destek sağlayan bu doku yüze orantı verilmesini sağlar. Çene dolgusu şu durumlarda uygulanabilir:Yüz hattındaki bozukluğu gidermek ve simetrik bir görüntü oluşturmak için çene dolgusu kullanılabilir. Estetik bozukluğu durumlarında sorunun belirlenmesinin ardından doğru tedavi çıkarılarak dolgu uygulanabilir.Jawline (Çene) Dolgusu Nasıl Uygulanır?Çene Dolgusunda Uygulanan Dolgu Maddeleri Nelerdir?Çene hattındaki bölgeyi iyileştirmek ve estetik bir görüntü oluşturmak için Jawline (çene) dolgusu maddelerinden yararlanılır. Çene çizgilerine karşı da kullanılan bu maddeler kullanım amacına yönelik olarak değişiklik gösterir.  Jawline dolgu işlemi sırasında kullanılan maddeler şöyle sıralanabilir:Kalsiyum Hidroksiapatit (CaHA): Kemiklerde bulunan bu mineral, çene dolgusu olarak kullanılır. Su bazla bir jelle karıştırılarak uygulanan CaHA maddesi, uygulandıktan sonra etrafında bir kolajen oluşturur. Bu kolajen çene hattına dolgunluk katarak çizgilerin yumuşamasını sağlar. Hyaluronik Asit (HA): Vücutta doğal olarak oluşan bir madde olan hyaluronik asit, cildin nemli olmasını sağlayarak dolgun gözükmesine yardımcı olur. Yaş aldıkça vücutta bu maddenin üretimi azalır ve kırışıklıkların oluşmasına neden olarak sarkmalara sebebiyet verir. Jawline (çene) dolgusu işleminde kullanılan hyaluronik asit, çenede oluşan ince çizgilerin yumuşamasını sağlar ve estetik bir görünüm verir.Polimetil Metakrilat (PMMA): Cildin daha sıkı ve dolgun görünmesine yardımcı olan bir madde olan polimetil metakrilat, çene dolgusu maddesi olarak kullanılır. Uzun yıllarca etkisini sürdürse de tam etkisini sağlamak için enjeksiyon tekrarı gerekebilir.Jawline (Çene) Dolgusu Avantajları Nelerdir?Çene dolgusunun en büyük avantajı ameliyat ya da cerrahi bir müdahale gerektirmeden uygulanmasıdır. Çenedeki yapısal bozuklukların tek seansta bile düzelmesini sağlar. Bunların yanında jawline dolgusunun avantajları şöyle açıklanabilir:Jawline (Çene) Dolgusu FiyatlarıJawline (çene) dolgusu, çene bölgesine enjekte edilerek çene hattının estetik görünüme kavuşması hedeflenir. Çenesinde bozukluk olan kişilere bu uygulama yapılır. İşlem yapılmadan önce bozukluk tespit edilir. Kişinin yaşı, cilt tipi ve hastalıkları da göz önünde bulundurularak enjeksiyon yapılacak dolgu maddesi belirlenir. Bu yüzden Jawline (çene) dolgusu fiyatları, uygulamanın yapıldığı yere, dolgu malzemesine ve işlemi yapacak olan doktora göre değişiklik gösterir. Çene dolgusu işlemi sırasında kullanılacak olan tüm ürünler Sağlık Bakanlığı onaylı olarak kullanılır.Jawline (Çene) Dolgusu Riskleri Nelerdir?Jawline çene dolgusu işlemleri cerrahi bir müdahale olmadığı için nispeten güvenli sayılır. Yan etki görülmesi kişinin cilt hassasiyetine göre farklılık gösterebilir. Jawline (çene) dolgusu riskleri şöyle sıralanır:Jawline (Çene) Dolgusu Hakkında Sık Sorulan SorularJawline dolgusu etkisi ne kadar?Jawline çene dolgusunun kalıcı olup olmaması malzemenin kalitesine göre değişebilir. Enjekte edilen dolgu maddesi, hyaluronik asit ise kalıcılığı ortalama olarak 1-2 yıl sürmektedir.Çene dolgusu kimlere yapılmamalıdır?Enfeksiyona sahip olan, HPV virüsü taşıyan, lupus veya skleroderma gibi bağ dokusu hastalıkları bulunan ve kontrolsüz diyabeti olan kişilere çene dolgusu yapılması önerilmemektedir.Çene dolgusu işlemi ne kadar sürer?Jawline dolgusu, uygulama yapılacak olan bölgeye göre seansı da farklı olabilir. İşlem uygulandıktan sonraki muayenede düzeltmeler de yapılabilir. Çene dolgusu ortalama olarak 20 dakika sürer. Öncesinde de 15 dakikalık bir kremin uyuşma süresi olabilmektedir.
1,895
791
Tedavi Yöntemleri
Jinekomasti
Jinekomasti, östrojen ve testosteron hormonundaki dengesizlik sonucu erkeklerde meme bezi dokusundaki artışa bağlı kadınsı meme görüntüsü oluşmasıdır. Glandüler dokuda gerçekleşen bu iyi huylu büyüme bir veya iki memede de yaşanabilir. Göğüslerin büyümesi düzensiz şekilde gerçekleşebilir. Özellikle ergenlik döneminde hormonal değişikliklerin yaşanmasıyla başlayarak zaman içerisinde büyüyebilir. Estetik ve psikolojik sorunlara yol açabilen meme büyümesi, liposuction uygulamaları ve jinekomasti gibi çeşitli cerrahi yöntemlerle kısa sürede tedavi edilebilir.Jinekomasti Nedir?Jinekomasti, erkek çocuklar veya erkek yetişkinlerde göğüste bulunan meme dokusunun aşırı gelişerek büyüdüğü iyi huylu erkek meme dokusu hastalığıdır. Östrojen fazlalığı nedeni ile ortaya çıkan jinekomasti, tehlikeli bir durum olmasa da meme hacmi arttığı için erkeklerde meme kanseri riskini az da olsa artırır. En çok ergenlik çağındaki çocuklarda ve yaşlı erkeklerde görülür.Bunun yanında havuzda, denizde ya da dar kıyafet giyildiğinde estetik açıdan kötü bir görüntüye sebep olurken, diğer yandan da erkeklerde ciddi bir özgüven problemine yol açabilir. Bu nedenle erkekler genellikle jinekomasti ameliyatı yani erkeklerde meme küçültme operasyonunu tercih eder.Yalancı jinekomasti nedir?Yalancı jinekomasti, erkeklerin vücudunda aşırı yağ birikiminden kaynaklı olarak ortaya çıkan meme büyümesidir. Jinekomasti hormonal nedenlerden dolayı gelişirken yalancı jinekomastide yağ birikmesi ön plandadır. Yalancı jinekomastide memelerin küçülmesi için düzenli göğüs egzersizleri yeterli olabilir. Bunun yanında düşük östrojen diyeti de yalancı jinekomastinin düzelmesinde etkili olur.Jinekomasti Belirtileri Nelerdir? Nasıl Anlaşılır?Jinekomasti, göğüste belirgin olarak ortaya çıkan meme dokusunun büyümesinin yanında hassas göğüsler, göğüste ağrı ya da akıntı şeklindeki belirtilerle de görülür.Jinekomastinin en yaygın görülen belirtileri şöyle sıralanır:Jinekomasti Neden Olur?Jinekomasti, kadınlık hormonu (östrojen) ve erkeklik hormonu (testosteron) seviyelerindeki değişiklikler nedeniyle ortaya çıkar. Karaciğer veya akciğer kanseri, karaciğer sirozu, aşırı aktif tiroid, hipofiz bezi sorunları, adrenal bezler veya testis kanseri gibi hormon sorunlarda jinekomastiye neden olabilir. Bu hormonlar özellikle ergenliğe girilme döneminde yükseldiği için jinekomasti de bilhassa ergenlik döneminde görülür.Jinekomastinin en yaygın görülen nedenleri şöyle sıralanır:Bunun yanında tümör, hipertiroidizm, böbrek yetmezliği, Klinefelter sendromu ve hipofiz bezi gibi hastalıklar da jinekomasti nedenleri arasında sayılır.Jinekomasti Nasıl Geçer?Jinekomasti teşhisinin konulmasının ardından düzeltmek için uzman doktor kişiye jinekomasti ameliyatı önerebilir. Jinekomasti ameliyatı, erkeklerde meydana gelen fazla meme dokusunun ve yağın kalıcı olarak alınmasını ve düzeltilmesini içeren bir ameliyat türüdür.Bunun yanında uzman doktor jinekomasti tedavisi için kişinin altta yatan sağlık durumunu inceler. Hipertiroidizm veya yetersiz beslenme gibi durumlar görüldüğünde ise tedavi sürecine başlar. Böylelikle jinekomastinin neden olduğu semptomlar yok edilebilir.Jinekomasti (Erkeklerde Meme Küçültme Ameliyatı) Nedir? Jinekomasti ameliyatı ya da erkeklerde meme küçültme ameliyatı, meme bölgesinde aşırı yağ birikmesinden kaynaklı olarak görülen meme büyümesini tedavi etmek için uygulanan, vakum yöntemiyle yağların vücuttan çıkarılması içeren ameliyat çeşididir. Jinekomasti genellikle östrojen ve testosteron hormonlarında meydana gelen dengesizlik nedeniyle gelişir. Bu dengesizliğe nedeni ne olursa olsun, erkeklerde aşırı meme dokusu genellikle bir fiziksel görünüm açısından özgüven eksikliğiyle ilişkilendirilir.Jinekomasti Ameliyatı (Erkeklerde Meme Küçültme Ameliyatı) Kimlere Uygulanır?Jinekomasti ameliyatı, erkeklerde kadın tipi meme büyümesi görülen kişilere uygulanır. Son zamanlarda hormonlu gıdaların yanı sıra tarım ilaçları gibi etkenler sebebiyle gençlerde jinekomastiye daha sık rastlanır. Bunun dışında nadiren kortizon, steroid kullanımı, aşırı alkol tüketimi ya da karaciğer hastalıkları gibi nedenler söz konusu olabilmektedir.Erkeklerde memenin fazla büyümesini ifade eden jinekomasti, kimi zaman ağrıya kimi zaman da ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Nedeni çoğu zaman tam olarak bilinmemekle birlikte; jinekomasti genellikle östrojen-androjen oranında bozulma gibi altta yatan hormonal bir dengesizlik sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durum hayatın belli dönemlerinde görülebilmekte ya da bazı hastalıklar da jinekomastiye yol açabilmektedir.Böbrek üstü bezi ile karaciğer hastalıkları, hipofiz tümörleri, tiroit rahatsızlıkları ile böbrek yetmezliği, bu tabloya neden olabilmektedir. Böbrek üstü bezleri, hipofiz ve testis tümörleri ile akciğer kanseri hastalıklarında da görülebilmektedir. Öte yandan bazı ilaçlar ve uyuşturucu maddeler de jinekomastinin ortaya çıkışında etkili olabilmektedir.Jinekomasti Ameliyatı (Erkeklerde Meme Küçültme Ameliyatı) Nasıl Uygulanır?Öncelikle doğru teşhis ve uygun hastaların belirlenmesi jinekomasti ameliyatının gerçekleştirilmesi için çok önemlidir. Bu sorunun tanısında fiziki muayene tek başına yeterli olabilmektedir; fakat yeni oluşan olgularda, meme ağrısı veya hassasiyet halinde karaciğer, böbrek ve tiroid fonksiyon testleri, hormon seviyesi için birtakım kan tetkikleri, mamografi veya ultrasonografik inceleme gerekir.Cerrahi ile fazla büyümüş meme dokusunun alınarak, göğse normal bir görünüm kazandırılması amaçlanır. Jinekomasti uzmanı tarafından yapılan muayene ve tetkiklerin ardından jinekomastinin durumu ve evresine göre ameliyatın yöntemi ile tekniği belirlenir.Eğer meme içindeki yağ dokusu fazlaysa, genellikle liposuction işlemi yeterli olabilmektedir. Bu operasyonlarda az iz bırakması ve iyileşme süresinin kısa olması nedeniyle lazer liposuction daha çok tercih edilir.  Lazer liposuction ile yapılan işlemlerde yağ alımının ardından lazerle cilt tabanı ısıtılarak deride sıkılaşma etkisi yaratması sağlanmaktadır.Meme dokusunun yağ dokusuna göre ön planda olduğu durumlarda ise liposuciton tek başına yeterli gelmemektedir. Bu gibi durumlarda liposuctiona ek olarak meme başından küçük boyutta yarım dairelik bir kesi açılarak, meme dokusunun çıkarılması sağlanır. Bu şekildeki karma operasyonlarda da ameliyat izi çok az olmaktadır.Bazı jinekomasti vakalarında ise hem deri fazlalığı çok belirgin olur, hem de bu kişilerin meme boyutları neredeyse kadın memesine yakın büyüklükte olabilmektedir. Bu gibi durumlarda açık ameliyat uygulanılması gerekmektedir. Operasyonun sonucunda ise kadınlardaki meme küçültme ameliyatında olduğu gibi lolipop ya da ters T şeklinde iz kalabilmektedir.Jinekomasti Ameliyatı Avantajları Nelerdir?Bu işlem ile birlikte rahatsız edici meme görünümü de ortadan kalkar. Daha estetik göğüs hatları ortaya çıkar ve altta çalıştırılan göğüs kasları belirgin hale gelir. Jinekomasti nedeniyle özgüven kaybı yaşamış olan erkekler bu operasyon sonrasında kendilerini çok daha iyi hissederler. Bu durum iş ve sosyal yaşamlarına da olumlu yansımalar yapmaktadır. Jinekomasti Ameliyatı Hakkında Sık Sorulan SorularJinekomasti ameliyatı acıtır mı?Jinekomasti ameliyatları genel anestezi altında yapılır ve hasta herhangi bir ağrı ya da acı hissetmez. Ortalama bir saat süren ameliyatın sonrasında hastalar ya aynı gün ya da bir gün sonra taburcu edilmektedir. Liposuction ya da küçük kesiyle yapılan operasyonlarda genellikle dren takılmazken, açık ameliyatlarda takılır. Ameliyat sonrasında hafif düzeyde yaşanan ağrılar ise ağrı kesicilerle ortadan kaldırılırken, beşinci günün sonunda hastanın banyo yapmasına müsaade edilmektedir.Kişide jinekomasti olup olmadığı nasıl anlaşılır?Erkeklerde kadın tipi bir meme büyümesi görülmesi kilo alımına bağlı olabilir. Ancak kilo verilse bile bu görünümden kurtulmak mümkün olmayabilir. Bu durumda kişi doktora başvurmalı, çeşitli muayene ve tetkiklerle jinekomasti konusunda kesin tanı konulmalıdır.Jinekomasti kendi kendine geçer mi?Ergenlikte görülen jinekomasti, genellikle geçici olmaktadır ve hastaların yaklaşık yüzde 90’ında üç yıl içinde kendiliğinden düzelme görülmektedir. Bu şartlarda düzenli takip yeterli gelebilmektedir. Erişkinlikte ise öncelikle altta yatan sebep varsa bunun düzeltilmesi gerekir. Bir neden olmadığında ya da mevcut sorun giderilmesine rağmen hastanın durumunda düzelme görülmezse, cerrahi tedavi planlanmaktadır.Jinekomasti ameliyatı için kimler aday olabilir?Mevcut sarkıklıkları fazla olan ya da meme dokusu çok büyük olan tüm erkekler aday olarak gösterilebilir.Jinekomasti ameliyatı için gerekli olan kriterler nelerdir?Meme başı sarkıklığının belli bir ölçünün altına inmesi bir kriterdir. Hacim olarak 50-100 cc arası olması gereken meme dokusunun 200-300 cc’lere ulaşması jinekomasti estetiği için yeterli bir kriterdir.Jinekomasti ameliyatı (Erkeklerde meme küçültme ameliyatı) için yaş sınırı var mı?Yasal olarak 18 yaş sınırı bulunmaktadır. Herhangi bir üst yaş sınırı bulunmamaktadır.Jinekomasti ameliyatı öncesi neler yapılmalı?Jinekomasti ileri derece değilse spor veya diyet ile fayda görülebilir. Bu nedenle hastalar öncelikle egzersize ve diyete yönlendirilir. Hastaların ameliyat öncesi gıda takviyeleri ve kanı sulandırabilecek kırmızı meyvelerden kaçınması önerilir. Sigara yara iyileşmesini bozan bir faktördür. Sigara kullanımının ameliyattan 1 hafta önce bırakılması ve ameliyat sonrası 1 haftaya kadar içilmemesi başarıyı artıracaktır.Jinekomasti ameliyatı sonrasında nelere dikkat edilmelidir?Cerrahi sonrası hasta aynı gün ya da ertesinde taburcu edilmektedir. Çoğu hastada iyileşme süreci yaşam kalitesini etkilemediği gibi, ağrı da yaşanmamaktadır. Kişi, jinekomastinin büyüklüğüne göre hasta kısa bir süre sonra normal yaşamına dönebilmektedir. Jinekomasti, beslenme planlamasının da çok iyi yapılmasını gerektiren bir rahatsızlıktır. Bu nedenle erkekler jinekomasti uygulamasının öncesi ve sonrasında fazla kilo alımından kaçınmalı, gerektiği takdirde beslenme ve diyet uzmanı kontrolünde ideal kilolarını korumalıdır. Jinekomasti ameliyatı sonrasında korse takılmalı mı?Jinekomasti operasyonunun ardından hastaların 2-3 hafta süresince jinekomasti korsesi olarak da anılan korse takması gerekmektedir. Kesin sonuç 6- 12 ay arasında alınır. Ameliyat sonrasında ise çok ciddi bir kilo değişimi olmadığı sürece operasyonun sonucu kalıcı olurken, meme ucunda da herhangi bir his kaybı oluşmamaktadır.Jinekomasti ameliyatı (Erkeklerde meme küçültme ameliyatı) egzersiz düzenine ne zaman dönülebilir?İlk hafta mümkün olduğunca dinlenilmeli ve üst beden hareketleri aza indirgenmelidir. Ağırlık kaldırma, yorucu işler ve güç gerektiren egzersizlerin ertelenmesi, dolaşımı artırmak için yürüyüş yapılması ve mümkün olduğunca araba kullanmamaya çalışılması gerekmektedir. Birinci aydan sonra bazı ağır aktivite ve egzersizleri yapmak mümkün olmaktadır.Jinekomasti ameliyatı (Erkeklerde meme küçültme ameliyatı) sonrası meme büyümesi tekrar eder mi?Tedavi sonrası jinekomastinin tekrarlaması beklenmez; ancak hastaların kilo alması halinde yağ dokusu oluşabilir. Bu nedenle kilo kontrolü önemlidir.Jinekomasti ameliyatının (Erkeklerde meme küçültme ameliyatı) dezavantajları nelerdir?Bu işlem sonuçta cerrahi bir operasyondur. Az da olsa kanama, morarma gibi riskleri olabilir. Çok fazla meme dokusu alınırsa meme başı altında çökmeler olabilir. Bu nedenle operasyonun konusunda uzman doktorlar tarafından tam donanımlı ve güvenilir merkezlerde yaptırılması önemlidir.Jinekomasti ameliyatı (Erkeklerde meme küçültme ameliyatı) güvenli midir?Kas üzeri ameliyatı eğer düzgün seviyede yapılırsa ve kas altına inilmezse güvenli bir operasyondur. Kasın altına inildiğinde ise düşük de olsa pektoral kasa, göğüs kafesine, kemiklere ya da akciğere zarar verme ihtimali vardır. Bu nedenle donanımlı merkezlerde uzman kişiler tarafından yapılması önemlidir.
4,403
792
Tedavi Yöntemleri
İmmünoterapi
Kanser hastalığında yeni nesil tedavi yaklaşımlarından biri olan İimünoterapi, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımasını ve onlara saldırmasını sağlayarak bağışıklık sisteminin kanserle savaşmasına yardımcı olan kanser tedavisi yöntemidir. Kanserli hücrelerin vücutta nerede olduğunu bularak vücudun bağışıklık sisteminden yararlanır. Bu noktada bağışıklık sistemini eğiten immünoterapi, kanserli kişilerin daha uzun yaşamasına yardımcı olması için kullanılır. Kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre çok daha az yan etki gösteren immünoterapi, bağışıklık hücrelerinde bir hafıza oluşturarak, daha iyi, uzun süreli ve kalıcı yanıtlar oluşmasını sağlar.  İmmünoterapi Nedir?İmmünuterapi, hedef bağışıklık sistemini yeniden organize ederek vücudun kanseri kendi kendine yenmesini sağlamaktır. Kanser gelişirken bağışıklık sisteminin (immün sistem) kendisine yanıt vermesini, yoketmesini engelleyici birçok mekanizma kullanır. İmmünoterapide kullanılan tedaviler, bu mekanizmaları engelleyerek bağışıklı sistemini kanserli hücrelere karşı güçlendirerek etkin bir tedavi sağlar. İmmünoterapi, kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilere göre daha etkin olup çok daha az yan etki gösterir.İnsan vücudunda kansere karşı savaşan çok sayıda hücre bulunmaktadır. İnsanın bağışıklık sisteminde bulunan ve ‘asker hücre’ olarak adlandırılan ‘T hücreleri’ kanserli hücreleri büyük oranda yok etmektedir. Ancak kansere karşı savaşan bu hücrelerin aktivasyonu bir noktaya kadar olabilmekte, bir grup kanserli hücre bu saldırılardan kurtularak T hücresine karşı direnç göstermektedir. Nitekim günlük yaşantımızın akışında tümör hücresine dönen vücuttaki bazı hücreler asker hücrelere ‘yabancı olmadığı’ mesajını vererek yok olmaktan kurtulup bağışıklık sistemini baskılamaktadır. İmmün aracılı tedavi olarak da bilinen immünoterapi, bu noktada devreye girer. İmmünoterapi tadavisinde amaç bağışıklık sistemi üzerindeki bu baskıyı ortadan kaldırarak insan vücudunda bulunan kanser savaşçısı hücreleri kanser dokusuna yönlendirmek ve bu şekilde hastalığı tedavi etmektir.Kemoterapi ve hedefli tedavilerdeki en önemli sıkıntı tedavi yanıtının kalıcı olmamasıdır. İmmünoterapi tedavisi ise kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre çok daha iyi ve uzun süreli yanıtlar sağlayabilmektedir. İmmünoterapi, bu kalıcı yanıtı bağışıklık sisteminde T hücrelerinde bir hafıza oluşturarak sağlamaktadır.İmmünoterapi Nasıl Ortaya Çıktı?1950'li yıllardan bugüne cerrahi radyoterapi ve kemoterapi ve hedefe yönelik tedaviler üzerine kurulu kanser tedavilerine immün kontrol noktası inhibitörü olarak adlandırılan yeni nesil immünoterapiler eklendi.Hastalar için yeni bir umut ışığı olan immünoterapi tedavisi, bağışıklık sisteminin özel bazı bölümlerinin etkinliklerini uyarmaya veya bağışıklık tepkilerini bastıran kanser hücreleri tarafından üretilen sinyalleri önlemeye dayanmaktadır. Yapılan araştırmalar kanserde en güncel yaklaşımlardan biri olan immünoterapinin birçok kanser türünde etkili olduğunu ve kimi hastalarda tamamen iyileşme sağladığını ortaya koymaktadır.Tarihler 2011’i gösterdiğinde cilt kanseri türü melanomun tedavisi ile başlanan ve hali hazırda geliştirme çalışmalarının sürmekte olduğu immünoterapi; yurt dışında akciğer, böbrek gibi 20’den fazla kanser çeşidinde tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır.2018 yılından itibaren meme kanserinin üçlü negatif adındaki bir alt grubu için de kullanmaya başlanan immünoterapi özellikle metastatik kanserlerde etkilidir.Japon bilim insanı Tasuku Honjo ve Amerikalı bilim insanı James P. Allison, “bağışıklık sisteminin, kanser hücrelerine etkili bir şekilde saldırmasını sağlayan immün kontrol noktası inhibitörleri” keşifleriyle 2018 Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'ne layık görüldü. Bu keşifle birlikte agresif cilt kanseri malign melanom ve akciğer kanseri başta olmak üzere birçok kanser türüne etkili immünoterapi ilaçları geliştirildi.İmmünoterapi Türleri Nelerdir?İmmünoterapi, vücutta bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olarak başta kanser olmak üzere diğer hastalıklara karşı savaşan bir tedavi yöntemi olarak bilinir. Kontrol noktası inhibitörleri, karsinojen ile ilişkili makrofajlar, T hücre tedavisi, monoklonal antikorlar, sitokin tedavisi ve kanser aşıları olarak incelenir. İmmünoterapi türleri şöyle açıklanabilir:Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleriKontrol noktası inhibitörleri, bağışıklık sisteminin doğal döngüsünde bulunan ve belirli proteinleri hedef alan immünoterapi türüdür. Bu terapi türü, bağışıklık sisteminin kansere karşı savaşmasını engelleyecek olan durumların devre dışı kalmasını sağlayarak, vücutta kanser hücrelerinin tanınmasına ve onlara saldırılmasına ortam hazırlar.Bunun yanında bağışıklık sistemindeki T hücreleri, bakteriler, virüsler veya kanser hücreleri gibi yabancı maddeleri tespit ederek yok etmede görevlidir. Vücudun sağlıklı hücrelerine saldırmasını önlemek için bazı kontrol mekanizmaları bulunur. Bu görülen kontrol noktaları, T hücrelerinin etkinliğini sınırlayarak bağışıklık tepkisini düzenlemede etkili olur. Kanser hücreleri, bu kontrol noktaların kullanılmasında rol oynayarak bağışıklık sisteminden saklanma eylemi gösterebilir.Kontrol noktası inhibitörleri ile tedavi edilen kanser türleri nelerdir?Kontrol noktası inhibitörleri ile tedavi edilen kanser türleri arasında melanom (cilt kanseri), akciğer kanseri (küçük hücreli dışı akciğer kanseri gibi), böbrek kanseri, mesane kanseri, hodgkin lenfoması, mide kanseri, baş ve boyun kanserleri yer alır.Kontrol noktası inhibitörleri yan etkileri nasıldır?Kontrol noktası inhibitörleri, kanser hücreleri dışındaki normal dokulara da saldırabileceğinden bazı yan etkilere sebep olabilir. İshal, karaciğere enzimlerinde görülen artış, nefes darlığı, tiroid sorunları gibi belirtiler kontrol noktası inhibitörlerinin bir tan etkisi olarak değerlendirilebilir. Bunların yanından bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesine neden olarak ciddi otoimmün reaksiyonlar oluşturabilir.Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri, bağışıklık sistemini teşvik ederek kanser hücrelerini yok etmeye odaklana bir tedavi yöntemidir. Fakat bu tedavi yöntemi, herkes için uygun olmayabilir. Bu tedavi süresince de sıkı bir doktor kontrolü ve takip gerekebilir.T-hücre transfer tedavisiT-hücre transfer tedavisi (T-cell transfer therapy), immünoterapinin bir çeşidi olarak bilinir ve bağışıklık sisteminde yer alan T hücrelerinin kanser hücrelerine karşı savaşma yeteneğinin artmasına yardımcı olur. Bu immünoterapi çeşidinde vücutta bulunan T hücreleri laboratuvar ortamında güçlendirilerek hastaya tekrardan verilebilir. Aşırı bağışıklık tepkisine bağlı olarak kişide ateş, düşük tansiyon ve organ yetmezliği gibi yan etkiler görülebilir.Monoklonal antikorlarMonoklonal antikorlar, bağışıklık sisteminin yanıtını güçlendirmek veya hedef hücreleri tanıyıp yok etmek için kullanılır. Özellikle bu yöntem romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklarda bağışıklığın verdiği yanıtı baskılamak için yararlanılır. Monoklonal antikorlar, çeşitli hastalıkların tanısında bulunur.Kanser aşılarıİmmünoterapinin bir türü olan kanser aşıları, vücutta bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olarak kanser hücreleriyle savaşmada etkili olur. Bu kanser aşıları kanseri önleyici (profilaktik) ve tedavi edici (terapötik) olmak üzere iki şekilde incelenir. Kanser aşılarının tedavi sırasında antijenleri hedef alarak bağışıklık yanıtını tetiklenmesini sağlar. Böylelikle kanser türlerindeki hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak amaçlanır.Bağışıklık sistemi düzenleyicileriBağışıklık sistemi düzenleyicileri, immünoterapinin türü olarak bilinir. Bağışıklık sistemini güçlendirme ve baskılamak için bu yöntemden yararlanılabilir. İmmünomodülatörler yani bağışıklık sistemi düzenleyeciler, otoimmün hastalıkların veya iltihaplanmanın önüne geçmek için bağışıklık sistemini baskılama görevine sahiptir. Kanser tedavisi sürecinde bu ilaçlar tek başına kullanılabildiği gibi, kemoterapi ve radyoterapi gibi geleneksel yöntemlerle birlikte de uygulanabilir. Bağışıklık sistemi düzenleyicileri, özellikle melanom, böbrek kanseri ve bazı hematolojik kanserlerin tedavisinde tercih edilir.İmmünoterapi Kansere Karşı Nasıl Etki Eder?İmmünoterapi, kanser tedavi sürecinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için uygulanan ve yararlanılan bir yöntemdir. Bağışıklık sistemi, vücutta doğal bir savunma mekanizması oluşturarak kanser hücrelerine karşı savaş açsa da bazı durumlarda kanser hücrelerinin kaçmasına neden olarak büyümesini engelleyemeyebilir. İmmünoterapi, bu noktada bağışıklık sistemini etkin hale gelmesini sağlayarak bu hücreleri tanımasını ve yok etmesini sağlar.İmmünoterapi Hangi Kanser Türlerinde Kullanılır?İmmünoterapi, bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olarak kanser hücreleriyle savaşmada önemli bir rol oynar. Çeşitli kanser türlerinde etkili olan immünoterapinin kullanıldığı kanser türleri şöyle sıralanabilir:İmmünoterapi, kişinin kanserin türüne ve evresine bağlı olarak uygulanan bir yöntemdir. Bu tedavi yöntemi kişiden kişiye farklılık gösterebilir.İmmünoterapi Nasıl Uygulanır?İmmünoterapi insan vücudunda bulunan bu kanser savaşçısı hücreleri kanser dokusuna yönlendirmekte ve bu şekilde hastalığı tedavi etmektedir. Hücre ve aşı tedavileri gibi birçok farklı çeşitleri olan immünoterapi; bir sağlık merkezinde, doktor muayenehanesinde, ayakta tedavi ünitesinde alınabilir. Günümüzde kanser immünoterpisi denilince akla ilk olarak kontrol noktası düzenleyicileri gelir. Bu immünoterapi ilaçları PD-1, PD-L1 ve CTLA4 adlı hücre yüzey moleküllerinin çalışmasını engelleyerek bağışıklık sistemi hücrelerini aktifleştirir.Bazı hasta gruplarında iki farklı kontrol noktası inhibitörü veya immünoterapi ile beraber kemoterapi tedavileri de yapılmaktadır.İmmünoterapi genellikle günlük, haftalık, aylık veya bir döngü halinde infüzyon şeklinde uygulanır. İmmünoterapi kanser hastalarına özetle şu şekillerde uygulanabilir:Damar yoluyla (İntravenöz – IV): İmmünoterapi ilaçları, kemoterapi gibi damardan serum yoluyla verilebilir. Serum yoluyla verilen immünoterapi kemoterapiden daha rahattır. Damardan kana verilen immünoterapi ilaçları kanser hücresinin yüzeyindeki reseptörlerine bağlanır. Bunun ardından kanser hücreleriyle vücudun mücadelesi başlamış olur. Serum şeklinde verilen bu ajanlar 2-3 hafta aralıklarla uygulanabilmektedir.Ağız yoluyla (oral): İmmünoterapi yutulan bir hap veya kapsül şeklindedir.Lokal yolla: İmmünoterapi, çok erken teşhis edilen bir cilt kanseri için krem formunda kullanılabilir.İntravezikal (Mesane içi): İmmünoterapi doğrudan mesaneye verilir.İmmünoterapi Yan Etkileri​ Nelerdir?İmmünoterapi yan etkileri kişide görülen yorgunluk, halsizlik, ciltte oluşan reaksiyonlar ve bağırsak problemleri şeklinde ortaya çıkabilir. Bunların yanında endokrin bozukluklar ve ishal gibi belirtiler de immünterapinin yan etkileri arasında yer alır. Kas-iskelet sistemi, böbrek, sinir, hematolojik, kardiyovasküler sistemler üzerine de yan etkiler görülebilir.Kemoterapi gören hastalarda görülen bulantı, saç dökülmesi, kan değerlerinin düşmesi, halsizlik gibi yan etkiler, immünoterapide minumum düzeyde olarak bilinir.İmmünoterapi Nerede Yapılır?İmmünoterapi, hastanelerin onkoloji bölümleri, immünoterapi merkezleri veya özel kanser tedavi merkezlerinde uygulanabilir. Kişinin bazı durumlarda, tedavi süreci ayaktan tedavi şeklinde yürütülürken, ağır vakalarda hastanın bir süre hastanede yatması gerekebilir. Tedavi sürecine başlamadan önce kişinin immünoterapiye uygun olup olmadığını belirlenir. İmmünoterapi genellikle multidisipliner bir yaklaşımla, uzman hekimler, hemşireler ve diğer sağlık profesyonellerinin yer aldığı ekipler tarafından yönetilerek uygulanır.İmmünoterapi Hakkında Sık Sorulan Sorularİmmünoterapi tedavisinin süresi ne kadardır?İmmünoterapinin ne sıklıkta ve ne kadar süreyle alınacağı, kanser türüne ve ilerlemesine, immünoterapi türüne, vücudun tedaviye nasıl tepki verdiğine ve uygulanacak tedavinin döngüsüne bağlı olarak değişir. Bazı immünoterapiler döngüler halinde verilir. Döngü, bir tedavi periyodu ve bunu izleyen bir dinlenme periyodunu kapsar. Dinlenme süresi vücuda iyileşme, tedaviye cevap verme ve yeni sağlıklı hücreler oluşturma fırsatı verir.İmmünoterapi tedavisinin kemoterapiden farkı ne?Kemoterapi, kanser hücresinin çekirdeğinde yer alan yapıları hedef alarak hareket eder. Bu yapıyı tahrip eder ve kanser hücresini ortadan kaldırır. İmmünoterapi tedavisinde ise amaç; bağışıklık sistemini güçlendirmek, kanserle savaşmak üzere tetiklemek yani vücudun kanseri kendi kendine yenmesini sağlamaktır.İmmünoterapi kimlerde uygulanıyor?İmmünoterapi ilaçları şu anda çoğunlukla ileri evre (metastatik) kanser dönemlerinde kullanılmaktadır. Bununla beraber cilt kanseri türü olan malign melanom tedavisinde erken dönemde de etkindir, onaylıdır. İmmünoterapinin erken dönem tümörlerde özellikle de operasyon öncesi ve sonrası dönem dahil olmak üzere yaygın şekilde çalışmaları devam etmektedir.İmmünoterapi ne kadar etkilidir?İmmünoterapi de dahil olmak üzere herhangi bir kanser tedavisi için başarı oranları, kanser türü ve evresi dahil olmak üzere birçok bireysel faktöre bağlıdır.İmmünoterapi Türkiye’de uygulanıyor mu?İmmünoterapi çeşitlerinden immün kontrol noktası inhibitörleri metastatik malign melonom, ileri evre böbrek tümörleri ve hodgkin lenfoma tanılı hastalarda 2018 yılında Türkiye’de geri ödeme kapsamına alınmıştır. İmmünoterapiler diğer tümör tiplerinde özel izinler dahilinde tıbbi onkoloji merkezlerinde uygulanabilmektedir.İmmünoterapi kaçıncı evrede uygulanır?İmmünoterapi, ileri evre yani 3. ve 4. evre kanserlerde uygulanır. Bunların yanında metastaz yapmış veya standart tedavilere yanıt vermeyen kanser türlerinde tercih edilir. Kanserin türüne bağlı olarak bazı kanserlerin erken evrelerinde de tercih edilebilir.Akciğer kanseri 4. evre immünoterapi nedir?Akciğer kanseri 4. evrede immünoterapi, ileri evrede olan akciğer kanserinin tedavisinde, bağışıklık sistemini harekete geçirilmesi hedeflenerek kanserli hücrelerle savaşmasını amaçlayan bir tedavi şeklidir. Geleneksel kemoterapi ve radyoterapiden farklı olarak, immünoterapi vücudun doğal savunma mekanizmalarını güçlenmesini sağlar. Özellikle ileri evrede olan akciğer kanserihastalarda yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak için önemli bir tedavi seçeneğidir.
5,335
793
Tedavi Yöntemleri
Hilterapi
Günlük yaşamda psikolojik veya fizyolojik etmenler nedeniyle vücut ağrıları ortaya çıkabiliyor. Ana nedeni tespit edilip tedavisi sağlanamayan, sık ve sürekli hissedilen ağrılar yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Doku- hücrelerin yenilenmesi ve iltihap giderici özelliği ile ağrıların ortadan kaldırılmasında etkin rol oynayan hilterapi son dönemlerde sıkça tercih edilen yöntemler arasında yer alıyor. Kan dolaşımını artırarak ödem attırma ve kolay uygulanabilirlik özellikleri ile dikkat çeken bu yöntem hasta konforunu artırıyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonu Bölümü’nden Uz. Dr. Tacettin Mirzaoğlu, hilterapi ve merak edilenleri hakkında bilgi paylaştı.Hilterapi Nedir?Hilterapi, 2002 yılında FDA onayı almıştır ve dünyada birçok modern tıp merkezi ve hastanelerde güvenle kullanılmaktadır. Hilt, High Intensity Laser Therapy adıyla bilinen yüksek yoğunluklu bir lazerdir. Doğal enerji transferi (fotobiyostimülasyon )yoluyla doku yenilenmesini ve iyileşmesini hızlandırmaktadır. Yüksek yoğunluklu lazer tedavisi olarak bilinen hilterapi dolaşımı artırıp ağrılı bölgenin iyileşmesini sağlayan hücreleri aktif hale getirerek, yıpranmış ya da hasara uğramış dokuyu tamir etmektedir. Gün içerisinde ağrılar nedeniyle yardımsız iş yapamayan bireylere uygulanan bu lazerli yöntem sayesinde doku ve hücrelerde yenilenme ve iyileşme sağlanmaktadır.Hilterapi Neden Kullanılır?Hilterapi, uygulama yapılan vücut bölgesindeki dokuların derin bölgelerine ulaşarak kan dolaşımını artırıp ödemi azaltmaktadır. Ayrıca ağrı yapıcı maddeleri o bölgeden uzaklaştırarak ağrı kesici ve antiinflamatuar olarak da etki etmektedir. Böylece o bölgenin iyileşmesini sağlayan hücreleri aktif hale getirerek, hasar görmüş ve yıpranmış dokuyu tamir etmektedir. Hilterapi düşük yoğunluklu (soğuk ) lazer terapisine göre çok daha güçlüdür, hücresel dokuya daha derinlemesine ulaşmasını sağlar ve daha uzun süren sonuçlar sağlayarak tedavi etmektedir.Hilterapi Hangi Hastalıklarda Kullanılır?Bel, boyun ve sırt ağrılarının büyük çoğunluğunun sebebi, yumuşak doku romatizması olan fibromiyaljidir olarak karşımıza çıkmaktadır. Fibromiyaljide tamamlayıcı tedavi olarak 10-15 seans hilterapi ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Fibromiyalji dışında kullanıldığı hastalıklar/ durumlar kısaca şunları içerir;Hilterapi avantajları nelerdir?En büyük avantajları arasında uzun süre devam eden ağrılarda ağrıyı dindirme amaçlı kullanılmasıdır. İşlem esnasında minimum seviyede ağrı-acı hissedilir. Kısa süre içerisinde işlem uygulanır. Uygulanması önerilmeyen bireyler ( gebelik, kanserli lezyon bölgeleri, epilepsi vb.) dışında herhangi bir yan etkisi görülmez.Hilterapi nasıl yapılır?Uygulama sırasında derinin yaklaşık 4-6 cm derinliğine inilerek burada yer alan damarlar genişletilir. İşlem esnasında ağrı hissedilmez sadece tatlı bir sıcaklık hissedilebilir. Cilt üzerinde herhangi bir leke bırakmaz. Seans sırasında hastanın ve uygulamayı yapan kişinin koruyucu lazer gözlüğü kullanması gereklidir. Aksi takdirde uygulanan yoğun miktardaki lazer ışını gözlere zarar verebilir. Genellikle 5 ila 10 dk arasında süren ortalama 10-15 seans şeklinde uygulanmaktadır. Etkisi ilk seanstan itibaren ortaya çıkmaktadır.HİLTERAPİ HAKKINDA SIK SORULAN SORULARHilterapi yan etkileri nelerdir?Uygulama uygun bir şekilde yapıldığı müddetçe hiçbir şekilde yan etkisi yoktur.Hilterapi kimlere uygulanmaz? Hilterapi kimlere uygulanır?Kas ağrısı şikayeti bulunan bireyler ile fibromiyalji görülen bireyler uygulanır.Kireçlenme, karpal tünel sendromu, omuz, dirsek, kalça, diz ve ayak bileği ağrıları, fıtık, yaralanmalar, yanık iyileşmesinde kullanılması uygundur.Hilterapi ne kadar sürer?Uygulanma nedenine göre seans ve işlem uygulama süresi değişkenlik gösterir. Seanslar genellikle 10-15 defa uygulanmak üzere gerçekleştirilir. Seans süreleri daha uzun ya da daha kısa olabilir.Hilterapi fibromiyalji iyi gelir mi?Yumuşak doku romatizması olan fibromiyalji görüldüğü bireylerde normal bir ağrıyı olduğundan daha fazla algılamaya neden olur. Dirençsizlik, halsizlik, uyku kalitesinde azalma gibi belirtileri ile hayat kalitesini oldukça düşürür. Doku ve hücrelerin iyileşmesini hızlandıran ve olumlu etkileyen hilterapi kullanım alanları arasında fibromiyalji de yer alır.Hilterapi kimlere önerilir?
1,669
794
Tedavi Yöntemleri
Jinekolojik Hastalıklarda Robotik Cerrahi
Kadın hastalıkları olarak da bilinen jinekolojik hastalıkların tedavileri teknolojinin gelişmesi ile birlikte çeşitlilik kazanmaya devam ediyor. Kapalı cerrahi yöntemleri arasında yer alan robotik cerrahi, minimal invaziv (küçük kesi) cerrahisinin en teknolojik hali olarak kabul edilirken, hastaya ve doktora çok fazla avantaj sağlıyor. Robotik cerrahinin uygulama alanları arasında; rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerinin tedavisi, rahmin çıkarılması, idrar kaçırma ve rahim sarkması, miyomların alınması, endometriosiz ve yumurtalık kistlerinin alınması gibi işlemler yer alıyor. Cerrahın kontrol ettiği robotik kollar aracılığı ile kapalı olarak uygulanan robotik cerrahi yöntemi, hastaya hastanede kalış süresinin kısalması, ağrı ve kanamanın daha az olması ve sosyal hayata dönüşün daha kısa sürede gerçekleşmesi gibi avantajlar getiriyor. Memorial Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Jinekolojik Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Öz, kadın hastalıklarının tedavisinde robotik cerrahi yöntemin kullanılması ile ilgili bilgi verdi.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi nedir?Teknolojinin ilerlemesi ile paralel bir şekilde tüm dünyada ameliyat yöntemlerinde ve ameliyat tekniklerinde çok önemli gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerin esas amacı ameliyatların daha güvenli şekilde yapılabilmesi, komplikasyon oranlarının azalması ve ameliyata bağlı istenmeyen sonuçların minimalize edilmesidir. Bu konudaki en önemli ilerleme; eskiden açık cerrahi şeklinde yapılabilen ameliyatların artık minimal invaziv yöntemlerle yani kapalı olarak yapılabilir hale gelmesidir. Kapalı ameliyatlarda teknolojinin geldiği en son nokta ise robotik cerrahi sistemleridir. Robotik cerrahi basit bir şekilde anlatmak gerekirse, cerrahın kontrol ettiği robotik kollar aracılığı ile kapalı olarak ameliyatın gerçekleştirilmesidir. Geleneksel laparoskopik ameliyatlarla karşılaştırıldığında robotik sistemin çok fazla avantajı bulunmaktadır.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi hangi durumlarda uygulanır? Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahinin kesinlikle kullanılmaması gereken bir durum bulunmamaktadır. Laparoskopik cerrahinin uygun olduğu her durumda robotik cerrahi yapılabilmektedir. Rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerinin cerrahisinde, miyomların alınmasında, rahim alma ameliyatlarında (histerektomi), endometriozis ameliyatlarında, yumurtalık kistlerinde, idrar kaçırma ve rahim sarkması gibi rahatsızlıklarda robotik cerrahi uygulanabilir.Ancak teknik olarak kapalı ameliyatın açık ameliyatlara göre avantajının azaldığı bir takım durumlar mevcuttur. Bu durumlarda robotik cerrahi yerine açık cerrahi tercih edilebilmektedir.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi nasıl uygulanır? Robotik cerrahide hasta hazırlığı geleneksel laparoskopik yöntem ile çok benzerdir. Hasta ameliyat masasına alınıp anestezi verildikten sonra ayaklıklar takılarak hasta jinekolojik muayene pozisyonuna alınır. Daha sonra göbeğin yaklaşık 3 cm üzerinden yapılan minik bir kesiden karın içerisine özel bir iğne ile girilerek karbondioksit gazı ile karın içerisi şişirilir. Yaklaşık 15 mmHg basınca ulaşıldığında kameranın yerleştirileceği trokar (içerisinden cerrahi aletlerin girip çıkabileceği metal boru ya da kılıf) göbeğin 3 cm üzerinden açılan 7mm’ lik kesiden karın içerisine sokulur. İlk yerleştirilen trokardan robotik sistemin kamerası karın içerisine ilerletilir ve karın içindeki organların ilk görüntüsü elde edilir. Bu aşamadan sonra ameliyat masası yaklaşık 35 derece açı ile baş aşağı çevrilir. Hastanın masadan aşağı doğru kaymaması için ayaklar ayaklıklara sabitlenir ve omuzlara omuz destekleri yerleştirilir. Yapılacak cerrahinin şekline göre toplam kaç robotik kol ile ameliyat yapılacaksa o kadar sayıda trokar ilk girilen kameranın görüntüsü altında batına girilir. Trokarlar genellikle batında düz bir hat şeklinde ya da hafif bir hilal şeklinde yerleştirilir ve iki trokar arasında en az 8 cm mesafe bulunmalıdır. Tüm trokarlar yerleştirildikten sonra kullanılacak robotik enstrümanlar uygun trokarlardan karın içerisine iletilir ve en sonunda enstrümanların robotik kollar ile bağlantısı kurularak ameliyata hazır hale gelinir.Miyomektomi: Üreme çağındaki kadınların önemli bir kısmında görülebilen bir problem olan miyomların cerrahi tedavisinde robotik sistem büyük avantaj sağlamaktadır. Kapalı yöntemle miyom ameliyatında en önemli basamak, miyomları çıkardıktan sonra rahimdeki kesilerin sağlam ve çok katlı bir şekilde kapatılmasıdır. Miyom çıkarıldıktan sonra rahimdeki kesilerin sağlıklı kapatılamaması sonraki gebeliklerde rahim yırtılması riskini artırmaktadır. Robotik sistemle yapılan miyomektomilerde robotik kollar el bilek hareketlerini tüm eksenlerde taklit edebildikleri için oluşan kesilerin dikilmesi çok daha kolay ve güvenilir olmaktadır.Histerektomi (Rahim alma ameliyatı): Kapalı ameliyat için uygun olan bütün rahim alma işlemleri robotik sistem ile yapılabilmektedir. Üç boyutlu ve yüksek kalitedeki görüntü sayesinde rahim alma ameliyatında karşılaşılabilecek istenmeyen durumların oluşma ihtimali azaltmaktadır. Rahim bağları robotik olarak kesildikten sonra vajen tepesi çepeçevre kesilerek tüm bağlantılarından kurtulan rahim vajenden dışarı alınır. Vajendeki kesi yeri de yine robotik olarak ya da vajinal yoldan kapatılır.Endometriozis: Endometriozis hastalığı rahim, tüpler, yumurtalıklar ve hatta kalın bağırsakları da ilgilendiren ve bu organlarda ciddi yapışıklıklara, fonksiyon kayıplarına ve ağrılara neden olan bir durumdur. Endometriozis cerrahisi tecrübe gerektirmektedir ve özellikle ileri evre endometriozis cerrahisi uzun süren bir cerrahidir. Uzun süreler boyunca yüksek konsantrasyonda kalınmasını ve önemli organlarda meydana gelen yapışıklıkların organlara zarar vermeden açılmasını gerektiren bu durumda yine robotik cerrahi önemli avantajlar sağlamaktadır.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahinin avantajları nelerdir?Da Vinci robotik cerrahinin hastaya sağladığı avantajlar şöyle sıralanabilir:JİNEKOLOJİK HASTALIKLARDA ROBOTİK CERRAHİ İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARJinekolojik hastalıklarda robotik cerrahinin açık ve kapalı yöntemlerden farkı nedir? Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi neden tercih edilir? Robotik cerrahinin hem açık cerrahiye hem de geleneksel kapalı yöntemlere (laparoskopi) göre belirli avantajları bulunmaktadır. Açık cerrahiye göre avantajları:Geleneksel laparoskopik cerrahiye göre avantajları: Robotik cerrahi ile yapılan ameliyatlardan sonra iyileşme süreci nasıldır?Robotik cerrahide 7 mm çapında enstrümanlar kullanılmaktadır ve ortalama 4 tane 7 mm lik kesiden robotik ameliyatlar yapılmaktadır. Bu nedenle robotik cerrahilerden sonra iyileşme süresi son derece kısa olmaktadır.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi yönteminin riskleri var mıdır?Jinekolojik hastalıklarda geleneksel laparoskopik yöntemle karşılaştırıldığında robotik cerrahiye özgü riskler mevcut değildir. Teknik olarak robotik sistemde meydana gelebilecek arızalar olabilse de son derece nadirdir ve böyle durumlarda cerrahiye geleneksel laparoskopik yöntemle devam edilebilir. Yani bir cerrahide standart olarak gerçekleşme olasılığı bulunan riskler robotik cerrahi için de geçerlidir.Jinekolojik hastalıklarda robotik cerrahi her hastada uygulanabilir mi?Geleneksek laparoskopik cerrahi için uygun olan tüm durumlarda robotik cerrahi uygulanabilmektedir. Bazı durumlar kapalı ameliyat için engel teşkil edebileceğinden bu durumlarda robotik cerrahi de uygun olmamaktadır. Bu durumlara:Robotik cerrahiden sonra hastanede kaç gün kalınır?Robotik cerrahide hastanede kalış süresi açık cerrahiye kıyasla anlamlı derece kısadır. Günümüzde robotik cerrahi ile komplike kanser ameliyatlarının da yapılabildiğini düşünürsek hastanın hastanede kalış süresi hastalığa, hastanın genel durumuna ve robotik olarak yapılan işleme bağlı olarak değişmektedir. Hastanede kalış süresi miyom ve rahim alma ameliyatları için genellikle 1 gece, rahim kanseri ameliyatları için 2 gecedir.Ameliyat sonrasında ağrı meydana gelir mi?Robotik cerrahi sonrası ağrı, açık cerrahiye göre çok daha azdır. Hissedilen ağrı genellikle trokar giriş yerlerinde kısa süreli hissedilmektedir. Kuvvetli olmayan ağrı kesicilerle kontrol altına alınabilmektedir.Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalmak gerekir mi?Robotik cerrahi sonrası yoğun bakım ihtiyacı hastanın genel durumuna, hastalığın şiddetine ve yapılan işleme göre değişmektedir. Genellikle aksi bir durum olmadıkça robotik cerrahi sonrası yoğun bakım ihtiyacı olmamaktadır.Robotik cerrahinin kadın hastalıklarında kullanılma oranları nelerdir?Özellikle Kuzey Amerika kıtasında jinekolojik hastalıkların cerrahi tedavisinde giderek artan şekilde robotik cerrahi uygulanmaktadır. Tüm kapalı rahim ameliyatlarının yaklaşık %30-40 kadarı robotik yöntemle yapılmaktadır. Avrupa’da da hızla yaygınlaşan robotik cerrahi sistemleri neticesinde laparoskopik rahim alma ameliyatı yıllar içerisinde azalarak robotik rahim alma ameliyatı artmaktadır.Robotik cerrahi sonrasında hastaların nelere dikkat etmesi gerekir?
3,242
795
Tedavi Yöntemleri
İpli Skolyoz
Genellikle büyüme çağındaki çocuklarda genetik faktörlere bağlı olarak oluştuğu düşünülen fakat nedeni tam olarak bilinmeyen skolyoz, omurganın karşıdan ya da arkadan bakarken sağ ya da sola S veya C şeklinde eğilmesi ile bunun yanında kendi etrafında dönmesi olarak tanımlanmaktadır. Skolyoz yani omurgadaki eğrilikler çok hafif gelişebileceği gibi, ileri derece skolyozlar da bulunmaktadır. Şiddetli omurga eğriliklerinde göğüs içindeki boşluk azalacağı için, akciğerlerin düzgün çalışmasında sorunlara da yol açabilmektedir. Skolyoz tedavisi, yaşanan eğriliğin derecesi ve ilerlemesine göre farklılık gösterebilir. Bazı skolyoz hastaları sadece izlenerek takip edilirken, bazı hastalarda skolyozun derecesine göre korse kullanımı, egzersiz ve rehabilitasyon uygulamaları gündeme gelmektedir. Bazı hastalarda ise skolyoz tedavisi cerrahi yöntemlerle gerçekleşmektedir. Klasik skolyoz cerrahisi ile birlikte son yıllarda çocuğun hareketlerini kısıtlamayan ve kapalı ameliyatı olan ipli skolyoz ameliyatı yani füzyonsuz skolyoz ameliyatı ön plana çıkmaktadır.İpli skolyoz (Füzyonsuz) ameliyatı nedir?İpli skolyoz ameliyatı füzyonsuz skolyoz ameliyatı olarak da tanımlanmaktadır. Klasik skolyoz cerrahisinde eğik olan omurların arasına vidalar yerleştirilerek vidalar arasına koyulan sert çubuklarla düzeltme işlemi yapılmaktadır. Bu sayede omurgadaki eğrilik düzeltilmektedir. Klasik skolyoz cerrahisi ameliyatında eğri bir omurga sert çubuklarla düzeltilirken, eğriliğe neden olan bütün omurlar birbirine kaynatılmaktadır. Bu tarzda yapılan skolyoz ameliyatlarında düzgün bir omurga elde edilirken bazı durumlarda omurların hareketleri kısıtlanabilmektedir. Füzyonsuz yani ipli skolyoz cerrahisinde vidalar arasında bulunan ve omurganın artık hareketsiz olmasına neden olan demir çubuklar yerine ip ya da bant yerleştirilerek gerdirme yöntemi kullanılmaktadır. Füzyonsuz skolyoz ameliyatı olarak da bilinen ipli skolyoz ameliyatında eğriliğin dış tarafına yerleştirilen vidalar arasındaki ip ya da bant yekpare tek bir ipten oluşmaktadır.Hangi hastalarda ipli skolyoz (Füzyonsuz) ameliyatı yapılmaktadır?İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) nasıl yapılır?İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) hakkında sık sorulan sorular İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) kaç saat sürer?İpli skolyoz ameliyatının süresi omurgadaki eğrilikle alakalıdır. Omurgadaki eğrilik sadece sırt veya bel bölgesindeyse ipli skolyoz ameliyatı 4-5 saat sürebilmektedir. Ancak omurgadaki eğrilik hem sırt hem de bel bölgesindeyse eğriliğin açısına göre ameliyat 7-8 saat sürebilir.İpli skolyoz ameliyatının (Füzyonsuz) avantajları nelerdir?İpli skolyoz ameliyatında (Füzyonsuz) nelere dikkat edilmelidir?İpli skolyoz cerrahisinin her cerrahi gibi hasta açısından belirli düzeyde komplikasyon riskleri olabileceği için bu ameliyatın omurga cerrahisi özellikle de skolyoz konusunda deneyimli uzmanlar tarafından tam donanımlı merkezlerde yapılması çok önemlidir. İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) için yaş sınırı var mıdır?İpli skolyoz ameliyatlarının yapılabilmesi için çocukların büyümesini tamamlamamış olması gerekir. Genel olarak büyümesi hala devam eden 9-17 yaş arasındaki çocuklara yapılması tercih edilmektedir. Ancak her çocuğun gelişmesi farklı olabilmektedir. Omurganın radyolojik olarak değerlendirilmesi ve ameliyata buna göre karar verilmesi önemlidir.İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) fiyatı ne kadardır?İpli skolyoz ameliyatı fiyatı cerrahi işlemin gerçekleşeceği hastane ve doktorun fiyat politikasına göre değişebilmektedir. Ancak omurgadaki eğriliğin seviyesi eğriliğin hem sırt hem de belde olması gibi faktörler ipli skolyoz ameliyatının fiyatında değişikliklere neden olabilir. Ameliyatta kullanılan vida sayısı ve ipe göre de ipli skolyoz ameliyatı fiyatı farklılık gösterebilmektedir.İpli skolyoz ameliyatından (Füzyonsuz) sonra hastanede kaç gün kalınır?Sırt bölgesindeki eğriliklerde ipli skolyoz ameliyatı göğüs kafesinden gerçekleştirildiği için cerrahi işlemden sonra göğüs kafesine drenajı sağlamak için tüp yerleştirilir. Yerleştirilen drenaj sayesinde akciğer dokusunun etrafında biriken kanı ve sıvı dışarı atılmaktadır. Ameliyattan sonra yerleştirilen drenaj tüpü ortalama olarak 2-3 gün hastada tutulmaktadır. Akciğerin kendisini toparladığından emin olduktan sonra hastalar taburcu ediliyor. Bu süreç kişiden kişiye değişmekle birlikte genellikle 4 günle 1 hafta arasında sürebilmektedir.İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) sonrası hasta sosyal yaşama ne zaman döner?İpli skolyoz ameliyatından sonra hastaların yaklaşık 6 hafta kadar korse kullanması istenmektedir. İpli skolyoz ameliyatında omurgaya yerleştirilen vidalar hidroksiapatit denilen özel bir maddeyle kaplıdır. Bu vidalar omurgaya yerleştirildikten sonra belirli bir kaynama süresi bulunmaktadır. Bu nedenle kaynama süresinde hastanın hareketlerinde belirli bir süre kısıtlamaya gidilmesi gerekmektedir. İlk 6 hafta korse kullanılması bu nedenle önemlidir. İpli skolyoz ameliyatından sonra yaşanan ağrı durumuna göre çocuk 2 hafta sonra okuluna dönebilmektedir. Ancak aktif hareketler için 6 hafta beklemek gerekmektedir. 6 haftadan sonra çocuk istediği bütün aktiviteleri yapabilmekte ve bütün hareketler serbest bırakılmaktadır.İpli skolyoz ameliyatından (Füzyonsuz) sonra nelere dikkat edilmelidir?İpli skolyoz ameliyatından sonra 6 hafta korse kullanılması gerekmektedir. Korsenin yatarken kullanmasına gerek yoktur. Gün içerisinde hareketlerini kısıtlaması yeterlidir. Belirli bir süre süren bu kısıtlamanın haricinde hastaların özellikle dikkat etmesi gereken bir durum bulunmamaktadır.İpli skolyoz ameliyatında (Füzyonsuz) yerleştirilen ipler kopabilir mi?İpli skolyoz ameliyatında yerleştirilen iplerin teknik olarak kopma ihtimali bulunmaktadır. Ancak bu ameliyatta kullanılan iplerin dayanma gücü çok yüksektir. Bu ipler milyonlarca harekete darbeye dayanıklı ipler olmasına rağmen her zaman böyle bir risk bulunmaktadır. Çocuğun omurga gövdesi çok genişse iki vida ve iki ip konularak ipli skolyoz ameliyatı yapılabilmektedir. Bu da ipin kopma riskini ve süresini uzatmaktadır.Ameliyattan belli bir süre sonra iplerin kopması ameliyatın başarısız olduğunu anlamına gelmemektedir. Yaş ağaç iple düzeltilip sertleştikten sonra ağacın tekrar eğilme şansı yoktur. Omurganın da düzeltilip sertleşmesi için bir zamana ihtiyaç bulunmaktadır. İpli skolyoz ameliyatında da bu zamanı uzatmaya ve omurganın sertleşmesine olanak sağlamaya çalışılmaktadır. Yerleştirilen ipler sayesinde çocuk büyürken düzleşme sağlanırsa cerrahi işlem başarılı kabul edilmektedir. Omurgada yaşanan düzelmeden sonra ipin kopması önemli değildir.Ancak ipli skolyoz ameliyatından sonra yeterli düzelme ve omurgada sertleşme yaşanmadan ip koparsa tekrar ameliyat yapılması gerekebilmektedir. Bu çok nadir bir ihtimaldir. İpin kopup kopmadığı takiplerde belirlenebilmektedir.İpli skolyoz ameliyatı (Füzyonsuz) riskleri nelerdir?Her cerrahi işlemde yaşanan enfeksiyon gibi risklerin yanı sıra ipli skolyoz ameliyatında yaşanan riskler genellikle akciğerle ilgilidir. Ancak akciğerle ilgili yaşanan sorunlar hasta taburcu edilmeden giderilebilecek risklerdir.İpli skolyoz ameliyatlarında vidanın yanlış yerleştirilmesine bağlı felç veya sinirlerin etkilenmesi gibi nörolojik riskler bulunmaktadır. Aynı risk klasik füzyonlu skolyoz ameliyatlarında yaşanabilmektedir. Ancak skolyoz ameliyatlarında kullanılan nöromonitörizasyon denilen cihazla bu riskler en aza indirilmektedir. Ameliyat sırasında hastanın başına, kol ve bacak kaslarına iğneli elektrotlar yerleştirilir. Baş tarafından verilen uyarı ayaktan çıktığını EKG çizgisi gibi takip edilebilmektedir. En küçük bir düşüklükte nöromonitörizasyon cihazı cerrahi uyarmaktadır. Ameliyat sırasında ya da esnasında oluşabilecek komplikasyonu nöromonitörizasyon minimuma indirmektedir.İpli skolyoz ameliyatında eğriliğin açısı ve çocuğun büyüme hızı doğru hesaplanamazsa eğriliğin ters tarafa gelişme riski bulunmaktadır.İpli skolyoz ameliyatıyla (Füzyonsuz) eğrilik tam olarak düzeltilebilir mi?İpli skolyoz ameliyatında gerdirme yöntemi ve çocuğun büyümesinden faydalanılarak düzelmenin sağlanması amaçlanır. Bu yüzden gelişimin başlangıç aşamasındaki küçük çocuklarda ameliyat sırasında omurga tamamen düzeltilerek ipler yerleştirilmemelidir. Eğri omura dış bükey tarafından sabitlendikten sonra çocuğun büyümesi devam ettiği için omurga iç tarafından gelişmeye devam etmektedir. Böylece zaman içinde omurga düzelmeye başlamaktadır. Çocuk çok küçükse bu eğrilik biraz daha fazla bırakılmaktadır. Büyümenin sonlarındaysa bırakılan eğrilik daha azdır. Büyüme ile birlikte omurganın düzelmesine olanak vermek için yaşa ve eğriliğin şiddetine göre 5-20 derece arasında değişen bir pay bırakılmalıdır.  
3,363
796
Tedavi Yöntemleri
Kadın Hastalıklarında Laparoskopik Cerrahi
Laparoskopik cerrahi yani kapalı ameliyat tekniği jinekolojik hastalıklar yani kadın hastalıklarının tedavisinde sıklıkla tercih ediliyor. Laparoskopik cerrahi hızlı iyileşme süresi, erken taburculuk imkanı, kanama ve komplikasyon riskinin az olması, daha küçük ameliyat izi gibi önemli avantajlar sağlıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Taha Takmaz, kadın hastalıklarında laparoskopik cerrahi konusunda bilinmesi gerekenleri anlattı.Laparoskopik Cerrahi (Kapalı Ameliyat) Nedir?Laparoskopi, kapalı ameliyat olarak da adlandırılan bir ameliyat tekniğidir. Günümüzde birçok jinekolojik hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Laparoskopi, Latince’de "karın içi bölgesini gözleme" anlamına gelir. Göbek deliğine yapılan 1 cm’lik kesiden ucunda kamera ve ışık kaynağı bulunan çubuk şeklinde bir alet ile görüntü ekrana yansıtılır. Uygulanacak tedaviye bağlı olarak değişmekle beraber karnın her iki yanına yapılan 0.5cm’lik iki veya üç kesiden de laparoskopik ameliyatlara uygun cerrahi aletler yerleştirilerek işlem gerçekleştirilir. İşlem sırasında tüm yapıların gözlemlenebilmesi ve cerrahinin gerçekleştirilebilmesi için karın karbondioksit (CO2) gazıyla şişirilir. Bu gaz yanıcı değildir, bu sayede ısı ve elektrik enerjisi yayan cerrahi aletler güvenle kullanılabilir. Ayrıca vücuttan emilmesi durumunda herhangi bir zararı olmadığı için laparoskopik ameliyatlarda en çok tercih edilen gazdır. Karbondioksit gazı ile karnın şişirilmesinin ardından kamera ile karın içi organlar detaylı olarak incelenir ve cerrahi aletler ile ameliyat gerçekleştirilir.Laparoskopinin Tanı ve Tedavideki Yeri Nedir?Laparoskopi ülkemizde 1990’lı yıllardan beri uygulanmaktadır. Kadın hastalıkları, genel cerrahi ve ürolojide birçok hastalığın tanısında ve tedavisinde tercih edilen bir yöntemdir. Açık cerrahiye alternatif olarak geliştirilen bu teknikte çok daha küçük kesilerden ameliyat gerçekleştirilir. Ameliyat sırasında kan kaybı daha az olur, iyileşme daha hızlı gerçekleşir, yara yeri enfeksiyonu ve kesi yerinde açılma görülmez, taburculuk daha erken yapılabilir.Laparoskopi hangi kadın hastalıklarında kullanılabilir?Laparoskopik cerrahi birçok kadın hastalığında hem tanıda hem de tedavide kullanılabilmektedir. Jinekolojide laparoskopinin uygulandığı durumlar şöyle sıralanmaktadır:Laparoskopinin Avantajları Nelerdir?Açık cerrahiyle kıyaslandığında laparoskopik cerrahi hem ameliyat hem de ameliyat sonrası dönemde hasta açısından ciddi artıları olan bir prosedürdür. Avantajları şöyle sıralanmaktadır:Laparoskopinin Riskleri Nelerdir?Laparoskopik cerrahide karşılaşılabilecek olumsuzluklar ve olası riskler açık cerrahiye benzerdir hatta daha düşük orandadır. Açık cerrahiden farklı olarak karın içini şişirmek ve görüntü elde etmek için kullanılan karbondioksit gazına bağlı olarak karın içi basınçta artışa bağlı ameliyat sırasında tansiyon düşmesi ve gaz embolisi riski olabilmektedir ancak tecrübeli cerrahi ve anestezi ekibi sayesinde oldukça nadir görülmektedir.SIK SORULAN SORULAR Laparoskopik Ameliyat Öncesinde Nelere Dikkat Etmek Gerekir?Açık veya laparoskopik her ameliyat öncesi en temel nokta, genel sağlık durumunun iyi olmasıdır. Özellikle grip veya soğuk algınlığı, dudakta uçuk gibi rahatsızlıkların olmaması tercih edilir. Alkol ve sigara kullanılıyorsa kesilmesi, beslenmenin düzenlenmesi gerekmektedir. Ameliyat öncesi değerlendirmede yine hekiminizin de önereceği şekilde kansızlık veya demir eksikliği varsa bunun tedavi edilmesi gerekir. Yine ameliyat öncesi anestezi hekimi tarafından yapılacak muayenede hastanın ameliyat için gerekli koşulları sağlayıp sağlamadığı değerlendirilecektir. Laparoskopi İşlemi Ne Kadar Sürer?Bu sorunun cevabı yapılacak ameliyata göre değişkenlik göstermektedir. Tanı amaçlı, dış gebelik, tüp bağlanması gibi ameliyatlar genellikle 30 dakika civarında sürmektedir. Kist ameliyatları 1 saat civarında, rahim alınması ve miyom ameliyatları 2 saat civarında sürmektedir. Rahim sarkması, Endometriozis, kanser ameliyatları için 2 saati aşan sürelere ihtiyaç duyulabilmektedir.Ameliyat Sonrası Ne Zaman Taburcu Olabilirim?Laparoskopik cerrahinin açık ameliyatlara göre en büyük avantajı da erken dönemde taburculuk imkanı sunmasıdır. Laparoskopik ameliyatlar sonrasında hastanede kalış süresi genellikle 1 gündür ancak daha küçük prosedürlerde aynı gün taburculuk da sağlanmaktadır.Ameliyat Sonrası Dikiş İzi Kalır Mı?Laparoskopik ameliyatlarda yapılan en büyük kesi 1 cm boyutlarındadır. Bunun dışında birkaç adet yarım cm kesiler de bulunur. Bu kesilerin iyileşmesi açık cerrahide gerçekleştirilen 8-10 cm kesiye göre çok daha hızlı olmaktadır ve çok daha iyi kozmetik sonuçları vardır. Bu küçük izler de zaman içerisinde tamamen kaybolacaktır. Özellikle hekiminizin önerisiyle ameliyat sonrasında uygulayacağınız özel jellerle bu süreyi kısaltmak mümkündür.Ameliyat Sonrasında Nelere Dikkat Etmek Gerekir?Ameliyatı gerçekleştiren hekiminizin size reçete edeceği antibiyotik, ağrıkesici, kan ilaçlarını düzenli kullanmanız gerekir. Ameliyattan sonraki gün daha kolay iyileşebilmesi için dikiş yerlerinin üzerindeki bantlar açılır. Duş almanıza engel bir durum yoktur ancak sonrasında bu dikiş yerlerini kuru tutmalısınız. Ağır fiziksel aktiviteler ve ağır kaldırmaktan kaçınmalısınız. Yapılacak ameliyatın tipine bağlı olarak bir süre cinsel ilişkiden kaçınmak da gerekebilir. Bu gibi özel önemler hekiminiz tarafından size bildirilecektir.Ameliyat Sonrası Ne Zaman Gebelik Düşünülebilir?Laparoskopik ameliyat sonrasında gebelik kararı için doktorun belirttiği süre göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bu süre yapılan ameliyata göre değişmektedir. Diagnostik (tanısal) laparoskopi ameliyatından 1 ay sonra gebelik planlanabilir. Kist ameliyatlarından 1 ay sonra gebelik planlanabilir. Miyom ameliyatlarından sonra bu süre 3 ay ve 6 ay arasında değişmektedir. Sizler için en doğru bilgiyi hekiminiz verecektir.
2,233
797
Tedavi Yöntemleri
Kalp Kapak Değişimi
Kalp kapağına bağlı gelişen hastalıklar tedavi edilmediği zaman hayati tehlikeler oluşturabiliyor. Kalp kapak hastalıkları nedeniyle kalbin yükü artıyor ve fonksiyonları bozuluyor. Bu nedenle kalp kapak değişimi gerekebiliyor. Memorial Sağlık Grubu Kalp Damar Cerrahisi Bölümü Uzmanları kalp kapak değişimi tedavisi hakkında bilgi verdi.Kalp kapağı değişimi nedir?Özellikle Türkiye ve yakın coğrafyada yaygın olarak görülen kalp kapağı hastalıkları, değişen yaşam koşullarıyla birlikte, her geçen gün daha fazla kişinin yaşam kalitesini tehdit etmektedir. Kalp kapağına bağlı gelişen hastalıklar, koruyucu önlemler alınmadığında hayati tehlike oluşturabildiği gibi; erken dönemde doğru tanı ve uygun tedavi ile başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir. Kalp kapağına bağlı hastalıklarla, kalp kapaklarının onarılmasına ya da tümüyle değiştirilmesine kalp kapağı değişimi ameliyatı denmektedir. Kalp kapakları hastalıkları ile kalbin yükü artar, kalp adelesi zorlanır, kalbin fonksiyonları bozulur. Bu nedenle de kalp kapağı değişimi ya da tamiri yönüne gidilir.Kalp kapağı değişimi ameliyatı hangi hastalıklarda uygulanır?Kalp kapaklarının biri veya birkaçında saptanan darlık veya yetmezlikler: Kapak tamir edilerek (plasti) veya değiştirilerek (replasman) tedavi edilmektedir. Kalp kuvvetli adelelerden meydana gelen güçlü bir pompadır ve vücutta mevcut olan 5-7 litre kanı sürekli olarak vücutta dolaştırır. Bu günde ortalama 7 bin 500 litre kanın pompalanması demektir. Kalp kapakları bu sistem içinde akımın tek yönde olmasını sağlayan oluşumlardır. Kalp odacıkları arasında yer alan dört kapak mevcuttur: Aort, mitral, triküspid, pulmoner. Kalp kapaklarında meydana gelen bir darlıktan kanın geçişi zorlaşır, kalp kapakçığı yetmezliği sorununda ise geri kaçan kan kalbin yükünü arttırır. Her iki durumda da kalp adalesi zorlanır ve kalbin odacıkları genişleyerek kalp büyümesine neden olur. Müdahale edilmez ise kalbin normal fonksiyonları bozulur ve kalp yetmezliği meydana gelir. En çok mitral ve aort kapaklarda hastalık görülür.Kapaklarda genel olarak iki türlü hastalıktan dolayı cerrahi müdahale gerekebilmektedir:Kalp kapak ameliyatı, kalp damar cerrahisi doktoru tarafından yapılmaktadır. Cerrah, kalp kapağı ameliyatı ile hastalıklı kapağa ulaşmak için kalbi açık içine girmek zorundadır. Bu durumda hastayı mutlaka bir kalp - akciğer makinesine bağlayarak kalbi durdurmak gerekir. Bu ameliyatlarda cerrah, hastalıklı kapağı, yapay bir kapak ile değiştirebileceği gibi- ki buna replasman denir- özellikle mitral ve triküspid kapaklarda öncelikle tamir yani plasti yapmayı arzu eder. Yaşlı kişilerde kapak hastalıklarının en sık nedeni halk dilinde kalp kapağı kalınlaşması yani kalp yaprakçıklarının kalınlaşması ve kireçlenmesi sebebiyle kalp kapaklarının yeterli düzeyde açılamamaları sonunda oluşan darlıklardır.Kalp kapak değişimi ya da onarımı nasıl yapılır?Kalbin pompa görevini normal olarak yürütebilmesi için kapakların tam olarak açılıyor ve kanın ileri yönlü akışına müsaade ediyor olması, sonra tam kapanarak geri kaçırmaması gerekir. Bu kapaklar geri kaçırır veya kanın rahat geçişine izin vermezler ise kalpte yüklenmeye sebep olacaklardır. Her biri birer tabiat harikası olan kalp kapakları kimi zaman bazı hastalıklar nedeniyle mekanik görevlerini yapamaz. Bu durumda kalp kapaklarındaki sorun, cerrahi tedavi ile çözülür. En sık tamire ihtiyaç duyulan ve yüz güldürücü sonuçlar alınan kapaklar, kulakçık ve karıncıklar arasında yer alanlardır. Sağ kulakçık ve karıncık arasındaki kapağa “Triküspid Kapak“, sol taraftakine ise “Mitral Kapak” adı verilir. Kalp kapak hastalıkları en sık kalp kapağı değişimi ameliyatı ile tedavi edilmektedir. Ameliyatta hasta olan kapak çıkarılır tamir edilir yerine mekanik ya da biyolojik kapak konulmaktadır.Ancak her tür kalp kapakçığı tamir edilememektedir. Romatizmal hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan kapak hastalıklarında kapak dokusunda gelişen bağ dokusu artışı nedeni ile kalınlaşma ve kalsifikasyon nedeniyle tamir imkânı kısıtlıdır. Bunun yanında bazı hastalarda kapak halkasının genişlemesi ya da kapağın bir bölümünde sarkma, kalp kapakçığı gevşemesi yani prolapsus, uzama gibi sebeplerden ortaya çıkan kapak yetersizliklerinde ise çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. Ayrıca mitral kapak yetmezliği kalp krizinin sonucunda da ortaya çıkabilmektedir. Kalp krizi veya endokardit yani kalp enfeksiyonu sonrası mitral kapağı tutan kordalardan birisinin kopması veya tutunduğu kalp duvarının incelmesi yani anevrizma nedeniyle kapak fonksiyonları bozulmaktadır. Bu hastalarda koroner bypass operasyonuna ek olarak kapak tamiri de gerekmektedir.Kapak tamirlerinde hedeflenen dayanıklılık süresi 10 yıl ve ötesidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında yemek borusu içerisine yerleştirilen “Transözefajial Ekokardiografi” cihazı ile kalp kapaklarının yapı ve fonksiyonları detaylıca değerlendirilebilmektedir. Bu esnada ameliyatı yapan cerrah ve ekibi kadar, ekokardiyografik incelemeyi yapan anestezi uzmanı ve kardiyolog doktorların tecrübesi de büyük rol oynar. Bu sayede ameliyatın başarısını, hasta daha ameliyattan çıkmadan doğrulamak mümkün olabilmektedir.Kalp kapak protezlerinin kalbin kendi kapaklarına göre bir takım zayıf noktaları vardır. Metal kapak olarak da bilinen mekanik kapak protezleri, kanın pıhtılaşma özelliğini azaltan ilaçların kullanılmasını gerektirmektedir. Bu ilaçlar kullanılmadığı takdirde kapak üzerinde pıhtı oluşumu ve bu pıhtının koparak bazı organların dolaşımını bozması söz konusu olabilir. Örneğin beyin dolaşımının bozulması bir inmeye sebep olabilir. Doku kapakları olarak da bilinen biyoprotez kapaklarda ise çok kısa süreli (3 – 6 ay) ilaç kullanımına ihtiyaç vardır. Ancak bu tür kapakların zayıf noktası ise 10 yıl kadar bir süre içinde kireçlenme ve dejenerasyona maruz kalabilmesidir.Mitral ya da triküspid kapağın bir protez kapakla değişiminin bir başka olumsuz yanı da, bu kapakların kalp tabanına tutunmasını sağlayan kas ve liflerinin kesilmesidir. Kalp kapağının açılış ve kapanışını kolaylaştıran, aynı zamanda da kalbin kasılmasında rolü olan bu kasların kesilmesi, kalbin performansını etkilemektedir. Bu nedenle kalp kapağının tamiri mümkün ise ve fizyolojik koşulları uzun süreli olarak sağlayabileceği düşünülüyor ise, kapağın değişmesinden çok daha iyidir.Kapak tamir sonrası müdahale edilen kalp içi bölgedeki dikiş uçları ve birçok zaman tamiri desteklemesi için yerleştirilen “Ring” adı verilen halka şeklindeki protezin üzerinin doku ile kaplanması için belli bir süreye ihtiyaç vardır. Bu süre 3 ile 6 ay arasında değişmektedir. Bu dönemde protezin ve dikiş uçlarının bir pıhtı oluşumuna sebep olmaması için pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar kullanılır. Bu ilacın etkisini değerlendirmek için kardiyolog doktorun belirleyeceği sıklıklarla ve en az ayda bir defa kan tahlilleri yapılmalıdır. Son yıllarda kullanılmaya başlayan ev cihazları ile INR tetkiki yapılabilmesi bu kaprisli ilacın düzenlenmesini çok kolaylaştırmıştır. Bu dönem atlatıldıktan sonra senede bir defa kardiyolog doktorun muayenesi ve ekokardiyografi kontrolü yeterli olacaktır.Sık sorulan sorular Kalp kapakçığı nedir?Kalbimizin günde 100 bin kez kasılarak pompaladığı kan, bu odacıklar içinde, açılan ve kapanan kapılardan; yani (kapaklardan) geçerek dolaşmaktadır. Kalbimizde bulunan 4 odadan iki tanesi küçük, iki tanesi de büyüktür. “Kalp kapakçığı kaç tane?” sorularına yanıt olarak şunlar söylenebilir. Kalpteki küçük odalara kulakçık(atrıum), büyük odalara ise “karıncık” (ventrıkül) adı verilmektedir. Sol taraftaki odalar temiz kanın, sağ taraftakiler ise akciğerlere gidecek kirli kanın geçtiği odalardır. Kalbimizin sol tarafındaki küçük oda ile büyük oda arasındaki kapıya “mitral kapak”, büyük odadan çıkan kanın bütün vücuda atıldığı kapıya ise “aort kapak” adı verilir. Sağ taraftaki küçük oda ile büyük oda arasındaki kapı “triküspıd kapak”, sağ taraftaki büyük odadan kanın temizlenmek üzere akciğerler geçtiği kapı ise “pulmoner kapak” olarak tanımlanır.Kalp kapak hastalıkları belirtileri nelerdir?Halk içinde kalp kapakçığı çürümesi, kalp kapakçığında kalınlaşma, kalp kapağı kireçlenmesi, kalp kapağının çökmesi, kalp kapak kaçağı, kalp kapakçığında kaçak, kalp kapağı kalınlaşması, kalp kapağı gevşekliği, kalp kapağında daralma, kalp kapakçığı kireçlenmesi, kalp kaçağı belirtileri olarak bilinen kalp kapak hastalıkları önceleri egzersizler sırasında ortaya çıkan çabuk yorulma ve nefes darlığı ile kendisini belli eder. İleri safhalarda istirahat halinde de bu yakınmalar olabilir. Bazı hastalarda hiçbir belirti yok iken rutin bir doktor muayenesinde kalpte üfürüm duyulması ile ortaya çıkabilir. Kalp kapakçığı hastalıkları için kesin tanı ekokardiografi ve kateter yani anjiyo tetkikleri ile konulur.Kalp kapak hastalıklarının nedenleri nelerdir?Bazı kişilerin kalp kapaklarında doğuştan anomali olabilmektedir. Bu kişilerde zaman içinde kalp kapak sorunları nedeniyle aort darlığı veya yetmezliği olabilmektedir. Bu kişiler kapak enfeksiyonu riski taşırlar. Bunun yanında romatizmal ateş, mitral kapak prolapsusu, kalp kapakçığı kireçlenmesi ve kapak enfeksiyonları nedeniyle kalp kapakçıklarında hastalık görülebilmektedir.Kalp kapak ameliyatı olanlar hastalığın tekrarlamaması ya da farklı sorunlar oluşmaması için ne yapmalı?Kalp kapak ameliyatı sonrası korunma aşamasında hastaların enfeksiyonlardan kaçınmaları bunun için gerekirse grip aşısı, zatürre aşısı gibi koruyucu önlemleri almaları, herhangi bir enfeksiyon durumunda doktoruyla görüşerek koruyucu antibiyotik tedavi almaları gerekmektedir. Hastaların ameliyat öncesinde en çok endişe duydukları “ameliyat sonunda eski durumumu arar mıyım” konusudur. Ameliyat sonrası çok daha kaliteli bir yaşama devam edileceği için bu tür endişelere gerek yoktur.Kalp kapak ameliyatı sonrası komplikasyonlar nelerdir? Kalp kapak ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmeli?Kalp kapak hastalıkları, kapak tamiri ya da kalp kapakçığı değişimi ameliyatı ile tedavi edilebiliyor. Vakaların önemli bir bölümünde değişim yapılıyor ancak bu hastaların ömür boyu ilaç kullanmaları gerekiyor. Başarılı bir şekilde uygulanan kalp kapak değişim ameliyatları sonrası hastalar, hayatları boyunca bazı kurallara uymak zorunda. Kan sulandırıcı ilaçların düzenli olarak kullanımının yanı sıra, bu hastaların diyetlerine dikkat etmeleri de çok önemli. Kan sulandırıcı ilaçların günlük dozu sabit olmayıp kişiden kişiye farklılık gösterir. Günde çeyrek tablet kullanan hastalar olduğu gibi 1-2 tablete ihtiyaç duyan hastalar da vardır. Doktorun, kandaki INR ölçümlerine göre belirlediği dozda ilaç kullanımı önemlidir.Kan sulandırıcı kullanırken neye dikkat etmeli?Kalp kapak ameliyatı sonrası kullanılan kan sulandırıcı ilaçlarda hastaya doğru dozu belirlemek yeterli değildir. Çünkü kan sulandırıcı ilaçlar yiyecek ve içeceklerden etkilenebilmektedir. Yani besinler, ilacın etkinliği düşürebilir ya da yükseltebilir. Bu nedenle hasta kan sulandırıcı ilaç kullanmaya başlarken, kendisi için uygun bir de diyet programı oluşturmalıdır. Doktorunun önerisi ile beslenme ve diyet uzmanının kontrolünde uygulayacağı diyet kurallarına ömür boyu uymak zorundadır.Mitral kapak ameliyatı ölüm riski içerir mi?En iyi mitral kapak ameliyatı veya en iyi yapay kapak diye bir kavram yoktur. Her ameliyatın ve yapay kapağın avantajları ve dezavantajları vardır. Önemli olan hasta için en uygun ameliyatı ve kapağı seçmektir. Tedaviyi kişiye göre özelleştirmek ve şekillendirmek gerekmektedir. Her hastanın genel durumu, mitral kapak problemi, kalp ritim problemleri, kalp damarlarının durumu ve diğer ek hastalıklar gibi noktalar göz önünde bulundurulmalı ve en uygun tedavi seçilmelidir. Buna göre ameliyatın riskleri belirlenebilir.Kalp kapağı kalınlaşması nedir?Kalp kapağı kalınlaşması olarak bilinen sorun aslında kalp kası kalınlaşmasıdır. Kalp kası kitlesi artarsa ya da kalp kası içinde farklı dokuların birikimine bağlı olarak kalp kası kalınlaşır. Bunun da en büyük nedeni hipertansiyondur. Kalp kası kalınlaşmasında ritim bozukluğu, çarpıntı, ilerleyen dönemde ayaklarda şişme, çabuk yorulma gibi belirtiler meydana gelir. Hipertansiyon hastaları ve kalp kapağında sorun olanlar bu hastalıkta en riskli kişiler arasında yer almaktadır.Kalp kapakçığı çökmesi nedir?Kalp kapakçığı çökmesi yani prolapsus doğuştan olan bir sorundur. Kalp kapakları çalışırken açılıp kapanır. Yani mitral kapağın bir ya da iki kapakçığının kalbin kasılması esnasında sol kulakçıpa doğru bombeleşmesi, kubbeleşmesi ya da çökmesine denmektedir.Kalp kapakları nasıl çalışır?Birbirinden kaslarla ayrılan dört odacıktan oluşan kalp içinde kan vücutta yaptığı gibi hep ileri doğru hareket etmeli, geriye kaçmamalıdır. İşte bu ileri hareket sağlayan yapılar kalp kapaklarıdır.Kalp kapağı kaçağı / kalp kapakçığı kaçağı nedir, nasıl olur?Kalp kapak hastalığında kaşımıza çıkan bozukluklar kısaca şöyledir: Birinci tipte kapakların açılımı kısıtlanmıştır. Kapak açılamadığından darlık oluşmuş, normalde geçmesi gereken kan miktarından az bir kısım ileri doğru geçebilmektedir. Bu nefes darlığı, ayaklarda ödem, şişme gibi tablolara yol açar. Kapak darlıklarında bulgular oluşum mekanizmasına da bağlı olarak erken dönemde ortaya çıkar. İkinci tipteki kalp kapak hastalıkları kapakların açılımında değil ama kapanmalarındaki bozukluk ile oluşur. Kapakların asli görevleri kanın hep ileri doğru akışını sağlamalarıdır demiştik. İşte bu görevdeki aksama kapakların tam kapanamaması sonucu oluşur ve kapak kapakçığında kaçak meydana gelir.Kalp kapağı kaçağı kalp yetmezliği apar mı?Tıbbi anlamda kalp kapağında hafif kaçak diye bir tabir yoktur. Eğer kaçak fazla ise dokular yine yeterli miktarda kana kavuşamayacaklar, kan basıncı düşmeye meyledecektir. Öte yandan ileri doğru gidemeyen kan kalp boşlukları içinde birikecek, bu sefer basınç, tazyik artışı ile değil; ama hacim artışı ile kalp kaslarını gererek büyütecek ve zaman içinde kalbin pompalayabilme, yani kasılıp gevşeme özelliğine zarar verecektir. Bu kalp kapak hastalıkları zemininde gelişen kalp yetmezliklerinin oluşum şeklidir.Kalp kapak kaçaklarının belirtisi nedir?Kalp kapak kaçakları özellikle yavaş seyirli ise uzun süre belirgin şikayet oluşturmazlar. Belirgin yakınmalar oluştuğunda kalp çalışmasındaki bozukluk artık iyileşmez raddeye gelmiş olabilir. Bu yüzden kalp kapak kaçakları kapak darlıklarına göre daha tolere edilebilen ancak sinsi ilerleyen rahatsızlıklardır.Kalp kapağı ameliyatı riski nedir?Her cerrahi işlem gibi kalp kapak ameliyatlarında da bazı riskler bulunabilmektedir. Ameliyatı yapacak olan kalp damar cerrahisi doktoru olası kalp kapakçığı değişimi ameliyatı riskleri hakkında mutlaka bilgilendirme yapacaktır. Ancak ülkemizde bu ameliyatlar yüzde 1 risklerle yapılmaktadır.Kalp kapakçığı iltihabı nedir?Kalp kapakçığı iltihabının tıbbi adı endokardittir. Sağlıklı bir vücuda mikrop girdiği zaman, bağışıklık sistemi bu mikrobu imha edebilir ama kalp kapak hastalığı olanlarda vücuda giren mikrop kalp kapağına yerleşir. Tıbbi adı “Enfektif endokardit” olan kalp kapağı enfeksiyonu meydana gelir, ki bu da ciddi bir sorundur. Bu enfeksiyon antibiyotiklere çok dirençlidir. Bu hastalarda sebebi belli olmayan ateş, kanda enfeksiyon gibi bulgulara sahip olur. Hastalar genellikle çok farklı şikayetlerle hastaneye bulundukları için endokardite tanı konulamayabilinmektedir.Kalp kapakçığı büyümesi nedir?İçi boş dört odacıktan oluşan kalpteki bu odacıkların tek başına ya da beraber genişlemesi, kalp kasının büyümesi, kalp zarları arasında sıvı toplanması olarak da anlatılabilir. Kalp bu şekilde daha da büyür ve kalp büyümesine neden olur.Kalp kapakçığının sarkması mümkün mü?Evet mümkündür. Ancak bunun bilinen ismi mitral kapak prolapsusudur. Aslında çoğu kez insan hayatını tehdit etmese de yarattığı yakınmalarla yaşam kalitesini kısıtlayan mitral kapak prolapsusu (kalp kapakçığı sarkması ya da çökmesi olarak bilinir) toplumun %2-5’ini etkiliyor. Göğüs ağrıları, çarpıntı ve nefes darlığı gibi şikayetlerin dışında eşlik eden panik bozuklukla kişide kalp krizi korkusu hatta fobisi oluşturabilmektedir."Kalp kapakçığı kan kaçırması" nedir?Kalp kapaklarındaki bazı bozukluklar, kalp kapağı tam kapandıktan sonra içinden geçen kanın bir kısmının geri kaçmasına neden olabilmektedir. Bu toplum arasında kalp kapağının kan kaçırması olarak tabir edilse de kapağın kanı kaçırması kalp yetmezliği olarak tanımlanmaktadır.Kapalı kalp kapakçığı ameliyatı var mıdır?Ameliyatsız biçimde mitral kapak yetmezliği tamiri yapılabilmektedir. Bu yönteme mitraclip denilmektedir. Mitraclip mitral kapağın kaçağında uygulanan minimal invaziv bir tedavi metodudur. Klasik olarak kaçak olan mitral kapaklar açık kalp cerrahisiyle tedavi edilmektedir.Robotik kalp kapakçığı ameliyatı yapılır mı?Robotla da bu tedavinin yapılması mümkündür ama robotla da açık kalp cerrahisi söz konusudur. Yani robotla da göğüste bir takım kesiler yapılmaktadır. Mitraclip metodu ise tümüyle anjiyo yöntemiyle uygulanmaktadır. Göğüste hiçbir kesinin olmadığı, kasıktan yapılan bir işlemdir. Standart tedavi metodu mitral kapağın tamiridir. Bu da kalp cerrahisiyle yapılmaktadır. Mitraclip şu aşamada biraz deneysel bir metoddur. Mitraclip cihazın ismidir. Bu küçük mandala benzeyen bir cihazdır. Mitral kapak ön ve arka yapraktan oluşmaktadır. Anjiyo metoduyla kateterle kasık toplardamarından girilip, karın içindeki büyük toplardamara geçilerek kalbe ulaşılmaktadır.Kalp kapakçığı ameliyatı TAVI ile yapılır mı?Ayrıca son yıllarda aort kapaklarına yönelik TAVI uygulanabilmektedir. Özellikle yaşı ilerlemiş, kalp hastalığının yanında kronik sağlık sorunları bulunan, genel anestezi alması sakıncalı bulunan ve genel sağlık durumu ameliyata uygun olmayan aort kapak hastaları girişimsel bir yöntem olan TAVI (Transcatheter Aortic Valve Implantation) ile tedavi edilebilmektedir. Bu yöntem kapalı yöntemdir.MİTRACLİP (Ameliyatsız Mitral Kapak Yetmezliği Tamiri) için kimler aday olabilir?Açık kalp cerrahisini kaldıramayacak hastalarda daha düşük riskli olduğu için, yani ameliyat kadar büyük prosedür olmadığı için yüksek riskli, eşlik eden başka hastalıkları olan, yaşı ilerlemiş hastalarda mitraclip zaman zaman uygulanmaktadır. Ancak halen standart tedavi metodu kapağın görülerek tamir edilmesidir. Bunu kalp damar cerrahları yapar, mitraclip işlemi ise girişimsel kardiyoloji uzmanları tarafından yapılmaktadır.Kalp kapak ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmeli?Korunma aşamasında hastaların enfeksiyonlardan kaçınmaları bunun için gerekirse grip aşısı, zatürre aşısı gibi koruyucu önlemleri almaları, herhangi bir enfeksiyon durumunda doktoruyla görüşerek koruyucu antibiyotik tedavi almaları gerekmektedir. Hastaların ameliyat öncesinde en çok endişe duydukları “ameliyat sonunda eski durumumu arar mıyım” konusudur. Ameliyat sonrası çok daha kaliteli bir yaşama devam edileceği için bu tür endişelere gerek yoktur.
7,114
798
Tedavi Yöntemleri
Kalça Protezi
Total kalça artroplastisi veya halk arasında bilinen ismi ile total kalça protezi, kalça eklemi ileri derecede kireçlenmiş (osteoartrit) veya hasarlanmış kişilerde, hasarlı eklemin değiştirilmesi yani yenilenmesi ameliyatıdır. Bu ameliyatın yaklaşık 70 yıllık bir geçmişi vardır. Teknoloji, ameliyat tekniği ve malzemelerdeki büyük gelişmeler sayesinde bugün modern haline ulaşmıştır. Memorial Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanları, kalça protezi ve kalça protezi hakkında merak edilenler hakkında bilgi verdi.Total kalça protezi hangi hastalıklarda kullanılır?Esas olarak orta yaştan sonra yapılan bir ameliyattır. Bu ameliyat için üst sınır bir yaş yoktur. Endikasyonuna göre de kemik gelişimini tamamlamış veya tamamlamak üzere olan herkese uygulanabilir. Özellikle gelişimsel kalça displazisi denilen kalça çıkığı veya avasküler nekroz denilen femur başının kanlanma problemlerinde 20-40 yaş arası gençlerde kesin çözüm üreten, sonuçları çok iyi olan, ağrı-topallama-kısalık giderici bir ameliyattır.Genel olarak; kireçlenme, kalça çıkığı ve büyüme plağı kayması gibi çocukluk çağı hastalık sekelleri, romatizmal hastalıklar, iltihap sekelleri, tümörler, ileri yaş kalça kırıkları ile kanlanma problemi sonrası kemik nekrozları kalça protezinin uygulandığı hastalık gruplarıdır. Bu hastalıkları bulunan kişiler ameliyat dışı tedavilerden fayda görmediyse veya fayda görmeyeceği öngörülüyorsa kalça protezi ameliyatı için adaylardır.Kalça protezi ameliyatı nasıl yapılır?Kalça protezi ameliyatı hakkında sık sorulan sorular Total kalça protezi adayı hastaların belirtileri nelerdir?Şiddetli ağrı en sık görülen belirtidir. İlk başta yürürken olan ağrı daha sonra istirahat halinde hatta gece uykuda bile olmaya başlar.Kalça protezi ameliyatının geciktirilmesinin zararları nelerdir?İlaçlar, fizik tedavi uygulamaları, PRP veya kök hücre gibi eklem içi enjeksiyonlar, baston kullanımı gibi ameliyat dışı tedaviler hastaların endikasyonuna göre uygulanabilir. Fakat bu tedaviler ile ameliyat gereken hastaların ameliyatları geciktirilmemelidir. Çünkü tedavi geciktirildiğinde sağlam olan her iki diz, diğer kalça hatta bel ve sırt bölgeleri ciddi kireçlenme ve bozulma riski altına girmektedir. Tüm bu bölgelere daha çok yük bineceğinden, ameliyatın geciktirilmesi ile bu yerlerin de ilerde ameliyat olma olasılığı artmaktadır.Kalça protezi ameliyatı yerine kök hücre tedavisi uygulanabilir mi?Özellikle kök hücre uygulaması yapılacak hastaların çok iyi seçilmesi gerekmektedir. Kalça protezinin kesin yapılması gerektiği hastalarda kök hücre tedavisi bu ameliyatı önlememektedir. Ama seçilmiş olgularda hastaya tedavinin objektif sonuçları anlatılarak uygulanabilir.Kalça protezi ameliyatı için yaş sınırı var mıdır?Özel durumlarda erken erişkin dönemde bile gündeme gelse de; esas olarak orta yaştan sonra yapılan bir ameliyattır. Bu ameliyat için üst sınır bir yaş yoktur. Endikasyonuna göre de kemik gelişimini tamamlamış veya tamamlamak üzere olan herkese uygulanabilir.Kalça protezi kimlere yapılmaz?Sanılanın aksine ilerde gebe olmayı düşünen genç bayanlarda bu ameliyat başarı ile uygulanabilmektedir. Bunun yanında:Total kalça protezi çeşitleri nelerdir? Protezin yapısı nasıldır?Günümüz modern protezlerinin uyluk ve leğen kemiğine oturan ana parçaları krom, kobalt veya titanyum yapıda iken; bunların eklemleştiği yerdeki ara parçalar da seramik, polietilen veya metal yapıda olabilir. Örneğin seramik kalça protezi denildiğinde; bu ara parçalarda kullanılan malzemenin seramik olduğu anlaşılmaktadır. Onun dışında kemiklere oturan ana parçalar metaldir. Vücut ile tamamen uyumludur.Kalça protezi kimlere çimentolu kimlere çimentosuz yapılır?Genç hastalarda sıklıkla çimentosuz kalça protezi kullanılır. Bu hastalarda protez kemiğe sıkı oturtulur ve hastanın kemiği protezin üzerine kaynayarak çok iyi bir tespit sağlanır. İleri yaşlı hastalarda da kemik kalitesi çok iyi değilse protez kemik çimentosu dediğimiz özel bir dolgu maddesi ile kemiğe tespit edilir. Kemiğin yapısının bozuk olduğu veya anatomisinin uygun olmadığı genç hastalarda da çimentolu protezler tercih edilir. Çimentolu protezlerin de sonuçları iyi yapıldığında çimentosuzlar ile benzerdir.Kalça protezinin ömrü ne kadardır?Konusunun uzmanı bir cerrah kaliteli merkez ve kaliteli malzeme kullanıldığında kalça protezinin bir ömür boyu dayanması hedeflenmektedir. Birçok faktöre bağlı olsa da kaliteden ödün verilmediğinde protezin en az 15 yıl dayanması beklenmektedir. Bu sürenin 30 yıl veya daha fazla olduğu hastalar da vardır. Uzun dönemde takibini düzgün aralıklar ile olmuş hastalarda; protez ömrünü tamamladığı zaman tüm protezin değiştirilmesi yerine sadece ara parçaların değiştirilmesi mümkün olabilmektedir. Protezin ömrünü tamamladığı bazı durumlarda da kemiğe oturan ana parçalar dahil tüm protez de değiştirilebilmektedir. Her iki durumda da yeni protezlerin ömrü ilk protezler ile aynı olabilmektedir.Kalça protezi ameliyatı sonrası evdeki planlamaEve çıkarken hastanın koltuk değnekleri ile merdiveni nasıl çıkıp- ineceği hastalara detaylı uygulamalı anlatılır. İlk başlarda oturup kalkarken mutlaka hastanın tutunabileceği destekleri olan koltuk ve sandalyeler tercih edilir. Oturulan sandalyelerin çok alçak olmamasına özen gösterilmelidir. Oturulduğunda yere göre dizler kalçadan daha yukarıda kalmamalıdır. Evde kayma riski doğuracak durumlardan kaçınılmalıdır. Banyo yapılırken yüksek bir duş sandalyesi kullanılmalı veya ayakta gerekiyorsa destekle duş almaya özen gösterilmelidir.Kalça protezi ameliyatı sonrası yürümeKalça protezi ameliyatı sonrası hareket kısıtlılığı, ağrı ve topallama şikayetleri düzeldiği için hastalar en geç ertesi gün hemen yürütülür. Kontrollü olsun diye hastalar önce yürüteç ile yürütülür. Hastanın durumuna göre 2-3 hafta arası sürede yürüteç veya koltuk değneği terk edilir.Kalça protezi ameliyatı sonrası koşmaKalça protezi ameliyatından sonra koşma gibi hafif sportif aktivitelere 4. aydan sonra başlanabilir.Kalça protezi ameliyatı sonrası yatış pozisyonuKalça protezi için birden çok ameliyat tekniği mevcuttur. Uygulanan tekniğe bağlı olarak ameliyat sonrası öneriler de değişebilmektedir. Genelde ameliyat sonrası hastaların belli bir süre sırtüstü yatması istenir. Ameliyatlı tarafa veya diğer tarafa yan yatma için gereken süre ameliyatın tipine göre değişir. Hastalara nasıl yan dönüp yatacaklarının eğitimi verilir.  Hastalar ameliyat sonrası ortalama 3-5 gün hastanede yatmaktadır. Son yıllarda uygulanan hızlı hasta iyileştirme protokolü sayesinde hastalar ameliyat sonrası 2. Gün taburcu edilebilmektedir. Hastanede uzun süreli kalmanın enfeksiyon riski açısından da olumsuzluğu mevcuttur.Kalça protezi ameliyatı sonrası banyoKalça protezi ameliyatından sonra hastalar 2. Haftadan sonra banyo yapabilmektedir.Kalça protezi ameliyatı sonrası araç kullanmaTotal kalça protezi sonrası cerrahın tercihine göre değişse de ortalama 1. Aydan sonra hastalar otomobil sürmeye başlayabilir. 2 ay sonra hastalar bisiklet kullanabilir.Kalça protezi ameliyatı sonrası namaz kılınmasıKalça protezi ameliyatından sonra hastaların sandalyede namaz kılması önerilmektedir.Kalça protezi ameliyatı sonrası tuvalet kullanımıKalça protezi ameliyatından sonra il 6 ay alaturka tuvalete izin verilmemektedir.  Bacak bacak üstüne atma 2 ay önerilmemektedir.Kalça protezi ameliyatı sonrası cinsel ilişkiKalça protezi ameliyatından 6 hafta sonra cinsel ilişkiye izin verili. Fakat cinsel ilişki pozisyonları erkek ve kadın hastalar için değişmektedir. Hastalara bu pozisyonlar ile ilgili şematik görseller verilir.Kalça protezi ameliyatı sonrası komplikasyonlar nelerdir?Kalça protezi ameliyatının deneyimli olmayan ellerde potansiyel riskleri olabilen bir ameliyattır. Bunun yanında iyi merkezlerde, deneyimli kişilerce ve kaliteli malzeme ile başarı oranı çok yüksektir. Tüm branş ameliyatları içerisinde memnuniyet oranı en yüksek olan ameliyatlardan biridir.Kalça protezi ameliyatlarında enfeksiyon en çok korkulan ve olmaması için en çok önlemin alındığı konudur. Enfeksiyon olduğunda protezin değişmesi de gündeme gelmektedir. Uzun süreli antibiyotik kullanımını da gerektirmektedir. Enfeksiyon riski iyi merkezlerde son derece düşüktür. Protezin ömrünün modern tasarımlar ile çok uzun olması beklenmektedir. Fakat uzun süreli ağır işlerde çalışma doğal olarak protez ömrünü kısaltacaktır. Buna bağlı protez ara parçaları erken aşınabilir. Aşınmaya bağlı küçük partiküller kemik ve protez ara yüzünde birikip protezde gevşemeye de yol açabilir. Bu durumda protezin değiştirilmesi gerekmektedir. Değiştirilmediğinde geri dönüşümsüz kemik erimelerine yol açabilir. Revizyon ameliyatı ilk ameliyata göre daha teknik ve zor bir ameliyat olduğundan mutlaka iyi merkezlerde ve deneyimli ellerde yapılması gerekmektedir. Kalça protezi sonrası pıhtı riski olsa da; ameliyat sonrası varis çorabı kullanımı, kan sulandırıcı ilaç alımı ve erken harekete başlama gibi önlemler ile bunu engellemek veya oluştuğunda başarı ile tedavi etmek mümkündür. Protezlerin yerinden çıkması, damar ve sinir yaralanması, protez çevresi kırıkları diğer görülebilecek komplikasyonlardır.
3,348
799
Tedavi Yöntemleri
Kalp Pili (Kardiak Pacemaker) Nedir?
Kalp pili, köprücük kemiğinin hemen altına yerleştirilen ve yavaşlayan elektriksel kalp aktivitesi sorununu çözmek amacı ile takılır. Kalp pili takılmasının en yaygın nedeni kalbin çok yavaş atması olarak bilinen bradikardi ve kalp atışlarının durmasıdır. Bazende çok hızlı kalp atımı (taşikardi) veya kalp atışında düzensizlik varsa bunun tedavisi amacı ile takılabilmektedir. Kalp pili ameliyatı sayesinde kişinin kalbin elektriksel aktivitesini ve ritmini düzenlemek için kullanılır.Kalp Pili (Kardiyak Pacemaker) Nedir?Kalp pili, kalbin yeterli elektriksel uyarıyı oluşturamaması nedeniyle ortaya çıkan kalbin çok yavaş atması durumunu önlemek için yerleştirilen, pille çalışan bir cihazdır. Bir anlamda görevini yerine getiremeyen sinüs düğümünün (kalbin birincil pili) rolünü üstlenir.Kalp, ikisi solda ve ikisi sağda olmak üzere dört odacıklı, kaslı, yumruk büyüklüğünde bir pompadır. Üst odacıklar (sağ ve sol kulakçıklar) ve alt odacıklar (sağ ve sol karıncıklar), kalbin uygun bir hızda atmasını sağlamak için elektriksel bir sistemle çalışır. Yetişkin bir kişinin kalbi dinlenme halindeyken dakikada 60 ila 80 kez atar. Kalbin elektrik sistemi, kalbin üst kısmında bilgisayar gibi çalışan (sinüs düğümü) bir grup hücreden başlayarak ve kalbin en uç kısmana kadar yayılarak kalp atışını kontrol eder ve kanın kasılmasına ve vücuda pompalanmasını sağlar.Yaşlanma, kalp krizinden kaynaklanan kalp kası hasarı, bazı ilaçlar ve bazı genetik durumlar düzensiz kalp ritmine neden olabilir. Kalbin elektriksel sisteminde (bilgisayarında) bir sorun olursa kalp pili takılması gerekebilir. Kalp pili, en basit anlatımla pille çalışan küçük bir cihazdır. Bu cihaz, kalbin düzensiz veya çok yavaş attığını algılar. Kalbe, kalbin doğru hızda atmasını sağlayan bir sinyal gönderir. Kalp pili jeneratör ve lead isimli iki bölümden oluşur. Jeneratör, kalp atışını kontrol etmek için gereken bilgileri içerir. Lead ise kalbi jeneratöre bağlayan ve elektriksel mesajları kalbe taşıyan kablolardır. Kişinin durumuna göre kalp pili türleri de değişir. Tek odacıklı, çift odacıklı ve biventriküler kalp pili hastanın durumuna göre takılır.Kalp Pili Nasıl Takılır?Kalp pili, genellikle lokal anestezi altında, göğsün sol alt tarafında, köprücük kemiğinin hemen altından 5-6 cm'lik kesi açılarak kalp pili kabloları damara yerleştirilir ve kalp odacığına yönlendirilir ve sonra kablolar kalp piline bağlanarak kalp pili takılır. Kalbin elektriksel iletim sisteminde sorunlar ortaya çıktığında kalp piline ihtiyaç duyulur. Amaç yavaş elektriksel sorunu düzeltmektir, kalp atışının tehlikeli derecede düşük olması önlenir.Kalp pilinin takılma sürecindeki adımlar şöyle sıralanabilir:Kalp Pili Neden Takılır?Kalp pili, kalbin uyarı merkezinin yani sinüs düğümünün yeteri şekilde ve miktarda uyarı oluşturamaması, kalp hızının yavaşlaması, buna bağlı olarak da hastanın hayatını sürdürebilmesi sebebiyle takılır. Uyarı merkezi düzgün çalışmadığında ve uyarılar kalp kasına iletilmediği durumda kalp hızının yavaşlaması tehlikeye neden olabilir. Bu durum nedeniyle kişi günlük yaşamını sürdüremeyeceği kadar ciddi semptomlara maruz kalabilir. Kalp pilinin takılma nedenleri şöyle sıralanabilir:Kalp pili hangi durumlarda takılır?Kalp pilleri kalpte ritim bozukluğu ve iletim sorunu yaşayanlara takılmaktadır. Bu kişilerin nabzında bir sorun olduğu için uygulama yapılır. Nabız çok yavaş ya da çok hızlı olabilir. Bunun yanında kalp yeterli kanı pompalamayabilir. Kalp pili bu sorunları çözerken; kişilerin yaşam kalitesini de yükseltmektedir.Kalp Pili Ne İşe Yarar​?Kalp pili, kalbin elektriksel aktivitesini ve ritmini düzenlemek için kullanılan bir cihazdır. Kalp, ritimsel olarak doğru şekilde hareket edememesi durumunda kalp pilinin devreye girmesiyle düzenli kalp atışının sağlanmasında etkili olur. Böylelikle ritim bozukluğunda, kalp hızının yavaşladığı durumda kalp pili işe yarar. Kalp pilinin işlevleri şöyle sıralanabilir:Kalp Pili Çeşitleri Nelerdir?Geçici ve kalıcı kalp pili olarak iki tür kalp pili vardır. Kalıcı kalp pilleri arasında VVİ, DDD, ICD ve CRT kalp pilleri bulunmaktadır.VVİ kalp pili: VVİ, tek kabloludur. En basit ve diğer kalp pillerine göre daha ekonomik olan kalp pilidir. Bazı hastalarda kalp pili eksikliğini gidermek için kullanılır.DDD kalp pili: DDD ise çift kabloludur. Pek çok hastada kullanılan bir kalp pilidir.ICD: Bu kalp pili defibrilatör olarak da bilinir. Bu kalp pilinde elektroşok özelliği vardır. İleri düzey kalp yetmezliği olan hastalarda ICD'den yararlanılabilir. Hacim olarak daha büyüktür.CRT: Kalp yetmezliği olan hastalarda elektriksel sistemdeki eksikliği tamamlamak ve kalbin kasılma gücünü artırmak için kullanılmaktadır. Bazılarında defibrilatör özelliği de bulunmaktadır.Kap pili ve ICD lerin MR uyumlu olanları da mevcuttur, çok pahalı olmasına rağmen mümkünse tercih edilmelidir.Geçici kalp pili nasıl takılır?Geçici kalp pili takılması işlemi lokal anestezi altında, röntgen cihazı eşliğinde, büyük bir toplar damardan kalbin içine elektrod yerleştirilir. Bu elektrod da jeneratöre bağlanır. Bu sırada da hastaya uygun ayarlar yapılır. Genelde kasıktan, omuzdan ya da boyun bölgesinden girilerek takılmaktadır.Kalıcı kalp pili ve ıcd nasıl takılır?Kalıcı kalp pilleri ve ICD de steril alanda, lokal anestezi ile uygulanmaktadır. Kalp pilinin takılacağı noktaya göğüs duvarının köprücük kemiğinin 1 ya da 2 cm omuza doğru olan bölgeye küçük bir kesi yapılır. Sonrasında bu bölgeye kalp pilinin jeneratörü konulur. Elektrod için de toplardamara girilerek kalbin sorun oluşturan odacığına yerleştirilir. Sonrasında bu elektrod ya da elektrodlar jeneratöre bağlanır.Kalp Pili Ameliyatı Nasıl Yapılır?Kalp pili ameliyatı, genellikle lokal anestezi altında uygulanırken kalbin ritminin düzenlenmesi için cihazın yerleştirilmesini içeren bir ameliyat türüdür. Ameliyat esnasında hasta uyanık olur ve ağrı hissetmemesi için bölgesel olarak uyuşturma sağlanır. Kalp pili ameliyatının yapılma süreci şöyle sıralanabilir:Kalp Pili Ameliyatı Sonrası Ne Yapılır?Kardiak pacemaker işlemi sonrası hastanın hastanede bir gece kalması yeterlidir. İşlemden sonra ilk 48 saat içinde ufak bir ağrı ve rahatsızlık hissi oluşabilir. Bunlar için ağrı kesici verilmektedir. Bazen de (özellikle kan sulandırıcı kullanan hastalarda)  kalp pilinin yerleştirildiği yerde geçici olarak morarma olabilmektedir. Kalp pili takıldıktan sonra doktorun belirlediği sürelerde rutin kontroller yapılmaktadır. Kalp pili işleminden sonraki 4 ila 6 hafta boyunca operasyonun olduğu kısma doğru yatmamak gerekir. Yüksek yerlere uzanmamak, yükseğe çamaşır asmamak gerekir. İşe dönüş süresi ise doktor belirlemektedir.Kalp pili olan hasta bakımı nasıl olmalıdır?Kalp pili işlemi sonrasında hastanın doktorun önerdiği zaman içinde pansumanının yapılması gerekir. Pansumanda dikiş olan bölge steril solüsyonla temizlenir ve üzeri steril bezle kapatılır. Dikişler alınana kadar banyoda o bölgenin korunmasına dikkat edilmeli. Bir- iki ay kadar pilin uygulandığı kol 90 dereceden fazla yana açılmamalı, hasta ağır kaldırmamalı, pilin uygulandığı bölgenin üzerine yatılmamalıdır. Rutin kontrollere dikkat edilmelidir.Kalp Pili Ameliyatı Riskleri Nelerdir?Kalp pili ameliyatı uygulanırken genellikle güvenli bir işlem olarak kabul edilir. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi riskleri bulunabilir. Alanında deneyimli ekip tarafından gerçekleştirilen kalp pili ameliyatları minimum risk taşır. Kalp pili ameliyatında oluşabilecek riskler şöyle sıralanabilir:Kalp Pili Ameliyatı Olanların Dikkat Etmesi Gereken DurumlarKalp pili takılmasının ardından kişilerin hem uzun hem de kısa vadede dikkat etmesi gereken durumları bulunur. Hastanın yaşam kalitesinin artmasını hedefleyen kalp pili ameliyatın sonrasında erken dönemde dikkat edilmesi gereken durumlar şöyle sıralanabilir:Kalp pili ameliyatın sonrasında uzun vadede dikkat edilmesi gereken durumlar:Kalp Pili (Kardiak Pacemaker) ile ilgili Sıkça Sorulan SorularKalp pili yapısı nasıldır?Kalp pili elektriksel uyarıları üreten bir jeneratör ve elektriksel uyarıları ileten elektrottan oluşmaktadır. Jeneratörler lityum içerikli bataryalar taşır. Bu bataryalar da sağ ya da sol göğüs duvarının içine veya karnın içine konulur.Kalp pili ameliyatı riskli midir?Kalp pili işleminde hayati risk düşüktür. Güvenli ellerde ve büyük sağlık kuruluşlarında yapılan kalp pili işleminde risk çok az olmaktadır.Kalp pili (kardiak pacemaker) fiyatları nedir?Kalp pili fiyatları kalp pilinin türüne, hastanın hastalığının durumuna göre ve dolar kuruna göre değişmektedir.Kalp pilinin ömrü ne kadardır?Kalp pillerinin ömrü hastanın durumuna ve takılan pilin özelliğine ve hastanın kullanma sıklığına göre ortalama 4-10 yıl arasında değişmektedir.Kalp pili olanlar cep telefonu kullanabilir mi?Cep telefonları mümkün olduğu kadar pil jeneratöründen uzak tutmalıdırlar. Eğer cep telefonu kalp piline 15 cm mesafede çalarsa pilin programını bozabilir. Mümkün olduğu kadar cep telefonu kullanılmamalı, konuşma sırasında pilin olduğu tarafın aksi taraftaki kulak kullanılmalıdır.Kalp pili olanlar X-ray cihazlarından geçebilir mi?X-Ray cihazları kalp pilinde sorunlara neden olabilir. Metal dedektörlerin de kalp pilinden en az 15 cm uzak tutulması gerekmektedir. Yeni jenerasyon olan kalp pillerinde nadir olarak etkileşim görülse de yine de x-Ray cihazlarından veya metal dedektörlerden uzak durulmalıdır. Kalp pili ile ilgili raporun hastanın üzerinde taşınması gerekmektedir.Kalp pili olanlar operasyon sonrası araba kullanarak eve gidebilir mi?Operasyondan hemen sonra araba kullanılmamalıdır. Araba kullanmak için en az bir hafta beklenmelidir.Kalp pili olanlar neler yapamaz?Kalp pili olan hastalar, havalimanlarında, adliye binalarında, AVM'lerde; yüksek güvenlikli olan yerlerde x-Raydan geçerken alarm vereceği için kalp pili raporu mutlaka hastanın yanında olmalıdır. Bu hastaların yanlarında kalp pili ile ilgili raporlarının olması güvenlik alanlarında sorun yaşamamaları anlamında önem taşımaktadır. Mikrodalga, ev güvenlik sistemleri, bilgisayar, elektrikli battaniye, saç kurutma makinesi, uzaktan kumanda, televizyon gibi cihazların kalp pili üzerinde etkisi türüne göre değişebilir. Cep telefonları ile ilgili uyarılar da dikkate alınmalıdır.Kalp Pili takılan hasta kalp krizi geçirir mi?Kalp pili takılan hastalar da kalp krizi geçirebilir. Kalp krizi damar tıkanıklığıyla ilgili bir durumdur. Pil ile damarlar ayrı sistemlerdir. Kalp pili, kalp ritmiyle ilgili bir aparattır. ICD ise ani ritim bozukluğu oluştuğu durumlarda otomatik olarak ritim düzenleyici şok ile hayat kurtarıcı olabilir.  Kalp pilinin yan etkileri nelerdir?Kalbe pil takılması küçük cerrahi işlemler arasındadır. Komplikasyon oranı çok düşüktür, hayati önem taşımaz.Kalp pili ameliyatı ne kadar?Kalp pili fiyatları pilin türüne, hastanın durumuna ve işlemin yapıldığı merkeze göre değişebilir.Kalp pili iyi mi?Kalp pili hastaların yaşam kalitesini yükselttiği için önemli ve iyi bir uygulamadır.Kalp pili nasıl takılır kaç saat sürer?Geçici kalp pili takılması işlemi lokal anestezi altında, röntgen cihazı eşliğinde, büyük bir toplar damardan kalbin içine elektrot yerleştirilir. Bu elektrot da jeneratöre bağlanır. Ortalama 30-45 dakika arasında sürer.Kalp pili ömrü uzatır mı?Pek çok kişi “Kalp pili ne işe yarar?” sorusunun yanıtını merak eder. Kalp pili, kalpte elektriksel uyarıları normale çevirir böylece hastanın ömrü uzar. Kalp pili takılması hastaların hayat kalitesini düzeltir. ICD ise hayat kurtarıcıdır.Kalıcı kalp pili kimlere takılır?Kalp pili kalbinde iletim sorunu ve kalbinde ritim bozukluğu olanlara takılmaktadır.Kalp pili takıldıktan sonra ağrı olur mu?Kalp pili takıldıktan sonra geçici olarak ameliyat yerinde ağrı olabilir. Bu ağrılar ağrı kesicilerle dindirilir.Kalp pili kaç yaşında takılır?Her yaşta kişinin (bebekler dâhil) kalp pili ihtiyacı olabilmektedir.Kalp pili takıldıktan sonra ne zaman banyo yapılır?İşlemden 48 saat sonra dikiş yeri kollanarak duş alınabilir. Ortalama bir hafta içinde de dikişler eriyecektir.Kaç çeşit kalp pili vardır?Geçici ve kalıcı kalp pili olarak iki çeşit kalp pili vardır. Kalıcı kalp pilleri arasında VVİ, DDD, ICD ve CRT kalp pilleri bulunmaktadır.VVİ kalp pili: VVİ, tek kabloludur. En basit ve diğer kalp pillerine göre daha ekonomik olan kalp pilidir. Bazı hastalarda kalp pili eksikliğini gidermek için kullanılır.DDD kalp pili: DDD ise çift kabloludur. Pek çok hastada kullanılan bir kalp pilidir.ICD kalp pili: Bu kalp pili defibrilatör olarak da bilinir. Bu kalp pilinde elektroşok özelliği vardır. İleri düzey kalp yetmezliği olan hastalarda ICD'den yararlanılabilir. Hacim olarak daha büyüktür.CRT: Kalp yetmezliği olan hastalarda elektriksel sistemdeki eksikliği tamamlamak ve kalbin kasılma gücünü artırmak için kullanılmaktadır. ICD de defibrilatör özelliği de bulunduğu için hayat kurtarıcıdır.Pacemaker nedir?Kalp piline pacemaker de denilmektedir.Kalp pili değişimi nasıl yapılır?Kalp pili değişiminde jeneratör değişir, elektrodlar kalır. Jeneratör de basit bir operasyonla değiştirilir.Kalbe pil takılması riskli mi?Uzman girişimsel kardiyologların, tam teşekküllü sağlık kuruluşlarında yapılan kalp pillerinde risk çok düşüktür.Kalp pilinden ses gelmesi neden olur?Pacemaker ve ICD nin bitimine doğru bir sinyal sesi duyulur. Ayrıca ICD şok verdiği zaman hasta bunu hisseder.
5,010