text
stringlengths
0
159
arasında akıl ve düşünce ile seçkin kılmıştır. Onun için bir insan aklını güzel kullandığı
takdirde, kendisini yaratıp da ona düşünüp anlama gücünü veren bir yaratıcının varlığını
sezer. Kendisinin ve çevresindeki varlıkların öyle rasgele kendiliklerinden var
olmadıklarını anlar. Böylece kendisinde İlahî bir düşünce doğar ve büyük bir kudret sahibi
yaratıcının var olduğu inancına ulaşır.
Fakat o Yüce yaratıcıyı hiç kimse şanına uygun bir şekilde bilemez. O'nun
peygamberine uymayan kimse, Allah'ın razı olmadığı ibadetlerin hangileri olduğunu
kestiremez, yaratılış hikmetinin ne olduğunu anlayamaz, insanlar arasındaki ilişki ve
karşılıklı hakların nelerden ibaret bulunduğunu ve görevlerin ne olduğunu gereği üzere
belirleyemez. Nihayet yaratılış gayesinin dışında yürür de bundan haberi olmaz. Cehalet
içinde bulunduğunun farkına varamaz. Böylece ebedî mutluluktan yoksun kaldığını
anlayamaz.
Peygamberlerin varlığından haberi bulunmayan veya peygamberlerin yoluna
inanmayıp gerçekleri bozarak değiştiren nice milletler sapıtmışlar, insanlığa yakışmayan
hallere düşmüşlerdir. Aralarında her türlü vahşet hareketleri türemiş, insanlara, ağaçlara
ve taşlara tapınıp durmuşlardır.
İşte insanları bu gibi çirkin hallerden kurtarmak, onlara din ile dünya görevlerini
öğretmek ve böylece hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna ermelerini sağlamak için
Allah'ın elçileri olan peygamberlere ihtiyaç vardır.
Onun için Yüce Allah kendi ihsan ve ikramı ile insanlara peygamberler göndermiştir.
Böylece insanlara karşı "İlahî hüccet" tamam olmuştur. Artık hiç kimse, "Ben görevimi
bilmiyordum; onun için sana ibadet edemedim." diye özür beyan edemeyecektir. Çünkü
Yüce Allah insanlara görev bildiren peygamberleri göndermiştir. Bunlar Allah'ın hüccet ve
delilleridir.
39- Daha önce söylediğimiz gibi, peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu, bizim
peygamberimiz Hazret-i Muhammed'dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Hazret-i
Muhammed, yeryüzündeki bütün milletlere gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberliği
kıyamete kadar devam edecektir; en son peygamberdir. Onun yaymış olduğu din, bütün
insanlara aittir. Onun getirdiği İslam dini, bütün insanlığın dinidir, yaratılış gayesine en
uygun olan bir dindir. Her zaman için ihtiyaçlara cevab verecek olan hikmet dolu ebedî bir
dindir. O mübarek peygamberin getirdiği kitab (Kur'an) tümü ile hiç bir değişikliğe
uğramaksızın kıyamete kadar Allah tarafından korunmuş olacaktır.
Sonuç: Beşeriyet öteden beri peygamberlere muhtaç bulunmuştur. Peygamberlere
uymaksızın hak yolu bulacağını ve Hakka ereceğini savunan bir gafile soralım: Eğer
peygamberlerin varlığından habersiz bir bölgede yetişmiş bulunsaydı, kendisinde Allah'ın
varlığı ve O'na karşı görevleriyle ilgili fikirler gerçek şekli ile bulunabilecek miydi? Din ve
dünya işlerine ait görevleri belirleyebilecek miydi? Kendi vicdanında yüksek duygulara
karşı bir çekicilik bulabilecek miydi?
Zavallı İnsan! Kendi ruhunda sönük bir şekilde parıldamaya başlayan bazı yüksek
fikirlerin kendisine nereden geldiğini hiç düşünmemektedir. En kolay işlerde ve tenlerde
bile bir hocaya, ustaya ve yol göstericiye insan muhtaç olur da, en önemli olan din
konusunda gerçekleri öğrenmek için bir öğreticiye, bir yol göstericiye nasıl muhtaç
olmaz? Doğrusu, sağduyulu hiç bir düşünür, peygamberlere olan ihtiyacı inkar edemez.
"Hiç bir ümmet yoktur ki, onlar içinden bir uyarıcı (peygamber) gelip geçmiş
olmasın." (Fatır: 24)
Semavi Kitablara İman
40- Yüce Allah, insanlara yine insanlardan Peygamberler göndermiştir. Bu
peygamberlerden bir kısmına da kendi emirlerini ve yasaklarını, kendisine ibadet
şekillerini öğreten kitaplar indirmiştir.
Bu kitaplardan bir kısmına "Suhuf" denir. Bunlar birkaç sayfalık kitablardır. Kitablardan
dördü de büyük kitaplardır. İnişleri şöyledir:
On sahife Hazret-i Âdem'e, elli sahife Hazret-i Şit'e, otuz sahife Hazret-i İdris'e, on
sahife Hazret-i İbrahim'e verilmiştir diye rivayet edilir.
Büyük kitaplara gelince: Tarih sırasına göre bunlardan birincisi Hazret-i Mûsa'ya
verilen Tevrat'tır. İkincisi Hazret-i Davud'a verilen Zebûr'dur. Üçüncüsü Hazret-i İsa'ya
verilen İncil'dir. Dördüncüsü de, bizim Peygamberimize (sav.) verilen Kur'an'dır.
Yüce Allah bu kitabları vahy yolu ile göndermiştir. Ya Cibril-i Emin adındaki bir melek
aracılığı ile bildirmiş yahut başka bir şekille ilham etmiştir. Bu kitablara "İlahi Kitablar"
denildiği gibi, taşıdıkları yüksek vasıftan dolayı "Semavi Kitablar" ve Cibril-i Emin aracılığı
ile indirilmiş olduklarından da "Münzel Kitablar" denir.
41- Yüce Allah'ın bütün kitablarına iman etmek her mü'min için farzdır. Biz bugün
diğer milletlerin ellerinde bulunup da semavi oldukları söylenen kitablara değil de,
Allah'ın aslen Peygamberlerine göndermiş olduğu kitabların tümüne iman ederiz. Çünkü
Kur'an'dan başka olan kitablar değişikliğe uğramışlardır. Kur'an-ı Kerim'in hiç bir sözü
zamanımıza kadar değişmediği gibi, kıyamete kadar da değişmeyecektir; çünkü Allah onu
değişiklikten koruyacağını yine Kur'an'da bildirmiştir.
Bütün semavi kitaplar insanlar için birer rahmet olmuşlar ve hak yolu göstermişlerdir.
Onun için hepsine iman etmek zorundayız. Bu kitablardan herhangi birini inkar etmek
hepsini inkar demektir. Gerçek mü'min o kimsedir ki, Yüce Allah'ın bütün kitablarına
inanır. Yüce Allah'ın en son kitabı olan Kur'an-ı Kerim'e sarılır ve onun hükümlerini
gözetmeye çalışır.
42- Bugün Kur'an-ı Kerim'den başka diğer Semavi kitablar tüm olarak yeryüzünde
mevcut değildir. Aradan asırlar geçmiş ve birçok milletler tarihe karışmış olduğundan
kitabların bir çoğu tamamen kaybolmuş, bir kısmı da büyük değişikliklere uğrayarak İlahî
vasıflarını kaybetmişlerdir.
Bugün elde bulunan Tevrat, Zebûr ve İncil nüshalarından hiç biri, Yüce Allah'ın
Mûsa'ya, Davut'a ve İsa'ya indirmiş olduğu kitabların aynı değildir. Ancak Kur'an-ı Kerim
asliyyetini olduğu gibi korumaktadır, bir kelimesi bile değişikliğe uğramamıştır.
43- Kur'an-ı Kerim'in bütün ayetleri, daha başlangıcında bizzat Hazret-i Peygamber
Efendimiz (sav) tarafından ezberlenmiş olduğu gibi, ashabın birçokları tarafından da
ezberlenmiş ve yazılmıştı. Hazret-i Peygamberin (sav) ahirete göçmesinden sonra Hazret-
i Ebu Bekir, bütün ashab-ı kiram huzurunda Kur'an'ın birer nüshasını yazdırarak onu
değişiklikten korumuştu. Hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında da bu asıl kitabdan
yeterince yazdırılarak büyük İslâm merkezlerine birer nüsha gönderilmişti. Bunların her
birine "Mushaf-ı Şerif" adı verilmiştir. Daha sonra bütün Mushaflar bu asıllara göre aynen
yazılagelmiştir.
Her asırda yüzbinlerce Mushaf-ı Şerif yazılmış. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'i baştan sona
ezberleyen binlerce hafız yetişmiştir. Bu özellik diğer semavi kitablar arasında yalnız
Kur'an-ı Kerim'e nasip olmuştur. Bu da bir hikmet gereğidir. Çünkü diğer Semavi Kitablar
belli bir kavme ve belirli bir zamana ait olarak Peygamberlere indirilmişlerdi. Kur'an-ı
Kerim ise, bütün insanlık alemine ve bütün asırlara mahsus olarak Peygamberimize
indirilmiştir. Onun için bu kitabın Allah tarafından korunması bir hikmet gereği olmuştur.
44- Kur'an-ı Kerim'in bir ayeti bile değişikliğe uğramayarak aslı üzere kalması, öyle bir
gerçektir ki, bunu bir kısım müsteşrikler (şarkiyat ilimleri ile uğraşanlar) bile insaf
göstererek doğrulamaktadır. Bunun aksini iddia edenler, müslümanlık aleyhine
propaganda yapan siyasi maksadlı ve körü körüne batıla saplanmış kimselerdir. Bugün
Kur'an-ı Kerim her yabancı dile tercüme edilmiş durumdadır. Bu diller arasında Türkçe,