review
stringlengths
756
13.1k
review_length
int64
78
1.65k
KEÇİ YETİŞTİRİCİLİĞİ Yatırım maliyetinin düşüklüğü, sütünün tüketicilerce ve dondurma yapımında tercih edilmesi, makilik ve kayalık alanlardan daha iyi yararlanması, keçileri diğer çiftlik hayvanlarından ayırmaktadır. Ülkemizde farklı bölgelere uyum sağlamış çoğunluğu kıl keçisi olmak üzere yerli keçi ırklarımız bulunmaktadır. Bazı davranışları koyun davranışlarına benzerlik göstermekle beraber keçiler, özgürlüğüne düşkün hayvanlar olduğu için rahat bırakılmayı ve sessiz bir şekilde idare edilmeyi isterler. Keçiler, deri altı yağ dokusunun ve bedeni örten kıl örtüsünün zayıf olması nedeniyle soğuğa ve yağışa karşı koyunlara göre daha hassastırlar. Ancak Ankara Keçilerinde tiftik soğuğa ve yağışa karşı koruyucudur. Kırkımdan sonra soğuğa ve rüzgarla birlikte yağışa karşı duyarlılık artmaktadır. Keçilerde sürü oluşturabilme kabiliyeti koyun ve sığıra göre daha zayıf olduğu için merada daha geniş bir alanda otlama eğilimindedir. Keçinin günlük aktivitelerinin yaklaşık 1/3’ünü besin alımı oluşturur. Keçi koyundan daha hızlı yem almasına karşın, çok fazla hareketli ve seçici olması nedeniyle koyundan daha uzun süre otlamaktadır. Keçiler merada günde 14-15 km yol yürüyebildiklerinden, çok fazla bitki çeşidiyle karşılaşabilirler. Keçiler ortalama bir sığırın 1/12 kadar canlı ağırlıkta olduğu için ülkemiz çayır-mera alanlarında daha rahat hareket edebilmektedir. Kültür ırkı sığıra göre keçilerin verimli ömrü daha uzun, gebelik süresi daha kısa, döl verimi ise çok daha yüksektir. Hayvanların severek tükettiği yöreye uygun, adaptasyon yeteneği ve yem değeri yüksek otların çayır-meralarda çoğaltılması hayvan sahiplerinin/çobanların öncelikli işi olmalıdır. Söz gelimi İç Anadolu bölgesinde asırlardır adapte olmuş, kuraklığa dayanıklı ve yem değeri yüksek Dağ Korungası gibi yem bitkisi çayır- meralarda yaygınlaştırılmalıdır. 2 Kıraç ve eğimli meralarda iyi gelişme gösteren, yem değeri yüksek Dağ Korungası Keçiler hareketli olması nedeniyle yemi, ete ve süte çevirme oranı, koyun ve sığıra göre yaklaşık % 25 oranında daha yüksektir. Yatırımcılar öncelikle çok iyi pazar araştırması yapmalıdır. Keçi yetiştiriciliğine karar verme veya kapasite artırmada sırasıyla; 1) Süt/et ve tiftik (Ankara keçisi) gelirlerinden elde edilecek kazanç, 2) Pazar güvencesi ve istikrarı, 3) Mera özelliği ve mera otlatma kapasitesi, 4) İklim ve kaba yem kaynağı, 5) Bölgeye adapte olmuş ırktan kaliteli ve uygun damızlık temini, 6) İşgücü, 7) Hayvan hastalık ve zararlıları riski göz önünde bulundurulmalıdır. 3 Keçi Ağılları Ağılların planlanmasında, öncelikle keçilerin refahı ve sağlığına sonra da iş gücü tasarrufu olmak üzere iki ana noktaya odaklanılmalıdır. Keçi ağılı yapılacak yerin seçiminde;  Yol, su ve elektrik temini,  Meraya yakınlık,  Hizmet ulaşımına yakınlık,  Topoğrafya (eğim, kışın soğuk rüzgarlara kapalı olma gibi)  Drenaj, sel, çığ, heyelan tehlikesi,  Yabani hayvan saldırısı,  Yangından korunma,  İşletmenin ileriki yıllardaki büyüme potansiyeli gibi parametreler göz önünde bulundurulmalıdır. Barınaklar; çevreye göre hafif yüksek ve meyilli arazilere kurulmalıdır. Drenajı zor düz arazilere, içme suyu kaynaklarına yakın veya taban suyu yüksek olan yerlere ve dere yataklarına inşa edilmemelidir. Taban suyu yüksek düz araziler veya basık yerler, özelikle sinekler için uygun yaşam alanları oluşturduğu 4 gibi, barınak içerisinde nemi daha da yükselterek, kirli hava birikimini artırmaktadır.  Ağıl inşa edilecek yer; kuzey rüzgarlarından korunaklı, yaz rüzgarlarına ise açık olmalıdır.  Güneşin ısıtıcı ve kurutucu özeliğinde yararlanmak için ağılın açık yönü güneye, güney-doğuya veya doğuya bakmalı, kuzey taraf ise kapalı olmalıdır. Ağıl İnşasında Hayvan başına yeterli taban alanı ve havalandırması olmayan rutubetli ağıllarda barındırılan keçiler; ait olduğu ırktan bağımsız, ne kadar iyi beslenirlerse beslensinler beklenen verimi vermezler. Bu çerçevede ağıllar;  Bölgenin iklimine ve işlerin kolay görülmesine uygun, maliyeti düşük, kolay bulunabilen, mümkünse geri dönüşümlü malzemeler kullanılmalıdır.  Yağmur sularının ağıl tabanına sızmasını önlemek için, ağılın etrafı çok iyi drene edilmeli veya ağıl tabanı 20-30 cm yükseğe inşa edilmelidir.  Barınak tabanı, barınağın ön tarafına doğru % 5-7’lik bir eğimle yapılmalıdır.
573
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: EKİM ZAMANI • Ekim zamanını yetiştirilecek çeşidin vejetasyon süresi, hava ve sulama suyu sıcaklığı belirler. Çeltik ekimi yapılması için su sıcaklığının en az 12 derece olması gerekir. • Ülkemizde çeltik ekim zamanı, bölgelerimize göre değişmektedir. Marmara-Trakya ve Karadeniz bölgesinde çeltik ekimi Mayıs ayının ilk yarısında, Ege ve Akdeniz bölgelerinde Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar olan geniş bir zaman diliminde ekilebilmektedir. • Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise 20 Nisan 15 Mayıs arasında ekiminin yapılması en uygun sonucu vermektedir. İç Anadolu bölgesinde çeltik ekimine biraz daha geç 10-20 Mayıs arasında başlamalıdır. • Ekimlerin geç yapılması da sonbahar yağmurlarının erken başlamasıyla çeltik hasadında güçlük meydana getirmektedir. Yatma sebebiyle dane kaybı artmakta, çeltik randımanı düşmekte ve kurutmada sorunlar yaşanmaktadır. • Ekimde geç kalınmışsa fideleme makineleri ile fide dikimi yapılırsa yaklaşık 1 ay erkencilik sağlamaktadır. EKİM YÖNTEMİ • Çeltiğin Ekim Yöntemleri; 1. İklim şartlarına, 2. Toprak tipine, 3. Ekolojik koşullara, 4. Kırmızı çeltik yoğunluğuna, 5. Münavebedeki bitkilere göre değişiklik göstermektedir. • Ekim yöntemleri 1. Serpme (elle, gübre saçıcıları ile uçakla), 2. Mibzerle 3. Fideleme. • Ülkemizde elle veya gübre saçıcı makineleri ile ekim yaygın şekilde kullanılmaktadır. Uçakla ekim yapılmamaktadır. • Serpme ekimden önce tavalar iyice bulandırılmalı ve tohum üstünde ince mil örtüsü oluşması sağlanmalıdır. • Serpme ekimde tohumlar toprak yüzeyine tutunduktan 3-4 gün sonra tavalardaki su boşaltılır. Tavalara 5-6 gün sonra ince bir su verilir. • Tohumları ıslatmadan buğday ekimi yapar gibi direk mibzerle ekim de yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemde yabancı otlarla mücadele zor olmaktadır. Aynı zamanda su kullanımı artmaktadır. Ekimden sonra tohumların çimlenmesi ve fideciklerin toprak yüzeyine çıkması için uzun zamana ihtiyaç duyulmaktadır. • Mibzerle kuruya ekim yapılmışsa 2-3 defa tarlaya su verilip boşaltılarak topraktaki tohumun çimlenip, bitkilerin toprak yüzeyine çıkması sağlanır. Bitkilerin toprağa tutunup, 1-2 yapraklı devreye ulaşmasından sonra, normal geleneksel sulama yönteminin uygulanmasına geçilebilir. • Ekimden sonraki çimlenme süresi; 1. Su ve hava sıcaklığına, 2. Su seviyesine 3. Tohumun ekim derinliğine bağlı olarak 5-10 gün arasında değişiklik gösterir. • Çimlenip su üzerine çıkış yapan bitki yüzdesi tohum kalitesine, tohum yatağının iyi hazırlanmasına ve ekim şekline bağlıdır. • Fideleme ekim yöntemi; çeltik yetiştirilecek tarlaya doğrudan doğruya ekim yapmadan önce fide yastıklarında fidelerin yetiştirilmesi ve daha sonra bu fidelerin tarlaya dikilmesini ifade eder. Bu şekilde, fide yastıklarında 20-25 gün süre ile yetiştirilen fideler çok iyi şekilde tesviye edilmiş tarlaya 1-2 cm derinlikte su verildikten sonra elle veya makine ile dikilir. Dikim işleminden sonra 5-6 gün içerisinde toprağa tutunurlar. Fideler toprağa tutunduktan sonra ilk azotlu gübre uygulaması yapılmalıdır. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Avantajları: • 1.Düzenli bitki örtüsünün sağlanması 2. Yatmanın ve mantari hastalıkların önlenmesi 3. Serpme ekime göre daha yüksek verim ve kalitede ürün elde edilmesi 4. Yabancı ot probleminin azalması 5. Sulama suyu tasarrufu (% 30) 6. Kışlık ara ürün yetiştiriciliğine imkân vermesi 7. Uzun vejetasyon süresi isteyen çeşitler yetiştirilebilir. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Dezavantajları 1. Fideleme makineleri ek bir yatırım istemektedir. 2. Tarla zeminin fideleme makinesinin çalışmasına uygun olması gerekmektedir. 3. Fideleme yapılması ek maliyet getirmektedir.
488
ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ VE ZARARLILARI Bahçe Tesisi: Antepfıstığı fakir topraklarda yetişebilse de, verim ve kalite için uygun anaç, erkek ve dişi çeşitlerle derin ve sulanabilir topraklar idealdir. Çiçeklenme dönemindeki düşük sıcaklık ve yağış dikkate alınarak bahçe yeri seçilmeli, soğuk hava çöken çukur alanlardan kaçınılmalıdır. Bahçe Tesis Yöntemleri: Tüplü fidan dikimi en yaygın ve tavsiye edilen yöntemdir. Aşılı bitkiler 4-5 yılda verime yatabilir. Doğrudan tohum ekimi, çöğür dikimine göre daha dayanıklıdır fakat aşılama için 4 yıl beklenmesi gerekir. Çöğür dikimi düşük tutma oranı ve geç aşıya gelme dezavantajları nedeniyle önerilmez. Dikim Şekilleri: Sulu Koşullarda Sık Dikim: 5-6 m sıra arası, 1-4 m sıra üzeri mesafe. Birim alandan fazla ürün, kolay bakım ve hasat avantajı sağlar. Kuru Koşullarda Dikim: 6-10 m sıra arası (anaca göre değişir). Genellikle kültür antepfıstığı anaç kullanılır (8x8 m mesafe). Çeşitler: Yaygın çeşit Uzun olmasına rağmen, Siirt çeşidi meyve kalitesi ve verimde öne çıkar. Siirt, sulu ve kuru koşullarda Uzun çeşidinden %30 daha verimlidir ve 3 yıl önce mahsul verir. Tozlayıcılar: Her 10-12 dişi ağaca 1 erkek ağaç gerekir. Önemli olan nokta, tozlayıcının dişi çeşitle aynı dönemde çiçek açmasıdır. Anaçlar: Pistacia khinjuk (Buttum) anacı üzerine Siirt çeşidi aşısı, diğer kombinasyonlardan daha üstün verim sağlar. Aşılama: T göz aşısı en sık kullanılan yöntemdir. Yonga aşı, aşılama mevsimini uzatmak ve aynı yıl daha fazla aşı yapmak için tercih edilebilir. Aşı sonrası bakım, aşı bağının gevşetilmesi, sürgünlerin bağlanması ve tırnak kesimini içerir. Budama: Verimli yıl sonunda yapılmalı, yaşlı, zayıf ve kuru dallar çıkarılmalıdır. Dengeli budama, periyodik meyve vermeyi önler. Ürün yoğunluğuna göre meyve seyreltmesi de yapılabilir. Toprak ve Yaprak Analizi: Verim ve kalite için hayati önem taşır. Örnekler doğru şekilde alınmalı ve analiz sonuçlarına göre gübreleme yapılmalıdır. Gübreleme: Toprak ve yaprak analizi sonuçlarına göre yapılmalıdır. Azot: Amonyum sülfat önerilir. Şubat ayında, ağaç gövdesinin 1 m dışında kalan taç izdüşümüne serpilir. Fosfor: Triple süper fosfat önerilir. Ocak ayında, ağacın taç izdüşümüne açılacak banda verilir. Potasyum: Potasyum sülfat önerilir. Ocak ayında, fosforlu gübre ile aynı yönteme göre verilir. Sulama: Sulama, verimi %30'a kadar artırabilir. Damla sulama, su tasarrufu, yabancı ot kontrolü ve gübreleme kolaylığı sağladığı için idealdir. Hasat: Meyveler olgunlaştığında (dış kabuk matlaşır, kırmızı kabuk kolayca ayrılır) elle toplanmalıdır. Hasattan sonra meyveler sergi yerlerinde kurutulur. İşleme: Kurutulmuş meyveler kavlatılır, temizlenir, boylanır, kavrulur ve paketlenir. Hastalık ve Zararlılar: Antepfıstığı Pisillidi: Yaprakların sararıp dökülmesine neden olur. Mayıs ortasından itibaren yaprak kontrolleri yapılmalı ve gerekli görüldüğünde ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Dal Güvesi: Sürgün ve meyve kaybına yol açar. Şubat ayında sürgün kontrolleri yapılmalı, %10 bulaşma varsa Nisan-Mayıs aylarında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Göz Kurdu: Meyve salkımı ve yapraklarla beslenir. Kışın yumurta paketleri ezilmeli, ilkbaharda larva grupları yok edilmelidir. Ağaç başına 2-3 yumurta paketi bulunan bahçelerde tomurcuk patlamadan önce ve Nisan ayında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Meyve İç Güvesi: Meyvelerle beslenir ve verim kaybına neden olur. Mayıs ayında ağaçlara oluklu mukavvalar sarılarak larvalar toplanmalı ve imha edilmelidir. Meyvelerde %3 zarar varsa ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Karagöz Kurdu: Karagöz ve sürgünlerde beslenir, kurumalarına sebep olur. Budamada tuzak dallar bırakılarak Nisan ayında toplanmalı ve imha edilmelidir. Antepfıstığı Meyve İç Kurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası meyve kontrolü yapılmalı, %10 canlı larva varsa ilaçlama yapılmalıdır. Fidan Dip Kurtları: Ağaç köklerini yiyerek kurumasına neden olur. Erginler toplanmalı, yaralı ağaçlar tedavi edilmeli ve larvalar yok edilmelidir. Mayıs ve Temmuz-Ağustos aylarında erginlere karşı ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Kabuklubiti: Bitki özsuyunu emerek zayıflatır, sürgünlerin deformasyonuna neden olur. Bulaşık sürgünler kesilip imha edilmelidir. Şubat-Mart aylarında veya ilkbaharda yumurta açılımından sonra ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Siyah İçkurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası ağaç ve ambarlardaki zarar görmüş meyveler imha edilmelidir. Ergin çıkışını takiben 2 ilaçlama yapılabilir. Karazenk Hastalığı: Yaprak ve meyvelerde lekeler oluşturur. Aşırı azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. İlkbaharda yaprak açmaya başladığı dönemde veya meyveler nohut tanesi iriliğinde olduğunda ilaçlama yapılabilir. Meyve Kararmaları: Meyvelerde kararmalara ve zamk akıntılarına neden olur. Toprak altı sulama tercih edilmeli, hasat geciktirilmemelidir. İlk lekeler görüldüğünde ve hastalık gelişimine göre tekrarlanarak ilaçlama yapılabilir.
637
İpekböceklerinde uyku (deri değiştirme) Uykuya giden ipekböceği özellikle ağız kısmından belli olur. Son yaşlar dediğimiz 4 ve 5. yaşlarda küçülerek adeta bir nokta haline gelen ağız kısmından uykuya giden ipekböceğini tanımak çok kolaydır. İlk yaşlarda ise deri renginin değişmesi, baş kısmının irileşmesi ve şeffaflaşması, ağzın küçülmesi uykuya gidişin belirtileridir. Her uyku dönemi sonunda bir kez alt değiştirme (küne alma) yapılmalıdır. Küne almak için ipekböceklerinin geçeceği büyüklükte (0.5-1 cm2) delikleri olan ağlar besleme yatağı üzerine atılır ve ağ üzerine yem verilir. İpekböcekleri taze yapraklara çıkınca ağ ile birlikte kaldırılarak alttaki kurumuş yapraklar vs. temizlenir. Alt değiştirme ile birlikte seyreltme de yapılır. İpekböcekleri uykudan uyandığında yaprak verilmeden 1 saat önce ortamda olabilecek mikroplara karşı kireç uygulaması yapılmalı daha sonra yaprak verilerek seyreltme ve alt değiştirme yapılmalıdır. YETİŞKİN İPEKBÖCEKLERİNİN BAKIM VE BESLENMESİ 4. ve 5 inci yaşlardaki ipekböceklerine yetişkin ipekböcekleri diyoruz. Bu dönem ipekböcekçiliğinde yaprak tüketiminin ve işçiliğin en fazla olduğu dönemdir. İlk yaşların aksine bu yaşlarda yüksek sıcaklık ve nem çok fazla istenmez. Bu dönemde en uygun sıcaklık. 23-24 derece en uygun nem ise %70-75 dir. İlkbahar beslemesinde bu dönem Mayıs ve Haziran aylarına rastlar. Dolayısıyla hava sıcaklığı istenen sıcaklığın üzerindedir. Bu nedenle bu yaşlarda besleme yeri olarak kuzeye bakan serin yerlerin tercih edilmesi gerekir. Ayrıca güneye bakan pencerelerin kalın perdelerle kapatılması, kapıların hava cereyanı olmayacak şekilde açık tutulması yararlı olur. Bu dönemde ipekböcekleri için yaprak kıyılmasına gerek yoktur. 4. yaşta tam yaprak ve filiz, 5 inci yaşta ise şimal verilebilir. 4. yaşta iki veya üç kez 5. yaşta ise günaşırı alt değiştirme ve her alt değiştirmede uygun şekilde seyreltme yapmak iyi ve kaliteli ürün alınması amacıyla faydalı olur. Özetle yaprak temini, alt değiştirme, seyreltme vb. işler, yetişkin ipekböceklerinde yoğun bir çalışmayı gerektirmektedir. Şekil 13:Küne Temizleme Şekil 12:Uyuyan İpekböceği Yetişkin ipekböcekleri tabla, kerevet ve yer beslemesi olmak üzere üç yöntemle beslenir. Tabla beslemesi: Özel olarak yapılmış bir raf sistemi ve buna uygun tablaları gerektirir. En uygun tabla ölçüleri 60x90 cm dır. Genellikle günde 5 kez yemleme ve bir kez alt değiştirme gerektirir. Sık temizlik ve her yemlemede tablaların raflardan çekilmesi gerektiğinden fazla işçilik ister. Kerevet beslemesi: Yetiştirici için en uygun besleme şeklidir. 3-4 katlı ayaklı veya tavandan askılı ranza şeklinde düzenlenen besleme yatakları küçük bir alanda daha fazla ipekböceğinin bakılmasına imkan verir. Katlar arasında en az 70 cm mesafe olmalıdır. Kerevetlerin eni besleyicinin durumuna bağlı olup ortalama 1 metre olmalı. Boyları besleme odasının boyuna uygun olarak seçilmelidir. Yemleme ve diğer işlemler için kerevetler arasında en az 1 metre yer(koridor) bırakılmalıdır. Şekil 15:Kerevet beslemesi Yer beslemesi: Bu yöntemde ipekböcekleri yerde beslenir. Yalnız taban alanı kullanıldığından fazla yer gerektirir. Kerevet ve yer beslemesinde genellikle şimal beslemesi (dut şimallerinin bütün olarak veya ikiye bölünerek ipekböceklerine verilmesi) yapılır. Bu sistemde alt değiştirme işlemi iplerle de yapılabilir. İple alt alma işleminde beslenmeden önce besleme yatağı üzerine birbirine paralel iki ip atılır. Daha sonra şimaller bu iplere dik olarak besleme yatağına konur. İpekböcekleri üstteki yapraklar üzerine çıktığında ipler iki uçtan tutulup kaldırılarak alt değiştirme yapılır.
487
A-BAĞ YETİŞTİRİCİLİĞİ Bağcılıkta öncelikle bağ kurulacak yerin özelliklerinin tespit edilerek bağcılığa uygunluğunun belirlenmesi, hemen sonra da belirlenen bu özelliklere göre anaç ve çeşit seçiminin yapılması gerekmektedir. Bağ yeri seçilirken öncelikli olarak, İklim ( Sıcaklık, Güneşlenme, Yağış ve Rüzgâr ), Toprak Yapısı, Yer ve Yön gibi faktörlerin incelenmesi gerekir. EKOLOJİK İSTEKLER İklim Tüm tarımsal üretimde olduğu gibi iklim koşulları bağcılıkta da yetiştirme koşullarını etkileyen ve sınırlayan en önemli faktördür. Sıcaklık İsteği: Asma, gelişme devresi uzun bir bitkidir. Günlük sıcaklık ortalaması +10 °C ye ulaştığında gelişme başlar. Sonbaharda da bu derecenin altına düşünceye kadar devam eder. Erkenci çeşitlerde 1600- 2000, geççi çeşitlerde 3000 veya daha fazla sıcaklık toplamı olgunlaşma için yeterlidir. Güneşlenme İsteği: Güneş ışınlarının daha dik geldiği güney veya güney batı yönlerine meyilli yerlerde kurulan bağlar güneşten daha fazla yararlanırlar. Bol ışık; asmanın gelişmesi, fotosentez, tane rengi oluşumu ve şeker birikimi için gereklidir. Genel olarak asmanın bir büyüme döneminde 1300 saatlik güneşlenmeye ihtiyacı vardır. Su İsteği: En önemli meteorolojik faktörlerden biridir. Genellikle asma bazı yüzlek köklü anaçlar dışında kökleri derine giden bitkidir, bu nedenle yağışı az olan yerlerde de yetişir. Yıllık yağış ortalaması 400-600 mm olan bölgelerde sulama olmaksızın bağcılık yapılabilir. Toplam yağış miktarı kadar bunun yıl içindeki dağılımı da çok önemlidir. Kışın ve ilkbahar başı gelişme devresindeki yağış çok yararlıdır. Toprak Filokseranın bağ bölgelerine yayılmasından sonra aşılı asma fidanı kullanıldığı modern bağcılığa geçilmiştir. Kullanılan Amerikan Asma Anaçları da toprak yönü ile oldukça seçicidirler. Toprak tahlilinin yapılması, yeni bir bağ tesisi için ilk ve temel kuraldır. Yer ve Yön Yetiştirilecek üzüm çeşidi ile ilişkili olarak yer ve yöne de dikkat edilmelidir. Güneye meyilli az yamaç yerler sofralık üzüm yetiştiriciliği için uygun alanlardır. Çeşitlerin farklı yüksekliklerde yetiştirilmesi olgunlaştırma süresini ve ürün kalitesini önemli oranda değiştirir. BAĞ TESİSİ Bağcılıkta Amerikan Asma Anacı Kullanımının Önemi Filoksera zararlısının topraklarımıza bulaşmasından sonra yerli bağcılık denilen kendi kökleri üstünde üzüm çeşitlerinin yetiştirilmesi bağcılık açısından büyük bir risk oluşturmuştur. Günümüzde bunun tek çaresi ve pratik yolu bu zararlıya dayanıklı olduğu bilinen Amerikan Asma Anaçlarını kullanmaktır. Çeşit Seçimi Çeşit seçimi de önemli olup uygun olmayan seçim, daha sonraki yıllarda çeşidin değiştirilmesine, tesisin yenilenmesine neden olur, bu da para ve zaman kaybına neden olur. Ülkemizde pek çok çeşit vardır. Seçimde bölgeye iyi uymuş veya uyabilecek ekonomik değeri olan çeşitler üzerinde durulmalıdır. Çeşit öncelikle yöre iklimine iyi uymalıdır. Örneğin sıcaklık toplamı düşük yerlerde geççi çeşitlerle çalışılırsa, üzümler olgunlaşmaz, sonbaharın ilk donlarından zarar görebilir. Bu konuda toprak yapısı da belirleyicidir. Sıcak yörelerde, taban topraklarda kurutmalık çeşitler, serin yörelerde kıraç ve fakir topraklarda kalitenin önemli olduğu şıralık ve şaraplık çeşitler daha öne çıkar. Arazinin Hazırlanması Yer seçiminden sonra toprak hazırlığı ve gerekiyorsa; arazi temizliği, tesviye ve drenaj çalışmaları yapılmalıdır. Bir bağ uzun yıllar dikildiği alanları işgal ettiğinden bu gibi alt yapı çalışmaları baştan iyi tespit edilip planlanmalıdır. Eğimi fazla olan yerlerde teraslama, engebeli yerlerde de tesviye gereklidir. Özellikle sulama gerekliliği ve eğim ilişkisi göz önüne alınmalıdır. Bağ tesis edilecek araziden 01 Mayıs – 31 Eylül tarihleri arasında numune alınarak uygun laboratuarlarda analizi yaptırılmalıdır. Yine analiz sonuçlarına göre anaç seçimi yapıldıktan sonra yetiştiricilik amacına yönelik çeşit belirlenmelidir.
503
Lahanagiller yetiştiriciliği: EKOLOJİK İSTEKLERİ İklim İstekleri Serin iklim sebzesi olan baş lahanalar, sonbahar (başlangıcı) ile ilkbahar (sonu) arasındaki serin dönemde yetiştirilir. Serin mevsimi sevdiklerinden, nemli yaylalar, deniz, göl ve nehir kıyısı bölgeler ideal yetiştirme alanlarıdır. Yaz döneminde yetiştirilen erkenci çeşitler bulunmasına karşılık bu dönemdeki yüksek sıcaklıklar kaliteyi bozduğundan ve yazlık sebzelerin yoğun olduğu bir dönem olduğu için bu dönemde yetiştiricilik yapılmamaktadır. Baş lahanalar diğer lahana grubu sebzeler gibi serin iklimden hoşlandığından 15.5 0 C – 21.5 0C arasında sıcaklıklar da iyi bir şekilde yetiştirilirler. Başlar genel olarak 24 0 C altında en iyi şekilde oluşurlar. Uygun baş gelişimi için gece- gündüz sıcaklık farkının 5 0 C olması arzu edilir. Genelde (–10 0C) gibi düşük sıcaklıklara da toleranslıdırlar. Toprak İstekleri Lahana grubu sebzeler genelde toprak yönünden pek fazla secici değildirler. Kumlu, tınlı, ağır karakterli killi topraklar olmak üzere hemen hemen bir çok toprak tiplerinde yetiştirilebilirler. Fakat iyi kaliteli mahsül için kumlu, kumlu tınlı ve organik maddece zengin orta ağırlıkta topraklar en uygun topraklardır. YETİŞTİRİCİLİĞİ Ekim-Dikim ve Zamanı: Fideler yastıklarda yetiştirilebildiği gibi, viyollerde yetiştirmek mümkündür. Tohum yastıkları hazırlanarak 15 cm aralıkla (seyrek olarak) açılan çizilere seyrek olarak tohumlar ekilir. Çizilerin derinliği 2. 5-3 cm civarında olmalıdır. Tohum ekiminden önce çiziler sulanması gerekir. Fideler 3-4 gerçek yapraklı olduğunda tarlaya dikilirler. Buğday hasadından sonra II. ürün olarak da yetiştirilebilirler. Tohum ekimleri Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayına kadar kademeli olarak devam edebilir. Dikimlerde Haziran ayı ile Ağustos ayının sonuna kadar yapılabilir. Ekim ve dikimde etkili olan konu pazara ürün çıkartma zamanıdır. Bu durum göz önünde tutularak kademeli ekim ve dikim yapılabilir. Sonuçda pazara uzun süre ürün sunmuş olunur. Hasatlar Ekim-Kasım ayı ile Mart ayları (erken ilkbahar) arasında yapılır. Dikim mesafesi olarak sıra arası 50-90 cm ve sıra üzeri 45-60 cm alınabilir. Bu dikim mesafe erine etki den en önemli faktör kullanılan çeşidin erkenci ve geççi olma özelliğidir. Erkenci çeşitler küçük taç yaptıklarından daha sık dikilebilir. Gübreleme: Geniş ve bol miktarda yapraklara sahip olan lahanalar yetiştirildikleri yerin besin maddelerince zengin olmasını isterler. Bu sebeple uygun yanmış ahır gübresinin yanında iyi baş bağlama ve verimlilik için ticarî gübrede verilmelidir. Verilecek ticari gübrenin miktarını belirlemede en sağlıklı yöntem toprak tahlili olup toprak tahlili sonuçlarına göre ticari gübre verilmelidir. Ticari gübre miktarı olarak azot 15-18 kg /da, 8-10 kg/da P2 05 ve 12-16 kg/da K2 0 verilmelidir. Ticarî gübrenin yanında yüksek kaliteli bol ürün için dekara 4-5 ton yanmış çiftlik gübresi kullanılması gerekmektedir. Fosforlu gübrenin tamamı dikim öncesi, azotlu gübrede iki defada verilir. Azotun ilk yarısı dikimle geri kalanı ise II. çapada verilir. Bakım: Baş lahana yetiştiriciliği kolay bir yetiştiriciliktir. Erken dikimlerde yüksek sıcaklığa bağlı olarak sulama yapılabilir. Yabancı ot yoğunluğuna göre 1-2 defa çapa gereklidir. Lahana kelebeğinin tırtılları ile pireler önemli zararlılar olup zararlı yoğunluğuna bağlı olarak uygun bir insektisit ile ilaçlama yapılmalıdır. Hasat: Baş lahanada hasatlar yetiştirilecek çeşidin olgunlaşma grubuna yani erkencilik-geççilik özelliğine, başların istenilen büyüklüğe gelmesine ve yetiştirme-bakım şartlarına bağlı olmak üzere dikimden itibaren 2-5 ay sonra başlar. Genel olarak hasatlar Ekim ayında başlayıp erken ilkbahara kadar yapılabilir. Başlar bireysel olarak kesilir ve hasat edilir.
498
## Soğan ve Sarımsakta Hastalık ve Zararlılar: Kısa Özet **Hastalıklar:** 1. **Beyaz Çürük:** Toprakta uzun yıllar yaşayabilen bir mantar hastalığıdır. Kök ve yaprak kınlarını etkileyerek bitkinin çökmesine ve yumruların çürümesine sebep olur. 2. **Septoria Yaprak Lekesi:** Yaprak ve yaprak saplarında küçük kahverengi lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 3. **Kurşuni Küf:** Geniş bir yelpazede sebzede görülebilen bir mantar hastalığıdır. Gövde ve meyvelerde kahverengi lekeler oluşturur ve meyve dökümüne sebep olur. 4. **Soğan Mildiyö:** Yapraklarda klorotik lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 5. **Soğan Sürmesi:** Yaprak, kın ve yumrular üzerinde koyu kahverengi çizgiler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 6. **Soğan Pas:** Yaprak ve gövdede beyaz lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 7. **Soğan Psilid:** Siyah renkli, küçük böceklerdir. Larvaları yaprakları bükerek bitkinin görünümünü bozar. 8. **Soğan Sineği:** Gri renkli, küçük sineklerdir. Larvaları soğanın içine girerek çürümeye neden olur. 9. **Trips:** Sarı renkli, küçük böceklerdir. Yaprak ve meyvelerde özsu ile beslenirler ve bitkinin rengini bozarlar. 10. **Pırasa Güvesi:** Kanatları gri renkli, küçük güvelerdir. Larvaları pırasa yapraklarında galeri açarak beslenirler. 11. **Telkurdu:** Kahverengi veya kırmızımtırak renkte, uzun larvalardır. Bitki köklerini kemirerek zarar verir. 12. **Yaprak Galeri Sineği:** Gri-siyah renkli, küçük sineklerdir. Larvaları yaprakların içine girerek galeri açarak beslenirler. 13. **Soğan Sak Nematodu:** İplik şeklinde, küçük nematodlardır. Bitki dokusunda beslenir ve bitkinin şeklini bozarak çürümesine neden olur. **Mücadele:** * **Kültürel Önlemler:** Sağlıklı tohum ve fide kullanımı, toprak analizi ve uygun gübreleme, ekim nöbeti, yabancı ot mücadelesi, hastalıklı bitki artıkları ve toprak materyalinin imhası, alet ve ekipmanların temizlenmesi. * **Kimyasal Mücadele:** Hastalık ve zararlılara karşı uygun kimyasalların kullanımı. * **Biyolojik Mücadele:** Faydalı canlılar kullanımı. * **Biyotik Mücadele:** Tuzaklar kullanımı. **Önemli Not:** Kimyasal ilaçların kullanımı konusunda İl/İlçe Müdürlükleri ve reçete yazma yetkisi bulunan kişilerden bilgi alınmalıdır.
276
AMACI: LULUCF, İngilizce “Land Use, Land Use Change and Forestry” ifadesinin ilk harferinin kısaltılmışıdır. Türkçeye “Arazi Kullanımı Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık - AKAKDO” olarak çevrilmiştir. Arazi ve arazi kullanımda zaman içerisinde insan müdahalesiyle yapılan değişikliklerin, sera gazı salımları ve azaltımları üzerindeki etkisini belirlemeyi hedefeyen bir bütündür. İklim değişikliği kapsamında arazi kullanım şekli ve aktivite verisiyle küçük ölçekte arazi kullanım değişikliklerinin karbon tutumuna etkileri hesaplanabilmektedir. TARİHÇE: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMIDÇS) 1992 yılında yapılan BM Çevre ve Kalkınma Rio Konferansında imzaya açılmıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21 Mart 1994 yürürlüğe girmiş ve taraf olan ülkeler 3 gruba ayrılmıştır. Türkiye özel şartları tanınarak Ek-1 ülkeleri içinde yer almıştır. Kyoto Protokolü ise; 1997 yılında imzaya açılmış ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. BMİDÇS’ nin sera gazı emisyonlarının azaltılmasına veya sınırlandırılmasına yönelik hukuki açıdan bağlayıcı belgesidir. “BMİDÇS’ ne yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” 05 Şubat 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 5836 sayılı Kanun 17.02.2009 tarih ve 27144 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kyoto Protokolü’nün 13 Mayıs 2009 tarih ve 27227 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından “Katılım Belgesi” hazırlanarak Dışişleri Bakanlığı tarafından 28 Mayıs 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine gönderilmiştir. Türkiye, doksan günlük sürenin ardından 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne resmen taraf olmuştur. Ayrıca Ülkemizde Başbakanlığın genelgesiyle 2004 yılında İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (IDKK) kurulmuş ve bünyesinde 11 çalışma grubu oluşturulmuştur. LULUCF (Arazi Kullanımı Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık) 11 çalışma grubu içerisinde yer almaktadır. LULUCF, arazi kullanım kategorilerini Kyoto Protokolünün 3.3 ve 3.4 gereklerine uygun olarak sınıfandırmaktadır. İklim değişikliği çerçevesinde LULUCF kapsamında sera gazı emisyon hesapları yıllar itibariyle yapılmakta ve raporlanmaktadır. Türkiye için kaynak ve yutak alanları belirlenmekte ve sera gazı emisyon hesapları son 5 yıldır Bakanlığımız tarafından hesaplanmaktadır. YAPILAN ÇALIŞMALAR: LULUCF çalışmalarda IPCC kılavuzuna göre 6 temel arazi kullanım kategorisi belirlenmiştir. Bu doğrultuda; Orman Alanları dışındaki Tarım Arazileri, Meralar ve Otlaklar, Sulak Alanlar, İskan Alanları ve Diğer alanlar Bakanlığımızca hesaplanmakta ve raporlanmaktadır. Bu kapsamda Arazi Kullanım değişiklikleri ve sera gazı emisyon hesaplamaları için, ilk önce kılavuzun öngördüğü şekilde, Coğraf Bilgi Sitemleri ortamında İklim tipleri, iklim haritası ve Toprak Haritası çıkartılmıştır. Türkiye geneli için çıkartılan haritalar İl bazında düzenlenmiştir. Ayrıca 1980 Toprak verisi, 2000 Corine verisi ve 2006 STATİP verisi kullanılarak, arazi kullanım verileri il bazında çıkartılan iklim-toprak haritası ile çakıştırılmış ve il bazında alansal veri elde edilmiştir.1980-2000-2006 yılları arasındaki arazi kullanım değişiklikleri de hesaplanarak tablosal veriler elde edilmiştir. Bu tablosal verilerden yararlanılarak arazi kullanım ve arazi kullanım değişiklikleri için Karbon stok değişimleri hesaplanmış, değerler enterpole edilip, kalite kontrolünden geçirilerek CRF tablolarına işlenmek üzere TÜİK’e iletilmiştir. Ayrıca LULUCF kapsamında, Genel Müdürlüğümüz internet sayfasında iklim değişikliği sayfası oluşturulmuştur. (http://www.tarimreformu.gov. tr/iklim/anasayfa.html) İklim değişikliği ile ilgili güncel ve genel bilgileri içeren gelişmeler web sayfası üzerinden yayınlanmaktadır. Genel Müdürlüğümüz CBS Daire Başkanlığı olarak BMİDÇS kapsamında gerçekleştirilen müzakerelere katılım sağlanmıştır. (30 Ağustos - 05 Eylül 2012 –Bangkok ve 28 Kasım-09 Aralık 2011 –Durban) DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Bakanlığımızın yeniden yapılanmasından sonra, LULUCF sektöründen kaynaklanan sera gazı hesaplamaları için dinamik bir süreç başlatılarak, proje kapsamında İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden UN LULUCF uzmanı Doç. Dr. Yusuf Serengil ile danışman hoca olarak çalışılmaya başlanmıştır. LULUCF kapsamında, IPCC kılavuzuna uygun olarak hazırlanan, CBS ortamında yer alan ve il bazında düzenlenen iklim ve toprak verileri 2011 yılında revize edilmiş ve bu çalışmada temel altlık olarak kullanılmıştır. 2011 yılı raporlaması için, ayrıca LULUCF kapsamında 1990-2000-2006 yılı Corine verileri; Yerleşim, Maden, Yeşil Alan, Ekili Tarım Alanı, Çok Yıllık Bitkiler, Geniş Orman, İbreli Orman, Karışık Orman, Doğal Mera, Çalılık Alanları, Diğer Alan, Bataklık, Turbalık, Kıyı Sulak Alanı, Yapay İç Sular, Mera ve Lagün olmak üzere 17 kullanıma göre tekrar sınıflandırılmıştır. Sınıflandırılan veriler il bazında çıkartılan iklim-toprak haritası ile çakıştırılmış ve il bazında alansal veri elde edilmiştir. Buna ek olarak 1990-2000, yıllarına 17 kullanım alansal değişimler 17 kullanım arasındaki alansal değişimler il bazında tablosal olarak hazırlanmıştır. Daha detaylı sera gazı emisyon hesaplamaları yapabilmek için, kavaklık alanlar, nadas alanları, okaliptüs alanları ve gübre tüketimi tabloları yıllar itibariyle il bazında düzenlenmiş ve iklim ve toprak verisiyle çakıştırılarak yeniden revize edilmiştir. 2011 yılı için hazırlanan tablosal verilerin Activity dataları oluşturulmuştur. Arazi kullanım verisine ait alan bilgilerine ilişkin kılavuzun öngördüğü şekilde karbon (C) hesaplaması yapılmıştır. Her sene hesaplanacak sera gazı bildirimlerimiz için yazılım geliştirilmesi planlanmış olup, bu doğrultuda gerekli çalışmalar başlatılmıştır. TARBİL Projesi tamamlandığında, proje kapsamında üretilen tarım parselleri 2012 yılı LULUCF raporlamasında önemli bir altlık olarak kullanılacaktır. Böylelikle Daire Başkanlığımızca LULUCF kapsamında sera gazı emisyon hesaplamalarının ve raporlamalarının Tier 3 (Klavuzun öngördüğü en üst seviye) seviyesinde sunulması planlanmaktadır. Organik tarım, sulak alanlar ve mera alanları için yapılan çalışmaların dahil edilmesi ile birlikte raporlama için daha detaylı sonuçlar elde edilebilecektir. Tarım İşletmelerinin karbon ayak izini hesaplayacak bir yazılım tasarlanmış ve web sayfası üzerinden paylaşıma açılacaktır. Genel Müdürlüğümüz CBS Daire Başkanlığı olarak BMİDÇS kapsamında gerçekleştirilecek müzakerelere katılım sağlanacaktır. HEDEFLER: Başlatılan çalışma tamamlandığında ulusal bildirimlerimize konu raporlamalar daha detaylı bilgiler içereceği için daha doğru sonuçları yansıtacaktır. Ülke olarak henüz bir taahütümüz olmamakla birlikte, tüm diğer taraf ülkelerle beraber sorumluluk ve çabalarımızın gelecekte daha da artacağı düşüncesiyle çalışmalarımıza hız vermekteyiz.
829
## Ceviz Ağacı Hastalıkları ve Zararlıları Özeti Bu özet, Ceviz Yetiştiriciliği el kitabındaki hastalık ve zararlıları kısaca tanıtarak 1-2 cümlelik özetler sunar. **Hastalıklar:** 1. **Bakteriyel Kanser ve Zamklanma (Pseudomonas syringae pv. Syringae):** Bu bakteri, meyve ağaçlarında kanser oluşumuna ve zamklanmaya sebep olur, yaprak ve çiçeklerde lekeler oluşturur ve ağaçlarda kurumalara neden olabilir. 2. **Armillaria Kök Çürüklüğü (Armillaria mellea):** Bu mantar, meyve ağaçlarının köklerini çürütür ve ağaçların ölmesine yol açar. 3. **Ceviz Antraknozu (Gnomonia leptostyla):** Bu mantar yaprak, yaprakçık, meyve ve genç sürgünlerde lekeler oluşturur ve meyvelerin çürümesine sebep olur. 4. **Kök Uru (Agrobacterium tumefaciens):** Bu bakteri, ağaçların kök boğazlarında ur oluşumuna yol açar, ağaçların gelişimini yavaşlatır ve meyve verimini azaltır. 5. **Ceviz Bakteriyel Yanıklığı (Xanthomonas arboricola):** Bu bakteri, yaprak, sürgün, çiçek ve meyvelerde lekeler oluşturur ve ağaçlarda kurumalara neden olabilir. **Zararlılar:** 1. **Yaprakbükenler (Archips rosanus, A. xylosteanus):** Bu tırtıllar, yaprakları ipeksi ağlarla örter, buketler oluşturur ve yaprakları yiyerek zarar verir. 2. **Ağaç Sarıkurdu (Zeuzera pyrina):** Bu tırtıl, ağaçların gövde ve dallarında galeriler açarak ağacın zayıflamasına ve kırılmasına yol açar. 3. **Amerikan Beyazkelebeği (Hyphantria cunea):** Bu tırtıl, yaprakları ağlarla örter ve yiyerek zarar verir, meyveleri de yiyebilir. 4. **Armut Kaplanı (Stephanitis pyri):** Bu böcek, yaprak öz suyunu emerek yaprakta sarı lekeler oluşturur, ağaçların gelişimini yavaşlatır ve meyvelerin kalitesini düşürür. 5. **Dut Kabuklubiti (Pseudaulacaspis pentagona):** Bu böcek, dallara ve ağaca sıvama halinde yerleşerek bitki öz suyunu emer ve ağacın kurumasına neden olur. 6. **İki Kabarcıklı Koşnil (Palaeolecanium bituberculatum):** Bu böcek, yaprak ve genç sürgünlerde bitki öz suyunu emerek zarar verir, yaprakların sararmasına ve dökülmesine yol açar. 7. **Virgül Kabuklubiti (Lepidosaphes ulmi):** Bu böcek, dal, yaprak, meyve sapı ve meyveye yerleşerek bitki öz suyunu emer ve ağacın kurumasına neden olur. 8. **Yüzükkelebeği (Malacosoma neustria):** Bu tırtıl, ağaçların tomurcuklarını ve yapraklarını yiyerek zarar verir, salgın yıllarında ağacı yapraklarından tamamen soyabilir. 9. **Elma İçkurdu (Cydia pomonella):** Bu tırtıl, meyveleri delerek içlerinde galeriler açar ve etli kısmını yiyerek zarar verir. Bu özet, her bir hastalık ve zararlıya karşı uygulanabilecek kültürel, mekanik, biyolojik ve kimyasal mücadele yöntemlerine ilişkin ayrıntılı bilgi vermez. El kitabında bu konularda detaylı bilgiler mevcuttur.
341
​AMACI: Tarımsal İşletme Kayıt Sistemi önceliğinde Tarım Bilgi Sistemi kurularak, mevcut sistemlerin bu yapıyla ilişkilendirilmesi, işletme verimliliğini artıracak destekleme kriterlerinin belirlenmesi, üretim yöntemleri ile yetiştiriciliğin planlı tarım modeline dönüştürülmesi, istikrarlı ve sürdürülebilir tarım politikalarının üretilerek tek sistem üzerinden kontrol ve denetiminin sağlanarak işletmelerin yer aldığı idari kayıtların oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu işin başlıca aşamaları şunlardır: • Tarımsal işletmelerin kimlik, adres ve özel bilgilerinin depolanmasını sağlamak, • Bir veri tabanı olarak kullanmak, • Tarım istatistiklerine yönelik mevcut veri tabanları arasında entegrasyonu sağlamak, • Ülkemizde tarım sektörü konusunda yapılan ve yapılacak olan tüm çalışmaların tek bir merkez üzerinden kontrolünün ve denetiminin yapılmasını sağlamak, Genel ve ara yıllarda tarım istatistikleri konusunda yapılacak araştırmalar için çerçeve oluşturmak, Tarımsal araştırmaların kalitesini ve geri dönüşümünü kontrol etmektir. TARİHÇE: Tarım Kanunu, İstatistik Kanunu, 2010 Yılı Programı, Resmi İstatistik Programı ve Ulusal Programlarda yer alan hükümler gereği, Tarımsal İşletme Kayıt Sistemi Önceliğinde Tarım Bilgi Sistemi yapılacağı yazılım tamamlanmış ve İl ve İlçe Tarım Sisteminin Kurulması ve Güncelliğinin Sağlanmasına İlişkin “Protokol” ün 13 Temmuz 2010 tarihinde imzalanmasını takiben Tarımsal işletme Kayıt Sistemine işletme bazında veri girişi yapacak İl Müdürlüklerindeki ilgili personele eğitim verilmiştir. Sisteme veri girişleri 11 Ekim 2010 tarihinde başlamış olup, taşra teşkilatında görev yapan sözleşmeli personel ve İl Müdürlükleri personeli tarafından veri girişlerinin yapılmasına devam edilmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: TİKAS’ın faaliyete girdiği tarihten itibaren günümüze kadar, tüm Türkiye genelinde sisteme yaklaşık 52 milyon 130 bin parsel kaydı yapılmıştır. Parsel bilgi girişleri Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü verilerinden faydalanarak yapılmıştır. 52 milyon 130 bin parsel kaydı içerisinde tarım dışı parseller de yer almaktadır, bu parsellerin şimdiye kadar 12 milyon 660 bininin tarımsal amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Şu anda TİKAS kapsamında yurt çapında veri giriş faaliyetleri devam etmektedir. Avrupa Birliği Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu ve Genel Müdürlüğümüz arasında, İstatistik Stratejisi kapsamında yapılan toplantıların en önemli unsurunu TİKAS oluşturmuştur. Bu kapsamda taslak bir TİKAS Eylem Planı hazırlanmış ve TÜİK ile AB Bakanlığına iletilmiştir. HEDEFLER: 1.Tarım Sektöründe Kamu Kaynaklarının Etkin Kullanılması: 2011 ve sonrası yıllarda bitkisel üretim ve hayvancılık konusunda planlanan destekleme politikalarının, tarımsal işletme büyüklüğüne, işletme tipine ve üretim desenine göre planlanarak işletme verimliliğini artırmaya yönelik yapılandırılması mümkün olacaktır. Gerek bitkisel üretimde gerekse hayvancılıkta yetiştiriciliğin, gelecek endişesi taşımadan planlı istikrarlı, arz-talep dengesinde kalarak pazar imkanlarının sağlandığı yapıya kavuşturulması mümkün olacaktır. Sistemin kurulmasıyla arazi toplulaştırma çalışmalarının daha sağlıklı ve verilere dayalı olarak sürdürülmesinin yanı sıra küçük ölçekli işletmelerin orta ve büyük ölçekli yapıya kavuşturulması tedbirleri alınacaktır. Bitkisel üretim ve hayvansal üretim açısından kendine yeter ülke olabilmemiz için yetiştiriciliğin özendirici yönü ile karlılık ilkelerini belirleyebilen işletme yapıları ortaya konulacak böylece üretici-tüketici memnuniyeti sağlanacaktır. 2.Güncel Bilgi İhtiyacının Karşılanması: Sistem kurulduktan sonra sürekli güncelliği sağlanacağından tarımsal işletme yapılarındaki değişimlere göre önlem alınacaktır. Tarım sektöründe yapılacak araştırmalar için sağlıklı ve güncel çerçeve mevcut olacaktır. Ulusal Adres Veri Tabanı ile ilişkilendirilmiş tarımsal işletme kayıtları elde edilecek ve böylece işletme adresi ile işletmeci adresi bilgilerine ulaşılarak sistemin güncellenmesi ile sürdürülebilirliğinin sağlanması mümkün olacaktır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kayıtlarında yer alan parsellerin eski adresleri, Ulusal Adres Veri Tabanı ile eşleştirilerek güncellenecektir. 3. Zamanlı ve Güvenilir Tarım İstatistiklerinin Üretilmesi: Sistem, tarım sektörü konusundaki tüm verilerin tek merkez üzerinden kontrol ve denetimini sağlanacağından uluslararası tanım, kavram ve standartlara uygun tarımsal işletme bazlı istatistikler üretilmesine imkan sağlayacaktır. Diğer Sistemlerle İlişkilendirilmesi. 4. Projemiz aşağıdaki sistemlerle de ilişkilendirilecektir. • Çiftçi Kayıt Sistemi • Veteriner Bilgi Sistemi • Organik Tarım Bilgi Sistemi • Kontrollü Örtü altı Bilgi Sistemi • Soy ve Ön Soy Kütüğü Bilgi Sistemi • İyi Tarım Uygulamaları Bilgi Sistemi • Sorunlu Tarım Alanlarının Tespiti ve İyileştirilmesi • TAKBİS (Tapu Kadastro Bilgi Sistemi)
582
ARMUT ve AYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ ve ÖNEMLİ HASTALIK & ZARARLILARI ARMUT ve AYVA'DA ÖNEMLİ HASTALIKLAR ve ZARARLILAR Hastalıklar: Rosellinia Kök Çürüklüğü: Yaprak sararması, geriye doğru ölüm ve kök çürüklüğü belirtileri gösterir. Toprak drenajı iyileştirilmeli, hasta ağaçlar sökülmelidir. Armillaria Kök Çürüklüğü: Sürgün azalması, yaprak sararması, kuruma ve köklerde beyaz tabaka ile karakterizedir. Hasta ağaçlar sökülmeli, toprak dezenfekte edilmelidir. Armut Kara Lekesi: Yaprak, meyve ve sürgünlerde siyah lekeler oluşturur. Yere dökülen yapraklar toplanmalı, çiçeklenme döneminde ilaçlama yapılmalıdır. Armut Geriye Doğru Ölüm: Sürgün ucu gelişmesinin durması, yaprakların kırmızı renk alması ve meyve tutumunun azalması ile kendini gösterir. Sertifikalı fidan kullanılmalı, armut pisillidi ile mücadele edilmelidir. Alternaria Meyve Çürüklüğü: Meyvelerde kahverengi-siyah lekeler oluşturur. Meyveler hasat sırasında zarar görmemeli, depolama koşulları uygun olmalıdır. Meyve Monilyası (Mumya): Meyvelerde kahverengi lekeler ve mumyalaşma görülür. Mumyalaşmış meyveler toplanmalı ve imha edilmelidir. Kiraz ağaçlarında ben düşme döneminde ilaçlama yapılabilir. Ayva Mumya Hastalığı: Yaprak, sürgün, çiçek ve meyvelerde kahverengi lekeler ve mumyalaşma oluşur. Hasta kısımlar budanmalı, tomurcuk patlaması ve çiçeklenme dönemlerinde ilaçlama yapılmalıdır. Armut Kahverengi Lekesi: Yaprak ve sürgünlerde siyah lekeler, fidanlarda bodurlaşmaya neden olur. Hasta dallar budanmalı, yere dökülen yapraklar toplanmalıdır. Ayva Kahverengi Lekesi: Yaprak, meyve ve sürgünlerde siyah lekeler oluşturur. Hasta dallar budanmalı, yere dökülen yapraklar imha edilmelidir. Elma Klorotik Yaprak Leke Virüsü: Yapraklarda klorotik lekeler, halkalar ve meyvelerde şekil bozukluklarına yol açar. Virüsten ari üretim materyali kullanılmalı, dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir. Armut Memeli Pas Hastalığı: Yapraklarda kırmızı lekeler ve meme şeklinde çıkıntılar, meyvelerde şekil bozukluğu yaratır. Ardıç ağaçları kesilerek imha edilmeli, çiçeklenme döneminde ilaçlama yapılmalıdır. Elma Küllemesi: Yaprak, çiçek, sürgün ve meyvelerde beyaz unsu tabaka oluşturur. Hasta sürgünler budanmalı, pembe çiçek tomurcuğu ve çiçeklenme dönemlerinde ilaçlama yapılmalıdır. Kök Kanseri: Köklerde urlar oluşturur. Ağır ve nemli topraklardan kaçınılmalı, aşı yerleri macunla kapatılmalı, hasta ağaçlar sökülmelidir. Ateş Yanıklığı: Çiçek, sürgün ve dallarda kahverengileşme ve kurumaya neden olur. Hasta kısımlar budanmalı, budama aletleri dezenfekte edilmeli, çiçeklenme döneminde ilaçlama yapılmalıdır. Zararlılar: Elma İç Kurdu: Meyve içine girerek galeriler açar ve pislik bırakır. Ağaç altına dökülen meyveler toplanmalı, tuzak bantlar kullanılmalı ve ilaçlama yapılmalıdır. Kırmızı Örümcekler: Yapraklarda emgi yaparak renk bozulmasına neden olur. Yaprak başına 8-10 adetten fazla kırmızı örümcek varsa ve doğal düşmanlar etkili değilse ilaçlama yapılabilir. Bakla Zınnı: Çiçek, yaprak, tomurcuk ve meyveleri yiyerek zarar verir. Toprak işlemesi yapılmalı, mekanik mücadele uygulanabilir. Kimyasal mücadele önerilmez. Kahverengi Koşnil: Dal ve sürgünlerde bitki özsuyunu emer, karaballığa neden olur. Bulaşık dallar budanmalı, yazın larva döneminde ilaçlama yapılabilir. İki Kabarcıklı Koşnil: Yaprak ve sürgünlerde emgi yaparak sararma ve kurumalara yol açar. Bulaşık dallar budanmalı, larva döneminde ilaçlama yapılmalıdır. Toprakaltı Zararlıları: Larvaları kökleri yiyerek zarar verir. Bakım işlemleri iyi yapılmalı, toprak işlenmeli ve larva döneminde ilaçlama yapılabilir. Meyve Testereli Arıları: Larvaları meyvelerde galeriler açarak dökülmelere neden olur. Kışın toprak işlemesi yapılmalı, çiçeklenme döneminde ilaçlama yapılabilir. San Jose Kabuklubiti: Gövde, dal, yaprak ve meyvelerde emgi yaparak zayıflamaya ve kurumalara yol açar. Kışın ve yazın ilaçlama yapılabilir. Virgül Kabuklubiti: Dal, yaprak ve meyvelerde bitki özsuyunu emerek zarar verir. Bulaşık dallar budanmalı, kışın ve yazın ilaçlama yapılabilir. Yüzükkelebeği: Larvaları tomurcuk ve yaprakları yiyerek zarar verir. Kışın yumurta kümeleri, ilkbaharda larva kümeleri imha edilmelidir. Altın Kelebek: Larvaları tomurcuk ve yaprakları yiyerek zarar verir. Kışlık yuvalar toplanmalı, biyopreparatlar tercih edilmelidir. Amerikan Beyazkelebeği: Larvaları yaprakları yiyerek sadece damarlarını bırakır ve meyvelere zarar verir. Yumurta paketleri ve larva kümeleri toplanıp imha edilmeli, tuzak bantlar kullanılmalıdır. Armut Kaplanı: Yaprak özsuyunu emerek lekelere neden olur. Nisan ayından itibaren kontroller yapılmalı ve ilaçlama gerekiyorsa yapılmalıdır. Armut Kırmızı Kabuklubiti: Yaprak özsuyunu emerek ağaçları zayıflatır. Sıvama olan ağaçlarda kış ilaçlaması, nisan ayından itibaren larva görüldüğünde yaz ilaçlaması yapılmalıdır. Armut Psillidi: Yaprak ve sürgünlerde beslenerek gelişmeyi durdurur, yaprak ve meyve dökülmelerine neden olur. Dayanıklı çeşitler tercih edilmeli, nimf döneminde ilaçlama yapılmalıdır. Armut Yaprak Uyuz: Yapraklarda kabaran galler oluşturur, meyvelerde şekil bozukluğuna neden olur. Yoğun bulaşmalarda kış ilaçlaması, yazın da özel ilaçlama yapılabilir. Yazıcı Böcekler: Odun ve kabuk kısımlarında galeriler açar. Ağaçlar kuvvetli tutulmalı, budama artıkları uzaklaştırılmalı, tuzak dallar kullanılarak imha edilmelidir. Demir Noksanlığı: Yapraklarda sararma ve kurumalara neden olur. Ağır ve kireçli topraklardan kaçınılmalı, toprak ve yaprak analizi yapılmalı, demir içerikli gübreler kullanılmalıdır. Çinko Noksanlığı: Sürgünlerde çıplaklaşma, rozetleşme, yaprak deformasyonu ve meyvelerde küçülme görülür. Toprak analizi yapılmalı, gözler uyanmadan ve yapraklı dönemde ilaçlama yapılabilir. Hasat Sonrası Depo Yanıklığı: Meyve kabuğunda renk koyulaşmaları oluşturur. Dengeli gübreleme yapılmalı, meyveler olgunlaştığında hasat edilmeli ve depolama koşulları uygun olmalıdır.
706
​AMACI: 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı kanunu gereğince arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıfandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesine yönelik altlık bir veri tabanı oluşturmaktır. TARİHÇE: 2002 yılında Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Tarım Arazilerini Değerlendirme Daire Başkanlığı tarafından başlanan proje 2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçmiş, şu an itibariyle Bakanlık bünyesindeki yeni yapılanma neticesinde Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Coğraf Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığınca yürütülmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Projeye başlangıç aşamasında Harita Genel Komutanlığından alınan 1/25000 ölçekli orijinal topoğrafk haritalara, arazi çalışmaları ile harita verilerinden yararlanılarak köy sınırları beyana dayalı olarak çizilmesi istenmiş, 2006 yılında 36 ilde çalışmanın ilk aşaması olan küçük ölçekli haritalar üzerine köy bazında tarım arazilerinin işlenerek belirlenmesi tamamlanmıştır.2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçen STATİP projesi, Coğraf Bilgi Sistemleri (CBS) ortamına aktarılmış, bu kapsamında datalardaki hatalar düzeltilmiş, toprak veri tabanı ve Corine Land Cover kapsamında oluşturulan sayısal haritalar ile 2006 yılı SPOT görüntüleri ve daha yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri kullanılarak 81 ilde sayısal STATİP haritaları üretilmiştir.Toprak Su Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Köy Envanterlerinde yer alan köy sınırları STATİP kapsamında taranarak bilgisayar ortamına atılmış ve CBS yazılımları kullanılarak ilk defa sayısal köy sınırları elde edilmiştir.Alınan makam onayı doğrultusunda STATİP verilerinin kamu kurumları, özel şirketler ve üniversitelerle paylaşımına başlanılmıştır.2009 yılında tamamlanan projeye ait veriler il bazında Tarım il Müdürlüklerine gönderilmiştir. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: 2009 yılı lejandına göre İTÜ-UHUZAM ile yapılan işbirliği neticesinde elde edilen yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri yardımıyla 1 hektar hassasiyette projenin revizyon çalışmaları devam etmektedir. 2013 ylıl içersinyılında TARBİL Projesi kapsamında elde edilecek tarım parselleri STATİP entegrasyonu sağlanacaktır. HEDEFLER: -Devlet, üretici ve yatırımcı yerel düzeyde arazi bilgilerine hızlı bir şekilde ulaşacaktır. -Tarımsal üretim ve ürün planlamalarına, altyapı oluşturulacak ve sağlıklı yürümesi sağlanacaktır. -Her türlü tarımsal planlama ve desteklemenin sağlıklı yapılması, tarım girdilerinin temini, ülke çapında dağıtımı ve daha ekonomik kullanımı temin edilecektir. -Arazi kullanım planlarının oluşturulmasına temel altlık teşkil edecektir. -AB standartlarına uygun arazi kullanımları belirlenmiş olacaktır. -Arazi kullanım değişikliklerinden kaynaklanan sera gazı emisyon hesaplamalarında (LULUCF) güncel veri temin edilecek ve altlık olarak kullanılacaktır. -Bu proje güncel tarihli yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri elde edildikçe sürekli güncellenecektir.​
370
Çayır- Meralardan Yararlanma Bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olan sağlığı, sığırlara sunmada kaliteli çayır-meralar alternatifsizdir. Bu gerçekten hareketle, işletme giderlerinin de % 60-70’ni oluşturan yemin içerisinde önemli bir yeri olan taze kaliteli kaba yeme kaynaklık eden çayır-meralara özel bir önem verilmelidir. Bir başka ifadeyle çayır-meralar büyükbaş hayvanların hem yem deposu, hem de sağlık güvencesidir. Sığıra yem verdiğimizde aslında sığırı değil ön midede (işkembede) bulunan mikroorganizmaları beslemekteyiz, mikroorganizmalar da sığırımızı beslemektedir. Bu bağlamda çayır-mera alanları, ruminanat (geviş getiren hayvanlar) sağlığı ve de dolaysıyla et ve süt kalitesi için yegane güvencedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkta ileri ülkeler, kaba yemin çok büyük bir kısmını, maliyeti en ucuz olan çayır-meralardan karşılamaktadır. Doğal otlatma alanları olan çayır meralar; sadece ruminantlara (geviş getiren hayvanlara) ucuz kaba yem sağlamaz. Aynı zamanda, su ve rüzgar erozyonunu önleyerek, toprakların korunması, yaban hayvanlarına yaşam ortamı oluşturması, su toplama havzası olarak taban suyu ve akarsuları zenginleştirmesi, kirli havayı temizleme gibi çok daha önemli fonksiyonları bulunmaktadır. ABD’de yapılan geniş çaplı araştırmalarda, çayır-meralarda, ekim yapılan veya nadasa bırakılan tarlaya göre ortalama 750 kat daha az toprak kaybı;100 kat da daha az yağış suyu kaybı saptanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde; çayır ve meralar hayvanların yem deposu olduğu kadar çevre korumada da önemli rezerv alanları olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu ülkelerde, çayır-meraların, ıslahı ve yönetimi (amenajmanı) önemli bir iş kolu olup, yararlanan hayvancılık işletmelerinin yetki ve sorumluluğundadır. Bu ülkelerden İrlanda’da hayvanların ihtiyacı olan yemlerin çayır-meralardan karşılanma oranı kabaca 97 iken, İngiltere’de % 83, Fransa’da %71 ve Hollanda’da ise % 54 dür. 35. 7 milyon hektar araziye sahip Almanya’nın 16. 5 milyon hektar (%46) arazisi tarım alanı olup, bununda 6. 2 milyon hektar (%37. 4) alanı kaba yem üretimi için kullanılmaktadır. 6. 2 milyon kaba yem üretim alanın 4. 7 milyon hektarı (%75. 8) çayır ve mera alanıdır. Bir başka ifadeyle çayır ve mera alanları toplam tarım alanının % 28. 5 kısmını teşkil etmektedir. ABD‘de mera arazileri büyük ölçekli olup, şahıslara sembolik ücret karşılığı veya karşılıksız verilmiştir. ABD toplam arazi varlığı içinde meraların oranı yaklaşık %27 olup, hayvanların tükettiği kaba yemin; yaklaşık % 67’si çayır-meralardan, %33’ü ise tarla tarımından karşılanmaktadır. 43 Ülkemizde çayır-mera alanlarının yaklaşık % 5’i ot biçimi için ayrılmış, % 95 ise otlatılmaktadır. Çayır-meralarımız uzun yıllar devam eden erken, ağır ve düzensiz otlatmalar nedeniyle vejetasyonlarını % 90’lara varan oranda kaybetmiştir. Meraların yıllık ortalama kuru ot verimlerinin; Karadeniz bölgesinde 100 kg/da, İç ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 45 kg/da, Ege ve Marmara bölgesinde 60 kg/da ve Doğu Anadolu bölgesinde ise 90 kg/da seviyesinde olduğu kabul edilmektedir. Avrupa’da mera alanlarında dekarda 560 kg ot alınırken, bu rakam Türkiye’de ortalama 70 kg civarındadır. Ayrıca, ülkemizde meralara tohum takviyesi ve bakım yapılmadığından dolayı otun besin değeri de düşüktür. Çayır-mera alanları; 1940’lı yıllarda ülkemiz topraklarının yarısından fazlasını kaplamakta iken, 1950’li yıllardan sonra tarımda ortaya çıkan mekanizasyonun da katkısıyla, çok büyük kısmı sürülerek tarla arazisine dönüştürülmüştür. Bir kısmının da tarım dışı kullanımı (konut, sanayi tesisleri, baraj vb. ) nedeniyle günümüzde çayır-mera alanları yaklaşık 11 milyon ha kadar düşmüştür. Çayır-mera alanları; sürülmesi, geriye kalan alanlarda ise ıslah ve amenajmanın yapılmaması ve taşıyabileceğinden fazla hayvanın düzensiz otlatılmasına bağlı şekillenen erozyon nedeniyle yok olma eşiğine gelmiştir. Çayır-meralar ile yem bitkisi ekilişi yapılan tarım alanlarında toprakta veya bitkilerde mineral madde yönünden analiz yapılarak, eksikliği görülen besin elementlerinin toprağa verilmesi sadece hayvancılıkta değil bitkisel üretimde de verim artışı sağlayacaktır. Dolaysıyla eksik veya yanlış yapılan bir gübrelemede iki yönlü kayıptan bahsetmek daha doğru olacaktır. Ülkemizde fosfor, azot, potasyum makroelementleri içeren gübreler, yem bitkisi tarımında yeterince kullanılırken mikro/iz elementlerin gübre olarak kullanılması ise son derece sınırlıdır. Avusturalya’da yapılan bir çalışmada; üçgül ve yonca üretimi yapılan arazilerde süperfosfat, süperfosfat + bakır sülfat ve süperfosfat + bakır sülfat+ çinko sülfat gübrelenmesinde verim artışı (hektar başına 200 kg süperfosfat, 7 kg bakır sülfat, 7 kg çinko sülfat), kontrol grubuna göre sırasıyla yaklaşık 6, 10 ve 20 kat fazla olmuştur. Ülkemizde yem bitkisi tarımı (silajlık mısır, yonca, fiğ gibi), hayvancılıkta ileri ülkeler kadar olmasa da gelişme göstermektedir. Ancak çoğunlukla meyilli arazilerden oluşan çayır-meraların, tarım alanları içerisindeki oranı yaklaşık %38 olmasına rağmen, bu alanlarda amenajman (ıslah ve yönetimi) çok, çok az yapıldığı için, hayvanların ihtiyacı olan kaba yemin, çayır-mera alanlarından karşılanma oranı, hayvancılıkta gelişmiş ülkelerin bir hayli gerisinde kalmaktadır. 44 Orta kaliteli bir merada bir sığır, 5 saat otlar 2 saat yürür. Meranın kalitesiyle otlama süresi ters orantılıdır. Avrupa’da mera alanlarında dekarda 560 kg ot alınırken, bu rakam Türkiye’de ancak 69 kg. dır. Ayrıca, ülkemizde meralara tohum takviyesi ve bakım yapılmadığından otun besin değeri de düşüktür. Yapılan çeşitli araştırmalara göre, meradaki bitki örtüsünün toprağı kaplama oranının % 10-20 arasında olduğu ortaya konulmuştur (anonim). Bu nedenle ülkemizde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar meralarda çok uzun süre otlamak ve yürümek zorunda kalmaktadır. Evcil ruminantlar arasında en az seçici olan sığırlar, otları koparmak için dillerini otun çevresine dolayarak çekmektedir. Bu otlama yöntemi, 10 mm’den daha uzun bitkileri yiyebilmelerini sağlamaktadır. Sığırlar taze otlu çayır-meralarda dakikada 50-60 ısırma ve 14-20 çiğneme olacak şekilde otlamaktadırlar. Her ne kadar uzun otları tercih etseler de, kısa otları daha yüksek ısırma oranı ile (70/dk) yemektedirler. Aç sığırlar toklara oranla otlamak için daha fazla zaman harcamakta ve ısırma boyutu değişmemekle birlikte daha az çiğneyerek daha büyük lokmalar halinde yutmaktadır. Kabaca çiğnenerek yutulan yemler, işkembede yeni yem alımı için ortam oluşturmak için 30-90 dakika sonra tekrar çiğnemeye (geviş getirme/ruminasyon) tabi tutulmaktadır. Geviş getirme süresi, kaba yemin partikül büyüklüğüne ve selüloz içeriğine göre değişmekle birlikte yaklaşık otlama süresi kadar olduğu kabul edilmektedir. Uzun ve düzenli (kaliteli) geviş getirme, hayvanların kendini rahat hissettiği, yarı uykulu olduğu zamanlarda gerçekleşmektedir. Stres, acı, ani ses, korku, hastalık gibi etkenler geviş getirmeyi düzensizleştirmekte veya durdurmaktadır. Sığırlar gündüz aktif hayvanlar olduğundan, gün doğumunda ve ikindiden gün batımına kadar çoğunlukla iki devrede otlamayı/yem alımını tercih ederler. Ancak sıcak havalarda ve günlerin kısaldığı kış aylarında gece otlaması, yapılabilir. Sığırlarda, otlama, geviş getirme ve yatma/dinlenme devreler halinde olur. Sığırlarda sosyal etkileşim fazla olduğundan, grup halinde, bireysel illeryediklerinden daha fazla yem tüketmektedirler. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların otlamada ilk tercihleri taze yeşil yapraklardır. Taze yeşil yapraklardan sonra sırasıyla; kart yeşil yaprakları, yeşil gövdeleri, kuru yaprakları ve kuru gövdeleri yerler.
986
Kavun-Karpuz yetiştiriciliği: KARPUZ: 3.YETİŞTİRME TEKNİĞİ Toprak Hazırlığı ve Ekim-Dikim Karpuz yetiştiriciliği yapılacak alanın çok iyi bir şekilde sürülmüş olması gereklidir. Sonbahar aylarında pullukla derin sürüm yapılması gereklidir. Ekim-dikimden 15 gün önce 15-20 cm derinlikte işlenir. Fide ile yetiştiricilik yapılıyorsa fide dikilecek çukurlara organik gübre atılır, yada sıraya ekimde sıra üzerilerine organik gübre uygulaması yapılabilir. Genel olarak örtüaltı karpuz üretimimizin %95’ini Çukurova Bölgesi sağlamaktadır. Buradaki yetiştiricilikte alçak tüneller şeklinde yapılmaktadır. Açıkta yetiştiricilikte sulamasız ocak usulü tohum ekiminde dekara 300 g tohum kullanılmaktadır. Tohum ekiminde pünomatik mibzer kullanılması durumunda ise bu oran 100 g/dekara düşmektedir. Tohum çıkışları olduktan sonra en iyi gelişen 1-2 tanesi bırakılır, gerisi kesilerek seyreltilir. Açıkta geniş araziye elle veya mibzerle sıraya ekim yapılabildiği gibi, su sıkıntısı olan yerlerde ocak usulü ekim daha avantajlıdır. Fide ile yetiştiricilik ise asıl olarak erkencilikte kullanılır. Tohumlar 2 gün önceden 25-30 o C’de ön çimlendirme yapıp sonra tohum ekimi yapmak 8-10 günlük bir erkencilik sağlayacaktır. Karpuzda aralık ve mesafe oldukça geniştir. Aralık ve mesafeler, yetiştiriciliğin sulu olup olmamasına göre değişim gösterir. Sıra arası 1. 5- 3. 5 m, sıra üzeri 0. 5-1 m şeklinde ekim-dikim yapılabilir. Çift sıralı yetiştiricilik serada yapılmakta ve çift sıra arası 1 m, sıra arası 0. 5 m, sıra üzeri 0. 5 m olacak şekilde dikim yapılabilir. Buradaki yetiştiricilikte meyve ağırlığı 2 kg ve üzeri olan çeşitlerde meyveler fileye alınır, yada belli bir büyüklüğe ulaşınca yere indirilir. Bakım İşleri Sulama Geniş alanlarda en pratik sulama, yağmurlama sulamadır. Karpuz yağmurlama sulamaya çok iyi yanıt verir. Sulama tohum ekiminden ilk çiçeklenmeye kadar sulama artar, olgunlaşma döneminde su tüketimi azalır. Derim aşamasında sulama yapılmaz çünkü çatlamalara sebebiyet verebilir. Sera yetiştiriciliğinde damla sulama veya yüzey sulama yöntemleri uygulanabilir. Yabancı Ot Kontrolü Ekim-dikim öncesi ve sonrası değişik herbisitler kullanılabilir. Ayrıca toprak yapısı ve sulamaya göre otlanma olması durumunda çapalama ile yabancı ot kontrolü yapılabilir. Ancak Bitki üzerinde dallanmanın meydana gelmesi ve çiçeklerin açması sonrasında çapalama yapılmamalıdır. Gübreleme Toprak hazırlığı esnasında 4-5 ton/da hesabı ile çiftlik gübresi uygulaması toprağın mikrobiyolojik aktivitesini arttırma, toprağa oligo elementleri sağlama ve mineral beslenmeyi düzenleme, toprak nemindeki değişimleri engelleme ve toprak sıcaklığını arttırma gibi işlevlere sahiptir. Fosforun tamamı taban gübresi şeklinde, azot ve potasyumun 1/3’ünü fosforla birlikte, 1/3’ünü ilk çapada (ilk dişi çiçeği görme aşaması), 1/3’ünü de ilk çapadan yaklaşık 1 ay sonra (meyveler elma büyüklüğüne ulaşınca) verilir. Fakat mutlaka toprak tahliline göre gübreleme yapılmalıdır. Tozlanma ve Döllemeye Yardım Çiçek yapısından dolayı tozlanma için bal yada bombus arıları gibi polinatörler zorunludur. Erkek çiçeklerden dişi çiçeklere polen taşıması arılar vasıtası ile olur. Çiçekler sadece bir gün açık kalır. Tozlanmadan itibaren döllenmenin gerçekleşebilmesi için 24-36 saat gereklidir. Yeterli bir meyve tutumu için, eğer çevrede yoksa, 4-5 dekara bir arı kovanı yerleştirilmesi yararlı olacaktır. Hasat ve Pazara Hazırlama Karpuzda hasat olgunluğunu gösteren kriterler aşağıda verilmiştir: • Hasat zamanı meyve kabuk rengi parlaklaşması ve meyve sapındaki tüyler dökülmesi, • Şeker ve toplam suda çözünebilir kuru madde artışı (refraktometre ile belirlenebilir), • Meyvenin sapa bağlandığı yerdeki kulakçığın ve sülüğün kuruması, • Meyvenin üzerine dokunulduğunda damarların belirgin hale gelmesi, • Meyveye vurulunca tok bir ses çıkarması Karpuz meyveleri ağırlıklarına ve boylarına göre aşağıdaki gibi sınıflanırlar: Küçük boylu : 3 kg, Orta Boylu : 3-5 kg, Büyük boylu : 5-7 kg, Çok Büyük boylu : 7 kg’dan büyük meyveli olarak sınıflanıp pazara sunulurlar. Muhafaza Derimden sonra normal koşullarda 20-60 gün saklanabilir. Daha fazla muhafaza edilirse koflaşma ve sulanma meydana gelir. İdeal olarak +4 o C’de % 60-70 oransal nemde 3-4 ay muhafaza edilebilir. Depolamada karpuzlar üst üste fazla konmamalı ve depolarda fazla bekletilmeden satışa sunulmalıdır.
573
VİŞNE YETİŞTİRİCİLİĞİ Anadolu birçok meyve türünde olduğu gibi vişnenin de anavatanı sınırları içerisinde yer almaktadır. Ülkemizde hemen her bölgede vişne yetiştiriciliği yapılmaktadır. Vişnenin ekonomik ömrü 15-20 yıldır. Vişne ağaçları 8-10 m’ye kadar boylanabilir. Taç şekilleri yuvarlak ve küçüktür. Çalımsı görünüşlüdür. Dört yaşındayken meyve vermeye başlar ve 40-50 yıl yaşar. 1.1.1. Tanımı ve Önemi Vişne gülgiller familyasındandır. Meyveleri ekşimsidir. İstanbul ile Hazar Denizi arasında uzanan Kuzey Anadolu Dağları vişnenin anavatanı olarak bilinmektedir. Vişnenin botanikteki Latince adı Prunus cerasus, bugünkü Giresun’un eski adı olan Kerasus’dan gelmektedir. 1.1.2. Döllenme biyolojisi: Vişne ağaçları çoğunlukla kendine verimlidir. Yani herhangi bir dölleyici çeşide gerek olmaksızın kendini dölleyebilmektedir. Çiçeklenme zamanları denk gelirse vişneler kirazları da dölleyebilir. Vişne meyvesi sofralıktan çok meyve suyu, şurubu, reçeli, marmelâdı, kompostosu, pastası ve tatlıları yapılarak tüketilir. Ayrıca kurutularak da yenir ve dış ülkelere özellikle dondurulmuş hâlde ihraç edilmektedir. 1.1.4. Genel istekleri İklim istekleri: Ilıman iklim kuşağının meyvesidir. Yazları nispeten serin geçen ve oransal nemi yüksek olan yerlerde en kaliteli meyveleri verirler. Yüksek yaz sıcaklarından hoşlanmadığı gibi düşük kış soğuklarından da zarar görür. Aşırı yaz sıcakları genel anlamda bitki gelişimini yavaşlatır. Su sıkıntısı olan yerlerde meyve kalitesini düşürür. Bazı çeşitlerde çift pistil (ikiz meyve) oluşumunu artırarak pazar değerini düşürür. Don derinliğinin fazla işlediği topraklarda doğrudan köklerin donması, dal birleşme noktalarına zararlanma, çiçek gözleri veya çiçeklerin donması, gövde yanma ve yarılmaları belli başlı iklim zararlanmalarıdır. Çiçek tomurcukları -2, -4ºC’ye kadar dayanabildikleri hâlde açmış çiçekler -2ºC’de donarlar. Odunsu kısımları ise –40ºC’ye kadar dayanabilmektedir. İlkbaharda çiçeklenmeleri biraz geç olduğu için ilkbahar geç donlarından zarar görme ihtimali düşüktür. Bahçelerde bu risk otomatik olarak çalışan rüzgâr pervaneleri, sisleyici ve dumanlayıcılarla kontrol edilir. Genellikle çiçeklenme dönemindeki don olayı açık ve rüzgârsız gecelerde olacağı için bazı korunma tedbirleri uygulanabilir. Ancak ısrarlı ve devam eden donlarla baş etmek neredeyse imkânsızdır. Kış mevsimi içerisinde -20 ºC’, kışın hemen başı ile sonuna doğru ise -15ºC’ tehlikelidir. Bu derecelerin altındaki soğuklar ağaçlara da zarar verir. Tomurcuk patlamasından sonraki dönemlerde -5 ºC’’nin iki saat sürmesi bütün çeşitlere ekonomik olarak zarar verir. Teorik olarak 400 mm’den daha fazla yağış alan yerlerde vişne yetiştiriciliği yapılabilir. Vişne yetiştiriciliğinde yağışın toplam miktarından ziyade dağılımı önemlidir. Yağışın dağılımı da güvenilir değildir. Bu yüzden kaliteli vişne üretimi için sulama gereklidir. Çünkü kalite unsurlarının geliştiği dönem, ülkemiz genelinde yağışsız bir dönemdir. Vişneler, çiçeklenme ve meyve gelişme devresinde yüksek nemli koşullardan zarar görür. Çiçeklenme süresince yağan yağmurlar meyve tutumunu azaltır. Meyve olgunlaşmasından hemen önce ve olgunlaşma sırasında yağan yağmurlar, meyve çatlamasına neden olabilir. Bunun sonucunda da meyvenin çatlayan kısmında mantari hastalıklar gelişir. Hasada yakın veya hasat esnasında olan yağışlar ise hem yağmur çatlamalarına yol açar hem de ürün kalitesini etkiler. Pek nadir olmakla beraber aşırı kurak giden kışlarda da vişneler rahatsız olur. Kış yağışları ürün kalitesine etki etmeseler de genel ağaç sağlığı bakımından önem taşır.
452
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: EKİM ZAMANI • Ekim zamanını yetiştirilecek çeşidin vejetasyon süresi, hava ve sulama suyu sıcaklığı belirler. Çeltik ekimi yapılması için su sıcaklığının en az 12 derece olması gerekir. • Ülkemizde çeltik ekim zamanı, bölgelerimize göre değişmektedir. Marmara-Trakya ve Karadeniz bölgesinde çeltik ekimi Mayıs ayının ilk yarısında, Ege ve Akdeniz bölgelerinde Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar olan geniş bir zaman diliminde ekilebilmektedir. • Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise 20 Nisan 15 Mayıs arasında ekiminin yapılması en uygun sonucu vermektedir. İç Anadolu bölgesinde çeltik ekimine biraz daha geç 10-20 Mayıs arasında başlamalıdır. • Ekimlerin geç yapılması da sonbahar yağmurlarının erken başlamasıyla çeltik hasadında güçlük meydana getirmektedir. Yatma sebebiyle dane kaybı artmakta, çeltik randımanı düşmekte ve kurutmada sorunlar yaşanmaktadır. • Ekimde geç kalınmışsa fideleme makineleri ile fide dikimi yapılırsa yaklaşık 1 ay erkencilik sağlamaktadır. EKİM YÖNTEMİ • Çeltiğin Ekim Yöntemleri; 1. İklim şartlarına, 2. Toprak tipine, 3. Ekolojik koşullara, 4. Kırmızı çeltik yoğunluğuna, 5. Münavebedeki bitkilere göre değişiklik göstermektedir. • Ekim yöntemleri 1. Serpme (elle, gübre saçıcıları ile uçakla), 2. Mibzerle 3. Fideleme. • Ülkemizde elle veya gübre saçıcı makineleri ile ekim yaygın şekilde kullanılmaktadır. Uçakla ekim yapılmamaktadır. • Serpme ekimden önce tavalar iyice bulandırılmalı ve tohum üstünde ince mil örtüsü oluşması sağlanmalıdır. • Serpme ekimde tohumlar toprak yüzeyine tutunduktan 3-4 gün sonra tavalardaki su boşaltılır. Tavalara 5-6 gün sonra ince bir su verilir. • Tohumları ıslatmadan buğday ekimi yapar gibi direk mibzerle ekim de yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemde yabancı otlarla mücadele zor olmaktadır. Aynı zamanda su kullanımı artmaktadır. Ekimden sonra tohumların çimlenmesi ve fideciklerin toprak yüzeyine çıkması için uzun zamana ihtiyaç duyulmaktadır. • Mibzerle kuruya ekim yapılmışsa 2-3 defa tarlaya su verilip boşaltılarak topraktaki tohumun çimlenip, bitkilerin toprak yüzeyine çıkması sağlanır. Bitkilerin toprağa tutunup, 1-2 yapraklı devreye ulaşmasından sonra, normal geleneksel sulama yönteminin uygulanmasına geçilebilir. • Ekimden sonraki çimlenme süresi; 1. Su ve hava sıcaklığına, 2. Su seviyesine 3. Tohumun ekim derinliğine bağlı olarak 5-10 gün arasında değişiklik gösterir. • Çimlenip su üzerine çıkış yapan bitki yüzdesi tohum kalitesine, tohum yatağının iyi hazırlanmasına ve ekim şekline bağlıdır. • Fideleme ekim yöntemi; çeltik yetiştirilecek tarlaya doğrudan doğruya ekim yapmadan önce fide yastıklarında fidelerin yetiştirilmesi ve daha sonra bu fidelerin tarlaya dikilmesini ifade eder. Bu şekilde, fide yastıklarında 20-25 gün süre ile yetiştirilen fideler çok iyi şekilde tesviye edilmiş tarlaya 1-2 cm derinlikte su verildikten sonra elle veya makine ile dikilir. Dikim işleminden sonra 5-6 gün içerisinde toprağa tutunurlar. Fideler toprağa tutunduktan sonra ilk azotlu gübre uygulaması yapılmalıdır. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Avantajları: • 1.Düzenli bitki örtüsünün sağlanması 2. Yatmanın ve mantari hastalıkların önlenmesi 3. Serpme ekime göre daha yüksek verim ve kalitede ürün elde edilmesi 4. Yabancı ot probleminin azalması 5. Sulama suyu tasarrufu (% 30) 6. Kışlık ara ürün yetiştiriciliğine imkân vermesi 7. Uzun vejetasyon süresi isteyen çeşitler yetiştirilebilir. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Dezavantajları 1. Fideleme makineleri ek bir yatırım istemektedir. 2. Tarla zeminin fideleme makinesinin çalışmasına uygun olması gerekmektedir. 3. Fideleme yapılması ek maliyet getirmektedir.
488
​AMACI: 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı kanunu gereğince arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıfandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesine yönelik altlık bir veri tabanı oluşturmaktır. TARİHÇE: 2002 yılında Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Tarım Arazilerini Değerlendirme Daire Başkanlığı tarafından başlanan proje 2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçmiş, şu an itibariyle Bakanlık bünyesindeki yeni yapılanma neticesinde Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Coğraf Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığınca yürütülmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Projeye başlangıç aşamasında Harita Genel Komutanlığından alınan 1/25000 ölçekli orijinal topoğrafk haritalara, arazi çalışmaları ile harita verilerinden yararlanılarak köy sınırları beyana dayalı olarak çizilmesi istenmiş, 2006 yılında 36 ilde çalışmanın ilk aşaması olan küçük ölçekli haritalar üzerine köy bazında tarım arazilerinin işlenerek belirlenmesi tamamlanmıştır.2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçen STATİP projesi, Coğraf Bilgi Sistemleri (CBS) ortamına aktarılmış, bu kapsamında datalardaki hatalar düzeltilmiş, toprak veri tabanı ve Corine Land Cover kapsamında oluşturulan sayısal haritalar ile 2006 yılı SPOT görüntüleri ve daha yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri kullanılarak 81 ilde sayısal STATİP haritaları üretilmiştir.Toprak Su Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Köy Envanterlerinde yer alan köy sınırları STATİP kapsamında taranarak bilgisayar ortamına atılmış ve CBS yazılımları kullanılarak ilk defa sayısal köy sınırları elde edilmiştir.Alınan makam onayı doğrultusunda STATİP verilerinin kamu kurumları, özel şirketler ve üniversitelerle paylaşımına başlanılmıştır.2009 yılında tamamlanan projeye ait veriler il bazında Tarım il Müdürlüklerine gönderilmiştir. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: 2009 yılı lejandına göre İTÜ-UHUZAM ile yapılan işbirliği neticesinde elde edilen yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri yardımıyla 1 hektar hassasiyette projenin revizyon çalışmaları devam etmektedir. 2013 ylıl içersinyılında TARBİL Projesi kapsamında elde edilecek tarım parselleri STATİP entegrasyonu sağlanacaktır. HEDEFLER: -Devlet, üretici ve yatırımcı yerel düzeyde arazi bilgilerine hızlı bir şekilde ulaşacaktır. -Tarımsal üretim ve ürün planlamalarına, altyapı oluşturulacak ve sağlıklı yürümesi sağlanacaktır. -Her türlü tarımsal planlama ve desteklemenin sağlıklı yapılması, tarım girdilerinin temini, ülke çapında dağıtımı ve daha ekonomik kullanımı temin edilecektir. -Arazi kullanım planlarının oluşturulmasına temel altlık teşkil edecektir. -AB standartlarına uygun arazi kullanımları belirlenmiş olacaktır. -Arazi kullanım değişikliklerinden kaynaklanan sera gazı emisyon hesaplamalarında (LULUCF) güncel veri temin edilecek ve altlık olarak kullanılacaktır. -Bu proje güncel tarihli yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri elde edildikçe sürekli güncellenecektir.​
370
## Mısır Hastalık ve Zararlıları Özeti **Hastalıklar** 1. **Mısır Rastığı (Ustilago maydis):** Bu hastalık, mısır bitkisinin tüm toprak üstü aksamında şişkinlikler (gal) oluşturur. Hastalık bulaşık toprak ve hastalıklı bitki artıkları ile yayılır. En etkili mücadele yöntemi, sertifikalı tohumluk kullanımı, 3-4 yıllık ekim nöbeti ve hastalıklı bitki artıkları ile galleri yok etmektir. 2. **Mısır Yaprak Yanıklığı (Bipolaris (=Helminthosporium) maydis Nisik Exserohilum (=Helminthosporium) turcicum Pass.):** Hastalığa dayanıklı çeşitler kullanımı, ekim nöbeti, toprak ve yaprak analizlerine göre gübreleme ve hastalıklı bitki artıkları temizliği ile mücadele edilir. 3. **Mısırda Kök ve Kökboğazı Çürüklüğü (Pythium spp., Fusarium spp., Rhizoctonia spp., Macrophomina phaseolina):** Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti, toprak iyi tesviyesi, tohum yatağı uygun şekilde hazırlanması, dengeli gübreleme ve toprak altı zararlıları ile mücadele hastalığı önlemek için önemlidir. Ayrıca, tohum ilaçlaması önerilmektedir. 4. **Mısır Koçankurdu (Sesamia nonagrioides Lef., S. cretica Led.):** Bu zararlı, mısır bitkisinin fide döneminden başlayarak yaprak, gövde, koçan ve tepe püsküllerinde beslenerek zarar yapar. Mücadele yöntemleri arasında hasattan sonra kalan bitki artıkları yok edilmeli, toprak derin sürülmeli ve ikinci ürün mısır mümkün olduğunca erken ekilmelidir. Doğal düşmanların korunması ve biyolojik mücadele yöntemleri de tercih edilebilir. Gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 5. **Mısır Kurdu (Ostrinia nubilalis Hbn.):** Larvalar, mısır bitkisinin tüm organlarında delik ve galeriler açar. Hasattan sonra kalan bitki artıkları parçalanmalı, toprak derin sürülmeli ve ikinci ürün mısır erken ekilmelidir. Biyolojik mücadele yöntemleri ve doğal düşmanların korunması önerilir. Gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. **Zararlılar** 6. **Mısır Maymuncuğu (Tanymecus dilaticollis Gyll.):** Erginler mısır bitkisinin yapraklarını ve büyüme konisini kemirerek zarar verir. Zararın yoğun olduğu alanlarda kimyasal mücadele yapılabilir. 7. **Mısır Yaprakkurtları (Pseudaletia (=Mythimna) unipuncta Haworth Acantholeucania (=Mythimna) loreyi Dup.):** Larvalar, mısır bitkisinin yapraklarını kemirerek zarar verir. Doğal düşmanlar korunmalı ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 8. **Mısırda Bozkurt (Agrotis ipsilon (Hufn.), A. segetum (D.-S.)):** Larvalar, mısır bitkilerinin kökboğazını keserek bitkinin büyüme konisinin kurumasına ve ölmesine neden olur. Toprak işlemesi, kepekli yem uygulaması ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. 9. **Mısırda Çizgili Yaprakkurdu (Spodoptera (= Laphygma, Caradrina) exigua (Hübn.)):** Larvalar, mısır bitkisinin yapraklarını kemirerek zarar verir. Doğal düşmanlar korunmalı ve 2-4 ve 4-6 yapraklı bitki gelişme dönemlerinde, 2 larva/bitki yoğunluğunda kimyasal ilaçlama yapılabilir. 10. **Mısırda Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa (L.)):** Ergin ve yavrular, toprağın altındaki bitkileri tahrip eder. Küçük gübre yığınları ile mücadele yapılabilir. Gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılır. 11. **Mısırda Kırmızıörümcekler (Tetranychus urticae Koch. ve T. cinnabarinus (Boisd.)):** Kırmızıörümcekler bitkilerin özsuyunu emerek beslenir ve bitki yapraklarının sararmasına, kıvrılmasına ve dökülmesine neden olur. Doğal düşmanlar korunmalıdır. Gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 12. **Mısırda Pamuk Yaprakkurdu (Spodoptera littoralis (Boisd.)):** Larvalar mısır bitkisinin koçan püsküllerini keserek ve koçan danelerini yiyerek zarar verir. Doğal düşmanlar korunmalı ve genellikle kimyasal mücadeleye gerek duyulmaz. 13. **Mısırda Tel Kurtları (Agriotes spp., Melanotus fuscipes Gyllenhal, Cardiophorus cyanipennis Mulsant & Wach):** Larvalar, mısır bitkisinin köklerini kemirerek bitkinin kurumasına neden olur. Toprak işlemesi ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 14. **Mısırda Yeşilkurt (Helicoverpa armigera Hbn.):** Larvalar, mısır bitkisinin tepe ve koçan püsküllerini keserek ve koçan danelerini yiyerek zarar verir. Doğal düşmanlar korunmalı ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 15. **Mısırda Yaprakpireleri (Hemiptera: Cicadellidae):** Yaprakpireleri, mısır bitkisinin özsuyunu emerek beslenir ve yaprakların sararmasına, kıvrılmasına ve dökülmesine neden olur. Doğal düşmanlar korunmalı ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama yapılabilir. 16. **Mısır Tarlalarında Yabancı Otlar:** Yabancı otlar, mısır bitkisi ile rekabet ederek verim kaybına yol açar. Toprak işlemesi, ekim nöbeti, çapalama ve gerektiğinde kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bu özet, mısır yetiştiriciliğinde karşılaşılabilecek hastalık ve zararlılar hakkında genel bir bilgi sunmaktadır. Daha detaylı bilgi için, ilgili kaynaklara başvurulması önerilir.
563
Yumurtalar kuluçka makinesine konmadan 12 saat önce, 25 derecelik oda sıcaklığında tutulmalıdır. Embriyo ölümlerini aza indirmek için bu ön ısıtma yararlı olmaktadır. İnkubasyon döneminde, 1- Sıcaklık 2- Nem 3- Yumurtaların çevrilmesi 4- Havalandırma Konularında çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle inkubasyon döneminde faktörden herhangi birinin ihmali çıkışlarda büyük sorunlara neden olabilir. Kuluçka süresi 42 gün olup döllülük oranı % 75 civarındadır. Kuluçka ısısı 36.2 0C dir. Fumigasyondan sonra hazır durumdaki kuluçka makinalarına yerleştirilen yumurtalar 14. günde döllülük kontrolü yapıldıktan sonra 39. günde de inficar bölümüne alınırlar. Civcivlerin yumurtadan çıkışı 2-3 gün sürer. Civcivler kabuğu kırarken gagaları yetersiz kaldığından ayaklarını kullanırlar. Fakat bazen dışarıdan ek yardıma da ihtiyaç duyabilirler. Çıkımdan sonra civcivler ana makinasında 12-14 saat tutularak kurutulmalıdır. Birinci günde her bir civcivin ağırlığı 845 gr. civarındadır. Çıkımı takip eden 6-7. günlerde vücut ağırlığında bir artış olur. Civcivler büyütülme esnasında temiz ve kuru tutulmalıdır. Özellikle 3-4 aylık dönemde asla ıslatılmamalıdır. Hayvanların kuru tutulmaması bağırsak enfeksiyonları ve paraziter hastalıklara, karınlarının ıslanması ise ölümlere neden olabilir. Ayrıca yavrular büyüme döneminde çok fazla yürümeye ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde ayak ve solunum sistemi problemleri ile karşı karşıya kalabilirler. Genel olarak yazın yetiştirilen kuşlar, kışın yetiştirilen kuşlardan daha güçlüdürler. Altı aylıktan sonra kuşlar kendi kendilerine yetecek güce eriştiklerinden dolayı problemlerin riski bu dönemden sonra azalır. Yetişkinler hastalıklara daha dirençlidirler. Resim 4:Devekuşu civcivleri. Civciv başına verilecek yem miktarı ilk günlerde 40-50 gr. iken, 3 aylık yaşta 500 gr. a kadar çıkar. 6 aylık yaşa ulaştıklarında verilecek yem 1 kg. dolaylarında olmalıdır. Devekuşu civciv yemlerine kaba yem maddeleri katılmamalı ve ince pelet formda hazırlanmalıdır. Kuluçkadan ilk çıkan civcivlere yoncanın sadece yaprak kısmının ayrılarak verilmesi önerilir. Gereğinden fazla yeşil yem küçük hayvanlarda ishale neden olur. 4.Devekuşu davranışları Ticari devekuşu yetiştiriciliğinde hayvan davranışları konusunda bilgi sahibi olmak büyük önem arz etmektedir. Doğal ortamlarından alınarak çiftlik koşullarında yaşamaya alıştırılan bu hayvanlar, olumsuz çevre koşullarından çok etkilenmekte ve çabuk strese girmektedirler. Bu nedenle bu hayvanın bazı davranışları hakkında bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Çiftlik ortamındaki günlük yaşantıları sırasında ayakta durma, aşağı yukarı gezinme, yürüme, yem arama gibi davranışlarında erkeklerle dişiler arasında da farklılıklar gözlenmektedir. Gezinme, erkeklerde yem arama ise dişilerde daha fazla görülmektedir. “Özellikle çiftleşme dönemlerinde saldırgandırlar.” Karanlıkla beraber devekuşu dinlenme evresine geçer. Genellikle gece saat 1-4 arası derin uyku devresine girmektedirler. Kendi temizlik ve kum banyosu gibi özellikleri yanı sıra birbirini gagalama davranışları da sık rastlanılan davranışlardandır. Devekuşlarında saldırganlık, üstünlük belirtici seslenmeler, korku anlarında kanat çırpmalar ve erkeklerin dişilere karşı çiftleşme öncesi kur yapma ile dişilerin, kanatlarını aşağı açarak tıkırtılı bir ses çıkarması erkeği kabul ettiğini gösteren hareketler bu hayvanlara özgü davranışlardandır. 5.Devekuşunun verimleri Devekuşu yetiştiriciliğinde verimlilik, hayvanın tüm ürünlerinin tamamının değerlendirilmesiyle mümkündür. Yalnız eti karlılık için yeterli değildir. Bu hayvan tek başına eti için yeterli karlılığı sağlayamaz. En azından derisini gerektiği ölçüde değerlendirmek gerekmektedir. Bugün devekuşları çeşitli yönleriyle değerlendirilmektedir. Değerlendirme yönleri şöyledir. • Damızlık hayvan (yumurta, civciv, ebeveyn hayvanlar) • Yemeklik yumurta ve yumurta kabukları • Et • Deri • Tüy
479
Patlıcan yetiştiriciliği: Patlıcan, sıcak iklim bitkisidir. Ticari olarak tek yıllık yetiştirilen bir sebzedir. Dünyada 2009 yılında 35. 5 milyon ton üretim yapılmış ve bunun yaklaşık % 92’si Asya’da gerçekleşmiştir. Patlıcan en fazla Çin, Hindistan, Mısır ve Türkiye’de üretilmektedir. Türkiye, 816 bin tonluk üretimi ile dünya üretiminin % 2’sini karşılamaktadır. Patlıcan, Türkiye’de hem örtüaltında hem de açıkta yetiştirilmektedir. Örtüaltı üretimi, ilkbahar, sonbahar ve tek ürün olmak üzere yetiştirme dönemleri açısından üçe ayrılmaktadır. Ancak, ülkemizde üretim tek ürün döneminde yoğunlaşmıştır. 1. BOTANİK ÖZELLİKLERİ Patlıcan, güçlü bitki yapısına sahiptir. Bitki 60-120 cm boylanabilir. Örtüaltı şartlarında boy daha fazla uzamaktadır. Kök sistemi güçlüdür. Yapraklar büyük ve kenarları dalgalıdır. Çiçekler mor, açık mor ve beyaz renklerde olabilir (Resim 1). Çiçekler yaprak koltuklarında meydana gelir. Bir boğumda 2-4 çiçek tomurcuğuna rastlanır. Yaprak, gövde ve çanak yapraklarda diken bulunabilir. Meyve şekli silindirik ve oval arasında değişir. Meyve rengi parlak koyu mor, beyaz, yeşil, sarımsı veya çizgili olabilir (Resim 2). Ülkemizde yaygın olarak siyah renkli, uzun silindirik tipte meyveleri olan patlıcanlar tüketilmektedir. 2. İKLİM İSTEKLERİ Patlıcanın büyüme ve gelişmesi için uygun sıcaklık değerleri 25-30°C’dir. Gece sıcaklığının 16°C’nin altına düşmesi ve düşük ışık şiddeti patlıcanda çiçek tozu canlılığını azaltır. Bu koşullar meyve tutumunu sekteye uğratır. Patlıcan sıcaklık ve bağıl nem miktarı yüksek olduğu zaman vejetatif olarak gelişme eğilimindedir. Toprak İsteği: Patlıcan, uygun yetiştirme teknikleri kullanıldığı takdirde iyi özellikte herhangi bir tarım toprağında başarılı olabilir. Patlıcanın büyümesi ve gelişmesi için organik maddece zengin, pH 6-7 arasında, iyi drene olan, verimli kumlu tınlı topraklar tercih edilmelidir. pH topraktaki besin maddesi alınabilirliği ile yakından ilişkili olduğu için toprak pH’sının yüksek veya düşük olması verim düşüklüğüne neden olabilir. Erkenci verim istenildiği takdirde özellikler kumlu tınlı topraklar idealdir. Daha uzun süre verim almak ve geççilik istenirse daha ağır bünyeli topraklar tercih edilebilir. Patlıcan kök çürüklüğüne hassas olduğu için ağır killi topraklarda yetiştiricilikten kaçınılmalıdır. Nematod problemleri daha çok kumlu topraklarda görülmektedir. 3. YETİŞTİRİCİLİK Çeşit seçimi: Patlıcan çeşitlerinde yetiştirme dönemine göre aranan özellikler farklılık göstermektedir. Örtüaltı üretiminde kullanılan çeşitlerin tamamı hibrit çeşitlerdir. Yetiştiricilikte koyu renkli meyveli çeşitler öncelik kazanmaktadır. Ülkemizde genellikle uzun, silindirik ve meyve ucu hafif küt olan patlıcanlar yetiştirilmekle birlikte, son yıllarda oval tipte çeşitler de üretilmektedir. Çeşitlerde, çabuk dallanma, erkencilik, düşük sıcaklıklarda meyve bağlama gibi özellikler aranır. Ayrıca, patlıcanda renk önemli bir kalite unsurudur. Hasada gelen meyvelerde renk açılması ve kırçıllaşma en kaliteli ürünün dahi fiyatını düşürür. Ayrıca hasat olgunluğu döneminde meyve içinde tohum teşekkül etmemeli, meyve eti liflenmemeli ve acılaşmamalıdır. Ülkemizde yetiştiricilikte kullanılan çeşitlerde toprak kökenli hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık özelliği bulunmadığından son yıllarda anaç kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu nedenle yetiştirilecek çeşitlerin belirlenmesinde anaç- kalem uyuşması da dikkate alınmalıdır. Açıkta yetiştiricilikte önceleri açık tozlanan çeşitler yetiştirilirken, hibrit çeşit kullanmanın avantajını gören üretici bu çeşitlere yönelmiştir. Ayrıca, bazı yörelerde o bölgeye özgü farklı tiplerde yerel patlıcanlarda üretilip pazara sunulmaktadır. Üretim için seçilecek çeşidin daha önce o bölgede yetiştirilip yetiştirilmediği araştırılmalıdır. Eğer çeşit o bölgede daha önce hiç yetiştirilmemiş ise büyük alanlarda yetiştiricilik yapılmadan önce küçük bir alanda deneme yapılmalıdır.
485
Oğlaklara verilecek ağız sütünün ısısı sindirim bakımından büyük önem taşır. Oğlağın midesinde sütün kolay çökmesi ve uygun olarak sindirilmesi için ağız sütünün vücut ısısında olması gerekir. Süt düşük ısıda verilmişse çökme hızı uzar. Buna bağlı sindirim bozuklukları meydana gelebilir. Anasından ayrılan oğlağa süt ve/veya süt yerine geçen süt ikame yemi 5 günden sonra temiz kovalarla verilebilir. Ancak yapay sütle besleme, özellikle sağlık açısından dikkat ve titizlik isteyen bir uygulamadır. Oğlaklar; 3-4 aylık yaşa kadar hastalıklara karşı duyarlı oldukları için her daim kuru, temiz altlıklı zeminlerde ve havadar ağıllarda barındırılmalıdır. 63 Ağız sütünü (kolostrumu) oğlağın almasında niçin acele etmeliyiz?  Oğlaklar hastalıklara karşı yok denecek kadar zayıf bağışıklıkla ve çok aç bir şekilde dünyaya gelmektedir. Oğlaklar doğar doğmaz strese maruz kaldığı gibi hastalık yapıcı etmenlere karşı savunmasız olduğundan, acilen kaliteli kolostruma ihtiyaç duyarlar. Öte yandan bağışıklık maddelerinin (IgG) bağırsaktan etkin bir şekilde emilerek kana karışması yalnızca doğum sonrasındaki ilk iki saat içinde gerçekleşebilmektedir. Doğumun üstünden zaman geçtikçe IgG’nin kolostrumdaki konsantrasyonu ve oğlağın bağırsağından emilimi hızla düşmekte, 24. saattin sonunda ise emilim % 10’lara kadar düşmektedir.  Oğlaklamadan sonra ilk emzirmenin geciktirilmesi, doğumla beraber süt üretiminin başlaması, kolostrumun seyrelerek IgG ve besin madde konsantrasyonun düşmesine neden olacaktır. Bu durumda oğlak yeteri miktarda bağışık madde ve besin alımı için daha fazla kolostruma ihtiyaç duyacaktır. Bir öğünde canlı ağırlığının % 6’sından fazla kolostrum tüketmek de ishale yol açabileceğinden sorun daha da kötüleşecektir.  Kaliteli kolostrum; oğlakların sindirim sisteminin uyarılması ve de ana karnındaki dönemde bağırsaklarda biriken atık maddelerin (mekonyum) dışarı atılmasında birinci derecede etkili olmaktadır. Ağız sütünün verilişi geciktiği zaman, bağırsaklarda üreyen hastalık yapıcı mikroorganizmalar ağız sütü yerine emilebilmektedir.  Oğlaklar, bünyelerinde hastalıklara karşı koyacak bağışık maddelerini (IgG) yaklaşık 2 haftalık olduğunda üretmeye başlar ve 3-4 aylık yaşa kadar yeterli seviyede üretebilme kabiliyetine ulaşırlar. Bu nedenle oğlaklar doğar doğmaz alacakları kolostrumdan sağladıkları pasif bağışıklık sayesinde 3-4 aylık yaşa kadar hastalıklardan korunur. Oğlak Büyütme Keçilerde oğlak doğum ağırlığı üzerinde çevreden ziyade anneye ait faktörler (yaklaşık genetik % 70, çevre % 30 ) etkili olduğundan, oğlak doğum ağırlığı ve büyüme hızı ıslah parametresi olarak ele alınmalıdır. Çoğuz doğumların seleksiyonla teşvik edilmesi oğlakların doğum ağırlıklarında önemli düzeyde düşüşlere neden olmuştur. Bunun sonucunda 64 özelikle ilk bir aylık dönemde, düşük doğum ağırlığına bağlı oğlak kayıplarını azaltmak için ekstra çabaya gereksinim duyulacağı hesaplanmalıdır. İşletmeler analı, yavrulukta ve anasız olmak üzere 3 farklı tarzda oğlak büyütme yöntemi uygulayabilmektedirler. Doğal (Analı ) Büyütme Türkiye'de keçi işletmelerinde oğlaklar genellikle doğal yöntemle yani 2-3 ay süreyle anasının yanında bırakılıp, annesini emmesi sağlanır. Emiştirme süreleri, süt fiyatları ve iş gücü nedeniyle işletmeler bazında farklılıklar gösterebilmektedir. Oğlakların Yavrulukta Büyütülmesi Bu tarz işletmeler ikiz ya da üçüz oğlakların hızlı gelişmesini sağlamak, yemden yararlanmayı hızlandırmak ve sütten kesimden sonra oluşabilecek stresin etkisini azaltmak amacıyla yavruluk, adı verilen düzenlemelerden yararlanmaktadırlar. Yavruluktan uygulanan beslemede;  Yavruluklarda oğlakların altında her zaman temiz ve kuru altlık, önünde ise taze su ve taze yem bulundurulmalıdır.  Oğlaklara bütün yeni yemler (çayır-mera yeşil otları dahil) 7-14 günlük alıştırma programı dahilinde kademeli artırılarak verilmelidir. Aksi durumda, ani veya fazla yem tüketimi, özelikle de kesif yemler enterotoksemiye (çelerme) neden olabilmektedir.  Yemlikler, su, yağmur, kar gibi istenmeyen etmenlerden korunmalıdır.  Yemlikler, sık sık kontrol edilmeli, bayat veya bozuk yemler varsa yemlikten uzaklaştırılmalıdır.  Özellikle karma yemliklerdeki yem akış hızı çok iyi takip edilmelidir.  Derin ve eğimli yemlikler, oğlaklar için tehlike oluşturabilmektedir.  Açık yemlikler, oğlak büyütmede kullanılabilir. Ancak yemlikler sık temizlenmeli ve en az günde iki kez doldurulmalıdır. Açık yemlikler kullanıldığında oğlaklar, yemliklerin içine girerek idrar ve dışkı yapması nedeniyle yem kayıplarına yol açar.  Yemlikler, oğlakların gün boyunca bölme içinde gezindikleri suluk, gölgelik ve diğer yapılara yakın olmalıdır. 65  Oğlaklar, özellikle karınları doyurunca zıplama, tırmanma ya da diğer oyun davranışlarında bulunur. Bu amaçla bakım ve beslenme alanlarına ağaç kütüğü, kaya parçası gibi cisimler konularak oğlakların oynamalarına yardımcı olunmalıdır. Anasız (Yapay) Büyütme Anasız büyütme, özellikle oğlak veriminin yüksek, buna karşılık keçi sütünün yüksek fiyatla değerlendirildiği ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de de süt keçiciliğinin gelişmesine paralel olarak oğlakların büyütülmesinde anasız büyütme devreye girebilir. Anasız büyütmede oğlaklar, doğar doğmaz analarından ayrılarak, özel biberonlarla, ya da özel emzikli kovalarla elden emzirilmektedir. Bu büyütme yönteminde oğlakların besin gereksinimi ana sütü ya da aynı besin değerindeki ve yapay süt olarak adlandırılan özel mamalarla karşılanmaktadır. Bu yöntemde dikkat edilecek noktalar şunlardır;  Oğlaklar doğar doğmaz, en kısa sürede mutlaka kaliteli kolostrum almalıdır,  Oğlaklar aç kalmamalıdır,  Ağıl iyi bir şekilde havalandırılmalıdır,  Ağıl sıcaklığı 12-18 °C arasında tutulmalıdır,  Temiz ve kuru bir ortam sağlanmalıdır. Yapay büyütme yapılan keçicilik işletmelerinde oğlak bölmelerinin alanı, yaşa göre ve oğlak başına altlık kullanılan beton tabanlı ağıllarda 1. 8-2. 4 m², ızgara tabanlı ağıllarda ise 0. 6-1. 2 m² olarak hesaplanır. Emiştirme süresinin ve oğlaklara verilecek günlük yapay süt miktarının belirlenmesinde öncelikle keçi sütü ile yapay sütün, yani mamanın besin değeri ve fiyatı dikkate alınmalıdır. Özellikle keçi sütünün yüksek fiyatla satıldığı yerlerde ve gerekli emiştirme düzeneği olan işletmelerde yetiştiriciler, oğlak büyütmede ana sütü yerine süt ikame yemi de kullanmaktadır. Ancak yapay sütle besleme, özellikle sağlık açısından dikkat ve titizlik isteyen bir uygulamadır. Her emiştirme sonrasında ekipmanların temizliği ishalin önlenmesi bakımından kritik önemdedir.
836
Ceviz Yetiştiriciliği: Hastalıklar, Zararlılar ve Çözümleri A- Ceviz Yetiştiriciliği Yer Seçimi: Ceviz bahçeleri için ideal yerler, hava akışı iyi olan ve don riskini azaltan, çevrelerine göre yüksek arazilerdir. Su kaynağının varlığı ve toprak analizleri de oldukça önemlidir. Toprak Hazırlığı: Dikimden önce toprağın derin sürülmesi, ardından ikinci bir işlemle parçalanması (birleme ve ikileme) gerekir. Fidan aralıkları ise seçilen çeşide göre 8m x 8m veya 8m x 4m olabilir. Dikim ve Terbiye: En az iki çeşit ceviz dikimi, tozlaşma için önemlidir. Dikim tahtası kullanılmalı ve aşı yeri toprak üstünde kalmalıdır. Değişik Doruk Dallı terbiye sistemi tercih edilir. Sulama ve Gübreleme: Modern ceviz yetiştiriciliğinde sulama şarttır ve damla sulama sistemi önerilir. Gübreleme için yaprak ve toprak analizi yapılmalıdır. Toprak İşleme: Aşırı toprak işlemeden kaçınılmalı ve örtülü toprak sistemi uygulanmalıdır. Kaolin Uygulaması: Kuş zararına ve bazı hastalıklara karşı koruma sağlamak amacıyla Haziran ayında kullanılabilir. Hasat ve Sonrası: Cevizlerde hasat zamanı, iç paket dokusunun kahverengiye dönmesi ile belirlenir. Hasat sonrası hızlı kabuk soyma ve 32-34°C'de 20 saat kurutma işlemi yapılmalıdır. B- Ceviz Hastalık ve Zararlıları Hastalıklar: Bakteriyel Kanser ve Zamklanma: Yaprak lekelenmeleri, çiçek solması, dal yanıklığı ve gövde kanserlerine neden olur. Mücadele için sağlıklı fidan kullanımı, hasta dalların budanması ve ilaçlama önemlidir. Armillaria Kök Çürüklüğü: Köklerde çürüklük yaparak ağaç ölümlerine yol açar. Belirtileri arasında yaprak sararması, sürgün ölümü ve köklerde beyaz tabaka oluşumu bulunur. Mücadele için hasta ağaçların sökülmesi, hendek açılması ve kimyasal mücadele gerekebilir. Ceviz Antraknozu: Yaprak, meyve ve sürgünlerde lekeler oluşturarak verim kaybına sebep olur. Mücadele için hastalıklı yaprakların toplanması, budama ve ilaçlama önerilir. Kök Ur'u: Kök boğazında urlara neden olarak ağaç gelişimini engeller. Mücadele için sağlıklı fidan seçimi, toprak analizi ve yaralanmalara karşı önlem almak önemlidir. Ceviz Bakteriyel Yanıklığı: Yaprak lekelenmesi, sürgün yanıklığı ve meyve çürüklüklerine yol açar. Mücadele için budama, hastalıklı meyvelerin toplanması ve ilaçlama yapılır. Zararlılar: Yaprakbükenler: Yaprakları sararak ve beslenerek zarar verirler. Yumurta paketlerinin toplanması, tuzak bant kullanımı ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilirler. Ağaç Sarıkurdu: Gövde ve dallarda galeriler açarak ağaçların zayıflamasına ve kırılmasına neden olur. Enfekteli dalların budanması ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Amerikan Beyazkelebeği: Yaprakları yiyerek ve ağ örerek zarar verirler. Yumurta paketlerinin toplanması, larva kümelerinin imhası ve kimyasal mücadele etkilidir. Armut Kaplanı: Yaprak öz suyunu emerek yaprakların sararmasına ve dökülmesine sebep olur. Kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Dut Kabuklubiti: Dallara ve ağaçlara yerleşerek öz suyunu emer ve kurumalarına yol açar. Mekanik temizlik ve kimyasal mücadele önerilir. İki Kabarcıklı Koşnil: Yaprak, sürgün ve dallarda beslenerek zarar verir, fumajin oluşumuna neden olabilir. Budama ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Virgül Kabuklubiti: Dal, yaprak ve meyvelere yerleşerek öz suyunu emer, ağaçların kurumasına neden olabilir. Budama ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Yüzük Kelebeği: Larvaları tomurcuk ve yaprakları yiyerek zarar verir. Yumurta kümelerinin toplanması, biyolojik mücadele ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Elma İç Kurdu: Meyveleri delerek içlerinde galeriler açar ve pislikler bırakır. Karışık meyve bahçesi kurulmamalı, dökülen meyveler toplanmalı ve tuzak bantlar kullanılmalıdır. Biyoteknik ve kimyasal mücadele de etkilidir.
488
A-ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ BAHÇE TESİSİ Antepfıstığı fakir topraklarda yetişebilmektedir. Ancak uygun anaç, erkek ve dişi çeşitle birlikte derin toprak koşullarında sulamayla, kaliteli ve bol ürün alınabilmektedir. Antepfıstığı bahçesi tesis edilecek yerlerde özellikle çiçeklenme dönemindeki düşük sıcaklık ve yağış dikkate alınarak, anaç ve çeşit seçimi yapılmalıdır. İlkbaharda soğuk havanın çöktüğü, çukur alanlarda bahçe tesisi yapılmamalıdır. Taban suyunun yüksek olduğu yerlerde mutlaka drenaj yapılmalıdır. BAHÇE TESİS YÖNTEMLERİ Doğrudan Tohum Ekimiyle Parselde, ağaç yerleri işaretlendikten sonra çukurlar açılıp, her çukura en az 3 tane anaç tohumu sonbaharda ekilir. Ertesi yıl bunlardan en iyi gelişeni bırakılarak ötekiler sökülür. Bu çöğürler kıraç ve kurak koşullara karşı dirençlidirler. Çöğürlerin gelişme durumuna göre dördüncü yıldan sonra aşılama yapılabilir Çöğür Dikimiyle Bahçede ağaç yerleri işaretlenip, buralarda çukurlar açıldıktan sonra çöğür dikimi yapılır. Bunlar yaz aylarında en az iki kez sulanmalıdır. Çöğürlerin tutma oranının düşük olmasından ve geç aşıya gelmesinden dolayı tavsiye edilen dikim şekli değildir Tüplü Fidan Dikimiyle Tüplü fidan ile bahçe tesisi kurulacak alanların sulanabilmesi gerekmektedir. Sulanmayan koşullarda tüplü fidanla yetiştiricilik yapılacağı zaman, sonbahar dikimi yapılmalıdır. Tüplü fidanlarla dikim, tavsiye edilen dikim şeklidir (Şekil 1). Bu aşılı bitkiler, aşılanan çeşide bağlı olarak 4-5 yılda verime yatabilmektedir. Böylece en az 3 yıl daha erken verim alınabilmektedir. Ülkemizde çok sayıda bulunan yabani antepfıstığı (sakız) türlerinin aşılama yapılması suretiyle yetiştiricilik yaygın olarak yapılmaktadır. DİKİM ŞEKİLLERİ a) Sık Dikim Sulanan koşullarda birim alandan fazla ürün almanın yollarından birisi de, sık dikimle yetiştiricilik yapmaktır. Bu amaçla 5-6 m. sıra arası mesafede ve 1, 2, 3 veya 4 m. sıra üzeri mesafelerde dikim yapılır. Sıra üzeri 1 veya 2 m. bırakıldığında 13-15 yıl içerisinde sıra üzeri kapanabilmektedir. Bu durumda sıra üzerindeki bitkilerden bazıları sökülebilir. Gerek birim alandan fazla ürün alınması, gerekse bitkilerin fazla büyümemesi nedeniyle bakım ve hasat işlerinin kolay olması itibariyle iyi bir dikim sistemi olarak değerlendirilebilir b) Kuru Koşullarda Dikim Kuru koşullarda dikim aralıkları geniş tutulmalıdır. Dikim aralıkları, kullanılan anaca göre 6-10 m arasında değişmektedir. Bu sistemde genellikle kültür antepfıstığı anaç olarak kullanılmakta olup 8x8 m mesafelerde dikilmektedir (Şekil 3). Antepfıstığında dikim sonbahar veya ilkbaharda yapılabilir. Ancak kışı çok sert geçmeyen yerlerde sonbahar dikimi tercih edilmelidir. Kullanılacak anaca göre sıra arası ve sıra üzeri mesafeler belirlenip, arazide bitki yerleri işaretlendikten sonra 40-50 cm genişliğinde 60-80 cm derinliğinde çukurlar açılır. Bu çukurların dibine 1-2 kürek yanmış ahır gübresiyle karıştırılmış yüzey toprağı atılır. Aşılı fidan dikiminde, aşı yerinin toprak yüzeyinde kalması gerekmektedir. Çöğürün derin dikilmesinin sakıncası yoktur. Dikimden sonra mutlaka can suyu verilmelidir. Dikimle birlikte düzgün gövde ve taç oluşumu için bitkilerin dibine herek (kazık) dikilmelidir. Dikim yapılırken 8 veya 11 dişi ağaca 1 erkek ağaç gelecek şekilde ayarlama yapılmalıdır. Erkek ağaçların bahçe içerisindeki yerleri belirlenirken, o yörenin ilkbahardaki hakim rüzgar yönü de göz önünde bulundurulmalıdır. Yağmurların kesilmesinden sonra, fidanların çevresindeki otları temizlemek amacıyla çapa yapılır, diğer kısımlar sürülür. Dikimin ilk yılında yaz aylarında, çöğürlere 20 gün arayla su verilmesi iyi bir gelişim için çok yararlıdır.
472
Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Kriterleri Genelgesi: Ülkemizde iyi tarım uygulamaları (İTU) faaliyetleri, 07/12/2010 tarihli ve 27778 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İyi Tarım Uygulamaları Hakkında Yönetmelik hükümleri doğrultusunda yürütülmektedir. Bitkisel üretimde iyi tarım uygulamaları gerçekleştirilirken aşağıdaki hususlara uyulması gerekmektedir. 1-Bitkisel üretimde iyi tarım uygulamaları faaliyetinde bulunmak isteyen üretici, üretici örgütü ve müteşebbisler için ekte yer alan Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Uygunluk Kriterleri ve Kontrol Noktaları belirlenmiştir. Söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktaları https://www. tarimorman.gov.tr/Konular/Bitkisel-Uretim/Iyi-TarimUygulamalari/Bitkisel-Uretim adresinde yayımlanmıştır. 2-Bitkisel üretim kapsamında İyi Tarım Uygulamaları Sertifikası almak isteyen üretici, üretici örgütü ve müteşebbisler öncelikle Bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş bir kontrol ve sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yaparak kontrol ve sertifikasyon sürecinde, Genelgede belirtilen uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına göre faaliyette bulunmalıdır. 3-İyi tarım uygulamaları bitkisel üretim kapsamında Bakanlığımız tarafından yetkilendirilecek kontrol ve sertifikasyon kuruluşları, belgelendirme prosedürlerini söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına uygun olarak düzenlemelidir. 4-İyi tarım uygulamaları bitkisel üretim kapsamında Bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşları, belgelendirme prosedürlerinde yayımlanan kriterlere uyum sağlayarak bir ay içerisinde Bakanlığa bildirmeleri ve söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına uymaları gerekmektedir. 5-Kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarınca, Genelgenin uygulanmasında sahada yapılan kontrollerde kullanılan formlarda gerekli açıklamaların yapılması ve objektif delillerle kontrolün kayıt altına alınması gerekmektedir. 6- Bu Genelge ile Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Kriterleri Genelgesi (2011-007) yürürlükten kaldırılmıştır.
213
HİNDİ YETİŞTİRİCİLİĞİ Resim 1: Yetişkin hindi 1.Giriş Dünya nüfusundaki hızlı artış, beslenme sorununun önemini ortaya koymaktadır. Bu durum yeni kaynaklar aramaya ve alternatif besin maddelerine yönelik araştırma yapmaya ihtiyaç duyulur hale getirmektedir. Ülkemizde hayvansal protein kaynaklarımıza alternatif olabilecek ve endüstri haline gelmiş olan kanatlı yetiştiriciliği içinde tavuk ve özellikle hindi yetiştiriciliği protein açığımızın kapatılmasında önem kazanmıştır. Günümüzde insanların hayvansal kaynaklı gıdalarla beslenmesinde, kolesterolün damar tıkanıklıklarına ve çeşitli dolaşım bozukluklarına neden olması bakımından kırmızı et yerine beyaz et tercih edilir duruma gelmiştir. Hindilerin tavuklara göre daha dayanıklı, uzun ömürlü, karkas randımanı ve beslenme değerlerinin yüksek olması, yılbaşı tüketimi, etinin sucuk ve salam gibi ürünlerde dana etine karıştırılarak kullanımı hindi yetiştiriciliğini daha cazip hale getirmektedir. Ülkemizde son yıllarda, mera yönlü gezginci ırk olan Bronz veya siyah hindi üretiminden, broiler tipi kapalı alanda büyütülen, beyaz Kaliforniya ırkı hindi eti üretimine geçiş başlamıştır. Hindi yetiştiriciliği özel sektörün ilgisini çekmiş ve entansif şartlarda üretimler sürdürülmektedir. Ülkemizde broiler hindi üretimi yeterince gelişmemiştir. Üretim miktarının düşük olmasının en önemli nedeni hindi eti tüketiminin az olmasıdır. Ayrıca tavuk etine göre biraz daha pahalı olması, iri olması nedeniyle bütün olarak alınamaması gibi nedenler sayılabilir. Gelişmiş ülkelerde kişi başına hindi eti tüketimi 8-10 kg’larda seyrederken, ülkemizde ancak 0.4-0.6 kg seviyesindedir. Değerli bir besin kaynağı olan hindi eti üretiminin, dolayısı ile tüketiminin arttırılması Bakanlığımızın hedefleri arasındadır. Hindi eti, piliç eti ve kırmızı etin 100 gr. mı için tespit edilen besin değerleri aşağıda verilmiştir. Tablo 2- Hindi eti, piliç eti ve kırmızı etin besin değerleri (100 gr.) Etin Cinsi Kalori (Cal) Protein(gr.) Yağ (gr.) Kolesterol(Mgr.) Kalsiyum (Mgr.) Hindi Eti 158.8 29.4 3.52 69.41 18.82 Piliç Eti 164.7 31.7 3.52 85.88 15.29 Kırmızı Et 282.3 24.7 17.64 90.58 10.58 Hindi karkasının parçalanmasından sonra elde edilen bölümlerinin oranları aşağıda verilmiştir. Tablo 3- Hindi karkasının bölümlerinin oranları (%) But Göğüs Kanat Boyun Sırt Toplam 30 45 11 4 10 100 2.Hindi ırkları 1-Bronz 2-Siyah 3-Beyaz 4-Sarı 5-Hibrit Irkları 2.1. Bronz ırk Orijini A.B.D. olup dünyanın birçok ülkesinde yetiştirilmektedir. Bu ırkın en büyük özelliği geniş göğüslü olmasıdır. Altı ayın sonunda erkekler 11-12 kg. canlı ağırlığa, dişilerse 8-9 kg. canlı ağırlığa ulaşır. Genellikle 28 haftada cinsi olgunluğa ulaşır. Yumurta rengi beyaz olup kahverengi beneklidir. Yumurta verimi 40-70 arasındadır. Ortalama yumurta ağırlığı 85 gr' dır. Uçma tüyleri beyaz çizgili siyah, kuyruk tüyleri beyaz kenarlı siyahtır. 2.2. Siyah ırk Anavatanı İngiltere'dir. Orta büyüklükte olup, et kalitesi iyidir ve göğüs eti boldur. Tüyleri yeşil cilalı siyahtır. Yumurta verimi yıllık 60-70 adet olup, ortalama 75 gr'dır. 2.3. Beyaz ırk Bu ırkın orijininin bronz ırkı olduğu söylenir. Tüyü beyaz, bacak ve parmakları solgun pembe, sakalı siyah renktedir. Kesilip temizlendikten sonra üzerinde küçük hav tüyleri pek görünmez. Yumurta verimi bronz hindi kadardır. Yumurtaları beyaz, üzeri kahverengi beneklidir. 26 haftada cinsi olgunluğa erişir. Meşhur beyaz hindi ırkları Avusturya, Hollanda ve İngiliz beyazlarıdır. 2.4. Sarı ırk 2.4.1. Bourbon kırmızısı Orta ağırlıktadır. Yalnızca Amerika'da yetiştirilmektedir. 24-28 haftalıkken cinsi olgunluğa erişir. Rengi kırmızımtırak kahve olup, kanat kuyruk tüyleri beyaz, tunç ve kırmızı karışığıdır. Bacakları pembemsi kırmızıdır. 2.4.2. Jersey buff Küçük tip hindilerdir. 26 haftalıkken cinsi olgunluğa erişir. Rengi göğüs hariç sarımsı, kırmızı, göğüs tüyleri erkekte siyah uçlu, dişide beyaz uçludur. 2.5. Hibrit ırk : Hindi yetiştiriciliği ileri olan ülkelerde beyaz hindi ırklarının birbirleriyle melezleme yapılması neticesinde elde edilmişlerdir. Bu ırkların saf ana ve baba hatlarından suni tohumlama yoluyla yumurta alınmakta olup, bu yumurtalardan hindi palazı elde edilmektedir. Bu hibrit hindi ırkları genelde ağır hindi ırkları olup, kümes şartlarında beslenmesi zorunludur. Meraya çıkamazlar 26 haftalık besleme sonunda kesildiğinde erkekler 19-20 kg. dişileri 10-11 kg et verebilir. Cinsi olgunluğa 30 haftada ulaşır. Yıllık 40-70 adet yumurta verir. Dünyada A.B.D. Kanada, İngiltere, İtalya, Fransa ve İsrail kendi hibrit hindi ırklarını üretmiş ve alıcı ülkelere yumurta, palaz satışı yapmaktadırlar.
608
Silaj ve yem depoları; silajın kendine has kokusunun sağımhaneye gelmemesi ve de esen rüzgarı kesmemesi için hakim rüzgar yönünün tersine, serin ve havadar bir yere inşa edilmelidir. Yemlerde küf (mikotoksin) oluşmaması için yem depoları kuru ve havalandırılabilir olmalıdır. Silaj ve yem depoları yan yana kurularak, iş gücünden tasarruf yapılmalıdır. Yemin depolanmasında her bir ton için; Kesif yemde (mısır, buğday, arpa, soya vb. ) 1. 5 m³, Silajda 1. 5 m³, Balyalı otsu kuru kaba yemlerde (yonca, korunga, fiğ vb.) 7 m³ depo hacmine ihtiyaç vardır. Atıkların Depolanacağı Alanlar Hayvansal atıklar (dışkı, idrar, yem artıkları, altlık) çevre mevzuatına uygun şekilde depolanmalı, taşınmalı ve gübre olarak toprağa verilmelidir. Tesislerdeki kokunun çevreyi rahatsız etmemesi için bölge hakim rüzgarlarının yönü dikkate alınmalıdır. Sağmal bir inek günde ortalama canlı ağırlığının % 8 (600 kg canlı ağırlıktaki bir inek 600 X 0. 08 = 48 kg dışkı ve idrar ) kadar atık üretir. Katı ve sıvı gübre deposu, 6 aylık atık stoklayacak kapasitede yapılmalıdır. Katı ve sıvı atıklar, sıvılara karşı geçirgen olmayan alanlar ve kapalı kanallardan geçirilerek ahırların dışında kapalı konteynırlarda veya eşdeğer emisyon azaltma tedbirleri alınmış yerlerde depolanmalıdır. Hiçbir şekilde hayvansal atık ve gübreler yeraltı suyuna karışmamalı, gübrenin dışarı akıtılması için gezinti yerlerinde, sağım salonlarında yıkama tesisatı oluşturulmalıdır. Hayvancılık işletmeleri çıkan hayvan gübresini boşaltabileceği, yeterli tarımsal araziye sahip olmalıdır. Çiftlik gübresi; çiftlik hayvanlarının sıvı ve katı atıkları\dışkıları ile yataklıklarının karışımlarından oluşmaktadır. Çiftlik gübresinin hayvansal üretim sonucu oluşan bir atık olarak değerlendirilmesinden daha çok, bitkisel üretimde bir girdi olarak ele alınması gereklidir. Bu nedenle, çiftlik gübresinin ahırdan temizlenmesinden tarlaya taşınmasına kadar uygun yöntemlerle işlenmesi zorunludur. Böylece çevre kirliliğini önlemek ve bitki besin kaybını en az düzeye indirmek mümkün olabilmektedir. Bitki besin maddelerinin yaklaşık % 50’si sıvı atıklar içerisindedir. Çiftlik gübresi bir olgunlaşma devresi geçirip mineralize olduktan sonra bitkilere yararlı forma dönüşmektedir. Beklenilen yararın 14 sağlanabilmesi için mineralizasyon olayının oluşumu sürecinde gübredeki kayıpların minimum düzeyde tutulmasına çalışılmalıdır. Çiftlik gübresi; Başta toprağın yapısını, su tutma kapasitesini, rengini ve ısınmasını düzenler. Ayrıca su ve rüzgâr erozyonuna dayanıklılığı artırır. Toprak yapısını tanecikli hâle getirerek toprağın daha iyi su tutmasını, tava gelmesini ve kolay işlenmesini sağlar. Bitkinin ihtiyaç duyduğu hemen, hemen bütün besin elementleri içermektedir. Suni gübrelemede tek çeşit besin maddesi verildiğinde bitki ve meyvelerde kalite düşer, fakat çiftlik gübresi; üç ana besin maddesinin (azot (N), fosfor (P) ve potasyum (K)) yanında diğer birçok besin maddesi ve iz elementlerini de kapsadığından bitkinin dengeli beslenip tat ve lezzet bakımından uygun hale gelmesini sağlamaktadır. Bitki besin maddelerini yüzeyde tutarak, bitkilerin yararlanmasına hazır bir şekilde köklere sunmaktadır. Hayvansal ve bitkisel artıkların çürümesiyle oluştuğundan, içerisinde organizmalar için gerekli olan elementleri kapsar. Mikroorganizmalar, toprağın biyolojik özelliklerini düzenlenmesinde ve topraktaki besinlerin bitkiler için elverişli hâle dönüşmesinde önemli rol oynamaktadır. Gübre en az 3 ay olgunlaşmadan tarlaya verilmemelidir. Gübrenin atma zamanının tespitinde toprağın bünyesi, bölgenin yağış durumu, arazinin eğimi ve yetiştirilecek bitki çeşidi göz önüne alınmalıdır. Çiftlik gübresi; ince tekstürlü (hafif bünyeli) ve yağışı fazla olan bölgelerde ilkbaharda, az yağışlı ve kaba tekstürlü (ağır) topraklara sonbaharda verilmelidir. Dağınık ve düzensiz olarak bekletilen hayvansal atıklar; hava, rüzgar yağmur gibi tabiat şartları ile daha fazla karşı karşıya kalması sonucunda alt kısımları ıslak ve sulu, üst kısımları ise gevşek ve kuru kalır. Bu durumda gübrenin her tarafında eşit bir olgunlaşma olmayacağı gibi gaz hâlinde azot kaybı da fazla olmaktadır. Hayvancılık işletmelerinde bulunan katı ve sıvı atıkların kontrollü koşullarda depolanması, gerek çevre (hava, su, toprak) kirliliği, gerekse bitki besin maddesi kayıplarının önlenmesi açısından son derece önemlidir. Açıkta depolanan gübrede, 6 aylık depolama süresi içerisinde besin maddelerinin yaklaşık % 50’sinin kaybolacağı unutulmamalıdır
576
Kabak yetiştiriciliği: Kabak yetiştirilme mevsimleri ve değerlendirilme şekillerine göre özellikleri yönünden diğer sebzelerden önemli ölçüde farklılık gösteren bir yazlık sebzedir. Ülkemizde yazlık kabak üretimi son yıllarda örtü altında yapılan yetiştiricilik ile kış aylarıda dahil olmak üzere bütün yıl boyunca yapılmaktadır. EKOLOJİK İSTEKLER İklim isteği Yazlık kabaklar diğer kabakgillere göre düşük sıcaklıklara daha toleranslıdır. Sert iklimlerden hoşlanmaz. Soğuklardan çabuk zarar görür. Aynı şekilde aşırı sıcaklıklardan da hoşlanmaz. İlkbahar ve sonbahar devreleri arasında uygun şartlarda iyi gelişir. Optimum sıcaklık isteği 20-27 0C’dir. Ancak 18-35 0 C sıcaklıklarda rahatlıkla yetiştiricilik yapılabilir. Minimum sıcaklık isteği 8-10 0 C’dir. 0 0 C’nin altında donma belirtileri görülür. Çimlenme için toprak sıcaklığının 10-22 0C olması gerekir. Gün uzunluğunun kabak için önemli bir etkisi yoktur. Nem bakımından seçiciliği yoktur nem isteği %70’dir. Alt ve üst değerleri pek sıkıntı yaratmaz. Ancak sıcak dönemlerde düzenli aralarla sulama yapılmalıdır. Sıcaklığın düşmesi veya artması bitkinin büyümesi ve gelişmesini yavaşlatır. 10 0C’nin üzerindeki sıcaklıklarda iyi gelişir. Açık tarla yetiştiriciliğinde tohum ekimi son donlar geçtikten sonra ve toprak sıcaklığı 100 C’yi geçince yapılmalıdır. Kabak ışıktan hoşlanan bir bitkidir. Gölgeli ve ağaç altlarında kabak yetiştiriciliği yapılmaz. Gölgeli yerlerde bitki hem narin bir yapı kazanır hemde bitki üzerinde dişi çiçek oluşturma ve meyve bağlama oranı azalır, verim düşer. Yazlık kabaklarda vegetasyon süresi yaklaşık 100 gündür. Uzun süreli kuraklık ve aşırı nem mantari hastalıkların yayılmasına neden olur. Bu nedenle yetiştirme dönemi ve yerinin çok iyi seçilmesi gerekir. Toprak isteği Kabaklar toprak isteği bakımında çok seçici olmamakla beraber çok ağır ve kumlu toprakları sevmez. Derin, geçirgen, su tutma kabiliyeti çok iyi organik ve mineral maddelerce zengin tınlı topraklarda en iyi mahsul ve tohum alınır. Kumlu topraklarda çiftlik gübresi ve ticaret gübresi kullanılarak kabak yetiştiriciliği yapılabilir. Bu topraklarda erkencilik sağlanır. Ancak istenilen miktarda ürün alınamaz. Toprak pH’sı 6-7 civarında olmalıdır. YETİŞTİRİLME ŞEKLİ Toprak hazırlığı, ekim ve dikim Yazlık kabak yetiştiriciliği açıkda ve örtüaltında yapılmaktadır.İklim şartları ve üretim zamanı dikkate alınarak toprak işleme yapılır. Ekim ve dikimden önce bir veya iki defa toprak işlenir. Tırmık geçilmek suretiyle tarla tesviye edilir. Toprak sıcaklığı 10-120 C’yi bulduğunda ekim ve dikim yapılır. Yazlık kabak yetiştiriciliği açık tarla koşullarında yada örtüaltında olmak üzere fidelerin esas yetiştirilme yerlerine dikilmesi şeklinde uygulanır. Plastik torba veya viyollara önceden hazırlanmış harç materyali doldurulur. Her saksı veya torbaya 2 veya 3 adet kabak tohumu ekilir. Tohumlar çimlendikten sonra en iyi gelişen bir fide bırakılır, diğerleri sökülüp atılır. Genç bitkiler (fideler) ekolojik koşullar elverişli hale geldiğinde 4-5 gerçek yapraklı oldukları dönemde esas yetiştirme yerlerine topraklı olarak dikilir. Dikimden bir gün önce fidelerin topraklı olarak dikilebilmeleri için viyoller ve torbalar mutlaka sulanmalıdır. Bu şekilde topraklı olarak dikilen fideler daha önce mahsule yatacağı için erkencilik sağlanmış olur. Kol atmayan ve toplu halde büyüyen kabak fideleri 80-120 cm sıra arası 50-60 cm sıra üzeri mesafeler verilerek yerlerine dikilir. Doğrudan tohum ekimi yöntemi ile yapılan yazlık kabak üretiminde ekime toprak sıcaklığının 10-12 0C’nin üzerine çıktığı zaman başlanır. Daha önce hazırlanmış üretim yerlerine kol atmayan ve toplu halde büyüyen yazlık kabak çeşitleri 60-80 cm sıra üzeri olacak şekilde her ocakta 2-4 tohum olacak şekilde ekilir. Kabak tohumları toprağın karakterine ve tav durumuna göre 3-5 cm derinliğe ekilmelidir. Tohum ekiminden sonra ocakların üzeri kaymak tabakası bağlamış ise bu tabaka kırılmalıdır. Kaymak tabakasının olumsuz etkisi yağmurlama yapılarak da ortadan kaldırılabilir. Tohum ekiminden 4-8 gün sonra çimlenme olur ve bitkiler toprak yüzeyine çıkar. Akdeniz sahil şeridinde yazlık kabak yetiştiriciliği yılda iki defa, erken ilkbahar dönemi Şubat ayı sonu Mart ayı başı, erken sonbahar yetiştiriciliği Ağustos ayı sonu Eylül ayı başı şeklinde iki dönem halinde yapılır. Tek ürün olarak yetiştiriciliğinde kasım ayında fidelerin dikimleri araziye yapılır.
587
Elma yetiştiriciliği: BAHÇE KURMA Tüm meyve türlerinde olduğu gibi, elma yetiştiriciliği de uzun yıllar alacak bir yatırım olduğu için bahçe kurmadan önce mutlaka toprak analizinin yapılması gerekir. Taban suyunun yüksek olduğu yerlerde, su tutan ağır (killi) topraklarda dikimden evvel drenaj problemi halledilmelidir. Bahçe kurulacak yerin dikimden evvel bir defa derince ve sonradan bir veya iki defa da yüzlek olarak işlenmesi doğru olur. Sökülen bir elmalığın yerine yeniden elma dikimi için, aradan hiç değilse 2 yıl geçmelidir. Çünkü toprak yorgunluğu denen olayı dikkate almak gerekir. Elma çeşitleri, kendi çiçek tozları ile döllenemezler. Genelde başka bir dölleyici çeşidin çiçek tozlarına ihtiyaç duyarlar. Dölleyici çeşidin esas çeşide oranı % 10-15 olmalıdır. Bu orana göre, dikimde her yüz fidandan 10-15 adedi dölleyici çeşitten, 85-90 adedi ise esas çeşitten oluşmalıdır. Dölleyici çeşitler ana çeşitten 12-15 metreden daha uzakta olmamalıdır. Elmalardaki yabancı döllenmenin % 90’ nını arılar yapar. Bu nedenle, tozlanmada önemli rol oynayan bal arıları, genç bahçeler için 4 dekara 1 kovan olacak şekilde yerleştirilmelidir. Elma fidanları, kışın ılık geçen ve yağışlı olmayan bölgelerde sonbahardan (yaprak dökümünü müteakip) itibaren ağaçlarda fizyolojik faaliyet başlayana (ilkbahar) kadar dikilebilir. Kışı soğuk veya yağışlı geçen bölgelerde ise ilkbahar dikimi tercih edilmelidir. Elma bahçesi kurarken, sertifikalı, ismine doğru ve bir yaşlı fidanlar tercih edilmelidir. Alınan fidanlar, derhal yerlerine dikilmelidir. Dikimde mutlaka dikim budaması yapılmalı, aşı noktası toprak yüzeyinden en az 10 cm yukarda olmalı, derin dikimden şiddetle kaçınılmalıdır. Elma bahçelerinde ağaçlara verilecek mesafeler çeşide, kullanılan anaca, toprak durumuna ve iklime göre değişir. Anaç ve çeşide göre verilecek mesafe ve dekara gidecek fidan sayısı Çizelge 1’de verilmiştir. KÜLTÜREL İŞLEMLER Toprak İşleme Bahçe toprağının sürülüp, sürülmemesi konusunda değişik görüşler vardır. Toprak işlemesinin, özellikle, sathi köklü olan elma ağaçlarının kök ve saçak sistemini parçaladığı bir gerçektir. Batı dünyasında, elma bahçelerinde toprak işlemesi genellikle yapılmamaktadır. Ağacın taç iz düşümü altında kalan saha malçlanmakta, diğer kısımları da daimi çayır altında tutulmaktadır. Ancak, Avrupa’nın iklim şartları memleketimiz iklim şartlarından oldukça farklıdır. Oradaki sık yağmurlar nedeni ile hem bahçelerin su ihtiyacı karşılanmakta hem de bu daimi çayırlar yeşilliğini muhafaza etmekte aynı zamanda toprak yumuşaklığını da korumaktadır. Memleketimizde, Karadeniz Bölgesi dışında kalan bölgelerde ilkbahar ve özellikle yaz şartları kuraktır. Uygulanan sulama teknikleri daimi çayır yetiştirmeye uygun değildir. Bu nedenle, rakipsiz kalan yabani otlar bahçeyi adeta istila eder. Toprak yapısına bağlı olarak, toprak sertleşir ve saçak kökler havasız kalır. Böyle bahçelerde gelişme durur veya geriler. Bu nedenle, elma bahçelerinde toprak sürümüne karşı olmamak gerekir. Ancak pullukla derin işleme yapılmamalı, kök sistemini parçalamayacak derinlikte yüzeysel işleme yeterlidir. Sulama Bahçelere verilecek su miktarı, yıllık yağış miktarı toplamına, bu yağışın dağılımına, bitkiden gelen su kaybı şiddetine, ağacın büyüklüğüne ve toprağın tipine göre değişir. Elma ağaçları, saçak kök sistemine sahip oldukları için, diğer meyvelere oranla fazla su isterler ve yüksek nemden hoşlanırlar. Elma ağaçları için en önemli sulama zamanı, yazın yapılan sulamadır. Çünkü kurak geçen zamanlarda yaz sulamasına ne kadar erken başlanırsa o kadar da meyve tutumu artar, ayrıca verim ve kalitenin de artmasına yardımcı olur. Yaz sulamasına yağış durumuna göre mayısta başlanır, bütün yaz boyunca devam edilir. Sulamada en önemli konu sulama zamanının iyi tespit edilmesidir. Bunun için en pratik yöntem toprağın elle kontrol edilmesidir. En uygun sulama şekli damla sulama sistemidir. Damla sulamada köklerin bulunduğu alanın bir kısmı sürekli nemli kalmaktadır.
530
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: A-YETİŞTİRİCİLİĞİ ÇELTİK TARIMI • Çeltik dünya nüfusunun yaklaşık yarıdan fazlasının besin kaynağı olarak yararlandığı en önemli ürünlerden biridir. Dünya genelindeki nüfus artış hızı bu oranda devam ettiği takdirde 2030 yılında talebi karşılamak için çeltik üretiminin tüm Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de % 50 oranında artırılması gerekmektedir.Çeltik üretimi bakımından dünyada önde gelen ülkeler; Çin, Hindistan, Endonezya, Bangladeş ve Vietnam’dır. • Dünya çeltik verimi 410 kg/da’dır. Ülkemizin dekara çeltik verimi ise ortalama 780 kg dır. • Pirinç üretimimiz 2009 Yıllı için 450 bin ton, tüketimimiz ise 550-600 bin ton arasında değişmektedir. • Türkiye’de 31 ilde çeltik tarımı yapılmakla birlikte, en çok Edirne, Balıkesir, Çorum, Samsun, Sinop ve Kastamonu da ekilmektedir. • Çeltik bileşiminde %5-10 arasında protein bulundurmasına karşın beslenme için gerekli amino asitlerce zengin olması nedeniyle insan beslenmesinde buğdaydan sonra en çok kullanılan üründür. TOPRAK İSTEĞİ • Toprak isteği bakımından seçici değildir. • Su geçirgenliği az, derin, tınlı ve besin maddelerince zengin topraklarda daha iyi yetişir. • Geçirgenliği yüksek olan kumlu topraklar fazlaca su kaybına yol açtıkları ve besin maddelerince fakir olduklarından, çeltik yetiştirmeye elverişli değildir. • Çeltik tarımı için optimum pH 5.5-7.5 arasıdır. • pH’sı 3-8 arasında değişen topraklara da uyum sağlayabilir. • Tuzluluk, toprakta veya sularda kimyasal olarak tuz formunda olan bileşiklerin veya elementlerin yoğunluğunun artmasıyla oluşan doğal veya yapay bir oluşumdur. Kök bölgesi çözelti ortamında tuz yoğunluğunun artması ile bitkinin bu suyu alabilmek için harcamak zorunda kaldığı enerji miktarı da artar ve sonuçta tuzluluk arttıkça bitkinin su kullanımı azalır. Bitkinin su kullanımının zorlaşması ve su kullanımının azalması, bitki verimi, büyüme, gelişme, ürünün nitelik ve niceliğini olumsuz şekilde etkide bulunur. • Tuzlu toprakların ıslahında en ideal bitkilerden biridir. • Türkiye topraklarının önemli sorunlarından biri olan tuzluluk ve alkalilik son yıllarda hızla gelişen sulama işlemlerine paralel olarak drenaj sorunu ve sulama suyunun kalite özelliği nedeniyle giderek topraklarımızdaki tuzluluk artmaktadır. • Çeltik, tuza dayanıklı bir ürün değildir. Ancak yetiştirildiği ortam itibariyle tuzlu ortamlarda diğer bitkilere göre daha iyi yetiştirilebilmektedir. Çünkü tuzluluğun yıkanması için arazinin su altında tutulması gerekir. Toprağın su altında tutulması tuzluluğu azaltır. Demir, Manganez, Fosfor ve Azottan faydalanmayı arttırır. İKLİM İSTEĞİ • Çeltik 45 derece kuzey ve 35 derece güney enlemleri arasında denizden 1500 m yüksekliğe kadar olan yerlerde yetişir. Ancak Ülkemizde 1000 metre rakımın üstündeki bölgelerimizde olgunlaşması geç olacağı için yetiştirilmesi risklidir. • Vejetasyon süresinde 3500-4000 oC’lik sıcaklık toplamı ister. Çiceklenme sırasında % 70-80 dolayındaki hava nemi, 25-35 oC arasındaki sıcaklık bir çok çeşit için uygundur. • Ekim yapılırken su sıcaklığının 12 derecenin üzerinde olması gerekir. Ekim ve çimlenme döneminde hava sıcaklığının 15 derecenin altına düşmemesi gerekir. • Köklenme, fide gelişmesi ve ilk 5 yaprağın oluştuğu dönemde minimum sıcaklık 16 derece maksimum sıcaklık 45 derece olmalıdır. • Kardeşlenme döneminde sıcaklık minimum 20 derece maksimum 33 derece olmalıdır. • Salkım oluşum başlangıcı ve gelişmesi döneminde minimum sıcaklık 15 derece maksimum sıcaklık 30 derece olmalıdır. • Çiçeklenme ve tozlanma döneminde minimum sıcaklık 22 derece maksimum sıcaklık 35 derece olmalıdır. • Dane doldurma ve hasat döneminde minimum sıcaklık 14 derece maksimum sıcaklık 30 derece olmalıdır.
496
İŞİN TANIMI / AMACI: Tarım arazisinin teknik ve ekonomik şekilde kullanılması, korunması, tarım dışı kullanımlar için alternatif alanların belirlenmesi, şimdiki arazi kullanımının ortaya konulması ve tarıma elverişli olmayan arazinin değerlendirilme şeklinin belirlenmesi amaçlarıyla Arazi Kullanım Planlaması (AKP) yapılması planlanmaktadır. Proje çalışmalarında oluşturulacak olan Arazi Kullanım Planları sonucunda, arazilerde koruma-kullanma dengesi gözetilerek çalışmaların yapılması, arazinin en uygun kullanım şeklinin ilgililere önerilmesiyle birim alandan alınan verimin artması, üreticilerin yeni ve daha ekonomik ürünlere yönelmesi ve yanlış arazi kullanımlarının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, AKP dikkate alınarak önerilecek yerlerde yapılacak yol, baraj, kanal gibi altyapı hizmetleri doğaya zarar vermeden en uygun yerde planlanarak doğal kaynaklarımızın korunması ve tarım arazisinin tarım dışı kullanım talepleri için de, en iyi yer seçimine imkân sağlanması planlanmaktadır. TARİHÇE: 2005 yılı itibariyle yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 10. ve 11. Maddeleri gereğince Ülkesel ölçekte daha kapsamlı planların yapılmasını zorunluluk haline getirilmesine rağmen Bakanlığımızın yeniden yapılanmasına kadar herhangi bir çalışma yapılamamıştır. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Bakanlığımızın yeniden yapılanması sonrası 15-16 Aralık 2011 tarihinde ülkesel düzeyde Arazi Kullanım Planlarının Avrupa Birliği standartlarında yapılabilmesi amacıyla yöntem araştırması çalıştayı düzenlenmiştir. Çalıştaya üniversitelerden bu konuda uzman öğretim görevlileri katılım sağlamıştır. 2012 Yılında Trakya İlleri Ergene Havzası Bütününde Tarımsal Arazi Kullanım Planları için makro çerçeve oluşturulması çalışması tamamlanmıştır. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Trakya İlleri ve Ergene Havzası bütününde tarımsal arazi kullanım planları için makro çerçeve oluşturularak, projenin esasları ortaya konulmuş olup, bu çalışma örnek alınarak Ülkesel ölçekte Arazi Kullanım Planlaması yapılacaktır. Ergene/Trakya ve Marmara Havzaları odaklı olmak üzere havza bazında başlatılacak uygulamaların devamında Ülkesel ölçekte yapılması planlanan Arazi Kullanım Planlaması çalışmaları hizmet alımı yolu ile yapılacak olup teknik şartname hazırlama çalışmaları devam etmektedir. HEDEFLER: Yıllar itibarıyla, daha çok tarımsal üretim deseninin belirlenmesine yönelik uygulanmış olan Arazi Kullanım Planlaması Projesi 2012 yılından itibaren aşamalar halinde “Ülke Arazi Kullanım Planı”nın yapılmasını hedeflemektedir. Tarımsal arazi kullanım sınıflaması, tarımsal üretim planlaması; destekleme politikaların daha etkin olarak oluşturulması; kırsal kalkınma politika, strateji ve eylem planlarının kalitesini ve etkinliğini belirleyen temel unsurlar arasında yer almaktadır. Tarımsal arazi kullanım sınıflamasının temelini ise toprak haritalarının hazırlanması teşkil etmektedir. Temel toprak haritalarının teknik açıdan yetersiz olması nedeniyle ihtiyaca uygun planlamalar yapılamamaktadır. Mevcut sayısal toprak haritaları, ülke toprak potansiyelini gösterir kapasitede olmasına rağmen; 1.Toprak haritalarının sınır ve detaylarının büyük ölçekli çalışmalar için yetersiz olması, 2.Haritaların ölçek, içerik ve detaylarının eksik olduğu gibi güncel de olmaması, 3.Farklı kurumlar tarafından geliştirilmiş olan sayısal haritalarda belirli bir standardın yakalanamaması, Sebebiyle proje kapsamında öncelikle sayısal toprak veri tabanının güncellenmesi gerekmektedir. Tarımsal Gelişim ve Kırsal Kalkınma Planlaması için Tarımsal Arazi Kullanım Planlaması Projesi, birinci aşaması, ön uygulamalar marifetiyle sahaya inilmesini ve daha sonra ikinci aşama çerçevesinde yapılacak kapsamlı bir müdahale için gerekli bilgi birikimi, deneyim, teknik ve kurumsal kapasitenin oluşturulmasını hedeflemektedir. Ergene/Trakya ve Marmara havzaları odaklı olmak üzere havza bazında başlatılacak uygulamalar, ulusal çapta yapılacak bir müdahale öncesi birçok senaryonun gerçekçi bir şekilde test edilmesine olanak tanıyacaktır. Proje kapsamında geliştirilen deneyim, Türkiye’nin bu konudaki liderlik ve yol göstericilik rolünü uluslararası düzlemde pekiştirecek şekilde faklı ülkelerle paylaşılmasını hedeflemektedir.
487
Bakanlığımızca belirlenen tarım politikaları çerçevesinde, kırsal alanda istihdama yönelik meslek ve alt meslek kazandırma amacı ile Başkanlığımıza bağlı olarak; Bilecik, Düzce, Elâzığ, Kastamonu, Mersin/Silifke, Sivas İllerinde faaliyet gösteren 6 El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü görev yapmaktadır. Bakanlığımızca iaşe ve ibateleri karşılanmak suretiyle; Türkiye genelinde kırsal kesimde ve illerin kenar semtlerinde yaşayan, kadın ve gençlere 2-6 ay süreli gündüzlü ya da 14-24 yaş arasındaki, okuma imkânı bulamayan, gelir seviyesi düşük aile çocuklarına, parasız-yatılı meslek edindirme kursları verilebilmektedir. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerinde şu anda toplam, 159 yatak kapasiteli, parasız yatılı eğitim verilebilmektedir. Bu anlamda El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri, kursiyerlere mesleki eğitim vererek iş bulmalarını veya kendi işlerini kurmalarını sağlaması, bölgelerindeki ara eleman ihtiyacının karşılanması nedeniyle önemli ve vazgeçilmez eğitim kurumları olduğunu göstermektedir. El Sanatları Eğitim Merkezlerimizde verilen eğitimlerde MEB'in Hayat Boyu Öğrenim Eğitim Modülleri kullanılmaktadır. 2021 yılında El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerince açılan 133 kursta toplam 1.419 (1.351 kadın, 68 erkek olmak üzere) kursiyer eğitim görerek sertifika almıştır. 2022 yılında açılan veya devam eden kurslarda 460'ı kadın, 25'i erkek olmak üzere toplam 485 kursiyer ile eğitime başlanmıştır. 2003-2021 yılları arasında, El Sanatları Eğitim Merkezlerinden sertifika alan; kümülatif kadın kursiyer sayısı 11.507, erkek kursiyer sayısı 3.272 olup, toplam 14.774 kişi sertifikalandırılmıştır. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri Faaliyetleri Eğitim Konuları Geleneksel El Sanatları = Ağaç işleme, Taş İşleme, Gümüş İşleme, Takı Yapımı, Halı- Kilim Dokuma, Yöresel Bez Dokuma, Restorasyon, Ev Tekstili, Ebru, Aşçılık, Dikiş-Nakış, Konfeksiyon vb.
234
Çilek yetiştiriciliği: Toprak Hazırlığı - Dikim Hem çilek meyvesi üretiminde ve hem de fide üretiminde toprak hazırlığına yaz-sonbahar döneminde başlanır. Çilek dikilecek toprak, kumsal ise 4-6 ton, normal topraklarda 3-4 ton yanmış çiftlik gübresi, toprak tahlilinden sonra da gerekli olan gübre verilmelidir. Gübrelemeden sonra, toprak işlenerek gübrenin toprağa karışması sağlanmalıdır. Yastıkların yüksek olması daha iyi drenajı sağlamaktadır. Toprak iyice işlendikten sonra dikim yastıkları aşağıdaki dikim aralıklarında hazırlanmalıdır. Masura genişliği 60-70 cm Masuralar arası 30-40 cm Masura yüksekliği 15- 20 cm Bitkilerin dikim aralığı ; Sıra üzeri 30–35 cm ve sıra arası 25–30 cm Tüm çok yıllık meyve türlerinde kârlı bir verimliliğe ulaşmak için örtü bitkisinin ve yeşil gübrelemenin önemli rolü vardır. Çilek tarımında da yabancı ot problemi sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu problemi dikim öncesi yapılacak münavebe bitki uygulaması ile azaltmak mümkündür. Arpa ve baklagillerin ardı ardına ekilmesi ile birçok yabancı otun çıkışı engellenmekte ve uzun vadede toprağın verimliliğini ve toprak organik maddesini sağlamaktadır. Örtü bitkileri ve münavebe uzun vadede hastalık ve zararlıları yok edilmesinde (veya baskı altına alınmasında) ve verimliliğin sağlanmasında önemli yararları vardır. Bitki atıklarından elde edilmiş kompost kullanımı da bu amaçlı alternatif tamamlayıcı olarak kullanılabilmektedir. Komposttun sadece yastıkların üzerine yayılması (karıklarda kullanılmadan) verimlilikte faydalı olacaktır. Bu amaçla 2.5-3.5 ton/da kompost yeterli olmaktadır. Malçlama Çilek üretim alanının plastik, saman, kuru ot v.s. ile örtülmesine “malçlama” denir. Malçlama ile yabancı ot kontrolü, sulama aralığının uzatılması, meyvelerin temiz kalması, meyvelerde daha az meyve çürüklüğü (Botrytis) görülür. Çilek yetiştiriciliğinde saman da malçlama malzemesi olarak kullanılmakta. Ancak saman ilk yıl olumlu etkisi yanında daha sonraki yıllarda sümüklü böcek, salyangoz ve diğer zararlılar için barınma yeri olabilmektedir. En pratik malçlama, plastik malç veya örme plastik örtü tipleri ile yapılmaktadır. Çilek yetiştiriciliğinde yabancı ot mücadelesi amacıyla siyah plastik tercih edilmektedir. Siyah plastik, güneş ışınlarını engellediği için, yastıklar serin kalmakta, sulama aralığı uzamakta ve plastik altında kalan bitkiler daha yavaş gelişmektedir. Dikim Zamanları Yaz Dikimi Yaz dikiminde Frigo fideler kullanılmaktadır. Frigo fide; fidelikten Aralık-Ocak aylarında sökülerek temizlenen fidelerin mantari hastalıklara etkili ilaçlama yapıldıktan sonra –2 °C de soğuk hava depolarında muhafaza edilmesi demektir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak şekilde ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikimi yapılır. Dikimden sonra mutlaka bolca can suyu verilmelidir. Daha sonraki günler fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikimi yapılan frigo fideler, 15-20 gün süresince günde 3-4 defa yağmurlama sulama ile sulanmalıdır. Aksi halde, yılın en sıcak günleri olmasından dolayı fidelerin tutma şansı azalmaktadır. Yaz dikiminde dikimden sonra açan çiçekler mutlaka koparılmalıdır. Bu sistemde 30 x 35 cm aralık ve mesafelerde üçgen dikim yapılır. Dekara 6.000-7.000 adet fide kullanılmaktadır. Yetiştirme bölgesi ve bakım şartlarına bağlı olarak bu dikim sisteminde bir dekarlık alandan 5-7 ton ürün alınabilmektedir. Kış dikimine göre verim 2-3 kat fazladır. Kış Dikimi Kışları ılık geçen yerlerde (Akdeniz Bölgesi) Ekim-Kasım aylarında taze fide ile yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Derin ve yüzlek dikimden kaçınılmalıdır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmeli ve fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000-8.000 adet fide gerekir. Verim, dekara birinci yıl 750-1000 kg dır. Ancak ikinci yıl 4-5 ton ürün alınabilir. Sonbahar Dikimi Fidelikten sökülen taze fidelerle Eylül-Ekim aylarında yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmelidir. Fideler kontrol edilip derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000- 7.500 adet fide dikilir. Verim, dekara birinci yıl 500-750 kg dır. Ancak ikinci yıl 3-4 ton ürün alınabilir. Ülkemizde fide dikim zamanları bölgelere ve kullanılan fide niteliğine göre değişmektedir (Çizelge 1). Çilekte genelde sonbaharda yapılıyorsa da ülkemizde son yıllarda (özellikle Akdeniz bölgesinde) “frigo fide” kullanılarak yazın dikim yapılmaktadır.
664
3.Özellikleri “Kazlar iyi otlatılabilen hayvanlardır.” Bu sayede yem giderlerinden %30 tasarruf sağlanabilmektedir. Diğer taraftan kazlar çimleri en kısa kesen hayvanlardır ve hemen hemen tüm hayatlarını çayırlar üzerinde geçirebilirler. Su kanatlıları sınıfına girseler de, su olmayan yerlerde de yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Kazlar, birinci haftadan itibaren çayırlarda otlayabilirler. Ancak kuru otların olduğu alanları sevmezler. Çayırların kalitesine ve kazların büyüklüklerine bağlı olarak, bir dönüm çayır 20-40 kaz için yeterli gelmektedir. “Kazlar yabancı ot mücadelesinde kullanılabilmektedir.” Kazların belki de diğer hayvanlardan en ayırt edici ve ilgi çekici yanı bitki tarımında yabancı otla mücadelede kullanılabilmeleridir. Kazlar, genç yabani otları tanıyarak, esas bitkilere zarar vermeden yerler. Böylece kazlar tarımsal ilaç kullanmadan endüstriyel bitkilerin yabancı ot mücadelesinde tarlalarda kullanılabilirler. Bu arada toprağa biraz dane yem serpilmesi hayvanların performansını artırır. “Kazlar hastalıklara ve çevre şartlarına, tavuk ve hindilerden daha dayanıklıdırlar.” Kazlar uygun bir şekilde barındırıldıklarında nadiren hastalanırlar. Tavuk ve hindilerde sorun olan birçok hastalık kazlarda görülmez. Tavuklarda %5-10 arası ölümler normal karşılanırken, kazların ölüm oranları %1-7 arasında olduğu bildirilmektedir. Görülüyor ki kazlar çok dayanıklı hayvanlardır. Kazlarda yapılan ıslah çalışmaları henüz tavukçulukta ıslahın sınırlarını zorlayacak kadar olmadığından birçok hastalığa dayanıklı olmaları doğaldır. Burada önemli bir husus şudur; kazlarda ıslah çalışması yapılırken hastalıklara dayanıklılık özelliklerini kaybetmemelerine özen gösterilmelidir. “Kazlar üretim giderleri yönünden diğer kanatlılara göre daha ekonomiktirler.” Yetiştirilmeleri ve bakımları diğer kanatlılara göre kolay ve masrafsızdır. Çok basit barınaklarda hatta zorunlu hallerde diğer hayvanların barınaklarının bir köşesinde kolaylıkla barınabilmektedirler. Hastalıklara dayanıklı oluşları sayesinde ilaç masrafları ve ölüm oranın düşüktür. Civciv dönemlerinde biraz titizlik gösterildikten sonra bakımları kolay olup, hayatlarını sorunsuz olarak devam ettirebilmektedirler. Kazların bakım ve yönetimleri ise diğer kanatlı hayvanlardan daha zor değildir. 4. Barınaklar “Kazlar genelde açık alanda yetiştirilirler.” Aşırı derecede soğuk ve fırtınalı havaların dışında yetişkin (6-8 haftalık) kazlar barınağa pek girmezler. Soğuk bölgelerde tavuk kümesleri, açık sundurmalar veya ambarlar, kazlar için barınak olarak kullanılabilir. Kaz kümeslerinin tabanına altlık olarak; saman, talaş, yonga veya kuru ot serilebilir. Bu altlık sık sık karıştırılır ve ıslak ve aşırı kirli olan kısımları atılır. Altlığın küflenmemesine dikkat edilir. Ayrıca kazların barındıkları yerler kedi, köpek ve farelerden korunmuş olmalıdır. Kazlar, kafes veya kutulara, avluda fıçılara yuva yaparlar. Bir yuvada 3 dişi barınabilir. Dişilerin kendi yuvalarını seçmelerine izin verilmelidir. Kazlar genellikle 6-8 hafta olduktan sonra kümeslere ihtiyaç duymazlarsa da şiddetli soğuklarda ıslak kalırlarsa zarar görebilirler. 4.1. Isı Kapalı barınakların ısıtılması için gaz, mazot veya elektrikle çalışan ısıtıcılar kullanılabilir. Kaz civcivleri tavuk civcivlerine nazaran daha uzun ve iridirler. 250 watt gücündeki bir ampul küçük bir sürünün ısıtılmasında diğer tip ısıtıcılara göre daha ekonomik, güvenli ve pratik olmaktadır. 4.2. Altlık Barınakların tabanı 7.5-10 cm kalınlığında bir altlıkla kaplanmalıdır. Altlık tabanı sıcak tutar ve nemi absorbe eder. Altlık materyali olarak talaş, ağaç kıymıkları, kağıt kırpıntıları, ince kıyılmış saman ve benzeri maddeler kullanılabilir 4.3.Folluk Yumurtlayan kazlar özel bir yer ihtiyacı duymamalarına rağmen, yapılacak folluklarla yumurtalarını folluklara bırakmaları teşvik edilebilir. Kaz barınaklarında inşa edilecek follukların alanı 60X60 cm ya da 50X50 cm ve yüksekliği 45 cm ebatlarında hazırlanmalıdır. 4.4. Yemlik, suluk Yemlikler yem dökülmesini önleyecek, suluklar da kazların içine giremeyecekleri ve suyu dökemeyecekleri şekilde tasarlanırlar. Bir otomatik suluğa başlangıçta 100-200, bir yemliğe de 125 adet palaz hesaplanır. Bu rakam çevre sıcaklığına ve hayvanların büyüklüklerine bağlı olarak değişir . Palazların büyümesiyle birlikte sulukların sayısı artırılır. 5. Kaz yumurtalarının kuluçkası Kuluçka makinelerinde üretim yaygın değildir. Tavuk yumurtalarına göre kaz yumurtalarının daha uzun bir kuluçka süresine ihtiyaçları vardır. Kuluçka süresi ortalama 30 gündür. Düzgün, temiz, biçimli yumurtalar kuluçka makinesine yerleştirilmeden önce fumige edilir ve kuluçka makinesine yerleştirilir. Doğal kuluçka ile üretimde dişi kazlar kuluçkaya yatırılarak yapılır. Her anaç 10-12 yumurtaya yatırılır.
579
KOYUNLARDA BESLENME Beslenme koyunların sağlığı, büyümesi, üremesi ve performansı/verimi üzerinde doğrudan etkilidir. Yem giderleri; et, süt ve yapağı üretim girdilerinin %75’inden fazlasını teşkil eder. Koyunların besin maddesi ihtiyaçları; yaş, vücut ağırlığı ve içinde bulunduğu fizyolojik dönemlere (aşım, gebelik, laktasyon vb.) göre değişmektedir. Hayvanlardan genetik kapasitesi nispetinde verim alınabilmesi ancak uygun çevre koşullarında, dengelenmiş/ayarlanmış rasyonla beslenmesiyle mümkün olabilmektedir. Rasyon: Bir koyunun, besin ve kuru madde gereksinimlerini karşılayan ve işkembedeki asidi dengeleyen bir veya daha fazla yem maddesinin karışımından oluşan günlük yem miktarıdır. Kaba yem; Lif (selüloz) bakımından zengin olan (kuru maddesinde % 16-18 den fazla ham sellüloz içeren) yemlere denir (Örnek; otlar, sap, sılaj vb.). Kesif yem; Sindirilebilir besin maddeleri yüksek, selülozu düşük yemlere denir (Örnek; arpa, buğday, mısır, ayçiçeği küspesi, fabrika yemi vb.). Koyunlar; rumen fermantasyonu sayesinde protein olmayan azotlu bileşikleri (selülozu) protein ve amino asitlere, enerjiye, vitamin ön maddelerini vitaminlere dönüştürebilen; yün, deri, süt ve et gibi çok çeşitli verim yönleri olan geviş getiren hayvanlardır. Bu hayvanlar çayır, kök, yumru, dikenli bitkiler ve bitki hayatının ilkel formlarına (liken) varana kadar her türlü organik maddeyi tüketebilirler. Hareketli dudakları, sivri çeneleri, uzun ve güçlü dilleri sayesinde eşi bulunmaz mera hayvanları olan koyunlar, zayıf meraları sığırlara oranla daha iyi değerlendirirler. Keskin ve sağlam dişleri sayesinde bitkilerin sert gövde ve köklerini bile öğütüp sindirebilirler. Bu anatomik yapının merada iyi yönetilmemesi halinde ise aşırı bitki tüketimine bağlı şiddetli erozyona yol açabileceği unutulmamalıdır. Gelecek nesilleri düşünme gücü ve kapasitesi sınırlı göçebelik kültürü tarzında yapılan koyunculuğun, antik çağdan beri dünyanın birçok coğrafyasında çölleşmeye yol açtığı görülmektedir. Meraların dışında, bahçe veya tarla tarımıyla birlikte yapılan kontrollü koyun yetiştiriciliğinde, arazinin çok düşük maliyetlerle daha iyi değerlendirilmesi, gübrelenmesi, doğal yapısının korunması sağlanabilmektedir. Merada yapılan koyun yetiştiriciliğinde en kritik nokta, küçükbaş hayvanların çayır-meraları hızlı tüketme kapasiteleri dikkate alınarak koyunculuğun yanında mera bakımının da mutlaka yapılması gerektiğidir. Aksi takdirde; tahrip edilmiş bir çayır- 38 meranın geri dönüşümü çok uzun yıllar gerektirdiğinden hatta imkansıza yakın olduğundan merada sürdürülebilir hayvancılık yapma imkanı kalmayacaktır. Koyun yetiştiriciliğinde ülkemizdeki mera alanlarının topoğrafik yapısı ve tahribatının büyüklüğü, az ve/veya düzensiz yağış rejimi ile birlikte iklim değişikliği göz önünde bulundurulduğunda mera ıslahı ve amenajmanı kritik önemdedir. Temel Besin Maddeleri Koyunlarda, diğer hayvanlar gibi dışardan su, enerji, protein, mineral madde ve vitaminlere gereksinim duyarlar. Su Koyunların içinde bulunduğu fizyolojik durum (gebelik, süt verimi), tüketilen yemlerin çeşidi, yemlerin içerdiği protein, mineral madde ve su oranı ile çevre sıcaklığı günlük su tüketimi miktarını etkileyen faktörlerdir. Yazın sıcakta konsantre yem tüketen koyunların su gereksinimi, baharda taze mera tüketenlerden doğal olarak daha fazladır. Fizyolojik durumlarına ve iklime bağlı olarak koyunlarda su tüketimi, kuru madde tüketiminin yaklaşık 2-4 katı (2-8 litre) kadardır. Özellikle kuzu ve toklularda yeterli miktarda su temin edilemiyorsa, hayvanlar daha sonra telafi edilemeyecek şekilde kavruk kalabilmektedir. Besideki kuzulara sürekli temiz su içme imkanı verilmesi, idrar taşı oluşum riskini azalttığı gibi günde 1-2 kez su verilenlere göre yemden daha iyi yararlandırmayı da sağlamaktadır. Su kaynakları her gün temizlenmeli, kışın donuyorsa, hayvanlara sıcak su temin edilmelidir. Koyun ve keçiler temiz ve taze suyu daha istekle tüketmektedirler. Hayvanları durgun gölet veya bataklık sularında sulamak paraziter hastalıkların bulaşmasına ve yayılmasına yol açmaktadır. Koyunlar her zaman taze ve temiz suyu alıştıkları yerlerden içmeyi ve de su içmede durgun suyu, akan suya tercih etmektedirler. Su tüketiminin azalması ile gaitanın su oranı düşer, idrarın rengi koyulaşır, boşaltım sayısı ve süresi azalır. Yeşil gıdalar dışında yem tüketiminde azalma görülür. Susuz kalan koyunların hareketlerinde ve melemelerinde artış görülmektedir. Enerji Koyunların enerji gereksinimleri; cüsse, fizyolojik dönem, günlük yürüdüğü yol, yapağı uzunluğu, çevre koşulları (soğuk, sıcak, rüzgar, yağmur vb.) tükettikleri yemin miktarı ve enerji içeriği gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Gebeliğin son dönemi ve laktasyonda enerji ihtiyacı artmaktadır. Az hareket eden koyunların enerji gereksinimleri de azalmaktadır. Uzak veya bakımsız merada koyunların yeterli ota ulaşabilmek için ekstra hareket etmeleri yine soğuk, yağışlı ve rüzgarlı havalarda enerji ihtiyaçları artmaktadır. Zayıf/bakımsız meralarda; içeride bakılan veya bakımlı meralara göre yaylım esnasında harekete bağlı temel enerji ihtiyacı, iki misli oranda artabilmektedir Koyun beslenmesinde başlıca enerji kaynakları; otlar, tahıllar, tarımsal artık ve gıda endüstrisi yan ürünleri kullanılmaktadır. Enerji yönünden tahıllar zengindir. Bunu yağlı tohum küspeleri ve melas, daha sonra da kalitesine göre yem bitkileri ve samanlar izler. Enerji yetmezliği; koyunlara ihtiyacından daha az yem verilmesi, yemin enerji içeriğinin düşük olması ya da zayıf/fakir meralarda uzun süre hareket ettirilmesi durumlarında ortaya çıkmaktadır. Bu durumda eğer varsa vücut yağ depolarını (yağlı kuyruklu koyunun önemi) devreye sokarak kullanır, yoksa proteinler harcanır, eksiklik devam ederse hayvanlar ölebilir. Protein Hayvansal dokuların yapı taşı proteindir. Vücut dokularının büyümesi ve yenilenmesi proteinler sayesinde olur. Koyunlar geviş getiren hayvanlar oldukları için tükettikleri proteinin kaynağından ziyade miktarı önem taşır. Geviş getiren hayvanlar her türlü kaynaktan aldığı azotlu bileşiği rumen fermantasyonu sayesinde proteine dönüştürme yeteneğine sahiptir. Koyunların yaşı ilerledikçe protein ihtiyaçları azalmakta, gebelik ve laktasyon dönemlerinde ise artmaktadır. Verimde olmayan yetişkin koyunların rasyonunda minimum (en az) % 7 oranında protein olmalıdır. Diyette % 7 den az protein bulunması halinde koyunlar mineral maddelerden de yeteri kadar yararlanamamaktadır. Protein kaynakları; baklagil tohumları, yağlı tohum (pamuk, soya, ayçiçeği) küspeleri ve yonca gibi baklagil yem bitkileridir. Protein temel olarak pahalı bir besin maddesi olmasına karşın orta kalitedeki meralar ve kuru otlar koyunların protein ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak koyunlar; aşım, gebeliğin son altı haftası ve laktasyon dönemlerinde protein takviyesine ihtiyaç duyarlar. Vitaminler Vitaminler biyokimyasal reaksiyonlarda, enerji metabolizmasında ve vücudun temel yapı taşlarının sentezlenmesinde yer alırlar. Kaliteli meralar koyun-keçiler için gerekli olan bütün vitaminleri veya vücutta sentezlenmelerini sağlayacak ön maddeleri 40 bulundururlar. Ancak koyun-keçi beslenmesinde yağda eriyen vitaminler olan A, D ve E vitaminlerine özel bir önem verilmelidir. Vitamin A dışarıdan alınması zorunlu olan bir vitamin olup, sindirim, üriner, solunum ve üreme sistemi epitel hücrelerin bütünlüğünün korunması, embriyonun şekillenmesi, büyüme, görme, bağışıklık ile ilgili çok sayıda faaliyette görev almaktadır. Vitamin D, dışarıdan gıdalarla alınabildiği gibi güneş ışınları ile vücutta da şekillenebilir. Hayvanların çoğu vitamin D’yi, güneş ışığı ile derilerinde sentezlediği için barınaklar, hayvanların her fırsatta güneşten yararlanabilecekleri bir şekilde tasarlanmalıdır. Başlıca görevi, kalsiyum ve fosfor mineralleri ile birlikte iskelet yapısını oluşturmak olan D vitamini, güneşte kurutulan otlarda bol miktarda bulunmaktadır Vitamin E vücudun ana antioksidan maddelerinden birisi olup, lipid koruyucu etkisi nedeniyle hücre zarı yapısının bozulmasını engelleyerek, dokuları korumaktadır. Hasat ve depolama koşulları, yemlerdeki A, D ve E vitaminini yeterince koruyamayabilir. Özelikle de büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, meralara çıkmıyorsa veya uzun süre tahıl ve samana dayalı besleme yapılıyorsa, düzenli aralıklarla A, D ve E vitamini takviyesi yapılmalıdır. A. D ve E Vitamini ihtiyacının, gebeliğin son 3 ayında çok daha fazla artacağı unutulmamalıdır. Bu dönemde A, D ve E Vitaminleri ile mineral maddenin yemlerle veya enjeksiyon halinde ek olarak verilmesi, anne ve yavru sağlığı açısında hayati önem taşımaktadır.
1,082
Barınaklarda Havalandırma Sığırların temiz hava ihtiyacı eksiksiz bir şekilde karşılanmalıdır. Bu bağlamda; Duvarlar; kapalı ve yarı açık ahırlarda yeterli havalandırma için saçak altı duvar yüksekliği; 50 başa kadar en az 3. 0 m, 50 baş ve üzeri 3. 75 m, en fazla ise 5 m olmalıdır. Pencereler; kapalı ahırlarda pencere alanının taban alanına göre sıcak, orta ve soğuk bölgelerde sırasıyla; 1/10, 1/15 ve 1/20 oranlarında olmalı ve kirli havanın ortamdan uzaklaştırılabilmesi için pencereler çatıya yakın yapılmalıdır. Kapılar; iş makinalarının rahatça girip çıkacağı şekilde genişliği en az 3. 75 metre, yüksekliği en az 3. 5 metre olmalıdır. Kapılar dışarıya doğru açılmalıdır. Bacalar; Kapalı ve yarı açık ahırlarda yeterli havalandırma sağlanabilmesi için çatı mahyasından en az 50 cm yükseğe çıkartılmalıdır. Doğal havalandırma için baca açıklığı 1 m² taban alanı için 3-3. 5 cm² olmalıdır. Çatılar; ahırlarda tesisin bulunduğu bölgenin iklimi ve ahırdaki hayvan yoğunluğuna göre değişmekle birlikte, çatı eğimi en az % 26 olmalıdır. Barınak içerisinde yükselen kirli sıcak havanın tahliyesini, dışarıdan içeriye temiz hava girişiyle birlikte çatı eğimi sağlamaktadır. Yağmur ve güneşin dış duvarları ve hayvanı rahatsız etmemesi için saçak izdüşüm genişliğinin dış duvardan en az 40 cm uzakta olması arzulanır. Ülkemizin bol güneşli iklim karakteri nedeniyle çatılarda oluşan sıcağın içeriye yansımasını azaltmak için çatılarda ek tedbirlere ihtiyaç vardır. Hava/gaz geçirgenliğini engelleyen ve nem yoğunlaşmasına neden olan naylon, ziftli bez gibi maddelerle ahır tavanları kaplanmamalıdır. Hava akımının akıcı bir şekilde deşarj olması için çatıda engeller bulunmamalıdır. Sundurma; tesisin bulunduğu bölgenin iklimi ve hayvan yoğunluğuna göre değişmekle birlikte, sundurmanın altında yükselen kirli sıcak havanın tahliyesi için çatının eğimli yapılması zorunludur. Ülkemizin bol güneşli iklim karakteri nedeniyle çatılarda oluşan sıcağın içeriye yansımasını azaltmak için çatı üzerinde gölgelik oluşturmaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde yapılan sundurmaların birçoğunda, etrafı açık diye, iklimlendirme için çok önemli olan çatı yüksekliği ve eğimi standartlarının göz ardı edildiği, bu durumun da sundurma altında kirli ve sıcak hava birikimine yol açtığı gözlemlenmektedir. Bu nedenle Hayvanlar düşük yükseklikteki saç altı gölgelikleri tercih etmemektedirler. Bu bağlamda hayvanları güneşten ve yağmurdan korumak için yapılan sundurmalarda, duvar yüksekliği 3 m ve çatı eğiminin ise yaklaşık % 26 olması önerilmektedir. İyi bir doğal havalandırma, nemli havayı uzaklaştırarak virüs ve bakterilerin dış ortamda yaşamalarını ve üremelerini engeller. Bu engelleme için çoğunlukla doğal havalandırma yeterlidir. Yapay havalandırmanın (fan) kullanılması gerektiği durumlarda ise sistem, manuel olarak veya nem sensörleri tarafından kontrol edilmeli, asla bir termostat tarafından kontrol edilmemelidir. Doğal havalandırma; rüzgar ve iç-dış ortam sıcaklık farkı etkisiyle gerçekleşen hava değişimidir. Doğal havalandırma ahırdaki kirli havanın uzaklaştırılarak, yerine temiz havanın devamlı akışını sağlanmasında en verimli ve en ekonomik sistemdir. Havalandırma oranı, iç ve dış ortam sıcaklık farkına, rüzgarın süresi, hızı ve yönüne, yakın çevrede bulunan tepe, ağaç ve bina gibi engeller ile binadaki hava giriş çıkış açıklıklarının tasarım ve yerleşimine bağlıdır. Binalar, hâkim rüzgâr yönüne dik açıyla konumlandırıldıklarında doğal havalandırmayı en iyi şekilde sağlayacaktır. Doğal havalandırmada hedef; Barınak içerisinde ortaya çıkan fazla ısı, nem, mikroorganizma, toz ve gazları sürekli olarak uzaklaştırıp, yerine dışarıdan içeriye alınan temiz/taze havanın barınak içerisinde, doğru hızda/akımda eşit ve standart dağılımı sağlamak olmalıdır. Türkiye’de ortalama rüzgâr hızı, 1. 9 m/sn’dir. Bu değer, doğru bir şekilde tasarlanmış bir binanın içerisinde doğal havalandırmayla gerekli hava değişimlerini sağlamak için yeterli kuvvetin oluşacağı anlamına gelmektedir. Esintinin olmadığı zamanlarda binada, temiz havayla kirlenmiş havanın yer değiştirmesi için baca etkisinden yararlanılmalıdır. Barınak içinde hayvanlardan sürekli bir şekilde yayılan sıcak hava ve nem, bina içindeki en yüksek nokta olan çatıdan çıkamazsa yoğunlaşarak bina içinde kalacaktır. Hava soğuduğunda zemine su olarak (yoğuşma) geri düşecek ve bakterilerin gelişimi için uygun bir ortam yaratacaktır. %75 in üzerinde bağıl nemde patojen mikroorganizmalar hayvandan hayvana yayılımlarını sağlayacak kadar bir süre canlı kalabilirler. Ancak %75 in altındaki bağıl nem seviyelerinde virüsler saçılımdan (nefesle verme) sonra hayatiyetini kaybederler. Ne yazık ki ülkemizde hayvan barınaklarının çoğunluğunda nem oranı, mikroorganizmaların 40 dk canlı kalabileceği bir ortamın oluşmasına imkan vermektedir. Baca etkisiyle doğal havalandırma Yarı açık rüzgar perdeli havalandırma (ideal). Doğal havalandırmada, giriş ve çıkışların doğru dengelenmesi gerekmektedir. Sıcak hava binanın çatısından çıkabiliyorsa, yan girişler yoluyla binanın içerisine doğru temiz hava çeker. Bu hava değişimi baca etkisinin korunmasını sağlar. Çıkış, havalandırma girişinden en az 1. 5 m yukarıda olmalıdır. Yan açıklıktan giren temiz hava, ortamda bulunan zararlı gazları, nemi ve sıcak havayı uzaklaştırır. Çatı sıcaklığının içeriye yansımasını azaltmaya yardımcı olur. Duman yöntemiyle (teneke içinde tutuşturulacak samanla) barınağın her noktasında hava akımları hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirebilir. Mekanik bir havalandırma çözümüne başlamadan önce, öncelikle barınak içerisinde doğal havalandırmanın sağlanması için fiziksel iyileştirmeler yapılmalıdır. Mekanik havalandırma; Tasarımdan kaynaklanan nedenlerle doğal havalandırmanın yetersiz kaldığı durumlarda veya hava sıcaklığının yüksek olduğu yerlerde sıcaklık stresinin etkilerini azaltmak amacıyla kullanılmalıdır. Dikkatli tasarlanmaları veya iyileştirme çalışmaları yapılması durumunda doğal havalandırmanın yapılamayacağı çok az bina vardır. Ancak bu konu ciddi bir mühendislik çalışması gerektirmektedir. Mekanik havalandırma sistemini kurmadan önce, ortaya çıkacak işletme ve bakım maliyetleri mutlaka değerlendirilmelidir. Ayrıca mekanik havalandırmanın gerekli olduğu yerlerde arıza uyarı sistemleri de bir gerekliliktir.
791
## Lahana Grubunda Hastalık ve Zararlılar Özeti **Lahana grubunda en sık görülen hastalıklar ve zararlılar, bunların belirtileri ve mücadele yöntemleri:** **Hastalıklar:** 1. **Alternaria Yaprak Lekesi:** Lahana, karnabahar ve brokolide koyu kahverengi lekeler oluşur, fidelerde kök çürüklüğü gözlenir. Tohum temizliği, ekim nöbeti ve hastalıklı bitkilerin uzaklaştırılması önemlidir. Kimyasal ilaç mevcut değildir. 2. **Lahana Kök-Ur Hastalığı:** Bitkilerin kök boğazında urlar oluşur, bitkiler solar ve baş bağlayamaz. Hastalıksız fide kullanımı, drenaj, bitki artıklarıyla mücadele ve ekim nöbeti uygulanmalıdır. Kimyasal ilaç kullanımı mümkündür ancak uzman tavsiyesi şarttır. 3. **Lahana Mildiyö Hastalığı:** Yaprakların alt yüzeyinde gri-beyaz küf tabakası oluşur, yapraklar sararır ve ölür. Fidelerde havalandırma, güneş ışığına dikkat etmek, ekim nöbeti uygulamak ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Beyaz Çürüklük:** Bitkilerde kök, gövde, yaprak ve meyvede çürümeler oluşur. Drenaj, temiz tohum kullanımı, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, depolama koşullarına dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Bakteriyel Yaprak Lekesi:** Yapraklarda kahverengi lekeler oluşur, damarlar siyahlaşır. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti ve fideliğin dezenfeksiyonu önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. 6. **Lahana Siyah Damar Çürüklüğü:** Yaprakların damarları siyahlaşır, yapraklar sararır ve dökülür. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti, fideliğin dezenfeksiyonu, sulama tekniklerine dikkat etmek ve yara oluşumunu önlemek önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. **Zararlılar:** 1. **Lahana Göbekkurdu:** Larvalar bitkinin büyüme noktasını kemirir ve bitkiyi cüceleştirir. Bitki artıklarıyla mücadele, fidelik ve tarla kontrolleri ile ilaçlama yapılmalıdır. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 2. **Lahana Galböceği:** Larvalar bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, fide kontrolü, yoğun sulama ve uç alma işlemi uygulanabilir. Kimyasal mücadele önerilmez. 3. **Lahana Kelebekleri:** Larvalar yaprakları yer ve delik açar. Yumurtları ve larvaları toplamak, ilaçlama yapmak ve virüs hastalıklarını taşıma riskine dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Lahana Kokulu Böceği:** Ergin ve larvalar bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Bitkilerin sağlıklı gelişmesi, yumurta ve nimflerle mücadele ve ilaçlama yapılması önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Lahana Sineği:** Larvalar bitkinin kök boğazını ve kökleri kemirir. Yabancı otlarla mücadele, hasattan sonra köklerin yok edilmesi, gelişmenin devamını sağlayacak işlemler, dikim zamanına dikkat etmek ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 6. **Lahana Yaprakgüvesi:** Larvalar yaprakları kemirir ve delik açar. Bitki artıklarıyla mücadele, sağlıklı bitki gelişimi, ilaçlama ve yumurta ve larva kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 7. **Yaprakbitleri:** Bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Yabancı otlarla mücadele, faydalı böcekleri koruma, ilaçlama ve yoğunluk kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 8. **Lahana Güvesi:** Larvalar göbek kısmını ve çiçekleri kemirir. Yumurta ve larva kontrolü, ilaçlama ve beslenmeyi önlemek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 9. **Pamuk Yaprakkurdu:** Larvalar yaprak, çiçek ve meyveleri kemirir. Ekim, dikim ve sulama tekniklerine dikkat etmek, yoğunluk kontrolü ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 10. **Toprak Pireleri:** Erginler yapraklarda delikler açar. Yabancı otlarla mücadele, erken dönemde ilaçlama yapmak ve hasattan sonra bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 11. **Kök-Ur Nematodları:** Bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Hastalıksız fide kullanımı, toprak analizi, ekim nöbeti, solarizasyon, uygun çeşitler, sulama ve temizlik uygulamaları, ilaçlama ve bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. **Unutulmamalıdır ki:** * Herhangi bir ilaçlama işlemi yapılmadan önce uzman tavsiyesi alınmalıdır. * İlaç kullanımı, çevre ve insan sağlığına olan etkileri göz önünde bulundurularak minimum düzeyde ve doğru bir şekilde yapılmalıdır. * Kültürel mücadele yöntemleri, kimyasal mücadeleye göre çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaklaşım sağlar. * Hastalık ve zararlıların erken teşhisi, etkili bir mücadele için önemlidir.
567
Zeytin yetiştiriciliği: Zeytin, Ülkemiz ekonomisinde en önemli ilk on tarımsal ürün içerisinde yer almaktadır. Zeytinyağına ve salamuraya işlenebilmesi nedeniyle tarıma dayalı sanayi sektörünün ve ihracat sektörünün de önemli ürünlerindendir. Ülkemizde son yıllarda sertifikalı zeytin fidanı dikimini teşvik etmek amacıyla devlet tarafından destekleme yapılması ile zeytin ağacı varlığımızda ciddi bir artış sağlanmıştır. Ülkemizde zeytinyağı tüketiminin artırılması gerekmektedir. Son yıllarda zeytin ve zeytinyağının insan sağlığı ve beslenmesine olan yararlı etkileri daha iyi anlaşılmaktadır. Birçok araştırmada kalp sağlığı açısından en yararlı besinlerin başında zeytinyağı gelmektedir. Zeytinyağının içerisinde bulunan E vitamini vücudu kansere karşı koruyucu etkide bulunmaktadır. Ayrıca A, D, E, K vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, potasyum, kükürt, magnezyum, az miktarda demir, bakır, manganez gibi mineraller kemik gelişimini sağlamaktadır. Ayrıca insan beslenmesinde vazgeçilmez bir besindir. Zeytinliklerimizden daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek ve zeytin ağaçlarında görülen var ve yok yılları (Periyodisite) arasındaki ürün kaybını azaltabilmek için zeytinlik tesis aşamasından itibaren kültürel önlemlerin tekniğine uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bir bölgede zeytin yetiştiriciliği yapılacak ise öncelikle iklim ve toprak koşullarının uygun olması gerekmektedir. İklim: Zeytin ağacının dayanabildiği minimum sıcaklık -70 C dir. Bu sıcaklığın altına indiğinde genç zeytin ağaçları ve yaşlı zeytin ağaçlarının dalları soğuktan zarar görmektedir. Ağaçları soğuk zararından korumak için sonbaharda kısıtlı sulama yapılmalı, ağaçlara aşırı azotlu gübre verilmemelidir. Hasattan önce sıcaklıkların 00C’nin altına düştüğü yerlerde ya da Mart-Nisan aylarında don tehlikesi olan yerlerde zeytinlik tesis etmekten kaçınılmalıdır. Zeytin ağacı ürününü oluşturmak için kışın +70 C’nin altında soğuklamaya ihtiyaç duymaktadır. Ağaçların çiçeklenme ve tozlanma döneminde sıcak ve kurutucu rüzgârlar ve aşırı yağmur meyve tutumunu olumsuz etkilemektedir. Zeytin ağacının sulama koşulu ile dayanabildiği maksimum sıcaklık ise 400 Cdir. Toprak: Zeytin ağacı tınlı, killi-tınlı, hafif kireçli, çakıllı ve besin maddelerince zengin toprak koşullarında yetişebilmektedir. Ağır killi topraklarda yetiştiricilikten kaçınılmalıdır. Genel olarak toprak pH sının 6-8 civarında olması istenmektedir. Toprak derinliği zeytin ağacının kök yapısının gelişmesine olanak sağlayacak şekilde en az 1. 2 m olmalıdır. Taban suyu seviyesinin 1 m den daha yakın olduğu veya kışın zeytin köklerinin 3-4 haftadan fazla su altında kaldığı yerlerde drenaj yapıldıktan sonra zeytinlik tesis edilmelidir. Yağış ve Sulama: Zeytin ağacı vejetasyon döneminde yaklaşık 750- 800 mm lik yağışa ihtiyaç duymaktadır. Bu yağışın %24’ü vejetasyon başlangıcı ve gelişme dönemi olan Mart-Nisan aylarında, %6’sı çiçeklenme dönemi olan Mayıs ayında, %50’si meyve büyüme dönemi olan Haziran-Temmuz periyodunda, %20’si ise meyvenin olgunlaşma dönemi olan Ağustos-Eylül aylarında ağaç tarafından kullanılmaktadır. Zeytin ağaçlarında yüksek kaliteli üretim ve iyi dengelenmiş büyüme için gerekli suyu bu dönemlerde yeterli miktarda toprakta bulmalıdır. Yağışlarla karşılanamayan suyun sulama suyu şeklinde ağaçlara verilmesi gerekmektedir. Son yıllarda küresel ısınma nedeniyle azalan su kaynaklarından dolayı sulamada damla sulama sistemlerinin kullanılması gerekmektedir. Bu sistemler ile sulama suyunun bitkinin ihtiyacı olan dönemlerde verilmesi mümkün olmaktadır. Yağışa bağlı olan bahçelerde ise yağmur suyundan ağaçların faydalanması için gereken önlemler alınmalıdır. Toprak yüzeyinden suyun akıp gitmesini önleyecek uygun düzenlemeler yapılmalıdır. Yağış periyodunun sonuna kadar toprakta doğal vejetasyonun korunması, ağaçlarda toprağa yağmurun işlemesi için uygun budama sisteminin sağlanması gereklidir.
478
Domates yetiştiriciliği: Çeşit Seçimi Domateste çeşit seçimini pazar istekleri, yetiştiricilik dönemi, yetiştiricilik yapılan bölgede zarar yapan hastalık ve zararlı etmenlerin varlığı gibi birçok faktör etkiler. Günümüz koşullarında F1 çeşitler yüksek verim, kalite ve hastalıklara dayanıklılık özellikleri ile ön plana çıkmışlardır. Ülkemizde örtü altında farklı dönemlerde yetiştiricilik yapılmakta ve bu dönemlerde de iklim özellikleri farklılık göstermektedir. Çeşit seçimi yapılırken verimli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, kaliteli, Pazar isteklerine uygun ve yetiştirme dönemine uygun çeşitler seçilmelidir. Ana Ürün Dönemi: Çift Ürün Yetiştirme Dönemi: Sonbahar Dikim Tarihleri: Ağustos - Eylül Hasat Tarihi: Kasım - Şubat Yetiştirme Dönemi: İlkbahar Dikim Tarihleri: Ocak - Şubat Hasat Tarihi: Nisan - Temmuz Ana Ürün Dönemi: Tek Ürün Dikim Tarihleri: Ekim Hasat Tarihi: Şubat - Temmuz Yetiştirme Tekniği Domates tohumu, yetiştiricilik yapılacak alana doğrudan ekilebildiği gibi, günümüzde yetiştiricilik; tohum sarfiyatının azaltılması, erkencilik sağlaması, düşük çimlenmeyi ve düzensiz çıkışı önlenmesi, toprak koşullarının tohumla ekime uygun olmaması, uygun tohum ekim mibzerlerinin yokluğu ve yazlık sebzeler için erken ilkbahar döneminde düşük sıcaklık risklerinden kaçınmak gibi nedenlerle fideler yetiştirilerek elde edilen hazır fidelerin, yetiştiricilik yapılacak alana şaşırtılması yoluyla yapılmaktadır Fide yetiştiriciliğinde, genel olarak ( torf, perlit, vermikulit) veya (torf, perlit, toprak) veya (yanmış hayvan gübresi, kum, toprak) gibi karışımlar kullanılır. Yanmış hayvan gübresi, kum, toprak karışımında 1:1:1 oranı kullanılır. Torf, perlit, toprak karışımında 2:1:1 oranı kullanılmaktadır. Hazırlanan fide yetiştirme ortamları, viyoller veya plastik torbalara doldurulur. Fide yetiştirme materyali ile doldurulmuş fide torbalarının veya viyollerin iyice sulanması ve sonra tohum ekiminin yapılması gerekir. Tohumların 3-4 saat ıslatıldıktan sonra ekilmeleri çimlenmeyi kolaylaştırır. Tohumlar 1-3 cm. derinliğinde ekilmelidir. Tohum ekimini takiben tekrar hafifçe sulanması faydalıdır. Tohumların çimlenmesi için en uygun toprak sıcaklığı, 12-15 ºC olmalıdır. Bu sıcaklıklarda tohumlar 5-13 gün içinde çimlenir. Tohum ekiminden 5-7 hafta sonra elde edilen fideler asıl yetiştiriciliği yapılacak olan araziye dikilebilir. Örtü altı domates yetiştiriciliğinde kullanılan tohumların çok pahalı olması ve çiftçi şartlarında fide yetiştiriciliğinde tohum kaybının çok olması sebebi ile daha ekonomik bir yetiştiricilik için fide firmalarında temin edilen fideler vasıtası ile yetiştiricilik yapılmaktadır. Dikim Yerlerinin Hazırlanması ve Dikim Serada toprak hazırlığı yapılırken, toprak analizleri yapılıp gerekli taban gübreleri verildikten sonra son kez sulama yapılır ve toprak tava geldiğinde derin bir şekilde devirmeden sürüm yapılır ve dikim yerleri hazırlanır. Dikim tek sıralı düşünülüyorsa, 100x50, 80x50, 90x40 ölçülerinde; çift sıralı düşünülüyorsa, 120x(60x40), 100x(60X50) ölçülerinde ve kuzey-güney istikametinde yapılır. Dikim yapılacak fidelerin uygun büyüklüğü, 5-6 gerçek yapraklı olduğu dönemdir. Özellikle yaz aylarında dikim işlemi öğleden sonra veya bulutlu havalarda yapılmalıdır ki fideler fazla su kaybından zarar görmesin. Diğer bütün fidelerde olduğu gibi şaşırtmada en önemli konu can suyudur. Gübreleme Çiftlik gübresi, toprağa ve üzerinde yetiştirilecek ürünlere gerekli besin maddelerini sağlar. En önemli yararı, toprağı humus yönünden zenginleştirmesidir. Çünkü çiftlik gübresinde bulunan besin maddeleri, ticari gübrelere göre çok düşük oranlardadır. Bunun yanında, humusun sağladığı yararlar ise oldukça fazladır. Bu yararları şu şekilde sıralayabiliriz: • Humusça zengin olan toprakların işlenmesi daha kolay olur. • Toprağın su tutma ve havalandırma özelliği artar. • Toprağın mikroorganizma faaliyeti artırılır. Böylece bitkinin alacağı besin maddesi alımına yardımcı olunur. • Humusla fazla ağır ve killi topraklarla, hafif ve kumlu toprakların olumsuz yönleri giderilir ve sebze tarımına daha yararlı bir şekle gelmesini sağlar. • Toprakta besin maddelerinin tutunmasını sağlar. • Toprak tuzlanmasının önüne geçer. Tuzluluğu azaltır. • Az miktarda besin maddesi verir. Domates yetiştiriciliği için, ticari gübrelerin dışında, dekara önerilen çiftlik gübresi 3-5 ton’dur. Bu miktar çiftlik gübresi hiç olmazsa 2-3 yılda bir defa tarlaya verilmelidir. Ancak kullanılacak çiftlik gübresinin taze olmaması, en az bir yıl eskimiş yani yanmış olması faydalıdır. Yanmamış çiftlik gübreleri kullanılmamalıdır. Domateste ilk meyve büyümeye başlayıncaya kadar azotlu gübre uygulamalarına dikkat etmek gerekir. Bu aşamaya kadar bitkinin azot ihtiyacı düşüktür. Erken dönemdeki fazla azotlu gübreleme bitkilerin vejatatif olarak aşırı gelişmesine neden olurken meyve tutumunu azaltır. Domateste kaliteyi en çok etkileyen element potasyum olup, azot potasyum oranı en az ½ veya 2/3 düzeyinde tutulmalıdır. Domates üretiminde toplam azotun %10-30 u toprakta tutunması iyi olan fosforun %90-100 ü ve potasyumun %50-60 ı fide dikimi öncesinde taban gübresi olarak verilirken geriye kalan kısımlar üst gübre olarak tatbik edilir. Domates yetiştiriciliğinde iyi yanmış çiftlik gübresi de kuşkusuz diğer birçok üründe olduğu gibi domates de çok önemlidir.
676
Kavun-Karpuz yetiştiriciliği: KARPUZ: Karpuz ülkemizde ekonomik değeri oldukça fazla olan bir sebzedir. Türkiye karpuz üretimi bölgelere göre ya açıkta ya da örtüaltında (özellikle alçak tüneller altında) yapılmaktadır. Örtüaltı karpuz üretiminin büyük bir kısmı Çukurova Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. Açıkta karpuz üretimi ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu, Trakya ve Akdeniz Bölgelerimizde yapılmaktadır. Çok eski yıllarda Akdeniz sahasında ve Hindistan’a kadar olan bölgelerde karpuzun kültürü yapıldığı görülmektedir. 1.Bitkisel Özellikleri Tek yıllıktır ve yerde sürünerek gelişir. Tohum ekiminden sonra bitkiler ilk başta iki kotiledon yaprağını toprak yüzeyine çıkarır. Önce kazık kök, daha sonrada saçak kök gelişimi başlar. Köklerin; % 40-60’ı toprağın 10-30 cm toprak derinliğinde, % 20-30’u toprağın 50-60 cm toprak derinliğinde, % 5-10’u toprağın 100-150 cm toprak derinliğinde yer alır. Gövde yayılarak gelişir, merkezden etrafa doğru 2-4 m arasında yayılabilir. Ana gövde kendi haline bırakılıp 80-100 cm olunca, dipten 4-5 adet yan sürgün gelişir. Yuvarlak gövde ve üzeri hafif tüylü, gövde rengi yeşil ve yeşilin tonlarındadır. Yaprakları kısa, orta bazen de uzunca bir sapla gövdeye bağlı, yaprakları oldukça derin, dilimli 3-5 loptan oluşur. Yaprak rengi açık yeşil, yeşil ve koyu yeşil olurken, yaprak altı daha mat bir renktedir. Çiçek yapısı genel olarak monoik olmakla birlikte, eski çeşitlerde andromonoiktir. Erkek çiçekleri oldukça küçüktür ve 5’li yapıdadır. Kısa bir çiçek sapıyla 5 çanak, 5 taç ve 5 erkek organdan oluşur. Kavunda olduğu gibi iki tanesi ikili, bir tanesi tek halde olup 3 anteri varmış gibi görülür. Dişi çiçekler, erkek çiçeklere göre daha büyüktür. Dişi çiçeklerin, çiçek sapından sonra meyvenin şekline göre yuvarlak, uzun veya oval bir yumurtalığa sahiptir. Yumurtalığın üzerinde kısa bir stil (boyuncuk) ile 3 parçalı bir stigmaya (dişi organ tepeciği) sahiptir. Çiçek oluşumu ana gövde üzerinde 6-8. boğuma kadar çiçek yoktur. 6. yapraktan itibaren ilk başta erkek, daha sonrada dişi veya erdişi çiçekler oluşur. Meyvelerde irilik, renk ve şekil vb. özellikler çeşitlere göre farklılık gösterir. Tohumlar yuvarlak, uzun yuvarlak şekillidir. Tohum ucu belirgin hatta bazı çeşitlerde gaga şeklindedir. Kabuk serttir. Bir gramında 15-40 adet tohum bulunur. Tohumları ortalama 5-8 yıl canlılıklarını sürdürebilirler. Karpuzda meyveler ağırlıklarına ve boylarına göre küçük, orta, iri ve çok iri olarak sınıflandırılır. Meyve iriliği 2-3 kg’dan başlayıp 50-60 kg’a kadar çıkabilir. Karpuzda, 5-6 kg’lık ve az çekirdekli olanlar tercih edilir. 2.Ekolojik İstekleri Toprak: Ağır toprak koşullarından hoşlanmaz. Kumlu-tınlı topraklardan hoşlanır, eğer toprak kumlu ise gübrelemeyle (özellikle hayvan gübresi) ile ıslah edilebilir. Karpuz yetiştirilecek bir toprakta organik maddenin minimum % 5 olması istenir. Toprak profilinin 1 m’den daha derin olması ve taban suyunun da 1 m’den daha aşağıda olması gereklidir. Tohum çimlenmesi toprak sıcaklığından etkilenmektedir;15 o C toprak sıcaklığında 15 günde, 20 o C toprak sıcaklığında 5 günde ve 30 o C toprak sıcaklığında ise 1-2 günde çimlenme olur. Sıcaklık: Sıcakları en fazla seven, düşük sıcaklıklardan en fazla etkilenen sebze türüdür. Yetiştiriciliği minimum 10-12 o C’nin altında kısıtlanır. Hava sıcaklığı 10 o C’nin üstüne çıkmadan fide dikimi veya tohum ekimi yapılmamalıdır. Tohum ekimi için toprak sıcaklığının 15 o C’ye ulaşması beklenmelidir. 12 o C’nin altında çimlenme olmaz. Yüksek sıcaklıktan fazla etkilenmez çünkü bir çöl bitkisidir. Optimum sıcaklık isteği 27-30 o C’dir, fakat 35-45 o C’de zararlanmadan yetiştirilebilir. Daha yüksek sıcaklıklarda başta ilk meyve dökümleri, daha ileriki aşamalarda yapraklarda ve meyvede güneş yanıklıkları gibi zararlanmalar oluşabilmektedir. Nem: Nem bakımından pek seçici değildir. Yüksek veya düşük nemde zararlanmadan yetiştirilebilir. Kavun kadar hassas değildir, ancak nemin % 95’in üzerine çıkması durumunda mantarsal hastalıkların yayılması, özellikle antraknoz, botriytis gibi hastalıkların artması söz konusudur. Işık: Işığa bağımlı bir tür değildir ancak ışıktan hoşlanır. Işıklanmanın önemli etkisi çiçeklenme üzerinedir. Kavunda olduğu gibi kısa gün koşullarında dişi çiçek oluşumu, uzun gün koşullarında erkek çiçek oluşumu artar. Bir bitkide 50’ye yakın çiçek oluşur ve bitki bunlardan en fazla 3 tanesini besleyebilir.
601
Turuncgil yetiştiriciliği: Turunçgil Ekolojisi: Turunçgillerin iklim ve toprak istekleri, bahçe planlaması ve çeşit seçimi aşamalarında çok önemli ve hatta belirleyicidir. İklim: Özellikle kış soğukları belirleyici bir nitelik taşımaktadır. Genel bir kaide olarak, soğuk hava akışı dağlardan denize doğru seyretmektedir. Dolayısıyla, soğuk havanın en çok etkilediği yerler ovaların denize en ya- kın kesimleri olmaktadır. Soğuk hava su gibi aktığından, önünde yükselti olursa baraj gibi birikir. Eğer bahçe etrafında yükseltiler varsa (küçük te- pecikler, yol, bina vb) bahçede soğuk birikimine sebep olur. Bu yüzden bir yerde turunçgil bahçesi kurarken, kanal ve boğaz gibi risk taşıyan yerler iyi bir şekilde irdelenmelidir. Özellikle soğuk havanın akış yönü araştırılmalı- dır. Turunçgillerin yayılma alanını engelleyen en sınırlayıcı etmen düşük sıcak- lıklardır. Gerek düşük sıcaklıklar, gerekse yüksek sıcaklıklar, turunçgillerde meyve verimliliği ve kalitesini birinci derecede etkileyen iklim faktörle- ridir. Ülkemizde turunçgil yetiştiriciliği yapılan alanlar, subtropik özellik gösteren bir iklime sahiptir. Subtropik iklim haricinde kalan iklimlerde ye- tiştirilen turunçgiller renk, tat, aroma, koku ve albeni bakımından sofralık tüketime uygun olmayıp daha çok sanayide kullanılmaktadır. Dünya üze- rinde sofralik turunçgil üretimi yapılan alanlara bakıldığında ülkemizde özellikle Mersin, Erdemli ve Silifke yöresinde dünyanın en kaliteli sofralık limon ve portakalının yetiştirilebildiğini belirtmeden geçemeyiz. Turunçgil yetiştiriciliğini etkileyen en önemli sıcaklık faktörü düşük sıcak- lıklardır. Bu sebeple sıcaklığa ilişkin bazı kavramların bilinmesi gerekir. Toprak: Turunçgiller için esas üzerinde durulması gereken husus, topra- ğın havalanan bir yapıya sahip olmasıdır. Çünkü turunçgil kökleri yüksek miktarda oksijen ister, havasızlığa çok hassastır. Ağır ve havalanmayan topraklarda hemen boğulma tepkisi gösterirler. Bu sebeple turunçgille- rin yetiştirileceği toprağın öncelikle havalanan ve süzek bir yapıda olması mecburiyeti vardır. Turunçgillerin havalanan ve süzek toprak koşullarında (örneğin kum- lu-tınlı) etkili kök derinliği 30-90 santimetre arasındadır. Ancak çok hava- lanan, süzek ve kumlu topraklarda yetiştiricilik bakımından elverişli olması koşulu ile turunçgil köklerinin 5-7 metre derinliğe kadar gittiği saptanmış- tır. Toprağın havalanma miktarı düştükçe özellikle ağır topraklarda kökler toprak yüzeyine doğru çıkarlar. Turunçgillerde köklerin yatay olarak, çok elverişli toprak koşullarında ve kullanılan anaçlara bağlı olarak 7. 5 metre uzaklığa kadar yayılabildiği bilinmektedir. Toprak bünyesi ağırlaştıkça kök- lerin yayılma uzaklıkları azalır. Turunçgil bahçesi toprağından beklenen, doğru ve etkili şekilde bir gelişme için havalanma ve desteği sağlamasıdır. Turunçgil bahçesi kurulacak toprağın belli bir derinliğe kadar bir örnek şekilde inmesi gerekir. Derinlik en az 1 metre olmalıdır. Belli bir derinliğe kadar (en az 1 metreye kadar) geçirimsiz bir kil tabakası ya da taban kayası bulunmamalıdır. Taban suyu sorunu da bulunmamalıdır. Toprağın havalanma özelliğine sahip olması mecburiyetinden sonra tu- runçgiller için toprak bakımından en önemli durumlardan biri de durgun su varlığı yani göllenme veya taban suyudur. Turunçgiller bir bataklık bit- kisi değildir. Fazla suyu sevmezler. Suyun fazlalığındansa su noksanlığı yeğlenir. Bazı topraklarda (özellikle ağır killi topraklarda) drenaj yok ise kış yağışları ve sulama ile toprakta su birikimi görülebilir. Toprakta biriken durgun su özellikle çevresindeki alkali maddeleri, karbonatları, özellikle tuzları ve sülfatları eriterek kök çevresinde oksijensiz, pH'sı asidik ve tuzlu bir etki oluşturur. Bu turunçgillerin sağlıklı bir şekilde yaşamlarını devam ettirmeleri bakımından arzu edilmeyen bir durumdur. Budama: Budama ile hasta, yaşlı, kuru ve obur dallar alınır. Tacın içinin havalanması ve güneş görmesi esas kabul edilir. Bunun ötesinde bir amaç ile budama yapılması söz konusu değildir. Budama Zamanları: Budama zamanları limon hariç diğer bütün turunç- giller için kış aylarıdır. Verimlilik budaması (hastalıklı, kuru ve obur dalların kesimi) kış aylarında büyüme durunca, temizlik şeklinde yapılır. Limonlar- da ise uç alma budamasının zamanı çok dikkatli seçilmelidir. Limon üre- timini tehdit eden Uçkurutan Hastalığı ağaçta oluşan yaralardan bulaşır. Bu sebeple Uçkurutan Hastalığının bulaşma riskinin en düşük olduğu zamanda uç alma budaması yapılmalıdır. Uçkurutan Hastalığının etmeni, hava sıcaklığının 30 derece ve üzerinde seyrettiği dönemde etkili değildir. Dolayısıyla hava sıcaklığının 30 derece üzerinde bulunduğu dönemlerde bulaşma riski en düşük seviyededir. Limon yetiştiriciliği yapılan bölgeler dikkate alındığında hava sıcaklığının 30 derece üzerinde seyrettiği olduk- ça uzun bir dönem söz konusudur. Ama bu bilgiden yola çıkarak limon- larda uç alma budamasının yaz aylarında yapılabileceği fikrine kapılmak yanlıştır. Çünkü uç alma budamasının temel amacı sürgünlerde yan dal oluşumunu teşvik etmektir. Eğer temmuz-ağustos gibi yaz aylarında uç alma budaması yapılırsa, takip eden süreçte ve sonbahar boyunca yeni sürgün oluşumu meydana gelecektir. Bu yeni ve taze sürgünler henüz piş- kinleşmeden kış aylarına girileceğinden soğuk havalarda zarar görmeleri söz konusudur. Ayrıca bu yeni ve taze sürgünler rüzgâr sebebiyle kırıla- rak zarar görürler. Kırılan taze sürgünlerde oluşan yaralardan Uçkurutan Hastalığı bulaşma riski çok yüksektir. O zaman ne yapacağız? Bütün bu bilgiler ışığında uç alma budamasını, Uçkurutan Hastalığı bulaşma riskinin en düşük olduğu ve yapılan kesimlerden sonra gözlerin uyanmayacağı bir zaman diliminde yapmak gerekmektedir. İşte bu iki hususu da karşılaya- cak doğru uç alma zamanı ekim ayının ortası ile kasım ayı başları olarak tarif edilebilir. Bu dönemde limonlarda uç alma budaması yapıldığında hem Uçkurutan Hastalığı bulaşmasına karşı bahçe sağlama alınmış, hem de sürgün faaliyeti başlamadan hemen kışa girilmiş olur. Böylece güven- li bir kış geçirilir ve ilkbaharla birlikte yeni sezonun meyvelerini verecek olan dallar güvenle ve sağlıklı bir şekilde gelişirler. Turunçgillerde çiçek tomurcuğunun oluşmaya başladığı zaman ocak ayıdır. Eğer limonlarda sonbaharda uç alma budaması yapılmayarak, kışın hasat sonrası budama yapılırsa ertesi yılın ürünü de heba edilmiş olur. Çünkü meyve gözüne dö- nüşen gözler uçta oluşacağından budamayla bunlar kesilip atılmış olur. Mekanik olarak bulaşan hastalıkların taşınmalarını önlemek için, budama aletleri kullanılmadan önce dezenfekte edilmelidir. Dezenfektan olarak, % 10'luk hipokloridli su (çamaşır suyu) kullanılır. Bunun için 1 ölçek çamaşır suyu 4 ölçek çeşme suyu ile karıştırılır. Budama aletleri bu eriyikte 1 dakika süre ile tutulmalıdır. Bir ağaçtan diğerine geçerken de, hastalık varsa yayıl- masını önleme bakımından, aletler bu eriyiğe batırılmalıdır.
904
Ağır felçli kuzular; hiç ayağa kalkamadıkları halde, ön bacakları üzerinde durabildikleri, fakat arka kısımlarını kaldıramadıkları görülmektedir. Bu durumdakilerin bile analarını emdikten 3-4 gün sonra öldükleri bildirilmektedir. Orta şiddetteki olaylarda, arka bacak hareketlerinde düzensizlik, sendeleme, zaman zaman düşüp yuvarlanma ve kalkmak için çabaladıklarında köpek gibi oturdukları göze çarpmaktadır. Hafif şiddetli felçlerde ise, özellikle koşturma sırasında daha da belirginleşen arka bacak hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu dikkati çekmektedir. Arka bacaklara ve bele yapılan uyarımlarda hassasiyet gözlenir. Rasyondaki, anorganik sülfat, kükürt ve yüksek seviyedeki molibden, hayvanlarda bakırın emilimi ve depolanmasını azaltmaktadır. Ayrıca, bakır çinko ile de etkileşime girmekte ve yüksek çinko içeren yemler bakırın depolanmasını azaltabilmektedir. Kalsiyum karbonat, kurşun asetat gibi tuzlar da bakırın sudaki çözünürlüğünü azaltarak etki etmektedir. Bakır Zehirlenmesi; Hayvanlarda bakır eksikliği kadar bakır zehirlenmesi de önemlidir. Bağ ve bahçelerde fungusit olarak kullanılan “Bordo bulamacı” ve benzeri bakır preparatları ile ilaçlanmış yerlerde, bakır madeni sahalarında hayvanların uzun süre otlamaları, ayrıca ayak banyoları, koruma veya tedavi amacı ile yemlerle uzun süreli bakır bileşiklerinin verilmesine bağlı vücutta fazla miktarda bakır birikimi de zehirlenmeye sebebiyet vermektedir. Akut zehirlenmelerde sancı, ishal, dehidrasyon, dolaşım şoku ve koma şekillenir. Biraz daha dayanıklı olabilenlerde, sindirim semptomlarına ek olarak, depresyon hali, kaslarda takatsizlik, hemoglobinüri ve sarılık görülür. Kronik bakır zehirlenmelerinde karaciğerde biriken bakır, hayvanın tolere edebileceği limitin üstüne çıktığında, birdenbire hemolitik kriz şekillenir. Sarılık, hemoglobinüri, nabzın zayıflaması sonucu koma ve ölüm şekillenmektedir. Karaciğer bronz renkte, böbrekler ise kurşuni (gun metal) görünümdedir. Kalsiyum-Fosfor Eksikliği veya Dengesizliği Kalsiyum, Fosfor ve D vitamini eksikliği, kuzu-oğlaklarda kemik gelişim geriliği ve şekillenme bozukluğuna (raşitizm), yetişkinlerde ise özellikle uzun kemiklerin bükülmesine (osteomalasi) neden olmaktadır. Kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğinin yanı sıra kalsiyum ve fosfor oranının dengesizliği veya emilim bozuklukları da raşitizm veya osteomalasiye sebep olabilmektedir. 75 Küçükbaş hayvanların yem harici tahta, duvar, altlık, plastik, ağaç, kemik gibi nesneleri kemirmesi veya yemesi (pika), kronik yetmezliklerde eklemlerde bükülmeme, kaslarda zayıflık, iştahsızlık ile süt, et ve döl performansında düşüklük görülebilir. Yemlere kalsiyum ve fosfor ilavesi, kalsiyum fosfor oranının dengelenmesi ve D vitamini enjeksiyonlarıyla kısa sürede tedavi edilebilir. Çinko Yetmezliği Birçok enzimin yapısında yer alan çinko; aynı zamanda büyüme ve gelişmede, seksüel olgunlaşmada, endokrinolojik ve metabolik olaylar ile immun fonksiyonlarda da görev yapar. Çinko noksanlığında genellikle görülen büyüme geriliğinin nedeni; bazı çalışmalarda, çinkonun bağımsız bir büyüme faktörü gibi etki yaptığı şeklinde açıklanırken, bazı çalışmalarda da büyüme hormonunun anabolik etkilerinin, çinko metabolizması üzerinden olması olarak açıklanmaktadır. Çinko noksanlığında, çiftlik hayvanlarında büyüme geriliği, döl veriminde düşüş, ayak ve meme hastalıklarına yatkınlık, deri lezyonları ile kemik bozuklukları gibi semptomlar görülmektedir. Çinko eksikliği belirtileri, hızla çoğalan ve farklılaşan dokularda daha belirgin olmaktadır. Testislerdeki atrofi ve spermatogenezisdeki gerileme buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Yine deri dokusu çinkodan çokça zengin olduğu için noksanlığında deride parakeratotik (kalınlaşma, kepeklenme, çatlama) lezyonlarının görülmesi tipiktir. Yurdumuzda özellikle Konya ili ve çevresinde çinko noksanlığı dikkati çekmektedir. Noksanlık bölgesi Ankara, Isparta, Burdur, Aydın, Uşak ve Kütahya illerine doğru genişleme göstermektedir. Bölgede özellikle koyunlar noksanlıktan etkilenmektedir. Hayvanlarda şiddetli yün dökülmeleri görülmekte olup, yün dökülmeleri öncelikle vücudun arka tarafında başlamakta, genişleyerek ön kısmı kaplamakta, yünleri dökülen bölgelerdeki deri pembe bir renk alarak buralarda dermatitis şekillenmektedir. Kabuklanan deride belirgin kıvrımlar görülmektedir. Çinko eksikliğinde çiftlik hayvanlarının yemlerine çinko sülfat gibi çinko tuzları katılabildiği gibi, parenteral (enjeksiyon) yolla da çinko bileşikleri verilebilir. Kobalt Yetmezliği (Beyaz Karaciğer Hastalığı) “Beyaz Karaciğer Hastalığı” kobalt ve/veya B12 vitamini eksiklikleriyle karakterize olan ve özellikle koyunlarda canlı ağırlık artışını ve yapağı kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. 76 Ruminantlarda rumen mikroorganizmaları, kobaltı kullanarak B12 vitamini sentezler. Kobalttan yoksun diyet tüketen hayvanlarda, B12 vitamini eksikliği ve buna ilişkin semptomlar da şekillenmektedir. Beyaz karaciğer hastalığı endemik kobalt noksanlığı olan bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Ancak kobalt noksanlığı tek başına geçerli sebep olarak kabul edilmemektedir. Hayvanlarda ileri derecede zayıflama bol yeşillik tüketiminin olduğu dönemde ortaya çıkmaktadır. Hayvanların mukazaları solgundur ve çabuk yorulmaktadır. Yetmezliğin şiddetine göre kilo alamama, kronik zayıflama, pika, döl tutmama, deride kepeklenme ve kıvrılma, yapağı ve kıllarda kabalaşma görülür. Koyunlarda gözyaşı akıntısı ile yüzdeki kılların ıslanması ve yapışık bir hal alması bariz kobalt noksanlığı belirtisidir. Kobalt noksanlığı, ani ölüm olmaması nedeniyle bakır noksanlığından ayrılır. Ancak paratüberküloz ile karışabilmektedir. Yemlere düzenli olarak kobalt ilavesi veya B12 vitamini enjeksiyonu (tedavi) ile hastalık önlenebilmektedir. Diğer mineral madde ve vitamin yetmezliklerinde olduğu gibi beyaz karaciğer hastalığı da tedaviye çok iyi cevap vermektedir. İyot Yetmezliği (Guatr) İnsanlarda endemik guatr görülen yörelerin hayvanlarında ve özellikle ineklerinde hipotroidizmi akla getiren şikayetler olduğu bilinmektedir. Troid bezi hormonları, besinlerle alınan iyot miktarı ile çok yakından ilgilidir. Guatra birinci derecede topraktaki düşük iyot içeriği yol açmaktadır. İkinci sebep ise guatrojenik madde olan tiyosiyanatı içeren brassicas (turpgil-lahanagil) ve baklagil yemlerin yüksek oranda tüketilmesidir. Çünkü guatrojenik maddeler iyodun troid bezi tarafından kullanılmasını engeller. Yine T4'ün aktif T3'e dönüşümü için selenyum gereklidir ve bu nedenle selenyum eksikliği de sekonder iyot eksikliğine yol açabilir. Ülkemizde özellikle iyot yetersizliğinden ileri gelen endemik guatr; en çok Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri ile Bolu-Kastamonu, Isparta ve Burdur civarlarında görülmektedir. Guatrın yaygın olduğu bölgelerde mezbahaya sevkedilen hayvanların sahipleri, hayvanlarında görünür bir hastalık bulunmadığını, fakat özellikle süt ve döl veriminde bir düşme olduğunu ifade etmektedirler. Hayvanlarda troid bezi hastalığının en çok görülen şekli hipotroidizmdir. Bu hastalığa en hassas hayvanlar olan keçileri sırasıyla koyun, at, domuz ve sığırlar izler. 77 Basit guatr, troid bezinin iltihabi ve neoplazik olmayan büyümesiyle meydana gelen bir bozukluktur. Evcil hayvanlarda guatr genellikle yeni doğan buzağı, kuzu-oğlak ve taylarda görülmektedir. Troid bezindeki büyüme palpasyonla anlaşılabilir. Hayvanlarda şiddetli zayıflık, tüysüzlük, miks ödem dikkati çeker. Sığırlarda genellikle hipotroidizm görülmektedir. Hipotroidizmde, retentio secundinarium (sonun atılmaması), infertilite, gizli kızgınlık, süt veriminde ve süt yağında azalma, abort, kongenital guatr, zayıf ve ölü yavru doğurma görülebilmektedir. Diyette iyot noksanlığı veya guatrojenlerin varlığı sonucu şekillenen hastalık sürüde tek, tük görülür. Ölü doğan yavrularda ise bezin ağırlığı ve büyüklüğü iyot noksanlığına ait iyi bir göstergedir. Troid bezi bozukluklarını düzeltmek için yeme sodyum iyodür (NaI) veya potasyum iyodür (KI) katılır. Ancak bunlar çabucak kayba uğradığından iyodürü stabilize etmek üzere sodyum karbonat gibi stabilizatörler ilave edilmelidir. Yine insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da iyotlu tuz kullanılabilir.
974
Hububat yetiştiriciliği: BUĞDAY YETİŞTİRİCİLİĞİ Buğday insan beslenmesinde kullanılan kültür bitkileri arasında dünyada ekiliş ve üretim bakımından ilk sırada yer almaktadır. Bunun sebebi buğday bitkisinin geniş bir adaptasyon yeteneğine sahip olmasıdır. Ayrıca buğday tanesi uygun besleme değeri, saklama ve işlenmesindeki kolaylıklar nedeniyle yaklaşık olarak 50 ülkenin temel besini durumundadır. Buğday dünya nüfusuna bitkisel kaynaklı besinlerden sağlanan toplam kalorinin yaklaşık % 20’sini sağlamaktadır. Bu oran ülkemizde % 53’tür. Buğday başta unlu mamuller olmak üzere birçok gıda ve sanayi sektöründe kullanılmaktadır. İklim ve Toprak İstekleri Buğday geniş bir adaptasyon yeteneğine sahip olmasına rağmen fazla sıcak ve nemden hoşlanmayan bir serin iklim tahılıdır. Özellikle gelişiminin ilk dönemlerinde (çimlenme -kardeşlenme) sıcaklığın 8-10 °C, bağıl nemin % 60’ın üzerinde olması yeterlidir. Kardeşlenme ve sapa kalkma arasında da fazla sıcaklık istemez. 10-15 °C sıcaklık, % 65 nem, az ışıklı ve yarı kapalı havalar uygundur. Sapa kalkma ile sıcaklık ve nem isteği artar. Başaklanma döneminin hemen öncesinde bağıl nemin yüksek olması buğday verimini olumlu yönde etkiler. Döllenme ile birlikte, düşük nem ve yüksek sıcaklık tanenin niteliğini yükseltir. Gelişme dönemine uygun dağılmış 500 mm bir yağış maksimum verim için yeterlidir. Bununla birlikte bazı buğday çeşitleri 250 mm yağış alan alanlarda da yetiştirilebilmektedir. Buğday değişik tip topraklarda yetişebilen bir bitkidir. Verimsiz kıraç topraklarda ve verimli taban alanlarda yetiştirilebilen birçok buğday çeşidi vardır. Bununla birlikte buğday için en uygun topraklar, drenajı yeterli olan derin killi tınlı topraklardır. Su tutma kapasitesi % 25-30 olan toprak buğday için uygundur. Toprak Hazırlığı Buğday tarımında toprak işlemenin zaman ve yöntemi, işlemede güdülen amaçlara bağlıdır. Nadas-ekim sisteminin uygulandığı kurak yarı kurak bölgelerde, toprak işlemenin amacı yabancı otları yok etmek, toprakta suyu biriktirmek ve korumaktır. Erozyona yol açmayacak toprak işleme yöntemlerinin uygulanması da önemlidir.Toprak işlemede, toprağı altüst etmeyen, devirmeyip alttan işleyen aletler kullanılmalıdır. İlk işlemeler için kırlangıç kuyruğu pulluk, kazayağı ve benzeri aletler kullanılmalıdır. Nemli ya da sulanan, nadassız tarım uygulanıp her yıl ürün alınan yerlerde toprak, hasattan hemen sonra gölge tavı varken pullukla 15-20 cm derinliğinde sürülmelidir. Ekimden öncede kazayağı + tırmık takımıyla ikileme yapılıp iyi bir tohum yatağı hazırlanmalıdır. Ekim Yüksek bir verim ve kaliteli ürün elde etmenin ön koşulu, tarlada uygun zamanda düzenli bir çimlenme ve çıkışın sağlanmasıdır. Yurdumuzda buğday genellikle güzden ve kışlık olarak ekilmektedir. Kışlık ekimde, yazlık ekime oranla daha yüksek verim elde edilmektedir. Ayrica ekim zamanı çeşidin soğuğa toleransı ve vernalizasyon isteğine bağlı olarak değişmektedir. Ekim zamanı Kasım başından Aralık sonuna kadar uzayabilir. Fakat kıyı bölgelerimiz için en uygun ekim zamanı 15 Kasım-15 Aralık tarihleri arasıdır. Toprak sıcaklığının 8-10 °C olduğu zamanda ekim yapılmalıdır. Buğdayda dekara atılacak tohum miktarı; ekim zamanına, bin tane ağırlığına, çimlenme ve biyolojik gücüne bağlı olarak 18-24 kg arasında değişmektedir. Buğdayda yazlık olarak yapılacak ekimlerde ekilecek çeşidin yazlık karakterde olmasına dikkat edilmelidir. Tohumluk Yüksek verim için sertifikalı tohumluk kullanılmalıdır. Sertifikalı tohumluk kullanımı tane veriminde % 40 oranında bir artış sağlayabilmektedir. Tohumluk alırken tohumluklar özel ambalajlarında olmalı, ambalaj üzerinde etiket bulunmalı ve etiket üzerindeki bilgilere dikkat edilmelidir. Gübreleme Buğday, gübreye genellikle iyi tepki gösteren bir bitkidir. Azotlu gübrenin yarısı, fosforlu gübrenin tamamı ekimle birlikte verilmelidir. Azotlu gübrenin diğer yarısı ise kardeşlenme döneminde üst gübre olarak verilmelidir. Toprak tahlili yapılmamış ise saf madde üzerinden dekara 12 kg azot ve 6 kg fosfor tavsiye edilmektedir. Buna göre ekimle beraber dekara 13 kg Diamonyum fosfat (DAP) ve toprak pH’ının durumuna göre 20-30 kg/ da uygun formda azotlu gübre verilebilir. Bakım Buğdayda en önemli bakım işi, sapa kalkma döneminde azotlu üst gübre verilmesidir. Diğer önemli bir bakım işlemi ise yabancı ot mücadelesidir. Yabancı otlarla mücadele için toprak işleme titizlikle yapılmalı ve yabancı otlardan temiz tohumluk kullanılmalıdır. Sulama Ülkemizde buğday genellikle sulamasız olarak yetiştirilmektedir. Sulama imkanının olduğu yerlerde buğday, sapa kalkma ve çiçeklenme dönemlerinde sulanmalıdır. Fakat kurak geçen yıllarda bu kritik dönemler beklenmeden bitki strese girdiği zaman sulama yapılmalıdır. Hasat ve Depolama Yurdumuzda buğday için hasat zamanı bölgelere göre değişmek üzere Mayıs-Ağustos ortaları arasındaki 3.5 aylık bir dönemdir. Tanedeki nem oranı % 13.5 olduğu zaman en uygun hasat zamanıdır. Bitkiler tamamen sarardığı ve tane sertleştiği zaman hasat başlamalıdır. Ülkemizdeki buğdayın büyük bir kısmı biçerdöver ile hasat edilmektedir. Depolanacak buğdayın nem oranı % 13’den fazla olmamalıdır. Uzun süreli depolamalar için depo haşerelerine karşı ilaçlama yapılmalıdır.
681
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: A-YETİŞTİRİCİLİĞİ ÇELTİK TARIMI • Çeltik dünya nüfusunun yaklaşık yarıdan fazlasının besin kaynağı olarak yararlandığı en önemli ürünlerden biridir. Dünya genelindeki nüfus artış hızı bu oranda devam ettiği takdirde 2030 yılında talebi karşılamak için çeltik üretiminin tüm Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de % 50 oranında artırılması gerekmektedir.Çeltik üretimi bakımından dünyada önde gelen ülkeler; Çin, Hindistan, Endonezya, Bangladeş ve Vietnam’dır. • Dünya çeltik verimi 410 kg/da’dır. Ülkemizin dekara çeltik verimi ise ortalama 780 kg dır. • Pirinç üretimimiz 2009 Yıllı için 450 bin ton, tüketimimiz ise 550-600 bin ton arasında değişmektedir. • Türkiye’de 31 ilde çeltik tarımı yapılmakla birlikte, en çok Edirne, Balıkesir, Çorum, Samsun, Sinop ve Kastamonu da ekilmektedir. • Çeltik bileşiminde %5-10 arasında protein bulundurmasına karşın beslenme için gerekli amino asitlerce zengin olması nedeniyle insan beslenmesinde buğdaydan sonra en çok kullanılan üründür. TOPRAK İSTEĞİ • Toprak isteği bakımından seçici değildir. • Su geçirgenliği az, derin, tınlı ve besin maddelerince zengin topraklarda daha iyi yetişir. • Geçirgenliği yüksek olan kumlu topraklar fazlaca su kaybına yol açtıkları ve besin maddelerince fakir olduklarından, çeltik yetiştirmeye elverişli değildir. • Çeltik tarımı için optimum pH 5.5-7.5 arasıdır. • pH’sı 3-8 arasında değişen topraklara da uyum sağlayabilir. • Tuzluluk, toprakta veya sularda kimyasal olarak tuz formunda olan bileşiklerin veya elementlerin yoğunluğunun artmasıyla oluşan doğal veya yapay bir oluşumdur. Kök bölgesi çözelti ortamında tuz yoğunluğunun artması ile bitkinin bu suyu alabilmek için harcamak zorunda kaldığı enerji miktarı da artar ve sonuçta tuzluluk arttıkça bitkinin su kullanımı azalır. Bitkinin su kullanımının zorlaşması ve su kullanımının azalması, bitki verimi, büyüme, gelişme, ürünün nitelik ve niceliğini olumsuz şekilde etkide bulunur. • Tuzlu toprakların ıslahında en ideal bitkilerden biridir. • Türkiye topraklarının önemli sorunlarından biri olan tuzluluk ve alkalilik son yıllarda hızla gelişen sulama işlemlerine paralel olarak drenaj sorunu ve sulama suyunun kalite özelliği nedeniyle giderek topraklarımızdaki tuzluluk artmaktadır. • Çeltik, tuza dayanıklı bir ürün değildir. Ancak yetiştirildiği ortam itibariyle tuzlu ortamlarda diğer bitkilere göre daha iyi yetiştirilebilmektedir. Çünkü tuzluluğun yıkanması için arazinin su altında tutulması gerekir. Toprağın su altında tutulması tuzluluğu azaltır. Demir, Manganez, Fosfor ve Azottan faydalanmayı arttırır. İKLİM İSTEĞİ • Çeltik 45 derece kuzey ve 35 derece güney enlemleri arasında denizden 1500 m yüksekliğe kadar olan yerlerde yetişir. Ancak Ülkemizde 1000 metre rakımın üstündeki bölgelerimizde olgunlaşması geç olacağı için yetiştirilmesi risklidir. • Vejetasyon süresinde 3500-4000 oC’lik sıcaklık toplamı ister. Çiceklenme sırasında % 70-80 dolayındaki hava nemi, 25-35 oC arasındaki sıcaklık bir çok çeşit için uygundur. • Ekim yapılırken su sıcaklığının 12 derecenin üzerinde olması gerekir. Ekim ve çimlenme döneminde hava sıcaklığının 15 derecenin altına düşmemesi gerekir. • Köklenme, fide gelişmesi ve ilk 5 yaprağın oluştuğu dönemde minimum sıcaklık 16 derece maksimum sıcaklık 45 derece olmalıdır. • Kardeşlenme döneminde sıcaklık minimum 20 derece maksimum 33 derece olmalıdır. • Salkım oluşum başlangıcı ve gelişmesi döneminde minimum sıcaklık 15 derece maksimum sıcaklık 30 derece olmalıdır. • Çiçeklenme ve tozlanma döneminde minimum sıcaklık 22 derece maksimum sıcaklık 35 derece olmalıdır. • Dane doldurma ve hasat döneminde minimum sıcaklık 14 derece maksimum sıcaklık 30 derece olmalıdır.
496
Antepfıstığı Yabanilerin Aşılanması antepfıstığı üretiminde kullanılan yabani melengiç ocaklarında 20-25 adet gövdecik bulunabilmektedir (Şekil 2). Bunlardan 2-4 cm çapında, zararlanmamış, daha genç ve sağlıklı olan 3-4 tanesi bırakılarak diğerleri çıkarılmalıdır. Ocak olan 3-4 tanesi bırakılarak diğerleri çıkarılmalıdır. Ocak şeklinde gelişen antepfıstığı anaçlarında aşılama noktası topraktan 30-40 cm yüksekte olmalıdır. Çok gövdeli anaçlarda aşılama sırasında bir gövdecik soluk dalı olarak hiç kesilmeden bırakılmalıdır. Tek gövdeli antepfıstığı anaçları genellikle kalın gövde ve büyük taç oluştururlar (Şekil 3). Bu anaçlarda aşıya hazırlık budaması yapılırken, budama 2-3 yılda yapılmalıdır. Budama sırasında gövdeden çıkan ana dallar kesilmeyip ikinci veya üçüncü derecedeki yan dallar kesilmelidir. Kesilen her dalın ucunda mutlaka bir soluk dalı bırakılmalıdır. Antepfıstığında genellikle sürgün T göz aşısı kullanılmaktadır. Bunun yanında aşılama mevsimini uzatmak ve aynı yıl daha fazla aşı yapabilmek amacı ile durgun T göz aşısı, boru aşı, yonga aşı ve yama aşı da yapılmaktadır. T Göz Aşısı T göz aşısı, genellikle Mayıs sonundan Temmuz ortasına kadar sürgün aşı, Eylül başından Ekim başına kadar ise durgun aşı olarak yapılmaktadır. T aşısı yapılırken, önce anaç üzerinde aşı yapılacak yer seçilmelidir. Aşı. hakim rüzgârın estiği yönde, anacın düzgün ve pürüzsüz bir kısmına yapılmalıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde en uygun aşılama yöneyi ağacın kuzey-batısıdır. Aşılı fidan üretiminde aşı yerinin topraktan yüksekliği 15-20 cm, çöğürle tesis edilmiş bahçelerde ise 30-40 cm olmalıdır. Aşılamada aşı yerinin altında kalan dallar çıkarılmalıdır. Aşı yapılırken ilk önce anacın kabuğu bıçakla T şeklinde çizilir. T’nin önce anaç kalınlığına göre 1-1. 5 cm kadar olan yatay (-) çizgisi, daha sonra da 2-2. 5 cm olan dikey (I) çizgisi çizilir. Bu çizimlerde bıçak odun dokusuna dokundurulmamalıdır. Aksi halde sakız çıkar ve bu sakız gözle gövde arasına girerek aşının tutmasını engeller. T çizildikten sonra aşı gözü kalemden çıkarılır. Çıkarılan aşı gözünün iç kısmında, aşı gözüyle beraber büyüme konisi kalkmalıdır. Çıkarılan göz, aşı bıçağı yardımıyla yaprak sapından tutularak daha önce çizilen T’ye yerleştirilir. Aşı gözünün üst tarafı ile T’nin üst tarafı arasında boşluk kalmamalıdır. Aşı yapıldıktan sonra, hafif ıslatılmış rafya, plastik aşı bandı, pamuk ipliği veya şerit halinde kesilen pamuklu bez ile aşı yeri bağlanmalıdır. Bağlama işine üstten başlanır, aşağıya doğru sıkıca sarılarak alttaki çizginin sonuna kadar inilir. Sonunda ilmek yapılarak hava almayacak şekilde bağlama yapılır (Şekil 4). Aşı yapılıp bağlandıktan sonra üzerinde 30-40 cm’lik tırnak bırakılarak üst taraf kesilir. Tırnağın ucunda, özellikle güney tarafında soluk dalı bırakılır. Aşıların tutup tutmadığı, 15-20 gün sonra belli olabilir. Eğer göz irileşmiş, kabarmış, kabuk rengi parlak ve dokunulduğunda yaprak sapı düşüyorsa, aşı tutmuş demektir. Yonga Aşı Yonga aşı için kalemler durgun dönemde, henüz gözler kabarmadan önce alınmalıdır. Yapraksız dönemde alınan kalemler ıslak bir bez ya da kâğıda sarılarak + 4 °C de (buzdolabının sebzelik kısmında) uzun süre muhafaza edilebilmektedir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde kalemler Mart ayı başında alınıp muhafaza edilmelidir. Antepfıstığında yonga aşı, ilkbaharda bitkinin tepegözleri patladıktan hemen sonra yapıldığında aşı başarısı yüksek olmaktadır. Yonga aşı yapılırken, önce anaç üzerinde aşı yapılacak yerin, alt tarafından bıçak 45° eğimle anaca 1. 5-2 mm derinliğinde batırılır. Daha sonra kesilen yerin 2-2. 5 cm üzerinden bıçak batırılarak meyilli bir şekilde, kesilen yere kadar indirilir (Şekil 5). Kalemden de aynı ölçülerde göz çıkarılarak, anaçta açılan yere yerleştirilir. Yonga aşıda, odun dokusu ile birlikte kesilen anaç ile gözün en az bir kenarının kabuklarının aynı hizada olmasına dikkat edilmelidir. Aşının bağlanması ve bakım işleri T göz aşısında olduğu gibi yapılır. Aşı Sonrası Bakım Aşıdan 20-25 gün sonra aşı bağı gevşetilmelidir. Aşı sürgünleri 20-25 cm olunca aşı bağları sökülerek, aşı sürgünü anaca yatık sekiz biçiminde bağlanmalıdır. Aşının altından ve üstünden çıkan sürgünlerin bir kısmı temizlenmeli, aşı sürgünü kalınlığının anaç kalınlığına yaklaştığı sonbaharda tırnaklar mutlaka kesilmelidir. Tırnak kesimi titizlikle yapılmalıdır. Tırnak fazla bırakılacak olursa, tırnağın ucunda oluşan kuruma aşağı doğru inerek fidanın kurumasına sebep olabilmektedir.
601
Patlıcan yetiştiriciliği: Tohum ekimi: Günümüzde patlıcan yetiştiriciliğinde genellikle hazır fide kullanımı tercih edilmektedir. Çevre şartları ayarlanmış fideliklerde büyütülen fideler, sağlıklı ve iyi gelişmiş kök sistemine sahiptir. Ancak, bazı üreticiler hala kendi fidelerini yetiştirmektedir. Fidesini yetiştirmek isteyen üreticiler öncelikle temin edecekleri tohumun kalitesine dikkat etmelidirler. Kullanılacak tohumlar mutlaka sertifikalı olmalıdır. Patlıcan tohumunu çimlendirme sıcaklığı 24-30°C’dir. Hızlı ve homojen bir çimlenme için sıcaklık gece 20°C, gündüz 28°C ise civarında olmalıdır. Çimlendirme plastik çimlendirme kaplarında, kasalarda veya yastıklarda yapılabilir. Çimlendirme ortamı olarak kullanılacak torfun kalitesi çok önemlidir. Kullanılacak torf daha önce yetiştirme amaçlı kullanılmamış olmalı veya iyi bir şeklide dezenfekte edilmiş olmalıdır. Tohumlar gereğinden fazla, sık ve derin ekilmemelidir. Tohum ekildikten sonra üzeri şeffaf plastik örtü ile küçük bir tünel yapılarak kapatılır ve çimlenme görüldüğü zaman bu örtü kaldırılır. Çimlenmeden sonra genç fidecikler iyi özellikteki verimli topraklara şaşırtılır (Resim 3). Bitkilerin kök sisteminin daha iyi gelişmesi için bitkicikler ayrı hücreler içeren viyollere veya ayrı kaplara şaşırtılmalıdır. Bu dönemde fazla sulamadan kaçınılmalı, gereksiz yere fazla azotlu gübre verilmemelidir. Aksi takdirde hastalık problemleri ortaya çıkabilir. Ani sıcaklık değişimleri de bitki gelişimini olumsuz yönde etkileyeceğinden tohum erken ekim yapılmamalıdır. Tohum ekim tarihini belirleyebilmek için, öncelikle tohum ekiminden fidenin dikim aşamasına kadar geçen süre dikkate alınmalı, bu süre fidelerin araziye dikim tarihinin önüne eklenmelidir. En iyi teknik. tohum ekiminin mekanik olarak gerçekleştirilmesi ve fidelerin çevre şartları ayarlanmış fideliklerde yetiştirilmesidir. Hazır fide yetiştirilen ortamda tohum ekiminden itibaren fide 4-5 haftada dikime hazır hale gelebilmektedir. Dikime hazır sağlıklı bir fidede yapraklar parlak ve yeşil renkte, kökler toprak üstü kısmına oranla daha fazla, taze ve aktif olmalıdır. Boyu fazla uzamış, zayıf köklü, soluk yeşil fidelerin, hastalığa yakalanma oranı sağlıklı bir fideye göre çok daha fazla olduğu için, dikimi uygun değildir. Dikim Yeri Hazırlığı: Dikim yeri hazırlığı, toprağın su tutma kapasitesi, drenaj ve havalanma özelliğinin geliştirilmesidir. Bu hazırlık, fidelerin daha iyi gelişmesi ve daha sonraki ürün yönetimi için istenilen koşulların hazırlaması amacı ile yapılır. Ağır bünyeli, drenajı bozuk topraklarda geç ürün alınır ve hastalık problemleri artar. Eğer dikim hazırlığı iyi yapılırsa, çoğu toprak kökenli veya yabancı ot kaynaklı hastalık yapan mikroorganizmaların gelişimi engellenmiş olur. Patlıcan dikimi için, bir önceki dönemde domates, biber, patates gibi aynı aileden bir ürün yetiştirilmemiş yerler tercih edilmelidir. Ayrıca, yetiştiricilik yapılması planlanan alanda, bir önceki yetiştirme döneminden kalan bitki artıkları ve yabancı otlar temizlenmelidir. Yetiştiricilik örtüaltında yapılacak ise; yüksek toprak neminden kaynaklanan kök hastalıklarını önlemek, aşırı gübreleme nedeniyle toprakta biriken tuzu uzaklaştırmak, ayrıca aşırı yağış nedeni ile sera çevresinde biriken yağmur sularının seralara girişini önlemek için sera temel duvarının çevresine drenaj sistemi kurulmalıdır. Toprağın devamlı aynı derinlikte işlenmesi nedeniyle zamanla toprağın 30-40 cm altında sert ve geçirimsiz bir tabaka meydana gelir. Bu tabaka, köklerin gelişmesini engellemekle birlikte, kök hastalıklarının gelişmesi için de uygun ortam oluşturur. Bu geçirimsiz ve sert tabakanın 2-3 yılda bir toprağın derince işlenmesiyle kırılması gereklidir. Ayrıca, hastalık, zararlı ve yabancı otların kontrol altına alınması için toprak dezenfeksiyonu yapılmalıdır. Toprağa organik madde ilavesi dezenfeksiyon işleminden önce yapılmalıdır. Bitkilerin sırta (masura=sedde) dikilmesi taban suyu seviyesi yüksek olan yerlerde kök hastalıkları ile karşılaşma oranını azaltır. Dikim: Patlıcan fideleri, genellikler tohum ekiminden 4-5 hafta sonra dikime hazır hale gelirler. Dikime hazır ideal fide 3-4 gerçek yapraklı, hastalıksız, kısa ama sağlam yapılı olmalıdır (Resim 4). Fideler dikimden 12-14 saat önce sulanmalıdır. Dikim yaz aylarında yapılacak ise, havanın serin olduğu bulutlu günler tercih edilmelidir. Sıcak günlerde dikim öğleden sonra yapılmalıdır. Dikimden 6-9 gün önce toprak sulanmalı, gölgelikle güneşin kuvveti azaltılmalıdır. Bu işlemler, bitkilerde dikim stresini azaltır. Dikimin kuzey-güney yönünde olması bitkilerin eşit şekilde ışıktan faydalanmasını sağlar. Dikim mesafesi yetiştirilecek çeşide ait bitki gücüne, iklime ve toprak özelliğine göre değişmektedir. Yetiştiricilik örtüaltında yapılacaksa, kullanılacak örtü malzemesi, çatı yüksekliği ve havalandırma şekli de önemlidir. Dikimin sık olması sera içerisinde hava akımını engelleyeceğinden pek çok hastalığın gelişmesi için uygun ortam oluşturur. Ayrıca, sık dikim yapılması kültürel işlemler sırasında bitkilerin zarar görmesine, dalların kırılmasına neden olur. Tek sıralı dikim sistemi uygulanacaksa; sıra arası mesafe 90-100 cm, sıra üzeri mesafe ise 50-70 cm arasında, çift sıralı dikim sistemi uygulanacaksa; geniş sıra arası 100-150 cm, dar sıra arası 50 cm ve sıra üzeri mesafe ise 60-70 cm olmalıdır. Dikim belirtilen aralıklarda açılan çukurlara bitkinin kök boğazı toprak seviyesinde kalacak şekilde yapılır. Sonra köklerin etrafı toprak bastırılarak sıkıştırılır ve hemen arkasından can suyu verilir.
696
9. Kazlardan elde edilen ürünler 9.1. Kaz Tüyü: “Kaz tüyü hijyenik, yıkanabilir ve terletmeyen bir dolgu maddesidir.” Kazlardan elde edilen en önemli ürünlerden birisi tüydür. Kazlar kesilip yolunduktan sonra özellikle göğüs tüyleri özel şampuanlarla yıkandıktan sonra kurutulup temizlenirler ve kullanıma hazır hale getirilirler. Kaz tüyleri yastık ve yorgan yapımında, koltuk üretiminde, okçulukta, boya sanayinde ve olta iğnesi yapımında kullanılabilir. Yün, elyaf ve pamuğa göre daha pahalı olmasına rağmen kullanım ömrü daha uzun olması nedeniyle daha ekonomiktir. Bazı kaz ırkları yumuşak tüy elde etmek için yetiştirilmektedir. Emden kaz ırkında bulunan beyaz tüyler diğer kaz ırklarına göre daha değerlidir. Yaşlı kazlardaki yumuşak tüy verimi daha fazladır. Kazların tüy verimi yaklaşık 200-250 gr/yıldır. 9.2. Kaz Karaciğeri: “Karaciğer kaz yetiştiriciliğinin en önemli ürünlerindendir.” Karaciğeri için kaz üretimi, başta Fransa olmak üzere dünyada birçok ülkede yaygın olarak yapılmaktadır. Avrupa ülkelerinin birçoğunda içki sofralarının vazgeçilmez mezesi olan kaz karaciğeri lezzetlidir ve oldukça yüksek fiyatlardan pazarlanmaktadır. Normalde 100-150 g ağırlığında olan karaciğeri özel zorlamalı besleme yöntemleriyle 500-900 grama kadar çıkarılabilmektedir. Kaz karaciğeri besisi, klasik olarak zorlamalı besi ile yapılmaktadır. Bunun yanında alternatif karaciğer büyütme programları da uygulanmaktadır. Kazların beyin kabuğuna ve hipotalamusa çok düşük voltajda elektrik uyarıları vererek karaciğer büyütmesi sağlanmış, ancak sonuçlar zorlamalı beside olduğu kadar tatminkar olmamıştır. Diğer karaciğer büyütme metodu ise yağca zengin yemlerle serbest yemlemedir. Bu da ağırlık bakımından zorlamalı besleme kadar olmasa da sağlıklı bir karaciğer besisidir. 9.3. Kaz Eti: “Kaz eti lezzetlidir.” Kızartıldığında ağızda parçalanabilen altın rengindeki derisi ile çok nefis bir ziyafet yemeği oluşturur. Kaz etinin her kilogramında tavuk etinden çok daha fazla enerji vardır. Çünkü kazların değerlendirilebilen kısımlarında iki katı daha fazla yağ bulunmaktadır. Kazlar et için beslendiklerinde şaşırtıcı bir canlı ağırlığa ulaşırlar ve bu konuda diğer kanatlı türlerine göre daha iyidirler. 9.4. Kaz Yumurtası: “Kümes hayvanlarındaki en ağır yumurtalar kazlardan elde edilir.” Yumurta verimi yılın erken dönemlerin de başlar. Irklarına göre değişmekle birlikte bir sezonda (yaklaşık 130 gün) 15-60 yumurta verebilirler. Bazı Çin, Roman ve Toulouse ırkları bu sayıdan daha fazla verebilirler. Dişi kazlar, 8-10 yaşına kadar verimli bir yumurta üreticisidirler. Fakat yumurta verimi ilk yıllarda, sonraki yıllara göre daha fazladır. Yumurtaları tavuk yumurtalarına nazaran oldukça büyüktür ve çoğu insan bunları sadece yemek için kullanır. Yumurta ağırlıkları yaklaşık olarak 150-200 gram civarındadır.
364
Flor zehirlenmesi (Florozis) Flor kemik ve dişlerin yapısı için gerekli bir elementtir. Flor gelişme çağında, dişlerin oluşumu ve mineralleşmesi döneminde sertliğini temin ederek fiziksel ve kimyasal etkilere karşı dayanıklılığı artırmaktadır. Diş çürümelerine karşı optimal dayanıklılık 1 ppm flor içeren sularla sağlanmaktadır. Dişlerin gelişmesinden sonra alınan florürlerin artık etkisinin olmadığı görülmektedir. Sahada florlu suların fazla içilmesiyle, bazı endüstri merkezlerinden çevrenin florürlü atık materyalle bulaşmasıyla, flordan zengin besin ve minerallerin aşırı alınmasıyla, florozis olarak adlandırılan flor zehirlenmesi görülür. Hayvanlarda florozis, daha çok 10 ppm’den fazla flor içeren suların içilmesiyle şekillenmektedir. Volkanik patlamalar ve volkanik küller, çevredeki meraları bulaştırırlar. Tarlalara gübre olarak atılan ya da hayvan yemlerinde fosfor kaynağı olarak kullanılan yem katkı maddeleri, özellikle de doğal fosfat kayalarından elde edilen süperfosfat gübreleri de hayvanlarda flor zehirlenmesine sebep olabilmektedir. Hayvanlarda flor zehirlenmesinin başlıca semptomları dişlerde görülmektedir. Dişler açık sarı, yeşil, kahverengi, siyah renkte nokta veya çoğunlukla yatay şeritler halinde lekelere sahip olmakta, tebeşir beyazı bir görünüm almaktadırlar. Bu dişler kolay aşınmakta, yerlerinden kolayca çıkıp dökülmektedirler. Hayvanlarda verim düşüklüğü, 78 iskelet yapısında deformasyon görülmektedir. Semptomların şiddeti kandaki flor seviyesi ile doğru orantılı olmaktadır. Ülkemizde, bugüne kadar yapılan çalışmalarda Muğla, Eskişehir, Kırşehir, Çorum, Ankara, Konya, Hatay, Van ve Ağrı illerinde su, toprak, bitki, koyun idrarı, diş ve kemik örneklerinde flor düzeyleri belirlenmiş ve flor zehirlenmesi hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Florun toksik etkileri, rasyona alüminyum tuzları ve fazla kalsiyum ilavesi ile önlenebilmektedir. Magnezyum Yetmezliği (Çayır Tetanisi) Bahar mevsiminde körpe/taze çayırların fazla miktarda otlanmasıyla ortaya çıkan sinirsel semptomlarla belirgin bir hastalıktır. Magnezyum(Mg) yetmezliği sonucu ortaya çıkmaktadır. Yaşamsal önemine rağmen, vücutta magnezyum seviyeleri için spesifik bir kontrol mekanizması bulunmamaktadır. Vücuttaki magnezyum miktarı ve konsantrasyonu; çoğunlukla % 10-35 arasında değişen oranlarda olmak üzere rumenden emilime, süt üretimi gereksinimine ve böbrekler tarafından atılıma bağlıdır. Yemlerde magnezyumun mevcudiyeti, toprakta ve çimde magnezyum seviyelerine göre önemli ölçüde değişir. Toprakta ki yüksek potasyum seviyeleri (potasyum gübrelerinin uygulanması) magnezyum emilimini bozar. Yüksek amonyak seviyeleri (azotlu gübrelerden) magnezyum emilimini engeller. Körpe çayırlar lif bakımından zayıftır ve yemlerin rumenden geçiş hızını artırdığı için magnezyum yeterince emilememektedir. Körpe yeşil ot döneminde hayvanlara; kuru ot takviyesi, magnezyumun (Mg) rasyonla veya enjeksiyonla doğrudan veya toprağa gübre yoluyla verilmesi suretiyle çayır tetanisi önlenebilmektedir. Gebelik Toksemisi (Ketozis) Bu metabolik hastalık, gebeliğin ileri dönemlerinde ve doğum sonrası genellikle ikiz-üçüz kuzu taşıyan, VKS çok düşük veya çok yüksek koyunların enerji bakımından eksik veya protein oranı yüksek rasyonla beslenmesi ve bunun sonucu da enerji eksikliğini telafi etmek amacı ile vücuttaki yağların aşırı kullanılması sonucu meydana gelir. Başka bir ifadeyle ketozis keton cisimciklerinin (aseton, asetoasetik ve betahidroksi bütirik asit (BHBA) ) kanda yükselmesidir. 79 Ani yem değişiklikleri hastalığın ortaya çıkışını hızlandırmaktadır. Bir sürüdeki koyunların gebelik dönemine ve verimine bakılmaksızın tümüne aynı miktarda yem verilmesi başlıca etkendir. Ketozisin ortaya çıkışında negatif enerji dengesinden başka hayvan refahı ve hareket eksikliği, nefrit, uzun süren açlık, kobalt ve mangan gibi iz elementlerin eksikliği, flourosis, uzun süre yağ tüketme, diyabet ve bazı hormonal bozukluklarda etkili olmaktadır. Hastalığa yakalanan hayvanlarda; kaslarda titreme, dişlerde gıcırdatma, sürünün gerisinde kalma, iştahsızlık ve yıldız sayma hareketi olarak bilinen başı geriye atma hareketi sıklıkla görülmektedir. Gebeliğin son 5-6 haftasında koyunlar yem tüketiminde isteksiz davrandığından, bu dönemde olabildiğince severek tüketebileceği yeterli ve kaliteli yemler sunulmalıdır. Koyunların gebelik öncesi VKS’nun iyi ayarlanması ve enerji ihtiyaçları zamanında karşılanmasıyla önlenebilir. Rumen Asidozu Hızlı ve kolayca fermente olabilen karbonhidratların fazla tüketilmesi ve/veya işkembe ortamındaki asitliği giderecek tamponlama (tükürük salgısı gibi) kapasitesinin düşüklüğüne bağlı olarak işkembede asitliğin artmasıyla ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır. Rumen sıvısının pH’sı, rumen içeriğinin asitliği veya bazikliğinin ölçümüdür. Düşük pH, yüksek asitlik anlamına gelmektedir. Ani olarak, aşırı miktarda yüksek enerjili yem (tahıllar, hazır fabrika yemleri, meyveler vb.) tüketen koyunlar sıklıkla asidoza yakalanmaktadır. Koyun-keçilerde, sığırlarda olduğu gibi öncelikle rumende yeterli ve kaliteli fiziksel etkili lifin bulunması sağlanmalıdır. Ruminal floranın bozulmadan düzgün çalışabilmesi için bütün yem değişiklikleri en az bir haftalık alıştırma programı ile yapılmalıdır. Tedavisi çok uzun süren ve genellikle ölümle sonuçlanan akut rumen asidozuna sebep olan ani yüksek enerjili yem (tahıllar, meyveler) tüketme kazalarına karşı tedbirli davranılmalıdır. İdrar Taşları Konsantre yeme dayalı besiye alınan erkek hayvanlarda sıklıkla görülmektedir. Rasyonda düşük kalsiyum: fosfor oranı (Ca:P ) ve yüksek magnezyum (Mg) miktarı besiye alınan erkeklerde idrar taşlarına neden olmaktadır. Rasyonda yer alması gereken Ca:P 2:1 oranı, tahıllardaki Ca miktarının düşük olması nedeniyle tutturulamamaktadır. 80 Hayvanlarda sancı, idrar yapmada güçlük, yemden kesilme ve durgunlaşma görülür. Hayvanlara her daim taze su sunmanın yanı sıra; koruyucu amaçla, rasyona % 1 oranında kireçtaşı veya % 0. 5 amonyum klorür ilave edilmelidir. Lezzetsiz olan amonyum klorürün yem içerisinde tüketimini sağlamak için de yemlere melas ilave edilebilir.
739
İŞİN TANIMI / AMACI: Arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması ve potansiyel yararlanma imkanlarının derecelendirilmesi ile ulusal toprak veri tabanı altyapısının oluşturulması ve güncellenmesi. TARİHÇE: Toprak Sınıfları Tespit Projesi Kapsamında; 639 sayılı KHK öncesi Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce Tarım Reformu çalışmalarına (Arazi Toplulaştırma, Arazi dağıtım Projesi, kamulaştırma, Arazi Kullanım Planlaması, arazi ıslahı ve toprak koruma projeleri başta olmak üzere; tarım dışı amaçla kullanım izini ve parsellerdeki ifraz taleplerinin değerlendirilerek sonuçlandırılması işlemlerine) altlık ve veri temin etmek amacı ile 3.197.952 Ha alanın toprak etüt haritaları raporlarıyla birlikte tamamlanmıştır. 639 sayılı KHK sonrası; Toprak Sınıfları Tespit Projesi ile ilgili muhtelif illerde çalışmalar devam etmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Başlama, bitiş tarihleri 1997-2014 olan Toprak Sınıfları Tespit Projesi kapsamında; 639 sayılı KHK öncesi Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce Tarım Reformu çalışmalarına altlık oluşturan 3.197.952 Ha alanın toprak etüt haritaları raporlarıyla birlikte tamamlanmıştır. 2012 yılı sonu itibariyle, 4.313.582 Ha alanın toprak etüt ve haritalama çalışmaları tamamlanmış olup, arazi sınıflarına ait pafta ve raporları hazırlanarak onaylanmıştır. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Muhtelif illerde olmak üzere ihalesi tamamlanan AT_TİGH Projeleri kapsamında yürütülen Toprak Sınıfları Tespit projelerinde arazi, büro ve laboratuvar çalışmaları devam etmektedir. HEDEFLER: Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri kapsamında yürütülen Toprak Sınıfları Tespit Projesi ile ilgili muhtelif illerde olmak üzere her yıl yaklaşık 1.000.000 Ha alanda Toprak Etüt ve Haritalama çalışmaları planlanmıştır.
218
Keçilerde Meme ve Ayak Hastalıkları Keçilerde bakım ve beslenme hastalıkları dışında sıklıkla mastitis ve ayak sorunları ile karşılaşılmaktadır. Mastitis Meme dokusunun yangısı olarak bilinir. Mastitis genellikle laktasyon ile ilişkili olup, oluşum nedenine göre, enfeksiyöz, travmatik ve toksik; seyrine göre klinik ve subklinik; süresine göre de akut ve kronik olarak sınıflandırılmaktadır. Mastitisin sebepleri, hazırlayıcı (çevre kaynaklı) ve yapıcı (mikroorganizmalar) olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Mikroorganizmalar; memeye çoğunlukla meme başı kanalından olmak üzere, dolaşım ve meme başı derisindeki sıyrık, yara ve berelerden girmektedirler. Koyun ve keçilerde birçok patojene bağlı mastitis şekillenmekle birlikte, bu patojenlerin en önemlileri, Staphylococcus spp. bakterilerdir. Streptococcus spp., Enterobacteriaceae, E. coli, Klebsiella pneumonia, Pseudomonas aeruginosa, Mannheimia haemolytica, Corynebacteria spp., Mycoplasma agalactia, Flavobacter spp. ve mantarlardır. Mastitisli meme loblarında süt verimi ve sütün bazı bileşenlerinin (yağ protein) enfeksiyonun şiddetine bağlı olarak azaldığı, Somatik Hücre Sayısının (SHS) ise artığı bilinmektedir. Koyun-Keçilerde Mastitise Sebep Olabilecek Risk Faktörleri  Yetersiz hayvan refahı,  Sağmal koyun-keçi vücudunun ıslak ve kirli olması,  Meme başı yara, bere ve ısırıkları,  Aşırı kalın meme başları,  Meme sarkıklığı,  Aşırı soğuk hava,  Sağım kusurları,  Hayvanın yaşı,  Ani sütten kesme veya düzensiz sağım,  Yetersiz ve dengesiz besleme, 80  Selenyum, çinko ve E vitamini yetersizlikleri,  Sürüye dışarıdan hayvan katılması,  Şap, koyun-keçi çiçek, koyun-keçi çiçek vebası gibi salgınlar. Koyun-keçilerde mastitis belirtisi Akut ve perakut mastitislerde; meme şiş, kızarık ve ağrılı iken salgılanan süt seröz, irinli ve fibrinli görünümde sarımsı-kırmızımtrak veya boz-bulanık renktedir. Süt verimi azalmıştır. Hasta hayvanlar halsiz ve iştahsız görünebilirler. Laktasyon dönemi başında ve sonunda sistematik olarak sürüdeki anaçların memeleri kontrol edilmeli, asimetri, sertleşme, apse gibi anormal oluşumlarla karakterize kronik mastitisli hayvanlar, tedaviye alınmalı veya sürüden çıkarılmalıdır. Meme yangısı/iltihabı olan bir memeden salgılanan süt, öncelikle besin içeriğini (protein, yağ, mineral madde vb.) kaybetmiş kalitesiz ve toksik bir sıvıdır. Üstelik meme yangısına/iltihabına sebep olan mikroorganizmalar meme salgısı/süt ile yavruya geçmekte, yavrular yetişkin dişi (anaç) olduklarında da söz konusu patojen mikroorganizmalar aktif hale geçerek bir kez daha mastitise sebep olabilmektedir. Bu nedenle mastitisli sütler, yavrulara içirilmemeli veya insan gıdası olarak da kullanılmamalıdır. 81 Ayak Hastalıkları Koyun ve keçilerde en sık karşılaşılan ayak hastalıkları; interdigital dermatit (parmak arası dermatiti), ayak çürüğü (piyeten), sinus bifleksin yangısı (tüylüce), beyaz çizgi hastalığı, ökçe-taban çürüğü, arpalama ve septik ayak artritidir. Tüm bu hastalıkların hazırlayıcı etkenleri; ağıl ve avlu zeminlerinin ıslaklığı, genetik kusurlar, mera koşulları, mevsimsel değişiklikler, yetersiz veya aşırı yürüyüş, mineral eksiklikleri, bakımsız tırnak veya hatalı tırnak kesimi, travmalar, küflü, yüksek proteinli veya enerjili yemler, ani yem değişiklikleri gibi beslenme hataları ile şap, mavidil gibi salgın hastalıklardır. Koyun ve keçilerin tırnak yapıları otlatıldıkları meranın özelliklerine adapte olmaktadır. Mera, barınak ortamları ve beslenme değişikliği sürecinde ayak hastalıklarının ortaya çıkma ihtimali artmaktadır. Uzun süren yağışlı ve nemli mevsimler, tırnağı yumuşatmakta, aşırı kuru ve sıcak mevsimlerde ise tırnaklarda çatlak ve kırılmalar artmaktadır. Ayak hastalıkları insidansının (yakalama sıklığı) artma sebebi, sonbaharda meralardaki otların ve toprağın kuruyarak sertleşmesine bağlı ayaklarda oluşan yaralar olurken, kışın ise daha çok ağıl ve avlulardaki ıslaklıktır. Keçilerde bulaşıcı topallığın % 90’nın sorumlusu interdigital dermatitis ve ayak çürüklüğüdür (piyeten). İkisinin de ana sebebi Dichelobacter nodosus bakterisidir. Bulaşıcı Ayak Çürüklüğü Gram negatif anaerob bir bakteri olan Fusobacterium necrophorum, gübre bulaşmış dış ortamlarda bulunmaktadır. Uygun çevresel koşullar altında deride çoğalıp, meserasyona (ıslanıp yumuşamaya) yol açarak, Dichelobacter nodosus’un deri (ayak) istilası için ideal ortam oluşturur. D. nodusus gram-negatif anaerob bir bakteri olup salgıladığı proteaz enzimi aktivitesiyle tırnak arası yumuşak dokulardan başlayarak, tırnak katmanlarının yapışma yerlerini sıvılaştırmak suretiyle ayak tırnağını tahrip etmektedir. D. nodusus dış ortamlarda 3 haftaya kadar canlı kalabilirken, tırnaktaki çatlaklarda, ayak yara bere yerlerinde ve topuğunda hastalık yapabilme gücünü hayat boyu kaybetmemektedir. D. nodusus’un en az 20 değişik patojenitede suşu vardır. Bulaşma, ılık ve nemli ortamlarda en hızlı şekilde gerçekleşmekle birlikte, soğuk, nemli koşullar da bulaşma için elverişlidir. Bulaşıcı ayak çürüklüğünde diğer birçok bakteri etkeni olayı şiddetlendirmektedir. Genelde arka ayaklarda parmaklar arası deride ve korona bölgesinde yumuşak dokularda şişkinlik, kızarıklık ve buradaki kıllardaki dökülmelerle ortaya çıkan bir hastalıktır. Şişkinlik giderek yayılır ve pis kokulu bir akıntı oluşur. Erken dönemde tedavi edilmezse derindeki dokulara yayılma olasılığı fazladır. Bulaşıcı olup, kısa sürede sürüye yayılabilir. Bulaşıcı Interdigital Dermatitis Tırnaklar arası ve yumuşak ökçe bölgesindeki derinin epidermis katının enfeksiyöz bir yangısı şeklindedir. Hastalığın etkeninin Dichelobacter nodosus olduğu belirtilmektedir. Bulaşıcıdır ve enfeksiyon ilerleyene kadar ayaklar şişmez ve ağrı görülmez. Hayvanlar ayakta dururken acıyı hafifletmek için arka ayaklarını kaldırır ve silkelerler. Nemli ve kirli ahır koşulları ile çinko ve vitamin-A eksiklikleri hastalığın önemli nedenleridir. 83 Bulaşıcı Digital Dermatitis Corona bandında tüylerin dökülmesi ve tırnak kapsülünün düşmesi ile karekteristiktir. Sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak sığırlarda digital dermatitise neden olan Spirochet (treponemaların) bakterisinin, koyunlarda bulaşıcı digital dermatitise sebebiyet verdiği düşünülmektedir. Koyun-keçilerde ayak bakımı için öneriler:  Barınak ortamında ayak sağlığının güvencesi, zeminlerin temizliği ve kuruluğudur. Her daim temizlik ve kuruluktan daha etkili bir ilacın olmayacağı bilinmelidir,  Ağıl ve avluda ayak hastalıklarının hazırlayıcısı olan idrar, dışkı ve çamur birikintilerine izin verilmemelidir,  Dışkı-idrar ile temasın azaltılması bakımından, zeminde düz betondan ziyade oluklu ve/veya ızgaralı zemin sistemleri tercih edilmelidir,  Sürü uzun süreli olarak derin çamurlu ve gübreli yerde yürütülmemelidir,  Uzun süreli taşlık, batıcı ve kesici zeminlerde kalmamalıdır,  Hastalıklı sürülerden asla hayvan satın alınmamalıdır,  Zorunlu olmadıkça dışarıdan hayvan satın alınmamalıdır,  Meraya çıkmayan tüm koyun-keçilere yılda 2 kere tırnak bakımı yapılmalı, bakım sonrası hayvanlar % 8’lik çinko oksit (92 litre su, 8 kg çinko oksit) ayak banyosundan geçirilmelidir,  Topallayan keçiler kontrol edilmeli, hasta olanlar sürüden ayrılmalıdır,  Piyeten hastalığının tekrarlandığı işletmelerde, aşı yapılmalıdır,  Bazı koyun-keçi hatlarının genetik olarak hastalığa karşı duyarlı olduğu bilinmektedir. Sürüde topallığa yatkın anaç hatlar reforme edilmelidir. 84  Sürüde seyrek çıkan (sporadik) interdigital dermatitis vakaları, oksitetrasiklin içeren aerosol spreyler kullanılarak tedavi edilebilir. Ayak Banyosu; Sürüde ayak hastalıklarına yakalanan hayvanların sayısı artmaya başlayınca koruyucu amaçla tüm sürü % 7-10 çinko sülfat ayak banyosundan geçirilmelidir (aynı amaçla % 7-10’luk bakır sülfat kullanıldığında toksite oluşabileceği unutulmamalıdır). Ayak banyosundan geçirilen hayvanlar kuru bir yerde durdurularak ayaklarının üzerindeki çinko sülfatın kuruması sağlanmalıdır. Hastalığın bulaşmasını ve yayılmasını önlemek için ayak banyosu 7 veya 14 gün arayla tekrarlanmalıdır. -Ayakta açık yarası olan hayvanlara, iyileşene kadar ayak banyosu uygulaması yapılmamalıdır, - Kullanılan dezenfektanların insan ve çevre için toksik etkileri olması nedeniyle ayak banyoları hazırlanırken eldiven ve gözlük kullanılmalıdır, - Şap, mavidil gibi viral hastalıklara bağlı ayak yaralarında antiseptik solüsyon olarak; o % 1-2 lik sodyum hidroksit, o % 3-5’lik sodyum karbonat (çamaşır sodası), o % 1-2’lik sodyum hipoklorit veya % 1-2’lik potasyum hipoklorit’ten herhangi biri kullanılmalıdır,
1,059
Sağım Keçiler sabah ve akşam olmak üzere yaklaşık 10 saatlik arayla günde iki kez sağılmaya çalışılmalıdır. Çok soğuk ve kırağılı günlerde sabah sağımı daha geç, sıcak günlerde ise daha erkene alınmalıdır. Sağmal dönemde koyun-keçilerde süt hijyenini olumsuz etkileyen meme ve pernial bölgedeki kıllar kırpılmalıdır. Keçilerin sağımında kimi noktalara özen gösterilmelidir. Bunlar;  Memeden sütün salgılanmasını korku, heyecan, alışık olunmayan veya güvensiz ortamlar olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle sağım esnasında dikkatli davranılmalıdır.  Hayvanlar mera dönüşü hemen sağıma alınmamalıdır. Sağım öncesi bir saatlik bir dinlenme süresi, süt verimini önemli yönde etkilemektedir.  Ağıl kokusunun süte geçmemesi için dışarıda/avluda sağım yapılmalıdır. Şayet mümkün değilse ağıl içinde sağıma uygun bir bölme ayrılmalıdır. Sağım bölmesi yeterli büyüklükte ve genellikle sağıcının hareket ettiği yerden yukarıda olmalıdır.  Büyük sürülerde makinalı sağım tercih edilmelidir. Hijyenik koşullarda kaliteli keçi sütü elde edilebilmesi için;  Kokmuş, küflenmiş, bozulmuş yemler hayvanın sağlığı için risk teşkil edebileceği gibi sütün bakteriyolojik kalitesi, aroma ve kokusunu da bozacağından kullanılmamalıdır.  Sağım ortamında; metan, amonyak, karbondioksit ve diğer zararlı gazların bulunmaması için yeterli altlık ve havalandırma sağlanmalıdır.  Ortamdaki kokuların süte geçmemesi için, mümkünse açık havada sağım yapılmalıdır.  Sürüdeki mastitisli veya hasta hayvanlar en son sağılmalıdır. 28  Sağımda, süt kovasına bir süzgeç konarak, dışkı, sap, saman, toz, toprak, tüy, kıl karışması önlenmelidir.  Sağımcılar, sadece sağım anında giymek üzere temiz önlük kullanmalı ve hayvanlarda hastalık yapan patojen bakterileri taşımamalıdır.  Sağım sırasında hayvanların meme temizliğine dikkat edilmeli, meme başları mümkünse meme başı daldırma solüsyonlarına daldırılmalıdır.  Sağım kapları amaca uygun olmalı, sağımdan sonra iyice yıkanmalı ağızları kapatılmalıdır.  Sağımdan sonra süt ağılda bekletilmemelidir.  Sağılan sütün memeden çıktığı sıradaki kalitesinin korunması ve mikroorganizma üremesinin yavaşlatılarak bozulmasının bir dereceye kadar önlemesi, en kısa sürede soğutulmasıyla mümkün olabilmektedir. Soğutma tankının olmadığı durumlarda, en basit işlem sütün, düşük dereceli su ile soğutulmasıdır. Bu işlem için, sütler güğümlerle soğuk su havuzlarına konulabilir veya bu amaçla buz aküleri kullanılabilir. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere; çiğ sütün birkaç derece soğutulması bile kalitesi üzerinde ciddi oranda etkili olmaktadır. Farklı Depolama Sıcaklıklarında Tutulmuş Çiğ Sütlerde Ortalama Mikroorganizma Sayısı Artış Hızı (milyon adet/ml) 29 Boynuz ve Koku Bezi Köreltme, Ekstra Meme Başlarının Alınması Süt tipi oğlaklarda, boynuz köreltme sıklıkla yapılması gereken bir uygulamadır. Oğlakların ileride boynuzlu mu yoksa boynuzsuz mu olacağı doğumdan hemen sonra boynuz düğmelerine bakılarak anlaşılabilir. Boynuzsuz oğlakların başındaki kıllar, boynuzlu oğlaklara göre çok daha düzgündür. Boynuz yerlerindeki kıllar kesildiğinde boynuz düğmeleri görülebilir. Kılsız küçük alanlar gözlenebilir. Boynuz düğmeleri gözlenen 3-4 günlük yaştaki oğlaklarda boynuz köreltme, kostik kalemlerle ya da dağlanarak yapılabilir. Tekelerde koku bezlerinin saldığı koku, keçi ürünlerini olumsuz yönde etkiler. Özellikle çiftleşme mevsiminde tekelerin kokusu daha belirgindir. Bu durum sütün kokmasına neden olur. Bu nedenle ileride teke olacak oğlaklarda boynuz ile birlikte koku bezleri de kolaylıkla köreltilebilir. Oğlakların koku bezleri boynuz düğmelerinin hemen arkasında ve boynuz düğmelerine göre birbirlerine daha yakındır. Koku bezlerinin bulunduğu yerler parlak, kalın ve koyu renkli bir deri tabakası görünümündedir. Bu bölgedeki deri, çiftleşme mevsiminde daha kalın ve buruşuk bir görünüm almaktadır. Boynuz köreltme sırasında boynuz düğmesi etrafındaki kıllar kesilirken koku bezleri üzerindeki kıllar da kesilerek dağlama yapılabilir. Dağlama işlemi 10 saniyede tamamlanmalıdır. Keçilerde, normal meme başları dışında ekstra meme başı oluşumları da görülebilmektedir. Bu oluşumların kimi basit bir deri uzantısı kimileri de bir süt salgı beziyle bağlantılı olabilir. Mastitis tehlikesini artıran basit deri uzantısı şeklindeki fazla meme uçları bölgesi antiseptik solüsyonla temizlendikten sonra keskin bir makasla alınmalıdır. Ancak asıl meme başlarının hemen yanında olanlar ve kanüllü meme başları uzaklaştırılması zorunlu olsa da kesilmeleri durumunda meme salgı bezleri ve normal meme başları zarar görebileceğinden bu tür hayvanlar damızlıktan çıkarılmalıdır. Kırkım, Vücut-Tırnak Bakımı ve Temizliği, Kırkım, kılın elde edilmesi kadar hayvanın refahı ve sağlığı yönünden de önemlidir. Vücudu örten kıl örtüsü, kışın vücuttan ısı kaybına engellemekte, ancak yazın vücuttaki ısı ayarlamasını güçleştirmektedir. Bu nedenle keçiler yılda bir kez kırkılmalıdır. Uygulama, iklim koşullarına göre ilkbahar sonu ya da yaz başında yapılmalıdır. Kırkımda dikkat edilecek hususlar; 30  Kırkılacak hayvanlar bir gün önceden aç bırakılmalı,  Kırkım yeri aydınlık, temiz, rüzgarsız ve geniş olmalı,  Kırkıma önce tekelerden başlanmalı, sonra çepiçler en sona doğum yapmış keçiler bırakılmalı.  Kırkımda oluşabilecek kesik yaralarına tentürdiyot sürülmelidir. Kırkım aynı zamanda kusurlu hayvanların elenmesi (reforme edilmesi) içinde bir fırsattır. Diş yapısı, meme vb. kontroller yapılmalıdır. Süt tipi keçilerinde vücut bakımı ve temizliği, sağlık ve verimlilik açısından önemlidir. Süt tipi keçilerin günde 1-2 dakika tımar edilmesi, onların temizlenmelerini, bakıcılarına alışmalarını ve sosyalleşmelerini kolaylaştırmaktadır. Tımara keçinin boynunun yan taraflarının sert kıllı bir fırçayla başlanır. Tımar sırasında fırçaya kısa hareketler yaptırmak kopmuş kıllar, çamur ve kir daha iyi temizlenmektedir. Tımar; kan dolaşımını uyardığı gibi derideki ter gözeneklerinin açılmasını sağlayarak, keçinin sıcaktan korunmasına da yardımcı olmaktadır. Yine aşım döneminde sperma kalitesini olumsuz etkileyen koç-tekelerdeki 1 cm den uzun skrotal tüyler ile sağmal dönemde koyun-keçilerde süt hijyenini olumsuz etkileyen meme ve pernial bölgedeki kıllar kırpılmalıdır. Uzun süre meraya çıkmayan süt keçilerinin tırnakları uzayabilmektedir. Bu durum hayvanın hareketini güçleştirmekte ve çeşitli duruş bozukluklarına neden olabilmektedir. Özellikle tekelerin arka ayak tırnaklarının uzaması aşımda güçlüğe yol açabilmektedir. Bu nedenle uzamış tırnaklar zaman geçirilmeden kesilmelidir. Tırnak kesimi, keskin bir bıçak, tırnak bıçağı ya da makası aracılığıyla kolaylıkla yapılabilir. Tırnak kesiminde; canlı tırnak dokusunun zedelenmemesi ve tırnağa rahat yürümeyi sağlayabilecek tarzda şekil verilmesine dikkat edilmelidir. Tırnak kesme sırasında hayvanlar elden geçirilirken görülecek diğer yara ve apseler de antiseptiklerle dezenfekte edilmelidir
870
Bakanlığımızca belirlenen tarım politikaları çerçevesinde, kırsal alanda istihdama yönelik meslek ve alt meslek kazandırma amacı ile Başkanlığımıza bağlı olarak; Bilecik, Düzce, Elâzığ, Kastamonu, Mersin/Silifke, Sivas İllerinde faaliyet gösteren 6 El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü görev yapmaktadır. Bakanlığımızca iaşe ve ibateleri karşılanmak suretiyle; Türkiye genelinde kırsal kesimde ve illerin kenar semtlerinde yaşayan, kadın ve gençlere 2-6 ay süreli gündüzlü ya da 14-24 yaş arasındaki, okuma imkânı bulamayan, gelir seviyesi düşük aile çocuklarına, parasız-yatılı meslek edindirme kursları verilebilmektedir. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerinde şu anda toplam, 159 yatak kapasiteli, parasız yatılı eğitim verilebilmektedir. Bu anlamda El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri, kursiyerlere mesleki eğitim vererek iş bulmalarını veya kendi işlerini kurmalarını sağlaması, bölgelerindeki ara eleman ihtiyacının karşılanması nedeniyle önemli ve vazgeçilmez eğitim kurumları olduğunu göstermektedir. El Sanatları Eğitim Merkezlerimizde verilen eğitimlerde MEB'in Hayat Boyu Öğrenim Eğitim Modülleri kullanılmaktadır. 2021 yılında El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerince açılan 133 kursta toplam 1.419 (1.351 kadın, 68 erkek olmak üzere) kursiyer eğitim görerek sertifika almıştır. 2022 yılında açılan veya devam eden kurslarda 460'ı kadın, 25'i erkek olmak üzere toplam 485 kursiyer ile eğitime başlanmıştır. 2003-2021 yılları arasında, El Sanatları Eğitim Merkezlerinden sertifika alan; kümülatif kadın kursiyer sayısı 11.507, erkek kursiyer sayısı 3.272 olup, toplam 14.774 kişi sertifikalandırılmıştır. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri Faaliyetleri Eğitim Konuları Geleneksel El Sanatları = Ağaç işleme, Taş İşleme, Gümüş İşleme, Takı Yapımı, Halı- Kilim Dokuma, Yöresel Bez Dokuma, Restorasyon, Ev Tekstili, Ebru, Aşçılık, Dikiş-Nakış, Konfeksiyon vb.
234
Çilek Yetiştiriciliği: Hastalıklar, Zararlılar ve Çözümleri (Özet) Çileğin Önemi: Kolay çoğaltılabilen, kısa sürede meyve veren ve çeşitli kullanım alanları olan değerli bir meyvedir. Türkiye, çilek yetiştiriciliği için uygun iklim ve toprak koşullarına sahiptir. Ekolojik İstekler: İklim: -10°C'ye kadar dayanıklıdır, daha soğuk bölgelerde koruma gerekir. İlkbahar donlarına karşı hassastır. Toprak: Derin, verimli, nem tutan, iyi drene edilmiş, kumlu-tınlı toprakları tercih eder. Kireçli topraklarda kloroz görülebilir. Çeşit Seçimi: Bölgeye, iklim şartlarına ve üretim amacına uygun, verimli, hastalıklara dayanıklı ve pazarın aradığı özellikte çeşitler seçilmelidir. Sertifikalı fideler kullanılmalıdır. Toprak Hazırlığı ve Dikim: Toprak analizi yapılarak gerekli gübreleme yapılmalıdır. Dikim yastıkları hazırlanmalı ve dikim aralıklarına dikkat edilmelidir. Malçlama: Plastik, saman veya kuru ot ile malçlama yapılarak yabancı ot kontrolü, su tasarrufu ve meyve çürüklüğü engellenebilir. Dikim Zamanları: Yaz Dikimi: Frigo fideler kullanılarak Haziran-Ağustos aylarında yapılır. Kış Dikimi: Taze fideler ile Ekim-Kasım aylarında ılık bölgelerde yapılır. Sonbahar Dikimi: Taze fideler ile Eylül-Ekim aylarında yapılır. Bakım: Kollar (stolonlar) düzenli olarak kesilmelidir. Gübreleme, sulama, yabancı ot kontrolü ve hastalık-zararlı mücadelesi yapılmalıdır. Örtü altı yetiştiriciliğinde döllenme için arı kovanı kullanılmalıdır. Hasat ve Ambalaj: Meyveler tamamen veya kısmen kızardığında hasat edilir. Hasat edilen meyveler hemen serin ve gölge bir yere taşınmalıdır. Yarım kilodan büyük ambalajlar kullanılmamalı ve delikli olmalıdır. Hastalık ve Zararlılar: Hastalıklar: Kök Çürüklüğü: Belirtileri: Gelişme geriliği, yaprakların küçülmesi, solma, kök çürümesi. Mücadele: Sağlıklı fide kullanımı, iyi drenaj, solarizasyon, kimyasal mücadele. Kurşuni Küf: Belirtileri: Çiçek yanıklığı, yaprak ve meyve çürüklüğü. Mücadele: İyi drenaj, dayanıklı çeşitler, hastalıklı kısımların temizlenmesi, kimyasal mücadele. Külleme: Belirtileri: Yapraklarda beyaz külleme lekeleri, çiçek ve meyve deformasyonu. Mücadele: Sağlıklı fide, hastalıklı kısımların temizlenmesi, kimyasal mücadele. Yaprak Lekesi: Belirtileri: Yapraklarda koyu renkli lekeler, meyvelerde yüzeysel siyah lekeler. Mücadele: İyi drenaj, hava sirkülasyonu, sağlıklı fide kullanımı. Zararlılar: Kırmızı Örümcekler: Belirtileri: Yapraklarda sararma ve bronzlaşma, bitki bodurlaşması. Mücadele: Yaprak kontrolü, yabancı ot temizliği, kimyasal mücadele. Çiçek Tripleri: Belirtileri: Çiçek dökümü, meyve deformasyonu, bronzlaşma. Mücadele: Yabancı ot temizliği, çiçek kontrolü, kimyasal mücadele.
313
Domates yetiştiriciliği: Domates, Dünyada üretimi yapılan en önemli sebze türlerinden biridir. Domatesin anavatanı, Peru ve Ekvatorun yer aldığı Güney Amerika ülkeleridir. Domates, ilk defa Meksikalılar tarafında kültüre alınmış ve Yeni Dünyanın keşfinden sonra Amerika’dan Avrupa’ya ve Dünyanın diğer tarafların yayılmıştır. Ülkemize 1900 yıların başlarında Adana’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Ülkemizde örtü altı sebze yetiştiriciliği 1950’li yıllarda başlanmış olup, 1990’lı yıllara kadar yavaş bir büyüme göstermiş, 1990’lı yıllardan sonra ise hızlı bir artış meydana gelmiştir. Örtü altı sebze yetiriciliğinde türler karşılaştırıldığında en büyük payı domates almaktadır. Domates, kısa vejetasyon süresinde yüksek verimliliği ile her yıl artan üretim ve tüketim miktarı yüksek ticari öneme sahip bir bitki türüdür. Aynı zamanda, içermiş olduğu vitaminler, minareler amino asit, seker ve lifler ile iyi bir besin kaynağıdır. Domates, meyvesi yenen sebzeler içinde en çok tüketilen önemli sebzelerden birisidir. Ülkemizin tüm tarımsal alanlarında açıkta yetiştiriciliği yapılmasına rağmen, örtü altı yetiştiriciliği, daha çok Ege, Akdeniz ve Marmara bölgesinde yapılmaktadır. Büyüme tipi açısından domates üç gruba ayrılır. 1.Bodur domatesler 2.Yarı bodur domatesler 3.Sırık domatesler Sırık domatesler örtüaltı yetiştiriciliği için uygun tiplerdir. Domates tohumu çimlendikten sonra toprak yüzeyine çıkan fidede 2-7 adet yapraklı boğum oluştuğunda, sürgün ucunda başkalaşım meydana gelerek, çiçek tomurcuğu oluşur ve bu yüzden bitkinin boyuna büyümesi durur. Ancak çiçek salkımını taşıyan yaprak koltuğundaki yan sürgün tomurcuğu uyanarak sürer ve bitkinin boyuna uzaması bu yan sürgün vasıtasıyla devam eder. Bundan sonraki her sürgünde 1-3 yapraklı boğum oluşturduğunda, yukarıda anlatılan olay aynen tekrarlanır. Böylece sırık domateslerin boylanması 2-5 m’ye kadar devam eder. Bodur domateslerde ise oluşan çiçek tomurcuğunun yanından yeni bir büyüme ucu oluşmaz boylanma devam etmez. Domateste çimlenmeyle beraber oluşan kökçük uzayarak kazık kökü oluşturur. Kazık kök, uzamaya devam ederken üzerinde yan kökler oluşur uygun koşullarda kökler 1. 5-5 m ye uzayabilir. Örtü altı koşullarında yetiştirilme dönemine ve çeşitlere göre değişmekle birlikte kökler 30-40 cm yayılabilir ve 60 cm derinliğe kadar inebilirler. Gövde başlangıçta otsu yapıda iken, yaşlandıkça odunsulaşır, fakat buna rağmen artan bitki ve meyve ağırlığını taşıyabilecek kapasitede değildir. Bu sebeple başlangıçta dik duran gövde, zamanla yer üzerinde yayılmaya başlar. Domates 6-7 gerçek yapraktan sonra ilk çiçek salkımı görülür. Sonraki çiçek salkımları birinci çiçek salkımından sonraki 2-4 yapraktan sonra meydana gelir. Salkımdaki çiçek sayısı 3 den 400 değişiklik gösterebilir. Çiçek salkımları basit (tekli) veya bileşik (dallanan) yapıda olabilir. EKOLOJİK İSTEKLER İklim İstekleri Domates, ılık ve sıcak iklim sebzesidir. Soğuklardan hoşlanmaz. Yetiştirme döneminde sıcaklık -20 C ye düşerse, bitki tamamen zarar görür. Sıcaklık, 140 C altına düştüğü zaman olgunlaşma gecikir ve verim düşer. Bitki büyümesi için en uygun sıcaklık, 22-260 C’dir. Sıcaklık 150 C’nin altına ve 350 C’nin üstüne çıktığı zaman meyve tutumunda düzensizlikler olmaktadır. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkının 8-12 0 C derece olması istenir. 110 C altındaki sıcaklıklarda çiçekler açar, ancak tozlanma ve döllenme açısında problemler yaşanır. İyi bir tozlanma ve döllenme için sıcaklığın en az 16-170 C den yüksek olması gerekir. Genel olarak sıcaklık 240 C’nin üzerine çıktığında, seralar havalandırılmaya başlanmalıdır. Sera içinde oransal nem, % 65-70 olmalıdır. Döllenme için ise nemin %70-80 olması gerekir. Domates yetiştiriciliğinde ışığın da önemi büyüktür. En az 6 saat doğrudan güneş ışığı alan yerlerde yetiştirilmelidir. Isının yüksek, ışığın düşük olduğu dönemlerde bitki zayıf gelişir ve boya kaçar, ısının düşük ışığın yüksek olduğu dönemlerde ise bitki gelişimi yavaşlar. Düşük ışıklanmada şiddetli meyve dökümleri görülmektedir. Toprak İsteği Domates, toprak bakımından fazla secici değildir. Hava ve su tutma kapasitesi iyi ve tuzluluk içermeyen derin topraklardan hoşlanır. Kumlu topraklardan hafif killi topraklara kadar hemen her toprak tipinde yetişir. Derin, geçirgen, su tutma kapasitesi iyi, organik ve besin maddelerince zengin pH’sı 5-7 (hafif asit) olan topraklarda en iyi sonucu verir. Domates derin köklü bir bitki olduğu için yapılacak toprak işlemesinde sürüm derince yapılmalıdır.
598
Patates yetiştiriciliği: Patates (Solanum tuberosum L.) orijini Türkiye olmayan nadir bitkilerden biridir. Güney Amerika’nın And Dağlarından gelmiştir. Dünyamızın giderek büyüyen açlık sorununa cevap verebilecek önemli bitkilerin başında gelmektedir. Patates, ülkemize 150 yıl kadar önce Rusya ve Kafkaslar üzerinden doğu bölgelerimize, bir asır kadar önce de Avrupa üzerinden batı yörelerimize girmiştir. Bugün yurdun hemen her yerinde yetiştirilebilmekle beraber, özellikle Orta Anadolu’da önemli durumdadır. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ Sıcaklık Patates ılıman ve serin iklim bitkisidir. Patates yetişme mevsimi boyunca ortalama 15-18o C bir sıcaklık ister. Dikim için toprakta + 8o C’ lik sıcaklık ister, toprak sıcaklığı + 8 o C’ nin altında ise dikimi geciktirmek yararlı olur. Gelişme süresi içerisinde, kısa gelişme süreli çeşitlerin 1600o C, uzun gelişme süreli çeşitlerin ise 3000o C ısı toplamına ihtiyaçları vardır. Yağış ve Nem Patates bitkisi kuraklığa pek çok bitkiden daha az dayanıklıdır. Yetişme mevsimine dağılmış 300-450 mm’ lik yağış veya buna eşdeğer sulama gereklidir. Gün Uzunluğu Patates için günde 12 saat veya üzeri uzun gün, 10 saat veya aşağısı kısa gün ve bunun arası nötr gün olarak kabul edilir. Işık Yoğunluğu Yüksek yaylalar ışık yoğunluğunun ovalara kıyasla daha fazla olduğu yerlerdir. Ancak ülkemizin coğrafi konumundan dolayı ışık yoğunluğu genellikle sorun değildir. Toprak İstekleri Patates bitkisinin kök sistemi zayıf olduğundan derin profilli, havadar, yumuşak, kabarmış, iyi ısınabilen ve süzek topraklarda bol verimli olur, düzgün ve kaliteli yumrulu ürün verir. Ağır bünyeli topraklar kök gelişmesini engeller, yumruları çürütür. Patates toprak reaksiyonunun nötr ve hafif asit ( pH = 5.5 - 6.0 ) olduğu koşullarda daha iyi gelişir. pH = 4.8 in altında ise bitkilerde kalsiyum yetersizliği belirtileri görülür. Taban suyu yüksek ve çorak (tuzlu) topraklarda patates tarımı yapılamaz. Ekim Nöbeti Patates, bir çapa bitkisi olduğu için ekim nöbeti içerisinde önemli bir yeri vardır. Özellikle, hafif yapılı topraklarda ekim nöbetine sokulabilecek en iyi bitkilerden birisidir. Patates bitkisi kendisinden sonra ekilecek bitkiye temiz ve havalanmış bir toprak bırakmaktadır. Aynı tarlaya üst üste patates dikiminden kaçınılmalıdır. DİKİM Tohum Yatağı Hazırlığı Patates, toprak altı organları için yeterli oksijeni ve nemi sağlayan, aşırı su tutmayan, iyi yapılı, gevşek ve keseksiz bir tohumluk yatağı ister. Tohumluk Kalitesi Patates tarımında verimi belirleyen ana etkenlerden biri de kullanılan tohumluğun kalitesidir. Tohumluk kalitesi ile anlatılmak istenen; çeşit, sağlık durumu, fizyolojik yaş, yumru boyu ve filiz gelişimi gibi verimi doğrudan etkileyen özelliklerdir. Çeşit Seçimi: Yetiştirici nasıl bir ürün elde etmek istediğine önceden karar vermeli, üretim amacını önceden belirlemelidir. Patates çeşitlerinin yetişme süreleri farklı olduğundan, turfanda veya normal patates yetiştirme gayesine göre uygun çeşit seçimi yapılmalıdır. Yetişme Sürelerine Göre Patates Çeşitleri; 1- Çok erkenci çeşitler : Yetişme süreleri 80 günden önce 2- Erkenci çeşitler : Yetişme süreleri 81-90 gün 3- Orta Erkenci çeşitler : Yetişme süreleri 91-110 gün 4- Geççi çeşitler : Yetişme süreleri 111-120 gün 5- Çok geççi çeşitler : Yetişme süreleri 120 günden fazla olmak üzere başlıca beş grupta toplanmaktadır. Tohumluğun Sağlık Durumu: Patates tohumluğu patates siğili, bakteriyel solgunluk, kahverengi çürüklük, patates kist nematodu, halkalı çürüklük ve virüs gibi tehlikeli hastalık ve zararlılarla bulaşık durumda olmamalıdır. Fizyolojik Yaş: Patates tohumluğunda fizyolojik yaş bazı durumlarda tohumluğun sağlığından bile önemli olabilmektedir. Tohumluk yumrunun filizlenme ve bundan kaynaklanan verim kapasitesi ile tohumluğun fizyolojik yaşı arasında doğru bir ilişki bulunmaktadır. Dikimden önce patates yumrusu üzerinde bulunan gözlerin uyanmış olması gerekir. Eğer gözler uyanmamışsa patates yetiştiriciliğinde çıkış problemleri yaşanır. Gözleri uyandırmak için tohumluk yumruların havadar, yeterli ışık gören 20-25 o C’lik ortamda gözler uyanana kadar tutulması gerekir. Yumru Boyu: Birim alanda kullanılacak tohumluk miktarı; tohumluğun iriliğine, fiyatına ve kaldırılacak ürünün hangi yumru boyunda (tohumluk/ yemeklik) olacağına bağlıdır. Genelde m2 ’de 15-20 sap sayısı arzu edilir. Bu da yumru başına düşen sap sayısını 4 olarak varsaydığımızda m2 ’ de 4 tohumluk yumru demektir. Ortalama yumru ağırlığı 75 gr. olarak düşünüldüğünde bir dekarlık alanın dikimi için gerekli tohumluk miktarı: 4 yumru x 75 gr x 1000 m2 = 300 kg olmaktadır. Dikim Zamanı Ülkemizde ova ve yayla koşullarında çok değişik coğrafi bölgelerde, biriki ay dışında tüm yıla dağılmış tohumluk veya yemeklik patates üretimi yapılmaktadır.
651
Zeytin yetiştiriciliği: Zeytin, Ülkemiz ekonomisinde en önemli ilk on tarımsal ürün içerisinde yer almaktadır. Zeytinyağına ve salamuraya işlenebilmesi nedeniyle tarıma dayalı sanayi sektörünün ve ihracat sektörünün de önemli ürünlerindendir. Ülkemizde son yıllarda sertifikalı zeytin fidanı dikimini teşvik etmek amacıyla devlet tarafından destekleme yapılması ile zeytin ağacı varlığımızda ciddi bir artış sağlanmıştır. Ülkemizde zeytinyağı tüketiminin artırılması gerekmektedir. Son yıllarda zeytin ve zeytinyağının insan sağlığı ve beslenmesine olan yararlı etkileri daha iyi anlaşılmaktadır. Birçok araştırmada kalp sağlığı açısından en yararlı besinlerin başında zeytinyağı gelmektedir. Zeytinyağının içerisinde bulunan E vitamini vücudu kansere karşı koruyucu etkide bulunmaktadır. Ayrıca A, D, E, K vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, potasyum, kükürt, magnezyum, az miktarda demir, bakır, manganez gibi mineraller kemik gelişimini sağlamaktadır. Ayrıca insan beslenmesinde vazgeçilmez bir besindir. Zeytinliklerimizden daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek ve zeytin ağaçlarında görülen var ve yok yılları (Periyodisite) arasındaki ürün kaybını azaltabilmek için zeytinlik tesis aşamasından itibaren kültürel önlemlerin tekniğine uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bir bölgede zeytin yetiştiriciliği yapılacak ise öncelikle iklim ve toprak koşullarının uygun olması gerekmektedir. İklim: Zeytin ağacının dayanabildiği minimum sıcaklık -70 C dir. Bu sıcaklığın altına indiğinde genç zeytin ağaçları ve yaşlı zeytin ağaçlarının dalları soğuktan zarar görmektedir. Ağaçları soğuk zararından korumak için sonbaharda kısıtlı sulama yapılmalı, ağaçlara aşırı azotlu gübre verilmemelidir. Hasattan önce sıcaklıkların 00C’nin altına düştüğü yerlerde ya da Mart-Nisan aylarında don tehlikesi olan yerlerde zeytinlik tesis etmekten kaçınılmalıdır. Zeytin ağacı ürününü oluşturmak için kışın +70 C’nin altında soğuklamaya ihtiyaç duymaktadır. Ağaçların çiçeklenme ve tozlanma döneminde sıcak ve kurutucu rüzgârlar ve aşırı yağmur meyve tutumunu olumsuz etkilemektedir. Zeytin ağacının sulama koşulu ile dayanabildiği maksimum sıcaklık ise 400 Cdir. Toprak: Zeytin ağacı tınlı, killi-tınlı, hafif kireçli, çakıllı ve besin maddelerince zengin toprak koşullarında yetişebilmektedir. Ağır killi topraklarda yetiştiricilikten kaçınılmalıdır. Genel olarak toprak pH sının 6-8 civarında olması istenmektedir. Toprak derinliği zeytin ağacının kök yapısının gelişmesine olanak sağlayacak şekilde en az 1. 2 m olmalıdır. Taban suyu seviyesinin 1 m den daha yakın olduğu veya kışın zeytin köklerinin 3-4 haftadan fazla su altında kaldığı yerlerde drenaj yapıldıktan sonra zeytinlik tesis edilmelidir. Yağış ve Sulama: Zeytin ağacı vejetasyon döneminde yaklaşık 750- 800 mm lik yağışa ihtiyaç duymaktadır. Bu yağışın %24’ü vejetasyon başlangıcı ve gelişme dönemi olan Mart-Nisan aylarında, %6’sı çiçeklenme dönemi olan Mayıs ayında, %50’si meyve büyüme dönemi olan Haziran-Temmuz periyodunda, %20’si ise meyvenin olgunlaşma dönemi olan Ağustos-Eylül aylarında ağaç tarafından kullanılmaktadır. Zeytin ağaçlarında yüksek kaliteli üretim ve iyi dengelenmiş büyüme için gerekli suyu bu dönemlerde yeterli miktarda toprakta bulmalıdır. Yağışlarla karşılanamayan suyun sulama suyu şeklinde ağaçlara verilmesi gerekmektedir. Son yıllarda küresel ısınma nedeniyle azalan su kaynaklarından dolayı sulamada damla sulama sistemlerinin kullanılması gerekmektedir. Bu sistemler ile sulama suyunun bitkinin ihtiyacı olan dönemlerde verilmesi mümkün olmaktadır. Yağışa bağlı olan bahçelerde ise yağmur suyundan ağaçların faydalanması için gereken önlemler alınmalıdır. Toprak yüzeyinden suyun akıp gitmesini önleyecek uygun düzenlemeler yapılmalıdır. Yağış periyodunun sonuna kadar toprakta doğal vejetasyonun korunması, ağaçlarda toprağa yağmurun işlemesi için uygun budama sisteminin sağlanması gereklidir.
478
Şeftali yetiştiriciliği: 3. ŞEFTALİ ANAÇLARI 3.1. Tohum Anaçları: Tohumdan elde edilen anaçlardır. 3.1.1. Şeftali Çöğürü: Genellikle küçük çekirdekli yabani formlar mütecanis çöğür vermektedir. Alüvyonlu, süzek, sıcak topraklarda iyi gelişirler. Ağır ve kireçli topraklara ve nematodlara hassastırlar. 3.1.2. Nemaguard: Kendine verimli ve nemaguard adı verilen ağaçlardan elde edilmişlerdir. Nematodlara (Melodogyne incognita agrita, M. javanica) dayanıklı, tüm çeşitlerle uyuşması (affinite) iyi, ancak kloroza karşı hassastırlar. 3.1.3. GF 305: Fransa’da selekte edilmiştir. Kendine verimli olan bu anaç homojen çöğür vermektedir. Bütün şeftali çeşitleri ile affinitesi iyi olup, gelişmesi kuvvetlidir. Yaprak kıvırcıklığına (klok) dayanıklıdır. İyi drene edilmiş orta kuvvetteki topraklarda iyi gelişir, nematodlara mukavim olup, çimlenme oranı % 100 dür. 3.1.4. Şeftali Yozları: Homojen çöğür vermeleri nedeniyle, Amerika’da; Halford, Rutgers Red Leaf, Lowel ve Elberta kültür çeşitleri anaç üretiminde kullanılmaktadır. Ancak bunlar ağır ve kireçli topraklarda yetişememekteve nematoda dayanıksız bulunmaktadırlar. 3.1.5. Erik Çöğürü:Ağır, killi, taban suyu yüksek olan soğuk topraklarda kullanılırlar.Ancak, vegetatif faaliyet bunlarda erken sona erdiğinden, erik anaçlarına geç olgunlaşan şeftali çeşitleri aşılanmamalıdır. Erik anaçlarından en önemlileri; St. Julien çöğürleri, St julien Hybrit No 1, Myrobolan ve Damask çöğürleridir. 3.1.6. Badem Çöğürü: Bu anaç, kireçli ve çakıllı topraklar (PH>7) için uygundur. Şeftali çeşitleri ile affinitesi iyi değildir. Ağaçlar küçük ve verimsiz olup, kısa ömürlü olurlar. 3.1.7. Kayısı Çöğürü: Bu anaç, kurak iklim bölgelerinde ve kurak toprak şartlarında kullanılır. Kök-ur nematodlarına dayanıklı olup, şeftali çeşitleri ile uyuşumu iyi değildir. 3.2. Klon Anaçları: Şeftali yetiştiriciliğinde; badem x şeftali melezlemesinden elde edilen klon anaçları ile, erik klon anaçları da kullanılmaktadır. 3.2.1. Badem x Şeftali Melezleri 3.2.1.1. GF 677 Klonu: Çok kuvvetli olup, nematoda mukavimdir. % 12- 13 aktif kireç bulunduran topraklarda kullanılabilir. Kuru, kireçli ve bilhassa yamaç araziler için uygundur. Yeşil çelik ve doku kültürü ile üretilirler. 3.2.1.2. Hansen 2168 ve Hansen 536 klonları: Bu anaçlarda Gal nematodlarına dayanıklı olup, Kuzey ve Güney Afrika’da şeftali yetiştiriciliğinde önemli bir yere sahiptir. Bu melezler daha çok yorgun topraklarda kullanılabilirler. İtalya’dan yayılmış olup, doku kültürü ile çoğaltılırlar. 3.2.2. Erik Klon Anaçları 3.2.2.1. GF 43: Kuvvetli büyüyen bu anaç, tüm şeftali çeşitleri ile iyi uyuşan, Avrupa tipi verimli bir eriktir. Organik maddece zengin, kumlukilli karakterdeki kuvvetli topraklar için uygun olup, yorgun topraklara elverişli değildir. Çelikle ve doku kültürü ile çoğaltılırlar. 3.2.2.2. Damask 1869: İtalya’da şeftali üretiminde kullanılan bir erik klonudur. Kloroz görülen ağır topraklar için uygundur. Üzerine aşılı ağaçların tacında % 20 oranında küçültme yapar, erken ve çokça çiçeklenir. Ancak, çöğür anacına göre meyveler daha küçüktür ve daha kısa ömürlüdür. Nectarinler için uygun olmayıp, çelik ve doku kültürü ile çoğaltılırlar. 3.2.2.3. Saint Julien GF 655-2: Kloroza meyilli, ağır ve kuru topraklarda iyi sonuç verir. Taşlı topraklar için uygun olmayıp, ağacın tacını % 30 oranında küçültür. Damask 1869 ve çöğürden daha az verimli olup, bol dip sürgünü verir. Üzerine aşılı olan çeşitlerde meyve küçük olur. Nectarinlerle uyuşumu iyi olup, doku kültürü ile çoğaltılırlar. Tüm meyvelerde olduğu gibi, şeftalide de kendi tohum anacının üzerine aşılama yapıldığı taktirde; en iyi anaç-kalem uyuşumu, mükemmel ağaç ve meyve gelişimi elde edilebilmekte ve standart özelliklerini gösterme noktasında en iyi sonuç alınabilmektedir. Genel bir kural olarak; zaruret olmadığı müddetçe yetiştiricilikte, o türe ait klon yada çöğür anacı dışında başka bir anaç kullanılmamalıdır 4. ÇOĞALTILMASI En uygun olarak kullanılan ve yaygın çoğaltma metodu, T durgun göz aşısı ile üretmedir. Yeşil çelik ve odun çeliği ile de üretilebilir ancak ekonomik değildir. Gerekli durumlarda kalem aşıları ve diğer üretim yöntemleri de kullanılabilmektedir. 5. DÖLLENME BİYOLOJİSİ Şeftali çeşitlerinin hemen hepsi kendine verimlidirler. June Elberta, J.H.Hale, Late Crawfort ve Mikado çeşitleri kendine kısır olup, diğer çeşitlerden herhangi biri ile döllenebilir. Şeftalinin tozlanmasında birinci derecede arılar ve böcekler rol oynar.
587
Yem Katkı Maddeleri Fonksiyon Grupları = 1- Teknolojik Katkılar: Koruyucular, Antioksidanlar, Emülgatörler ve Stabilizatörler, Asitlik düzenleyiciler, Jel ajanlar, Bağlayıcılar, Topaklaşmayı Önleyiciler ve Koagulanlar, Radyonükleid Kontaminasyondan Koruyucular, Asitlik Düzenleyiciler, Silaj Katkıları, 2- Duyusal Katkılar: Renklendiriciler, Aromatikler ve iştah artırıcılar, 3- Besinsel Katkılar: Vitaminler, Provitaminler, Aynı Etkiyi Veren Kimyevi Maddeler, İzelementler, Amino asitler- amino asitlerin tuzları ve analogları, Üre ve Deriveleri, 4- Zooteknik Katkılar: Sindirimi Düzenleyiciler, Bağırsak Flora Stabilizatörleri, Çevreyi olumlu etkileyen katkılar, Diğer zooteknik katkılar 5- Koksidiyostatlar ve Histomonostatlar
78
KİREÇ UYGULAMASININ YAPILMASI İpekböceği hastalıklarının tedavisi yoktur. Öyle ise yapılacak tek iş İpekböceklerini hastalandırmayacak ortamı sağlamaktır. İpekböceklerinde bakteri, virüs, mantar diye adlandırdığımız mikroplar hastalık yapar. Besleme yerimizi bu mikroplardan ne kadar arındırırsak başarı şansımız da o kadar artar. Bunun için en uygun malzeme sönmüş kireç tozudur. Nasıl Temin Edilir: Sönmüş Kireç piyasada hazır olarak satılmaktadır. Eğer üretici kendisi sönmemiş kireç alarak bundan sönmüş kireç elde etmek isterse, Beton bir zemin üzerine veya bir kova içine taş halindeki sönmemiş kireç parçaları konur. Bunların üzerine yavaş yavaş el ile su serpilerek parçalanarak dağılmaları sağlanır. Daha sonra elekten geçirilerek un halinde kapalı bir kapta toplanır. Bu şekilde hazırlanmış 15-20 kg. toz kireç bir kutuluk beslemeye yeterlidir. Nasıl kullanılır: Kireç tozunu, besleme esnasında besleme yatağına gelerek çoğalan mikroplara karşı kullanırız. Bu iş için en uygun zaman ipekböceklerinin yaprak yemediği uyku yani deri değiştirme dönemleridir. İpekböcekleri uyku devresine girdiğinde küne dediğimiz besleme yatağının üzerine ipekböceklerini de örtecek şekilde kireç tozu serpilir. Serpme işleminde küçük bir elek veya süzgeç kullanılması yerinde olur. İPEKBÖCEĞİ HASTALIKLAR VE ZEHİRLENMELER Daha öncede belirtildiği gibi, ipekböceği hastalıklarının tedavi yolu yoktur. Ancak bu bir hastalık geldiğinde tüm emek boşa gider demek değildir. Hastalık durumunda da yapılacak şeyler vardır. Böylece zararımızı en aza indirebiliriz. Bunun için hastalıkları biraz tanımak gerek. İpekböceklerinde bakteri veya virüs kökenli hastalıklar ile kimyasal veya zirai ilaç uygulamasından kaynaklı zehirlenmeler görülebilir. Mikroplardan başka virüs hastalıklarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran bazı şartlar vardır. İstenmeyen bu şartların meydana çıkmasını önlemek gerekir. Böylece hastalığın ortaya çıkması da önlenmiş olur. Hastalık çıkmasını kolaylaştıran şartlar şunlardır: 1. İpekböceklerinin aşırı sıcağa maruz kalması 2. İpekböceklerinin aşırı soğuğa maruz kalması 3. İpekböceklerinin aşırı rutubette kalmaları 4. Havalandırılamayan yerde böcek besleme (oksijen eksikliği) 5. İpekböceklerinin çok sık (sıkışık) bakılması 6. İpekböceklerinin uzun süre aç kalmaları 7. Kötü yem (tozlu, kızışmış, ıslak veya kart yaprak) 8. İpekböceklerinin vücutlarının yaralanması Şekil 23:Kireç uygulaması Şekil 24:Kireç uygulaması 9. Zirai ilaç bulaşmış yaprak Hastalıkları genel olarak 4 başlık altında toplayabiliriz; Sütleme hastalığı, Baygınlık hastalığı, Kireç Hastalığı, Nosema (Pebrin) 1- Sütleme Hastalığı: Bir virüs hastalığıdır. En önemli etken değişken hava sıcaklığıdır. Gece-gündüz sıcaklık farklılıkları hastalanmayı çabuklaştırır. Bunun yanında yetersiz beslenme, kalitesiz (özellikle kızışmış ve ıslak) yaprak, aşırı nemli ortam, yetersiz havalandırma hastalığı tetikler. Hastalanan böceklerde görülen en belirgin özellik boğumlarının şişmiş olması ve boğum aralarının içlerinin sarı renkli irinle dolu olmasıdır. Hasta böcekler kendilerini küne kenarlarına atarlar. Böceğin ayaklarından biri koparıldığında süt renginde bir sıvı akar. Hasta böcekler dolaşırken boğum aralarından veya ayaklarından akan iltihap yapraklara ve küneye bulaşır. Bu bulaşık yaprağı yiyen veya bu sıvılara vücudu sürtünen diğer böceklerde hastalanır. Hasta böcek görülür görülmez ortamdan uzaklaştırılmalı, eller dezenfekte edilmeli ve toz kireç uygulanmalıdır. İlk üç yaşta hastalanan böcekler 3-4 günde, 4.-5’nci yaşlarda hastalanan böcekler 5-6 günde ölürler. 2-Baygınlık Hastalığı: Bir bakteri hastalığıdır. Aşırı sıcak ve nemli ortamlarda gözlenir. Hastalık ölüme yakın zamanda anlaşılır. Ölümden sonra vücut önce sertleşir, daha sonra yumuşar. Karşıdan bakıldığında böcek baygınmış gibi görülür. Ama dokunulduğunda içi boşmuş gibi çöker, süngerimsi bir yapıdadır. Ölü böcekler çürürler. Önce kızılımsı bir renk alır, sonra siyahlaşır. Deri parçalanırsa pis bir koku yayılır. Hastalık özellikle dışkı ile yayılır. Sağlam böcekler bulaşık yaprağı yiyince hastalanırlar. Özellik ile 5. yaşın sonlarına doğru hastalık gözle görülür bir hal alır. Hasta böcekler toplanıp imha edilmelidir. Elle toplanıyor ise toplamadan sonra eller dezenfekte edilmeli ve kireç uygulanmalıdır. Şekil 25: Sütleme Hastalığı Şekil 26: Baygınlık Hastalığı 3-Kireç Hastalığı: Mantar hastalığıdır. Deri yoluyla hastalık meydana gelir ve yayılır. Özellikle aşırı nem ve dengesiz sıcaklıklar etkendir. Basık tavanlı yerler, nehir ve göl kıyılarında sıkça görülür. Beyaz, yeşil ve sarı kireç gibi çeşitleri olmakla beraber yaygın olarak beyaz kireç hastalığı görülür. Hastalık özellikle nemim %90 civarında seyrettiği yerlerde görülür. Mikroplar deri yoluyla böceğin vücuduna girerler. Böceklerde iştah kaybolur ve hareketler yavaşlar. Giderek durur ve 3-5 gün içinde ölür. Vücut önce pembeleşir sonra vücut beyaz miseller ile kaplanır. Koza örmek üzere iken hastalanan böcek kozayı örebilir. Ama koza içinde taşlaşır. 4-Pebrin Hastalığı: Nosema veya Karataban hastalığı olarak da adlandırılır. Hastalık iki yolla bulaşabilir; -Yumurta yoluyla -Aynı familyaya mensup kelebek tırtılları yoluyla Uygun olmayan besleme koşulları (uygun olmayan yaprak, gece-gündüz dengesiz sıcaklıklar, aşırı rutubet, alt değiştirmeme vb.) hastalık yayılmasını kolaylaştırır. Çevresel faktörlerden gelebilen hastalık, kelebekgiller familyasındaki böceklerin (Amerikan beyaz kelebeği, lahana kelebeği vb.) larvaları dut bahçesine yuvalandığında, bunların tırtılları yaprak yer. Yapraklar bu dönemde ipekböceklerine verildiğinde, yaprakla gelen tırtıllar veya yaprağa bulaşık dışkıdaki sporlar vasıtasıyla ipekböceklerine bulaşır. Hastalanan böcek 4-5 gün içinde ölür. Ama hastalığın 2. ve daha sonraki evreleri denen dönemin sonuna doğru bütün böcekler ölürler. Şöyle özetlenebilir. Başta hastalanan 15-20 böcek yaşarken dışkıları vasıtasıyla diğer böceklere hastalığı bulaştırır. İlk böcekler 4-5 günde ölürken diğer böcekler hastalığı bulaştırmaya devam eder. Böylece 2. 3. ve sonraki etkileri denen dönemler yaşanır. Çevreden çok nadir de olsa gelebilecek hastalık ise lokal hastalığa (sadece o bölgede) sebep olabilir. Üreticilerin hasta böcekleri tespit etmesi çok zordur. Ancak mikroskop muayenesi ile hastalık netleşir.
794
KOOPERATİF MÜLKİYETİNDE PROJELER ​5 T/G Mandıra Kooperatif Projesi: Mandıra projesi ile; Köy şartlarında üretilen sütün, üretim yerlerinde kurulacak mandıralarda sağlıklı bir şekilde işlenerek soğuk depolarda bekletilip tüketiciye iletilmesi temin edilmiş olacaktır. Ürününe değer fiyatını bulan çiftçi daha fazla üretmek için hayvan sayısını çoğaltacak ve hayvanlardan daha çok verim elde etmenin yollarını arayacaktır. Bu tip kooperatif projelerinin kurulup gelişmesiyle kaliteli ürün elde edilerek iç ve dış pazar şartları geliştirilecektir. Projemiz 5 T/G Süt işleme kapasiteli ve soğuk hava depolu olarak geliştirilmiş olup, tesiste yılda 1200 ton süt işlenebilecek tir. 5 ton sütün 2 tonu beyaz peynir, 1 tonu da ayran olarak değerlendirilecek ayrıca, bu ürünlerin imalatı sırasında çekilecek kremadan tereyağ üretilecektir. Bu proje ile 5 kişi istihdam edilecektir. Projenin Sabit Yatırım Tutarı (2013): 1.451.734. 01TL İşletme Sermayesi Tutarı: 275.150. 49TL Toplam Proje Tutarı: 1.726.884. 50TL 10 T/G Mandıra Kooperatif Projesi: Projenin Sabit Yatırım Tutarı(2013): 1.757.271. 23TL İşletme Sermayesi Tutarı: 516.986. 66TL Toplam Proje Tutarı: 2.274.257. 89TL 1000 Ton -2000 Ton/Yıl Soğuk Hava Deposu Kooperatif Projesi: Çağımızda gıda maddelerinin muhafaza teknikleri arasında en önemlisi, soğutarak muhafaza tekniğidir. Soğuk hava depolarının kullanılmasıyla; ülke tarımsal üretimin arttırılması, ürün fiyatlarında istikrarın sağlanması, üretici ve tüketicinin korunması, talebi karşılayacak besin maddelerinin temini, bu ürünlerin kalite ve miktarlarının korunması sağlanmaktadır. Ayrıca, soğuk hava deposu işletmeciliği bir yatırım hizmet ve iş alanı olmasının yanında, pazarlama kanallarına getirdiği işlerlikle de ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Projenin uygulanmasıyla yılda 1000 ve 2000 Ton Meyve ve Sebze depolanacak ve 7 ve 9 kişi tesiste istihdam edilecektir. 1000T/Yıl SHD.- 2000T/Y SHD. Projenin Sabit Yatırım Tutarı (2013): 1.924.055. 06 TL- 3.368.842. 73TL İşletme sermayesi tutarı: 469.352. 04TL -728.076. 86TL Toplam Proje Tutarı: 2.393.407. 10TL- 4.096.919. 59TL Zeytinyağı Fabrikası ve Zeytin Salamura Tesisi Kooperatif Projesi: Türkiye’de zeytinin özellikle zeytinyağı tüketiminin arttırılması, hem zeytinin üretim ve işlenmesinde gerek duyulan modernizasyonunun gerçekleştirilmesi, hem de topluma sağlıklı bir yağ tüketimi alışkanlığının kazandırılması için üreticilerin bir araya gelerek kooperatifleşmelerinde büyük yarar olduğu bilinmektedir. Zeytinin besin değeri ve sağlığa katkısı çok yüksektir. Uzun süre bozulmadan kalabilmektedir. Muhafazası ve taşınması kolaydır. Yine zeytin çok sayıda geniş bir alanda çiftçi ailesinin geçim kaynağını teşkil etmekte ve yöredeki işsizlere mevsimlikte olsa iş temin ettiği için istihdam imkanı sağlamaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı kooperatiflerce uygulanan 20T/G kapasiteli zeytinyağı fabrikası ile 40-60 Ton/gün kapasiteli Kontinü Sistem Zeytinyağı fabrikası ve 100 Ton/Yıl kapasiteli zeytin salamura tesisi tip projeleri desteklenmekte ve geliştirilmelerine çalışılmakta, yağlık ve sofralık zeytinler ayrı ayrı değerlendirilmektedir. 20T/G Zeytinyağı Fabrikası projesinin uygulanmasıyla; 56 kişi, 100 T/Y Zeytin Salamura projesinin uygulanmasıyla 8 kişi. 40-60 Ton/gün kapasiteli Kontinü Sistem Zeytinyağı fabrikası projesinin uygulanmasıyla7-9 kişi istihdam edilecektir. 60T/Gün- 40T/Gün- 20T/Gün Projenin Sabit Yatırım Tutarı (2013):1.186.241. 99TL -1.159.139. 09TL- 629.286. 46TL İşletme Sermayesi Tutarı: 1.337.031. 48TL- 925.156. 48TL- 538.575. 28TL Toplam Proje Tutarı: 2.523.273. 47 TL- 2.084.295. 57 TL -1.167.861. 74 TL 100T/Yıl Zeytin Salamura Tesisi Kooperatif Projesi Projenin Sabit Yatırım Tutarı (2013): 232.763. 22TL İşletme Sermayesi Tutarı: 256.212. 75TL Toplam Proje Tutarı: 488.975. 97TL Halıcılık Kooperatif Projesi: Bu proje ile; Ülke ekonomisinin en önemli problemlerinden olan işsizlik azaltılacaktır. Ayrıca geleneksel Türk halıcılığının geliştirilmesi, gelir dağılımının iyileştirilmesi , yerli hammadde kullanılması, kırsal kesimde yaşayanların ana faaliyeti olan tarımın bünyesindeki boş zamanlarının değerlendirilmesi amacıyla atölyede ve tamamı evlerde olmak üzere iki şekilde projelendirilmiştir. Projeler 50, 100, 200 tezgah olup bir tezgahta 3 kişi çalışacağı hesap edilmiştir. Kooperatifler adına ortakların ürettiği halılar pazarlandığında her ortağa ürettiği miktar parasal değer olarak geri dönecektir. Proje ile 51 ile 201 kişi arasında istihdam sağlanacaktır. HEDEFLER: Türkiye’deki tarım işletmelerinin % 96.38’inde bitkisel ve hayvansal üretim birlikte yapılırken, yalnızca hayvansal üretim faaliyetlerine yer veren işletmelerin oranı %3.62’dir. Bu durum, Türkiye’de hayvancılığın ihtisaslaşmadığını da göstermektedir. Hayvancılığın ihtisaslaşması açısından ülkemizde hayvancılıkla uğraşan üreticilerin örgütlenmesi, kooperatif dernek ve yetiştirici birlikleri şeklinde olmaktadır. Sözkonusu bu sivil örgütlerin geliştirilmesi, hayvancılığın gelişimi açısından önemli sayılmaktadır. Bu kapsamda yapılan çalışmalara devam edilmesi ve başlayan projelerin bitirilmesi hedeflenmektedir. ​
601
AYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ: 6-HASAT • Ayva hasadı, çeşitlere ve bölgelere göre değişmekle birlikte, genellikle Eylül ayının ikinci yarısı veya Ekim ayında yapılır. Meyvenin depo ömrünü uzatmak için hasat elle ve dikkatli bir şekilde yapılmalıdır. Ayrıca, ayvada geç yapılan hasat, meyvenin depo ömrünün kısalması üzerine doğrudan etkilidir. Bu nedenle zamanında hasat önemlidir. Ağaç başına verim 60-100 kg arasında olup, Türkiye ortalaması 25 kg/ağaçtır. • Yetiştiriciden yetiştiriciye göre değişmekle birlikte çeşitlerin hasat olumlarında ağaçtan kopartılma zamanlarını tayin eden bazı kriterler: sırasıyla, meyve iriliği, kabuk zemin rengi, meyve eti sertliği, suda eriyebilir, şeker oranı, tam çiçeklenmeden hasada gün sayısı, meyvenin daldan kopma direnci vb olarak verilebilir. • Bir çeşidin hasat zamanın gelip gelmediği bu hususlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Eğer hasat erken yapılırsa; meyveden istenen renk, tat ve irilik elde edilemediği gibi yola ve depoya dayanım süresi kısalarak meyvenin su kaybetme riski de artar. Hasat erken değil de geç yapılacak olursa; hasat öncesi dökümler artarak meyvelerde kalite kayıpları meydana gelebilir. Hasat mutlaka elle yapılmalı ve kopartılan meyveler dikkatli bir şekilde toplama kaplarına konulmalıdır. Aksi takdirde meyvelerdeki zararlanma oranını arttırmış oluruz. Hasat edilen meyveler ayırma ve boylama işlemine tabi tutulduktan sonra en kısa sürede pazara veya bazı kimyasallarla (depo kayıplarını azaltmak için) muamele edilerek muhafaza ortamlarına alınmalıdırlar. • Kullanılan anaca ve uygulanan kültürel işlemlere göre, ağacın verime başlaması ve ağaç başına alınan verimler arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Anaç olarak armut veya diğer kuvvetli gelişen anaçlar kullanılmış ise ağaçların ekonomik anlamda meyve verebilmeleri için en az 5 – 6 yıl gibi bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır. Eğer kuvvetli gelişen anaçlar değil de daha zayıf gelişen ayva klonları gibi anaçlar kullanılmış
262
Hububat yetiştiriciliği: YULAF YETİŞTİRİCİLİĞİ İKLİM İSTEKLERİ Yulaf serin iklim tahılları içerisinde iklim istekleri en fazla olan bir cinstir.Kışları kar örtüsüz fazla soğuk geçen yerlerde soğuktan zarar görür.Daha çok sahil bölgelerinde. dağ eteklerindeki ovalarda yetiştirilir. Yıllık yağışı 700-800 mm olan yerler yulaf için en uygun yerlerdir. Yulafın hem serin ve nemli iklimlerden hoşlanması. hem de düşük sıcaklıklara dayanıksız oluşu kültürünün yayılmasını önleyen en belirgin özelliğidir. TOPRAK İSTEKLERİ Çavdardan sonra toprak seçiciliği en az olan serin iklim tahılıdır. Yeteri kadar nemi olan topraklarda(en fakir) bile yetişir. İyi bir verim için yeterli besin maddesi olan topraklar uygundur.Killi. tınlı ve kumlu fakat humusu bol olan topraklarda yeterli nem bulunursa üstün nem oluşturur.Bataklık yerlerin kurutulmasında tarlaya çevrilmesinde ilk ele alınıp yetiştirilecek kültür bitkisidir.Yulaf tuzluluğa arpadan fazla dayanıklıdır. TOPRAK İŞLEME Ürün miktarına en etkili faktördür.Ülkemizde yulaf tarımında toprak işlemeye pek özen gösterilmez.Yulaf yağışlı bölgelerde ekildiğinden çok ağır olan topraklar devrilerek işlenirler.Kuru ziraat alanlarında ise su kaybını en aza indirecek erozyonu önleyecek şekilde yüzeyden işlenmelidir. GÜBRELEME Ahır gübresi toprağın su tutmasını ve havalanmasını sağladığından yulafta verimi çok arttırır.Killi topraklarda dekara 2-2.5 tın ahır gübresi vermek uygun bir gübrelemedir.Azotlu gübreler fazla verilmez çünkü hasatta düzensizlikler yani olgunlaşma eş zamanlı olmayacağından farklı zamanlarda hasat yapma özelliği getirir.Bu nedenle başaklanmadan önce verilmesi daha doğru olur.Dönüme 4.5 kg azot. 6 kg potasyum üzerinden hesaplanmalıdır. EKİM NÖBETİ Fakir toprakta yetiştiğinden çiftçi ekimine özen göstermez. Gübresiz ekenler olduğu gibi diğer tahıllardan sonra ekenler vardır.Kök yapısı buğday ve arpaya göre daha kuvvetli olduğundan, Suyu ve besin maddelerini daha kolay alır.Bu nedenle yulaftan sonra hemen ekim yapılmamalıdır. Yulaf çapa bitkilerinin ekim nöbetine girebilir.Hayvan yetiştirilen yerlerde yonca ile ekim nöbetine alınırlar.Yulaf silo yemi olarak baklagil yem bitkilerinden tırtılla karışık olarak ekilir.Yulaf fiğ karışımında yem üretimi açısından önemlidir. EKİM Yüksek verim için. soğuğa dayanabildiği yerlerde kışlık ekilmesi gereklidir. Bu zamanda genelde 15 Ekim Aralık sonudur.Yazlık ekilecekse erken ekilmelidir. Çünkü yulafın vernalizasyonu uzun sürelidir.Ayrıca sıcak ve kurak bastırmadan başaklanmış olacak şekilde ekilmelidir. Ağır topraklarda toprağa serpilip üzeri çalıyla örtülür.Kumlu-milli. kumlu topraklarda ekimin erken yapılmasında da mibzer kullanılabilir. Dekara 15-18 kg tohum atılır. HASAT Yulafın hasat zamanının seçilmesi önemlidir. Başaklardaki ve başakcıklardaki danelerin erme devreleri farklıdır. Yulaf genellikle ana saptaki danelerin sarı ermeyle tam erme arasında bulunduğu sırada biçilmelidir. Biçilen bitkiler 3-5 gün kurutulduktan sonra harmanı yapılır.
362
BAĞ YETİŞTİRİCİLİĞİ: KÜLTÜREL İŞLEMLER : Sulama Asma kurak koşullara adaptasyon yeteneği çok yüksek bir bitki olmasına karşın, normal bir vejetatif büyüme ve olgunluk için toprakta belli bir miktar suya ihtiyaç göstermektedir. Toprakta yeterli nemin bulunmadığı durumlarda; yetersiz ve zayıf göz uyanması, sürgün büyümesinde duraklama, anormal kısa boğum araları, zayıf tane tutumu, yapraklarda erken sararma ve dökülme, yetersiz odunlaşma, tane büyüklüğü, renklenme, ve olgunlaşmada heterojenlik gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır. Asmanın su ihtiyacı, fenolojik gelişme dönemlerine göre 4 bölümde incelenmektedir. Sürme - Çiçeklenme Dönemi: Vegetatif gelişme oldukça hızlı olup sürgünler üzerindeki salkım taslakları ve çiçek sayıları, salkımda tane tutumu ve bitki gelişmesini belirleyeceğinden, bu dönemde susuzluğa duyarlıdır. Çiçeklenme-Ben Düşme Dönemi: Haziran sonu ve Temmuz başında meyvelerin yumuşadığı veya renk değiştirdiği dönemdir. Köklerde dallanma ve gelişme bu dönemde olduğundan, kök sistemini de olumsuz etkilemektedir. Ben düşme-hasat dönemi: Bu dönemde asmalar susuzluğa daha dayanıklıdır. Sofralık üzüm çeşitlerinde aşırı sulamalar meyve çatlamasına neden olur, odun olgunlaşması azalır veya gecikir, salkım çürüklüğü artar, dolayısıyla meyve verimi ve kalitesi düşer. Hasat sonrası –dinlenme dönemi: Özellikle erkenci çeşitlerde susuzluk nedeniyle, köklerin sekonder gelişme dönemi sekteye uğramakta ve erken yaprak dökümleri olmakta bu da karbonhidrat birikimi azalmaktadır. Asmalar kurak kök bölgesi ile uykuya girerse takip eden ilkbaharda daha zayıf tomurcuk patlaması eğiliminde olur. Yukarıdaki dönemlerden hangisi olursa olsun gerek azalan su kaynaklarının optimum kullanımı gerekse uygulama kolaylığı nedeniyle sulamada damla sulamanın kullanılması tercih edilmelidir. Damla sulamanın birim alan sulama suyu ihtiyacı az, bitki su tüketimi düşük, verim ve kalite yüksek, etkin gübreleme, tuzlu toprak ve tuzlu su koşullarında bitki yetiştiriciliği yapılabilir, su uygulama randımanı yüksek, sulama işçiliği düşük, tarımsal savaş daha kolay, sulama sırasında bazı tarımsal işlemler yapılabilir, yöntemin uygulanmasını toprak ve topografya koşulları sınırlamaz, enerji giderleri yağmurlama yönteminden düşüktür. MEKANİZASYON Toprak İşleme: Birincil ve ikincil toprak işleme alet ve makineleri kullanılabilir. Toprak işleme dönemleri aşağıdaki gibidir. Sonbahar Dönemi Toprak İşleme: Bu dönemde yapılan toprak işlemenin amacı toprağı derin işleyerek sonbahar ve kış yağışlarının yüzeyden akışını önleyerek toprakta depo edilmesini sağlamaktır. Bu dönemdeki toprak işleme ile toprak analiz sonucuna göre belirlenen eksiklikler toprağa karıştırılabilir. İlkbahar Dönemi Toprak İşleme: Toprağın havalanması, yabancı otlarla mücadele ve gecikmiş gübre uygulamaları için yapılır. Bu dönemdeki gübreleme yüzeyden çok asma kök bölgesine (derine) gübre uygulamalarıdır. Ayrıca kış sonrası bağ yüzeyinin nispeten düzeltilerek sezona hazırlanması da sağlanabilir. Yaz Dönemi Toprak İşleme: Topraktaki nemin korunması, uygulanan mineral gübrelerin etkinliklerinin artırılması, toprak yüzeyinde meydana gelen çatlak ve yarıkların oluşmasının engellenmesi eğer oluşmuş ise kapatılması, yabancı ot mücadelesi vs. amaçlarla yapılır. Gübreleme Her bitkisel üretimde olduğu gibi bağcılıkta da gübreleme toprak analizi ile elde edilen toprak bünyesindeki eksiklikler ve üretimi yapılan bitkinin ihtiyaçlarına göre belirlenerek derine tek veya iki sıralı gübreleme yapılmalıdır. Birçok iklim kuşağında ve toprak çeşidinde bağcılık yapılabilmekte ve bu nedenle standart bir gübreleme programı uygulanması imkânsız olmaktadır.
452
Bağ Hastalık ve Zararlıları İçin Kısaltılmış Metin Bağcılıkta iklim, toprak ve çeşit seçimi gibi ekolojik isteklerin yanı sıra, bağ tesisi, kültürel işlemler ve mekanizasyon da önem taşır. Ancak bağcılığın verimliliğini ve sürdürülebilirliğini tehdit eden hastalık ve zararlılar da bulunur. Hastalıklar: Bağ Küllemesi (Uncinula necator): Yapraklarda yağ lekesine benzer sarımsı lekeler, sürgünlerde koyu kahverengi lekeler ve salkımlarda küçük ve çatlak tanelere neden olur. Kısa budama ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağ Antraknozu (Elsinoe ampelina): Yapraklarda delikli gri lekeler, sürgünlerde çökmüş kanser görünümlü lekeler ve tanelerde Kuş Gözü adı verilen gri lekeler oluşturur. Temiz budama ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Bağ Mildiyösü (Plasmopara viticola): Yapraklarda sarımsı yağ lekeleri ve beyaz mantar tabakası, sürgünlerde eliptik lekeler, çiçek salkımlarında çürüme ve tanelerde grimsi renk değişikliğine yol açar. Hastalıklı sürgünlerin temizlenmesi ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Kurşuni Küf (Botrytis cinerea): Salkım ve tanelerde pembemsi lekeler, gri küf tabakası, çürüme ve meşinleşme gibi belirtiler gösterir. İyi havalanma, polietilen örtü kullanımı, hasadın geciktirilmemesi ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Kav (ESCA) Hastalığı (Stereum hirsutum, Phellinus igniarius): Asmanın yavaş yavaş ölümüne neden olan bu hastalık, yaprak sararması, sürgün kuruması, salkım silkmesi ve gövde içi kavlaşması ile kendini gösterir. Yaşlı ve hastalıklı asmaların sökülmesi, yaraların kapatılması gibi kültürel önlemler alınmalıdır. Kök Uru Hastalığı (Agrobacterium vitis): Omca ve köklerde urlara neden olarak asmanın zayıflamasına ve ölmesine yol açar. Sertifikalı fidan kullanımı, drenajın iyi olması, yaraların dezenfekte edilmesi ve 5 yıllık ekim nöbeti ile mücadele edilir. Ölü Kol Hastalığı (Phomopsis viticola): Sürgünlerde siyah lekeler ve çatlaklar, yaprak sararması ve kuruması, salkım ve tane saplarında lekelenmelere sebep olur. Hastalıklı sürgünlerin budanması ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Zararlılar: Salkım Güvesi (Lobesia botrana): Tomurcuk, çiçek, koruk ve olgun tanelerde beslenerek ürün kaybına neden olur. Asmanın havalandırılması, feromon tuzakları ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. İkinoktalı Kırmızıörümcek (Tetranychus urticae): Yaprakların özsuyunu emerek sararma, kuruma ve dökülmeye neden olur. Yabancı ot kontrolü ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağ Maymuncukları ve Asma Hortumluböceği: Göz, filiz ve yaprakları yiyerek asmanın zayıflamasına ve verim düşüklüğüne yol açar. Silikonize elyaf uygulaması, yapışkan macun tuzakları ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Bağ Thripsleri: Yaprak, tomurcuk, çiçek ve tanelerde emgi yaparak deformasyon, kuruma ve ürün kaybına neden olur. Kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağ Yaprakuyuzu (Eriophyes vitis): Yaprakların alt yüzünde emgi yaparak gümüşi ve kahverengi lekeler, kabartılar ve tüyler oluşturur. Genellikle külleme ilaçlamaları ile kontrol altına alınabilir. Filoksera (Viteus vitifolii): Asma köklerine ve yapraklarına zarar vererek bitkinin zayıflamasına ve ölmesine yol açar. Dayanıklı anaç kullanımı ve karantina önlemleri ile mücadele edilir. Bağda Unlubit: Bitki özsuyunu emerek zayıflama, verim düşüklüğü ve kurumaya neden olur. İyi havalanma, budama artıkları temizliği ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağ Yaprak Pireleri: Yaprakların alt yüzünde emgi yaparak büzülme, sararma, kıvrılma ve kurumalara yol açar. Uç alma, yabancı ot kontrolü ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağda Haziranböcekleri: Larvaları asma köklerini kemirerek zarar verir. Toprak işlemesi, ilaçlı su uygulaması ve granül ilaçlar ile mücadele edilir. Bağ Salkım Maymuncuğu (Strophomorphus ctenotus): Yaprak, filiz, çiçek tomurcuğu ve tanelerle beslenerek verim kaybına neden olur. Yapışkan macun tuzakları, silikonize elyaf uygulaması ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Bağ Çadırtırtılı (Arctia villica): Larvaları göz, sürgün ve yaprakları yiyerek zarar verir. Yabancı ot kontrolü ve larvaların toplanması ile mücadele edilir. Asma Ağustosböceği (Klapperichicen viridissima): Nimfleri asma köklerinin özsuyunu emerek zayıflama, bodurlaşma ve kurumalara yol açar. Yumurta bırakılmış dalların kesilmesi, erginlerin toplanması ve bağ bakımı ile mücadele edilir. Bağ Gözkurdu (Theresimima ampelophaga): Göz ve yaprakları yiyerek verim kaybına neden olur. Kış temizliği, barınak yerlerinin ortadan kaldırılması ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bağ Üvezi (Arboridia adanae): Yaprakların alt yüzünde emgi yaparak lekelenme, kuruma ve dökülmeye neden olur. Budama artıkları temizliği, doğal düşmanların korunması ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Dürmece (Bağ Pirali) (Sparganothis pilleriana): Göz, yaprak ve çiçek salkımlarını dürerek beslenir, verim kaybına yol açar. Kış temizliği, konukçu bitkilerin uzaklaştırılması ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Virüsler: Asma Gövde Çukurlaşması Virüsü (Rugose Wood Complex): Asmanın gelişme geriliği, bodurluk, gövdede çukurlaşma ve ürün kaybına neden olur. Virüsten ari üretim materyali kullanımı ve hastalıklı asmaların sökülmesi ile mücadele edilir. Asma Yaprak Kıvırcıklığı Virüsü (Grapvein leaf roll virusi): Yaprak kıvırcıklığı, kırmızılaşma, bodurluk, meyve kalitesinde düşme ve ürün kaybına yol açar. Virüsten ari asmaların kullanılması, hastalıklı bitkilerin sökülmesi ve unlubitlerle mücadele ile önlenir. Asma Yelpaze Yaprak Virüsü (Grapvein fanleaf virus): Yapraklarda yelpaze şekli, mozaik, şekil bozuklukları, sürgünlerde deformasyon, meyve silkmesi ve ürün kaybına sebep olur. Nematodsuz alanlarda bağ kurulması, virüsten ari üretim materyali kullanımı ile önlenir.
736
A-HAVUÇ YETİŞTİRİCİLİĞİ Havucun anavatanı Türkiye’dir. Sebze üretimimiz içinde önemli bir yeri olan havuç ülkemizde belli alanlarda önemli miktarlarda üretilip tüketilen bir sebzedir. Ülkemizde havuç kışlık bir sebze olarak algılanıp üretilirken Dünya ülkelerinde havuç her mevsimde tüketilen bir sebzedir. Ayrıca havuç ülkemizde turşu haricinde hiç konserve edilmezken, Avrupa ülkelerinde konserve edilmiş olarak büyük miktarlarda tüketilir. Bol miktarda A vitamini barındıran Havuç B, C, D ve E vitaminleri açısından da oldukça zengindir. Ayrıca karoten, şeker ve fosfor ihtiva eder. 100 gram havuçta 40 kalori bulunur. Havuçda bulunan Beta-Karotin yaşlıkdan dolayı ileri gelen görme zayıflığından koruyor. Bağırsakları çalıştırarak sindirime yardımcı olur. İdrar ve gaz söktürücü özelliğe sahiptir. Vücuttaki zararlı maddeleri uzaklaştırmaya yardımcı olarak kanı temizler. EKOLOJİK İSTEKLERİ İklim: Havuç serin iklimden hoşlanır. En uygun çimlenme sıcaklığı 10-15°C arasındadır. Gelişme dönemindeki sıcaklık isteği 15-20°C’dir. Sıcaklık turuncu rengin oluşumunda etkilidir. Optimumdan düşük veya yüksek sıcaklıklarda renkte açılma görülür. Kök gelişme dönemindeki aşırı yağışlar veya su stresi rengin açılmasına neden olur. Havuç bitkisinin çiçeklenme dönemindeki sıcaklık isteği 20-30°C civarındadır. Toprak: Havuç köklerinin düzgün şekilli ve düzgün yüzeyli olabilmesi için toprağın hafif bünyeli olması gerekir. Tınlı veya kumlu-tınlı topraklar tercih edilmelidir. Bununla birlikte yüksek verim istenirse milli ve milli-tınlı topraklar da kullanılabilir. Ağır topraklar, taş ve kesekli topraklar havuç köklerinde küçük ve kısa köklerin oluşmasına, köklerde çatallanmaya, kök yüzeyinde saçak kök oluşmasına, büzüşmeye havuçların uç kısımlarının eğrilmesine neden olur. Çeşit seçimi: Havuç yetiştiriciliğinde çoğunlukla hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Cezerye, lokum, un vb işleme amaçlı yetiştiricilikte kuru madde miktarı daha yüksek olan çeşitler tercih edilmelidir. Nantes tipi hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Yer seçimi: Havuç yetiştiriciliği için hafif bünyeli toprağı olan, güneşli taban suyu seviyesi yüksek olmayan, drenajı iyi olan yerler tercih edilmelidir. Arka arkaya havuç yetiştirilen yerler seçilmemelidir.Toprak organik maddece iyi olmalıdır. Ayrıca münavebe çok önemlidir. Toprak hazırlığı: Havuç doğrudan tohum ekimi yapìlarak yetiştirilir. Havuç yetiştirilecek toprak ekimden önce derin sürülmeli ve arkasından diskaro çekilerek toprak kesekleri parçalanmalıdır. Tohum ekimi: Havuç yazlık ekilecekse şubat ayından itibaren Nisan ayı ortalarına kadar, Kışlık ekilecekse Mayıs sonu ile temmuz sonu arasında ekilebilir. 2-3 hafta ara ile tohum ekimi yapılarak hasadı sürekli hale getirmek mümkündür. Tohumlar yastıklara veya serpme olarak ekilir. Ekim Pnomatik ekim makinası ile yapılır. Yastığa ekim tercih edilmelidir. Çeşidin kök iriliğine bağlı olarak tohumlar 10-12 cm sıra arası ve 4-6 cm sıra üzeri mesafe ile 2-3 cm derine ekilmelidir. 1000 m2 (1 da) alana 200-300 gr tohum ekilir. Ekim derinliği normalde fazla olursa kökler kısa-kalın, az olursa ince-uzun olur. Ekim sonrası düzgün bir çıkışın sağlanması önemlidir. Çıkış oranı üzerinde, toprak sıcaklığı ve nemi, tohumun canlılık oranı ve iriliği etkilidir. Ekim sonrasì toprağın 1-2 cm’lik kısmının kuru kalmaması gereklidir. Yabancı otlarla ekim öncesi ve sonrası iyi bir mücadele programı uygulanmalıdır. Bu amaçla ekim öncesi ve çıkış öncesi yabancı ot ilaçlarından yararlanılabilir. Havuç bitkileri yabancı otlara karşı duyarlıdır. Bu nedenle yabancı otlarla iyi bir mücadele gerekir. Ekim öncesi yabancı ot ilaçlaması yapılır.Ayrıca çıkış sonrası da yabancı ot ilaçlaması yapılır.Bitkiler 3-4 yapraklı dönemde iken seyreltilmelidir. Gübreleme: Havuç toprağın besin maddelerince zengin olmasını ister. Kışlık ekimlerde gübrelemeye daha fazla özen göstermek gerekir. Topraktaki organik madde miktarı dikkate alìnarak 2-4 t/da olgunlaştırılmış organik gübre verilmesi gerekir. Aksi takdirde kök şekli bozulur, çatallanma artar. Olgunlaşmamış gübre, havuç sineği zararını artırır. Kimyasal gübreler ekimle birlikte verilecekse bant şeklinde ve tohumdan 2.5-7.5 cm uzaklıktaki çizilere verilmesi gerekir. Besin maddelerinden azot (N) havucun rengi üzerinde etkilidir. Fazla azotlu gübreleme, köklerde yarılmayı artırır., yaprak gelişmesini artırarak kök verimini düşürür. Köklerdeki su oranını artırarak muhafaza ömrünü azaltır. Fosfor (P) verimi artırır. Potasyum (K) ise kalite ve muhafaza ömrü üzerinde etkilidir. Toprak analizi sonuçlarına göre saf madde olarak dekara 15-20 kg N, 10-12 kg P ve 10-30 kg K verilmesi önerilir. Azotlu gübre olarak amonyum formlu olanlar tercih edilmeli ve sulama suyu ile verilmelidir. Azotlu gübrelerin % 50’si ekimle birlikte, % 50’si de kök gelişme aşamasında, kökler kurşun kalem kalınlığında iken verilebilir. Bazı topraklarda bor ve nadiren manganez noksanlığına rastlanabilir. Noksanlık durumunda 3 yılda bir 2.5-3.5 kg/da bor verilmesi yeterli olur. Sulama: Ekim sonrası düzgün bir çıkış ve kaliteli kökler elde edebilmek için sulama gereklidir. Yağmurlama sulama sistemi havuçlar için tercih edilmelidir.Yağışların yeterli olmadığı durumlarda haftada 1 kez sulama yeterlidir. Aşırı sulama veya su stresi köklerin yarılmasına ve çürümesine neden olur. Hasat ve Pazara hazırlama: Erkenci havuçlar 2-3 cm çapa ulaştığında yapraklı olarak sökülür ve demetler halinde satışa sunulur. Sanayide kullanìlacak havuçlar omuz çapì 2-4 cm’ye ulaştığında hasat edilir. Depolanacak havuçların normal iriliklerine ulaşması beklenir. Yaprak kısımları kesildikten sonra. pulluk veya patates söküm makinaları veya havuç hasadı için geliştirilmiş makinalarla hasat edilir. Hasadın gecikmesiyle kök rengi açılır, köklerde koflaşma görülür ve toprak zararlılarının zararı artar. Ülkemiz koşullarında havuç hasadı mayıs ayından şubat ayına kadar devam eder. Hasad sonrası işlemler: Hasadı yapılan havuçlar Soğuk hava deposunda depolanacaksa yıkanmadan kasalara konarak depolanır. Hasat edilen havuçlar direk pazara gönderilecekse yıkanır, sınıflandırılır, polietilen torbalara veya kasalara konulur. Havuçlar 0o C ve %90-95 nemde 4-6 ay süreyle depolanabilir. Depolama sırasında hatalı depolama yapılırsa filizlenme, köklenme, öz çürümesi ve enzimatik kararmalar ile su kaybına bağlı olarak renk ve tat kaybı (acılaşma) görülür. Ayrıca bakteri ve mantar kökenli hastalıklar artar.
830
Koç Katımı ve Döl Verimi Koyunlar yılın her mevsiminde kızgınlık göstermezler, koyunlar mevsime bağlı poliöstrik hayvanlar gurubundadır. Yani bir mevsimde (bir dönem boyunca) birden çok kızgınlık gösterirler. Ülkemiz yerli koyunları genel olarak ilkbaharda ve sonbaharda olmak üzere yılda 2 dönem kızgınlık gösterirler. Ancak sonbahar dönemindeki kızgınlığı ilkbahar kızgınlığından daha etkin olduğu gibi, günlerin kısalmasıyla, kızgınlık oranı da yükselmektedir. İklim, bakım ve besleme şartları da dikkate alınarak, koç katımının sonbahar mevsiminde yapılması tercih edilmelidir. Melatonin hormonu epifiz/pineal bezden salınımı ve sentezi gece pik seviyesine çıkmakta, gündüz ise minimuma düşmektedir. Bu durum özelikle mevsime bağlı kızgınlık gösteren koyun ve keçilerde, kızgınlık/östrus siklusuna etki etmektedir. Gonadları uyarma özeliğine sahip melatonin hormonunun dışarıdan verilmesiyle koyunlarda sezon dışında da kızgınlık ve ovulasyon sağlanabilmektedir (indüksiyon). Eksojen melatonin mevsimsel anöstrus periyodunun sonuna doğru yani geçiş süresinde daha fazla etkili olmaktadır. Koyunlara koç katımdan 6 hafta önce melatonin verilir ve bu süre boyunca koçlardan ayrı tutulur. Koç katımı iki tam östrus siklusunu (35 gün) kapsamalıdır. Benzer etki, kapalı ağıllardaki koyunlarda foto periyodun manipülasyonuyla da sağlanabilir. Ağılda 6-8 hafta boyunca günde 8 saat aydınlık, 16 saat ise karanlık ortam sağlanmasıyla, 6-8 hafta sonra koyunlar kızgınlığa başlayabilmektedir. Koçlarda koyunlar gibi benzer koşullar altında tutulması halinde dölverimi ve aşım kapasitesi artmaktadır. Koç katımı 5-7 hafta arasında olmalıdır. Koç katım süresinin kısaltılması nispetinde doğacak kuzuların yaş farkları azalmakta, buna bağlı olarak da bakım-beslenme güçlükleri ve işçilik en aza inmektedir. Aşım döneminde sperma kalitesini olumsuz etkileyen koç-tekelerdeki 1 cm den uzun skrotal tüyler ile pernial bölgedeki kıllar kırpılmalıdır. Koç Katımı, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım yöntemler ile yapılmaktadır. Serbest (Rastgele) aşım; koyun sürüsüne yetecek sayıda koç, sürekli veya aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her koç, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın koyunla çiftleşir. Sınıf usulü aşım; verim düzeylerine göre oluşturulacak koyun gruplarına, uygun özellikte bir ya da birden çok koç katılır. 29 Elde aşım; kızgınlık gösteren koyunlar, önceden belirlenmiş koçlarla çiftleştirilir. Elde sıfat veya suni tohumlama yaptırılıyorsa kızgınlığa gelen koyunlar iyi seçilmeli ve sıfat tarihi kaydedilmelidir. Aşım Yöntemlerine Göre Bir Baş Koça Ayrılacak Koyun Sayısı (baş) Aşım Yöntemi Genç Koç Ergin Koç Suni Tohumlama Serbest 15 25-35 Günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş koyun için yeterli olup, sürüdeki 150-200 baş koyun için bir koç kafi gelmektedir. Sınıf 30 35-55 Elde 40 60-80 Mümkünse koçlara günde 2'den fazla aşım yaptırılmamalıdır. Sürüde senkronizasyon yapılıyorsa, 10-15 baş koyuna bir baş yetişkin koç, sezon dışındaki senkronazisyonlarda ise koçlarda fertiletinin düşük olduğu göz önünde bulundurularak 5-7 baş anaç koyuna 1 yetişkin koç hesaplanmalıdır. Serbest koç katımında sürüdeki lider koçlar, diğer koçların aşım yapmasını engellediği için sürüde kısa dönemde kısırlık, uzun dönemde de akrabalığı artırabilmektedir. Koyunlarda ırka ve çevre koşullarına göre kızgınlık süreleri ve belirtileri değişmekle birlikte kızgınlık ortalama 30 (20-48) saat sürmektedir. Genellikle gece başlayan kızgınlık, sabah saatlerinde çok fazla belirginleşmekte, öğlen saatlerinde sabaha göre kısmen azalmakta, akşam saatlerinde ise kızgınlık belirtileri zayıflamaktadır. Genç anaçların kızgınlıkları, erginlerinden daha düzensiz, belirsiz ve kısa sürelidir. Koyunlarda en uygun tohumlama zamanı, kızgınlık belirtisi başladıktan 12-18 saat sonrasıdır. Gebe kalmayan koyunlar 16-17 gün sonra yeniden kızgınlık gösterirler. Koyunlarda gebelik oranı ırklara göre, ikizlik oranı ırka ve verim yönüne göre değişiklik gösterir, bunun yanında koç katımı döneminde hayvanın beslenmesi vücut performansı da önemlidir. Genellikle süt verimi yüksek olan ırklarda ikizlik fazla iken, etçi ırklar için bunu söylemek zordur. Koyunlarda; aşırı soğuk veya sıcak havalar, yetersiz refah ve bakım-besleme koşulları, emzirme ve sağım, kızgınlığın etkinliğini ve gebelik oranını düşürmektedir. Genel olarak koyunlarda yaşla beraber döl/kuzu verimi artmakta, bu artış 4-5 yaşta pik yapmakta, daha ileri yaşlarda ise düşmektedir. Sürüde döl verimini artırmak için reforme edilmesi gereken koyunlar zaman kaybetmeden, sürüden çıkarılmalıdır. 30 Koç ve koyunlara sıfat döneminde, enerji bakımından zengin yemlerin (tane tahıl) verilmesi döl verimini olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca koç katımı dönemine girmeden önce döl verimini artırmak amacıyla koyunlara günlük bir miktar arpa verilmeli, sıfat döneminde de mera dönüşü ek yemleme yapılmalıdır. Yetersiz besleme veya sıfat döneminde dengesiz veya düzensiz beslemenin, kızgınlıkta ve döl veriminde ciddi sorunlara yol açacağı unutulmamalıdır. Koç katımına 2-3 ay kala koçlar ile koyunları ayrı tutmak, katıma bir hafta kala sürü büyüklüğüne göre tecrübeli bir iki koçu altına bez bağlayıp sürüde gezdirme suretiyle hormonal uyarı sağlamak, koçlara bu dönemde iyi bir bakım ve besleme uygulamak, döl verimine olumlu katkı sağlayacaktır. Koyunlar, koç katımı (5 hafta), doğum öncesi (6 hafta) ve doğum sonrası (6 hafta) olmak üzere üç dönemde ek beslemeye gereksinim duyarlar. Küçükbaş hayvan sürülerinde bireysel bakım ve beslenmenin imkansıza yakın olması nedeniyle grup halinde bakım-besleme yapılması ihtiyacı vardır. Sürüde doğum zamanın ayarlanmasında bakım-beslenme koşulları, mevsim ve iş yükü göz önünde bulundurulmalıdır. Erken ilkbaharda doğan kuzuların yaşam gücünün yaz ve kış mevsimine göre daha yüksek olduğu bilinmektedir. Doğan kuzuların grup halinde besiye alınabilmesi ancak yaşlarının birbirine yakın olmasıyla mümkün olabilmektedir. Yine koçların sürekli koyunların içerisinde tutulduğu sürülerde aşılama, vitamin mineral takviyesi (selenyum, bakır, çinko, E vitamini takviyesi gibi) ve paraziter ilaçlamanın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi mümkün olamamaktadır. Ancak, yetiştiricilerimiz son yıllarda fazla kuzu elde etmek, yıl boyu kuzu satışı yapabilmek gibi nedenlerle koçları sürekli sürüde tutmaktadır. Yetiştiricilerin, sürüde sürekli koçu tutulmasındaki fayda-zarar dengesini sıklıkla hesaplamaları işletmenin kârlılığı açısından yararlı olacaktır. Sürülerde % 7’ye kadar kısırlık normal kabul edilmektedir.
843
Kafeste yumurta tavukçuluğunun avantajları şu şekilde özetlenebilir; -Birim kümes alanına konan tavuk sayısı diğer kümeslerden 4-5 misli daha fazladır. - Altlık sorunu yoktur. - Yumurtalar daha temizdir. - Fazla dolaşıp enerji kaybetmedikleri için yemden yararlanma biraz daha yüksektir. - Yere yumurtlama sorunu yoktur. - Gurk olma hali çok azdır. - Tavuklar ayak altında dolaşmadıkları için bakımları daha kolaydır. - Yumurtalar biraz daha ağırdır. - Ölüm oranı genellikle daha düşüktür. - İş gücü gereksinimi, otomasyona bağlı olarak % 50-80 daha azdır. - Tavukların tek tek kontrolü, kötü ve düşük verimlilerin ayrılması daha kolaydır. - Gübrenin alta seçmesi ve tavukların birbirleriyle temasının az olması nedeniıle hastalık kontrolü daha kolaydır. - Kannibalizm daha düşük düzevdedir. - Havvanların kendi yumurtalarını vemelerine ender rastlanır, avnca bu alıskanlısı olan havvanlar kolavca ayıklanır. 11 Kafeste yumurta tavukçuluğunun dezavantajları şunlardır; -Hayvan başına düşen ilk kuruluş masrafları, kafes maliyeti nedeniyle çok fazladır. - Çatlak yumurta oranı artar. - Yumurtlama döneminde hayvanlar daha fazla ağırlık artışı sağlasalar da, kemiklerin son derece zayıf olması nedeniyle dönem sonundaki piyasa fiyatları düşüktür. - Özellikle yazın, gübrede fazla miktarda sinek ürer ve sorun yaratır. - Kafes altlarında biriken gübreyi sık sık temizlemek gerekir. - Bazı özel kafes hastalıkları nedeniyle özel yemleme gerekebilir. - Hareketsizlikten dolayı karaciğer yaşlanması ve buna bağlı ölümlere daha sık rastlanır. - Kümes içerisinde daha fazla hayvan barındığı için daha güçlü bir havalandırmaya ihtiyaç vardır. - Yumurtlamayanlar düzenli bir şekilde ayıklandığından kafeslerin bir kısmının boş kalmaması için bir miktar yedek tavuk beslenir. Yumurta tavukçuluğunda 1 kg. yumurta için harcanan yem miktarıda 2.1-2.2 kg.’ı pek geçmemektedir. Tavukçulukta beslenme. üretimin karlı olabilmesi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü tavukçuluk işletmelerinde yapılan tüm harcamaların yaklaşık %70 ni yem harcamaları oluşturmaktadır. Civcivler ilk 6 hafta enerji ve protein değeri yüksek civciv yemi ile beslenir. 6. Haftanın sonundan 14. haftaya kadar piliç büyütme yemi ile beslenir. 14-18. Haftalar piliç geliştirme yemi ile beslenir. 18. Haftadan 42. haftaya kadar 1. Dönem yumurta tavuk yemi ile beslenir. Daha sonraki dönemde ise 2. Dönem yumurta tavuk yemi verilir. Yem alırken, en fazla 15 günde tüketilebilecek kadar yem alınmalıdır. Fazla yem alınmamalı, depolanmasına ve istiflenmesine azami gayret gösterilmelidir. Yumurtacı bir tavuğun günlük yem tüketimi 110-125 gr dır. Yumurta tavukçuluğunda başarılı sayılmak için aşağıdaki kıstaslar önem arzetmektedir. -Tavuk başına yıllık yumurta verimi en az 280 olmalıdır. -1 Kg. yumurta için yedirilen yem miktarı 2.0-2.2 Kg. olmalıdır. 12 -Yumurtlama döneminde aylık ölüm oranı en çok %1 olmalıdır. - Çok küçük ve satışa uygun olmayan yumurta oranı en fazla %5 olmalıdır. -Kırık yumurtaların oranı %2’yi geçmemelidir. Bu hedeflere ulaşabilmek için için; -Sürü büyüklüğü ne kadar artarsa kazançda o kadar artar. -Yüksek verimli ırklar seçilmelidir. -Besin maddelerince iyi dengelenmiş karma yemler kullanılmalıdır. -Kaliteli yumurtalar üretilmelidir. -Pazar şartları iyi takip edilmelidir. -Tavuklar 19 aylık olduktan sonra verim dışı bırakılmalıdır. TAVUKÇULUKTA HİJYEN VE SAĞLIK ÖNLEMLERİ Özellikle son yıllarda ülkemizde tavukçuluk büyük bir gelişme göstererek bir endüstri haline gelmiştir. Buna paralel olarak bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunları en aza indirebilmek için sağlık ve hijyen koşullarının sağlanması büyük önem arz etmektedir. Tavukçulukta amaç hastalığın kümese girişini önlemek ve sağlıklı sürüler yetiştirmektir. Hastalık çıktıktan sonra yapılan tedavi çıkan bir yangının söndürülmesine benzetilebilir. Özet olarak alınması gereken önlemleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. - Öncelikle kümes yapılacak yerlerin diğer tavukçuluk işletmelerinden, yerleşim alanlarından ve ana yollardan mümkün olduğu kadar uzak olmasına dikkat edilmelidir. - Kümesler yabani hayvanların ve kuşların girişini engelleyecek şekilde planlanmalı ve kümesler arasında yeterli mesafe bırakılmalıdır. Çiftliğin etrafı yabani hayvan ve insan girişini engelleyecek şekilde çevrilmen', giriş ve çıkışlar kontrol altında tutulmalıdır. - Kümesler kolay yıkanıp temizlenebilir malzemelerden yapılmalı içine konulacak ekipmanda buna uygun olarak seçilmelidir. Kümeslerin temizlisi ve dezenfeksiyonu kısaca şöyle yapılmalıdır. - Kümesteki hayvanlar boşaldığı zaman temizliğe altlığın çıkarılmasıyla başlanır. Altlığın etrafa yayılmadan mümkün olduğu kadar kümeslerden uzak bir yerde atılması sağlanmalıdır. Kümes içindeki ekipman da dışarıya çıkarılarak yıkanıp dezenfekte edildikten sonra güneş altında kurumaya bırakılmalıdır. - Kümes ve ekipmanların eksiklikleri ve arızaları da temizlik esnasında onarılmalıdır. - Kümes deterjanlı, dezenfektan katılmış bol su ile yıkandıktan sonra geniş spektrumlu bir dezenfektanla dezenfekte edilmeli kuruyunca da badana yapılmalıdır. - Daha önce temizlenmiş ve dezenfekte edilmiş ekipmanlar da içeriye alınıp, güvenilir bir yerden alınmış temiz talaş serildikten sonra kapı ve pencereler sıkıca kapatılarak fumigasyon tarzı dezenfeksiyon uygulanmalı ve kümesler bu şekilde kapalı olarak muhafaza edilmelidir. Kümes hayvanlar gelmeden önce havalandırmalıdır. - Hayvanlar gelmeden en az 24 saat önce kümesin bütün hazırlıkları ve ısı durumu düzenlenmiş olmalıdır. - Kümeslere konulacak civcivler güvenilir ve sağlıklı damızlık-çı işletmelerden temin edilmeli, kümeslere aynı yaşdaki hayvanlar konulmalıdır. - Kümes girişlerine dezenfektan ve kireç konulmalı, bakıcıların bunlara basmadan girişleri önlenmelidir. - Mümkünse her kümesin bakıcısı ayrı olmalı, kümeslerde giymeleri için özel ayakkabı ve elbise verilmeli, kümes kıyafetleri ile dışarıda dolaşmaları engellenmelidir. - Kümeslere yabancı kişi ve ziyaretçilerin girmesine engel olunmalı, eğer veteriner hekim, ziraat mühendisi gibi teknik elemanların kümese girmesi gerekiıorsa onlarında yukarıdaki hijyen kurallarına uyması sağlanmalıdır. - Ölen hayvanlar kümeslerden uzakta açılan derin çukurlara gö-mülmeli, üzerlerine sönmemiş kireç dökülmeli, en doşrusu yakılarak imha edilmelidir. - Herhangi bir hastalık şüphesi durumunda derhal bölgedeki veteriner hekimlere başvurulmalı, bilinçsizce ilaç kullanılmamalıdır. - Yemler güvenilir yem fabrikalarından alınmalı, boşalan çuvallar ve eski viyoller tekrar kullanılmamalıdır. - Yeni alınan malzemeler dezenfekte edilmeden kümese sokulmamalıdır. - Kümeslere normalden fazla hayvan konulmamalıdır. Aksi halde gagalama, tüy çekme ve diğer stres problemlerinin ortaya çıkacağı hatırdan çıkarılmamalıdır. - Tavuklara verilecek su; temiz, renksiz, kokusuz, tortusuz, zararlı maddeler ve mikroplardan arındırılmış olmalıdır. Sudaki bak-teriyal veya kimyasal kirlilik, bazı maddelerin fazlalığı, büyümede yavaşlama, canlı ağırlık kayıbı, verim düşüklüğü, ishal ve ölümler halinde ortaya çıkar. Bunu için işletmede kullanılan su sık sık, hiç değilse 6 ayda bir bakteriyolojik ve kimyasal yönden incelettirilme-lidir. - Kümeslerdeki suluklar gün aşın yıkanmalı, depolar altı ayda bir temizlenip dezenfekte edilmelidir. - Kümeslerde etkin bir şekilde fare vb. zararlılarla mücadele yapılmalıdır. 14 - Tavukçulukta hastalıklardan korunmanın diğer bir yolu da aşılamadır. Aşılama programı planlanırken bölgedeki veteriner hekime danışılmalı ve bu programa titizlikle uyulmalıdır. - Aşılarla hastalıkların kontrolünde başarı, bazı temel faktörlere bağlıdır. Hastalıklardan korunma amacıyla uygulanan aşılar, mutlaka sağlıklı sürülere ve uygun yaşlarda tatbik edilmelidir. Aşılar sıcaklık ve güneş ışınlarından korunmalı, buzdolabında saklanmalıdır. Günü geçmiş aşılar kullanılmamalı, her hayvanın normal dozda aşı olmasına özen gösterilmelidir. Pek çok aşı zayıflatılmış hastalık etkenlerinden oluştuğu için aşılama işlemi bittikten sonra bütün aşı şişeleri imha edilmelidir. Aşılamalar içme suyuna katılarak uygulanıyorsa içme suyunun klor ve dezenfektan maddeler içermemesi gereklidir.
1,034
Hububat yetiştiriciliği: ARPA Arpa tek yıllık bir uzun gün bitkisidir. Fakat değişik gün uzunluklarına da uyabilir. Arpa, tahıllar içerisinde en çok kardeşlenenlerdendir. Olağan durumda 5 - 8 kardeş verir. Bitki boyu ortalama 35-100 cm kadardır. Başakları ortalama 8 - 15 cm boyunda olup 2, 4 ve 6 sıralıdırlar. Çiçeği kavuz ve kapçık sarar, kavuzlu arpalarda bunlar daneye yapışıktır ve harmanda ayrılmazlar. Danenin ortalama % 10 - 13 kadarı kavuzdur. Dane yapısında % 9 - 13 ham protein, % 67 kadarda karbonhidrat bulunur. Arpa serin iklim tahılları içerisinde buğdaydan sonra en çok ekimi yapılandır. Arpa daha çok hayvan yemi olarak kullanılır. Yem olarak değeri mısırın % 95’i kadardır. Yemlik arpalarda protein oranının fazla olması istenir. Kavuzun fazla olması besleyicilik değerini düşürür. Kullanıldığı önemli alanlardan biri de malt sanayidir. Bira üretimi için gerekli olan malt iki sıralı beyaz arpalardan elde edilmektir. Biralık arpalarda protein oranının düşük olması gereklidir (% 9 -10.5). Yurdumuzda yetiştirilen arpaların çoğunu biralık arpalar oluşturmaktadır. Tarımsal işlemlerin gereği gibi yapılması durumunda kaliteleri daha da yükselecek ve ihraç etme olanakları da doğacağından, ülkemize döviz getiren tarım ürünlerinden biride arpa olacaktır. İKLİM VE TOPRAK İSTEĞİ İklim İsteği Arpa, fazla soğuk ve fazla sıcak olmayan, nispi nemi yüksek olan yerlerde iyi gelişir. Sıcaklığı 0 ºC nin altına düşmeyen ve 18 - 20 ºC’nin üzerine çıkmayan, nispi nemi % 70 - 80 olan yerler arpa için çok uygundur. Toprak isteği Arpa için en uygun topraklar, organik maddece zengin, milli, havalanması ve nemliliği uygun, nötr reaksiyonlu (PH’ı 5 ile 8) topraklardır. YETİŞTİRME TEKNİĞİ Ekim Nöbeti Buğday gibi arpa da kuru ve sulu koşullarda çeşitli kültür bitkileri ile münavebeye girmektedir. Kuru koşullarda Arpa-Nadas-Arpa Arpa-Mercimek-Buğday-Mercimek Arpa-Nadas-Buğday-Nadas Sulu Koşullarda Arpa-Sebze Arpa-Buğday Arpa-Mercimek Arpa-Fiğ Arpa-Korunga Arpa-Mısır Arpa-Ayçiçeği Toprak Hazırlığı Kuru Koşullarda arpa-nadas veya arpa-mercimek ekim nöbeti uygulanmaktadır. Bu nedenle Arpa nadas sisteminde, arpa hasadını müteakip hiçbir toprak işlemesi yapılmadan, ekim sahası kışı geçirdikten sonra, erken ilkbaharda Mart ayının ikinci yarısından itibaren toprak uygun tava geldiğinde soklu pullukla derin sürüm yapılır. Daha sonra sonbaharda diskharrow + tırmık ve tapan çekilerek tohum yatağı hazırlanır. Arpa-Mercimek ekim nöbetinde ise; mercimek hasadından sonra toprak gölge tavındayken derin sürüm yapılır. Daha sonra sonbaharda diskharrow + tırmık ve tapan çekilerek tohum yatağı hazırlanmış olur. Sulu koşullarda: Sulanan sahalarda arpa genellikle çapa bitkileri ile ( sebze, mısır, ) münavebeye girmektedir. Bu nedenle sonbaharda ön bitki hasadından sonra, bitki kalıntıları temizlenmeli veya uygun alet ekipmanla parçalanmalı, bundan sonra döner kulaklı pullukla derin sürüm yapılıp, toprağa karıştırılmalıdır. Daha sonra diskharrow ve tırmık çekilerek keseklerin kırılması sağlanır. Kesekler kırıldıktan sonra orta ağırlıkta bir tapan çekilerek, tohum yatağı hazırlanır. Ekim Ekim mibzerle yapılmalıdır. Ekim derinliği, çimlenme için yeter nemi ve havalanmayı sağlayacak düzeyde ayarlanır. Genellikle kışlıklarda ekim derinliği 4 - 6 cm, yazlık ekimlerde 3 - 4 cm olmalı ve m2 ’ ye kışlık ekimlerde 300 - 350 tane, yazlık ekimlerde 350 - 400 tane tohum düşecek şekilde hesaplanmalıdır. Bu ise kuru koşullarda 14 - 16 kg/da, sulu koşullarda ise 12 - 14 kg/da arasında değişebilir (Tohumun 1000 dane ağırlığına göre). Ekim kardeşlenmenin yüksek olduğu taban ve sulu arazilerde daha seyrek yapılabilir. Gübreleme Arpa gübreleme genelde buğday gibidir. Kuru koşullarda 5 - 6 kg/da N, 7 - 9 kg/da P2O5, sulu koşullarda ise 12 - 14 kg/da N, 10 - 12 kg/da P2O5, karşılığı azotlu ve fosforlu gübre uygulanmalıdır. Fosforlu gübrenin tamamı ekim esnasında mibzerle banta, azotlu gübrenin yarısı ekimde, yarısı da kardeşlenme başlangıcında toprak yüzüne serpilmek suretiyle verilmelidir. Sulama Arpanın su ihtiyacı buğday kadar olmamakla beraber, bol verim ve kaliteli ürün için yeterli miktarda da toprak nemine ihtiyaç vardır. Arpada sulama yapılacaksa birinci su sapa kalkma ikinci su süt olumu devresinde olmak üzere iki su verilir. Tek su verilecek ise süt olum devresinde tatbik edilmelidir. Sulamada tatbik edilecek husus bitkinin gelişme devresinde, yağışların yeterli olmadığı dönemlerde arpanın toprakta ihtiyacı olan suyun, sulama suyu ile karşılanmasıdır. Hasat, Harman ve Depolanması Arpada hasadı geciktirmek hem verimi arttırır, hem de su oranının düşmesini sağlar. İyice kurumadan hasat edilmiş arpa ürününde kavuzlar kolayca renk atar, kalite düşer. Hasat tırpan veya orakla yapılıyorsa, kırılmasını önlemek için, hasada sabahın erken saatlerinde çiğli havada girilmelidir. En iyi hasat biçerdöverle yapılanıdır. Bu taktirde tam olumu fazla geciktirmemelidir. Biçerdöverle hasatta özellikle biralık arpalarda danenin kırılmaması için, biçerdöver ayarı önem kazanmaktadır. Arpanın depolanmasında ambar olarak kullanılacak bina rutubet almayan kuru, havadar ve aydınlık bir yer olmalıdır. Depoya getirilen arpanın su oranının %12 - 14 altında olması gerekmektedir. Deponun ısısı ise +4ºC civarında olmalıdır. Ambara konulacak arpa içerisinde, kızışmaya sebep olmaması için yabancı tohum bulunmamalıdır.
736
KİREÇ UYGULAMASININ YAPILMASI İpekböceği hastalıklarının tedavisi yoktur. Öyle ise yapılacak tek iş İpekböceklerini hastalandırmayacak ortamı sağlamaktır. İpekböceklerinde bakteri, virüs, mantar diye adlandırdığımız mikroplar hastalık yapar. Besleme yerimizi bu mikroplardan ne kadar arındırırsak başarı şansımız da o kadar artar. Bunun için en uygun malzeme sönmüş kireç tozudur. Nasıl Temin Edilir: Sönmüş Kireç piyasada hazır olarak satılmaktadır. Eğer üretici kendisi sönmemiş kireç alarak bundan sönmüş kireç elde etmek isterse, Beton bir zemin üzerine veya bir kova içine taş halindeki sönmemiş kireç parçaları konur. Bunların üzerine yavaş yavaş el ile su serpilerek parçalanarak dağılmaları sağlanır. Daha sonra elekten geçirilerek un halinde kapalı bir kapta toplanır. Bu şekilde hazırlanmış 15-20 kg. toz kireç bir kutuluk beslemeye yeterlidir. Nasıl kullanılır: Kireç tozunu, besleme esnasında besleme yatağına gelerek çoğalan mikroplara karşı kullanırız. Bu iş için en uygun zaman ipekböceklerinin yaprak yemediği uyku yani deri değiştirme dönemleridir. İpekböcekleri uyku devresine girdiğinde küne dediğimiz besleme yatağının üzerine ipekböceklerini de örtecek şekilde kireç tozu serpilir. Serpme işleminde küçük bir elek veya süzgeç kullanılması yerinde olur. İPEKBÖCEĞİ HASTALIKLAR VE ZEHİRLENMELER Daha öncede belirtildiği gibi, ipekböceği hastalıklarının tedavi yolu yoktur. Ancak bu bir hastalık geldiğinde tüm emek boşa gider demek değildir. Hastalık durumunda da yapılacak şeyler vardır. Böylece zararımızı en aza indirebiliriz. Bunun için hastalıkları biraz tanımak gerek. İpekböceklerinde bakteri veya virüs kökenli hastalıklar ile kimyasal veya zirai ilaç uygulamasından kaynaklı zehirlenmeler görülebilir. Mikroplardan başka virüs hastalıklarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran bazı şartlar vardır. İstenmeyen bu şartların meydana çıkmasını önlemek gerekir. Böylece hastalığın ortaya çıkması da önlenmiş olur. Hastalık çıkmasını kolaylaştıran şartlar şunlardır: 1. İpekböceklerinin aşırı sıcağa maruz kalması 2. İpekböceklerinin aşırı soğuğa maruz kalması 3. İpekböceklerinin aşırı rutubette kalmaları 4. Havalandırılamayan yerde böcek besleme (oksijen eksikliği) 5. İpekböceklerinin çok sık (sıkışık) bakılması 6. İpekböceklerinin uzun süre aç kalmaları 7. Kötü yem (tozlu, kızışmış, ıslak veya kart yaprak) 8. İpekböceklerinin vücutlarının yaralanması Şekil 23:Kireç uygulaması Şekil 24:Kireç uygulaması 9. Zirai ilaç bulaşmış yaprak Hastalıkları genel olarak 4 başlık altında toplayabiliriz; Sütleme hastalığı, Baygınlık hastalığı, Kireç Hastalığı, Nosema (Pebrin) 1- Sütleme Hastalığı: Bir virüs hastalığıdır. En önemli etken değişken hava sıcaklığıdır. Gece-gündüz sıcaklık farklılıkları hastalanmayı çabuklaştırır. Bunun yanında yetersiz beslenme, kalitesiz (özellikle kızışmış ve ıslak) yaprak, aşırı nemli ortam, yetersiz havalandırma hastalığı tetikler. Hastalanan böceklerde görülen en belirgin özellik boğumlarının şişmiş olması ve boğum aralarının içlerinin sarı renkli irinle dolu olmasıdır. Hasta böcekler kendilerini küne kenarlarına atarlar. Böceğin ayaklarından biri koparıldığında süt renginde bir sıvı akar. Hasta böcekler dolaşırken boğum aralarından veya ayaklarından akan iltihap yapraklara ve küneye bulaşır. Bu bulaşık yaprağı yiyen veya bu sıvılara vücudu sürtünen diğer böceklerde hastalanır. Hasta böcek görülür görülmez ortamdan uzaklaştırılmalı, eller dezenfekte edilmeli ve toz kireç uygulanmalıdır. İlk üç yaşta hastalanan böcekler 3-4 günde, 4.-5’nci yaşlarda hastalanan böcekler 5-6 günde ölürler. 2-Baygınlık Hastalığı: Bir bakteri hastalığıdır. Aşırı sıcak ve nemli ortamlarda gözlenir. Hastalık ölüme yakın zamanda anlaşılır. Ölümden sonra vücut önce sertleşir, daha sonra yumuşar. Karşıdan bakıldığında böcek baygınmış gibi görülür. Ama dokunulduğunda içi boşmuş gibi çöker, süngerimsi bir yapıdadır. Ölü böcekler çürürler. Önce kızılımsı bir renk alır, sonra siyahlaşır. Deri parçalanırsa pis bir koku yayılır. Hastalık özellikle dışkı ile yayılır. Sağlam böcekler bulaşık yaprağı yiyince hastalanırlar. Özellik ile 5. yaşın sonlarına doğru hastalık gözle görülür bir hal alır. Hasta böcekler toplanıp imha edilmelidir. Elle toplanıyor ise toplamadan sonra eller dezenfekte edilmeli ve kireç uygulanmalıdır. Şekil 25: Sütleme Hastalığı Şekil 26: Baygınlık Hastalığı 3-Kireç Hastalığı: Mantar hastalığıdır. Deri yoluyla hastalık meydana gelir ve yayılır. Özellikle aşırı nem ve dengesiz sıcaklıklar etkendir. Basık tavanlı yerler, nehir ve göl kıyılarında sıkça görülür. Beyaz, yeşil ve sarı kireç gibi çeşitleri olmakla beraber yaygın olarak beyaz kireç hastalığı görülür. Hastalık özellikle nemim %90 civarında seyrettiği yerlerde görülür. Mikroplar deri yoluyla böceğin vücuduna girerler. Böceklerde iştah kaybolur ve hareketler yavaşlar. Giderek durur ve 3-5 gün içinde ölür. Vücut önce pembeleşir sonra vücut beyaz miseller ile kaplanır. Koza örmek üzere iken hastalanan böcek kozayı örebilir. Ama koza içinde taşlaşır. 4-Pebrin Hastalığı: Nosema veya Karataban hastalığı olarak da adlandırılır. Hastalık iki yolla bulaşabilir; -Yumurta yoluyla -Aynı familyaya mensup kelebek tırtılları yoluyla Uygun olmayan besleme koşulları (uygun olmayan yaprak, gece-gündüz dengesiz sıcaklıklar, aşırı rutubet, alt değiştirmeme vb.) hastalık yayılmasını kolaylaştırır. Çevresel faktörlerden gelebilen hastalık, kelebekgiller familyasındaki böceklerin (Amerikan beyaz kelebeği, lahana kelebeği vb.) larvaları dut bahçesine yuvalandığında, bunların tırtılları yaprak yer. Yapraklar bu dönemde ipekböceklerine verildiğinde, yaprakla gelen tırtıllar veya yaprağa bulaşık dışkıdaki sporlar vasıtasıyla ipekböceklerine bulaşır. Hastalanan böcek 4-5 gün içinde ölür. Ama hastalığın 2. ve daha sonraki evreleri denen dönemin sonuna doğru bütün böcekler ölürler. Şöyle özetlenebilir. Başta hastalanan 15-20 böcek yaşarken dışkıları vasıtasıyla diğer böceklere hastalığı bulaştırır. İlk böcekler 4-5 günde ölürken diğer böcekler hastalığı bulaştırmaya devam eder. Böylece 2. 3. ve sonraki etkileri denen dönemler yaşanır. Çevreden çok nadir de olsa gelebilecek hastalık ise lokal hastalığa (sadece o bölgede) sebep olabilir. Üreticilerin hasta böcekleri tespit etmesi çok zordur. Ancak mikroskop muayenesi ile hastalık netleşir.
794
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: EKİM ZAMANI • Ekim zamanını yetiştirilecek çeşidin vejetasyon süresi, hava ve sulama suyu sıcaklığı belirler. Çeltik ekimi yapılması için su sıcaklığının en az 12 derece olması gerekir. • Ülkemizde çeltik ekim zamanı, bölgelerimize göre değişmektedir. Marmara-Trakya ve Karadeniz bölgesinde çeltik ekimi Mayıs ayının ilk yarısında, Ege ve Akdeniz bölgelerinde Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar olan geniş bir zaman diliminde ekilebilmektedir. • Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise 20 Nisan 15 Mayıs arasında ekiminin yapılması en uygun sonucu vermektedir. İç Anadolu bölgesinde çeltik ekimine biraz daha geç 10-20 Mayıs arasında başlamalıdır. • Ekimlerin geç yapılması da sonbahar yağmurlarının erken başlamasıyla çeltik hasadında güçlük meydana getirmektedir. Yatma sebebiyle dane kaybı artmakta, çeltik randımanı düşmekte ve kurutmada sorunlar yaşanmaktadır. • Ekimde geç kalınmışsa fideleme makineleri ile fide dikimi yapılırsa yaklaşık 1 ay erkencilik sağlamaktadır. EKİM YÖNTEMİ • Çeltiğin Ekim Yöntemleri; 1. İklim şartlarına, 2. Toprak tipine, 3. Ekolojik koşullara, 4. Kırmızı çeltik yoğunluğuna, 5. Münavebedeki bitkilere göre değişiklik göstermektedir. • Ekim yöntemleri 1. Serpme (elle, gübre saçıcıları ile uçakla), 2. Mibzerle 3. Fideleme. • Ülkemizde elle veya gübre saçıcı makineleri ile ekim yaygın şekilde kullanılmaktadır. Uçakla ekim yapılmamaktadır. • Serpme ekimden önce tavalar iyice bulandırılmalı ve tohum üstünde ince mil örtüsü oluşması sağlanmalıdır. • Serpme ekimde tohumlar toprak yüzeyine tutunduktan 3-4 gün sonra tavalardaki su boşaltılır. Tavalara 5-6 gün sonra ince bir su verilir. • Tohumları ıslatmadan buğday ekimi yapar gibi direk mibzerle ekim de yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemde yabancı otlarla mücadele zor olmaktadır. Aynı zamanda su kullanımı artmaktadır. Ekimden sonra tohumların çimlenmesi ve fideciklerin toprak yüzeyine çıkması için uzun zamana ihtiyaç duyulmaktadır. • Mibzerle kuruya ekim yapılmışsa 2-3 defa tarlaya su verilip boşaltılarak topraktaki tohumun çimlenip, bitkilerin toprak yüzeyine çıkması sağlanır. Bitkilerin toprağa tutunup, 1-2 yapraklı devreye ulaşmasından sonra, normal geleneksel sulama yönteminin uygulanmasına geçilebilir. • Ekimden sonraki çimlenme süresi; 1. Su ve hava sıcaklığına, 2. Su seviyesine 3. Tohumun ekim derinliğine bağlı olarak 5-10 gün arasında değişiklik gösterir. • Çimlenip su üzerine çıkış yapan bitki yüzdesi tohum kalitesine, tohum yatağının iyi hazırlanmasına ve ekim şekline bağlıdır. • Fideleme ekim yöntemi; çeltik yetiştirilecek tarlaya doğrudan doğruya ekim yapmadan önce fide yastıklarında fidelerin yetiştirilmesi ve daha sonra bu fidelerin tarlaya dikilmesini ifade eder. Bu şekilde, fide yastıklarında 20-25 gün süre ile yetiştirilen fideler çok iyi şekilde tesviye edilmiş tarlaya 1-2 cm derinlikte su verildikten sonra elle veya makine ile dikilir. Dikim işleminden sonra 5-6 gün içerisinde toprağa tutunurlar. Fideler toprağa tutunduktan sonra ilk azotlu gübre uygulaması yapılmalıdır. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Avantajları: • 1.Düzenli bitki örtüsünün sağlanması 2. Yatmanın ve mantari hastalıkların önlenmesi 3. Serpme ekime göre daha yüksek verim ve kalitede ürün elde edilmesi 4. Yabancı ot probleminin azalması 5. Sulama suyu tasarrufu (% 30) 6. Kışlık ara ürün yetiştiriciliğine imkân vermesi 7. Uzun vejetasyon süresi isteyen çeşitler yetiştirilebilir. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Dezavantajları 1. Fideleme makineleri ek bir yatırım istemektedir. 2. Tarla zeminin fideleme makinesinin çalışmasına uygun olması gerekmektedir. 3. Fideleme yapılması ek maliyet getirmektedir.
488
AKKARAMAN Yayılma Alanı: Orta Anadolu ve komşu bölgeleriyle kesiştiği yerler Verim Yönü: Kombine, et ve süt Genel Tanımı: Yerli ırklar içinde iri yapılı olarak tanımlanır. Vücut dar ve uzundur. Sırt hattı düzdür, bazılarında hafif bir çukurluk görülebilir. Baş uzun ve dar, yüz çıplak ve üzerinde değişik büyüklükte kâkül (hotoz) bulunur. Koçlarda baş hafif dışbükeydir. Uzun ve sarkık kulaklıdır. Bacaklar uzun ve sağlam, tırnaklar sağlam ve serttir. Vücut rengi genellikle beyazdır. Genellikle baş, burun, kulak ve ayaklarda siyah lekeler bulunur. Baş, boyun altı ve bacaklar yapağısızdır. Yapağı kaba-karışık ve seyrektir. Koyunlar boynuzsuzdur. Erkeklerde küçük yapılı yada tam gelişmemiş boynuz bulunabilir. S formunda yağlı kuyrukludur. Kuyruk, arkadan bakıldığı zaman üst üste oturmuş üç parça görünümündedir. Dipte geniş ve büyük bir yağ kitlesi, onun üstünde kalp şeklinde daha küçük ve yağlı ikinci bir parça, en üstte ise yağsız, kıllı ve aşağıya sarkan uzun kısım bulunur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Kötü çevre şartlarına ve hastalıklara dayanıklıdır. Sağlam yapılı ve kanaatkârdır.Yetersiz bakım besleme, farklı ve değişken iklim koşullarında yaşayabilir.Yağlı kuyruklu oluşu nedeniyle yetersiz besleme dönemlerinde yaşama gücü yüksektir. Yerli ırklar içinde en uysal olanıdır, sevk ve idaresi kolaydır. Sürü ve analık iç güdüsü iyidir. Uzun yol yürüyüşlerine dayanıklıdır. Fakir meralardan yararlanma yeteneği yüksektir. Yetiştirme Koşulları: Yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve karlı bozkır iklimine uyum sağlamıştır. Fazla engebeli olmayan, bitki örtüsü zayıf geniş meralarda yetiştirilir. Besleme karlı dönem dışında meraya dayalıdır. Karlı kış aylarında ağırlıklı olarak samana dayalı, az miktarda dane destekli besleme uygulanır. Basit ve düşük maliyetli ağıllarda barındırılır. Aile, köy veya şahıs sürülerinde ve 30-500 başlık gruplar halinde yetiştirilmektedirler. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 73 65 Laktasyon Süt Verimi (kg) 50-60 Vücut Uzunluğu (cm) 72 64 Laktasyon Süresi (gün) 140 Doğum Ağırlığı (kg) 4.7 4.4 Yapağı Verimi (kg) 2.2 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 62 50 Damızlık Yaşı (ay) 16-18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 240 Kuzu Verimi 1.2 KANGAL AKKARAMAN Yayılma Alanı: İç Anadolu Bölgesinde Sivas ve çevre iller Verim Yönü: Kombine, et ve süt Genel Tanımı: Vücut iri yapılıdır. İnce bir dudak yapısına sahiptir. Burun üstü genellikle dışbükeydir. Kulaklar uzun, geniş ve uzun ve dar, kaburgalar yassıdır. Göğüs özellikle koçlarda oldukça geniştir. Koyunların bir bölümünde 14 kaburga bulunur. Bacaklar uzun ve kuvvetlidir. Vücut beyaz ve kaba-karışık yapağı ile örtülüdür. Göz ve ağız çevresi ile ayaklar genellikle siyahtır. Baş, boyun, karın altı ve bacaklarda yapağı örtüsü bulunmaz. Koyunlar boynuzsuzdur. Erkek lerin % 10 kadarında zayıf boynuz bulunur. Yağlı kuyrukludur ve kuyruk S formundadır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Kurak iklim hayvanı olmakla birlikte değişik çevre koşullarına adaptasyon yeteneği iyidir. Uzun yol yürüyüşlerine dayanıklı ve sürü içgüdüsü gelişmiştir. Yetiştirme Koşulları: Yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve karlı bozkır ikliminde, fazla engebeli olmayan, bitki örtüsü zayıf geniş meralarda yetiştirilir. Besleme karlı dönem dışında meraya dayalıdır. Karlı kış aylarında ağırlıklı olarak samana dayalı, az miktarda dane destekli besleme uygulanır. Yetersiz barınak ve bakım koşullarında yetiştirilebilir. Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki Akkaraman yetiştiricileri damızlık koç ihtiyaçlarının bir kısmını Kangal Akkaraman sürülerinden karşılanmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 88 76 Laktasyon Süt Verimi (kg) 70-130 Vücut Uzunluğu (cm) 74 66 Laktasyon Süresi (gün) 150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.7 4.5 Yapağı Verimi (kg) 1.7 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 90-100 68-72 Damızlık Yaşı (ay) 18 Merada Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 280 260 Kuzu Verimi 1.2
555
Biber Yetiştiriciliği ve Hastalık & Zararlılarla Mücadele (Kısaltılmış) A- Biber Yetiştiriciliği Biber, Türkiye'de yaygın olarak tüketilen ve çeşitli şekillerde değerlendirilen önemli bir sebzedir. Taze tüketiminin yanı sıra, toz biber, salça, turşu ve yemeklerde kullanılır. Vitamin ve mineral açısından zengin bir besindir. Ekolojik İstekler: Sıcaklık: 20-25°C ideal sıcaklıktır. 15°C altında büyüme durur, 30°C üstünde ise çiçek dökümü olur. Işık: Güneşli ortamları sever. Su: Düzenli sulama ister, aşırı sulama kök çürüklüğüne neden olur. Toprak: Kumlu-tınlı, geçirgen, organik maddece zengin toprakları tercih eder. pH 6-7 idealdir. Yetiştirme Tekniği: Fide Yetiştiriciliği: Tohumlar viyollere ekilir ve uygun sıcaklık ve nem koşulları sağlanır. Fideler 5-6 yapraklı olduğunda tarlaya dikilir. Dikim: Sıra arası 60-70 cm, sıra üzeri 30-40 cm olacak şekilde dikim yapılır. Bakım: Çapa, sulama, gübreleme ve hastalık-zararlı kontrolü düzenli yapılmalıdır. Gübreleme: Toprak analizine göre yapılmalıdır. Genellikle dekara 3-5 ton yanmış ahır gübresi ile 25-30 kg azot, 8-15 kg fosfor ve 25-30 kg potasyum verilir. Ambalaj: Karton kutu, tahta sandık veya plastik torba kullanılır. B- Biber Hastalık ve Zararlıları Hastalıklar: Kök Boğazı Yanıklığı (Phytophthora capsici): Kök boğazında koyu yeşil-kahverengi lekeler, kök çürüklüğü ve solgunluk ile kendini gösterir. Temiz tohum ve fidelik, karık usulü dikim ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bakteriyel Kanser ve Solgunluk (Clavibacter michiganensis subsp. michiganensis): Yaprak solgunluğu, gövde lekeleri, meyve çürüklüğü ve iletim demetlerinde renk değişimi ile karakterizedir. Temiz tohum, hastalıklı bitkilerin imhası ve ekim nöbeti ile mücadele edilir. Domates Öz Nekrozu: Yaprak sararması ve solgunluğu, gövde lekeleri ve öz dokusunda kahverengi-siyah renk değişimi ile kendini gösterir. Dengeli gübreleme, havalandırma ve hasta bitkilerin imhası önemlidir. Bakteriyel Benek Hastalığı (Pseudomonas syringae pv. tomato): Yaprak, sap, çiçek ve meyve saplarında kahverengi-siyah lekeler oluşturur. Temiz tohum, fidelik hijyeni, havalandırma ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bakteriyel Leke Hastalığı (Xanthomonas vesicatoria): Yapraklarda yağlımsı lekeler, fidelerde kavrulma, meyvelerde çukur lekeler ve çürüme ile karakterizedir. Temiz tohum, fidelik hijyeni, ekim nöbeti ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Külleme (Leveillula taurica): Yapraklarda beyaz-kül rengi lekeler, pörsüme, kuruma ve ürün kaybına neden olur. Hastalıklı bitki artıkları imha edilmeli ve kimyasal ilaçlama yapılmalıdır. Fide Kök Çürüklüğü (Çökerten): Fidelerde kök boğazı çürüklüğü ve yatma ile kendini gösterir. Fidelik hijyeni, uygun sulama ve havalandırma, tohum ilaçlaması ve kimyasal mücadele ile önlenir. Beyaz Çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum): Gövde ve meyvelerde beyaz miselyum tabakası ve çürüklük oluşturur. Ekim nöbeti, hasta bitkilerin imhası, derin sürüm ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Kurşuni Küf (Botrytis cinerea): Gövde ve meyvelerde çürüme, gri küf tabakası, çiçek dökümü ve ürün kaybına neden olur. Havalandırma, sık dikimden kaçınma, hasta bitkilerin imhası ve kimyasal mücadele ile önlenir. Biber Mozaik Virüsü (Cucumber mosaic virus): Yapraklarda mozaik desenler, deformasyon, bodurlaşma, meyvelerde şekil bozukluğu ve renk değişikliği ile kendini gösterir. Temiz tohum ve fide, yabancı ot kontrolü ve vektörlerle mücadele önemlidir. Domates Lekeleri Solgunluk Virüsü: Bronzlaşma, kıvırcıklaşma, halka lekeleri ve meyvede şekil bozuklukları ile karakterizedir. Vektörlerle mücadele ve dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır. Hıyar Mozaik Virüsü: Yapraklarda mozaik, deformasyon, kabarcıklar, meyvelerde lekeler ve şekil bozukluğu ile kendini gösterir. Temiz tohum ve fide, yabancı ot kontrolü ve vektörlerle mücadele önemlidir. Patates Çizgi Virüsü (Patates Y Virüsü): Yapraklarda mozaik, kıvırcıklaşma, damarlarda kahverengi çizgiler, bodurlaşma ve ürün kaybına neden olur. Sertifikalı tohumluk kullanımı, sık dikimden kaçınma, yabancı ot kontrolü ve hasta bitkilerin imhası ile mücadele edilir. Zararlılar: Beyazsinek: Yaprak sararması, siyah tabaka oluşumu, verim ve kalite düşüklüğü, virüs hastalıkları taşıması ile karakterizedir. Yabancı ot kontrolü, tuzaklar, biyolojik mücadele ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Biber Galsineği: Çiçek tomurcukları dökülmesi, meyvelerde şişkinlik ve deformasyon ile kendini gösterir. Enfekteli bitki materyalinin imhası ve kimyasal mücadele ile önlenir. Thripsler: Yapraklarda beyazımsı-gümüşi lekeler, virüs hastalıkları taşıması ile karakterizedir. Yabancı ot kontrolü, havalandırma açıklıklarının kapatılması, biyolojik mücadele ve kimyasal ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Yaprakbitleri: Yaprak ve sürgünlerde emgi yaparak kıvırcıklaşma, sararma, kuruma ve virüs hastalıkları taşıması ile karakterizedir. Yabancı ot kontrolü, biyolojik mücadele ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Bozkurt: Fideleri kök boğazından keserek zarar verir. Toprak işleme, zehirli yem, tohum ilaçlaması, bandırma yöntemi ve yeşil aksam ilaçlaması ile mücadele edilir. Danaburnu: Toprak içinde galeri açarak tohum, kök ve yumruları kemirir. Toprak işleme, tuzaklar ve kimyasal mücadele ile önlenir. Piskokulu Yeşilböcek: Bitki özsuyunu emerek meyvelerde lekeler ve şekil bozuklukları oluşturur. Yabancı ot kontrolü ve kimyasal mücadele ile önlenir. Sarı Çay Akari: Yaprak, çiçek ve meyvelerde deformasyon, renk değişikliği ve kurumalara neden olur. Fidelik ve sera hijyeni, yabancı ot kontrolü ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Tel Kurdu: Bitki köklerini kemirerek zarar verir. Toprak işleme, ekim nöbeti ve kimyasal mücadele ile önlenir. Yaprak Galeri Sinekleri: Yapraklarda lekeler, galeriler, sararma, kuruma ve verim kaybına neden olur. Sera hijyeni, havalandırma açıklıklarının kapatılması, tuzaklar, biyolojik mücadele ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Yeşilkurt: Yaprak, çiçek ve meyveleri yiyerek zarar verir. Yabancı ot kontrolü, derin sürüm, larva toplama ve kimyasal mücadele ile önlenir. Pamuk Yaprakkurdu: Yaprakları yiyerek elek şekline getirir, meyveleri deler. Ekim ve dikim usulüne uyulmalı, fazla sulamadan kaçınılmalı, seranın havalandırma açıklıkları kapatılmalı ve kimyasal mücadele yapılmalıdır. Kırmızıörümcekler: Yaprak özsuyunu emerek sararma, kuruma, dökülme ve verim kaybına neden olur. Sera hijyeni, yabancı ot kontrolü, biyolojik mücadele ve kimyasal ilaçlama ile mücadele edilir. Domates Pas Akarı: Bitki özsuyunu emerek bronzlaşma, kuruma, çatlamalar ve verim kaybına neden olur. Fidelik ve sera hijyeni, yabancı ot kontrolü ve kimyasal mücadele ile kontrol altına alınabilir. Yaprak Pireleri: Yaprakların alt yüzünde emgi yaparak renk değişikliği, kıvrılma, kuruma ve verim kaybına neden olur. Sayım yapılarak yoğunluk tespit edilmeli ve gerektiğinde kimyasal mücadele yapılmalıdır. Önemli Notlar: Hastalık ve zararlılarla mücadelede kimyasal ilaçlar kullanılırken, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından her yıl belirlenen Bitki Koruma Ürünleri Listesi'ndeki ilaçlar tercih edilmelidir. İlaçlama yaparken, etiket talimatlarına uyulmalı, koruyucu ekipman kullanılmalı ve çevreye zarar verilmemelidir. Biyolojik mücadele ve kültürel önlemler, kimyasal mücadeleye göre daha sürdürülebilir ve çevre dostu yöntemlerdir.
929
Barınaklarda Havalandırma Sığırların temiz hava ihtiyacı eksiksiz bir şekilde karşılanmalıdır. Bu bağlamda; Duvarlar; kapalı ve yarı açık ahırlarda yeterli havalandırma için saçak altı duvar yüksekliği; 50 başa kadar en az 3. 0 m, 50 baş ve üzeri 3. 75 m, en fazla ise 5 m olmalıdır. Pencereler; kapalı ahırlarda pencere alanının taban alanına göre sıcak, orta ve soğuk bölgelerde sırasıyla; 1/10, 1/15 ve 1/20 oranlarında olmalı ve kirli havanın ortamdan uzaklaştırılabilmesi için pencereler çatıya yakın yapılmalıdır. Kapılar; iş makinalarının rahatça girip çıkacağı şekilde genişliği en az 3. 75 metre, yüksekliği en az 3. 5 metre olmalıdır. Kapılar dışarıya doğru açılmalıdır. Bacalar; Kapalı ve yarı açık ahırlarda yeterli havalandırma sağlanabilmesi için çatı mahyasından en az 50 cm yükseğe çıkartılmalıdır. Doğal havalandırma için baca açıklığı 1 m² taban alanı için 3-3. 5 cm² olmalıdır. Çatılar; ahırlarda tesisin bulunduğu bölgenin iklimi ve ahırdaki hayvan yoğunluğuna göre değişmekle birlikte, çatı eğimi en az % 26 olmalıdır. Barınak içerisinde yükselen kirli sıcak havanın tahliyesini, dışarıdan içeriye temiz hava girişiyle birlikte çatı eğimi sağlamaktadır. Yağmur ve güneşin dış duvarları ve hayvanı rahatsız etmemesi için saçak izdüşüm genişliğinin dış duvardan en az 40 cm uzakta olması arzulanır. Ülkemizin bol güneşli iklim karakteri nedeniyle çatılarda oluşan sıcağın içeriye yansımasını azaltmak için çatılarda ek tedbirlere ihtiyaç vardır. Hava/gaz geçirgenliğini engelleyen ve nem yoğunlaşmasına neden olan naylon, ziftli bez gibi maddelerle ahır tavanları kaplanmamalıdır. Hava akımının akıcı bir şekilde deşarj olması için çatıda engeller bulunmamalıdır. Sundurma; tesisin bulunduğu bölgenin iklimi ve hayvan yoğunluğuna göre değişmekle birlikte, sundurmanın altında yükselen kirli sıcak havanın tahliyesi için çatının eğimli yapılması zorunludur. Ülkemizin bol güneşli iklim karakteri nedeniyle çatılarda oluşan sıcağın içeriye yansımasını azaltmak için çatı üzerinde gölgelik oluşturmaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde yapılan sundurmaların birçoğunda, etrafı açık diye, iklimlendirme için çok önemli olan çatı yüksekliği ve eğimi standartlarının göz ardı edildiği, bu durumun da sundurma altında kirli ve sıcak hava birikimine yol açtığı gözlemlenmektedir. Bu nedenle Hayvanlar düşük yükseklikteki saç altı gölgelikleri tercih etmemektedirler. Bu bağlamda hayvanları güneşten ve yağmurdan korumak için yapılan sundurmalarda, duvar yüksekliği 3 m ve çatı eğiminin ise yaklaşık % 26 olması önerilmektedir. İyi bir doğal havalandırma, nemli havayı uzaklaştırarak virüs ve bakterilerin dış ortamda yaşamalarını ve üremelerini engeller. Bu engelleme için çoğunlukla doğal havalandırma yeterlidir. Yapay havalandırmanın (fan) kullanılması gerektiği durumlarda ise sistem, manuel olarak veya nem sensörleri tarafından kontrol edilmeli, asla bir termostat tarafından kontrol edilmemelidir. Doğal havalandırma; rüzgar ve iç-dış ortam sıcaklık farkı etkisiyle gerçekleşen hava değişimidir. Doğal havalandırma ahırdaki kirli havanın uzaklaştırılarak, yerine temiz havanın devamlı akışını sağlanmasında en verimli ve en ekonomik sistemdir. Havalandırma oranı, iç ve dış ortam sıcaklık farkına, rüzgarın süresi, hızı ve yönüne, yakın çevrede bulunan tepe, ağaç ve bina gibi engeller ile binadaki hava giriş çıkış açıklıklarının tasarım ve yerleşimine bağlıdır. Binalar, hâkim rüzgâr yönüne dik açıyla konumlandırıldıklarında doğal havalandırmayı en iyi şekilde sağlayacaktır. Doğal havalandırmada hedef; Barınak içerisinde ortaya çıkan fazla ısı, nem, mikroorganizma, toz ve gazları sürekli olarak uzaklaştırıp, yerine dışarıdan içeriye alınan temiz/taze havanın barınak içerisinde, doğru hızda/akımda eşit ve standart dağılımı sağlamak olmalıdır. Türkiye’de ortalama rüzgâr hızı, 1. 9 m/sn’dir. Bu değer, doğru bir şekilde tasarlanmış bir binanın içerisinde doğal havalandırmayla gerekli hava değişimlerini sağlamak için yeterli kuvvetin oluşacağı anlamına gelmektedir. Esintinin olmadığı zamanlarda binada, temiz havayla kirlenmiş havanın yer değiştirmesi için baca etkisinden yararlanılmalıdır. Barınak içinde hayvanlardan sürekli bir şekilde yayılan sıcak hava ve nem, bina içindeki en yüksek nokta olan çatıdan çıkamazsa yoğunlaşarak bina içinde kalacaktır. Hava soğuduğunda zemine su olarak (yoğuşma) geri düşecek ve bakterilerin gelişimi için uygun bir ortam yaratacaktır. %75 in üzerinde bağıl nemde patojen mikroorganizmalar hayvandan hayvana yayılımlarını sağlayacak kadar bir süre canlı kalabilirler. Ancak %75 in altındaki bağıl nem seviyelerinde virüsler saçılımdan (nefesle verme) sonra hayatiyetini kaybederler. Ne yazık ki ülkemizde hayvan barınaklarının çoğunluğunda nem oranı, mikroorganizmaların 40 dk canlı kalabileceği bir ortamın oluşmasına imkan vermektedir. Baca etkisiyle doğal havalandırma Yarı açık rüzgar perdeli havalandırma (ideal). Doğal havalandırmada, giriş ve çıkışların doğru dengelenmesi gerekmektedir. Sıcak hava binanın çatısından çıkabiliyorsa, yan girişler yoluyla binanın içerisine doğru temiz hava çeker. Bu hava değişimi baca etkisinin korunmasını sağlar. Çıkış, havalandırma girişinden en az 1. 5 m yukarıda olmalıdır. Yan açıklıktan giren temiz hava, ortamda bulunan zararlı gazları, nemi ve sıcak havayı uzaklaştırır. Çatı sıcaklığının içeriye yansımasını azaltmaya yardımcı olur. Duman yöntemiyle (teneke içinde tutuşturulacak samanla) barınağın her noktasında hava akımları hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirebilir. Mekanik bir havalandırma çözümüne başlamadan önce, öncelikle barınak içerisinde doğal havalandırmanın sağlanması için fiziksel iyileştirmeler yapılmalıdır. Mekanik havalandırma; Tasarımdan kaynaklanan nedenlerle doğal havalandırmanın yetersiz kaldığı durumlarda veya hava sıcaklığının yüksek olduğu yerlerde sıcaklık stresinin etkilerini azaltmak amacıyla kullanılmalıdır. Dikkatli tasarlanmaları veya iyileştirme çalışmaları yapılması durumunda doğal havalandırmanın yapılamayacağı çok az bina vardır. Ancak bu konu ciddi bir mühendislik çalışması gerektirmektedir. Mekanik havalandırma sistemini kurmadan önce, ortaya çıkacak işletme ve bakım maliyetleri mutlaka değerlendirilmelidir. Ayrıca mekanik havalandırmanın gerekli olduğu yerlerde arıza uyarı sistemleri de bir gerekliliktir.
791
## Havuçta Hastalık ve Zararlılar Özeti **1. Havuçta Külleme Hastalığı (Erysiphe heraclei) (Leveillula taurica)** Bitki yapraklarında beyazımsı bir örtü ile kendini gösterir, yapraklar zamanla sararır ve kurur. Sıcak ve kuru havalarda yaygındır. Dayanıklı çeşitler, münavebe ve hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele etkilidir. **2. Domates Öz (Gövde) Nekrozu Hastalığı (Pseudomonas corrugata, P. viridiflava, P. cichorii, P. mediterranea, Erwinia carotovora subsp. carotovora, E. c. subsp. atroseptica, E. chrysanthemi)** Yaprak sararması, gövdede kahverengi lekeler, öz dokusunda kararmalar ve çürümeyle karakterizedir. Dengeli gübreleme, hastalıklı bitkileri ayıklama ve kimyasal mücadele etkili yöntemlerdir. **3. Enginar Yaş Çürüklüğü (Erwinia carotovora subsp. carotovora)** Çiçek tomurcuğunda başlayan çürüme ile kendini gösterir, bitkinin tamamına yayılabilir. Münavebe, sık dikimden kaçınma, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele etkilidir. **4. Bakteriyel Yumuşak Çürüklük ve Karabacak Hastalığı (Erwinia carotovora subsp. carotovora, E. carotovora subsp. atroseptica, E. chrysanthemi)** Toprakta yaşayan bakteri tarafından meydana gelir, yumruda sulu bir çürüme ve kök boğazında siyahlık görülür. Temiz tohumluk, sağlıklı yumrular, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele ve derin dikimden kaçınma etkilidir. **5. Sebze Fidelerinde Kök Çürüklüğü (Çökerten) Hastalığı (Phythium spp., Rhizoctonia spp., Fusarium spp., Alternaria spp., Sclerotinia spp.)** Fidelerin kök boğazında çürüme ve çökmeyle kendini gösterir. Temiz fidelik, havalandırma, sulama kontrolü ve kimyasal mücadele etkilidir. **6. Biber Kök Boğazı Yanıklığı Hastalığı (Phytophthora capsici)** Kök boğazında kahverengi siyaha dönen renk değişimi, çökme ve solma görülür. Hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele ve dikim yöntemi önemlidir. **7. Patates Adi Uyuz Hastalığı (Streptomyces scabies)** Patates yumrularında yuvarlak lekeler, pütürler ve çukurlar oluşturur. Temiz tohumluk, hastalığa dayanıklı çeşitler, münavebe, gübreleme ve kimyasal mücadele etkilidir. **8. Sebzelerde Beyaz Çürüklükler (Sclerotinia sclerotiorum)** Bitki kök, gövde, yaprak ve meyvelerinde beyaz pamuksu küf ve siyah sert yapılarla kendini gösterir. Münavebe, temiz tohumluk, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele, nem kontrolü ve kimyasal mücadele etkilidir. **9. Havuç Sineği (Psila rosae)** Larvalar havuç köklerine girerek galeriler açar, bu galeriler çamurla dolduğunda paslı bir görünüm oluşturur. Erken ekim, derin toprak işleme, yanmamış gübre kullanımından kaçınma ve bulaşık alanlardan uzak durma etkilidir. **10. Toprak Pireleri (Phyllotreta spp., Epithrix hirtipennis)** Erginleri yapraklarda delikler açar, fidelerde büyük zarar verir. Toprak işleme, yabancı ot temizliği, hızlı fide gelişimi ve kimyasal mücadele etkilidir. **11. Havuç Tarlalarında Sorun Olan Yabancı Otlar** Havuçlarla rekabet ederek verim kaybına neden olurlar. İyi tohum yatağı, yanmış gübre kullanımı, münavebe, çapalama ve herbisit uygulaması etkili yöntemlerdir.
367
Risk iletişimi kavramı, 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” ve 24 Aralık 2011 tarih ve 28152 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan “Risk Değerlendirme Komite ve Komisyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”te; Risk İletişimi: Risk analizi sürecinde risk değerlendiricileri, risk yöneticileri ve diğer ilgili tarafların, tehlike, risk, riskle ilgili faktörler ve riskin algılanmasına ilişkin bilgi ve görüşler ile risk değerlendirmesi bulguları ve risk yönetimi kararlarının açıklamalarını da kapsayan bilgi ve düşüncelerin paylaşımı olarak tanımlanmaktadır. Risk iletişiminin nihai hedefi, paydaşların, tüketicilerin ve halkın riske dayalı bir kararın ardındaki mantığı anlamalarına yardımcı olmak ve böylece kendi çıkarları ve değerlerine uygun gıda güvenilirliği sorununa ilişkin gerçeklere dayalı bulguları yansıtan bir hükme varabilmelerini sağlamaktır. Risk iletişimi, insanların daha çok bilgiye dayanarak yargıda bulunmalarına yardımcı olma ve kendi yaşamlarında karşılaştıkları risklerle ilgili karar vermelerini sağlama aracıdır. Etkili risk iletişimi, kapsamlı ve güvenilir bir risk yönetimi programının başarısına önemli derecede katkıda bulunabilir. Etkili risk iletişimi sayesinde şunlar başarılabilir: Tüketicilerin bir ürün ve onun güvenilir şekilde kullanımı ya da tüketimi ile ilgili risklerden haberdar olmasını sağlamak; Uygun risk değerlendirmesi, yönetimsel kararlar ve ilgili risk/fayda değerlendirmeleri için halkın güvenini kazanmak; Halkın gıdalardaki doğal riskleri ve gıda güvenliğine yönelik standartları anlamasına katkıda bulunmak; Adil, doğru ve uygun bilgi sağlayarak tüketicilerin kendi “risk kabulü kriterlerini karşılayan çeşitli seçenekler arasından tercih yapabilmelerini sağlamak. Risk iletişiminde aşağıdaki konularda nasıl yol alınacağının belirlenmesi gerekmektedir: Tehlikeler ve riskler hakkında halkın bilgilendirilmesi (tehlikeler ve riskler arasındaki ayrımın vurgulanması), Her iki görev içindeki çeşitli aktörlerin ve prosedürlerin tanımlanması dâhil olmak üzere, risk değerlendirmeleri ve risk yönetimi kararları süreçleri hakkında, halkın bilgilendirilmesi, Çift yönlü etkili bir iletişimin organize edilmesi, Risk değerlendirmesi ve yönetimi sürecine dâhil olan tüm aktörlerin güvenilirliğinin ve kredibilitesinin artırılması, Paydaşların sürece dahil edilmesi ve çatışmaların çözülmesi. İyi risk iletişimine yol gösteren ilkeler Açıklık Paydaşlarla ve ilgili taraflarla açık diyaloğa girilmesi, risk değerlendirme sürecinde güven inşa edilmesinde de büyük önem taşımaktadır. Şeffaflık Şeffaflık, açıklıkla yakından ilgilidir ve güven ve güvenilirlik inşa edilmesinde eşit derecede önemlidir. İletişim, risk değerlendirmesindeki belirsiz alanların tümünü, bunların risk yöneticisi tarafından nasıl ele alınabileceğini ve bu belirsizliklerin halk sağlığına yansımalarını her zaman net olarak iletmelidir. Bağımsızlık Risk iletişiminin politik karar mercilerinden, sanayiden, sivil toplum örgütlerinden ya da diğer çıkar gruplarından bağımsız olduğu gösterilebildiğinde, risk iletişimi her zaman daha güvenilir olarak algılanacaktır. Yanıt verme kabiliyeti / zamanında iletişim Vaktinde ve doğru şekilde iletişimde bulunmak, tüm olgular bilinmese bile, uzun vadede bilgi kaynağının inandırıcı ve güvenilir görülmesini sağlamaya katkıda bulunacaktır. İlk iletişimler çoğu kez oldukça önemlidir. Uygulama ilkeleri Sadece ilkelerin uygulanması iyi bir risk iletişimini garanti etmez. Risk iletişimi faaliyetlerinin temelini oluşturduğundan, orijinal bilimsel materyallerin niteliği büyük öneme sahiptir. Teknik bilgileri hedef kitlesinin anlamakta zorlanacağı ya da ilgili kitleleri ayrıntılı olarak bilgilendirmeyen şekilde bir web sitesinde yayınlamak, sağlam risk iletişimi ilkelerine uygun değildir. Kötü şekilde yazılmış basın bültenleri de aynı şekildedir. Nihai iletişimin niteliği ve uygunluğu da onun altında yatan ilkeler kadar kritiktir. Aşağıdaki ilkeleri ve çalışma şekillerini günlük uygulamalarına aktaran kuruluşlar güven kazanmada iyi bir konumdadır: Tüm ana belgelerin yayınlanması Anlaşılır ve kullanılabilir iletişimler Vaktinde yapılan iletişimler Paydaşlar ile diyalog, kitleleri anlamak Belirsizliğin kabul edilmesi ve iletişimi Risk değerlendirmesinin kullanılabilir ve anlaşılır olması için bilimsel bilgileri çeşitli kitleler için anlaşılır hale getirebilen iyi iletişimciler (bilim insanları ve profesyonel iletişimciler) etkili risk iletişimi için gereklidir. Risk değerlendirilmelerinde kullanılan terminoloji geniş bir yelpazededir ve uzman olmayanlar için bunların çoğunu ayırt etmek zordur. Bu da iletişimin zorluğunu artırır. Çok çeşitli medya türleri vardır ve risk iletişimcilerinin ilgiyi ölçmesi ve sadece söz konusu alanla ilgili olanlara basın bültenleri göndermesi gereklidir. Kullanılabilecek medya türleri şunlardır:  Web siteleri Basılı yayınlar Dijital yayınlar Toplantılar ve çalıştaylar Halk istişareleri Ortak/paydaş ağları Sosyal ağlar (Facebook, MySpace, vb.) Blog yazarlığı Mikrobloglar (Twitter)
605
Soğan yetiştiriciliği: Fide ile üretim: Bu üretim şekli, tohumdan baş bağlayan çeşitlerin üretiminde kullanılan bir yöntemdir. Özellikle tohumun çok kıymetli olduğu durumlarda başvurulan bir üretim şeklidir. Ancak direkt tohum ekimi ile yapılan üretim şekline göre daha masraflıdır. Fideler soğuk yastıklarda üretilir. Tohum ekimi için hazırlanan alana m2 ’ye 15 gr tohum olacak şeklinde serpme ekim yapılır. Ot alma ve çok yoğun çıkışların olduğu yerlerde seyreltme yapılır. Düzenli sulamaya dikkat edilmelidir. Bu dönemde bazen soğan sineği problem olabilir. Gerekirse mücadele yapılmalıdır. Fideler, 0.5-0.7 cm gövde kalınlığına ulaşınca tarlada hazırlanan yerlerine dikilirler. Sıra ve aralık mesafesi direk tohum ekimi ile üretimde olduğu gibidir. İklim İsteği: Soğan, gündüzleri sıcak ve kurak, geceleri serin karasal iklimini sevmekle beraber yağışlı bir ilkbahar istemektedir. Bu türün yetiştiriciliğinde özellikle sıcaklık ve gün uzunluğu vazgeçilmeyecek iki önemli faktördür. Soğanın yetiştiricilik döneminde geniş bir sıcaklık toleransı olmasına karşılık, kök ve yapraklarının gelişmesi sırasında, iklimi serin olan yerlerde üretim daha verimli olur. Bu dönemde ortalama sıcaklık isteği 12-13 0 C’dir. Soğan, baş bağlamaya başladıktan sonra daha yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. Yetiştirme periyodunun bu dönemindeki sıcaklık isteği 18-20 0 C olan soğanın başların olgunlaşması aşamasında istemiş olduğu ortalama optimum sıcaklık 23-27 0 C’ye yükselir. Başın gelişmesi için gerekli olan diğer bir iklim faktörü gün uzunluğu yani ışıklanma süresidir. Baş oluşumu aşamasında erkenci çeşitler 8-10, orta erkenciler 10-12 ve geççi çeşitler ise 13-15 saat gün uzunluğuna ihtiyaç duyarlar. Soğan çeşitleri: Soğan, değişik özellikleri dikkate alınarak incelendiğinde büyük bir çeşit zenginliği olan sebzelerden birisidir. Örneğin kabuk rengine göre; sarı, kahverengi, kırmızı (mor) ve beyaz kabuklu soğanlar olmak üzere dört gruba ayrılır. Gün uzunluğu(ışıklanma) isteğine göre kısa gün(8-10 saat/gün-erkenci), orta gün (10-12 saat/gün- orta erkenci) ve uzun gün(13-15 saat/gün-geççi) olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Olgunlaşma sürelerine göre; erkenci, orta erkenci ve geçci çeşitler vardır. Özellikle erkenci çeşitler, az sayıda koruyucu kabuğa sahip olup oldukça sulu ve tatlı soğan çeşitleridir. Bunlar, depolamaya uygun olmayan ve yazlık çeşitler olarak isimlendirilen soğanlardır. Orta erkenci soğanların depolanabilme özellikleri 3-5 ay iken uzun gün soğanları olarak da isimlendirilen geççi çeşitlerin depolanma süreleri 7-8 aydır. Ayrıca, bunlar kışlık çeşitler olarak da isimlendirilirler. Bu çeşitler; etli dokusu (iç kabuklar) ince ve sıkı yapılı, hissedilir derecede acı ve koruyucu kabuk sayısı fazla olan çeşitlerdir. Soğanın Toprak İsteği ve Gübreleme: Soğan, yeterli seviyede besin maddesi içeren, hafif bünyeli toprakları sever. Kumlu-tınlı topraklar yanında, humusça zengin, killi-kumlu topraklarda da iyi ürün alınır. Ancak, soğan yüksek asitliliğe karşı hassastır. Soğan üretim alanlarında uygun toprak asitliliği pH 6-6.5 olmalıdır. Soğan yetiştiriciliğinde münavebe, toprak hazırlığı ve gübreleme önemli konulardır. Üst üste aynı tarlada kesinlikle soğan yetiştiriciliği yapmamak gerekir. Soğan ekilecek tarla, sonbaharda bir ya da iki defa orta derinlikte sürülüp tezekli olarak bırakılmalıdır. Ekim mevsiminde, toprak tava geldiği zaman diskaro ve tırmık geçirilerek, kışın yağış ve donlarıyla dağılan tezekler düzlenmeli ve dikim yapılmalıdır. Bu toprak hazırlığı ilkbaharda ekim yapacak üreticiler için uygundur. Ancak, iklimin elverişli olduğu yerlerde sonbahar tohum ekimi de yapmak mümkündür. Özellikle kısa gün soğan yetiştiriciliğine uygun olan bu ekim zamanında yapılacak üretim için toprak hazırlığı daha önce yapılmalıdır. Soğan yetiştirilecek tarlaya, aynı yıl çiftlik gübresi verilmez. Bir yıl önce uygulanmış çiftlik gübresi daha iyi sonuç alınmasını sağlamaktadır. Uygulanacak sentetik gübre miktarının belirlenmesi için en uygun yol üretim yapılacak tarlanın toprak analizlerinin yapılması sonucunda önerilen dozdur. Önerilen azottun yarısı ile fosfor ve potasyumun tamamı ekim öncesi 8-10 cm derinliğe uygulanmalıdır. Kalan azot ise bitkide baş bağlama dönemi başladığında verilmelidir ki bu dönem bitkinin 8-9 yapraklı olduğu dönemdir. Azotlu gübre olarak sülfatlı olanlar tercih edilmelidir. Ancak, aşırı azotlu gübre uygulamalarından kaçınılmalıdır. Aşırı azot, başlarda kuru madde oranını düşürür, muhafaza süresini kısaltır ve kaba dokulu soğanların üretilmesine neden olur. Özellikle, depolama amaçlı üretilen kışlık soğanlarda bu durum depolama süresini olumsuz etkilemektedir.
604
İŞİN TANIMI / AMACI: Arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması ve potansiyel yararlanma imkanlarının derecelendirilmesi ile ulusal toprak veri tabanı altyapısının oluşturulması ve güncellenmesi. TARİHÇE: Toprak Sınıfları Tespit Projesi Kapsamında; 639 sayılı KHK öncesi Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce Tarım Reformu çalışmalarına (Arazi Toplulaştırma, Arazi dağıtım Projesi, kamulaştırma, Arazi Kullanım Planlaması, arazi ıslahı ve toprak koruma projeleri başta olmak üzere; tarım dışı amaçla kullanım izini ve parsellerdeki ifraz taleplerinin değerlendirilerek sonuçlandırılması işlemlerine) altlık ve veri temin etmek amacı ile 3.197.952 Ha alanın toprak etüt haritaları raporlarıyla birlikte tamamlanmıştır. 639 sayılı KHK sonrası; Toprak Sınıfları Tespit Projesi ile ilgili muhtelif illerde çalışmalar devam etmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Başlama, bitiş tarihleri 1997-2014 olan Toprak Sınıfları Tespit Projesi kapsamında; 639 sayılı KHK öncesi Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce Tarım Reformu çalışmalarına altlık oluşturan 3.197.952 Ha alanın toprak etüt haritaları raporlarıyla birlikte tamamlanmıştır. 2012 yılı sonu itibariyle, 4.313.582 Ha alanın toprak etüt ve haritalama çalışmaları tamamlanmış olup, arazi sınıflarına ait pafta ve raporları hazırlanarak onaylanmıştır. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Muhtelif illerde olmak üzere ihalesi tamamlanan AT_TİGH Projeleri kapsamında yürütülen Toprak Sınıfları Tespit projelerinde arazi, büro ve laboratuvar çalışmaları devam etmektedir. HEDEFLER: Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri kapsamında yürütülen Toprak Sınıfları Tespit Projesi ile ilgili muhtelif illerde olmak üzere her yıl yaklaşık 1.000.000 Ha alanda Toprak Etüt ve Haritalama çalışmaları planlanmıştır.
218
Bir ineğin üzerinde oluşturulacak hava akımı, deri üzerindeki teri ve ısıyı uzaklaştırmada önemli bir etkiye sahiptir. ABD’deki araştırma sonuçları, saatte 10 km’lik düşük hava akımlarının sıcak stresindeki hayvanlarda solunum oranlarını %50’ye kadar düşürebileceğini ortaya koymaktadır Barınakların “kuru ve temiz” kalmasına her zaman dikkat edilmelidir. Çatıların ıslatılması veya çatı üzerlerinde gölgelikler oluşturulması yoluyla barınak içi sıcaklık kısmen de olsa düşürülebilir. 3) Sürü sevk ve idaresine yönelik modifikasyonlar: Ortam sıcaklığı yükseldiğinde hayvanlar, vücutlarını soğutmak için ek enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Vücut ısılarını normal seviyeye indirmek için solunum sayılarını artıran sığırlar, terlemeyle de elektrolit kaybına uğramaktadırlar. Isı stresi sürecinde; Beslenme programı açısından yapılacak işlemlerin başında hayvanların önünde her zaman temiz ve serin su bulundurulması gelmektedir. Normalde inekler tükettikleri her kg kuru madde için 2-3 L. ve her kg süt verimi için 3-5 L. su tüketir. Bu miktarlar, sıcak stresinde 2-4 kat artar. Serin su; yem ve su tüketimini olumlu yönde etkilediğinden su tankı ve suluklar mümkünse gölgeliklere yerleştirilmelidir. Yemleme serin saatlerde yapılarak kuru madde tüketimi artırılmalıdır. Sıcak stersine bağlı düşen yem tüketimini artırmak için yemleme sayısı artırılmalı, tüketilmeyen yemler; yem tüketimini ve hijyenini olumsuz etkileyeceğinden yemliklerden sıklıkla uzaklaştırılmalıdır. Sıcaklık stresine maruz kalan sığırların yem tüketimleri, özellikle de kaba yem alımları düşmektedir (yapılan çalışmalarda; hava sıcaklığının 18 ºC’den 30 ºC’ye çıktığında kuru madde esasına göre kaba yem tüketiminin yaklaşık % 20 azaldığı ortaya çıkmıştır). Bunun nedenlerinden biride selülozun fermantasyonu sırasında vücut ısısının artmasıdır. Bu süreçte sığırların kaba yemi ayırıp kesif yeme yönelebileceği buna bağlı olarak da asidoz riskinin yükselebileceği akılda tutulmalıdır. Rasyonun kaba yem kaynağı, % 75’i yeşil kaba yem ile uzun lifli 2 kg kaliteli kuru ot ilavesinden oluşturulmalıdır. Rasyona, maksimum % 4 kadar fermentasyon/metabolik ısısı üretimine neden olmayan, karbonhidratlara göre enerji değeri daha yüksek (yaklaşık 2.25 katı) by-pass yağ katılabilir. Katyon [sodyum(Na+), potasyum (K+), kalsiyum (Ca++), magnezyum(Mg++)] ve Anyon [klorür (CIˉ), bikarbonat (HCOȝˉ), sülfat (SO42−), fosfat (PO43−) organik asit ve protein)] yem katkıları ile asit – baz dengesi korunarak, ineklerin ısı stresi ile hızlı soluma, terleme ve aşırı salya ifrazatı ile kaybettiği mineral maddeler karşılanmalıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda, sıcak stresi ile mücadelede rasyondan ziyade fiziksel serinletme yöntemlerinin daha etkili olduğu görülmüştür. Yüksek sıcaklık ve yüksek nem hastalık etmeni mikroorganizmalar için uygun bir çoğalma ortamıdır. İnekler sıcak stresi nedeniyle, hastalıklara karşı dirençleri düşmektedir. Bu nedenle yaz aylarında (+ 24°C ve üzeri sıcaklıklarda) ahır temizliğine, hava sirkülasyonunun sağlanması ile barınak içi oransal nemin düşürülmesine ve ahır zeminin mutlaka kuru olmasına dikkat edilmelidir.
397
Nakil ve Nakil Sonrası Bakım-Besleme Hayvanlar alışık oldukları çevrelerini, sosyal gruplarını bırakmak ve alışık olmadıkları bir hayvan grubu içine ya da araç ortamına girmek zorunda kaldıklarında strese girmektedir. Bu nedenle nakil edilecek hayvanlarda travmaları minimize etmek için; Hayvanların sağlık durumu, yolculuk yapmaya uygun olmalıdır. Nakliye esnasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek sindirim sistemi rahatsızlıklarını önlemek için hayvanlara, nakilden önce aşırı derecede yeşil/sulu, konsantre ve yüksek enerji içeren yem vermekten kaçınılmalıdır. Nakilden önce hayvanları aşırı yemlemek, nakil esnasında sindirim sistemi rahatsızlıklarının yanı sıra hayvanları agresifleştirerek birbirlerine zarar vermesine sebebiyet vermektedir. Aşırı soğuk havalarda hayvanların birbirlerini gübreleri ile kirletmesi sonucunda hayvanlarda «soğuk donması» gelişebilir. Bu nedenle nakliye öncesi ıslaklığı azaltacak yemleme tedbirleri alınmalıdır. Hayvanlar sıcak stresi nedeniyle 34°C ve üzeri sıcak havalarda nakil edilmemelidir. Uzun süreli nakillerden önce potansiyel hastalıklara karşı veteriner hekimin önereceği bir antibiyotik uygulanmalıdır (ette ilaç kalıntısına neden olmamak için kesime giden hayvanlar hariç). Hayvan satın alan bir işletme; hayvanların temel ihtiyaçlarını gözeterek, uygun araçla naklini sağlama yönünde tedbir almalıdır, Nakil araçları ile hayvanların nakil aracına bindirilmesi ve nakil aracından indirilmesinde kullanılan araç ve gereç; hayvanların güvenliğini sağlayacak, yaralanmalarını ve acı çekmelerini önleyecek şekilde tasarlanmış ve bakımı yapılmış olmalıdır. Hayvanların uygun olmayan araçlarla nakliyesi sırasında ekstra korku, su kaybı, yaralanma, hatta ölümlere varan kötü refaha bağlı oluşan ekonomik kayıplar oldukça yüksektir. Büyükbaş hayvan nakil araçları masraflı olmakla birlikte, yapılan çalışmalarda fayda/maliyet oranı kısa mesafeler için 71. 0 uzun mesafeler için 72. 9 olduğu ortaya çıkmıştır. Nakliyeyi yapacak personelin bu alanda eğitilmiş ya da deneyimli olması ve görevlerini gereksiz korku, yaralanma ya da acıya neden olabilecek herhangi bir şiddet ya da yöntem kullanmadan yerine getirmesi gerekir. Nakliye esnasında hayvanların refah durumları düzenli olarak kontrol edilmelidir. Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Yönetmeliğinde belirtildiği şekilde cinsiyetlerine, türlerine, yaş gruplarına ve canlı ağırlıklarına göre hayvanlara dinlendirilme imkanı, uygun kalitede ve miktarda su ve yem sağlanmalıdır. Nakil sırasında hayvan başına ayrılacak alan “yükleme yoğunluğu” olarak ifade edilmektedir. Yükleme yoğunluğuna tür, yaş, canlı ağırlık, cinsiyet, nakil süresi, çevre sıcaklığı, boynuz varlığı gibi faktörler etki etmektedir. Yükleme yoğunluğunun ölçülmesinde hayvan başına ayrılan alandan ziyade, belli bir canlı ağırlığa ayrılan alanın tercih edilmesi daha doğrudur. Araç içinde hayvan yoğunluğunun artmasına bağlı olarak hayvanlarda düşme, yaralanma, yavru atmalarda önemli oranda artış olacağı yükleme esnasında göz önünde bulundurulmalıdır. Türü (koyun, sığır gibi) ve cinsiyeti (erkek, dişi) farklı hayvanlar ayrı nakledilmeli veya aynı nakil araçlarında farklı bölmelerde taşınmalıdır. Hayvanlar nakil araçları içinde baş, boyun, bacak ya da vücudunun herhangi bir yerinden bağlanmamalıdır. Hayvan nakil aracın taban döşemeleri üzerine, en az 2 cm. kalınlığında yataklık, sap, saman, talaş vb. atılmalıdır. Hayvan nakil araçları, yeterli havalandırma, rüzgardan aşırı sıcaktan veya soğuktan koruyacak donanımlara sahip olmalıdır. Hayvan nakil araçları yem ve dışkının dışarıya sızmasına engel olacak tarzda olmalıdır. Yükleme sırasında hayvanları yönlendirmek ya da hareket ettirmek için sopa ya da elektrikli övendire kullanılmamalıdır. Elektrikli övendire yerine, ince esnek bir çubuğun ucuna bağlanmış küçük naylon bir parça veya küçük bir kumaş yardımıyla hayvanlar hareket ettirilmelidir. Hayvanların nakliye aracına yüklenmesinde ve indirilmesinde mutlaka uygun rampalardan yararlanılmalıdır. Rampalar; zemini kaymayı, kenarları ise hayvanın rampadan çıkmasını engelleyecek yükseklikte olmalıdır. Hayvanlar aşağı doğru inmek yerine yukarı doğru çıkmayı tercih ederler. Bu nedenle indirmede kullanılacak rampanın meyil yönü yukarı yönde, 20-25°’lik açıyla olmalıdır. Yolculuğu tamamlayan hayvanlar mümkünse barındırılacak ahırlara veya ahırlarının çok yakınına ürkütülmeden indirilmelidir. Hayvanlar gelmeden önce indirilecekleri alandaki yemliklere kaliteli kaba yem (kuru ot, kuru hasıl, kuru yonca, kuru fiğ vb.) konulmalıdır. İndirilen hayvanlara; indirildikleri alanı tanıma fırsatı verilmeli bu amaçla 1-2 saat boyunca hayvanların yanına girilmemeli ve her türlü müdahaleden kaçınılmalıdır. İndirilen hayvanlar, 1-2 saat dinlendirildikten sonra kontrolü su verilmelidir. Besilik erkek sığırlarda, aralarındaki sosyal yapıyı güçlendirerek stresi minimize etmek için serbest dolaşımlı barınaklar 7-10 başlık bölmeler şeklinde düzenlenmeli ve kesime sevk edilene kadar da zorunlu olmadıkça aynı grup içinde tutulmalıdır. Serbest padok sisteminde, 10 günlük karantinadan sonra kavgaya bağlı yaralanmaları minimize etmek için özellikle yerli ve melezi ırklarda köreltilmemiş boynuzlar kesilmeli (18 aylık yaştan büyüklerde ve sıcak mevsimlerde önerilmemektedir), hayvanlar canlı ağırlık, yaş ve ırka göre gruplandırılmalıdır. Küçük kapasiteli besicilik işletmelerinde, hayvanlar arasındaki kavga ve yaralanmayı önlemek için bağlı sistemin tercih edilmesinde yarar vardır. Özellikle bağlı duraklı ahırlarda hayvanların ahıra alıştırılması, zaman aldığından hayvanları bağlamak için aceleci davranılmamalıdır. Önce yemliklere kesif yem dökülmeli, bunu yemek için gelen hayvanlara yaklaşılarak bağlamaya çalışılmalıdır. İlk kez bağlanan hayvanlar, 4-5 gün boyunca sık aralıklarla izlenmelidir. Hayvanlar geldikleri işletmede, nakliye ve yeni ortamdan dolayı strese girmekte oluşan strese bağlı direnç sistemlerinin zayıfladığı akıldan çıkarılmamalıdır. Nakliye sonrası şekillenebilen öksürüğe karşı barınak içi havalandırma kapatılmamalı, içeride hava cereyanı oluşturmadan sürekli temiz hava sağlanmalıdır. Satın alınan hayvanların indirileceği işletmede sığır bulunuyorsa, getirilen hayvanlar, ayrı bir ahırda karantinaya alınarak sağlık statüsü eşitlenene kadar bir araya konulmamalıdır. Karantina süresince araç ve gereçler ortak kullanılmamalıdır. İlk 3 hafta boyunca yeni alınan büyükbaş hayvanların temel ihtiyaçları; Kaliteli kuru ot (tercihen çayır otu), Temiz içme suyu, Hafif eksersizle birlikte güvenli rahat bir dinlenme ortamı (bol saplı yataklık) Bakıcı ve ortama alışması için özenli çaba (nazik, gürültüsüz ortam) Tımara (günde bir kez fırçayla deriye yapılan masaj derinin nefes almasını sağlar ve hayvanın metabolizmasını güçlendirir). İlk günlerde taze/yaş ot ve silajlar mümkünse verilmemeli veya çok ufak porsiyonlarda verilmelidir. Günde verilecek konsantre yem (fabrika yemi, kırılmış veya ezilmiş mısır, buğday, arpa vb.) miktarı maksimum 0. 5 kg olmalıdır. Ancak 10. Günden sonra taze ot, silaj ve konsantre yem miktarı yavaş, yavaş artırılarak, hayvanın işletme rasyon programına uyumu sağlanmalıdır. Dışkının rengi ve kıvamına göre yem değişikliklerine karar verilmelidir. Yem yeme, içme suyu tüketme ve dışkının kompozisyonu düzenli olarak gözlenmeli, sorunlar vakit geçirilmeden sorumlu veteriner hekime bildirilmelidir.
901
YUMURTA TAVUKÇULUĞU Günümüzde tavukçuluk önemli bir endüstri sektörü olmuş ve dev adımlarla ilerlemektedir. Yumurta tavukçuluğu, insan beslenmesinde mükemmel bir gıda olan yumurtanın üretimi açısından çok önemli bir yetiştiricilik faaliyetidir. Çünkü yumurta, anne sütünden sonra insanın ihtiyacı olan tüm besin ögelerini bulunduran tek besin kaynağıdır. Yeni bir yaşamın özü olduğu düşünülecek olursa, besleyici değerinin yüksek olması hiç de şaşırtıcı değildir.Yumurta tüm besinler içerisinde en değerli proteini içermektedir. Sindirilebilirliği yüksektir, tamamına yakını vücut tarafından kullanılmakta ve vücut proteinlerine dönüşebilmektedir. Yumurta başlıca, A, D, E ve B grubu vitaminler olmak üzere diğer vitaminleri de önemli oranda içermektedir. Yumurta tavukçuluğuna başlamak (Civciv Dönemi) Başarılı yumurta tavukçuluğu öncelikle sağlıklı civciv temini ile başlar. Civcivler; güvenilir, Tarım Bakanlığı’nca ruhsatlandırılmış ve sertifikalandırılmış damızlık işletmelerinin kuluçkahanelerinden temin edilmelidir. 1 Kümes çevresi ve kümes içi önce temizlenmeli ve atıklar mümkün olduğu kadar uzağa götürülmelidir. Kümes zemini basınçlı su ile yıkanmalı, yoğun dezenfektanlarla dezenfekte edilmeli ve kurutulmalıdır. Yine kümes ekipmanları, (yemlik, suluk , vb gibi) yıkanıp dezenfekte edilmelidir. Kümes zeminine talaş, saman gibi temiz ve kuru altlık serilmelidir. Kümesin tamamı kapatılarak fumigasyon (tütsüleme) yapılmalıdır. Mümkünse her parti civciv gelmeden önce bütün duvarlar kireçle badana edilmelidir. Kümesler en az 1-2 hafta boş bırakılmalıdır. Bununla dezenfeksiyon ve tütsüleme ile ölmeyen mikroorganizmaların hayat devrelerini parçalayarak ölmeleri sağlanır. Kümes içerisindeki tüm ekipmanlar, radyan, soba, duy ve ampuller, perde, kablo, havalandırma sistemi gözden geçirilerek onarılmalıdır. Kümeslere işi olmayan hiç kimse sokulmamalıdır. Civcivler gelmeden 24 saat önce kümes sıcaklığı ayarlanmalı, civciv seviyesinde 32-35 0C derece, kümes sıcaklığı 26-27 C derece olmalıdır. Tablo 1- Cicciv Döneminde Gerekli Sıcaklık Dereceleri Civcivlerin geldiği araç dezenfekte edilmiş olmalı. Taşıma yapan personel temiz giyinmiş olmalıdır. Civciv taşıma kutuları işlem bittiğinde hemen imha edilmelidir. Yem de Tarım Bakanlığı’nca ruhsatlandırılmış yem fabrikalarından temin edilmelidir. İlk 10-15 günlük civcivleri ısı merkezlerinde yemlik ve suluk civarında tutabilmek için her 600-800 civcive 3-3. 5 m çapında ve 35-50 cm yüksekliğinde karton ve duralitten daireler hazırlanır. Daireler içine isabet eden alanlarda altlıkların üzerinin kağıtla kaplanması belirli bir süre için yararlıdır. Civciv büyütme daireleri 15 günden sonra kaldırılabilir. Kümesin girişine; toplam civciv adedini, ölen civciv adedini, yem tüketimini, aşılamaları, kullanılan ilaçları yazmak için kümes kontrol kartı konmalıdır. Kümeslere gereğinden fazla civciv konulmamalıdır. Buna ilişkin rakamlar Tablo 2- de aşağıda verilmiştir. YAŞ (Hafta) YERDE KAFESTE 0-2 40 75 2-4 30 60 4-7 20 - TABLO 2- Yumurta Tavukçuluğunda Metrekareye Konacak Civciv Sayısı Civcivler kümese konulduktan sonra, kümes ısısına ve nemine dikkat etmeli, civciv yığılmaları engellenmelidir. Altlık kuru olmalıdır. Kümeste hava ceryanı engellenmelidir. Aydınlatma yeterli olmalıdır. Yemlik, suluk miktarları hayvan sayısına göre iyi ayarlanmalıdır. Bölge şartları ve hastalıklar göz önüne alınarak iyi bir aşı programı yapılmalıdır. Civciv kümese alınır alınmaz ilk 3 saatte şekerli su verilir. İçme sularına uygun vitaminler katılır. Civcivlerin ilk haftasında, civciv başına 2 cm suluk kenarı hesaplanır. Civcivler suluklara alıştıktan sonra altlığın ıslanmasını ve suyun kirlenmesini engellemek için normal askılı sulukların yükseklikleri ayarlanır. 15 günden sonra civciv başına 2. 5 cm suluk kenarı hesaplanmalıdır. Suluklar her hafta fırçalanarak temizlenmelidir. Civcivler geldiğinde su ısısı 17-22 derece civarında olmalı ve taze su temini sağlanmalıdır. Uzun süre bekletilmiş ve bayatlamış su kullanmamaya özellikle dikkat edilmelidir. İlk hafta yemlik olarak plastik, mukavva veya yumurta viyollerini kullanabiliriz. Üçüncü haftadan itibaren yuvarlak yarı otomatik askılı yemlikler veya otomatik yemlikler yükeklikleri ayarlanarak kullanılır. Plastik yemliklerde yemlik başına 50-60 civciv, uzun ve zincirli otomatik yemlik kullanılıyorsa, civciv başına 4 cm yemlik uzunluğu hesaplanmalıdır.
547
ANTEPFISTIĞINDA TOPRAK VE YAPRAK ÖRNEKLERİNİN ALINMA TEKNİĞİ Tarımda esas amaç, mümkün olan yüksek verimi ve kaliteli ürünü elde etmektir. Bu amaca ulaşmak için alınacak kültürel tedbirlerin başında gübreleme gelmektedir. Yapılan araştırmalarda antepfıstığında uygun olarak düzenli bir gübreleme yapıldığında yaklaşık verimi %50 oranında arttırdığını, periyodisiteyi ise %38 oranında azalttığı, özellikle meyve iriliğini ve çıtlama oranını artırarak kaliteyi yükselttiği tespit edilmiştir. Bilinçli ve dengeli gübre kullanımındaki amaç, topraktan kaldırılan besin maddelerinin tekrar toprağa kazandırılması, toprakların verim düzeylerinin korunması, bol ve kaliteli ürün alınmasıdır. Hangi gübreyi, ne kadar ve hangi zamanda vermemiz için mutlaka toprak ve yaprak analizlerinin yaptırılması zorunludur. Analizlerden istenilen yararın alınabilmesi için örneklerin doğru alınması şarttır. Doğru alınmayan örneğin analizi ile ortaya çıkan yanlış sonuçlar emek, ürün ve gübre kaybı ile birlikte ekonomik zarara da sebep olmaktadır. Toprak örnekleri gübrelerin uygulandığı ağacın taç iz düşümünün dış çevresinde alınmalıdır. Numune alma derinliği 0 – 30 ve 30 – 60 cm’dir. Örneğin temsil ettiği toprak alanını tam olarak yansıtması için arazide zikzaklar çizerek her 15 – 20 adımda durularak 8–10 yerden alınan örnekler karıştırılarak karma örnek haline getirilmelidir. Toprak numunesi alınırken “V” harfi şeklinde çukur kazılmalı (Şekil 1). Çukurun düzgün yüzeyinde 3 – 4 cm kalınlığında 18 – 20 cm boyunda bir toprak dilimi alınmalı, kova veya torba içine konulan toprak örnekleri harmanlanarak ve içinden yaklaşık 1 kg alınarak, bez veya naylon torbaya etiket bilgileri ile birlikte konulmalıdır. Etiket üzerine nereden alındığı, kimin aldığı, bir önceki yıl hangi bitki yetiştiği, bu yıl ne yetiştirileceği, arazinin sulanıp sulanmadığı, hangi derinlikten Şekil 1. Toprakta ‘V’ harfinde çukur kazılması ve toprak diliminin alınmaToprak özellikleri aynı olması durumunda, 20 dekarı temsil edecekalınmalıdır. Toprak özellikleri farklı olan arazilerde 20 dekardan az olsa byapılmalıdır. Toprak örnekleri arazinin genel yapısına uymayan özel durumalınmalıdırŞekil 1. Toprakta ‘V’ harfinde çukur kazılması ve toprak diliminin alınması -18- ANTEPFISTIĞI alındığı gibi bilgilerin yazılması ve en kısa zamanda laboratuara ulaştırılması gerekmektedir. Toprak özellikleri aynı olması durumunda, 20 dekarı temsil edecek şekilde bir örnek alınmalıdır. Toprak özellikleri farklı olan arazilerde 20 dekardan az olsa bile ayrı örnekleme yapılmalıdır. Toprak örnekleri arazinin genel yapısına uymayan özel durumu olan yerlerden alınmalıdır. Toprak analizleri ile birlikte yaprak analizlerinin yapılması ideal bir yöntemdir. Toprakta bitki besin maddesi mevcut olduğu halde bitkinin bu besinleri alıp almadığının tespiti için yaprak analizi yapılmalıdır. Antepfıstığında yaprak analizi için en uygun zaman fıstıkta ben düşme dönemidir. Şekil 2 Örnekleme 20 – 30 dekar için ayrı alınmalı, bahçe içerisinde “U” veya “X” şeklinde yürüyerek ve kenardan bir ağaç atlayarak, aynı yıla ait güneş gören sürgünlerin ortasındaki gelişmesini tamamlamış yapraklardan yaklaşık 100 adet alınmalıdır. Yaprak gübrelemesi; ilk uygulama çiçeklenme başlangıcından 1 ay sonra başlayıp 15 gün ara ile 2 defa yapılmalıdır. Toprak ve yaprak analiz sonuçlarına göre en uygun gübre tavsiyesi yapılmaktadır
446
## Lahana Grubunda Hastalık ve Zararlılar Özeti **Lahana grubunda en sık görülen hastalıklar ve zararlılar, bunların belirtileri ve mücadele yöntemleri:** **Hastalıklar:** 1. **Alternaria Yaprak Lekesi:** Lahana, karnabahar ve brokolide koyu kahverengi lekeler oluşur, fidelerde kök çürüklüğü gözlenir. Tohum temizliği, ekim nöbeti ve hastalıklı bitkilerin uzaklaştırılması önemlidir. Kimyasal ilaç mevcut değildir. 2. **Lahana Kök-Ur Hastalığı:** Bitkilerin kök boğazında urlar oluşur, bitkiler solar ve baş bağlayamaz. Hastalıksız fide kullanımı, drenaj, bitki artıklarıyla mücadele ve ekim nöbeti uygulanmalıdır. Kimyasal ilaç kullanımı mümkündür ancak uzman tavsiyesi şarttır. 3. **Lahana Mildiyö Hastalığı:** Yaprakların alt yüzeyinde gri-beyaz küf tabakası oluşur, yapraklar sararır ve ölür. Fidelerde havalandırma, güneş ışığına dikkat etmek, ekim nöbeti uygulamak ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Beyaz Çürüklük:** Bitkilerde kök, gövde, yaprak ve meyvede çürümeler oluşur. Drenaj, temiz tohum kullanımı, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, depolama koşullarına dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Bakteriyel Yaprak Lekesi:** Yapraklarda kahverengi lekeler oluşur, damarlar siyahlaşır. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti ve fideliğin dezenfeksiyonu önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. 6. **Lahana Siyah Damar Çürüklüğü:** Yaprakların damarları siyahlaşır, yapraklar sararır ve dökülür. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti, fideliğin dezenfeksiyonu, sulama tekniklerine dikkat etmek ve yara oluşumunu önlemek önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. **Zararlılar:** 1. **Lahana Göbekkurdu:** Larvalar bitkinin büyüme noktasını kemirir ve bitkiyi cüceleştirir. Bitki artıklarıyla mücadele, fidelik ve tarla kontrolleri ile ilaçlama yapılmalıdır. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 2. **Lahana Galböceği:** Larvalar bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, fide kontrolü, yoğun sulama ve uç alma işlemi uygulanabilir. Kimyasal mücadele önerilmez. 3. **Lahana Kelebekleri:** Larvalar yaprakları yer ve delik açar. Yumurtları ve larvaları toplamak, ilaçlama yapmak ve virüs hastalıklarını taşıma riskine dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Lahana Kokulu Böceği:** Ergin ve larvalar bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Bitkilerin sağlıklı gelişmesi, yumurta ve nimflerle mücadele ve ilaçlama yapılması önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Lahana Sineği:** Larvalar bitkinin kök boğazını ve kökleri kemirir. Yabancı otlarla mücadele, hasattan sonra köklerin yok edilmesi, gelişmenin devamını sağlayacak işlemler, dikim zamanına dikkat etmek ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 6. **Lahana Yaprakgüvesi:** Larvalar yaprakları kemirir ve delik açar. Bitki artıklarıyla mücadele, sağlıklı bitki gelişimi, ilaçlama ve yumurta ve larva kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 7. **Yaprakbitleri:** Bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Yabancı otlarla mücadele, faydalı böcekleri koruma, ilaçlama ve yoğunluk kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 8. **Lahana Güvesi:** Larvalar göbek kısmını ve çiçekleri kemirir. Yumurta ve larva kontrolü, ilaçlama ve beslenmeyi önlemek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 9. **Pamuk Yaprakkurdu:** Larvalar yaprak, çiçek ve meyveleri kemirir. Ekim, dikim ve sulama tekniklerine dikkat etmek, yoğunluk kontrolü ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 10. **Toprak Pireleri:** Erginler yapraklarda delikler açar. Yabancı otlarla mücadele, erken dönemde ilaçlama yapmak ve hasattan sonra bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 11. **Kök-Ur Nematodları:** Bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Hastalıksız fide kullanımı, toprak analizi, ekim nöbeti, solarizasyon, uygun çeşitler, sulama ve temizlik uygulamaları, ilaçlama ve bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. **Unutulmamalıdır ki:** * Herhangi bir ilaçlama işlemi yapılmadan önce uzman tavsiyesi alınmalıdır. * İlaç kullanımı, çevre ve insan sağlığına olan etkileri göz önünde bulundurularak minimum düzeyde ve doğru bir şekilde yapılmalıdır. * Kültürel mücadele yöntemleri, kimyasal mücadeleye göre çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaklaşım sağlar. * Hastalık ve zararlıların erken teşhisi, etkili bir mücadele için önemlidir.
567
Küçükbaş hayvancılıkta istikrarlı ve garantili kazanç elde etmenin yolu çayır-meranın bakımı, ıslahı, otlatma kapasitesi ve düzeni ile dinlendirmesinden geçmektedir. Maalesef ülkemizde yetiştiriciler, çayır meralara tohum ve gübre takviyesi yapmadan, geven, çakır dikeni, sığır kuyruğu gibi hayvanlar için besin değeri olmayan veya yok denecek kadar az olan, istilacı bitkilerle etkin bir mücadele yürütmeden, çayır-meraları erken ilkbahardan kışa kadar kontrolsüz bir şekilde kullanmaktadır. Koyun-keçilerin bütün metabolizması ot üzerinde çalışmasına ve de et-süt üretim maliyetinin yaklaşık % 75’ni yem gideri oluşturmasına rağmen yetiştiriciler, çayır-mera ıslahını göz ardı ederek, hayvancılık yapmaya çalışmaktadırlar. 57 Hayvancılıkta öncelikli iş merada hayvanların yararlandığı otları çoğaltmak olmalıdır. Tarım ve hayvancılıkta ileri olarak kabul edilen Avrupa ülkelerinin uygulamaları bize tarla, otlak (çayır-mera) ve ormanın birbirini dengeleyerek hayvancılıkta kalıcılığı ve sürdürülebilirliği sağladığını net olarak göstermiştir. AB Ülkelerinde doğal rezerv alanları olarak görülen çayır-mera alanlarının sürülmesi (tarla tarımına açılması) düşünülmez. Yapılan geniş çaplı araştırmalar; birbirini tamamlayan bu üçlünün dikkate alınmadığı yerlerde antik çağlardan beri hayvancılığın ciddi oranda toprak ve su kaybına yol açtığını ve bu tarz bir hayvancılığın sürdürülemez olduğunu ortaya koymuştur. Birçok ülkede/kültürde antik çağlardan beri çayır-meraların kiralanması özelikle de kısa süreli kiralanması, aşırı otlatmaya bağlı erozyonu şiddetlendirmiştir. Çünkü “çayır- meralarda yarısını otlat öbür yarısını seneye bırak” prensibi, toprakta acımasızca tüketim eğiliminde olan kiracılık sistemi ile örtüşmemektedir. Tedbir amaçlı Almanya’da 19.yüzyılda kiralanan çayır-mera sözleşmelerinde “çayır-meraları verimli halde teslim et” maddesi çalıştırılamamıştır. Ülkemizde de çayır-mera kiralamalarının, çayır- meralarda, ciddi oranda toprak erozyonuna ve su kaybına yol açtığı görülmektedir. 58 Anaç Koyunların Beslenmesi Koyunların vücut ağırlıkları, bütün yıl boyunca üreme periyotlarına göre değişimler gösterir. Besin maddesi gereksinimleri; gebeliğin başlangıcında yaşama payı düzeyinde en düşüktür. Doğuma doğru giderek artar, doğum sonrası laktasyon döneminde ise en yüksek seviyeye çıkmaktadır. Koyunların beslenmesinde, kritik sayılan başlıca üç dönem vardır. Bu dönemlerde koyunlara verilecek yemlerin miktar ve niteliği verim üzerine daha fazla etki etmektedir. 1. Aşım (koç katımı) dönemi, 2. Gebeliğin 4-5.ayı (90-150 gün), 3. Laktasyon döneminin ilk iki ayı. Aşım (koç katımı) dönemi Çiftleşme sezonu öncesinde beslenme düzeyinin yükseltilerek, zayıf kondisyon sınıfındaki (VKS 1-2) koyunların iyi kondisyon sınıfına (VKS 2. 75-3. 25) getirilmesi sürünün döl verimi açısından önem arz etmektedir. Aşım dönemi beslemesi yaklaşık 4-6 haftalık bir süreyi kapsamaktadır. İyi kondisyona sahip anaç koyunlarda, zayıf veya aşırı yağlı olanlara göre üreme dönemlerinde daha az sorunla karşılaşılmaktadır. Aşımdan iki hafta önce ve aşımı izleyen iki hafta süresince koyunlar varsa kaliteli meralarda veya çok kaliteli kaba yemle veya 400-500 g arpa, yulaf, mısır gibi enerji yönünden zengin kesif yemlerle ek yemleme yapılmalıdır. Bu uygulamaya flushing adı verilir. Kondisyonu orta düzeyde (VKS yaklaşık 2. 5) olan koyunlar üzerinde daha fazla etkili olan flushing yöntemiyle; 1. Gebe kalma oranının ve ikizliğin artırılması, 2. Koyunların koça gelme süresinin kısaltılması, 3. Doğumların toplulaştırılması mümkün olmaktadır. Aşım döneminde % 50’den fazla baklagil (yonca, üçgül, gazal boynuzu vb.) bulunan meralardan uzak durulmalıdır. Çünkü baklagiller içerdikleri yüksek orandaki östrojen hormonu nedeniyle gebe kalma oranını düşürebilmektedir. Yine % 14 den fazla ham protein içeren rasyonlar kandaki üre nitrojen seviyesini yükselterek, erken embiryonik ölümlere yol açabilmektedir. Bu nedenle aşım döneminde daha çok enerji yönünden zengin yemler tercih edilmelidir. 59 Gebelik Dönemi Koyunlarda gebelik süresi 145-155 gün olup, ortalama 5 ay kabul edilir. Gebelik süresi bakım ve besleme açısından üç dönemde ele alınmalıdır. Birinci dönem (1-45 gün)- Rahime tutunma İkinci dönem (45-90 gün )- Yavru zarların gelişimi Üçüncü dönem (90-145 gün) - Ceninin büyümesi ve gelişmesi Birinci ve ikinci dönemde (ilk 90 günlük dönemde) koyunlar meralarda tutulabilir, kuru ot ile beslenebilirler. Zira bu dönemde fetal büyüme ve koyunun ihtiyaçları minimum düzeydedir. Ana karnındaki kuzu/kuzuların birden büyümeye ve yüksek canlı ağırlık kazanmaya başladığı, analık sıvılarının arttığı ve memelerin süte hazırlandığı gebeliğin son 4 – 5 ayında koyunlara iyi kaliteli kuru ot, kuru yonca gibi kaba yemlerle 200-500 gr’a kadar tahıl (tercihen tane formunda) verilmelidir. Gebeliğin 3. döneminde E vitamini ve selenyum takviyesi yapılmalıdır. Çünkü E vitamini ve selenyum; doğacak kuzuları beyaz kas hastalığına karşı koruduğu gibi yeni doğanların yaşam iksiri olan kolostrumun (ağız sütü) kalitesi üzerinde de birinci derecede etkili olmaktadır. Ayrıca annede doğum ve doğum sonrası dönemde oluşan metabolik stresi azaltarak, genital sistemin hızla yenileşmesine yardımcı olmaktadır. Gebe hayvanlara doğuma 2 ay kala E vitamini ile birlikte canlı ağırlığa (CA) 0. 01- 0. 08 mg/kg dozda yapılacak sodyum selenit enjeksiyonu, annenin doğum öncesi ve doğum sonrası 3 ay boyunca immun sistemini güçlendirilebileceği gibi kolostrumda selenyum ve E vitamini konsantrasyonunu artırarak doğan kuzuların hastalıklara karşı direncini de yükseltecektir. Koyunların dengeli ve yeterli beslenmesi, kuzu doğum ağırlığını, kolostrum kalitesi ve miktarını, kuzunun canlı ağırlık artışı/büyümesi ile kuzu ve ana ölümleri üzerine doğrudan etki etmektedir. Gebeliğin özelikle 4. ayından sonra iyi bakım ve besleme uygulanan koyunlardan doğan kuzuların, sağlığı ve yaşam gücü yüksek olduğu gibi, damızlık dönemindeki verimleri de yüksek olmaktadır. Yapılan araştırmalar, gebeliğin son üçte birlik döneminde koyunların yetersiz beslenmesinin, kuzunun emzirme dönemindeki yaşama gücünü % 50-85 oranında etkilediğini ortaya koymuştur.
785
Şeftali yetiştiriciliği: 7. ŞEFTALİ BAHÇESİNDE UYGULANAN KÜLTÜREL VE TEKNİK İŞLEMLER: 7.1. Bahçe tesisi Şeftali tüm gelişimini kısa sürede tamamlayan ve erken meyveye yatan bir bitkidir. İyi bakıma kolay cevap verir. Toprağının iyi işlenip, hazırlanması gerekir. Şeftali bahçelerinin dikimden önce derin ve yüzeysel sürülerek hazırlanmaları gerekir. Son sürümle beraber dekara 1-2 ton yanmış çiftlik gübresi verilmesi en uygunudur. Aşı bölgesi, toprak yüzeyinden 5-10 cm. yukarda kalacak şekilde ve durgun dönemde fidan dikimi yapılır. Dikim aralığının belirlenmesinde iklim, toprağın kuvveti, anaç, çeşidin büyüme gücü gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Kuvvetli toprak ve iyi bakım şartlarında aralık daha geniş tutulur. Genel itibarla dikim aralığı 5x5 m. verilmekte ise de, belirtilen faktörler ışığında bu aralığın belirlenmesi en uygun olanıdır. Bahçe tesis edilmeden önce; bahçenin hangi amaçla kurulduğu, tesisden beklenilen hedefler çok iyi belirlenmeli, bunun için gerekli teknik ve ekonomik altyapı geniş çapta düşünülerek, sağlam bir zemin hazırlığı yapılmalıdır. 7.2. Budama Şeftali ağaçları diğer meyve ağaçlarına göre daha fazla budama ister. Bunun nedeni meyvelerin 1 yıllık dallarda teşekkül etmesidir. Her yıl düzenli ürün alınabilmesi için, yeterli miktarda yıllık sürgün olmalıdır. Yetiştiricilik yönünden çok hassas olup, iyi bir budama, gübreleme ve sulama ile uzun ömürlü olabilirler. Tüm meyvelerde olduğu gibi şeftalide de ağaçta uygun bir tacın oluşturulması ve ileriki yıllarda bu şeklin korunması çok önemlidir. Bu nedenle meyve ağaçlarına şekil vermeden önce yetiştirilmek istenen meyve tür ve çeşidinin, bazı fizyolojik özellikleri, yetiştirileceği ekolojik şartlar ve ekonomik kriterler de iyi incelenmelidir. 7.2.1. Şekil Budaması : Meyve fidanlarına şekil verirken, beslenme fizyolojisi ile buna bağlı olarak tür ve çeşitlerin özel budama istekleri, özel dallanma şekilleri, budamaya karşı dal ve dalcıkların vereceği tepki gibi bilgiler ve çevresel ekolojik şartların iyi bilinmesi gereklidir. Kurak bölgelerde meyve ağaçlarına, iç kısımlarında nem tutacak yapay bir ortam oluşturmaya ve güneş’in zararlı etkilerinden korumaya uygun (doruk dallı şekil gibi) kapalı şekillerin verilmesi gerekir.Aynı zamanda böyle yerlerde, topraktaki suyun kısa zamanda buharlaşmasını önlemek amacıyla tacın, toprağa yakın yani, gövdelerin bodur olması istenir. Belirtilen bu kriterler göz önüne alınarak; goble, değişik doruk dallı ve palmet taçlandırma şekillerinden en uygun olanı tatbik edilmelidir. 7.2.2. Mahsul Budaması: Meyveler 1 yaşlı sürgünler üzerinde oluştuğundan, bunlarda uç alma yapılmaz. Ancak sık olup havalanmaya engel teşkil eden ve tacın şeklini bozan dallar dipten çıkarılır. Bu şekilde aynı zamanda bir sonraki senenin meyve gözlerini oluşturacak, yeni sürgünlerin oluşması sağlanır. Bu arada yaşlanmış, kırılmış, sağlıksız dallarda çıkarılır. Temel esas olarak; ağacın vejetasyon gelişmesi ile meyve tutumu dengesi iyi kurulmalı ve korunmalıdır.
397
Ağıl İnşasında Hayvan başına yeterli taban alanı ve havalandırması olmayan rutubetli ağıllarda barındırılan koyunlar; ait olduğu ırktan bağımsız, ne kadar iyi beslenirlerse beslensinler, beklenen verimi veremezler. Bu çerçevede ağıllar;  Yağmur sularının ağıl tabanına sızmasını önlemek için, ağılın etrafı çok iyi drene edilmeli ya da taban 20-30 cm yükseğe inşa edilmelidir.  Barınak tabanı, barınağın ön tarafına doğru % 5-7’lik bir eğimle yapılmalıdır.  Bölgenin iklimine ve işlerin kolay görülmesine uygun, maliyeti düşük, kolay bulunabilen mümkünse geri dönüşümlü malzemeler kullanılmalıdır.  Koyunların iklimsel çevre istekleri sıcaklık ve rutubetle birlikte ele alınmalıdır. Koyunlar için ideal sıcaklık 13-14°C ve % 60-70 nemdir. Sahip oldukları kalın yün tabakasından dolayı soğuktan ve ani sıcaklık düşmelerinden fazlaca etkilenmemekte, –30°C’de bile fizyolojik faaliyetlerini düzenli olarak sürdürebilmektedir. Ancak çevre sıcaklığı 25°C’nin üstüne çıktığı zaman et, süt ve döl veriminin düştüğü tespit edilmiştir. Koyun ağıllarında iç ortam sıcaklığı 21- 22°C ve bağıl nem oranı % 75’in üzerine çıkmamalıdır.  Yüksek bağıl nem, yapağının doğal yapısını bozmakta ve rengini sarartmaktadır. Bu nedenle yapağı için yetiştirilen ırklarda ağıl içi bağıl nemin %55-65 olması önerilmektedir. Koyunculukta bağıl nemin sürekli olarak düşük olması da istenmez. Bağıl neminin sürekli % 40’ın altında olması, fazla tozlanmaya ve koyunlarda solunum yolu enfeksiyonlarına yol açabilmektedir.  Koyun ağılları planlanırken, soğuğa karşı korumaktan ziyade sıcaktan ve rutubetten korunma esas alınmalıdır. Bu bağlamda iyi bir havalandırma sistemiyle ağıl içi ortamındaki kirli hava, nem ve fazla ısı düzenli bir şekilde uzaklaştırmaya 5 çalışılmalıdır. Ülkemizin büyük bir kesimi kapalı ağıl tipi yerine, açık ağıl tipine uygundur. Açık ağıl tipi, iklim koşullarına da bağlı olarak duvarların bir ya da birkaçı, kısmen ya da tamamen açık biçimde yapılabilir.  Koyunların, yazın sıcaklık stresinden korunması için esintili ve doğal gölgelik alanlarda bulunması sağlanmalıdır. Ağaç gibi doğal gölgelik alanlar yaratılamaması halinde, kıl çadırı, gölgelik file gibi malzemelerden yapay gölgelikler oluşturulmalıdır  Koyunlar gruplar halinde bölmelerde barındırılabilir. Ağıl içi düzenleme yıl içinde bir kaç kez değiştirilebilir. İç düzenleme sürü büyüklüğüne ve yetiştirme yönüne göre değişiklik gösterir.  Geleneksel tip bir ağılda bir kişi yaklaşık 300 koyuna bakabilir. Kuzulama döneminde ise bir yardımcı elemana ihtiyaç vardır.  Sürü varlığı küçük olan işletmelerde işgücünü azaltıcı düzenlemelere fazla gerek duyulmaz. Bu tip işletmelerde yemlemeyi kolaylaştırmak amacıyla yem yolu bırakmaya da gerek yoktur. Bu uygulama aynı zamanda kışı kısa süren ve buna bağlı olarak kış yemlemesinin kısa olduğu bölgeler içinde geçerlidir.  Sürü varlığı büyük olan işletmelerde ise bakım ve yemleme işlerinin kolaylaştırılması için ağıl içinde yem yollarının bırakılmasında yarar vardır. Böylece yemleme için harcanan işgücü azaltılmış, buna karşılık birim taban alanına daha az hayvan konulmuş olacaktır.  Ağılda hayvan sayısı fazla ise portatif bölmelerle 50 başlık gebelik, yaş, cinsiyet gibi özelikler göre gruplandırmalar yapılmalıdır. Koyun ağılının hazırlanmasında ve planlanmasında ele alınacak özellikler/ölçütler şöyle sıralanabilir;  Koyunlarda yılda yenileme oranı %20 olmalıdır.  Kuzulama oranı, koyun başına yılda 1. 2 kuzu (ırka göre değişebilir) hesaplanmalıdır.  Ağıllarda ergin koyun ve koç başına 2. 0 m², toklu (6-12 aylık) başına 1. 4 m², kuzu (0-6 aylık) başına ise 0. 7 m² taban alanı gereklidir.  Sürüde doğum yapacak her 10 baş koyun için hayvan başına 2. 5 m² alan düşecek şekilde doğum bölmesi planlanmalıdır.  Her 50 baş koyuna en az 2 m² alan düşecek şekilde revir planlanmalıdır. 6  Koyun başına günlük su tüketimi (lt/baş/gün) 10 Litre hesaplanmalıdır.  1 aylık barındırma süresi için bir koyuna 25 kg yataklık (sap, talaş) hesaplanmalıdır. Ülkemiz büyük-küçükbaş hayvan yetiştiricilerinde hayvanlarda kuruluk ve temizlik sağlayan altlık kullanımının, elzem olduğuna dair bir farkındalık maalesef oluşmamıştır. Altık kullanmama veya yetersiz altlık kullanmaya bağlı ciddi ekonomik kayıplar yaşandığı gözlemlenmektedir.  Ağıl genişliği en fazla 12 metre olmalıdır. Uzunluk barındırılacak hayvan sayısına göre arttırılabilir.  Duvarlar; yeterli havalandırmanın sağlanabilmesi için, kapasitesi 200 başa kadar olan ağıllarda 3. 0-3. 5 m, 200 baştan fazla olanlarda ise 3. 5-4. 0 m yükseklikte olmalıdır. İklime bağlı olarak barınakta hayvan sayısı artıkça, duvar yükseği artırılması faydalı olabilir. Duvarlar bit, pire, kene gibi dış parazitlerin yerleşmesine imkan vermeyecek yapıda, kolay temizlenebilir ve ilaçlanabilir nitelikte olmalıdır. Çatılar; doğal havalandırma için çatı eğimi en az %26 olacak şekilde mahya yüksekliği ayarlanmalıdır. Çatı kaplamaları ısı izolasyonlu malzemeden (sandviç panel) yapılmalıdır. Çatıda; ağıl içerisinde oluşan gazların (metan, amonyak, karbondioksit vb.) bacadan çıkışını yavaşlatacak veya durduracak gereksiz girinti- çıkıntılar oluşturulmamalıdır. Yağmur ve güneşin dış duvarları ve hayvanı rahatsız etmemesi için saçak izdüşüm genişliği dış duvardan en az 40 cm uzakta olmalıdır.  Bacalar; ağılda yeterli havalandırma sağlanabilmesi için çatı mahyasından en az 50 cm yükseğe çıkartılmalıdır. Doğal havalandırma için 1 m² ağıl taban alanı için baca açıklığı 1. 0-2. 0 cm² olmalıdır.  Kapılar; hayvanların rahatça girip çıkacağı şekilde genişliği 2. 5-3 metre, yüksekliği 2. 75-3 metre olmalıdır. Kapılar dışarıya doğru açılmalıdır. 300 baştan büyük kapasiteli ağıllarda, sıkışma olmaması için birden fazla kapı yapılmalıdır.  Pencereler; alanı bölgelere göre değişmekle birlikte taban alanının % 10-15’i kadar ve bol ışık girecek şekilde olmalıdır. Ağılda oluşacak hava cereyanları vücut ısısını aniden düşüreceğinden hayvanlarda strese yol açmaktadır. Bu nedenle 7 pencereler; hem hava cereyanına sebebiyet vermemesi hem de ortamda yükselen kirli havanın (gaz ve nemin) kolayca uzaklaştırılabilmesi için zeminden 2-2. 5 m yüksekte olmalı ve vasistaslı olarak da açılabilmelidir. Pencerelerin çoğunluğu güney cephesine veya hâkim rüzgârların ters yönünde yapılmalıdır.
835
Kabak yetiştiriciliği: Kabak yetiştirilme mevsimleri ve değerlendirilme şekillerine göre özellikleri yönünden diğer sebzelerden önemli ölçüde farklılık gösteren bir yazlık sebzedir. Ülkemizde yazlık kabak üretimi son yıllarda örtü altında yapılan yetiştiricilik ile kış aylarıda dahil olmak üzere bütün yıl boyunca yapılmaktadır. EKOLOJİK İSTEKLER İklim isteği Yazlık kabaklar diğer kabakgillere göre düşük sıcaklıklara daha toleranslıdır. Sert iklimlerden hoşlanmaz. Soğuklardan çabuk zarar görür. Aynı şekilde aşırı sıcaklıklardan da hoşlanmaz. İlkbahar ve sonbahar devreleri arasında uygun şartlarda iyi gelişir. Optimum sıcaklık isteği 20-27 0C’dir. Ancak 18-35 0 C sıcaklıklarda rahatlıkla yetiştiricilik yapılabilir. Minimum sıcaklık isteği 8-10 0 C’dir. 0 0 C’nin altında donma belirtileri görülür. Çimlenme için toprak sıcaklığının 10-22 0C olması gerekir. Gün uzunluğunun kabak için önemli bir etkisi yoktur. Nem bakımından seçiciliği yoktur nem isteği %70’dir. Alt ve üst değerleri pek sıkıntı yaratmaz. Ancak sıcak dönemlerde düzenli aralarla sulama yapılmalıdır. Sıcaklığın düşmesi veya artması bitkinin büyümesi ve gelişmesini yavaşlatır. 10 0C’nin üzerindeki sıcaklıklarda iyi gelişir. Açık tarla yetiştiriciliğinde tohum ekimi son donlar geçtikten sonra ve toprak sıcaklığı 100 C’yi geçince yapılmalıdır. Kabak ışıktan hoşlanan bir bitkidir. Gölgeli ve ağaç altlarında kabak yetiştiriciliği yapılmaz. Gölgeli yerlerde bitki hem narin bir yapı kazanır hemde bitki üzerinde dişi çiçek oluşturma ve meyve bağlama oranı azalır, verim düşer. Yazlık kabaklarda vegetasyon süresi yaklaşık 100 gündür. Uzun süreli kuraklık ve aşırı nem mantari hastalıkların yayılmasına neden olur. Bu nedenle yetiştirme dönemi ve yerinin çok iyi seçilmesi gerekir. Toprak isteği Kabaklar toprak isteği bakımında çok seçici olmamakla beraber çok ağır ve kumlu toprakları sevmez. Derin, geçirgen, su tutma kabiliyeti çok iyi organik ve mineral maddelerce zengin tınlı topraklarda en iyi mahsul ve tohum alınır. Kumlu topraklarda çiftlik gübresi ve ticaret gübresi kullanılarak kabak yetiştiriciliği yapılabilir. Bu topraklarda erkencilik sağlanır. Ancak istenilen miktarda ürün alınamaz. Toprak pH’sı 6-7 civarında olmalıdır. YETİŞTİRİLME ŞEKLİ Toprak hazırlığı, ekim ve dikim Yazlık kabak yetiştiriciliği açıkda ve örtüaltında yapılmaktadır.İklim şartları ve üretim zamanı dikkate alınarak toprak işleme yapılır. Ekim ve dikimden önce bir veya iki defa toprak işlenir. Tırmık geçilmek suretiyle tarla tesviye edilir. Toprak sıcaklığı 10-120 C’yi bulduğunda ekim ve dikim yapılır. Yazlık kabak yetiştiriciliği açık tarla koşullarında yada örtüaltında olmak üzere fidelerin esas yetiştirilme yerlerine dikilmesi şeklinde uygulanır. Plastik torba veya viyollara önceden hazırlanmış harç materyali doldurulur. Her saksı veya torbaya 2 veya 3 adet kabak tohumu ekilir. Tohumlar çimlendikten sonra en iyi gelişen bir fide bırakılır, diğerleri sökülüp atılır. Genç bitkiler (fideler) ekolojik koşullar elverişli hale geldiğinde 4-5 gerçek yapraklı oldukları dönemde esas yetiştirme yerlerine topraklı olarak dikilir. Dikimden bir gün önce fidelerin topraklı olarak dikilebilmeleri için viyoller ve torbalar mutlaka sulanmalıdır. Bu şekilde topraklı olarak dikilen fideler daha önce mahsule yatacağı için erkencilik sağlanmış olur. Kol atmayan ve toplu halde büyüyen kabak fideleri 80-120 cm sıra arası 50-60 cm sıra üzeri mesafeler verilerek yerlerine dikilir. Doğrudan tohum ekimi yöntemi ile yapılan yazlık kabak üretiminde ekime toprak sıcaklığının 10-12 0C’nin üzerine çıktığı zaman başlanır. Daha önce hazırlanmış üretim yerlerine kol atmayan ve toplu halde büyüyen yazlık kabak çeşitleri 60-80 cm sıra üzeri olacak şekilde her ocakta 2-4 tohum olacak şekilde ekilir. Kabak tohumları toprağın karakterine ve tav durumuna göre 3-5 cm derinliğe ekilmelidir. Tohum ekiminden sonra ocakların üzeri kaymak tabakası bağlamış ise bu tabaka kırılmalıdır. Kaymak tabakasının olumsuz etkisi yağmurlama yapılarak da ortadan kaldırılabilir. Tohum ekiminden 4-8 gün sonra çimlenme olur ve bitkiler toprak yüzeyine çıkar. Akdeniz sahil şeridinde yazlık kabak yetiştiriciliği yılda iki defa, erken ilkbahar dönemi Şubat ayı sonu Mart ayı başı, erken sonbahar yetiştiriciliği Ağustos ayı sonu Eylül ayı başı şeklinde iki dönem halinde yapılır. Tek ürün olarak yetiştiriciliğinde kasım ayında fidelerin dikimleri araziye yapılır.
587
AYVA YETİŞTİRİCİLİĞİ: 5-KÜLTÜREL İŞLEMLER Toprak İşleme • Ayva, yüzlek köklü olduğu için toprak işleme mümkün olduğu kadar az yapılmalıdır. Eğer toprak işleme yapılması gerekli ise mutlaka derin sürümden kaçınılmalı yüzeysel (10 – 15 cm) işlemeler yapılmalıdır. Su kaynakları yeterli olduğu takdirde örtülü veya yarı-örtülü sistemlerde düşünülebilir. • Örtülü toprak işlemede, bahçede herhangi bir toprak işlemesi söz konusu değildir. Sadece aşırı boylanmış olan otlar biçilir veya özellikle ağaç altlarında yabancı ot ilaçları ile düzenli bir mücadele yapılır. Yarı-örtülü veya geçici örtülü toprak işlemede ise bahçede toprak işlemenin uygun olduğu ilkbahar ve yaz aylarında işleme yapılır. Sonbahar ve kış aylarında ise bir kez toprak işleme yapılır veya hiç yapılmaz. Özellikle genç bahçelerde yabancı ot ilacı kullanırken dikkatli olunmalı ve ağaç gövdeleri ilacın etkisinden korunmalıdır. Aksi takdirde genç ağaçların gelişmesi bundan olumsuz etkilenir. Ağaç sürgün ve yapraklarında cüceleşme, alt bölümlerdeki meyvelerde aşırı paslanma ve sonucunda da çürümeler meydana gelebilir. Sulama • Ağaçların sağlıklı bir gelişme gösterebilmesi, düzenli ve kaliteli meyve elde edebilmesi için mutlaka sulamaya ihtiyaç vardır. Sulama sırasında aşırı sudan ve sulama suyunun ağacın gövdesine değmesinden kaçınılmalıdır. İmkânlar ölçüsünde damla veya mini-yağmurlama sistemleri kurulmasında fayda vardır. Salma ve karık sistemi sulamalardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Gübreleme • Tüm meyve bahçelerinde olduğu gibi, ayva bahçelerinde de dengeli ve düzenli bir gübreleme yapmak için mutlaka her yıl toprak ve üç yılda bir yaprak analizleri yapılmalıdır. Yapılan analizlerin sonucuna göre de bahçenin gübre ihtiyacı belirlenmelidir. Verilecek olan kimyasal gübreler, ağaçların taç iz düşümü içersine ama asla gövdeye ve köklere temas etmeyecek şekilde uygulanmalıdır. Bitkinin daha fazla ihtiyacı olan makro elementler hemen her yıl mikro elementler ise ihtiyaca göre verilmelidir. Yine kimyasal gübrelemenin haricinde ağaçların ihtiyacı olan organik maddenin de toprağa kazandırılması olayı unutulmamalıdır. Toprağın bu ihtiyacı hayvan gübreleri veya diğer organik maddelerin toprağa karıştırılması ile giderilir. Verilecek olan hayvan gübresi aşırı düzeyde çürümemiş sap, saman içermemeli ve taze olmamalıdır. Budama • Ayva yetiştiriciliğinde budama olayına fidanın alınması ile başlanır. Budamada, daha çok, ayvanın doğal büyüme şekline yakın olan Goble (Vazo, Kase) veya bu şeklin değiştirilmiş varyasyonlarının kullanılmasında (uygulama kolaylığı bakımından) faydalar vardır. Özellikle daha sıcak iklimlerde doruk dallı şekle yakın (yıllar ilerledikçe doruk-dal hâkimiyeti kayboluyor) bir sistemin uygulanmasında fayda vardır. • Ağaçlara uygulanan şekil budaması, ağırlıklı olarak ilk 5 – 7 yılda yapılır. Daha sonraki budamalar ise şeklin korunmasına ve verime yöneliktir. Yapılan verim budamalarında çiçek ve yaprak gözlerinin oranları arasında bulunan fizyolojik dengenin korunmasına özen gösterilmelidir. Yine verim budaması esnasında ayva ağaçlarında gerekmedikçe sert çekirdeklilerdeki (Şeftali, Nektarin vb.) gibi yıllık sürgünler üzerinde şiddetli bir kesim yapılmamalıdır. Eğer gerekli ise bazı sürgünler dipten kesilmeli bazılarında da kısaltma işlemi yapılmalıdır. Verim budaması düzenli olarak her yıl mutlaka ağacın gelişme kuvvetine göre yapılmalıdır. Ağaçların fizyolojik dengesi için genellikle genç ağaçlar hafif, yaşlı ağaçlar ise biraz daha sert budanır. • Budama olayı (Sanatı) ne kadar anlatılırsa anlatılsın şekillerle detaylı olarak çizilmedikten ve uygulaması yapılmadıktan sonra anlaşılması en güç olaylardan birisidir. Bunun için metin içersinde fazla detaya inilememiştir. Budamayı gerçekleştirecek olan kişi öncelikle usta olmalı ve ağaç üzerinde hatalı kesimler yapmamalıdır. Yapılacak olan hatalı budama sonucunda ağaç bundan yaşamı süresince olumsuz olarak etkilenecektir. Meyve Seyreltmesi • Meyve ağaçları içersinde kaliteli ürün elde etmek için seyreltme işleminin gerekli olduğu türlerden birisi de ayvadır. Meyve tutumunun fazla olduğu yıllarda Haziran (küçük meyve) dökümü gerçekleştikten sonra meyve seyreltmesi yapılmalıdır. Meyve seyreltmesi, elle veya bazı kimyasal maddelerle yapılabilir. Fakat en sağlıklı ve düzenli olanı elle yapılan seyreltmedir. Meyve seyreltme işlemi, mutlaka yapılabildiği en erken dönemde yapılmalı, fazla geç bırakılmamalıdır. Seyreltme esnasında daha çok zararlanmış veya gelişmesi diğerlerine göre geç kalmış olan meyvelerin kopartılmalarına özen gösterilmelidir.
581
KOYUN YETİŞTİRİCİLİĞİ Uzun yıllardan beri eti, sütü, yapağı ve derisi ile insanların en önemli ihtiyaçlarını karşılayan koyunlar, dünyanın her yerinde yetiştirildiği gibi ülkemizde de hemen hemen her bölgede yetiştirilmektedir. Koyunculuk meraya dayalı bir hayvancılık kolu olduğundan, ilk şartı da iyi bir meraya sahip olmaktır. Meralar; sürü büyüklüğüyle uyumlu kapasitede, düz ya da az eğimli ve hayvanlar için güvenli olmalıdır. Maalesef Ülkemizde hayvan yetiştiricileri yararlandıkları meranın bakım ve yönetimini ihmal etmektedir. Oysa mera bakım ve yönetimi (amenajmanı) koyun yetiştiricisinin ana ve öncelikli işlerinden biri olmalıdır. Küçükbaş hayvancılık işletmelerinin geleceğinin tamamen meranın ıslahı ve amenajmanına bağlı olduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir. Kıraç ve eğimli meralarda iyi gelişme gösteren, yem değeri yüksek Dağ korungası “Meralarda ot olmazsa hayvan da olmaz”, bu çerçevede hayvanların severek tükettiği yöreye uygun, adaptasyon yeteneği ve yem değeri yüksek otların çoğaltılması hayvan sahiplerinin/çobanların öncelikli işi olmalıdır. Söz gelimi İç Anadolu bölgesinde asırlar boyu yaşam bulmuş, kuraklığa dayanıklı ve yem değeri yüksek, Dağ korungası 2 gibi yem bitkileri çayır-meralarda yaygınlaştırılmalıdır. Dışarıdan alınan tohumların, asırlardır yerelde hayat bulmuş tohumlar karşısında verimlilik ömrünün kısa olacağı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Koyunlara verilecek kaba yemin tamamını veya büyük bir kısmını, kesif yem maddelerinin ise bir kısmını temin edebilecek, ekilip biçilebilen arazinin olması yetiştirici karlılığı için ikinci şarttır. Ayrıca tarla-bahçe hasadından sonra kalan anızlarda/artıklarda koyunlar otlatılarak meraların bir süre dinlenmesi sağlanmalıdır. Koyun yetiştiriciliği her şeyden önce bir gelenek\birikim\kültür işidir. İşe başlamada veya kapasite artırmada, 1) Mera özelliği ve mera otlatma kapasitesi, 2) İklim ve kaba yem kaynağı, 3) Et /süt ve yapağı (yapağıcı ırklarda) gelirlerinden elde edilecek kazanç, 4) Pazar güvencesi ve istikrarı, 5) Bölgeye adapte olmuş ırktan kaliteli ve uygun damızlık temini, 6) İşgücü, 7) Hayvan hastalık ve zararlıları riski göz önünde bulundurulmalıdır Koyun işletmelerinde temel amaç, kayıpları minimize ederek, anaç koyun başına düşen sağlıklı kuzu sayısını arttırmaktır. Ülkemizde koyun yetiştiricilerinin başlıca gelir kaynağı, kasaplık ve damızlık kuzu satışlarıdır. Mevcut koyun ırklarımızda yapağı ve süte yönelik seleksiyon yapılmadığı için yapağı ve sütten ancak belirli bölgelerde sınırlı miktarda gelir elde edilmektedir. Çiçekçilik ve bahçecilik bölgelerinde ise koyun gübresi ciddi bir gelir kaynağı olabilmektedir. Koyun yetiştiriciliğinde çok para var, koyuncular bu yıl çok para kazandı veya bu yıl zarar etti, şeklinde kısa dönemli yaklaşımlar başarılı olmayı kısıtlamaktadır. Koyun yetiştiriciliği; yılda 365 gün, haftada 7 gün, günde 24 saat emek istediğinden sevilerek yapılması gereken bir iş kolu olarak değerlendirilmeli, koyun yetiştiriciliğine ek bir iş gözüyle bakılmamalıdır. Koyun yetiştiriciliğinde de öncelikli iş, her daim çayır mera bakımı ve yönetimi olmalıdır. 3 Koyun Ağılları Ağılların planlanmasında, öncelikle koyunların refahına ve sağlığına sonra da iş gücü tasarrufuna odaklanılmalıdır. Koyun ağılı yapılacak yerin seçiminde;  Yol, su ve elektrik temini,  Meraya yakınlık,  Topoğrafya (eğim, kışın soğuk rüzgarlara kapalı olma gibi)  Drenaj, sel, çığ, heyelan tehlikesi,  Yabani hayvan saldırısı,  Yangından korunma,  Hizmet ulaşımına yakınlık,  İşletmenin ileriki yıllardaki büyüme potansiyeli gibi parametreler göz önünde bulundurulmalıdır. Barınaklar; çevreye göre hafif yüksek ve meyilli arazilere kurulmalıdır. Drenajı zor düz arazilere, içme suyu kaynaklarına, basık veya taban suyu yüksek olan yerlere, dere yataklarına inşa edilmemelidir. Taban suyu yüksek düz araziler veya basık yerler, özelikle sinekler için uygun yaşam alanları oluşturduğu gibi, barınak içerisinde nemi daha da yükselterek, kirli hava birikimini artırmaktadır. Ağıl inşa edilecek yer; kuzey rüzgarlarından korunaklı, yaz rüzgarlarına ise açık olmalıdır. Güneşin ısıtıcı ve kurutucu özelliğinden yararlanmak için ağılın açık yönü güneye, güney-doğuya veya doğuya bakmalı, kapalı yönü ise kuzeye bakmalıdır.
556
Oğlaklarda Emiştirme Süresi İşletmelerin amaç ve hedeflerine göre değişmekle beraber, ortalama 60 gün (8-10 hafta) olarak kabul edilebilir. Emiştirme süresini; mevsim, yem tedariki ve fiyatı ile coğrafi ve fiziki koşullardan çoban ve sağıcı mevcudiyetine varana kadar bir sürü faktör belirlemektedir. Ancak damızlıkta kullanılacak dişi ve erkek oğlaklarda emiştirme süresini 3 aya kadar uzatmanın, anaçlık döneminde verim performansını olumlu yönde etkilediğine dair, çok sayıda ciddi araştırma bulunmaktadır. Sütten kesim yaşını hayvanın gelişimi belirler. Dolayısıyla sütten kesim yaşı üzerine doğum ağırlığının, doğum tipinin, cinsiyetin ve ananın süt veriminin önemli etkisi bulunmaktadır. Uzmanların oğlakların sütten kesilme dönemi için tavsiyesi; doğum ağırlığının iki buçuk katı (yaklaşık 7. 5-10 kg) ve/veya 135-225 g/gün düzeyinde kuru madde cinsinden kaba ve kesif yemi tüketebildikleri canlı ağırlık değeridir. Oğlakların sütten kesim döneminde strese girdikleri ve olumsuz çevre koşullarına karşı hassaslaştığı unutulmamalıdır. Damızlıkta Kullanma Yaşı Genç dişi keçilerde ilk kızgınlık, doğum mevsimine, keçinin ırkına, beslenme durumuna ve sürüde erkeğin varlığına bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle 5-8 aylıkken görülmektedir. Genç dişiler en erken ergin canlı ağırlığının % 60’na ulaştıklarında ve erkenci ırklarda 6-8 aylık yaşta, geç gelişen ırklarda ise 14-16 aylık yaşta tekeye verilmelidir. Genç yaşta ve ergin canlı ağırlığının 2/3 ulaşmamış dişilerin, tekeye verilmesi güç doğuma ve ömrü boyunca süt ve döl veriminde düşüklüğe neden olmaktadır. Diğer taraftan tekeye geç vermek de, ekonomik kayıpların yanı sıra keçilerde yağlanmaya bağlı güç doğum ve metabolik hastalıklara neden olabilmektedir. 67 Tekelerin Beslenmesi Tekeler aşım sezonuna gelmeden önce kondisyonları güçlü olmalıdır. tekeler aşım döneminde yem yemeye çok az vakit ayırırlar. Bu nedenle vücut ağırlıklarının yaklaşık % 10-15’ni kaybederler. Aşım döneminde tekelere verilecek ek kesif yem ve mineral madde sperma verimini ve kalitesiyle birlikte aşım kabiliyetlerini de artırmaktadır. Tekelerin beslenmesine, aşım döneminden önce başlanarak verilen toplam yem vücut kondisyon skorunu % 10-15 düzeyinde artırılmalıdır. Ek yemleme aşım dönemi boyunca hatta aşımdan 4-5 hafta sonrasına kadar sürdürülmelidir. Teke katım döneminde, serbest olarak yedirilen kaliteli kuru otun yanında teke başına günde 300-500 g tahıl karışımı yem verilmelidir. Keçilerin Beslenmesinde Temel İlkeler  Keçiler, ağaç yaprakları ve dallarından yem olarak yararlanabilirler.  Kaba yemler, genellikle hayvanların yaşama gereksinimlerini karşılamada kullanılmalıdır. Mera veya otlağın yetersiz olduğu dönemlerde keçilere ek kuru çayır otu, yonca, fiğ, korunga, hasıl vb. verilmelidir.  Keçiler sevebileceği yemleri, daha fazla tüketmektedir. Bu nedenle rasyon oluşturmada, mutlaka keçilerin yem tercihi dikkate alınmalıdır.  Havuç, şeker pancarı posası, şalgam gibi kök ve yumru yemler de keçi beslemede kullanılabilir. Ancak bunlar sınırlı miktarda verilmelidir.  Süt keçilerinin beslenmesinde sağmal dönemde yeşil silo yemlerinden yararlanılabilir. Verilecek silaj miktarı, maksimum keçilerin günlük kuru madde ihtiyacının % 40-60’ını karşılayacak düzeyde olmalıdır.  Yüksek süt verimli keçilerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek için kaba yemler, tahıllarla desteklenmelidir.  Keçilere verilecek karma yemin (kesif yem) enerjisi, arpa, buğday, mısır gibi tahıllardan ve bunların değirmencilik artıklarından, protein ihtiyacı ise pamuk, ayçiçeği, soya gibi yağlı tohum küspelerinden karşılanmalıdır. 68 Keçilerin Beslenme Hastalıkları Beslenme hastalıkları; besin maddelerinin yetersizliği, fazlalığı veya yemlerde dengesiz oranlarda bulunması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yine ani yem değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan enfeksiyonlarda bu kategori içerisinde değerlendirilebilir. Enterotoksemi Hayvanların bağırsağında doğal olarak bulunan Clostridium perfringens bakterisi; ani bakım ve yem değişikliği, bozuk, küflü, donmuş veya kırağılı yem verilmesi ile aktif hale geçerek toksin salgılamaktadır. Bakterinin salgıladığı bu toksin de hızla kana karışarak akut ölümler meydana getirmektedir. Çok besili ve hızla kilo alan hayvanlarda daha çok görülür. Hayvanlar ani atlama, zıplama, dönme, başı arkaya çarpma gibi belirtiler göstererek ölür. Bir program dahilinde yapılacak aşılama ile hastalık kolaylıkla önlenebilmektedir. Aşılamada kombine edilmiş clostridial aşı tercih edilmelidir. Yem değişikliklerinden veya besi öncesinde keçi ve oğlaklarda 21 gün ara ile yapılacak 2 aşılama gerekli bağışıklığı oluşturacaktır. Hastalıktan korunmak için keçiler, soğuk ve kırağılı havalar ile erken saatlerde aç karnına meraya çıkarılmamalı, buzlu, küflü ve bozuk yemler verilmemelidir. Keçiler aşılı da olsalar ani yem değişikliklerinden her zaman kaçınılmalıdır. İç parazitlere karşı programlı mücadele yürütülmelidir. Hastalık çıktığı zaman, sürünün aşılı olup olmadığına bakılmaksızın aşılama yapılmalı, kesif yemler azaltılarak, kaba yeme ağırlık verilmelidir. Kolostrum (ağız sütü) yetmezliği Bir oğlağın sağlıklı ve hayata kalmasını sağlayan en önemli faktör, zamanında aldığı yeterli miktardaki kaliteli kolostrumdur. Doğuma yaklaşık 3 hafta kala meme bezinde başlayan kolostrum salgılama, gebeliğin son bir haftasında maksimum seviye ulaşmaktadır. Doğumdan sonra ise aniden durmaktadır. Besin içeriği yüksek olan kolostrum, doğumdan sonra kuzu-oğlağın termoregülasyon kabiliyetini ve çevre koşullarına adaptasyonunu sağlamada ve bağırsağın boşaltılmasında kilit önemindedir. Yeni doğan kuzu-oğlakların doğumu izleyen birkaç saat içinde yeterince (kg canlı ağırlığa 50 ml) kolostrum almamaları sonucu ölümler ortaya çıkabilmektedir. Görülen tablo pnömoni ile karışık sindirim bozukluğudur. Doğan 69 kuzu-oğlakların en kısa sürede yeterince kaliteli ağız sütü aldığından emin olunmalıdır.
743
Fındık Yetiştiriciliği ve Hastalıkları Bu belge, fındık yetiştiriciliği ve karşılaşılan hastalıklar hakkında özet bilgiler sunmaktadır. 1. Fındık Yetiştiriciliği: İklim ve Toprak: Fındık, 13-16°C yıllık ortalama sıcaklık, -8°C ile 37°C arasında değişen uç değerler, 700 mm üzeri yıllık yağış ve %60'ın altına düşmeyen nem oranı tercih eder. Besin değeri yüksek, humuslu ve derin topraklar idealdir. Yetiştirme Tekniği: Bahçe Yeri: İklim ve toprak uygunluğu esastır. Arazi Hazırlığı: Taş temizliği, teraslama, drenaj gibi işlemler önemlidir. Çeşit Seçimi: Verimli, kaliteli ve pazarda rağbet gören çeşitler ile tozlayıcı çeşitler seçilmelidir. Fidan Seçimi: Sağlıklı, 1-2 yaşlı kök sürgünleri tercih edilmelidir. Dikim: Sonbahar ayları idealdir. Ocak dikim sistemi yaygındır. Budama: Düzgün taç oluşumu, verim artışı ve ağaç ömrü için önemlidir. Dikim, şekil, verim ve gençleştirme budaması olmak üzere 4 çeşittir. Gübreleme: Toprak ve yaprak analizi ile ihtiyaca yönelik gübreleme yapılmalıdır. Hasat, Harman ve Depolama: Hasat: Zurufların kızarması, fındığın kolay soyulması ve sert kabuğunun kahverengileşmesi hasat zamanını gösterir. Harman: Hemen harmanlanmalı ve 3-5 gün güneşte kurutulmalıdır. Depolama: Kuru, serin ve havalandırılan yerlerde 1 yıla kadar saklanabilir. 2. Fındık Hastalık ve Zararlıları: 1. Bakteriyel Yanıklık (Xanthomonas arboricola pv. Corylina): Belirtiler: Yapraklarda yuvarlak, sarımsı yeşil lekeler (sonradan kırmızımsı kahverengiye döner), dallarda kuruma, gövdede kanser oluşumu. Mücadele: Sağlıklı fidan seçimi, budama aletlerinin dezenfeksiyonu, hastalıklı dalların imhası, ilaçlama. 2. Külleme (Phyllactinia guttata): Belirtiler: Yaprakların alt yüzeyinde beyaz koloniler, yaprakların kahverengileşmesi ve erken dökülmesi. Mücadele: Dökülen yaprakların imhası, uygun budama. 3. Dal Kanseri (Nectria galligena): Belirtiler: Gövde ve dallarda kanserler, dalcıkların kuruması. Mücadele: Dayanıklı çeşit seçimi, hastalıklı dalların budanması, bordo bulamacı ilaçlaması. 4. Fındık Kurdu (Curculio nucum): Belirtiler: Sarı veya kara karamuk oluşumu. Mücadele: Toprak çapalama, bulaşık dalların imhası. 5. Dalkıran (Xyleborus dispar): Belirtiler: Dalların sürgün diplerinde delikler ve akıntılar, dal kurumaları. Mücadele: Bakım ve budama, bulaşık dalların imhası, kırmızı kanatlı yapışkan tuzaklar, ilaçlama. 6. Kahverengi Koşnil (Parthenolecanium spp.): Belirtiler: Yaprak ve sürgünlerde emgi, fumajine (yaprakların yapışkanlaşması), sürgün kurumaları. Mücadele: Bulaşık sürgünlerin imhası, ilaçlama (Haziran sonu). 7. Fındık Kozalak Akarı (Phytoptus avellanae): Belirtiler: Sürgün uçlarında kozalak oluşumu, uç kurumaları, meyvelerde azalma. Mücadele: Kozalakların toplanması, ilaçlama (Nisan sonu). 8. Fındık Yeşil Kokarcası (Palomena prasina): Belirtiler: Sarı ve kara karamuk, çöküntülü ve lekeli iç oluşumu. Mücadele: Yabancı ot kontrolü, ilaçlama (Fındık kurdu ilaçlaması ile aynı zamanda yapılabilir). 9. Fındık Tekeböceği (Oberea linearis): Belirtiler: Sürgünlerde galeriler, sürgün kurumaları. Mücadele: Kuruyan sürgünlerin kesilmesi, ilaçlama (Mayıs ortası). 10. Amerikan Beyaz Kelebeği (Hyphantria cunea): Belirtiler: Yapraklarda ipeksi ağlar ve larva kümeleri, yaprakların yenmesi. Mücadele: Yumurta paketlerinin imhası, bulaşık dalların kesilmesi, larva toplama kuşakları, ilaçlama. 11. Fındık Filiz Güvesi (Gypsonoma dealbana): Belirtiler: Yapraklarda galeriler, sürgün uçlarında kurumalar. Mücadele: Kuruyan sürgünlerin kesilmesi. 12. Virgül Kabuklu Biti (Lepidosaphes ulmi): Belirtiler: Yaprak, gövde ve dallarda emgi, dal ve ocak kurumaları. Mücadele: Bulaşık dalların imhası, kış ve yaz ilaçlaması. 13. Fındık Galsineği (Mykomyia coryli): Belirtiler: Yaprak, çotanak ve sürgünlerde galler. Mücadele: İlaçlama (Mayıs ayı). 14. Fındık Yaprakdeleni (Anoplus roboris): Belirtiler: Yapraklarda delikler ve galeriler, kahverengi görünüm. Mücadele: İlaçlama (Mart sonu ve 15 gün sonra tekrar). 15. Yabancı Otlar: Zararlar: Verim düşüklüğü, kültürel işlemleri zorlaştırma. Mücadele: Yabancı ot temizliği, biçme, ilaçlama. Önemli Not: Bu belge genel bilgiler içermektedir. Ayrıntılı bilgi ve uygulama için yerel tarım uzmanlarına danışınız.
512
## Soğan ve Sarımsakta Hastalık ve Zararlılar: Kısa Özet **Hastalıklar:** 1. **Beyaz Çürük:** Toprakta uzun yıllar yaşayabilen bir mantar hastalığıdır. Kök ve yaprak kınlarını etkileyerek bitkinin çökmesine ve yumruların çürümesine sebep olur. 2. **Septoria Yaprak Lekesi:** Yaprak ve yaprak saplarında küçük kahverengi lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 3. **Kurşuni Küf:** Geniş bir yelpazede sebzede görülebilen bir mantar hastalığıdır. Gövde ve meyvelerde kahverengi lekeler oluşturur ve meyve dökümüne sebep olur. 4. **Soğan Mildiyö:** Yapraklarda klorotik lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 5. **Soğan Sürmesi:** Yaprak, kın ve yumrular üzerinde koyu kahverengi çizgiler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 6. **Soğan Pas:** Yaprak ve gövdede beyaz lekeler oluşturan bir mantar hastalığıdır. 7. **Soğan Psilid:** Siyah renkli, küçük böceklerdir. Larvaları yaprakları bükerek bitkinin görünümünü bozar. 8. **Soğan Sineği:** Gri renkli, küçük sineklerdir. Larvaları soğanın içine girerek çürümeye neden olur. 9. **Trips:** Sarı renkli, küçük böceklerdir. Yaprak ve meyvelerde özsu ile beslenirler ve bitkinin rengini bozarlar. 10. **Pırasa Güvesi:** Kanatları gri renkli, küçük güvelerdir. Larvaları pırasa yapraklarında galeri açarak beslenirler. 11. **Telkurdu:** Kahverengi veya kırmızımtırak renkte, uzun larvalardır. Bitki köklerini kemirerek zarar verir. 12. **Yaprak Galeri Sineği:** Gri-siyah renkli, küçük sineklerdir. Larvaları yaprakların içine girerek galeri açarak beslenirler. 13. **Soğan Sak Nematodu:** İplik şeklinde, küçük nematodlardır. Bitki dokusunda beslenir ve bitkinin şeklini bozarak çürümesine neden olur. **Mücadele:** * **Kültürel Önlemler:** Sağlıklı tohum ve fide kullanımı, toprak analizi ve uygun gübreleme, ekim nöbeti, yabancı ot mücadelesi, hastalıklı bitki artıkları ve toprak materyalinin imhası, alet ve ekipmanların temizlenmesi. * **Kimyasal Mücadele:** Hastalık ve zararlılara karşı uygun kimyasalların kullanımı. * **Biyolojik Mücadele:** Faydalı canlılar kullanımı. * **Biyotik Mücadele:** Tuzaklar kullanımı. **Önemli Not:** Kimyasal ilaçların kullanımı konusunda İl/İlçe Müdürlükleri ve reçete yazma yetkisi bulunan kişilerden bilgi alınmalıdır.
276
İŞİN TANIMI / AMACI: 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca tarımsal arazi kullanım planlarında; şimdiki arazi kullanımının ortaya konulması, tarım arazisinin teknik ve ekonomik şekilde kullanılması, korunması, tarım dışı kullanımlar için alternatif alanların belirlenmesi ve tarıma elverişli olmayan arazinin değerlendirilme şeklinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu amaç için en önemli altlık olan sayısal toprak veri tabanının iyileştirilmesi ve planlamada kullanılacak olan diğer altlıkları da içeren bir veri tabanı oluşturulması gerekmektedir. TARİHÇE: 2005 yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 10. ve 11. Maddeleri gereğince Ülkesel ölçekte arazi kullanım planlarının yapılmasını zorunluluk haline getirilmesine rağmen Bakanlığımızın yeniden yapılanmasına kadar herhangi bir çalışma yapılamamıştır. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Ülkesel ölçekte yapılması hedeflenen planlama çalışmalarının Avrupa Birliği standartlarında yapılabilmesi amacıyla, 15-16 Aralık 2011 tarihinde, yöntem araştırması çalıştayı düzenlenmiştir. Çalıştaya tarımsal arazi kullanım planlaması ve toprak konusunda uzman öğretim görevlileri davet edilmiş olup, gerekli katılım sağlanmıştır. Çalıştayda ülke tamamında detaylı toprak etüt haritalarının bulunmaması ve Büyük Toprak Grubu Haritalarının ölçek ve detayının yetersizliği nedeniyle farklı kullanımlar için yer seçim kararlarında alternatif senaryoların üretilmemesi üzerinde önemle durulmuş olup çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Ayrıca arazi kullanım planlamasında önem arz eden konular ele alınarak planlama yaklaşımları üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda yapılacak daha sonraki çalışmalar için gerçekçi bir senaryo oluşturmak ve örnek bir çalışma olması amaçlanarak 2012 yılında Trakya İlleri Ergene Havzası Bütününde Tarımsal Arazi Kullanım Planları için makro çerçeve oluşturulması çalışması tamamlanmıştır. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Trakya İlleri ve Ergene Havzası bütününde tarımsal arazi kullanım planları için makro çerçeve oluşturularak, projenin esasları ortaya konulmuş olup, bu çalışma örnek alınarak Ülkesel ölçekte sayısal toprak veri tabanının (stvt) iyileştirilmesi ve tarımsal arazi kullanım planlarının gereksinim duyduğu temel altlıkların oluşturulması işi yapılacaktır. Ergene Havzasından başlanması planlanan ve Ülke bütününde devam edecek olan çalışmalar hizmet alımı yolu ile yapılacak olup teknik şartname hazırlama çalışmaları devam etmektedir. HEDEFLER: Yıllar itibarıyla, küçük alanlarda daha çok tarımsal üretim deseninin belirlenmesine yönelik uygulanmış olan Arazi Kullanım Planlaması Projesi 2012 yılından itibaren aşamalar halinde “Ülke Arazi Kullanım Planı”nın yapılmasını hedeflemektedir. Tarımsal arazi kullanım sınıflaması, tarımsal üretim planlaması; destekleme politikaların daha etkin olarak oluşturulması; kırsal kalkınma politika, strateji ve eylem planlarının kalitesini ve etkinliğini belirleyen temel unsurlar arasında yer almaktadır. Tarımsal arazi kullanım planlamasının temelini, toprak haritalarının hazırlanması teşkil etmektedir. Mevcut sayısal toprak haritaları, ülke toprak potansiyelini gösterir kapasitede olmasına rağmen sınır ve detaylarının büyük ölçekli çalışmalar için yetersizdir. Bu sebeple proje kapsamında öncelikle sayısal toprak veri tabanının güncellenmesi ve devamında planlanacak arazilerin; kullanılabilir alanlar, mutlak korunacak alanlar, her ikisi arasında kalanlar ise koruma kullanma dengesi gözetilecek alanlar olarak tanımlanması hedeflenmektedir. Kullanılabilir alanlarda; yerleşim, üretim, hizmet ve altyapı faaliyetleri gerçekleştirilebilecek olup, mutlak korunacak alanlarda ise; ekolojik tarım alanları, özel ürün alanları, sulu mutlak tarım arazileri, kuru mutlak tarım arazileri ve sit alanları yer alacaktır. Kullanılırken korunacak ve korunurken de kullanılacak olan arazi türlerinde önemli olan; koruma koşullu kullanma türlerine ilişkin kriterler listesinin hazırlanması, değerlendirilmesi, alan kullanım özelliklerinin belirlenmesidir. Planlama çalışması süreci; mevcut durumun analizi yapılarak koruma –kullanma kriterlerinin belirlenmesi ile ilçe, il ve bölge düzeyinde tarımsal ve ekonomik gelişmelerin ortaya konularak kalkınma eksenlerinin belirlenmesi ve mekansal planların üretilmesi aşamalarından oluşacaktır. Özetle; Projesinin birinci aşamasında, ön uygulamalar marifetiyle sahaya inilmesini ve daha sonra ikinci aşamada yapılacak kapsamlı bir müdahale için gerekli bilgi birikimi, deneyim, teknik ve kurumsal kapasitenin oluşturulmasını hedeflenmektedir. Ergene’de başlatılacak uygulamalar, ulusal çapta yapılacak bir müdahale öncesi birçok senaryonun gerçekçi bir şekilde test edilmesine olanak tanıyacaktır. Proje kapsamında geliştirilen deneyim, Türkiye’nin bu konudaki liderlik ve yol göstericilik rolünü uluslararası düzlemde pekiştirecek şekilde faklı ülkelerle paylaşılmasını hedeflemektedir.
572
Hıyar ve Kabak Yetiştiriciliği ve Sık Görülen Hastalıkları: Özet Bu belge, hıyar ve kabak yetiştiriciliği ve karşılaşılabilecek önemli hastalıklar hakkında özet bilgiler sunmaktadır. 1. Hıyar Yetiştiriciliği: Ekolojik İstekler: Sıcaklık: 15-18°C gece, 20-25°C gündüz sıcaklıkları idealdir. 30°C üstünde solgunluk, 40°C üstünde ise yanıklar görülür. Işık: 6000-8000 lüx yeterlidir, optimum 15.000 lüx'tür. Nem: %50-90 arası nem oranlarında rahatlıkla gelişir. Yüksek nem mantari hastalıkları artırırken, düşük nem solgunluk ve meyve kalitesinde düşüşe sebep olur. Toprak: Tınlı-kumlu veya kumlu-tınlı, tuz oranı düşük, pH'sı 5.5-7.5 olan, derin, gevşek ve organik maddece zengin topraklar idealdir. Yetiştirme Tekniği: Çoğaltma: Tohum ekimi veya fide ile yapılabilir. Dikim: 100x50x50 cm aralıklarla dikilir. Budama: Çeşit tipine göre (mono veya multi verimli) farklı budama yöntemleri uygulanır. Sulama: Sık ve azar azar sulama yapılmalıdır. Gübreleme: 15-20 ton/da verim hedefleniyorsa 15 günde bir 12 kez gübreleme yapılmalıdır. Dekara 90-95 kg azot, 15-25 kg fosfor ve 100-110 kg potasyum önerilir. Tozlanma ve Döllenme: Hibrit çeşitlerde tozlanma istenmez, döllenme olmadan meyve elde edilir. 2. Kabak Yetiştiriciliği: Ekolojik İstekler: Sıcaklık: 20-27°C optimum sıcaklıktır, 18-35°C arası yetiştiricilik yapılabilir. Çimlenme için 10-22°C toprak sıcaklığı gerekir. 0°C altında donma görülür. Işık: Işık seven bir bitkidir. Nem: Seçici değildir, %70 nem oranı idealdir. Toprak: Ağır ve kumlu topraklar hariç, derin, geçirgen, organik maddece zengin tınlı topraklar en iyi sonucu verir. Yetiştirme Şekli: Toprak Hazırlığı: 1-2 kez toprak işlenir ve tırmıkla tesviye edilir. Ekim/Dikim: Toprak sıcaklığı 10-12°C olduğunda doğrudan tohum ekimi veya fide dikimi yapılabilir. Bakım: Çapalama: 3-4 yapraklı dönemde yabancı ot kontrolü, boğaz doldurma ve toprak havalandırması için yapılır. Sulama: Kurak koşullarda düzenli sulama gerekir. Damla sulama önerilir. Gübreleme: Dekara 4-6 ton yanmış çiftlik gübresi, 8-12 kg azot, 10-15 kg fosfor ve 10-12 kg potasyum önerilir. Olgunluk, Hasat ve Depolama: Hasat: Meyveler çeşidin normal iriliğinin 1/3'üne ulaştığında hasat edilir. Depolama: Hemen tüketilmesi önerilir, serin bir yerde kısa süreli saklanabilir. 3. Hastalık ve Zararlılar: Hastalıklar: Külleme (Erysiphe cichoracearum, Sphaerotheca fuliginea): Yapraklarda beyaz tozlu lekelerle başlar, zamanla esmerleşir. Yaprak kurumasına ve verim kaybına yol açar. Münavebe, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Mildiyö (Pseudoperonospora cubensis): Yapraklarda soluk yeşil veya sarı lekeler, alt yüzünde gri veya menekşe renkli küf tabakası oluşur. Yaprak kurumasına ve bitki ölümüne sebep olabilir. Sık dikimden kaçınma, münavebe ve ilaçlama ile mücadele edilir. Hıyar Yaprak Lekesi (Ulocladium cucurbitae): Yapraklarda koyu kahverengi lekeler oluşur, lekelerin merkezi bej renkte kalır. Havalandırma, sulama yönetimi, hasta bitki imhası ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Antraknoz (Colletotrichum orbiculare): Yapraklarda esmer veya siyah lekeler, meyvelerde çökük lekeler ve kavuniçi renk oluşumu ile karakterizedir. Münavebe, bitki artıkları imhası, tohum ilaçlaması ve yeşil aksam ilaçlaması ile mücadele edilir. Kök Boğazı Yanıklığı (Phytophthora capsici): Kök boğazında koyu yeşil-kahverengi renk değişimi ve çürüme görülür. Bitkiler solar ve ölür. Temiz tohumluk, drenaj, karık usulü dikim, dengeli gübreleme ve hasta bitki imhası ile önlenebilir. Alternaria Yaprak Yanıklığı (Alternaria cucumerina): Yapraklarda sarı haleli kahverengi lekeler oluşur, lekeler birleşerek yaprağın kurumasına neden olur. Münavebe, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile kontrol edilir. Solgunluk ve Kök Çürüklüğü (Fusarium spp., Pythium spp., Rhizoctonia spp.): Köklerde çürüme, bitkide solgunluk, kök boğazında yanıklık ve zamklaşma görülür. Münavebe, toprak drenajı, organik madde kullanımı, dayanıklı çeşit seçimi, hasta bitki imhası ve toprak solarizasyonu ile mücadele edilir. Beyaz Çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum): Kök, gövde, yaprak ve meyvelerde çürüme ve beyaz mantar kitlesi oluşumu ile karakterizedir. Drenaj, temiz tohumluk, münavebe, hasat artıkları imhası ve toprak sterilizasyonu önemlidir. Kurşuni Küf (Botrytis cinerea): Gövde ve meyvelerde çürüme, lekeler ve su kaybına neden olur. Havalandırma, sık dikimden kaçınma, hasta bitki imhası, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Fide Kök Çürüklüğü (Çökerten) (Phythium spp., Rhizoctonia spp., Fusarium spp., Alternaria spp., Sclerotinia spp.): Fide döneminde kök boğazından başlayarak çürümeye ve fidelerin yatmasına neden olur. Tohum ve toprak ilaçlaması, uygun ekim sıklığı, havalandırma ve sulama ile kontrol altına alınabilir. Hıyar Köşeli Yaprak Lekesi (Pseudomonas syringae pv. lachrymans): Yapraklarda damarlarla sınırlı köşeli lekeler, meyvelerde sarı lekeler ve çürüme görülür. Temiz tohum, bitki artıkları imhası, münavebe ve ilaçlama ile mücadele edilir. Virüs Hastalıkları: Hıyar Mozaik Virüsü (CMV), Karpuz Mozaik Virüsü (WMV-2), Kabak Mozaik Virüsü (SqMV), Kabak Sarı Mozaik Virüsü (ZYMV). Virüs hastalıklarına karşı kimyasal mücadele yoktur. Yaprak bitleri ile mücadele, hasta bitki imhası, dayanıklı çeşit seçimi ve temiz üretim materyali kullanımı önemlidir. Zararlılar: Beyazsinek (Bemisia tabaci, Trialeurodes vaporariorum): Emgi ile beslenir, yaprak sararması ve tatlı madde salgılayarak fumajine neden olur. Virüs hastalıklarını taşır. Yabancı ot kontrolü, havalandırma, sarı yapışkan tuzaklar, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa): Tohum, kök ve yumruları kemirerek zarar verir. Toprak işleme, gübre tuzakları ve zehirli yem ile mücadele edilir. Kırmızıörümcekler (Tetranychus urticae, T. cinnabarinus, T. atlanticus): Emgi ile beslenir, yaprak sararması, kıvrılması ve dökülmesine yol açar. Toprak işleme, yabancı ot kontrolü, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Sarı Çay Akarı (Polyphagotarsonemus latus): Yaprak deformasyonu, çiçek ve meyve dökülmesine neden olur. Yabancı ot kontrolü, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Thripsler (Thrips tabaci, Frankliniella occidentalis): Emgi ile beslenir, yaprak ve meyvelerde lekelenmelere neden olur. Virüs hastalıklarını taşır. Bitki artıkları imhası, toprak işleme, havalandırma, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprakbitleri (Aphis gossypii, A. fabae, Myzus persicae, Macrosiphum euphorbiae): Emgi ile beslenir, yaprak deformasyonu, sararma, tatlı madde salgısı ve virüs hastalıkları bulaşmasına neden olur. Bitki artıkları imhası, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprak Galeri Sineği (Liriomyza spp., Phytomyza horticola): Yapraklarda galeriler açarak beslenir, yaprak sararması ve kurumasına yol açar. Yabancı ot kontrolü, havalandırma, bulaşık fide ve bitki artıkları imhası, toprak işleme, malçlama, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Tohum Sineği (Delia platura): Çimlenen tohum ve fidelerde beslenir, bitki ölümüne yol açar. Yanmış çiftlik gübresi kullanımı, tohum ve toprak ilaçlaması ile mücadele edilir. Karpuz Telli Böceği (Henosepilachna elaterii): Yaprak, çiçek, meyve ve sürgünlerde beslenir. Kabak Mozaik Virüsü'nü taşır. Ergin, larva ve yumurta toplama, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kavun Sineği (Myiopardalis pardalina): Larvaları kavun ve karpuz meyvelerinde galeriler açarak beslenir. Kurtlanmış meyvelerin imhası, sık dikimden kaçınma, yabancı ot kontrolü ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kavun Kızıl Böceği (Rhaphidopalpa foveicollis): Erginleri yaprak, çiçek ve sürgünlerde beslenirken, larvaları köklere zarar verir. Derin toprak işleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprak Pireleri (Empoasca decipiens, Asymmetrasca decedens): Emgi ile beslenir, yaprak deformasyonu ve virüs hastalıkları bulaşmasına neden olur. Bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile mücadele edilir. Pamuk Yaprakkurdu (Spodoptera littoralis, S. exiqua): Yaprak, çiçek ve meyvelerde beslenir. Ekim, dikim ve sulama yönetimi, ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Kök Ur Nematodları (Meloidogyne spp.): Köklerde urlara neden olur, bitki gelişimini ve verimi olumsuz etkiler. Temiz fide, münavebe, dayanıklı çeşitler, solarizasyon ve ilaçlama ile mücadele edilir. Önemli Not: Bu belge genel bilgiler içermektedir. Ayrıntılı bilgi ve uygulama için yerel tarım uzmanlarına danışınız.
1,085
Kolonilerin Beslenmesi: Her canlı gibi arılar da yaşam sürekliliği için besine ihtiyaç duyarlar. Doğanın bir bağışı olarak arılar temel besin ihtiyaçlarını; nektar (bal özü), salgı (basra) ve polenden karşılarlar. Ancak kimi zaman bu besin kaynaklarının yeterli olmadığı durumlarda teknik arıcılığın gereği olarak arıların beslenmesi gerekir. Genel olarak, koloniler erken ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde beslemeye ihtiyaç duyarlar. İlkbahar beslemesi 1/1’lik şeker şurubu (1 ölçek su ve 1 ölçek şeker) ile yapılırken sonbahar beslemesi 1/2’lik şeker şurubu (1 ölçek su ve 2 ölçek şeker) ile yapılır. Erken ilkbahar döneminde yapılan beslemedeki amaç; bu dönemde nektar kaynakları sınırlı olduğundan koloni ihtiyacının karşılanması ve ana arının yumurtlamaya teşvik edilmesidir. Bu dönemde yapılan şeker şurubu beslemesi koloninin hızlı gelişmesine büyük katkıda bulunur. Sonbahar beslemesi ise, arıların kış ihtiyacı için kolonide yeterli besinin bulundurulması için yapılır. Şeker şurubu veya bal yanında koloninin diğer önemli besin ihtiyacı polendir. Kolonide yeterli polen yoksa koloni gelişemez, yavrular beslenemez ve işçi arılar arı sütü salgılayamazlar. Bu nedenle kolonilerde her dönemde yeterli polen stoku bulunmalıdır. Tabiatta polen kaynaklarının kıt olduğu dönemlerde (genellikle erken ilkbahar ve sonbaharda) bu ihtiyacın takviye edilmesi ve karşılanması yönüyle, en basit olarak; 3 kısım soya fasulyesi unu (yağsız) + 1 kısım polen + 2 kısım şeker + 1 kısım su ile kek yapılıp 200-300 gramlık miktarlarda yağlı kasap kâğıdı arasında 1 cm kalınlığını geçmeyen paketler halinde yavrulu çerçevelerin üstüne konulur. Paketin çerçevelere bakacak kısmı 10-20 yerinden çivi ucu ile delinmelidir. Ancak, gerek bu iş için gerekse ticari düzeyde polenin bol olduğu dönemlerde polen tuzakları kullanılarak polen toplanması gerekmektedir. İlkbaharda şeker şurubu yerine balla da besleme yapılabilir. Ancak, balla besleme yapmak ekonomik olmadığı gibi daha hızlı yağmacılığa geden olur. Diğer yandan, özellikle Amerikan yavru çürüklüğünün sporları balda yıllarca canlılığını muhafaza edebildiğinden hastalıkların ortaya çıkması yönünden balla besleme yapmak risklidir. Ayrıca kolonilere pekmez ve lokum gibi tatlı maddeler v ermek uygun değildir. Besleme amacıyla en emin ve en doğru besin kaynakları şeker ve polendir. Kolonilerin Güçlendirilmesi: Güçlü kolonilerle çalışma karlı ve başarılığı arıcılığın ilk kuralıdır. Zayıf koloniler hastalık ve zararlılara karşı daha hassas olurken yeteri kadar hızlı gelişemeyip yeterli bal da üretemezler. Aynı zamanda zayıf koloniler, teknik arıcılığın bir kuralı olan flora takibinde (gezginci arıcılıkta) nakil masraflarını artırarak arıcılığın karlılığını düşürürler. Arılardaki sosyal dayanışma ve işbölümü gereği söylenebilir ki 5 çerçeveli 3 kovana sahip olmak yerine 10 çerçeveli 1 kovana sahip olmak daha karlı arıcılığa vesile olur. Benzer olarak, 20 bin yetişkin arısı bulunan bir koloni ancak 14 kg bal üretirken 50 bin arısı bulunan koloninin 41 kg bal ürettiği bulunmuştur. Bal başta olmak üzere diğer tüm arı ürünlerinin ekonomik üretimleri ancak ve ancak güçlü kolonilerle yapılabilir. Güçlü kolonilere sahip olmak ise; arıcılığın bilgi ve tecrübesine, iyi bir ilkbahar bakımına, genç ve kaliteli ana arılarla çalışmaya, flora takibine, iyi bir kışlatmaya, hastalık ve zararlılara karşı uyanık olmaya bağlıdır. Kolonilerin Oğul Kontrolü: Oğul teknik arıcılıkta istenmeyen bir durumdur. Çünkü oğul, kolonilerin gücünü zayıflatır ve bal verimini önemli ölçüde düşürür. Ayrıca, pek çok oğulun kaçması veya oğulun yakalanıp kovana alınması için arıcının önemli zaman harcaması arıcılığı ekonomik olmaktan çıkarır. Amaç koloni sayısını çoğaltmak ise bölme yaparak damızlık değeri olan hazır ana arı kullanmak yine teknik ve başarılı arıcılığın bir kuralıdır. Ancak arıcılarımızın çoğunluğu koloni sayılarını doğal oğullarla çoğalttıklarından arılıklarda oğul eğilimi yıldan yıla artmakta ve arıcılığın karlılığı azalmaktadır. Kovan sayısı artırılmak istendiğinde oğuldan faydalanma yerine “bölme” yapılması daha doğru bir işlemdir. Damızlık değeri olan genç ana arılarla çalışılması, ana arının yumurtlaması ve koloninin gelişmesi için yeterli yerin sağlanması (petek ve kat verilmesi) ve yeterli havalandırma için gerekli hassasiyetin gösterilmesi oğul önlemede etkili olabilecek bazı uygulamalardır.
584
Antepfıstığı Yabanilerin Aşılanması antepfıstığı üretiminde kullanılan yabani melengiç ocaklarında 20-25 adet gövdecik bulunabilmektedir (Şekil 2). Bunlardan 2-4 cm çapında, zararlanmamış, daha genç ve sağlıklı olan 3-4 tanesi bırakılarak diğerleri çıkarılmalıdır. Ocak olan 3-4 tanesi bırakılarak diğerleri çıkarılmalıdır. Ocak şeklinde gelişen antepfıstığı anaçlarında aşılama noktası topraktan 30-40 cm yüksekte olmalıdır. Çok gövdeli anaçlarda aşılama sırasında bir gövdecik soluk dalı olarak hiç kesilmeden bırakılmalıdır. Tek gövdeli antepfıstığı anaçları genellikle kalın gövde ve büyük taç oluştururlar (Şekil 3). Bu anaçlarda aşıya hazırlık budaması yapılırken, budama 2-3 yılda yapılmalıdır. Budama sırasında gövdeden çıkan ana dallar kesilmeyip ikinci veya üçüncü derecedeki yan dallar kesilmelidir. Kesilen her dalın ucunda mutlaka bir soluk dalı bırakılmalıdır. Antepfıstığında genellikle sürgün T göz aşısı kullanılmaktadır. Bunun yanında aşılama mevsimini uzatmak ve aynı yıl daha fazla aşı yapabilmek amacı ile durgun T göz aşısı, boru aşı, yonga aşı ve yama aşı da yapılmaktadır. T Göz Aşısı T göz aşısı, genellikle Mayıs sonundan Temmuz ortasına kadar sürgün aşı, Eylül başından Ekim başına kadar ise durgun aşı olarak yapılmaktadır. T aşısı yapılırken, önce anaç üzerinde aşı yapılacak yer seçilmelidir. Aşı. hakim rüzgârın estiği yönde, anacın düzgün ve pürüzsüz bir kısmına yapılmalıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde en uygun aşılama yöneyi ağacın kuzey-batısıdır. Aşılı fidan üretiminde aşı yerinin topraktan yüksekliği 15-20 cm, çöğürle tesis edilmiş bahçelerde ise 30-40 cm olmalıdır. Aşılamada aşı yerinin altında kalan dallar çıkarılmalıdır. Aşı yapılırken ilk önce anacın kabuğu bıçakla T şeklinde çizilir. T’nin önce anaç kalınlığına göre 1-1. 5 cm kadar olan yatay (-) çizgisi, daha sonra da 2-2. 5 cm olan dikey (I) çizgisi çizilir. Bu çizimlerde bıçak odun dokusuna dokundurulmamalıdır. Aksi halde sakız çıkar ve bu sakız gözle gövde arasına girerek aşının tutmasını engeller. T çizildikten sonra aşı gözü kalemden çıkarılır. Çıkarılan aşı gözünün iç kısmında, aşı gözüyle beraber büyüme konisi kalkmalıdır. Çıkarılan göz, aşı bıçağı yardımıyla yaprak sapından tutularak daha önce çizilen T’ye yerleştirilir. Aşı gözünün üst tarafı ile T’nin üst tarafı arasında boşluk kalmamalıdır. Aşı yapıldıktan sonra, hafif ıslatılmış rafya, plastik aşı bandı, pamuk ipliği veya şerit halinde kesilen pamuklu bez ile aşı yeri bağlanmalıdır. Bağlama işine üstten başlanır, aşağıya doğru sıkıca sarılarak alttaki çizginin sonuna kadar inilir. Sonunda ilmek yapılarak hava almayacak şekilde bağlama yapılır (Şekil 4). Aşı yapılıp bağlandıktan sonra üzerinde 30-40 cm’lik tırnak bırakılarak üst taraf kesilir. Tırnağın ucunda, özellikle güney tarafında soluk dalı bırakılır. Aşıların tutup tutmadığı, 15-20 gün sonra belli olabilir. Eğer göz irileşmiş, kabarmış, kabuk rengi parlak ve dokunulduğunda yaprak sapı düşüyorsa, aşı tutmuş demektir. Yonga Aşı Yonga aşı için kalemler durgun dönemde, henüz gözler kabarmadan önce alınmalıdır. Yapraksız dönemde alınan kalemler ıslak bir bez ya da kâğıda sarılarak + 4 °C de (buzdolabının sebzelik kısmında) uzun süre muhafaza edilebilmektedir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde kalemler Mart ayı başında alınıp muhafaza edilmelidir. Antepfıstığında yonga aşı, ilkbaharda bitkinin tepegözleri patladıktan hemen sonra yapıldığında aşı başarısı yüksek olmaktadır. Yonga aşı yapılırken, önce anaç üzerinde aşı yapılacak yerin, alt tarafından bıçak 45° eğimle anaca 1. 5-2 mm derinliğinde batırılır. Daha sonra kesilen yerin 2-2. 5 cm üzerinden bıçak batırılarak meyilli bir şekilde, kesilen yere kadar indirilir (Şekil 5). Kalemden de aynı ölçülerde göz çıkarılarak, anaçta açılan yere yerleştirilir. Yonga aşıda, odun dokusu ile birlikte kesilen anaç ile gözün en az bir kenarının kabuklarının aynı hizada olmasına dikkat edilmelidir. Aşının bağlanması ve bakım işleri T göz aşısında olduğu gibi yapılır. Aşı Sonrası Bakım Aşıdan 20-25 gün sonra aşı bağı gevşetilmelidir. Aşı sürgünleri 20-25 cm olunca aşı bağları sökülerek, aşı sürgünü anaca yatık sekiz biçiminde bağlanmalıdır. Aşının altından ve üstünden çıkan sürgünlerin bir kısmı temizlenmeli, aşı sürgünü kalınlığının anaç kalınlığına yaklaştığı sonbaharda tırnaklar mutlaka kesilmelidir. Tırnak kesimi titizlikle yapılmalıdır. Tırnak fazla bırakılacak olursa, tırnağın ucunda oluşan kuruma aşağı doğru inerek fidanın kurumasına sebep olabilmektedir.
601
Patates yetiştiriciliği: BAKIM Boğaz Doldurma: Toprakta gelişmekte olan patates bitkileri yaklaşık 15-20 cm yüksekliğe ulaştığında makine veya çapa ile sırt oluşturarak bitkilerin dipleri toprakla doldurulur. Yabancı Ot Kontrolü: Bulunması arzu edilmeyen yerde yetişen bitkiler yabancı ot olarak tanımlanır. Patates tarımında yabancı otlarla mücadele kültürel önlemlerle ve kimyasal maddeler kullanılarak yapılabilir. Toprağın İşlenmesi, yabancı otların biçilmesi ve ekim nöbeti uygulaması yabancı otları kontrolünde önemli kültürel önlemlerdir. Kimyasal mücadele genellikle tek yıllık yabancı otlara karşı etkilidir. Çok yıllık yabancı otların herbisitlerle kontrolü çok zordur. GÜBRELEME Besin İsteği ve Gübreleme: Patates tarımında yeterli ve ekonomik anlamda bir ürün kaldırabilmek için toprak analizlerine göre gübreme yapılması gerekmektedir. Patates tarımında gübreleme tavsiyelerinde bulunurken ürünün yetiştirilme gayesi, yetişme süresi, toprak yapısı, sulama sayısı ve hedeflenen verim değerleri dikkate alınmalıdır. Bir araziden 3ton patates yumrusu hasat edildiğinde, bitkiler tarafından 1 dekarlık alandan (saf olarak) 15 kg N , 6 kg P2 O5 , 35 kg K2 O, 9 kg CaO ve 3 kg MgO kaldırıldığı hesaplanmıştır. Toprağın organik madde içeriğine göre bir dekardan yaklaşık 3 ton verim alabilmek için, dekara 20-30kg N, 15 kg P2 O5 ve 15 kg K2 O gübreleri verilmesi uygun olacaktır. Çiftlik Gübresi: Çiftlik gübresine en iyi cevap veren tarla bitkilerinin başında patates gelmektedir. Çiftlik gübresi ilkbahar veya sonbaharda toprağa verilmeli ve karıştırılmalıdır. Patates tarımında yanmış çiftlik gübresi kullanılmalıdır. İyi yanmış 2.0- 4.0 ton/da çiftlik gübresi 2-3 yılda bir verilmesi yeterli olmaktadır. Azot Gübrelemesi: Patates bitkisinin, azotlu gübreye olan ihtiyacı oldukça fazladır. Yumru oluşumunu düzenlemek ve azot yıkanmasını önlemek için azotlu gübrelerin patatese en az iki seferde verilmesi önerilmektedir. Azot, bitkilerde yeşil aksam gelişmesini ve buna bağlı olarak bitkilerin üretim potansiyelini teşvik ederek, genelde verimi büyük ölçüde artırmaktadır. Verilecek gübrenin ½’ si dikimle birlikte, arta kalan ½’ si ise boğaz doldurma sırasında (bitkiler toprak yüzeyine çıkıştan 3-4 hafta sonra) verilmelidir. Fosfor Gübrelemesi: Hesaplanan fosforlu gübrenin tamamı dikimden önce veya dikim sırasında uygulanmalıdır. Fosforlu gübreler, patateste pazarlanabilir yumru sayısını artırarak verimi olumlu yönde etkilemektedir. Fosforlu gübre de kompoze gübre olarak (20-20-0, 15-15-15 veya 18-46-0) veya süper fosfat şeklinde uygulanmaktadır. Potasyum Gübrelemesi: Potasyumlu gübreler hem verimi artırır hem de yumru kalitesini yükselttikleri için ihmal edilmemelidir. Yıkanma tehlikesinin bulunduğu yerlerde bir kısmı dikimle birlikte, geri kalan kısım ise çıkıştan sonra uygulanabilir. Üst Gübreleme: Toprak yapısına bağlı olarak değişmekle beraber, patates bitkisinin yetişme süresi boyunca ihtiyaç duyduğu azotlu gübrenin %50’ den fazlası bitkiler toprak yüzeyine çıktığında ve yumrular fındık büyüklüğüne ulaştığında verilmektedir. SULAMA Patates üretiminde suyun eksikliği üretimi sınırlayan önemli bir faktördür. Yüksek ve kaliteli bir ürün elde edebilmek için zamanında ve yeterli su verilmesi gereklidir. Sulama sayısı, verilen su miktarı ve toprak yapısına göre değişkenlik gösterir. Patates yetiştiriciliğinde sulamanın kritik olduğu dönemler; Dikim İle Çıkış Arasındaki Devre: Dikim ile çıkış arasındaki devrede, tohumluk yumrunun çevresindeki toprak nemli olmalı ancak yaş olmamalıdır. Çıkış İle Yumru Oluşumu Arasındaki Devre: Çıkış ile yumru oluşumunun başlangıcı arasındaki devrede bitkiler henüz küçüktür ve toprak yüzeyinin büyük bir kısmı yeşil aksamla henüz örtülmemiştir. Yumru Oluşumunun Başlama Devresi: Stolon uçlarının şişerek yumru oluşumunun başladığı devrede gerekli olan suyun verilmesi, uyuz hastalığı oluşumunu ve hasat devresindeki bitki başına düşen pazarlanabilir yumru miktarını etkiler. Yumru Oluşumundan Sonraki Devre (Şişme Devresi): Yumruların şişme devresi olarak adlandırılan bu devrede ürünün çok miktarda suya ihtiyacı bulunmaktadır ve su miktarı yeterli düzeyde değilse verim düşük olacaktır. Toprak Tipinin ve Kök Gelişmesinin Sudan Yararlanmaya Olan Etkisi: Toprakta mevcut nem miktarı bitkiler için çok önemlidir, bu durum ise; Toprağın su tutma kapasitesi (toprak tipi), Kök sisteminin derinliği, Yeraltı suyunun seviyesi, gibi faktörlere bağlıdır. Sulama Yöntemleri: Patateslerde sulama, yağmurlama ve damla sulama yöntemleriyle yapılabilir. Yağmurlama Sulama: Çok sayıda yağmurlama başlığı içeren bu sulama sistemi genellikle bir traktör tarafından veya elektrik enerjisiyle çalıştırılan pompa aracılığı ile gerekli suyu temin edilerek yapılan sulama biçimidir. Damla Sulama: Damla sulama, bitkilerin ihtiyaç duydukları suyun sağlanmasında en etkili metotlardan birisi olup doğru olarak kullanıldığında büyük miktarda tasarruf sağlar. Sulama sıklığı ve sulamada verilecek su miktarı; Bitkinin gelişmesi, toprak tipi ve kök sisteminin derinliği, hava şartları gibi faktörlere bağlıdır. Sulama Zamanının Belirlenmesi: Patateste su ihtiyacı, bitkide alt yapraklarda solma ve sararmayla kendini belli eder. Ancak, özellikle ilk sulamada böyle bir belirtiyi beklemeden sulamaya başlamak lazımdır. Patates üretiminde sulamanın ne zaman yapılması gerektiğini belirlemede aşağıda verilen kurallar uygulanabilir; Suyun temin edilebilmesine göre, örneğin haftada bir kez sulamanın yapılması, Tohumluk yumrunun altındaki toprağın kurumaya başlaması halinde sulamanın yapılması, Toprak yüzeyindeki evapotranspirasyon değerine bağımlı olarak sulamanın yapılması, Bir tarlada en az üç yerdeki tansiyometrelerde okunan değer 0.3-0.4 bar, yani 300-400 cm su olduğu zaman sulamanın yapılması.
735
A-HAVUÇ YETİŞTİRİCİLİĞİ Havucun anavatanı Türkiye’dir. Sebze üretimimiz içinde önemli bir yeri olan havuç ülkemizde belli alanlarda önemli miktarlarda üretilip tüketilen bir sebzedir. Ülkemizde havuç kışlık bir sebze olarak algılanıp üretilirken Dünya ülkelerinde havuç her mevsimde tüketilen bir sebzedir. Ayrıca havuç ülkemizde turşu haricinde hiç konserve edilmezken, Avrupa ülkelerinde konserve edilmiş olarak büyük miktarlarda tüketilir. Bol miktarda A vitamini barındıran Havuç B, C, D ve E vitaminleri açısından da oldukça zengindir. Ayrıca karoten, şeker ve fosfor ihtiva eder. 100 gram havuçta 40 kalori bulunur. Havuçda bulunan Beta-Karotin yaşlıkdan dolayı ileri gelen görme zayıflığından koruyor. Bağırsakları çalıştırarak sindirime yardımcı olur. İdrar ve gaz söktürücü özelliğe sahiptir. Vücuttaki zararlı maddeleri uzaklaştırmaya yardımcı olarak kanı temizler. EKOLOJİK İSTEKLERİ İklim: Havuç serin iklimden hoşlanır. En uygun çimlenme sıcaklığı 10-15°C arasındadır. Gelişme dönemindeki sıcaklık isteği 15-20°C’dir. Sıcaklık turuncu rengin oluşumunda etkilidir. Optimumdan düşük veya yüksek sıcaklıklarda renkte açılma görülür. Kök gelişme dönemindeki aşırı yağışlar veya su stresi rengin açılmasına neden olur. Havuç bitkisinin çiçeklenme dönemindeki sıcaklık isteği 20-30°C civarındadır. Toprak: Havuç köklerinin düzgün şekilli ve düzgün yüzeyli olabilmesi için toprağın hafif bünyeli olması gerekir. Tınlı veya kumlu-tınlı topraklar tercih edilmelidir. Bununla birlikte yüksek verim istenirse milli ve milli-tınlı topraklar da kullanılabilir. Ağır topraklar, taş ve kesekli topraklar havuç köklerinde küçük ve kısa köklerin oluşmasına, köklerde çatallanmaya, kök yüzeyinde saçak kök oluşmasına, büzüşmeye havuçların uç kısımlarının eğrilmesine neden olur. Çeşit seçimi: Havuç yetiştiriciliğinde çoğunlukla hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Cezerye, lokum, un vb işleme amaçlı yetiştiricilikte kuru madde miktarı daha yüksek olan çeşitler tercih edilmelidir. Nantes tipi hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Yer seçimi: Havuç yetiştiriciliği için hafif bünyeli toprağı olan, güneşli taban suyu seviyesi yüksek olmayan, drenajı iyi olan yerler tercih edilmelidir. Arka arkaya havuç yetiştirilen yerler seçilmemelidir.Toprak organik maddece iyi olmalıdır. Ayrıca münavebe çok önemlidir. Toprak hazırlığı: Havuç doğrudan tohum ekimi yapìlarak yetiştirilir. Havuç yetiştirilecek toprak ekimden önce derin sürülmeli ve arkasından diskaro çekilerek toprak kesekleri parçalanmalıdır. Tohum ekimi: Havuç yazlık ekilecekse şubat ayından itibaren Nisan ayı ortalarına kadar, Kışlık ekilecekse Mayıs sonu ile temmuz sonu arasında ekilebilir. 2-3 hafta ara ile tohum ekimi yapılarak hasadı sürekli hale getirmek mümkündür. Tohumlar yastıklara veya serpme olarak ekilir. Ekim Pnomatik ekim makinası ile yapılır. Yastığa ekim tercih edilmelidir. Çeşidin kök iriliğine bağlı olarak tohumlar 10-12 cm sıra arası ve 4-6 cm sıra üzeri mesafe ile 2-3 cm derine ekilmelidir. 1000 m2 (1 da) alana 200-300 gr tohum ekilir. Ekim derinliği normalde fazla olursa kökler kısa-kalın, az olursa ince-uzun olur. Ekim sonrası düzgün bir çıkışın sağlanması önemlidir. Çıkış oranı üzerinde, toprak sıcaklığı ve nemi, tohumun canlılık oranı ve iriliği etkilidir. Ekim sonrasì toprağın 1-2 cm’lik kısmının kuru kalmaması gereklidir. Yabancı otlarla ekim öncesi ve sonrası iyi bir mücadele programı uygulanmalıdır. Bu amaçla ekim öncesi ve çıkış öncesi yabancı ot ilaçlarından yararlanılabilir. Havuç bitkileri yabancı otlara karşı duyarlıdır. Bu nedenle yabancı otlarla iyi bir mücadele gerekir. Ekim öncesi yabancı ot ilaçlaması yapılır.Ayrıca çıkış sonrası da yabancı ot ilaçlaması yapılır.Bitkiler 3-4 yapraklı dönemde iken seyreltilmelidir. Gübreleme: Havuç toprağın besin maddelerince zengin olmasını ister. Kışlık ekimlerde gübrelemeye daha fazla özen göstermek gerekir. Topraktaki organik madde miktarı dikkate alìnarak 2-4 t/da olgunlaştırılmış organik gübre verilmesi gerekir. Aksi takdirde kök şekli bozulur, çatallanma artar. Olgunlaşmamış gübre, havuç sineği zararını artırır. Kimyasal gübreler ekimle birlikte verilecekse bant şeklinde ve tohumdan 2.5-7.5 cm uzaklıktaki çizilere verilmesi gerekir. Besin maddelerinden azot (N) havucun rengi üzerinde etkilidir. Fazla azotlu gübreleme, köklerde yarılmayı artırır., yaprak gelişmesini artırarak kök verimini düşürür. Köklerdeki su oranını artırarak muhafaza ömrünü azaltır. Fosfor (P) verimi artırır. Potasyum (K) ise kalite ve muhafaza ömrü üzerinde etkilidir. Toprak analizi sonuçlarına göre saf madde olarak dekara 15-20 kg N, 10-12 kg P ve 10-30 kg K verilmesi önerilir. Azotlu gübre olarak amonyum formlu olanlar tercih edilmeli ve sulama suyu ile verilmelidir. Azotlu gübrelerin % 50’si ekimle birlikte, % 50’si de kök gelişme aşamasında, kökler kurşun kalem kalınlığında iken verilebilir. Bazı topraklarda bor ve nadiren manganez noksanlığına rastlanabilir. Noksanlık durumunda 3 yılda bir 2.5-3.5 kg/da bor verilmesi yeterli olur. Sulama: Ekim sonrası düzgün bir çıkış ve kaliteli kökler elde edebilmek için sulama gereklidir. Yağmurlama sulama sistemi havuçlar için tercih edilmelidir.Yağışların yeterli olmadığı durumlarda haftada 1 kez sulama yeterlidir. Aşırı sulama veya su stresi köklerin yarılmasına ve çürümesine neden olur. Hasat ve Pazara hazırlama: Erkenci havuçlar 2-3 cm çapa ulaştığında yapraklı olarak sökülür ve demetler halinde satışa sunulur. Sanayide kullanìlacak havuçlar omuz çapì 2-4 cm’ye ulaştığında hasat edilir. Depolanacak havuçların normal iriliklerine ulaşması beklenir. Yaprak kısımları kesildikten sonra. pulluk veya patates söküm makinaları veya havuç hasadı için geliştirilmiş makinalarla hasat edilir. Hasadın gecikmesiyle kök rengi açılır, köklerde koflaşma görülür ve toprak zararlılarının zararı artar. Ülkemiz koşullarında havuç hasadı mayıs ayından şubat ayına kadar devam eder. Hasad sonrası işlemler: Hasadı yapılan havuçlar Soğuk hava deposunda depolanacaksa yıkanmadan kasalara konarak depolanır. Hasat edilen havuçlar direk pazara gönderilecekse yıkanır, sınıflandırılır, polietilen torbalara veya kasalara konulur. Havuçlar 0o C ve %90-95 nemde 4-6 ay süreyle depolanabilir. Depolama sırasında hatalı depolama yapılırsa filizlenme, köklenme, öz çürümesi ve enzimatik kararmalar ile su kaybına bağlı olarak renk ve tat kaybı (acılaşma) görülür. Ayrıca bakteri ve mantar kökenli hastalıklar artar.
830
Hıyar ve Kabak Yetiştiriciliği ve Sık Görülen Hastalıkları: Özet Bu belge, hıyar ve kabak yetiştiriciliği ve karşılaşılabilecek önemli hastalıklar hakkında özet bilgiler sunmaktadır. 1. Hıyar Yetiştiriciliği: Ekolojik İstekler: Sıcaklık: 15-18°C gece, 20-25°C gündüz sıcaklıkları idealdir. 30°C üstünde solgunluk, 40°C üstünde ise yanıklar görülür. Işık: 6000-8000 lüx yeterlidir, optimum 15.000 lüx'tür. Nem: %50-90 arası nem oranlarında rahatlıkla gelişir. Yüksek nem mantari hastalıkları artırırken, düşük nem solgunluk ve meyve kalitesinde düşüşe sebep olur. Toprak: Tınlı-kumlu veya kumlu-tınlı, tuz oranı düşük, pH'sı 5.5-7.5 olan, derin, gevşek ve organik maddece zengin topraklar idealdir. Yetiştirme Tekniği: Çoğaltma: Tohum ekimi veya fide ile yapılabilir. Dikim: 100x50x50 cm aralıklarla dikilir. Budama: Çeşit tipine göre (mono veya multi verimli) farklı budama yöntemleri uygulanır. Sulama: Sık ve azar azar sulama yapılmalıdır. Gübreleme: 15-20 ton/da verim hedefleniyorsa 15 günde bir 12 kez gübreleme yapılmalıdır. Dekara 90-95 kg azot, 15-25 kg fosfor ve 100-110 kg potasyum önerilir. Tozlanma ve Döllenme: Hibrit çeşitlerde tozlanma istenmez, döllenme olmadan meyve elde edilir. 2. Kabak Yetiştiriciliği: Ekolojik İstekler: Sıcaklık: 20-27°C optimum sıcaklıktır, 18-35°C arası yetiştiricilik yapılabilir. Çimlenme için 10-22°C toprak sıcaklığı gerekir. 0°C altında donma görülür. Işık: Işık seven bir bitkidir. Nem: Seçici değildir, %70 nem oranı idealdir. Toprak: Ağır ve kumlu topraklar hariç, derin, geçirgen, organik maddece zengin tınlı topraklar en iyi sonucu verir. Yetiştirme Şekli: Toprak Hazırlığı: 1-2 kez toprak işlenir ve tırmıkla tesviye edilir. Ekim/Dikim: Toprak sıcaklığı 10-12°C olduğunda doğrudan tohum ekimi veya fide dikimi yapılabilir. Bakım: Çapalama: 3-4 yapraklı dönemde yabancı ot kontrolü, boğaz doldurma ve toprak havalandırması için yapılır. Sulama: Kurak koşullarda düzenli sulama gerekir. Damla sulama önerilir. Gübreleme: Dekara 4-6 ton yanmış çiftlik gübresi, 8-12 kg azot, 10-15 kg fosfor ve 10-12 kg potasyum önerilir. Olgunluk, Hasat ve Depolama: Hasat: Meyveler çeşidin normal iriliğinin 1/3'üne ulaştığında hasat edilir. Depolama: Hemen tüketilmesi önerilir, serin bir yerde kısa süreli saklanabilir. 3. Hastalık ve Zararlılar: Hastalıklar: Külleme (Erysiphe cichoracearum, Sphaerotheca fuliginea): Yapraklarda beyaz tozlu lekelerle başlar, zamanla esmerleşir. Yaprak kurumasına ve verim kaybına yol açar. Münavebe, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Mildiyö (Pseudoperonospora cubensis): Yapraklarda soluk yeşil veya sarı lekeler, alt yüzünde gri veya menekşe renkli küf tabakası oluşur. Yaprak kurumasına ve bitki ölümüne sebep olabilir. Sık dikimden kaçınma, münavebe ve ilaçlama ile mücadele edilir. Hıyar Yaprak Lekesi (Ulocladium cucurbitae): Yapraklarda koyu kahverengi lekeler oluşur, lekelerin merkezi bej renkte kalır. Havalandırma, sulama yönetimi, hasta bitki imhası ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Antraknoz (Colletotrichum orbiculare): Yapraklarda esmer veya siyah lekeler, meyvelerde çökük lekeler ve kavuniçi renk oluşumu ile karakterizedir. Münavebe, bitki artıkları imhası, tohum ilaçlaması ve yeşil aksam ilaçlaması ile mücadele edilir. Kök Boğazı Yanıklığı (Phytophthora capsici): Kök boğazında koyu yeşil-kahverengi renk değişimi ve çürüme görülür. Bitkiler solar ve ölür. Temiz tohumluk, drenaj, karık usulü dikim, dengeli gübreleme ve hasta bitki imhası ile önlenebilir. Alternaria Yaprak Yanıklığı (Alternaria cucumerina): Yapraklarda sarı haleli kahverengi lekeler oluşur, lekeler birleşerek yaprağın kurumasına neden olur. Münavebe, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile kontrol edilir. Solgunluk ve Kök Çürüklüğü (Fusarium spp., Pythium spp., Rhizoctonia spp.): Köklerde çürüme, bitkide solgunluk, kök boğazında yanıklık ve zamklaşma görülür. Münavebe, toprak drenajı, organik madde kullanımı, dayanıklı çeşit seçimi, hasta bitki imhası ve toprak solarizasyonu ile mücadele edilir. Beyaz Çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum): Kök, gövde, yaprak ve meyvelerde çürüme ve beyaz mantar kitlesi oluşumu ile karakterizedir. Drenaj, temiz tohumluk, münavebe, hasat artıkları imhası ve toprak sterilizasyonu önemlidir. Kurşuni Küf (Botrytis cinerea): Gövde ve meyvelerde çürüme, lekeler ve su kaybına neden olur. Havalandırma, sık dikimden kaçınma, hasta bitki imhası, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Fide Kök Çürüklüğü (Çökerten) (Phythium spp., Rhizoctonia spp., Fusarium spp., Alternaria spp., Sclerotinia spp.): Fide döneminde kök boğazından başlayarak çürümeye ve fidelerin yatmasına neden olur. Tohum ve toprak ilaçlaması, uygun ekim sıklığı, havalandırma ve sulama ile kontrol altına alınabilir. Hıyar Köşeli Yaprak Lekesi (Pseudomonas syringae pv. lachrymans): Yapraklarda damarlarla sınırlı köşeli lekeler, meyvelerde sarı lekeler ve çürüme görülür. Temiz tohum, bitki artıkları imhası, münavebe ve ilaçlama ile mücadele edilir. Virüs Hastalıkları: Hıyar Mozaik Virüsü (CMV), Karpuz Mozaik Virüsü (WMV-2), Kabak Mozaik Virüsü (SqMV), Kabak Sarı Mozaik Virüsü (ZYMV). Virüs hastalıklarına karşı kimyasal mücadele yoktur. Yaprak bitleri ile mücadele, hasta bitki imhası, dayanıklı çeşit seçimi ve temiz üretim materyali kullanımı önemlidir. Zararlılar: Beyazsinek (Bemisia tabaci, Trialeurodes vaporariorum): Emgi ile beslenir, yaprak sararması ve tatlı madde salgılayarak fumajine neden olur. Virüs hastalıklarını taşır. Yabancı ot kontrolü, havalandırma, sarı yapışkan tuzaklar, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa): Tohum, kök ve yumruları kemirerek zarar verir. Toprak işleme, gübre tuzakları ve zehirli yem ile mücadele edilir. Kırmızıörümcekler (Tetranychus urticae, T. cinnabarinus, T. atlanticus): Emgi ile beslenir, yaprak sararması, kıvrılması ve dökülmesine yol açar. Toprak işleme, yabancı ot kontrolü, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Sarı Çay Akarı (Polyphagotarsonemus latus): Yaprak deformasyonu, çiçek ve meyve dökülmesine neden olur. Yabancı ot kontrolü, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Thripsler (Thrips tabaci, Frankliniella occidentalis): Emgi ile beslenir, yaprak ve meyvelerde lekelenmelere neden olur. Virüs hastalıklarını taşır. Bitki artıkları imhası, toprak işleme, havalandırma, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprakbitleri (Aphis gossypii, A. fabae, Myzus persicae, Macrosiphum euphorbiae): Emgi ile beslenir, yaprak deformasyonu, sararma, tatlı madde salgısı ve virüs hastalıkları bulaşmasına neden olur. Bitki artıkları imhası, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprak Galeri Sineği (Liriomyza spp., Phytomyza horticola): Yapraklarda galeriler açarak beslenir, yaprak sararması ve kurumasına yol açar. Yabancı ot kontrolü, havalandırma, bulaşık fide ve bitki artıkları imhası, toprak işleme, malçlama, biyolojik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. Tohum Sineği (Delia platura): Çimlenen tohum ve fidelerde beslenir, bitki ölümüne yol açar. Yanmış çiftlik gübresi kullanımı, tohum ve toprak ilaçlaması ile mücadele edilir. Karpuz Telli Böceği (Henosepilachna elaterii): Yaprak, çiçek, meyve ve sürgünlerde beslenir. Kabak Mozaik Virüsü'nü taşır. Ergin, larva ve yumurta toplama, bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kavun Sineği (Myiopardalis pardalina): Larvaları kavun ve karpuz meyvelerinde galeriler açarak beslenir. Kurtlanmış meyvelerin imhası, sık dikimden kaçınma, yabancı ot kontrolü ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kavun Kızıl Böceği (Rhaphidopalpa foveicollis): Erginleri yaprak, çiçek ve sürgünlerde beslenirken, larvaları köklere zarar verir. Derin toprak işleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Yaprak Pireleri (Empoasca decipiens, Asymmetrasca decedens): Emgi ile beslenir, yaprak deformasyonu ve virüs hastalıkları bulaşmasına neden olur. Bitki artıkları imhası ve ilaçlama ile mücadele edilir. Pamuk Yaprakkurdu (Spodoptera littoralis, S. exiqua): Yaprak, çiçek ve meyvelerde beslenir. Ekim, dikim ve sulama yönetimi, ilaçlama ile kontrol altına alınabilir. Kök Ur Nematodları (Meloidogyne spp.): Köklerde urlara neden olur, bitki gelişimini ve verimi olumsuz etkiler. Temiz fide, münavebe, dayanıklı çeşitler, solarizasyon ve ilaçlama ile mücadele edilir. Önemli Not: Bu belge genel bilgiler içermektedir. Ayrıntılı bilgi ve uygulama için yerel tarım uzmanlarına danışınız.
1,085
Şeftali yetiştiriciliği: 1.GİRİŞ Önceleri botanik adına (Prunus persica) bakılarak şeftalinin anavatanının İran yada Kafkasya olduğu sanılmaktaydı. Ancak zamanla yapılan araştırma çalışmaları, yabani şeftalinin İran’da asla bulunmadığını göstermiştir. Bununla birlikte, anavatanının da Doğu Asya ve Çin olduğu belirlenmiştir (Orta Çin). Şeftali, dünya üzerinde çok geniş yetişme alanına sahip bir meyve türüdür. Avrupa’nın İngiltere ve kuzey memleketleri (Finlandiya, Norveç, İsveç) dışında hemen her tarafında yetiştirilmektedir. Amerika’ya 16. yy.’ da İspanyol gemicileri tarafından götürülmüştür. Amerika’nın hem kuzey ve hem de güneyinde yetişmekte olup, Avustralya ve Yeni Zelanda’da en fazla yetiştirilen meyve türüdür. Afrika kıtasında da şeftali yetiştirilen alanlar her geçen gün genişlemektedir. Dünya üzerinde en büyük şeftali yetiştiricisi ülkeler sırasıyla; İtalya, ABD, Çin, Yunanistan, İspanya, Fransa, Rusya, Türkiye, Meksika ve Arjantin ‘dir (Anonim. 1993). Şeftali yetiştiriciliğinin hızla gelişmesinde; - Çeşitlerin değişik ekolojilere uyma kabiliyetinin, - Bu türün erken meyveye yatmasının, - Tarımsal sanayiye önemli bir hammadde kaynağı oluşturmasının, - Meyvelerinin gösterişli ve besin içeriği yönüyle zengin olmalarının büyük oranda etkisi vardır. Öyle ki, 100 gr. taze şeftalide 7-12 gr. şeker, 0. 7-1 gr. azotlu maddeler (Thiamin, Riboflavin, Niasin), 2-20 mg. C vitamini (Askorbic asit) ve değişik oranlarda A ve B vitaminleri bulunmaktadır. Ayrıca yıl içerisinde devamlı olarak 5 ay pazara taze şeftali sevk etmek mümkündür. Çünkü çok erkenci ve geçci olmak üzere 70’in üzerinde olgunlaşma tarihi farklı şeftali çeşidi ülkemize girmiş bulunmaktadır. Şeftali taze olarak tüketildiği gibi; meyve suyu konsantresi, pulp olarak, kurutularak ve derin dondurma yöntemleriyle uzun süre saklanabilmektedir. Ayrıca reçel ve marmelat gibi mamûl hale getirilebilmekte, bu yöndeki sanayiye hammadde teşkil etmektedir. Türkiye’de; Muş, Ağrı, Sivas, Yozgat, Siirt, Van, Bingöl gibi birkaç il dışında her yerde yetişebilmektedir. Yine, bu illerinde iklimsel olarak muhafazalı yerlerinde yetişebildiği görülmektedir. DİE verilerine göre. 1997 yılında Türkiye’deki şeftali üretimi 355.000 ton ve ağaç sayısı da 10.970.000 adettir. Ağaç sayısı ve üretim yönüyle de, Marmara Bölgesi (Bursa başta olmak üzere) lider konumundadır. 2. EKOLOJİK İSTEKLERİ 2.1. İklim İstekleri Şeftali değişik iklim şartlarına uyabilen bir meyve türüdür. Ekvatorun kuzey ve güneyinde 25-45 enlem dereceleri arasında yetiştirilebilmektedir. Normal yetişebilmesi için en uygun rakım 500-600 m. arasıdır. Sıcak iklimlerde 1500 m.’ye kadar yetiştiği görülebilir. Ülkemizde; sıcak iklim Akdeniz Bölgesi, ılıman iklim Marmara Bölgesi ve soğuk iklim olan Doğu Anadolu Bölgesi’nde yetişebilmektedir. Ülkemizde çok geniş bir ekolojide yetiştirilmektedir. Şeftali yetiştiriciliğini sınırlayan çeşitli iklimsel faktörler mevcut bulunmaktadır. Bunların başında düşük kış sıcaklıkları, çeşitlerin kış soğuklama ihtiyaçları, ilkbahar geç donları ve düşük yaz sıcaklıkları gelmektedir. 2.1.1. Düşük Kış Sıcaklıkları: Kış sıcaklığının –18 ve –20 °C ye düştüğü zamanlarda gözler ve yıllık sürgünler donar. Sıcaklık –25 °C ye düştüğünde ise ağaçlar tamamen donabilir. Bununla birlikte, oluşabilecek düşük sıcaklığın süresi donun olduğu dönemlerdeki ağacın fizyolojik durumu, havadaki nem miktarı gibi faktörlerde ağacın dondan etkilenmesinde önemli rol oynar. Redhaven çeşidi dona en fazla dayanıklı olup, bunu J.H.Hale ve dixired çeşitleri izlemektedir. 2.1.2. Kış Soğuklama İhtiyaçları: Şeftalinin değişik çeşitler bazında 250 ile 1250 saat arasında kış soğuklama ihtiyaçları vardır. Ağaçlar kış soğuklama ihtiyaçlarını tamamlayamadıkları zaman, çiçekler ve çiçek tomurcuklarını silkerler. Çiçeklenme gecikir ve düzensizleşir. 2.1.3. İlkbahar Geç Donları: Şeftali, erken uyanan ve vejetasyonu erken başlayan bir bitkidir. Çiçekler açıldıktan sonra oluşabilecek bir don olayı, çiçekleri ve çiçek gözlerini dondururlar. Çiçek tomurcukları açılmadan önce –5 ve –6 °C de zarar gördükleri halde, açılma sonrasında –3 °C de donmaktadırlar. Küçük meyvelerde bu durumdan zarar görürler. 2.1.4. Düşük Yaz Sıcaklığı: Yaz sıcaklığının düşük olması, meyve eti rengi başta olmak üzere diğer meyve kalite unsurlarını olumsuz yönde etkiler, meyve olumu gecikir. Türkiye’de şeftali yetiştiriciliğinde yaz sıcaklığı yönüyle problem yoktur. 2.2. Toprak İstekleri Şeftalinin toprak isteği üzerinde bulunduğu anaca göre değişiklik arzeder. Yetiştiriciliğe en uygun topraklar; süzek, killi, kumlu, çakıllı, milli, derin ve çabuk ısınan alüviyal topraklardır. Toprak PH derecesi 6-7 olmalıdır. Yeterli gübreleme ve sulama yapıldığında kumlu topraklarda da yetiştirilebilir. Toprak tabakası derinliği 1 m. den fazla olan topraklar en uygun yetiştiricilik ortamıdır. Killi, ağır, soğuk ve taban suyu yüksek olan topraklarda sürgünler pişkinleşemez. Böyle durumlarda zamklanma meydana gelir
635
## Yemeklik Baklagil Hastalık ve Zararlıları Özeti: **Hastalıklar:** * **Kök Boğazı Yanıklığı (Phytophthora capsici):** Toprak kaynaklı bir hastalık olup, bitkinin kök boğazını sararak kahverengileşmesine ve çürümesine yol açar. İyi drene edilmemiş alanlarda daha sık görülür. * **Fasulye Adi Yaprak Yanıklığı (Xanthomonas axonopodis pv. Phaseoli):** Bulaşık tohum veya toprakla yayılan hastalık, yapraklarda koyu kahverengi lekeler ve kapsüllerde yağlı lekeler oluşturur. * **Fasulye Antraknozu (Colletotrichum lindemuthianum):** Tohum veya toprakla bulaşan hastalık, fidelerde çökertme, yapraklarda lekeler ve kapsüllerde çökük lekeler oluşturur. * **Fasulye Hale Yanıklığı (Pseudomonas savastanoi pv. Phaseolicola):** Bulaşık tohum veya toprakla yayılan hastalık, yapraklarda ve kapsüllerde yağlı, koyu yeşil lekeler oluşturur. * **Fasulye Kök Çürüklüğü (Fusarium spp., Rhizoctonia solani, Macrophomina phaseoli, Colletotrichum lindemuthianum):** Birçok etmenin neden olduğu hastalık, kök ve kök boğazında çürümeye ve bitki ölümüne yol açabilir. * **Fasulye Pası (Uromyces appendiculatus):** Yapraklarda kahverengi küf lekeleri oluşturan hastalık, yoğunlaştığında bitkinin diğer organlarını da etkiler. * **Bezelye Mildiyösü (Peronospora viciae):** Yapraklarda sarı lekeler ve alt yüzünde gri küf oluşturan hastalık, bitkinin bodurlaşmasına ve ölümüne neden olabilir. * **Bezelye Antraknozu (Mycosphaerella pinodes):** Tohum, toprak ve bitki artıklarıyla yayılan hastalık, çeneklerde ve yapraklarda lekeler oluşturarak bitki gelişimini engeller. * **Mercimek Kök Boğazı Çürüklüğü (Ascochyta pinodella):** Tohum veya toprakla yayılan hastalık, bitkinin kök boğazında çürümeye ve bodurlaşmaya neden olur. * **Mercimek Mildiyösü (Peronospora lentis):** Yapraklarda sarı lekeler ve alt yüzünde gri küf oluşturan hastalık, bitkinin bodurlaşmasına ve verim kaybına neden olur. * **Mercimek Solgunluk Hastalığı (Fusarium oxysporum f.sp. lentis):** Mercimeğe özgü hastalık, bitkinin solmasına ve verim kaybına yol açar. * **Nohut Antraknozu (Ascochyta rabiei):** Tohum, toprak ve bitki artıklarıyla bulaşan hastalık, yaprak, sap ve kapsüllerde lekeler oluşturarak verimi düşürür. * **Nohut Pası (Uromyces ciceris-arietini):** Yapraklarda paslı lekeler oluşturan hastalık, verim kaybına neden olabilir. * **Fasulye Adi Mozaik Virüsü (BCMNV):** Yapraklarda mozaik desen oluşturan virüs, bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Fasulye Sarı Mozaik Virüsü (BYMV):** Yapraklarda sarı mozaik desen oluşturan virüs, bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Sebzelerde Tütün Mozaik Virüsü (TMV):** Yapraklarda mozaik desen ve nekrotik lekeler oluşturan virüs, bitki büyümesini ve verimini etkiler. **Zararlılar:** * **Mercimek Apionu (Apion arrogan):** Larvaları mercimeğin büyüme noktasında beslenerek bitkinin bodurlaşmasına ve verim kaybına neden olur. * **Baklagil Tohum Böcekleri:** Tohumlar içinde beslenen böcekler, tohumlarda oyuklar oluşturur ve besin değerini düşürür. * **Mantolu Böcek (Amicta oberthuri):** Larvaları bitki sürgünlerini keserek ve manto oluşturarak zarar verir. * **Yaprak Pireleri (Empoasca decipiens, Asymmetrasca decedens):** Yapraklarda delikler açarak bitkinin gelişimini engeller ve verim kaybına neden olur. * **Toprak Pireleri (Phyllotreta spp., Epithrix hirtipennis):** Yapraklarda delikler açarak bitkinin gelişimini engeller ve verim kaybına neden olur. * **Mercimek Tebeşirleşme Etmenleri (Dolycoris baccarum, Piezodorus lituratus):** Taneleri emerek tebeşirleşmeye ve çimlenme oranının düşmesine neden olur. * **Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa):** Toprak içinde galeriler açarak bitki köklerine ve yumrularına zarar verir. * **Kapsül Kurtları (Etiella zinckenella, Lampides boeticu):** Larvaları çiçek ve kapsüller içinde beslenerek verim kaybına neden olur. * **Kırmızı Örümcekler (Tetranychus urtic, Tetranychus cinnabarinus, Tetranychus atlanticu):** Yaprak özsuyunu emerek bitkinin sararmasına, kıvrılmasına ve dökülmesine yol açar. * **Pamuk Yaprakkurdu (Spodoptera littoralis):** Larvaları yaprakları yiyerek elek şekline getirir ve meyveleri delerek zarar verir. * **Sarı Çay Akari (Polyphagotarsonemus latu):** Genç yaprak, sürgün, çiçek ve meyvelerde beslenerek bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Tohum Sineği (Delia platura):** Larvaları tohumlarda ve fidelerde galeriler açarak zarar verir. * **Yaprak Galeri Sineği (Liriomyza trifolii, Liriomyza bryoniae, Liriomyza huidobrensis, Phytomyza horticol):** Larvaları yapraklar içinde galeriler açarak bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Yeşilkurt (Helicoverpa armigera, Helicoverpa viriplaca):** Larvaları yaprakları yiyerek ve meyveleri delerek zarar verir. * **Yaprakbiti (Aphis gossypii, Aphis fabae, Myzus persicae, Macrosiphum euphorbiae):** Bitki özsuyunu emerek bitkinin büyümesini ve verimini azaltır ve hastalık taşır. * **Nohut Yaprak Sineği (Liriomyza cicerina):** Larvaları yapraklar içinde galeriler açarak bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Mercimek Hortumlu Böceği (Sitona crinitus):** Erginleri yaprak kenarlarını kemirir, larvaları kök ve nodoziteleri yer. **Mücadele Yöntemleri:** * **Kültürel önlemler:** Sağlıklı tohum kullanımı, ekim nöbeti, derin sürüm, yabancı ot kontrolü, bitki artıkları temizliği, uygun sulama, dengeli gübreleme gibi yöntemler hastalık ve zararlıların kontrolünde önemli rol oynar. * **Kimyasal mücadele:** Hastalık ve zararlıların yoğun olduğu durumlarda, uygun kimyasal ilaçlar kullanılabilir. İlaçlama zamanı ve dozu önemlidir. * **Biyoteknik mücadele:** Sarı yapışkan tuzaklar gibi yöntemler zararlıların kontrolünde kullanılabilir. * **Biyokontrol:** Doğal düşmanlar kullanılarak hastalık ve zararlıların biyolojik kontrolü yapılabilir. **Önemli Notlar:** * Hastalık ve zararlıların tanınması ve doğru teşhis konulması, uygun mücadele yöntemlerinin seçilmesi için önemlidir. * Kimyasal mücadele yapılırken, çevre ve insan sağlığına etkisi dikkate alınmalıdır. * Entegre mücadele yaklaşımı, kültürel önlemler, biyolojik kontrol ve kimyasal mücadelenin birleşik olarak uygulanmasını içerir. * Hastalık ve zararlıların yoğunluğu, tarım alanında kullanılan ekim yöntemlerine, iklim koşullarına ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. * Hastalık ve zararlılarla mücadele konusunda uzmanlardan yardım almak önemlidir.
758
Yer İhtiyacı İyi bir yetiştirici, kümesine koyacağı civcivlerin sayısını, vereceği zayiatı da düşünerek yer ihtiyacını iyi hesaplamak zorundadır. Pek çok yetiştirici sıkışık yetiştirme sonucunda bir örnek olmayan bir sürü elde etmektedir. Piliçler sıkışık olarak bulundurulmamalıdır. Kalabalık kümeslerde gelişme yavaşlar, ölümler artar. En uygunu kesim çağında m2’ye 14-18 adet piliç çıkışı olacak şekilde kapasite belirlenmesidir. Başlangıçta kümes ısıtmayı kolaylaştıracak şekilde perdelerle bölünmelidir. Yem ve Su İhtiyacı Civcivler kuluçkadan çıktıktan en geç 24-48 saat sonra yem yemeye ve su içmeye başlamış olmalıdır. Bu süre ne kadar kısa olursa civciv zaiyatı o kadar az olur. Civcivlere ilk günlerde el sulukları ile su, el yemlikleri ile yem verilir. Suluklara günde iki kez taze su konulur. Daha sonra günde bir defa yeterlidir. Civcivlerin ilk haftasında civciv başına 2 cm, 15 günden sonra 2. 5 cm suluk kenar uzunluğu hesap edilir. Yedi günlüğe kadar her 20 civciv için bir civciv suluğuda bulundurulmalıdır. Su sıcaklığının 17-22 derece olması tavsiye edilir. Civciv yemlikleri plastik ise 50-60 hayvana bir yemlik yeterlidir. Otomatik yemlikler ve uzun yemlikler kullanılıyorsa civciv başına 4 cm yemlik mesafesi ayarlanmalıdır. Sonra bu aralık 10 cm’ ye çıkarılmalıdır. Tüp yemliklerde bir yemlikten 25-30 piliç yem yiyebilir. 4 Sıcaklık Tavuklar sabit vücut ısısına sahip hayvanlar olup, ter bezleri olmadığından vücut ısılarını çevre ısısına uyduramazlar. Bunun için kümes ısısının fazla farklılık göstermemesi gerekir. Kümesin ısısı perde sistemi ile alan daraltılarak soba veya radyanlar kullanılarak sağlanmalıdır. Kümes ısıına bağlı olarak civciv-piliçlerin davranışları şu şekildedir; ISITICI Isı çok düşük ise, civcivler ısıtıcının altında birbirlerine sokularak kümeler oluşturur, sıkışık bir durumda bulunurlar. ISITICI Isı çok yüksek ise, civcivler ısı kaynağından uzaklaşmış, ısıtıcıların altında geniş bir boşluk kalmıştır. ISITICI Civcivler kümesin belirli alanlarını boş bırakmış, ısıtıcıların bir tarafında sıkışıp kalmışsa hava ceryanı var demektir. 6 ISTICI Civcivler tüm kümes alanına eşit olarak dağılmış iseler, bu durum uygun bir kümes ısısının göstergesidir. Havalandırma İhtiyacı : Tavukların ter bezi yoktur. Vücüttaki su; idrar ve solunum yoluyla atılır. Onun için kümesin nemi artar, havası bozulur. Kümeste amonyak kokusu oluşur. (Bu koku genizde yanma, gözlerde yaşarma yapar.) Civcivlerin kümese geldiği ilk iki gün hava bacaları ve pencereler kapalı bulunmalıdır. 3 günden sonra, koku hissedilince havalandırma yapılır. Havalandırma, kümes sıcaklığını bozmayacak şekilde dikkatlice yapılmalıdır. Havalandırma sırasında civciv ve piliçler üzerinde hava ceryanı olmamasına dikkat edilmelidir. Tamamen kapalı kümeslerde, termostatlı vantilatörler havalandırmayı sağlar. Açık kümeslerde perde ve kepenkler günde birkaç kez açılıp kapatılır. Civcivler 2-3 haftalık olunca perdeler kaldırılır. Kümese vantilatör konacaksa, 12 metreden dar kümeslerde sadece soğuk tarafa bakan duvara konur. Hava giriş delikleri öbür duvara açılır. 12 metreden geniş kümeslerde her iki duvarada vantilatör konur. 7 Rutubet Kuru havada tozuşma olur. Kümesin havası tozlanır. O zaman duvarlara su püskürtülebilir. Böylece nem oranı artar. Kümeste rutubetin % 60 olması iyidir. Fazla nemli olması ise zararlıdır. Özellikle altlığın rutubeti çok önemlidir. Hayvanların altının ıslak olması tavsiye edilmez. Bir çok hastalık altlıkla bulaşır. Aydınlatma Etlik civciv ve piliçlerin daha kısa bir zaman içerisinde büyümelerini sağlamak için aydınlatma gereklidir. Işık şiddeti ilk 10 gün m2’ye 4-5 wat, daha sonra m2’ye 2-2. 5 wattan fazla olmamalı ve kümesin her yerinde eşit bir aydınlatma yapacak kadar olmalıdır. Ampullerin yerden yüksekliği 2 metre civarında olmalı ve düşük watlı çok ampulle aydınlatma tercih edilmelidir. Elektrik kesilmelerinde yığılmaların önlenmesi için alıştırma amacıyla; geceleri 1 saatlik karartma dışında tam aydınlatma uygulanmalıdır. Bu karartma esnasında gaz feneri ve gaz lambası veya düşük watlı mavi boyalı tek bir ampul yakılmalıdır. Etlik Piliçlerin Beslenmesi Etlik piliçler çabuk ve fazla yem tüketirler. O yüzden çabucak da gelişirler. Hayvan büyüdükçe kazanacağı canlı ağırlığa göre yem tüketimi de artar. En kısa sürede, en hızlı büyümeyi sağlamak için serbest yemleme uygulanır. Neler verilmeli? Her dönemde farklı yem yedirilir. Yem fabrikaları bu yemleri civciv ve piliç dönemlerine göre ihtiyaç duyulan protein ve enerji ihtiyaçları gözönüne alarak hazırlarlar. Her pilicin yem tüketimi aynı olmaz. Pilicin ırkına göre, hasta olup-olmamasına göre ve cinsiyetine göre yem tüketimi farklı olur. Erkek piliçler daha çok yem tüketir ve daha hızlı gelişirler. 8 Suda, beslenmede önemli bir yer tutar. Su içilebilir kalitede olmalıdır. Çevrenin ısısı yem ve su tüketimini etkiler. Kümeste ısı düşerse, yem tüketimi artar, su tüketimi azalır. Isı artarsa yem tüketimi azalır, su tüketimi fazlalaşır. En uygun kümes ısısı, yaşa göre Tablo 1’de verilmiştir.
684