poet
stringlengths 3
47
| title
stringlengths 1
168
| poem
stringlengths 3
159k
|
---|---|---|
Ahmet Zeytinci | Yüreğin Üşüyorsa |
Büyük problemler var demektir ruhunun derinliklerinde. Gecelerin artık züldür sana. Ne diğer insanları düşünürsün bir nebze, nede kendini. Sadece aslolan sen ve egondur. Yirminci Yüzyıla damgasını vurmuş diktatörlerin hepsinin yürekleri soğuktur. Belgesellerde izleyin bakın bana hak vereceksiniz. Hepsi buzdolabı suratlı adamlardır. Hiç kahkahalarla gülenini gördünüz mü? Onları normal insanların yüzbin kişisinin içinden seçersiniz...
İnsanın sıcak kanlı olması her ne kadar tamamen kendi elinde değilse de, insanın kendi kendini geliştirmesi ile karakterine olumlu eklemeler yapabileceği de bir gerçektir.
Yüreğin üşüyorsa, dünyanın çeşitli yerlerinde olan katliamlara bunu solcular yaptı, onu sağcılar yaptı, şunu kökten dinciler yaptı, onlar faşist, bunlar komünist diye bakarsın. Ama temelde ölen insandır eti ile kemiği ile, duyguları ve düşünceleri olan bir canlıdır...
Yüreğin üşüyorsa uçaktan atılan bombalar altında, Libya'da çocuğunu emziren bir annenin önemi yoktur senin için, yüreğin üşüyorsa mahallende ki garibanlara fakirlere dönüp de bakmazsın bile, yüreğin üşüyorsa, ülkeleri için bağımsızlık savaşı veren Iraklılar, Çeçenler teröristtir senin için. Az gelişmiş ülkelerin beyni az gelişmiş insanlarıdır diye düşünürsün, yaşamaya bile hakları yoktur...
Her kim olursanız olun, kendi memleketine, ülkesine hor bakan insanlar olmayın, nankörlük etmeyin. Klasik ağızlarla, içinden çıktığınız toplumları karalamaktan vazgeçin. Hepimiz dünyaya sevdiklerimize bir armağan değil miyiz? Bolu mu? Oradan adam çıkmaz. Hakkari mi? Adamları yaramaz. Artvin mi? İnsanı beş para etmez. Tunceli mi? İşe yaramaz onlar. Kimselere sakın böyle yaklaşmayın. Her milletin iyisi de vardır kötüsü de... Zamanında tanıdığınız bir Artvinli ya da Hakkarili veya Tuncelili size kötülük yaptıysa, oranın bütün insanlarını kötülemeyin, sonra mahcup olursunuz...
Yüreğin üşüyorsa, bazen gözünde ki iki damla yaş, alabildiğine yıkar ve ısıtır yüreğini, insanları durup dururken kötülemek yerden yere vurmak en kolay iştir. Elinize bir hayat terazisi alıp, yargılayacağınız insanın iyiliklerini ve kötülüklerini ayrıntılı inceledikten sonra tartın, iyilikleri bir miligram bile fazlaysa, o adamı kötülemeyin...
Yüreğin üşüyorsa, ülken Afrika Kıta'sın da olsa ne yazar, kendini kutuplarda hissedersin. Yanacağına alabildiğine donarsın. Karşındaki insanların kalbini kazanacağına devamlı kırarsın buzları kırıyor gibi...
Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK bu millete iyilikten başka ne yapmış acaba? Leblebi ile rakı içermiş; bana ne? Allah ile onun arasında. Hovardalık yapmış ya da yapmamış; dert mi bana? Ben mi yazacağım onun günahını sevabını haşa. Yüzde ellinin çok çok üstünde onun bu millete iyilikleri, yüreği üşüyenler sevmesinler, sevenleri onu her zaman baş tacı yapacaktır onlara inat...
Siz siz olun yüreğinizi zemheride bile sıcak tutmaya çalışın yine de. Sevgi ve saygılarımla..
|
Ahmet Tığlı | Yüreğin Yüreğimde Oturur |
Karşımda Karadeniz içimde sen
Nasıl haykırıyorum bir bilsen
Bir ağustos böceği bacadan düşmüş
Sabahlara dek uyutmaz
Poyrazın saldırdığı Karadeniz
Savunmaya çekilmiş
Tüm aşk şarkıları susmuş
Karardıkça kararıyor Karadeniz
Tüm sevdalara küsmüş
Yalnızlık ayak uçlarına düşmüş
Bir sevdayı yüklenmiş sırtına
Ağır bir işçi gibi
Senin savaşların rüyalarımın kâbusu
Dualarımın âmentüsü
Karadelikler yutuyor ömrümüzü
Alacaklı gideceğiz bu yürekle
Bizi borçlandıran dünyadan
Alacaklıyız yaşayamadığımız sevdadan
Sen yüreğime yazılmış son kitâbe
Küllerin üzerinde yükselen anıt kâbe
Bal köpüğü kekik kokulu
Gözlerinin ardında inanılmaz acılar
Yüreğin yüreğimde oturur
Birlikte güler birlikte ağlar.
Ahmet TIĞLI 28.7.2007 (Sevgi Merdivenleri)
|
Durdu Şahin | Yüreğin Yüreğime Güller Bırakacak mı? |
Sevda kadar, sevinç kadar güzel,
Ekvator çizgisi kadar sıcak,
Müjdelerin göllerime bin yıl akacak mı?
Durdurup zamanı mercan sahillerde,
Yüreğin, yüreğime güller bırakacak mı?
m serinliğinde gülücükler uçuran kuşlar,
Kınalı ellerimizde türküler söyleyecek mi?
Kuşlu, çiçekli en güzel iklimlerde,
Gülen yüzler şarkımızı dinleyecek mi?
Güneşle tanışan, yağmurla konuşan diller,
Bitimsiz güzelliklerle obamıza konacak mı?
Asırlarca kışta kalmış umutlar,
Gönül iklimimizde ısınacak mı?
Daha fazla bekletme haydi konuş artık!
Sevda kadar, sevinç kadar güzel,
Ekvator çizgisi kadar sıcak,
Müjdelerin göllerime bin yıl akacak mı?
Durdurup zamanı mercan sahillerde,
Yüreğin, yüreğime güller bırakacak mı?
|
Necdet Uçan | Yüreğinde |
“elimde değil” deme
ben de biliyorum
yangının
yüreğinde olduğunu
Haziran 2016
|
İsmail Koca | Yüreğinde |
Seven yürekte duygu…
Sevgisiz yürekte korku…
mazlumun yüreğinde şefkat…
zalimin yüreğinde kin olur…
|
İzzet Ermiş | Yüreğinde Bir Umut Besle |
Çıkarsızca,bir yürek taşıyor insan
Çıkarsızca,bir umut besliyor yinede
Kaybolup gitsen de hayallerin ötesinde
Yinede bir umut her zaman
Yakılan düşlerin dumanı
Kaplasa da tüm duygularını
Solgun gülüşlerden kime ne
Varlık yokluk,
Hep bir zıtlık karmaşası
Taşınan yürek ihanet etse de
Umutlar sel olup seni boğsa da
Yine de yaşıyor insan
Bir yürek taşıyarak
Bir umut besliyor hiç istemese de
|
Ekrem Çiçek | YÜREĞİNDE BAYRAM Olsun |
ey ozanım, sakın susma;
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN
kralım kinini kusma,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Nefsinle barışık ol;
KAVGA ETME MİLLETİNLE
insanı bitirir, o yol,
övünme servetinle! ...
ÖNCE KENDİNİ TANI;
ZEHİRLEME İNSANI,
Alkışla yirmi üç nisanı,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Kontrol et öfkeni,
zehirler o bedeni,
durma söyle derdini,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
TÜRK' SEN EĞER ARI-DURU,
sana değil, bu soru,
19 mayısı iyi koru,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Doğum günün nedir senin?
olur muydu acep tenin?
ADI TÜRKİYE ise ülkenin,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Elini cebine daldırdın,
önüne gelene saldırdın,
bayramları kaldırdın,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ..
Emrine girdi ordun,
kendi yasanı kurdun,
diyor ki sana yurdun,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! .
Parselleyip satamazsın,
öyle rahat yatamazsın,
servetine katamazsın,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
problemin nedir senin?
Türk değil mi yoksa genin?
Kemal'i var bu ülkenin,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
bu ne bitmez kindir?
KORKU BAYRAĞI'nı indir,
OTUZ AĞUSTOS ZAFERİ'NDİR,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
Ya esir olurdun, ya köle,
adın olmazdı bile,
SARIL YİRMİDOKUZ EKİME,
YÜREĞİNDE BAYRAM OLSUN! ...
|
Fatma Avcı 2 | Yüreğinde Ayrı Yere Koysana |
Gözünün değdiği yer alev alev yanarken,
Sen kendi kendinle söyleşiyordun.
Sevmekten türemiş bir fiille,
Kendi kendinle sevişiyordun.
Baktığınla yetinmiyordun sevdiğine,
Hafif bir sesle ismini söylüyordun,
Söylediğin isme endişe eklendi birden,
Yanağından dudağına akan şebnem susuyordu.
Suyun üzerine yazılmış bir şiir gibi,
Okuduğun yüreğindeki büyük yangını,
Henüz soramadığın sorular cevaplandı,
Gizlin saklın yoktu, açıkça sıralandı.
Sevdanın özetini ilk cümleye sığdırdın,
Ruhunun engin denizlerinden kabaran,
Yürürken gölgesinde cenneti seyrettin,
Üstelik kör bir bakıştan habersiz kalan.
Ey canan beni kendinle onasana,
Bana sahipliğinin farkına varsana,
Tutma sıradanlarla bir sırada beni,
Yüreğinde ayrı bir yere koysana.
22.04.2010
|
Kerem Ürüt | Yüreğinde gizli |
kıskanır gökyüzü masmavi
umut saçan gözlerini...
ağlaması bundandır
güneşin elbet
ve hasetindendir dökmesi
yedi rengini
çıkan her gökkuşağının ardından
yeniden ağlar gökyüzü
bulamamasıdır sebebi
yüreğinde beliren
sekizinci rengi...
19 03 2004
|
Ekrem Çiçek | Yüreğinde Tahta Çıktı Şair! . |
Bir çarşamba sabahı dedi ki; HADİ UYAN;
Anan bir, BABAN DOKUZ DOĞURDU,
Bayram etti; Ağlamanı, ÇIĞLIĞINI DUYAN,
Seni; ATEŞLE, KANLA, ACIYLA YOĞURDU! ...
Adına, ADINA BESTE YAPTI,
Sevgini, AŞKINI DESTE YAPTI,
BAYRAMI BİR NEFESTE YAPTI,
YÜREĞİNDE TAHTA ÇIKTI ŞAİR! ...
|
İnayet Koçak | Yüreğinde Sevgi |
yüreğinde sevgi
elinde çiçek
dolaşacak biliyorum
yüreğimin konuğu
olacak.....i.koçak
|
Mustafa Gürel 2 | Yüreğindeki Beyaz Güvercin |
Yüreğindeki beyaz güvercini salıver
Senden güzel haberler getirsin bana
Bir çakıl taşı iliştir minik ayaklarına
Senden bir elmas getirmiş olur bana
Yüreğindeki beyaz güvercini salıver
Çılgınca kanat çırpsın semalarımda
Senin gözlerinle gözlerime bakarak
Kalbi kanatlarım gibi deyiversin bana
|
Hasan Azkıran | Yüreğinden Geçeni Söyle |
Bu gün gözlerine baktım ağlıyordu.
Sormaya cesaret edemedim, söyle.
Duyguların sanki bir şey söylüyordu.
Çekinme yüreğinden geçeni söyle.
|
Hanife Akgün | Yüreğinden Koptu |
güzeldi gözleri ya hüzün içerirdi bazen,
ağlardı kimi zaman titrerdi elleri,
korkardı karanlıkta değmeyin derdi,
en çok koşmayı severdi koşunca derdi kederi giderdi,
en güzel günlerini geçirmişti onunla,
oda gitmişti bi başkası kolunda
oda gitmişti ya dünya daha ne işe yarardı
istemezdi ne başarı ne çiçek hayat yolunda,
yüzünde en çok gamzesini severdi
aynada en çok kendisine gülerdi
dünyaya herkes geldi, ama bir tek kendi vardı
sevince güneşi dokunmak isterdi
bilir misiniz dostlar bu kişi en çok kedileri severdi
|
Sıdıka Seylan | Yüreğindeki Feryat |
Deniz gibi yüreğin
Ne ucu görünür ne bucağı
Dipleri yosun bürümüş
Gölgelerinde çiçekler solmuş
Ankara suskun
Susturulmuş.
Yüreğindeki umutlar
Tek tek pul olmuş
Sana uzanan eller
Bir bir kelepçelenmiş
Ankara suskun
Susturulmuş.
Yüreğindeki fırtınalar
Hazan rüzgarı gibi
Deli deli esmekte
Feryadın gül olmuş
Dikenleri batmakta
Ankara Suskun
Susturulmuş
Dem dem olmuş gözlerin
Düşüncelerinin kurbanı olmuş
Yüreğinin ayak sesleri
Ankara'yı susturmuş
Ankara Suskun
Susturulmuş.
Bodrum 07.11.2006
|
Rahim Zor | Yüreğine Bağırdım |
yüreğine bağırdım
seni seviyorum diye
duymadın beni
bu bir değil üç değil
seni sevmek suç değil
duyarsın birgün elbet
zalimliğin öç değil
nefretin senin olsun
bir merhaba güç değil
yüreğine taşındım senin
bu zorunlu göç değil
|
Pakize Altan | Yüreğine ateş düştüğü zaman |
Büyük deprem olur gönül yurdunda
Yüreğine ateş düştüğü zaman
Bir enkaz bırakır gider ardında
Hasretlik bağrında piştiği zaman
Mana kervanına madde giremez
Aşkın gözü kördür keskin göremez
Olana bitene cevap veremez
Duygu pınarları taştığı zaman
Aşık sevdiğine baktıkça erir
Gönülden gönüle gizli el verir
Dil ağız içinde kıvranır durur
Sözcükler sırası şaştığı zaman
Arı gıdasını bozkırdan almaz
Her merhemi insan oğluna çalmaz
İçindeki kısrak yorulmak bilmez
Yedi dağı birden aştığı zaman
Didari gitse de sözleri kalır
Her yüreği yangın bir hisse alır
Ne kin kibir ne de kötülük kalır
Seven sevdiğine koştuğu zaman
|
Mehmet Salih Diri | Yüreğine cemre düşenler.. |
onu gördüm..kendinden geçmiş bir halde..
geziniyordu..elinde bir bavulla..
boynunda kocaman bir pankartla...
pankarta yazılana takılırken gözüm
bir yandanda onu seziyorum..
şöyle başlıyordu...yaşamak istiyorum yaşamak
bir mavi tonunda renk olmak
beni mavi yerine kırmızıya boyadılar
ben yeşil yapraklarda su damlacığı olmak istedim
beni bir çölde kum taneciği yaptılar.
yaşamak istiyorum yaşamak..
bu saatten sonra bağımsızlığımı ilan ediyorum...
ben mutluluk devletinin başkanıyım.
ben sevda ülkesinin prensesiyim..
ben ekonomisi sevgi üstüne kurulan tek devletim...
ve her yalpalanışında..dahada büyüdu gözleri faltaşı gibi.
birden düşüverdi..oracığa evet herzaman gelipte
yaprağında bir damlacık su olmak için çırpındığı ağacın dibine
gözleri dünyaya mavi mavi bakıyordu hala..
ben yavaş yavaş yaklaştım yanına..nefesi tükenmişti....
belkide bir yürekte nefes olmak istemişti çektiği nefes gibi.
ve mavi mavi yaşama bakan gözlerine baktım
o maviliği bende yaşamak için değil
mavilerine maviler katmak için.
bir papatya kopardım yüreğimden.
uzattım kendisine ve sonra fısıldadım tek kelime..
hoşgeldin..yüreğine cemre düşenlerin dünyasına....
|
Şadan Yenişafak | Yüreğine Göre Dava |
Dağına göre kar Yüreğine göre dava misali derdimiz
|
Ali Osman Yılmaz | Yüreğine,Sevda Tohumu Ekmiştim? |
Düşünmeden öylesine,
Bodoslama giriyorum,
Tüm savaşlara,
Yenilmeyi göze alarak hemde.
Hiç bir bozgun,
Korkutmuyor beni,
Sessizlik çöküyor,
Savaş meydanlarına,
Kan ter içinde kalıyor aşk,
Başka ne kalır ki,
Savaştan sonra?
Savaş meydanlarında.
Göklerdeki,
Büyülü tanrılardan,
Umudumu keseli çok oldu,
Kutsal topraklara da,
İnanmıyorum artık.
Bana kurak topraklar yeter,
Bir avuç su ile sularım,
Yeni sevda çiçeklerini,
Yeni aşıklara sunmak için.
Eşelerim toprağı,
Sahi sevgilim?
Yüreğine ektiğim,
O sevdamızın tohumu,
Hala yeşermedi Mİ?
|
Melih Coşkun | Yüreğine Sağlık |
Yüreğine sağlık diyorsun bana
Olmasa bu yara,
Bu dert olmasa,
Bu dizeler nasıl yazılırdı sanıyorsun
Kandan satırlar kağıtlarımda
Ellerim ter içinde
Tutmuyor artık dizlerim
Bin yıl büyüdüm sanki bir yılda
Her kelimemde bir yıl
Her cümlemde asırlar tükendi ömrümden
Ne olurdu sanki
Kan akmasaydı nehirlerimden
Kalmasaydı çocuk yüzün yaşlar içinde
Dönebilseydi o sebepsiz savaştan oğul
Yaslayabilseydi göğsüne başını
Hasretini koğuşunun duvarlarına
Şafak şafak kazıdığı annesinin,
Okul yolunda donup kalmasaydı
Köylü çocuğu.
Ne olurdu ziyan edilmeseydi emek
Kavuşabilseydi her sürgün yürek sevdasına
Kurşunlanmasaydı delikanlı gecenin tenhasında
Ve satılmasaydı düşlerin üç kuruşa
Yazılmasa da olurdu
Söylenmese de
Yeter ki yaşayabilseydik
Hür
Eşit
Ve insanca...
8 Mart 2003
|
Selçuk Akyüz | Yüreğine Susuyorum |
Gözlerinden, sözlerinden dökülüyor;
Şırıl şırıl boşalıyor yüreğin...
Durmadan,
Hiç durmadan yüreğini içiyorum...
Durmadan,
Hiç durmadan içsem de yüreğini;
Yüreğine susuyorum...
Susuyorum,
Her daim yüreğine susuyorum;
Çünkü ben karanlığı yüreğinle kusuyorum...
(Van.03.04.2013)
|
Alaettin Işık | Yüreğini Aldım |
Ben bir sevgi bahçesiyim,
Yüreğimde çiçekler açar
Sevgi tohumlarından..
Bir yaralı yüreğin vardı ya,
Gönül bahçeme aldım onu.
Çiçekleri açtı ve birleşti,
Her iki bahçe.
Şimdi bir yürekte,
Yalnızca Biz olduk,
Yaşamı şimdi anladık
Meğer,
Sınırsız yaşamakmış
Yaşamak.
|
Adem İmdat Kesici | Yüreğine Yaz Beni |
Belki bir gün okursun,
Yüreğine yaz beni...
Nakış nakış dokursun,
Yüreğine yaz beni...
Sev beni sihir gibi,
Çağlayan nehir gibi,
Sevdali şiir gibi,
Yüreğine yaz beni...
Hem gündüz hem da gece,
Oldun bana bilmece,
Sevdiğim hece hece,
Yüreğine yaz beni...
Yaz beni yüreğine,
Yaz beni yüreğine,
Aşkıma mezar olsun,
Kaz beni yüreğine...
|
Reşat Karabağ | Yüreğini Al Yanına |
Yüreğini al yanına,
Yürü...
Gece karanlığında bir dağ başına
Ya da bir deniz kıyısına
Derince solu
Özgürlük kokan temiz havayı.
Karanlıkta dağ başları
Bilir misin? kavga kokar.
Aydınlığın muştusudur
Bu kavgalar...
Deniz kıyısında ılgıt ılgıt esen
Rüzgarı kokla.
Deniz kokan rüzgarlar
Habercisidir
Sonsuzluğun ve özgürlüğün...
Derince solu ve yaşa,
Denizlerce özgürlüğün tadını.
|
Ayşe Çeri | Yüreğini Dinle |
Bu ne sevgi bu ne keder alışamadım gidişine,
Haykırışlarımı, umutlarımı duy damlaların derinliklerinde,
Ruhum bedenimden çıkmak istercesine,
Bir suskunluk bir karamsarlık var sensiz üstümde.
|
Murat Nail Güney | Yüreğini Gördüm Gözlerinin İçinde |
Küçüktü mekanlar, umutlarımız mahpus,
Küçük düşündüğüm çağlarda tanımıştım onu,
En erişilmezimdi, yüreğimin balıydı,
Dumanlı gözleri bir başka sevdalıydı,
Küçük aklımla düşünemedim bir gün pişman olacağımı,
Büyük bir hata yaptım,
Onu orada bıraktım...
Küçüktü elleri, kulakları küçücüktü,
Büyük pırıltılar vardı gözlerinde,
Yüreğini gördüm gözlerinin içinde,
İşte o an anlamıştım kaderimdi...
Tesadüf değildi bence tekrar buluşmamız yıllar sonra,
Kayboldum o en tanıdık bakışlarında,
Mahkum ettim gözlerimi onsuz uykulara,
Kavuşmak için uykusuz düştüm yollara...
Muhteşem oldu dönüşün, doyumsuzdu sevişin,
Aklımda büyüdü artık,
Yüreğimdeki aşkında,
Sen benim sevdiğim değil, taptığımsın aslında...
ağustos 2004/antalya
murat nail güney
|
Serap Demirtürk | Yüregini Temizle / Düz yazı |
Ey nefis! Sabrın ile öfkenin arasında tutuşup yanma. Bil ki sabır,yüreğinde gölge veren bir ağaç oldukça öfken, onun yanında unutulmaya yüz tutacaktır. Hırsını dizginlemeyi öğrenemediğin sürece daha çok gözyaşı dökeceksin. Dönüp de geri baktığında attığın adımlara, gözü dönmüşlüğün ıstırabı ile hıçkırıklarını görmek istemiyorsan yüreğini temizle.
Ey kalp! Yok edemedin mi hâlâ elinle uzattığını almayan insanların gözlerindeki kini? Demek ki çözüm,vermekte değil; önce kalpler kaynaşmalı gözler buluşmalı sevgi ile. Eller,uzatılanı sevgi tasında sunulunca alırmış.
Sırtındaki yükten öfleyen insan! Bilir misin, o yük senin sınavındır. Her of deyişinde sana daha ağır gelir yükün. Bak,senden daha nice yük taşıyan insanın yüzüne. Sabır, çiçek açmış; tahammül, ödülünü vermiş. De ki bana bu sınavı geçmek istiyorum; deyim sana:YÜREĞİNİ TEMİZLE!
SERAP HOCA
Anadolum Dergisi, Sayı 18,Şubat 2006-
|
Cemal Karsavran | Yüreğini Okudum |
geceyle keşfettim seni
yürek
akdeniz sıcaklığında
akdeniz olup çağladı
sıcak esinti
icten sunuşların
torosların eteğinden
yüreğini kesfettim
kanarken aşk göz ucunda
doğarken sabahlar umuda
sabahladım sevdanın kollarında
bir var bir yok
bu gün gündönümünde
geldi bir ses
sevgi kadar sıcak
döndüm o yana
bir siir yürek
her cümle saf ve doğal
yüreğini okudum yüreğim de
03-08-2006
|
Çiğdem Çakır | Yüreğini Rüyalara Aldım |
Yüreğini rüyalarıma aldım, ilkbahar sevginle,
Yüzüyorum, bedene mehtap sunan denizinde,
Gökteki aşkları saldım o mumlu hayallerime,
Şarkı dolu mevsimlerin, gece sestir bülbülde.
Dolunayı damlatan yüzün, gözlerimin mavi izi,
Saatlere işlenen hasret, yola duyurur gündüzleri,
Beyaz ruhumdaki mekân, sarıldığım gül bahçesi,
Meşale oldun hislerime, getiriyorum neşelerini.
(Aksaray / 16 Mart 2006)
|
İnayet Koçak | Yüreğinin Emrine |
yüreğinin emrine girmişsen
beynine ihanet edersin
zincirleri olmasa da
aşk köleliği ağır bir tutsaklıktır
yağmur yağsın aşkına,rüzgar essin
arzu pınarlarına...i.koçak
___________________________
|
Selahattin Yetgin | Yüreğinin Derinliklerindedir Ölümsüzlük |
Ömrümün karanlık coğrafyasındaki aşktır adın, gövdemin çizgilerinde sürgündür aşk
Ruhumdaki bitimsiz masalların kahramanı kadın, gönlümün demirlerinde bağlı bir sal
Avuçlarımdaki yaşam çizgilerinde gizlidir varlığın, bir tek varlığınla anlam bulur masallar
Mutluluğa yol alan gemide yelkenimdir saçların, yalnız gelişinle çözülecek yasal sarılışlar
Uzak düşünüşlerin mor odalarında vakitler biriktirmiş bana bir kadın, sevdalı gözlerimdeki yerini arıyor. Adını unutmuş nicedir sevda, sarılmasız geçiyor ne yaptıksa yıllar. Umudun resmini yapıyor bir adam, çevresinde sevgiden donatılı boncuklar, ruhunda hüzzam ayrılıklar. Bekle diyor aşka anlar, kırık dökük anılar, zemheri zamanlar ve yorgun hazanlar. Her aşk özlemin dudağındaki o mağrur ıslaklıkmış, özlenen sevgili, beklenen yar, akıyor sarı denizlere sevdalı sular. Bekle diyor sevgili, er geç biter bu üşüyüş kışın ardı nasılsa bahar.
O buz kesmiş yalnızlığın ekseninden bir kaya düşer sensizken yüreğime. Sesin uzak ülkelerin yelesindeki tutunuş olur. Sessizlik ılık bir rüzgârın kekre fısıltısı, özlemin dokunmasız geçen yılların mor hüzünlü askısına tutunur. Bakışlarınla ısınan gövdemin son demiyle kapanırken aralık mevsimler, ben yeni umutların yeşil kırlarına atarım kendimi. Adın varlığınla aşk olur, tadın yaşamak olur ve sen kadın kokunla ve sarılışlarınla ömür gibi dolarsın yorgun gönlüme.
Avuç içimizdeki karanlık çizgilerden bir liman yaptım sana, aydınlığa çıkan yol haritanda karşıla beni diye. Korkuların satır aralarından sarılmalar çizdim aşka, ruhundaki çelişkili masallardan bir oyun çıkar diye. Sana arzular biriktirdim, kimi uyanık, kimi karanlık, hepsini avuçla diye. Umut arası bir ağlayış var buralarda, bir avuç toprakla kapatmak için. Hayat diyorlar ölümün zıt adaşına, bir varmış, bir yokmuş öyküsünce. Sarılmak gerek hayata ve aşka ah, bütün masallar mutlu bitmiyor ve her aşk karşılığını hak etmiyor.
Sensizliğin ıslak caddelerinde sepken bir kaçıştı yürek haritamdaki sesin. Uçsuz bucaksız dünlerden tamamladım bakışlarını ve özlemin kıyılarına bağladım alevli saçlarını. Hikâyesi olmayan aşkların kentlerini doldurmuştu insanlar, ben ararken hepsinde canıma can katan sevdalı bakışlarını. Yorgun adımlarla sana ulaşıp, avuçlarına yılları kapayıp sarılmak vardı şimdi aşka, senli gerçeklerle çılgıncasına yuvarlanıp.
Çok sesli bir düşünüşün tam ortasında koysam kırıkları raflara ve tırmansam saclarınla ıslak bulutlara, uzanmak için nemli dudağına. Dün unutulmuş bir film olsa, öyküsü asırlarca hatırlanmasa, sarılmak öylesine sonsuzluğuna. Özlemi kadın ellerin, hayatı ölümsüz gözlerin ve aşkı da bıçkın sözlerin anlatsa. İşte o an zaman dursa, sensizliğin kumları bir yandan diğer yana akmasa, geceler yokluğunla uzamasa.
Ah yar! .Seninle kimi haylaz, kimi ahraz ve kimi de coşkulu bir yolculuğun içinden gelip geçtik, bir aşk kapsülünün gövdesinde saklanarak. Takvimler neyi gösteriyordu, günlerden ne idi ve hangi mevsimiydi tanışmamızın bilmiyorum. Seninle ben iki aşk ağacının tek meyvesi olduk kısa bir süreçte ve seninle delicesine yuvarlandık, adını, tadını, korkusunu bilmediğimiz bir iklimde.
Ellerinin uzantısına bedenim takıldığında, yüreğinin dönence vakitlerinde aklım kaybolduğunda, ruhun bir başka dünyanın insanı olduğunu bana fısıldadığında da günlerden aşk, vakitlerden sevda ve anlardan yaşamaktı. Aşktı sıkı sıkıya sardığım, sevgindi çözümsüz bir yumakça sarıldığım ve bunun büyüsüyle ben bugünlere bir tek sevginle ışınlandım. Yüreğinin omurgasında, gönlünün bordasında ve seninle çıktığım bu aşk yolculuğunda nice güller hasat ettim gönül bahçemden, hiç biri sen gibi kokmayan, her biri senin toprağında senden izin alıp tohuma durmayan, göğsünün kırık yamaçlarında bir nefes gibi bir tek seninle şenlenen, seninle dillenen ve seninle mutlanan.
Ne çok vakit geçmiş üzerinden bilmiyorum. Ne çok mor iklimlerin kırılmış köprülerinden geçerek kaynaklar aradım kendi ruhumu sulayacak, kendi imparatorluğumu gölgenle donatacak ve aşkla çevrili gönlüne bir insan gibi, seven bir aşık gibi ve yalnız sana sevdalı bir adam gibi çığlıklar ekecek, onun yankılarıyla ülkeler geçecek, sonrasında da yapayalnızlığını asla göstermeyip aşkınla yücelen bir ruh gibi ülkende dolaşacak. Ben kısacık sevgi molalarımızda, ben sesine muhtaç bir dilenci olup aşka el açtığım anlarda, ben sevginin literatürlerinde yalnız varlığına arınarak, sevinin iç sesiyle gürül gürül yıkanarak, hep sana arınmadım mı aşk bakışlı yar. Seninle var olduğum, seninle mutlu olduğum ve yalnız seninle aşk olduğum bu ömür hapishanesinde özleminin yaylarına dokunup, o yaşam tınılarıyla öfkemin bile canına okumadım mı?
Söyle yaşamak bakışlı yar, söyle sevginin bahçesindeki menekşe bakışlı kadın, söyle can parçam, söyle dudaklarından süzülerek tenine ter olarak akmak istediğim, terinden arınarak şiirlere kaynamayı dilediğim ve sözcüklerde büyüyerek her gün defalarca âşık olduğum sevda elçim. Söyle ruhumun yaşamak tanrıçası. Seni sevmek, seninle bir menzilde birleşmek ve seni doğduğun günlerin yıldönümlerinde böylesine düşünmek ve böylesine sevmek aşk değil de ne! Gövdemin o ıslak güvertesinde şafak doğumlarına kapıldığım, ölene dek yalnız senin için nefes aldığım bu hayal okyanusunda, sana büyüttüğüm sevdayla, varlığına serptiğim tohumlarla, yalnız senin sularında kürek çekeceğim dudağımdaki yaşanası muştularla. Seninle korkularım olmayacak, seninle gönlümdeki coşkular kurumayacak, seninle bu ölümlü hayal coğrafyasında ölümsüzlüğü de öğreneceğim.
|
Şahin Yiğit | Yüreğinin kıyısı |
Yüreğinin
Kıyılarında gezdim
Senden habersiz,
Hayalimdeki düşleri
Seyrettim
Manzara bir başka,
Yudum yudum
Kahve içtim
Kıyılarında,
Senden habersiz
Umut topladım
İstif ettim yüreğimin
Alabildiği kadar..
|
Necdet Uçan | Yüreğinin güzelliği |
dünyanın yedi harikası
aciz kalır
yüreğinin güzelliği yanında
Ekim 2014
|
Gülseven Aksoy | Yüreğinin sesi.., |
Nasıl bir boşluktur bu?
Dünyayı satın alsan dolduramazsın..
Yüreğin illede Aşk der,
Ateş der,
Tutku der,
Acı der..
Ama en çok ta sevgi der,
Sevgi..
__22.11.2012
|
Bilal Özcan | Yüreğinin Sesini Dinle |
Can kız, Can Oğul! İyilikle kötülük kardeştir,
Biri geceden gece, biri güneşten güneştir,
Hangisi galebe çalarsa o hükmeder,
Sen sen ol sabırla yüreğinin sesini dinle.
|
Ahmet Zeytinci | Yüreğinize Karlar Yağmasın |
Ne güzeldir doğanın beyaz bir örtüye bürünmesi, yumuşacık kar tanelerinin üzerinize üzerinize gelmesi, yanağınızı, saçlarınızı yalayıp da geçmesi. Yağmur gibi değildir kar, daha yumuşaktır daha naiftir, incedir. Karlar altında saatlerce oynayabilir çocuklar ama yağmurda zordur hem dolaşmak hem de oyun; sucuk gibi olursunuz...
Hem zordur hem de çok eğlencelidir o kardan adamı oluşturmak için saatlerce uğraşmak, orasını burasını düzeltmek, sonrada gözlerine küçücük kömürleri, burnuna da havucu kondurmak. Başına da dedemizin eski bir fötr şapkasını yerleştirdik mi değmeyin keyfimize. Hayatta hiç bir şartta üşümeyecek bir adam varsa oda kardan adamdır.
Çok uzun süreli kar yağışları aynı zamanda okullar bir iki günlüğüne tatil olduğu için çocuklara da bayram yaptırır, ha unuttum bir de servis araçlarının şoförlerine tabi ki, onlarda dinlenme fırsatı bulurlar. O beyaz örtü insanın ruhunu dinlendirir, belki yüreğini dillendirir, şairlere yazarlara belki ilham verir. Kışın insan çok dışarı çıkmak istemez aile bağları kuvvetlenir sohbet samimiyet artar...
Bir de aklımın takıldığı konu ''Kardan Adam'' hep adam, kardan kadın niye yok yıllardır düşünür dururum. Bu da bizim kadınlarımıza verdiğimiz değerdendir herhalde diye, sanal bile olsa onlar üşümesin biz adamlar üşürüz onların yerine, onların yüreklerinin sıcaklığı bize, evimize, çocuklarımıza yeter de artar bile...
Rahmetli Kerim Tekin'in de güzel şarkılarından biriydi ''Kar beyazdır ölüm ellerinden gülüm'' diye devam eder giderdi. Çok sevmiştik şarkıyı da Kerim Tekini'de aramızdan genç yaşında ayrıldı bu değerli sanatçı. Allah rahmet eylesin diyelim...
Gariban ve fakirler için kış ayları daha bir zordur, daha bir masraflıdır. Bütçeleri zorlanır haliyle. Odun kömür alınacaktır ya da doğal gaz masrafları artacaktır varsa evlerinde. Köy yerlerinde şehirlere nazaran daha kolaydır ısınma problemini halletmek. Milli yakıtımız ''Kokar Yakıt'' yani tezek başka bir deyişle hayvan pislikleri imdadına yetişir oranın ahalisinin.
Memleketimiz dört mevsimin sıralı yaşandığı güzel ülkelerden biri. Her ne kadar eskiye nazaran kışlar daha yumuşak geçse de her mevsim yerinde ve zamanında güzel. Yine eskilerden güzel bir şarkıdır ''Karlar düşer düşer düşer ağlarım, hep ismini hep ismini anarım.'' Bu kış günü eski sevdiklerimizden bizlerin sizlerin ismini de anan olursa zaman zaman kulaklarımız çınlıyordur. Siz siz olun yaz ya da kış veya bahar yüreğinizi üşütmeyin, yüreğinize karlar yağdırmayın asla. En derin sevgi ve saygılar...
|
Adem İmdat Kesici | Yüreğum Çiselendi |
Habu yüksek dağlarun
Duman kalkmaz başinden.
Anlamadun halumi
Gözlerumun yaşinden.
Bir yağmur çiselendi
Dallara, yapraklara.
Kurban olayim yarum
Bastuğun topraklara.
Yar, alduğum puşiyi
Başkasina bağlama.
Ben canumi vereyim
Yeter ki sen ağlama.
Bugün hava kapali,
Dağlara duman indi,
Gene geldun akluma
Yüreğum çiselendi.
(Rize Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)
|
Mehmet Kara | Yürek |
Ne yaşar ki bir yürekte
Biraz sevgi biraz öfke
“Sevgi de ne! ” deyip geçme
Sevgiyle vurulur öfkeler
Öfkeler ki büyük savaşlara gerekçe
Mehmet KARA
|
Adem İmdat Kesici | Yüreğum |
Oy bu kader nasıl yazıldı bana?
Böyle dertli dertli kaldı yüreğum.
Çektuğum acılar daha bitmeden,
Senden de bir yara aldı yüreğum.
Sende mutluluğu aradum durdum,
Dünyamun içinde bir hayal kurdum,
Kalbumun diline kelepçe vurdum,
Beni bu sevdaya saldı yüreğum.
Düşüne düşüne yol bulamadum,
Ben bu yaşamaktan haz alamadum.
Canum deduğume yâr olamadum,
Gittikçe derine daldı yüreğum.
(Rize Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)
|
Atilla Balıbey | Yürek |
Hüzün kimsesiz gönüllerde çöreklenir
Deli bir rüzgar gibi savurur
Kırar dallarını
Hüzün akşam olunca yüreklenir..
Hüzün kimsesiz gönüllerde bileklenir
Dalgalı bir deniz gibi kabarır
Döver kıyılarını
Hüzün akşam olunca yüreklenir..
|
Serhan Keserlioğlu | Yürek Acı Paritesi |
Acımın bini bir para.
Parasızda veririm,
Yüreğimden alana.
|
İbrahim Yavuz Bildik | Yürek |
Yürek
Kör olsun,gözlerim varsın görmesin,
Bir bakışa çıldırmazsa yüreğim.
Ben,yürekde yer istemem bilesin!
Tüm evreni doldurmazsa yüreğim.
19 Kasım 0998 Ankara
|
Hümeyra Doğan | Yürek |
Yürek; ne kardelenler kadar cesurdur sevdasının üzerine karlar yağarken, ne de kırmızı güller kadar fedakar, bir mevsimlik açarken...
|
Figen Yıldırım | Yürek Acısı |
Yıllar geçse de dinmezmiş gönül ağrısı,
Ne yapsam kapanmamış içimde ki hicran yarası,
Yalnızca yüreğini isterim
Lazım değil gurbetin ne malı ne parası.
Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası,
Sevdiğimi aldı benden
Hiç geçmiyor sol yanımın acısı…
Sen yıllardır içimde bitmeyen özlemimsin,
Gelirsin diye gece gündüz yollarını gözlediğimsin,
İçimde sönmeyen kor alev, tek sevdiğimsin,
Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası,
Sevdiğimi çaldı benden
Hiç geçmiyor sol yanımın acısı…
Ansızın gelsen çıkıversen karşıma,
Hasretliği öldürürcesine sarılsam boynuna,
Biz de ömür boyu el ele yürüsek sevda yoluna
Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası,
Sevdiğimi aldı benden
Hiç geçmiyor sol yanımın acısı…
Figen YILDIRIM
22/01/2011 09:30
|
Altay Taşkın | Yürek Acısı |
ben acı nedir
bilir miydim
silahlar olmasaydı
Hiroşima'da şimdi
ağaçlar çiçek açardı
ben acı nedir
duyar mıydım
açlar olmasaydı
Somali'de şimdi
çocuklar oyun oynardı
ağaçlar çiçek açsın
çocuklar oynasın
dünya mutlu kalsın
|
Zerdal Aydın | Yürek Ağrılarım |
Yanına kar kalacaksa eğer bu yürek ağrılarım varsın da kalsın Sende kalanım olsun o ağrılarım
|
Akif Kurtuluş | Yürek Alçı Tutmaz |
esmerliğini unutulmuş dağlardan alan kız
odalar da susabilir, duvarlar da ses vermez bakarsın
güneş çekilir camlardan, paylaşılmaz sessizlikler başlar
sayılıdır bir günün, bir kapının sızdırdığı dostlar
rüzgar kokusu da sinmez üzerine bütün bir güz
saçların da unutabilir bu kış ilk karın dokunuşunu
(doktora bakılırsa bir omuzların açıkta kalacakmış,
bir de küçük göllerin kıyısında dolunay ovulmaya
alışmış yüzün, kara çocuğun gövdesine ırmaklar
taşıyan parmakların, ellerin, kolların bir de.)
belki aylarca doymayabilir alçı vücuduna
unutma ama, bir yürek alçı tutmaz
bir o tutmaz, bunu sen kanıtladın biraz da
esmerliğini kimsesiz köyevlerinden alan kız
güller ne kadar dayanabilir serum şişelerine
|
Erdal Gürsoy | Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...2 |
Anlaşılmaz,hiçbir şeyi herkesin gördüğü gibi gormeyen yada oyle hissiyatları olanımdır.Çok isteyenlerden değil az ama öz isteyenlerdenim hem anlarken hemde anlatırken.adabı,edebi,erkanı bilen zor diye tabir edilenlerdenim..sevdiğimdir şiir ve metinsel anlamlı yazılar.spor uzaktır bedenime.bir akşamcı işcisiyim muhabbet masalarında.encok nefretim yalnızlık encok bagımlılıgımda yalnızlıga...insanlara guvenecek kadar kendime guvenim vardır.her soz dogrudur duyabildiğim surece...
|
Erdal Gürsoy | Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...12 |
Yasaklıyım ben bana
Mekan duvarları azap
Baş agrısında feryat
Halimi soran hayalet.
Dostumdur gölgem
Yürekteki gözyaşı sevdam,
Kirlenen beyin,düşünce zehir.
Gülümsemek..........
.....
...
|
Erdal Gürsoy | Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...5 |
Bakır rengi esintiler
çıldırtıyor,
dönüldü gitmelerden
gelmeler gitti
Uzaklar yok
beklemek yok
o talihsiz özlemler;
yoklugunda yok
Yine mi?
bakır rengi sintiler;
ayrılmak yok,
kavuşmak yok,
varlıgın içinde
yoklugun artık
Bakır rengi esintiler;
sen,
ben,
biz,
seherimde gün batımı,
YOK...
...
..
.
|
Erdal Gürsoy | Yürek Alıntısı Bu Dalgınlıklar...10 |
Çıldırtıyor beyinde girdap
Sende ki ben
Bende ki sen
Yek o hakikat
Yürek ağrısı bin azap
Yalanların koynunda
İhanet kucağında
Yek o mahlukat
Usandı olmadı azat
Kelepçeli yeryüzü
Özgürlük ana rahminde
Yek o şehadet
Rüya sancılı yüz
Doğum,ölüm yarısı
Kayıp rüya
Yek o mühebbet
...
..
.
|
Saffet Çakır | Yürek Arşivimde Kalan Mahdut Zamanlar! |
YÜREK ARŞİVİMDE KALAN MAHDUT ZAMANLAR
Seyahat etmeyi çok sevdiğim halde görevim icabı mahdut zamanlarda seyahat etme imkanım oluyor.
Orta halli Anadolu insanıyız aslında seyahate hayat kavgasından zaman ayıramıyoruz, taki bir fırsat kapımızı çalana kadar. Ben de öyle,Oğlumun Fethiye de okuması dolayısıyla izin alıp düştüm yollara. Çeşme Fethiye arası 7 saat ortalama. Çeşme İzmir arasını ezberledim dua gibi. Eski çeşme İzmir yolu hala işlediği halde siz otobanı tercih edersiniz eminim. Altı şeritli Muhteşem bir otobanda yolculuk yapmak harika, arabanız su gibi akıyor yolda adeta. Doğayı çok sevdiğim için hep etrafı göz kamerama hapsederek seyahat ederim.Çeşme İzmir arası çoğu yeşil maki bitki örtüsü olsa da urla sınırı boyunca doyurucu yeşilliğe çam ormanlarına rastlamanız mümkündür. Ve sonra mavi mendiliyle ege denizi sizi karşılar. Doyumsuz koylar seyredersiniz ve bir ömrünüz daha olsa gezseniz ege kıyılarını.
Fazla sözü uzatmadan izmirden fethiyeye uzanalım. İzmirden aydın istikametine doğru yola koyulunca Torbalı ilçesinden tatlı bir ovaya düşersiniz yemyeşil, bitkinin en doyurucu tonlarını keşfedersiniz. Sol sağ yanınızda uzanan sıra dağların eşliğinde İncirli ova, germencik gibi harika ilçeleri köyleri seyredip geçerek incirin anayurdu aydına düşersiniz. Gerçekten aydına yolunuz düşsün girer girmez incirin o baygın kokusunu alırsınız.
Aydından Muğla istikametine devam ederken sol yanınızda sıra dağların daha fazla yükseldiğini görürsünüz, dağlar size eşlik etmeyi bırakmaz hiçbir zaman. Muhteşem, bereketli topraklardan geçersiniz hep ekmek kokan, Anadolu kokan. Yunana kök söktüren Aydın efelerinin istiklal harbinden kalan seslerini duyarsınız, Çakırcalı Efenin sesini duyarsınız içinizden, rahmet okumadan geçemezsiniz.
Çine ve Yatağan gibi güzel mütevazi ilçelerden geçerek, bakir doğayı ve tarlalarında çalışan milletin efendilerini seyrederek Muğlaya ulaşırsınız.
Ve Muğla; dağların kucağına başını yaslamış karşılar sizi. Küçük gibi görünsede Muğla dağınık yerleşim buranında gerçeği. Hoş görülü insanlarının sıcaklığı yüzünüze yansır. Muğladan ayrılırken dağ yamacındaki yoldan bakarsanız Muğla el sallar size, bekleriz diye…Yavaşça yükselen dağların arasından süzülürsünüz, doyumsuz yeşil benekli doğayı, harika taş şekilli dağları seyrederek geçersiniz ve bir dağ yamacından aşağı süzlürken işte karşınızda Gök ova...şöyle arabanız dursada siz o eşsiz ovayı seyretseniz, adına mütenasip.Sağa bakınca mavi körfez sizi karşılar, toprakla koyun koyuna sarılmış ayrılma niyeti olmayan iki sevgili gibi; toprak ve deniz. Deniz içeriye kadar sokulmuş karanın ciğerine kadar taa..Deniz başını dayamış sevgilisinin göğsüne uyuyor...Toprak daha merhametli aşk içinde çekmiş bağrına basmış denizi...Devam edersiniz ova içinde muhteşem arazi, doyumsuz bereketli topraklar, inip arabanızdan koşmak istersiniz...Ve Sonra Köyceğize doğru yola koyulursunuz ve orta rakım sıra dağlar hala siz eşlik etmektedirler ve gittikçe yükselmektedirler. Sonra köyceğize nasıl girdiğinizi anlamazsınız doğanın büyüleyici etkisinden gözünüzü alamadığınızdan. Yeşilin en güzel tonunu verimli toprakları ormanları görürsünüz ve nemin kokusunu hissedersiniz. Devam edersiniz ve maki bitkisine hakim dağların eteğinde ve güzel ilçelere rastlarsınız, ilkokul öğretmenimin bize öğrettiği ‘’ortacada evimiz’’türküsünde ismi aklımda kalan Ortacaya gelirsiniz, işte Ortaca! . Ortaca neresiydi öğretmenim? Sorusunun cevabını otuz küsür yıl sonra alıyorum ve ortaca bana hoş geldin diyor.
Devam ederek Fethiyeye doğru dağların arasından süzülürsünüz, muhteşem çam ormanları sizi karşılar, dümdüz kalem gibi çam ağaçlarını seyretmeye doyamazsınız. Arabanızdan inip o çam ağaçları altında koşmak istersiniz.Sonra Marmaris yönüne dönmeden devam edersiniz tabiatın çam ormanlarının kucağında ve aniden sizi Göcek koyu karşılar. Ellerini dağların arasına ustaca uzatmış, Mavi mendili elinde avucunda papatyalarla sizi nazlı bir gelin gibi karşılar Göcek. Koya demirlemiş beyaz papatya dediğim tekneler zincirini görürsünüz,etrafı çam ağaçları ve önü deniz olan, kendine özgü mimarisi bulunan Göcek tam bir dinlenme yeri. Arabanız sol tarafa doğru dönerken virajdan son kez Göcekin güzelliğini ve göz kırpmasını izlersiniz.
VE FETHİYE…arabanız dağların yamacından aşağı yavaşça süzülerek tatlı virajların ve yeşil bitki örtüsünün ve ormanların güzelliği eşliğinde Fethiyeye girersiniz. İşte Fethiye seni nasıl edeyim methiye? Ve karşınızda maviliğin sultanı Akdeniz … Fethiye baba dağı ve mendos(ana dağı diyorum ben) dağının eteğinde yeşil ve mavinin örtüştüğü bir güzel şehir. Yüce mevlanın tüm nimetlerini cömertçe verdiği yerleşim yeri, nüfusu seksen binin üstünde. Anne ve babasının göğsüne başını dayamış ayaklarını Akdenizin mavisine bandırmış bir nazlı çocuk gibi Fethiye. Sıradağların korumasında bir şehir. Denizden bakınca sağ yanda mendos ve baba dağını görürsünüz tüm heybetiyle. Baba dağı paraşütçülerin uğradığı bir dağ,en yüksek dağ ve ölü deniz hemen arkasında. Sol yanda ise ak dağı görürsünüz.Arkası orman ve dağlık olduğu için doğal suyu bol fethiyenin ve ortadan geçen bir çayı var. Çeşmede bunu görmek mümkün değil.
Akdeniz iklimine hakim olan Fethiye denizden gelen rügarlarıyla sizi karşılar.Kordon boyunu gezdim hemen hemen sahil boyu devam ediyor.kendine özgü mimarisi ve tarihi bir geçmişe sahiptir Fethiye.Turizme yönelik faaliyetler burdada hakim,genellikle bahar ve yaz aylarında hareketli ve nüfus yoğunluğu fazla. Çok güzel bir doğası ve bir çok koyu var ve tam karşıda Bizans adası denilen bir ada var. Baba dağının bir önündeki küçük dağın tepesindeFethiye kalesini görürsünüz.iklimi ılıman olduğu için her çeşit meyve ağacına rastlamak mümkündür.
Kısaca ülkemin her yeri ayrı bir cennet ama mahdut sınırlar içinde yeşilin her tonunu göreceğiniz topraklarımız var. Kastamonu seyahatimde gördüğüm gibi; Batı Karadenizin yeşil şeridi olan Karabük -Kastamonu bitki örtüsü, doğası ve ormanları da hafızamda iz bırakmıştır.
Onun için bir fırsat yakaladığınız zaman değerlendirin ve cennet ülkemizi gezin.
13 MAYIS 2013 FETHİYE
SAFFET ÇAKIR
|
Gülşah Elikbank | Yürek Atımı |
Keşke gösterebilseydim sana;
Yüreğimdeki yerini.
Götürebilseydim uzak diyarlara;
Elimden tutup yüreğimi.
Gün uzayıp giderken geceye
Sevebilseydim seni gündüz ve gece.
Zaman akıp giderken ileriye;
Bilsebilseydim yeni düşlerini.
Adım adım ya da soluk soluğa
Koşabilseydim sana
Rüzgar arkamda
Sevdan yanımda.
Açsaydım gözlerimi bir sabah;
Sabahın içinde
Gözümün bebeğinde sen.
Bir yürek atımı mesafede;
Gün batımı senin ellerinde
Günün kızıllığı hayallerin peşinde
Gülümsüyor gecenin içinde.
|
Necdet Uçan | Yürek bakımı |
istisnasız her gün
güzel görünmek uğruna
ayna karşısına geçenler
kuaföre
berbere gidenler
güzellik salonlarından
saunalardan
solaryumdan çıkmayanlar
makyajsız dolaşmayanlar
ne olur
bir gün de
dönüp
yüreğinizin temizliğine bakın
bakımını yapın
Mart 2015
|
Şerafettin Muş | Yürek Bahcem de Gül açar |
Yürek Bahcemde Gül Açar
Gül diyarı yürekler de
Binbir çeşit güller açar
Umut dolu ağaçlar da
Domurcuklar çiçek açar
Gülün gücüne güvendim
Sevgiyle gerçeğe döndüm
Gül gibi gülenler bilir
Yürek bahcemde gül açar
Gül kokla ömrün uzasın
Gül kokulu sevdiceyim
Gül gibi geçinen canlar
Binbir türlü umut açar
Güllerin mevsimindeyiz
Biz buna gül devri deriz
Gül ile başlar isimler
Yanaklar da güller açar
Gül gibi gül olanların
Gül misali kokanların
Tenleri var ki gül gibi
Hayat yaprağını açar
Gül gibi olanlar makbul
Gül gibi gülü arabul
Gülün tarihi gülücük
Güller binbir bilgi açar
Gülün güle sevgisiyim
Bu hayatın vergisiyim
Dost Şeref aşkın sesiyim
Binbir umut yüz de açar
07.11.2016
Dost Şeref
|
Bedrettin Keleştimur | Yürek ağlar vatan sızlar |
Gurbet dolu sancı
İçim yorgun be hancı
Yüzler bana yabancı
Gözlerim sürgün bakar
Yürek ağlar vatan sızlar
Vatan ağlar yürek sızlar
Yüreğim vatan çarpar
Sadık dost toprakmış/ yurtmuş
Gurbet içimdeki kurtmuş
Çıra çıra yanan dertmiş
Dertli söze durgun bakar
Garibin yurdu yuvası
Kandillere mum duası
Hasretle erir şurası
O gönül gözüyle bakar
Geldik dünya pazarına
Gariplik düştü narına
Sermayem yok ki yarına
‘Hiç’ olur, zatından bakar
Düşte gör gurbet iline
Kör olma ki garip biline
Dola vicdanı diline! ..
Garip güne, dargın bakar! .
|
Oyhan Hasan Bıldırki | Yürek Ezgisi |
Bir yer kanar durmaksızın
Yüreğimin en ince yerinde
Ağlamak, sızlamak faydasız
Bir yer kanar yüreğimde ansızın
Papatyalardan kırmızı güllerden uzak
Bir dağ başında yaşıyorum yalnızlığımı
Yüreğimi dağlayan, yakan, kahreden
Bir dağ başında yaşıyorum yalnızlığımı
Nasıl unutursun ettiğin yeminleri
Anladım turnalarda vefâ kalmamış
Öyle berbat, öyle hırçın, öyle serseri
Bir yürek ki hiç anlaşılmamış
Oh bu yüreğim neden yanar kavrulur
Sevda kokulu Anadolu türküsünde
Bir gün o şarkılar da unutulur
Güller açar yüreğimin üstünde!
|
Necdet Uçan | Yürek Bu Özler |
yandı közler
tükendi sözler
görür de gözler
yine de bu yürek seni özler
Temmuz 2014
|
Bahaettin Karakoç | Yürek Bir Kırmızı Güldür Seninle |
Güzel duygular yeşerip
Gök tatlı yemişler verince
Gönül kanatlarını gerince
Gördüklerine gösterip
“Bu hal ne hâldir? ” diye
“Bu yol ne yoldur? ” diye
Soramazsın ki…
Sen bayramlar kadar
Canlı ve güzelsin
Bazen yanık bir türkü
Bazen gazelsin
Can masmavi bir göldür
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Koparamazsın ki…
Ellerin bir çift beyaz kuş
Tanımıyor ki dur durak
Gönlümde pervaza durmuş
“Gel! ” demişse dostun sana,
“Git! ” demişse deli yürek
Bağlasalar da yerinde
Duramazsın ki…
Sen bayramlar kadar canlı,
Has bahçelerden güzelsin
İp nerde inceliverse
Daha sağlam bağlar sesin
Sen hep özümde özelsin
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Ayıramazsın ki…
Bahaeddin KARAKOÇ (Kar Sesi – Ocak Yay. 1983 / ANKARA)
|
Mehmed Sarı | Yürek Gücü |
Bir küheylan kız oturur
kırk yıldır yüreğimin köşkünde,
Her sabah yeniden doğarım ben
kırk yıl önceki gençlik günlerime...
20/5/2014
|
Ozan Efe | Yürek Değer Eline |
buramda düğümlenmiş
ahların sızısında
sin taşı mühürlenmiş
alnının yazısında
toprak kına geline
yürek değer eline
öfke düştü yüzlere
suyu verin özlere
kara üzüm gözlere
analı kuzusunda
toprak kına geline
yürek değer eline
|
Sinan Karakaş | Yürek Dili |
İslam eşittir İnsan,
Fıtri varlıktır lisan,
Yürekte olan dildir,
Rabbi ile konuşan.,
|
Bahtiyar Arslan | Yürek İşi Kırmızı... |
Sen ne bilirsin
Kırmızının asiliğini
Neden onurlu durur maviliklerde...
Bizim oralarda kışı devirende
Yeniden açar çiçekler…Kırmızı
Yürek işi kırmızı…
|
İbrahim Düşkün | Yürek Kayıtları 1 |
kayıt düşen yürekler
sözleri dinlemediler
yanmıştı bir kere
ateşin düştüğü yerler
dinlemediler
hiç dinlemediler
yolculuk dediler
gittiler.
|
Osman Karahasanoğlu | Yürek İster Yürek |
Doğru söze ne gerek,
Bize düşer.
Haklısın demek.
Dediklerini yapacak,
İman,inanç gerek.
Arkasında duracak,
İradeli,sabırlı,
Yürek ister yürek.
15.03.2007
|
Atilla Birkiye | Yürek Ki Yaralı Kalmış! |
“Yaralı kalmak” bir deyim, içkiye doymamış anlamında kullanılıyor, özellikle de İstanbul’un Aksaray semtinde, meyhanelerde. Anlatıcımız, anılarını yazıyor; bunlar 12 Eylül sonrasında bir birahanede odaklanıyor; ama yıllar sonra yazıyor. Kanla yazılmış bir metin; çünkü yazanın zaman zaman parmak uçları kanıyor!
Yaralı Kalmak İbrahim Yıldırım’ın “Eylül’den Sonra” adlı üçlemesinin ikincisi (Sel yay. 2001) . Yıldırım gerek bu üçlemede gerekse ondan sonraki romanlarında 12 Eylül sonrası travmasını ele alır. Yaralı Kalmak’ı okuduğumdan beri hep “gerçek” 12 Eylül romanı olarak düşünmüşümdür; şayet öyle bir “akım” varsa.
Öteki romanlarında da rastladığımız gibi birinin yazdığı metin romancı İbrahim Yıldırım’a ulaştırılır; bu romancının hiç tanımadığı biridir bazen; burada bir arkadaşım, diye söz ediyor. Arkadaşının genel başlığı “Ruhu Kanayan Birinin Aşk, Şiddet ve Yazı Üzerine Notları” olan defterlerini, Yıldırım yeniden düzenleyerek ve yazarak “roman”laştırıyor. Bu “oyun” romancının özelliklerinden. “Oyun” içeriğin yanı sıra biçim’de de görülür: yazar görsel kullanır, terim-deyim ortaya atar ve açıklamasını koyar (bazen uydurur) , bazı sözcükleri-satırları farklı yazar, dizilişlerini bozar vb.
Müşfik ile Tahsin
Defterlerin sahibi Müşfik kendisini kanatan anılarını yazar. Bir odaya kapanır, yanına içkisini, anı nesnelerini, takıntısı olan küçük bir kolonya şişesini vb. alır ve yazmaya koyulur. Birinci mesele aşk’tır; onun E...’ye olan tutkusu, takıntısıdır (adın açık yazılışını romanın en sonunda görürüz) . Baştan sona “Ah, E...! ” haykırışları vardır; sayıklama, kendinden geçme, nöbet halidir.
12 Eylül sonrasında taşradan kaçıp Gedikpaşa’daki ucuz, izbe bir otele yerleşir muhasebeci Müşfik. Niçin kaçtığını tam olarak bilmiyoruz ama bunun “siyasî” bir mesele olduğunu düşünebiliriz. Tam olarak nedeni bilmesek de otel kâtibi bilmektedir. Kâtip otel defterine Tahsin Yılmaztürk olarak yazar, ortalarda görünmemesini, otelden çıkmamasını söyler. Otel pis izbedir, odası da dolayısıyla öyledir; ama onun asıl sorunu, odasının bu durumundan çok “ruh”unun kanamadan doğan (pıhtılaşma) kirliliği, saplantılı aşkı yani Ah, E...! ’dir.
Defterlerin yazarı okurla söyleşir, kendiyle dertleşir gibi yazar; yazarken de Wagner’in Parsifal’ini dinler; zaman zaman okura seslenir, dolayısıyla birinci tekil şahıs anlatıcı karşımızdadır. (Bazen de “romancı”nın notları.) Anlatıcımız taşradan kopup gelmiştir, yalnızdır, saklanıyordur, sevdiği kızdan uzaktır ve ona olan takıntı-tutku-aşk, kanamalı yanık sevda diyelim, benliğini ele geçirmiştir.
Ah, E...! ’den başlayarak genişleyen bir konunun içinde buluruz kendimizi. Birden odak noktası Aksaray’daki Karakuş Birahanesi oluvermiştir ve anlatıcımızın içip içip dalıp dalıp Ah, E...! diye bağırması bitmez!
Romanda sıkışmışlık var: hem anlatıcının tinsel sıkışmışlığı yani manevî sıkışmışlık hem de kapalı mekânların betimlenmesiyle fizikî sıkışmışlık. Önce otel sonra birahane, ardından Aksaray ve çevresini buluruz. Geceleri birahane iyi bir sığınma yeridir, çünkü dışarıda korku vardır; çünkü dışarıda tehlike vardır; siyasî ya da değil, kim olursa olsun her ân insanın başına kötü şeyler gelebilir; kendini hücrede, işkencede, hapishanede bulur, ya ölür ya da yıllarca çıkamaz oradan.
Anlatıcımız vurdumduymazlığı yüzünden otelden atılır, birahaneye yerleşir, patron Cavit bir şekilde sahiplenir. Belki en çok kendinden geçip şu Ah, E...! haykırışlarıdır bunun nedeni. Sokağa çıkma yasağı olduğu için birahane bire birdir. Müşfik ya da Tahsin ki artık çift kimliklidir ve tinsel sıkışmışlığının yanı sıra tinsel bölünmüşlüğü de yaşamaya başlar. Birasını içer, masaların üstünde uyur. Cavit’in defterlerini tutar, karşılığında yemek yer, içki içer, birahanede kalır; dolayısıyla “sefil” bir yaşam sürmektedir ama “dışarı”dadır.
Anlatıcımızın birahaneye “düşmesi”yle oradaki tipleri de tanırız; ikisi öne çıkar, daha sonra General olacak olan O ile Tatyos’tur; birahanenin temizlik işlerine yardım edip bedava bira içerler. İki matrak tip; süflî bir hayat yaşayan, bilinmezlerle dolu berduşlar. Zaten anlatıcımız, her ne kadar okumuş-yazmış biri olsa da “orada”, o konumdadır.
İki Geçkin Dansözlü Yılbaşı
General dilsiz ve sağırdır, öyle bilinir, konuşmaz, duymaz! Dolayısıyla merak anlatıcıdan General’in öyküsüne doğru genişlemeye başlar. Anlatıcının başına ne gelecek’ten, sevgilisine kavuşup kavuşamayacağı’ndan, Genarel’nin öyküsüne, niye konuşmuyor’a doğru genişler; dramatik gerilime merak da katılmıştır ve gecenin tehlikelerinin vurgulanması sürmektedir.
Burada ayraç açmanın zamanı. İbrahim Yıldırım’ın metinlerinin bir özelliği humor ise, bir özelliği de bu humoru tamamlayan ve biçimde, özellikle sözcük diziminde gördüğümüz –biraz edebiyat dışı olacak– “oynaklıktır”. Üslupta hep bir “ritm” vardır ve daha çok göbek/oyun havası gibidir. Bu özelliği bir basamak olarak kullanıp yılbaşı gecesine, 31 Aralık 1980’e dönelim. Birahane gündüzden hazırlanır, renkli kâğıtlarla süslenir, mezeler yapılır, içkiler alınır.
Gece 12’ye doğru biraz geçkin yarı çıplak, pullu iki dansöz ortaya çıkar ve göbek atmaya başlar. Bu sahnenin betimlenişi son derece etkileyicidir; berduşların, marjinallerin, kaybedenlerin de diyebiliriz, âlemine keskin bir bakış dolayısıyla keskin bir gözlem vardır. Kavga, itiş kakış, alkolün en üst seviyesi, belli ki kimse “yaralı kalmak” istemez; yılbaşı da olsa, tehlike dışarıdadır ve her ne kadar önlem alınmış, karartma gecesi yaşınıyorsa da tedirginlik bir kenarda durmaktadır. Derken üniformalı bir adam içeri girer, korku ve şaşkınlık iç içedir; adam konuşmaz, bira ister. Hemen verilir, nefeslerin kesildiği ândır. Üniformalı biri ne isterse yapar, yaptırır. Bir süre sonra General olduğu anlaşılır zaten adı da o geceden sonra General olmuştur. Belli ki Tatyos’un yeni yıl şakasıdır. Daha çarpıcısı, sabaha karşı tüm meyhane sızmışken, General’in yabancı bir dille şarkı söylemesidir. General’in öyküsünün de kapısı açılmış olur; yalnızca Cavit ile anlatıcı duyar ancak kimseyi inandıramaz.
Genarel’in Öyküsü
General, artık Aksaray ve çevresinde bir “şehir efsanesi”dir; üniformasıyla her şey serbesttir. Etkileyici bir metafordur bu. Sonraki sayfalarda General’in öyküsünü öğreniriz. Vatan Caddesi’nin başlangıcındaki baraka görünümlü havuzlu meyhaneler, dükkânlar yıktırılır; kimse bir şey yapamaz ancak General direnir, güvenlik güçlerine saldırır, onun “silah”ı sabahki büyük selden ganimeti olan plaj şemsiyesidir. “Yıkım” ve “sel” ile nesnel gerçekliğe bire bir gönderme vardır. Roman gerçekliğinde ise, güvenlik güçleri, meczup General’i fena döver; ardından General barındığı izbelikte ölü bulunur!
General’in öyküsünün “sanki” baştan beri betimlenen pislik-izbelik ile, Wagner ile, ha bire içilen bira ile bağlantısı var. İkinci Dünya Savaşı’nda bir Nazi askeridir (Balkanlar’da) , sevgilisi bombardımanda ölmüş ve General de susmayı seçmiştir; sevgilisinin ölümü kişisel bir nedendir ama savaşın içinde yapmak zorunda kaldıkları da vardır! Askerden kaçarak ki bir Yunan sivili öldürüp kıyafetini giymiştir, Türkiye’ye gelmiştir. Sonrası bilinmezler/ihtimallerle dolu. Ancak, anlatıcının onun ölümünden sonra bulduğu notlarda “Tanrım beni bağışla” diye yazmıştır General. Hiç konuşmamış tâ ki o yılbaşı gecesinin sabahına kadar…
Son mu Başlangıç mı?
Anlatıcı ile General birkaç noktada yakınlaşıyor. Zaten yılbaşı gecesinden sonra, sokağa çıkma yasağına karşın Aksaray çevresinde sabaha kadar birlikte fink atarlar. Keşhanelere, sote yerlere uğranılır; ucuz şarap, ispirto içilir, yeter ki kimse “yaralı kalmasın”…
İkisinde de tutku, aşk, takıntı, giz buluruz; General’inkini öğrendik, anlatıcının neden kaçtığını öğrenemedik ama artık o da anılarının “son”una gelmiştir. Yazma zamanından altı ay önce babasının ölümü dolayısıyla memlekete gitmiş, yaralı kalbi iyice kanamış, yıllar sonra Ah, E…! ’yi görünce yine “delirmiş”, kapısında çılgınlıklar yapmıştır; bunu romanın okunmasına bırakalım. Karacaoğlan gibi sevda yüzünden zihinsel/düşsel yolculuklara çıkmış anlatıcı için, acaba başa dönmek mi romanın son iki sözcüğü? Dolayısıyla bir döngü mü? Bir ilk harf olduğuna göre, “Ah, Elif! ”…
(“Romantik Yolculuklar”, Notos, Haziran-Temmuz, 2012)
|
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) | Yürek Pür Gam, Gözüm Pür Nem, Muhibbi'yim, Hoş Halim |
Celîs-i halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım
Enîsim, mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım
Hayatım hâsılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım
Neşâtım, işretim, bezmim, çerâğim, neyyirim, şem'im
Turuncu u nâr u nârencim, benim şem'-i şebistânım
Nebâtım, sükkerim, gencim, cihân içinde bî-rencim
Azîzim, Yüsuf`um varım, gönül Mısr'ındaki hânım
Stanbûlum, Karaman'ım, diyâr-ı milket-i Rüm'um
Bedehşân'ım ve Kıpçağım ve Bağdâd'ım, Horasânım
Saçı mârım, kaşı yayım, gözü pür fitne, bîmârım
Ölürsem boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım
Kapında, çünki meddâhım, seni medh ederim dâim
Yürek pür gam, gözüm pür nem, Muhibbi'yim, hoş halim!
|
Ayhan Sarıoğlu | Yürek Önde Gider Bende |
YÜREK ÖNDE GİDER BENDE
Sesim türkülerle tutuştu,
Kar düşerken anılarımıza
Birden bire uykularımı ayaz aldı,
Sözcükler solarken dudaklarımızda
Ey! Nemli iklimlerin incecik belli kızı!
Sana nasıl anlatmalı, geç kalan sevdamızı?
Nasıl, yıpranmış kentlerin düşlerindeki derin,
İsli çizgilerini, nasıl silmeliyim yüzümden.
Gözlerinde bakmalıyım sevinçlerine,
Baktırmalıyım sevincimde,
Küflenmiş resimleri giyen yolculuklarla mı, yola başlamalı?
Yoksa mavilikleri kirleten taş duvarlara mı dalmalı?
İyisi mi, elinle dokunup, yüreğime sunduğun,
Bir şekerin tadını anımsamalı dilimde,
Sevdam bilincinle, yeniden künyeme yazılır mı söyle?
Baharı içer, toprağın sarhoş ağzında doğarken şafak
Gecenin uğultusuna misafir olan yalnızlığımı koynuma alarak,
Savruldum, yarsız uçurumların olgun gölgesinde.
Şiirlerim talan edildi, aldım
Türkülerime yasaklar konuldu, şarkıların çiftetellisinde,
Tuzsuz kalmanın güzelliğini bir forsadan dinledim bazen.
Dağların nabzını, politika ve kır çiçeklerinden.
Gün ışığından önce kendi içime serpilirken.
Tedirgin çocuklar büyüttük asrımıza dair,
Suyumuzda, aşımızda, dem oldu,
Örs kemiklerimizde patladı ölüm.
Gam oldu akciğerimize yapıştı zulüm,
Ama teslimiyet yoktu, ateş topu halaylarımızda
Kimimiz karanlığı solurken hücrelerde,
Kimimiz gazetelerden aranıyordu.
Ve bir gece yol aldık yamacı kanayan kentlere,
Olimpus dağındaki fakir tanrılardan,
Çıkarıp zenginliğimizi sabır ve ateş eriterek,
Durduk, yamalı ceplerimizle tarihin önünde.
Şimdi ben mi sızlayan bir tebessümdüm fotoğraflarımda,
Yoksa kent mi söndürmüştü ışıklarını? Anlayamadım.
Kalabalıklar içinde meydanlarda, koşuştururken bir yerlere,
Taş duvarlarda biten yosunları ellerimle taradım.
Bilirsin yürek hep önde gider, bende
Tanrılar, büyücülerin kızarmış yüzlerini taşırken elleriyle,
Karanlıkları parçalayarak iksirini ağıtlarda ki.
Karanlıktan daha hiçbir dem, yorgun düşmedi bize,
Ve zaman, kadın memesinin ucunu dişleyen,
Bir gelincik sürüsüdür içimizde.
Ayhan Sarı oğlu
12.10.2000
|
Özhan Erdem | Yürek Taş Olsa |
Her şey iyi güzel de, ah bir de şu geceler olmasa
Yürek taş olsa da, gam keder dolmasa.
|
Erdem Yılmaz | Yürek Sızısı |
Gece yarısı esen rüzgarın serintisiyle
O da benim gibi bu gece bitap ve mahzun
Sislerin arkasındaki ayın huzmesiyle
Ama yine aklımdasın ne acı ne acı.
Bende bir can taşıyorum bu bedende
Nereye kadar çekecek omuzum bu yükü
Sen ise hala gönül eğlendirmede
Sende vicdan yok ne acı ne acı.
Serseri bir kurşun gibi sendeliyorum
Maziyi hatırladıkça hep seni anıyorum
Dilim seni söylüyor düşlerimde hala sen
Ağlamakla avunuyorum ne acı ne acı.
|
Burak Duru | Yürek Sözü |
Kapıldım bir yola gidiyorum
Aşkımdan olsa gerek
Aşkınla tutuştum yanıyorum
Rabbimden olsa gerek.
Haziran 2005
|
Cahit Karaç | Yürek Suskun |
Sevdim,
Sevenim yok.
Gönül verdim
Bilen yok.
Gitmiş ömrün
Yarıdan fazlası
Doğan güneş sarı.
Gün sarı.
Yüreğim yanıyor
Dilim suskun.
Güneş batıyor
Gün suskun.
Yarına çıkmaya
Umudum yok.
Ay sarı,
Akşam sarı.
Hayat akıyor
Vakit yok.
Gün akşam oldu
Gece suskun.
Umut tükeniyor
Hayat suskun.
Yıldız kayıyor
Ömür suskun.
06.06.2010
Cahit KARAÇ
|
Ümit Bilgin | Yürek Sızım |
Nazlı yar gönlünden kaldırdı attı
Yürek sızım onun için taşıyor
Bir yasaklı sevda beni kuşattı
Beni yaktı kendi halâ yaşıyor
Sol yanıma köz doldurdum gideli
Yaşamadım ömrü feda edeli
İhanet mi olmalıydı bedeli
Düşündükçe gönül sancım coşuyor
Onca emek ortalığa saçılmaz
Bir el için öz yarinden geçilmez
Tek başına bırakıp ta kaçılmaz
Nasıl yaptın insan ona şaşıyor
Artık senden hiç bir vefa beklemem
Senin gibi can yoldaşı dilemem
Gideceksen oyalanma kal demem
Gurur bazan sevdayıda aşıyor
Kişi çeker kaderidir nedeni
Nasıl sevsin Cana zulüm edeni
Çile ile titrer ise bedeni
Ağustosta bile bazen üşüyor
Kaderinden dertli doğar bazısı
Hak yazarsa silinirmi yazısı
Kul Ümit'e çöktüğünde sızısı
Şaşırıpta derde doğru koşuyor
Gurur bazan sevdayıda aşıyor
Ümit BİLGİN
29 11 2010
|
Mehmet Sıddık Şengül | Yürek teli |
Ağustos rüzgarları esiyor
Mevsimi değişmiş yılların
Çatlamış duygular,
Yağmur ciseliyor pınarlar
Ağustos rüzgarları esiyor
Sıcaklığında sevi dalında hüzün
Mahzun bir yürek ağırlığında
Elimde teli kopuk saz
Ussum yalınlığında yüreğin
Kırılgan duygular rüzgarda salınır
Kavuşmak ister menzile can
Canana kavuşan dermanım hani
|
Altay Taşkın | Yürek ve Zaman |
yüreğim sönmüş yanardağ
ne zaman alevlenir
yolunmuş bir gül
mahrum bırakılmış fikir
kelepçelenmiş el
doğa canlılara cömerttir
ona ihanet diriltir
kaplar lavlar bedenimi
beni zamansız eritir
|
Erdal Alga | Yürek Var Sende Yürek |
Bakışlarınla dağları deldin geçtin
Ferhat bir masalda beceremedi bu kadarını
Gönüllerde sevdalaştın, fatihleştin
Bütün ünlüleri, zenginleri aştın
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
İşini her yapan senin gibi yapmalı
Hırsına sevdasını, bilgisini katmalı
Kan damarda coşmalı
Umut beyinde dolaşmalı
mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
Duruşun ceylanı mahvetti
Varlığın aslanı kükretti
Karşında derebeyler titredi
Her yer imparator haykırışlarıyla
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
Çocuklar seni alsınlar örnek
Doğruluğu, dürüstlüğü dünyaya öğret
Azmin zaferini göndere çek
Sinek fili sana öykünüp yenecek
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
Yiğitliğin kitabını sen yazdın
Kalemsiz, kağıtsız, katıksız
Sattırdın, hem de para etmediği zamanda
Kitapsızlar dahi öğrendi mertliği
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
Cılızlar aleminde dehasın
Çöllerde vaha
Parayla satılmaz
Altınla alınamazsın
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
Hacı-hoca tanımam
Bildiğim tek hoca sensin
Belki de ben senim,
Sen bensin, bu şiir ayna
Mesele futbol değil hocam
Yürek var sende yürek.
|
Selçuk Akyüz | Yürek Verdim |
Omuz değil, yürek verdim yüreğinin kapısına;
Aylarca,
Yıllarca hep yürek verdim...
Yürek verince her daim, açıldı en sonunda;
Yıllar sonra da olsa açıldı en sonunda yüreğinin kapısı...
Muradıma erdim...
(Van.18.10.2013)
|
Erdal Yılmaz | Yürek Yakar Aşkın Yazı |
İlkbahar da çiçek açar, gönüllere sevdâ saçar
Gözlerdeki aşk ateşi, kor olupta kalbe geçer
Yürek yakar aşkın yazı, ağlar gözler bazı bazı
Gün olur ki umutların, yudum yudum hasret içer
Gözlerdeki aşk ateşi, kor olupta kalbe geçer
O ilk bakış, ilk heyecan, gidiverir hepsi yalan
Yine hasret, yine hicrân, bu sevdâdan sana kalan
Erdal YILMAZ
|
I Can | Yürek Yangısı |
Sağanak sonrası
Vadiye sis çökmüş yine
Göz gözü görmüyor...
Sen çıkıyorsun ansızın
Sisler arasında bir yürek yangısı
Kalenin önündeki küçük ada; I CAN
6 Temmuz 2009/Pazartesi, 14.10
|
Arzu Şeker | Yürek Yangını |
YÜREKTEKİ YANGINI
BİR TEK ALLAH İÇİN AKAN GÖZYAŞI SÖNDÜRÜR
VE YÜREKTE SÖNEN ATEŞİ TEKRAR GÖZYAŞI ALEVLENDİRİR.
KAH YÜREK GÖZYAŞININ YERİNİ ALIR.
KAH GÖZYAŞI YÜREĞİN YERİNİ
vesselam
|
Caner Karagil | Yürek Yangını |
Geçer yürek acısı,
Merhem olur ona duası,
Yanlış kişi üzerine temel kurmuşsa gönül,
Enkazdan sağ çıkar bu deli gurur,
Hayatla yüzleşmek,
İnsanla yüzleşmekten zordur,
Sözler seveni sakağından vurur,
Severek son buldu aşk dolu bir roman,
Sen, piyondun. Ben, kahraman.
Durmadın atladın evlilik sandalından.
Sen, korkaktın. Ben ise kahraman.
|
Emine Sevim | Yürek Yangınları |
YÜREK YANGINLARI
Masmavi ufuklara bulutlar kümelenmiş,
Hanümanlar boşalmış, kapılar sürmelenmiş,
Bülbül baş alıp gitmiş, kor güller yarelenmiş...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamla dolu yüreğim dağları aşmak ister.
Gül yüzlü çocuklarım kan ağlar Filistin’de
Zalime meydan okur sapan taşı elinde
Acılar yüreğinde; sitem, feryad dilinde ...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamla dolu yüreğim ona ulaşmak ister.
Gözü yaşlı anneler Beyrut’ta feryad eder,
Bilmiyor oğulları, kızları nere gider,
Görenler, çaresizce insanlığa kahreder...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamla dolu yüreğim ağlamak coşmak ister.
Masallar şehri Bağdat şimdi tarümar olmuş,
Mazlumlar boynun bükmüş, sineleri kan dolmuş,
Bebelerin gül yüzü seneler var ki solmuş...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamla dolu yüreğim derdin bölüşmek ister.
Arşa erişti artık Kerküklümün feryadı,
Duy artık! Siliniyor Kerkük’te Türkmen adı,
Kardeşlerin duyuyor, göndermiyor imdadı...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamla dolu yüreğim Kerkük’e koşmak ister.
Zalimler dört bucakta zulmünü sürdürürken,
Mazlumları ağlatıp, kahredip öldürürken,
Medeniyyet namına namerdi güldürürken...
Karadeniz çırpınır, çırpınır taşmak ister,
Gamdan arın yüreğim, düşman savaşmak ister.
|
Ercan Akbay | Yürek Yarası... |
Oysa gitmeyecektin,
Hep kalacaktın kollarımda.
Ama gittin,
Artık kanayan bir anısın,
Yürek yarasında......
5.OCAK.2006 İST. B.evler Öğretmen Evi.
|
Ramazan Kocapinar | Yürekdeki Efsane...! |
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane,
Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine,
Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define,
Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Gençtim tordum ya hani ah be, inat senin neyine,
Takıldım kaldım işte, olmayacak, umudun peşine,
Dertlenip anlatsamda nicedir, ben şu hali kimine,
Kurban gittim boşu boşuna, olmaz bir kof yemine...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Günlük içimde sıla yaşatırım, ben, gurbetin yerine,
Yeter artık be kahrolası, varıp batasın yerin dibine,
Söyle kaç sed vuracaksın, özlemle hasretin önüne,
Uğraşma boşuna baş edemezsin, sevdam ölümüne...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Söz cazgıra gelince o sefil bitkin, şimdilerde kendi haline;
Minare ise kaç asır geçsede, yıkılmadı ayakta, durur dikine.
Bilmem belki avuntudur şu yazım, kimbilir, belkide bahane,
Ama yinede bir elde kalemle, öbüründe çay, değme keyfine,
Onlar olmasa ne ederim, nasıl karşı koyarım, şu gurbet illetine,
Hem köyle yöre, hemde cazırla minare, bu yüreğimdeki efsane...! ! !
iŞTE BU YÜREKDEKi EFSANE... YÜREKDEKi EFSANE...
Gurbetten Bir C A N! / Gizemlikartal
|
Bahaettin Karakoç | Yürek Yordamıyla Aradığımız |
En vefalı gönüllerde en nazlı güzeller
En süslü sandıklarda çeyizler örselendi
«Anneler günü”, «Dünya Çocuk Yılı» diye
Günler, haftalar ve yıllar kurtlarca parsellendi
Söyler misiniz bize ey pergelli çokbilmişler,
Gün görmeden giden canlar nerede?
Analar panik içinde, çocuklar zayıf ve tutsak
Şahin avını gökte avlar, yerde parçalar
Tohumu besleyemiyor artık bu yorgun toprak
Ve güldürürken ağlatıyor bütün palyaçolar
Söyler misiniz bize ey ekilmeden gövermişler,
Toprağı doyuran kanlar nerede?
En saf mermerin yüreğinde mavi bir (ben) dir hasret
Seğirir ışığın temposuna seher kuşları öterken
Cezrin bile yüksekliğine erişemiyor artık med
Bir beton mezarlıktır bütün kentler gün batarken
Söyler misiniz bize ey yel esmeden yerlere eğilmişler,
Yapılan bunca talanlar nerede?
Ayrık ayrık gözlerle baksanız da göremezsiniz
Gönül gözünüze mil çekilmişse ya da doğuştan kapanıksa
Yaz boyunca saz çalsanız da kozanıza öremezsiniz
Kaderinizde Hakk'ın rahmeti yoksa
Söyler misiniz bize ey kıraç topraklara düzensiz ekilmişler,
Leylekler nerede, yılanlar nerede?
Evler neden meyhane, mabetler niçin boş
Sızım sızım sızlayan telefon telleri değil ata kemikleri
Her meyveden şarap yaptık ve herkes sarhoş
Sevgiyi dumanlarla boğduk, kucakladık kemlikleri
Söyler misiniz bize ey sahneden çekilmişler,
Sevgiyi ışık yapıp çoğaltan insanlar nerede?
Bir el arıyoruz, kopan liflerimizi bağlayacak bir el
Saatleri yeniden iyi günlere ayarlasın
Helâl tatlılarla beslensin her soylu güzel
Şanımız ötelere doğru parıldasın
Söyler misiniz bize ey sürekli sorulara takılmışlar,
Tabanlar nerede, tavanlar nerede?
Hep yokuşlara mı tırmanacağız düzü görmeden
Hep buzullarda mı taşıyacağız baharı yazı görmeden?
Uzak dillidirler, çorak dillidirler çilesiz spikerler
Karınlarına basılınca öten oyuncak kuşlar gibidirler
Söyler misiniz bize ey göklere yıldızca çakılmışlar,
İhlasla dolan kovanlar nerede?
Bahaeddin KARAKOÇ (Kar Sesi – Ankara / 1983)
|
Zeynep Ece Arabul | Yürekburkan |
Turuncu bir top
Kayıverdi ellerimden
İki kez zıpladı
Dolap altı, divan altı..
Bulunanlar; biraz toz,
bir de kedi patisi
Işık alazı renkliydi
İvmesi düşen bir-iki heyecan
Tozlanmış hüznüyle kaldı aşk
Yumuşak, boyun eğilesi, tehditkar..
|
Ramazan Kocapınar | Yürekdeki Efsane...! |
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane,
Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine,
Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define,
Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Gençtim tordum ya hani ah be, inat senin neyine,
Takıldım kaldım işte, olmayacak, umudun peşine,
Dertlenip anlatsamda nicedir, ben şu hali kimine,
Kurban gittim boşu boşuna, olmaz bir kof yemine...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Günlük içimde sıla yaşatırım, ben, gurbetin yerine,
Yeter artık be kahrolası, varıp batasın yerin dibine,
Söyle kaç sed vuracaksın, özlemle hasretin önüne,
Uğraşma boşuna baş edemezsin, sevdam ölümüne...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
Söz cazgıra gelince o sefil bitkin, şimdilerde kendi haline;
Minare ise kaç asır geçsede, yıkılmadı ayakta, durur dikine.
Bilmem belki avuntudur şu yazım, kimbilir, belkide bahane,
Ama yinede bir elde kalemle, öbüründe çay, değme keyfine,
Onlar olmasa ne ederim, nasıl karşı koyarım, şu gurbet illetine,
Hem köyle yöre, hemde cazırla minare, bu yüreğimdeki efsane...! ! !
iŞTE BU YÜREKDEKi EFSANE... YÜREKDEKi EFSANE...
Gurbetten Bir C A N! / Gizemlikartal
|
Taşkın Erdinç | Yürekden Göndermeyin.. |
Kırmızı dudakları öpen kimse oldumu,
Ojeli parmakları tutan el bulundumu,
Belinden kavrayıpta sarılan hiç oldumu,
Rüyalardan çıkmayan prensler bulundumu,
Bulunmazdır bilirim yüreğiyle sevişen,
Zamana direnipde sevgiyi geliştiren,
Bri gülü tutuğunda elbet batar bir diken,
Yoruyorsa sevgiyi bırakın gitsin giden,
Kafese rağmen bir bülbül ötüyorsa,
Ellerini sık tutup yağmurda yürüyorsa,
Telefona bakınca sesini duyuyorsa,
Sarılın sizde ona gerçekde istiyorsa,
Sevmeler sevişmeler hepsi aşkın ateşi,
Söylenen kötü sözler düşman eder kardeşi,
Kötü söz söylemeyin, seveni küstürmeyin,
Sevmiyorsa o sizi düşlere getirmeyin,
Seviyorsa sevdiğin sarılın göndermeyin,
Başınızı dik tutup gurura yenilmeyin,
Gurur olmaz sevgide, kibirli söylenmeyin,
Gurur onun gururu yürekden göndermeyin..
|
Celal Topo | Yürekle Sevmek |
Sevmek zamansız esen bir rüzgardır
Azgın bir dalgadır yürek kıyılarına vuran
Korkunun uçurumunda
Düşmeyi bekleyen heyacandır
Sevmek
Bir çiy tanesidir kirpiklerde
Yapışıp ta düşmeyen
Yürek yürek gezen
Bir heves bir arzu değil
Sevmek
Bir ömür tek bir gönülde
Yaban ellerden uzak
Solmayı bekleyen kır çiçeğidir...
16 / 11 / 2005 Antalya
|
Gürsoy Solmaz | Yürekler Hoplattım |
Yürekler hoplattım ödler kopardım,
Gönlümün bitmeyen savaşlarında…
Isıtır pişirir dürüm yapardım,
Sevgi sofrasının lavaşlarında…
Halden anlar oldum hem biliyordum,
Nemlense gözlerim hep siliyordum,
Ölmek istiyor da ölemiyordum,
Çok sırrım saklandı gözyaşlarında…
Sevdalar tutarken, beni bıraktım
Kendime endişe korkuyla baktım,
Birisi dokunsa ağlayacaktım,
Hazırdım bu yolun taa başlarında….
Sahteler türedi, yitti asıllar,
Günler geçti, aylar hatta on yıllar,
Hesap vermediğim hala biri var,
Sen haklı-ben haksız dalaşlarında…
Toplayıp çıkardım küsurat kaldı,
Birkaç cümle eder nasihat kaldı,
Onlar haklı, bana kabahat kaldı,
Selamet diledim uğraşlarında…
|
Arzu Kumbul | Yürekler De Ağlar |
Sadece gökyüzü ağlamaz ey sevgili,
Sadece yağmur damlaları düşmez toprağa,
Her düşen damlada,
Yeşerir,canlanır,gelişir bitkiler
Yüreklerin üşüdüğü gibi,
Üşümez ama.
Bir tatlı sözle ısınır yürekler,
Sevgi dolu bakan gözlerle,
Erir buz tutmuş kalpler.
Sadece gökyüzü ağlamaz ey sevgili,
Yüreklerde ağlar.
|
İsmail Kürşad Avcı | Yürekler Türk'e Türküler Söyler |
Kana susamışlar sarsada
Bentler aşılır inadımızla
Hür doğmuşuz, hür ölürüz
Zalimin zülmüne uğrasakta
Geçer bir gün bu da geçer
Bahar gelir toylar sürer
Bir düğün alayı kurulur ki
Yürekler Türk'e türküler söyler
Zindan az gelir vatan aşığına
Ölmek varsa bayrak uğruna
Koşar adım cenk meydanına
Selam ile gireriz şehit makamına
Geçer bir gün bu da geçer
Bahar gelir toylar sürer
Bir düğün alayı kurulur ki
Yürekler Türk'e türküler söyler
|
Ramazan Öncel | Yüreklerde... |
YÜREKLERDE
“Hayata döndürme” operasyonu
Koydular adını
Cihan parçası canları
Yarına söylenmiş türkülerini
Sevdalarını,
Umutlarını
Hoyrat elleriyle
Hayattan kopardılar
Şimdi
33 kurşunlu yürek gibi
Düğümlenir boğazımda
“Hayata döndürme operasyonu”
Koydular adını
Ve
Hayat dolu dal bedenleri
Puslu bir kış sabahında
“Ham meyveleri
Kopardılar dalından”
Sloganları çınlıyor hala
Hoyrat karanlığı
Yırtıyor gizemli donuk bakışları
Bedenleri uzansa da yerde
Düşünceleri bayrak bayrak
Yüreklerde.
Ocak.01
|
Yakup Başar | Yürekler Yine Yandı |
Bayrak tepeden yine kalleş ateşi açıldı
Ak tütün karakoluna on beş bayrak asıldı
Ana ocağına yine bir avuç tuz basıldı
Yürekler yine yandı yandı tutuştu
Gökten yağmur değil göz yaşları akıyor
Kalbimize sizin isimleriniz yazılıyor
Dünya ya bir mesaj daha veriliyor
Yürekler yine yandı yandı tutuştu
Türk milletinin kalbine yine bir ateş düştü
Yüz binler sizin için sokaklara döküldü
Yüreğimizden bir parça daha söküldü
Yürekler yine yandı yandı tutuştu
Bak bayrağını kapan sokağa koşuyor
Bu bayrak sizin sayenizde dalgalanıyor
Sokaklar sizin için inim inim inliyor
Yürekler yine yandı yandı tutuştu
Gazeteler de hep sizin isimiz okunuyor
Etrafa şehitlik kokusu yayılıyor
Küçücük yavruların sesi yankı yor
Yürekler yine yandı yandı tutuştu
|
Hatice Türkmen Yurtseven | Yüreklerde Kış |
Hiç bir kış bu kadar soğuk geçmedi ülkemde,
Hiç bir kış bu kadar yanmadı yüreklerde
Ah aralık, umutlara değil
Ölümlere aralanan kapı
Sağanak sağanak gözlerden yağmur yağar
Zamansız düştü saçlara kar
Ve karla karışık, içime korlar yağar
Kış kışlığını yapar derdi nenem, Puşt puştluğunu
Sen örnek ol evlat koru yurdunu
Mazluma sığınak bedenin düşene destek
Vatanıma göz dikene haine köstek
Kış yolları kapadı fırtınalar savurdu
Yürekler hârelendi ateş sardı yurdumu
Tomurcuğu görmedi üzerine yağdı kar
Toprağa düşen canlar hanelerde oldu har
Ah nenem 57. alaylı Salih çavuşun kızı
Gör bak şimdi ülkeme ne yazılar yazıldı
Avaz avaz bağırsam beni duyan yokmudur
Ya Rab! Yurduma bu keder reva mıdır hak mıdır
Ben bir Türk kızıyım zalime boyun eğmem
Sonra rahat uyur mu Çanakkale’de dedem
Ecdadımdan değil mi bu vatan miras bize
Al sancağın altında birleşip iman ile
Hep birlikte coşalım ne mutlu TÜRK’üm diye
…türkmenkızı…06.01.2017
|
Nimet Öner | Yüreklerimiz Semaha Duruyor |
Her an aklımdasın sevgili;
Varamadığım, göremediğim, saramadığım, dokunamadığım.
Şu yer,şu gök,şu umman yokluğunla inlerken,
Ruhlarımız iki kadim dost gibi,
Bir nehrin kenarında,
Bir dağın eteğinde,
Mumların yandığı bir mabette birleşip,
Aynı şiiri yazıp, aynı türküyü dinleyip,
Kalp atışlarımızın ritmiyle,
Semaha duruyorlar.
17/04/2011 VAN
|
Ahmet Altan | Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar... |
Bir kadın tanımak...
Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın
sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha
fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de
engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur
tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından
vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?
Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.
Ahmet Altan
|
Sinan Karakaş | Yüreklerimiz Özgür |
Kırdık biz zincirleri, yüreklerimiz özgür,
Salıverdik dilleri, sesimiz çıkmakta gür,
Yarınlar elbet bizim, ümitsiz hiç olmayız,
Yarını başkasına, bilin ki bırakmayız,
Ölüm sevgilimizdir, ondan nasıl kaçarız,
Vuslat düğünümüzdür, düğün günü uçarız,
Hakimi mutlak olan, Allaha inananlar,
Hiç bir şeyden korkmazlar, tek ona dayanırlar.
|
Nurşen Yüksekova | Yürekli Kadın |
Seviyordu ama diyemedi
Sevilende seviyorduda gizledi
Akrabalar diye ikiside çekindi
Aşkları bir sır gibi kaldı kimse bilmedi
Kadın seviyordu ki yanıyordu yüreği
Durmuyordu ağlıyordu gözleri
Silip atamıyordu ki çaresizdi yüreği
Çok seviyordu yürekli kadın
İnsanın hayatı masal gibi
Bazen roman gibi
Kadın ki yürekli
'Belki unuturum' diyerekten gidip bir başkasıyla evlendi
Ve mutluydu evlenirken
Gülümserken gözleri parlıyordu
Sevmeyi yeniden umut ederken
Kader ona kötü vuracağını bilmiyordu
Kadın ki sabırlıydı, sabır taşıydı
Onca gördüğü kötülüğe rağmen yinede iyilik yaptı
Ama ne eşine ne de kaynanasına yarandı
Dünyaya iki tatlı çocuk getirdi ve boşandı
Dertleri ard arda çekerken
Mazi onu rahat bırakmıyordu
Tek tek sevdiklerini kaybederken
Sevdikleri onu sırtından vuruyordu
Zaman geçti
Ne çileler ne dertler çekti
Yinede tırsmadı
Kadın ki kadın yıkılmadı
Hala dimdik ayakta yürekli kadın...
|
Subsets and Splits