poet
stringlengths
3
47
title
stringlengths
1
168
poem
stringlengths
3
159k
Ahmet Zeytinci
Yüreğin Üşüyorsa
Büyük problemler var demektir ruhunun derinliklerinde. Gecelerin artık züldür sana. Ne diğer insanları düşünürsün bir nebze, nede kendini. Sadece aslolan sen ve egondur. Yirminci Yüzyıla damgasını vurmuş diktatörlerin hepsinin yürekleri soğuktur. Belgesellerde izleyin bakın bana hak vereceksiniz. Hepsi buzdolabı suratlı adamlardır. Hiç kahkahalarla gülenini gördünüz mü? Onları normal insanların yüzbin kişisinin içinden seçersiniz... İnsanın sıcak kanlı olması her ne kadar tamamen kendi elinde değilse de, insanın kendi kendini geliştirmesi ile karakterine olumlu eklemeler yapabileceği de bir gerçektir. Yüreğin üşüyorsa, dünyanın çeşitli yerlerinde olan katliamlara bunu solcular yaptı, onu sağcılar yaptı, şunu kökten dinciler yaptı, onlar faşist, bunlar komünist diye bakarsın. Ama temelde ölen insandır eti ile kemiği ile, duyguları ve düşünceleri olan bir canlıdır... Yüreğin üşüyorsa uçaktan atılan bombalar altında, Libya'da çocuğunu emziren bir annenin önemi yoktur senin için, yüreğin üşüyorsa mahallende ki garibanlara fakirlere dönüp de bakmazsın bile, yüreğin üşüyorsa, ülkeleri için bağımsızlık savaşı veren Iraklılar, Çeçenler teröristtir senin için. Az gelişmiş ülkelerin beyni az gelişmiş insanlarıdır diye düşünürsün, yaşamaya bile hakları yoktur... Her kim olursanız olun, kendi memleketine, ülkesine hor bakan insanlar olmayın, nankörlük etmeyin. Klasik ağızlarla, içinden çıktığınız toplumları karalamaktan vazgeçin. Hepimiz dünyaya sevdiklerimize bir armağan değil miyiz? Bolu mu? Oradan adam çıkmaz. Hakkari mi? Adamları yaramaz. Artvin mi? İnsanı beş para etmez. Tunceli mi? İşe yaramaz onlar. Kimselere sakın böyle yaklaşmayın. Her milletin iyisi de vardır kötüsü de... Zamanında tanıdığınız bir Artvinli ya da Hakkarili veya Tuncelili size kötülük yaptıysa, oranın bütün insanlarını kötülemeyin, sonra mahcup olursunuz... Yüreğin üşüyorsa, bazen gözünde ki iki damla yaş, alabildiğine yıkar ve ısıtır yüreğini, insanları durup dururken kötülemek yerden yere vurmak en kolay iştir. Elinize bir hayat terazisi alıp, yargılayacağınız insanın iyiliklerini ve kötülüklerini ayrıntılı inceledikten sonra tartın, iyilikleri bir miligram bile fazlaysa, o adamı kötülemeyin... Yüreğin üşüyorsa, ülken Afrika Kıta'sın da olsa ne yazar, kendini kutuplarda hissedersin. Yanacağına alabildiğine donarsın. Karşındaki insanların kalbini kazanacağına devamlı kırarsın buzları kırıyor gibi... Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK bu millete iyilikten başka ne yapmış acaba? Leblebi ile rakı içermiş; bana ne? Allah ile onun arasında. Hovardalık yapmış ya da yapmamış; dert mi bana? Ben mi yazacağım onun günahını sevabını haşa. Yüzde ellinin çok çok üstünde onun bu millete iyilikleri, yüreği üşüyenler sevmesinler, sevenleri onu her zaman baş tacı yapacaktır onlara inat... Siz siz olun yüreğinizi zemheride bile sıcak tutmaya çalışın yine de. Sevgi ve saygılarımla..
Ahmet Tığlı
Yüreğin Yüreğimde Oturur
Karşımda Karadeniz içimde sen Nasıl haykırıyorum bir bilsen Bir ağustos böceği bacadan düşmüş Sabahlara dek uyutmaz Poyrazın saldırdığı Karadeniz Savunmaya çekilmiş Tüm aşk şarkıları susmuş Karardıkça kararıyor Karadeniz Tüm sevdalara küsmüş Yalnızlık ayak uçlarına düşmüş Bir sevdayı yüklenmiş sırtına Ağır bir işçi gibi Senin savaşların rüyalarımın kâbusu Dualarımın âmentüsü Karadelikler yutuyor ömrümüzü Alacaklı gideceğiz bu yürekle Bizi borçlandıran dünyadan Alacaklıyız yaşayamadığımız sevdadan Sen yüreğime yazılmış son kitâbe Küllerin üzerinde yükselen anıt kâbe Bal köpüğü kekik kokulu Gözlerinin ardında inanılmaz acılar Yüreğin yüreğimde oturur Birlikte güler birlikte ağlar. Ahmet TIĞLI 28.7.2007 (Sevgi Merdivenleri)
Durdu Şahin
Yüreğin Yüreğime Güller Bırakacak mı?
Sevda kadar, sevinç kadar güzel, Ekvator çizgisi kadar sıcak, Müjdelerin göllerime bin yıl akacak mı? Durdurup zamanı mercan sahillerde, Yüreğin, yüreğime güller bırakacak mı? m serinliğinde gülücükler uçuran kuşlar, Kınalı ellerimizde türküler söyleyecek mi? Kuşlu, çiçekli en güzel iklimlerde, Gülen yüzler şarkımızı dinleyecek mi? Güneşle tanışan, yağmurla konuşan diller, Bitimsiz güzelliklerle obamıza konacak mı? Asırlarca kışta kalmış umutlar, Gönül iklimimizde ısınacak mı? Daha fazla bekletme haydi konuş artık! Sevda kadar, sevinç kadar güzel, Ekvator çizgisi kadar sıcak, Müjdelerin göllerime bin yıl akacak mı? Durdurup zamanı mercan sahillerde, Yüreğin, yüreğime güller bırakacak mı?
Necdet Uçan
Yüreğinde
“elimde değil” deme ben de biliyorum yangının yüreğinde olduğunu Haziran 2016
İsmail Koca
Yüreğinde
Seven yürekte duygu… Sevgisiz yürekte korku… mazlumun yüreğinde şefkat… zalimin yüreğinde kin olur…
İzzet Ermiş
Yüreğinde Bir Umut Besle
Çıkarsızca,bir yürek taşıyor insan Çıkarsızca,bir umut besliyor yinede Kaybolup gitsen de hayallerin ötesinde Yinede bir umut her zaman Yakılan düşlerin dumanı Kaplasa da tüm duygularını Solgun gülüşlerden kime ne Varlık yokluk, Hep bir zıtlık karmaşası Taşınan yürek ihanet etse de Umutlar sel olup seni boğsa da Yine de yaşıyor insan Bir yürek taşıyarak Bir umut besliyor hiç istemese de
Ekrem Çiçek
YÜREĞİNDE BAYRAM Olsun
ey ozanım, sakın susma; YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN kralım kinini kusma, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... Nefsinle barışık ol; KAVGA ETME MİLLETİNLE insanı bitirir, o yol, övünme servetinle! ... ÖNCE KENDİNİ TANI; ZEHİRLEME İNSANI, Alkışla yirmi üç nisanı, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... Kontrol et öfkeni, zehirler o bedeni, durma söyle derdini, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... TÜRK' SEN EĞER ARI-DURU, sana değil, bu soru, 19 mayısı iyi koru, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... Doğum günün nedir senin? olur muydu acep tenin? ADI TÜRKİYE ise ülkenin, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... Elini cebine daldırdın, önüne gelene saldırdın, bayramları kaldırdın, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! .. Emrine girdi ordun, kendi yasanı kurdun, diyor ki sana yurdun, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! . Parselleyip satamazsın, öyle rahat yatamazsın, servetine katamazsın, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... problemin nedir senin? Türk değil mi yoksa genin? Kemal'i var bu ülkenin, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... bu ne bitmez kindir? KORKU BAYRAĞI'nı indir, OTUZ AĞUSTOS ZAFERİ'NDİR, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ... Ya esir olurdun, ya köle, adın olmazdı bile, SARIL YİRMİDOKUZ EKİME, YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Fatma Avcı 2
Yüreğinde Ayrı Yere Koysana
Gözünün değdiği yer alev alev yanarken, Sen kendi kendinle söyleşiyordun. Sevmekten türemiş bir fiille, Kendi kendinle sevişiyordun. Baktığınla yetinmiyordun sevdiğine, Hafif bir sesle ismini söylüyordun, Söylediğin isme endişe eklendi birden, Yanağından dudağına akan şebnem susuyordu. Suyun üzerine yazılmış bir şiir gibi, Okuduğun yüreğindeki büyük yangını, Henüz soramadığın sorular cevaplandı, Gizlin saklın yoktu, açıkça sıralandı. Sevdanın özetini ilk cümleye sığdırdın, Ruhunun engin denizlerinden kabaran, Yürürken gölgesinde cenneti seyrettin, Üstelik kör bir bakıştan habersiz kalan. Ey canan beni kendinle onasana, Bana sahipliğinin farkına varsana, Tutma sıradanlarla bir sırada beni, Yüreğinde ayrı bir yere koysana. 22.04.2010
Kerem Ürüt
Yüreğinde gizli
kıskanır gökyüzü masmavi umut saçan gözlerini... ağlaması bundandır güneşin elbet ve hasetindendir dökmesi yedi rengini çıkan her gökkuşağının ardından yeniden ağlar gökyüzü bulamamasıdır sebebi yüreğinde beliren sekizinci rengi... 19 03 2004
Ekrem Çiçek
Yüreğinde Tahta Çıktı Şair! .
Bir çarşamba sabahı dedi ki; HADİ UYAN; Anan bir, BABAN DOKUZ DOĞURDU, Bayram etti; Ağlamanı, ÇIĞLIĞINI DUYAN, Seni; ATEŞLE, KANLA, ACIYLA YOĞURDU! ... Adına, ADINA BESTE YAPTI, Sevgini, AŞKINI DESTE YAPTI, BAYRAMI BİR NEFESTE YAPTI, YÜREĞİNDE TAHTA ÇIKTI ŞAİR! ...
İnayet Koçak
Yüreğinde Sevgi
yüreğinde sevgi elinde çiçek dolaşacak biliyorum yüreğimin konuğu olacak.....i.koçak
Mustafa Gürel 2
Yüreğindeki Beyaz Güvercin
Yüreğindeki beyaz güvercini salıver Senden güzel haberler getirsin bana Bir çakıl taşı iliştir minik ayaklarına Senden bir elmas getirmiş olur bana Yüreğindeki beyaz güvercini salıver Çılgınca kanat çırpsın semalarımda Senin gözlerinle gözlerime bakarak Kalbi kanatlarım gibi deyiversin bana
Hasan Azkıran
Yüreğinden Geçeni Söyle
Bu gün gözlerine baktım ağlıyordu. Sormaya cesaret edemedim, söyle. Duyguların sanki bir şey söylüyordu. Çekinme yüreğinden geçeni söyle.
Hanife Akgün
Yüreğinden Koptu
güzeldi gözleri ya hüzün içerirdi bazen, ağlardı kimi zaman titrerdi elleri, korkardı karanlıkta değmeyin derdi, en çok koşmayı severdi koşunca derdi kederi giderdi, en güzel günlerini geçirmişti onunla, oda gitmişti bi başkası kolunda oda gitmişti ya dünya daha ne işe yarardı istemezdi ne başarı ne çiçek hayat yolunda, yüzünde en çok gamzesini severdi aynada en çok kendisine gülerdi dünyaya herkes geldi, ama bir tek kendi vardı sevince güneşi dokunmak isterdi bilir misiniz dostlar bu kişi en çok kedileri severdi
Sıdıka Seylan
Yüreğindeki Feryat
Deniz gibi yüreğin Ne ucu görünür ne bucağı Dipleri yosun bürümüş Gölgelerinde çiçekler solmuş Ankara suskun Susturulmuş. Yüreğindeki umutlar Tek tek pul olmuş Sana uzanan eller Bir bir kelepçelenmiş Ankara suskun Susturulmuş. Yüreğindeki fırtınalar Hazan rüzgarı gibi Deli deli esmekte Feryadın gül olmuş Dikenleri batmakta Ankara Suskun Susturulmuş Dem dem olmuş gözlerin Düşüncelerinin kurbanı olmuş Yüreğinin ayak sesleri Ankara'yı susturmuş Ankara Suskun Susturulmuş. Bodrum 07.11.2006
Rahim Zor
Yüreğine Bağırdım
yüreğine bağırdım seni seviyorum diye duymadın beni bu bir değil üç değil seni sevmek suç değil duyarsın birgün elbet zalimliğin öç değil nefretin senin olsun bir merhaba güç değil yüreğine taşındım senin bu zorunlu göç değil
Pakize Altan
Yüreğine ateş düştüğü zaman
Büyük deprem olur gönül yurdunda Yüreğine ateş düştüğü zaman Bir enkaz bırakır gider ardında Hasretlik bağrında piştiği zaman Mana kervanına madde giremez Aşkın gözü kördür keskin göremez Olana bitene cevap veremez Duygu pınarları taştığı zaman Aşık sevdiğine baktıkça erir Gönülden gönüle gizli el verir Dil ağız içinde kıvranır durur Sözcükler sırası şaştığı zaman Arı gıdasını bozkırdan almaz Her merhemi insan oğluna çalmaz İçindeki kısrak yorulmak bilmez Yedi dağı birden aştığı zaman Didari gitse de sözleri kalır Her yüreği yangın bir hisse alır Ne kin kibir ne de kötülük kalır Seven sevdiğine koştuğu zaman
Mehmet Salih Diri
Yüreğine cemre düşenler..
onu gördüm..kendinden geçmiş bir halde.. geziniyordu..elinde bir bavulla.. boynunda kocaman bir pankartla... pankarta yazılana takılırken gözüm bir yandanda onu seziyorum.. şöyle başlıyordu...yaşamak istiyorum yaşamak bir mavi tonunda renk olmak beni mavi yerine kırmızıya boyadılar ben yeşil yapraklarda su damlacığı olmak istedim beni bir çölde kum taneciği yaptılar. yaşamak istiyorum yaşamak.. bu saatten sonra bağımsızlığımı ilan ediyorum... ben mutluluk devletinin başkanıyım. ben sevda ülkesinin prensesiyim.. ben ekonomisi sevgi üstüne kurulan tek devletim... ve her yalpalanışında..dahada büyüdu gözleri faltaşı gibi. birden düşüverdi..oracığa evet herzaman gelipte yaprağında bir damlacık su olmak için çırpındığı ağacın dibine gözleri dünyaya mavi mavi bakıyordu hala.. ben yavaş yavaş yaklaştım yanına..nefesi tükenmişti.... belkide bir yürekte nefes olmak istemişti çektiği nefes gibi. ve mavi mavi yaşama bakan gözlerine baktım o maviliği bende yaşamak için değil mavilerine maviler katmak için. bir papatya kopardım yüreğimden. uzattım kendisine ve sonra fısıldadım tek kelime.. hoşgeldin..yüreğine cemre düşenlerin dünyasına....
Şadan Yenişafak
Yüreğine Göre Dava
Dağına göre kar Yüreğine göre dava misali derdimiz
Ali Osman Yılmaz
Yüreğine,Sevda Tohumu Ekmiştim?
Düşünmeden öylesine, Bodoslama giriyorum, Tüm savaşlara, Yenilmeyi göze alarak hemde. Hiç bir bozgun, Korkutmuyor beni, Sessizlik çöküyor, Savaş meydanlarına, Kan ter içinde kalıyor aşk, Başka ne kalır ki, Savaştan sonra? Savaş meydanlarında. Göklerdeki, Büyülü tanrılardan, Umudumu keseli çok oldu, Kutsal topraklara da, İnanmıyorum artık. Bana kurak topraklar yeter, Bir avuç su ile sularım, Yeni sevda çiçeklerini, Yeni aşıklara sunmak için. Eşelerim toprağı, Sahi sevgilim? Yüreğine ektiğim, O sevdamızın tohumu, Hala yeşermedi Mİ?
Melih Coşkun
Yüreğine Sağlık
Yüreğine sağlık diyorsun bana Olmasa bu yara, Bu dert olmasa, Bu dizeler nasıl yazılırdı sanıyorsun Kandan satırlar kağıtlarımda Ellerim ter içinde Tutmuyor artık dizlerim Bin yıl büyüdüm sanki bir yılda Her kelimemde bir yıl Her cümlemde asırlar tükendi ömrümden Ne olurdu sanki Kan akmasaydı nehirlerimden Kalmasaydı çocuk yüzün yaşlar içinde Dönebilseydi o sebepsiz savaştan oğul Yaslayabilseydi göğsüne başını Hasretini koğuşunun duvarlarına Şafak şafak kazıdığı annesinin, Okul yolunda donup kalmasaydı Köylü çocuğu. Ne olurdu ziyan edilmeseydi emek Kavuşabilseydi her sürgün yürek sevdasına Kurşunlanmasaydı delikanlı gecenin tenhasında Ve satılmasaydı düşlerin üç kuruşa Yazılmasa da olurdu Söylenmese de Yeter ki yaşayabilseydik Hür Eşit Ve insanca... 8 Mart 2003
Selçuk Akyüz
Yüreğine Susuyorum
Gözlerinden, sözlerinden dökülüyor; Şırıl şırıl boşalıyor yüreğin... Durmadan, Hiç durmadan yüreğini içiyorum... Durmadan, Hiç durmadan içsem de yüreğini; Yüreğine susuyorum... Susuyorum, Her daim yüreğine susuyorum; Çünkü ben karanlığı yüreğinle kusuyorum... (Van.03.04.2013)
Alaettin Işık
Yüreğini Aldım
Ben bir sevgi bahçesiyim, Yüreğimde çiçekler açar Sevgi tohumlarından.. Bir yaralı yüreğin vardı ya, Gönül bahçeme aldım onu. Çiçekleri açtı ve birleşti, Her iki bahçe. Şimdi bir yürekte, Yalnızca Biz olduk, Yaşamı şimdi anladık Meğer, Sınırsız yaşamakmış Yaşamak.
Adem İmdat Kesici
Yüreğine Yaz Beni
Belki bir gün okursun, Yüreğine yaz beni... Nakış nakış dokursun, Yüreğine yaz beni... Sev beni sihir gibi, Çağlayan nehir gibi, Sevdali şiir gibi, Yüreğine yaz beni... Hem gündüz hem da gece, Oldun bana bilmece, Sevdiğim hece hece, Yüreğine yaz beni... Yaz beni yüreğine, Yaz beni yüreğine, Aşkıma mezar olsun, Kaz beni yüreğine...
Reşat Karabağ
Yüreğini Al Yanına
Yüreğini al yanına, Yürü... Gece karanlığında bir dağ başına Ya da bir deniz kıyısına Derince solu Özgürlük kokan temiz havayı. Karanlıkta dağ başları Bilir misin? kavga kokar. Aydınlığın muştusudur Bu kavgalar... Deniz kıyısında ılgıt ılgıt esen Rüzgarı kokla. Deniz kokan rüzgarlar Habercisidir Sonsuzluğun ve özgürlüğün... Derince solu ve yaşa, Denizlerce özgürlüğün tadını.
Ayşe Çeri
Yüreğini Dinle
Bu ne sevgi bu ne keder alışamadım gidişine, Haykırışlarımı, umutlarımı duy damlaların derinliklerinde, Ruhum bedenimden çıkmak istercesine, Bir suskunluk bir karamsarlık var sensiz üstümde.
Murat Nail Güney
Yüreğini Gördüm Gözlerinin İçinde
Küçüktü mekanlar, umutlarımız mahpus, Küçük düşündüğüm çağlarda tanımıştım onu, En erişilmezimdi, yüreğimin balıydı, Dumanlı gözleri bir başka sevdalıydı, Küçük aklımla düşünemedim bir gün pişman olacağımı, Büyük bir hata yaptım, Onu orada bıraktım... Küçüktü elleri, kulakları küçücüktü, Büyük pırıltılar vardı gözlerinde, Yüreğini gördüm gözlerinin içinde, İşte o an anlamıştım kaderimdi... Tesadüf değildi bence tekrar buluşmamız yıllar sonra, Kayboldum o en tanıdık bakışlarında, Mahkum ettim gözlerimi onsuz uykulara, Kavuşmak için uykusuz düştüm yollara... Muhteşem oldu dönüşün, doyumsuzdu sevişin, Aklımda büyüdü artık, Yüreğimdeki aşkında, Sen benim sevdiğim değil, taptığımsın aslında... ağustos 2004/antalya murat nail güney
Serap Demirtürk
Yüregini Temizle / Düz yazı
Ey nefis! Sabrın ile öfkenin arasında tutuşup yanma. Bil ki sabır,yüreğinde gölge veren bir ağaç oldukça öfken, onun yanında unutulmaya yüz tutacaktır. Hırsını dizginlemeyi öğrenemediğin sürece daha çok gözyaşı dökeceksin. Dönüp de geri baktığında attığın adımlara, gözü dönmüşlüğün ıstırabı ile hıçkırıklarını görmek istemiyorsan yüreğini temizle. Ey kalp! Yok edemedin mi hâlâ elinle uzattığını almayan insanların gözlerindeki kini? Demek ki çözüm,vermekte değil; önce kalpler kaynaşmalı gözler buluşmalı sevgi ile. Eller,uzatılanı sevgi tasında sunulunca alırmış. Sırtındaki yükten öfleyen insan! Bilir misin, o yük senin sınavındır. Her of deyişinde sana daha ağır gelir yükün. Bak,senden daha nice yük taşıyan insanın yüzüne. Sabır, çiçek açmış; tahammül, ödülünü vermiş. De ki bana bu sınavı geçmek istiyorum; deyim sana:YÜREĞİNİ TEMİZLE! SERAP HOCA Anadolum Dergisi, Sayı 18,Şubat 2006-
Cemal Karsavran
Yüreğini Okudum
geceyle keşfettim seni yürek akdeniz sıcaklığında akdeniz olup çağladı sıcak esinti icten sunuşların torosların eteğinden yüreğini kesfettim kanarken aşk göz ucunda doğarken sabahlar umuda sabahladım sevdanın kollarında bir var bir yok bu gün gündönümünde geldi bir ses sevgi kadar sıcak döndüm o yana bir siir yürek her cümle saf ve doğal yüreğini okudum yüreğim de 03-08-2006
Çiğdem Çakır
Yüreğini Rüyalara Aldım
Yüreğini rüyalarıma aldım, ilkbahar sevginle, Yüzüyorum, bedene mehtap sunan denizinde, Gökteki aşkları saldım o mumlu hayallerime, Şarkı dolu mevsimlerin, gece sestir bülbülde. Dolunayı damlatan yüzün, gözlerimin mavi izi, Saatlere işlenen hasret, yola duyurur gündüzleri, Beyaz ruhumdaki mekân, sarıldığım gül bahçesi, Meşale oldun hislerime, getiriyorum neşelerini. (Aksaray / 16 Mart 2006)
İnayet Koçak
Yüreğinin Emrine
yüreğinin emrine girmişsen beynine ihanet edersin zincirleri olmasa da aşk köleliği ağır bir tutsaklıktır yağmur yağsın aşkına,rüzgar essin arzu pınarlarına...i.koçak ___________________________
Selahattin Yetgin
Yüreğinin Derinliklerindedir Ölümsüzlük
Ömrümün karanlık coğrafyasındaki aşktır adın, gövdemin çizgilerinde sürgündür aşk Ruhumdaki bitimsiz masalların kahramanı kadın, gönlümün demirlerinde bağlı bir sal Avuçlarımdaki yaşam çizgilerinde gizlidir varlığın, bir tek varlığınla anlam bulur masallar Mutluluğa yol alan gemide yelkenimdir saçların, yalnız gelişinle çözülecek yasal sarılışlar Uzak düşünüşlerin mor odalarında vakitler biriktirmiş bana bir kadın, sevdalı gözlerimdeki yerini arıyor. Adını unutmuş nicedir sevda, sarılmasız geçiyor ne yaptıksa yıllar. Umudun resmini yapıyor bir adam, çevresinde sevgiden donatılı boncuklar, ruhunda hüzzam ayrılıklar. Bekle diyor aşka anlar, kırık dökük anılar, zemheri zamanlar ve yorgun hazanlar. Her aşk özlemin dudağındaki o mağrur ıslaklıkmış, özlenen sevgili, beklenen yar, akıyor sarı denizlere sevdalı sular. Bekle diyor sevgili, er geç biter bu üşüyüş kışın ardı nasılsa bahar. O buz kesmiş yalnızlığın ekseninden bir kaya düşer sensizken yüreğime. Sesin uzak ülkelerin yelesindeki tutunuş olur. Sessizlik ılık bir rüzgârın kekre fısıltısı, özlemin dokunmasız geçen yılların mor hüzünlü askısına tutunur. Bakışlarınla ısınan gövdemin son demiyle kapanırken aralık mevsimler, ben yeni umutların yeşil kırlarına atarım kendimi. Adın varlığınla aşk olur, tadın yaşamak olur ve sen kadın kokunla ve sarılışlarınla ömür gibi dolarsın yorgun gönlüme. Avuç içimizdeki karanlık çizgilerden bir liman yaptım sana, aydınlığa çıkan yol haritanda karşıla beni diye. Korkuların satır aralarından sarılmalar çizdim aşka, ruhundaki çelişkili masallardan bir oyun çıkar diye. Sana arzular biriktirdim, kimi uyanık, kimi karanlık, hepsini avuçla diye. Umut arası bir ağlayış var buralarda, bir avuç toprakla kapatmak için. Hayat diyorlar ölümün zıt adaşına, bir varmış, bir yokmuş öyküsünce. Sarılmak gerek hayata ve aşka ah, bütün masallar mutlu bitmiyor ve her aşk karşılığını hak etmiyor. Sensizliğin ıslak caddelerinde sepken bir kaçıştı yürek haritamdaki sesin. Uçsuz bucaksız dünlerden tamamladım bakışlarını ve özlemin kıyılarına bağladım alevli saçlarını. Hikâyesi olmayan aşkların kentlerini doldurmuştu insanlar, ben ararken hepsinde canıma can katan sevdalı bakışlarını. Yorgun adımlarla sana ulaşıp, avuçlarına yılları kapayıp sarılmak vardı şimdi aşka, senli gerçeklerle çılgıncasına yuvarlanıp. Çok sesli bir düşünüşün tam ortasında koysam kırıkları raflara ve tırmansam saclarınla ıslak bulutlara, uzanmak için nemli dudağına. Dün unutulmuş bir film olsa, öyküsü asırlarca hatırlanmasa, sarılmak öylesine sonsuzluğuna. Özlemi kadın ellerin, hayatı ölümsüz gözlerin ve aşkı da bıçkın sözlerin anlatsa. İşte o an zaman dursa, sensizliğin kumları bir yandan diğer yana akmasa, geceler yokluğunla uzamasa. Ah yar! .Seninle kimi haylaz, kimi ahraz ve kimi de coşkulu bir yolculuğun içinden gelip geçtik, bir aşk kapsülünün gövdesinde saklanarak. Takvimler neyi gösteriyordu, günlerden ne idi ve hangi mevsimiydi tanışmamızın bilmiyorum. Seninle ben iki aşk ağacının tek meyvesi olduk kısa bir süreçte ve seninle delicesine yuvarlandık, adını, tadını, korkusunu bilmediğimiz bir iklimde. Ellerinin uzantısına bedenim takıldığında, yüreğinin dönence vakitlerinde aklım kaybolduğunda, ruhun bir başka dünyanın insanı olduğunu bana fısıldadığında da günlerden aşk, vakitlerden sevda ve anlardan yaşamaktı. Aşktı sıkı sıkıya sardığım, sevgindi çözümsüz bir yumakça sarıldığım ve bunun büyüsüyle ben bugünlere bir tek sevginle ışınlandım. Yüreğinin omurgasında, gönlünün bordasında ve seninle çıktığım bu aşk yolculuğunda nice güller hasat ettim gönül bahçemden, hiç biri sen gibi kokmayan, her biri senin toprağında senden izin alıp tohuma durmayan, göğsünün kırık yamaçlarında bir nefes gibi bir tek seninle şenlenen, seninle dillenen ve seninle mutlanan. Ne çok vakit geçmiş üzerinden bilmiyorum. Ne çok mor iklimlerin kırılmış köprülerinden geçerek kaynaklar aradım kendi ruhumu sulayacak, kendi imparatorluğumu gölgenle donatacak ve aşkla çevrili gönlüne bir insan gibi, seven bir aşık gibi ve yalnız sana sevdalı bir adam gibi çığlıklar ekecek, onun yankılarıyla ülkeler geçecek, sonrasında da yapayalnızlığını asla göstermeyip aşkınla yücelen bir ruh gibi ülkende dolaşacak. Ben kısacık sevgi molalarımızda, ben sesine muhtaç bir dilenci olup aşka el açtığım anlarda, ben sevginin literatürlerinde yalnız varlığına arınarak, sevinin iç sesiyle gürül gürül yıkanarak, hep sana arınmadım mı aşk bakışlı yar. Seninle var olduğum, seninle mutlu olduğum ve yalnız seninle aşk olduğum bu ömür hapishanesinde özleminin yaylarına dokunup, o yaşam tınılarıyla öfkemin bile canına okumadım mı? Söyle yaşamak bakışlı yar, söyle sevginin bahçesindeki menekşe bakışlı kadın, söyle can parçam, söyle dudaklarından süzülerek tenine ter olarak akmak istediğim, terinden arınarak şiirlere kaynamayı dilediğim ve sözcüklerde büyüyerek her gün defalarca âşık olduğum sevda elçim. Söyle ruhumun yaşamak tanrıçası. Seni sevmek, seninle bir menzilde birleşmek ve seni doğduğun günlerin yıldönümlerinde böylesine düşünmek ve böylesine sevmek aşk değil de ne! Gövdemin o ıslak güvertesinde şafak doğumlarına kapıldığım, ölene dek yalnız senin için nefes aldığım bu hayal okyanusunda, sana büyüttüğüm sevdayla, varlığına serptiğim tohumlarla, yalnız senin sularında kürek çekeceğim dudağımdaki yaşanası muştularla. Seninle korkularım olmayacak, seninle gönlümdeki coşkular kurumayacak, seninle bu ölümlü hayal coğrafyasında ölümsüzlüğü de öğreneceğim.
Şahin Yiğit
Yüreğinin kıyısı
Yüreğinin Kıyılarında gezdim Senden habersiz, Hayalimdeki düşleri Seyrettim Manzara bir başka, Yudum yudum Kahve içtim Kıyılarında, Senden habersiz Umut topladım İstif ettim yüreğimin Alabildiği kadar..
Necdet Uçan
Yüreğinin güzelliği
dünyanın yedi harikası aciz kalır yüreğinin güzelliği yanında Ekim 2014
Gülseven Aksoy
Yüreğinin sesi..,
Nasıl bir boşluktur bu? Dünyayı satın alsan dolduramazsın.. Yüreğin illede Aşk der, Ateş der, Tutku der, Acı der.. Ama en çok ta sevgi der, Sevgi.. __22.11.2012
Bilal Özcan
Yüreğinin Sesini Dinle
Can kız, Can Oğul! İyilikle kötülük kardeştir, Biri geceden gece, biri güneşten güneştir, Hangisi galebe çalarsa o hükmeder, Sen sen ol sabırla yüreğinin sesini dinle.
Ahmet Zeytinci
Yüreğinize Karlar Yağmasın
Ne güzeldir doğanın beyaz bir örtüye bürünmesi, yumuşacık kar tanelerinin üzerinize üzerinize gelmesi, yanağınızı, saçlarınızı yalayıp da geçmesi. Yağmur gibi değildir kar, daha yumuşaktır daha naiftir, incedir. Karlar altında saatlerce oynayabilir çocuklar ama yağmurda zordur hem dolaşmak hem de oyun; sucuk gibi olursunuz... Hem zordur hem de çok eğlencelidir o kardan adamı oluşturmak için saatlerce uğraşmak, orasını burasını düzeltmek, sonrada gözlerine küçücük kömürleri, burnuna da havucu kondurmak. Başına da dedemizin eski bir fötr şapkasını yerleştirdik mi değmeyin keyfimize. Hayatta hiç bir şartta üşümeyecek bir adam varsa oda kardan adamdır. Çok uzun süreli kar yağışları aynı zamanda okullar bir iki günlüğüne tatil olduğu için çocuklara da bayram yaptırır, ha unuttum bir de servis araçlarının şoförlerine tabi ki, onlarda dinlenme fırsatı bulurlar. O beyaz örtü insanın ruhunu dinlendirir, belki yüreğini dillendirir, şairlere yazarlara belki ilham verir. Kışın insan çok dışarı çıkmak istemez aile bağları kuvvetlenir sohbet samimiyet artar... Bir de aklımın takıldığı konu ''Kardan Adam'' hep adam, kardan kadın niye yok yıllardır düşünür dururum. Bu da bizim kadınlarımıza verdiğimiz değerdendir herhalde diye, sanal bile olsa onlar üşümesin biz adamlar üşürüz onların yerine, onların yüreklerinin sıcaklığı bize, evimize, çocuklarımıza yeter de artar bile... Rahmetli Kerim Tekin'in de güzel şarkılarından biriydi ''Kar beyazdır ölüm ellerinden gülüm'' diye devam eder giderdi. Çok sevmiştik şarkıyı da Kerim Tekini'de aramızdan genç yaşında ayrıldı bu değerli sanatçı. Allah rahmet eylesin diyelim... Gariban ve fakirler için kış ayları daha bir zordur, daha bir masraflıdır. Bütçeleri zorlanır haliyle. Odun kömür alınacaktır ya da doğal gaz masrafları artacaktır varsa evlerinde. Köy yerlerinde şehirlere nazaran daha kolaydır ısınma problemini halletmek. Milli yakıtımız ''Kokar Yakıt'' yani tezek başka bir deyişle hayvan pislikleri imdadına yetişir oranın ahalisinin. Memleketimiz dört mevsimin sıralı yaşandığı güzel ülkelerden biri. Her ne kadar eskiye nazaran kışlar daha yumuşak geçse de her mevsim yerinde ve zamanında güzel. Yine eskilerden güzel bir şarkıdır ''Karlar düşer düşer düşer ağlarım, hep ismini hep ismini anarım.'' Bu kış günü eski sevdiklerimizden bizlerin sizlerin ismini de anan olursa zaman zaman kulaklarımız çınlıyordur. Siz siz olun yaz ya da kış veya bahar yüreğinizi üşütmeyin, yüreğinize karlar yağdırmayın asla. En derin sevgi ve saygılar...
Adem İmdat Kesici
Yüreğum Çiselendi
Habu yüksek dağlarun Duman kalkmaz başinden. Anlamadun halumi Gözlerumun yaşinden. Bir yağmur çiselendi Dallara, yapraklara. Kurban olayim yarum Bastuğun topraklara. Yar, alduğum puşiyi Başkasina bağlama. Ben canumi vereyim Yeter ki sen ağlama. Bugün hava kapali, Dağlara duman indi, Gene geldun akluma Yüreğum çiselendi. (Rize Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)
Mehmet Kara
Yürek
Ne yaşar ki bir yürekte Biraz sevgi biraz öfke “Sevgi de ne! ” deyip geçme Sevgiyle vurulur öfkeler Öfkeler ki büyük savaşlara gerekçe Mehmet KARA
Adem İmdat Kesici
Yüreğum
Oy bu kader nasıl yazıldı bana? Böyle dertli dertli kaldı yüreğum. Çektuğum acılar daha bitmeden, Senden de bir yara aldı yüreğum. Sende mutluluğu aradum durdum, Dünyamun içinde bir hayal kurdum, Kalbumun diline kelepçe vurdum, Beni bu sevdaya saldı yüreğum. Düşüne düşüne yol bulamadum, Ben bu yaşamaktan haz alamadum. Canum deduğume yâr olamadum, Gittikçe derine daldı yüreğum. (Rize Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)
Atilla Balıbey
Yürek
Hüzün kimsesiz gönüllerde çöreklenir Deli bir rüzgar gibi savurur Kırar dallarını Hüzün akşam olunca yüreklenir.. Hüzün kimsesiz gönüllerde bileklenir Dalgalı bir deniz gibi kabarır Döver kıyılarını Hüzün akşam olunca yüreklenir..
Serhan Keserlioğlu
Yürek Acı Paritesi
Acımın bini bir para. Parasızda veririm, Yüreğimden alana.
İbrahim Yavuz Bildik
Yürek
Yürek Kör olsun,gözlerim varsın görmesin, Bir bakışa çıldırmazsa yüreğim. Ben,yürekde yer istemem bilesin! Tüm evreni doldurmazsa yüreğim. 19 Kasım 0998 Ankara
Hümeyra Doğan
Yürek
Yürek; ne kardelenler kadar cesurdur sevdasının üzerine karlar yağarken, ne de kırmızı güller kadar fedakar, bir mevsimlik açarken...
Figen Yıldırım
Yürek Acısı
Yıllar geçse de dinmezmiş gönül ağrısı, Ne yapsam kapanmamış içimde ki hicran yarası, Yalnızca yüreğini isterim Lazım değil gurbetin ne malı ne parası. Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası, Sevdiğimi aldı benden Hiç geçmiyor sol yanımın acısı… Sen yıllardır içimde bitmeyen özlemimsin, Gelirsin diye gece gündüz yollarını gözlediğimsin, İçimde sönmeyen kor alev, tek sevdiğimsin, Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası, Sevdiğimi çaldı benden Hiç geçmiyor sol yanımın acısı… Ansızın gelsen çıkıversen karşıma, Hasretliği öldürürcesine sarılsam boynuna, Biz de ömür boyu el ele yürüsek sevda yoluna Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası, Sevdiğimi aldı benden Hiç geçmiyor sol yanımın acısı… Figen YILDIRIM 22/01/2011 09:30
Altay Taşkın
Yürek Acısı
ben acı nedir bilir miydim silahlar olmasaydı Hiroşima'da şimdi ağaçlar çiçek açardı ben acı nedir duyar mıydım açlar olmasaydı Somali'de şimdi çocuklar oyun oynardı ağaçlar çiçek açsın çocuklar oynasın dünya mutlu kalsın
Zerdal Aydın
Yürek Ağrılarım
Yanına kar kalacaksa eğer bu yürek ağrılarım varsın da kalsın Sende kalanım olsun o ağrılarım
Akif Kurtuluş
Yürek Alçı Tutmaz
esmerliğini unutulmuş dağlardan alan kız odalar da susabilir, duvarlar da ses vermez bakarsın güneş çekilir camlardan, paylaşılmaz sessizlikler başlar sayılıdır bir günün, bir kapının sızdırdığı dostlar rüzgar kokusu da sinmez üzerine bütün bir güz saçların da unutabilir bu kış ilk karın dokunuşunu (doktora bakılırsa bir omuzların açıkta kalacakmış, bir de küçük göllerin kıyısında dolunay ovulmaya alışmış yüzün, kara çocuğun gövdesine ırmaklar taşıyan parmakların, ellerin, kolların bir de.) belki aylarca doymayabilir alçı vücuduna unutma ama, bir yürek alçı tutmaz bir o tutmaz, bunu sen kanıtladın biraz da esmerliğini kimsesiz köyevlerinden alan kız güller ne kadar dayanabilir serum şişelerine
Erdal Gürsoy
Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...2
Anlaşılmaz,hiçbir şeyi herkesin gördüğü gibi gormeyen yada oyle hissiyatları olanımdır.Çok isteyenlerden değil az ama öz isteyenlerdenim hem anlarken hemde anlatırken.adabı,edebi,erkanı bilen zor diye tabir edilenlerdenim..sevdiğimdir şiir ve metinsel anlamlı yazılar.spor uzaktır bedenime.bir akşamcı işcisiyim muhabbet masalarında.encok nefretim yalnızlık encok bagımlılıgımda yalnızlıga...insanlara guvenecek kadar kendime guvenim vardır.her soz dogrudur duyabildiğim surece...
Erdal Gürsoy
Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...12
Yasaklıyım ben bana Mekan duvarları azap Baş agrısında feryat Halimi soran hayalet. Dostumdur gölgem Yürekteki gözyaşı sevdam, Kirlenen beyin,düşünce zehir. Gülümsemek.......... ..... ...
Erdal Gürsoy
Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...5
Bakır rengi esintiler çıldırtıyor, dönüldü gitmelerden gelmeler gitti Uzaklar yok beklemek yok o talihsiz özlemler; yoklugunda yok Yine mi? bakır rengi sintiler; ayrılmak yok, kavuşmak yok, varlıgın içinde yoklugun artık Bakır rengi esintiler; sen, ben, biz, seherimde gün batımı, YOK... ... .. .
Erdal Gürsoy
Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...10
Çıldırtıyor beyinde girdap Sende ki ben Bende ki sen Yek o hakikat Yürek ağrısı bin azap Yalanların koynunda İhanet kucağında Yek o mahlukat Usandı olmadı azat Kelepçeli yeryüzü Özgürlük ana rahminde Yek o şehadet Rüya sancılı yüz Doğum,ölüm yarısı Kayıp rüya Yek o mühebbet ... .. .
Saffet Çakır
Yürek Arşivimde Kalan Mahdut Zamanlar!
YÜREK ARŞİVİMDE KALAN MAHDUT ZAMANLAR Seyahat etmeyi çok sevdiğim halde görevim icabı mahdut zamanlarda seyahat etme imkanım oluyor. Orta halli Anadolu insanıyız aslında seyahate hayat kavgasından zaman ayıramıyoruz, taki bir fırsat kapımızı çalana kadar. Ben de öyle,Oğlumun Fethiye de okuması dolayısıyla izin alıp düştüm yollara. Çeşme Fethiye arası 7 saat ortalama. Çeşme İzmir arasını ezberledim dua gibi. Eski çeşme İzmir yolu hala işlediği halde siz otobanı tercih edersiniz eminim. Altı şeritli Muhteşem bir otobanda yolculuk yapmak harika, arabanız su gibi akıyor yolda adeta. Doğayı çok sevdiğim için hep etrafı göz kamerama hapsederek seyahat ederim.Çeşme İzmir arası çoğu yeşil maki bitki örtüsü olsa da urla sınırı boyunca doyurucu yeşilliğe çam ormanlarına rastlamanız mümkündür. Ve sonra mavi mendiliyle ege denizi sizi karşılar. Doyumsuz koylar seyredersiniz ve bir ömrünüz daha olsa gezseniz ege kıyılarını. Fazla sözü uzatmadan izmirden fethiyeye uzanalım. İzmirden aydın istikametine doğru yola koyulunca Torbalı ilçesinden tatlı bir ovaya düşersiniz yemyeşil, bitkinin en doyurucu tonlarını keşfedersiniz. Sol sağ yanınızda uzanan sıra dağların eşliğinde İncirli ova, germencik gibi harika ilçeleri köyleri seyredip geçerek incirin anayurdu aydına düşersiniz. Gerçekten aydına yolunuz düşsün girer girmez incirin o baygın kokusunu alırsınız. Aydından Muğla istikametine devam ederken sol yanınızda sıra dağların daha fazla yükseldiğini görürsünüz, dağlar size eşlik etmeyi bırakmaz hiçbir zaman. Muhteşem, bereketli topraklardan geçersiniz hep ekmek kokan, Anadolu kokan. Yunana kök söktüren Aydın efelerinin istiklal harbinden kalan seslerini duyarsınız, Çakırcalı Efenin sesini duyarsınız içinizden, rahmet okumadan geçemezsiniz. Çine ve Yatağan gibi güzel mütevazi ilçelerden geçerek, bakir doğayı ve tarlalarında çalışan milletin efendilerini seyrederek Muğlaya ulaşırsınız. Ve Muğla; dağların kucağına başını yaslamış karşılar sizi. Küçük gibi görünsede Muğla dağınık yerleşim buranında gerçeği. Hoş görülü insanlarının sıcaklığı yüzünüze yansır. Muğladan ayrılırken dağ yamacındaki yoldan bakarsanız Muğla el sallar size, bekleriz diye…Yavaşça yükselen dağların arasından süzülürsünüz, doyumsuz yeşil benekli doğayı, harika taş şekilli dağları seyrederek geçersiniz ve bir dağ yamacından aşağı süzlürken işte karşınızda Gök ova...şöyle arabanız dursada siz o eşsiz ovayı seyretseniz, adına mütenasip.Sağa bakınca mavi körfez sizi karşılar, toprakla koyun koyuna sarılmış ayrılma niyeti olmayan iki sevgili gibi; toprak ve deniz. Deniz içeriye kadar sokulmuş karanın ciğerine kadar taa..Deniz başını dayamış sevgilisinin göğsüne uyuyor...Toprak daha merhametli aşk içinde çekmiş bağrına basmış denizi...Devam edersiniz ova içinde muhteşem arazi, doyumsuz bereketli topraklar, inip arabanızdan koşmak istersiniz...Ve Sonra Köyceğize doğru yola koyulursunuz ve orta rakım sıra dağlar hala siz eşlik etmektedirler ve gittikçe yükselmektedirler. Sonra köyceğize nasıl girdiğinizi anlamazsınız doğanın büyüleyici etkisinden gözünüzü alamadığınızdan. Yeşilin en güzel tonunu verimli toprakları ormanları görürsünüz ve nemin kokusunu hissedersiniz. Devam edersiniz ve maki bitkisine hakim dağların eteğinde ve güzel ilçelere rastlarsınız, ilkokul öğretmenimin bize öğrettiği ‘’ortacada evimiz’’türküsünde ismi aklımda kalan Ortacaya gelirsiniz, işte Ortaca! . Ortaca neresiydi öğretmenim? Sorusunun cevabını otuz küsür yıl sonra alıyorum ve ortaca bana hoş geldin diyor. Devam ederek Fethiyeye doğru dağların arasından süzülürsünüz, muhteşem çam ormanları sizi karşılar, dümdüz kalem gibi çam ağaçlarını seyretmeye doyamazsınız. Arabanızdan inip o çam ağaçları altında koşmak istersiniz.Sonra Marmaris yönüne dönmeden devam edersiniz tabiatın çam ormanlarının kucağında ve aniden sizi Göcek koyu karşılar. Ellerini dağların arasına ustaca uzatmış, Mavi mendili elinde avucunda papatyalarla sizi nazlı bir gelin gibi karşılar Göcek. Koya demirlemiş beyaz papatya dediğim tekneler zincirini görürsünüz,etrafı çam ağaçları ve önü deniz olan, kendine özgü mimarisi bulunan Göcek tam bir dinlenme yeri. Arabanız sol tarafa doğru dönerken virajdan son kez Göcekin güzelliğini ve göz kırpmasını izlersiniz. VE FETHİYE…arabanız dağların yamacından aşağı yavaşça süzülerek tatlı virajların ve yeşil bitki örtüsünün ve ormanların güzelliği eşliğinde Fethiyeye girersiniz. İşte Fethiye seni nasıl edeyim methiye? Ve karşınızda maviliğin sultanı Akdeniz … Fethiye baba dağı ve mendos(ana dağı diyorum ben) dağının eteğinde yeşil ve mavinin örtüştüğü bir güzel şehir. Yüce mevlanın tüm nimetlerini cömertçe verdiği yerleşim yeri, nüfusu seksen binin üstünde. Anne ve babasının göğsüne başını dayamış ayaklarını Akdenizin mavisine bandırmış bir nazlı çocuk gibi Fethiye. Sıradağların korumasında bir şehir. Denizden bakınca sağ yanda mendos ve baba dağını görürsünüz tüm heybetiyle. Baba dağı paraşütçülerin uğradığı bir dağ,en yüksek dağ ve ölü deniz hemen arkasında. Sol yanda ise ak dağı görürsünüz.Arkası orman ve dağlık olduğu için doğal suyu bol fethiyenin ve ortadan geçen bir çayı var. Çeşmede bunu görmek mümkün değil. Akdeniz iklimine hakim olan Fethiye denizden gelen rügarlarıyla sizi karşılar.Kordon boyunu gezdim hemen hemen sahil boyu devam ediyor.kendine özgü mimarisi ve tarihi bir geçmişe sahiptir Fethiye.Turizme yönelik faaliyetler burdada hakim,genellikle bahar ve yaz aylarında hareketli ve nüfus yoğunluğu fazla. Çok güzel bir doğası ve bir çok koyu var ve tam karşıda Bizans adası denilen bir ada var. Baba dağının bir önündeki küçük dağın tepesindeFethiye kalesini görürsünüz.iklimi ılıman olduğu için her çeşit meyve ağacına rastlamak mümkündür. Kısaca ülkemin her yeri ayrı bir cennet ama mahdut sınırlar içinde yeşilin her tonunu göreceğiniz topraklarımız var. Kastamonu seyahatimde gördüğüm gibi; Batı Karadenizin yeşil şeridi olan Karabük -Kastamonu bitki örtüsü, doğası ve ormanları da hafızamda iz bırakmıştır. Onun için bir fırsat yakaladığınız zaman değerlendirin ve cennet ülkemizi gezin. 13 MAYIS 2013 FETHİYE SAFFET ÇAKIR
Gülşah Elikbank
Yürek Atımı
Keşke gösterebilseydim sana; Yüreğimdeki yerini. Götürebilseydim uzak diyarlara; Elimden tutup yüreğimi. Gün uzayıp giderken geceye Sevebilseydim seni gündüz ve gece. Zaman akıp giderken ileriye; Bilsebilseydim yeni düşlerini. Adım adım ya da soluk soluğa Koşabilseydim sana Rüzgar arkamda Sevdan yanımda. Açsaydım gözlerimi bir sabah; Sabahın içinde Gözümün bebeğinde sen. Bir yürek atımı mesafede; Gün batımı senin ellerinde Günün kızıllığı hayallerin peşinde Gülümsüyor gecenin içinde.
Necdet Uçan
Yürek bakımı
istisnasız her gün güzel görünmek uğruna ayna karşısına geçenler kuaföre berbere gidenler güzellik salonlarından saunalardan solaryumdan çıkmayanlar makyajsız dolaşmayanlar ne olur bir gün de dönüp yüreğinizin temizliğine bakın bakımını yapın Mart 2015
Şerafettin Muş
Yürek Bahcem de Gül açar
Yürek Bahcemde Gül Açar Gül diyarı yürekler de Binbir çeşit güller açar Umut dolu ağaçlar da Domurcuklar çiçek açar Gülün gücüne güvendim Sevgiyle gerçeğe döndüm Gül gibi gülenler bilir Yürek bahcemde gül açar Gül kokla ömrün uzasın Gül kokulu sevdiceyim Gül gibi geçinen canlar Binbir türlü umut açar Güllerin mevsimindeyiz Biz buna gül devri deriz Gül ile başlar isimler Yanaklar da güller açar Gül gibi gül olanların Gül misali kokanların Tenleri var ki gül gibi Hayat yaprağını açar Gül gibi olanlar makbul Gül gibi gülü arabul Gülün tarihi gülücük Güller binbir bilgi açar Gülün güle sevgisiyim Bu hayatın vergisiyim Dost Şeref aşkın sesiyim Binbir umut yüz de açar 07.11.2016 Dost Şeref
Bedrettin Keleştimur
Yürek ağlar vatan sızlar
Gurbet dolu sancı İçim yorgun be hancı Yüzler bana yabancı Gözlerim sürgün bakar Yürek ağlar vatan sızlar Vatan ağlar yürek sızlar Yüreğim vatan çarpar Sadık dost toprakmış/ yurtmuş Gurbet içimdeki kurtmuş Çıra çıra yanan dertmiş Dertli söze durgun bakar Garibin yurdu yuvası Kandillere mum duası Hasretle erir şurası O gönül gözüyle bakar Geldik dünya pazarına Gariplik düştü narına Sermayem yok ki yarına ‘Hiç’ olur, zatından bakar Düşte gör gurbet iline Kör olma ki garip biline Dola vicdanı diline! .. Garip güne, dargın bakar! .
Oyhan Hasan Bıldırki
Yürek Ezgisi
Bir yer kanar durmaksızın Yüreğimin en ince yerinde Ağlamak, sızlamak faydasız Bir yer kanar yüreğimde ansızın Papatyalardan kırmızı güllerden uzak Bir dağ başında yaşıyorum yalnızlığımı Yüreğimi dağlayan, yakan, kahreden Bir dağ başında yaşıyorum yalnızlığımı Nasıl unutursun ettiğin yeminleri Anladım turnalarda vefâ kalmamış Öyle berbat, öyle hırçın, öyle serseri Bir yürek ki hiç anlaşılmamış Oh bu yüreğim neden yanar kavrulur Sevda kokulu Anadolu türküsünde Bir gün o şarkılar da unutulur Güller açar yüreğimin üstünde!
Necdet Uçan
Yürek Bu Özler
yandı közler tükendi sözler görür de gözler yine de bu yürek seni özler Temmuz 2014
Bahaettin Karakoç
Yürek Bir Kırmızı Güldür Seninle
Güzel duygular yeşerip Gök tatlı yemişler verince Gönül kanatlarını gerince Gördüklerine gösterip “Bu hal ne hâldir? ” diye “Bu yol ne yoldur? ” diye Soramazsın ki… Sen bayramlar kadar Canlı ve güzelsin Bazen yanık bir türkü Bazen gazelsin Can masmavi bir göldür Yürek bir kırmızı güldür seninle İstesen de istemesen de Koparamazsın ki… Ellerin bir çift beyaz kuş Tanımıyor ki dur durak Gönlümde pervaza durmuş “Gel! ” demişse dostun sana, “Git! ” demişse deli yürek Bağlasalar da yerinde Duramazsın ki… Sen bayramlar kadar canlı, Has bahçelerden güzelsin İp nerde inceliverse Daha sağlam bağlar sesin Sen hep özümde özelsin Yürek bir kırmızı güldür seninle İstesen de istemesen de Ayıramazsın ki… Bahaeddin KARAKOÇ (Kar Sesi – Ocak Yay. 1983 / ANKARA)
Mehmed Sarı
Yürek Gücü
Bir küheylan kız oturur kırk yıldır yüreğimin köşkünde, Her sabah yeniden doğarım ben kırk yıl önceki gençlik günlerime... 20/5/2014
Ozan Efe
Yürek Değer Eline
buramda düğümlenmiş ahların sızısında sin taşı mühürlenmiş alnının yazısında toprak kına geline yürek değer eline öfke düştü yüzlere suyu verin özlere kara üzüm gözlere analı kuzusunda toprak kına geline yürek değer eline
Sinan Karakaş
Yürek Dili
İslam eşittir İnsan, Fıtri varlıktır lisan, Yürekte olan dildir, Rabbi ile konuşan.,
Bahtiyar Arslan
Yürek İşi Kırmızı...
Sen ne bilirsin Kırmızının asiliğini Neden onurlu durur maviliklerde... Bizim oralarda kışı devirende Yeniden açar çiçekler…Kırmızı Yürek işi kırmızı…
İbrahim Düşkün
Yürek Kayıtları 1
kayıt düşen yürekler sözleri dinlemediler yanmıştı bir kere ateşin düştüğü yerler dinlemediler hiç dinlemediler yolculuk dediler gittiler.
Osman Karahasanoğlu
Yürek İster Yürek
Doğru söze ne gerek, Bize düşer. Haklısın demek. Dediklerini yapacak, İman,inanç gerek. Arkasında duracak, İradeli,sabırlı, Yürek ister yürek. 15.03.2007
Atilla Birkiye
Yürek Ki Yaralı Kalmış!
“Yaralı kalmak” bir deyim, içkiye doymamış anlamında kullanılıyor, özellikle de İstanbul’un Aksaray semtinde, meyhanelerde. Anlatıcımız, anılarını yazıyor; bunlar 12 Eylül sonrasında bir birahanede odaklanıyor; ama yıllar sonra yazıyor. Kanla yazılmış bir metin; çünkü yazanın zaman zaman parmak uçları kanıyor! Yaralı Kalmak İbrahim Yıldırım’ın “Eylül’den Sonra” adlı üçlemesinin ikincisi (Sel yay. 2001) . Yıldırım gerek bu üçlemede gerekse ondan sonraki romanlarında 12 Eylül sonrası travmasını ele alır. Yaralı Kalmak’ı okuduğumdan beri hep “gerçek” 12 Eylül romanı olarak düşünmüşümdür; şayet öyle bir “akım” varsa. Öteki romanlarında da rastladığımız gibi birinin yazdığı metin romancı İbrahim Yıldırım’a ulaştırılır; bu romancının hiç tanımadığı biridir bazen; burada bir arkadaşım, diye söz ediyor. Arkadaşının genel başlığı “Ruhu Kanayan Birinin Aşk, Şiddet ve Yazı Üzerine Notları” olan defterlerini, Yıldırım yeniden düzenleyerek ve yazarak “roman”laştırıyor. Bu “oyun” romancının özelliklerinden. “Oyun” içeriğin yanı sıra biçim’de de görülür: yazar görsel kullanır, terim-deyim ortaya atar ve açıklamasını koyar (bazen uydurur) , bazı sözcükleri-satırları farklı yazar, dizilişlerini bozar vb. Müşfik ile Tahsin Defterlerin sahibi Müşfik kendisini kanatan anılarını yazar. Bir odaya kapanır, yanına içkisini, anı nesnelerini, takıntısı olan küçük bir kolonya şişesini vb. alır ve yazmaya koyulur. Birinci mesele aşk’tır; onun E...’ye olan tutkusu, takıntısıdır (adın açık yazılışını romanın en sonunda görürüz) . Baştan sona “Ah, E...! ” haykırışları vardır; sayıklama, kendinden geçme, nöbet halidir. 12 Eylül sonrasında taşradan kaçıp Gedikpaşa’daki ucuz, izbe bir otele yerleşir muhasebeci Müşfik. Niçin kaçtığını tam olarak bilmiyoruz ama bunun “siyasî” bir mesele olduğunu düşünebiliriz. Tam olarak nedeni bilmesek de otel kâtibi bilmektedir. Kâtip otel defterine Tahsin Yılmaztürk olarak yazar, ortalarda görünmemesini, otelden çıkmamasını söyler. Otel pis izbedir, odası da dolayısıyla öyledir; ama onun asıl sorunu, odasının bu durumundan çok “ruh”unun kanamadan doğan (pıhtılaşma) kirliliği, saplantılı aşkı yani Ah, E...! ’dir. Defterlerin yazarı okurla söyleşir, kendiyle dertleşir gibi yazar; yazarken de Wagner’in Parsifal’ini dinler; zaman zaman okura seslenir, dolayısıyla birinci tekil şahıs anlatıcı karşımızdadır. (Bazen de “romancı”nın notları.) Anlatıcımız taşradan kopup gelmiştir, yalnızdır, saklanıyordur, sevdiği kızdan uzaktır ve ona olan takıntı-tutku-aşk, kanamalı yanık sevda diyelim, benliğini ele geçirmiştir. Ah, E...! ’den başlayarak genişleyen bir konunun içinde buluruz kendimizi. Birden odak noktası Aksaray’daki Karakuş Birahanesi oluvermiştir ve anlatıcımızın içip içip dalıp dalıp Ah, E...! diye bağırması bitmez! Romanda sıkışmışlık var: hem anlatıcının tinsel sıkışmışlığı yani manevî sıkışmışlık hem de kapalı mekânların betimlenmesiyle fizikî sıkışmışlık. Önce otel sonra birahane, ardından Aksaray ve çevresini buluruz. Geceleri birahane iyi bir sığınma yeridir, çünkü dışarıda korku vardır; çünkü dışarıda tehlike vardır; siyasî ya da değil, kim olursa olsun her ân insanın başına kötü şeyler gelebilir; kendini hücrede, işkencede, hapishanede bulur, ya ölür ya da yıllarca çıkamaz oradan. Anlatıcımız vurdumduymazlığı yüzünden otelden atılır, birahaneye yerleşir, patron Cavit bir şekilde sahiplenir. Belki en çok kendinden geçip şu Ah, E...! haykırışlarıdır bunun nedeni. Sokağa çıkma yasağı olduğu için birahane bire birdir. Müşfik ya da Tahsin ki artık çift kimliklidir ve tinsel sıkışmışlığının yanı sıra tinsel bölünmüşlüğü de yaşamaya başlar. Birasını içer, masaların üstünde uyur. Cavit’in defterlerini tutar, karşılığında yemek yer, içki içer, birahanede kalır; dolayısıyla “sefil” bir yaşam sürmektedir ama “dışarı”dadır. Anlatıcımızın birahaneye “düşmesi”yle oradaki tipleri de tanırız; ikisi öne çıkar, daha sonra General olacak olan O ile Tatyos’tur; birahanenin temizlik işlerine yardım edip bedava bira içerler. İki matrak tip; süflî bir hayat yaşayan, bilinmezlerle dolu berduşlar. Zaten anlatıcımız, her ne kadar okumuş-yazmış biri olsa da “orada”, o konumdadır. İki Geçkin Dansözlü Yılbaşı General dilsiz ve sağırdır, öyle bilinir, konuşmaz, duymaz! Dolayısıyla merak anlatıcıdan General’in öyküsüne doğru genişlemeye başlar. Anlatıcının başına ne gelecek’ten, sevgilisine kavuşup kavuşamayacağı’ndan, Genarel’nin öyküsüne, niye konuşmuyor’a doğru genişler; dramatik gerilime merak da katılmıştır ve gecenin tehlikelerinin vurgulanması sürmektedir. Burada ayraç açmanın zamanı. İbrahim Yıldırım’ın metinlerinin bir özelliği humor ise, bir özelliği de bu humoru tamamlayan ve biçimde, özellikle sözcük diziminde gördüğümüz –biraz edebiyat dışı olacak– “oynaklıktır”. Üslupta hep bir “ritm” vardır ve daha çok göbek/oyun havası gibidir. Bu özelliği bir basamak olarak kullanıp yılbaşı gecesine, 31 Aralık 1980’e dönelim. Birahane gündüzden hazırlanır, renkli kâğıtlarla süslenir, mezeler yapılır, içkiler alınır. Gece 12’ye doğru biraz geçkin yarı çıplak, pullu iki dansöz ortaya çıkar ve göbek atmaya başlar. Bu sahnenin betimlenişi son derece etkileyicidir; berduşların, marjinallerin, kaybedenlerin de diyebiliriz, âlemine keskin bir bakış dolayısıyla keskin bir gözlem vardır. Kavga, itiş kakış, alkolün en üst seviyesi, belli ki kimse “yaralı kalmak” istemez; yılbaşı da olsa, tehlike dışarıdadır ve her ne kadar önlem alınmış, karartma gecesi yaşınıyorsa da tedirginlik bir kenarda durmaktadır. Derken üniformalı bir adam içeri girer, korku ve şaşkınlık iç içedir; adam konuşmaz, bira ister. Hemen verilir, nefeslerin kesildiği ândır. Üniformalı biri ne isterse yapar, yaptırır. Bir süre sonra General olduğu anlaşılır zaten adı da o geceden sonra General olmuştur. Belli ki Tatyos’un yeni yıl şakasıdır. Daha çarpıcısı, sabaha karşı tüm meyhane sızmışken, General’in yabancı bir dille şarkı söylemesidir. General’in öyküsünün de kapısı açılmış olur; yalnızca Cavit ile anlatıcı duyar ancak kimseyi inandıramaz. Genarel’in Öyküsü General, artık Aksaray ve çevresinde bir “şehir efsanesi”dir; üniformasıyla her şey serbesttir. Etkileyici bir metafordur bu. Sonraki sayfalarda General’in öyküsünü öğreniriz. Vatan Caddesi’nin başlangıcındaki baraka görünümlü havuzlu meyhaneler, dükkânlar yıktırılır; kimse bir şey yapamaz ancak General direnir, güvenlik güçlerine saldırır, onun “silah”ı sabahki büyük selden ganimeti olan plaj şemsiyesidir. “Yıkım” ve “sel” ile nesnel gerçekliğe bire bir gönderme vardır. Roman gerçekliğinde ise, güvenlik güçleri, meczup General’i fena döver; ardından General barındığı izbelikte ölü bulunur! General’in öyküsünün “sanki” baştan beri betimlenen pislik-izbelik ile, Wagner ile, ha bire içilen bira ile bağlantısı var. İkinci Dünya Savaşı’nda bir Nazi askeridir (Balkanlar’da) , sevgilisi bombardımanda ölmüş ve General de susmayı seçmiştir; sevgilisinin ölümü kişisel bir nedendir ama savaşın içinde yapmak zorunda kaldıkları da vardır! Askerden kaçarak ki bir Yunan sivili öldürüp kıyafetini giymiştir, Türkiye’ye gelmiştir. Sonrası bilinmezler/ihtimallerle dolu. Ancak, anlatıcının onun ölümünden sonra bulduğu notlarda “Tanrım beni bağışla” diye yazmıştır General. Hiç konuşmamış tâ ki o yılbaşı gecesinin sabahına kadar… Son mu Başlangıç mı? Anlatıcı ile General birkaç noktada yakınlaşıyor. Zaten yılbaşı gecesinden sonra, sokağa çıkma yasağına karşın Aksaray çevresinde sabaha kadar birlikte fink atarlar. Keşhanelere, sote yerlere uğranılır; ucuz şarap, ispirto içilir, yeter ki kimse “yaralı kalmasın”… İkisinde de tutku, aşk, takıntı, giz buluruz; General’inkini öğrendik, anlatıcının neden kaçtığını öğrenemedik ama artık o da anılarının “son”una gelmiştir. Yazma zamanından altı ay önce babasının ölümü dolayısıyla memlekete gitmiş, yaralı kalbi iyice kanamış, yıllar sonra Ah, E…! ’yi görünce yine “delirmiş”, kapısında çılgınlıklar yapmıştır; bunu romanın okunmasına bırakalım. Karacaoğlan gibi sevda yüzünden zihinsel/düşsel yolculuklara çıkmış anlatıcı için, acaba başa dönmek mi romanın son iki sözcüğü? Dolayısıyla bir döngü mü? Bir ilk harf olduğuna göre, “Ah, Elif! ”… (“Romantik Yolculuklar”, Notos, Haziran-Temmuz, 2012)
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman)
Yürek Pür Gam, Gözüm Pür Nem, Muhibbi'yim, Hoş Halim
Celîs-i halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım Enîsim, mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım Hayatım hâsılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım Neşâtım, işretim, bezmim, çerâğim, neyyirim, şem'im Turuncu u nâr u nârencim, benim şem'-i şebistânım Nebâtım, sükkerim, gencim, cihân içinde bî-rencim Azîzim, Yüsuf`um varım, gönül Mısr'ındaki hânım Stanbûlum, Karaman'ım, diyâr-ı milket-i Rüm'um Bedehşân'ım ve Kıpçağım ve Bağdâd'ım, Horasânım Saçı mârım, kaşı yayım, gözü pür fitne, bîmârım Ölürsem boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım Kapında, çünki meddâhım, seni medh ederim dâim Yürek pür gam, gözüm pür nem, Muhibbi'yim, hoş halim!
Ayhan Sarıoğlu
Yürek Önde Gider Bende
YÜREK ÖNDE GİDER BENDE Sesim türkülerle tutuştu, Kar düşerken anılarımıza Birden bire uykularımı ayaz aldı, Sözcükler solarken dudaklarımızda Ey! Nemli iklimlerin incecik belli kızı! Sana nasıl anlatmalı, geç kalan sevdamızı? Nasıl, yıpranmış kentlerin düşlerindeki derin, İsli çizgilerini, nasıl silmeliyim yüzümden. Gözlerinde bakmalıyım sevinçlerine, Baktırmalıyım sevincimde, Küflenmiş resimleri giyen yolculuklarla mı, yola başlamalı? Yoksa mavilikleri kirleten taş duvarlara mı dalmalı? İyisi mi, elinle dokunup, yüreğime sunduğun, Bir şekerin tadını anımsamalı dilimde, Sevdam bilincinle, yeniden künyeme yazılır mı söyle? Baharı içer, toprağın sarhoş ağzında doğarken şafak Gecenin uğultusuna misafir olan yalnızlığımı koynuma alarak, Savruldum, yarsız uçurumların olgun gölgesinde. Şiirlerim talan edildi, aldım Türkülerime yasaklar konuldu, şarkıların çiftetellisinde, Tuzsuz kalmanın güzelliğini bir forsadan dinledim bazen. Dağların nabzını, politika ve kır çiçeklerinden. Gün ışığından önce kendi içime serpilirken. Tedirgin çocuklar büyüttük asrımıza dair, Suyumuzda, aşımızda, dem oldu, Örs kemiklerimizde patladı ölüm. Gam oldu akciğerimize yapıştı zulüm, Ama teslimiyet yoktu, ateş topu halaylarımızda Kimimiz karanlığı solurken hücrelerde, Kimimiz gazetelerden aranıyordu. Ve bir gece yol aldık yamacı kanayan kentlere, Olimpus dağındaki fakir tanrılardan, Çıkarıp zenginliğimizi sabır ve ateş eriterek, Durduk, yamalı ceplerimizle tarihin önünde. Şimdi ben mi sızlayan bir tebessümdüm fotoğraflarımda, Yoksa kent mi söndürmüştü ışıklarını? Anlayamadım. Kalabalıklar içinde meydanlarda, koşuştururken bir yerlere, Taş duvarlarda biten yosunları ellerimle taradım. Bilirsin yürek hep önde gider, bende Tanrılar, büyücülerin kızarmış yüzlerini taşırken elleriyle, Karanlıkları parçalayarak iksirini ağıtlarda ki. Karanlıktan daha hiçbir dem, yorgun düşmedi bize, Ve zaman, kadın memesinin ucunu dişleyen, Bir gelincik sürüsüdür içimizde. Ayhan Sarı oğlu 12.10.2000
Özhan Erdem
Yürek Taş Olsa
Her şey iyi güzel de, ah bir de şu geceler olmasa Yürek taş olsa da, gam keder dolmasa.
Erdem Yılmaz
Yürek Sızısı
Gece yarısı esen rüzgarın serintisiyle O da benim gibi bu gece bitap ve mahzun Sislerin arkasındaki ayın huzmesiyle Ama yine aklımdasın ne acı ne acı. Bende bir can taşıyorum bu bedende Nereye kadar çekecek omuzum bu yükü Sen ise hala gönül eğlendirmede Sende vicdan yok ne acı ne acı. Serseri bir kurşun gibi sendeliyorum Maziyi hatırladıkça hep seni anıyorum Dilim seni söylüyor düşlerimde hala sen Ağlamakla avunuyorum ne acı ne acı.
Burak Duru
Yürek Sözü
Kapıldım bir yola gidiyorum Aşkımdan olsa gerek Aşkınla tutuştum yanıyorum Rabbimden olsa gerek. Haziran 2005
Cahit Karaç
Yürek Suskun
Sevdim, Sevenim yok. Gönül verdim Bilen yok. Gitmiş ömrün Yarıdan fazlası Doğan güneş sarı. Gün sarı. Yüreğim yanıyor Dilim suskun. Güneş batıyor Gün suskun. Yarına çıkmaya Umudum yok. Ay sarı, Akşam sarı. Hayat akıyor Vakit yok. Gün akşam oldu Gece suskun. Umut tükeniyor Hayat suskun. Yıldız kayıyor Ömür suskun. 06.06.2010 Cahit KARAÇ
Ümit Bilgin
Yürek Sızım
Nazlı yar gönlünden kaldırdı attı Yürek sızım onun için taşıyor Bir yasaklı sevda beni kuşattı Beni yaktı kendi halâ yaşıyor Sol yanıma köz doldurdum gideli Yaşamadım ömrü feda edeli İhanet mi olmalıydı bedeli Düşündükçe gönül sancım coşuyor Onca emek ortalığa saçılmaz Bir el için öz yarinden geçilmez Tek başına bırakıp ta kaçılmaz Nasıl yaptın insan ona şaşıyor Artık senden hiç bir vefa beklemem Senin gibi can yoldaşı dilemem Gideceksen oyalanma kal demem Gurur bazan sevdayıda aşıyor Kişi çeker kaderidir nedeni Nasıl sevsin Cana zulüm edeni Çile ile titrer ise bedeni Ağustosta bile bazen üşüyor Kaderinden dertli doğar bazısı Hak yazarsa silinirmi yazısı Kul Ümit'e çöktüğünde sızısı Şaşırıpta derde doğru koşuyor Gurur bazan sevdayıda aşıyor Ümit BİLGİN 29 11 2010
Mehmet Sıddık Şengül
Yürek teli
Ağustos rüzgarları esiyor Mevsimi değişmiş yılların Çatlamış duygular, Yağmur ciseliyor pınarlar Ağustos rüzgarları esiyor Sıcaklığında sevi dalında hüzün Mahzun bir yürek ağırlığında Elimde teli kopuk saz Ussum yalınlığında yüreğin Kırılgan duygular rüzgarda salınır Kavuşmak ister menzile can Canana kavuşan dermanım hani
Altay Taşkın
Yürek ve Zaman
yüreğim sönmüş yanardağ ne zaman alevlenir yolunmuş bir gül mahrum bırakılmış fikir kelepçelenmiş el doğa canlılara cömerttir ona ihanet diriltir kaplar lavlar bedenimi beni zamansız eritir
Erdal Alga
Yürek Var Sende Yürek
Bakışlarınla dağları deldin geçtin Ferhat bir masalda beceremedi bu kadarını Gönüllerde sevdalaştın, fatihleştin Bütün ünlüleri, zenginleri aştın Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.   İşini her yapan senin gibi yapmalı Hırsına sevdasını, bilgisini katmalı Kan damarda coşmalı Umut beyinde dolaşmalı  mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.   Duruşun ceylanı mahvetti Varlığın aslanı kükretti Karşında derebeyler titredi Her yer imparator haykırışlarıyla Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.   Çocuklar seni alsınlar örnek Doğruluğu, dürüstlüğü dünyaya öğret Azmin zaferini göndere çek Sinek fili sana öykünüp yenecek Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.   Yiğitliğin kitabını sen yazdın Kalemsiz, kağıtsız, katıksız Sattırdın, hem de para etmediği zamanda Kitapsızlar dahi öğrendi mertliği Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.   Cılızlar aleminde dehasın Çöllerde vaha Parayla satılmaz Altınla alınamazsın Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek. Hacı-hoca tanımam Bildiğim tek hoca sensin Belki de ben senim, Sen bensin, bu şiir ayna Mesele futbol değil hocam Yürek var sende yürek.
Selçuk Akyüz
Yürek Verdim
Omuz değil, yürek verdim yüreğinin kapısına; Aylarca, Yıllarca hep yürek verdim... Yürek verince her daim, açıldı en sonunda; Yıllar sonra da olsa açıldı en sonunda yüreğinin kapısı... Muradıma erdim... (Van.18.10.2013)
Erdal Yılmaz
Yürek Yakar Aşkın Yazı
İlkbahar da çiçek açar, gönüllere sevdâ saçar Gözlerdeki aşk ateşi, kor olupta kalbe geçer Yürek yakar aşkın yazı, ağlar gözler bazı bazı Gün olur ki umutların, yudum yudum hasret içer Gözlerdeki aşk ateşi, kor olupta kalbe geçer O ilk bakış, ilk heyecan, gidiverir hepsi yalan Yine hasret, yine hicrân, bu sevdâdan sana kalan Erdal YILMAZ
I Can
Yürek Yangısı
Sağanak sonrası Vadiye sis çökmüş yine Göz gözü görmüyor... Sen çıkıyorsun ansızın Sisler arasında bir yürek yangısı Kalenin önündeki küçük ada; I CAN 6 Temmuz 2009/Pazartesi, 14.10
Arzu Şeker
Yürek Yangını
YÜREKTEKİ YANGINI BİR TEK ALLAH İÇİN AKAN GÖZYAŞI SÖNDÜRÜR VE YÜREKTE SÖNEN ATEŞİ TEKRAR GÖZYAŞI ALEVLENDİRİR. KAH YÜREK GÖZYAŞININ YERİNİ ALIR. KAH GÖZYAŞI YÜREĞİN YERİNİ vesselam
Caner Karagil
Yürek Yangını
Geçer yürek acısı, Merhem olur ona duası, Yanlış kişi üzerine temel kurmuşsa gönül, Enkazdan sağ çıkar bu deli gurur, Hayatla yüzleşmek, İnsanla yüzleşmekten zordur, Sözler seveni sakağından vurur, Severek son buldu aşk dolu bir roman, Sen, piyondun. Ben, kahraman. Durmadın atladın evlilik sandalından. Sen, korkaktın. Ben ise kahraman.
Emine Sevim
Yürek Yangınları
YÜREK YANGINLARI Masmavi ufuklara bulutlar kümelenmiş, Hanümanlar boşalmış, kapılar sürmelenmiş, Bülbül baş alıp gitmiş, kor güller yarelenmiş... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamla dolu yüreğim dağları aşmak ister. Gül yüzlü çocuklarım kan ağlar Filistin’de Zalime meydan okur sapan taşı elinde Acılar yüreğinde; sitem, feryad dilinde ... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamla dolu yüreğim ona ulaşmak ister. Gözü yaşlı anneler Beyrut’ta feryad eder, Bilmiyor oğulları, kızları nere gider, Görenler, çaresizce insanlığa kahreder... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamla dolu yüreğim ağlamak coşmak ister. Masallar şehri Bağdat şimdi tarümar olmuş, Mazlumlar boynun bükmüş, sineleri kan dolmuş, Bebelerin gül yüzü seneler var ki solmuş... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamla dolu yüreğim derdin bölüşmek ister. Arşa erişti artık Kerküklümün feryadı, Duy artık! Siliniyor Kerkük’te Türkmen adı, Kardeşlerin duyuyor, göndermiyor imdadı... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamla dolu yüreğim Kerkük’e koşmak ister. Zalimler dört bucakta zulmünü sürdürürken, Mazlumları ağlatıp, kahredip öldürürken, Medeniyyet namına namerdi güldürürken... Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister, Gamdan arın yüreğim, düşman savaşmak ister.
Ercan Akbay
Yürek Yarası...
Oysa gitmeyecektin, Hep kalacaktın kollarımda. Ama gittin, Artık kanayan bir anısın, Yürek yarasında...... 5.OCAK.2006 İST. B.evler Öğretmen Evi.
Ramazan Kocapinar
Yürekdeki Efsane...!
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane, Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine, Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define, Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Gençtim tordum ya hani ah be, inat senin neyine, Takıldım kaldım işte, olmayacak, umudun peşine, Dertlenip anlatsamda nicedir, ben şu hali kimine, Kurban gittim boşu boşuna, olmaz bir kof yemine... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Günlük içimde sıla yaşatırım, ben, gurbetin yerine, Yeter artık be kahrolası, varıp batasın yerin dibine, Söyle kaç sed vuracaksın, özlemle hasretin önüne, Uğraşma boşuna baş edemezsin, sevdam ölümüne... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Söz cazgıra gelince o sefil bitkin, şimdilerde kendi haline; Minare ise kaç asır geçsede, yıkılmadı ayakta, durur dikine. Bilmem belki avuntudur şu yazım, kimbilir, belkide bahane, Ama yinede bir elde kalemle, öbüründe çay, değme keyfine, Onlar olmasa ne ederim, nasıl karşı koyarım, şu gurbet illetine, Hem köyle yöre, hemde cazırla minare, bu yüreğimdeki efsane...! ! ! iŞTE BU YÜREKDEKi EFSANE... YÜREKDEKi EFSANE... Gurbetten Bir C A N! / Gizemlikartal
Bahaettin Karakoç
Yürek Yordamıyla Aradığımız
En vefalı gönüllerde en nazlı güzeller En süslü sandıklarda çeyizler örselendi «Anneler günü”, «Dünya Çocuk Yılı» diye Günler, haftalar ve yıllar kurtlarca parsellendi Söyler misiniz bize ey pergelli çokbilmişler, Gün görmeden giden canlar nerede? Analar panik içinde, çocuklar zayıf ve tutsak Şahin avını gökte avlar, yerde parçalar Tohumu besleyemiyor artık bu yorgun toprak Ve güldürürken ağlatıyor bütün palyaçolar Söyler misiniz bize ey ekilmeden gövermişler, Toprağı doyuran kanlar nerede? En saf mermerin yüreğinde mavi bir (ben) dir hasret Seğirir ışığın temposuna seher kuşları öterken Cezrin bile yüksekliğine erişemiyor artık med Bir beton mezarlıktır bütün kentler gün batarken Söyler misiniz bize ey yel esmeden yerlere eğilmişler, Yapılan bunca talanlar nerede? Ayrık ayrık gözlerle baksanız da göremezsiniz Gönül gözünüze mil çekilmişse ya da doğuştan kapanıksa Yaz boyunca saz çalsanız da kozanıza öremezsiniz Kaderinizde Hakk'ın rahmeti yoksa Söyler misiniz bize ey kıraç topraklara düzensiz ekilmişler, Leylekler nerede, yılanlar nerede? Evler neden meyhane, mabetler niçin boş Sızım sızım sızlayan telefon telleri değil ata kemikleri Her meyveden şarap yaptık ve herkes sarhoş Sevgiyi dumanlarla boğduk, kucakladık kemlikleri Söyler misiniz bize ey sahneden çekilmişler, Sevgiyi ışık yapıp çoğaltan insanlar nerede? Bir el arıyoruz, kopan liflerimizi bağlayacak bir el Saatleri yeniden iyi günlere ayarlasın Helâl tatlılarla beslensin her soylu güzel Şanımız ötelere doğru parıldasın Söyler misiniz bize ey sürekli sorulara takılmışlar, Tabanlar nerede, tavanlar nerede? Hep yokuşlara mı tırmanacağız düzü görmeden Hep buzullarda mı taşıyacağız baharı yazı görmeden? Uzak dillidirler, çorak dillidirler çilesiz spikerler Karınlarına basılınca öten oyuncak kuşlar gibidirler Söyler misiniz bize ey göklere yıldızca çakılmışlar, İhlasla dolan kovanlar nerede? Bahaeddin KARAKOÇ (Kar Sesi – Ankara / 1983)
Zeynep Ece Arabul
Yürekburkan
Turuncu bir top Kayıverdi ellerimden İki kez zıpladı Dolap altı, divan altı.. Bulunanlar; biraz toz, bir de kedi patisi Işık alazı renkliydi İvmesi düşen bir-iki heyecan Tozlanmış hüznüyle kaldı aşk Yumuşak, boyun eğilesi, tehditkar..
Ramazan Kocapınar
Yürekdeki Efsane...!
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane, Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine, Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define, Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Gençtim tordum ya hani ah be, inat senin neyine, Takıldım kaldım işte, olmayacak, umudun peşine, Dertlenip anlatsamda nicedir, ben şu hali kimine, Kurban gittim boşu boşuna, olmaz bir kof yemine... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Günlük içimde sıla yaşatırım, ben, gurbetin yerine, Yeter artık be kahrolası, varıp batasın yerin dibine, Söyle kaç sed vuracaksın, özlemle hasretin önüne, Uğraşma boşuna baş edemezsin, sevdam ölümüne... Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane; Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare. Söz cazgıra gelince o sefil bitkin, şimdilerde kendi haline; Minare ise kaç asır geçsede, yıkılmadı ayakta, durur dikine. Bilmem belki avuntudur şu yazım, kimbilir, belkide bahane, Ama yinede bir elde kalemle, öbüründe çay, değme keyfine, Onlar olmasa ne ederim, nasıl karşı koyarım, şu gurbet illetine, Hem köyle yöre, hemde cazırla minare, bu yüreğimdeki efsane...! ! ! iŞTE BU YÜREKDEKi EFSANE... YÜREKDEKi EFSANE... Gurbetten Bir C A N! / Gizemlikartal
Taşkın Erdinç
Yürekden Göndermeyin..
Kırmızı dudakları öpen kimse oldumu, Ojeli parmakları tutan el bulundumu, Belinden kavrayıpta sarılan hiç oldumu, Rüyalardan çıkmayan prensler bulundumu, Bulunmazdır bilirim yüreğiyle sevişen, Zamana direnipde sevgiyi geliştiren, Bri gülü tutuğunda elbet batar bir diken, Yoruyorsa sevgiyi bırakın gitsin giden, Kafese rağmen bir bülbül ötüyorsa, Ellerini sık tutup yağmurda yürüyorsa, Telefona bakınca sesini duyuyorsa, Sarılın sizde ona gerçekde istiyorsa, Sevmeler sevişmeler hepsi aşkın ateşi, Söylenen kötü sözler düşman eder kardeşi, Kötü söz söylemeyin, seveni küstürmeyin, Sevmiyorsa o sizi düşlere getirmeyin, Seviyorsa sevdiğin sarılın göndermeyin, Başınızı dik tutup gurura yenilmeyin, Gurur olmaz sevgide, kibirli söylenmeyin, Gurur onun gururu yürekden göndermeyin..
Celal Topo
Yürekle Sevmek
Sevmek zamansız esen bir rüzgardır Azgın bir dalgadır yürek kıyılarına vuran Korkunun uçurumunda Düşmeyi bekleyen heyacandır Sevmek Bir çiy tanesidir kirpiklerde Yapışıp ta düşmeyen Yürek yürek gezen Bir heves bir arzu değil Sevmek Bir ömür tek bir gönülde Yaban ellerden uzak Solmayı bekleyen kır çiçeğidir... 16 / 11 / 2005 Antalya
Gürsoy Solmaz
Yürekler Hoplattım
Yürekler hoplattım ödler kopardım, Gönlümün bitmeyen savaşlarında… Isıtır pişirir dürüm yapardım, Sevgi sofrasının lavaşlarında… Halden anlar oldum hem biliyordum, Nemlense gözlerim hep siliyordum, Ölmek istiyor da ölemiyordum, Çok sırrım saklandı gözyaşlarında… Sevdalar tutarken, beni bıraktım Kendime endişe korkuyla baktım, Birisi dokunsa ağlayacaktım, Hazırdım bu yolun taa başlarında…. Sahteler türedi, yitti asıllar, Günler geçti, aylar hatta on yıllar, Hesap vermediğim hala biri var, Sen haklı-ben haksız dalaşlarında… Toplayıp çıkardım küsurat kaldı, Birkaç cümle eder nasihat kaldı, Onlar haklı, bana kabahat kaldı, Selamet diledim uğraşlarında…
Arzu Kumbul
Yürekler De Ağlar
Sadece gökyüzü ağlamaz ey sevgili, Sadece yağmur damlaları düşmez toprağa, Her düşen damlada, Yeşerir,canlanır,gelişir bitkiler Yüreklerin üşüdüğü gibi, Üşümez ama. Bir tatlı sözle ısınır yürekler, Sevgi dolu bakan gözlerle, Erir buz tutmuş kalpler. Sadece gökyüzü ağlamaz ey sevgili, Yüreklerde ağlar.
İsmail Kürşad Avcı
Yürekler Türk'e Türküler Söyler
Kana susamışlar sarsada Bentler aşılır inadımızla Hür doğmuşuz, hür ölürüz Zalimin zülmüne uğrasakta Geçer bir gün bu da geçer Bahar gelir toylar sürer Bir düğün alayı kurulur ki Yürekler Türk'e türküler söyler Zindan az gelir vatan aşığına Ölmek varsa bayrak uğruna Koşar adım cenk meydanına Selam ile gireriz şehit makamına Geçer bir gün bu da geçer Bahar gelir toylar sürer Bir düğün alayı kurulur ki Yürekler Türk'e türküler söyler
Ramazan Öncel
Yüreklerde...
YÜREKLERDE “Hayata döndürme” operasyonu Koydular adını Cihan parçası canları Yarına söylenmiş türkülerini Sevdalarını, Umutlarını Hoyrat elleriyle Hayattan kopardılar Şimdi 33 kurşunlu yürek gibi Düğümlenir boğazımda “Hayata döndürme operasyonu” Koydular adını Ve Hayat dolu dal bedenleri Puslu bir kış sabahında “Ham meyveleri Kopardılar dalından” Sloganları çınlıyor hala Hoyrat karanlığı Yırtıyor gizemli donuk bakışları Bedenleri uzansa da yerde Düşünceleri bayrak bayrak Yüreklerde. Ocak.01
Yakup Başar
Yürekler Yine Yandı
Bayrak tepeden yine kalleş ateşi açıldı Ak tütün karakoluna on beş bayrak asıldı Ana ocağına yine bir avuç tuz basıldı Yürekler yine yandı yandı tutuştu Gökten yağmur değil göz yaşları akıyor Kalbimize sizin isimleriniz yazılıyor Dünya ya bir mesaj daha veriliyor Yürekler yine yandı yandı tutuştu Türk milletinin kalbine yine bir ateş düştü Yüz binler sizin için sokaklara döküldü Yüreğimizden bir parça daha söküldü Yürekler yine yandı yandı tutuştu Bak bayrağını kapan sokağa koşuyor Bu bayrak sizin sayenizde dalgalanıyor Sokaklar sizin için inim inim inliyor Yürekler yine yandı yandı tutuştu Gazeteler de hep sizin isimiz okunuyor Etrafa şehitlik kokusu yayılıyor Küçücük yavruların sesi yankı yor Yürekler yine yandı yandı tutuştu
Hatice Türkmen Yurtseven
Yüreklerde Kış
Hiç bir kış bu kadar soğuk geçmedi ülkemde, Hiç bir kış bu kadar yanmadı yüreklerde Ah aralık, umutlara değil Ölümlere aralanan kapı Sağanak sağanak gözlerden yağmur yağar Zamansız düştü saçlara kar Ve karla karışık, içime korlar yağar Kış kışlığını yapar derdi nenem, Puşt puştluğunu Sen örnek ol evlat koru yurdunu Mazluma sığınak bedenin düşene destek Vatanıma göz dikene haine köstek Kış yolları kapadı fırtınalar savurdu Yürekler hârelendi ateş sardı yurdumu Tomurcuğu görmedi üzerine yağdı kar Toprağa düşen canlar hanelerde oldu har Ah nenem 57. alaylı Salih çavuşun kızı Gör bak şimdi ülkeme ne yazılar yazıldı Avaz avaz bağırsam beni duyan yokmudur Ya Rab! Yurduma bu keder reva mıdır hak mıdır Ben bir Türk kızıyım zalime boyun eğmem Sonra rahat uyur mu Çanakkale’de dedem Ecdadımdan değil mi bu vatan miras bize Al sancağın altında birleşip iman ile Hep birlikte coşalım ne mutlu TÜRK’üm diye …türkmenkızı…06.01.2017
Nimet Öner
Yüreklerimiz Semaha Duruyor
Her an aklımdasın sevgili; Varamadığım, göremediğim, saramadığım, dokunamadığım. Şu yer,şu gök,şu umman yokluğunla inlerken, Ruhlarımız iki kadim dost gibi, Bir nehrin kenarında, Bir dağın eteğinde, Mumların yandığı bir mabette birleşip, Aynı şiiri yazıp, aynı türküyü dinleyip, Kalp atışlarımızın ritmiyle, Semaha duruyorlar. 17/04/2011 VAN
Ahmet Altan
Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar...
Bir kadın tanımak... Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak... Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi... Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ? Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar. Ahmet Altan
Sinan Karakaş
Yüreklerimiz Özgür
Kırdık biz zincirleri, yüreklerimiz özgür, Salıverdik dilleri, sesimiz çıkmakta gür, Yarınlar elbet bizim, ümitsiz hiç olmayız, Yarını başkasına, bilin ki bırakmayız, Ölüm sevgilimizdir, ondan nasıl kaçarız, Vuslat düğünümüzdür, düğün günü uçarız, Hakimi mutlak olan, Allaha inananlar, Hiç bir şeyden korkmazlar, tek ona dayanırlar.
Nurşen Yüksekova
Yürekli Kadın
Seviyordu ama diyemedi Sevilende seviyorduda gizledi Akrabalar diye ikiside çekindi Aşkları bir sır gibi kaldı kimse bilmedi Kadın seviyordu ki yanıyordu yüreği Durmuyordu ağlıyordu gözleri Silip atamıyordu ki çaresizdi yüreği Çok seviyordu yürekli kadın İnsanın hayatı masal gibi Bazen roman gibi Kadın ki yürekli 'Belki unuturum' diyerekten gidip bir başkasıyla evlendi Ve mutluydu evlenirken Gülümserken gözleri parlıyordu Sevmeyi yeniden umut ederken Kader ona kötü vuracağını bilmiyordu Kadın ki sabırlıydı, sabır taşıydı Onca gördüğü kötülüğe rağmen yinede iyilik yaptı Ama ne eşine ne de kaynanasına yarandı Dünyaya iki tatlı çocuk getirdi ve boşandı Dertleri ard arda çekerken Mazi onu rahat bırakmıyordu Tek tek sevdiklerini kaybederken Sevdikleri onu sırtından vuruyordu Zaman geçti Ne çileler ne dertler çekti Yinede tırsmadı Kadın ki kadın yıkılmadı Hala dimdik ayakta yürekli kadın...