review
stringlengths
756
13.1k
review_length
int64
78
1.65k
Damızlıkta Kullanma Yaşı Dişi kuzular ilk kızgınlığı, ilkbahar veya sonbaharda ergin canlı ağırlığının % 40- 60’na ulaştığında gösterirler ancak bu ilk kızgınlıkta koça verilmesi istenmez. Ergin canlı ağırlığının % 40-60’na ulaşmalarının mevsimsel anöstrüs döneminde (yaz veya kış mevsiminde) olması halinde ise kızgınlık göstermezler. Genç dişiler en erken ergin canlı ağırlığının % 70’ine ulaştıklarında ve 7-8 aylık yaşta koça verilmelidir. Damızlık dişiler ergin canlı ağırlığına ulaşmada yağlandırmadan (VKS 3. 0-3. 5) büyütmek yine esas alınmalıdır. Genel olarak koyunlar kuzulama yaptıklarında en az 12 aylık yaşta (365 günü doldurmuş) ve ergin canlı ağırlığının yaklaşık % 85’ine ulaşmış olmalıdır. Genç yaşta ve ergin canlı ağırlığının 2/3 ulaşmamış dişilerin, koça verilmesi durumunda ömrü boyunca verimi düşük kalmaktadır. Yine koça geç vermek de, ekonomik kayıpların yanı sıra koyunlarda yağlanmaya bağlı güç doğum ve metabolik hastalıklara neden olabilmektedir. 69 Koçların Beslenmesi Koç adayı kuzular, besi hayvanları gibi yağlandırmadan büyütülmelidir. Koçlar aşım sezonuna gelmeden önce kondisyonları güçlü olmalıdır. Koç katımı esnasında koçlar yem yemeye çok az vakit ayırırlar. Bu nedenle vücut ağırlıklarının yaklaşık % 12’sini kaybederler. Kötü besleme, koç ölümlerinin başta gelen sebeplerindendir. Zayıf koçlara aşımdan 50 gün önceden başlayarak ilave arpa, mısır, buğday gibi enerji bakımından zengin tahıllardan günde 150 g normal rasyona ilave edilerek, aşım öncesi fazla yağlandırmadan, iyi vücut kondisyon skoruna (2. 75-3. 5) ulaşması sağlanmalıdır. Aşım öncesi ve aşım sırası dönemleri haricinde mera veya kaliteli kaba yemler koçların beslenmesinde yeterli olmaktadır. 2-3 kg kaliteli kuru yonca 60-70 kg’lık damızlık koçların ihtiyacını karşılayabilir. Hayvanların serbest olarak yem, su ve yalama taşlarına erişebilmeleri sağlanmalıdır. Bakım ve Beslemede Dikkat Edilecek Hususlar  Ağılların tabanı ortamda gaz ve sıvı birikiminin azaltılması için düzenli olarak temizlenmeli sezon sonunda ise dezenfekte edilmelidir.  Ağılların duvarları her sene temizlenerek, badana yapılmalıdır.  Yaz döneminde hayvanların yattıkları avlular sık sık süpürülerek buralarda gübre birikmesi önlenmeli, avlular belirli aralıklarla ilaçlanarak bit, pire, kene ve sinek gibi haşerelerle mücadele edilmelidir. Hayvanlarda dış parazitlere karşı ilaçlamanın yapıldığı gün mutlaka ağıl, avlu ve gübreliklerde ilaçlanmalıdır.  Ağılların çatısı akmamalı ve tabanı su çekmemelidir.  Ağılda bulunan yemlikler kolayca temizlenebilir mümkünse sabit olmalıdır. Yemliklere kesif yem ve otlar rahatça konulabilmeli ve artıklar kolayca toplanmalıdır.  Damızlık adayı dişi-erkek kuzular yeterli ve dengeli beslenmeli, gelişme geriliğine uğratılmadan ve yağlandırmadan büyütülmelidir (VKS 2. 25-3. 0).  Bir sürüde koyunların en az % 90’nın Vücut Kondisyon Skoru (VKS) 2-3. 5, gebeliğin son döneminde ise (90-145 günlük) VKS 3. 0-3. 5 olacak şekilde besleme yapılmalıdır.  Önlerinde sürekli yem bulundurulan koyunlar günde 3 saat bulundurulanlara göre 1 kg daha fazla yem tüketmektedirler. Yem kısıtlı olduğunda hayvanlar buldukları kadar yemle yaşamaya çalışırlar. 70  Kışın koyunlara kaba yem olarak kuru ot, kuru yonca, yulaf, arpa ve buğday hasılı verilebilir. Kesif yem olarak; arpa, buğday, yulaf veya mısır (tercihen tane formunda), çeşitli değirmen artıkları, küspeler ve hazır fabrika yemi verilebilir.  Koyun-kuzular sığırlara göre çok daha iyi çiğneme yaptığından, tane formundaki tahıllardan daha iyi yararlanmaktadır. Dışkıda tek, tük görülen sindirilmemiş arpa, buğday veya mısır taneleri önemsenmemelidir.  Tahıl yemlere ısıl işlem uygulamak (hafif kavurmak, haşlayıp vermek), rumende proteinin fermentasyonunu azaltarak, bağırsakta sindirimi artırdığı için ruminant beslenmesinde tercih edilmektedir.  Hayvanların kaba yemi ayırıp kesif yeme yönelmelerini önlemek için kaba ve kesif yemler homojen bir şekilde karıştırılarak verilmeye çalışılmalıdır.  Kaba yem ve kesif yemin birlikte verilme imkanı yoksa, asidozdan korunmak için önce kaba yem, ardından kesif yem verilmelidir.  Hayvanlara verilen yemler bozulmuş ve küflenmiş olmamalıdır.  Koyunlara verilen su, 5 - 30 °C sıcaklıkta, doğum sonrası verilen sular ise hafif ılık olmalıdır. Çok soğuk ve sıcak tercih edilmemektedir.  Koyunlarda ani yem değişikliği yapılmamalıdır. En az bir haftalık alıştırma süresi sonunda yeni yeme geçilmelidir.  Yemler günde 2 eşit öğüne (sabah ve akşam) bölünerek verilmeli, yem saati mümkün olduğunca değiştirilmemelidir.  Yem vermeden önce artık yemler alınmalı ve yemlikler temizlenmelidir.  Koyunlar, verimlerine ve yaşlarına göre gruplara ayrılarak yemlenmelidirler.  Kış döneminde de koyunlar günde iki kez sulanmalıdır.  Hayvanların önünde sürekli kaya tuzu veya yalama taşları bulundurulmalıdır. Bunlar sağlanamıyorsa haftada en az bir kez tuz verilmelidir.  Merada belirli yerlerde özelikle de su yalaklarının yanına üzeri yağmurdan korunmuş oluklar içerisine konan mineral ve tuz karışımlarından hayvanların serbestçe tüketmeleri sağlanmalıdır.  Sürüdeki çoban köpeklerine, her yıl kuduz aşısı yapılmalı ve 6 ayda bir iç parazitlere karşı (praziquantel etken maddeli) ilaçlama uygulanmalıdır.
691
A- SOĞAN YETİŞTİRİCİLİĞİ Soğan, bütün dünyada olduğu gibi, tüketicilerin gelir düzeyine bağlı olmaksızın her evin mutfağının vazgeçilmez sebzesidir. Doğrudan yemek yapımında kullanılan bir tür olmamakla beraber, dünyada ve ülkemizde üretim sıralamasında patates ve domates üretiminden sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Yemeklere lezzet ve tat vermesi bakımından vazgeçilemeyen bir sebze olan soğanın, insan sağlığı üzerinde; metabolizma düzenleyici ve mikrobik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri vardır. Soğan, bol süt yapıcı özelliğinden dolayı bebekli anneler için iyi bir gıda olarak bilinir. Ayrıca, önemli bir enerji kaynağı olması nedeni ile büyüme çağındaki çocukların beslenme programlarında yer verilmesi önerilen soğan, kullanımı çok eski yıllara dayanan bir tıbbi bitkidir. Üretim Şekli ve İklim İstekleri: Soğan üretimi, 4 farklı metotla yapılır. Bu üretim şekillerinden ilk üç tanesi ticari amaçlı soğan üretiminde kullanılırken dördüncüsü araştırma çalışmalarında kullanılır. Soğan üretim metotları şöyle sıralanabilir: 1. Doğrudan tohum ekimi ile üretim 2. Arpacık (kıska, güğer) ile üretim 3. Fide ile üretim 4. Tepe soğanı ile üretim Doğrudan tohum ekimi ile üretim: Bu üretim şeklinde baş soğan üretiminde çeşit seçimi oldukça önemlidir. Üretimin yapılacağı bölgenin ekolojik koşullarına uygunluğu denenmiş çeşitler üretimde kullanılmalıdır. Aksi halde, üretim için bütün şartlar yerine getirilse dahi yanlış çeşit seçimi yapılmış ise ticari özelliklere sahip ürün elde etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü her soğan çeşidi tohumdan baş bağlama özelliğine sahip değildir. Ekim zamanı; çeşidin kısa gün, orta gün ya da uzun gün çeşidi olup olmadığına göre değişim göstermektedir. Kısa gün soğanlarında hasat tarihi çeşitlere göre değişmekle beraber, tohum ekim tarihi değişim göstermemektedir. Kısa gün soğan çeşitleri için en uygun tohum ekim zamanı; 10 Eylül - 10 Ekim tarihleri arasındadır. Bu çeşitlerin tohum ekimi, ülkemizin güney bölgelerinde bu tarihlerin sonlarına doğru yapılırken, kuzey bölgelerinde ise; bu tarihlerin başlarına doğru yapılmalıdır. Eğer vaktinden önce tohum ekimi yapılır ise; bitkiler ilkbahara daha gelişmiş olarak gireceklerinden kısa sürede sapa kalkacaklardır. Her ne kadar sapa kalkma çeşit özelliği olsa da bunu teşvik eden faktörlerden bir tanesi tohum ekim zamanının ayarlanamayışıdır. Sapa kalkan bitkilerden elde edilen başların ticari kalitesi düşük olduğundan bu durum istenmeyen bir olaydır. Tohum ekim zamanının geciktirilmesi durumunda ise; bitkiler, hasat tarihini belirleyen gün uzunluğuna vejetatif gelişmeyi tamamlamadan ulaşacağından başlar küçük kalacaktır. Orta gün ve uzun gün soğan çeşitlerinde tohum ekim zamanı ise Ocak-Mart aylarıdır. Tohum ekimi mibzer ile yapılmalıdır. Birim alanda daha az tohum kullanma, standart bitki aralık ve mesafelerinin sağlanması, sabit dikim derinliğinin olması ve birim alanın daha iyi kullanılabilmesi için tohum ekiminde mibzer (tohum ekim makinaları) kullanılmalıdır. Elle serpme yöntemi ile ekim yapıldığında birim alana gerekli olan tohum miktarı 1-1.5 kg iken mekanik mibzer kullanımında 600-800 g ve pinömatik mibzer kullanımında ise 350-500 g’dır. Pünomatik mibzerler, hassas tohum ekim makinaları olup çalışma şekli bakımından mekanik ekim makinalarının sahip olduğu düzeneğe sahiptir. Farklı olarak, traktör kuyruk milinden sağlanan hareket ile çalışan hava akım kaynağı ekici düzeni vardır. Burada hava, ekici düzen ile bağlantılı olarak tohumun dolma, tekleme ve taşıma işini görür. Ekici düzenler ise, kullanılacak tohumun özelliğine göre ayarlanabilen yapıya sahiptir. İstenilen ekim mesafeleri ve derinliği verilerek tohum ekimi gerçekleştirilmektedir. Tohum ekim derinliği 1-1.5 cm’yi geçmemelidir. Bazı şartlarda ekim derinliği 6-9 mm olarak verilse de rüzgârlı ve kurak geçen yıllarda, bu ekim derinliklerinde önemli oranda çimlenme kayıpları olabilmektedir. Biraz derine yapılacak ekim ile bu risk ortadan kaldırılabilir. Yalnız, ağır yapılı topraklarda, ekim derinliği 1 cm’yi geçmemelidir. Ekim sıklığı yetiştirilecek çeşidin iriliğine, yetiştirme yapılacak toprağın verimliliğine bağlı olarak değişmekle beraber sıra arası 15-20 cm ve sıra üzeri 5-8 cm mesafe bırakılması ekonomik olmaktadır. Arpacık ile üretim: Arpacık ile üretimde, tohumdan tekrar tohum elde edinceye kadar geçen süre 3 yıldır. Direk tohumdan baş bağlayan çeşitlerde bir yıl içerisinde baş soğan üretimi gerçekleştirilebilir iken, arpacık ile üretilen çeşitlerde bu süreç iki yıldır. Arpacık üretimi için seçilen toprak bu işe uygun olmalı, tohum ekiminden 3-4 ay önce 15-20 cm derinliğinde işlenmelidir. Bir süre sonra yapılan ikinci toprak işleme işleminden sonra, toprak yüzeyi düzlenir. Arpacık üretimi amacıyla genellikle 120 cm genişliğinde tahtalar hazırlanır. Tahtalar arası mesafe ise 40 cm olmalıdır. Hava koşulları ve yağışlar izlenerek Şubat-Mart aylarında tohum ekimi yapılır. Tohumlar ya dikkatlice elle serpilir ya da çiziye ekilir. Eğer, eken kişi bu konuda tecrübe sahibi değil ise çiziye ekim yapılması tavsiye edilir. Çiziler arası 5-6 cm mesafe bırakılması yeterlidir. Çiziler üzerinde her cm2 ’ye 1-2 tohum bırakılır. Dekara gerekli olan tohum miktarı 2-3 kg’dır. Tohumlar 10-15 gün sonra çimlenirler. Bundan sonra sürekli yabancı ot temizliği yapılır. Tohum ekiminden 5-6 ay sonra arpacıklar söküme gelir. Hasat zamanı, yaprakların sararmasından anlaşılır. Hasat, kuru havada yapılır ve toplanan arpacıklar 2-3 gün kurutularak uygun şartlarda depolanırlar. Bir dekar alandan uygun şartlarda 1-1.5 ton arpacık elde edilir. Arpacık ile üretimde en uygun mesafe sıra arası 25 cm ve sıra üzeri 10-12 cm’dir. Kuru soğan üretiminde kullanılacak arpacıklar 1.0-1.8 cm çapında olmalıdır. Arpacık iriliğine bağlı olarak dekara gerekli olan arpacık miktarı 35-40 kg’dır. Kuru soğan üretiminde iri arpacık kullanımı, sapa kalkmayı teşvik eden bir faktördür.
796
A-HAVUÇ YETİŞTİRİCİLİĞİ Havucun anavatanı Türkiye’dir. Sebze üretimimiz içinde önemli bir yeri olan havuç ülkemizde belli alanlarda önemli miktarlarda üretilip tüketilen bir sebzedir. Ülkemizde havuç kışlık bir sebze olarak algılanıp üretilirken Dünya ülkelerinde havuç her mevsimde tüketilen bir sebzedir. Ayrıca havuç ülkemizde turşu haricinde hiç konserve edilmezken, Avrupa ülkelerinde konserve edilmiş olarak büyük miktarlarda tüketilir. Bol miktarda A vitamini barındıran Havuç B, C, D ve E vitaminleri açısından da oldukça zengindir. Ayrıca karoten, şeker ve fosfor ihtiva eder. 100 gram havuçta 40 kalori bulunur. Havuçda bulunan Beta-Karotin yaşlıkdan dolayı ileri gelen görme zayıflığından koruyor. Bağırsakları çalıştırarak sindirime yardımcı olur. İdrar ve gaz söktürücü özelliğe sahiptir. Vücuttaki zararlı maddeleri uzaklaştırmaya yardımcı olarak kanı temizler. EKOLOJİK İSTEKLERİ İklim: Havuç serin iklimden hoşlanır. En uygun çimlenme sıcaklığı 10-15°C arasındadır. Gelişme dönemindeki sıcaklık isteği 15-20°C’dir. Sıcaklık turuncu rengin oluşumunda etkilidir. Optimumdan düşük veya yüksek sıcaklıklarda renkte açılma görülür. Kök gelişme dönemindeki aşırı yağışlar veya su stresi rengin açılmasına neden olur. Havuç bitkisinin çiçeklenme dönemindeki sıcaklık isteği 20-30°C civarındadır. Toprak: Havuç köklerinin düzgün şekilli ve düzgün yüzeyli olabilmesi için toprağın hafif bünyeli olması gerekir. Tınlı veya kumlu-tınlı topraklar tercih edilmelidir. Bununla birlikte yüksek verim istenirse milli ve milli-tınlı topraklar da kullanılabilir. Ağır topraklar, taş ve kesekli topraklar havuç köklerinde küçük ve kısa köklerin oluşmasına, köklerde çatallanmaya, kök yüzeyinde saçak kök oluşmasına, büzüşmeye havuçların uç kısımlarının eğrilmesine neden olur. Çeşit seçimi: Havuç yetiştiriciliğinde çoğunlukla hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Cezerye, lokum, un vb işleme amaçlı yetiştiricilikte kuru madde miktarı daha yüksek olan çeşitler tercih edilmelidir. Nantes tipi hibrid çeşitler kullanılmaktadır. Yer seçimi: Havuç yetiştiriciliği için hafif bünyeli toprağı olan, güneşli taban suyu seviyesi yüksek olmayan, drenajı iyi olan yerler tercih edilmelidir. Arka arkaya havuç yetiştirilen yerler seçilmemelidir.Toprak organik maddece iyi olmalıdır. Ayrıca münavebe çok önemlidir. Toprak hazırlığı: Havuç doğrudan tohum ekimi yapìlarak yetiştirilir. Havuç yetiştirilecek toprak ekimden önce derin sürülmeli ve arkasından diskaro çekilerek toprak kesekleri parçalanmalıdır. Tohum ekimi: Havuç yazlık ekilecekse şubat ayından itibaren Nisan ayı ortalarına kadar, Kışlık ekilecekse Mayıs sonu ile temmuz sonu arasında ekilebilir. 2-3 hafta ara ile tohum ekimi yapılarak hasadı sürekli hale getirmek mümkündür. Tohumlar yastıklara veya serpme olarak ekilir. Ekim Pnomatik ekim makinası ile yapılır. Yastığa ekim tercih edilmelidir. Çeşidin kök iriliğine bağlı olarak tohumlar 10-12 cm sıra arası ve 4-6 cm sıra üzeri mesafe ile 2-3 cm derine ekilmelidir. 1000 m2 (1 da) alana 200-300 gr tohum ekilir. Ekim derinliği normalde fazla olursa kökler kısa-kalın, az olursa ince-uzun olur. Ekim sonrası düzgün bir çıkışın sağlanması önemlidir. Çıkış oranı üzerinde, toprak sıcaklığı ve nemi, tohumun canlılık oranı ve iriliği etkilidir. Ekim sonrasì toprağın 1-2 cm’lik kısmının kuru kalmaması gereklidir. Yabancı otlarla ekim öncesi ve sonrası iyi bir mücadele programı uygulanmalıdır. Bu amaçla ekim öncesi ve çıkış öncesi yabancı ot ilaçlarından yararlanılabilir. Havuç bitkileri yabancı otlara karşı duyarlıdır. Bu nedenle yabancı otlarla iyi bir mücadele gerekir. Ekim öncesi yabancı ot ilaçlaması yapılır.Ayrıca çıkış sonrası da yabancı ot ilaçlaması yapılır.Bitkiler 3-4 yapraklı dönemde iken seyreltilmelidir. Gübreleme: Havuç toprağın besin maddelerince zengin olmasını ister. Kışlık ekimlerde gübrelemeye daha fazla özen göstermek gerekir. Topraktaki organik madde miktarı dikkate alìnarak 2-4 t/da olgunlaştırılmış organik gübre verilmesi gerekir. Aksi takdirde kök şekli bozulur, çatallanma artar. Olgunlaşmamış gübre, havuç sineği zararını artırır. Kimyasal gübreler ekimle birlikte verilecekse bant şeklinde ve tohumdan 2.5-7.5 cm uzaklıktaki çizilere verilmesi gerekir. Besin maddelerinden azot (N) havucun rengi üzerinde etkilidir. Fazla azotlu gübreleme, köklerde yarılmayı artırır., yaprak gelişmesini artırarak kök verimini düşürür. Köklerdeki su oranını artırarak muhafaza ömrünü azaltır. Fosfor (P) verimi artırır. Potasyum (K) ise kalite ve muhafaza ömrü üzerinde etkilidir. Toprak analizi sonuçlarına göre saf madde olarak dekara 15-20 kg N, 10-12 kg P ve 10-30 kg K verilmesi önerilir. Azotlu gübre olarak amonyum formlu olanlar tercih edilmeli ve sulama suyu ile verilmelidir. Azotlu gübrelerin % 50’si ekimle birlikte, % 50’si de kök gelişme aşamasında, kökler kurşun kalem kalınlığında iken verilebilir. Bazı topraklarda bor ve nadiren manganez noksanlığına rastlanabilir. Noksanlık durumunda 3 yılda bir 2.5-3.5 kg/da bor verilmesi yeterli olur. Sulama: Ekim sonrası düzgün bir çıkış ve kaliteli kökler elde edebilmek için sulama gereklidir. Yağmurlama sulama sistemi havuçlar için tercih edilmelidir.Yağışların yeterli olmadığı durumlarda haftada 1 kez sulama yeterlidir. Aşırı sulama veya su stresi köklerin yarılmasına ve çürümesine neden olur. Hasat ve Pazara hazırlama: Erkenci havuçlar 2-3 cm çapa ulaştığında yapraklı olarak sökülür ve demetler halinde satışa sunulur. Sanayide kullanìlacak havuçlar omuz çapì 2-4 cm’ye ulaştığında hasat edilir. Depolanacak havuçların normal iriliklerine ulaşması beklenir. Yaprak kısımları kesildikten sonra. pulluk veya patates söküm makinaları veya havuç hasadı için geliştirilmiş makinalarla hasat edilir. Hasadın gecikmesiyle kök rengi açılır, köklerde koflaşma görülür ve toprak zararlılarının zararı artar. Ülkemiz koşullarında havuç hasadı mayıs ayından şubat ayına kadar devam eder. Hasad sonrası işlemler: Hasadı yapılan havuçlar Soğuk hava deposunda depolanacaksa yıkanmadan kasalara konarak depolanır. Hasat edilen havuçlar direk pazara gönderilecekse yıkanır, sınıflandırılır, polietilen torbalara veya kasalara konulur. Havuçlar 0o C ve %90-95 nemde 4-6 ay süreyle depolanabilir. Depolama sırasında hatalı depolama yapılırsa filizlenme, köklenme, öz çürümesi ve enzimatik kararmalar ile su kaybına bağlı olarak renk ve tat kaybı (acılaşma) görülür. Ayrıca bakteri ve mantar kökenli hastalıklar artar.
830
3. Arıcılık Malzemeleri Teknik ve başarılı arıcılığın bir diğer önemli unsurunu uygun ve standart malzemelerin kullanılması oluşturmaktadır. Bu malzemeler içinde kovanlar beklide en önemlisidir. Bugün için Dünya üzerinde profesyonel arıcılıkta en çok kullanılan kovan türü ahşap Langstroth kovanlarıdır. Bölgeler düzeyinde değişik yöresel kovan tipleri bulunsa da ahşap Langstroth kovanları; uygun havalandırması, sağlamlığı, kuluçkalık ve ballık çerçeveleri (petekleri) arasında yer değiştirebilmesi, kovanlar arası petek alış-verişi, hastalık durumlarında pürümüzle yakılabilmesi, kolay taşınabilmesi ve rutubet emici özellikleri nedeniyle profesyonel ve gezginci arıcılığın vazgeçilmez kovan türleridir. Standart Langstroth kovanı dip tahtası, kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve örtü kapağı olmak üzere 5 bölümden oluşur. Kovan yapımında kullanılacak kerestenin iğne yapraklı ağaçlardan (çoğunlukla çam türleri) ve kurutulmuş olması kovan kalitesini artırmaktadır. Unutulmamalıdır ki, kovan malzemesinin yapısı ve gereği veya havalandırmanın yeterli olmayışı sonucu, kovandan atılamayan fazla rutubet hastalık ve zararlıların oluşması yönünden koloni için bir tehlikedir. 4. Mevsimsel Uygulamalar ve Bakım İşleri Kolonilerin Mevsimsel Muayeneleri : Arıcılık çalışmaları, erken ilkbahardan geç sonbahara kadar bir bütünlük gösterir. Özellikle hava sıcaklığının kritik olduğu erken ilkbaharda kontrol sırasında kolonilerin uzun süre açık tutulması sonucu üşütülmeleri arıların gerekli sıcaklığı tekrar sağlayabilmesi için kolonideki bal tüketimini artırır ve hastalıklar için uygun ortam oluşturur. Bu dönemde yapılacak şeker şurubu beslemesi koloninin hızlı gelişmesine katkıda bulunur. Anasız ve zayıf kolonilerin birleştirilmesi, her dönemde olduğu gibi yeterli havalandırmanın sağlanması, arılık yakınında temiz su kaynağının bulunması, oğul kontrollerinin yapılması, gerektiğinde bölme yapılması, ana arıların gençleştirilmesi, flora takibi, zirai mücadele ilaç uygulamaları ile hastalık ve zararlılardan korunma, ilerleyen aylarda kolonilere petek ve ballık verme ilkbahar ve yaz aylarının bazı uygulamalarıdır. Sonbahar dönemi, son bal hasadının yapılması ve kışlatma hazırlıkları yönünden yine aktif bir dönemdir. Son bal hasadı sırasında kolonilerin kış ihtiyaçları için yeteri kadar bahar balı bırakılmalıdır. Çam balı kış besini olarak arılar için uygun değildir. Kışlatma için kolonilerde yeterli bal yoksa koloniler mutlak surette beslenmelidir. Aksi halde açlığa bağlı olarak kış ölümleri kaçınılmaz olur. Başarılı kışlatmanın bir diğer kuralı kışa mutlak surette genç arılarla girilmesi ve kış mevsimi boyunca kolonilerin rahatsız edilmemesidir. Unutulmamalıdır ki kış ölümlerinin asıl nedeni soğuk değil açlıktır. Bazı mevsimsel uygulamalar aşağıda konuları içinde verilmiştir. Kolonilerin Kabartılmış Petek İle Desteklenmesi: Balmumu, iç hizmette görevli 13-18 günlük yaşlı genç işçi arılar tarafından üretilip koloni içinde petek yapımında kullanılır. Ancak, mum salgılayan arılar bu iş için önemli miktarda bal tüketmek ve zaman harcamak zorundadırlar. Değişik araştırıcılarca değişik miktarlar bildirilmesine karşın ortalama 1 gr. balmumu üretimi için 10 gr bala ihtiyaç duyulur. Bu noktadan hareketle, bal hasadından sonra, balı süzülmüş peteklerin, kullanılacağı zamana kadar uygun şartlarda saklanarak tekrar kullanılması, bu yolla daha kısa zamanda daha fazla balın üretilmesi teknik arıcılığın önemli bir kuralıdır. Bu gerçeği bilen arıcılar, ballarını “petekli bal” olarak pazarlamak yerine “süzme bal” olarak pazarlamakta ve balı süzülen petekleri yeniden kullanarak bal üretimlerini artırmaktadırlar. Bununla birlikte, özellikle erken ilkbaharda kış çıkışı sonrası, kolonide stok olarak yeterli bal bulunmamakta ve aynı zamanda doğal bitki örtüsünde de yeteri kadar çiçeklenme ve nektar (bal özü) salgılama olmamaktadır. Koloni gelişimini sınırlayıcı pek çok faktörün var olduğu bu dönemde, koloni gelişimini sağlamak ve hızlandırmak üzere kabartılmış petek kullanmanın ayrı bir önemi vardır. Kolonilerin Gezdirilmesi (Flora Takibi) : Profesyonel ve teknik arıcılıkta flora (bitki örtüsü) takibi ve buna bağlı olarak kolonilerin gezdirilmesi önemli bir kuraldır. Gezginci arıcılık yapılmadan sabit bir arıcılıktan gelir sağlamak mümkün değildir. Türkiye, bulunduğu iklim kuşağı yönünden olsun, nektar ve polen üreten doğal ve kültür bitkileri zenginliği yönünden olsun arıcılık yapmaya çok elverişlidir. Flora takibi ve gezginci arıcılık iyi planlandığı ve bilgili hareket edildiği taktirde arıcıya çok büyük gelir sağlar. Bu iş için her şeyden önce, kolay taşınabilir, çok iyi havalandırmaya sahip modern kovanların kullanılması şarttır. Günümüz şartlarında kolonilerin taşınması gezginci arıcılığın en büyük maliyet unsurunu oluşturmaktadır. Bu yüzden gezginci arıcılık için belirli bir sayının üzerindeki koloni varlığı ekonomik olabilir veya az sayıda koloniye sahip arıcılar nakiller için ortaklık yaparak nakil masraflarını düşürebilirler. Nektar ve polen kaynaklarının seçiminde; bol miktarda ve uzun süre nektar ve polen üreten bitkilerin bulunduğu yöreleri araştırmak işin esasıdır. Yonca, korunga, fiğ, üçgül, kekik, adaçayı, geven, karagan (karabaş), kuş dili, ballıbaba, pamukluk, püren, hardal, oğul otu, pamuk, ayçiçeği, kestane ıhlamur, akasya, okalüptus, turunçgiller, elma, badem ve genellikle Ege Bölgesi kıyı şeridinde bulunan basralı çamlar arıcılık yönünden önemli bitki türlerinden bazılarıdır. Arıların konulacağı yerler olarak; rüzgar almayan, trafiği yoğun ana yollardan ve zirai mücadele ilaç uygulanan alanlardan uzak yerler seçilmelidir. Gezginci arıcılığın ve flora takibinin esasını oluşturan arı nakilleri sırasında; yeterli havalandırma sağlanmalı, özellikle sıcak günlerde taze örülmüş peteklerin eski peteklere göre daha kolay kırıldığı unutulmamalıdır. Nakil sırasında ballı tek bir peteğin dahi kırılması koloninin ölümü olacağından özellikle yaz aylarında taze örülmüş ballı peteklerle nakil yapılmaması, nakil zorunlu ise taze ve ballı peteklerin koloniden alınarak nakillerin mutlak surette geceleri yapılması gereklidir.
768
Elma yetiştiriciliği: KÜLTÜREL İŞLEMLER: Çok Bodur (Sık Dikim) Elma Bahçelerinde Uygulanan “İNCE İĞ” Terbiye Şekli Çok bodur bir anaç olan M9 üzerine aşılı Golden Delicious, Starking Delicious ve Amasya gibi kuvvetli gelişen standart çeşitlerle sık dikim bahçeleri kurulduğunda uygulanacak yegane terbiye sistemi “İnce İğ’ dir. Bu sistemde ağaçlarda alçaktan oluşturulmuş küçük bir çatı ve Lider daldan çıkmış küçük meyve dalcıkları bulunur ve de ağaçlar ömürleri boyunca desteğe ihtiyaç duyarlar. Bu terbiye şeklinin tatbikinde aşağıdaki sıranın izlenmesi gerekir; • Her zaman olduğu gibi tercihen 1 yaşlı fidanların kullanıldığı bu terbiye sisteminde dikim budaması esnasında fidanların tepesi topraktan itibaren ortalama 80 cm’ den kesilir • İlk yıl sonunda ağaç dengeli ve yeterli bir gelişme göstermiş ise sadece lider dalın uzantısının çıkarılması yeterlidir. • Ana gövde üzerinde topraktan itibaren 40 cm’ ye kadar olan dallar dipten çıkarılır. • Yan dalların tamamı geniş açı yapacak şekilde iple ağırlık bağlamak sureti ile eğilirler. • Yan dallarda katiyen uç alma yapılmaz. • İkinci gelişme yılı sonunda lider dalın uzantısı, bununla rekabet edebilecek olan dalla değişir. • Yan dallarda kesinlikle uç alma ve dipten çıkarma yapılmaz. Dik giden dal var ise dipten çıkarılır. İkinci yıl ağaçlarda çiçek ve meyveler görülmeye başlar. Üçüncü gelişme yılı sonunda yine lider dalın uzantısı değiştirilir. Ağaçta zayıf bir gelişme var ise yıllık sürgünlerden uç almak gerekir. Yan dallarda uç kesimi yapılmamalıdır. Eğilebilecek durumdaki dallar eğilmeli, aksi halde dipten çıkarılmalıdır.4. ve daha sonraki yıllarda ağaç yüksekliği 2.5 metreyi geçmiş ise her yıl bir veya daha yaşlı dallarda kısaltma yapılmalıdır. Buna paralel olarak sıra arası ve sıra üzeri yönünde giden dallarda da kısaltmalar yapılmalıdır. Gelişmenin çok kuvvetli olduğu yıllarda gelişmeyi zayıflatmak için ağacın tepe kısımlarında yaz budaması da yapılır. Meyve Seyreltme Elma ağaçlarındaki meyve tutumu, genellikle arzu edilenden fazladır. Ağaçlar fazla meyveyi besleyemez, dolayısıyla kalite düşer. Bu sebeple mevcut meyvenin bir kısmının erkenden ağaçtan koparılması gerekir. Elmalarda açan çiçeklerin % 9’ unun meyve halinde elde edilmesi, normal bir ürün için yeterli görülmektedir. Meyve seyreltmesi; budama, çiçeklerin bir kısmını veya meyvenin bir kısmını yok etme şeklinde uygulanır. Seyreltme iki şekilde yapılır. El ile Seyreltme: Bu işlem, meyvelerin el ile koparılıp, atılmasından ibarettir. Bunda çiçek hüzmelerinde bir meyve bırakılır. Esas dallar üzerinde her 15- 20 cm’ de bir meyve bulunacak şekilde meyveler seyreltilir. El ile seyreltme, Haziran dökümlerinden sonra yapılır. Kimyasal Maddeler İle Seyreltme: Kimyasal maddeler çiçek zamanı ve çiçeklenmeden sonraki genç meyve devresinde ağaçlara uygulanır. HASAT, SEÇME, AMBALAJLAMA Elma, meyve olarak ince kabuklu, çok nazik bir meyvedir. Meyveler hasat edilirken avuç içine alınmamalı, parmakla sıkılmamalıdır. Meyveleri toplama kovalarına koyarken ve boşaltırken çok dikkatli olmalıdır. Sebep olunacak küçük bir yara veya ezik depo çürüklüğüne sebep olan mantarlar için giriş kapısıdır. Hasatta diğer bir noktada hasat zamanının doğru olarak tayinidir. Elma meyveleri ağaç olumunda hasat edilir. Meyveler yeme olumuna soğuk hava depolarında belirli süre tutulunca ulaşırlar. Yazlık elmalar, ağaç ve yeme olumuna, ağaç üzerinde iken ulaşırlar. Bu sebeple yazlık çeşitler yeme olumunda hasat edilmelidir. Elma ağaçlarında hasat iki veya üç defa yapılır. İlk hasatta daha ziyade ağacın dış veya alt kısmındaki meyveler koparılır. Sonra ise iç kısımlardaki yarı ve üst dallardakiler toplanır. Hasat edilen elmalar, kasalar içerisinde ambalaj evlerine getirilir, burada sağlamlık, şekil, renk ve kalitelerine göre bir seçmeye tabi tutulur. Sonra meyveler iriliklerine göre boylara ayrılır ve daha sonra da ambalaj kaplarına konulur. Bu işler, küçük işletmelerde el ile büyük işletmelerde ise makinelerle yapılır.
548
Bir ineğin üzerinde oluşturulacak hava akımı, deri üzerindeki teri ve ısıyı uzaklaştırmada önemli bir etkiye sahiptir. ABD’deki araştırma sonuçları, saatte 10 km’lik düşük hava akımlarının sıcak stresindeki hayvanlarda solunum oranlarını %50’ye kadar düşürebileceğini ortaya koymaktadır Barınakların “kuru ve temiz” kalmasına her zaman dikkat edilmelidir. Çatıların ıslatılması veya çatı üzerlerinde gölgelikler oluşturulması yoluyla barınak içi sıcaklık kısmen de olsa düşürülebilir. 3) Sürü sevk ve idaresine yönelik modifikasyonlar: Ortam sıcaklığı yükseldiğinde hayvanlar, vücutlarını soğutmak için ek enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Vücut ısılarını normal seviyeye indirmek için solunum sayılarını artıran sığırlar, terlemeyle de elektrolit kaybına uğramaktadırlar. Isı stresi sürecinde; Beslenme programı açısından yapılacak işlemlerin başında hayvanların önünde her zaman temiz ve serin su bulundurulması gelmektedir. Normalde inekler tükettikleri her kg kuru madde için 2-3 L. ve her kg süt verimi için 3-5 L. su tüketir. Bu miktarlar, sıcak stresinde 2-4 kat artar. Serin su; yem ve su tüketimini olumlu yönde etkilediğinden su tankı ve suluklar mümkünse gölgeliklere yerleştirilmelidir. Yemleme serin saatlerde yapılarak kuru madde tüketimi artırılmalıdır. Sıcak stersine bağlı düşen yem tüketimini artırmak için yemleme sayısı artırılmalı, tüketilmeyen yemler; yem tüketimini ve hijyenini olumsuz etkileyeceğinden yemliklerden sıklıkla uzaklaştırılmalıdır. Sıcaklık stresine maruz kalan sığırların yem tüketimleri, özellikle de kaba yem alımları düşmektedir (yapılan çalışmalarda; hava sıcaklığının 18 ºC’den 30 ºC’ye çıktığında kuru madde esasına göre kaba yem tüketiminin yaklaşık % 20 azaldığı ortaya çıkmıştır). Bunun nedenlerinden biride selülozun fermantasyonu sırasında vücut ısısının artmasıdır. Bu süreçte sığırların kaba yemi ayırıp kesif yeme yönelebileceği buna bağlı olarak da asidoz riskinin yükselebileceği akılda tutulmalıdır. Rasyonun kaba yem kaynağı, % 75’i yeşil kaba yem ile uzun lifli 2 kg kaliteli kuru ot ilavesinden oluşturulmalıdır. Rasyona, maksimum % 4 kadar fermentasyon/metabolik ısısı üretimine neden olmayan, karbonhidratlara göre enerji değeri daha yüksek (yaklaşık 2.25 katı) by-pass yağ katılabilir. Katyon [sodyum(Na+), potasyum (K+), kalsiyum (Ca++), magnezyum(Mg++)] ve Anyon [klorür (CIˉ), bikarbonat (HCOȝˉ), sülfat (SO42−), fosfat (PO43−) organik asit ve protein)] yem katkıları ile asit – baz dengesi korunarak, ineklerin ısı stresi ile hızlı soluma, terleme ve aşırı salya ifrazatı ile kaybettiği mineral maddeler karşılanmalıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda, sıcak stresi ile mücadelede rasyondan ziyade fiziksel serinletme yöntemlerinin daha etkili olduğu görülmüştür. Yüksek sıcaklık ve yüksek nem hastalık etmeni mikroorganizmalar için uygun bir çoğalma ortamıdır. İnekler sıcak stresi nedeniyle, hastalıklara karşı dirençleri düşmektedir. Bu nedenle yaz aylarında (+ 24°C ve üzeri sıcaklıklarda) ahır temizliğine, hava sirkülasyonunun sağlanması ile barınak içi oransal nemin düşürülmesine ve ahır zeminin mutlaka kuru olmasına dikkat edilmelidir.
397
Teke Katımı Yöntemleri Keçilerde aşım, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım diye anılan yöntemler ile yapılmaktadır. Serbest (Rastgele) Aşım; Keçi sürüsüne yetecek sayıda teke, sürekli veya aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her teke, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın keçiyle çiftleşir. Serbest teke katımında sürüdeki lider tekeler, diğer tekelerin aşım yapmasını engellediği için sürüde kısa dönemde kısırlık, uzun dönemde de akrabalığı artırabilmektedir. Sınıf Usulü Aşım; sınıf usulü aşım, rastgele aşıma göre biraz daha gelişmiş bir teke katımı yöntemidir. Bu yöntemde verim düzeylerine göre oluşturulacak keçi gruplarına uygun özellikte bir ya da birden çok teke katılır. Doğan oğlakların ana ve babaları ancak her gruba bir baş teke verilmişse belli olmaktadır. Elde Aşım; soy kütüklü yetiştirme yapan keçicilik işletmelerinde uygulanır. Kızgınlık gösteren keçi, önceden belirlenmiş teke ile çiftleştirilir. Kızgınlık gösteren keçiler, arama tekeleriyle saptanır. Kızgınlığın saptanması ve aşım işlemi sabah ve akşama yakın saatlerde yapılır. Elde aşım, en iyi teke katım yöntemidir. Soy takibi olanağı ile birlikte tekelerin daha iyi kullanımını sağlar. Aşım Yöntemlerine Göre Bir Baş Tekeye Ayrılacak Keçi Sayısı (baş) Aşım Yöntemi Genç Teke Ergin Teke Suni Tohumlama Serbest 20 30-35 Günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş keçi için yeterli olup, sürüdeki 150-200 baş keçiye bir teke hesaplanmalıdır. Sınıf 30 35-55 Elde 40 60-75 Keçi ve tekelere sıfat döneminde, yeterli refah koşulları ile birlikte enerji bakımından zengin yemlerin (tane tahıl) verilmesi, döl verimini olumlu yönde etkilemektedir. Keçilerde; aşırı soğuk veya sıcak havalar, yetersiz refah ve bakım besleme koşulları ile uzun süre sağmak, kızgınlık ve gebelik oranını düşürmektedir. Genel olarak keçilerde yaşla beraber döl/oğlak verimi artmakta, bu artış 4-5 yaşta pik yapmakta, daha ileri yaşlarda ise düşmektedir. Sürülerde % 7’ye kadar kısırlık normal kabul edilmektedir. 25 Gebelik Keçilerin, yeniden kızgınlık göstermemesi, gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. Gebeliğin sonuna doğru, karın yavaş yavaş büyür ve memeler giderek gelişir. Sağrı kasları, uterusun/rahimin ağırlaşıp sarkmasıyla içeri çöker. Sağrı kemikleri belirgin bir durum alır. Meme başları sıkıldığında koyu, yapışkan bir sıvı gelir. Gebe keçilerde görülen başlıca davranış değişiklikleri, yem yeme isteğinin artması, kimi hayvanlarda yem seçme alışkanlığının oluşması, tekeyi yaklaştırmama ve genel sakinleşme olarak sıralanabilir. Keçilerde gebelik süresi, 145 - 155 gün arasında olup, ortalama 150 gün olarak kabul edilir. Gebelik döneminde;  Keçileri kötü koşullarda nakletmek,  Gebeliğin ilk 45 günlük döneminde uzun süre yürütmek, koşturmak,  Vurma, çarpma ve/veya sıkışma gibi kazalara maruz kalmak,  Altı ıslak ve/veya üstü akan ağıllarda barındırmak,  Donmuş, küflü ve bozulmuş gıdalarla beslemek,  Aç bırakmak veya yeterli yem vermemek,  Bazı hastalıklar (brucella, vibrio, salmonella vb.) yavru atmalara sebep olabilmektedir. Anne karnındaki ölümlerin % 20-25’i, döllenmeden sonraki ilk 45 günde yani rahime tutunma (embriyonal) döneminde olmaktadır. Bu dönemde ölen embriyo, vücut tarafından rezorbe (emildiği) edildiği için yetiştirici tarafında fark edilmez ve keçi daha sonra tekrar kızgınlık gösterebilir. Sürüdeki tek tük atıkların hareket veya yönetim hatalarına, gebeliğin 100. gününden sonra oluşan atıkların ise daha çok enfeksiyona bağlı olduğu düşünülmelidir. Sürüde % 2 den fazla oluşan atıkların, bulaşıcı enfeksiyonları işaret etmesi nedeniyle, veteriner hekime erken müracaat edilmesi atıkların önlenmesinde faydalı olacaktır. Doğum (Oğlaklama) Doğumlar, bireysel doğum bölmelerinde ya da 6-10 başlık ileri gebe keçi bölmelerinde yaptırılabilir. Bireysel doğum bölmelerinde, keçiler, analık 26 yeteneklerine ve yavrunun yaşama gücüne bağlı olarak 4-24 saat arasında tutulabilir. Buradan grup halinde analı-oğlaklı bölmelerine taşınmalıdır. Keçi başına en az 2 m² alanı olan doğum bölmesi, zemininde kuruluk ve temizlik sağlayacak kadar altlıklı olmalıdır. Kuru ve temiz altlık, mikroorganizmaların yeni doğan oğlaklara ağız ve göbek kordonu yoluyla geçişini engellemede hayati önemdedir. Doğumu yaklaşan keçiler, çoğunlukla diğer keçilerden uzaklaşarak (en yakınındaki keçiden 10 metreden daha uzağa) sessiz yer ararlar. Doğumdan birkaç saat önce rahatsızlık ve sık sık pozisyon değiştirme (yürüme, yatma, ayakta durma, yeri eşeleme), sık sık meleme (bir saatte 20 kez ya da daha fazla), yakınında bulunan hayvanı kovalama, tos vurma davranışları görülür. Doğum genellikle kısa zamanda (3 saatten daha az), vertikal pozisyonda yatarak ve yardımsız gerçekleşir. İkiz doğumlarda ise doğum, ikinci yavrunun doğması ile tamamlanır ve 4 saatten daha uzun sürebilir. Bu süreler ırklara göre değişebilmektedir. Toggenburg ve Saanen keçilerinde ikiz doğumlarda iki yavrunun doğumu arasında geçen süre genellikle 10 dakikadan daha az sürmektedir. Keçilerde doğuma müdahale, ancak yavrunun ayağının katlanması, başın karın boşluğuna düşmesi gibi anormal durumlarda yapılmalıdır. Annelerince benimsenmeyen oğlakların ağız ve burunları temizlenerek, üzerlerine serpilen bir miktar tuz vasıtasıyla anaları tarafından yalanmaları sağlanmalıdır. Buna rağmen anaları oğlakları ile ilgilenmiyorsa oğlaklar iyice silinerek veya saç kurutma makinası kullanılarak iyice kurutulmalıdırlar. Analık davranışının başladığının göstergesi olarak, ananın oğlağın emmesine izin vermesi ve oğlağı yalamasıdır. Yerli keçi ırklarında analık kabiliyeti gelişmiştir. Kültür ırklarında ise zayıflamıştır. Kıl keçisi, Ankara keçisi gibi yerli ırklarda analık kabiliyetinin çok yüksek olduğu, sütçü kültür ırklarında ise zayıfladığı görülmektedir. Doğuran keçiler yavru zarlarını (sonunu) 3 saat içerisinde atmaktadır. Atılan bu sonlar/plesenta hemen dışarı alınmalı ve mümkünse gömülmelidir. Zira keçilerde diğer hayvanlar gibi sonunu yiyebilirler. Keçilerde seyrek de olsa yavru zarlarının döl yatağı içinde kalması söz konusu olabilir. 27 Doğum sonrasında keçilere hızlı enerji kaynakları ile birlikte yumuşak kaliteli kuru otlar verilmelidir. Bu dönemde keçilerin enerji ve protein ihtiyaçları % 40–80 oranında artmakta, sağlanmaması halinde ise canlı ağırlık kaybı, süt veriminde düşme, yavrularla ilgilenmeme gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
841
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: EKİM ZAMANI • Ekim zamanını yetiştirilecek çeşidin vejetasyon süresi, hava ve sulama suyu sıcaklığı belirler. Çeltik ekimi yapılması için su sıcaklığının en az 12 derece olması gerekir. • Ülkemizde çeltik ekim zamanı, bölgelerimize göre değişmektedir. Marmara-Trakya ve Karadeniz bölgesinde çeltik ekimi Mayıs ayının ilk yarısında, Ege ve Akdeniz bölgelerinde Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar olan geniş bir zaman diliminde ekilebilmektedir. • Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise 20 Nisan 15 Mayıs arasında ekiminin yapılması en uygun sonucu vermektedir. İç Anadolu bölgesinde çeltik ekimine biraz daha geç 10-20 Mayıs arasında başlamalıdır. • Ekimlerin geç yapılması da sonbahar yağmurlarının erken başlamasıyla çeltik hasadında güçlük meydana getirmektedir. Yatma sebebiyle dane kaybı artmakta, çeltik randımanı düşmekte ve kurutmada sorunlar yaşanmaktadır. • Ekimde geç kalınmışsa fideleme makineleri ile fide dikimi yapılırsa yaklaşık 1 ay erkencilik sağlamaktadır. EKİM YÖNTEMİ • Çeltiğin Ekim Yöntemleri; 1. İklim şartlarına, 2. Toprak tipine, 3. Ekolojik koşullara, 4. Kırmızı çeltik yoğunluğuna, 5. Münavebedeki bitkilere göre değişiklik göstermektedir. • Ekim yöntemleri 1. Serpme (elle, gübre saçıcıları ile uçakla), 2. Mibzerle 3. Fideleme. • Ülkemizde elle veya gübre saçıcı makineleri ile ekim yaygın şekilde kullanılmaktadır. Uçakla ekim yapılmamaktadır. • Serpme ekimden önce tavalar iyice bulandırılmalı ve tohum üstünde ince mil örtüsü oluşması sağlanmalıdır. • Serpme ekimde tohumlar toprak yüzeyine tutunduktan 3-4 gün sonra tavalardaki su boşaltılır. Tavalara 5-6 gün sonra ince bir su verilir. • Tohumları ıslatmadan buğday ekimi yapar gibi direk mibzerle ekim de yapılabilmektedir. Ancak bu yöntemde yabancı otlarla mücadele zor olmaktadır. Aynı zamanda su kullanımı artmaktadır. Ekimden sonra tohumların çimlenmesi ve fideciklerin toprak yüzeyine çıkması için uzun zamana ihtiyaç duyulmaktadır. • Mibzerle kuruya ekim yapılmışsa 2-3 defa tarlaya su verilip boşaltılarak topraktaki tohumun çimlenip, bitkilerin toprak yüzeyine çıkması sağlanır. Bitkilerin toprağa tutunup, 1-2 yapraklı devreye ulaşmasından sonra, normal geleneksel sulama yönteminin uygulanmasına geçilebilir. • Ekimden sonraki çimlenme süresi; 1. Su ve hava sıcaklığına, 2. Su seviyesine 3. Tohumun ekim derinliğine bağlı olarak 5-10 gün arasında değişiklik gösterir. • Çimlenip su üzerine çıkış yapan bitki yüzdesi tohum kalitesine, tohum yatağının iyi hazırlanmasına ve ekim şekline bağlıdır. • Fideleme ekim yöntemi; çeltik yetiştirilecek tarlaya doğrudan doğruya ekim yapmadan önce fide yastıklarında fidelerin yetiştirilmesi ve daha sonra bu fidelerin tarlaya dikilmesini ifade eder. Bu şekilde, fide yastıklarında 20-25 gün süre ile yetiştirilen fideler çok iyi şekilde tesviye edilmiş tarlaya 1-2 cm derinlikte su verildikten sonra elle veya makine ile dikilir. Dikim işleminden sonra 5-6 gün içerisinde toprağa tutunurlar. Fideler toprağa tutunduktan sonra ilk azotlu gübre uygulaması yapılmalıdır. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Avantajları: • 1.Düzenli bitki örtüsünün sağlanması 2. Yatmanın ve mantari hastalıkların önlenmesi 3. Serpme ekime göre daha yüksek verim ve kalitede ürün elde edilmesi 4. Yabancı ot probleminin azalması 5. Sulama suyu tasarrufu (% 30) 6. Kışlık ara ürün yetiştiriciliğine imkân vermesi 7. Uzun vejetasyon süresi isteyen çeşitler yetiştirilebilir. • Fideleme Makineleri İle Fideleme Yönteminin Dezavantajları 1. Fideleme makineleri ek bir yatırım istemektedir. 2. Tarla zeminin fideleme makinesinin çalışmasına uygun olması gerekmektedir. 3. Fideleme yapılması ek maliyet getirmektedir.
488
HİNDİ YETİŞTİRİCİLİĞİ: 3.Kuluçka Resim 2: Hindi civcivleri. Hindi civcivleri tabi kuluçka veya kuluçka makineleri ile çıkarılır. Hindilerde kuluçka süresi 28 gündür. Bir hindi 18 yumurta ile kuluçkaya yatabilir. Çiftleştirmelerde 10 dişi için 1 erkek uygundur. Kuluçkalık yumurtalar folluklardan günde dört defa toplandıktan sonra uygun şartlarda bir hafta bekletilip kuluçkaya konabilir. Sivri, yuvarlak, pürtüklü ve kirli yumurtalar kuluçkada kullanılmaz. Kuluçka yeri temiz ve parazitlere karşı korunmuş olmalıdır. Kuluçka makinelerinde olgunlaşma ve çıkış bölümleri mevcuttur. Olgunlaşma bölümünde yumurtalar 24 gün tutulur. Çıkış bölümünde ise 4 gün kalırlar. Kuluçka makinasında yumurtaların çevrilmesi, havalandırma, ısı, ışık ve nem ayarlarına dikkat etmek gerekir. Başarılı broiler hindi yetiştiriciliği öncelikle sağlıklı hindi civcivi temini ile başlar. Üretime yönelik büyük çapta yapılacak broiler hindi yetiştiriciliğinde civcivler; güvenilir, Tarım Bakanlığı’nca ruhsatlandırılmış ve sertifikalandırılmış kuluçkahanelerden temin edilmelidir. 4. Büyütme sistemleri 4.1. Büyütme sistemi 1 4.1.1. Birinci periyod Resim 3: Hindi kümesi 0-6 haftalık dönemi kapsar (Büyütme Dönemi). Civcivler topluca büyütme kümesinde, semirtme kümesleri için hazırlanırlar. Bu periyot içinde kuluçkada veya kümeste 6.-8. günlerde gagaları kesilip bir çok aşıları da yapılmış olur. 4.1.2. İkinci periyod Resim 4: Yetişmekte olan hindiler. 7. Haftadan kesime kadar olan dönemdir (Semirtme Dönemi). Palazlar büyütme kümesinden Semirtme kümesine nakledilirler. Nakil sırasında kafeslere uygun sayıda palaz konularak olabilecek zayiatlar önlenmelidir. Nakil esnasında bir stres oluşacağından semirtme kümesleri her bakımdan hazır olmalı ve stres faktörleri en aza indirgenmelidir. Stres faktörlerini en aza indirebilmek için, palazlar semirtme kümesine geldiklerinde içme sularında C vitamini kullanılmalıdır. Nakilden 5 saat önceden yem, 2 saat önceden de su kesilmelidir. Erkekler ve dişiler karışık olarak semirtilir. Dişiler 16-18. haftalar, erkekler 22-24. haftalar arasında kesilerek tüketime sunulur. 4.2. Büyütme sistemi 2 Hepsi içeri - Hepsi dışarı sistemidir. Kuluçkadan çıkan civcivlerin seks ayrımı yapıldıktan sonra dişiler ve erkekler kümesin büyüklüğüne göre farklı veya aynı kümeslere koyularak kesime kadar bu kümeslerde bakım ve beslemesi yapılır. 5. Kümes Hazırlığı ve Üretimde Dikkat Edilecek Hususlar 5.1.Dezenfeksiyon “Hastalıklardan korunmanın en önemli basamağı iyi bir dezenfeksiyondur.” Palazlar kümesten boşaltıldıktan sonra kümes içindeki bütün ekipman dışarı çıkartılarak kümes yüksek basınçlı su ile yıkanmalı ve dezenfekte edilmelidir. Zararlı patojenlerin kümes içerisinde oluşan yarık ve çatlaklara yerleşmesini önlemek için bu tip yerler sıva ile kapatılmalıdır. Kümesten alınan altlıklar belirli bir alanda biriktirilerek fermente olmaları sağlanmalı ve çevredeki tarla ve bahçelere dağıtılıp bulaşmanın önüne geçilmelidir. Kümes temizliği yapıldıktan sonra, kümes serilen yeni altlıkla beraber dezenfekte edilerek oluşabilecek çevresel bulaşma en aza indirgenmelidir. Kümes içerisine konulacak her türlü ekipman mutlaka dezenfekte edilmelidir. Resim 5: Kümeste temizlik ve dezenfeksiyon. Suluk hattı ilk önce basınçlı su ile temizlenmeli, daha sonra hat içinde oluşabilecek bakteri ve mantarları yok etmek için dezenfekte edilmelidir. Bütün ekipmanlar yerleştirilip altlık serildikten sonra kümes formaldehit ile fümügasyon yapılmalıdır. Fümügasyonun amacına ulaşabilmesi için kümes içi ısısının 24 oC olması sağlanmalıdır. Bütün bu işlemler civciv gelmeden en az 5 gün önceden bitirilerek kümes dinlendirilmeye bırakılmalıdır. Bulaşmayı önlemek için, pencerelerde sineklerin ve kuşların girmesini engelleyen tel kafesler bulunmalıdır. Dezenfektanlar kesinlikle tariflerine göre kullanılmalıdırlar. Kümeslerin kapısında dezenfektanlı paspas veya su kabı bulundurulmalıdır. 5.2. Altlık “Altlık daima kuru tutulmalıdır.” Kümes zeminine önceden toz kireç serpilir. Daha sonra kümese altlık serilir. Altlık olarak serilen talaşın kalınlığı yazın en az 6-8 cm., kışın ise 10-12 cm. olmalıdır. İşlenmemiş ve kaliteli bir ağaç talaşının temiz ve kuru olanı kullanılmalıdır. Çünkü işleme tabi tutulan ağaçlardaki bazı kimyasal maddeler civcivlerde zehirlenmelere sebep olabilir. Altlık yüzeyi düzgün bir şekilde bastırılıp sıkıştırıldıktan sonra ekipman yerleştirilmesi yapılmalıdır. Altlık materyalinin tozsuz olması gerekmektedir. Aksi takdirde toza karşı çok hassas olan civcivlerde solunum yolu enfeksiyonlarına sebebiyet verilmiş olur. Altlık hafif olmalı ve nem oranı % 20 civarında olmalıdır. Islak ve kekleşmiş altlık günlük olarak değiştirilmelidir. Kafeslere uygun sayıda palaz konularak olabilecek zayiatlar önlenmelidir. Gerektiğinde yeni altlık ilave edilmelidir. Kümes içindeki havada amonyak gazı miktarı 5 ppm veya daha az olmalıdır. Özellikle kış aylarında yeterli havalandırma yapılmadığından altlık kondisyonu kötüye doğru gitmektedir. Bu durumlarda kümeste ısıtıcı ve havalandırma sistemlerinden yararlanılarak altlık kondisyonunun iyi duruma getirilmesi yoluna gidilmelidir.
637
Domates yetiştiriciliği: Domates, Dünyada üretimi yapılan en önemli sebze türlerinden biridir. Domatesin anavatanı, Peru ve Ekvatorun yer aldığı Güney Amerika ülkeleridir. Domates, ilk defa Meksikalılar tarafında kültüre alınmış ve Yeni Dünyanın keşfinden sonra Amerika’dan Avrupa’ya ve Dünyanın diğer tarafların yayılmıştır. Ülkemize 1900 yıların başlarında Adana’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Ülkemizde örtü altı sebze yetiştiriciliği 1950’li yıllarda başlanmış olup, 1990’lı yıllara kadar yavaş bir büyüme göstermiş, 1990’lı yıllardan sonra ise hızlı bir artış meydana gelmiştir. Örtü altı sebze yetiriciliğinde türler karşılaştırıldığında en büyük payı domates almaktadır. Domates, kısa vejetasyon süresinde yüksek verimliliği ile her yıl artan üretim ve tüketim miktarı yüksek ticari öneme sahip bir bitki türüdür. Aynı zamanda, içermiş olduğu vitaminler, minareler amino asit, seker ve lifler ile iyi bir besin kaynağıdır. Domates, meyvesi yenen sebzeler içinde en çok tüketilen önemli sebzelerden birisidir. Ülkemizin tüm tarımsal alanlarında açıkta yetiştiriciliği yapılmasına rağmen, örtü altı yetiştiriciliği, daha çok Ege, Akdeniz ve Marmara bölgesinde yapılmaktadır. Büyüme tipi açısından domates üç gruba ayrılır. 1.Bodur domatesler 2.Yarı bodur domatesler 3.Sırık domatesler Sırık domatesler örtüaltı yetiştiriciliği için uygun tiplerdir. Domates tohumu çimlendikten sonra toprak yüzeyine çıkan fidede 2-7 adet yapraklı boğum oluştuğunda, sürgün ucunda başkalaşım meydana gelerek, çiçek tomurcuğu oluşur ve bu yüzden bitkinin boyuna büyümesi durur. Ancak çiçek salkımını taşıyan yaprak koltuğundaki yan sürgün tomurcuğu uyanarak sürer ve bitkinin boyuna uzaması bu yan sürgün vasıtasıyla devam eder. Bundan sonraki her sürgünde 1-3 yapraklı boğum oluşturduğunda, yukarıda anlatılan olay aynen tekrarlanır. Böylece sırık domateslerin boylanması 2-5 m’ye kadar devam eder. Bodur domateslerde ise oluşan çiçek tomurcuğunun yanından yeni bir büyüme ucu oluşmaz boylanma devam etmez. Domateste çimlenmeyle beraber oluşan kökçük uzayarak kazık kökü oluşturur. Kazık kök, uzamaya devam ederken üzerinde yan kökler oluşur uygun koşullarda kökler 1. 5-5 m ye uzayabilir. Örtü altı koşullarında yetiştirilme dönemine ve çeşitlere göre değişmekle birlikte kökler 30-40 cm yayılabilir ve 60 cm derinliğe kadar inebilirler. Gövde başlangıçta otsu yapıda iken, yaşlandıkça odunsulaşır, fakat buna rağmen artan bitki ve meyve ağırlığını taşıyabilecek kapasitede değildir. Bu sebeple başlangıçta dik duran gövde, zamanla yer üzerinde yayılmaya başlar. Domates 6-7 gerçek yapraktan sonra ilk çiçek salkımı görülür. Sonraki çiçek salkımları birinci çiçek salkımından sonraki 2-4 yapraktan sonra meydana gelir. Salkımdaki çiçek sayısı 3 den 400 değişiklik gösterebilir. Çiçek salkımları basit (tekli) veya bileşik (dallanan) yapıda olabilir. EKOLOJİK İSTEKLER İklim İstekleri Domates, ılık ve sıcak iklim sebzesidir. Soğuklardan hoşlanmaz. Yetiştirme döneminde sıcaklık -20 C ye düşerse, bitki tamamen zarar görür. Sıcaklık, 140 C altına düştüğü zaman olgunlaşma gecikir ve verim düşer. Bitki büyümesi için en uygun sıcaklık, 22-260 C’dir. Sıcaklık 150 C’nin altına ve 350 C’nin üstüne çıktığı zaman meyve tutumunda düzensizlikler olmaktadır. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkının 8-12 0 C derece olması istenir. 110 C altındaki sıcaklıklarda çiçekler açar, ancak tozlanma ve döllenme açısında problemler yaşanır. İyi bir tozlanma ve döllenme için sıcaklığın en az 16-170 C den yüksek olması gerekir. Genel olarak sıcaklık 240 C’nin üzerine çıktığında, seralar havalandırılmaya başlanmalıdır. Sera içinde oransal nem, % 65-70 olmalıdır. Döllenme için ise nemin %70-80 olması gerekir. Domates yetiştiriciliğinde ışığın da önemi büyüktür. En az 6 saat doğrudan güneş ışığı alan yerlerde yetiştirilmelidir. Isının yüksek, ışığın düşük olduğu dönemlerde bitki zayıf gelişir ve boya kaçar, ısının düşük ışığın yüksek olduğu dönemlerde ise bitki gelişimi yavaşlar. Düşük ışıklanmada şiddetli meyve dökümleri görülmektedir. Toprak İsteği Domates, toprak bakımından fazla secici değildir. Hava ve su tutma kapasitesi iyi ve tuzluluk içermeyen derin topraklardan hoşlanır. Kumlu topraklardan hafif killi topraklara kadar hemen her toprak tipinde yetişir. Derin, geçirgen, su tutma kapasitesi iyi, organik ve besin maddelerince zengin pH’sı 5-7 (hafif asit) olan topraklarda en iyi sonucu verir. Domates derin köklü bir bitki olduğu için yapılacak toprak işlemesinde sürüm derince yapılmalıdır.
598
MALYA Yayılma Alanı: Başta Kırşehir ili ve çevresi olmak üzere Orta Anadolu Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Akkaraman ırkı ile Alman Yapağı Et Merinosunun melezlenmesiyle elde edilmiştir. Merinos x Akkaraman G1 dişiler, Akkaraman koçlarına verilerek Malya tipi oluşturulmuştur. Bacaklar uzun ve vücut Akkaramandan daha iridir. Renk beyazdır, baş ve bacaklarda siyah lekeler bulunabilir. Baş ve boyun altı yapağılı, bacak alt kısımları yapağısızdır. Erkekler ve dişiler boynuzsuzdur. Yarım yağlı kuyrukludur. Kuyruk vücuda bağlantı noktasında geniş olup aşağıya doğru daralır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Kurak iklime çok iyi uyum sağlamıştır. Yetiştirme Koşulları: Bozkır iklimine ve kurak şartlara iyi adapte olmuştur. Bakım ve besleme koşulları iyi olan işletmelerde yetiştiriciliği tercih edilir. Damızlık olarak yetiştiriciliği Malya Tarım İşletmesi Müdürlüğü'nde yapılmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 70 Laktasyon Süt Verimi (kg) 35 Vücut Uzunluğu (cm) 68 Laktasyon Süresi (gün) 90 Doğum Ağırlığı (kg) 4.0 3.6 Yapağı Verimi (kg) 2.7 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80 58 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 240 Kuzu Verimi 1.2 ACIPAYAM Yayılma Alanı: Denizli, Afyon, İsparta ve Antalya Verim Yönü: Kombine, et ve süt Irka Genel Tanımı : Acıpayam Tarım İşletmesinde geliştirilen ırk, % 50 İvesi, % 25 Dağlıç ve %25 Doğu Friz genotipi taşır. Vücut iri yapılı, renk beyaz ve lekesizdir. Baş genelde beyaz olmakla birlikte kahverengi veya siyah lekeli olanlara da rastlanır. Kaba yapağılıdır. Koçlar ve koyunlar boynuzsuzdur. Kuyruk tek parçalı, oval, orta büyüklükte, yağlı ve uca doğru incelerek uzanır. Özgü Ayırıcı Özellikler: Güç çevre şartlarına dayanıklı ve hastalıklara dirençlidir. Dağlıç ırkının yetiştirildiği ekstansif koşullara uyum sağlayabilir. Yağlı ve büyük kuyruklu Dağlıç'ları doğal olarak aşabilmektedir. Yetiştirme Koşulları: Yetiştiricinin koç talebini karşılamak üzere Gözlü Tarım İşletmesinde 1200 başlık damızlık bir sürü yetiştirilmektedir. Yayılma alanında mera genellikle zayıftır. Basit ağıllarda, sundurma veya rüzgar almayan koruluklarda barındırılır. Bakım besleme koşulları yayılma alanında nispeten iyi olan işletmelerde yetiştirilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Sağrı Yüksekliği (cm) 69 Laktasyon Süt Verimi (kg) 140 Vücut Uzunluğu (cm) 72 Laktasyon Süresi (gün) 150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.2 3.8 Yapağı Verimi (kg) 4 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 115 70 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 350 Kuzu Verimi 1.3 KIVIRCIK Yayılma Alanı : Trakya, Marmara ve Kuzey Ege Bölgesi Verim Yönü: Kombine, et, süt ve yapağı Genel Tanımı : Et ve süt verimi öncelikli olmak üzere iki farklı tipi vardır. Etçi tipte vücut ve göğüs geniş ve yuvarlak, kaslar gelişmiştir. Sağrı hafif meyilli, bacaklar nispeten kısadır. Sütçü tipte vücut ve göğüs dar, bacaklar uzundur. Sırt hattı hafif çukur, sağrı hafif düşük önden arkaya doğru daralan yapıdadır. Vücut genellikle beyaz olup, siyah ve alacalık ta görülür. Baş, karın altı, bacaklar ve bazılarında da gerdan yapağısızdır. Yapağı tipi kaba karışıktır. Erkekler öne doğru spiral boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, uzun ve incedir, üzeri uzun kıllarla örtülüdür. Kuyruk tarsal eklemine kadar, bazı hayvanlarda tarsus ekleminden aşağıya uzanır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Sürü içgüdüsü ve engebeli arazilerde uzun mesafeleri yürüme kabiliyeti iyidir. Adaptasyon yeteneği yüksektir. Sağlam yapılı ve kanaatkâr olması nedeniyle kötü çevre koşullarına dayanıklıdır. Et ve süt verimi oldukça iyidir. Et yağının kas ve lif aralarında dağılmış olması ete yumuşaklık ve lezzet verir. Kıvırcık kuzularının eti açık renkli ve ince liflidir. Yetiştirme Koşulları: Aile işletmelerinde, yerleşik köy sürülerinde ve ticari işletme sürüleri şeklinde, 20-400 başlık sürüler halinde yetiştirilmektedir. Yüksek, makilik, soğuk ve nemli çevre şartlarına iyi adapte olmuştur. Yılın önemli bir kısmında otlatma uygulanır. Bakım ve besleme daha çok ekstansif koşullarda yapılır. Bölgede erken kuzu kesimi yaygın olduğundan kasaplığa ayrılan kuzular 25-30 günde, damızlığa ayrılanlar ise 60-70 günde sütten kesilirler. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 69 64 Laktasyon Süt Verimi (kg) 83 Vücut Uzunluğu (cm) 80 66 Laktasyon Süresi (gün) 180 Doğum Ağırlığı (kg) 4.0 3.7 Yapağı Verimi (kg) 1.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 60-70 45-55 Damızlık Yaşı (ay) 16-18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (c) 263 Kuzu Verimi 1.2 KARAYAKA Yayılma Alanı : Sinop'tan Trabzon'a kadar Karadeniz kıyı ve dağlık kesimleri ile Orta Karadeniz'in İç Anadolu ile kesişen Tokat ve Amasya çevresi Verim Yönü : Kombine, et, yapağı ve süt Genel Tanımı : Vücut yapısı küçüktür. Bedeni yüksekliğine nazaran uzun, geniş ve derindir. Baş küçük-orta yapılı, dar ve kaba görünüşlüdür. Alında kâkül bulunur. Boynu kısa ve kalın, omuzlar dar, bacaklar nispeten kısadır. Vücut rengi genel olarak beyazdır. Daha çok baş ve boyun bölgesinde olmak üzere çeşitli büyüklüklerde kahverengi ve siyah lekelere rastlanır. Erkekler genel olarak baştan öne doğru kıvrımlarla açılan kalın ve kuvvetli boynuza sahiptir. Dişiler genel olarak boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız ve uzundur. Nadiren dip kısmında yağ kitlesi bulunur. Meme az gelişmiş ve bezeldir. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Tırnak ve bacak yapısı sağlamdır, engebeli ve eğimli meralarda oldukça hızlı hareket eder. Sevk ve idaresi oldukça zordur. En kaba Yapağılı koyun ırkımızdır. Yapağısı, kaba uzun ve keçeleşme kabiliyetinin düşük olması sebebiyle yatak ve yorgan yapımında daha çok tercih edilir. Yapağı özelliği yağmurun deriye inmeden atılmasında özel bir avantaj sağlar. Kâkül yapağının uzun olduğu dönemde görmeyi engelleyecek ölçüde gözleri kapatabilir. Eti lezzetlidir. Yetiştirme Koşulları: Dağlık, ağaçlık, nemli ve soğuk çevre şartlarında yetiştirilir. Yetiştiriciliğinde yaylacılık geleneği yaygındır. Yılda iki kırkım uygulanabilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 66 62 Laktasyon Süt Verimi (kg) 40-50 Vücut Uzunluğu (cm) 71 63 Laktasyon Süresi (gün) 100-160 Doğum Ağırlığı (kg) 3.5 3.2 Yapağı Verimi (kg) 2-3.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 55 40 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 220 Kuzu Verimi 1.1
914
Yumurtalar kuluçka makinesine konmadan 12 saat önce, 25 derecelik oda sıcaklığında tutulmalıdır. Embriyo ölümlerini aza indirmek için bu ön ısıtma yararlı olmaktadır. İnkubasyon döneminde, 1- Sıcaklık 2- Nem 3- Yumurtaların çevrilmesi 4- Havalandırma Konularında çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle inkubasyon döneminde faktörden herhangi birinin ihmali çıkışlarda büyük sorunlara neden olabilir. Kuluçka süresi 42 gün olup döllülük oranı % 75 civarındadır. Kuluçka ısısı 36.2 0C dir. Fumigasyondan sonra hazır durumdaki kuluçka makinalarına yerleştirilen yumurtalar 14. günde döllülük kontrolü yapıldıktan sonra 39. günde de inficar bölümüne alınırlar. Civcivlerin yumurtadan çıkışı 2-3 gün sürer. Civcivler kabuğu kırarken gagaları yetersiz kaldığından ayaklarını kullanırlar. Fakat bazen dışarıdan ek yardıma da ihtiyaç duyabilirler. Çıkımdan sonra civcivler ana makinasında 12-14 saat tutularak kurutulmalıdır. Birinci günde her bir civcivin ağırlığı 845 gr. civarındadır. Çıkımı takip eden 6-7. günlerde vücut ağırlığında bir artış olur. Civcivler büyütülme esnasında temiz ve kuru tutulmalıdır. Özellikle 3-4 aylık dönemde asla ıslatılmamalıdır. Hayvanların kuru tutulmaması bağırsak enfeksiyonları ve paraziter hastalıklara, karınlarının ıslanması ise ölümlere neden olabilir. Ayrıca yavrular büyüme döneminde çok fazla yürümeye ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde ayak ve solunum sistemi problemleri ile karşı karşıya kalabilirler. Genel olarak yazın yetiştirilen kuşlar, kışın yetiştirilen kuşlardan daha güçlüdürler. Altı aylıktan sonra kuşlar kendi kendilerine yetecek güce eriştiklerinden dolayı problemlerin riski bu dönemden sonra azalır. Yetişkinler hastalıklara daha dirençlidirler. Resim 4:Devekuşu civcivleri. Civciv başına verilecek yem miktarı ilk günlerde 40-50 gr. iken, 3 aylık yaşta 500 gr. a kadar çıkar. 6 aylık yaşa ulaştıklarında verilecek yem 1 kg. dolaylarında olmalıdır. Devekuşu civciv yemlerine kaba yem maddeleri katılmamalı ve ince pelet formda hazırlanmalıdır. Kuluçkadan ilk çıkan civcivlere yoncanın sadece yaprak kısmının ayrılarak verilmesi önerilir. Gereğinden fazla yeşil yem küçük hayvanlarda ishale neden olur. 4.Devekuşu davranışları Ticari devekuşu yetiştiriciliğinde hayvan davranışları konusunda bilgi sahibi olmak büyük önem arz etmektedir. Doğal ortamlarından alınarak çiftlik koşullarında yaşamaya alıştırılan bu hayvanlar, olumsuz çevre koşullarından çok etkilenmekte ve çabuk strese girmektedirler. Bu nedenle bu hayvanın bazı davranışları hakkında bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Çiftlik ortamındaki günlük yaşantıları sırasında ayakta durma, aşağı yukarı gezinme, yürüme, yem arama gibi davranışlarında erkeklerle dişiler arasında da farklılıklar gözlenmektedir. Gezinme, erkeklerde yem arama ise dişilerde daha fazla görülmektedir. “Özellikle çiftleşme dönemlerinde saldırgandırlar.” Karanlıkla beraber devekuşu dinlenme evresine geçer. Genellikle gece saat 1-4 arası derin uyku devresine girmektedirler. Kendi temizlik ve kum banyosu gibi özellikleri yanı sıra birbirini gagalama davranışları da sık rastlanılan davranışlardandır. Devekuşlarında saldırganlık, üstünlük belirtici seslenmeler, korku anlarında kanat çırpmalar ve erkeklerin dişilere karşı çiftleşme öncesi kur yapma ile dişilerin, kanatlarını aşağı açarak tıkırtılı bir ses çıkarması erkeği kabul ettiğini gösteren hareketler bu hayvanlara özgü davranışlardandır. 5.Devekuşunun verimleri Devekuşu yetiştiriciliğinde verimlilik, hayvanın tüm ürünlerinin tamamının değerlendirilmesiyle mümkündür. Yalnız eti karlılık için yeterli değildir. Bu hayvan tek başına eti için yeterli karlılığı sağlayamaz. En azından derisini gerektiği ölçüde değerlendirmek gerekmektedir. Bugün devekuşları çeşitli yönleriyle değerlendirilmektedir. Değerlendirme yönleri şöyledir. • Damızlık hayvan (yumurta, civciv, ebeveyn hayvanlar) • Yemeklik yumurta ve yumurta kabukları • Et • Deri • Tüy
479
KEKLİK YETİŞTİRİCİLİĞİ Resim 1:Doğada keklik 1.Genel bilgiler ve özellikleri Eti ve yumurtası için beslenen kekliklerin eti çok lezzetli ve yağ oranı düşüktür. ABD, Fransa, İspanya, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyet gibi birçok ülkede keklik üretilmekte ve bu üretilen hayvanlar özel avlaklarda avlandırılmaktadır. Ülkemizde de kurulmuş olan bazı özel avlaklar ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Kahramanmaraş Kapıçam, Yozgat, Gaziantep ve Afyonkarahisar Şuhut’ta keklik yetiştiriciliği yapıldığı bilinmektedir. Yurdumuzda keklik yetiştiriciliği; 1-Eti ve yumurtası için, 2-Yetiştirilip doğaya veya avlaklara bırakılması için, 3-Hobi olarak yapılmaktadır. Resim-2: Üretilen kekliklerin doğaya salınması Yurdumuzda Kınalı keklik, Gül keklik, Kum kekliği ve Taş kekliği gibi çeşitleri bulunmaktadır. Türkiye’de en yaygın olarak kınalı keklik bulunmaktadır. Ergin erkek kekliklerin ağırlıkları yaklaşık 550-650 gram olup, ergin dişiler erkeklerden %10 daha hafiftir. Erkek ve dişiler aynı tüy rengine sahip olup, dış görünüşüne bakarak dişi - erkek ayrımı olgunlaşma döneminde mahmuzlarına bakılarak yapılır. Erkeklerin mahmuzları dişilerinkinden daha büyüktür. Mahmuzlara bakılarak cinsiyet tayini yapılabileceği gibi, kesin cinsiyet ayrımı kloakaya bakılarak da yapılabilir. Keklik dolgun vücut yapılı, kısa kuyruklu, yuvarlak kanatlı ve gagaları yem almaya uygun şekilde olup bıldırcından daha iri, sülünden daha küçüktür. Kınalı kekliklerin alnında başlayan karakteristik siyah bant şeklindeki çizgi gözlere ve oradan boynun alt kısımlarına kadar iner. Olgun yaştaki kekliklerin göğüs, sırt, ve kanatları kül grisi renkte olup, yanda çubuk şeklinde siyah çizgiler vardır. Gaga, ayak ve bacaklar kırmızı renkte olup, kınalı keklikler isimlerini bu renklerden almışlardır. Mart ve Haziran ayları arasında günde bir adet yumurta yapar. Yumurtası 15 gram ağırlığındadır. Yumurtlama yaz ortasına kadar uzatılmak istenilirse aydınlatma saati artırılabilir. Damızlık seçilecek keklikler sağlıklı gaga, tırnak. ve ayakları düzgün, kilosu tam olmalıdır. Kekliklerin nesillerinin tükenmemesini sağlamak ve sayılarını artırmak için avlanmanın bilinçli bir şekilde yaptırılması ve keklik yetiştiriciliğine de önem verilmesi gerekmektedir. Daha önceleri tabiatta keklikler sürüler halinde bulunurken, bugün yaban hayatta sayıları çok azalmıştır. Bilinçsiz avlanma ve tarımda verimi artırmak için kullanılan kimyasallar nedeniyle tabii dengenin bozulması sonucu keklik sayısı azalmış ve bunun sonucu olarak avcılar avlayacak keklik bulamaz hale gelmiştir. Resim 3:Izgara sisteminde keklik yetiştiriciliği. 2. Barınakları Keklik yetiştiriciliği kümeste yer veya ızgara sisteminde yapılabildiği gibi, kafes sisteminde de yapılabilir. Evcil yaşamda keklikleri barındırmak için bazı noktalara özen göstermek gerekir. İlk 3 hafta keklikler talaş serilmiş yer bölmelerinde veya kafeslerde barındırılabilir. Bir kafeste 45-50 keklik barındırılabilmektedir. Yerde büyütmede ise ilk gün 5-6 m² bölmelerde 30-33 yavru barındırılabilmektedir. 3-7 haftalar arasında ise talaş üzerinde büyütme yerine ızgara tabanlı ya da kum serilmiş bölmelerde barındırılmalıdır. Yerleşim sıklığı, m2’ye 5-7 keklik gelecek şekilde olmalıdır. Tel örgü aralıkları da 1 cm’den fazla olmamalıdır Keklikler büyük sürüler halinde de yetiştirilebilir. Doğada keklikler çiftler halinde yaşamalarına rağmen evcil ortamlarda 3 dişi 1 erkek veya 4 dişi 1 erkek olarak guruplar halinde üretimler yapılmakta ve üretim başarılı olmaktadır Keklik kafesleri aynı zamanda üretim kafesi olarak kullanılabilir. Salmalarda ise ölçülere göre 8 dişi 2 erkek veya 16 dişi 4 erkek v.b sayılarda keklik konulabilir. Dışarıdan kemirgen veya kuş giremeyeceği şekilde yapılmalıdır kuşlar ve kemirgenler hem hastalık getirir, hem de keklik yumurtaları küçük olduğu için fareler kolayca yumurtaları taşıyabilirler. Tilki, kedi, köpek ve sansar gibi hayvanlar kekliklerin en büyük düşmanlarıdır. Bu gibi hayvanlardan ve karga, serçe gibi kuşlardan korumak için kümes ve kafeslerin etrafı ince tellerle çevrilmelidir. Kümes tabanları ise bahçede kum, kapalı kısımda ise betonun üstüne kaba talaş, sap saman serilmesi tercih edilebilir.
536
DUT YAPRAKLARININ HASADI Dut ağaçlarında, şekillendirme yapılıp, kollarda dallar oluştuktan sonra, bunlardan alınacak yapraklar, ipekböceği beslemesinde kullanılmaya hazır demektir. Kollarda senelik dalların oluştuğu kısma kafa diyoruz. Böceklere verilen yapraklar, bu kafa üzerinde oluşan senelik dallar üzerinde bulunur. Yapraklı durumdaki bu dallara şimal denir. Yurdumuzda genellikle ilkbahar beslemesi yapılıyor İpekböceklerinin 1. ve 2. yaşlarında, yaprak tüketimleri azdır. Bu yaşlarda besleme için olgun yapraklar, tek tek toplanır. Böceklerin 3. yaşında ise şimaller üzerinde bulunan filizler kırılır. İpekböceklerinin ilk üç yaşına genç ipekböcekleri diyoruz. Yetişkin ipekböceği devresi olan 4. ve 5. yaşlarda, böceklerin yaprak tüketimi artar. Bu dönemde filiz kırma veya şimal kesme uygulanır. Bu yolla, ağaçlarda, budama da yapılmış olur. Budama, yaprak hasadı sırasında, yada hasat sonrası yapılır. Kafalama şeklinde yapılan budamada, dallar, ağaçla birleştiği yerden, yani kafa üzerinden kesilir. Yaprak hasadını günün serin saatlerinde yapmak gerekir. Sıcak günlerde, sabahları çiğ kalktıktan sonra veya akşam serinliğinde yapmak uygun olur. Şekil 5:Kafalama budama DUT BAHÇESİNİN BAKIMI Kaliteli ve bol yaprak elde etmek için dut bahçesinin düzenli bakımının yapılması gerekir. Dutluklar, tesis edildikleri ilk yıllarda, gelişmeyi sağlamak için, sık sık sulanmalıdır. Yetişkin dutluklarda da, yaprak verimi, sulamayla doğrudan doğruya ilgili olduğu için, sulama ihmal edilmemelidir. Yaz aylarında, duruma göre, iki-üç kez sulama yapmak gerekli olabilir. Dutluklarda toprak işlemesi; ilkbahar yaz ve sonbaharda olmak üzere, yılda üç kez yapılır. İlkbaharda toprak işlemesi, filizlenmeden önce, yazın, yaprak hasadı ve budamadan sonra, sonbahardaysa, yaprak dökümünü izleyen günlerde yapılır. Dutluklarda, gübreleme yapmak daha kaliteli ve fazla yaprak elde edilmesi için faydalıdır. DUT ZARARLILARI Dut Koşnili : Ülkemizde dut ağaçları için, önemli olan zararlılardan bir tanesi Dut koşnilidir. Bu zararlı, ağaçların gövde ve dallarında, kirli beyaz renkte görülür. Ağaç üzerinde çoğaldıkları zaman, ağacın gelişmesini zayıflatıp, kuruturlar. Daha çok, nemli yerlerde ve gölgede kalmış ağaçlar üzerinde görülürler. Bu zararlıyla, fiziksel mücadele; zararlının durgun olduğu, sonbahar ve kış aylarında yapılır. Ağaç üzerindeki koşniller, yapıştıkları yerden düşürülür. Düşen zararlılar, dış koşulların etkisiyle ölürler. Dallar üzerinde çok fazla miktarda koşnil varsa, bu dallar kesilir ve yakılır. Kimyasal mücadele ise; larvaların ağaç üzerinde dağıldığı ve dutların ipekböceği beslemesinde kullanılmadığı dönemlerde, yaz ilaçlaması yapılır. Kışlık yağlar kullanarak da, yağış olmayan günlerde, kış ilaçlaması yapılır. İpekböceği beslemesinde kullanılan dut ağaçlarında, Dut Koşniline karşı, kış ilaçlaması yapılması daha uygundur. Amerikan Beyaz Kelebeği : Önemli dut zararlılarından biride, Amerikan Beyaz Kelebeğidir. Yurdumuzda, 1975 yılından beri görülmektedir. Bu zararlı, zararını, tırtıl aşamasında, bitkinin yapraklarını yiyerek yapar. Beyaz renkte olan dişi kelebek, yumurtalarını dalların uçlarında bulunan yapraklara bırakır. Yumurtadan çıkan tırtıllar, ağdan oluşan yuvalarını yaparlar. Daha sonra, yaprakları yiyerek büyürler ve ağdan çıkarak ağacın her tarafına yayılırlar. Çok kıllı ve hareketli olan bu tırtıllar, tam büyüklüğe ulaşınca, kuytu yerlere ve gazellerin içine koza yaparlar. Bu zararlıyla mücadele edebilmemiz için yapacağımız iş; tırtıl yuvalarını, ağaç üzerine yayılmadan, olabildiğince erken davranıp, tırtıllı dalları kesip, toplamak ve yok etmektir. TEMİZLİK, DEZENFEKSİYON VE HASTALIKLAR Bütün hayvansal üretimlerde olduğu gibi iyi bir ürün için yetiştirdiğimiz ipekböceklerinin de sağlıklı olması gerekir. Bu konuda şu gerçeği unutmamalıyız. İpekböceği hastalıklarının tedavisi yoktur. Öyle ise yapılacak tek iş kalıyor. İpekböceklerini hastalandırmamak. İpekböceklerinde bakteri, virüs, mantar diye adlandırdığımız mikroplar hastalık yapar. Besleme yerimizi bu mikroplardan ne kadar arındırırsak başarı şansımız da o kadar artar. Besleme yerimizi ve kullandığımız araçları mikroplardan arındırma işlemine dezenfeksiyon; bu işlemde kullanılan ilaçlara da genel olarak dezenfektan diyoruz. İpekböcekçiliğinde kullanabileceğimiz iki uygun dezenfektan vardır. Bunlar formalin ve taze olarak hazırlanmış sönmüş kireç tozudur. Formalin sadece besleme öncesinde besleme odası ve kullandığımız aletlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. Besleme Öncesi Dezenfeksiyon: Beslemeye başlamadan 10 gün önce besleme odası, kullanılacak malzeme elden geçirilir. Tamirleri yapılır. Daha sonra besleme odası kireç veya göztaşı-kireç karışımı ile badana edilir. Besleme odasının kapı, pencere aralıkları, yarık ve çatlakları kapatılır. Beslemede kullanacağımız diğer malzeme de bu odaya konduğunda odamız dezenfeksiyona hazırdır. Şimdi sıra mikrop öldürücü ilacın hazırlanmasında. Bu iş için piyasadan alacağınız 1 litre formalini (%37'lik formaldehit) 11 litre suya karıştırdığınızda 1 kutuluk bir besleme yerini dezenfekte edebilirsiniz. AMA ÖNCE DİKKAT Kullanacağınız ilaç keskin kokulu, göz yaşartıcı, tahriş edici bir ilaçtır. Hazırlarken ve kullanırken gaz maskesi kullanınız veya ağız ve burnunuzu ıslak bir tülbentle kapatınız. Şekil 6:Dut koşnili İlacı püskürtmek için kullanacağınız tulumba (pülverizatör, atomizör vs) temiz olmalıdır. Daha önce tarlaya, bahçeye ilaç attığınız tulumbaları bu işte kullanmayınız. Mecbur kalırsanız bu tulumbaları sodalı su ile iyice yıkadıktan sonra kullanınız. Unutmayınız ki ipekböcekleri zehirli ilaçlara karşı çok hassastır. Çok az miktardaki zehirli ilaç bulaşığı bile ipekböceklerini öldürmeye yeter. Atacağınız ilacın etkili olması için buharlaşarak bütün odayı kaplaması gerekir. Bunu sağlamak için ilaç atılacak odanın sıcaklığı 25 derece civarında olmalıdır. Şayet sıcaklık düşük ise oda uygun bir araçla (soba, mangal vs) ısıtılmalıdır. Bütün bu tedbirleri aldıktan sonra hazırlanan ilaç besleme odasına ve malzemeler üzerine her tarafı ıslatıncaya kadar atılır. İlaçlama yapılırken gaz maskesi veya ağız ve burunu kapatacak ufak bir tülbent kullanılmalıdır. İlaçlamaya kapıya en uzak köşeden başlanmalı ve kısa bir sürede bitirilmelidir. İlaçlanan oda en az bir gün kapalı tutulur. Ertesi gün açılarak içinde ilaç kokusu kalmayıncaya kadar havalandırılır.
802
Fındık yetiştiriciliği: Fındıkta Budama: Fındık üreticileri tarafından ayıklama, aralama, seyreltme, atlama, tımar ya da bahçeleme olarak adlandırılan budama, fındık tarımında yapılması gereken işlerin başında gelir. Diğer meyve türlerinde olduğu gibi fındıkta da budama; düzgün ve kuvvetli bir taç oluşturmak, ağacı uzun süre verim çağında tutmak, kuvvetten düşmeye başlamış dalları ya da ocakları yeniden kuvvetlendirerek bir süre daha yüksek kaliteli meyve vermesini sağlamak amacıyla uygulanır. Budama Tipleri: Fındıkta genel olarak 4 tip budama vardır. 1.Dikim Budaması: Fındık fidanları yaprak dökümünden başlanarak Şubat-Mart aylarına kadar olan süre içinde dikilebilir. Fındık fidanı olarak 1-2 yaşlı kök sürgünleri kullanılmalıdır. Çepinlerle sökülen kök sürgünleri fidan çukurlarına dikilmeden önce, zedelenmiş kökler budama makası ile ayıklanır ve fidanların gövdesi 40 cm kadar yukarıdan 1 göz üzerinden kesilir. 2.Şekil Budaması: Tercih edilen dikim sistemine uygun olarak, dikimden itibaren fidanlara şekil kazandırmak amacıyla yapılan budamadır. 3.Verim Budaması: Fındıkta vegetatif ve generatif faaliyetler arasındaki fizyolojik dengeyi uzun yıllar korumak için verim budaması yapılır. 10-12 yaşından itibaren tam verim yaşına gelen fidanlarda; kurumuş, kırılmış, cılız sürgünler çıkarılır, ocak içlerine, dal içlerine ve ocak dışına doğru çok uzamış sürgünler kısaltılır, ocak içlerini açmaya yönelik olarak yaşlanmış, hastalıklı ve üst üste gelişme gösteren dallar dip kısımlarından çıkartılır, ocakların boş kısımları yeni kök sürgünleri ile doldurulmalıdır. Kök sürgünü verme eğilimi yüksek olan bir meyve türü olması dolayısıyla fındıkta kök sürgünü temizliği işlemi de önemli kültürel işlemlerden olup, aynı zamanda ürün budaması olarak da önem arz etmektedir. 4.Gençleştirme Budaması: Meyve ağaçlarında gençleştirme budaması verimden düşmüş ağaçlardan bir süre daha ürün alabilmek amacıyla yapılmaktadır. Budama Zamanı: Fındıkta budama esas olarak iki zamanda yapılabilmektedir. 1. Sonbahar- Kış Budaması: Fındıkta hasat döneminden belli bir zaman sonra, yaklaşık olarak Ekim ayının sonlarına doğru budama işlemleri başlamaktadır. 2. İlkbahar Budaması: Mart ayından itibaren başlayan yaklaşık 3 aylık bir dönemde gerçekleştirilen bu budama yeşil budama olarak da adlandırılmaktadır. Özellikle şekillendirme yıllarında yapılması gereken bir budamadır. Gübreleme: Dikimden itibaren fındık fidanlarının sağlıklı olarak gelişebilmesi, iyi taçlanma gösterebilmesi ve verime yattıktan sonra da kaliteli ürün verebilmesi için fındık yetiştiriciliğinde gübreleme büyük önem taşımaktadır. Gübrelemeden beklenilen faydanın sağlanması, toprakta hangi besin maddesinin noksan olduğunun ve noksanlık derecesinin belirlenmesi ile mümkündür. Gerek yeni dikim yapılacak, gerekse de verim çağında olan bahçelerde fındığın normal bir gelişme gösterebilmesi için ihtiyacı olan besin maddelerinin belirlenmesinde mutlaka toprak ve yaprak analizlerinin yapılması gerekmektedir HASAT, HARMAN ve DEPOLAMA Hasat: Hasada başlamadan önce fındık bahçelerinde genel bir temizlik yapılmalıdır. Bölgenin yağışlı olması ve buna bağlı olarak ta yabancı ot ve dikenlerin bol ve hızlı gelişme göstermesi fındık hasadını güçleştirdiği gibi yere düşen fındığın kaybolmasına sebep olmaktadır. Fındık çeşitlerinin hepsi aynı zamanda hasat olumuna gelmemektedir. Bu nedenle bahçedeki hakim çeşitler hasat olgunluğuna geldiğinde hasada başlanmalıdır. Zurufların % 60 oranında kızarması, zurufun kolay soyulması, fındık tanelerinin zuruf içersinde oynamaya başlaması, fındığın sert kabuğunun % 70 oranında kahverengine dönüşmesi, fındık içinin nem oranının % 30 düzeyine düşmesi, fındık içinin kendine has sertlik ve tadını alması, sağlam ve dolgun meyveleri taşıyan dallar sallandığı zaman mevcut meyvelerin 3/4`ünün daldan dökülmesi, fındığın hasat olgunluğuna ulaştığını gösterir. Harman: Harman yerine getirilen fındıklar yığın halinde bekletilmemelidir. Hemen tırmık ile harman alanına 10-15 cm. kalınlıkta bir tabaka halinde serilir. Güneşli havalarda tahta kürek veya tırmık ile her gün karıştırılarak 3-5 gün kurutulur. Belli bir miktar kuruyan bu fındıklar batöz (patoz) denilen fındık ayıklama makinesine verilmek suretiyle zuruflardan ayrılırlar. Ayıklanan bu fındıklar toprak harmanlarda bez, beton harmanlarda ise bez kullanmadan 2-4 cm. kalınlıkta serilir. Harmanlama sırasında fındığın iyice kurumasına ve nem oranının kabuklu fındıkta %12, iç fındıkta %6’yı geçmemesine dikkat etmelidir. Depolama: Hasat edildikten sonra kurutularak nem durumu muhafaza şartlarına uygun hale getirilen fındığın depolanması önemlidir. Depo olarak kullanılacak olan yer serin, kuru ve havalanabilir nitelikte olmalıdır. Bu şartlarda fındık en fazla 1 yıl özelliği bozulmadan muhafaza edilebilir. Hasat olumundan önce toplanmış, iyi kurutulmamış ve fazla nemli fındıkların muhafazası oldukça güç olup bu gibi fındıklarda küflenme (aflatoksin oluşumuna sebep olabilir), acılaşma ve kızışma olur.
633
Ağıl inşasında:  Avlu; bakım, besleme ve emzirmenin yapıldığı etrafı zeminden 1. 5 metre yükseklikte, hayvanlara zarar vermeyecek bir malzeme ile çevrili ve taban alanı, ağıl tabanın en az 2 katı büyüklükte olmalıdır.  Sundurma; tesisin bulunduğu bölgenin iklimi ve hayvan yoğunluğuna göre değişmekle birlikte, sundurmanın altında yükselen kirli sıcak havanın tahliyesi için duvar yüksekliği 3 m ve çatı eğiminin ise yaklaşık % 26 olması önerilmektedir. Ülkemizin bol güneşli iklim karakteri nedeniyle çatılarda oluşan sıcağın içeriye yansımasını azaltmak için çatı üzerinde gölgelik oluşturma gibi ek tedbirlere ihtiyaç vardır. Ülkemizde yapılan sundurmaların birçoğunda, etrafı açık diye, iklimlendirme için çok önemli olan çatı yüksekliği ve eğimi standartlarının göz ardı edildiği, bu durumun da sundurma altında kirli ve sıcak hava birikimine yol açtığı gözlemlenmektedir. Bu nedenle Hayvanlar düşük yükseklikteki saç altı gölgelikleri tercih etmemektedirler. Yem deposu; 1. 5 kuzulu koyun başına üç aylık yem depolama alanı gereksinimi; - 0. 5 m³ balyalı kuru ot, - 0. 7 m³ sılaj yemi, - 0. 2 m³ kesif yem, - 0. 4 m³ sap olarak hesap edilmelidir Gübrelikler; Koyunlar verim dönemine göre değişmekle birlikte günde ortalama canlı ağırlığının % 4-5’i kadar kg yaş gübre üretir. Bit, pire ve karasinekler için yataklık görevi yapan gübrelikler, ağıllardan uzak tutulmalıdır. 8 Havalandırma Barınaklarda havalandırma; rüzgar ve/veya iç-dış ortam sıcaklık farkı etkisiyle gerçekleşen hava değişimidir. Doğal havalandırma bina içerisinde ideal ortamın sağlanmasında en verimli ve en ekonomik sistemdir. Temiz havanın gece-gündüz barınaktaki her hayvana devamlı akışı sağlanmalıdır. Havalandırma oranı, iç ve dış ortam sıcaklık farkına, rüzgarın süresi, hızı ve yönüne, yakın çevrede bulunan tepe, ağaç ve bina gibi engeller ile binadaki hava giriş çıkış açıklıklarının tasarım ve yerleşimine bağlıdır. Binalar, hâkim rüzgâr yönüne dik açıyla konumlandırıldıklarında doğal havalandırmayı en iyi şekilde sağlayacaktır. Doğal havalandırmada hedef; 1- Barınak içerisinde ortaya çıkan fazla ısı, nem, mikroorganizma, toz ve gazları sürekli olarak uzaklaştırıp, yerine dışarıdan içeriye temiz/taze hava girişini sağlamak, 2- Temiz havanın barınak içerisinde, doğru hızda/akımda eşit ve standart dağılımı sağlamak, olmalıdır. Barınak içinde hayvanlardan sürekli bir şekilde yayılan sıcak hava ve nem, bina içindeki en yüksek nokta olan çatıdan veya bacadan çıkamazsa yoğunlaşarak bina içinde kalacaktır. Hava soğuduğunda altlıkların üzerine su olarak (yoğuşma) geri düşecek ve bakterilerin gelişimi için uygun bir ortam yaratacaktır. %75’in üzerinde bağıl nemde patojen mikroorganizmalar hayvandan hayvana yayılımlarını sağlayacak kadar bir süre canlı kalabilirler. Ancak %75’in altındaki bağıl nem seviyelerinde virüsler saçılımdan (nefesle verme) sonra hayatiyetini kaybederler. Ne yazık ki ülkemizde hayvan barınaklarının çoğunluğunda nem oranı, mikroorganizmaların 40 dk. canlı kalabileceği bir ortamın oluşmasına imkan vermektedir. Ağılardaki kötü hava, solunum yolları hastalıklarına yakalanma riskini artırdığı gibi yemden yararlanmayı da olumsuz yönde etkileyerek verim kaybına yol açmaktadır. Barınak içerisinde hava sıcaklığını yükseltmek için asla havalandırma kısıtlanmamalıdır. 9 Her küçükbaş hayvan için 4. 0 m³ hava hesap edilmelidir. Ağıla taze hava girişini ve ağılda oluşan pis koku ve nemli havanın çıkışını sağlayacak yeterli büyüklükte pencere sistemi ve havalandırma bacaları olmalıdır. Baca etkisiyle doğal havalandırma Doğal havalandırmada, giriş ve çıkışların doğru dengelenmesi gerekmektedir. Sıcak hava binanın çatısından çıkabiliyorsa, yan girişlerden binanın içerisine doğru temiz hava çeker. Bu hava değişimi baca etkisinin korunmasını sağlar. Çıkış, havalandırma girişinden en az 1. 5 m yukarıda olmalıdır. Yan açıklıktan giren temiz hava, ortamda bulunan zararlı gazları, nemi ve sıcak havayı uzaklaştırır. Çatı sıcaklığının içeriye yansımasını da azaltmaya yardımcı olur. Pnömoni; özellikle kötü koşullarda barındırılan (refah yetersizliği) hayvanlarda yaygındır. Sürüde Pnömoni (öksürük) insidansının (hastalığa yakalananların oranı) yüksek olması, öncelikle barınakta havalandırma sorununu işaret etmektedir. Pnömoni;  Barınaklarda kapasitesi oranında hayvan bulundurulması,  Zeminin iyi drene edilmesi/kuru kalması,  Farklı yaşlardaki hayvanların birbirine karıştırılmaması ve  İyi bir havalandırılma sağlanması ile önlenebilmektedir. 10 Yemlikler ve suluklar;  Yemlikler; kaba ve kesif yemlerin birlikte verildiği tarzda mümkünse ahşap malzemeden yapılmalıdır. Tek taraflı yemliklerde yemlik genişliği 40-50 cm, çift taraflı yemliklerde 70-80 cm, yemliklerin yerden yüksekliği 30-40 cm, uzunluğu koyun başına 40-50 cm, kuzu başına 20-30 cm olmalıdır. Kolay temizlenebilen yemlikler seyyar veya sabit olarak duvar kenarlarına yerleştirilebilir.  Su yalakları, betondan veya galvanizli sacdan(tercihen) yapılabilir. Su yalaklarının uzunluğu 4. 0-6. 0 metre yüksekliği 40 cm olmalıdır. Her 10 koyun için 40-50 cm suluk kenarı hesaplanmalıdır. Suluklar; koyunların dinlenme yerlerine yerleştirilmemeli, yemliklerden en az 25-30 m uzaklıkta olmalıdır. Aksi halde dinlenme yerlerinde çamurlaşmaya neden olduğu gibi, ağızları ile taşıdıkları yem kalıntıları ile de sularını kısa sürede kirletebilirler.  Su otlağa tanklar ile taşınıyorsa her 100 koyun için 5 metre uzunluğunda bir suluk hesaplanmalıdır. Suluklar, otlağa yeterli sayıda ve belirli aralıklarla dağıtılmalıdır. Suluklar arası mesafe, düz otlaklarda en çok 1.500 metre, engebeli alanlarda ise 500 metreyi geçmemelidir Ağıl Zeminleri  Ağıl zeminlerinde en çok tercih edilen sıkıştırılmış toprak tabanlardır. Toprak tabandan beklenen; idrarı tutmaması, çamurlaşmamasıdır yani kuruluktur. Tabanda ıslaklığı artıran beton zeminlerden kaçınılmalıdır.  Maliyeti toprak zemine göre fazla, ancak daha sağlıklı olan altlık olarak da sap saman gerektirmeyen ızgara altlıklarda kullanılabilir. Izgara altlıklarda en büyük sorun, gübrenin idrarla birlikte beklemesi ve buharlaşan amonyağın koyunları olumsuz etkilemesidir. Bu nedenle ızgara altındaki atıklar, sıklıkla uzaklaştırılabilmelidir. Izgara zeminler ahşap, plastik veya betondan yapılabilir. o Ahşap ızgara boyutları (çıta kesitleri); 4x5 cm, 5x5 cm ve 6x5 cm, iki çıta arası aralık 1. 5-2 cm olmalıdır. Izgaralar 10x5 cm’lik kalaslar üzerine çakılmalıdır. o Beton ızgaralarda boyutlar; üst genişlik 7. 5 cm ve alt genişlik 3. 8 cm’dir. Açıklık ise 2. 5 cm olacak şekilde yapılmalıdır. Keçiler beton ızgara tabanlarda diğer ızgara tabanlara kıyasla daha fazla kirlenir. o Izgara taban topraktan 50-75 cm yukarıda olmalıdır.
867
## Antepfıstığı Hastalıkları ve Zararlıları Özeti: Bu el kitabı, antepfıstığı yetiştiriciliğinde karşılaşılan hastalık ve zararlıları, bunların tanımları, yaşam döngüleri, zarar şekilleri ve mücadele yöntemlerini ele almaktadır. **Zararlılar:** * **Antepfıstığı Pisillidi:** Nisan ayında çıkan erginler yumurtalarını yapraklara bırakır. Yumurtalardan çıkan nimfler bitki özsuyunu emerek beslenir, yapraklarda sararma ve dökülmeye neden olur. Yoğunluğun fazla olduğu bahçelerde tek ilaçlama ile mücadele edilebilir. * **Antepfıstığı Dal Güvesi:** Nisan-Mayıs aylarında uçan kelebekler yumurtalarını sürgün uçlarına ve meyve salkımlarına bırakır. Çıkan larvalar sürgünlerden galeri oluşturarak beslenir, yaprak ve meyve gözlerinin dökülmesine neden olur. Mart-Nisan aylarında yapılan kontrollerde pupaların toplanması ve nisan ayı sonunda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Göz Kurdu:** Kışı yumurta halinde geçiren zararlı, ilkbaharda çıkan larvalar meyve salkımları ve yapraklarla beslenir. Yoğunluğun fazla olduğu bahçelerde kış ilaçlaması ve tomurcuk patlama döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Meyve İç Güvesi:** Mayısta çıkan larvalar meyve embriyosuyla beslenir. Yoğunluğun fazla olduğu bahçelerde Mayıs ayında, meyvelerin yeşil mercimek büyüklüğüne geldiği dönemde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Karagöz Kurdu:** Kışı ergin halde geçiren zararlı, Şubat-Mart aylarında çıkan erginler kuruyan dallara yumurtalarını bırakır. Çıkan larvalar galeri açarak ağaçların kurumasına neden olur. Mayısta çıkan erginler de meyve gözlerini kemirerek zarar verir. Budama sırasında tuzak dallar bırakılması ve Mayıs ayında ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Meyve İç Kurdu:** Kışı larva halinde meyve içinde geçiren zararlı, Mayıs ayında ergin hale gelir ve yeni meyvelere yumurta bırakır. Yumurtalardan çıkan larvalar meyvenin içinde beslenerek, meyvenin kurumasına ve içini boşaltmasına neden olur. Hasattan sonra yapılan kontrollerde %10'dan fazla larva tespit edildiğinde ilaçlama yapılır. * **Fıdan Dip Kurları (Capnodis spp.):** Erginleri yaprakları kemirir, yumurtalarını kök boğazına yakın yerlere bırakır. Çıkan larvalar kökleri kemirerek beslenir ve ağacın kurumasına neden olur. Erginleri toplanması, yaralı yerlerin kapatılması, kök bölgesindeki larvaların yok edilmesi ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Kabuklu Biti:** Kışı ergin halde geçiren zararlı, yaz boyunca bitkinin özsuyunu emerek beslenir, sürgünlerin deforme olmasına ve boylarının kısalmasına neden olur. Bulaşmanın az olduğu durumlarda bulaşık sürgünlerin kesilmesi, yoğunluğun fazla olduğu durumlarda ise kış ilaçlaması veya ilkbaharda yumurtaların açılma döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığı Siyah İçkurdu:** Kışı larva halinde meyve içinde geçiren zararlı, Mayıs ayında ergin hale gelir ve meyvelere yumurtalarını bırakır. Yumurtalardan çıkan larvalar meyvenin içini kemirir, meyvenin kurumasına ve içini boşaltmasına neden olur. Hasattan sonra yapılan kontrollerde bulaşık meyvelerin yakılması ve ilk ergin çıkışından bir hafta sonra ilaçlama ile mücadele edilir. **Hastalıklar:** * **Antepfıstığında Karazenk:** Etmen yaprak ve meyvelerde lekeler oluşturur. Yaprak lekeleri kahverengi, köşeli ve yaprak damarları ile sınırlanmıştır. Meyve lekeleri griden açık kahverengiye kadar değişmektedir. Hastalık şiddeti Uzun çeşidinde daha yüksektir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Antepfıstığında Meyve Kararmaları:** Etmen toprakta ve bitki dokusunda canlı kalır. İlk enfeksiyonlar Mayıs-Haziran aylarında meyvelerde kararmalar şeklinde başlar. Hastalık şiddeti Uzun çeşidinde daha fazla görülür. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. El kitabında belirtilen mücadele yöntemlerini uygulayarak antepfıstığı yetiştiriciliğinde zararlıların ve hastalıkların neden olduğu kayıpları en aza indirebilirsiniz. Unutmayın, zararlı ve hastalıklarla mücadele için ilaçlama yaparken mutlaka etiket talimatlarına uyulmalıdır. İlaçların çevreye ve insan sağlığına zarar vermemesi için dikkatli kullanılmalıdır.
499
Ulusal AGRIS Merkezi Tarım Bilimi ve Teknolojisi Bilgi Sistemi olarak adlandırılan AGRIS, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO tarafından geliştirilmiş ve tarım, hayvancılık, balıkçılık, gıda, veteriner hekimliği alanlarında yapılmış bilimsel çalışmaların indekslendiği bir bilgi sistemidir. 1975 yılında kurulmuş olan bu bilgi sisteminin çok sayıda aktif üyesi bulunmaktadır. Her merkez kendi ülkesindeki bilimsel çalışmaları İngilizce olarak işler ve merkezi AGRIS veritabanında yerleştirmek üzere FAO' ya gönderir. Sistem 3 milyondan fazla bibliyografik künye içermektedir. Bu sistemde bütün ülkeler aynı yazılım ve yöntemleri kullanarak uluslararası standartların belirlediği bir üst veri modeliyle verilerini işlemektedir. Böylece bilgi alışverişinin sağlıklı, kolay ve aksamadan yapılması sağlanır. Bu sayede bilgiye erişim, paylaşım ve geri çağırma işlemleri de en üst seviyede gerçekleştirilir. Merkezimiz tarım alanındaki bilgilerin sınıflanması için geliştirilen AGRIS'e özgü özel bir sınıflama sistemi kullanarak bilgileri sınıflandırmakta ve WEBAGRIS programı aracılığıyla veritabanına işlemektedir. İndekslemede kullanılan terimler AGROVOC olarak adlandırdığımız kontrollü bir sözlükten seçilmekte ve istenildiğinde 19 dile birden çevrilebilmektedir. Bu şekilde bilimsel bilgi alışverişinin çokdilli olarak yapılabilmesine aracılık edilmektedir. Uluslararası AGRIS sistemine ülkemiz adına katkı sağlayan merkezimiz, Bakanlık araştırma enstitüleri, üniversiteler ve çeşitli araştırma kurumları tarafından üretilen araştırmaların bibliyografik künyelerini sisteme kazandırmaktadır. Ülkemizde tarım alanında üretilen bilimsel bilgiler WEBAGRIS programı kullanılarak bilgisayar ortamında indekslenip sınıflandırılarak uluslar arası sisteme dahil edilmektedir. Şimdiye kadar 9000'den fazla bilimsel çalışma AGRIS sistemine kazandırılmıştır. İsteyen herkes ücretsiz olarak bu veritabanına www.fao.org/agris adresinden erişebilmekte ve serbestçe bilgi taraması yapabilmektedir. ​AGROVOC PROJESİ : AGRIS birimi tarafından 20 dilde versiyonu bulunan ve 40 binden fazla tarımsal terimi içeren AGROVOC tesarus'un Türkçe versiyonu hazırlanarak diğer dillerle birlikte FAO sayfasından kullanıcılara sunulmuştur (http://aims.fao.org/website/Search-Terms/sub).. Bu yayın, tarım, balıkçılık, hayvancılık, gıda, çevre ve ormancılık alanlarına ait kavram, terim ve terimler arasındaki ilişkilerin gösterildiği, kısa açıklamaların yer aldığı bir başvuru eseri olup bilgi alışverişinin doğru, kolay ve hızlı bir şekilde yapılabilmesinde önemli bir role sahiptir. Terim birliğinin sağlanmasına da önemli bir katkı sağlayacak olan bu eser, arama tarama ve indeksleme yapmak isteyen araştırmacı, öğretim üyesi ve uzmanların yararlanabilecektir. AGROVOC'un Türkçe versiyonunda 40 000 'den fazla tarımsal terim bulunmaktadır. Neden böyle bir projeye ihtiyaç duyulmuştur? Tüm dünyada stratejik bir konjonktüre sahip olduğumuz ve Avrupa Birliği içinde yer almaya çalıştığımız şu günlerde tarımla ilgili terminoloji alanında çok fazla bir varlık gösterilememiştir. Ulusal ve uluslararası platformda aynı dili konuşup anlaşabilmek ve bilimin doğru takip edilmesini sağlamak için tarım alanındaki terminolojide gelişmiş ülkelerdeki seviyeye ulaşılarak bu alanda ilerleme kaydedilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Proje ne zaman başlamıştır ve nasıl yürütülmektedir? Ulusal AGRIS Merkezi görevini yürüten Bakanlığımız Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından 2008 yılında başlatılan projede tarımın bütün alanlarından bakanlık uzmanı, araştırmacı, öğretim üyesi ve dil uzmanlarından oluşan 17 kişilik bir grup FAO çatısı altında ülkemizi temsil etmekte ve çalışmalarını yürütmektedir. Projenin kapsamı nedir? Bitkisel üretim, hayvansal üretim, veterinerlik, gıda, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, tarım ekonomisi ve zirai mücadele gibi tarımın bütün dallarını kapsayan ve ormancılık, çevre, beslenme gibi tarımla çok yakından ilişkisi bulunan alanları ilgilendiren yaklaşık 40 bin terimi ve bu terimler arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Türkçe dışında bu platformda hangi diller yer almaktadır? İngilizce, Fransızca, Almanca, Çince, Arapça, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça, Macarca, Portekizce, Farsça, Slovakça, Lehçe, Çekçe, Korece, Hintçe, Lao ve Tai Dili
508
İpekböceklerinde uyku (deri değiştirme) Uykuya giden ipekböceği özellikle ağız kısmından belli olur. Son yaşlar dediğimiz 4 ve 5. yaşlarda küçülerek adeta bir nokta haline gelen ağız kısmından uykuya giden ipekböceğini tanımak çok kolaydır. İlk yaşlarda ise deri renginin değişmesi, baş kısmının irileşmesi ve şeffaflaşması, ağzın küçülmesi uykuya gidişin belirtileridir. Her uyku dönemi sonunda bir kez alt değiştirme (küne alma) yapılmalıdır. Küne almak için ipekböceklerinin geçeceği büyüklükte (0.5-1 cm2) delikleri olan ağlar besleme yatağı üzerine atılır ve ağ üzerine yem verilir. İpekböcekleri taze yapraklara çıkınca ağ ile birlikte kaldırılarak alttaki kurumuş yapraklar vs. temizlenir. Alt değiştirme ile birlikte seyreltme de yapılır. İpekböcekleri uykudan uyandığında yaprak verilmeden 1 saat önce ortamda olabilecek mikroplara karşı kireç uygulaması yapılmalı daha sonra yaprak verilerek seyreltme ve alt değiştirme yapılmalıdır. YETİŞKİN İPEKBÖCEKLERİNİN BAKIM VE BESLENMESİ 4. ve 5 inci yaşlardaki ipekböceklerine yetişkin ipekböcekleri diyoruz. Bu dönem ipekböcekçiliğinde yaprak tüketiminin ve işçiliğin en fazla olduğu dönemdir. İlk yaşların aksine bu yaşlarda yüksek sıcaklık ve nem çok fazla istenmez. Bu dönemde en uygun sıcaklık. 23-24 derece en uygun nem ise %70-75 dir. İlkbahar beslemesinde bu dönem Mayıs ve Haziran aylarına rastlar. Dolayısıyla hava sıcaklığı istenen sıcaklığın üzerindedir. Bu nedenle bu yaşlarda besleme yeri olarak kuzeye bakan serin yerlerin tercih edilmesi gerekir. Ayrıca güneye bakan pencerelerin kalın perdelerle kapatılması, kapıların hava cereyanı olmayacak şekilde açık tutulması yararlı olur. Bu dönemde ipekböcekleri için yaprak kıyılmasına gerek yoktur. 4. yaşta tam yaprak ve filiz, 5 inci yaşta ise şimal verilebilir. 4. yaşta iki veya üç kez 5. yaşta ise günaşırı alt değiştirme ve her alt değiştirmede uygun şekilde seyreltme yapmak iyi ve kaliteli ürün alınması amacıyla faydalı olur. Özetle yaprak temini, alt değiştirme, seyreltme vb. işler, yetişkin ipekböceklerinde yoğun bir çalışmayı gerektirmektedir. Şekil 13:Küne Temizleme Şekil 12:Uyuyan İpekböceği Yetişkin ipekböcekleri tabla, kerevet ve yer beslemesi olmak üzere üç yöntemle beslenir. Tabla beslemesi: Özel olarak yapılmış bir raf sistemi ve buna uygun tablaları gerektirir. En uygun tabla ölçüleri 60x90 cm dır. Genellikle günde 5 kez yemleme ve bir kez alt değiştirme gerektirir. Sık temizlik ve her yemlemede tablaların raflardan çekilmesi gerektiğinden fazla işçilik ister. Kerevet beslemesi: Yetiştirici için en uygun besleme şeklidir. 3-4 katlı ayaklı veya tavandan askılı ranza şeklinde düzenlenen besleme yatakları küçük bir alanda daha fazla ipekböceğinin bakılmasına imkan verir. Katlar arasında en az 70 cm mesafe olmalıdır. Kerevetlerin eni besleyicinin durumuna bağlı olup ortalama 1 metre olmalı. Boyları besleme odasının boyuna uygun olarak seçilmelidir. Yemleme ve diğer işlemler için kerevetler arasında en az 1 metre yer(koridor) bırakılmalıdır. Şekil 15:Kerevet beslemesi Yer beslemesi: Bu yöntemde ipekböcekleri yerde beslenir. Yalnız taban alanı kullanıldığından fazla yer gerektirir. Kerevet ve yer beslemesinde genellikle şimal beslemesi (dut şimallerinin bütün olarak veya ikiye bölünerek ipekböceklerine verilmesi) yapılır. Bu sistemde alt değiştirme işlemi iplerle de yapılabilir. İple alt alma işleminde beslenmeden önce besleme yatağı üzerine birbirine paralel iki ip atılır. Daha sonra şimaller bu iplere dik olarak besleme yatağına konur. İpekböcekleri üstteki yapraklar üzerine çıktığında ipler iki uçtan tutulup kaldırılarak alt değiştirme yapılır.
487
Sığır yetiştiriciliğinde önemli çevre koşullarından bir diğeri de nispi/relatif nemdir. Nispi/Relatif nemin sığırlar üzerine olan etkisini sıcaklıkla birlikte düşünmek gerekir. Bu amaçla günümüzde iklimin hayvan verimliliği üzerine olan etkisini gösteren Sıcaklık Nem İndeksi (SNİ) kavramı kullanılmaktadır. Basit bir termometre ve higrometre ile ölçülen sıcaklık ve nem değerlerine bakılarak aşağıdaki tablodan SNİ hesaplanabilir. % 90 nispi nem de 26 ºC ile % 20 nispi nem de ki 34 ºC (SNİ 78) aynı düzeyde hayvanı etkilemektedir ( 8 ºC’lik fark nem yüksekliği ile eşitlenebilmektedir). Serinletme sistemleri sayesinde daha fazla süt elde etmenin yanı sıra, ineklerin yemden yararlanma değerinin de iyileştiği bilinmektedir. Bu nedenle ülkemizde çevre sıcaklığının 25°C’ye çıktığı yerlerde karlı bir işletme için laktasyondaki ineklerde serinletme sistemleri kullanılması elzemdir. Sıcak stresinin olumsuz etkilerini azaltmak için başlıca 3 strateji uygulanmalıdır: Gölgelik; Gölgelik kullanımı ile ineklere doğrudan ulaşan güneş ışınlarının önlenerek, vücut yüzeyindeki ısının daha düşük düzeyde kalması hedeflenmektedir. Pasif etkiye sahip gölgelik yöntemi, çevre sıcaklığının düşürülmesini sağlamaz. Çevre sıcaklığının 32°C üzerine çıktığı koşullarda gölgelik kullanımının faydalı bir sonuç vermeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çevre sıcaklıklarının yüksek olduğu durumlarda, meraya çıkan ineklere gezinti bölgelerinde gölgelik amaçlı ağaçlandırma ile %3’lük süt artışı sağlamak mümkündür. Serinletme bakımında doğal gölgelikler (meşe, söğüt gölgesi gibi) her zaman daha iyi sonuç vermektedir. Çayır-mera alanlarında, ahır avlularında, çatıların üzerinde ağaç gölgelikleri oluşturulmalıdır. Hayvanlar düşük yükseklikteki saç altı gölgelikleri fazla tercih etmemektedirler. Gölgelikler (sundurmalar); saçak altı duvar yüksekliği en az 3 m, çatı eğimi ise yaklaşık 26 olmalıdır. Fan ve Islatma; İnekler üzerine su püskürtme ile birleştirilmiş şekilde fanların kurulumu, sıcak stresinin etkilerini önemli ölçüde azaltabilmektedir. Ülkemiz iklim koşulları dikkate alındığında hava sıcaklığı aylar boyunca 30°C üzerinde seyrettiğinden gölgelik ve fanlar yeterli olmayabilir. Bu nedenle havalandırma (fan) ve yağmurlama(duş) sistemlerinin kurulması zorunludur. Fan ve ıslatma yöntemini kullanan serinletme sistemleri, 30°C ve üzerindeki çevre sıcaklıklarında oldukça etkindir. Diğer bir ifadeyle, çevre sıcaklığı düzeyi arttıkça fan ve ıslatma yönteminin etkinliği de artmaktadır. Fanlar; yemlik üstüne ve sağım öncesi toplama alanlarına, ineğin ayağını bastığı yerden 3 metre yüksekliğe, %10-20 eğimle ineğin sırtına üfleyecek şekilde yerleştirilmelidir. Fanların barınakta dizilişi de çok önemlidir. Fanlar aynı yönde, çaplarının on katı aralıklarla dizilmelidirler. Eğer hayvanların yattığı yerlerde de ihtiyaç olduğu hissedilirse, yatak yerleri hizasına da bir sıra fan dizilmesinde yarar vardır. Çapının on katı mesafesinde aralıklarla dizilen fanlar kötü havayı birbirlerine ileterek barınak dışına atarlar. Böylece ortamda birikmiş olan amonyak, karbondioksit, metan ve ısınmış havadan kurtulmuş olunacaktır. Su; zeminleri ıslatmadan duş sistemi tarzında hayvanların omuzundan sırtına doğru püskürtülmelidir. Su püskürtücüler (spreyler); yem yeme esnasında, sağım salonuna girmeden önceki bekleme yerlerinde ineğin sırtını tam ıslatacak şekilde ayarlanmalıdır. Islatma esnasında suyun hayvanın üzerinden yere akarak; altlık, durak zeminleri ve yemlerin ıslatmasına izin verilmemelidir. İnekleri ıslatmak için suyun en etkili kullanımı konusunda farklı tavsiyeler bulunmaktadır. Bazı uzmanlar, ineklerin yem yeme esnasında, 1 dakika boyunca 1. 5 litre suyla ıslatılmalarını takiben 10 km/saat lik hava akımı ile 4 dakika kurutulmalarını, bazı uzmanlar ise her inek için 3 dakikalık süre boyunca 3. 5 litrelik su püskürtme, takibinde 12 dakikalık sürede ise doğal haline bırakılmasını önermektedirler. Karar verirken hayvanlardaki sıcak stresinin şiddetine göre fan ve su püskürtme döngüsü ayarlanmalıdır. Fanları, durdurup çalıştırmanın, mekanik arızlara ve ekstra enerjiye yol açtığı, bu nedenle bazı uzmanlar fanları sürekli olarak çalıştırmayı daha efektif bulmaktadır. Sağlık için temiz ve kuru prensibine aykırı olacağından, sağımhanede ve durak(yatma) yerlerinde serinletme amacıyla su kullanılmamalıdır. Mastitise zemin oluşturmaması için serinletme sırasında püskürtülen suyun meme ve meme başlarını ıslatmasına asla izin verilmemelidir. İneğin sırtına hortumla su tutmak, sisleme tarzında küçük partiküllerle püskürtme yapmak, püskürtücüleri sürekli çalıştırmak aynı sonucu vermemektedir. Bu tip işlemler barınağın nemini arttıracağı için hayvanın konforunu bozmaktadır.
582
TUJ Yayılma Alanı: Kars ili, Çıldır ilçesi ve Ardahan, Iğdır İlleri Verim Yönü : Kombine, et, yapağı ve süt Genel Tanımı: Genellikle vücut küçük yapılıdır. Baş küçük, profili düz ve sarkık kulaklıdır. Alnın göze kadar olan kısmı kısımları genellikle çıplaktır. Vücut parlak beyaz renktedir. Burun, göz ve ağız etrafı ile ayaklarda siyah pigment bulunur. Göz etrafında, tarsal ve carpal eklemlerinde koyu renk tercih edilir. İncikleri siyah veya kahverengi olanlara da rastlanmaktadır. Tırnakta koyu gri tondan siyaha yakın bir renk dağılımı gözlenmektedir. Tırnak üstünde siyah pigmentasyon görülür. Yapağı kaba karışık ve halı ti- pidir. Erkekler boynuzlu, boynuz öne doğru helezoniktir. Dişiler boynuzsuzdur, boynuzlulara da rastlanmaktadır. Oyluğu yağlı bir ırktır. Kuyruk çok kısa ve kuyruk omurları orta kısımda yukarıya doğru bükülmüş, ince ve yağsız kuyruk ucu aşağıya doğru yönelmiştir. Bundan dolayı kuyruğun yünsüz, çıplak alt tarafı arkadan bakılınca görülür. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler : Sürü içgüdüsü, analık içgüdüsü ve yürüme yeteneği iyidir. Yapağı incelik ve uzunluk bakımından oldukça bir örnektir. Yetiştirme Koşulları : Dağlık, yüksek rakımlı ve engebeli arazi şartlarına sahip bölgelerde yetiştirilir. Meraları iyi değerlendirir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 61 Laktasyon Süt Verimi (kg) 45 Vücut Uzunluğu (cm) 71 Laktasyon Süresi (gün) 124 Doğum Ağırlığı (kg) 3.8 3.7 Yapağı Verimi ( kg ) 2.0-2.5 18 aylık Canlı Ağırlık (kg) 50-55 45-50 Karkas Ağırlığı (kg) 20 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 190 Kuzu Verimi 1.2 SAKIZ Ya yılma Alanı : Çeşme, İzmir, Aydın, Marmara ve Ege Sahilleri Verim Yönü: Süt ve döl Genel Tanımı: Vücut dar ve yüksek, bacaklar uzundur. Vücut beyazdır, göz, ağız, burun ucu, kulak ve ayaklarda siyah lekeler vardır. Baş, bacaklar ve karın altı yapağısızdır. Yapağı tipi kaba karışıktır. Erkekler kuvvetli spiral boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Kuyruğun dip kısmı az yağlı, üçgen görünümlü, uç kısmı yağsız, ince ve uzundur. Meme bezel yapıdadır. Bol süt verimine uygun, geniş, sarkık ve meme uçları genellikle iridir. İkiden fazla meme başı bulunur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Erken gelişen bir ırktır. Döl ve süt verimi yüksektir.Adaptasyon kabiliyeti düşüktür. Eti lezzetlidir. Sürü içgüdüsü zayıftır. Yetiştirme Koşulları: Aile işletmelerinde 3-5 başlık sürü halinde yetiştirilir. Ortalama 180-200 kg süt vermekle birlikte iyi bakım besleme koşullarında 500 kg ve üstünde süt veren koyunların sayısı az değildir. Döl ve süt veriminin yüksek olması nedeniyle özellikle verim dönemlerinde ek yemleme yapılmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 75 73 Laktasyon Süt Verimi (kg) 180-200 Vücut Uzunluğu (cm) 75 72 Laktasyon Süresi (gün) 190 Doğum Ağırlığı (kg) 3.2 3 Yapağı Verimi (kg) 2 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 70 50 Damızlık Yaşı (ay) 8-9 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 242 Kuzu Verimi 2 HERİK Yayılma Alanı : Amasya ili ve ilçeleri Verim Yönü : Kombine, et, süt ve yapağı Genel Tanımı : Akkaraman ve Morkaraman koyunlarının, Karayaka koçlarıyla melezlenmesiyle elde edilmiş yarım yağlı kuyruklu ve kaba yapağılı bir tiptir. Vücut ve baş orta büyüklükte olup erkeklerde burun dışbükeydir. Boyun ve bacaklar orta uzunluktadır. Sağrı cidagodan biraz yüksektir. Yapağısı genel olarak beyazdır, kahverengi-siyah olanlara da rastlanır. Vücudun yapağısız kısımları olan; baş ve bacaklarda siyah-kahverengi leke ya da benekler görülür. Genel olarak erkekler boynuzlu dişiler boynuzsuzdur. Boynuz, erkeklerde baştan öne ve yana doğru açılan kıvrımlı ve kuvvetli, dişilerde ise zayıftır. Kuyruk vücuda bağlantı noktasında geniş, aşağıya indikçe daralır ve tarsal eklemlere bazen daha da aşağıya uzanır. Kuyruğun geniş kısmı genel olarak düz olup, bazılarında iki parçalı yapıyı andıran oluk görülür. Kuyruk ucu genel olarak yağlıdır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Hırçın ve tedirgin yapılıdır. Dışarıdan gelecek en ufak uyarıya dahi duyarlıdır. Yetiştirme Koşulları: Düşük rakımlı tepelik alanlar ile düz arazilerde yetiştirilir. Sıcağa karşı duyarlı olup, yağışlı ve nemli hava şartlarına uyum sağlamıştır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 65 61 Yapağı Verimi (kg) 1.8- 3.5 Vücut Uzunluğu (cm) 67 62 Damızlık Yaşı (ay) 18 Doğum Ağırlığı (kg) 3.5 3.3 Kuzu Verimi 1.1 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 60 47 HEMŞİN Yayılma Alanı: Doğu Karadeniz Bölgesinde Artvin ve Rize illeri Verim Yönü: Kombine, et ve süt Genel Tanımı: Vücut sağlam ve orta iriliktedir. Genel olarak boyun kısa, göğüs nispeten dar, sağrı ve bacaklar orta yüksekliktedir. Sağrı cidagodan biraz yüksektir. Küçük kulaklıdır. Kulaksız koyunlar da bulunmaktadır. Vücut rengi genellikle siyahtan kahverengiye kadar değişmekte ve kirli beyaz olanlarına da rastlanmaktadır. Beyaz renkli olanlarda göz kenarları, alın ve bacaklarda siyah lekeler bulunmaktadır. Yüz ve baş genel olarak yapağılıdır. Arka bacaklar ince yapağı ile kaplıdır. Çoğunlukla boynuzsuzdur. Boynuzu olan erkeklerde boynuz büyük ve helezonidir. Dişilerde zayıf boynuz görülebilir. Kuyruk yapısı tek parça olup dip kısmı geniş, tarsal bölgesine doğru daralır ve uç kısmında ince bir parça bulunur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Yerli ırklar içinde en uzun kuyruk yapısına sahiptir. Engebeli ve kayalık bölgelerde yürüme ve tırmanma yeteneği çok iyidir. Yüksek rakımlı ve fakir meraları çok iyi değerlendirir. Dayanıklılık, yaşama gücü ve kötü çevre koşullarına adaptasyon yeteneği yüksektir. Analık ve sürü içgüdüsü yüksek, hırçın tabiatlıdır. Yetiştirme Koşulları: Yağışlı ve nemli Doğu Karadeniz iklimine iyi uyum sağlamıştır. Yüksek ve dağlık bölge meralarını çok iyi değerlendirir. Karlı dönemlerde açık veya bir tarafı kapalı ağıllarda barındırılır. Bu dönemde besleme kaba yem ağırlıklıdır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 79 73 Laktasyon Süt Verimi (kg) 110 Vücut Uzunluğu (cm) 72 68 Laktasyon Süresi (gün) 135-170 Doğum Ağırlığı (kg) 3.4 3.1 Yapağı Verimi (kg) 1.7 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 65-70 55-60 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 215 180 Kuzu Verimi 1.1
905
5. Besleme Bıldırcın yavruları çok hızlı gelişir. Bu nedenle başlama yemlerinde %25-28 düzeyinde protein bulunmalıdır. İlk 3 hafta boyunca yavruların başlama yemi ile beslenmeleri gerekir. Bu dönemde enerji gereksinimi ise 2.600-3.000 Kcal ME/kg dır. Genellikle ilk üç haftalık dönemde yüksek proteinli ve enerjili hindi civciv yemi kullanılması önerilir. 6. Cinsiyet Tespiti Canlı ağırlık ortalamaları ergin erkeklerde 110-130 gram ergin dişilerde ise 120-160 gram arasındadır. Görünüş olarak erkeklerin göğüs tüyleri düz kahve renkli, dişilerin ise gri renkli ve siyah beneklidir. Ayrıca erkeklerin ve dişilerin başlarında göğüs tüylerinin renginde şeritler yer alır. Civcivler 2 haftalık olur olmaz tüylerin rengine bakılarak cinsiyet tespiti mümkündür. Ancak kesin olarak 3 haftalık bıldırcınlarda cinsiyet tespit edilebilir. 7. Yumurta Verimi Japon bıldırcınlarının gelişme hızları ve yumurta verimleri oldukça yüksektir. Japon bıldırcınlarının yumurta ağırlığı canlı ağırlığının % 7 - 8’i kadardır. Bu oran tavuklardaki % 3 ve hindilerdeki % 1 ile karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Erkekler yaklaşık olarak 36 günde, dişiler ise 42 günde eşeysel olgunluğa erişirler. Bıldırcın anaçları yılda 250-300 kadar yumurta verebilirler. Resim 5: Bıldırcın yumurtaları Yumurta ağırlığı 9-13 gram arasındadır, daha ağır yumurtalara da rastlanılabilirse de kabuk kalitesindeki bozukluklar ve çift sarılılık nedeniyle kuluçkalık yumurta olarak kullanılması mümkün değildir. Beş bıldırcın yumurtasını bir tavuk yumurtasına eşdeğer kabul ederek değerlendirecek olursak; fosfor 5 kat, demir 7-8 kat, B1 vitamini 6 kat ve B2 vitamini 15 kat daha yüksektir. 8. Canlı Ağırlık ve Karkas Günlük civcivlerde canlı ağırlık 5.9-9.0 gramdır (48, 59). Bir haftalık civcivlerin ağırlığı yaklaşık 3-6 katına ulaşır. Erkek ve dişilerin ağırlıkları seksüel olgunluğa ulaşıncaya kadar birbirine benzerlik gösterir. Olgunluk sonrası dişiler erkeklerden daha ağırdır ve bu artışın yumurtalıklar, karaciğer ve ince bağırsaklardaki artıştan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Bıldırcın 5-6 haftalık olunca kesim çağına gelir. Canlı ağırlığı 120-150 gr.,karkas ağırlığı ise 70-85 gr. arasında gelmektedir. Islah yolu ile bu ağırlıklar daha da artırılabilir. Bıldırcın etinin, koyu renkli, yumuşak ve lezzetli olup, yemek için broiler tavukların kullanıldığı her türlü tarzda hazırlanması mümkündür. Resim 6: Bıldırcın karkasları Kuşlar paketlenmeden önce, normal olarak göğüs kemikleri alınıp, bacak kemikleri yerinde bırakılır ve satış noktalarına ulaştırılır. Bıldırcın eti mükemmel bir ve Niasin B1, B2, B6 vitaminleri, mineral ve yağ asitleri ile pantotenik asit kaynağı olduğu belirlenmiştir. Tablo 3. Değişik yaşlarda kesilen erkek ve dişi bıldırcınlarından elde edilen sonuçlar. Kesim yaşları (gün) 35 42 49 Canlı ağırlık erkek, gr 115 115 124 Karkas ağırlığı erkek, gr 74 70 81 Canlı ağırlık dişi, gr 128 141 145 Karkas ağırlığı dişi, gr 84 77 82 9. Barındırma Et üretimi amacıyla bıldırcın yetiştirmek isteyenler besiye alacakları yavruları kendileri üretmek zorundadır. Çünkü besi için gereken yavruları üreten özel kuluçka işletmeleri yoktur. Bu nedenle üretici, damızlık yetiştiriciliği, kuluçkalık ve besicilik gibi üretimdeki çeşitli aşamaların zorluklarını göğüslemek durumundadır. Ancak bu zorluklarına karşılık küçük bir kapalı alanda yeterli ve karlı üretim yapılabilmesi gibi bıldırcın yetiştiriciliğinin önemli bir üstünlüğü vardır. Bıldırcın işletmesi kurulacak arazide yol, su ve elektrik gibi olanaklar bulunmalı, yoksa bunlar sağlanmalıdır. İşletme sakin bir yerde kurulmalı, pazar için iyi ulaşım imkanları olmalıdır. Yerleşim alanları içinde bıldırcın işletmesi kurulması doğru değildir. Sinek ve kokuya neden olmasından dolayı çevreden şikâyetler olabilir. Bıldırcın üretiminde damızlıkların barındırılması, yavruların büyütülmesi ve besi için kümes ya da kümeslere gereksinim vardır. Ayrıca yavru üretimi için bir kuluçka birimi olmalıdır. Bu birimler kapasiteye göre ayrı binalar biçiminde yapılabileceği gibi, aynı bina içinde çeşitli amaçlara uygun bölmeler biçiminde de olabilir. Her işletme amaçladığı üretim kapasitesine göre binanın ve bölmelerin büyüklüğünü belirlemelidir. Bıldırcın kümeslerinin yönü, yani uzun eksenin doğrultusu, kümesin sıcaklıktan etkilenmesi bakımından önem taşır. Sıcak bölgelerde yaz aylarında güneşin olumsuz etkisinden kaçınmak için uzun eksen Doğu-Batı doğrultusunda olmalıdır. Eğer saçak uzunluğu da yeterli olursa, güneş yaz aylarında dik bir yörünge çizdiği için kümes içi sıcaklığının aşırı yükselmesi önlenmiş olur. Sıcak olan bölgelerde 1.5 m. ye varan saçak uzunlukları önerilmektedir. Soğuk bölgelerde kümesler Kuzey-Güney yönünde yapılabilir. Böylece kümesin daha çok ısınması sağlanabilir. Yüksek yerlerde ve deniz kıyılarında kuvvetli rüzgâr zararlı bir etmendir. Bundan dolayı kümeslerin rüzgâra açık olarak yapılması doğru olmaz. Kümesler açık ya da kapalı olarak yapılabilir. Ülkemiz koşullarında açık kümesler(perdeli-pencereli) tercih edilebilir. Kümeslerin ya da kümes içinde çeşitli amaçlar için kullanılacak bölmelerin büyüklüğü, öngörülen üretim kapasitesine, barındırma sistemine (kafes veya yer) ve kuşkusuz sermaye durumuna göre değişir. Yerde yetiştirme tercih edilirse yataklı sistem kullanılabilir. Bu durumda yazın yetiştirmede 3-5 cm., kışın 5-8 cm. Yüksekliğinde odun talaşı, çeltik kavuzu veya saman yataklık olarak kullanılmalıdır. Kümes büyüklüğünün belirlenmesinde ölçü olarak metre kare taban alanında barındırılacak hayvan sayısının alınması gerekir. Erişkin bıldırcınlarda en uygun kümes ısısı 21-27 °C arasındadır.
730
İVESİ Yayılma Alanı : Güneydoğu Anadolu Bölgesi Verim Yönü: Kombine, süt verim öncelikli Genel Tanımı : Vücut sağlam ve orta yapılıdır. Süt tipine uygun, ince fakat sağlam kemik yapısına sahiptir. Vücut beyaz-krem renklidir. Baş, kirli sarı- kahverengi, siyah ve beyaz olmak üzere üç farklı renkte olabilir. Çoğunlukla alında beyaz leke vardır. Kulak ve burunda lekeler ile ayaklarda pigmen tasyon bulunur. Yağlı kuyrukludur. Büyük, yağlı esas kuyruk kitlesinin üzerinde yağsız bir parça bulunur. Kuyruğun yağlı bölümünde alttan başlayıp ortaya kadar uzayan çıplak bir oyuk bulunur. Erkeklerde boynuzlar geriye, aşağıya doğru ve helezoni yapıdadır. Boynuzsuz ve hilal şeklinde boynuzlulara da rastlanır. Dişilerde % 10 oranında zayıf boynuz ve koç boynuzluluk görülür. Meme, yüksek süt verimine uygun şekilde bezel yapıdadır.Memevememe başı formu değişkendir. Irka Özgü Ayırıc ıÖzellikler : Sıcak ve kurak iklim koşullarına çok iyi uyum sağlamıştır. Bu koşullarda uzun mesafeleri yürüyebilir. Analık iç güdüsü gelişmiştir. Değişik çevrelere uyum yeteneğinin yüksek ve sürü iç güdüsünün gelişmiş olması, İvesi'lerin diğer sütçü ırklara üstünlüğü olarak kabul edilir. İsrail İvesi'lerinin kökeni Anadolu İvesisi'dir. Yetiştirme Koşulları: Göçer sistem içinde yetiştirilir. Sıcak ve kurak iklim hayvanı olmakla birlikte değişik çevre koşullarına adaptasyon yeteneği iyi olup soğuk karasal iklim koşullarında bile başarıyla yetiştirilebilmektedir. İvesiler, 40-45 °C'leri bulan sıcak ve kurak çöl şartlarında sürü koyunculuğu şeklinde yetiştirilebilmektedir.Yetersiz mera. barınak ve bakım besleme koşullarında yetiştirilebilir. Besleme kış dönemi dışında mera ve anız otlatmasına dayalıdır. Kış aylarında ağırlıklı olarak samana dayalı, az miktarda dane destekli besleme uygulanır.Yetersiz, basit ve düşük maliyetli ağıllarda barındırılır.Yağışlı ve nemli bölgelerde adaptasyon güçlüğü olmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 66 65 Laktasyon Süt Verimi (kg) 172 Vücut Uzunluğu (cm) 62 59 Laktasyon Süresi (gün) 185 Doğum Ağırlığı (kg) 4.6 4.4 Yapağı Verimi (kg) 2.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 74 50 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 264 Kuzu Verimi 1.1 ÇİNE ÇAPARI Yayılma Alanı: Aydın ili, Çine ve Bozdoğan ilçeleri ve Madran Dağı Verim Yönü: Kombine, et ve süt Genel Tanımı : Vücut orta büyüklüktedir. Baş vücuda göre biraz küçük, kulaklar orta büyüklükte ve sarkıktır. Vücut genellikle bej veya açık gri renkte, baş, kulaklar, bacaklar ve karın altı kahverengiden siyaha kadar değişebilen tonlardaki renkle ya da bu renkleri içeren lekelerle kaplıdır. Kaba karışık yapağılıdır. Erkekler güçlü spiral boynuzlu, dişiler çoğunlukla boynuzsuzdur. Yağlı kuyruklu olup diğer yağlı kuyruklu yerli koyun ırklarından daha toplu bir kuyruk yapısına sahiptir. Kuyruk ucu ince ve içe kıvrıktır. Sağıma elverişli iri meme başlarına sahiptir. Yetiştirme Koşulları: Genelde dağlık alanlarda yerleşik aile işletmesi şeklinde sundurma tipi veya kargı ve çalılarla oluşturulmuş basit barınaklarda yetiştirilmektedir.Yaz aylarında gündüz, kış aylarında ise gece barınakta tutulmaktadır.Genelde tepe ve dağlık alanlarda otlatılmaktadır. Meraları yaz ve sonbahar başlangıcında genelde zayıf kuru otlarla, diğer dönemlerde ise çok güçlü sayılmayacak yeşil otlarla kaplıdır.Aşım veya doğum dönemi gibi kritik süreçlerde ekonomik gücü yeterli olan yetiştiriciler meraya ilaveten çok az miktarda kesif yem desteği sağlayabilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 70 65 Laktasyon Süt Verimi (kg) 50 Vücut Uzunluğu (cm) 64 62 Laktasyon Süresi (gün) 145-150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.0 3.5 Yapağı Verimi (kg) 1.2 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 55-60 35-40 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 210 Kuzu Verimi 1.1
532
Çilek yetiştiriciliği: Toprak Hazırlığı - Dikim Hem çilek meyvesi üretiminde ve hem de fide üretiminde toprak hazırlığına yaz-sonbahar döneminde başlanır. Çilek dikilecek toprak, kumsal ise 4-6 ton, normal topraklarda 3-4 ton yanmış çiftlik gübresi, toprak tahlilinden sonra da gerekli olan gübre verilmelidir. Gübrelemeden sonra, toprak işlenerek gübrenin toprağa karışması sağlanmalıdır. Yastıkların yüksek olması daha iyi drenajı sağlamaktadır. Toprak iyice işlendikten sonra dikim yastıkları aşağıdaki dikim aralıklarında hazırlanmalıdır. Masura genişliği 60-70 cm Masuralar arası 30-40 cm Masura yüksekliği 15- 20 cm Bitkilerin dikim aralığı ; Sıra üzeri 30–35 cm ve sıra arası 25–30 cm Tüm çok yıllık meyve türlerinde kârlı bir verimliliğe ulaşmak için örtü bitkisinin ve yeşil gübrelemenin önemli rolü vardır. Çilek tarımında da yabancı ot problemi sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu problemi dikim öncesi yapılacak münavebe bitki uygulaması ile azaltmak mümkündür. Arpa ve baklagillerin ardı ardına ekilmesi ile birçok yabancı otun çıkışı engellenmekte ve uzun vadede toprağın verimliliğini ve toprak organik maddesini sağlamaktadır. Örtü bitkileri ve münavebe uzun vadede hastalık ve zararlıları yok edilmesinde (veya baskı altına alınmasında) ve verimliliğin sağlanmasında önemli yararları vardır. Bitki atıklarından elde edilmiş kompost kullanımı da bu amaçlı alternatif tamamlayıcı olarak kullanılabilmektedir. Komposttun sadece yastıkların üzerine yayılması (karıklarda kullanılmadan) verimlilikte faydalı olacaktır. Bu amaçla 2.5-3.5 ton/da kompost yeterli olmaktadır. Malçlama Çilek üretim alanının plastik, saman, kuru ot v.s. ile örtülmesine “malçlama” denir. Malçlama ile yabancı ot kontrolü, sulama aralığının uzatılması, meyvelerin temiz kalması, meyvelerde daha az meyve çürüklüğü (Botrytis) görülür. Çilek yetiştiriciliğinde saman da malçlama malzemesi olarak kullanılmakta. Ancak saman ilk yıl olumlu etkisi yanında daha sonraki yıllarda sümüklü böcek, salyangoz ve diğer zararlılar için barınma yeri olabilmektedir. En pratik malçlama, plastik malç veya örme plastik örtü tipleri ile yapılmaktadır. Çilek yetiştiriciliğinde yabancı ot mücadelesi amacıyla siyah plastik tercih edilmektedir. Siyah plastik, güneş ışınlarını engellediği için, yastıklar serin kalmakta, sulama aralığı uzamakta ve plastik altında kalan bitkiler daha yavaş gelişmektedir. Dikim Zamanları Yaz Dikimi Yaz dikiminde Frigo fideler kullanılmaktadır. Frigo fide; fidelikten Aralık-Ocak aylarında sökülerek temizlenen fidelerin mantari hastalıklara etkili ilaçlama yapıldıktan sonra –2 °C de soğuk hava depolarında muhafaza edilmesi demektir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak şekilde ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikimi yapılır. Dikimden sonra mutlaka bolca can suyu verilmelidir. Daha sonraki günler fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikimi yapılan frigo fideler, 15-20 gün süresince günde 3-4 defa yağmurlama sulama ile sulanmalıdır. Aksi halde, yılın en sıcak günleri olmasından dolayı fidelerin tutma şansı azalmaktadır. Yaz dikiminde dikimden sonra açan çiçekler mutlaka koparılmalıdır. Bu sistemde 30 x 35 cm aralık ve mesafelerde üçgen dikim yapılır. Dekara 6.000-7.000 adet fide kullanılmaktadır. Yetiştirme bölgesi ve bakım şartlarına bağlı olarak bu dikim sisteminde bir dekarlık alandan 5-7 ton ürün alınabilmektedir. Kış dikimine göre verim 2-3 kat fazladır. Kış Dikimi Kışları ılık geçen yerlerde (Akdeniz Bölgesi) Ekim-Kasım aylarında taze fide ile yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Derin ve yüzlek dikimden kaçınılmalıdır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmeli ve fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000-8.000 adet fide gerekir. Verim, dekara birinci yıl 750-1000 kg dır. Ancak ikinci yıl 4-5 ton ürün alınabilir. Sonbahar Dikimi Fidelikten sökülen taze fidelerle Eylül-Ekim aylarında yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmelidir. Fideler kontrol edilip derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000- 7.500 adet fide dikilir. Verim, dekara birinci yıl 500-750 kg dır. Ancak ikinci yıl 3-4 ton ürün alınabilir. Ülkemizde fide dikim zamanları bölgelere ve kullanılan fide niteliğine göre değişmektedir (Çizelge 1). Çilekte genelde sonbaharda yapılıyorsa da ülkemizde son yıllarda (özellikle Akdeniz bölgesinde) “frigo fide” kullanılarak yazın dikim yapılmaktadır.
664
GÖKÇEADA Yayılma Alanı: Gökçeada, Çanakkale ve Kuzey Batı Anadolu Verim Yönü: Kombine, süt ve et Genel Tanımı: Küçük yapılıdır. Vücut beyaz, göz, ağız, burun ucu, kulak ve ayaklarda siyah lekeler görülür. Erkekler kuvvetli spiral boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Yağsız, ince ve uzun kuyrukludur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: süt verimi ve yaşama gücü oldukça yüksektir. Sert iklimli bölgelerde de yetiştirilebilmektedir. Çobansız sürüler halinde, yarı yaban yaşam sürer. Erken yaşta cinsel olgunluğa erişir. Hastalıklara dayanıklıdır, herhangi bir aşılama programı uygulanmaksızın yetiştirilebilir. Yetiştirme Koşulları: En çok Gökçeada (İmroz) adasında engebeli ve dağlık arazide, düşük kaliteli mera alanlarında çobansız olarak yetiştirilmektedir. Yarı entansif yetiştiricilik uygulamalarına da rastlanmaktadır. Ağır kış koşullarında barınaklara alınan koyunlara ek yemleme uygulanmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 61 Laktasyon Süt Verimi (kg) 121 Vücut Uzunluğu (cm) 63 Laktasyon Süresi (gün) 204 Doğum Ağırlığı (kg) 3.8 3.7 Yapağı Verimi (kg) 2.2 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 55 48 Damızlık Yaşı (ay) 16 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 191 Kuzu Verimi 1.2 KARACABEY MERİNOSU Yayılma Alanı : Marmara Bölgesi, ağırlıklı olarak Güney Marmara Verim Yönü: Et, Yapağı Genel Tanımı : Kıvırcık ile Alman Yapağı Et Merinosu melezlenmesiyle elde edilmiş olup % 90 üzerinde Merinos genotipi taşımaktadır. Vücut geniş, derin, yuvarlak yapılı, orta uzunlukta, sırt düzgün ve geniş, sağrı geniş ve az düşük, bacaklar orta uzunlukta ve iriliktedir. Butlar dolgun ve derindir. Başın yüz kısmı ile bacak uçları çıplaktır. Renk beyazdır. Kuyruk yağsız, uzun ve incedir. Erkekler % 10-15 boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Yapağısı ince, bir örnek olup tekstile uygundur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Yaşama gücü yüksektir. Hemen tüm yıl kızgınlık gösterir. Kuzuların büyüme hızı yüksektir. Koyunlar iyi huylu, sürü içgüdüsü oldukça iyi, sürü halinde yönetilmesi kolaydır. Sağım ve kırkıma olumsuz tepki vermez. Analık içgüdüsü iyidir. Bulunduğu bölge şartlarına uyumlu ve hastalıklara dirençlidir. Yetiştirme Koşulları: Bakım ve besleme koşulları daha iyi olan ve kısmen de entansifleşme eğilimi görülen işletmelerde ve engebesi az ovalık kesimlerde tercih edilen bir ırktır. Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 77 73 Laktasyon Süt Verimi (kg) 78 Vücut Uzunluğu (cm) 73 72 Laktasyon Süresi (gün) 140 Doğum Ağırlığı (kg) 4.5 4.3 Yapağı Verimi ( kg ) 3.6 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80-100 60-65 Damızlık Yaşı (ay) 10-14 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 322 Kuzu Verimi 1.4 ANADOLU MERİNOSU Yayılma Alanı: İç Anadolu Bölgesi'nin batı kısımları Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Alman Yapağı Et Merinosu ile Akkaramanın melezlenmesiyle Polatlı ve Altınova Tarım İşletmelerinde elde edilmiştir. Bu merinos tipi % 75-80 Alman Yapağı Et Merinosu genotipi taşır. Baş uzunluğu ve genişliği orta, dudaklar kalın, kulaklar yatay ve geniş, boyun kısa ve kalın, vücut iri, geniş, derin ve uzun, butlar dolgun ve etli, bacaklar uzun ve kuvvetlidir. Renk beyazdır. Başın yüz kısmı ile bacakların alt kısımları çıplaktır. İnce, birörnek, 60-64 S yapağılıdır. Erkek ve dişiler genelde boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, ince ve kısadır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: İç Anadolu Bölgesi şartlarına adapte olmuştur. Değişik çevre şartlarına adaptasyon yeteneği yüksektir. Yürüme yeteneği, sürü ve analık içgüdüsü iyidir. Yetiştirme Koşulları: İç Anadolu'nun az engebeli ve yetersiz mera şartları ile karasal iklimine uyum sağlamıştır. Bununla birlikte bakım besleme ve barındırma koşulları nispeten iyi olan işletmelerde başarılı bir şekilde yetiştirilmektedir. Barınaklar genellikle meraya yakın yerlere inşa edilmektedir. Karlı dönemlerde ağılda barındırılır. Meranın durumuna ve mevsime göre ek yemleme yapılmaktadır. Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 75 66 Laktasyon Süt Verimi (kg) 70-90 Vücut Uzunluğu (cm) 86 74 Laktasyon Süresi (gün) 120 Doğum Ağırlığı (kg) 4.3 4.1 Yapağı Verimi (kg) 3.0-3.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80-90 50-55 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 240 Kuzu Verimi 1.4 ORTA ANADOLU MERİNOSU Yayılma Alanı: Orta Anadolu Bölgesi Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Akkaraman ırkı ile Alman Et Merinosu melezlenmesiyle elde edilmiştir. Yaklaşık % 80 Alman Yapağı Et Merinosu, % 20 Akkaraman genotipi taşımaktadır. Vücut iri yapılıdır. Baş uzunluğu ve genişliği orta, dudaklar kalın, kulaklar yatay ve geniş, boyun kısa ve kalın, vücut geniş, derin ve uzun, butlar dolgun ve etli, bacaklar uzun ve kuvvetlidir. Yapağı rengi beyazdır. Bacakların alt kısımları ile yüz çıplaktır. Yapağısı ince ve birörnek elyaftan oluşmaktadır. Erkek ve dişiler genelde boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, ince ve uzundur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Akkaraman koyunlardan kök aldığı için Orta Anadolu şartlarına iyi uyum sağlamış ve hastalıklara karşı dayanıklı, yaşama gücü yüksek bir ırktır. Değişik çevre koşullarına adaptasyon yeteneği, analık ve sürü içgüdüsü oldukça iyidir. Kuzu verimi ve büyüme hızı Akkaramana göre yüksektir. Yetiştirme Koşulları: Orta Anadolu şartlarında kış aylarında bir süre ağılda; diğer zamanlarda gündüz merada, geceleri açık çevrili yerlerde yetiştirilir. Yerli ırklardan sonra kurak meralardan en iyi yararlanabilen koyun ırkıdır. Bakım, besleme şartları nispeten iyi işletmelerde başarılı şekilde yetiştirilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 76 68 Laktasyon Süt Verimi (kg) 60-70 Vücut Uzunluğu (cm) 88 75 Laktasyon Süresi (gün) 150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.4 4.1 Yapağı Verimi (kg) 3.6-3.8 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 85-90 55-60 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 290 235 Kuzu Verimi 1.4
834
Yaprağı Yenen Sebzeler: ENTEGRE MÜCADELENİN TANIMI Entegre mücadele, kültürel tedbirler, biyolojik mücadele, biyoteknik mücadele vb. uygun olan tüm mücadele yöntemlerini uyumlu bir şekilde kullanarak, zararlı organizmaların populasyon yoğunluklarını ekonomik zarar seviyesinin altında tutan bir zararlı yönetim sistemidir. Ekonomik Zarar Seviyesi: Zararlı organizmaların ekonomik zarara neden olan en düşük populasyon yoğunluğudur. Ekonomik Zarar Eşiği: Zararlı organizma populasyonunun çoğalarak, ekonomik zarar seviyesine ulaşmasına engel olmak için mücadeleye karar verildiği yoğunluktur. ENTEGRE MÜCADELENİN HEDEFLERİ Kaliteli ve ilaç kalıntısı bulunmayan ürün elde edilmesi, Faydalı organizmaların korunması ve desteklenmesi, Çiftçilerin kendi tarlasını düzenli aralıklarla kontrol edebilme ve karar verebilme düzeyine getirilmesi, İlaçların çevrede (toprak, su ve hava) yarattığı olumsuzlukların en aza indirilmesidir. Kimyasal mücadele, Entegre mücadelede en son başvurulması gereken mücadele yöntemidir. Kimyasal mücadele uygulama zorunluluğu var ise, çevre dostu ve seçici ilaçlar kullanılmalı, bunlar tavsiye edilen doz ve zamanda uygulanmalıdır. Kullanılan pestisitlerin son ilaçlama ile hasat arasında geçmesi gereken sürelerine uyulmalıdır. Gereksiz ilaçlamaların önlenmesi nedeniyle ilaçlama sayısı azalacağından zehirlenme riski ve mücadele masrafları azalır. ÖRNEKLEME ve KONTROL YÖNTEMLERİ Yaprağı yenen sebze üretim alanlarında zararlı, hastalık, yabancı ot ve doğal düşmanlar ile ilgili örnekleme yöntemleri, aşağıda ana başlıklar halinde verilmiştir. Bu şekilde örnekler alınarak nedeni araştırılır ve gerek duyuluyorsa laboratuvar analizleri için ilgili araştırma enstitüsüne gönderilir. Zararlılar ve Doğal Düşmanların Örnekleme Yöntemi Yaprağı yenen sebze yetiştiriciliğinde bütün zararlılar ile yararlıların sayımlarında yapılacak örneklemenin üretim alanındaki mevcut popülasyonu temsil etmesi gerekir. Bu nedenle her zararlı için örnek alma şekli, örnek sayısı ve örnek alma zamanı önem taşımaktadır. Örneklemeler haftada bir kez yapılmalı ancak örtüaltı yetiştiricilikte döl süresi kısa olan, hızlı çoğalan zararlılarda (yaprakbitleri, thripsler gibi) bu aralık daha kısa (3-4 gün) tutulmalıdır. Ayrıca ekonomik zarar eşiğine yaklaşıldığında da örnekleme aralığı kısaltılabilir. Gözle zorlukla görülebilen zararlılarda (yaprakbitleri, thripsler, kırmızıörümcekler beyazsinekler ile diğer akarlar) sayım, yardımcı araçlar (lup, steoroskobik mikroskop vs.) kullanılarak yapılmalıdır. Bu amaçla büyük yapraklı olan marul ve ıspanakta 100-1000 m2 ‘de 10-20 adet bitki, küçük yapraklı olan maydanoz, roka, tere, dereotu, nane, fesleğen ve semizotunda ise 100-1000 m2 de 50 adet bitki incelenir. Toprak pireleri, Yeşilkurt, Pamuk yaprakkurdu, Salyangozlar ve Bozkurt için seçilen bitkilerin tamamı incelenerek üretim alanındaki varlığı araştırılır. Toprak piresi için bitkideki ilk zarar belirtileri gözlenir. Yeşilkurt için bulaşık bitki (yumurta ve larvalı) oranı; Pamuk yaprakkurdu için yumurta paketi veya larva sayısı belirlenir. Bozkurt için ise larva ve kesik bitki gözlemi yapılır. Salyangozda ise zarar belirtileri ve zararlı gözlenir. Kırmızıörümcek ve beyazsineklerin sayımı büyük yapraklı bitkilerde, her bir yaprakta 1 cm2’ lik 5 farklı alanında (toplam 5 cm2) olacak şekilde tüm bitki sayılarak kaydedilecek diğer hareketli zararlılar için (Thrips vb.) tüm yaprak alanında olmak üzere bitkilerde sayım yapılarak kaydedilir. Küçük yapraklı bitkilerde ise akarlar ve beyazsineklerin sayımı her bir yaprakta 1 cm2’lik 3 farklı alanda (toplam 3 cm2) sayım yapılır. Bu yöntemin dışında özellikle beyazsineklerin, thrips ve yaprakbiti ergin çıkış zamanlarının ve popülasyon gelişmelerinin izlenmesinde seraya 50-100 m2’ye 1 adet olacak şekilde bitkinin 10-15 cm üzerinden asılan görsel yapışkan tuzaklar kullanılmaktadır. Yeşilkurt, Pamuk yaprakkurdu ve Bozkurtun ergin çıkış zamanlarını izlenmesinde de eşeysel çekici feromon tuzaklar kullanılır. Her örnekleme sonunda elde edilen sayım sonuçları, sürvey çizelgelerine işlenmelidir. Doğal düşmanların örnekleme yönteminde ise; üretim alanında homojen olarak seçilen yukarıda belirtilen sayıda bitkideki yararlılar sayılır. Doğal düşmanlardan, Hemiptera takımına bağlı türlerin ergin ve nimfleri; Coleoptera türlerinin ergin, yumurta, larva ve pupası; Syrphidae türlerinin yumurta ve larvası; Chrysopidae türlerinin ergin, yumurta ve larvası; Aeolothripidae türlerinin erginleri sayılır. Acarina takımına ait yararlı türler ise, zararlıları örneklemek için alınan bitkilerde sayılır. Laboratuvarda yaprakların incelenmesi sırasında predatör akar türler sayılarak kaydedilir. Yapılan sayımlar sonucunda doğal düşmanların yaprak başına yoğunluğu hesaplanarak yazılır. Hastalıkların Örnekleme Yöntemi Fungal hastalıkların varlığı ekim-dikimden itibaren kontrol edilir. Üretim alanlarında bitkiler genel olarak gözden geçirilerek; aralarında solgunluk, gelişmede gerilik, kuruma ve deformasyon belirtileri gösteren bitkiler aranır. Bu belirtileri gösteren bitkilerin özellikle kök, kök boğazı ve gövdedeki iletim demetlerinde renk değişikliği ve siyahlaşma olup olmadığına bakılır. Ayrıca bitkiler sağlıklı görülse dahi, tesadüfi olarak mümkün olduğu kadar fazla sayıda seçilen bitkilerin kök boğazı, gövde ve yaprakları incelenerek; yanıklık, leke, sararma, kuruma, deformasyon, renk değişiklikleri, akıntı ve fungal örtü bulunan bitki kısımları olup olmadığı aranır. Bu şekilde belirti gösteren bitkiler ve kısımları alınarak nedeni araştırılır ve gerek duyuluyorsa analiz edilmek üzere en kısa sürede, örnekler kâğıt ile sarılıp etiketlenerek naylon torba içinde araştırma enstitüsüne veya konu uzmanı bulunan ilgili kuruma gönderilir.
701
BİBER YETİŞTİRİCİLİĞİ: Fidelerin Dikimi Don tehlikesi tamamen kalktıktan ve sıcaklık 15°C civarında olduğu zaman dikime başlanır. Biber fideleri domates ve patlıcan fideleri kadar hassas olmadıklarından, topraksız olarak da dikilebilirler. Fideler kök bölgesi sevi- yesine kadar toprağa dikilmelidir. Derin dikimler birçok hastalığın daha ilk dikimde bitkilere zarar vermesine neden olmaktadır. Fidelerin köklerinin zedelenmeden çıkarılması için sökümden önce sulan- ması gerekmektedir. Viyollere tek tohum atılmış olanlarda ise viyolden fi- deler toprağı ile çıkarılarak dikimleri yapılır. Hastalığın olduğu yerlerde, Özellikle (Phytophtora capsici Leonian) biberde kök boğazı yanıklığı hastalığı görülen yerler için bu dikim sistemi önerilmez. Bunun yerine Şekil 1’de gösterildiği gibi karık usulü yetiştiricilik yapılmalıdır. Toprağında hastalık bulunan bölgelerde en uygun sulama damla sulamadır. Ekili Arazide Yapılacak Bakım İşleri Fideler açıktaki yerlerinde gelişmeye başladığı andan itibaren yapılacak bakım işleri başlar. Dikimden yaklaşık 20 gün sonra birinci, bundan 3-4 hafta sonra ikinci, bundan 3 hafta sonra da üçüncü çapa yapılır. Hastalık, zararlı, yabancı ot ve su ihtiyacı gibi hususların denetimi için arazi sık sık kontrol edilmelidir. Sulama işlemi çok özenli bir şekilde uygulanmalıdır. Sulamada amaç, düzenli bir nemliliği devam ettirmektir. Biberde su noksanlığı çiçek ve küçük meyvelerin dökülmesine, su fazlalılığı ise yaprak dökümüne neden olur. Bu nedenle ilk meyveler görülünceye kadar sulamadan kaçınılmalıdır. Bu devrede bitkiye gerekli olan su, düzenli aralarla çapa yapmak suretiyle toprakta muhafaza edilir. Biber yetiştiriciliğinde sıcak havada kumlu topraklar her 2-3 günde bir sulamayı gerektirir. Ağır topraklarda ise sulama bölgenin iklim koşullarına bağlı olmak kaydıyla 3-7 günde bir olabilir. Bitkiler birkaç meyve tuttuğu zaman biberler az miktarda gübreye gereksinim duyarlar. Büyüme mevsiminde 2.5-4 cm suya ihtiyaç vardır. Biber Ambalaj Kapları Ambalaj kapları, biberin ulaşımı ve satılması sırasında ürünü iyi koruyacak nitelikte olmalıdır. Ambalajda karton kutular, tahta sandıklar kullanılır. Kutular 3-5 kg biber alır. Bunun yanında ülkemizde 10-20 kg kadar biber alan kasalar, küfeler veya plastik torbalar kullanılmaktadır. Hatta son yıllarda biberlerin dökme olarak, 20-30 kg’lık plastik torbalar içinde ambalajlandığını görmek mümkündür. Ambalaj içinde hiçbir yabancı madde bulunmamalıdır. 1. sınıfta biberler ambalaj içine sıra halinde dizilmelidir. 2. sınıfta ise yığma yapılabilir. Gübreleme Gübreleme Tarlada biber tarımının 3-4 yılda bir, serada ise 2-3 yılda bir aynı yere getirilmesi gerekir. Biberden önce baklagiller, lahanagiller, şemsiyegiller familyasından bir bitki gelmesinde bir sakınca yoktur. Bu bitkiler bibere iyi bir toprak bırakır. Biber, topraktaki organik maddeden hoşlanır. Dekara 3-5 ton yanmış ahir gübresinin tarla hazırlığı sırasında toprağa karıştırılmasında fayda vardır. Ayrıca dekara 25-30 kg azot, 8-15 kg fosfor, 25-30 kg potasyum ve 10-12 kg kalsiyumlu ticari gübre verilmelidir. Azotun %50'si dikim öncesi toprak İşlemede, %25'i ara çapada, geri kalan %25'i de çiçeklenmeden önce, fosfo- run tamamı dikim öncesi toprak işlemede, potasyumun %60-65'i dikim ön- cesi toprak işlemede, geri kalan %35-40'ı ise çiçeklenme öncesinde toprağa verilmelidir. Kalsiyum azotlu gübre formunda verilmelidir. Toprak yapısına göre biberin gübre ihtiyacı değişir. En doğru gübreleme; toprak analizi yap- tırdıktan sonra hazırlanan gübreleme programına göre yapmaktır.
464
KEKLİK YETİŞTİRİCİLİĞİ Resim 1:Doğada keklik 1.Genel bilgiler ve özellikleri Eti ve yumurtası için beslenen kekliklerin eti çok lezzetli ve yağ oranı düşüktür. ABD, Fransa, İspanya, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyet gibi birçok ülkede keklik üretilmekte ve bu üretilen hayvanlar özel avlaklarda avlandırılmaktadır. Ülkemizde de kurulmuş olan bazı özel avlaklar ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Kahramanmaraş Kapıçam, Yozgat, Gaziantep ve Afyonkarahisar Şuhut’ta keklik yetiştiriciliği yapıldığı bilinmektedir. Yurdumuzda keklik yetiştiriciliği; 1-Eti ve yumurtası için, 2-Yetiştirilip doğaya veya avlaklara bırakılması için, 3-Hobi olarak yapılmaktadır. Resim-2: Üretilen kekliklerin doğaya salınması Yurdumuzda Kınalı keklik, Gül keklik, Kum kekliği ve Taş kekliği gibi çeşitleri bulunmaktadır. Türkiye’de en yaygın olarak kınalı keklik bulunmaktadır. Ergin erkek kekliklerin ağırlıkları yaklaşık 550-650 gram olup, ergin dişiler erkeklerden %10 daha hafiftir. Erkek ve dişiler aynı tüy rengine sahip olup, dış görünüşüne bakarak dişi - erkek ayrımı olgunlaşma döneminde mahmuzlarına bakılarak yapılır. Erkeklerin mahmuzları dişilerinkinden daha büyüktür. Mahmuzlara bakılarak cinsiyet tayini yapılabileceği gibi, kesin cinsiyet ayrımı kloakaya bakılarak da yapılabilir. Keklik dolgun vücut yapılı, kısa kuyruklu, yuvarlak kanatlı ve gagaları yem almaya uygun şekilde olup bıldırcından daha iri, sülünden daha küçüktür. Kınalı kekliklerin alnında başlayan karakteristik siyah bant şeklindeki çizgi gözlere ve oradan boynun alt kısımlarına kadar iner. Olgun yaştaki kekliklerin göğüs, sırt, ve kanatları kül grisi renkte olup, yanda çubuk şeklinde siyah çizgiler vardır. Gaga, ayak ve bacaklar kırmızı renkte olup, kınalı keklikler isimlerini bu renklerden almışlardır. Mart ve Haziran ayları arasında günde bir adet yumurta yapar. Yumurtası 15 gram ağırlığındadır. Yumurtlama yaz ortasına kadar uzatılmak istenilirse aydınlatma saati artırılabilir. Damızlık seçilecek keklikler sağlıklı gaga, tırnak. ve ayakları düzgün, kilosu tam olmalıdır. Kekliklerin nesillerinin tükenmemesini sağlamak ve sayılarını artırmak için avlanmanın bilinçli bir şekilde yaptırılması ve keklik yetiştiriciliğine de önem verilmesi gerekmektedir. Daha önceleri tabiatta keklikler sürüler halinde bulunurken, bugün yaban hayatta sayıları çok azalmıştır. Bilinçsiz avlanma ve tarımda verimi artırmak için kullanılan kimyasallar nedeniyle tabii dengenin bozulması sonucu keklik sayısı azalmış ve bunun sonucu olarak avcılar avlayacak keklik bulamaz hale gelmiştir. Resim 3:Izgara sisteminde keklik yetiştiriciliği. 2. Barınakları Keklik yetiştiriciliği kümeste yer veya ızgara sisteminde yapılabildiği gibi, kafes sisteminde de yapılabilir. Evcil yaşamda keklikleri barındırmak için bazı noktalara özen göstermek gerekir. İlk 3 hafta keklikler talaş serilmiş yer bölmelerinde veya kafeslerde barındırılabilir. Bir kafeste 45-50 keklik barındırılabilmektedir. Yerde büyütmede ise ilk gün 5-6 m² bölmelerde 30-33 yavru barındırılabilmektedir. 3-7 haftalar arasında ise talaş üzerinde büyütme yerine ızgara tabanlı ya da kum serilmiş bölmelerde barındırılmalıdır. Yerleşim sıklığı, m2’ye 5-7 keklik gelecek şekilde olmalıdır. Tel örgü aralıkları da 1 cm’den fazla olmamalıdır Keklikler büyük sürüler halinde de yetiştirilebilir. Doğada keklikler çiftler halinde yaşamalarına rağmen evcil ortamlarda 3 dişi 1 erkek veya 4 dişi 1 erkek olarak guruplar halinde üretimler yapılmakta ve üretim başarılı olmaktadır Keklik kafesleri aynı zamanda üretim kafesi olarak kullanılabilir. Salmalarda ise ölçülere göre 8 dişi 2 erkek veya 16 dişi 4 erkek v.b sayılarda keklik konulabilir. Dışarıdan kemirgen veya kuş giremeyeceği şekilde yapılmalıdır kuşlar ve kemirgenler hem hastalık getirir, hem de keklik yumurtaları küçük olduğu için fareler kolayca yumurtaları taşıyabilirler. Tilki, kedi, köpek ve sansar gibi hayvanlar kekliklerin en büyük düşmanlarıdır. Bu gibi hayvanlardan ve karga, serçe gibi kuşlardan korumak için kümes ve kafeslerin etrafı ince tellerle çevrilmelidir. Kümes tabanları ise bahçede kum, kapalı kısımda ise betonun üstüne kaba talaş, sap saman serilmesi tercih edilebilir.
536
İNEKLERDE BAKIM VE BESLENME Çiftlikte Hayvan Refahı İşletmede hayvan refahı; hayvanların, gelişmesi, uyumu ve evcilleşme durumları ile fizyolojik, etolojik ihtiyaçları ve davranışları dikkate alınarak bakıldıkları ve yetiştirildikleri koşulların asgari standartlarının sağlanması olarak ele alınmalıdır. Hayvan refahı, hayvana sunulan ekstra lüks bir yaşam değildir, hayvanın zihinsel ve fiziksel yaşam kalitesini yansıtan bir kavramdır. Yapılan birçok araştırma, toplam verimlilik üzerine çevre faktörlerinin (bakım-besleme vb.) genetik faktörlerden daha etkili olduğunu göstermiştir. Büyükbaş hayvanlar sağlıklarının sürdürülmesi ve besin ihtiyaçlarının karşılanması için yeterli miktarlarda ve yaşlarına, ağırlıklarına, davranışlarına, fizyolojik ihtiyaçlarına ve beklenen verime göre uyarlanmış uygun bir yemle/rasyonla beslenmelidir. Tüm hayvanlara, fizyolojik ihtiyaçlarına uygun olan aralıklarda yeterli miktarda yeme ve suya erişebilme imkanı sağlanmalıdır. Beslenme ve içme suyu donanımı, yemin ve suyun kontamine olmasını engelleyecek ve hayvanlar arasındaki rekabetin zararlı etkilerini asgariye indirgeyecek şekilde tasarlanmalı, inşa edilmeli ve yerleştirilmelidir. Büyükbaş hayvanlar barınaklarda herhangi bir zorluk olmadan yatabilmeli, dinlenebilmeli, ayağa kalkabilmeli, dışkı ve idrar yapabilmeli, ortam havası ve sıcaklık nem indeksi öngörülen sınırlar içerisinde tutulmalıdır. Barınaklar ile kullanılan alet ve donanımlar; çapraz bulaşmayı ve hastalık taşıyıcı organizmaların oluşmasını engellemek amacıyla, program dahilinde belli aralıklarla düzgün bir şekilde temizlenip dezenfekte edilmelidir. Dışkı, idrar ve yem artıkları ile saçılmış yemler; kokuyu asgariye indirgemek ve sinek veya kemirgenler için cazip bir ortam oluşmasını engellemek amacıyla gerekli sıklıklarda temizlenmelidir. Canlının yaşamını sürdürebilmesi için, iç ortamının dengede olması ve çevreye uyum sağlaması gerekmektedir. Normalden farklı şartlar, hayvanlarda stres oluşturmakta ve bu strese karşı hayvanlar bir takım tepkilerle ortama uyum sağlamaya çalışmaktadır. Yetişkin sığır davranışları; genetiğe ve yönetime bağlı olarak şekillenebilmektedir. Sakin bir şekilde davranılarak yetiştirilen buzağı, dana ve düveler agresif bir şekilde idare edilmiş olanlara göre inek dönemlerinde daha kolay yönetilebilmektedir. İyi davranılmış hayvanlar kendileri ve çiftlik personeli açısında daha az yaralanma riski taşımaktadırlar. 34 Yapılan araştırmalarda; ineklerin, geçmişte yaşadığı acı ve ıstırap veren olayları kolayca hatırlayabildikleri, yaşadıkları stresin bağışıklık sistemlerini zayıflattığı, sindirim ve üreme fonksiyonlarında da gerilmeye yol açtığı ortaya konulmuştur. Sürü yönetiminde, bakım ve beslenmenin yanı sıra stres faktörleri değerlendirmeye alınmalıdır. Arkadaş seçen, aralarında gruplaşmayı ve rutin yaşamayı seven inekler, gruplarından ayrılmaları halinde yeni ortamına alışana kadar stres yaşamaktadırlar. Ülkemizde sığır yetiştiriciliği çoğunlukla zayıf meralara (yetersiz besleme) bağlı olarak yürütülmekte, aynı meradan birden fazla sürü ( hastalık ve zararlı riski) yararlanmaktadır. Meralarda hayvanları güneş ışınları, rüzgar ve yağmurdan koruyacak sundurma ve yeterli içme suyu kaynakları bulunmamaktadır. Ayrıca yem bitkilerine ulaşmak üzere uzun yol (yetersiz enerji ve ayak rahatsızlıkları riski) kat etmektedir. Merada hayvanlar sosyal davranışlarını rahatlıkla sergileyebilme imkanına sahipken, kış mevsiminde kötü ahırlarda yetersiz refah koşullarında barındırılmaktadır. Sığırlarda Korku ve Stres; Su birikintileri, metal yansımaları ve gölgeler (sığır, koyun ve keçilerin retinası sarımsı yeşil ve mavimtırak mor renklere daha hassastır-discromat. Bu nedenle büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, birikmiş su yansımalarından, ışık ve gölgelerin keskin kontrastlarından ve ekipmanların parıldamalarından korkmaktadırlar.), Hayvanların yaşam alanlarında kapı, pencere ve çit gibi yerlere asılarak karartı ve ses çıkmasına neden olan zincir, torba, giysi, ekipman vb. Metal çınlamaları, çarpma ve rüzgar üfleme sesleri, yüksek frekanslı sesler (Sığırlar insanlardan yaklaşık 4 kat, koyunlar ise 5 kat daha fazla sese duyarlıdırlar. Hayvanlar kulaklarını, dikkatlerini çeken noktaya doğru çevirirler, bu nedenle kulak hareketlerine dikkat edilmelidir.) Bakıcı ile zemin, yapı ve ekipmanlardaki ani renk ve form değişiklikleri, Çok karanlık veya aşırı aydınlatılmış ortamlar, Sığırlarda; gürültü, ses, bağırma, dövme, ürkütme, koşturma, kaygan zemin, yatma zemininin sert (beton, taş vb.) olması, yağış, çamur, havasız ortam, hava cereyanında bırakma, yüksek nem, sıcaklık, aşırı güneş, susuzluk, açlık, bozuk yem, ani yem ve hava değişikliği, kalabalık ve sıkışık ortam, sürü/grup, bakıcı ve sağımcı değişikliği, sağımcıların uyguladıkları yanlış sağım teknikleri, veteriner hekimler dışındaki ehliyetsiz kişilerin hayvanlara müdahale etmesi, yalnız bırakma, doğru (yaş, cinsiyet, ırk, verim) gruplamama, kötü ve yetersiz ışıklandırma gibi her türlü kötü çevresel koşullar stres sebebidir. Kısaca hayvanda rahatı ve konforu bozan her şey stres kaynağıdır. Hayvanların metabolizması üzerinde birinci derecede etkili olan hayvan refahının, hiçbir zaman hayvanın sağlığından ve performansından ayrı olarak ele alınamamalıdır. Sağlık; sadece hastalık ve güçsüzlük halinin olmayışı değil; hayvanın bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Hayvan refahı sağlıktan ayrı değerlendirilmemelidir. Ülkemizde hayvan refahının, hayvana sunulan fazladan ve gereksiz konfor olduğu algısı; yetiştiricileri, nakliyecileri, tüccarları ve kesimhaneleri yanlış yöne sevk etmektedir. Bu nedenle de, ülkemizdeki süt işletmelerindeki yetersiz hayvan refahı koşullarına bağlı ekonomik kayıpların çok ciddi boyutlarda ( 2016 yılı verilerine göre yıllık yaklaşık 60 milyar TL) olduğu gözlemlenmektedir. Süt ineklerinde maliyet/fayda oranının ölçülü (asgari düzey) refah standartları için 35. 7 olduğu, buzağılar için ise 1. 19 olarak hesaplanmıştır. Hayvan refahı yüksek oranda ekonomik kazanç yarattığı gibi insani bir görev ve gıda güvenliğinin de altın anahtarıdır. Güncel araştırmalar, süt işletmelerinde yetersiz refah koşuları nedeniyle sağmal ineklerin % 70’nin ekonomik ömrünü tamamlamadan reforme edildiğini göstermektedir. Bu durum işletme düzeyinde hayvan refahındaki yetmezliğin boyutunu işaret etmektedir. Çiftlik Hayvanlarının Korunmasına ilişkin Avrupa Birliği Çiftlik Hayvanları Refahı Konseyinin belirlemiş olduğu hayvanlara sunulması gereken 5 Temel Hak; Hayvanlar aç ve susuz bırakılmamalıdır; Sağlığını ve gücünü tam koruyacak taze su ve yiyeceğe daimi erişim, Hayvanlar rahat ettirilmelidir; Barınak ve rahat dinlenme alanlarını da içeren korunaklı uygun yaşam ortamları, Hayvanlar ağrı, yaralanma ve hastalıklardan uzak tutulmalıdır; Koruyucu tedbir, hızlı teşhis ve tedavi, Hayvanlar doğal davranışlarını gösterebilmelidir; Aynı türden hayvanların yeterli alan ve uygun tesislerde bir arada tutulması, Hayvanlar korku ve stresten uzak tutulmalıdır; Izdırabı önleyici koşullar ve tedavi İneklerde meme ile arka bacaklarda tarsal eklemden (bilek) tırnağa kadar olan kısımdaki kirlilik aşağıdaki skalaya göre puanlanarak, sürüde ortalama kirlilik skoru hesaplanmaktadır. Bazı ülkelerde, kalça kısmında ki kirlilikte, kirlilik skorlanmasına dahil edilmektedir. Sığırlarda Refah ve Sağlık Kontrol Noktaları; Vücut Kondisyon Skorunun (VKS) 1. 5 altında olması, Rumenin boş olması, Arka bacaklarda-kalçada veya memede kirlilik (kirlilik skorunun 3’ün üzerinde olması), Mastitisin yaygınlığı (aylık klinik mastitis oranın % 2’nin üzerinde olması), Sıcaklık stresi (sık soluma, serin yerde toplanma, salya artışı vb. ), Soğuk stresi (ıslaklık, titreme, sıcak yerde kümelenme vb.), Kanlı-irinli vajen akıntıları, İshal, Barsak ve genital organlardaki ağrıya bağlı olarak kalkık kuyruk, Uzamış veya kıvrılmış tırnaklar, Ayak hastalıkları, belde kamburluk, Yemleme sonrasında ineklerin %10-15’nin ayakta durması, Ekipman yaraları, Gürültülü, sıkışık, havasız, kirli, ıslak ve/veya karanlık ortamlar, Metabolizmal hastalıkların yaygınlığı, Ölüm oranları Dizde şişlik, Bozuk tüy, çökmüş göz, Burun akıntısı, öksürük, Deride döküntü, soyulma, ülserleşme veya nasırlaşma. Kısaca sığırlarda sağlıksız görüntü varsa işletmede refah yetersizliğinden bahsedilebilir.
1,005
Selenyum Yetmezliği (Beyaz Kas Hastalığı) Selenyum ve E vitamininin hayvanların sağlığı ve verimliliği için gerekli olduğu uzun yıllardan beri bilinmektedir. Her ikisinin de organizmada hücresel yapıların oksidasyonuna neden olan oksidanlara karşı hücre membranlarının korunmasında önemli görevleri vardır. Selenyum ve/veya E vitamini yetersizliği klinik olarak iskelet ve kalp kasında dejeneratif değişikliklerle karakterize bir hastalıktır. Bu hastalığın kardiyak ve iskelet formu olmak üzere iki formu mevcuttur. Kardiyak form; perakut-akut kalp yetmezliği ile karakterize iken, iskelet formu; musküler distrofilerle karakterizedir. Hastalığa yakalanan kuzu-oğlak ve buzağılarda zayıflama, tutukluluk, topallık ve kamburluk görülür. Kalp kasının etkilenmesi halinde ise ani veya birkaç gün içerisinde ölüm gerçekleşebilir. Beyaz Kas Hastalığı, bakır noksanlığına bağlı olarak şekillenen enzootik ataksi hastalığı ile klinik olarak karışabilmektedir. Ancak enzootik atakside koyun-keçilerde aneminin yanı sıra, yapağın esnekliği ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz 70 şeritlerin oluşması yine tipik bir belirtidir. Bu iki hastalık, koyun-keçilerde birlikte de seyredebilmektedir. Beyaz kas hastalığının tedavisinde ve korunmasında enjekte yolla (kas içi, deri altı) selenyum ve E vitamini içeren preparatlar kullanılmaktadır. Koruyucu amaçla selenyum ve E vitamini yemlere katılarak (premix) da kullanılmaktadır. Bakır Yetmezliği (Enzootik Ataksi) Şiddetli veya uzun süreli bakır noksanlığına bağlı olarak yurdumuzda, özellikle yeni doğan kuzu, oğlak ve buzağı ile genç kuzularda görülmektedir. Hastalık, simetrik bir serebral demiyelinizasyon ve omirilikte motorik sinirlerin dejenerasyonu ile birlikte seyreder. Bakır organizmada önemli fonksiyonları olan elementlerden birisidir. Çeşitli metabolizma olaylarında ve bazı önemli maddelerin kurulmasında ya kurucu maddelerden birisi olarak ya da kuruluş için gerekli bir faktör olarak rol oynar. Günümüzde çok fazla miktarda bakırlı protein veya enzim tanınmaktadır. Bakır hemoglobinin yapısında yer almamasına rağmen, demirin hemoglobin sentezinde yer almasında, kıl ve yünde keratinleşme ve pigment ile bağdoku bağlantıları şekillenmesinde, sinir dokularının oluşmasında, döl veriminde ve bağışıklık sisteminde aktif rol oynamaktadır. Bakır noksanlığı genel olarak aşağıdaki alanlarda daha çok görülmektedir. 1- Kumlu, organik madde miktarı düşük, fazla aşınan, iklim şartlarının çok değişik olduğu bölgeler, düz sahiller, ırmak yatakları, alüvyal topraklar, 2- Bataklıktan tarıma açılan bitki çürüklerinin fazla olduğu turbalık ve çamurluk topraklar. Ülkemizde başta Orta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, Senirkent-Çivril ve Konya bölgelerinde hayvanlarda bakır noksanlığı görülmektedir. Bakır noksanlığında koyunlarda yapağının esnekliğini ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz şeritlerin oluşması tipik bir belirtidir. Enzootik ataksi üzerinde çalışmalar yapan araştırıcılara göre, hastalık klinik olarak tam, ağır, orta ve hafif felçli olmak üzere dört grupta incelenmektedir; Tam felçli kuzular; hareket yeteneğini tamamen yetirmiştir. Ağır felçli kuzular; hiç ayağa kalkamadıkları halde, ön bacakları üzerinde durabildikleri, fakat arka kısımlarını kaldıramadıkları görülmektedir. Bu durumdakilerin bile analarını emdikten 3-4 gün sonra öldükleri bildirilmektedir. 71 Orta şiddetteki olaylarda, arka bacak hareketlerinde düzensizlik, sendeleme, zaman zaman düşüp yuvarlanma ve kalkmak için çabaladıklarında köpek gibi oturdukları göze çarpmaktadır. Hafif şiddetli felçlerde ise, özellikle koşturma sırasında daha da belirginleşen arka bacak hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu dikkati çekmektedir. Arka bacaklara ve bele yapılan uyarımlarda hassasiyet gözlenir.. Rasyondaki, anorganik sülfat, kükürt ve yüksek seviyedeki molibden, hayvanlarda bakırın emilimi ve depolanmasını azaltmaktadır. Ayrıca, bakır çinko ile de etkileşime girmekte ve yüksek çinko içeren yemler bakırın depolanmasını azaltabilmektedir. Kalsiyum karbonat, kurşun asetat gibi tuzlar da bakırın sudaki çözünürlüğünü azaltarak etki etmektedir. Bakır Zehirlenmesi; Hayvanlarda bakır eksikliği kadar bakır zehirlenmesi de önemlidir. Bağ ve bahçelerde fungusit olarak kullanılan “Bordo bulamacı” ve benzeri bakır preparatları ile ilaçlanmış yerlerde, bakır madeni sahalarında hayvanların uzun süre otlamaları, ayrıca ayak banyoları, koruma veya tedavi amacı ile yemlerle uzun süreli bakır bileşiklerinin verilmesine bağlı vücutta fazla miktarda bakır birikimi de zehirlenmeye sebebiyet vermektedir. Akut zehirlenmelerde sancı, ishal, dehidrasyon, dolaşım şoku ve koma şekillenir. Biraz daha dayanıklı olabilenlerde, sindirim semptomlarına ek olarak, depresyon hali, kaslarda takatsizlik, hemoglobinüri ve sarılık görülür. Kronik bakır zehirlenmelerinde karaciğerde biriken bakır, hayvanın tolere edebileceği limitin üstüne çıktığında, birdenbire hemolitik kriz şekillenir. Sarılık, hemoglobinüri, nabzın zayıflaması sonucu koma ve ölüm şekillenmektedir. Karaciğer bronz renkte, böbrekler ise kurşuni (gun metal) görünümdedir. Kalsiyum-Fosfor Eksikliği veya Dengesizliği Kalsiyum, Fosfor ve D vitamini eksikliği, kuzu-oğlaklarda kemik gelişim geriliği ve şekillenme bozukluğuna (raşitizm), yetişkinlerde ise özellikle uzun kemiklerin bükülmesine (osteomalasi) neden olmaktadır. Kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğinin yanı sıra kalsiyum ve fosfor oranının dengesizliği veya emilim bozuklukları da raşitizm veya osteomalasiye sebep olabilmektedir. Küçükbaş hayvanların yem harici tahta, duvar, altlık, plastik, ağaç, kemik gibi nesneleri kemirmesi veya yemesi (pika), kronik yetmezliklerde eklemlerde bükülmeme, kaslarda zayıflık, iştahsızlık ile süt, et ve döl performansında düşüklük görülebilir. Yemlere kalsiyum ve fosfor ilavesi, kalsiyum fosfor 72 oranının dengelenmesi ve D vitamini enjeksiyonlarıyla kısa sürede tedavi edilebilir.
721
VİŞNE YETİŞTİRİCİLİĞİ Anadolu birçok meyve türünde olduğu gibi vişnenin de anavatanı sınırları içerisinde yer almaktadır. Ülkemizde hemen her bölgede vişne yetiştiriciliği yapılmaktadır. Vişnenin ekonomik ömrü 15-20 yıldır. Vişne ağaçları 8-10 m’ye kadar boylanabilir. Taç şekilleri yuvarlak ve küçüktür. Çalımsı görünüşlüdür. Dört yaşındayken meyve vermeye başlar ve 40-50 yıl yaşar. 1.1.1. Tanımı ve Önemi Vişne gülgiller familyasındandır. Meyveleri ekşimsidir. İstanbul ile Hazar Denizi arasında uzanan Kuzey Anadolu Dağları vişnenin anavatanı olarak bilinmektedir. Vişnenin botanikteki Latince adı Prunus cerasus, bugünkü Giresun’un eski adı olan Kerasus’dan gelmektedir. 1.1.2. Döllenme biyolojisi: Vişne ağaçları çoğunlukla kendine verimlidir. Yani herhangi bir dölleyici çeşide gerek olmaksızın kendini dölleyebilmektedir. Çiçeklenme zamanları denk gelirse vişneler kirazları da dölleyebilir. Vişne meyvesi sofralıktan çok meyve suyu, şurubu, reçeli, marmelâdı, kompostosu, pastası ve tatlıları yapılarak tüketilir. Ayrıca kurutularak da yenir ve dış ülkelere özellikle dondurulmuş hâlde ihraç edilmektedir. 1.1.4. Genel istekleri İklim istekleri: Ilıman iklim kuşağının meyvesidir. Yazları nispeten serin geçen ve oransal nemi yüksek olan yerlerde en kaliteli meyveleri verirler. Yüksek yaz sıcaklarından hoşlanmadığı gibi düşük kış soğuklarından da zarar görür. Aşırı yaz sıcakları genel anlamda bitki gelişimini yavaşlatır. Su sıkıntısı olan yerlerde meyve kalitesini düşürür. Bazı çeşitlerde çift pistil (ikiz meyve) oluşumunu artırarak pazar değerini düşürür. Don derinliğinin fazla işlediği topraklarda doğrudan köklerin donması, dal birleşme noktalarına zararlanma, çiçek gözleri veya çiçeklerin donması, gövde yanma ve yarılmaları belli başlı iklim zararlanmalarıdır. Çiçek tomurcukları -2, -4ºC’ye kadar dayanabildikleri hâlde açmış çiçekler -2ºC’de donarlar. Odunsu kısımları ise –40ºC’ye kadar dayanabilmektedir. İlkbaharda çiçeklenmeleri biraz geç olduğu için ilkbahar geç donlarından zarar görme ihtimali düşüktür. Bahçelerde bu risk otomatik olarak çalışan rüzgâr pervaneleri, sisleyici ve dumanlayıcılarla kontrol edilir. Genellikle çiçeklenme dönemindeki don olayı açık ve rüzgârsız gecelerde olacağı için bazı korunma tedbirleri uygulanabilir. Ancak ısrarlı ve devam eden donlarla baş etmek neredeyse imkânsızdır. Kış mevsimi içerisinde -20 ºC’, kışın hemen başı ile sonuna doğru ise -15ºC’ tehlikelidir. Bu derecelerin altındaki soğuklar ağaçlara da zarar verir. Tomurcuk patlamasından sonraki dönemlerde -5 ºC’’nin iki saat sürmesi bütün çeşitlere ekonomik olarak zarar verir. Teorik olarak 400 mm’den daha fazla yağış alan yerlerde vişne yetiştiriciliği yapılabilir. Vişne yetiştiriciliğinde yağışın toplam miktarından ziyade dağılımı önemlidir. Yağışın dağılımı da güvenilir değildir. Bu yüzden kaliteli vişne üretimi için sulama gereklidir. Çünkü kalite unsurlarının geliştiği dönem, ülkemiz genelinde yağışsız bir dönemdir. Vişneler, çiçeklenme ve meyve gelişme devresinde yüksek nemli koşullardan zarar görür. Çiçeklenme süresince yağan yağmurlar meyve tutumunu azaltır. Meyve olgunlaşmasından hemen önce ve olgunlaşma sırasında yağan yağmurlar, meyve çatlamasına neden olabilir. Bunun sonucunda da meyvenin çatlayan kısmında mantari hastalıklar gelişir. Hasada yakın veya hasat esnasında olan yağışlar ise hem yağmur çatlamalarına yol açar hem de ürün kalitesini etkiler. Pek nadir olmakla beraber aşırı kurak giden kışlarda da vişneler rahatsız olur. Kış yağışları ürün kalitesine etki etmeseler de genel ağaç sağlığı bakımından önem taşır.
452
ANTEPFISTIĞININ HASADI, İŞLEME TEKNİĞİ VE MUHAFAZASI Antepfıstığında hasat, meyvelerin hasat olumuna geldikleri zaman yapılmalıdır. Bu dönemde meyve dış kabuğu saydamlıktan matlığa dönüşmekte, kırmızı kabuk yumuşayarak sert kabuktan kolayca ayrılmakta, kemik kabuk çıtlamaktadır (Şekil 1). Erken hasat yapıldığında, meyve içleri yeşil renkli olur. Geç hasat yapıldığında kırmızı kabuk büzüşmekte ve kurumaktadır. Öte yandan iç meyve renginde açılmalar, kalitesinde bozulmaların yanı sıra hayvan ve haşere zararları artmaktadır. Antepfıstığı hasadı cumbaların (fıstık salkımı) elle koparılması ile yapılır. Cumbaların salkım eğiminin ters yönünde ve salkım sapının dalla birleştiği yerden koparılmasına özen gösterilmelidir. Salkımı daldan koparmadan meyveleri tek tek seçerek hasat yapmak doğru değildir. Hasat bu şekilde yapılırsa ağaç üzerinde salkım sapları ve boş meyveler kalmaktadır. Ağaçta kalan bu artıklar zararlılar için uygun bir barınak teşkil edeceğinden mutlaka koparılmalıdır. Hasat işleminin sırıklarla dallara vurularak yapılması da ağaç dallarını zedeleyip kırdığı ve bir sonraki yılın mahsul gözlerine (karagöz) zarar verdiği için verim kaybı olduğu tespit edilmiştir. Antepfıstığında görülen bir yıl tam ürün alınması bir sonraki yılda ise az ürün alınmasının (periyodisite) sebeplerinden biriside bu sayılmaktadır. Antepfıstığında Hasat Sonrası İşleme Tekniği Antepfıstığı yetiştiriciliğinde harcanan iş giderlerinin % 58’i hasat ve hasat sonrası işlemler oluşturmaktadır. Hasat sonrası işlemler temel olarak 6 aşamada gerçekleşmektedir. Bunlar; depolama, kavlatma, çıtlatma veya çıtlak ayırma, sınıflandırma, kavurma ve paketleme işlemleridir. Depolama : Antepfıstığı, hasat sonrası ayıklanıp, kurutulduğu yerlere yani sergi yerlerine taşınmaktadır. Meyvelerin ağaçtan koparılıp, muhafaza için ambara girinceye kadar yapılan taneleme, ayıklama ve kurutma işlemlerine sergi yeri işlemeleri denir. Kuru kırmızı kabuklu Antep fıstığı sergi yerlerinde kurutulduktan sonra, işlenerek pazarlanıncaya kadar jüt çuvallarda ambarlarda muhafaza edilir. Antepfıstığı meyvelerinin kırmızı kabuğu ile muhafaza edilmesi, meyveyi dış koşulların zararından korumakta ve güvelenmeyi engellemektedir. Kavlatma Kavlatma, meyvede kırmızı kabuğun sert kabuktan ayrılarak çıkarılmasıdır. Antepfıstığının kavlatılması için farklı yöntemler uygulanmaktadır. Bunlar tel fırçalı dairesel hareketli yatay kavlatıcı, fırçalı-kayışlı kavlatıcı, dairesel hareketli dikey kavlatıcı ve halen az da olsa kullanılmakta olan devliplerdir (Şekil 2). Kavlatma işlemi, genellikle kurutma ve depolamadan sonra, işleme ve pazarlama öncesi yapılmaktadır. Antepfıstığında kuru kırmızı kabuğun işlenmesi 5 kısımdan oluşmaktadır. • Kırmızı kabuğun su veya buharla yumuşatılması, • Yumuşayan kabuğun devliplerde veya dairesel hareketli kavlatıcılarda kavlatılması,• Ezilen kabuğun eleklerde ayrılması, • Meyvelerin yıkanarak temizelenmesi, • Meyvelerin hızla sıcak hava ile kurutulmasıdır. Antepfıstığının taş altına atılması ve kavlatma işleminden sonra taş altından alınması sırasında taş durdurulmaktadır. Bu da zaman kaybına neden olmaktadır (Şekil 2). Bu zaman kaybını azaltmak ve iş akışını sürekli hale getirebilmek amacıyla, mevcut sisteme alternatif olarak dairesel hareketli kavlatma makinaları (mikser) geliştirilmiştir. Taze kavlatma ile yapılan bu makinelarda meyve su ile çok az bir süre, sadece yıkama işlemi sırasında temas etmekte ve su meyve içine işlemediği için, meyve kalitesinde herhangi bir bozulma meydana gelmemektedir. Aynı zamanda meyve su ile az temas halinde olduğundan bu yöntemle kavlatma da aflatoksin riskide önlenmiş olmaktadır. Yıkama-Kabuk Ayırma: Kavlatma işlemi biten antepfıstığında kabuk ile kavlayan antepfıstığının ayrılması ve temizlenmesi titreşimli elekler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Boş-Dolu Ayırma: Bölgemizde içi boş antepfıstıklarının ayrılması, fışlama teknesinde su içinde elin özel hareketleri ile ayrışmaktadır. Bu işlem zaman alıcı olmakla birlikte, meyve tadı bozulmakta ve aynı zamanda aflatoksin riskini de arttırmaktadır. Bunu önlemek açısından boş antepfıstıklarının ayrılmasında aerodinamik özelliğe göre ayırma yapan Pnömatik boş-dolu ayırma makineleri kullanılmaktadır (Şekil 3). Kurutma: Boş fıstıklardan ayrılan kavlak antepfıstıkları, kurutulmak için sergi yerlerine taşınmaktadır. Sergi yeri olarak binaların üstü veya işyerlerinin geniş bahçesi kullanılmaktadır. Sergi yerlerinde fıstıklar 2-3 cm kalınlığında serilmekte ve kurumanın çabuk ve homojen olabilmesi için antepfıstığı sık sık karıştırılmalıdır. Bölgemizde uygulanan diğer bir kurutma yöntemi ise özellikle kış aylarında yağışlı günlerde kavlatılan antepfıstıklarının kısa sürede kurutulması için özel tasarlanmış kurutma tesisleridir.Çıtlama Antepfıstığı meyvelerinin kemik kabuklarının boyuna olarak meyvenin olgunlaşma sırasında kendiliğinden veya sonradan mekanik olarak açılmasına çıtlama denir. Çıtlaklık, çeşit özelliğine göre değişim göstermektedir. Ancak normal kültürel tedbirlerin yapıldığı bahçelerden elde edilen ürünlerin genellikle %50-70’i çıtlak olmaktadır. Çıtlama işlemi halen özel antepfıstığı pensleri ve çekiçlerle yapılmaktadır. Çıtlama işlemi genellikle çocuklar ve kadınlar tarafından yapılmaktadır. Bir işçi günde 15-20 kg antepfıstığı çıtlatabilmektedir. Gaziantep imalatı çıtlatma makinalarının çıtlatma kapasiteleri 8 saatte 210-400 kg dır. İri ve boylama yapılmış antepfıstıklarının çıtlama randımanı daha yüksektir. Zaman ve işçilik kaybını kaldırmak veya azaltmak amacıyla, çıtlak veya çıtlak olmayan antepfıstıklarının ayrılmasında çıtlak ayırma makinesi kullanılarak işlemler mekanize bir halde yürütülmektedir (Şekil 5). Çıtlak ayırma makinası ile; • Daha fazla ürün işlenebilmekte, • İşgücünü azaltarak, maliyet düşük olmakta, • Meyveleri hijyenik bir ortamda işlenmektedir.Kavurma Antepfıstığının en yaygın tüketim şekli kavrulmuş tuzlu Antepfıstığı şeklindedir. Kavrulmuş tuzlu antepfıstığı, kavlak çıtlak antepfıstıklarının, belirli sıcaklık derecesinde, belirli tuz oranında, belirli süre karıştırılarak kavrulmasıyla elde edilir (Şekil 6). Kavrulmuş antepfıstıklarının tuz oranı % 1 civarında olmaktadır. Bu oranın sağlanmasının en uygun yolu % 25 olarak hazırlanmış tuz çözeltilerinde antepfıstığının 5-10 dk bekletilmesiyle sağlanabilmektedir. Antepfıstığı Araştırma Enstitüsünde yerli antepfıstığı üzerinde yapılan bir çalışmada uygun kavurma sıcaklığının 130 0 C, en uygun uygulama zamanının ise 25 dakika olduğu tespit edilmiştir. MUHAFAZA Ürünü depolama süresince, sıcaklık, nem ve ışık, meyve kalitesi üzerine etkili olmaktadır. Ürünün kendine özgü depolama koşullarına uyulmadığı takdirde bozulmalar hızlanmaktadır. Antepfıstığının depolanmasında da kullanılacak olan yerlerin serin, kuru ve havalanabilir, doğrudan güneş ışığı almayan, duvarları dıştan ve içten sıvanmış, depo tabanı su baskınlarına karşı yerden yüksek, rutubete karşı dayanıklı olması gerekir. Antepfıstığı depolarda çeşitlerine ve hasat yıllarına göre ayrılarak depolanmalıdır. Depo olarak kullanılacak yerlerde antepfıstığın bileşimini etkileyecek, antepfıstığına zarar verecek maddeler bulundurulmamalıdır. Depolamadan önce üründe nem miktarının kontrol edilmesi gerekmektedir. Ürün depoya girmeden önce depo mutlaka temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Dezenfeksiyon için formaldahit kullanılır. Genelde 100 m3 lük depo hacminde 2 litre % 40 lık formaldahit hesap edilmektedir. Formaldahit uygulaması sırasında depo 3-4 gün hava almayacak şekilde kapalı tutulmalıdır. Ayrıca depoda kullanılan amabalaj ve malzemeler % 4’lük NaOH çözeltisi ile yıkanmalıdır. Sandık ve kasalar borik asit ile yıkanmalıdır Yığma şeklinde depolama yerine, fıstığın jüt çuvallar içinde belirli aralıklı olacak şekilde depolanması sağlanmalıdır. Yığın halinde ve çok sayıda çuvalı üst üste koyarak depolanan fıstıklar, havasız kalabildiğinden belirli bölgelerde küf gelişmesi için uygun sıcaklık ve bağıl nem oluşabilmektedir. Ayrıca çuvalların altına ızgara konulmalıdır. Zarar verici hayvan ve zararlılara karşı gerekli mücadeleler yapılmalıdır. PAKETLEME Sert kabuklu meyveler 1-10 0 C’de ve % 65-75 bağıl nemli koşullarda kabuklu olarak 9-24 ay, 1-10 0 C ‘de ve % 65-75 bağıl nemde 1 yıl, vakum ve gazlı ambalajlarda 1-10 0 C’ de 1-2 yıl , donmuş olarak -18 0 C’de 3 yıl kadar muhafaza edilmektedir. Öte yandan iç Antep fıstığı parşömen kağıdı ile kaplanmış karton kutu içerisinde 12-14 0 C, derecelerinde %50-60 bağıl nem koşullarında 14 ay, aynı sıcaklık ve % 75-80 bağıl nemde ise 4 ay süreyle muhafaza edilirler.
1,059
Çilek yetiştiriciliği: Toprak Hazırlığı - Dikim Hem çilek meyvesi üretiminde ve hem de fide üretiminde toprak hazırlığına yaz-sonbahar döneminde başlanır. Çilek dikilecek toprak, kumsal ise 4-6 ton, normal topraklarda 3-4 ton yanmış çiftlik gübresi, toprak tahlilinden sonra da gerekli olan gübre verilmelidir. Gübrelemeden sonra, toprak işlenerek gübrenin toprağa karışması sağlanmalıdır. Yastıkların yüksek olması daha iyi drenajı sağlamaktadır. Toprak iyice işlendikten sonra dikim yastıkları aşağıdaki dikim aralıklarında hazırlanmalıdır. Masura genişliği 60-70 cm Masuralar arası 30-40 cm Masura yüksekliği 15- 20 cm Bitkilerin dikim aralığı ; Sıra üzeri 30–35 cm ve sıra arası 25–30 cm Tüm çok yıllık meyve türlerinde kârlı bir verimliliğe ulaşmak için örtü bitkisinin ve yeşil gübrelemenin önemli rolü vardır. Çilek tarımında da yabancı ot problemi sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu problemi dikim öncesi yapılacak münavebe bitki uygulaması ile azaltmak mümkündür. Arpa ve baklagillerin ardı ardına ekilmesi ile birçok yabancı otun çıkışı engellenmekte ve uzun vadede toprağın verimliliğini ve toprak organik maddesini sağlamaktadır. Örtü bitkileri ve münavebe uzun vadede hastalık ve zararlıları yok edilmesinde (veya baskı altına alınmasında) ve verimliliğin sağlanmasında önemli yararları vardır. Bitki atıklarından elde edilmiş kompost kullanımı da bu amaçlı alternatif tamamlayıcı olarak kullanılabilmektedir. Komposttun sadece yastıkların üzerine yayılması (karıklarda kullanılmadan) verimlilikte faydalı olacaktır. Bu amaçla 2.5-3.5 ton/da kompost yeterli olmaktadır. Malçlama Çilek üretim alanının plastik, saman, kuru ot v.s. ile örtülmesine “malçlama” denir. Malçlama ile yabancı ot kontrolü, sulama aralığının uzatılması, meyvelerin temiz kalması, meyvelerde daha az meyve çürüklüğü (Botrytis) görülür. Çilek yetiştiriciliğinde saman da malçlama malzemesi olarak kullanılmakta. Ancak saman ilk yıl olumlu etkisi yanında daha sonraki yıllarda sümüklü böcek, salyangoz ve diğer zararlılar için barınma yeri olabilmektedir. En pratik malçlama, plastik malç veya örme plastik örtü tipleri ile yapılmaktadır. Çilek yetiştiriciliğinde yabancı ot mücadelesi amacıyla siyah plastik tercih edilmektedir. Siyah plastik, güneş ışınlarını engellediği için, yastıklar serin kalmakta, sulama aralığı uzamakta ve plastik altında kalan bitkiler daha yavaş gelişmektedir. Dikim Zamanları Yaz Dikimi Yaz dikiminde Frigo fideler kullanılmaktadır. Frigo fide; fidelikten Aralık-Ocak aylarında sökülerek temizlenen fidelerin mantari hastalıklara etkili ilaçlama yapıldıktan sonra –2 °C de soğuk hava depolarında muhafaza edilmesi demektir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak şekilde ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikimi yapılır. Dikimden sonra mutlaka bolca can suyu verilmelidir. Daha sonraki günler fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikimi yapılan frigo fideler, 15-20 gün süresince günde 3-4 defa yağmurlama sulama ile sulanmalıdır. Aksi halde, yılın en sıcak günleri olmasından dolayı fidelerin tutma şansı azalmaktadır. Yaz dikiminde dikimden sonra açan çiçekler mutlaka koparılmalıdır. Bu sistemde 30 x 35 cm aralık ve mesafelerde üçgen dikim yapılır. Dekara 6.000-7.000 adet fide kullanılmaktadır. Yetiştirme bölgesi ve bakım şartlarına bağlı olarak bu dikim sisteminde bir dekarlık alandan 5-7 ton ürün alınabilmektedir. Kış dikimine göre verim 2-3 kat fazladır. Kış Dikimi Kışları ılık geçen yerlerde (Akdeniz Bölgesi) Ekim-Kasım aylarında taze fide ile yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Derin ve yüzlek dikimden kaçınılmalıdır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmeli ve fideler kontrol edilip, derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000-8.000 adet fide gerekir. Verim, dekara birinci yıl 750-1000 kg dır. Ancak ikinci yıl 4-5 ton ürün alınabilir. Sonbahar Dikimi Fidelikten sökülen taze fidelerle Eylül-Ekim aylarında yapılan dikim şeklidir. Dikim sırasında fide kökleri 8-10 cm kalacak ve taç tuvaleti 2-3 genç yaprak olacak şekilde yapılıp, %1’lik fungisit çözeltisine batırıldıktan sonra Şekil 2’de olduğu gibi dikim yapılır. Dikimden sonra bolca can suyu verilmelidir. Fideler kontrol edilip derin ve yüzlek dikilenler düzeltilmelidir. Dikim 25 x 30 cm arlık ve mesafelerle üçgen şeklinde yapılır. Dekara 7.000- 7.500 adet fide dikilir. Verim, dekara birinci yıl 500-750 kg dır. Ancak ikinci yıl 3-4 ton ürün alınabilir. Ülkemizde fide dikim zamanları bölgelere ve kullanılan fide niteliğine göre değişmektedir (Çizelge 1). Çilekte genelde sonbaharda yapılıyorsa da ülkemizde son yıllarda (özellikle Akdeniz bölgesinde) “frigo fide” kullanılarak yazın dikim yapılmaktadır.
664
9.1.Bıldırcın Kafesleri Kafes sistemi hem et ve yumurta üretiminde hem de büyütme döneminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bir kafes gözünün taban ölçüleri olarak 15 x 15, 15 x 20, 15 x 25 cm boyutlarından herhangi biri seçilebilir. Yükseklik ise 15- 17 cm olmalıdır. Bu boyutlardaki bir kafes gözüne 2–4 bıldırcın konulabilir. Küçük ölçüde yapılırsa bir erkek bir dişi, büyük ölçüde olanına ise bir erkek 2-3 dişi konması uygundur. Resim 7: Kafes sistemleri ve yumurta toplama bölümleri Apartman tipi kafes sisteminde her kafes katının altında gübre birikmesi için eternitten düz bir yüzey bulunmalıdır. Bu katlarda biriken gübre otomatik olarak ya da insan gücü ile temizlenebilir. Kaliforniya tipi kafeslerde ise gübre doğrudan kümes tabanına düşer ve orada birikir. Gübrenin sık sık toplanıp dışarı çıkarılması kümes havasının temizliği açısından iyidir. Hangi tip kafes olursa olsun, kafes taban ızgarasının delik boyutları 1 x1.5 cm olmalıdır. Arka, üst ve yanların ölçüleri ise 2.5 x 4 veya 2 x 5 cm olmalıdır. Kafes tabanının yumurtalık yönüne doğru 15 eğimli olması gerekir. Böylece yumurtanın yuvarlanarak yumurtalık kesimine gelmesi ve kolayca toplanması sağlanır. Yumurtalığa boydan boya bir lastik hortum veya sünger şerit takılması yuvarlanan yumurtanın tele çarparak kırılmasına engel olur. Bıldırcın yumurtalarının kabukları ince ve dayanıksız olduğundan bu önlemin alınmasında büyük yarar vardır. Bıldırcınlar kafeslerde büyük gruplar halinde de barındırılabilir. Grup düzeyinde barındırmada bir gruptaki bıldırcın sayısı 50 den çok olmamalıdır. Aşağıda bu tip barındırma için uygun ölçüler verilmiştir. Resim 8: Bıldırcın kafesleri 25 bıldırcın için: 60 x 60 x 30 cm 50 bıldırcın için: 60 x 120 x 30 cm Sıçramalar nedeni ile incinme ve yaralanmalara engel olmak için yüksekliğin 30 cm yi geçmemesi gerekir. 9.2. Yemlik ve suluklar Yemlik olarak değişik tipte kaplar kullanılabilir. Küçük bardaklar, porselen veya plastik kaplar ve metal tepsiler bu amaç için uygundur. Yem zayiatı, yemliklerin üzerine tel kafes konularak azaltılabilir. Çok sayıdaki günlük civcivler için en ucuz ve en etkin yemlikler yumurta viyolleridir. Bir haftalık civcivlerin canlı ağırlık artışlarının yüksek olduğu göz önüne alındığında viyoller yetersiz olacaktır ve yemlik olarak üzeri tel örgü ile kaplı kanal şeklindeki yemliklerin kullanılması zayiatın önüne geçilmesi için uygun olacaktır. Açlık nedeniyle ölüm veya yetersiz büyümenin önüne geçilmesinde yem miktarından çok yemlik sayısı önem taşımaktadır (15). Küçük birimlerde, kafes kuşları için kullanılan plastik su kapları suluk olarak kullanılabilir. Bileşik kafeslerde U şeklindeki kanal suluklar kafeslerin arkasına takılabilir. Yer yetiştiriciliğinde yarım litrelik suluklar uygundur, ancak civcivlerin boğulmalarını önlemek için temiz çakıl taşları kullanılmalıdır. 9.3. Altlık Kafes yetiştiriciliğinde günlük civcivlerin ayaklarının kafes tabanındaki tel örgüye takılmasını önlemek amacıyla 1-2 hafta süreyle gazete kullanılabilir. Bu aynı zamanda ortamdaki hava sirkülâsyonunun civcivler üzerinden olmamasını sağlar. Özellikle yer yetiştiriciliğinde ihtiyaç duyulan altlık, iri marangoz talaşı veya hızar talaşı adı verilen toz halinde olmayan odun artıklarıdır. Bu ve benzeri altlıklarda dikkat edilecek nokta yabancı cisimleri ihtiva etmemesidir. Bıldırcınlar yabancı cisimlere karşı diğer kuşlar gibi çok meraklıdırlar ve tel, çivi ve benzeri cisimleri yutmaları neticesinde kursak delinmeleri şekillenebilir. 9.4. Tutma ve taşıma Bıldırcınların tutulması genellikle elle yapılır. Özellikle civcivler fazla sıkıştırılmadan avuç içinde, ergin bıldırcınlar ise kanatları zapt edecek şekilde sıkıca tutulmalıdır. Uzun süre elde tutulan bıldırcınlarda kusma veya şoka kadar varabilen bayılmalar görülebilir. Resim 9 : Bıldırcın tutma ve taşıma Civcivlerin taşınmasında özellikle çevre ısısına, civciv sayısına ve yeterli hava girişine dikkat edilmelidir. Nakliye sırasında soğukla karşılaşan civcivler birbirlerine sokulur hatta üst üste yığılırlar. Bu nedenle bunalan, nefes alamayan ve ezilen civcivler ölebilirler.
550
İŞİN TANIMI / AMACI: 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca tarımsal arazi kullanım planlarında; şimdiki arazi kullanımının ortaya konulması, tarım arazisinin teknik ve ekonomik şekilde kullanılması, korunması, tarım dışı kullanımlar için alternatif alanların belirlenmesi ve tarıma elverişli olmayan arazinin değerlendirilme şeklinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu amaç için en önemli altlık olan sayısal toprak veri tabanının iyileştirilmesi ve planlamada kullanılacak olan diğer altlıkları da içeren bir veri tabanı oluşturulması gerekmektedir. TARİHÇE: 2005 yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 10. ve 11. Maddeleri gereğince Ülkesel ölçekte arazi kullanım planlarının yapılmasını zorunluluk haline getirilmesine rağmen Bakanlığımızın yeniden yapılanmasına kadar herhangi bir çalışma yapılamamıştır. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Ülkesel ölçekte yapılması hedeflenen planlama çalışmalarının Avrupa Birliği standartlarında yapılabilmesi amacıyla, 15-16 Aralık 2011 tarihinde, yöntem araştırması çalıştayı düzenlenmiştir. Çalıştaya tarımsal arazi kullanım planlaması ve toprak konusunda uzman öğretim görevlileri davet edilmiş olup, gerekli katılım sağlanmıştır. Çalıştayda ülke tamamında detaylı toprak etüt haritalarının bulunmaması ve Büyük Toprak Grubu Haritalarının ölçek ve detayının yetersizliği nedeniyle farklı kullanımlar için yer seçim kararlarında alternatif senaryoların üretilmemesi üzerinde önemle durulmuş olup çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Ayrıca arazi kullanım planlamasında önem arz eden konular ele alınarak planlama yaklaşımları üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda yapılacak daha sonraki çalışmalar için gerçekçi bir senaryo oluşturmak ve örnek bir çalışma olması amaçlanarak 2012 yılında Trakya İlleri Ergene Havzası Bütününde Tarımsal Arazi Kullanım Planları için makro çerçeve oluşturulması çalışması tamamlanmıştır. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Trakya İlleri ve Ergene Havzası bütününde tarımsal arazi kullanım planları için makro çerçeve oluşturularak, projenin esasları ortaya konulmuş olup, bu çalışma örnek alınarak Ülkesel ölçekte sayısal toprak veri tabanının (stvt) iyileştirilmesi ve tarımsal arazi kullanım planlarının gereksinim duyduğu temel altlıkların oluşturulması işi yapılacaktır. Ergene Havzasından başlanması planlanan ve Ülke bütününde devam edecek olan çalışmalar hizmet alımı yolu ile yapılacak olup teknik şartname hazırlama çalışmaları devam etmektedir. HEDEFLER: Yıllar itibarıyla, küçük alanlarda daha çok tarımsal üretim deseninin belirlenmesine yönelik uygulanmış olan Arazi Kullanım Planlaması Projesi 2012 yılından itibaren aşamalar halinde “Ülke Arazi Kullanım Planı”nın yapılmasını hedeflemektedir. Tarımsal arazi kullanım sınıflaması, tarımsal üretim planlaması; destekleme politikaların daha etkin olarak oluşturulması; kırsal kalkınma politika, strateji ve eylem planlarının kalitesini ve etkinliğini belirleyen temel unsurlar arasında yer almaktadır. Tarımsal arazi kullanım planlamasının temelini, toprak haritalarının hazırlanması teşkil etmektedir. Mevcut sayısal toprak haritaları, ülke toprak potansiyelini gösterir kapasitede olmasına rağmen sınır ve detaylarının büyük ölçekli çalışmalar için yetersizdir. Bu sebeple proje kapsamında öncelikle sayısal toprak veri tabanının güncellenmesi ve devamında planlanacak arazilerin; kullanılabilir alanlar, mutlak korunacak alanlar, her ikisi arasında kalanlar ise koruma kullanma dengesi gözetilecek alanlar olarak tanımlanması hedeflenmektedir. Kullanılabilir alanlarda; yerleşim, üretim, hizmet ve altyapı faaliyetleri gerçekleştirilebilecek olup, mutlak korunacak alanlarda ise; ekolojik tarım alanları, özel ürün alanları, sulu mutlak tarım arazileri, kuru mutlak tarım arazileri ve sit alanları yer alacaktır. Kullanılırken korunacak ve korunurken de kullanılacak olan arazi türlerinde önemli olan; koruma koşullu kullanma türlerine ilişkin kriterler listesinin hazırlanması, değerlendirilmesi, alan kullanım özelliklerinin belirlenmesidir. Planlama çalışması süreci; mevcut durumun analizi yapılarak koruma –kullanma kriterlerinin belirlenmesi ile ilçe, il ve bölge düzeyinde tarımsal ve ekonomik gelişmelerin ortaya konularak kalkınma eksenlerinin belirlenmesi ve mekansal planların üretilmesi aşamalarından oluşacaktır. Özetle; Projesinin birinci aşamasında, ön uygulamalar marifetiyle sahaya inilmesini ve daha sonra ikinci aşamada yapılacak kapsamlı bir müdahale için gerekli bilgi birikimi, deneyim, teknik ve kurumsal kapasitenin oluşturulmasını hedeflenmektedir. Ergene’de başlatılacak uygulamalar, ulusal çapta yapılacak bir müdahale öncesi birçok senaryonun gerçekçi bir şekilde test edilmesine olanak tanıyacaktır. Proje kapsamında geliştirilen deneyim, Türkiye’nin bu konudaki liderlik ve yol göstericilik rolünü uluslararası düzlemde pekiştirecek şekilde faklı ülkelerle paylaşılmasını hedeflemektedir.
572
Teke Katımı Yöntemleri Keçilerde aşım, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım diye anılan yöntemler ile yapılmaktadır. Serbest (Rastgele) Aşım; Keçi sürüsüne yetecek sayıda teke, sürekli veya aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her teke, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın keçiyle çiftleşir. Serbest teke katımında sürüdeki lider tekeler, diğer tekelerin aşım yapmasını engellediği için sürüde kısa dönemde kısırlık, uzun dönemde de akrabalığı artırabilmektedir. Sınıf Usulü Aşım; sınıf usulü aşım, rastgele aşıma göre biraz daha gelişmiş bir teke katımı yöntemidir. Bu yöntemde verim düzeylerine göre oluşturulacak keçi gruplarına uygun özellikte bir ya da birden çok teke katılır. Doğan oğlakların ana ve babaları ancak her gruba bir baş teke verilmişse belli olmaktadır. Elde Aşım; soy kütüklü yetiştirme yapan keçicilik işletmelerinde uygulanır. Kızgınlık gösteren keçi, önceden belirlenmiş teke ile çiftleştirilir. Kızgınlık gösteren keçiler, arama tekeleriyle saptanır. Kızgınlığın saptanması ve aşım işlemi sabah ve akşama yakın saatlerde yapılır. Elde aşım, en iyi teke katım yöntemidir. Soy takibi olanağı ile birlikte tekelerin daha iyi kullanımını sağlar. Aşım Yöntemlerine Göre Bir Baş Tekeye Ayrılacak Keçi Sayısı (baş) Aşım Yöntemi Genç Teke Ergin Teke Suni Tohumlama Serbest 20 30-35 Günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş keçi için yeterli olup, sürüdeki 150-200 baş keçiye bir teke hesaplanmalıdır. Sınıf 30 35-55 Elde 40 60-75 Keçi ve tekelere sıfat döneminde, yeterli refah koşulları ile birlikte enerji bakımından zengin yemlerin (tane tahıl) verilmesi, döl verimini olumlu yönde etkilemektedir. Keçilerde; aşırı soğuk veya sıcak havalar, yetersiz refah ve bakım besleme koşulları ile uzun süre sağmak, kızgınlık ve gebelik oranını düşürmektedir. Genel olarak keçilerde yaşla beraber döl/oğlak verimi artmakta, bu artış 4-5 yaşta pik yapmakta, daha ileri yaşlarda ise düşmektedir. Sürülerde % 7’ye kadar kısırlık normal kabul edilmektedir. 25 Gebelik Keçilerin, yeniden kızgınlık göstermemesi, gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. Gebeliğin sonuna doğru, karın yavaş yavaş büyür ve memeler giderek gelişir. Sağrı kasları, uterusun/rahimin ağırlaşıp sarkmasıyla içeri çöker. Sağrı kemikleri belirgin bir durum alır. Meme başları sıkıldığında koyu, yapışkan bir sıvı gelir. Gebe keçilerde görülen başlıca davranış değişiklikleri, yem yeme isteğinin artması, kimi hayvanlarda yem seçme alışkanlığının oluşması, tekeyi yaklaştırmama ve genel sakinleşme olarak sıralanabilir. Keçilerde gebelik süresi, 145 - 155 gün arasında olup, ortalama 150 gün olarak kabul edilir. Gebelik döneminde;  Keçileri kötü koşullarda nakletmek,  Gebeliğin ilk 45 günlük döneminde uzun süre yürütmek, koşturmak,  Vurma, çarpma ve/veya sıkışma gibi kazalara maruz kalmak,  Altı ıslak ve/veya üstü akan ağıllarda barındırmak,  Donmuş, küflü ve bozulmuş gıdalarla beslemek,  Aç bırakmak veya yeterli yem vermemek,  Bazı hastalıklar (brucella, vibrio, salmonella vb.) yavru atmalara sebep olabilmektedir. Anne karnındaki ölümlerin % 20-25’i, döllenmeden sonraki ilk 45 günde yani rahime tutunma (embriyonal) döneminde olmaktadır. Bu dönemde ölen embriyo, vücut tarafından rezorbe (emildiği) edildiği için yetiştirici tarafında fark edilmez ve keçi daha sonra tekrar kızgınlık gösterebilir. Sürüdeki tek tük atıkların hareket veya yönetim hatalarına, gebeliğin 100. gününden sonra oluşan atıkların ise daha çok enfeksiyona bağlı olduğu düşünülmelidir. Sürüde % 2 den fazla oluşan atıkların, bulaşıcı enfeksiyonları işaret etmesi nedeniyle, veteriner hekime erken müracaat edilmesi atıkların önlenmesinde faydalı olacaktır. Doğum (Oğlaklama) Doğumlar, bireysel doğum bölmelerinde ya da 6-10 başlık ileri gebe keçi bölmelerinde yaptırılabilir. Bireysel doğum bölmelerinde, keçiler, analık 26 yeteneklerine ve yavrunun yaşama gücüne bağlı olarak 4-24 saat arasında tutulabilir. Buradan grup halinde analı-oğlaklı bölmelerine taşınmalıdır. Keçi başına en az 2 m² alanı olan doğum bölmesi, zemininde kuruluk ve temizlik sağlayacak kadar altlıklı olmalıdır. Kuru ve temiz altlık, mikroorganizmaların yeni doğan oğlaklara ağız ve göbek kordonu yoluyla geçişini engellemede hayati önemdedir. Doğumu yaklaşan keçiler, çoğunlukla diğer keçilerden uzaklaşarak (en yakınındaki keçiden 10 metreden daha uzağa) sessiz yer ararlar. Doğumdan birkaç saat önce rahatsızlık ve sık sık pozisyon değiştirme (yürüme, yatma, ayakta durma, yeri eşeleme), sık sık meleme (bir saatte 20 kez ya da daha fazla), yakınında bulunan hayvanı kovalama, tos vurma davranışları görülür. Doğum genellikle kısa zamanda (3 saatten daha az), vertikal pozisyonda yatarak ve yardımsız gerçekleşir. İkiz doğumlarda ise doğum, ikinci yavrunun doğması ile tamamlanır ve 4 saatten daha uzun sürebilir. Bu süreler ırklara göre değişebilmektedir. Toggenburg ve Saanen keçilerinde ikiz doğumlarda iki yavrunun doğumu arasında geçen süre genellikle 10 dakikadan daha az sürmektedir. Keçilerde doğuma müdahale, ancak yavrunun ayağının katlanması, başın karın boşluğuna düşmesi gibi anormal durumlarda yapılmalıdır. Annelerince benimsenmeyen oğlakların ağız ve burunları temizlenerek, üzerlerine serpilen bir miktar tuz vasıtasıyla anaları tarafından yalanmaları sağlanmalıdır. Buna rağmen anaları oğlakları ile ilgilenmiyorsa oğlaklar iyice silinerek veya saç kurutma makinası kullanılarak iyice kurutulmalıdırlar. Analık davranışının başladığının göstergesi olarak, ananın oğlağın emmesine izin vermesi ve oğlağı yalamasıdır. Yerli keçi ırklarında analık kabiliyeti gelişmiştir. Kültür ırklarında ise zayıflamıştır. Kıl keçisi, Ankara keçisi gibi yerli ırklarda analık kabiliyetinin çok yüksek olduğu, sütçü kültür ırklarında ise zayıfladığı görülmektedir. Doğuran keçiler yavru zarlarını (sonunu) 3 saat içerisinde atmaktadır. Atılan bu sonlar/plesenta hemen dışarı alınmalı ve mümkünse gömülmelidir. Zira keçilerde diğer hayvanlar gibi sonunu yiyebilirler. Keçilerde seyrek de olsa yavru zarlarının döl yatağı içinde kalması söz konusu olabilir. 27 Doğum sonrasında keçilere hızlı enerji kaynakları ile birlikte yumuşak kaliteli kuru otlar verilmelidir. Bu dönemde keçilerin enerji ve protein ihtiyaçları % 40–80 oranında artmakta, sağlanmaması halinde ise canlı ağırlık kaybı, süt veriminde düşme, yavrularla ilgilenmeme gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
841
ANTEPFISTIĞINDA TOPRAK VE YAPRAK ÖRNEKLERİNİN ALINMA TEKNİĞİ Tarımda esas amaç, mümkün olan yüksek verimi ve kaliteli ürünü elde etmektir. Bu amaca ulaşmak için alınacak kültürel tedbirlerin başında gübreleme gelmektedir. Yapılan araştırmalarda antepfıstığında uygun olarak düzenli bir gübreleme yapıldığında yaklaşık verimi %50 oranında arttırdığını, periyodisiteyi ise %38 oranında azalttığı, özellikle meyve iriliğini ve çıtlama oranını artırarak kaliteyi yükselttiği tespit edilmiştir. Bilinçli ve dengeli gübre kullanımındaki amaç, topraktan kaldırılan besin maddelerinin tekrar toprağa kazandırılması, toprakların verim düzeylerinin korunması, bol ve kaliteli ürün alınmasıdır. Hangi gübreyi, ne kadar ve hangi zamanda vermemiz için mutlaka toprak ve yaprak analizlerinin yaptırılması zorunludur. Analizlerden istenilen yararın alınabilmesi için örneklerin doğru alınması şarttır. Doğru alınmayan örneğin analizi ile ortaya çıkan yanlış sonuçlar emek, ürün ve gübre kaybı ile birlikte ekonomik zarara da sebep olmaktadır. Toprak örnekleri gübrelerin uygulandığı ağacın taç iz düşümünün dış çevresinde alınmalıdır. Numune alma derinliği 0 – 30 ve 30 – 60 cm’dir. Örneğin temsil ettiği toprak alanını tam olarak yansıtması için arazide zikzaklar çizerek her 15 – 20 adımda durularak 8–10 yerden alınan örnekler karıştırılarak karma örnek haline getirilmelidir. Toprak numunesi alınırken “V” harfi şeklinde çukur kazılmalı (Şekil 1). Çukurun düzgün yüzeyinde 3 – 4 cm kalınlığında 18 – 20 cm boyunda bir toprak dilimi alınmalı, kova veya torba içine konulan toprak örnekleri harmanlanarak ve içinden yaklaşık 1 kg alınarak, bez veya naylon torbaya etiket bilgileri ile birlikte konulmalıdır. Etiket üzerine nereden alındığı, kimin aldığı, bir önceki yıl hangi bitki yetiştiği, bu yıl ne yetiştirileceği, arazinin sulanıp sulanmadığı, hangi derinlikten Şekil 1. Toprakta ‘V’ harfinde çukur kazılması ve toprak diliminin alınmaToprak özellikleri aynı olması durumunda, 20 dekarı temsil edecekalınmalıdır. Toprak özellikleri farklı olan arazilerde 20 dekardan az olsa byapılmalıdır. Toprak örnekleri arazinin genel yapısına uymayan özel durumalınmalıdırŞekil 1. Toprakta ‘V’ harfinde çukur kazılması ve toprak diliminin alınması -18- ANTEPFISTIĞI alındığı gibi bilgilerin yazılması ve en kısa zamanda laboratuara ulaştırılması gerekmektedir. Toprak özellikleri aynı olması durumunda, 20 dekarı temsil edecek şekilde bir örnek alınmalıdır. Toprak özellikleri farklı olan arazilerde 20 dekardan az olsa bile ayrı örnekleme yapılmalıdır. Toprak örnekleri arazinin genel yapısına uymayan özel durumu olan yerlerden alınmalıdır. Toprak analizleri ile birlikte yaprak analizlerinin yapılması ideal bir yöntemdir. Toprakta bitki besin maddesi mevcut olduğu halde bitkinin bu besinleri alıp almadığının tespiti için yaprak analizi yapılmalıdır. Antepfıstığında yaprak analizi için en uygun zaman fıstıkta ben düşme dönemidir. Şekil 2 Örnekleme 20 – 30 dekar için ayrı alınmalı, bahçe içerisinde “U” veya “X” şeklinde yürüyerek ve kenardan bir ağaç atlayarak, aynı yıla ait güneş gören sürgünlerin ortasındaki gelişmesini tamamlamış yapraklardan yaklaşık 100 adet alınmalıdır. Yaprak gübrelemesi; ilk uygulama çiçeklenme başlangıcından 1 ay sonra başlayıp 15 gün ara ile 2 defa yapılmalıdır. Toprak ve yaprak analiz sonuçlarına göre en uygun gübre tavsiyesi yapılmaktadır
446
Selenyum Yetmezliği (Beyaz Kas Hastalığı) Selenyum ve E vitamininin hayvanların sağlığı ve verimliliği için gerekli olduğu uzun yıllardan beri bilinmektedir. Her ikisinin de organizmada hücresel yapıların oksidasyonuna neden olan oksidanlara karşı hücre membranlarının korunmasında önemli görevleri vardır. Selenyum ve/veya E vitamini yetersizliği klinik olarak iskelet ve kalp kasında dejeneratif değişikliklerle karakterize bir hastalıktır. Bu hastalığın kardiyak ve iskelet formu olmak üzere iki formu mevcuttur. Kardiyak form; perakut-akut kalp yetmezliği ile karakterize iken, iskelet formu; musküler distrofilerle karakterizedir. Hastalığa yakalanan kuzu-oğlak ve buzağılarda zayıflama, tutukluluk, topallık ve kamburluk görülür. Kalp kasının etkilenmesi halinde ise ani veya birkaç gün içerisinde ölüm gerçekleşebilir. Beyaz Kas Hastalığı, bakır noksanlığına bağlı olarak şekillenen enzootik ataksi hastalığı ile klinik olarak karışabilmektedir. Ancak enzootik atakside koyun-keçilerde aneminin yanı sıra, yapağın esnekliği ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz 70 şeritlerin oluşması yine tipik bir belirtidir. Bu iki hastalık, koyun-keçilerde birlikte de seyredebilmektedir. Beyaz kas hastalığının tedavisinde ve korunmasında enjekte yolla (kas içi, deri altı) selenyum ve E vitamini içeren preparatlar kullanılmaktadır. Koruyucu amaçla selenyum ve E vitamini yemlere katılarak (premix) da kullanılmaktadır. Bakır Yetmezliği (Enzootik Ataksi) Şiddetli veya uzun süreli bakır noksanlığına bağlı olarak yurdumuzda, özellikle yeni doğan kuzu, oğlak ve buzağı ile genç kuzularda görülmektedir. Hastalık, simetrik bir serebral demiyelinizasyon ve omirilikte motorik sinirlerin dejenerasyonu ile birlikte seyreder. Bakır organizmada önemli fonksiyonları olan elementlerden birisidir. Çeşitli metabolizma olaylarında ve bazı önemli maddelerin kurulmasında ya kurucu maddelerden birisi olarak ya da kuruluş için gerekli bir faktör olarak rol oynar. Günümüzde çok fazla miktarda bakırlı protein veya enzim tanınmaktadır. Bakır hemoglobinin yapısında yer almamasına rağmen, demirin hemoglobin sentezinde yer almasında, kıl ve yünde keratinleşme ve pigment ile bağdoku bağlantıları şekillenmesinde, sinir dokularının oluşmasında, döl veriminde ve bağışıklık sisteminde aktif rol oynamaktadır. Bakır noksanlığı genel olarak aşağıdaki alanlarda daha çok görülmektedir. 1- Kumlu, organik madde miktarı düşük, fazla aşınan, iklim şartlarının çok değişik olduğu bölgeler, düz sahiller, ırmak yatakları, alüvyal topraklar, 2- Bataklıktan tarıma açılan bitki çürüklerinin fazla olduğu turbalık ve çamurluk topraklar. Ülkemizde başta Orta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, Senirkent-Çivril ve Konya bölgelerinde hayvanlarda bakır noksanlığı görülmektedir. Bakır noksanlığında koyunlarda yapağının esnekliğini ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz şeritlerin oluşması tipik bir belirtidir. Enzootik ataksi üzerinde çalışmalar yapan araştırıcılara göre, hastalık klinik olarak tam, ağır, orta ve hafif felçli olmak üzere dört grupta incelenmektedir; Tam felçli kuzular; hareket yeteneğini tamamen yetirmiştir. Ağır felçli kuzular; hiç ayağa kalkamadıkları halde, ön bacakları üzerinde durabildikleri, fakat arka kısımlarını kaldıramadıkları görülmektedir. Bu durumdakilerin bile analarını emdikten 3-4 gün sonra öldükleri bildirilmektedir. 71 Orta şiddetteki olaylarda, arka bacak hareketlerinde düzensizlik, sendeleme, zaman zaman düşüp yuvarlanma ve kalkmak için çabaladıklarında köpek gibi oturdukları göze çarpmaktadır. Hafif şiddetli felçlerde ise, özellikle koşturma sırasında daha da belirginleşen arka bacak hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu dikkati çekmektedir. Arka bacaklara ve bele yapılan uyarımlarda hassasiyet gözlenir.. Rasyondaki, anorganik sülfat, kükürt ve yüksek seviyedeki molibden, hayvanlarda bakırın emilimi ve depolanmasını azaltmaktadır. Ayrıca, bakır çinko ile de etkileşime girmekte ve yüksek çinko içeren yemler bakırın depolanmasını azaltabilmektedir. Kalsiyum karbonat, kurşun asetat gibi tuzlar da bakırın sudaki çözünürlüğünü azaltarak etki etmektedir. Bakır Zehirlenmesi; Hayvanlarda bakır eksikliği kadar bakır zehirlenmesi de önemlidir. Bağ ve bahçelerde fungusit olarak kullanılan “Bordo bulamacı” ve benzeri bakır preparatları ile ilaçlanmış yerlerde, bakır madeni sahalarında hayvanların uzun süre otlamaları, ayrıca ayak banyoları, koruma veya tedavi amacı ile yemlerle uzun süreli bakır bileşiklerinin verilmesine bağlı vücutta fazla miktarda bakır birikimi de zehirlenmeye sebebiyet vermektedir. Akut zehirlenmelerde sancı, ishal, dehidrasyon, dolaşım şoku ve koma şekillenir. Biraz daha dayanıklı olabilenlerde, sindirim semptomlarına ek olarak, depresyon hali, kaslarda takatsizlik, hemoglobinüri ve sarılık görülür. Kronik bakır zehirlenmelerinde karaciğerde biriken bakır, hayvanın tolere edebileceği limitin üstüne çıktığında, birdenbire hemolitik kriz şekillenir. Sarılık, hemoglobinüri, nabzın zayıflaması sonucu koma ve ölüm şekillenmektedir. Karaciğer bronz renkte, böbrekler ise kurşuni (gun metal) görünümdedir. Kalsiyum-Fosfor Eksikliği veya Dengesizliği Kalsiyum, Fosfor ve D vitamini eksikliği, kuzu-oğlaklarda kemik gelişim geriliği ve şekillenme bozukluğuna (raşitizm), yetişkinlerde ise özellikle uzun kemiklerin bükülmesine (osteomalasi) neden olmaktadır. Kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğinin yanı sıra kalsiyum ve fosfor oranının dengesizliği veya emilim bozuklukları da raşitizm veya osteomalasiye sebep olabilmektedir. Küçükbaş hayvanların yem harici tahta, duvar, altlık, plastik, ağaç, kemik gibi nesneleri kemirmesi veya yemesi (pika), kronik yetmezliklerde eklemlerde bükülmeme, kaslarda zayıflık, iştahsızlık ile süt, et ve döl performansında düşüklük görülebilir. Yemlere kalsiyum ve fosfor ilavesi, kalsiyum fosfor 72 oranının dengelenmesi ve D vitamini enjeksiyonlarıyla kısa sürede tedavi edilebilir.
721
Kayısı yetiştiriciliği: Anavatanı Orta Asya, Batı Çin ve İran-Kafkasya olan kayısı, gerek ülkemizde gerekse, başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede ekonomik olarak yetiştiriciliği yapılan önemli bir meyve türüdür. Dünyanın en önemli kayısı üretim merkezlerinden birisi de Anadolu’dur. Ülkemizde kayısı, Doğu Anadolu’nun kışları şiddetli soğuk geçen yüksek yerleri ile Karadeniz Bölgesi’nin çok nemli olan doğu kısımları dışında hemen hemen her ilde yetişebilmektedir. EKOLOJİK İSTEKLER İklim İsteği: Kışları nispeten soğuk, yazları sıcak olan bölgelerde yetişen kayısı meyvelerinin istenen kalitede olması için hava nispi neminin uygun düzeyde olması gerekir. Hava neminin çok düşük olması durumunda fazla meyve dökümü meydana gelmektedir. Hava nispi neminin yüksek ve yağışın fazla olması durumunda da çil ve monilya gibi hastalıkların etkisi daha şiddetli olmaktadır. Akdeniz ve Ege Bölgeleri, daha az sıcaklık toplamı isteyen çeşitler ile turfanda kayısı yetiştiriciliği için uygun bölgelerdir. Sıcaklık toplamının yeterli olmadığı yerlerde kayısı ağaçları zamanında çiçek açmadığı gibi meyvelerini de olgunlaştıramazlar. Kayısı, mevsimlerin birbirinden kesin sınırlarla ayrıldığı soğuk ve sürekli bir kış, kurak ilkbahar ve güneşli sıcak yaz mevsimine sahip iklim bölgelerinde daha kaliteli ürün vermektedir. Düşük nem ve yüksek sıcaklık istemesine karşılık, sıcaklıkların aniden ve fazla yükselmesi durumunda yaprak ve meyvede güneş yanıklığı, meyvelerin küçük kalması, çekirdekte çatlama ve çürüme gibi arazlar meydana gelmektedir. Kayısı üretimini olumsuz etkileyen en önemli iklim faktörü ilkbahar geç donlarıdır. Çiçek ve küçük meyve dönemlerinde meydana gelen bu donlar, büyük ürün kayıplarına sebep olmaktadır. Akdeniz ve Ege Bölgeleri dışında etkili olan ilkbahar geç donlarını tamamen önlemek mümkün değildir. Don zararının azaltılması için; • Bahçe tesisi için soğuk havanın yoğunlaştığı vadi ve çukur alanlar tercih edilmemelidir. • Donlara dayanıklı, geç çiçek açan ve kış dinlenmesi uzun olan çeşitler seçilmelidir. • Don riski olan yerlerde ağaçlar mümkün olduğunca yüksekten taçlandırılmalıdır. • Aşırı ve geç sulamalardan kaçınılmalıdır. • Toprak işlemeye sonbaharda, ya da geç ilkbaharda yapılmalıdır. • Ağaçlar iyi beslenmiş olmalı, zamansız ve fazla azotlu gübrelemeden kaçınmalıdır. • Ağaçların zayıf düşmemesi için hastalık ve zararlılarla mücadele yapılmalıdır. • Don olayının başlaması ile birlikte ağaç tacı üzerine küçük zerreler halinde su püskürtülmesi, • Sap, saman ve eski lastikler yakılarak sisleme ve dumanlama yapılması, don sobaları ile bahçenin ısıtılması, • Soğuk havanın büyük pervaneler ile karıştırılması gibi önlemler -2, -3 o C’deki donlara karşı etkili olabilmektedir. Toprak İsteği: Kayısı ağacı; yarı sıcak ve sıcak bölgelerde, arazinin bol güneş gören güney yönlerinde, derin, geçirgen, az meyilli, sıcak ve besin maddelerince zengin, tınlı ve hafif kireçli, tınlı, kumlu tınlı ve humuslu topraklarda iyi gelişme gösterir ve meyve kalitesi artar. Kayısı genellikle organik ve inorganik besin maddelerince yeterli olan topraklarda iyi gelişir. Çok fakir ve kuru topraklarda büyüme geriler ve verim azalır. Böyle topraklar iyi gübrelenmeli ve ihtiyaca göre sulanmalıdır. Ağır ve besin maddelerince zengin topraklarda ağaçlar, kuvvetli sürgünler meydana getirir, geç meyveye yatar, meyveleri iri, sulu ancak kuru madde miktarları düşük olur. Kayısı ağaçları nemli ve taban suyu yüksek, ağır killi topraklardan hiç hoşlanmazlar. Bu tip topraklarda kayısı ağaçları zamklanma hastalığına yakalanarak kısa sürede kururlar. Böyle topraklarda kayısı bahçesi tesis edilmemelidir.
487
Hububat Yetiştiriciliği ve Başlıca Hastalık ve Zararlıları: Özet Bu belge, buğday, arpa ve yulaf yetiştiriciliği ile bu ürünlerde sık karşılaşılan hastalık ve zararlılara karşı alınması gereken önlemler hakkında özet bilgiler sunmaktadır. 1. Buğday Yetiştiriciliği: İklim ve Toprak İstekleri: İklim: Serin iklim bitkisidir. Gelişimin ilk dönemlerinde 8-10°C sıcaklık ve %60 nem yeterlidir. Başaklanma öncesi yüksek nem verimi artırırken, döllenme sonrası düşük nem ve yüksek sıcaklık tane kalitesini yükseltir. 500 mm yağış idealdir, ancak bazı çeşitler 250 mm yağışla da yetiştirilebilir. Toprak: Drenajı iyi olan derin killi-tınlı topraklar idealdir. Toprak Hazırlığı: Kurak Bölgeler: Yabancı ot kontrolü, su tasarrufu ve erozyon önlemeye odaklanılır. Toprağı altüst etmeyen aletler kullanılmalıdır. Nemli Bölgeler: Hasattan sonra derin sürüm ve ekim öncesi toprak hazırlığı yapılmalıdır. Ekim: Zaman: Genellikle Kasım-Aralık ayları arasıdır, toprak sıcaklığı 8-10°C olduğunda ekim yapılmalıdır. Tohum Miktarı: Dekara 18-24 kg arasında değişir. Tohumluk: Sertifikalı tohumluk kullanımı verimi önemli ölçüde artırır. Gübreleme: Dekara 12 kg azot ve 6 kg fosfor önerilir. Azotun yarısı ve fosforun tamamı ekimle birlikte, azotun diğer yarısı ise kardeşlenme döneminde verilir. Bakım: Yabancı ot kontrolü ve üst gübreleme önemlidir. Sulama: Kurak koşullarda sapa kalkma ve çiçeklenme döneminde sulama yapılmalıdır. Hasat ve Depolama: Tanedeki nem oranı %13.5 olduğunda hasat yapılmalıdır. Depolanacak buğdayın nem oranı %13'ü geçmemelidir. 2. Arpa Yetiştiriciliği: İklim ve Toprak: İklim: Serin ve nemli iklimleri tercih eder. 0°C altına düşmeyen ve 20°C'yi geçmeyen sıcaklıklar idealdir. Toprak: Organik maddece zengin, milli, havalanması ve nemliliği iyi olan, pH'sı 5-8 arası topraklar uygundur. Yetiştirme Tekniği: Ekim Nöbeti: Buğday, mercimek, sebze, mısır, baklagiller ve yağlı tohumlu bitkilerle münavebe yapılabilir. Toprak Hazırlığı: Ekim nöbetine göre değişiklik gösterir. Derin sürüm, toprak parçalama ve tohum yatağı hazırlığı önemlidir. Ekim: Ekim derinliği 4-6 cm (kışlık) veya 3-4 cm (yazlık) olmalıdır. Dekara 12-16 kg tohum atılır. Gübreleme: Buğday gübrelemesine benzer. Dekara 5-14 kg azot ve 7-12 kg fosfor önerilir. Sulama: Sulama yapılacaksa sapa kalkma ve süt olum dönemlerinde su verilmelidir. Hasat, Harman ve Depolama: Tam olgunlukta hasat edilmeli, depolanacak arpanın nem oranı %12-14 altında olmalıdır. 3. Yulaf Yetiştiriciliği: İklim İstekleri: Serin ve nemli iklimleri tercih eder, ancak düşük sıcaklıklara dayanıklı değildir. Yıllık 700-800 mm yağış idealdir. Toprak İstekleri: Toprak seçiciliği azdır, nemli ve humuslu topraklar uygundur. Toprak İşleme: Yağışlı bölgelerde derin sürüm, kurak bölgelerde yüzeysel toprak işleme yapılır. Gübreleme: Ahır gübresi verimi artırır. Aşırı azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. Ekim Nöbeti: Çapa bitkileri ve baklagillerle münavebe yapılabilir. Ekim: Kışlık ekim (Ekim-Aralık sonu) idealdir. Dekara 15-18 kg tohum atılır. Hasat: Ana saptaki daneler sarı-tam olum döneminde hasat yapılmalıdır. 4. Hastalıklar: Buğday Sürme Hastalığı (Tilletia foetida, T. caries): Başaklarda siyah, kötü kokulu daneler oluşur. Dayanıklı çeşit seçimi, ekim zamanı ayarlaması ve tohum ilaçlaması ile mücadele edilir. Buğday Pas Hastalıkları (Puccinia spp.): Kahverengi pas, kara pas ve sarı pas olmak üzere üç türü vardır. Yapraklarda, saplarda ve başaklarda farklı renklerde püstüller (spor kümeleri) oluşur. Dayanıklı çeşit seçimi, ekim sıklığı ayarlaması, azotlu gübrelemeden kaçınma ve ilaçlama ile mücadele edilir. Buğday Rastığı (Ustilago nuda var. tritici) ve Arpa Rastığı (U. nigra, U. hordei): Başaklarda siyah toz yığını oluşur. Dayanıklı çeşit seçimi, ekim zamanı ayarlaması ve tohum ilaçlaması ile mücadele edilir. Tahıl Küllemesi (Erysiphe graminis): Yapraklarda beyaz-gri püstüller oluşur, zamanla esmerleşir. Dayanıklı çeşit seçimi, sık ekimden kaçınma ve ilaçlama ile mücadele edilir. Buğdayda Septorya Yaprak Lekesi (Septoria tritici): Yapraklarda damarlarla sınırlı kahverengi lekeler ve benekler oluşur. Dayanıklı çeşit seçimi, geç ekim, münavebe, derin sürüm, dengeli gübreleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kök ve Kökboğazı Çürüklüğü (Fusarium spp., Bipolaris sorokiniana, Rhizoctonia spp., Pseudocercosporella herpotrichoides): Köklerde ve kök boğazında çürüme, lekeler ve bitki gelişiminde gerileme görülür. Dayanıklı çeşit seçimi, toprak işleme, münavebe, dengeli gübreleme ve tohum ilaçlaması ile mücadele edilir. Arpa Yaprak Yanıklığı (Rhynchosporium secalis): Yapraklarda kahverengi lekeler oluşur, verim kaybına neden olur. Dayanıklı çeşit seçimi, münavebe, toprak işleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. 5. Zararlılar: Süne (Eurygaster spp.): Kardeşlenme döneminde sapları emerek kurtboğazına, başaklanma döneminde ise akbaşak zararına neden olur. Dane kalitesini düşürür. Erkenci çeşit seçimi, münavebe, toprak hazırlığı, doğal düşmanları koruma, toplulaştırılmış tarım uygulamaları ve ilaçlama ile mücadele edilir. Kımıl (Aelia spp.): Süneye benzer zararlar yapar. Süne ile aynı mücadele yöntemleri uygulanır. Ekin Kambur Böceği (Zabrus spp.): Sonbaharda yaprakları, ilkbaharda yaprak ve sürgünleri yer. Başak döneminde danelere zarar verir. Münavebe, nadas, erken hasat, tohum ilaçlaması ve yüzey ilaçlaması ile mücadele edilir. Ekin Bambulu (Anisoplia spp.): Kökleri kemirir, süt olum döneminde danelere zarar verir. Münavebe, erken ekim, erken hasat, toprak işleme ve ilaçlama ile mücadele edilir. Hububat Hortumlu Böceği (Pachytychius hordei): Yaprak, sap ve başaklarda beslenir, deliklere ve dane kaybına neden olur. Münavebe, nadas, derin sürüm ve ilaçlama ile mücadele edilir. Önemli Not: Bu belge genel bilgiler içermektedir. Bölgenizdeki hastalık ve zararlılarla mücadele için yerel tarım uzmanlarına danışınız.
758
KOYUNLARDA BAKIM ve YÖNETİM Koyun Refahı Koyun refahı; hayvanların, gelişmesi, uyumu ve evcilleşme durumları ile fizyolojik, etolojik ihtiyaçları ve davranışları dikkate alınarak bakıldıkları ve yetiştirildikleri koşulların asgari standartlarının sağlanması olarak ele alınmalıdır. Refah; hayvanın zihinsel ve fiziksel yaşam kalitesini yansıtan bir kavramdır. Yapılan birçok araştırma, toplam verimlilik üzerinde çevre faktörlerinin (bakım- besleme vb.) genetik faktörlerden daha etkili olduğunu göstermiştir. Bu çerçevede;  Küçükbaş hayvanlar sağlıklarının sürdürülmesi ve besin ihtiyaçlarının karşılanması için yeterli miktarlarda ve yaşlarına, ağırlıklarına, davranışlarına, fizyolojik ihtiyaçlarına ve beklenen verime göre uyarlanmış uygun bir rasyonla/yemlerle beslenmelidir.  Fizyolojik ihtiyaçlarına uygun aralıklarda, yeterli miktarda yeme ve suya erişebilme imkanı sağlanmalıdır.  Beslenme ve içme suyu donanımı; yemin ve suyun kontamine olmasını engelleyecek ve hayvanlar arasındaki rekabetin zararlı etkilerini asgariye indirgeyecek şekilde tasarlanmalı, inşa edilmeli ve yerleştirilmelidir.  Hayvanlar; barınaklarda herhangi bir zorluk olmadan kuru ve rahat bir zeminde yatabilmeli, dinlenebilmeli, ayağa kalkabilmeli, dışkı ve idrar yapabilmelidir.  Ortam havası ve sıcaklık nem endeksi hayvanlar için zararlı olmayan sınırlar içerisinde tutulmalıdır.  Kapalı alanda sürekli karanlıkta barındırılan hayvanlarda, mevcut doğal ışığın hayvanın fizyolojik ve etolojik ihtiyaçlarının karşılanmasında yetersiz olması durumunda, farklı iklim şartları için uygun doğal ya da doğal ışık süresine eşdeğer bir süre için uygun olan 8 saatlik suni aydınlatma sağlanmalıdır.  Barınaklarda kötü koku ile sinek veya kemirgenler için cazip bir ortam oluşturan dışkı, idrar, yem artıkları ve çevreye saçılmış yemler; sıklıkla temizlenmelidir.  Barınaklar ile kullanılan alet ve donanımlar, çapraz bulaşmayı ve hastalık taşıyıcı organizmaların oluşmasını engellemek amacıyla, program dahilinde belli aralıklarla düzgün bir şekilde temizlenip dezenfekte edilmelidir. 25 Canlının yaşamını sürdürebilmesi için iç ortamın dengede olması ve çevreye uyum sağlaması gerekmektedir. Normalden farklı şartlar hayvanlarda stres oluşturmakta ve bu strese karşı hayvanlar bir takım tepkilerle ortama uyum sağlamaya çalışmaktadır. Yetişkin küçükbaş hayvan davranışları; genetiğe ve yönetime bağlı olarak şekillenebilmektedir. Sakin bir şekilde davranılarak yetiştirilen kuzu ve toklular agresif bir şekilde idare edilmiş olanlara göre daha verimli olmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda hayvanların acı ve ıstırap veren kötü deneyimleri kolayca hatırlayabildikleri, yaşadıkları stresin bağışıklık sistemlerini zayıflattığı, sindirim ve üreme fonksiyonlarında gerilemeye yol açtığı ortaya konulmuştur. Sürü yönetiminde, bakım ve beslenmenin yanı sıra mutlaka stres faktörleri değerlendirmeye alınmalıdır. Koyunlarda; gürültü, ses, bağırma, dövme, ürkütme, koşturma, yatma zeminin ıslak/çamur olması, yağış, sıkışık ve havasız ortam, hava cereyanında bırakma, yüksek nem, +26°C üzeri sıcaklık, aşırı güneş, susuzluk, açlık, bozuk yem, ani yem, ortam ve hava değişikliği, veteriner hekimler dışındaki ehliyetsiz kişilerin hayvanlara müdahale etmesi, yalnız bırakma, kötü ve yetersiz ışıklandırma gibi her türlü kötü çevresel koşullar stres sebebidir. Kısaca hayvanda rahatı ve konforu bozan her şey stres kaynağıdır. Ülkemizde hayvan refahının, hayvana sunulan fazladan ve gereksiz konfor olduğu algısı; yetiştiricileri yanlış yöne sevk etmektedir. Metabolizma üzerinde birinci derecede etkili olan hayvan refahı, hiçbir zaman hayvanın sağlığından ve performansından ayrı olarak ele alınmamalıdır. Koyun yetiştiriciliği Ülkemizde çoğunlukla zayıf meralara (yetersiz besleme) bağlı olarak yürütülmekte, aynı meradan birden fazla sürü (hastalık ve zararlı riski) yararlanmaktadır. Meralarda hayvanları güneş ışınları, rüzgar ve yağmurdan koruyacak sundurma ve yeterli içme suyu kaynakları bulunmamaktadır. Merada hayvanlar sosyal davranışlarını rahatlıkla sergileyebilme imkanına sahipken, kış mevsiminde ağıl içinde farklı yaş ve cinsiyet gruplarının birlikte tutulması bu olanağı ortadan kaldırmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucu, Ülkemizdeki ağıllarda hava kalitesi, doğum ve kuzu- oğlak bölmeleri ile ağıl zeminlerindeki drenajın yetersiz olduğu ve eksik altlık kullanımı nedeniyle dışkı, idrar, nem ve yağışa bağlı zeminin sürekli ıslak kaldığı, küçükbaş hayvanlarda %20’lere varan oranlarda topallık (ayak hastalıkları) görüldüğü 26 bildirilmektedir. Zeminde temizlik, kuruluk ve yumuşaklık sağlayan altlığın; hayvanlar için zorunlu bir ihtiyaç olduğu maalesef yeterince anlaşılamamıştır. Avrupa Birliği Çiftlik Hayvanları Refahı Konseyinin belirlemiş olduğu hayvanlara sunulması gereken 5 Temel Hak; 1. Hayvanlar aç ve susuz bırakılmamalıdır; Sağlığını ve gücünü tam koruyacak taze su ve yiyeceğe daimi erişim, 2. Hayvanlar rahat ettirilmelidir: Barınak ve rahat dinlenme alanlarını da içeren korunaklı uygun yaşam ortamları, 3. Hayvanlar ağrı, yaralanma ve hastalıklardan uzak tutulmalıdır: Koruyucu tedbir, hızlı teşhis ve tedavi, 4. Hayvanlar doğal davranışlarını gösterebilmelidir: Aynı türden hayvanların yeterli alan ve uygun tesislerde bir arada tutulması, 5. Hayvanlar korku ve stresten uzak tutulmalıdır: Izdırabı önleyici koşullar ve tedavi Refah ve Sağlık Kontrol Noktaları;  Vücut Kondisyon Skorunun (VKS) 1. 5 altında olması,  Rumenin/işkembenin boş olması,  Gövdede ve kalçada kirlilik,  Sıcaklık stresi (sık soluma, serin yerde toplanma, salya artışı vb. ),  Soğuk stresi (ıslaklık, titreme, sıcak yerde kümelenme vb.),  İshal,  Mastitis,  Genital akıntı,  Uzamış tırnaklar,  Ayak hastalıkları, 27  Bozuk, matlaşmış, kıvrılmış veya yer yer dökülmüş yapağı,  Çökmüş göz,  Gözde akıntı,  Düşük kulak,  Burun akıntısı,  Öksürük,  Ölüm oranları,  Ürkme, kaçınma, aşırı reaksiyon gösterme Kısaca koyunlarda sağlıksız görüntü varsa işletmede refah yetersizliğinden bahsedilebilir. Koyunculukta Yapılacak İşler Bir koyunculuk işletmesinin kâr edebilmesi için belirli aylarda ve belirli mevsimlerde yapılması gereken işleri vardır. Bu işler mutlaka bir program dahilinde zamanında ve özen gösterilerek yapılmalıdır. Aksi takdirde ilerde telafisi çok zor durumlarla karşılaşılır ve işletme büyük zararlara uğrayabilir. Koyunculuk işletmelerinde bir program dahilinde yapılması gereken işler şu şekilde sıralanabilir.  Koç katımı,  Doğum,  Kırkım,  Sağım,  Kayıt tutma,  Yem stoklanması,  Ağılların temizliği,  Aşılama ve paraziter mücadele.
832
Teke Katımı Yöntemleri Keçilerde aşım, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım diye anılan yöntemler ile yapılmaktadır. Serbest (Rastgele) Aşım; Keçi sürüsüne yetecek sayıda teke, sürekli veya aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her teke, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın keçiyle çiftleşir. Serbest teke katımında sürüdeki lider tekeler, diğer tekelerin aşım yapmasını engellediği için sürüde kısa dönemde kısırlık, uzun dönemde de akrabalığı artırabilmektedir. Sınıf Usulü Aşım; sınıf usulü aşım, rastgele aşıma göre biraz daha gelişmiş bir teke katımı yöntemidir. Bu yöntemde verim düzeylerine göre oluşturulacak keçi gruplarına uygun özellikte bir ya da birden çok teke katılır. Doğan oğlakların ana ve babaları ancak her gruba bir baş teke verilmişse belli olmaktadır. Elde Aşım; soy kütüklü yetiştirme yapan keçicilik işletmelerinde uygulanır. Kızgınlık gösteren keçi, önceden belirlenmiş teke ile çiftleştirilir. Kızgınlık gösteren keçiler, arama tekeleriyle saptanır. Kızgınlığın saptanması ve aşım işlemi sabah ve akşama yakın saatlerde yapılır. Elde aşım, en iyi teke katım yöntemidir. Soy takibi olanağı ile birlikte tekelerin daha iyi kullanımını sağlar. Aşım Yöntemlerine Göre Bir Baş Tekeye Ayrılacak Keçi Sayısı (baş) Aşım Yöntemi Genç Teke Ergin Teke Suni Tohumlama Serbest 20 30-35 Günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş keçi için yeterli olup, sürüdeki 150-200 baş keçiye bir teke hesaplanmalıdır. Sınıf 30 35-55 Elde 40 60-75 Keçi ve tekelere sıfat döneminde, yeterli refah koşulları ile birlikte enerji bakımından zengin yemlerin (tane tahıl) verilmesi, döl verimini olumlu yönde etkilemektedir. Keçilerde; aşırı soğuk veya sıcak havalar, yetersiz refah ve bakım besleme koşulları ile uzun süre sağmak, kızgınlık ve gebelik oranını düşürmektedir. Genel olarak keçilerde yaşla beraber döl/oğlak verimi artmakta, bu artış 4-5 yaşta pik yapmakta, daha ileri yaşlarda ise düşmektedir. Sürülerde % 7’ye kadar kısırlık normal kabul edilmektedir. 25 Gebelik Keçilerin, yeniden kızgınlık göstermemesi, gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. Gebeliğin sonuna doğru, karın yavaş yavaş büyür ve memeler giderek gelişir. Sağrı kasları, uterusun/rahimin ağırlaşıp sarkmasıyla içeri çöker. Sağrı kemikleri belirgin bir durum alır. Meme başları sıkıldığında koyu, yapışkan bir sıvı gelir. Gebe keçilerde görülen başlıca davranış değişiklikleri, yem yeme isteğinin artması, kimi hayvanlarda yem seçme alışkanlığının oluşması, tekeyi yaklaştırmama ve genel sakinleşme olarak sıralanabilir. Keçilerde gebelik süresi, 145 - 155 gün arasında olup, ortalama 150 gün olarak kabul edilir. Gebelik döneminde;  Keçileri kötü koşullarda nakletmek,  Gebeliğin ilk 45 günlük döneminde uzun süre yürütmek, koşturmak,  Vurma, çarpma ve/veya sıkışma gibi kazalara maruz kalmak,  Altı ıslak ve/veya üstü akan ağıllarda barındırmak,  Donmuş, küflü ve bozulmuş gıdalarla beslemek,  Aç bırakmak veya yeterli yem vermemek,  Bazı hastalıklar (brucella, vibrio, salmonella vb.) yavru atmalara sebep olabilmektedir. Anne karnındaki ölümlerin % 20-25’i, döllenmeden sonraki ilk 45 günde yani rahime tutunma (embriyonal) döneminde olmaktadır. Bu dönemde ölen embriyo, vücut tarafından rezorbe (emildiği) edildiği için yetiştirici tarafında fark edilmez ve keçi daha sonra tekrar kızgınlık gösterebilir. Sürüdeki tek tük atıkların hareket veya yönetim hatalarına, gebeliğin 100. gününden sonra oluşan atıkların ise daha çok enfeksiyona bağlı olduğu düşünülmelidir. Sürüde % 2 den fazla oluşan atıkların, bulaşıcı enfeksiyonları işaret etmesi nedeniyle, veteriner hekime erken müracaat edilmesi atıkların önlenmesinde faydalı olacaktır. Doğum (Oğlaklama) Doğumlar, bireysel doğum bölmelerinde ya da 6-10 başlık ileri gebe keçi bölmelerinde yaptırılabilir. Bireysel doğum bölmelerinde, keçiler, analık 26 yeteneklerine ve yavrunun yaşama gücüne bağlı olarak 4-24 saat arasında tutulabilir. Buradan grup halinde analı-oğlaklı bölmelerine taşınmalıdır. Keçi başına en az 2 m² alanı olan doğum bölmesi, zemininde kuruluk ve temizlik sağlayacak kadar altlıklı olmalıdır. Kuru ve temiz altlık, mikroorganizmaların yeni doğan oğlaklara ağız ve göbek kordonu yoluyla geçişini engellemede hayati önemdedir. Doğumu yaklaşan keçiler, çoğunlukla diğer keçilerden uzaklaşarak (en yakınındaki keçiden 10 metreden daha uzağa) sessiz yer ararlar. Doğumdan birkaç saat önce rahatsızlık ve sık sık pozisyon değiştirme (yürüme, yatma, ayakta durma, yeri eşeleme), sık sık meleme (bir saatte 20 kez ya da daha fazla), yakınında bulunan hayvanı kovalama, tos vurma davranışları görülür. Doğum genellikle kısa zamanda (3 saatten daha az), vertikal pozisyonda yatarak ve yardımsız gerçekleşir. İkiz doğumlarda ise doğum, ikinci yavrunun doğması ile tamamlanır ve 4 saatten daha uzun sürebilir. Bu süreler ırklara göre değişebilmektedir. Toggenburg ve Saanen keçilerinde ikiz doğumlarda iki yavrunun doğumu arasında geçen süre genellikle 10 dakikadan daha az sürmektedir. Keçilerde doğuma müdahale, ancak yavrunun ayağının katlanması, başın karın boşluğuna düşmesi gibi anormal durumlarda yapılmalıdır. Annelerince benimsenmeyen oğlakların ağız ve burunları temizlenerek, üzerlerine serpilen bir miktar tuz vasıtasıyla anaları tarafından yalanmaları sağlanmalıdır. Buna rağmen anaları oğlakları ile ilgilenmiyorsa oğlaklar iyice silinerek veya saç kurutma makinası kullanılarak iyice kurutulmalıdırlar. Analık davranışının başladığının göstergesi olarak, ananın oğlağın emmesine izin vermesi ve oğlağı yalamasıdır. Yerli keçi ırklarında analık kabiliyeti gelişmiştir. Kültür ırklarında ise zayıflamıştır. Kıl keçisi, Ankara keçisi gibi yerli ırklarda analık kabiliyetinin çok yüksek olduğu, sütçü kültür ırklarında ise zayıfladığı görülmektedir. Doğuran keçiler yavru zarlarını (sonunu) 3 saat içerisinde atmaktadır. Atılan bu sonlar/plesenta hemen dışarı alınmalı ve mümkünse gömülmelidir. Zira keçilerde diğer hayvanlar gibi sonunu yiyebilirler. Keçilerde seyrek de olsa yavru zarlarının döl yatağı içinde kalması söz konusu olabilir. 27 Doğum sonrasında keçilere hızlı enerji kaynakları ile birlikte yumuşak kaliteli kuru otlar verilmelidir. Bu dönemde keçilerin enerji ve protein ihtiyaçları % 40–80 oranında artmakta, sağlanmaması halinde ise canlı ağırlık kaybı, süt veriminde düşme, yavrularla ilgilenmeme gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
841
​AMACI: Tarımsal İşletme Kayıt Sistemi önceliğinde Tarım Bilgi Sistemi kurularak, mevcut sistemlerin bu yapıyla ilişkilendirilmesi, işletme verimliliğini artıracak destekleme kriterlerinin belirlenmesi, üretim yöntemleri ile yetiştiriciliğin planlı tarım modeline dönüştürülmesi, istikrarlı ve sürdürülebilir tarım politikalarının üretilerek tek sistem üzerinden kontrol ve denetiminin sağlanarak işletmelerin yer aldığı idari kayıtların oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu işin başlıca aşamaları şunlardır: • Tarımsal işletmelerin kimlik, adres ve özel bilgilerinin depolanmasını sağlamak, • Bir veri tabanı olarak kullanmak, • Tarım istatistiklerine yönelik mevcut veri tabanları arasında entegrasyonu sağlamak, • Ülkemizde tarım sektörü konusunda yapılan ve yapılacak olan tüm çalışmaların tek bir merkez üzerinden kontrolünün ve denetiminin yapılmasını sağlamak, Genel ve ara yıllarda tarım istatistikleri konusunda yapılacak araştırmalar için çerçeve oluşturmak, Tarımsal araştırmaların kalitesini ve geri dönüşümünü kontrol etmektir. TARİHÇE: Tarım Kanunu, İstatistik Kanunu, 2010 Yılı Programı, Resmi İstatistik Programı ve Ulusal Programlarda yer alan hükümler gereği, Tarımsal İşletme Kayıt Sistemi Önceliğinde Tarım Bilgi Sistemi yapılacağı yazılım tamamlanmış ve İl ve İlçe Tarım Sisteminin Kurulması ve Güncelliğinin Sağlanmasına İlişkin “Protokol” ün 13 Temmuz 2010 tarihinde imzalanmasını takiben Tarımsal işletme Kayıt Sistemine işletme bazında veri girişi yapacak İl Müdürlüklerindeki ilgili personele eğitim verilmiştir. Sisteme veri girişleri 11 Ekim 2010 tarihinde başlamış olup, taşra teşkilatında görev yapan sözleşmeli personel ve İl Müdürlükleri personeli tarafından veri girişlerinin yapılmasına devam edilmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: TİKAS’ın faaliyete girdiği tarihten itibaren günümüze kadar, tüm Türkiye genelinde sisteme yaklaşık 52 milyon 130 bin parsel kaydı yapılmıştır. Parsel bilgi girişleri Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü verilerinden faydalanarak yapılmıştır. 52 milyon 130 bin parsel kaydı içerisinde tarım dışı parseller de yer almaktadır, bu parsellerin şimdiye kadar 12 milyon 660 bininin tarımsal amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: Şu anda TİKAS kapsamında yurt çapında veri giriş faaliyetleri devam etmektedir. Avrupa Birliği Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu ve Genel Müdürlüğümüz arasında, İstatistik Stratejisi kapsamında yapılan toplantıların en önemli unsurunu TİKAS oluşturmuştur. Bu kapsamda taslak bir TİKAS Eylem Planı hazırlanmış ve TÜİK ile AB Bakanlığına iletilmiştir. HEDEFLER: 1.Tarım Sektöründe Kamu Kaynaklarının Etkin Kullanılması: 2011 ve sonrası yıllarda bitkisel üretim ve hayvancılık konusunda planlanan destekleme politikalarının, tarımsal işletme büyüklüğüne, işletme tipine ve üretim desenine göre planlanarak işletme verimliliğini artırmaya yönelik yapılandırılması mümkün olacaktır. Gerek bitkisel üretimde gerekse hayvancılıkta yetiştiriciliğin, gelecek endişesi taşımadan planlı istikrarlı, arz-talep dengesinde kalarak pazar imkanlarının sağlandığı yapıya kavuşturulması mümkün olacaktır. Sistemin kurulmasıyla arazi toplulaştırma çalışmalarının daha sağlıklı ve verilere dayalı olarak sürdürülmesinin yanı sıra küçük ölçekli işletmelerin orta ve büyük ölçekli yapıya kavuşturulması tedbirleri alınacaktır. Bitkisel üretim ve hayvansal üretim açısından kendine yeter ülke olabilmemiz için yetiştiriciliğin özendirici yönü ile karlılık ilkelerini belirleyebilen işletme yapıları ortaya konulacak böylece üretici-tüketici memnuniyeti sağlanacaktır. 2.Güncel Bilgi İhtiyacının Karşılanması: Sistem kurulduktan sonra sürekli güncelliği sağlanacağından tarımsal işletme yapılarındaki değişimlere göre önlem alınacaktır. Tarım sektöründe yapılacak araştırmalar için sağlıklı ve güncel çerçeve mevcut olacaktır. Ulusal Adres Veri Tabanı ile ilişkilendirilmiş tarımsal işletme kayıtları elde edilecek ve böylece işletme adresi ile işletmeci adresi bilgilerine ulaşılarak sistemin güncellenmesi ile sürdürülebilirliğinin sağlanması mümkün olacaktır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kayıtlarında yer alan parsellerin eski adresleri, Ulusal Adres Veri Tabanı ile eşleştirilerek güncellenecektir. 3. Zamanlı ve Güvenilir Tarım İstatistiklerinin Üretilmesi: Sistem, tarım sektörü konusundaki tüm verilerin tek merkez üzerinden kontrol ve denetimini sağlanacağından uluslararası tanım, kavram ve standartlara uygun tarımsal işletme bazlı istatistikler üretilmesine imkan sağlayacaktır. Diğer Sistemlerle İlişkilendirilmesi. 4. Projemiz aşağıdaki sistemlerle de ilişkilendirilecektir. • Çiftçi Kayıt Sistemi • Veteriner Bilgi Sistemi • Organik Tarım Bilgi Sistemi • Kontrollü Örtü altı Bilgi Sistemi • Soy ve Ön Soy Kütüğü Bilgi Sistemi • İyi Tarım Uygulamaları Bilgi Sistemi • Sorunlu Tarım Alanlarının Tespiti ve İyileştirilmesi • TAKBİS (Tapu Kadastro Bilgi Sistemi)
582
2. BROKOLİ YETİŞTİRİCİLİĞİ Brokoli, gelişmiş olan Avrupa ülkeleri ile Amerika da çok miktarda yetiştiriciliği yapılan ve severek tüketilen lahana grubu sebzelerden biridir. Son yıllarda brokolinin beslenme ve sağlık yönünden öneminin bilinmesi, bu sebzeye olan eğilimi artırmıştır. Serin iklim sebzelerinden olan Brokoli, karnabaharla yakından ilgili olup, morfolojik olarak benzerlik göstermektedir. Her iki türde de tüketilen kısım, açmamış çiçek tomurcuklarının oluşturduğu salkım kümesi yani baş kısmı (tacı) dır. Brokolide sebze olarak değerlendirilen olgunlaşmamış çiçek taslakları (tacı) ve sapı önce merkezi baş (taç ) olarak teşekkül eder, sonra yaprak koltuklarından çıkan yan sürgünlerden küçük başlar oluşur. İlk önce ana başlar hasat edilir sonra yaprak koltuklarından ana baş benzeri fakat onlardan daha küçük etli saplı küçük yan sürgün başları hasat edilir. Yan sürgün oluşturan ve ‘calabrase’ olarakta adlandırılan brokolilerin yanında sarı yeşilimsi, beyaz ve mor renkli brokolilerde bulunmaktadır. Brokoli, yetiştiriciliği nispeten kolay olan sebzelerden biri olup vitamin A ve C, potasyum, magnezyum minerallerince zengin olup mükemmel bir kalsiyum ve demir kaynağıdır. Çiğ olarak tüketildiği gibi değişik şekillerde yemekleri yapılaraktan değerlendirilmektedir. Brokolinin zengin vitamin muhtevası, yüksek oranda lif içermesi ve kalori değerinin düşük olması nedeniyle beslenme yönünden altın değerinde bir sebze olarak bilinmektedir. Sadece uygun bir beslenmeyi temin etmekle kalmayıp aynı zamanda sağlıklı ve uzun yaşam için avantajlar sağlar. Kalsiyum ve potasyum minerallerince oldukça zengin olan brokoli, çocukların kemik gelişimini olumlu yönde etkilemekte, yaşlılarda görülen kemik erimelerine karşı koruyuculuk özelliği göstermekte, yüksek tansiyon ve şişmanlığa karşı etkili olduğu yapılan araştırmalarla desteklenmektedir. İklim İsteği: Brokolinin optimum sıcaklık istekleri, 18-24 0C’dir. Yüksek sıcaklıklar olgunluğu hızlandırmanın yanında erken çiçeklenmeye de teşvik eder. Ayrıca brokoliler karnabaharlardan daha fazla kuraklığa dayanırlar. Aylık ortalama 16 0 C sıcaklıklar ideal olup, büyüme periyodunca 4.4 ile 21.1 0 C arasındaki sıcaklıklarda en iyi şekilde yetişirler. Brokoliserin iklim sebzesi olmasına rağmen çok düşük sıcaklıklara karşı hassastır. Özelikle taç büyüme döneminde düşük sıcaklıklar sürekli olduğu zaman bitkiler hayatlarını devam ettirememektedirler (-3.3 0C, 0 0C sıcaklıklarda bitkiler 30-36 saat kalırlarsa ölmektedirler). Brokoli taç ve sürgünlerinin istenilen derecede soğuklara maruz bırakılması tatlarının daha iyi olmasına neden olabilmektedir. Bu sebepledir ki taç oluşturma dönemlerinin düşük sıcaklıklara getirilmesinde yarar vardır. Düşük sıcaklıkların olumsuz etkileri yanında çok yüksek sıcaklıklarda (26.6 0 C üzerindeki) olumsuz etki yapmaktadır. Bitkinin olgunluğa hızla ulaşması, taçlarda yumuşama ile gevşeme, kalitede düşüklükler ve bitkilerin hemen çiçeğe kalkması gibi olumsuzluklar görülmektedir. Toprak İsteği: Toprak isteği yönünden fazla seçici değildir. Fazla ağır olmayan organik maddesi yüksek topraklarda kolaylıkla yetiştirilebilir. Çok iyi su tutan pH değeri 6-6. 5 olan topraklarda yetiştiricilik yapılmalıdır. Ekim ve Dikim Zamanı: Ekim ve dikim zamanı bölge ekolojilerine, hasat zamanına ve yetiştirilecek çeşidin olgunlaşma grubuna göre değişmektedir. Genelde hibrit çeşitler erkenci olduklarından dikimden 50-80 gün sonra ilk hasada gelmektedir. Brokolide genel olarak ilkbahar ve sonbahar yetiştiriciliği yapılmaktadır. Sonbahar dönemi yetiştiriciliği için Haziran-Temmuz aylarından itibaren tohum ekimine başlanabilir. Kışı ılıman gecen bölgelerde erken ilkbahar dönemi için Eylül-Ekim aylarında ekim yapılabilir. Erken ilkbaharda hasatlar Şubat-Mart aylarında başlar. Kışın örtüaltında (plastik seralarda) yetiştirmekte mümkündür. Yetiştirme Teknikleri: Brokoli yetiştiriciliği, diğer lahana grubu sebzeleri gibi kolay bir şekilde yapılabilir. Tohumlar yastıklara ekilebildiği gibi, viyollerede (tohum tasarrufu için) ekilebilir. Fideler esas yetiştirme yerlerine dikilirken bitkiler arası mesafe çok önemlidir. Çeşitlerin erkenci veya geççi oluşu, hasatta olgunlaşmamış ana baş ya da yaprak koltuklarından çıkan yan sürgünlerin hasat edilip edilmeyeceğine göre dikimde uygulanacak bitkiler arası mesafeler değişmektedir. Erkenci çeşitler daha küçük bitkiler oluşturduklarından bitkiler arası mesafe azaltılabilir. Fideler 3-4 gerçek yapraklı duruma geldiğinde yani tohum ekiminden 4-5 hafta sonra esas yerlerine 30 X 45 – 50 X 50 cm mesafelerde dikilebilirler. Gübreleme: Brokoli topraktan karnabahara göre daha fazla besin maddesi kaldırır. Brokoliyetiştiriciliğinde 1 da alana 15-20 kg N, 20 kg P2 O5 ve 20-22 kg K2 O verilmelidir. Azotlu gübrelerin yarısı dikimde geri kalan azot ise ana baş hasat edildikten sonra verilmelidir. Özellikle yan sürgünlerin oluşmasında azotlu gübreler büyük önem taşımaktadır. Gübreleme yapılmadan önce toprak analizleri yapılarak ihtiyaç gösteren gübrelerin verilmesi gerekmektedir. Hasat ve Verim: Brokolinin Sebze olarak değerlendirilen kısımlarını, yeşil renkli ve olgunlaşmamış çiçek taslakları ile kalın ve etli çiçek sapları oluşturur. Dünyada yaygın olarak yetiştirilen sprouting brokoliler yani yan sürgün oluşturan brokolilerde ilk önce merkezi ana baş (yaklaşık 300-400 g) ve sonra yan sürgünler başları (10-100g) hasat edilir. Hasatta önemli olan başları oluşturan tomurcukların patlamaması ve sıkı baş formu özelliğini korumasıdır. Dekara verim, çeşide, dikim sıklığına ve yetiştirilme şartlarına bağlı olarak 1500-3000 kg arası değişmektedir. Değerlendirme Şekilleri: Brokolinin yüzlerce çeşit değerlendirme şekli (çorba, salata, yemek) bulunmaktadır. Hafif haşlanıp salatası yapılabildiği gibi kızartma türü yemeklerin yanına yeşillik olarak kullanılmaktadır. Derin dondurmakta mümkündür. Dış sap kabuğu soyulup çiğ olarak tüketilmektir. Bu sebze uzun süre muhafaza edilebilir. Kontrollü atmosferde 85 gün muhafaza edilebilir. Ayrıca derin dondurma imkanı olduğundan dondurulmuş gıda sanayi içinde uygun bir sebzedir.
760
## Erik ve Badem Hastalıkları ve Zararlıları Özeti Bu kitapçık, erik ve badem yetiştiriciliğinde karşılaşılan hastalık ve zararlıları, ekolojik istekleri ve üretim teknikleri hakkında bilgi vermektedir. **Erik Hastalıkları:** * **Yaprak Delen Hastalığı (Coryneum beijerinckii):** Yaprak, meyve ve dallarda lekeler ve delikler oluşturur, yaprak dökülmesine ve meyve çürümesine neden olur. Sonbahar ve ilkbaharda ilaçlama, budama ve hastalıklı kısımların imhası ile mücadele edilir. * **Sitospora Kanseri (Cytospora spp.):** Gövde ve dallarda kanser oluşumuna, dalların kurumasına ve ürün kaybına yol açar. Budama, kanserli kısımların temizliği ve sağlıklı dokuyu içerecek şekilde budama aletlerinin dezenfeksiyonu önemlidir. * **Meyve Monilyası (Mumya) (Monilinia fructigena):** Meyve çürümesine neden olur. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, yağışlı dönemlerde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Yaprak Kıvırcıklığı Hastalığı (Taphrina deformans):** Yaprak ve sürgünlerde kıvrılma ve deformasyona neden olur. Tomurcuklar kabarmaya başladığında ilaçlama ile mücadele edilir. * **Monilya (Mumya) Hastalığı (Monilia Laxa):** Çiçek, çiçek sapı, meyve ve sürgünlerde belirti gösterir, kuruma ve mumyalaşmaya yol açar. Çiçeklenme döneminde ilaçlama, hastalıklı kısımların imhası ile mücadele edilir. * **Bakteriyel Kanser ve Zamklanma (Pseudomonas syringae pv. Syringae):** Yaprak, dal ve gövdede lekeler, kanserler ve zamklanma oluşmasına neden olur. Sonbaharda ve ilkbaharda Bordo bulamacı ile ilaçlama, hastalıklı kısımların imhası ve budama aletlerinin dezenfeksiyonu ile mücadele edilir. * **Armillaria Kök Çürüklüğü Hastalığı (Armillaria mellea):** Köklerde çürümeye neden olur, ağaçların kurumasına yol açar. Hastalıklı ağaçların imhası, kireç kullanımı ve toprak işlemesi ile mücadele edilir. * **Eriklerde Cep Hastalığı (Taphrina pruni):** Meyvelerde şekil bozukluğu, renk değişimi ve çekirdeksizliğe neden olur. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Badem Dal Kanseri (Pseudomonas amygdali):** Gövde ve dallarda kanser yaralarına neden olur. Hastalıklı kısımların temizliği, budama, budama aletlerinin dezenfeksiyonu ve sonbahar ile ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kök Kanseri Hastalığı (Agrobacterium tumefaciens):** Köklerde ur oluşumuna neden olur. Hastalıklı ağaçların imhası, toprak analizleri, toprak alt zararlıları ile mücadele, aşı kalemlerinin temizliği ve aşı yerlerinin macunla kapatılması ile mücadele edilir. * **Ekin Pası (Tranzschelia pruni-spinosae):** Yapraklar üzerinde pas lekeleri oluşturur. Hastalıklı yaprak ve sürgünlerin toplanması ve imhası, ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şarka Virüsü (Plum pox potyvirus (PPV)):** Yaprak ve meyvelerde renk değişikliği, deformasyon ve yaralara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Halkalı Leke Virüsü Hastalığı (Prunus necrotik ring spot vırus):** Yapraklar üzerinde lekeler ve nekrozlara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Erik Cücelik Virüsü (Prune dwarf ilarvirus (PDV)):** Ağaçlarda bodurlaşma, yaprak deformasyonu ve şekil bozukluklarına neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı ile mücadele edilir. **Badem Hastalıkları:** * **Badem Dal Kanseri (Pseudomonas amygdali):** Gövde ve dallarda kanser yaralarına neden olur. Hastalıklı kısımların temizliği, budama, budama aletlerinin dezenfeksiyonu ve sonbahar ile ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kök Kanseri Hastalığı (Agrobacterium tumefaciens):** Köklerde ur oluşumuna neden olur. Hastalıklı ağaçların imhası, toprak analizleri, toprak alt zararlıları ile mücadele, aşı kalemlerinin temizliği ve aşı yerlerinin macunla kapatılması ile mücadele edilir. * **Ekin Pası (Tranzschelia pruni-spinosae):** Yapraklar üzerinde pas lekeleri oluşturur. Hastalıklı yaprak ve sürgünlerin toplanması ve imhası, ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şarka Virüsü (Plum pox potyvirus (PPV)):** Yaprak ve meyvelerde renk değişikliği, deformasyon ve yaralara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Halkalı Leke Virüsü Hastalığı (Prunus necrotik ring spot vırus):** Yapraklar üzerinde lekeler ve nekrozlara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. **Erik Zararlıları:** * **Kırmızı Örümcekler (Akarlar):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek sararma ve kurumaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil (Parthenolecanium corni):** Yaprak, dal ve sürgünlerde özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve larva döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Testereli Arıları (Hoplocampa spp.):** Meyvelere girerek zarar verir. Çiçeklenme döneminde ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **San Jose Kabuklu biti (Quadraspidiotus perniciosus):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek deformasyona ve zayıflamaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbükenler:** Yaprakları ipeksi ağlarla bağlayarak zararlı olurlar. Kültürel önlemler, biyoteknik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yaprak Galerigüveleri:** Yapraklar arasına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Sarıkurdu (Zeuzera pyrina):** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Hastalıklı dalların budaması, larva deliklerine tel sokma ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Altın Kelebek (Euproctis chrysorrhoea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kışlık yuvaların temizliği ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Amerikan Beyazkelebeği (Hyphantria cunea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kaplanı (Stephanitis pyri):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek lekelenmeye ve zayıflamaya neden olur. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kırmızıkabuklubiti (Epidiaspis leperii):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Erik İçkurdu (Cydia funebrana):** Meyvelere girerek zarar verir. İlaçlama ve kurtlu meyvelerin toplanması ile mücadele edilir. * **Badem İçkurdu (Eurytoma amygdali):** Badem meyvelerine girerek zarar verir. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilaçlama ve dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi ile mücadele edilir. * **Erik Koşnili (Sphaerolecanium prunastri):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Dut Kabuklubiti (Pseudaulacaspis pentagona):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Ağacı Dipkurtları (Capnodis spp.):** Ağaç köklerinde zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Tomurcuktırtılları:** Tomurcuklara girerek zarar verir. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Bakla Zinni (Epicometis (=Tropinota) hirta):** Çiçeklere zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Göz kurtları:** Çiçek tomurcuklarına zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Güvesi (Anarsia lineatella):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Doğu Meyve Güvesi (Cydia molesta):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler, eşeysel çekici tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. **Badem Zararlıları:** * **Kırmızı Örümcekler (Akarlar):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek sararma ve kurumaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil (Parthenolecanium corni):** Yaprak, dal ve sürgünlerde özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve larva döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **San Jose Kabuklu biti (Quadraspidiotus perniciosus):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek deformasyona ve zayıflamaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbükenler:** Yaprakları ipeksi ağlarla bağlayarak zararlı olurlar. Kültürel önlemler, biyoteknik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yaprak Galerigüveleri:** Yapraklar arasına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Sarıkurdu (Zeuzera pyrina):** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Hastalıklı dalların budaması, larva deliklerine tel sokma ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Altın Kelebek (Euproctis chrysorrhoea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kışlık yuvaların temizliği ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Amerikan Beyazkelebeği (Hyphantria cunea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kaplanı (Stephanitis pyri):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek lekelenmeye ve zayıflamaya neden olur. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kırmızıkabuklubiti (Epidiaspis leperii):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Badem İçkurdu (Eurytoma amygdali):** Badem meyvelerine girerek zarar verir. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilaçlama ve dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi ile mücadele edilir. * **Dut Kabuklubiti (Pseudaulacaspis pentagona):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Ağacı Dipkurtları (Capnodis spp.):** Ağaç köklerinde zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Tomurcuktırtılları:** Tomurcuklara girerek zarar verir. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Bakla Zinni (Epicometis (=Tropinota) hirta):** Çiçeklere zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Göz kurtları:** Çiçek tomurcuklarına zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Güvesi (Anarsia lineatella):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Doğu Meyve Güvesi (Cydia molesta):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler, eşeysel çekici tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. **Ek Bilgiler:** * Kitapçıkta ayrıca erik ve bademin ekolojik istekleri, üretim teknikleri, anaç seçimi, budama teknikleri, gübreleme ve sulama hakkında bilgiler yer almaktadır. * Zirai mücadele ilaçlarının insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olduğunu unutmamak ve ilaç kullanırken dikkatli olmak gerekmektedir. * İlaçlama yaparken etiket bilgilerini ve prospektüsü dikkatlice okumak, tavsiye edilen dozajı uygulamak ve güvenlik önlemlerini almak önemlidir. * Hastalık ve zararlılarla mücadelede, kültürel önlemlere, biyoteknik mücadele yöntemlerine ve zararlıların ekonomik zarar eşiğine dikkat etmek önemlidir. * Herhangi bir hastalık veya zararlı görüldüğünde, en kısa zamanda il/ilçe müdürlüklerine ihbar edilmelidir. Bu özet, kitapçıkta yer alan bilgilerin kısa ve öz bir şekilde sunulmasını sağlamaktadır.
1,492
BAĞ YETİŞTİRİCİLİĞİ: KÜLTÜREL İŞLEMLER Budama ve Terbiye Sistemleri Budama, asmaya uygun şekil verilip korunması, asma üzerindeki sürgünlerin dengeli bir şekilde dağıtılması, asmanın uzun yıllar kapasitesiyle orantılı ürün oluşturmasının sağlanması, toprak işleme, sulama, ilaçlama, hasat vb. kültürel işlemlerin kolaylaştırılması, salkım seyreltme işçiliği maliyetinin azaltılması gibi amaçlarla yapılır. Kış ve yaz budamaları olmak üzere iki ana kısımda incelenir ve uygulanır. Kış Budaması Uyku (dinlenme) döneminde yapılan budama olup bu dönemde asma yıllık gelişmesini tamamlayarak kökleriyle bitki besin maddeleri ve su alımını durdurmuştur. Çiçeklenme ve sonraki dönemlerde gelecek yılın göz verimliliği oluştuğundan, kış döneminde gözlerde yapısal farklılıklar yaşanmamakta, yapraklanma dönemine kadar verimlilikle ilgili önemli değişiklikler de görülmemektedir. Budama, prensipte yaprak dökümünden gözlerin uyanıp sürmesine kadar olan zaman diliminde yapılmalıdır. Gerektiğinde hava ve toprak şartları ile üreticilerin iş yoğunluğu gibi özel koşullara bağlı olarak budama zamanı belirlenmelidir. Budamanın erkenci çeşitlerde erken zamanda yapılması önerilirken, yaprak dökümünden hemen sonra yapılacak budama olgunluğu birkaç gün öne alabilmektedir. Budama yapılırken, asmada bırakılacak göz miktarının belirlenmesinde en iyi ölçü, asmanın bir önceki yılda gösterdiği gelişmenin izlemesidir. Sürgünler çeşide özgü kalınlığa ulaşıp iyi olgunlaştığında bir önceki yılın sayısına yakın göz bırakılması gerekmektedir. Sürgünler fazla sayıda, normalden daha kalın ve kuvvetli geliştiğinde ise önceki yıl yeterince göz bırakılmadığının belirtisi olup çubuk ve göz sayısı arttırılmalıdır. Tersi durumunda, sürgünler zayıf gelişerek iyi olgunlaşamadığı zaman önceki yıl, kapasitesinin üzerinde yüklendiğinin işareti olup bu koşullarda asma daha sert budanarak göz sayısı azaltılmalıdır. Sert budama yapıldığı zaman asmanın gelişme gücü arttırılarak köklerinin de kuvvetli gelişmesi sağlanabilmektedir. Asmada ürün miktarı ile sürgün gelişmesi arasında ters bir ilişki mevcut olup, birinin azalması diğerinin artmasıyla orantılıdır. Asmaya kapasitesinin üzerinde yükleme yapıldığında sürgün gelişmesi zayıflayarak, ürünün kalitesi düşmekte ve üzümlerin olgunlaşması gecikmektedir. Yaz Budaması Asmaların uyanıp geliştiği, yapraklı dönemlerinde yapılan budama işlemlerine yaz budamaları veya yeşil budamalar denilmektedir. Bu dönemde sürgünlerin dipten kesilmesi, kısaltılması yanında salkımlar ve yapraklarla ilgili değişik kültürel uygulamalar yapılabilmektedir. Yaz budamalarının zamanında ve uygun şekilde yapılıp yapılmaması kış budamalarının olumlu veya olumsuz etkilenmelerine neden olmaktadır. İlkbaharın erken döneminde sürgünlere uygulanacak kısaltma veya dipten çıkarma kış budamasında olduğu gibi etki yapabilmektedir. Sürgünlerin bir kısmının kesilmesi asmanın verim kapasitesini düşürmekle birlikte kalan sürgün ve salkımların daha kuvvetli gelişmesini sağlamaktadır. Yaz boyunca çeşitli zamanlarda yapılması gereken budamalar şunlardır. Filiz ve Obur Sürgün Alma: Filizlerin (salkımsız sürgünlerin) ve oburların (yaşlı kısımlardan çıkan sürgünlerin) koparılması işlemi olup ilkbaharda son salkımların görülmesinden sonra yapılmalıdır. Sürgünlerde Uygulanan İşlemler: Sürgün ve dalların çatı oluşturmak suretiyle neden olduğu gölgeleme etkisinin azaltılması, asmanın havalanması, salkımların olgunlaştırılması ve ilaçların etkinliğinin arttırılması amacıyla gelişmenin belli dönemlerinde sürgün uçlarının kesilmesi işlemidir. Sürgünlerde uç alma, tepe alma ve koltuk alma işlemleri yapılır. Uç Alma: Sürgün ucundan 7-15 cm’lik kısmın koparılarak genç asmalara şekil verilmesi, rüzgar zararının azaltılması ve tane tutumunun arttırılması gibi temel amaçlarla yapılmaktadır. Yaprak Alma :Yeşil sürgünlerdeki yaşlı, gölge yapan ve havalanmayı engelleyen yaprakların koparılması işlemidir. Uygulamalar bağlarda mücadele etkinliğini arttırdığı gibi özellikle sofralık üzüm çeşitlerinde salkımların daha iyi renklenmelerini sağlamaktadır. Dip Sürgünü Çıkarma: Bazı anaçlar (Rupestris du lot ile Benlandieri x Rupestris du lot melezleri vb.) dip sürgünü vermeye yatkındırlar. Toprak yüzeyi civarındaki anaç ve aşı kaleminden çıkan sürgünlerin, gelişme döneminin ilk yıllarında mutlaka koparılmaları gerekmektedir. Bu işlem yapılmadığı zaman gelişen sürgünler besin maddelerini aşırı şekilde sömüreceğinden, asma gelişmesinin yavaşlayarak zayıflamasına neden olmaktadırlar. Terbiye Sistemleri Gövdenin şekli ve yüksekliği, yaşlı kollarla yıllık sürgünlerin sayı ve uzunlukları ile bağlanma yerleri bir bütün halindeki görünüşüne terbiye sistemi veya terbiye şekli denir. Asmanın yeterince gelişebilmesi ve terbiye şeklini muhafaza edebilmesi yanında kaliteli ve bol ürün oluşturabilmesi amacıyla uygun şekil verilmelidir. Terbiye şekli verilen asmalar, desteğe sarılıp sülükleri ile tutunarak büyüme ve şekil oluşturmalarına karşın kendi halinde bırakıldıkları zaman genellikle açılmış bir şemsiye gibi sürgünlerini geliştirerek çalı görüntüsü oluşturur ve verimden düşerler.
603
Yemeklik Baklagil yetiştiriciliği: NOHUT TARIMI: Tohumluk ve Tohumluk Miktarı: Tam anlamıyla hazırlanmış tohumluk yüksek verimin garantisidir. Tohumluğun temiz ve hastalıksız tarladan alınması, iyi temizlenmiş olması, içinde kırık, cılız tane bulunmaması, çimlenme güçlerinin % 85–95 olması gerekir. Tohumla geçen bir hastalık olan Antraknoz hastalığına karşı alınacak en büyük önlemlerden birisi, ekilen tohumluğun hastalıksız tarladan alınmış tohum olmasıdır. Ülkemizde iyi dallanan koçbaşı nohutlarda serpme ekimde 10–12 kg/da, mibzerle ekimde 8–10 kg/da tohum tavsiye edilir. Bakım: Nohutta yapılan en önemli bakım işlemlerinden birisi de yabancı otlarla mücadeledir. Genelde geç ilkbahar ekiminden sonra yabancı otlar problem değildir. Ancak bazı yıllar yağışlar devam ederse otlanma olmaktadır. Bu nedenle küçük tarlaları olan üreticiler elle bir kere ot temizliği yapabilirler. Hastalıklara dayanıklı olan çeşitlerin erken ekiminde büyük oranda verim artışı sağlanmakta ama tarlalarda ot miktarı fazla olmaktadır. Bu nedenle erken ekimde mutlaka yabancı ot kontrolü yapılmalıdır. Nohut genel olarak Türkiye’de ve çoğu ülkede kuruda yetiştirilir. Nohut tarımında sulama, kurak koşullarda ürünün garantisidir. Konya ovasında yapılan bir çalışma sonucu, Antraknoz hastalığına toleranslı çeşitler kullanılarak nohudun üç kez sulanması ile verimin önemli oranda arttığı bildirilmiştir. Birinci sulama çiçeklenme başlangıcında, ikinci sulama bakla bağlama başlangıcında, son sulama ise tane doldurma devresinde yapılmalıdır. Su kaynağımız bir sulamaya imkân veriyor ise, sulamanın çiçeklenme başlangıcında yapılması önerilmektedir. Nohutta zararlılarla mücadelede için toprak işleme, ekim nöbeti ve temiz tohumluk gibi kültürel önlemlerin yanında kimyasal yöntemlerde kullanılmaktadır. Zararlı görüldüğünde en yakın Tarım teşkilatına başvurulmalı ve onların tavsiyelerine göre hareket edilmelidir. Hasat ve Depolama: Hasadın tam zamanında yapılması, hasat kayıplarını en aza indirerek kaliteli ve yüksek verim alınmasını sağlar. Nohutta bitkiler çeşitlere ve iklim durumuna göre ekimden 95–120 gün sonra hasat olgunluğuna gelir. Nohutta tane dökme problemi yoktur. Bitkide yapraklar kırmızımsı kahverengine dönüştüğünde, olgunlaşmış bitkiler sökülerek hasat yapılır. Sökülen bitkiler birkaç gün yığınlar halinde tarlada bekletilerek tamamen kurumaları sağlanır. Daha sonra özel nohut harman makineleri ile harman yapılır. Ancak son yıllarda araştırma kuruluşlarınca geliştirilen uzun boylu çeşitlerin çok rahatlıkla biçerdöverle hasadı yapılabilmektedir. Nohut konulacak depo mutlaka temiz ve zararlılara karşı ilaçlanmış olmalıdır. Tanelerin depolanmasında yüksek sıcaklık ve düşük oransal nem canlılığın korunması yönünden çok önemlidir. Depolanacak nohudun tanede su oranı % 13. 5’ in üzerinde olmamalıdır. Şayet hasat edilen üründe nem oranı %13. 5 in üzerinde ise depoya gönderilmeden önce sergenlerde nemi %13. 5’ in altına düşürüldükten sonra depoya götürülmelidir. Selektörde kırık, bozuk ve delik taneleri temizlenen ürünün depolama süresince fazla nemli hava ile temasını önlemek amacıyla sık dokunmuş çuvallara doldurulmalıdır. Nohut için en uygun ambarlar, sıcaklığının 10 0 C’nin üzerine çıkmadığı hava oransal neminin % 55–60 civarında olduğu, ambar zararlılarına karşı gerekli kimyasal mücadele önlemlerin alındığı, temiz ortamlardır. Nohutta iyi depolama yapılmadığında % 25 ağırlık kaybı olmaktadır.
429
ANA ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ: Hibrid İki ayrı ırkın veya iki ayrı saf hattın veya ayrı bir ırkla değişik ırktan bir saf hattın, birbirleri ile melezleşmesi sonucu meydana gelen melezlere HİBRİD denir. Hibridler genelde kontrollü yapılırlar ve bunlara kontrollü hibridler adı verilir. En verimli koloniler hibrid kolonilerdir. Bu şekilde yapılan iyileştirme çalışması, ekonomik açıdan önemli karakterlerin birleştirilme imkanlarına dikkat edilerek hatasız yapılırsa ilk kuşak melez kolonilerin verimliliği ıslah materyali olarak kullanılan ebeveyn ırklara göre en az % 20 - 25 daha üstün olmaktadır. Ancak hibridlerde bu üstün verim yalnız ilk kuşaklarda alınabilmektedir. İleri kuşaklarda bu verim hızla düşer. Dünyada bilinen önemli hibridler vardır. Hibrid üreticiliği arıcılığın en teknik ve en ileri aşamasıdır. Çok külfetli ve ileri bir tekniğin uygulanmasını gerektirmesine karşın hibrid ana arıların kolonilerinden sağlanan yüksek verim bu külfete katlanmaya değer bulunmaktadır. Hibrid üretmenin temel kuralları Kural 1: Önemli hibridlerin ebeveynleri olan saf ırk ve saf hatlar elde tutulmalıdır. Kural 2: Tanınan hibrid ana arıların üretilebilmesi için tanınan hibridin ebeveynlerinin hangi ırk, eko tip veya saf hat olduğunun bilinmesi gerekir. Kural 3: Tanınan hibridlerin ebeveynlerinin ana arıları ve erkek kolonileri saf olarak üretilmelidir. Kural 4 : Tecritli çiftleşme bölgelerinde hibridin saf ebeveynleri bulundurulmalı ve çiftleşmeleri sağlanmalıdır. Dünyaca tanınan önemli hibridler Sterline: 1949´da ABD´de üretilmiştir. İtalyan arısının dört hat hibrididir. Midnite : 1957´de ABD´de üretilmiştir. Kafkas soyunun dört hat hibrididir. Saf hat ebeveynlere göre % 130 - 200 daha verimlidir. Buckfast : Br. Adam´ın İngiltere´de geliştirdiği bir hibriddir. Buckfast ana X Anadolu baba hırçın ve hareketli, Anadolu ana X Buckfast baba sakin ve uysaldır. Buckfast hibridi ebeveynlere göre % 128 - 151 daha verimli bulunmuştur. Hibrid yetiştiriciliğinde ilk olarak yöreye uygun ve iyi kombinasyon verecek ırklar ya da hatlar seçilir. Her zaman istenilen sonucun alınabilmesi için, seçilen ebeveyn hatlar seleksi yon yoluyla, mümkün olduğunca ortak özelliklere kavuşturularak saflaştırılır, istenilen karakterler elde edilir ve sabitleştirilir. Bu saf hatların elde edilebilmesi için yapay dölleme gereklidir. Kullanma Melezleri : Saf bir ırkın bakire ana arısının; yaşanılan coğrafi bölgede bulunan lokal kolonilerin erkek arıları ile çiftleşmesi ile elde edilen çiftleşmiş ana arılara kullanma melezi ana arılar denmektedir. Burada bir nevi hibrid yetiştiriciliği yapılmakla beraber erkek kolonilerin ırk özellikleri bilinmediğinden ve bilinse bile tecritli çiftleştirme bölgesinde kontrollü çiftleştirme yapılmadığından bu ana arılara hibrid demek mümkün olmamakta, verimleri konusunda kesin bir ifade kullanılamamaktadır. Tecritli çiftleştirme alanları tesis edemiyorsanız bu tür üretim kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye´de 1978 yılından bu yana yapılan ana arı yetiştiriciliği bu temele dayalı olarak yapılmaktadır. Ana hattı Kafkas olan kullanma melezi ana arılar yetiştirilmektedir. Ana arılar Kafkas ırkından yetiştirilmekte, bu ana arıların çiftleşmeleri için normal yani değişik ırk ve melez kolonilerin bulunduğu yerlerde çiftleşmeleri sağlandığından erkek koloniler hakkında hiç bir şey söylemek mümkün olmamaktadır. TÜRKİYE’DE HANGİ BÖLGELER İÇİN HANGİ IRK, EKO TİP VE MELEZLER ÜRETİLEBİLİR? Başarılı bir bal üretim arıcılığı için arıcı aşağıdaki temel kuralları göz önünde bulundurmak zorundadır. Birinci kural; Bal üretim arıcılığı yapacak veya yapmakta olan arıcı çalışacağı bölgede veya gezgincilik yapacağı bölgelerde başarılı ve verimli olan ırk, eko tip veya melez ana arılarla çalışmak zorundadır. İkinci kural; Bu ırk, eko tip veya melez ana arılar gerek genetik özellikleri, gerekse yetiştirme kalitesi yönünden güvenilir olmalıdır. Bunun doğruluğu kontrol edilmelidir. Üçüncü kural; Yukarıdaki şartlara göre belirlenen ana arılar güvenilir yerlerden temin edilemiyorsa; kimliği ve kalitesi bilinmeyen sıradan ana arılar kesinlikle kullanılmamalıdır. Zira istenen genetik özelliklerde ve kalitede olmayan ana arılar adaptasyon ve kalite problemlerinden dolayı verilen kolonilerin de ölümüne sebep olmaktadırlar. Dördüncü kural; Bal üretim işletmeleri güvenilir ana arı bulamamaları halinde ihtiyaçları olan ana arıları kendileri üretmelidirler. Üretilecek ana arıları kullanacak olan bal üretici işletmeler olduğuna göre konuya bu işletmeler açısından bakıldığında yukarıdaki durum ortaya çıkmaktadır. Kurulacak ana arı üretim işletmeleri bu ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmalı. İşletmeler genetik materyal ve üretim kalitesi yönünden kendilerini eksiksiz programlamalıdır.
611
GÖKÇEADA Yayılma Alanı: Gökçeada, Çanakkale ve Kuzey Batı Anadolu Verim Yönü: Kombine, süt ve et Genel Tanımı: Küçük yapılıdır. Vücut beyaz, göz, ağız, burun ucu, kulak ve ayaklarda siyah lekeler görülür. Erkekler kuvvetli spiral boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Yağsız, ince ve uzun kuyrukludur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: süt verimi ve yaşama gücü oldukça yüksektir. Sert iklimli bölgelerde de yetiştirilebilmektedir. Çobansız sürüler halinde, yarı yaban yaşam sürer. Erken yaşta cinsel olgunluğa erişir. Hastalıklara dayanıklıdır, herhangi bir aşılama programı uygulanmaksızın yetiştirilebilir. Yetiştirme Koşulları: En çok Gökçeada (İmroz) adasında engebeli ve dağlık arazide, düşük kaliteli mera alanlarında çobansız olarak yetiştirilmektedir. Yarı entansif yetiştiricilik uygulamalarına da rastlanmaktadır. Ağır kış koşullarında barınaklara alınan koyunlara ek yemleme uygulanmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 61 Laktasyon Süt Verimi (kg) 121 Vücut Uzunluğu (cm) 63 Laktasyon Süresi (gün) 204 Doğum Ağırlığı (kg) 3.8 3.7 Yapağı Verimi (kg) 2.2 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 55 48 Damızlık Yaşı (ay) 16 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 191 Kuzu Verimi 1.2 KARACABEY MERİNOSU Yayılma Alanı : Marmara Bölgesi, ağırlıklı olarak Güney Marmara Verim Yönü: Et, Yapağı Genel Tanımı : Kıvırcık ile Alman Yapağı Et Merinosu melezlenmesiyle elde edilmiş olup % 90 üzerinde Merinos genotipi taşımaktadır. Vücut geniş, derin, yuvarlak yapılı, orta uzunlukta, sırt düzgün ve geniş, sağrı geniş ve az düşük, bacaklar orta uzunlukta ve iriliktedir. Butlar dolgun ve derindir. Başın yüz kısmı ile bacak uçları çıplaktır. Renk beyazdır. Kuyruk yağsız, uzun ve incedir. Erkekler % 10-15 boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Yapağısı ince, bir örnek olup tekstile uygundur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Yaşama gücü yüksektir. Hemen tüm yıl kızgınlık gösterir. Kuzuların büyüme hızı yüksektir. Koyunlar iyi huylu, sürü içgüdüsü oldukça iyi, sürü halinde yönetilmesi kolaydır. Sağım ve kırkıma olumsuz tepki vermez. Analık içgüdüsü iyidir. Bulunduğu bölge şartlarına uyumlu ve hastalıklara dirençlidir. Yetiştirme Koşulları: Bakım ve besleme koşulları daha iyi olan ve kısmen de entansifleşme eğilimi görülen işletmelerde ve engebesi az ovalık kesimlerde tercih edilen bir ırktır. Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 77 73 Laktasyon Süt Verimi (kg) 78 Vücut Uzunluğu (cm) 73 72 Laktasyon Süresi (gün) 140 Doğum Ağırlığı (kg) 4.5 4.3 Yapağı Verimi ( kg ) 3.6 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80-100 60-65 Damızlık Yaşı (ay) 10-14 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 322 Kuzu Verimi 1.4 ANADOLU MERİNOSU Yayılma Alanı: İç Anadolu Bölgesi'nin batı kısımları Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Alman Yapağı Et Merinosu ile Akkaramanın melezlenmesiyle Polatlı ve Altınova Tarım İşletmelerinde elde edilmiştir. Bu merinos tipi % 75-80 Alman Yapağı Et Merinosu genotipi taşır. Baş uzunluğu ve genişliği orta, dudaklar kalın, kulaklar yatay ve geniş, boyun kısa ve kalın, vücut iri, geniş, derin ve uzun, butlar dolgun ve etli, bacaklar uzun ve kuvvetlidir. Renk beyazdır. Başın yüz kısmı ile bacakların alt kısımları çıplaktır. İnce, birörnek, 60-64 S yapağılıdır. Erkek ve dişiler genelde boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, ince ve kısadır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: İç Anadolu Bölgesi şartlarına adapte olmuştur. Değişik çevre şartlarına adaptasyon yeteneği yüksektir. Yürüme yeteneği, sürü ve analık içgüdüsü iyidir. Yetiştirme Koşulları: İç Anadolu'nun az engebeli ve yetersiz mera şartları ile karasal iklimine uyum sağlamıştır. Bununla birlikte bakım besleme ve barındırma koşulları nispeten iyi olan işletmelerde başarılı bir şekilde yetiştirilmektedir. Barınaklar genellikle meraya yakın yerlere inşa edilmektedir. Karlı dönemlerde ağılda barındırılır. Meranın durumuna ve mevsime göre ek yemleme yapılmaktadır. Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 75 66 Laktasyon Süt Verimi (kg) 70-90 Vücut Uzunluğu (cm) 86 74 Laktasyon Süresi (gün) 120 Doğum Ağırlığı (kg) 4.3 4.1 Yapağı Verimi (kg) 3.0-3.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80-90 50-55 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 240 Kuzu Verimi 1.4 ORTA ANADOLU MERİNOSU Yayılma Alanı: Orta Anadolu Bölgesi Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Akkaraman ırkı ile Alman Et Merinosu melezlenmesiyle elde edilmiştir. Yaklaşık % 80 Alman Yapağı Et Merinosu, % 20 Akkaraman genotipi taşımaktadır. Vücut iri yapılıdır. Baş uzunluğu ve genişliği orta, dudaklar kalın, kulaklar yatay ve geniş, boyun kısa ve kalın, vücut geniş, derin ve uzun, butlar dolgun ve etli, bacaklar uzun ve kuvvetlidir. Yapağı rengi beyazdır. Bacakların alt kısımları ile yüz çıplaktır. Yapağısı ince ve birörnek elyaftan oluşmaktadır. Erkek ve dişiler genelde boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, ince ve uzundur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Akkaraman koyunlardan kök aldığı için Orta Anadolu şartlarına iyi uyum sağlamış ve hastalıklara karşı dayanıklı, yaşama gücü yüksek bir ırktır. Değişik çevre koşullarına adaptasyon yeteneği, analık ve sürü içgüdüsü oldukça iyidir. Kuzu verimi ve büyüme hızı Akkaramana göre yüksektir. Yetiştirme Koşulları: Orta Anadolu şartlarında kış aylarında bir süre ağılda; diğer zamanlarda gündüz merada, geceleri açık çevrili yerlerde yetiştirilir. Yerli ırklardan sonra kurak meralardan en iyi yararlanabilen koyun ırkıdır. Bakım, besleme şartları nispeten iyi işletmelerde başarılı şekilde yetiştirilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 76 68 Laktasyon Süt Verimi (kg) 60-70 Vücut Uzunluğu (cm) 88 75 Laktasyon Süresi (gün) 150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.4 4.1 Yapağı Verimi (kg) 3.6-3.8 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 85-90 55-60 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 290 235 Kuzu Verimi 1.4
834
Teke Katımı Yöntemleri Keçilerde aşım, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım diye anılan yöntemler ile yapılmaktadır. Serbest (Rastgele) Aşım; Keçi sürüsüne yetecek sayıda teke, sürekli veya aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her teke, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın keçiyle çiftleşir. Serbest teke katımında sürüdeki lider tekeler, diğer tekelerin aşım yapmasını engellediği için sürüde kısa dönemde kısırlık, uzun dönemde de akrabalığı artırabilmektedir. Sınıf Usulü Aşım; sınıf usulü aşım, rastgele aşıma göre biraz daha gelişmiş bir teke katımı yöntemidir. Bu yöntemde verim düzeylerine göre oluşturulacak keçi gruplarına uygun özellikte bir ya da birden çok teke katılır. Doğan oğlakların ana ve babaları ancak her gruba bir baş teke verilmişse belli olmaktadır. Elde Aşım; soy kütüklü yetiştirme yapan keçicilik işletmelerinde uygulanır. Kızgınlık gösteren keçi, önceden belirlenmiş teke ile çiftleştirilir. Kızgınlık gösteren keçiler, arama tekeleriyle saptanır. Kızgınlığın saptanması ve aşım işlemi sabah ve akşama yakın saatlerde yapılır. Elde aşım, en iyi teke katım yöntemidir. Soy takibi olanağı ile birlikte tekelerin daha iyi kullanımını sağlar. Aşım Yöntemlerine Göre Bir Baş Tekeye Ayrılacak Keçi Sayısı (baş) Aşım Yöntemi Genç Teke Ergin Teke Suni Tohumlama Serbest 20 30-35 Günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş keçi için yeterli olup, sürüdeki 150-200 baş keçiye bir teke hesaplanmalıdır. Sınıf 30 35-55 Elde 40 60-75 Keçi ve tekelere sıfat döneminde, yeterli refah koşulları ile birlikte enerji bakımından zengin yemlerin (tane tahıl) verilmesi, döl verimini olumlu yönde etkilemektedir. Keçilerde; aşırı soğuk veya sıcak havalar, yetersiz refah ve bakım besleme koşulları ile uzun süre sağmak, kızgınlık ve gebelik oranını düşürmektedir. Genel olarak keçilerde yaşla beraber döl/oğlak verimi artmakta, bu artış 4-5 yaşta pik yapmakta, daha ileri yaşlarda ise düşmektedir. Sürülerde % 7’ye kadar kısırlık normal kabul edilmektedir. 25 Gebelik Keçilerin, yeniden kızgınlık göstermemesi, gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. Gebeliğin sonuna doğru, karın yavaş yavaş büyür ve memeler giderek gelişir. Sağrı kasları, uterusun/rahimin ağırlaşıp sarkmasıyla içeri çöker. Sağrı kemikleri belirgin bir durum alır. Meme başları sıkıldığında koyu, yapışkan bir sıvı gelir. Gebe keçilerde görülen başlıca davranış değişiklikleri, yem yeme isteğinin artması, kimi hayvanlarda yem seçme alışkanlığının oluşması, tekeyi yaklaştırmama ve genel sakinleşme olarak sıralanabilir. Keçilerde gebelik süresi, 145 - 155 gün arasında olup, ortalama 150 gün olarak kabul edilir. Gebelik döneminde;  Keçileri kötü koşullarda nakletmek,  Gebeliğin ilk 45 günlük döneminde uzun süre yürütmek, koşturmak,  Vurma, çarpma ve/veya sıkışma gibi kazalara maruz kalmak,  Altı ıslak ve/veya üstü akan ağıllarda barındırmak,  Donmuş, küflü ve bozulmuş gıdalarla beslemek,  Aç bırakmak veya yeterli yem vermemek,  Bazı hastalıklar (brucella, vibrio, salmonella vb.) yavru atmalara sebep olabilmektedir. Anne karnındaki ölümlerin % 20-25’i, döllenmeden sonraki ilk 45 günde yani rahime tutunma (embriyonal) döneminde olmaktadır. Bu dönemde ölen embriyo, vücut tarafından rezorbe (emildiği) edildiği için yetiştirici tarafında fark edilmez ve keçi daha sonra tekrar kızgınlık gösterebilir. Sürüdeki tek tük atıkların hareket veya yönetim hatalarına, gebeliğin 100. gününden sonra oluşan atıkların ise daha çok enfeksiyona bağlı olduğu düşünülmelidir. Sürüde % 2 den fazla oluşan atıkların, bulaşıcı enfeksiyonları işaret etmesi nedeniyle, veteriner hekime erken müracaat edilmesi atıkların önlenmesinde faydalı olacaktır. Doğum (Oğlaklama) Doğumlar, bireysel doğum bölmelerinde ya da 6-10 başlık ileri gebe keçi bölmelerinde yaptırılabilir. Bireysel doğum bölmelerinde, keçiler, analık 26 yeteneklerine ve yavrunun yaşama gücüne bağlı olarak 4-24 saat arasında tutulabilir. Buradan grup halinde analı-oğlaklı bölmelerine taşınmalıdır. Keçi başına en az 2 m² alanı olan doğum bölmesi, zemininde kuruluk ve temizlik sağlayacak kadar altlıklı olmalıdır. Kuru ve temiz altlık, mikroorganizmaların yeni doğan oğlaklara ağız ve göbek kordonu yoluyla geçişini engellemede hayati önemdedir. Doğumu yaklaşan keçiler, çoğunlukla diğer keçilerden uzaklaşarak (en yakınındaki keçiden 10 metreden daha uzağa) sessiz yer ararlar. Doğumdan birkaç saat önce rahatsızlık ve sık sık pozisyon değiştirme (yürüme, yatma, ayakta durma, yeri eşeleme), sık sık meleme (bir saatte 20 kez ya da daha fazla), yakınında bulunan hayvanı kovalama, tos vurma davranışları görülür. Doğum genellikle kısa zamanda (3 saatten daha az), vertikal pozisyonda yatarak ve yardımsız gerçekleşir. İkiz doğumlarda ise doğum, ikinci yavrunun doğması ile tamamlanır ve 4 saatten daha uzun sürebilir. Bu süreler ırklara göre değişebilmektedir. Toggenburg ve Saanen keçilerinde ikiz doğumlarda iki yavrunun doğumu arasında geçen süre genellikle 10 dakikadan daha az sürmektedir. Keçilerde doğuma müdahale, ancak yavrunun ayağının katlanması, başın karın boşluğuna düşmesi gibi anormal durumlarda yapılmalıdır. Annelerince benimsenmeyen oğlakların ağız ve burunları temizlenerek, üzerlerine serpilen bir miktar tuz vasıtasıyla anaları tarafından yalanmaları sağlanmalıdır. Buna rağmen anaları oğlakları ile ilgilenmiyorsa oğlaklar iyice silinerek veya saç kurutma makinası kullanılarak iyice kurutulmalıdırlar. Analık davranışının başladığının göstergesi olarak, ananın oğlağın emmesine izin vermesi ve oğlağı yalamasıdır. Yerli keçi ırklarında analık kabiliyeti gelişmiştir. Kültür ırklarında ise zayıflamıştır. Kıl keçisi, Ankara keçisi gibi yerli ırklarda analık kabiliyetinin çok yüksek olduğu, sütçü kültür ırklarında ise zayıfladığı görülmektedir. Doğuran keçiler yavru zarlarını (sonunu) 3 saat içerisinde atmaktadır. Atılan bu sonlar/plesenta hemen dışarı alınmalı ve mümkünse gömülmelidir. Zira keçilerde diğer hayvanlar gibi sonunu yiyebilirler. Keçilerde seyrek de olsa yavru zarlarının döl yatağı içinde kalması söz konusu olabilir. 27 Doğum sonrasında keçilere hızlı enerji kaynakları ile birlikte yumuşak kaliteli kuru otlar verilmelidir. Bu dönemde keçilerin enerji ve protein ihtiyaçları % 40–80 oranında artmakta, sağlanmaması halinde ise canlı ağırlık kaybı, süt veriminde düşme, yavrularla ilgilenmeme gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
841
MALYA Yayılma Alanı: Başta Kırşehir ili ve çevresi olmak üzere Orta Anadolu Verim Yönü: Kombine, et ve yapağı Genel Tanımı: Akkaraman ırkı ile Alman Yapağı Et Merinosunun melezlenmesiyle elde edilmiştir. Merinos x Akkaraman G1 dişiler, Akkaraman koçlarına verilerek Malya tipi oluşturulmuştur. Bacaklar uzun ve vücut Akkaramandan daha iridir. Renk beyazdır, baş ve bacaklarda siyah lekeler bulunabilir. Baş ve boyun altı yapağılı, bacak alt kısımları yapağısızdır. Erkekler ve dişiler boynuzsuzdur. Yarım yağlı kuyrukludur. Kuyruk vücuda bağlantı noktasında geniş olup aşağıya doğru daralır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Kurak iklime çok iyi uyum sağlamıştır. Yetiştirme Koşulları: Bozkır iklimine ve kurak şartlara iyi adapte olmuştur. Bakım ve besleme koşulları iyi olan işletmelerde yetiştiriciliği tercih edilir. Damızlık olarak yetiştiriciliği Malya Tarım İşletmesi Müdürlüğü'nde yapılmaktadır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 70 Laktasyon Süt Verimi (kg) 35 Vücut Uzunluğu (cm) 68 Laktasyon Süresi (gün) 90 Doğum Ağırlığı (kg) 4.0 3.6 Yapağı Verimi (kg) 2.7 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 80 58 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 240 Kuzu Verimi 1.2 ACIPAYAM Yayılma Alanı: Denizli, Afyon, İsparta ve Antalya Verim Yönü: Kombine, et ve süt Irka Genel Tanımı : Acıpayam Tarım İşletmesinde geliştirilen ırk, % 50 İvesi, % 25 Dağlıç ve %25 Doğu Friz genotipi taşır. Vücut iri yapılı, renk beyaz ve lekesizdir. Baş genelde beyaz olmakla birlikte kahverengi veya siyah lekeli olanlara da rastlanır. Kaba yapağılıdır. Koçlar ve koyunlar boynuzsuzdur. Kuyruk tek parçalı, oval, orta büyüklükte, yağlı ve uca doğru incelerek uzanır. Özgü Ayırıcı Özellikler: Güç çevre şartlarına dayanıklı ve hastalıklara dirençlidir. Dağlıç ırkının yetiştirildiği ekstansif koşullara uyum sağlayabilir. Yağlı ve büyük kuyruklu Dağlıç'ları doğal olarak aşabilmektedir. Yetiştirme Koşulları: Yetiştiricinin koç talebini karşılamak üzere Gözlü Tarım İşletmesinde 1200 başlık damızlık bir sürü yetiştirilmektedir. Yayılma alanında mera genellikle zayıftır. Basit ağıllarda, sundurma veya rüzgar almayan koruluklarda barındırılır. Bakım besleme koşulları yayılma alanında nispeten iyi olan işletmelerde yetiştirilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Sağrı Yüksekliği (cm) 69 Laktasyon Süt Verimi (kg) 140 Vücut Uzunluğu (cm) 72 Laktasyon Süresi (gün) 150 Doğum Ağırlığı (kg) 4.2 3.8 Yapağı Verimi (kg) 4 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 115 70 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 350 Kuzu Verimi 1.3 KIVIRCIK Yayılma Alanı : Trakya, Marmara ve Kuzey Ege Bölgesi Verim Yönü: Kombine, et, süt ve yapağı Genel Tanımı : Et ve süt verimi öncelikli olmak üzere iki farklı tipi vardır. Etçi tipte vücut ve göğüs geniş ve yuvarlak, kaslar gelişmiştir. Sağrı hafif meyilli, bacaklar nispeten kısadır. Sütçü tipte vücut ve göğüs dar, bacaklar uzundur. Sırt hattı hafif çukur, sağrı hafif düşük önden arkaya doğru daralan yapıdadır. Vücut genellikle beyaz olup, siyah ve alacalık ta görülür. Baş, karın altı, bacaklar ve bazılarında da gerdan yapağısızdır. Yapağı tipi kaba karışıktır. Erkekler öne doğru spiral boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız, uzun ve incedir, üzeri uzun kıllarla örtülüdür. Kuyruk tarsal eklemine kadar, bazı hayvanlarda tarsus ekleminden aşağıya uzanır. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Sürü içgüdüsü ve engebeli arazilerde uzun mesafeleri yürüme kabiliyeti iyidir. Adaptasyon yeteneği yüksektir. Sağlam yapılı ve kanaatkâr olması nedeniyle kötü çevre koşullarına dayanıklıdır. Et ve süt verimi oldukça iyidir. Et yağının kas ve lif aralarında dağılmış olması ete yumuşaklık ve lezzet verir. Kıvırcık kuzularının eti açık renkli ve ince liflidir. Yetiştirme Koşulları: Aile işletmelerinde, yerleşik köy sürülerinde ve ticari işletme sürüleri şeklinde, 20-400 başlık sürüler halinde yetiştirilmektedir. Yüksek, makilik, soğuk ve nemli çevre şartlarına iyi adapte olmuştur. Yılın önemli bir kısmında otlatma uygulanır. Bakım ve besleme daha çok ekstansif koşullarda yapılır. Bölgede erken kuzu kesimi yaygın olduğundan kasaplığa ayrılan kuzular 25-30 günde, damızlığa ayrılanlar ise 60-70 günde sütten kesilirler. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 69 64 Laktasyon Süt Verimi (kg) 83 Vücut Uzunluğu (cm) 80 66 Laktasyon Süresi (gün) 180 Doğum Ağırlığı (kg) 4.0 3.7 Yapağı Verimi (kg) 1.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 60-70 45-55 Damızlık Yaşı (ay) 16-18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (c) 263 Kuzu Verimi 1.2 KARAYAKA Yayılma Alanı : Sinop'tan Trabzon'a kadar Karadeniz kıyı ve dağlık kesimleri ile Orta Karadeniz'in İç Anadolu ile kesişen Tokat ve Amasya çevresi Verim Yönü : Kombine, et, yapağı ve süt Genel Tanımı : Vücut yapısı küçüktür. Bedeni yüksekliğine nazaran uzun, geniş ve derindir. Baş küçük-orta yapılı, dar ve kaba görünüşlüdür. Alında kâkül bulunur. Boynu kısa ve kalın, omuzlar dar, bacaklar nispeten kısadır. Vücut rengi genel olarak beyazdır. Daha çok baş ve boyun bölgesinde olmak üzere çeşitli büyüklüklerde kahverengi ve siyah lekelere rastlanır. Erkekler genel olarak baştan öne doğru kıvrımlarla açılan kalın ve kuvvetli boynuza sahiptir. Dişiler genel olarak boynuzsuzdur. Kuyruk yağsız ve uzundur. Nadiren dip kısmında yağ kitlesi bulunur. Meme az gelişmiş ve bezeldir. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Tırnak ve bacak yapısı sağlamdır, engebeli ve eğimli meralarda oldukça hızlı hareket eder. Sevk ve idaresi oldukça zordur. En kaba Yapağılı koyun ırkımızdır. Yapağısı, kaba uzun ve keçeleşme kabiliyetinin düşük olması sebebiyle yatak ve yorgan yapımında daha çok tercih edilir. Yapağı özelliği yağmurun deriye inmeden atılmasında özel bir avantaj sağlar. Kâkül yapağının uzun olduğu dönemde görmeyi engelleyecek ölçüde gözleri kapatabilir. Eti lezzetlidir. Yetiştirme Koşulları: Dağlık, ağaçlık, nemli ve soğuk çevre şartlarında yetiştirilir. Yetiştiriciliğinde yaylacılık geleneği yaygındır. Yılda iki kırkım uygulanabilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 66 62 Laktasyon Süt Verimi (kg) 40-50 Vücut Uzunluğu (cm) 71 63 Laktasyon Süresi (gün) 100-160 Doğum Ağırlığı (kg) 3.5 3.2 Yapağı Verimi (kg) 2-3.5 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 55 40 Damızlık Yaşı (ay) 18 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 220 Kuzu Verimi 1.1
914
A- SOĞAN YETİŞTİRİCİLİĞİ Soğan, bütün dünyada olduğu gibi, tüketicilerin gelir düzeyine bağlı olmaksızın her evin mutfağının vazgeçilmez sebzesidir. Doğrudan yemek yapımında kullanılan bir tür olmamakla beraber, dünyada ve ülkemizde üretim sıralamasında patates ve domates üretiminden sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Yemeklere lezzet ve tat vermesi bakımından vazgeçilemeyen bir sebze olan soğanın, insan sağlığı üzerinde; metabolizma düzenleyici ve mikrobik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri vardır. Soğan, bol süt yapıcı özelliğinden dolayı bebekli anneler için iyi bir gıda olarak bilinir. Ayrıca, önemli bir enerji kaynağı olması nedeni ile büyüme çağındaki çocukların beslenme programlarında yer verilmesi önerilen soğan, kullanımı çok eski yıllara dayanan bir tıbbi bitkidir. Üretim Şekli ve İklim İstekleri: Soğan üretimi, 4 farklı metotla yapılır. Bu üretim şekillerinden ilk üç tanesi ticari amaçlı soğan üretiminde kullanılırken dördüncüsü araştırma çalışmalarında kullanılır. Soğan üretim metotları şöyle sıralanabilir: 1. Doğrudan tohum ekimi ile üretim 2. Arpacık (kıska, güğer) ile üretim 3. Fide ile üretim 4. Tepe soğanı ile üretim Doğrudan tohum ekimi ile üretim: Bu üretim şeklinde baş soğan üretiminde çeşit seçimi oldukça önemlidir. Üretimin yapılacağı bölgenin ekolojik koşullarına uygunluğu denenmiş çeşitler üretimde kullanılmalıdır. Aksi halde, üretim için bütün şartlar yerine getirilse dahi yanlış çeşit seçimi yapılmış ise ticari özelliklere sahip ürün elde etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü her soğan çeşidi tohumdan baş bağlama özelliğine sahip değildir. Ekim zamanı; çeşidin kısa gün, orta gün ya da uzun gün çeşidi olup olmadığına göre değişim göstermektedir. Kısa gün soğanlarında hasat tarihi çeşitlere göre değişmekle beraber, tohum ekim tarihi değişim göstermemektedir. Kısa gün soğan çeşitleri için en uygun tohum ekim zamanı; 10 Eylül - 10 Ekim tarihleri arasındadır. Bu çeşitlerin tohum ekimi, ülkemizin güney bölgelerinde bu tarihlerin sonlarına doğru yapılırken, kuzey bölgelerinde ise; bu tarihlerin başlarına doğru yapılmalıdır. Eğer vaktinden önce tohum ekimi yapılır ise; bitkiler ilkbahara daha gelişmiş olarak gireceklerinden kısa sürede sapa kalkacaklardır. Her ne kadar sapa kalkma çeşit özelliği olsa da bunu teşvik eden faktörlerden bir tanesi tohum ekim zamanının ayarlanamayışıdır. Sapa kalkan bitkilerden elde edilen başların ticari kalitesi düşük olduğundan bu durum istenmeyen bir olaydır. Tohum ekim zamanının geciktirilmesi durumunda ise; bitkiler, hasat tarihini belirleyen gün uzunluğuna vejetatif gelişmeyi tamamlamadan ulaşacağından başlar küçük kalacaktır. Orta gün ve uzun gün soğan çeşitlerinde tohum ekim zamanı ise Ocak-Mart aylarıdır. Tohum ekimi mibzer ile yapılmalıdır. Birim alanda daha az tohum kullanma, standart bitki aralık ve mesafelerinin sağlanması, sabit dikim derinliğinin olması ve birim alanın daha iyi kullanılabilmesi için tohum ekiminde mibzer (tohum ekim makinaları) kullanılmalıdır. Elle serpme yöntemi ile ekim yapıldığında birim alana gerekli olan tohum miktarı 1-1.5 kg iken mekanik mibzer kullanımında 600-800 g ve pinömatik mibzer kullanımında ise 350-500 g’dır. Pünomatik mibzerler, hassas tohum ekim makinaları olup çalışma şekli bakımından mekanik ekim makinalarının sahip olduğu düzeneğe sahiptir. Farklı olarak, traktör kuyruk milinden sağlanan hareket ile çalışan hava akım kaynağı ekici düzeni vardır. Burada hava, ekici düzen ile bağlantılı olarak tohumun dolma, tekleme ve taşıma işini görür. Ekici düzenler ise, kullanılacak tohumun özelliğine göre ayarlanabilen yapıya sahiptir. İstenilen ekim mesafeleri ve derinliği verilerek tohum ekimi gerçekleştirilmektedir. Tohum ekim derinliği 1-1.5 cm’yi geçmemelidir. Bazı şartlarda ekim derinliği 6-9 mm olarak verilse de rüzgârlı ve kurak geçen yıllarda, bu ekim derinliklerinde önemli oranda çimlenme kayıpları olabilmektedir. Biraz derine yapılacak ekim ile bu risk ortadan kaldırılabilir. Yalnız, ağır yapılı topraklarda, ekim derinliği 1 cm’yi geçmemelidir. Ekim sıklığı yetiştirilecek çeşidin iriliğine, yetiştirme yapılacak toprağın verimliliğine bağlı olarak değişmekle beraber sıra arası 15-20 cm ve sıra üzeri 5-8 cm mesafe bırakılması ekonomik olmaktadır. Arpacık ile üretim: Arpacık ile üretimde, tohumdan tekrar tohum elde edinceye kadar geçen süre 3 yıldır. Direk tohumdan baş bağlayan çeşitlerde bir yıl içerisinde baş soğan üretimi gerçekleştirilebilir iken, arpacık ile üretilen çeşitlerde bu süreç iki yıldır. Arpacık üretimi için seçilen toprak bu işe uygun olmalı, tohum ekiminden 3-4 ay önce 15-20 cm derinliğinde işlenmelidir. Bir süre sonra yapılan ikinci toprak işleme işleminden sonra, toprak yüzeyi düzlenir. Arpacık üretimi amacıyla genellikle 120 cm genişliğinde tahtalar hazırlanır. Tahtalar arası mesafe ise 40 cm olmalıdır. Hava koşulları ve yağışlar izlenerek Şubat-Mart aylarında tohum ekimi yapılır. Tohumlar ya dikkatlice elle serpilir ya da çiziye ekilir. Eğer, eken kişi bu konuda tecrübe sahibi değil ise çiziye ekim yapılması tavsiye edilir. Çiziler arası 5-6 cm mesafe bırakılması yeterlidir. Çiziler üzerinde her cm2 ’ye 1-2 tohum bırakılır. Dekara gerekli olan tohum miktarı 2-3 kg’dır. Tohumlar 10-15 gün sonra çimlenirler. Bundan sonra sürekli yabancı ot temizliği yapılır. Tohum ekiminden 5-6 ay sonra arpacıklar söküme gelir. Hasat zamanı, yaprakların sararmasından anlaşılır. Hasat, kuru havada yapılır ve toplanan arpacıklar 2-3 gün kurutularak uygun şartlarda depolanırlar. Bir dekar alandan uygun şartlarda 1-1.5 ton arpacık elde edilir. Arpacık ile üretimde en uygun mesafe sıra arası 25 cm ve sıra üzeri 10-12 cm’dir. Kuru soğan üretiminde kullanılacak arpacıklar 1.0-1.8 cm çapında olmalıdır. Arpacık iriliğine bağlı olarak dekara gerekli olan arpacık miktarı 35-40 kg’dır. Kuru soğan üretiminde iri arpacık kullanımı, sapa kalkmayı teşvik eden bir faktördür.
796
Ağıl İnşasında Hayvan başına yeterli taban alanı ve havalandırması olmayan rutubetli ağıllarda barındırılan koyunlar; ait olduğu ırktan bağımsız, ne kadar iyi beslenirlerse beslensinler, beklenen verimi veremezler. Bu çerçevede ağıllar;  Yağmur sularının ağıl tabanına sızmasını önlemek için, ağılın etrafı çok iyi drene edilmeli ya da taban 20-30 cm yükseğe inşa edilmelidir.  Barınak tabanı, barınağın ön tarafına doğru % 5-7’lik bir eğimle yapılmalıdır.  Bölgenin iklimine ve işlerin kolay görülmesine uygun, maliyeti düşük, kolay bulunabilen mümkünse geri dönüşümlü malzemeler kullanılmalıdır.  Koyunların iklimsel çevre istekleri sıcaklık ve rutubetle birlikte ele alınmalıdır. Koyunlar için ideal sıcaklık 13-14°C ve % 60-70 nemdir. Sahip oldukları kalın yün tabakasından dolayı soğuktan ve ani sıcaklık düşmelerinden fazlaca etkilenmemekte, –30°C’de bile fizyolojik faaliyetlerini düzenli olarak sürdürebilmektedir. Ancak çevre sıcaklığı 25°C’nin üstüne çıktığı zaman et, süt ve döl veriminin düştüğü tespit edilmiştir. Koyun ağıllarında iç ortam sıcaklığı 21- 22°C ve bağıl nem oranı % 75’in üzerine çıkmamalıdır.  Yüksek bağıl nem, yapağının doğal yapısını bozmakta ve rengini sarartmaktadır. Bu nedenle yapağı için yetiştirilen ırklarda ağıl içi bağıl nemin %55-65 olması önerilmektedir. Koyunculukta bağıl nemin sürekli olarak düşük olması da istenmez. Bağıl neminin sürekli % 40’ın altında olması, fazla tozlanmaya ve koyunlarda solunum yolu enfeksiyonlarına yol açabilmektedir.  Koyun ağılları planlanırken, soğuğa karşı korumaktan ziyade sıcaktan ve rutubetten korunma esas alınmalıdır. Bu bağlamda iyi bir havalandırma sistemiyle ağıl içi ortamındaki kirli hava, nem ve fazla ısı düzenli bir şekilde uzaklaştırmaya 5 çalışılmalıdır. Ülkemizin büyük bir kesimi kapalı ağıl tipi yerine, açık ağıl tipine uygundur. Açık ağıl tipi, iklim koşullarına da bağlı olarak duvarların bir ya da birkaçı, kısmen ya da tamamen açık biçimde yapılabilir.  Koyunların, yazın sıcaklık stresinden korunması için esintili ve doğal gölgelik alanlarda bulunması sağlanmalıdır. Ağaç gibi doğal gölgelik alanlar yaratılamaması halinde, kıl çadırı, gölgelik file gibi malzemelerden yapay gölgelikler oluşturulmalıdır  Koyunlar gruplar halinde bölmelerde barındırılabilir. Ağıl içi düzenleme yıl içinde bir kaç kez değiştirilebilir. İç düzenleme sürü büyüklüğüne ve yetiştirme yönüne göre değişiklik gösterir.  Geleneksel tip bir ağılda bir kişi yaklaşık 300 koyuna bakabilir. Kuzulama döneminde ise bir yardımcı elemana ihtiyaç vardır.  Sürü varlığı küçük olan işletmelerde işgücünü azaltıcı düzenlemelere fazla gerek duyulmaz. Bu tip işletmelerde yemlemeyi kolaylaştırmak amacıyla yem yolu bırakmaya da gerek yoktur. Bu uygulama aynı zamanda kışı kısa süren ve buna bağlı olarak kış yemlemesinin kısa olduğu bölgeler içinde geçerlidir.  Sürü varlığı büyük olan işletmelerde ise bakım ve yemleme işlerinin kolaylaştırılması için ağıl içinde yem yollarının bırakılmasında yarar vardır. Böylece yemleme için harcanan işgücü azaltılmış, buna karşılık birim taban alanına daha az hayvan konulmuş olacaktır.  Ağılda hayvan sayısı fazla ise portatif bölmelerle 50 başlık gebelik, yaş, cinsiyet gibi özelikler göre gruplandırmalar yapılmalıdır. Koyun ağılının hazırlanmasında ve planlanmasında ele alınacak özellikler/ölçütler şöyle sıralanabilir;  Koyunlarda yılda yenileme oranı %20 olmalıdır.  Kuzulama oranı, koyun başına yılda 1. 2 kuzu (ırka göre değişebilir) hesaplanmalıdır.  Ağıllarda ergin koyun ve koç başına 2. 0 m², toklu (6-12 aylık) başına 1. 4 m², kuzu (0-6 aylık) başına ise 0. 7 m² taban alanı gereklidir.  Sürüde doğum yapacak her 10 baş koyun için hayvan başına 2. 5 m² alan düşecek şekilde doğum bölmesi planlanmalıdır.  Her 50 baş koyuna en az 2 m² alan düşecek şekilde revir planlanmalıdır. 6  Koyun başına günlük su tüketimi (lt/baş/gün) 10 Litre hesaplanmalıdır.  1 aylık barındırma süresi için bir koyuna 25 kg yataklık (sap, talaş) hesaplanmalıdır. Ülkemiz büyük-küçükbaş hayvan yetiştiricilerinde hayvanlarda kuruluk ve temizlik sağlayan altlık kullanımının, elzem olduğuna dair bir farkındalık maalesef oluşmamıştır. Altık kullanmama veya yetersiz altlık kullanmaya bağlı ciddi ekonomik kayıplar yaşandığı gözlemlenmektedir.  Ağıl genişliği en fazla 12 metre olmalıdır. Uzunluk barındırılacak hayvan sayısına göre arttırılabilir.  Duvarlar; yeterli havalandırmanın sağlanabilmesi için, kapasitesi 200 başa kadar olan ağıllarda 3. 0-3. 5 m, 200 baştan fazla olanlarda ise 3. 5-4. 0 m yükseklikte olmalıdır. İklime bağlı olarak barınakta hayvan sayısı artıkça, duvar yükseği artırılması faydalı olabilir. Duvarlar bit, pire, kene gibi dış parazitlerin yerleşmesine imkan vermeyecek yapıda, kolay temizlenebilir ve ilaçlanabilir nitelikte olmalıdır. Çatılar; doğal havalandırma için çatı eğimi en az %26 olacak şekilde mahya yüksekliği ayarlanmalıdır. Çatı kaplamaları ısı izolasyonlu malzemeden (sandviç panel) yapılmalıdır. Çatıda; ağıl içerisinde oluşan gazların (metan, amonyak, karbondioksit vb.) bacadan çıkışını yavaşlatacak veya durduracak gereksiz girinti- çıkıntılar oluşturulmamalıdır. Yağmur ve güneşin dış duvarları ve hayvanı rahatsız etmemesi için saçak izdüşüm genişliği dış duvardan en az 40 cm uzakta olmalıdır.  Bacalar; ağılda yeterli havalandırma sağlanabilmesi için çatı mahyasından en az 50 cm yükseğe çıkartılmalıdır. Doğal havalandırma için 1 m² ağıl taban alanı için baca açıklığı 1. 0-2. 0 cm² olmalıdır.  Kapılar; hayvanların rahatça girip çıkacağı şekilde genişliği 2. 5-3 metre, yüksekliği 2. 75-3 metre olmalıdır. Kapılar dışarıya doğru açılmalıdır. 300 baştan büyük kapasiteli ağıllarda, sıkışma olmaması için birden fazla kapı yapılmalıdır.  Pencereler; alanı bölgelere göre değişmekle birlikte taban alanının % 10-15’i kadar ve bol ışık girecek şekilde olmalıdır. Ağılda oluşacak hava cereyanları vücut ısısını aniden düşüreceğinden hayvanlarda strese yol açmaktadır. Bu nedenle 7 pencereler; hem hava cereyanına sebebiyet vermemesi hem de ortamda yükselen kirli havanın (gaz ve nemin) kolayca uzaklaştırılabilmesi için zeminden 2-2. 5 m yüksekte olmalı ve vasistaslı olarak da açılabilmelidir. Pencerelerin çoğunluğu güney cephesine veya hâkim rüzgârların ters yönünde yapılmalıdır.
835
Damızlıkta Kullanma Yaşı Dişi kuzular ilk kızgınlığı, ilkbahar veya sonbaharda ergin canlı ağırlığının % 40- 60’na ulaştığında gösterirler ancak bu ilk kızgınlıkta koça verilmesi istenmez. Ergin canlı ağırlığının % 40-60’na ulaşmalarının mevsimsel anöstrüs döneminde (yaz veya kış mevsiminde) olması halinde ise kızgınlık göstermezler. Genç dişiler en erken ergin canlı ağırlığının % 70’ine ulaştıklarında ve 7-8 aylık yaşta koça verilmelidir. Damızlık dişiler ergin canlı ağırlığına ulaşmada yağlandırmadan (VKS 3. 0-3. 5) büyütmek yine esas alınmalıdır. Genel olarak koyunlar kuzulama yaptıklarında en az 12 aylık yaşta (365 günü doldurmuş) ve ergin canlı ağırlığının yaklaşık % 85’ine ulaşmış olmalıdır. Genç yaşta ve ergin canlı ağırlığının 2/3 ulaşmamış dişilerin, koça verilmesi durumunda ömrü boyunca verimi düşük kalmaktadır. Yine koça geç vermek de, ekonomik kayıpların yanı sıra koyunlarda yağlanmaya bağlı güç doğum ve metabolik hastalıklara neden olabilmektedir. 69 Koçların Beslenmesi Koç adayı kuzular, besi hayvanları gibi yağlandırmadan büyütülmelidir. Koçlar aşım sezonuna gelmeden önce kondisyonları güçlü olmalıdır. Koç katımı esnasında koçlar yem yemeye çok az vakit ayırırlar. Bu nedenle vücut ağırlıklarının yaklaşık % 12’sini kaybederler. Kötü besleme, koç ölümlerinin başta gelen sebeplerindendir. Zayıf koçlara aşımdan 50 gün önceden başlayarak ilave arpa, mısır, buğday gibi enerji bakımından zengin tahıllardan günde 150 g normal rasyona ilave edilerek, aşım öncesi fazla yağlandırmadan, iyi vücut kondisyon skoruna (2. 75-3. 5) ulaşması sağlanmalıdır. Aşım öncesi ve aşım sırası dönemleri haricinde mera veya kaliteli kaba yemler koçların beslenmesinde yeterli olmaktadır. 2-3 kg kaliteli kuru yonca 60-70 kg’lık damızlık koçların ihtiyacını karşılayabilir. Hayvanların serbest olarak yem, su ve yalama taşlarına erişebilmeleri sağlanmalıdır. Bakım ve Beslemede Dikkat Edilecek Hususlar  Ağılların tabanı ortamda gaz ve sıvı birikiminin azaltılması için düzenli olarak temizlenmeli sezon sonunda ise dezenfekte edilmelidir.  Ağılların duvarları her sene temizlenerek, badana yapılmalıdır.  Yaz döneminde hayvanların yattıkları avlular sık sık süpürülerek buralarda gübre birikmesi önlenmeli, avlular belirli aralıklarla ilaçlanarak bit, pire, kene ve sinek gibi haşerelerle mücadele edilmelidir. Hayvanlarda dış parazitlere karşı ilaçlamanın yapıldığı gün mutlaka ağıl, avlu ve gübreliklerde ilaçlanmalıdır.  Ağılların çatısı akmamalı ve tabanı su çekmemelidir.  Ağılda bulunan yemlikler kolayca temizlenebilir mümkünse sabit olmalıdır. Yemliklere kesif yem ve otlar rahatça konulabilmeli ve artıklar kolayca toplanmalıdır.  Damızlık adayı dişi-erkek kuzular yeterli ve dengeli beslenmeli, gelişme geriliğine uğratılmadan ve yağlandırmadan büyütülmelidir (VKS 2. 25-3. 0).  Bir sürüde koyunların en az % 90’nın Vücut Kondisyon Skoru (VKS) 2-3. 5, gebeliğin son döneminde ise (90-145 günlük) VKS 3. 0-3. 5 olacak şekilde besleme yapılmalıdır.  Önlerinde sürekli yem bulundurulan koyunlar günde 3 saat bulundurulanlara göre 1 kg daha fazla yem tüketmektedirler. Yem kısıtlı olduğunda hayvanlar buldukları kadar yemle yaşamaya çalışırlar. 70  Kışın koyunlara kaba yem olarak kuru ot, kuru yonca, yulaf, arpa ve buğday hasılı verilebilir. Kesif yem olarak; arpa, buğday, yulaf veya mısır (tercihen tane formunda), çeşitli değirmen artıkları, küspeler ve hazır fabrika yemi verilebilir.  Koyun-kuzular sığırlara göre çok daha iyi çiğneme yaptığından, tane formundaki tahıllardan daha iyi yararlanmaktadır. Dışkıda tek, tük görülen sindirilmemiş arpa, buğday veya mısır taneleri önemsenmemelidir.  Tahıl yemlere ısıl işlem uygulamak (hafif kavurmak, haşlayıp vermek), rumende proteinin fermentasyonunu azaltarak, bağırsakta sindirimi artırdığı için ruminant beslenmesinde tercih edilmektedir.  Hayvanların kaba yemi ayırıp kesif yeme yönelmelerini önlemek için kaba ve kesif yemler homojen bir şekilde karıştırılarak verilmeye çalışılmalıdır.  Kaba yem ve kesif yemin birlikte verilme imkanı yoksa, asidozdan korunmak için önce kaba yem, ardından kesif yem verilmelidir.  Hayvanlara verilen yemler bozulmuş ve küflenmiş olmamalıdır.  Koyunlara verilen su, 5 - 30 °C sıcaklıkta, doğum sonrası verilen sular ise hafif ılık olmalıdır. Çok soğuk ve sıcak tercih edilmemektedir.  Koyunlarda ani yem değişikliği yapılmamalıdır. En az bir haftalık alıştırma süresi sonunda yeni yeme geçilmelidir.  Yemler günde 2 eşit öğüne (sabah ve akşam) bölünerek verilmeli, yem saati mümkün olduğunca değiştirilmemelidir.  Yem vermeden önce artık yemler alınmalı ve yemlikler temizlenmelidir.  Koyunlar, verimlerine ve yaşlarına göre gruplara ayrılarak yemlenmelidirler.  Kış döneminde de koyunlar günde iki kez sulanmalıdır.  Hayvanların önünde sürekli kaya tuzu veya yalama taşları bulundurulmalıdır. Bunlar sağlanamıyorsa haftada en az bir kez tuz verilmelidir.  Merada belirli yerlerde özelikle de su yalaklarının yanına üzeri yağmurdan korunmuş oluklar içerisine konan mineral ve tuz karışımlarından hayvanların serbestçe tüketmeleri sağlanmalıdır.  Sürüdeki çoban köpeklerine, her yıl kuduz aşısı yapılmalı ve 6 ayda bir iç parazitlere karşı (praziquantel etken maddeli) ilaçlama uygulanmalıdır.
691
İNEKLERDE BAKIM VE BESLENME Çiftlikte Hayvan Refahı İşletmede hayvan refahı; hayvanların, gelişmesi, uyumu ve evcilleşme durumları ile fizyolojik, etolojik ihtiyaçları ve davranışları dikkate alınarak bakıldıkları ve yetiştirildikleri koşulların asgari standartlarının sağlanması olarak ele alınmalıdır. Hayvan refahı, hayvana sunulan ekstra lüks bir yaşam değildir, hayvanın zihinsel ve fiziksel yaşam kalitesini yansıtan bir kavramdır. Yapılan birçok araştırma, toplam verimlilik üzerine çevre faktörlerinin (bakım-besleme vb.) genetik faktörlerden daha etkili olduğunu göstermiştir. Büyükbaş hayvanlar sağlıklarının sürdürülmesi ve besin ihtiyaçlarının karşılanması için yeterli miktarlarda ve yaşlarına, ağırlıklarına, davranışlarına, fizyolojik ihtiyaçlarına ve beklenen verime göre uyarlanmış uygun bir yemle/rasyonla beslenmelidir. Tüm hayvanlara, fizyolojik ihtiyaçlarına uygun olan aralıklarda yeterli miktarda yeme ve suya erişebilme imkanı sağlanmalıdır. Beslenme ve içme suyu donanımı, yemin ve suyun kontamine olmasını engelleyecek ve hayvanlar arasındaki rekabetin zararlı etkilerini asgariye indirgeyecek şekilde tasarlanmalı, inşa edilmeli ve yerleştirilmelidir. Büyükbaş hayvanlar barınaklarda herhangi bir zorluk olmadan yatabilmeli, dinlenebilmeli, ayağa kalkabilmeli, dışkı ve idrar yapabilmeli, ortam havası ve sıcaklık nem indeksi öngörülen sınırlar içerisinde tutulmalıdır. Barınaklar ile kullanılan alet ve donanımlar; çapraz bulaşmayı ve hastalık taşıyıcı organizmaların oluşmasını engellemek amacıyla, program dahilinde belli aralıklarla düzgün bir şekilde temizlenip dezenfekte edilmelidir. Dışkı, idrar ve yem artıkları ile saçılmış yemler; kokuyu asgariye indirgemek ve sinek veya kemirgenler için cazip bir ortam oluşmasını engellemek amacıyla gerekli sıklıklarda temizlenmelidir. Canlının yaşamını sürdürebilmesi için, iç ortamının dengede olması ve çevreye uyum sağlaması gerekmektedir. Normalden farklı şartlar, hayvanlarda stres oluşturmakta ve bu strese karşı hayvanlar bir takım tepkilerle ortama uyum sağlamaya çalışmaktadır. Yetişkin sığır davranışları; genetiğe ve yönetime bağlı olarak şekillenebilmektedir. Sakin bir şekilde davranılarak yetiştirilen buzağı, dana ve düveler agresif bir şekilde idare edilmiş olanlara göre inek dönemlerinde daha kolay yönetilebilmektedir. İyi davranılmış hayvanlar kendileri ve çiftlik personeli açısında daha az yaralanma riski taşımaktadırlar. 34 Yapılan araştırmalarda; ineklerin, geçmişte yaşadığı acı ve ıstırap veren olayları kolayca hatırlayabildikleri, yaşadıkları stresin bağışıklık sistemlerini zayıflattığı, sindirim ve üreme fonksiyonlarında da gerilmeye yol açtığı ortaya konulmuştur. Sürü yönetiminde, bakım ve beslenmenin yanı sıra stres faktörleri değerlendirmeye alınmalıdır. Arkadaş seçen, aralarında gruplaşmayı ve rutin yaşamayı seven inekler, gruplarından ayrılmaları halinde yeni ortamına alışana kadar stres yaşamaktadırlar. Ülkemizde sığır yetiştiriciliği çoğunlukla zayıf meralara (yetersiz besleme) bağlı olarak yürütülmekte, aynı meradan birden fazla sürü ( hastalık ve zararlı riski) yararlanmaktadır. Meralarda hayvanları güneş ışınları, rüzgar ve yağmurdan koruyacak sundurma ve yeterli içme suyu kaynakları bulunmamaktadır. Ayrıca yem bitkilerine ulaşmak üzere uzun yol (yetersiz enerji ve ayak rahatsızlıkları riski) kat etmektedir. Merada hayvanlar sosyal davranışlarını rahatlıkla sergileyebilme imkanına sahipken, kış mevsiminde kötü ahırlarda yetersiz refah koşullarında barındırılmaktadır. Sığırlarda Korku ve Stres; Su birikintileri, metal yansımaları ve gölgeler (sığır, koyun ve keçilerin retinası sarımsı yeşil ve mavimtırak mor renklere daha hassastır-discromat. Bu nedenle büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, birikmiş su yansımalarından, ışık ve gölgelerin keskin kontrastlarından ve ekipmanların parıldamalarından korkmaktadırlar.), Hayvanların yaşam alanlarında kapı, pencere ve çit gibi yerlere asılarak karartı ve ses çıkmasına neden olan zincir, torba, giysi, ekipman vb. Metal çınlamaları, çarpma ve rüzgar üfleme sesleri, yüksek frekanslı sesler (Sığırlar insanlardan yaklaşık 4 kat, koyunlar ise 5 kat daha fazla sese duyarlıdırlar. Hayvanlar kulaklarını, dikkatlerini çeken noktaya doğru çevirirler, bu nedenle kulak hareketlerine dikkat edilmelidir.) Bakıcı ile zemin, yapı ve ekipmanlardaki ani renk ve form değişiklikleri, Çok karanlık veya aşırı aydınlatılmış ortamlar, Sığırlarda; gürültü, ses, bağırma, dövme, ürkütme, koşturma, kaygan zemin, yatma zemininin sert (beton, taş vb.) olması, yağış, çamur, havasız ortam, hava cereyanında bırakma, yüksek nem, sıcaklık, aşırı güneş, susuzluk, açlık, bozuk yem, ani yem ve hava değişikliği, kalabalık ve sıkışık ortam, sürü/grup, bakıcı ve sağımcı değişikliği, sağımcıların uyguladıkları yanlış sağım teknikleri, veteriner hekimler dışındaki ehliyetsiz kişilerin hayvanlara müdahale etmesi, yalnız bırakma, doğru (yaş, cinsiyet, ırk, verim) gruplamama, kötü ve yetersiz ışıklandırma gibi her türlü kötü çevresel koşullar stres sebebidir. Kısaca hayvanda rahatı ve konforu bozan her şey stres kaynağıdır. Hayvanların metabolizması üzerinde birinci derecede etkili olan hayvan refahının, hiçbir zaman hayvanın sağlığından ve performansından ayrı olarak ele alınamamalıdır. Sağlık; sadece hastalık ve güçsüzlük halinin olmayışı değil; hayvanın bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Hayvan refahı sağlıktan ayrı değerlendirilmemelidir. Ülkemizde hayvan refahının, hayvana sunulan fazladan ve gereksiz konfor olduğu algısı; yetiştiricileri, nakliyecileri, tüccarları ve kesimhaneleri yanlış yöne sevk etmektedir. Bu nedenle de, ülkemizdeki süt işletmelerindeki yetersiz hayvan refahı koşullarına bağlı ekonomik kayıpların çok ciddi boyutlarda ( 2016 yılı verilerine göre yıllık yaklaşık 60 milyar TL) olduğu gözlemlenmektedir. Süt ineklerinde maliyet/fayda oranının ölçülü (asgari düzey) refah standartları için 35. 7 olduğu, buzağılar için ise 1. 19 olarak hesaplanmıştır. Hayvan refahı yüksek oranda ekonomik kazanç yarattığı gibi insani bir görev ve gıda güvenliğinin de altın anahtarıdır. Güncel araştırmalar, süt işletmelerinde yetersiz refah koşuları nedeniyle sağmal ineklerin % 70’nin ekonomik ömrünü tamamlamadan reforme edildiğini göstermektedir. Bu durum işletme düzeyinde hayvan refahındaki yetmezliğin boyutunu işaret etmektedir. Çiftlik Hayvanlarının Korunmasına ilişkin Avrupa Birliği Çiftlik Hayvanları Refahı Konseyinin belirlemiş olduğu hayvanlara sunulması gereken 5 Temel Hak; Hayvanlar aç ve susuz bırakılmamalıdır; Sağlığını ve gücünü tam koruyacak taze su ve yiyeceğe daimi erişim, Hayvanlar rahat ettirilmelidir; Barınak ve rahat dinlenme alanlarını da içeren korunaklı uygun yaşam ortamları, Hayvanlar ağrı, yaralanma ve hastalıklardan uzak tutulmalıdır; Koruyucu tedbir, hızlı teşhis ve tedavi, Hayvanlar doğal davranışlarını gösterebilmelidir; Aynı türden hayvanların yeterli alan ve uygun tesislerde bir arada tutulması, Hayvanlar korku ve stresten uzak tutulmalıdır; Izdırabı önleyici koşullar ve tedavi İneklerde meme ile arka bacaklarda tarsal eklemden (bilek) tırnağa kadar olan kısımdaki kirlilik aşağıdaki skalaya göre puanlanarak, sürüde ortalama kirlilik skoru hesaplanmaktadır. Bazı ülkelerde, kalça kısmında ki kirlilikte, kirlilik skorlanmasına dahil edilmektedir. Sığırlarda Refah ve Sağlık Kontrol Noktaları; Vücut Kondisyon Skorunun (VKS) 1. 5 altında olması, Rumenin boş olması, Arka bacaklarda-kalçada veya memede kirlilik (kirlilik skorunun 3’ün üzerinde olması), Mastitisin yaygınlığı (aylık klinik mastitis oranın % 2’nin üzerinde olması), Sıcaklık stresi (sık soluma, serin yerde toplanma, salya artışı vb. ), Soğuk stresi (ıslaklık, titreme, sıcak yerde kümelenme vb.), Kanlı-irinli vajen akıntıları, İshal, Barsak ve genital organlardaki ağrıya bağlı olarak kalkık kuyruk, Uzamış veya kıvrılmış tırnaklar, Ayak hastalıkları, belde kamburluk, Yemleme sonrasında ineklerin %10-15’nin ayakta durması, Ekipman yaraları, Gürültülü, sıkışık, havasız, kirli, ıslak ve/veya karanlık ortamlar, Metabolizmal hastalıkların yaygınlığı, Ölüm oranları Dizde şişlik, Bozuk tüy, çökmüş göz, Burun akıntısı, öksürük, Deride döküntü, soyulma, ülserleşme veya nasırlaşma. Kısaca sığırlarda sağlıksız görüntü varsa işletmede refah yetersizliğinden bahsedilebilir.
1,005
Ulusal AGRIS Merkezi Tarım Bilimi ve Teknolojisi Bilgi Sistemi olarak adlandırılan AGRIS, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO tarafından geliştirilmiş ve tarım, hayvancılık, balıkçılık, gıda, veteriner hekimliği alanlarında yapılmış bilimsel çalışmaların indekslendiği bir bilgi sistemidir. 1975 yılında kurulmuş olan bu bilgi sisteminin çok sayıda aktif üyesi bulunmaktadır. Her merkez kendi ülkesindeki bilimsel çalışmaları İngilizce olarak işler ve merkezi AGRIS veritabanında yerleştirmek üzere FAO' ya gönderir. Sistem 3 milyondan fazla bibliyografik künye içermektedir. Bu sistemde bütün ülkeler aynı yazılım ve yöntemleri kullanarak uluslararası standartların belirlediği bir üst veri modeliyle verilerini işlemektedir. Böylece bilgi alışverişinin sağlıklı, kolay ve aksamadan yapılması sağlanır. Bu sayede bilgiye erişim, paylaşım ve geri çağırma işlemleri de en üst seviyede gerçekleştirilir. Merkezimiz tarım alanındaki bilgilerin sınıflanması için geliştirilen AGRIS'e özgü özel bir sınıflama sistemi kullanarak bilgileri sınıflandırmakta ve WEBAGRIS programı aracılığıyla veritabanına işlemektedir. İndekslemede kullanılan terimler AGROVOC olarak adlandırdığımız kontrollü bir sözlükten seçilmekte ve istenildiğinde 19 dile birden çevrilebilmektedir. Bu şekilde bilimsel bilgi alışverişinin çokdilli olarak yapılabilmesine aracılık edilmektedir. Uluslararası AGRIS sistemine ülkemiz adına katkı sağlayan merkezimiz, Bakanlık araştırma enstitüleri, üniversiteler ve çeşitli araştırma kurumları tarafından üretilen araştırmaların bibliyografik künyelerini sisteme kazandırmaktadır. Ülkemizde tarım alanında üretilen bilimsel bilgiler WEBAGRIS programı kullanılarak bilgisayar ortamında indekslenip sınıflandırılarak uluslar arası sisteme dahil edilmektedir. Şimdiye kadar 9000'den fazla bilimsel çalışma AGRIS sistemine kazandırılmıştır. İsteyen herkes ücretsiz olarak bu veritabanına www.fao.org/agris adresinden erişebilmekte ve serbestçe bilgi taraması yapabilmektedir. ​AGROVOC PROJESİ : AGRIS birimi tarafından 20 dilde versiyonu bulunan ve 40 binden fazla tarımsal terimi içeren AGROVOC tesarus'un Türkçe versiyonu hazırlanarak diğer dillerle birlikte FAO sayfasından kullanıcılara sunulmuştur (http://aims.fao.org/website/Search-Terms/sub).. Bu yayın, tarım, balıkçılık, hayvancılık, gıda, çevre ve ormancılık alanlarına ait kavram, terim ve terimler arasındaki ilişkilerin gösterildiği, kısa açıklamaların yer aldığı bir başvuru eseri olup bilgi alışverişinin doğru, kolay ve hızlı bir şekilde yapılabilmesinde önemli bir role sahiptir. Terim birliğinin sağlanmasına da önemli bir katkı sağlayacak olan bu eser, arama tarama ve indeksleme yapmak isteyen araştırmacı, öğretim üyesi ve uzmanların yararlanabilecektir. AGROVOC'un Türkçe versiyonunda 40 000 'den fazla tarımsal terim bulunmaktadır. Neden böyle bir projeye ihtiyaç duyulmuştur? Tüm dünyada stratejik bir konjonktüre sahip olduğumuz ve Avrupa Birliği içinde yer almaya çalıştığımız şu günlerde tarımla ilgili terminoloji alanında çok fazla bir varlık gösterilememiştir. Ulusal ve uluslararası platformda aynı dili konuşup anlaşabilmek ve bilimin doğru takip edilmesini sağlamak için tarım alanındaki terminolojide gelişmiş ülkelerdeki seviyeye ulaşılarak bu alanda ilerleme kaydedilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Proje ne zaman başlamıştır ve nasıl yürütülmektedir? Ulusal AGRIS Merkezi görevini yürüten Bakanlığımız Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından 2008 yılında başlatılan projede tarımın bütün alanlarından bakanlık uzmanı, araştırmacı, öğretim üyesi ve dil uzmanlarından oluşan 17 kişilik bir grup FAO çatısı altında ülkemizi temsil etmekte ve çalışmalarını yürütmektedir. Projenin kapsamı nedir? Bitkisel üretim, hayvansal üretim, veterinerlik, gıda, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, tarım ekonomisi ve zirai mücadele gibi tarımın bütün dallarını kapsayan ve ormancılık, çevre, beslenme gibi tarımla çok yakından ilişkisi bulunan alanları ilgilendiren yaklaşık 40 bin terimi ve bu terimler arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Türkçe dışında bu platformda hangi diller yer almaktadır? İngilizce, Fransızca, Almanca, Çince, Arapça, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça, Macarca, Portekizce, Farsça, Slovakça, Lehçe, Çekçe, Korece, Hintçe, Lao ve Tai Dili
508
GÜNEY KARAMAN Yayılma Alanı : Antalya, Mersin, Hatay ve Gaziantep illeri. Verim Yönü : Kombine, et ve süt Genel Tanımı : Küçük yapılıdır. Beyaz, gri, kahverengi, kızıl, siyah ve alacalı renklileri bulunmaktadır. Özellikle siyah olanlarda renk, yaş iler ledikçe kırçıllaşmaktadır. Erkekler boynuzlu, dişiler nadiren boynuzludur. Yağlı kuyrukludur. Kuyruğun ortasında bir oluk yer almaktadır. Kuyruğun uç kısmı parmak şeklinde aşağı sarkar. Irka Özgü Ayırıcı Özellikleri: Sıcak ve kurak iklime, uzun yol yürüyüşlerine dayanıklıdır. Sürü içgüdüsü gelişmiştir. Yetiştirme Koşulları : Kışları Toros dağlarının eteklerinde geçirip ilkbaharda otlatılarak, 2000-2500 m yükseklikteki yaylalara çıkarılır. Geç sonbaharda kış otlaklarına geri döner. Genel olarak açık alanlarda bulundurulur. Kış mevsiminde yağıştan korumak ve geceletilmek üzere basit barınaklara alınır. Doğumlar genelde dışarıda, doğada olur. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 68 63 Laktasyon Süt Verimi (kg) 25-30 Vücut Uzunluğu (cm) 63 58 Yapağı Verimi (kg) 2.7 Doğum Ağırlığı (kg) 4.2 3.6 Damızlık Yaşı (ay) 18 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 52 37 Kuzu Verimi 1.0 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 275 KARAGÜL Yayılma Alanı: Tokat ili ve çevresi Verim Yönü : Kombine, et, süt ve post Genel Tanımı: Vücut yapısı küçüktür. Baş orta büyüklükte, boyun kısa ve kalın, bacaklar orta uzunluktadır. Cidago, sırt ve sağrı hemen hemen eşit yükseklikte olup yandan bakıldığında sırt düz bir hat gibi görülür. Yaygın vücut rengi siyahtır. Siyah dışında kahverengi, gri ve beyaz olanları da görülür. Yapağısı kaba karışıktır. Yapağı lif çapı bireysel olarak değişiklik göstermektedir. Kuzuları parlak, bukleli ve kürk yapımına uygun kıl örtüsüne sahiptir. Erkekler boynuzlu dişiler ise genel olarak boynuzsuzdur. Dişilerde boynuzluluk oranı %13 civarındadır. Boynuz yapısı, erkeklerde baştan öne doğru açılan kuvvetli ve kıvrımlı, dişilerde ise tek kıvrımla kulak arkasından öne doğru ve zayıf yapılıdır. Yağlı kuyrukludur. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler : Yetersiz çevre şartlarına dayanıklıdır. Hastalıklara dirençlidir. Yeni doğmuş kuzularda kıl örtüsü bukleli ve parlak yapıda iken, kısa süre sonra bukleler düzleşerek mat ve son derece kaba yapağı halini alır. Yetiştirme Koşulları : Bozkır iklimi ve kurak şartlara iyi adapte olmuştur. Özel bakım ve besleme istemez. Yetersiz mera, bakım besleme koşullarında yetiştirilebilir. Yetiştiriciliğinde yaylacılık geleneği yaygındır. Sürüler meraya genelde akşam ve gece çıkarılır. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 65 58 Yapağı Verimi (kg) 1.8-3.0 Vücut Uzunluğu (cm) 66 58 Damızlık Yaşı (ay) 11-18 Doğum Ağırlığı (kg) 3.3 3.1 Kuzu Verimi 1 Ergin Canlı Ağırlık (kg) 58 38 NORDUZ Yayılma Alanı : Van İli Gürpınar ilçesi Norduz Bölgesi Verim Yönü : Kombine, et verimi öncelikli. Genel Tanımı : Yüksek yapılıdır. Boyun tamamı yapağı ile kaplıdır. beyazdan sonra kül rengi çoğunlukta olup az miktarda gri beyaz ve kahverengi beyaz renklilere de rastlanmaktadır. Vücudun çift yerlerinde özellikle koçbaşlı, kâküllü ve küpelilerde başta siyah lekeler görülür. Erkekler boynuzlu, dişilerin yaklaşık yarısı boynuzludur.Yağlı kuyrukludur. Kuyruk üç parçalı olup üçüncü parça, birinci parçadan uzun ve aşağıya doğru sarkar. Irka Özgü Ayırıcı Özellikler: Sürü ve analık iç güdüsü, yürüme, otlama yeteneği ile sevk ve idare kolaylığı iyidir. Yetiştirildiği bölgede dayanıklılık, yaşama gücü ve adaptasyon yeteneği yüksektir. Yüksek bacaklıdır. Yetiştirme Koşullar: Engebeli ve eğimli arazi yapısına sahip, bitki örtüsü ve su kaynaklarınca zengin olan Norduz Bölgesindeki alçak ve yüksek otlaklarda yetiştirilmektedir. Vücut Ölçüleri ve Verim Özellikleri Vücut Ölçüleri Erkek Dişi Verim Özellikleri Dişi Cidago Yüksekliği (cm) 71 Laktasyon Süt Verimi (kg) 137 Vücut Uzunluğu (cm) 68 Laktasyon Süresi (gün) 182 Doğum Ağırlığı (kg) 4.3 4.0 Karkas Ağırlığı (kg) 22 18 aylık Canlı Ağırlık (kg) 60 Kuzu Verimi 1.1 Günlük Canlı Ağırlık Artışı (g) 279
576
Erik yetiştiriciliği: ERİK ÇEŞİTLERİ CAN ERİKLERİ Yeşil turfanda olarak tüketilen bu eriklerde meyveler Nisan-Mayıs aylarında toplanır. Olgun olarak tüketilen Aynalı çeşidi ise Haziran ortasında toplanır. Ağaçlar sıkı dallı, yaygın taçlı 4-8 m. yüksekliğindedir. Papaz:Meyve orta büyüklükte(15-17 g) yuvarlak, kabuk rengi parlak koyu yeşildir. Tatlı, sulu ve gevrektir. Kendine kısmen verimlidir. Bilinen en iyi tozlayıcısı Aynalı’ dır. Can :Papaza nazaran daha yuvarlak, açık yeşil ve mayhoş ve suludur. Et dokusu incedir. Olgunluk ilerledikçe yeme kalitesi artar. Meyve ortalama 15-20 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir. Kebap:Papaz ve Can’ a nazaran daha büyük meyveli (10-13 g) basık, yuvarlak, parlak, koyu yeşildir. Tatlı ve gevrektir. Kendine verimlidir. Havran:Papazdan 10-15 gün sonra toplanır. Açık yeşil renkte 17-20 gram ağırlığında ve mayhoştur. Kabuğu diğerlerine göre daha ince, çekirdeği küçüktür. Kendine verimlidir. Aynalı:Meyve sarı zemin üzerine kırmızı yanaklı, sulu, mayhoş, 35-40 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir. JAPON ERİKLERİ Formosa: Meyveler 55-60 gram ağırlığında ve kalp şeklindedir. Sarı zemin üzerine morumsu kırmızı renkte, meyve eti sarı, sulu, ince dokulu, gevrek, tatlı ve aromalıdır. Haziran sonunda olgunlaşır. Tozlayıcıları, Santa Rosa, Wickson ve Beauty çeşitleridir. Santa Rosa: Formasa ile aynı anda olgunlaşan 55-60 gram ağırlığında meyveleri olan bir çeşittir. Kabuk koyu mor renkli. çok puslu ve caziptir. Meyve eti koyu pembe-kırmızı. tatlı, sulu, aromalıdır. Formosa, Methley, Burmosa, Beaty, Golden Japon veya Wickson tozlayıcı olarak kullanılır. Climax: Formosa çeşidinden bir hafta sonra olgunlaşır. Meyve yumurta şeklinde. kabuk kırmızı-mor. sarı benekli kalındır. Meyve eti sarı, yumuşak, sulu, orta tatlı ve çok aromalıdır. Tozlayıcısı Santa Rosa’ dır. Bilinen bu çeşitler dışında temmuz ayı ortalarında olgunlaşan Red Heart, Temmuz sonunda olgunlaşan Burbank; Ağustos ortasında olgunlaşan Daurte, Reubunnel, Burmosa, Nubiana, Laroda ve Wickson gibi sofralık değeri yüksek yeni çeşitlerde yetiştirilmeye başlamıştır. AVRUPA ERİKLERİ Kurutmalık olmakla beraber sofralık olarak tüketilmeye uygun olanları da vardır. Kendine verimlidir. Ağaçları seyrek dallı, dik, yayvan veya sarkık taçlıdır. 12 metreye kadar yükselebilirler. Stanley:Ağustos sonunda olgunlaşır. Meyve ortalama 58 gram ağırlığında, yumurta şeklinde, mor-siyah renklidir. Meyve eti sarı, gevrek ve tatlıdır. Giant:Ağustos ortasında olgunlaşan, ortalama meyve ağırlığı 55 gram, koyu kırmızı-mor renkte, tatlı bir çeşittir. President:Temmuz sonunda olgunlaşır. Ağaçları çok verimlidir. Dış pazarın çok beğendiği kalite bir çeşittir. Meyve yuvarlak, puslu bordo-kırmızı renkte, orta derecede tatlı, ortalama 40-50 gram ağırlığındadır. Sugar:Temmuz sonunda olgunlaşır. Meyve ağırlığı ortalama 40-50 gramdır. Meyve yumurta şeklinde, kırmızı-mor renkli, pusludur. Meyve eti koyu sarı, tatlı, sulu ve hafif aromalıdır.
376
Yumurtalar kuluçka makinesine konmadan 12 saat önce, 25 derecelik oda sıcaklığında tutulmalıdır. Embriyo ölümlerini aza indirmek için bu ön ısıtma yararlı olmaktadır. İnkubasyon döneminde, 1- Sıcaklık 2- Nem 3- Yumurtaların çevrilmesi 4- Havalandırma Konularında çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle inkubasyon döneminde faktörden herhangi birinin ihmali çıkışlarda büyük sorunlara neden olabilir. Kuluçka süresi 42 gün olup döllülük oranı % 75 civarındadır. Kuluçka ısısı 36.2 0C dir. Fumigasyondan sonra hazır durumdaki kuluçka makinalarına yerleştirilen yumurtalar 14. günde döllülük kontrolü yapıldıktan sonra 39. günde de inficar bölümüne alınırlar. Civcivlerin yumurtadan çıkışı 2-3 gün sürer. Civcivler kabuğu kırarken gagaları yetersiz kaldığından ayaklarını kullanırlar. Fakat bazen dışarıdan ek yardıma da ihtiyaç duyabilirler. Çıkımdan sonra civcivler ana makinasında 12-14 saat tutularak kurutulmalıdır. Birinci günde her bir civcivin ağırlığı 845 gr. civarındadır. Çıkımı takip eden 6-7. günlerde vücut ağırlığında bir artış olur. Civcivler büyütülme esnasında temiz ve kuru tutulmalıdır. Özellikle 3-4 aylık dönemde asla ıslatılmamalıdır. Hayvanların kuru tutulmaması bağırsak enfeksiyonları ve paraziter hastalıklara, karınlarının ıslanması ise ölümlere neden olabilir. Ayrıca yavrular büyüme döneminde çok fazla yürümeye ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde ayak ve solunum sistemi problemleri ile karşı karşıya kalabilirler. Genel olarak yazın yetiştirilen kuşlar, kışın yetiştirilen kuşlardan daha güçlüdürler. Altı aylıktan sonra kuşlar kendi kendilerine yetecek güce eriştiklerinden dolayı problemlerin riski bu dönemden sonra azalır. Yetişkinler hastalıklara daha dirençlidirler. Resim 4:Devekuşu civcivleri. Civciv başına verilecek yem miktarı ilk günlerde 40-50 gr. iken, 3 aylık yaşta 500 gr. a kadar çıkar. 6 aylık yaşa ulaştıklarında verilecek yem 1 kg. dolaylarında olmalıdır. Devekuşu civciv yemlerine kaba yem maddeleri katılmamalı ve ince pelet formda hazırlanmalıdır. Kuluçkadan ilk çıkan civcivlere yoncanın sadece yaprak kısmının ayrılarak verilmesi önerilir. Gereğinden fazla yeşil yem küçük hayvanlarda ishale neden olur. 4.Devekuşu davranışları Ticari devekuşu yetiştiriciliğinde hayvan davranışları konusunda bilgi sahibi olmak büyük önem arz etmektedir. Doğal ortamlarından alınarak çiftlik koşullarında yaşamaya alıştırılan bu hayvanlar, olumsuz çevre koşullarından çok etkilenmekte ve çabuk strese girmektedirler. Bu nedenle bu hayvanın bazı davranışları hakkında bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Çiftlik ortamındaki günlük yaşantıları sırasında ayakta durma, aşağı yukarı gezinme, yürüme, yem arama gibi davranışlarında erkeklerle dişiler arasında da farklılıklar gözlenmektedir. Gezinme, erkeklerde yem arama ise dişilerde daha fazla görülmektedir. “Özellikle çiftleşme dönemlerinde saldırgandırlar.” Karanlıkla beraber devekuşu dinlenme evresine geçer. Genellikle gece saat 1-4 arası derin uyku devresine girmektedirler. Kendi temizlik ve kum banyosu gibi özellikleri yanı sıra birbirini gagalama davranışları da sık rastlanılan davranışlardandır. Devekuşlarında saldırganlık, üstünlük belirtici seslenmeler, korku anlarında kanat çırpmalar ve erkeklerin dişilere karşı çiftleşme öncesi kur yapma ile dişilerin, kanatlarını aşağı açarak tıkırtılı bir ses çıkarması erkeği kabul ettiğini gösteren hareketler bu hayvanlara özgü davranışlardandır. 5.Devekuşunun verimleri Devekuşu yetiştiriciliğinde verimlilik, hayvanın tüm ürünlerinin tamamının değerlendirilmesiyle mümkündür. Yalnız eti karlılık için yeterli değildir. Bu hayvan tek başına eti için yeterli karlılığı sağlayamaz. En azından derisini gerektiği ölçüde değerlendirmek gerekmektedir. Bugün devekuşları çeşitli yönleriyle değerlendirilmektedir. Değerlendirme yönleri şöyledir. • Damızlık hayvan (yumurta, civciv, ebeveyn hayvanlar) • Yemeklik yumurta ve yumurta kabukları • Et • Deri • Tüy
479
Bakanlığımızca belirlenen tarım politikaları çerçevesinde, kırsal alanda istihdama yönelik meslek ve alt meslek kazandırma amacı ile Başkanlığımıza bağlı olarak; Bilecik, Düzce, Elâzığ, Kastamonu, Mersin/Silifke, Sivas İllerinde faaliyet gösteren 6 El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü görev yapmaktadır. Bakanlığımızca iaşe ve ibateleri karşılanmak suretiyle; Türkiye genelinde kırsal kesimde ve illerin kenar semtlerinde yaşayan, kadın ve gençlere 2-6 ay süreli gündüzlü ya da 14-24 yaş arasındaki, okuma imkânı bulamayan, gelir seviyesi düşük aile çocuklarına, parasız-yatılı meslek edindirme kursları verilebilmektedir. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerinde şu anda toplam, 159 yatak kapasiteli, parasız yatılı eğitim verilebilmektedir. Bu anlamda El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri, kursiyerlere mesleki eğitim vererek iş bulmalarını veya kendi işlerini kurmalarını sağlaması, bölgelerindeki ara eleman ihtiyacının karşılanması nedeniyle önemli ve vazgeçilmez eğitim kurumları olduğunu göstermektedir. El Sanatları Eğitim Merkezlerimizde verilen eğitimlerde MEB'in Hayat Boyu Öğrenim Eğitim Modülleri kullanılmaktadır. 2021 yılında El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüklerince açılan 133 kursta toplam 1.419 (1.351 kadın, 68 erkek olmak üzere) kursiyer eğitim görerek sertifika almıştır. 2022 yılında açılan veya devam eden kurslarda 460'ı kadın, 25'i erkek olmak üzere toplam 485 kursiyer ile eğitime başlanmıştır. 2003-2021 yılları arasında, El Sanatları Eğitim Merkezlerinden sertifika alan; kümülatif kadın kursiyer sayısı 11.507, erkek kursiyer sayısı 3.272 olup, toplam 14.774 kişi sertifikalandırılmıştır. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri Faaliyetleri Eğitim Konuları Geleneksel El Sanatları = Ağaç işleme, Taş İşleme, Gümüş İşleme, Takı Yapımı, Halı- Kilim Dokuma, Yöresel Bez Dokuma, Restorasyon, Ev Tekstili, Ebru, Aşçılık, Dikiş-Nakış, Konfeksiyon vb.
234
Mineraller Hayvanlar yaşamlarını sürdürebilmek için temel besin maddelerinin (protein, enerji, vitamin) yanı sıra mineral maddelere de ihtiyaç duyarlar. Yer kabuğunda bulunan minerallerin hemen hepsi hayvansal dokularda da belirlenmiştir. Fakat bunlardan sadece bir kısmının hayvan beslemede gerekli olduğu düşünülmektedir. Diğer besin maddelerinin aksine mineraller, canlı organizmalar tarafından sentezlenemedikleri için dışarıdan alınması zorunludur. Bu nedenle ruminantlarda (geviş getiren hayvanlar) mineral madde yetmezliğine bağlı sağlık sorunları, gerek mera gerekse de ağıl koşullarında sıklıkla ortaya çıkabilmektedir. Genel olarak yemlerin 1 kg kuru maddesinde 250 mg’dan veya her kg vücut ağırlığında 50 mg’dan fazla miktarda bulunan mineral maddeler makro mineral (Ca, Na, Cl, Mg, P, K, S), az bulananlar ise mikro (iz) mineraller (Fe, Cu, Co, Zn, Mn, Mo, Se, Cd, Cr, Br, F, I ) olarak tanımlanmaktadır. 41 Son yıllara kadar hayvanların mineral ihtiyaçları için rasyona belirli oranlarda katılmaları yeterli olarak kabul ediliyordu. Günümüzde ise bazı esansiyel minerallerin inorganik yapıları yerine bazı organik maddelere bağlı olarak bulunmalarının bu minerallerin emilimleri ve biyoyararlılıkları üzerine olumlu etkiler yaptığı bildirilmektedir. Yaşamsal öneme sahip olan minerallere hayvanlar genelde, günlük olarak düşük düzeylerde gereksinim duyar. Bu minerallerin tolere edilebilir düzeylerden daha yüksek ölçülerde verilmesi halinde metabolik bozukluklar ve zehirlenmeler görülebilmektedir. Mineraller arasında birbirinin etkisini artırıcı (sinerjetik) veya azaltıcı-engelleyici (antagonistik) bir etkileşimin varlığından söz edilmektedir. Örneğin demir ve bakır arasında sinerjetik, çinko ve kalsiyum arasında antagonistik bir ilişki vardır. Rasyonla yüksek düzeyde kalsiyum alınması çinkonun kullanımını düşürmektedir. Benzer ilişki kimi zaman birden çok mineral arasında (bakır-çinko-demir-kalsiyum) olmakta, bazen de bu ilişki mineral ile başka bir besin maddesi arasında (selenyum-Vitamin E) da görülmektedir. Bu nedenle mineral maddeler vücuda hem yeterli hem de dengeli olacak şekilde alınmak zorundadır. Bir mineralin gereksinimden az ya da fazla alınması bir diğer mineralin değerlendirilmesinin azalmasına ya da fazlalığına neden olabilmektedir. Kalsiyum ve fosfor gibi bazı mineraller; proteinler, lipidler ve diğer maddelerle birleşerek vücudun yumuşak ve sert dokularını oluştururken, bazıları da enzim ve hormon sistemlerinin yapısına girerek, osmotik basıncın, asit-baz dengesinin sağlanmasında, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, sinir ve kasların uyarılmasında özel bir etkiye sahiptir. Kısaca organizmada her bir hücrenin yaşamsal işlevlerinin gerçekleştirmesinde mineral maddelerin büyük rolü vardır. Bitkilerin mineral madde içeriği; bitkinin türüne, toprağın yapısına, gübreleme ve vejetasyon dönemine göre değişiklik göstermektedir. Latin Amerika ülkelerinde toplam 2615 bitki örneği analizinde noksanlıkları saptanan mikro/iz elementler Mikro Element Noksanlık Oranı (%) Çinko 75 Fosfor 73 Sodyum 60 Bakır 47 Kobalt 43 42 Yukardaki tablo bize şunu söylemektedir; bu bitkileri tüketen hayvanlar, başta çinko ve fosfor olmak üzere sodyum, bakır ve kobalt mineralleri yönünden yetersiz beslenmektedir. Ancak, bu hayvanlara mineral madde takviyesi yapılması halinde verimlerinde % 50’lere varan artışlar sağlanacaktır. Yemlere mineral madde ilave edilmesinin maliyeti ise verim artışının maksimum % 2’si kadar olduğu göz ardı edilmemelidir. Bahar ve yaz başlangıcında çayır-meralarda yeterli miktarda ot olduğu halde hayvanlar yeterli gelişme göstermiyorsa ana sebep olarak selenyum, kobalt, bakır ve çinko noksanlıkları düşünülmelidir. Yurdumuzda bu minerallere özgü noksanlıklara birçok bölge ve yörede rastlanmaktadır. Kurak dönemde veya mevsimlerde meradaki hayvanlara kalsiyum ve fosforun yemlere ek olarak verilmesi daha da önem arz etmektedir. Çünkü kuru dönemde/mevsimde otlarda fosfor oranı daha fazla düşmektedir. Genel olarak baklagiller, iz mineraller yönünden buğdaygil otlarından ve çayırlardan daha zengindir. Bitkide büyümenin ilerlemesiyle bazı iz minerallerin düzeyi düşmektedir. Çiçeklenme başlangıcından tanelerin oluşumuna kadar bitkilerin bakır içeriğinin yaklaşık olarak yarı yarıya azaldığı bildirilmektedir. Zamanında hasat yapılması, bitkinin protein seviyesi kadar, bakır, mangan ve çinko içeriğinin artmasını da sağlamaktadır Hayvanların mineral madde ihtiyacı; tür, ırk, yaş, cinsiyet, büyüme, sağlık, gebelik, süt verimi gibi faktörlere göre değişmekle birlikte alınan mineral maddelerin miktarları ve biyoyararlılıklarına da bağlıdır. Sıcak ve soğuğa maruz bırakılan gebe hayvanların kendilerinde ve yavrularında serum mineral düzeyinin düşük olduğu belirlenmiştir. Mineral madde yetersizliğinde; iştahsızlık, toprak yeme, çevredeki cisimleri yalama, yem niteliğinde olmayan maddeleri yeme isteği, kondisyon düşüklüğü, verim kaybı, döl tutmama, kıl dökülmesi, deri ve kılların renk değiştirmeleri ve yapısal bozuklukları, hastalıklara yatkınlık, yavru atmalar, kronik ishal, kavruk kalma, anemi, tetani, kemik bozuklukları ve pika gibi hastalıklar oluşabilir. Hayvanlarda mineral madde yetersizliği belirtileri, genellikle uzun vadede ortaya çıktığı ve ihtiyaç duyulan mineral maddelerin verilmesi durumunda, kısa sürede yetersizlik belirtilerinin ortadan kalktığı, hayvanda kondisyonun düzeldiği ve verimlerinin arttığı bilinmektedir. Ülkemizde merada otlatılan süt sığırlarında, tuz + mineral verilenlerde sadece tuz verilenlere göre döl veriminin % 15 oranında arttığı, yine koyunculukta mineral madde 43 noksanlıklarından ileri gelen yavru kayıplarının (döl tutmama + ikizlik oranı + atık + kuzu-oğlak ölümü) % 25-30’ler seviyesinde olduğu bilinmektedir. İz elementlerden özellikle bakır, çinko, selenyum ve kromun bağışıklık sistemi üzerine etkili olduğu, organik çinkonun (çinko metiyonin) süt verimini artırdığı, sütteki somatik hücre sayısını % 22-50 oranında azalttığı, ayak hastalıklarına karşı koruma sağladığı bilinmektedir. Koyun-keçilerin yararlandıkları çayır-meraların mineral madde yapısı analiz edilmeli, buna göre öncelikle topraktaki eksiklik giderilmelidir. Merada belirli yerlerde özelikle de su yalaklarının yanına üzeri yağmurdan korunmuş oluklar içerisine konan mineral ve tuz karışımlarından hayvanların serbestçe tüketmeleri sağlanmalıdır. Deniz veya göl tuzu bir Na ve CI kaynağıdır. Kaya tuzları ise diğer pek çok minerali de içerdiğinden daha yararlı olarak kabul edilir. Kalsiyum kaynağı olarak kireç taşı veya mermer tozu, fosfor kaynağı olarak di-kalsiyum fosfat kullanılabilir. Yurdumuzda koyun-keçilerde en sık rastlanılan mineral maddeye bağlı hastalıklar; selenyum, bakır, çinko, kobalt, mangan ve iyot yetersizliği ile bakır ve flor zehirlenmesidir. Maden, volkanik ve sanayi bölgelerinde bakır, flor ve vanadyum zehirlenmelerine karşı dikkatli davranılmalıdır.
852
2. BROKOLİ YETİŞTİRİCİLİĞİ Brokoli, gelişmiş olan Avrupa ülkeleri ile Amerika da çok miktarda yetiştiriciliği yapılan ve severek tüketilen lahana grubu sebzelerden biridir. Son yıllarda brokolinin beslenme ve sağlık yönünden öneminin bilinmesi, bu sebzeye olan eğilimi artırmıştır. Serin iklim sebzelerinden olan Brokoli, karnabaharla yakından ilgili olup, morfolojik olarak benzerlik göstermektedir. Her iki türde de tüketilen kısım, açmamış çiçek tomurcuklarının oluşturduğu salkım kümesi yani baş kısmı (tacı) dır. Brokolide sebze olarak değerlendirilen olgunlaşmamış çiçek taslakları (tacı) ve sapı önce merkezi baş (taç ) olarak teşekkül eder, sonra yaprak koltuklarından çıkan yan sürgünlerden küçük başlar oluşur. İlk önce ana başlar hasat edilir sonra yaprak koltuklarından ana baş benzeri fakat onlardan daha küçük etli saplı küçük yan sürgün başları hasat edilir. Yan sürgün oluşturan ve ‘calabrase’ olarakta adlandırılan brokolilerin yanında sarı yeşilimsi, beyaz ve mor renkli brokolilerde bulunmaktadır. Brokoli, yetiştiriciliği nispeten kolay olan sebzelerden biri olup vitamin A ve C, potasyum, magnezyum minerallerince zengin olup mükemmel bir kalsiyum ve demir kaynağıdır. Çiğ olarak tüketildiği gibi değişik şekillerde yemekleri yapılaraktan değerlendirilmektedir. Brokolinin zengin vitamin muhtevası, yüksek oranda lif içermesi ve kalori değerinin düşük olması nedeniyle beslenme yönünden altın değerinde bir sebze olarak bilinmektedir. Sadece uygun bir beslenmeyi temin etmekle kalmayıp aynı zamanda sağlıklı ve uzun yaşam için avantajlar sağlar. Kalsiyum ve potasyum minerallerince oldukça zengin olan brokoli, çocukların kemik gelişimini olumlu yönde etkilemekte, yaşlılarda görülen kemik erimelerine karşı koruyuculuk özelliği göstermekte, yüksek tansiyon ve şişmanlığa karşı etkili olduğu yapılan araştırmalarla desteklenmektedir. İklim İsteği: Brokolinin optimum sıcaklık istekleri, 18-24 0C’dir. Yüksek sıcaklıklar olgunluğu hızlandırmanın yanında erken çiçeklenmeye de teşvik eder. Ayrıca brokoliler karnabaharlardan daha fazla kuraklığa dayanırlar. Aylık ortalama 16 0 C sıcaklıklar ideal olup, büyüme periyodunca 4.4 ile 21.1 0 C arasındaki sıcaklıklarda en iyi şekilde yetişirler. Brokoliserin iklim sebzesi olmasına rağmen çok düşük sıcaklıklara karşı hassastır. Özelikle taç büyüme döneminde düşük sıcaklıklar sürekli olduğu zaman bitkiler hayatlarını devam ettirememektedirler (-3.3 0C, 0 0C sıcaklıklarda bitkiler 30-36 saat kalırlarsa ölmektedirler). Brokoli taç ve sürgünlerinin istenilen derecede soğuklara maruz bırakılması tatlarının daha iyi olmasına neden olabilmektedir. Bu sebepledir ki taç oluşturma dönemlerinin düşük sıcaklıklara getirilmesinde yarar vardır. Düşük sıcaklıkların olumsuz etkileri yanında çok yüksek sıcaklıklarda (26.6 0 C üzerindeki) olumsuz etki yapmaktadır. Bitkinin olgunluğa hızla ulaşması, taçlarda yumuşama ile gevşeme, kalitede düşüklükler ve bitkilerin hemen çiçeğe kalkması gibi olumsuzluklar görülmektedir. Toprak İsteği: Toprak isteği yönünden fazla seçici değildir. Fazla ağır olmayan organik maddesi yüksek topraklarda kolaylıkla yetiştirilebilir. Çok iyi su tutan pH değeri 6-6. 5 olan topraklarda yetiştiricilik yapılmalıdır. Ekim ve Dikim Zamanı: Ekim ve dikim zamanı bölge ekolojilerine, hasat zamanına ve yetiştirilecek çeşidin olgunlaşma grubuna göre değişmektedir. Genelde hibrit çeşitler erkenci olduklarından dikimden 50-80 gün sonra ilk hasada gelmektedir. Brokolide genel olarak ilkbahar ve sonbahar yetiştiriciliği yapılmaktadır. Sonbahar dönemi yetiştiriciliği için Haziran-Temmuz aylarından itibaren tohum ekimine başlanabilir. Kışı ılıman gecen bölgelerde erken ilkbahar dönemi için Eylül-Ekim aylarında ekim yapılabilir. Erken ilkbaharda hasatlar Şubat-Mart aylarında başlar. Kışın örtüaltında (plastik seralarda) yetiştirmekte mümkündür. Yetiştirme Teknikleri: Brokoli yetiştiriciliği, diğer lahana grubu sebzeleri gibi kolay bir şekilde yapılabilir. Tohumlar yastıklara ekilebildiği gibi, viyollerede (tohum tasarrufu için) ekilebilir. Fideler esas yetiştirme yerlerine dikilirken bitkiler arası mesafe çok önemlidir. Çeşitlerin erkenci veya geççi oluşu, hasatta olgunlaşmamış ana baş ya da yaprak koltuklarından çıkan yan sürgünlerin hasat edilip edilmeyeceğine göre dikimde uygulanacak bitkiler arası mesafeler değişmektedir. Erkenci çeşitler daha küçük bitkiler oluşturduklarından bitkiler arası mesafe azaltılabilir. Fideler 3-4 gerçek yapraklı duruma geldiğinde yani tohum ekiminden 4-5 hafta sonra esas yerlerine 30 X 45 – 50 X 50 cm mesafelerde dikilebilirler. Gübreleme: Brokoli topraktan karnabahara göre daha fazla besin maddesi kaldırır. Brokoliyetiştiriciliğinde 1 da alana 15-20 kg N, 20 kg P2 O5 ve 20-22 kg K2 O verilmelidir. Azotlu gübrelerin yarısı dikimde geri kalan azot ise ana baş hasat edildikten sonra verilmelidir. Özellikle yan sürgünlerin oluşmasında azotlu gübreler büyük önem taşımaktadır. Gübreleme yapılmadan önce toprak analizleri yapılarak ihtiyaç gösteren gübrelerin verilmesi gerekmektedir. Hasat ve Verim: Brokolinin Sebze olarak değerlendirilen kısımlarını, yeşil renkli ve olgunlaşmamış çiçek taslakları ile kalın ve etli çiçek sapları oluşturur. Dünyada yaygın olarak yetiştirilen sprouting brokoliler yani yan sürgün oluşturan brokolilerde ilk önce merkezi ana baş (yaklaşık 300-400 g) ve sonra yan sürgünler başları (10-100g) hasat edilir. Hasatta önemli olan başları oluşturan tomurcukların patlamaması ve sıkı baş formu özelliğini korumasıdır. Dekara verim, çeşide, dikim sıklığına ve yetiştirilme şartlarına bağlı olarak 1500-3000 kg arası değişmektedir. Değerlendirme Şekilleri: Brokolinin yüzlerce çeşit değerlendirme şekli (çorba, salata, yemek) bulunmaktadır. Hafif haşlanıp salatası yapılabildiği gibi kızartma türü yemeklerin yanına yeşillik olarak kullanılmaktadır. Derin dondurmakta mümkündür. Dış sap kabuğu soyulup çiğ olarak tüketilmektir. Bu sebze uzun süre muhafaza edilebilir. Kontrollü atmosferde 85 gün muhafaza edilebilir. Ayrıca derin dondurma imkanı olduğundan dondurulmuş gıda sanayi içinde uygun bir sebzedir.
760
Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Kriterleri Genelgesi: Ülkemizde iyi tarım uygulamaları (İTU) faaliyetleri, 07/12/2010 tarihli ve 27778 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İyi Tarım Uygulamaları Hakkında Yönetmelik hükümleri doğrultusunda yürütülmektedir. Bitkisel üretimde iyi tarım uygulamaları gerçekleştirilirken aşağıdaki hususlara uyulması gerekmektedir. 1-Bitkisel üretimde iyi tarım uygulamaları faaliyetinde bulunmak isteyen üretici, üretici örgütü ve müteşebbisler için ekte yer alan Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Uygunluk Kriterleri ve Kontrol Noktaları belirlenmiştir. Söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktaları https://www. tarimorman.gov.tr/Konular/Bitkisel-Uretim/Iyi-TarimUygulamalari/Bitkisel-Uretim adresinde yayımlanmıştır. 2-Bitkisel üretim kapsamında İyi Tarım Uygulamaları Sertifikası almak isteyen üretici, üretici örgütü ve müteşebbisler öncelikle Bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş bir kontrol ve sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yaparak kontrol ve sertifikasyon sürecinde, Genelgede belirtilen uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına göre faaliyette bulunmalıdır. 3-İyi tarım uygulamaları bitkisel üretim kapsamında Bakanlığımız tarafından yetkilendirilecek kontrol ve sertifikasyon kuruluşları, belgelendirme prosedürlerini söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına uygun olarak düzenlemelidir. 4-İyi tarım uygulamaları bitkisel üretim kapsamında Bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşları, belgelendirme prosedürlerinde yayımlanan kriterlere uyum sağlayarak bir ay içerisinde Bakanlığa bildirmeleri ve söz konusu uygunluk kriterleri ve kontrol noktalarına uymaları gerekmektedir. 5-Kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarınca, Genelgenin uygulanmasında sahada yapılan kontrollerde kullanılan formlarda gerekli açıklamaların yapılması ve objektif delillerle kontrolün kayıt altına alınması gerekmektedir. 6- Bu Genelge ile Bitkisel Üretimde İyi Tarım Uygulamaları Kriterleri Genelgesi (2011-007) yürürlükten kaldırılmıştır.
213
## Yemeklik Baklagil Hastalık ve Zararlıları Özeti: **Hastalıklar:** * **Kök Boğazı Yanıklığı (Phytophthora capsici):** Toprak kaynaklı bir hastalık olup, bitkinin kök boğazını sararak kahverengileşmesine ve çürümesine yol açar. İyi drene edilmemiş alanlarda daha sık görülür. * **Fasulye Adi Yaprak Yanıklığı (Xanthomonas axonopodis pv. Phaseoli):** Bulaşık tohum veya toprakla yayılan hastalık, yapraklarda koyu kahverengi lekeler ve kapsüllerde yağlı lekeler oluşturur. * **Fasulye Antraknozu (Colletotrichum lindemuthianum):** Tohum veya toprakla bulaşan hastalık, fidelerde çökertme, yapraklarda lekeler ve kapsüllerde çökük lekeler oluşturur. * **Fasulye Hale Yanıklığı (Pseudomonas savastanoi pv. Phaseolicola):** Bulaşık tohum veya toprakla yayılan hastalık, yapraklarda ve kapsüllerde yağlı, koyu yeşil lekeler oluşturur. * **Fasulye Kök Çürüklüğü (Fusarium spp., Rhizoctonia solani, Macrophomina phaseoli, Colletotrichum lindemuthianum):** Birçok etmenin neden olduğu hastalık, kök ve kök boğazında çürümeye ve bitki ölümüne yol açabilir. * **Fasulye Pası (Uromyces appendiculatus):** Yapraklarda kahverengi küf lekeleri oluşturan hastalık, yoğunlaştığında bitkinin diğer organlarını da etkiler. * **Bezelye Mildiyösü (Peronospora viciae):** Yapraklarda sarı lekeler ve alt yüzünde gri küf oluşturan hastalık, bitkinin bodurlaşmasına ve ölümüne neden olabilir. * **Bezelye Antraknozu (Mycosphaerella pinodes):** Tohum, toprak ve bitki artıklarıyla yayılan hastalık, çeneklerde ve yapraklarda lekeler oluşturarak bitki gelişimini engeller. * **Mercimek Kök Boğazı Çürüklüğü (Ascochyta pinodella):** Tohum veya toprakla yayılan hastalık, bitkinin kök boğazında çürümeye ve bodurlaşmaya neden olur. * **Mercimek Mildiyösü (Peronospora lentis):** Yapraklarda sarı lekeler ve alt yüzünde gri küf oluşturan hastalık, bitkinin bodurlaşmasına ve verim kaybına neden olur. * **Mercimek Solgunluk Hastalığı (Fusarium oxysporum f.sp. lentis):** Mercimeğe özgü hastalık, bitkinin solmasına ve verim kaybına yol açar. * **Nohut Antraknozu (Ascochyta rabiei):** Tohum, toprak ve bitki artıklarıyla bulaşan hastalık, yaprak, sap ve kapsüllerde lekeler oluşturarak verimi düşürür. * **Nohut Pası (Uromyces ciceris-arietini):** Yapraklarda paslı lekeler oluşturan hastalık, verim kaybına neden olabilir. * **Fasulye Adi Mozaik Virüsü (BCMNV):** Yapraklarda mozaik desen oluşturan virüs, bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Fasulye Sarı Mozaik Virüsü (BYMV):** Yapraklarda sarı mozaik desen oluşturan virüs, bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Sebzelerde Tütün Mozaik Virüsü (TMV):** Yapraklarda mozaik desen ve nekrotik lekeler oluşturan virüs, bitki büyümesini ve verimini etkiler. **Zararlılar:** * **Mercimek Apionu (Apion arrogan):** Larvaları mercimeğin büyüme noktasında beslenerek bitkinin bodurlaşmasına ve verim kaybına neden olur. * **Baklagil Tohum Böcekleri:** Tohumlar içinde beslenen böcekler, tohumlarda oyuklar oluşturur ve besin değerini düşürür. * **Mantolu Böcek (Amicta oberthuri):** Larvaları bitki sürgünlerini keserek ve manto oluşturarak zarar verir. * **Yaprak Pireleri (Empoasca decipiens, Asymmetrasca decedens):** Yapraklarda delikler açarak bitkinin gelişimini engeller ve verim kaybına neden olur. * **Toprak Pireleri (Phyllotreta spp., Epithrix hirtipennis):** Yapraklarda delikler açarak bitkinin gelişimini engeller ve verim kaybına neden olur. * **Mercimek Tebeşirleşme Etmenleri (Dolycoris baccarum, Piezodorus lituratus):** Taneleri emerek tebeşirleşmeye ve çimlenme oranının düşmesine neden olur. * **Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa):** Toprak içinde galeriler açarak bitki köklerine ve yumrularına zarar verir. * **Kapsül Kurtları (Etiella zinckenella, Lampides boeticu):** Larvaları çiçek ve kapsüller içinde beslenerek verim kaybına neden olur. * **Kırmızı Örümcekler (Tetranychus urtic, Tetranychus cinnabarinus, Tetranychus atlanticu):** Yaprak özsuyunu emerek bitkinin sararmasına, kıvrılmasına ve dökülmesine yol açar. * **Pamuk Yaprakkurdu (Spodoptera littoralis):** Larvaları yaprakları yiyerek elek şekline getirir ve meyveleri delerek zarar verir. * **Sarı Çay Akari (Polyphagotarsonemus latu):** Genç yaprak, sürgün, çiçek ve meyvelerde beslenerek bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Tohum Sineği (Delia platura):** Larvaları tohumlarda ve fidelerde galeriler açarak zarar verir. * **Yaprak Galeri Sineği (Liriomyza trifolii, Liriomyza bryoniae, Liriomyza huidobrensis, Phytomyza horticol):** Larvaları yapraklar içinde galeriler açarak bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Yeşilkurt (Helicoverpa armigera, Helicoverpa viriplaca):** Larvaları yaprakları yiyerek ve meyveleri delerek zarar verir. * **Yaprakbiti (Aphis gossypii, Aphis fabae, Myzus persicae, Macrosiphum euphorbiae):** Bitki özsuyunu emerek bitkinin büyümesini ve verimini azaltır ve hastalık taşır. * **Nohut Yaprak Sineği (Liriomyza cicerina):** Larvaları yapraklar içinde galeriler açarak bitkinin büyümesini ve verimini azaltır. * **Mercimek Hortumlu Böceği (Sitona crinitus):** Erginleri yaprak kenarlarını kemirir, larvaları kök ve nodoziteleri yer. **Mücadele Yöntemleri:** * **Kültürel önlemler:** Sağlıklı tohum kullanımı, ekim nöbeti, derin sürüm, yabancı ot kontrolü, bitki artıkları temizliği, uygun sulama, dengeli gübreleme gibi yöntemler hastalık ve zararlıların kontrolünde önemli rol oynar. * **Kimyasal mücadele:** Hastalık ve zararlıların yoğun olduğu durumlarda, uygun kimyasal ilaçlar kullanılabilir. İlaçlama zamanı ve dozu önemlidir. * **Biyoteknik mücadele:** Sarı yapışkan tuzaklar gibi yöntemler zararlıların kontrolünde kullanılabilir. * **Biyokontrol:** Doğal düşmanlar kullanılarak hastalık ve zararlıların biyolojik kontrolü yapılabilir. **Önemli Notlar:** * Hastalık ve zararlıların tanınması ve doğru teşhis konulması, uygun mücadele yöntemlerinin seçilmesi için önemlidir. * Kimyasal mücadele yapılırken, çevre ve insan sağlığına etkisi dikkate alınmalıdır. * Entegre mücadele yaklaşımı, kültürel önlemler, biyolojik kontrol ve kimyasal mücadelenin birleşik olarak uygulanmasını içerir. * Hastalık ve zararlıların yoğunluğu, tarım alanında kullanılan ekim yöntemlerine, iklim koşullarına ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. * Hastalık ve zararlılarla mücadele konusunda uzmanlardan yardım almak önemlidir.
758
Kafeste yumurta tavukçuluğunun avantajları şu şekilde özetlenebilir; -Birim kümes alanına konan tavuk sayısı diğer kümeslerden 4-5 misli daha fazladır. - Altlık sorunu yoktur. - Yumurtalar daha temizdir. - Fazla dolaşıp enerji kaybetmedikleri için yemden yararlanma biraz daha yüksektir. - Yere yumurtlama sorunu yoktur. - Gurk olma hali çok azdır. - Tavuklar ayak altında dolaşmadıkları için bakımları daha kolaydır. - Yumurtalar biraz daha ağırdır. - Ölüm oranı genellikle daha düşüktür. - İş gücü gereksinimi, otomasyona bağlı olarak % 50-80 daha azdır. - Tavukların tek tek kontrolü, kötü ve düşük verimlilerin ayrılması daha kolaydır. - Gübrenin alta seçmesi ve tavukların birbirleriyle temasının az olması nedeniıle hastalık kontrolü daha kolaydır. - Kannibalizm daha düşük düzevdedir. - Havvanların kendi yumurtalarını vemelerine ender rastlanır, avnca bu alıskanlısı olan havvanlar kolavca ayıklanır. 11 Kafeste yumurta tavukçuluğunun dezavantajları şunlardır; -Hayvan başına düşen ilk kuruluş masrafları, kafes maliyeti nedeniyle çok fazladır. - Çatlak yumurta oranı artar. - Yumurtlama döneminde hayvanlar daha fazla ağırlık artışı sağlasalar da, kemiklerin son derece zayıf olması nedeniyle dönem sonundaki piyasa fiyatları düşüktür. - Özellikle yazın, gübrede fazla miktarda sinek ürer ve sorun yaratır. - Kafes altlarında biriken gübreyi sık sık temizlemek gerekir. - Bazı özel kafes hastalıkları nedeniyle özel yemleme gerekebilir. - Hareketsizlikten dolayı karaciğer yaşlanması ve buna bağlı ölümlere daha sık rastlanır. - Kümes içerisinde daha fazla hayvan barındığı için daha güçlü bir havalandırmaya ihtiyaç vardır. - Yumurtlamayanlar düzenli bir şekilde ayıklandığından kafeslerin bir kısmının boş kalmaması için bir miktar yedek tavuk beslenir. Yumurta tavukçuluğunda 1 kg. yumurta için harcanan yem miktarıda 2.1-2.2 kg.’ı pek geçmemektedir. Tavukçulukta beslenme. üretimin karlı olabilmesi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü tavukçuluk işletmelerinde yapılan tüm harcamaların yaklaşık %70 ni yem harcamaları oluşturmaktadır. Civcivler ilk 6 hafta enerji ve protein değeri yüksek civciv yemi ile beslenir. 6. Haftanın sonundan 14. haftaya kadar piliç büyütme yemi ile beslenir. 14-18. Haftalar piliç geliştirme yemi ile beslenir. 18. Haftadan 42. haftaya kadar 1. Dönem yumurta tavuk yemi ile beslenir. Daha sonraki dönemde ise 2. Dönem yumurta tavuk yemi verilir. Yem alırken, en fazla 15 günde tüketilebilecek kadar yem alınmalıdır. Fazla yem alınmamalı, depolanmasına ve istiflenmesine azami gayret gösterilmelidir. Yumurtacı bir tavuğun günlük yem tüketimi 110-125 gr dır. Yumurta tavukçuluğunda başarılı sayılmak için aşağıdaki kıstaslar önem arzetmektedir. -Tavuk başına yıllık yumurta verimi en az 280 olmalıdır. -1 Kg. yumurta için yedirilen yem miktarı 2.0-2.2 Kg. olmalıdır. 12 -Yumurtlama döneminde aylık ölüm oranı en çok %1 olmalıdır. - Çok küçük ve satışa uygun olmayan yumurta oranı en fazla %5 olmalıdır. -Kırık yumurtaların oranı %2’yi geçmemelidir. Bu hedeflere ulaşabilmek için için; -Sürü büyüklüğü ne kadar artarsa kazançda o kadar artar. -Yüksek verimli ırklar seçilmelidir. -Besin maddelerince iyi dengelenmiş karma yemler kullanılmalıdır. -Kaliteli yumurtalar üretilmelidir. -Pazar şartları iyi takip edilmelidir. -Tavuklar 19 aylık olduktan sonra verim dışı bırakılmalıdır. TAVUKÇULUKTA HİJYEN VE SAĞLIK ÖNLEMLERİ Özellikle son yıllarda ülkemizde tavukçuluk büyük bir gelişme göstererek bir endüstri haline gelmiştir. Buna paralel olarak bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunları en aza indirebilmek için sağlık ve hijyen koşullarının sağlanması büyük önem arz etmektedir. Tavukçulukta amaç hastalığın kümese girişini önlemek ve sağlıklı sürüler yetiştirmektir. Hastalık çıktıktan sonra yapılan tedavi çıkan bir yangının söndürülmesine benzetilebilir. Özet olarak alınması gereken önlemleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. - Öncelikle kümes yapılacak yerlerin diğer tavukçuluk işletmelerinden, yerleşim alanlarından ve ana yollardan mümkün olduğu kadar uzak olmasına dikkat edilmelidir. - Kümesler yabani hayvanların ve kuşların girişini engelleyecek şekilde planlanmalı ve kümesler arasında yeterli mesafe bırakılmalıdır. Çiftliğin etrafı yabani hayvan ve insan girişini engelleyecek şekilde çevrilmen', giriş ve çıkışlar kontrol altında tutulmalıdır. - Kümesler kolay yıkanıp temizlenebilir malzemelerden yapılmalı içine konulacak ekipmanda buna uygun olarak seçilmelidir. Kümeslerin temizlisi ve dezenfeksiyonu kısaca şöyle yapılmalıdır. - Kümesteki hayvanlar boşaldığı zaman temizliğe altlığın çıkarılmasıyla başlanır. Altlığın etrafa yayılmadan mümkün olduğu kadar kümeslerden uzak bir yerde atılması sağlanmalıdır. Kümes içindeki ekipman da dışarıya çıkarılarak yıkanıp dezenfekte edildikten sonra güneş altında kurumaya bırakılmalıdır. - Kümes ve ekipmanların eksiklikleri ve arızaları da temizlik esnasında onarılmalıdır. - Kümes deterjanlı, dezenfektan katılmış bol su ile yıkandıktan sonra geniş spektrumlu bir dezenfektanla dezenfekte edilmeli kuruyunca da badana yapılmalıdır. - Daha önce temizlenmiş ve dezenfekte edilmiş ekipmanlar da içeriye alınıp, güvenilir bir yerden alınmış temiz talaş serildikten sonra kapı ve pencereler sıkıca kapatılarak fumigasyon tarzı dezenfeksiyon uygulanmalı ve kümesler bu şekilde kapalı olarak muhafaza edilmelidir. Kümes hayvanlar gelmeden önce havalandırmalıdır. - Hayvanlar gelmeden en az 24 saat önce kümesin bütün hazırlıkları ve ısı durumu düzenlenmiş olmalıdır. - Kümeslere konulacak civcivler güvenilir ve sağlıklı damızlık-çı işletmelerden temin edilmeli, kümeslere aynı yaşdaki hayvanlar konulmalıdır. - Kümes girişlerine dezenfektan ve kireç konulmalı, bakıcıların bunlara basmadan girişleri önlenmelidir. - Mümkünse her kümesin bakıcısı ayrı olmalı, kümeslerde giymeleri için özel ayakkabı ve elbise verilmeli, kümes kıyafetleri ile dışarıda dolaşmaları engellenmelidir. - Kümeslere yabancı kişi ve ziyaretçilerin girmesine engel olunmalı, eğer veteriner hekim, ziraat mühendisi gibi teknik elemanların kümese girmesi gerekiıorsa onlarında yukarıdaki hijyen kurallarına uyması sağlanmalıdır. - Ölen hayvanlar kümeslerden uzakta açılan derin çukurlara gö-mülmeli, üzerlerine sönmemiş kireç dökülmeli, en doşrusu yakılarak imha edilmelidir. - Herhangi bir hastalık şüphesi durumunda derhal bölgedeki veteriner hekimlere başvurulmalı, bilinçsizce ilaç kullanılmamalıdır. - Yemler güvenilir yem fabrikalarından alınmalı, boşalan çuvallar ve eski viyoller tekrar kullanılmamalıdır. - Yeni alınan malzemeler dezenfekte edilmeden kümese sokulmamalıdır. - Kümeslere normalden fazla hayvan konulmamalıdır. Aksi halde gagalama, tüy çekme ve diğer stres problemlerinin ortaya çıkacağı hatırdan çıkarılmamalıdır. - Tavuklara verilecek su; temiz, renksiz, kokusuz, tortusuz, zararlı maddeler ve mikroplardan arındırılmış olmalıdır. Sudaki bak-teriyal veya kimyasal kirlilik, bazı maddelerin fazlalığı, büyümede yavaşlama, canlı ağırlık kayıbı, verim düşüklüğü, ishal ve ölümler halinde ortaya çıkar. Bunu için işletmede kullanılan su sık sık, hiç değilse 6 ayda bir bakteriyolojik ve kimyasal yönden incelettirilme-lidir. - Kümeslerdeki suluklar gün aşın yıkanmalı, depolar altı ayda bir temizlenip dezenfekte edilmelidir. - Kümeslerde etkin bir şekilde fare vb. zararlılarla mücadele yapılmalıdır. 14 - Tavukçulukta hastalıklardan korunmanın diğer bir yolu da aşılamadır. Aşılama programı planlanırken bölgedeki veteriner hekime danışılmalı ve bu programa titizlikle uyulmalıdır. - Aşılarla hastalıkların kontrolünde başarı, bazı temel faktörlere bağlıdır. Hastalıklardan korunma amacıyla uygulanan aşılar, mutlaka sağlıklı sürülere ve uygun yaşlarda tatbik edilmelidir. Aşılar sıcaklık ve güneş ışınlarından korunmalı, buzdolabında saklanmalıdır. Günü geçmiş aşılar kullanılmamalı, her hayvanın normal dozda aşı olmasına özen gösterilmelidir. Pek çok aşı zayıflatılmış hastalık etkenlerinden oluştuğu için aşılama işlemi bittikten sonra bütün aşı şişeleri imha edilmelidir. Aşılamalar içme suyuna katılarak uygulanıyorsa içme suyunun klor ve dezenfektan maddeler içermemesi gereklidir.
1,034
## Armut ve Ayva Hastalık ve Zararlıları Özeti Bu bölüm, armut ve ayva yetiştiriciliğinde karşılaşılan hastalık ve zararlıları, mücadele yöntemleri ile birlikte kısaca özetlemektedir. **Hastalıklar:** * **Rosellinia Kök Çürüklüğü:** Ağır ve su tutan topraklarda gelişir. Yaprak sararması, büyüme durgunluğu ve meyve dökümü gibi belirtiler gösterir. Toprak drenajını iyileştirerek, hasta ağaçları sökerek ve kökleri temizleyerek mücadele edilir. * **Armillaria Kök Çürüklüğü:** Köklerde çürümeye neden olur. Yaprak sararması, sürgün kuruması ve ağacın ölümüyle sonuçlanır. Hasta ağaçları söküp yakarak, kökleri temizleyerek ve hastalığın yayılmasını önlemek için hendekler açılarak mücadele edilir. * **Armut Kara Lekesi:** Yaprak, meyve ve sürgünlerde kahverengi lekeler oluşturur. Yaprak dökümü ve meyve çürümesi ile sonuçlanır. Hastalıklı yaprakları toplanıp yakarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armutta Geriye Doğru Ölüm:** Bitkide geriye doğru ölüme neden olan bir hastalıktır. Ani veya yavaş ölüm şeklinde görülebilir. Hastalıktan ari fidanlar kullanarak, armut pisillidleri ile mücadele ederek ve hasta ağaçları yakarak mücadele edilir. * **Alternarya Meyve Çürüklüğü:** Hasat öncesi ve sonrası meyve çürümesine neden olur. Meyve üzerinde kuru ve kahverengi lekeler oluşur. Meyvelerin hasat ve paketleme sırasında ezilmemesine dikkat edilerek, hasattan sonra hemen depoya alınarak ve uygun depolama koşulları sağlayarak mücadele edilir. * **Meyve Monilyası (Mumya):** Meyve, çiçek ve yaprakta çürümeye neden olur. Meyveler üzerinde kahverengi lekeler oluşur ve mumyalaşarak ağaca yapışır. Hastalıklı meyveleri toplanıp yakarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ayva Ağacında Mumya (Monilya):** Yaprak, sürgün, çiçek ve genç meyvelerde belirti oluşturur. Yapraklar kahverengi lekelerle kaplanır ve badem kokusu yayar. Sürgünler kurur ve meyveler mumyalaşır. Hastalıklı kısımları toplanıp yakarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armutta Kahverengi Leke:** Yaprak, meyve ve genç sürgünlerde kahverengi lekeler oluşturur. Yaprak dökümü ve sürgün kurumasına neden olur. Hastalıklı dalları budayarak ve yere dökülen yaprakları temizleyerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ayvada Kahverengi Leke:** Yaprak, meyve ve sürgünlerde kahverengi lekeler oluşturur. Yaprak dökümü, sürgün kuruması ve meyve çürümesine neden olur. Hastalıklı dalları budayarak ve yere dökülen yaprakları temizleyerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Elma Klorotik Yaprak Leke Virüsü:** Yaprak, meyve ve sürgünde klorotik lekeler oluşumuna neden olur. Bulaşık fidanlar sökülüp yakılarak, dayanıklı çeşitler tercih edilerek ve aletlerin dezenfekte edilmesi ile mücadele edilir. * **Armutta Memeli Pas:** Yaprak, meyve ve sürgünde kırmızımsı lekeler oluşumuna neden olur. Yaprak dökümü ve meyve çürümesine neden olur. Ardıç ağaçlarını keserek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Elma Külleme:** Yaprak, sürgün, çiçek ve meyvede beyaz unsu bir tabaka oluşumuna neden olur. Yaprak dökümü, çiçek kuruması ve meyve çürümesine neden olur. Hastalıklı kısımları toplanıp yakarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kök Kanseri:** Köklerde ve kök boğazında ur oluşumuna neden olur. Hasta fidanlar sökülüp yakılarak, toprak işlemesi yapılarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yumuşak Çekirdekli Meyve Ağacı Ateş Yanıklığı:** Çiçek, sürgün ve gövdede kurumalar ve kanser oluşumuna neden olur. Hasta kısımları budayarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. **Zararlılar:** * **Kırmızı Örümcekler:** Yapraklarda bitki özsuyunu emerek zarar verirler. Yapraklar kurşun rengi alır ve kurur. Doğal düşmanları korumaya çalışarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Bakla Zinni:** Çiçekleri ve meyveleri yiyerek zarar verir. Toprak işlemesi ile, mekanik mücadele yöntemleriyle ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar sararır ve dökülür. Hasta dalları budayarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **İki Kabarcıklı Koşnil:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar sararır ve dökülür. Hasta dalları budayarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Toprakaltı Zararlıları:** Kökleri yiyerek zarar verirler. Toprak işlemesi ile, gübreleme ile ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Testereli Arıları:** Meyveye zarar verirler. Meyveler çürür ve dökülür. Toprak işlemesi ile ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **San Jose Kabuklu Biti:** Yaprak, sürgün, dal ve meyvede özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar dökülür ve ağaç kurur. Kış ilaçlaması ile, yaz ilaçlaması ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yaprak, sürgün ve meyvede özsuyunu emerek zarar verirler. Yapraklar kıvrılır, sürgünler kurur ve meyveler çürür. Yabancı otlarla mücadele edilerek, ilaçlama ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Yaprakbükücüler:** Yaprakları ağlarla örerek zarar verirler. Yapraklar kurur ve dökülür. Yumurtaları imha edilerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Doğu Meyve Güvesi:** Sürgün ve meyvede zarar verir. Sürgünler kurur ve meyveler çürür. Hasta dallar budanarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yaprak Galeri Güveleri:** Yapraklarda galeri açarak zarar verirler. Yapraklar kurur ve dökülür. Yere dökülen yapraklar toplanarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Kızılkurdu:** Ağaçların gövde ve dallarında galeriler açarak zarar verir. Ağaçlar zayıflar ve kurur. Larvalar öldürülerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Sarıkurdu:** Ağaçların gövde ve dallarında galeriler açarak zarar verir. Ağaçlar zayıflar ve kurur. Larvalar öldürülerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Altın Kelebek:** Yaprakları yiyerek zarar verir. Kışlık yuvaları toplanarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Amerikan Beyaz Kelebeği:** Yaprakları ve meyveleri yiyerek zarar verir. Yumurta paketleri toplanarak, larva kümeleri kesilerek ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kaplanı:** Yapraklarda özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar sararır ve kurur. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kırmızıkabuklubiti:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar sararır ve kurur. Kış ve yaz ilaçlaması ile mücadele edilir. * **Armut Pisillidi:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar dökülür ve meyveler çürür. İlaçlama ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Armut Yaprak Uyuz:** Yapraklarda kabaran gal oluşumuna neden olur. Yapraklar kurur ve meyveler dökülür. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaçların gövde ve dallarında galeriler açarak zarar verirler. Ağaçlar kurur. Kış ilaçlaması ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Virgül Kabuklubiti:** Yaprak, dal ve meyvede özsuyunu emerek zarar verir. Yapraklar sararır ve kurur. Kış ve yaz ilaçlaması ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Yüzük Kelebeği:** Yaprakları yiyerek zarar verir. Ağaçlar yapraksız kalır. Yumurta kümeleri toplanarak ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Tomurcuk Tırtılları:** Tomurcukları ve yaprakları yiyerek zarar verirler. Tomurcuklar kurur ve yapraklar dökülür. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Demir Noksanlığı:** Yaprakların sararmasına neden olur. Toprak analizi yaptırılarak, toprak ilaçlaması ve yaprak ilaçlaması ile mücadele edilir. * **Çinko Noksanlığı:** Yaprakların sararmasına, sürgünlerin kurumasına ve meyvelerin çürümesine neden olur. Toprak analizi yaptırılarak, ilaçlama ile ve kültürel önlemler alınarak mücadele edilir. * **Yumuşak Çekirdekli Meyvelerde Hasat Sonrası Depo Yanıklığı:** Hasattan sonra meyvelerde renk koyulaşması ile belirti verir. Ağaçlar dengeli gübrelenerek, meyveler zamanında hasat edilerek ve uygun depolama koşulları sağlayarak mücadele edilir.
1,018
## Erik ve Badem Hastalıkları ve Zararlıları Özeti Bu kitapçık, erik ve badem yetiştiriciliğinde karşılaşılan hastalık ve zararlıları, ekolojik istekleri ve üretim teknikleri hakkında bilgi vermektedir. **Erik Hastalıkları:** * **Yaprak Delen Hastalığı (Coryneum beijerinckii):** Yaprak, meyve ve dallarda lekeler ve delikler oluşturur, yaprak dökülmesine ve meyve çürümesine neden olur. Sonbahar ve ilkbaharda ilaçlama, budama ve hastalıklı kısımların imhası ile mücadele edilir. * **Sitospora Kanseri (Cytospora spp.):** Gövde ve dallarda kanser oluşumuna, dalların kurumasına ve ürün kaybına yol açar. Budama, kanserli kısımların temizliği ve sağlıklı dokuyu içerecek şekilde budama aletlerinin dezenfeksiyonu önemlidir. * **Meyve Monilyası (Mumya) (Monilinia fructigena):** Meyve çürümesine neden olur. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, yağışlı dönemlerde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Yaprak Kıvırcıklığı Hastalığı (Taphrina deformans):** Yaprak ve sürgünlerde kıvrılma ve deformasyona neden olur. Tomurcuklar kabarmaya başladığında ilaçlama ile mücadele edilir. * **Monilya (Mumya) Hastalığı (Monilia Laxa):** Çiçek, çiçek sapı, meyve ve sürgünlerde belirti gösterir, kuruma ve mumyalaşmaya yol açar. Çiçeklenme döneminde ilaçlama, hastalıklı kısımların imhası ile mücadele edilir. * **Bakteriyel Kanser ve Zamklanma (Pseudomonas syringae pv. Syringae):** Yaprak, dal ve gövdede lekeler, kanserler ve zamklanma oluşmasına neden olur. Sonbaharda ve ilkbaharda Bordo bulamacı ile ilaçlama, hastalıklı kısımların imhası ve budama aletlerinin dezenfeksiyonu ile mücadele edilir. * **Armillaria Kök Çürüklüğü Hastalığı (Armillaria mellea):** Köklerde çürümeye neden olur, ağaçların kurumasına yol açar. Hastalıklı ağaçların imhası, kireç kullanımı ve toprak işlemesi ile mücadele edilir. * **Eriklerde Cep Hastalığı (Taphrina pruni):** Meyvelerde şekil bozukluğu, renk değişimi ve çekirdeksizliğe neden olur. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Badem Dal Kanseri (Pseudomonas amygdali):** Gövde ve dallarda kanser yaralarına neden olur. Hastalıklı kısımların temizliği, budama, budama aletlerinin dezenfeksiyonu ve sonbahar ile ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kök Kanseri Hastalığı (Agrobacterium tumefaciens):** Köklerde ur oluşumuna neden olur. Hastalıklı ağaçların imhası, toprak analizleri, toprak alt zararlıları ile mücadele, aşı kalemlerinin temizliği ve aşı yerlerinin macunla kapatılması ile mücadele edilir. * **Ekin Pası (Tranzschelia pruni-spinosae):** Yapraklar üzerinde pas lekeleri oluşturur. Hastalıklı yaprak ve sürgünlerin toplanması ve imhası, ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şarka Virüsü (Plum pox potyvirus (PPV)):** Yaprak ve meyvelerde renk değişikliği, deformasyon ve yaralara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Halkalı Leke Virüsü Hastalığı (Prunus necrotik ring spot vırus):** Yapraklar üzerinde lekeler ve nekrozlara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Erik Cücelik Virüsü (Prune dwarf ilarvirus (PDV)):** Ağaçlarda bodurlaşma, yaprak deformasyonu ve şekil bozukluklarına neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı ile mücadele edilir. **Badem Hastalıkları:** * **Badem Dal Kanseri (Pseudomonas amygdali):** Gövde ve dallarda kanser yaralarına neden olur. Hastalıklı kısımların temizliği, budama, budama aletlerinin dezenfeksiyonu ve sonbahar ile ilkbaharda ilaçlama ile mücadele edilir. * **Kök Kanseri Hastalığı (Agrobacterium tumefaciens):** Köklerde ur oluşumuna neden olur. Hastalıklı ağaçların imhası, toprak analizleri, toprak alt zararlıları ile mücadele, aşı kalemlerinin temizliği ve aşı yerlerinin macunla kapatılması ile mücadele edilir. * **Ekin Pası (Tranzschelia pruni-spinosae):** Yapraklar üzerinde pas lekeleri oluşturur. Hastalıklı yaprak ve sürgünlerin toplanması ve imhası, ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şarka Virüsü (Plum pox potyvirus (PPV)):** Yaprak ve meyvelerde renk değişikliği, deformasyon ve yaralara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. * **Halkalı Leke Virüsü Hastalığı (Prunus necrotik ring spot vırus):** Yapraklar üzerinde lekeler ve nekrozlara neden olur. Virüsten ari fidan kullanımı, hastalıklı ağaçların imhası ve yabani bitkilerin temizlenmesi ile mücadele edilir. **Erik Zararlıları:** * **Kırmızı Örümcekler (Akarlar):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek sararma ve kurumaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil (Parthenolecanium corni):** Yaprak, dal ve sürgünlerde özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve larva döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Testereli Arıları (Hoplocampa spp.):** Meyvelere girerek zarar verir. Çiçeklenme döneminde ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **San Jose Kabuklu biti (Quadraspidiotus perniciosus):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek deformasyona ve zayıflamaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbükenler:** Yaprakları ipeksi ağlarla bağlayarak zararlı olurlar. Kültürel önlemler, biyoteknik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yaprak Galerigüveleri:** Yapraklar arasına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Sarıkurdu (Zeuzera pyrina):** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Hastalıklı dalların budaması, larva deliklerine tel sokma ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Altın Kelebek (Euproctis chrysorrhoea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kışlık yuvaların temizliği ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Amerikan Beyazkelebeği (Hyphantria cunea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kaplanı (Stephanitis pyri):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek lekelenmeye ve zayıflamaya neden olur. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kırmızıkabuklubiti (Epidiaspis leperii):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Erik İçkurdu (Cydia funebrana):** Meyvelere girerek zarar verir. İlaçlama ve kurtlu meyvelerin toplanması ile mücadele edilir. * **Badem İçkurdu (Eurytoma amygdali):** Badem meyvelerine girerek zarar verir. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilaçlama ve dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi ile mücadele edilir. * **Erik Koşnili (Sphaerolecanium prunastri):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Dut Kabuklubiti (Pseudaulacaspis pentagona):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Ağacı Dipkurtları (Capnodis spp.):** Ağaç köklerinde zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Tomurcuktırtılları:** Tomurcuklara girerek zarar verir. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Bakla Zinni (Epicometis (=Tropinota) hirta):** Çiçeklere zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Göz kurtları:** Çiçek tomurcuklarına zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Güvesi (Anarsia lineatella):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Doğu Meyve Güvesi (Cydia molesta):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler, eşeysel çekici tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. **Badem Zararlıları:** * **Kırmızı Örümcekler (Akarlar):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek sararma ve kurumaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil (Parthenolecanium corni):** Yaprak, dal ve sürgünlerde özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve larva döneminde ilaçlama ile mücadele edilir. * **San Jose Kabuklu biti (Quadraspidiotus perniciosus):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yaprak ve sürgünlerde özsuyunu emerek deformasyona ve zayıflamaya neden olur. Doğal düşmanlar ile mücadele, ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Yaprakbükenler:** Yaprakları ipeksi ağlarla bağlayarak zararlı olurlar. Kültürel önlemler, biyoteknik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yaprak Galerigüveleri:** Yapraklar arasına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Ağaç Sarıkurdu (Zeuzera pyrina):** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Hastalıklı dalların budaması, larva deliklerine tel sokma ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Altın Kelebek (Euproctis chrysorrhoea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kışlık yuvaların temizliği ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Amerikan Beyazkelebeği (Hyphantria cunea):** Ağaç yapraklarını yiyerek zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kaplanı (Stephanitis pyri):** Yapraklar üzerinde özsuyunu emerek lekelenmeye ve zayıflamaya neden olur. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Armut Kırmızıkabuklubiti (Epidiaspis leperii):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kışlık yağlar ile ilaçlama ve kültürel önlemler ile mücadele edilir. * **Badem İçkurdu (Eurytoma amygdali):** Badem meyvelerine girerek zarar verir. Hastalıklı meyvelerin toplanması ve imhası, ilaçlama ve dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesi ile mücadele edilir. * **Dut Kabuklubiti (Pseudaulacaspis pentagona):** Ağaçlarda özsuyunu emerek zayıflatır. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaç gövde ve dallarına galeri açarak zarar verir. Kültürel önlemler, tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Ağacı Dipkurtları (Capnodis spp.):** Ağaç köklerinde zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Tomurcuktırtılları:** Tomurcuklara girerek zarar verir. İlaçlama ile mücadele edilir. * **Bakla Zinni (Epicometis (=Tropinota) hirta):** Çiçeklere zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Meyve Göz kurtları:** Çiçek tomurcuklarına zarar verir. Kültürel önlemler, mekanik mücadele ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Şeftali Güvesi (Anarsia lineatella):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler ve ilaçlama ile mücadele edilir. * **Doğu Meyve Güvesi (Cydia molesta):** Sürgün ve meyvelere zarar verir. Kültürel önlemler, eşeysel çekici tuzaklar ve ilaçlama ile mücadele edilir. **Ek Bilgiler:** * Kitapçıkta ayrıca erik ve bademin ekolojik istekleri, üretim teknikleri, anaç seçimi, budama teknikleri, gübreleme ve sulama hakkında bilgiler yer almaktadır. * Zirai mücadele ilaçlarının insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olduğunu unutmamak ve ilaç kullanırken dikkatli olmak gerekmektedir. * İlaçlama yaparken etiket bilgilerini ve prospektüsü dikkatlice okumak, tavsiye edilen dozajı uygulamak ve güvenlik önlemlerini almak önemlidir. * Hastalık ve zararlılarla mücadelede, kültürel önlemlere, biyoteknik mücadele yöntemlerine ve zararlıların ekonomik zarar eşiğine dikkat etmek önemlidir. * Herhangi bir hastalık veya zararlı görüldüğünde, en kısa zamanda il/ilçe müdürlüklerine ihbar edilmelidir. Bu özet, kitapçıkta yer alan bilgilerin kısa ve öz bir şekilde sunulmasını sağlamaktadır.
1,492
Hububat yetiştiriciliği: YULAF YETİŞTİRİCİLİĞİ İKLİM İSTEKLERİ Yulaf serin iklim tahılları içerisinde iklim istekleri en fazla olan bir cinstir.Kışları kar örtüsüz fazla soğuk geçen yerlerde soğuktan zarar görür.Daha çok sahil bölgelerinde. dağ eteklerindeki ovalarda yetiştirilir. Yıllık yağışı 700-800 mm olan yerler yulaf için en uygun yerlerdir. Yulafın hem serin ve nemli iklimlerden hoşlanması. hem de düşük sıcaklıklara dayanıksız oluşu kültürünün yayılmasını önleyen en belirgin özelliğidir. TOPRAK İSTEKLERİ Çavdardan sonra toprak seçiciliği en az olan serin iklim tahılıdır. Yeteri kadar nemi olan topraklarda(en fakir) bile yetişir. İyi bir verim için yeterli besin maddesi olan topraklar uygundur.Killi. tınlı ve kumlu fakat humusu bol olan topraklarda yeterli nem bulunursa üstün nem oluşturur.Bataklık yerlerin kurutulmasında tarlaya çevrilmesinde ilk ele alınıp yetiştirilecek kültür bitkisidir.Yulaf tuzluluğa arpadan fazla dayanıklıdır. TOPRAK İŞLEME Ürün miktarına en etkili faktördür.Ülkemizde yulaf tarımında toprak işlemeye pek özen gösterilmez.Yulaf yağışlı bölgelerde ekildiğinden çok ağır olan topraklar devrilerek işlenirler.Kuru ziraat alanlarında ise su kaybını en aza indirecek erozyonu önleyecek şekilde yüzeyden işlenmelidir. GÜBRELEME Ahır gübresi toprağın su tutmasını ve havalanmasını sağladığından yulafta verimi çok arttırır.Killi topraklarda dekara 2-2.5 tın ahır gübresi vermek uygun bir gübrelemedir.Azotlu gübreler fazla verilmez çünkü hasatta düzensizlikler yani olgunlaşma eş zamanlı olmayacağından farklı zamanlarda hasat yapma özelliği getirir.Bu nedenle başaklanmadan önce verilmesi daha doğru olur.Dönüme 4.5 kg azot. 6 kg potasyum üzerinden hesaplanmalıdır. EKİM NÖBETİ Fakir toprakta yetiştiğinden çiftçi ekimine özen göstermez. Gübresiz ekenler olduğu gibi diğer tahıllardan sonra ekenler vardır.Kök yapısı buğday ve arpaya göre daha kuvvetli olduğundan, Suyu ve besin maddelerini daha kolay alır.Bu nedenle yulaftan sonra hemen ekim yapılmamalıdır. Yulaf çapa bitkilerinin ekim nöbetine girebilir.Hayvan yetiştirilen yerlerde yonca ile ekim nöbetine alınırlar.Yulaf silo yemi olarak baklagil yem bitkilerinden tırtılla karışık olarak ekilir.Yulaf fiğ karışımında yem üretimi açısından önemlidir. EKİM Yüksek verim için. soğuğa dayanabildiği yerlerde kışlık ekilmesi gereklidir. Bu zamanda genelde 15 Ekim Aralık sonudur.Yazlık ekilecekse erken ekilmelidir. Çünkü yulafın vernalizasyonu uzun sürelidir.Ayrıca sıcak ve kurak bastırmadan başaklanmış olacak şekilde ekilmelidir. Ağır topraklarda toprağa serpilip üzeri çalıyla örtülür.Kumlu-milli. kumlu topraklarda ekimin erken yapılmasında da mibzer kullanılabilir. Dekara 15-18 kg tohum atılır. HASAT Yulafın hasat zamanının seçilmesi önemlidir. Başaklardaki ve başakcıklardaki danelerin erme devreleri farklıdır. Yulaf genellikle ana saptaki danelerin sarı ermeyle tam erme arasında bulunduğu sırada biçilmelidir. Biçilen bitkiler 3-5 gün kurutulduktan sonra harmanı yapılır.
362
## Lahana Grubunda Hastalık ve Zararlılar Özeti **Lahana grubunda en sık görülen hastalıklar ve zararlılar, bunların belirtileri ve mücadele yöntemleri:** **Hastalıklar:** 1. **Alternaria Yaprak Lekesi:** Lahana, karnabahar ve brokolide koyu kahverengi lekeler oluşur, fidelerde kök çürüklüğü gözlenir. Tohum temizliği, ekim nöbeti ve hastalıklı bitkilerin uzaklaştırılması önemlidir. Kimyasal ilaç mevcut değildir. 2. **Lahana Kök-Ur Hastalığı:** Bitkilerin kök boğazında urlar oluşur, bitkiler solar ve baş bağlayamaz. Hastalıksız fide kullanımı, drenaj, bitki artıklarıyla mücadele ve ekim nöbeti uygulanmalıdır. Kimyasal ilaç kullanımı mümkündür ancak uzman tavsiyesi şarttır. 3. **Lahana Mildiyö Hastalığı:** Yaprakların alt yüzeyinde gri-beyaz küf tabakası oluşur, yapraklar sararır ve ölür. Fidelerde havalandırma, güneş ışığına dikkat etmek, ekim nöbeti uygulamak ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Beyaz Çürüklük:** Bitkilerde kök, gövde, yaprak ve meyvede çürümeler oluşur. Drenaj, temiz tohum kullanımı, hastalıklı bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, depolama koşullarına dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Bakteriyel Yaprak Lekesi:** Yapraklarda kahverengi lekeler oluşur, damarlar siyahlaşır. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti ve fideliğin dezenfeksiyonu önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. 6. **Lahana Siyah Damar Çürüklüğü:** Yaprakların damarları siyahlaşır, yapraklar sararır ve dökülür. Sertifikalı tohum kullanımı, ekim nöbeti, fideliğin dezenfeksiyonu, sulama tekniklerine dikkat etmek ve yara oluşumunu önlemek önemlidir. Kimyasal mücadele yöntemi bulunmamaktadır. **Zararlılar:** 1. **Lahana Göbekkurdu:** Larvalar bitkinin büyüme noktasını kemirir ve bitkiyi cüceleştirir. Bitki artıklarıyla mücadele, fidelik ve tarla kontrolleri ile ilaçlama yapılmalıdır. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 2. **Lahana Galböceği:** Larvalar bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Bitki artıklarıyla mücadele, ekim nöbeti, fide kontrolü, yoğun sulama ve uç alma işlemi uygulanabilir. Kimyasal mücadele önerilmez. 3. **Lahana Kelebekleri:** Larvalar yaprakları yer ve delik açar. Yumurtları ve larvaları toplamak, ilaçlama yapmak ve virüs hastalıklarını taşıma riskine dikkat etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 4. **Lahana Kokulu Böceği:** Ergin ve larvalar bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Bitkilerin sağlıklı gelişmesi, yumurta ve nimflerle mücadele ve ilaçlama yapılması önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 5. **Lahana Sineği:** Larvalar bitkinin kök boğazını ve kökleri kemirir. Yabancı otlarla mücadele, hasattan sonra köklerin yok edilmesi, gelişmenin devamını sağlayacak işlemler, dikim zamanına dikkat etmek ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 6. **Lahana Yaprakgüvesi:** Larvalar yaprakları kemirir ve delik açar. Bitki artıklarıyla mücadele, sağlıklı bitki gelişimi, ilaçlama ve yumurta ve larva kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 7. **Yaprakbitleri:** Bitki özsuyunu emer ve yaprakları zarar verir. Yabancı otlarla mücadele, faydalı böcekleri koruma, ilaçlama ve yoğunluk kontrolü önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 8. **Lahana Güvesi:** Larvalar göbek kısmını ve çiçekleri kemirir. Yumurta ve larva kontrolü, ilaçlama ve beslenmeyi önlemek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 9. **Pamuk Yaprakkurdu:** Larvalar yaprak, çiçek ve meyveleri kemirir. Ekim, dikim ve sulama tekniklerine dikkat etmek, yoğunluk kontrolü ve ilaçlama yapmak önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 10. **Toprak Pireleri:** Erginler yapraklarda delikler açar. Yabancı otlarla mücadele, erken dönemde ilaçlama yapmak ve hasattan sonra bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. 11. **Kök-Ur Nematodları:** Bitki kökleri üzerinde urlar oluşturur. Hastalıksız fide kullanımı, toprak analizi, ekim nöbeti, solarizasyon, uygun çeşitler, sulama ve temizlik uygulamaları, ilaçlama ve bitki artıklarını yok etmek önemlidir. İlaç kullanımı uzman tavsiyesiyle yapılmalıdır. **Unutulmamalıdır ki:** * Herhangi bir ilaçlama işlemi yapılmadan önce uzman tavsiyesi alınmalıdır. * İlaç kullanımı, çevre ve insan sağlığına olan etkileri göz önünde bulundurularak minimum düzeyde ve doğru bir şekilde yapılmalıdır. * Kültürel mücadele yöntemleri, kimyasal mücadeleye göre çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaklaşım sağlar. * Hastalık ve zararlıların erken teşhisi, etkili bir mücadele için önemlidir.
567
Patlıcan yetiştiriciliği: Patlıcan, sıcak iklim bitkisidir. Ticari olarak tek yıllık yetiştirilen bir sebzedir. Dünyada 2009 yılında 35. 5 milyon ton üretim yapılmış ve bunun yaklaşık % 92’si Asya’da gerçekleşmiştir. Patlıcan en fazla Çin, Hindistan, Mısır ve Türkiye’de üretilmektedir. Türkiye, 816 bin tonluk üretimi ile dünya üretiminin % 2’sini karşılamaktadır. Patlıcan, Türkiye’de hem örtüaltında hem de açıkta yetiştirilmektedir. Örtüaltı üretimi, ilkbahar, sonbahar ve tek ürün olmak üzere yetiştirme dönemleri açısından üçe ayrılmaktadır. Ancak, ülkemizde üretim tek ürün döneminde yoğunlaşmıştır. 1. BOTANİK ÖZELLİKLERİ Patlıcan, güçlü bitki yapısına sahiptir. Bitki 60-120 cm boylanabilir. Örtüaltı şartlarında boy daha fazla uzamaktadır. Kök sistemi güçlüdür. Yapraklar büyük ve kenarları dalgalıdır. Çiçekler mor, açık mor ve beyaz renklerde olabilir (Resim 1). Çiçekler yaprak koltuklarında meydana gelir. Bir boğumda 2-4 çiçek tomurcuğuna rastlanır. Yaprak, gövde ve çanak yapraklarda diken bulunabilir. Meyve şekli silindirik ve oval arasında değişir. Meyve rengi parlak koyu mor, beyaz, yeşil, sarımsı veya çizgili olabilir (Resim 2). Ülkemizde yaygın olarak siyah renkli, uzun silindirik tipte meyveleri olan patlıcanlar tüketilmektedir. 2. İKLİM İSTEKLERİ Patlıcanın büyüme ve gelişmesi için uygun sıcaklık değerleri 25-30°C’dir. Gece sıcaklığının 16°C’nin altına düşmesi ve düşük ışık şiddeti patlıcanda çiçek tozu canlılığını azaltır. Bu koşullar meyve tutumunu sekteye uğratır. Patlıcan sıcaklık ve bağıl nem miktarı yüksek olduğu zaman vejetatif olarak gelişme eğilimindedir. Toprak İsteği: Patlıcan, uygun yetiştirme teknikleri kullanıldığı takdirde iyi özellikte herhangi bir tarım toprağında başarılı olabilir. Patlıcanın büyümesi ve gelişmesi için organik maddece zengin, pH 6-7 arasında, iyi drene olan, verimli kumlu tınlı topraklar tercih edilmelidir. pH topraktaki besin maddesi alınabilirliği ile yakından ilişkili olduğu için toprak pH’sının yüksek veya düşük olması verim düşüklüğüne neden olabilir. Erkenci verim istenildiği takdirde özellikler kumlu tınlı topraklar idealdir. Daha uzun süre verim almak ve geççilik istenirse daha ağır bünyeli topraklar tercih edilebilir. Patlıcan kök çürüklüğüne hassas olduğu için ağır killi topraklarda yetiştiricilikten kaçınılmalıdır. Nematod problemleri daha çok kumlu topraklarda görülmektedir. 3. YETİŞTİRİCİLİK Çeşit seçimi: Patlıcan çeşitlerinde yetiştirme dönemine göre aranan özellikler farklılık göstermektedir. Örtüaltı üretiminde kullanılan çeşitlerin tamamı hibrit çeşitlerdir. Yetiştiricilikte koyu renkli meyveli çeşitler öncelik kazanmaktadır. Ülkemizde genellikle uzun, silindirik ve meyve ucu hafif küt olan patlıcanlar yetiştirilmekle birlikte, son yıllarda oval tipte çeşitler de üretilmektedir. Çeşitlerde, çabuk dallanma, erkencilik, düşük sıcaklıklarda meyve bağlama gibi özellikler aranır. Ayrıca, patlıcanda renk önemli bir kalite unsurudur. Hasada gelen meyvelerde renk açılması ve kırçıllaşma en kaliteli ürünün dahi fiyatını düşürür. Ayrıca hasat olgunluğu döneminde meyve içinde tohum teşekkül etmemeli, meyve eti liflenmemeli ve acılaşmamalıdır. Ülkemizde yetiştiricilikte kullanılan çeşitlerde toprak kökenli hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık özelliği bulunmadığından son yıllarda anaç kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu nedenle yetiştirilecek çeşitlerin belirlenmesinde anaç- kalem uyuşması da dikkate alınmalıdır. Açıkta yetiştiricilikte önceleri açık tozlanan çeşitler yetiştirilirken, hibrit çeşit kullanmanın avantajını gören üretici bu çeşitlere yönelmiştir. Ayrıca, bazı yörelerde o bölgeye özgü farklı tiplerde yerel patlıcanlarda üretilip pazara sunulmaktadır. Üretim için seçilecek çeşidin daha önce o bölgede yetiştirilip yetiştirilmediği araştırılmalıdır. Eğer çeşit o bölgede daha önce hiç yetiştirilmemiş ise büyük alanlarda yetiştiricilik yapılmadan önce küçük bir alanda deneme yapılmalıdır.
485
Ağır felçli kuzular; hiç ayağa kalkamadıkları halde, ön bacakları üzerinde durabildikleri, fakat arka kısımlarını kaldıramadıkları görülmektedir. Bu durumdakilerin bile analarını emdikten 3-4 gün sonra öldükleri bildirilmektedir. Orta şiddetteki olaylarda, arka bacak hareketlerinde düzensizlik, sendeleme, zaman zaman düşüp yuvarlanma ve kalkmak için çabaladıklarında köpek gibi oturdukları göze çarpmaktadır. Hafif şiddetli felçlerde ise, özellikle koşturma sırasında daha da belirginleşen arka bacak hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu dikkati çekmektedir. Arka bacaklara ve bele yapılan uyarımlarda hassasiyet gözlenir. Rasyondaki, anorganik sülfat, kükürt ve yüksek seviyedeki molibden, hayvanlarda bakırın emilimi ve depolanmasını azaltmaktadır. Ayrıca, bakır çinko ile de etkileşime girmekte ve yüksek çinko içeren yemler bakırın depolanmasını azaltabilmektedir. Kalsiyum karbonat, kurşun asetat gibi tuzlar da bakırın sudaki çözünürlüğünü azaltarak etki etmektedir. Bakır Zehirlenmesi; Hayvanlarda bakır eksikliği kadar bakır zehirlenmesi de önemlidir. Bağ ve bahçelerde fungusit olarak kullanılan “Bordo bulamacı” ve benzeri bakır preparatları ile ilaçlanmış yerlerde, bakır madeni sahalarında hayvanların uzun süre otlamaları, ayrıca ayak banyoları, koruma veya tedavi amacı ile yemlerle uzun süreli bakır bileşiklerinin verilmesine bağlı vücutta fazla miktarda bakır birikimi de zehirlenmeye sebebiyet vermektedir. Akut zehirlenmelerde sancı, ishal, dehidrasyon, dolaşım şoku ve koma şekillenir. Biraz daha dayanıklı olabilenlerde, sindirim semptomlarına ek olarak, depresyon hali, kaslarda takatsizlik, hemoglobinüri ve sarılık görülür. Kronik bakır zehirlenmelerinde karaciğerde biriken bakır, hayvanın tolere edebileceği limitin üstüne çıktığında, birdenbire hemolitik kriz şekillenir. Sarılık, hemoglobinüri, nabzın zayıflaması sonucu koma ve ölüm şekillenmektedir. Karaciğer bronz renkte, böbrekler ise kurşuni (gun metal) görünümdedir. Kalsiyum-Fosfor Eksikliği veya Dengesizliği Kalsiyum, Fosfor ve D vitamini eksikliği, kuzu-oğlaklarda kemik gelişim geriliği ve şekillenme bozukluğuna (raşitizm), yetişkinlerde ise özellikle uzun kemiklerin bükülmesine (osteomalasi) neden olmaktadır. Kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğinin yanı sıra kalsiyum ve fosfor oranının dengesizliği veya emilim bozuklukları da raşitizm veya osteomalasiye sebep olabilmektedir. 75 Küçükbaş hayvanların yem harici tahta, duvar, altlık, plastik, ağaç, kemik gibi nesneleri kemirmesi veya yemesi (pika), kronik yetmezliklerde eklemlerde bükülmeme, kaslarda zayıflık, iştahsızlık ile süt, et ve döl performansında düşüklük görülebilir. Yemlere kalsiyum ve fosfor ilavesi, kalsiyum fosfor oranının dengelenmesi ve D vitamini enjeksiyonlarıyla kısa sürede tedavi edilebilir. Çinko Yetmezliği Birçok enzimin yapısında yer alan çinko; aynı zamanda büyüme ve gelişmede, seksüel olgunlaşmada, endokrinolojik ve metabolik olaylar ile immun fonksiyonlarda da görev yapar. Çinko noksanlığında genellikle görülen büyüme geriliğinin nedeni; bazı çalışmalarda, çinkonun bağımsız bir büyüme faktörü gibi etki yaptığı şeklinde açıklanırken, bazı çalışmalarda da büyüme hormonunun anabolik etkilerinin, çinko metabolizması üzerinden olması olarak açıklanmaktadır. Çinko noksanlığında, çiftlik hayvanlarında büyüme geriliği, döl veriminde düşüş, ayak ve meme hastalıklarına yatkınlık, deri lezyonları ile kemik bozuklukları gibi semptomlar görülmektedir. Çinko eksikliği belirtileri, hızla çoğalan ve farklılaşan dokularda daha belirgin olmaktadır. Testislerdeki atrofi ve spermatogenezisdeki gerileme buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Yine deri dokusu çinkodan çokça zengin olduğu için noksanlığında deride parakeratotik (kalınlaşma, kepeklenme, çatlama) lezyonlarının görülmesi tipiktir. Yurdumuzda özellikle Konya ili ve çevresinde çinko noksanlığı dikkati çekmektedir. Noksanlık bölgesi Ankara, Isparta, Burdur, Aydın, Uşak ve Kütahya illerine doğru genişleme göstermektedir. Bölgede özellikle koyunlar noksanlıktan etkilenmektedir. Hayvanlarda şiddetli yün dökülmeleri görülmekte olup, yün dökülmeleri öncelikle vücudun arka tarafında başlamakta, genişleyerek ön kısmı kaplamakta, yünleri dökülen bölgelerdeki deri pembe bir renk alarak buralarda dermatitis şekillenmektedir. Kabuklanan deride belirgin kıvrımlar görülmektedir. Çinko eksikliğinde çiftlik hayvanlarının yemlerine çinko sülfat gibi çinko tuzları katılabildiği gibi, parenteral (enjeksiyon) yolla da çinko bileşikleri verilebilir. Kobalt Yetmezliği (Beyaz Karaciğer Hastalığı) “Beyaz Karaciğer Hastalığı” kobalt ve/veya B12 vitamini eksiklikleriyle karakterize olan ve özellikle koyunlarda canlı ağırlık artışını ve yapağı kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. 76 Ruminantlarda rumen mikroorganizmaları, kobaltı kullanarak B12 vitamini sentezler. Kobalttan yoksun diyet tüketen hayvanlarda, B12 vitamini eksikliği ve buna ilişkin semptomlar da şekillenmektedir. Beyaz karaciğer hastalığı endemik kobalt noksanlığı olan bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Ancak kobalt noksanlığı tek başına geçerli sebep olarak kabul edilmemektedir. Hayvanlarda ileri derecede zayıflama bol yeşillik tüketiminin olduğu dönemde ortaya çıkmaktadır. Hayvanların mukazaları solgundur ve çabuk yorulmaktadır. Yetmezliğin şiddetine göre kilo alamama, kronik zayıflama, pika, döl tutmama, deride kepeklenme ve kıvrılma, yapağı ve kıllarda kabalaşma görülür. Koyunlarda gözyaşı akıntısı ile yüzdeki kılların ıslanması ve yapışık bir hal alması bariz kobalt noksanlığı belirtisidir. Kobalt noksanlığı, ani ölüm olmaması nedeniyle bakır noksanlığından ayrılır. Ancak paratüberküloz ile karışabilmektedir. Yemlere düzenli olarak kobalt ilavesi veya B12 vitamini enjeksiyonu (tedavi) ile hastalık önlenebilmektedir. Diğer mineral madde ve vitamin yetmezliklerinde olduğu gibi beyaz karaciğer hastalığı da tedaviye çok iyi cevap vermektedir. İyot Yetmezliği (Guatr) İnsanlarda endemik guatr görülen yörelerin hayvanlarında ve özellikle ineklerinde hipotroidizmi akla getiren şikayetler olduğu bilinmektedir. Troid bezi hormonları, besinlerle alınan iyot miktarı ile çok yakından ilgilidir. Guatra birinci derecede topraktaki düşük iyot içeriği yol açmaktadır. İkinci sebep ise guatrojenik madde olan tiyosiyanatı içeren brassicas (turpgil-lahanagil) ve baklagil yemlerin yüksek oranda tüketilmesidir. Çünkü guatrojenik maddeler iyodun troid bezi tarafından kullanılmasını engeller. Yine T4'ün aktif T3'e dönüşümü için selenyum gereklidir ve bu nedenle selenyum eksikliği de sekonder iyot eksikliğine yol açabilir. Ülkemizde özellikle iyot yetersizliğinden ileri gelen endemik guatr; en çok Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri ile Bolu-Kastamonu, Isparta ve Burdur civarlarında görülmektedir. Guatrın yaygın olduğu bölgelerde mezbahaya sevkedilen hayvanların sahipleri, hayvanlarında görünür bir hastalık bulunmadığını, fakat özellikle süt ve döl veriminde bir düşme olduğunu ifade etmektedirler. Hayvanlarda troid bezi hastalığının en çok görülen şekli hipotroidizmdir. Bu hastalığa en hassas hayvanlar olan keçileri sırasıyla koyun, at, domuz ve sığırlar izler. 77 Basit guatr, troid bezinin iltihabi ve neoplazik olmayan büyümesiyle meydana gelen bir bozukluktur. Evcil hayvanlarda guatr genellikle yeni doğan buzağı, kuzu-oğlak ve taylarda görülmektedir. Troid bezindeki büyüme palpasyonla anlaşılabilir. Hayvanlarda şiddetli zayıflık, tüysüzlük, miks ödem dikkati çeker. Sığırlarda genellikle hipotroidizm görülmektedir. Hipotroidizmde, retentio secundinarium (sonun atılmaması), infertilite, gizli kızgınlık, süt veriminde ve süt yağında azalma, abort, kongenital guatr, zayıf ve ölü yavru doğurma görülebilmektedir. Diyette iyot noksanlığı veya guatrojenlerin varlığı sonucu şekillenen hastalık sürüde tek, tük görülür. Ölü doğan yavrularda ise bezin ağırlığı ve büyüklüğü iyot noksanlığına ait iyi bir göstergedir. Troid bezi bozukluklarını düzeltmek için yeme sodyum iyodür (NaI) veya potasyum iyodür (KI) katılır. Ancak bunlar çabucak kayba uğradığından iyodürü stabilize etmek üzere sodyum karbonat gibi stabilizatörler ilave edilmelidir. Yine insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da iyotlu tuz kullanılabilir.
974
## Kayısı Hastalık ve Zararlıları Özeti: Bu özet, kayısı yetiştiriciliğinde karşılaşılan temel hastalık ve zararlıları, mücadele yöntemlerini ve önlemlerini kısaca açıklamaktadır. **Hastalıklar:** * **Rosellinia Kök Çürüklüğü:** Ağaç köklerini çürütür, yaprak sararması, meyve dökümü ve büyüme geriliğine neden olur. Drenajı iyileştirmek, hastalıklı ağaçları söküp imha etmek, kökleri temizlemek ve karaboya veya Göztaşı uygulaması ile mücadele edilir. * **Bakteriyel Kanser ve Zamklanma:** Yaprak lekeleri, kanserler ve zamklanma oluşturur. Sağlıklı fidanlar kullanmak, hastalıklı dalları budayıp yakmak, budama aletlerini dezenfekte etmek ve Bordo bulamacı veya Göztaşı uygulaması ile mücadele edilir. * **Armillaria Kök Çürüklüğü:** Köklerde çürümeye neden olur, yaprak sararması, dal kuruması ve ağaç ölümüne yol açar. Hasta ağaçları söküp imha etmek, etraflarına hendek açmak ve Karaboya veya Göztaşı uygulaması ile mücadele edilir. * **Monilya (Mumya) Hastalığı:** Çiçek, meyve ve sürgünlerde kuruma ve mumyalaşmaya neden olur. Hasta dalları budayıp yakmak, mumyalanmış meyveleri toplamak ve çiçeklenme döneminde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Sitospora Kanseri:** Gövde ve dallarda kanser oluşumuna, dal kurumasına ve ürün kaybına neden olur. Hastalıklı dalları budayıp yakmak, budama aletlerini dezenfekte etmek ve yaraları kapatmak ile mücadele edilir. * **Yaprak Delen (Çil) Hastalığı:** Yaprak, meyve, tomurcuk ve dallarda leke ve delik oluşumuna yol açar. Hastalıklı dalları budayıp yakmak ve yaprak dökümünden sonra, çiçek tomurcukları açılmadan önce ve meyve gelişme döneminde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Phytophthora Kök ve Kökboğazı Çürüklüğü:** Köklerde ve kök boğazında çürümeye, yaprak sararması, büyüme geriliği ve ağaç ölümüne neden olur. Sağlıklı fidanlar kullanmak, drenajı iyileştirmek, hastalıklı ağaçları söküp imha etmek ve uygun ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Şarka Virüsü:** Yaprak, meyve ve sürgünlerde deformasyon ve renk değişikliğine neden olur. Sağlıklı fidanlar kullanmak, dayanıklı çeşitler yetiştirmek, hasta ağaçları söküp imha etmek ve yabani konukçuları yok etmek ile mücadele edilir. * **Demir Noksanlığı:** Yapraklarda sararma ve kurumaya neden olur. Toprak analizi yapmak, toprak drenajını iyileştirmek, organik maddeyi artırmak ve uygun demir uygulamaları ile mücadele edilir. * **Erik Pası:** Yaprak ve meyvelerde lekelere neden olur. Hastalıklı yaprak ve meyveleri toplamak, budama artıklarını imha etmek ve uygun ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Şeftali Karalekesi:** Meyvelerde leke oluşumuna ve meyve deformasyonuna neden olur. Hastalıklı dalları budayıp yakmak ve çiçek dökümünden sonra ve meyve gelişme döneminde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Meyve Monilinyası (Mumya):** Meyvelerde çürümeye, mumyalaşmaya ve ürün kaybına neden olur. Hasta meyveleri toplamak, budama artıklarını imha etmek ve meyve olgunlaşma döneminde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. **Zararlılar:** * **Kırmızı Örümcekler:** Yapraklarda sararma, kuruma ve dökülmeye neden olur. Kışın ağaçları temizlemek, zararlı yoğunluğunu takip etmek ve uygun ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Kahverengi Koşnil:** Yaprak, dal ve sürgünlerde özsuyu emerek ve ballı madde salgılayarak zarar yapar. Yoğun bulaşık dalları budayıp yakmak, larva dönemlerinde ve yumurta açılımından sonra ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Yaprakbitleri:** Yapraklarda kıvrılma, sürgünlerde kısalma ve meyvelerde deformasyon ve büyüme geriliğine neden olur. Yabancı otları temizlemek, kışın yumurtaları temizlemek ve larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Doğu Meyvegüvesi:** Sürgünlerde kuruma ve meyvelerde kurtlanma ve dökülmeye neden olur. Hasarlı sürgünleri kesip yakmak, depo temizliği yapmak, eşeysel çekici tuzaklar kullanmak ve larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Dut Kabuklubiti:** Dallarda sıvama halinde bulunarak kurumaya ve ağaç ölümüne neden olur. Ağaçları temizlemek, kış veya larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Erik İçkurdu:** Erik meyvelerinde kurtlanmaya ve dökülmeye neden olur. Kurtlu meyveleri toplamak, eşeysel çekici tuzaklar kullanmak ve larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Yazıcı Böcekler:** Ağaç dallarında galeriler açarak, ağaçları zayıflatarak kurumalarına neden olur. Ağaçları kuvvetli bulundurmak, hasarlı dalları temizlemek, tuzak dallar kullanmak ve larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Meyve Ağacı Dipkurtları:** Yaprak ve sürgünlerde kemirme ve köklerde galeri açarak ağaçları zayıflatarak kurumalarına neden olur. Ağaçları kuvvetli bulundurmak, erginleri toplamak, larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Şeftali Güvesi:** Sürgünlerde kuruma ve meyvelerde kurtlanmaya ve dökülmeye neden olur. Hasarlı sürgünleri kesip yakmak, yere dökülen meyveleri toplamak ve larva dönemlerinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Tomurcuk Tırtılları:** Tomurcuklar ve çiçeklerde beslenerek, meyve tutumunu azaltır. Tomurcuk kabarması döneminde ve larva çıkışı gözlendiğinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Virgül Kabuklubiti:** Yaprak, dal, meyve sapı ve meyvelerde özsuyu emerek zayıflatır. Kışın ilaçlama yapmak, larva dönemlerinde ve yumurta açılımından sonra ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Erik Koşnili:** Gövde ve dallarda koloniler oluşturarak ağaçları zayıflatır ve ballı madde salgılar. Kışın ilaçlama yapmak, larva çıkışı gözlendiğinde ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Badem İçkurdu:** Badem meyvelerinde beslenerek, içlerini boşaltır ve kaliteyi düşürür. Kurtlu bademleri toplamak ve larva çıkışından önce ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. * **Bakla Zınnı:** Çiçek, yaprak, tomurcuk ve meyvelerde beslenerek, meyve tutumunu azaltır. Toprak işlemesi yapmak, erginleri toplamak, mavi renkli kaplar kullanmak ve larva çıkışından sonra ilaçlama yapmak ile mücadele edilir. **Önemli Notlar:** * Herhangi bir mücadele yöntemine başlamadan önce, o bölge için yetkili kurumlarca (Tarım ve Orman Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri) belirlenen tavsiyeler ve izinler alınmalıdır. * Kimyasal mücadele yaparken, etiket bilgilerine uyulmalı, güvenlik önlemleri alınmalı ve çevreye zarar vermemek için dikkatli olunmalıdır. * Doğal düşmanların korunması, entegre mücadele stratejileri için önemlidir. * Hastalık ve zararlılara karşı en etkili mücadele yöntemi, iyi tarım uygulamaları (GTP) ve entegre mücadeledir.
833
Gıda ve yem zinciri ile ilgili işlemlerde, insan sağlığı ve yaşamının en yüksek düzeyde korunması genel hedefini başarmak için risk analizine dayanılması zorunludur. Risk analizi üç adet ayrı, ancak birbirine bağlı üç bileşenden oluşur: risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve risk iletişimi. Risk tanımını oluşturan/kullanan Kurumların görev kapsamlarına bağlı olarak “risk” ve ilgili tanımlarda bazı farklılıklar olsa da Daire Başkanlığımız tarafından kullanılan ve dünya genelinde gıda zincirinde fikir birliğine varılan terimler aşağıdadır: Tehlike: Gıda veya yem ile ilişkili olmak üzere, sağlık üzerinde olumsuz etkilere neden olabilecek biyolojik, kimyasal veya fiziksel etmenleri ifade etmektedir. Biyolojik tehlikeler: Hastalık yapıcı (patojen) mikroorganizmalar (bakteri, küf, maya, virüs vb.) Kimyasal tehlikeler: Doğal yolla oluşan toksinler, kimyasal bulaşanlar, pestisit kalıntıları, veteriner ilaç kalıntıları vb. Fiziksel tehlikeler: Metal parçaları, talaş, cam, böcek parçaları, takı, taş vb. Risk: Sağlık üzerinde olumsuz etki yaratma ihtimali bulunan tehlikenin ortaya çıkma olasılığı ile sonuçlarının şiddeti arasındaki fonksiyonel ilişkiyi ifade etmektedir. Dolayısıyla olasılık veya şiddet sıfır olursa, risk de sıfır olacaktır. Ancak, genel olarak olasılık sıfır olmaz ve risk de sıfır olmaz. Riskin iki bileşeninden (olasılık ve şiddet) biri olan olasılık azaltılabilirse risk de azaltılmış olur. Risk analizi: Risk değerlendirme, risk yönetimi ve risk iletişimi olarak adlandırılan üç bileşenden oluşan bir süreci ifade etmektedir. Bir risk ortaya çıktığında, öncelikle bu riskin ne kadar büyük olduğu tespit edilmeli (risk değerlendirme), daha sonra bu riskin kabul edilebilir olup olmadığına karar verilerek gerekli uygulamalara geçilmelidir (risk yönetimi). Bilimsel ve teknik bir süreç olan risk değerlendirmede, bilgiler sistematik bir şekilde toplanır, riski açıklayan sonuçlar ortaya konulur ve böylece verilecek karara bilimsel destek sağlanır. Risk yönetiminde ise risk değerlendirmenin sonuçları kullanılarak karar verilir ve uygulamaya geçilir. Risk yönetimi, risk değerlendirmenin yanı sıra etik, ekonomik, uygulamaya ilişkin ve teknik konuların da dikkate alındığı, riskin kabul edilebilirliği konusunda karar verilen idari ve politik bir süreçtir. Risk analizi sisteminin içinde, risk değerlendirme ve risk yönetimi birbirinden tamamen bağımsız olmalıdır. Risk analizi sisteminin üçüncü bileşeni olan risk iletişimi, risk değerlendirme süreciyle ilgili olarak risk yöneticileri ile risk değerlendiricileri arasındaki iletişimi ve kamu ile olan iletişimi kapsamaktadır. Risk değerlendirme: Bilimsel bir terim olarak ‘risk değerlendirme’; tehlikenin tanımlanması, tehlikenin niteliklerinin belirlenmesi, tehlikeye maruz kalmanın değerlendirilmesi ve riskin niteliklerinin belirlenmesi olarak dört basamaktan oluşan bilimsel değerlendirme sürecini ifade etmektedir. Risk değerlendirme faaliyetleri; güvenilirlik değerlendirmesi, etkinlik değerlendirmesi (gıda ve yem katkı maddelerinin etkinliğinin değerlendirilmesi gibi), biyoyararlılık değerlendirmesi (vitamin ve mineral formlarının biyoyararlılığının değerlendirilmesi gibi) ve sağlık beyanlarının doğruluğunun kanıtlanmasına ilişkin değerlendirme gibi farklı nitelikteki bilimsel değerlendirmeleri de kapsamaktadır. Bilimsel bir süreç olarak risk değerlendirmenin aşamaları aşağıda tanımlanmıştır: Tehlikenin tanımlanması: Tehlikenin tanımlanması, gıdada veya yemde bulunabilen ve olumsuz sağlık etkisinin ortaya çıkmasına neden olabilen tehlikelerin belirlenmesidir. Bu aşamada tehlikenin toksikokinetiği (vücuttaki emilimi, dağılımı, metabolizması ve vücuttan atılması) ve toksikodinamiği (vücutta neden olduğu etkiler) ile ilgili bilgiler ortaya konulmaktadır. Bu basamakta, temel olarak tehlike ile ilgili geçmişte yapılmış olan hayvan ve insan çalışmalarının tümü gözden geçirilmektedir (literatür tarama). Burada ulaşılan veriler sistematik olarak değerlendirilerek maddenin potansiyel “toksik etki”leri ve “kritik etki”si belirlenir. Tehlikenin niteliklerinin belirlenmesi (doz-yanıt): Tehlikenin niteliklerinin belirlenmesi, maruz kalınan tehlikeye (doz) tüketiciler tarafından verilen yanıtın (yanıt) ortaya konulmasıdır. Bir başka deyişle, tehlikeye maruz kalınmasının ardından ortaya çıkan olumsuz sağlık etkisinin şiddetinin ve süresinin kalitatif veya kantitatif olarak değerlendirilmesidir. Doza karşı verilecek yanıt; maruz kalınan tehlikeye (toksisite, toksik doz vb.), maruz kalan canlıya (genetik faktörler, hassasiyet, önceki maruz kalmalar vb.) ve gıdaya/yeme (örneğin; yüksek yağ içeriği toksisiteyi etkileyebilir) göre oldukça değişkenlik göstermektedir (klinik vaka, ölüm, kalıcı hasar vb.).
561
Bulaşıcı Digital Dermatitis Corona bandında tüylerin dökülmesi ve tırnak kapsülünün düşmesi ile karekteristiktir. Sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak sığırlarda digital dermatitise neden olan Spirochet (treponemaların) bakterisinin, koyunlarda bulaşıcı digital dermatitise sebebiyet verdiği düşünülmektedir. Koyun-keçilerde ayak bakımı için öneriler:  Barınak ortamında ayak sağlığının güvencesi, zeminlerin temizliği ve kuruluğudur. Her daim temizlik ve kuruluktan daha etkili bir ilacın olmayacağı bilinmelidir,  Ağıl ve avluda ayak hastalıklarının hazırlayıcısı olan idrar, dışkı ve çamur birikintilerine izin verilmemelidir,  Dışkı-idrar ile temasın azaltılması bakımından, zeminde düz betondan ziyade oluklu ve/veya ızgaralı zemin sistemleri tercih edilmelidir,  Koyun sürüsü uzun süreli olarak derin çamurlu ve gübreli yerde yürütülmemelidir,  Uzun süreli taşlık, batıcı ve kesici zeminlerde kalmamalıdır,  Hastalıklı sürülerden asla hayvan satın alınmamalıdır,  Zorunlu olmadıkça dışarıdan hayvan satın alınmamalıdır,  Meraya çıkmayan tüm koyun-keçilere yılda 2 kere tırnak bakımı yapılmalı, bakım sonrası hayvanlar % 8’lik çinko oksit (92 litre su, 8 kg çinko oksit) ayak banyosundan geçirilmelidir,  Topallayan koyunlar kontrol edilmeli, hasta olanlar sürüden ayrılmalıdır,  Piyeten hastalığının tekrarlandığı işletmelerde, aşı yapılmalıdır, 84  Bazı koyun-keçi hatlarının genetik olarak hastalığa karşı duyarlı olduğu bilinmektedir. Sürüde topallığa yatkın anaç hatlar reforme edilmelidir.  Sürüde seyrek çıkan (sporadik) interdigital dermatitis vakaları, oksitetrasiklin içeren aerosol spreyler kullanılarak tedavi edilebilir. Ayak Banyosu; Sürüde ayak hastalıklarına yakalanan hayvanların sayısı artmaya başlayınca koruyucu amaçla tüm sürü % 7-10 çinko sülfat ayak banyosundan geçirilmelidir (aynı amaçla % 7-10’luk bakır sülfat kullanıldığında toksite oluşabileceği unutulmamalıdır). Ayak banyosundan geçirilen hayvanlar kuru bir yerde durdurularak ayaklarının üzerindeki çinko sülfatın kuruması sağlanmalıdır. Hastalığın bulaşmasını ve yayılmasını önlemek için ayak banyosu 7 veya 14 gün arayla tekrarlanmalıdır. -Ayakta açık yarası olan hayvanlara, iyileşene kadar ayak banyosu uygulaması yapılmamalıdır, - Kullanılan dezenfektanların insan ve çevre için toksik etkileri olması nedeniyle ayak banyoları hazırlanırken eldiven ve gözlük kullanılmalıdır, - Şap, mavidil gibi viral hastalıklara bağlı ayak yaralarında antiseptik solüsyon olarak; o % 1-2 lik sodyum hidroksit, o % 3-5’lik sodyum karbonat (çamaşır sodası), o % 1-2’lik sodyum hipoklorit veya % 1-2’lik potasyum hipoklorit’ten herhangi biri kullanılmalıdır, 85 Mastitis Meme dokusunun yangısı olarak bilinir. Mastitis genellikle laktasyon ile ilişkili olup, oluşum nedenine göre, enfeksiyöz, travmatik ve toksik; seyrine göre klinik ve subklinik; süresine göre de akut ve kronik olarak sınıflandırılmaktadır. Mastitisin sebepleri, hazırlayıcı (çevre kaynaklı) ve yapıcı (mikroorganizmalar) olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Mikroorganizmalar; memeye çoğunlukla meme başı kanalından olmak üzere, dolaşım (kan-lenf) ve meme başı derisindeki sıyrık, yara ve berelerden girmektedirler. Koyun ve keçilerde birçok patojene bağlı mastitis şekillenmekle birlikte, bu patojenlerin en önemlileri, Staphylococcus spp. bakterilerdir. Streptococcus spp., Enterobacteriaceae, E. coli, Klebsiella pneumonia, Pseudomonas aeruginosa, Mannheimia haemolytica, Corynebacteria spp., Mycoplasma agalactia, Flavobacter spp. ve mantarlardır. Mastitisli meme loblarında süt verimi ve sütün bazı bileşenlerinin (yağ, protein) enfeksiyonun şiddetine bağlı olarak azaldığı, Somatik Hücre Sayısının (SHS) ise artığı bilinmektedir. Subklinik mastitisler % 20-37 oranında süt üretiminde azalmaya sebep olduğu gibi kuzularda da ciddi oranda gelişme geriliğine yol açmaktadır. Koyun-Keçilerde Mastitise Sebep Olabilecek Risk Faktörleri;  Yetersiz hayvan refahı,  Koyun-keçi vücudunun ıslak ve kirli olması,  Meme başı yara, bere ve ısırıklar,  Aşırı kalın meme başları,  Meme sarkıklığı,  Aşırı soğuk hava,  Sağım kusurları,  Hayvanın yaşı, doğum sayısı  Ani sütten kesme veya düzensiz sağım,  Yetersiz ve dengesiz besleme,  Selenyum, çinko ve E vitamini yetersizlikleri,  Sürüye dışarıdan hayvan katılması,  Şap, koyun-keçi çiçek, koyun-keçi vebası gibi salgınlar. Koyun-keçilerde mastitis belirtisi Akut ve perakut mastitislerde; meme şiş, kızarık ve ağrılı iken, mastitisli memeden salgılanan süt; seröz, irinli ve fibrinli görünümde sarımsı-kırmızımtrak veya boz-bulanık renktedir. Süt verimi azalmıştır. Hasta hayvanlar halsiz ve iştahsız görünebilirler. Laktasyon dönemi başında ve sonunda sistematik olarak sürüdeki anaçların memeleri kontrol edilmeli, asimetri, sertleşme, apse gibi anormal oluşumlarla karakterize kronik mastitisli hayvanlar, tedaviye alınmalı veya sürüden çıkarılmalıdır. Tedavi süresince mastitisli süt, sağlık riski nedeniyle kesinlikle insan veya hayvan gıdası olarak kullanılmamalıdır. Meme yangısı/iltihabı olan bir memeden salgılanan süt, öncelikle besin içeriğini (protein, yağ, mineral madde vb.) kaybetmiş kalitesiz ve toksik bir sıvıdır. Üstelik meme yangısına/iltihabına sebep olan mikroorganizmalar meme salgısı/süt ile yavruya geçmekte, yavrular yetişkin dişi (anaç) olduklarında da söz konusu patojen mikroorganizmalar aktif hale geçerek bir kez daha mastitise sebep olabilmektedir. Bu nedenle yavrunun mastitli memeyi emmesine izin verilmemelidir (mastitisli sütler yavrulara içirilmemelidir).
688
Kuzunun Ağız sütünü (kolostrumu) almasında niçin acele etmeliyiz?  Kuzular hastalıklara karşı yok denecek kadar zayıf bağışıklıkla ve çok aç bir şekilde dünyaya gelmektedir. Kuzular doğar doğmaz strese maruz kaldığı gibi hastalık yapıcı etmenlere karşı savunmasız olduğundan, acilen kaliteli kolostruma ihtiyaç duyarlar. Öte yandan bağışıklık maddelerinin (IgG) bağırsaktan etkin bir şekilde emilerek kana karışması yalnızca doğum sonrasındaki ilk birkaç saat içinde gerçekleşebilmektedir. IgG’nin kolostrumdaki konsantrasyonu ve kuzunun bağırsağından emilimi, 24. saattin sonunda sıfırlanmaktadır.  Kaliteli kolostrum; kuzuların sindirim sisteminin uyarılması ve de ana karnındaki dönemde bağırsaklarda biriken atık maddelerin (mekonyum) dışarı atılmasında birinci derecede etkili olmaktadır. Ağız sütünün verilişi geciktiği zaman bağırsaklarda üreyen hastalık yapıcı mikroorganizmalar, ağız sütü yerine emilebilir. 66  Kuzulamadan sonra ilk emzirmenin geciktirilmesi, doğumla beraber süt üretiminin başlaması, kolostrumun seyrelerek IgG ve besin madde konsantrasyonun düşmesine neden olacaktır. Bu durumda kuzu yeteri miktarda bağışıklık ve besin maddeleri alımı için daha fazla kolostruma ihtiyaç duyacaktır. Bir kuzunun bir öğünde tüketebileceği kolostrum miktarı, canlı ağırlığının % 6’sını geçmemeli, aksi takdirde fazla kolostrum ishale yol açabilmektedir.  Kuzular bünyelerinde, hastalıklara karşı koyacak bağışık maddeleri (IgG) yaklaşık 2 haftalık olduğunda üretmeye başlar ve 3-4 aylık yaşa kadar yeterli seviyede üretebilme kabiliyetine ulaşır. Bu nedenle kuzular doğar doğmaz alacakları kolostrumdan sağladıkları pasif bağışıklık sayesinde 3-4 aylık yaşa kadar hastalıklardan korunur. Kuzular, 1 aylık yaşa kadar yüksek risk altında olduğu için bu süreçte çok iyi takip edilmeli, temiz, kuru ve havadar bir ortamda sürekli doyduklarından emin olunmalıdır. Aksi durumda sürüde yüksek oranda ölümün yanı sıra gelişme geriliği (kavruk) gösteren kuzu sayısı artacaktır. Kuzu ölümlerine bağlı ekonomik kayıplar, buzdağının sadece görünen kısmı olup, iyi bir kuzuluk dönemi geçirmemiş bir koyun-koçun, yemden yararlanma derecesi, günlük canlı ağırlık artışı, süt ve döl verimleri ile sağlığının istenilen seviyede olmamasına bağlı oluşacak kayıplar çok daha fazla olacaktır. Kuzularda geviş getirme (ruminasyon) bir haftalık yaşta başlamakta ve üçüncü haftanın başında bütün kuzular geviş getirebilmektedir. Kuzuların önlerine 6-7 günlük olduktan sonra iyi kaliteli kuru yonca ve kuzu yemi konularak yemeye alıştırılmalıdırlar. Kuzular, doğum ağırlığının en az 4 katı canlı ağırlığa ulaşmadan, sütten kesilmemelidir. Bu canlı ağırlık yaklaşık 12-13 kg’a tekabül eder. Kuzular yaklaşık 80- 90 gün süreyle analarını emmelidirler. Kasım’dan-Şubat ayının başlarına kadar doğan kuzularla, baharda doğan kuzuların yemleme programları farklıdır. Kışın doğan kuzulara fazla miktarda yem verilmesi gerekirken, baharda doğan kuzular meralardan yararlanabilirler. Kışın doğan kuzuların bir haftalık olmasından itibaren kaliteli kaba ve kesif yemlere rahatça ulaşması sağlanmalıdır. Kullanılan kesif yemin % 18-20 protein içermesi, selüloz düzeyinin düşük, enerji düzeyinin yüksek olmasına dikkat edilmelidir. Kuzu büyütme yemleri % 16’dan az protein, içermemelidir. Kuzular 25-30 kg’ı geçince protein oranı % 14’e düşürülebilir. 67 Kuzuların rumen faaliyetleri tümüyle gelişmediğinden üre gibi kimyasal bileşimler sindirilemez ve zehirlenmeler ortaya çıkabilir. Bu nedenle özelikle sığırlar için üretilen besi ve süt yemleri kuzu-oğlaklara verilmemelidir. Kuzuların kemik gelişimi için gerekli olan kalsiyum rasyona % 1 oranda kireç taşı veya mermer tozu katılarak sağlanabilir. 2/1 Ca/P oranı doğru sağlanamazsa oluşan idrar taşları kuzularda ölümlere yol açabilir. Kuzu yaşam alanları;  Zemin her zaman temiz ve altlıklı olmalıdır,  Kuzuların tutulacağı alan, anaç koyunlara yakın olmalıdır,  Taze ve temiz su sürekli bulundurulmalıdır,  Barınağın aydınlık olması için güneşten yeterince yararlanmalı, gerekiyorsa yapay ışık kaynağı kullanılmalıdır,  Kuzuların sütten kesim öncesinde olumsuz çevre koşullarına karşı, hassas oldukları unutulmamalıdır.
531
Kanibalizm ve Gaga Kesimi Kannibalizm, her yaştaki civciv, piliç ve tavuklar arasında görülen ve yetiştiricilerin asla ihmal edemeyeceği kötü bir alışkanlıktır. Zira, bu durumdaki hayvanlar birbirlerinin kloaka (geri) veya kloakanın hemen altındaki karın bölgelerini, başlarını, parmaklarını, kanat ve kuyruklarını gagalayarak ciddi yaralara yol açarlar. Kannibalizmin başlıca nedenleri şunlardır: 1-Yemlik, suluk ve follukların yetersiz olması 2-Yemin protein ve esansiyel aminoasitler bakımından tamamen noksan veya yetersiz olması 3-Birim alana normalden fazla hayvan konulması, 4-Sinirlilik ve aşırı heyecan, 5-Aşırı sıcaklık, 6-Aşırı aydınlatma, 7-Yaralı ve sakat hayvanların sürüden ayrılmaması, 8-Bazı tavukların gerilerinin dışarı fırlaması (prolapsus), 9-Her türlü stres durumu, 10-Sürüde folluk yerine, yere yumurtlamakta direnen hayvan olması, 11-Follukların fazla aydınlık olması, 12-Hayvanların aç veya susuz bırakılması, 13-Çiftleşme sırasında meydana gelen hırpalanma veya yaralanmalar, 14-Sadece pelet yem kullanılması, 15-Dış parazitlerin yol açtığı yaralar, 16-Farklı yaş, ırk ve renkteki hayvanların bir arada tutulması, Kannibalizm bu faktörlerden bir veya bir kaçının etkisi ile ortaya çıkabilir. En iyisi bunları ortadan kaldırarak çıkışını önlemektir. Ancak, bir kez görüldükten sonra, gaga kesiminden başka hemen hemen hiçbir çare kalmamaktadır. Normal yetiştirme programında gaga kesimi 6. - 9. günlerde yapılmalı, 10-14 haftalarda hatalı olanlar düzeltilmelidir. Kesim için hayvanı tutan kimse, bir elinin baş parmağı civcivin başının arkasına, işaret parmağı, eğer sadece üst kesilecekse iki gaga arasına, her ikisi de kesilecekse gırtlağın altına gelecek şekilde sıkıca tutar, diğer eliyle de ayakları kavrar. İşaret parmağının bu şekilde 4 tutulması hayvanın dilini geri çekerek kızgın bıçağın değmesini önler. Her iki gaga da kesilecekse, baş aşağı doğru hafifçe eğilerek alt gaganın daha uzun kalması, üstün biraz kısa kesilmesi sağlanır. Büyütme döneminin 3. haftasından itibaren kümeslerin çok iyi havalandırılması gerekmektedir. Yumurtacı civcivlerin kümes aydınlatılmasında, ilk iki gün tam gün aydınlatma , daha sonra bölgenin enlem durumu, güneş doğuş ve batışı ile mevsimsel olarak gün uzunluğu göz önüne alınarak aydınlatma programı yapılır ve uygulanır. Aydınlatmada kullanılan ampuller yerden 2 metre yükseklikte ve her 15 metrekarelik alana 60 wattlık bir ampul hesaplanmalıdır. 1 metrekarelik alana ışık şiddeti 1 watt’ın altına düşürülmemelidir. Piliç Dönemi: Piliçler 16-18 haftalar arasında büyütme kümesinden yumurtlama kümeslerine veya kafeslerine aktarılmalıdır. Taşıma, karanlık bir ortamda, serin bir zamanda, hayvanlarda stres oluşturmadan, özenle yapılmalıdır. Streslerden etkilenmemeleri için taşınmadan bir süre önce ve sonra, vitamin verilmelidir. İlk haftadan itibaren başlanarak, yumurta dönemi sonuna kadar mutlaka uygun ebat ve miktarlarda yeme katılrak grit (mozaik taşı) verilmelidir. Grit verilmesi yumurtlama döneminde yem tüketimini %10-15 azaltır. Yumurta verimine etki eden faktörler; uygun çevre (ısı, nem, havalandırma), ekipmanlar (yemlik ve suluklar), aydınlatma gibi faktörlerdir. Büyütme ve Gelişme Dönemi Alan İhtiyaçları aşağıdaki Tablo 3- te verilmiştir. Alan Mesafesi Yemlik Mesafesi Suluk Mesafesi Aydınlatma süresi ve yoğunluğunun; tavuklarda yumurta verimi, yumurta ağırlığı, cinsi olgunluk yaşı, canlı ağırlık artışı, embriyo gelişimi, erkeklerde döllenme gücü ve sperma kalitesi üzerine önemli etkileri vardır. Aydınlatma süresinin uzaması, erken cinsi olgunluğa sebep olur. Bu yüzden kış çıkışlarında gittikçe azalan bir aydınlatma programı uygulanmalıdır. ilkbahar çıkışlarında kısıtlamaya gerek yoktur. Bu gün Ülkemizde yetiştirilen tüm ticari yumurta sürülerinin yaklaşık %70-80 ni kafeslerde yetiştirilmektedir. Kafes sistemleri diğer sistemlere göre çok avantajlıdır. İster yerde, ister kafeste büyütülmüş olsunlar, piliçler yumurta kafeslerine 16-18. haftalarda nakledilir.
501
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: • Çeltik yabancı ot ilaçlarının kullanılma şekilleri birbirinden farklıdır. Karışabilirlik durumları ve kullanım zamanı, dozu ve kullanım şekli ilacın reçetesinde yazmaktadır. Mutlaka ilaç kutusu veya reçetesi üzerinde yazan bilgilere uygun olarak kullanılmalıdır. Boş ilaç kutuları toplanarak imha edilmeli çevreye gelişi güzel atılmamalıdır. • İlaçlamada kullanılacak su miktarı, kullanılan aletin cinsine ve kullanan şahsa göre değişirse de genel olarak tarla tipi pülverizatörlerde dekara 25–40 litre sırt pülverizatörlerinde 40–60 litre, su sarf edilir. Aleti ilk defa ilaçlamada kullanan şahsın belirli alana verilecek dozu doğru olarak atabilmesi için aletle bir ölçümleme ayarı yapması gerekir. • Tavalar kuru iken uygulanacak ilaçlar kullanılacaksa, çeltik tavalarındaki sular ilaç uygulamasına geçmeden önce boşaltılır. 24–36 saat beklenir, sonra tüm otlar ilaçla temas edecek şekilde uygulama yapılır ve ilaçlamadan 48 saat sonra tavalara su verilir. • Ülkemizde çeltik tarlalarında sorun olan en önemli yabancı ot Darıcan’dır. Buğdaygiller familyasından tek yıllık, tohumla üremeye sahip bir yabancı ottur. Bilhassa fide ve gelişme devrelerinde morfolojik görünümü bakımından çeltiğe çok benzemektedir. • Son zamanlarda çeltik tarlalarımızda çiftçilerin beyaz darı dedikleri darıcan yoğunluğu artmıştır. • Bazı çevre faktörleri, uygulanan yabancı ot ilacından başarılı sonuç alınması üzerine etkilidir. • Sıcaklık: Örneğin propanil etkili maddesine sahip ilaçlar 38 oC’nin üzerindeki koşullarda uygulandığında fitotoksik etki yapabilir. • Nisbi rutubet: Yüksek olması yaprak stomalarını açılmasını sağlar ve yaprak içerisine absorbsiyonu artırır. Yaprak yüzeyinden herbisit buharlaşması yavaşlar, bu şekilde daha fazla herbisitin bitki içerisine girmesi için zaman kazanılmış olur. • Toprak Rutubeti: Herbisidin toprak solusyonu içindeki miktarı ve toprak profili içindeki hareketi üzerinde etkili olmaktadır. Bu açıdan toprakta belirli bir rutubetin olması gerekir. • Rüzgar: Üstten yaprağa uygulanan yabancı ot ilaçlarının, buharlaşmasına sebep olmakta ve yapraklar tarafından absorbsiyonunu azaltmaktadır. HASAT HARMAN • Salkımların %80’nin saman rengini aldığı, alt kısımdaki danelerin sert mum dönemine ulaştığı zaman çeltik hasat edilir. Bu dönemde danelerin rutubet oranı % 22-24 arasındadır. • Erken hasatta olgunlaşmamış tebeşirimsi, yeşil daneler nedeniyle verim ve randıman düşer. Geç hasatta ise kuşlar ve kemirgenler gibi hayvan zararı ile kırık dane oranı artar. Kurutma problemi ortaya çıkar. • Hasat yöntemleri 1. Elle biçme (orakla), 2. Motorlu, kendi yürür biçme makineleriyle biçme. 3. Biçerdöverle hasat harman işleminin birlikte yapılmasıdır. • Elle (orakla) ve motorlu, kendi yürür biçme makineleriyle hasatta; bitkiler 15-20 cm yükseklikten biçilir biçilen saplar danelerin kuruması için hava şartlarına bağlı olarak 4-5 gün tarlada güneş altında bırakılır. Kuruma işleminden sonra toplanan saplar, tarlada veya harman yerine taşınarak harman makinalarıyla (Batöz) veya biçerdöverle harman edilirler. KURUTMA • Güneş altında kurutma yapılırken; çeltik ürünü sert beton veya benzeri zemin üzerine serilir. Sergi kalınlığı 4-5 cm’ yi geçmemelidir. Kürek veya tırmıkla sık sık karıştırılmalıdır. Ürün hasat edildikten sonra 12 saat içerisinde kurutulmalıdır. Bu süre 24 saat geçmemelidir. Tohumluk olarak kullanılacak mahsullerde kurutma sıcaklığı biraz daha düşük olmakla birlikte genelde 40 ºC civarında tutulur. • Sıcaklık gereğinden fazla tutulursa tohumluk mahsullerde çimlenme gücü düşer ve pirince işleneceklerde ise işleme sırasında fazla kırık meydana geleceğinden kırıksız pirinç randımanı azalır. • Mekanik kurutmada, ısıtılmış hava ürünün içine belirli bir süre gönderilir. Bu işlem, ürünün rutubet oranı, belirli bir seviyeye düşünceye kadar devam eder. Kuruma süresi sıcaklık seviyesine bağlı olarak 5-10 saat arasında değişir. DEPOLAMA • Depolama sırasında çeltik rutubeti %14’ün altında olmalıdır. Yüksek olursa mikroorganizma faaliyeti ve böcek zararı artar. • Ayrıca depolanacak mahsul depolanmadan önce, soyuk, kırık tane, boş kavuz, sap-saman parçaları ve diğer yabancı maddelerden çok iyi şekilde temizlenmelidir. • Ambar nispi rutubeti %60’ın altında olmalı, sıcaklık da mümkün mertebe düşük tutulmalıdır. • Çuvallar ağaçtan yapılan platformda yığılarak depolanırsa, çuvallarla zemin arasında hava sirkilasyonu sağlanmış olur. • Gelişmiş ülkelerde galvaniz veya betondan yapılmış silolar çeltik depolamasında kullanılmaktadır. • Tohumluk olarak kullanılacak çeltikler 2 yıldan fazla depolanacaksa mutlaka dane nemi %13’ün altında ve ortam sıcaklığı 10 C’ civarında olmalıdır. ÇELTİK RANDIMANINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER • Randıman değeri yüksek sertifikalı tohumluk kullanmak, homojen bitki örtüsü, ekim sıklığını iyi ayarlamak, dengeli azotlu gübreleme yapmak randımanı artırır. • Çiçeklenme döneminden sonraki yüksek hava sıcaklıkları, tane dolumu sırasında gece gündüz sıcaklıkları arasındaki farkın fazla olması, tane dolumu sırasında kuru ve sıcak rüzgârların esmesi hızlı kurumaya sebep olur buda randımanı düşürür. • Tane dolumu ve sonrası hasattan önce hava nemi, çiğ düşmesi ile veya ara sıra yağmur yağarak tanelerin ıslanıp tekrar kuruması randımanı düşürür. • Tarladayken tanede rutubet oranı %22-24 arasında olduğu zaman hasat yapılmalıdır. • Hasadın gecikmesi rutubetin düşmesine sebep olur. düşük rutubette biçerdöverle hasatta gizli kırık meydana getirir. • Çeltik sapları kesilip harmanda uzun süre kurutulduktan sonra harman yapılırsa gizli kırık oluşur. • Çeltiğin pirince işlenmesi sırasındaki tane rutubeti %14-16 arasında olmalıdır. • Kurutma sıcaklığı 40 derece civarında tutulmalı. Sıcaklık fazla tutulursa tohumların çimlenme yüzdesi ve randımanı düşer.
751
ANA ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ: Hibrid İki ayrı ırkın veya iki ayrı saf hattın veya ayrı bir ırkla değişik ırktan bir saf hattın, birbirleri ile melezleşmesi sonucu meydana gelen melezlere HİBRİD denir. Hibridler genelde kontrollü yapılırlar ve bunlara kontrollü hibridler adı verilir. En verimli koloniler hibrid kolonilerdir. Bu şekilde yapılan iyileştirme çalışması, ekonomik açıdan önemli karakterlerin birleştirilme imkanlarına dikkat edilerek hatasız yapılırsa ilk kuşak melez kolonilerin verimliliği ıslah materyali olarak kullanılan ebeveyn ırklara göre en az % 20 - 25 daha üstün olmaktadır. Ancak hibridlerde bu üstün verim yalnız ilk kuşaklarda alınabilmektedir. İleri kuşaklarda bu verim hızla düşer. Dünyada bilinen önemli hibridler vardır. Hibrid üreticiliği arıcılığın en teknik ve en ileri aşamasıdır. Çok külfetli ve ileri bir tekniğin uygulanmasını gerektirmesine karşın hibrid ana arıların kolonilerinden sağlanan yüksek verim bu külfete katlanmaya değer bulunmaktadır. Hibrid üretmenin temel kuralları Kural 1: Önemli hibridlerin ebeveynleri olan saf ırk ve saf hatlar elde tutulmalıdır. Kural 2: Tanınan hibrid ana arıların üretilebilmesi için tanınan hibridin ebeveynlerinin hangi ırk, eko tip veya saf hat olduğunun bilinmesi gerekir. Kural 3: Tanınan hibridlerin ebeveynlerinin ana arıları ve erkek kolonileri saf olarak üretilmelidir. Kural 4 : Tecritli çiftleşme bölgelerinde hibridin saf ebeveynleri bulundurulmalı ve çiftleşmeleri sağlanmalıdır. Dünyaca tanınan önemli hibridler Sterline: 1949´da ABD´de üretilmiştir. İtalyan arısının dört hat hibrididir. Midnite : 1957´de ABD´de üretilmiştir. Kafkas soyunun dört hat hibrididir. Saf hat ebeveynlere göre % 130 - 200 daha verimlidir. Buckfast : Br. Adam´ın İngiltere´de geliştirdiği bir hibriddir. Buckfast ana X Anadolu baba hırçın ve hareketli, Anadolu ana X Buckfast baba sakin ve uysaldır. Buckfast hibridi ebeveynlere göre % 128 - 151 daha verimli bulunmuştur. Hibrid yetiştiriciliğinde ilk olarak yöreye uygun ve iyi kombinasyon verecek ırklar ya da hatlar seçilir. Her zaman istenilen sonucun alınabilmesi için, seçilen ebeveyn hatlar seleksi yon yoluyla, mümkün olduğunca ortak özelliklere kavuşturularak saflaştırılır, istenilen karakterler elde edilir ve sabitleştirilir. Bu saf hatların elde edilebilmesi için yapay dölleme gereklidir. Kullanma Melezleri : Saf bir ırkın bakire ana arısının; yaşanılan coğrafi bölgede bulunan lokal kolonilerin erkek arıları ile çiftleşmesi ile elde edilen çiftleşmiş ana arılara kullanma melezi ana arılar denmektedir. Burada bir nevi hibrid yetiştiriciliği yapılmakla beraber erkek kolonilerin ırk özellikleri bilinmediğinden ve bilinse bile tecritli çiftleştirme bölgesinde kontrollü çiftleştirme yapılmadığından bu ana arılara hibrid demek mümkün olmamakta, verimleri konusunda kesin bir ifade kullanılamamaktadır. Tecritli çiftleştirme alanları tesis edemiyorsanız bu tür üretim kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye´de 1978 yılından bu yana yapılan ana arı yetiştiriciliği bu temele dayalı olarak yapılmaktadır. Ana hattı Kafkas olan kullanma melezi ana arılar yetiştirilmektedir. Ana arılar Kafkas ırkından yetiştirilmekte, bu ana arıların çiftleşmeleri için normal yani değişik ırk ve melez kolonilerin bulunduğu yerlerde çiftleşmeleri sağlandığından erkek koloniler hakkında hiç bir şey söylemek mümkün olmamaktadır. TÜRKİYE’DE HANGİ BÖLGELER İÇİN HANGİ IRK, EKO TİP VE MELEZLER ÜRETİLEBİLİR? Başarılı bir bal üretim arıcılığı için arıcı aşağıdaki temel kuralları göz önünde bulundurmak zorundadır. Birinci kural; Bal üretim arıcılığı yapacak veya yapmakta olan arıcı çalışacağı bölgede veya gezgincilik yapacağı bölgelerde başarılı ve verimli olan ırk, eko tip veya melez ana arılarla çalışmak zorundadır. İkinci kural; Bu ırk, eko tip veya melez ana arılar gerek genetik özellikleri, gerekse yetiştirme kalitesi yönünden güvenilir olmalıdır. Bunun doğruluğu kontrol edilmelidir. Üçüncü kural; Yukarıdaki şartlara göre belirlenen ana arılar güvenilir yerlerden temin edilemiyorsa; kimliği ve kalitesi bilinmeyen sıradan ana arılar kesinlikle kullanılmamalıdır. Zira istenen genetik özelliklerde ve kalitede olmayan ana arılar adaptasyon ve kalite problemlerinden dolayı verilen kolonilerin de ölümüne sebep olmaktadırlar. Dördüncü kural; Bal üretim işletmeleri güvenilir ana arı bulamamaları halinde ihtiyaçları olan ana arıları kendileri üretmelidirler. Üretilecek ana arıları kullanacak olan bal üretici işletmeler olduğuna göre konuya bu işletmeler açısından bakıldığında yukarıdaki durum ortaya çıkmaktadır. Kurulacak ana arı üretim işletmeleri bu ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmalı. İşletmeler genetik materyal ve üretim kalitesi yönünden kendilerini eksiksiz programlamalıdır.
611
HİNDİ YETİŞTİRİCİLİĞİ: 5.3. Ringler Resim 6: Hindi kümesinde ringler. “Ringler hindi civcivlerinin bakımında kolaylık sağlar.” Ring materyali, civcivlerin seviyesindeki hava sirkülasyonunun oluşabilmesi için sağlam ve örgülü telden olması gerekir. Ring çapının en az 3 metre olması gerekmektedir. Ringler tam bir daire şeklinde olmalı, köşeler bulunmamalıdır. Her bir ring içine 240 - 320 adet civciv konulmalıdır. Her ring için bir ısıtıcı temin edilmeli, ısıtıcı ringin merkezinde bulunmalı, altlık homojen bir şekilde serilmeli ve ring içinde homojen sıcak bir alan oluşturulmalıdır. Kuluçkahanede işlemleri bitmiş olan civcivlerin büyütme kümesine nakli uygun bir civciv nakil kamyonuyla yapılmalıdır. Nakil esnasında ısı 21-24 oC olmalı ve mutlaka havalandırma sistemi bulunmalıdır. Büyütme kümesine yerleştirme esnasında sırasıyla ısı, su ve yem hazır olmalıdır. Yerleştirme esnasında civcivlere nazik davranılmalıdır. Resim 7: Hindi civcivlerinin nakli ve kümese kabulü. Her 5.000 adet civciv için ekstra bir revir ringi oluşturmalı. Güçsüz ve zayıf civcivler bu ringe konulmalıdır. Ayrıca bu civcivler için iki misli yemlik ve suluk konulmalı, daha iyi ısıtılarak onlar için özel bir ortam oluşturulmalıdır. 5.4. Su Resim 8: Sulama sistemi. “Temiz su, hijyen ve beslenme açısından çok önemlidir.” Her 100 adet civciv için bir adet suluk kullanılmalıdır. Su hattı dezenfekte edilmiş olmalıdır. İlk 3 gün boyunca civcivler fazla hassas olduğundan içme suyu ile ilave olarak vitamin ve mineral verilebilir. Civcivler ilk geldiğinde % 2-5 oranında şekerli su verilerek oluşan enerji kaybının önlenmesi yoluna gidilmelidir. Depodan itibaren bütün hatta her zaman taze su bulundurmalıdır. Hindilerde büyütme döneminde her bir palaz için en az 3-4 cm, besi döneminde ise 2-3 cm suluk uzunluğu sağlanmalıdır. Suluklar, ısıtıcıdan en az 30 cm. uzaklıkta olmalıdır. Civcivlerin suluk içine düşüp boğulmalarını önlemek için suluklardaki su yüksekliğinin iyi ayarlanması gerekmektedir. Suyun dökülerek altlığın ıslanmasına engel olunmalı, bunun için suluk kenar yüksekliği hindilerin sırt seviyelerinde olacak şekilde ayarlanmalıdır. Suluklar günlük olarak boşaltılıp temizlenmeli ve belli bir miktar hareket ettirilerek yeri değiştirilmelidir. Belli aralıklarla sulardan numune alınarak özellikle bakteri, nitrat, nitrit ve diğer patojenler bakımından laboratuar kontrolleri yapılmalıdır. 5.5. Yem “Yem, yaşa uygun rasyondan oluşmalı ve taze olarak verilmelidir.” Her 100 adet civciv için bir adet yemlik sağlanmalıdır. Hindilerde büyütme döneminde her bir palaz için en az 4 cm, besi döneminde ise 3-4 cm yemlik uzunluğu sağlanmalıdır. Yemlikler ısıtıcıdan en az 30 cm. uzaklıkta olmalıdır. Taze yem temin etmek amacıyla yemliklerin hemen doldurulması önemlidir. Yemlik içine karışan talaş ve gübreler sürekli temizlenmelidir. Civciv yemliklerinin yeri sürekli değiştirilerek altlıktaki bozulma önlenmelidir. Yemlik kenar yüksekliğinin palazların kursak hizasında olması sağlanmalıdır. İlk 4 hafta kırma pelet yem verilmeli, 5.haftadan itibaren pelet yeme geçilmelidir. 15.günden sonra yem içine palaz başına 0. 5 gr. grit katılarak yemden yararlanma arttırılmalıdır. Hem rasyonun içeriği hem de bakteriyel bulaşmalara karşı belirli aralıklarla yemlerden numune alınarak gerekli laboratuar kontrolleri yaptırılmalıdır. 5.6. Isıtma “Kümes içi sıcaklığı sürekli kontrol edilmelidir.” Her bir ring için bir adet ısıtıcı kullanılmalı ve her ısıtıcının doğru çalıştığından emin olunmalıdır. Isıtıcılar mevsime göre kümes zemininden 45-90 cm yüksekliğe konulmalı hindi civcivi seviyesindeki sıcaklık 30-32 oC’den başlayarak her hafta 2-3oC azaltılarak 18-20 oC seviyesine getirilmelidir. Isıtıcılardan gaz kaçağı olmadığından emin olunmalıdır.
494
Keçilerde Meme ve Ayak Hastalıkları Keçilerde bakım ve beslenme hastalıkları dışında sıklıkla mastitis ve ayak sorunları ile karşılaşılmaktadır. Mastitis Meme dokusunun yangısı olarak bilinir. Mastitis genellikle laktasyon ile ilişkili olup, oluşum nedenine göre, enfeksiyöz, travmatik ve toksik; seyrine göre klinik ve subklinik; süresine göre de akut ve kronik olarak sınıflandırılmaktadır. Mastitisin sebepleri, hazırlayıcı (çevre kaynaklı) ve yapıcı (mikroorganizmalar) olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Mikroorganizmalar; memeye çoğunlukla meme başı kanalından olmak üzere, dolaşım ve meme başı derisindeki sıyrık, yara ve berelerden girmektedirler. Koyun ve keçilerde birçok patojene bağlı mastitis şekillenmekle birlikte, bu patojenlerin en önemlileri, Staphylococcus spp. bakterilerdir. Streptococcus spp., Enterobacteriaceae, E. coli, Klebsiella pneumonia, Pseudomonas aeruginosa, Mannheimia haemolytica, Corynebacteria spp., Mycoplasma agalactia, Flavobacter spp. ve mantarlardır. Mastitisli meme loblarında süt verimi ve sütün bazı bileşenlerinin (yağ protein) enfeksiyonun şiddetine bağlı olarak azaldığı, Somatik Hücre Sayısının (SHS) ise artığı bilinmektedir. Koyun-Keçilerde Mastitise Sebep Olabilecek Risk Faktörleri  Yetersiz hayvan refahı,  Sağmal koyun-keçi vücudunun ıslak ve kirli olması,  Meme başı yara, bere ve ısırıkları,  Aşırı kalın meme başları,  Meme sarkıklığı,  Aşırı soğuk hava,  Sağım kusurları,  Hayvanın yaşı,  Ani sütten kesme veya düzensiz sağım,  Yetersiz ve dengesiz besleme, 80  Selenyum, çinko ve E vitamini yetersizlikleri,  Sürüye dışarıdan hayvan katılması,  Şap, koyun-keçi çiçek, koyun-keçi çiçek vebası gibi salgınlar. Koyun-keçilerde mastitis belirtisi Akut ve perakut mastitislerde; meme şiş, kızarık ve ağrılı iken salgılanan süt seröz, irinli ve fibrinli görünümde sarımsı-kırmızımtrak veya boz-bulanık renktedir. Süt verimi azalmıştır. Hasta hayvanlar halsiz ve iştahsız görünebilirler. Laktasyon dönemi başında ve sonunda sistematik olarak sürüdeki anaçların memeleri kontrol edilmeli, asimetri, sertleşme, apse gibi anormal oluşumlarla karakterize kronik mastitisli hayvanlar, tedaviye alınmalı veya sürüden çıkarılmalıdır. Meme yangısı/iltihabı olan bir memeden salgılanan süt, öncelikle besin içeriğini (protein, yağ, mineral madde vb.) kaybetmiş kalitesiz ve toksik bir sıvıdır. Üstelik meme yangısına/iltihabına sebep olan mikroorganizmalar meme salgısı/süt ile yavruya geçmekte, yavrular yetişkin dişi (anaç) olduklarında da söz konusu patojen mikroorganizmalar aktif hale geçerek bir kez daha mastitise sebep olabilmektedir. Bu nedenle mastitisli sütler, yavrulara içirilmemeli veya insan gıdası olarak da kullanılmamalıdır. 81 Ayak Hastalıkları Koyun ve keçilerde en sık karşılaşılan ayak hastalıkları; interdigital dermatit (parmak arası dermatiti), ayak çürüğü (piyeten), sinus bifleksin yangısı (tüylüce), beyaz çizgi hastalığı, ökçe-taban çürüğü, arpalama ve septik ayak artritidir. Tüm bu hastalıkların hazırlayıcı etkenleri; ağıl ve avlu zeminlerinin ıslaklığı, genetik kusurlar, mera koşulları, mevsimsel değişiklikler, yetersiz veya aşırı yürüyüş, mineral eksiklikleri, bakımsız tırnak veya hatalı tırnak kesimi, travmalar, küflü, yüksek proteinli veya enerjili yemler, ani yem değişiklikleri gibi beslenme hataları ile şap, mavidil gibi salgın hastalıklardır. Koyun ve keçilerin tırnak yapıları otlatıldıkları meranın özelliklerine adapte olmaktadır. Mera, barınak ortamları ve beslenme değişikliği sürecinde ayak hastalıklarının ortaya çıkma ihtimali artmaktadır. Uzun süren yağışlı ve nemli mevsimler, tırnağı yumuşatmakta, aşırı kuru ve sıcak mevsimlerde ise tırnaklarda çatlak ve kırılmalar artmaktadır. Ayak hastalıkları insidansının (yakalama sıklığı) artma sebebi, sonbaharda meralardaki otların ve toprağın kuruyarak sertleşmesine bağlı ayaklarda oluşan yaralar olurken, kışın ise daha çok ağıl ve avlulardaki ıslaklıktır. Keçilerde bulaşıcı topallığın % 90’nın sorumlusu interdigital dermatitis ve ayak çürüklüğüdür (piyeten). İkisinin de ana sebebi Dichelobacter nodosus bakterisidir. Bulaşıcı Ayak Çürüklüğü Gram negatif anaerob bir bakteri olan Fusobacterium necrophorum, gübre bulaşmış dış ortamlarda bulunmaktadır. Uygun çevresel koşullar altında deride çoğalıp, meserasyona (ıslanıp yumuşamaya) yol açarak, Dichelobacter nodosus’un deri (ayak) istilası için ideal ortam oluşturur. D. nodusus gram-negatif anaerob bir bakteri olup salgıladığı proteaz enzimi aktivitesiyle tırnak arası yumuşak dokulardan başlayarak, tırnak katmanlarının yapışma yerlerini sıvılaştırmak suretiyle ayak tırnağını tahrip etmektedir. D. nodusus dış ortamlarda 3 haftaya kadar canlı kalabilirken, tırnaktaki çatlaklarda, ayak yara bere yerlerinde ve topuğunda hastalık yapabilme gücünü hayat boyu kaybetmemektedir. D. nodusus’un en az 20 değişik patojenitede suşu vardır. Bulaşma, ılık ve nemli ortamlarda en hızlı şekilde gerçekleşmekle birlikte, soğuk, nemli koşullar da bulaşma için elverişlidir. Bulaşıcı ayak çürüklüğünde diğer birçok bakteri etkeni olayı şiddetlendirmektedir. Genelde arka ayaklarda parmaklar arası deride ve korona bölgesinde yumuşak dokularda şişkinlik, kızarıklık ve buradaki kıllardaki dökülmelerle ortaya çıkan bir hastalıktır. Şişkinlik giderek yayılır ve pis kokulu bir akıntı oluşur. Erken dönemde tedavi edilmezse derindeki dokulara yayılma olasılığı fazladır. Bulaşıcı olup, kısa sürede sürüye yayılabilir. Bulaşıcı Interdigital Dermatitis Tırnaklar arası ve yumuşak ökçe bölgesindeki derinin epidermis katının enfeksiyöz bir yangısı şeklindedir. Hastalığın etkeninin Dichelobacter nodosus olduğu belirtilmektedir. Bulaşıcıdır ve enfeksiyon ilerleyene kadar ayaklar şişmez ve ağrı görülmez. Hayvanlar ayakta dururken acıyı hafifletmek için arka ayaklarını kaldırır ve silkelerler. Nemli ve kirli ahır koşulları ile çinko ve vitamin-A eksiklikleri hastalığın önemli nedenleridir. 83 Bulaşıcı Digital Dermatitis Corona bandında tüylerin dökülmesi ve tırnak kapsülünün düşmesi ile karekteristiktir. Sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak sığırlarda digital dermatitise neden olan Spirochet (treponemaların) bakterisinin, koyunlarda bulaşıcı digital dermatitise sebebiyet verdiği düşünülmektedir. Koyun-keçilerde ayak bakımı için öneriler:  Barınak ortamında ayak sağlığının güvencesi, zeminlerin temizliği ve kuruluğudur. Her daim temizlik ve kuruluktan daha etkili bir ilacın olmayacağı bilinmelidir,  Ağıl ve avluda ayak hastalıklarının hazırlayıcısı olan idrar, dışkı ve çamur birikintilerine izin verilmemelidir,  Dışkı-idrar ile temasın azaltılması bakımından, zeminde düz betondan ziyade oluklu ve/veya ızgaralı zemin sistemleri tercih edilmelidir,  Sürü uzun süreli olarak derin çamurlu ve gübreli yerde yürütülmemelidir,  Uzun süreli taşlık, batıcı ve kesici zeminlerde kalmamalıdır,  Hastalıklı sürülerden asla hayvan satın alınmamalıdır,  Zorunlu olmadıkça dışarıdan hayvan satın alınmamalıdır,  Meraya çıkmayan tüm koyun-keçilere yılda 2 kere tırnak bakımı yapılmalı, bakım sonrası hayvanlar % 8’lik çinko oksit (92 litre su, 8 kg çinko oksit) ayak banyosundan geçirilmelidir,  Topallayan keçiler kontrol edilmeli, hasta olanlar sürüden ayrılmalıdır,  Piyeten hastalığının tekrarlandığı işletmelerde, aşı yapılmalıdır,  Bazı koyun-keçi hatlarının genetik olarak hastalığa karşı duyarlı olduğu bilinmektedir. Sürüde topallığa yatkın anaç hatlar reforme edilmelidir. 84  Sürüde seyrek çıkan (sporadik) interdigital dermatitis vakaları, oksitetrasiklin içeren aerosol spreyler kullanılarak tedavi edilebilir. Ayak Banyosu; Sürüde ayak hastalıklarına yakalanan hayvanların sayısı artmaya başlayınca koruyucu amaçla tüm sürü % 7-10 çinko sülfat ayak banyosundan geçirilmelidir (aynı amaçla % 7-10’luk bakır sülfat kullanıldığında toksite oluşabileceği unutulmamalıdır). Ayak banyosundan geçirilen hayvanlar kuru bir yerde durdurularak ayaklarının üzerindeki çinko sülfatın kuruması sağlanmalıdır. Hastalığın bulaşmasını ve yayılmasını önlemek için ayak banyosu 7 veya 14 gün arayla tekrarlanmalıdır. -Ayakta açık yarası olan hayvanlara, iyileşene kadar ayak banyosu uygulaması yapılmamalıdır, - Kullanılan dezenfektanların insan ve çevre için toksik etkileri olması nedeniyle ayak banyoları hazırlanırken eldiven ve gözlük kullanılmalıdır, - Şap, mavidil gibi viral hastalıklara bağlı ayak yaralarında antiseptik solüsyon olarak; o % 1-2 lik sodyum hidroksit, o % 3-5’lik sodyum karbonat (çamaşır sodası), o % 1-2’lik sodyum hipoklorit veya % 1-2’lik potasyum hipoklorit’ten herhangi biri kullanılmalıdır,
1,059
Vişne yetiştiriciliği: 2. KÜLTÜREL İŞLEMLER 2.1. Sulama Su canlıların en önemli besin maddelerinden biridir. Ağaçların sağlıklı gelişmesi. yeterli ve kaliteli meyve vermeleri için su ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Ağaçların hem vegetatif (sürgün, dal, yaprak ve kök gelişmesi) hem de generatif gelişmesi (çiçek tomurcuğu ve meyve gelişmesi) üzerine etki yapar. Meyvelerin daha renkli ve kaliteli olmasını sağlar. Ağaçların gereksinim duyduğu su, yağışlarla karşılanamadığı zaman sulama ile ağaçlara verilir. Vişne ağaçları, meyvelerini erken dönemde olgunlaştırdıkları için diğer yaprağınıdöken meyve ağaçlarına göre daha az su ile yetişebilir. Kurak topraklarda hem ağaçların hem de meyvelerin gelişmesi ve çeşide özgü iriliğe ulaşması için mutlaka sulama yapılması gerekir. Yetişkin ağaçlarda kök boğazı çevresi sulanmamalıdır. Sulama düzeni oluştururkenbitki gövdesinden 2-3 m dışarıda setler yapılır. Bu setlerin içi değil dışına su verilmelidir. Çünkü suyu alabileceği kök bölgesi o kısımdadır. Bu sulama sistemi ile kök dağılımı teşvikedilmiş olacaktır. Ağır topraklarda su miktarı az ve sulama aralıkları daha uzun olmalıdır. Bir büyüme mevsimi boyunca yapılması gereken sulama sayısı toprağın yapısına, derinliğine, transpirasyonun ve evaporasyonun şiddetine, yıllık yağış miktarına, bu yağışın yıl içerisindeki dağılışına ve ağaçların yaşına göre değişir. Meyvelerin olgunlaşmasındabirkaç gün önce yapılan sulamalar, meyvelerin irileşmesini sağlar. Hasat öncesi ve hasat sırasında aşırı sulamalardan kaçınılmalıdır. Aksi hâlde, bazı meyvelerde çatlamalar meydana gelir. Hasat öncesi ve hasat sırasında toprağın yapısına bağlı olarak 2 - 3 sulama yapılması meyvelerde kaliteyi yükseltir. Hasattan sonra vişne için uygun topraklarda, yılın yağış durumuna göre genellikle ekim ayına kadar olan devrede, 4-6 sulama yeterli olabilir. Yeterli sulama yapılmazsa yapraklar erken dökülür. Sulama, su kaynağının zenginliğine, yetiştiricinin mali gücüne göre; karık, çanak, yağmurlama veya damla şekillerinden biri ile yapılır. 2.3. Gübreleme Vişne bahçeleri tesis edilirken yapılması gereken en önemli faktörlerden biriside gübrelemedir. Gübreleme toprakta eksikliği tahlillerle bilinen bitki besin elementlerinin takviyesidir. Ağaçların vegetatif gelişmesi ve meyve vermesi için topraktan aldıkları besin maddelerinin toprağa geri verilmesi gerekir. Verilecek gübre miktarına etki eden önemli faktörleri şöyle sıralayabiliriz: • Toprağın yapısı • Ağaçların yaşı • Sulama miktarı ve sulama şekli • Bitkilerin verim miktarı • Anacın cinsi • Bitkilerin genel gelişme ve kondisyonları • Ahır gübresi verilip verilmediği • Pazarın istekleri Yapılan çalışmalar, azotun çok istenen bir gübre olduğunu ortaya koymuştur. Alınan sonuçlara göre azot sürgün büyümesini teşvik etmekte, erken yaprak dökümünü önlemekte ve verimi arttırmaktadır. Vişne bahçeleri için yılda 1-4 yaş arasındaki fidanların bulunduğu bahçenin dekarına 2.4 kg; 4-8 yaş arasındaki ağaçlara dekar başına 4.8 kg saf azot gübresi önerilir. Verim çağındaki bahçelerde alınan her ton meyve için 14 kg amonyum sülfat verilmesi uygun görülmektedir. Süzek topraklarda bu gübrenin 3/2’si vejetasyon faaliyetlerinden önce, geriye kalanı meyve tutum zamanı ile hasattan sonra verilmelidir. Fosfor, özellikle genç ağaçlar için gereklidir. Bunlar da kök teşekkülünü teşvik eder. Azotla gübreleme artınca yapraklarda fosfor azalır. O zaman fosforla gübrelemek gerekir. Toprak tipine göre dekara 30-40 kg süper fosfat veya her ton meyve için 3 kg fosfor (saf hâlde) verilmelidir. Bu gübre aralık ve ocak aylarında verilir. Ayrıca sonbaharda çiftlik gübresi ile birlikte de verilebilir. Potasyum da vişne tarafından fazla istenen bir gübredir. Azotla gübreleme artınca, yapraklarda potasyum miktarı da artar. Büyüme mevsimi sonunda yapraklardaki potasyum dallara taşınmaz. Bu durum ilkbaharda potasyum noksanlığı belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu nedenle yılda dekara 10-20 kg potasyum sülfat veya her ton meyve için bu gübreden 10 kg önerilir. Potaslı gübreler vejetasyon öncesi ocak veya şubat aylarında verilir. Magnezyum vişne ağaçlarında dal uzunluğunu, çiçek tomurcuğu sayısını ve verimi arttırtır. Yaprak gübresi olarak verilebilir. Gübrelemede % 2-3’lük magnezyum sülfat kullanılır. Asitli topraklarda kireçle gübreleme zorunludur. Kireç kademeli olarak verilmelidir. Her ton meyve için 9.9 kg kireç uygundur. Tomurcukların kabarması ile çiçeklenme arasındaki dönemde bor elementine olan ihtiyaç artar. Ayrıca azotla gübreleme, yapraklardaki bor miktarını azaltır. Azotla iyi gübrelenmiş vişne ağaçlarında yapraklara bor püskürtülmesi, yaprakların bor düzeyini arttırır. Bor, çiçek tozlarının çimlenmesini arttırıcı etkiye sahiptir. Vişne ağaçlarında çinko noksanlığına da sık rastlanır. Çinko noksanlığında, yapraklar küçük kalır ve rozetleşir. Bu belirtiler bir veya iki dalda görülür. Ağacın tamamında görülmez.
637
​AMACI: 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı kanunu gereğince arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıfandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesine yönelik altlık bir veri tabanı oluşturmaktır. TARİHÇE: 2002 yılında Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Tarım Arazilerini Değerlendirme Daire Başkanlığı tarafından başlanan proje 2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçmiş, şu an itibariyle Bakanlık bünyesindeki yeni yapılanma neticesinde Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Coğraf Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığınca yürütülmektedir. YAPILAN ÇALIŞMALAR: Projeye başlangıç aşamasında Harita Genel Komutanlığından alınan 1/25000 ölçekli orijinal topoğrafk haritalara, arazi çalışmaları ile harita verilerinden yararlanılarak köy sınırları beyana dayalı olarak çizilmesi istenmiş, 2006 yılında 36 ilde çalışmanın ilk aşaması olan küçük ölçekli haritalar üzerine köy bazında tarım arazilerinin işlenerek belirlenmesi tamamlanmıştır.2006 yılından sonra, Tarım Havzaları Şube Müdürlüğü bünyesine geçen STATİP projesi, Coğraf Bilgi Sistemleri (CBS) ortamına aktarılmış, bu kapsamında datalardaki hatalar düzeltilmiş, toprak veri tabanı ve Corine Land Cover kapsamında oluşturulan sayısal haritalar ile 2006 yılı SPOT görüntüleri ve daha yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri kullanılarak 81 ilde sayısal STATİP haritaları üretilmiştir.Toprak Su Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Köy Envanterlerinde yer alan köy sınırları STATİP kapsamında taranarak bilgisayar ortamına atılmış ve CBS yazılımları kullanılarak ilk defa sayısal köy sınırları elde edilmiştir.Alınan makam onayı doğrultusunda STATİP verilerinin kamu kurumları, özel şirketler ve üniversitelerle paylaşımına başlanılmıştır.2009 yılında tamamlanan projeye ait veriler il bazında Tarım il Müdürlüklerine gönderilmiştir. DEVAM EDEN ÇALIŞMALAR: 2009 yılı lejandına göre İTÜ-UHUZAM ile yapılan işbirliği neticesinde elde edilen yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri yardımıyla 1 hektar hassasiyette projenin revizyon çalışmaları devam etmektedir. 2013 ylıl içersinyılında TARBİL Projesi kapsamında elde edilecek tarım parselleri STATİP entegrasyonu sağlanacaktır. HEDEFLER: -Devlet, üretici ve yatırımcı yerel düzeyde arazi bilgilerine hızlı bir şekilde ulaşacaktır. -Tarımsal üretim ve ürün planlamalarına, altyapı oluşturulacak ve sağlıklı yürümesi sağlanacaktır. -Her türlü tarımsal planlama ve desteklemenin sağlıklı yapılması, tarım girdilerinin temini, ülke çapında dağıtımı ve daha ekonomik kullanımı temin edilecektir. -Arazi kullanım planlarının oluşturulmasına temel altlık teşkil edecektir. -AB standartlarına uygun arazi kullanımları belirlenmiş olacaktır. -Arazi kullanım değişikliklerinden kaynaklanan sera gazı emisyon hesaplamalarında (LULUCF) güncel veri temin edilecek ve altlık olarak kullanılacaktır. -Bu proje güncel tarihli yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri elde edildikçe sürekli güncellenecektir.​
370
## Bağ Hastalık ve Zararlıları Özeti Bu belgede, bağcılıkta karşılaşılan önemli hastalık ve zararlıların 1-2 cümlelik özetleri yer almaktadır. **Hastalıklar:** * **Bağ Külleme:** *Uncinula necator* adlı mantarın neden olduğu bu hastalık, yapraklarda beyaz pudramsı bir görünüm oluşturur, üzümleri küçültür ve kaliteyi düşürür. * **Bağ Antraknozu:** *Elsinoe ampelina* adlı mantarın neden olduğu bu hastalık, yapraklarda, sürgünlerde ve üzümlerde koyu kahverengi lekeler oluşturur. * **Bağ Mildiyö:** *Plasmopara viticola* adlı mantarın neden olduğu bu hastalık, yapraklarda sarımsı yağ lekeleri ve alt yüzünde beyaz bir küf tabakası oluşturur. * **Bağ Kurşuni Küf:** *Botrytis cinerea* adlı mantarın neden olduğu bu hastalık, üzümlerde pembemsi lekeler oluşturur, üzümleri çürütür ve şarap kalitesini düşürür. * **Bağ Kav (ESCA):** *Stereum hirsutum* ve *Phellinus igniarius* mantarlarının neden olduğu bu hastalık, yapraklarda damar aralarında sarartı, daha sonra kızıl kahverengi lekeler oluşturur, üzümleri morlaştırır ve asmayı kurutur. * **Bağ Kök Uru:** *Agrobacterium vitis* bakterisinin neden olduğu bu hastalık, asmanın kök ve gövdesinde ur oluşturur, asmayı zayıflatır ve verimini düşürür. * **Bağ Ölü Kol:** *Phomopsis viticola* mantarının neden olduğu bu hastalık, sürgünlerde koyu siyah lekeler ve çatlaklar oluşturur, sürgünleri kurutur ve verimi düşürür. * **Asma Gövde Çukurlaşması Virüsü:** *Rugose Wood Complex* virüsü, asmada gövdede çukurlaşma oluşturur, asmayı zayıflatır ve verimini düşürür. * **Asma Yaprak Kivrıklığı Virüsü:** *Grapvein leaf roll virus* virüsü, yapraklarda kıvrılma ve renk değişimi oluşturur, verimi düşürür ve meyveleri olgunlaştırmaz. * **Asma Yelpaze Yaprak Virüsü:** *Grapvein fanleaf virus* virüsü, yaprak damarlarının düzensiz dağılımına yol açarak yelpaze şeklinde bir görünüm oluşturur, üzümlerin kalitesini düşürür ve asmayı zayıflatır. **Zararlılar:** * **Salkım Güvesi:** *Lobesia botrana* güvesi, çiçekleri ve üzümleri yiyerek zarar verir, üzümlerin dökülmesine neden olur ve şarap kalitesini düşürür. * **İkinoktalı Kırmızı Örümcek:** *Tetranychus urticae* örümceği, yapraklarda emgi yapar, yapraklarda lekeler oluşturur ve yaprakların dökülmesine neden olur. * **Bağ Maymuncukları:** *Otiorhynchus* cinsine ait böcekler, gözleri, filizleri ve yaprakları yiyerek zarar verir. * **Bağ Thripsleri:** *Anaphothrips vitis*, *Drepanothrips reuteri* ve *Haplothrips globiceps* thripsleri, yapraklarda emgi yapar, yapraklarda lekeler oluşturur, yaprakların kıvrılmasına neden olur ve verimi düşürür. * **Bağ Yaprakuyuzu:** *Eriophyes vitis* akarları, yaprakların alt yüzünde emgi yapar, yapraklarda gri lekeler oluşturur ve verimi düşürür. * **Filoksera:** *Viteus vitifolii* akarları, asmanın köklerini emerek zarar verir, asmanın çalılaşmasına ve kurumasına neden olur. * **Bağ Unlubiti:** *Planococcus citri* ve *Planococcus ficus* unlubitleri, asmanın her yerinde emgi yapar, asmayı zayıflatır ve verimini düşürür. * **Bağ Yaprak Pireleri:** *Asymmetrasca decedens* ve *Empoasca decipiens* yaprak pireleri, yaprakların alt yüzünde emgi yapar, yapraklarda lekeler oluşturur ve yaprakların dökülmesine neden olur. * **Bağ Haziranböcekleri:** *Polyphylla fullo* ve *Polyphylla turkmenoglui* hazinböcekleri, kökleri kemirerek zarar verir, asmanın çalılaşmasına ve kurumasına neden olur. * **Bağ Salkım Maymuncuğu:** *Strophomorphus ctenotus* maymuncuğu, çiçek tomurcukları, genç üzümler ve yaprakları yiyerek zarar verir. * **Bağ Çadırtırtılı:** *Arctia villica* tırtılı, gözleri, sürgünleri ve yaprakları yiyerek zarar verir. * **Asma Ağustosböceği:** *Klapperichicen viridissima* ağustosböceği, kökleri emerek zarar verir, asmanın çalılaşmasına ve kurumasına neden olur. * **Bağ Göz Kurdu:** *Theresimima ampelophaga* tırtılı, gözleri yiyerek zarar verir, üzümlerin dökülmesine neden olur. * **Bağ Üvezi:** *Arboridia adanae* üvezi, yapraklarda emgi yapar, yaprakların dökülmesine neden olur ve verimi düşürür. * **Dürmece (Bağ Pirali):** *Sparganothis pilleriana* pirali, yaprakları dürerek ve üzümleri yiyerek zarar verir. Bu hastalık ve zararlıların kontrolü için kültürel önlemler (örneğin, bağın iyi bir şekilde bakımı, hastalıklı bitkilerin sökülmesi, yabancı ot kontrolü), mekanik önlemler (örneğin, zararlıların elle toplanması, tuzakların kullanımı) ve kimyasal önlemler (örneğin, pestisitlerin kullanımı) uygulanabilir. İlaçlamalar sadece zararlı yoğunluğunun belirli bir seviyeye ulaşması durumunda ve yetkililer tarafından önerilen ilaçlar ve dozlar kullanılarak yapılmalıdır.
561
ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ VE ZARARLILARI Bahçe Tesisi: Antepfıstığı fakir topraklarda yetişebilse de, verim ve kalite için uygun anaç, erkek ve dişi çeşitlerle derin ve sulanabilir topraklar idealdir. Çiçeklenme dönemindeki düşük sıcaklık ve yağış dikkate alınarak bahçe yeri seçilmeli, soğuk hava çöken çukur alanlardan kaçınılmalıdır. Bahçe Tesis Yöntemleri: Tüplü fidan dikimi en yaygın ve tavsiye edilen yöntemdir. Aşılı bitkiler 4-5 yılda verime yatabilir. Doğrudan tohum ekimi, çöğür dikimine göre daha dayanıklıdır fakat aşılama için 4 yıl beklenmesi gerekir. Çöğür dikimi düşük tutma oranı ve geç aşıya gelme dezavantajları nedeniyle önerilmez. Dikim Şekilleri: Sulu Koşullarda Sık Dikim: 5-6 m sıra arası, 1-4 m sıra üzeri mesafe. Birim alandan fazla ürün, kolay bakım ve hasat avantajı sağlar. Kuru Koşullarda Dikim: 6-10 m sıra arası (anaca göre değişir). Genellikle kültür antepfıstığı anaç kullanılır (8x8 m mesafe). Çeşitler: Yaygın çeşit Uzun olmasına rağmen, Siirt çeşidi meyve kalitesi ve verimde öne çıkar. Siirt, sulu ve kuru koşullarda Uzun çeşidinden %30 daha verimlidir ve 3 yıl önce mahsul verir. Tozlayıcılar: Her 10-12 dişi ağaca 1 erkek ağaç gerekir. Önemli olan nokta, tozlayıcının dişi çeşitle aynı dönemde çiçek açmasıdır. Anaçlar: Pistacia khinjuk (Buttum) anacı üzerine Siirt çeşidi aşısı, diğer kombinasyonlardan daha üstün verim sağlar. Aşılama: T göz aşısı en sık kullanılan yöntemdir. Yonga aşı, aşılama mevsimini uzatmak ve aynı yıl daha fazla aşı yapmak için tercih edilebilir. Aşı sonrası bakım, aşı bağının gevşetilmesi, sürgünlerin bağlanması ve tırnak kesimini içerir. Budama: Verimli yıl sonunda yapılmalı, yaşlı, zayıf ve kuru dallar çıkarılmalıdır. Dengeli budama, periyodik meyve vermeyi önler. Ürün yoğunluğuna göre meyve seyreltmesi de yapılabilir. Toprak ve Yaprak Analizi: Verim ve kalite için hayati önem taşır. Örnekler doğru şekilde alınmalı ve analiz sonuçlarına göre gübreleme yapılmalıdır. Gübreleme: Toprak ve yaprak analizi sonuçlarına göre yapılmalıdır. Azot: Amonyum sülfat önerilir. Şubat ayında, ağaç gövdesinin 1 m dışında kalan taç izdüşümüne serpilir. Fosfor: Triple süper fosfat önerilir. Ocak ayında, ağacın taç izdüşümüne açılacak banda verilir. Potasyum: Potasyum sülfat önerilir. Ocak ayında, fosforlu gübre ile aynı yönteme göre verilir. Sulama: Sulama, verimi %30'a kadar artırabilir. Damla sulama, su tasarrufu, yabancı ot kontrolü ve gübreleme kolaylığı sağladığı için idealdir. Hasat: Meyveler olgunlaştığında (dış kabuk matlaşır, kırmızı kabuk kolayca ayrılır) elle toplanmalıdır. Hasattan sonra meyveler sergi yerlerinde kurutulur. İşleme: Kurutulmuş meyveler kavlatılır, temizlenir, boylanır, kavrulur ve paketlenir. Hastalık ve Zararlılar: Antepfıstığı Pisillidi: Yaprakların sararıp dökülmesine neden olur. Mayıs ortasından itibaren yaprak kontrolleri yapılmalı ve gerekli görüldüğünde ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Dal Güvesi: Sürgün ve meyve kaybına yol açar. Şubat ayında sürgün kontrolleri yapılmalı, %10 bulaşma varsa Nisan-Mayıs aylarında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Göz Kurdu: Meyve salkımı ve yapraklarla beslenir. Kışın yumurta paketleri ezilmeli, ilkbaharda larva grupları yok edilmelidir. Ağaç başına 2-3 yumurta paketi bulunan bahçelerde tomurcuk patlamadan önce ve Nisan ayında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Meyve İç Güvesi: Meyvelerle beslenir ve verim kaybına neden olur. Mayıs ayında ağaçlara oluklu mukavvalar sarılarak larvalar toplanmalı ve imha edilmelidir. Meyvelerde %3 zarar varsa ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Karagöz Kurdu: Karagöz ve sürgünlerde beslenir, kurumalarına sebep olur. Budamada tuzak dallar bırakılarak Nisan ayında toplanmalı ve imha edilmelidir. Antepfıstığı Meyve İç Kurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası meyve kontrolü yapılmalı, %10 canlı larva varsa ilaçlama yapılmalıdır. Fidan Dip Kurtları: Ağaç köklerini yiyerek kurumasına neden olur. Erginler toplanmalı, yaralı ağaçlar tedavi edilmeli ve larvalar yok edilmelidir. Mayıs ve Temmuz-Ağustos aylarında erginlere karşı ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Kabuklubiti: Bitki özsuyunu emerek zayıflatır, sürgünlerin deformasyonuna neden olur. Bulaşık sürgünler kesilip imha edilmelidir. Şubat-Mart aylarında veya ilkbaharda yumurta açılımından sonra ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Siyah İçkurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası ağaç ve ambarlardaki zarar görmüş meyveler imha edilmelidir. Ergin çıkışını takiben 2 ilaçlama yapılabilir. Karazenk Hastalığı: Yaprak ve meyvelerde lekeler oluşturur. Aşırı azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. İlkbaharda yaprak açmaya başladığı dönemde veya meyveler nohut tanesi iriliğinde olduğunda ilaçlama yapılabilir. Meyve Kararmaları: Meyvelerde kararmalara ve zamk akıntılarına neden olur. Toprak altı sulama tercih edilmeli, hasat geciktirilmemelidir. İlk lekeler görüldüğünde ve hastalık gelişimine göre tekrarlanarak ilaçlama yapılabilir.
637
Soğan yetiştiriciliği: Soğan, bütün dünyada olduğu gibi, tüketicilerin gelir düzeyine bağlı olmaksızın her evin mutfağının vazgeçilmez sebzesidir. Doğrudan yemek yapımında kullanılan bir tür olmamakla beraber, dünyada ve ülkemizde üretim sıralamasında patates ve domates üretiminden sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Yemeklere lezzet ve tat vermesi bakımından vazgeçilemeyen bir sebze olan soğanın, insan sağlığı üzerinde; metabolizma düzenleyici ve mikrobik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri vardır. Soğan, bol süt yapıcı özelliğinden dolayı bebekli anneler için iyi bir gıda olarak bilinir. Ayrıca, önemli bir enerji kaynağı olması nedeni ile büyüme çağındaki çocukların beslenme programlarında yer verilmesi önerilen soğan, kullanımı çok eski yıllara dayanan bir tıbbi bitkidir. Üretim Şekli ve İklim İstekleri: Soğan üretimi, 4 farklı metotla yapılır. Bu üretim şekillerinden ilk üç tanesi ticari amaçlı soğan üretiminde kullanılırken dördüncüsü araştırma çalışmalarında kullanılır. Soğan üretim metotları şöyle sıralanabilir: 1. Doğrudan tohum ekimi ile üretim 2. Arpacık (kıska, güğer) ile üretim 3. Fide ile üretim 4. Tepe soğanı ile üretim Doğrudan tohum ekimi ile üretim: Bu üretim şeklinde baş soğan üretiminde çeşit seçimi oldukça önemlidir. Üretimin yapılacağı bölgenin ekolojik koşullarına uygunluğu denenmiş çeşitler üretimde kullanılmalıdır. Aksi halde, üretim için bütün şartlar yerine getirilse dahi yanlış çeşit seçimi yapılmış ise ticari özelliklere sahip ürün elde etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü her soğan çeşidi tohumdan baş bağlama özelliğine sahip değildir. Ekim zamanı; çeşidin kısa gün, orta gün ya da uzun gün çeşidi olup olmadığına göre değişim göstermektedir. Kısa gün soğanlarında hasat tarihi çeşitlere göre değişmekle beraber, tohum ekim tarihi değişim göstermemektedir. Kısa gün soğan çeşitleri için en uygun tohum ekim zamanı; 10 Eylül - 10 Ekim tarihleri arasındadır. Bu çeşitlerin tohum ekimi, ülkemizin güney bölgelerinde bu tarihlerin sonlarına doğru yapılırken, kuzey bölgelerinde ise; bu tarihlerin başlarına doğru yapılmalıdır. Eğer vaktinden önce tohum ekimi yapılır ise; bitkiler ilkbahara daha gelişmiş olarak gireceklerinden kısa sürede sapa kalkacaklardır. Her ne kadar sapa kalkma çeşit özelliği olsa da bunu teşvik eden faktörlerden bir tanesi tohum ekim zamanının ayarlanamayışıdır. Sapa kalkan bitkilerden elde edilen başların ticari kalitesi düşük olduğundan bu durum istenmeyen bir olaydır. Tohum ekim zamanının geciktirilmesi durumunda ise; bitkiler, hasat tarihini belirleyen gün uzunluğuna vejetatif gelişmeyi tamamlamadan ulaşacağından başlar küçük kalacaktır. Orta gün ve uzun gün soğan çeşitlerinde tohum ekim zamanı ise Ocak-Mart aylarıdır. Tohum ekimi mibzer ile yapılmalıdır. Birim alanda daha az tohum kullanma, standart bitki aralık ve mesafelerinin sağlanması, sabit dikim derinliğinin olması ve birim alanın daha iyi kullanılabilmesi için tohum ekiminde mibzer (tohum ekim makinaları) kullanılmalıdır. Elle serpme yöntemi ile ekim yapıldığında birim alana gerekli olan tohum miktarı 1-1.5 kg iken mekanik mibzer kullanımında 600-800 g ve pinömatik mibzer kullanımında ise 350-500 g’dır. Pinömatik mibzerler, hassas tohum ekim makinaları olup çalışma şekli bakımından mekanik ekim makinalarının sahip olduğu düzeneğe sahiptir. Farklı olarak, traktör kuyruk milinden sağlanan hareket ile çalışan hava akım kaynağı ekici düzeni vardır. Burada hava, ekici düzen ile bağlantılı olarak tohumun dolma, tekleme ve taşıma işini görür. Ekici düzenler ise, kullanılacak tohumun özelliğine göre ayarlanabilen yapıya sahiptir. İstenilen ekim mesafeleri ve derinliği verilerek tohum ekimi gerçekleştirilmektedir. Tohum ekim derinliği 1-1.5 cm’yi geçmemelidir. Bazı şartlarda ekim derinliği 6-9 mm olarak verilse de rüzgârlı ve kurak geçen yıllarda, bu ekim derinliklerinde önemli oranda çimlenme kayıpları olabilmektedir. Biraz derine yapılacak ekim ile bu risk ortadan kaldırılabilir. Yalnız, ağır yapılı topraklarda, ekim derinliği 1 cm’yi geçmemelidir.
536
Seracılık ve Örtüaltı üretimimizde mevcut durum ·​Türkiye’de 2019 yılında 31 milyon ton sebze üretilmiştir. Bu üretimin 23. 2 milyon tonu açıkta, 7. 8 milyon tonu örtüaltında üretilmiştir. ·Toplam örtüaltı varlığımız 790 bin dekara ulaşmıştır. ·Ülkemiz örtüaltı varlığı bakımından Dünyada ilk dört ülke arasında Avrupa’da ise İspanya'nın ardından ikinci sırada yer almaktadır. ·Ülkemizde son 10 yılda ortalama örtüaltı işletme büyüklüğü 2 da seviyesinden 4 dekara yükselmiştir. ·Son yıllarda Bakanlığımızca ve ilgili diğer kurumlarca sağlanan destek, hibe ve krediler ile modern şartlarda üretim yapan örtüaltı işletmeleri hızla artmaktadır. Bunların ortalama büyüklükleri 27 da seviyelerindedir. ·Ülkemiz örtüaltı bitkisel üretim değeri yaklaşık 10 milyar TL’dir. ·Ülkemiz örtüaltı sebze üretimde Antalya %48’lik payla (3.8 milyon ton) birinci sıradadır. ·Bu ilimizi sırasıyla, Mersin %16 (1. 2 milyon ton), Adana %13 (1 milyon ton) ve Muğla %9 (690 bin ton) illeri takip etmektedir. ·Bu 4 ildeki toplam örtü altı üretimimiz yaklaşık 6. 7 milyon ton ile Ülkemiz toplam örtüaltı üretiminin yaklaşık %86’sını oluşturmaktadır.​​ Ülkemiz jeotermal enerji kaynakları potansiyeli açısından; Avrupa'da 1 inci, Dünyada 7'nci sırada yer almaktadır. Ülkemizde, jeotermal enerji ile ısıtılan sera varlığı 4.344 dekardır. Örtüaltı sebze üretimi 7.814.543 ton, örtüaltı meyve üretimi 622.073 ton ve örtüaltı süs bitkileri üretimi 1.238.975.594 adettir. (TÜİK. 2019) Ülkemiz modern sera varlığı yaklaşık 13 bin dekardır. Bu seralarda topraksız tarım metodu ile ihracata yönelik üretim yapılmaktadır. (Örtüaltı Kayıt Sistemi. 2019)
214
Sıcak Stresi ve Korunma Normal vücut sıcaklığının yükselmesine neden olan etkenlerin bileşkesine “sıcak stresi” denir. Sıcak stresinin etkilerinin ölçülebileceği en temel gösterge vücut sıcaklığıdır. Süt ineklerinin normal vücut ısısı (rektal) 38. 8°C, ± 0. 5°C olup, 39. 3°C üstüne çıkması halinde sıcak stresi başlamış demektir. Sıcak stresi başta inekler olmak üzere tüm hayvanların performans ve sağlık sistemini etkileyerek, doğrudan veya dolaylı yoldan ekonomik kayıplara sebebiyet vermektedir. Büyükbaş hayvanlar metabolizma faaliyetleri sonucu ortama sürekli olarak ısı, gaz ve su buharı yayarlar. Süt sığırlarında son 50 yıl içinde yapılan ıslah çalışmaları sonucunda süt verimleri yaklaşık 3 kat artmış, buna bağlı sıcağa dayanıklılıkları da önemli düzeyde düşmüştür. Performans artışı küresel ısınmanın etkisi ile bir arada değerlendirildiğinde, ileriki yıllarda sıcak stresinin süt sığırı yetiştiriciliğinde gittikçe daha fazla oranda zararlı etkiye sahip olacağı düşünülmektedir. Hayvanların ortama yaydıkları ısı, gaz ve nem miktarı; hayvanın cüssesine, canlı ağırlığına, yaşına, ırkına, rasyonuna, verimine, ortamın Sıcaklık Nem İndeksine (SNİ) ve kıl örtüsüne göre değişebilmektedir. 500 kg’lık canlı ağırlığa sahip bir süt sığırı; çevre sıcaklığı 15°C olan bir ortamda saate yaklaşık 650 gram, 27°C de ise 900 gram su buharı yaymaktadır. Toplam 6. 5 kg kuru madde tüketen bir süt ineği, rasyonun kompozisyonuna bağlı olarak değişmekle beraber saatte 250-300 gr civarında gazı ortama salmaktadır. Yüksek verimli inekler, ortam sıcaklıklarından bağımsız olarak kurudaki (sütten kesilmiş) ineklerden daha fazla ısı üretir. Günde 18 litre süt veren bir inek kurudaki inekten % 28, 31 litre süt veren bir inek ise % 48 daha fazla vücut ısısı üretir. Anadolu’da evlerin altının ahır olması gerekçelerinden biriside bu ısıdır. Bir baş inek 1.4kW elektrikli ısıtıcı ile aynı düzeyde ortama ısı yaymaktadır. Neden açık ahır tercih edilmelidir? Sorusuna, bir baş ineğin nem, ısı ve gaz salınım miktarı güçlü bir cevap vermektedir. 16 İneklerde vücut sıcaklığının uzaklaştırılmasında dört temel ısı düzenleme mekanizması rol oynamaktadır. Bunlar; radyasyon, kondüksiyon(iletim), konveksiyon (taşınım) ve terleme mekanizmalarıdır. Bu mekanizmalardan ilk üçü vücuttan ısı kaybının ancak %15’ini sağlarken, dördüncü mekanizma olan ‘terleme’ ile vücutta oluşan ısının %85’inin atılımı mümkündür. Atılan ter buharlaşıp gaz haline dönüşebilmek için çevreden ısı alırken deriyi de soğutur. Ancak bağıl nem oranı yüksekse buharlaşma hızı azalacağından vücudun soğuması yavaşlar ve vücut daha fazla ısı tutar. Sığırlar, insanların % 10’u kadar terleyebildikleri için sıcaklıktan çok daha fazla etkilenmektedirler. Gündüzleri yüksek düzeyde ısı stresine maruz kalan inekler, gece boyunca sıcakların uygun seviye düşmesi halinde gündüz sıcaklıklarını kısmen tolare edebilir. Ancak gece sıcaklığının yüksek seyir etmesi, yine yüksek sıcaklığa yüksek nemin eşlik etmesi halinde ise terleme yolu ile ısı kaybı mekanizması etkinliğini kaybetmektedir. Sıcak stresi inekte; vücut ısısının artmasının yanında, 10 hayvandan 7 sinin solunum sayısının dakikada 80’ni aşması, yem tüketiminde ‘isteksizlik, yem seçme, salya artışı, süt veriminde azalma, daha fazla ayakta durma şeklinde belirtilerle kendini göstermektedir. Sıcak havalarda barınak içindeki inekler yataklıklarda, yürüme alanlarında hareketsiz ayakta duruyor ve/veya barınağın daha çok serin bölgelerinde kümeleştikleri gözlemleniyorsa, sürüde sıcak stresi olduğu hükmüne varılır. ABD’de yapılan bir araştırmada, süt sığırlarında sıcaklık stresi nedeniyle süt veriminde meydana gelen düşüşün, günlük ortalama çevre sıcaklığının 24°C’ye (SNİ 72) vardığında başladığını bildirmektedir. Çevre sıcaklığı 25-26°C çıktığında, serinletme sistemlerinin kullanılması ile ineklerden 2 kg daha fazla süt elde edildiği ortaya konmuştur. Bir laktasyonda (1 sağmal dönemi) boyunca sadece yaz aylarında sıcak stresine maruz kalan hayvanlarda toplam süt veriminde % 25’lere varan düşüşler ortaya çıkabilir. Süt verimindeki bu düşüşün, yaklaşık % 35’i az yem tüketimine bağlı oluşurken, % 65 oranında da diğer faktörlerden kaynaklandığı araştırıcılar tarafından ifade edilmektedir. Yine sıcak stresi, sütün kalitesini olumsuz yönde etkileyen somatik hücre sayısını da ciddi oranda artırmaktadır. Sıcak stresine maruz kalan ineklerde; kızgınlık süreleri kısalmakta, gebelik oranları düşmekte ve erken embriyonik ölümler daha fazla görülmektedir. Ayrıca hormonal 17 mekanizmadaki değişikliklere bağlı olarak; yumurtalık aktivitesi ve rahim fonksiyonları olumsuz yönde etkilenmektedir. Kuru dönemde yüksek çevre sıcaklığına maruz kalan ineklerde; meme gelişiminin olumsuz etkilenmesinden dolayı, sürekli serinletme sisteminde barındırılan ineklere göre %13. 6 daha az süt verimine sahiptirler. Aynı zamanda buzağılarının doğum ağırlıkları da 3 kg daha azdır. Sıcak stresi hayvanın sağlığı ve refahı üzerinde önemli düzeyde etkilidir. Sıcak stresinin endirekt etkilerinden bazıları da uzun süre ayakta kalmaya bağlı ayak hastalıkları, kaba yem tüketiminde isteksizliğe bağlı asidoz, yine bağışık sisteminin zayıflatması sonucunda başta mastit olmak üzere çeşitli enfeksiyöz hastalıklara sebebiyet vermektedir. Ülkemizde süt sığırı yetiştiriciliğinin sıklıkla yapıldığı Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere İç Anadolu hatta Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde sıcak stresinin etkisi yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Bu nedenle süt sığırı barınak inşasında sıcak stresine karşı tedbirler alınmalıdır Barınaklar; iç sıcaklık +5 - +21 C olacak şekilde inşa edilmelidir. Süt sığırları için +5 ile + 210C arası sıcaklıklar uygun olmakla birlikte, sağmal inek için ideal çevre ısısı +10 - +150C’dir. Alıştırma ve yeterli yem vermek şartıyla –25 0C kadar inen ısılarda bile süt sığırlarının verimlerinde önemli bir düşme olmaz, sağlıkları bozulmaz. +25 0C’yi, özellikle de + 340C’yi geçen sıcaklıkların hayvanlara ciddi zarar verdiği unutulmamalıdır. Duman yöntemiyle (teneke içinde tutuşturulacak samanla) barınağın her noktasında hava akımları hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirebilir. Mekanik bir havalandırma çözümüne başlamadan önce, öncelikle barınak içerisinde doğal havalandırmanın sağlanması için fiziksel iyileştirmeler yapılmalı, bu sayede fan ve duş sistemlerinin etkinliği artacağı gibi su ve enerji tasarrufu da mümkün olabilmektedir. Süt sığırlarında konforlu Sıcaklık Nem İndeksi (SNİ) için alt limit 35, üst limit ise 71’dir. Sıcaklık nem indeksi 35’in altına düştüğünde veya 71’in üstüne çıktığında özellikle süt sığırlarında strese bağlı verim düşüklüğü görülmekte, sıcak stresi, indeksin yükselmesi nispetinde de şiddetlenmektedir. Ülkemiz iklim koşullarında sıcaklık nem indeksinin düşük olmasına bağlı sorunlar ise yaşanmamaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü web sayfasından ( http://www.mgm.gov.tr) çiftliğinizin bulunduğu bölgenin 3 günlük sıcaklık nem indeksi görülebilir.
904
Patates yetiştiriciliği: Dikim Zamanı Ülkemizde ova ve yayla koşullarında çok değişik coğrafi bölgelerde, biriki ay dışında tüm yıla dağılmış tohumluk veya yemeklik patates üretimi yapılmaktadır. Dikim Derinliği Dikim derinliği, dikimden sonra toprağın düzleştirilmesi halinde, toprak yüzeyi ile tohumluk yumrunun üst kısmı arasındaki uzaklık olarak kabul edilir. Buna göre yüzeysel dikim 0-2 cm, orta derin dikimde 2-5 cm, derin dikimde ise 5 cm’ den fazla olan dikim derinliklerini belirtmektedir. Sırt yüksekliğine bağlı olarak derin dikilmiş bir yumru sadece 10 cm’ lik bir toprak tabakası ile örtülürken, yüzeysel olarak dikilmiş bir yumru 15 cm veya daha fazla toprak tabakası ile örtülebilmektedir. Bu durum Şekil 1’ de gösterilmiştir. Dikim Mesafesi: Bu mesafe tarımı yapılan patates çeşidine, yetişme koşullarına ve amaçlanan yumru büyüklüğüne göre değişir. Genelde sıra arası, pratik alarak traktör iz genişliğinin yarısı kadar (70-75 cm) dir. Dikim Yöntemleri: Patates dikimi makine veya elle yapılabilir. Makineli dikim yarı ve tam otomatik dikim makineleri, elle dikim ise açılan karık diplerine ve önceden hazırlanmış sırtların kenar veya ortalarına yerleştirilir. BAKIM Boğaz Doldurma: Toprakta gelişmekte olan patates bitkileri yaklaşık 15-20 cm yüksekliğe ulaştığında makine veya çapa ile sırt oluşturarak bitkilerin dipleri toprakla doldurulur. Yabancı Ot Kontrolü: Bulunması arzu edilmeyen yerde yetişen bitkiler yabancı ot olarak tanımlanır. Patates tarımında yabancı otlarla mücadele kültürel önlemlerle ve kimyasal maddeler kullanılarak yapılabilir. Toprağın İşlenmesi, yabancı otların biçilmesi ve ekim nöbeti uygulaması yabancı otları kontrolünde önemli kültürel önlemlerdir. Kimyasal mücadele genellikle tek yıllık yabancı otlara karşı etkilidir. Çok yıllık yabancı otların herbisitlerle kontrolü çok zordur. GÜBRELEME Besin İsteği ve Gübreleme: Patates tarımında yeterli ve ekonomik anlamda bir ürün kaldırabilmek için toprak analizlerine göre gübreme yapılması gerekmektedir. Patates tarımında gübreleme tavsiyelerinde bulunurken ürünün yetiştirilme gayesi, yetişme süresi, toprak yapısı, sulama sayısı ve hedeflenen verim değerleri dikkate alınmalıdır. Bir araziden 3ton patates yumrusu hasat edildiğinde, bitkiler tarafından 1 dekarlık alandan (saf olarak) 15 kg N , 6 kg P2 O5 , 35 kg K2 O, 9 kg CaO ve 3 kg MgO kaldırıldığı hesaplanmıştır. Toprağın organik madde içeriğine göre bir dekardan yaklaşık 3 ton verim alabilmek için, dekara 20-30kg N, 15 kg P2 O5 ve 15 kg K2 O gübreleri verilmesi uygun olacaktır. Çiftlik Gübresi: Çiftlik gübresine en iyi cevap veren tarla bitkilerinin başında patates gelmektedir. Çiftlik gübresi ilkbahar veya sonbaharda toprağa verilmeli ve karıştırılmalıdır. Patates tarımında yanmış çiftlik gübresi kullanılmalıdır. İyi yanmış 2.0- 4.0 ton/da çiftlik gübresi 2-3 yılda bir verilmesi yeterli olmaktadır. Azot Gübrelemesi: Patates bitkisinin, azotlu gübreye olan ihtiyacı oldukça fazladır. Yumru oluşumunu düzenlemek ve azot yıkanmasını önlemek için azotlu gübrelerin patatese en az iki seferde verilmesi önerilmektedir. Azot, bitkilerde yeşil aksam gelişmesini ve buna bağlı olarak bitkilerin üretim potansiyelini teşvik ederek, genelde verimi büyük ölçüde artırmaktadır. Verilecek gübrenin ½’ si dikimle birlikte, arta kalan ½’ si ise boğaz doldurma sırasında (bitkiler toprak yüzeyine çıkıştan 3-4 hafta sonra) verilmelidir. Fosfor Gübrelemesi: Hesaplanan fosforlu gübrenin tamamı dikimden önce veya dikim sırasında uygulanmalıdır. Fosforlu gübreler, patateste pazarlanabilir yumru sayısını artırarak verimi olumlu yönde etkilemektedir. Fosforlu gübre de kompoze gübre olarak (20-20-0, 15-15-15 veya 18-46-0) veya süper fosfat şeklinde uygulanmaktadır. Potasyum Gübrelemesi: Potasyumlu gübreler hem verimi artırır hem de yumru kalitesini yükselttikleri için ihmal edilmemelidir. Yıkanma tehlikesinin bulunduğu yerlerde bir kısmı dikimle birlikte, geri kalan kısım ise çıkıştan sonra uygulanabilir. Üst Gübreleme: Toprak yapısına bağlı olarak değişmekle beraber, patates bitkisinin yetişme süresi boyunca ihtiyaç duyduğu azotlu gübrenin %50’ den fazlası bitkiler toprak yüzeyine çıktığında ve yumrular fındık büyüklüğüne ulaştığında verilmektedir. SULAMA Patates üretiminde suyun eksikliği üretimi sınırlayan önemli bir faktördür. Yüksek ve kaliteli bir ürün elde edebilmek için zamanında ve yeterli su verilmesi gereklidir. Sulama sayısı, verilen su miktarı ve toprak yapısına göre değişkenlik gösterir. Patates yetiştiriciliğinde sulamanın kritik olduğu dönemler; Dikim İle Çıkış Arasındaki Devre: Dikim ile çıkış arasındaki devrede, tohumluk yumrunun çevresindeki toprak nemli olmalı ancak yaş olmamalıdır. Çıkış İle Yumru Oluşumu Arasındaki Devre: Çıkış ile yumru oluşumunun başlangıcı arasındaki devrede bitkiler henüz küçüktür ve toprak yüzeyinin büyük bir kısmı yeşil aksamla henüz örtülmemiştir. Yumru Oluşumunun Başlama Devresi: Stolon uçlarının şişerek yumru oluşumunun başladığı devrede gerekli olan suyun verilmesi, uyuz hastalığı oluşumunu ve hasat devresindeki bitki başına düşen pazarlanabilir yumru miktarını etkiler. Yumru Oluşumundan Sonraki Devre (Şişme Devresi): Yumruların şişme devresi olarak adlandırılan bu devrede ürünün çok miktarda suya ihtiyacı bulunmaktadır ve su miktarı yeterli düzeyde değilse verim düşük olacaktır. Toprak Tipinin ve Kök Gelişmesinin Sudan Yararlanmaya Olan Etkisi: Toprakta mevcut nem miktarı bitkiler için çok önemlidir, bu durum ise; a- Toprağın su tutma kapasitesi (toprak tipi), b- Kök sisteminin derinliği, c- Yeraltı suyunun seviyesi, gibi faktörlere bağlıdır. Sulama Yöntemleri: Patateslerde sulama, yağmurlama ve damla sulama yöntemleriyle yapılabilir. Yağmurlama Sulama: Çok sayıda yağmurlama başlığı içeren bu sulama sistemi genellikle bir traktör tarafından veya elektrik enerjisiyle çalıştırılan pompa aracılığı ile gerekli suyu temin edilerek yapılan sulama biçimidir. Damla Sulama: Damla sulama, bitkilerin ihtiyaç duydukları suyun sağlanmasında en etkili metotlardan birisi olup doğru olarak kullanıldığında büyük miktarda tasarruf sağlar. Sulama sıklığı ve sulamada verilecek su miktarı; Bitkinin gelişmesi, toprak tipi ve kök sisteminin derinliği, hava şartları gibi faktörlere bağlıdır. Sulama Zamanının Belirlenmesi: Patateste su ihtiyacı, bitkide alt yapraklarda solma ve sararmayla kendini belli eder. Ancak, özellikle ilk sulamada böyle bir belirtiyi beklemeden sulamaya başlamak lazımdır. Patates üretiminde sulamanın ne zaman yapılması gerektiğini belirlemede aşağıda verilen kurallar uygulanabilir; a. Suyun temin edilebilmesine göre, örneğin haftada bir kez sulamanın yapılması, b. Tohumluk yumrunun altındaki toprağın kurumaya başlaması halinde sulamanın yapılması, c. Toprak yüzeyindeki evapotranspirasyon değerine bağımlı olarak sulamanın yapılması, d. Bir tarlada en az üç yerdeki tansiyometrelerde okunan değer 0.3- 0.4 bar, yani 300-400 cm su olduğu zaman sulamanın yapılması.
905
## Elma Hastalık ve Zararlıları Özeti Bu bölüm, elma yetiştiriciliğinde karşılaşılan temel hastalık ve zararlıları özetleyerek, bunlara karşı alınacak önlemleri ve mücadele yöntemlerini kısaca anlatmaktadır. **Hastalıklar:** * **Elma Kabuk Hastalığı (Venturia inaequalis):** Bu hastalık, yapraklar ve meyvelerde koyu lekeler oluşturarak verimi düşürür ve meyve kalitesini bozar. * **Elma Ateşi (Erwinia amylovora):** Elma ağaçlarında ölümcül olabilen bu hastalık, çiçekler, yapraklar ve meyvelerde kahverengi lekeler ve çürümeye neden olur. * **Elma Kök Çürüklüğü (Phytophthora cactorum):** Elma köklerini etkileyen bu hastalık, ağaçların zayıflamasına ve hatta ölümüne yol açabilir. * **Elma Kara Leke (Phyllosticta solitaria):** Yapraklar ve meyvelerde küçük, siyah lekeler oluşturan bu hastalık, erken dönemde görülür ve zamanla meyve kalitesini düşürür. **Zararlılar:** * **Elma Güvesi (Cydia pomonella):** Elma meyvelerinde kurtlanmaya neden olan bu zararlı, meyveye girerek içinde beslenir ve tükettiği bölgede çürümeye sebep olur. * **Elma Yaprağı Biti (Aphis pomi):** Yaprakların alt kısmında yaşayarak özsuyunu emerek yaprakların buruşmasına, sararmasına ve dökülmesine neden olur. * **Elma Kın Kanıtı (Panonychus ulmi):** Yaprakların alt kısmında yaşayan bu zararlı, yaprakların özsuyunu emerek yaprakların sararmasına ve dökülmesine neden olur. * **Elma Ağacı Kurdu (Zeuzera pyrina):** Elma ağacının gövdesine ve dallarına girerek galeriler açar ve ağacın zayıflamasına ve kurumasına sebep olur. **Mücadele Yöntemleri:** * **Kültürel Önlemler:** * Dayanıklı çeşitler seçimi, * Ağaçlar arasında uygun mesafe bırakılması, * Ağaçların budanması, * Ağaç altı otlarının temizlenmesi, * Sulama ve gübreleme gibi uygulamaların zamanında ve doğru yapılması * **Kimyasal Mücadele:** * İlaçlama, * Zararlılara karşı uygun ilaçların kullanılması, * İlaçlama zamanının ve dozunun doğru ayarlanması * **Biyolojik Mücadele:** * Faydalı böcek ve akarların kullanımı, * Bitkisel ilaçların uygulanması Elma hastalıkları ve zararlıları hakkında daha detaylı bilgi ve mücadele yöntemleri için il/ilçe tarım müdürlüklerine başvurmanız önerilmektedir.
273
Koyun Yetiştirme Metotları Koyun yetiştirmede; saf ırk veya melezleme yöntemi uygulanabilir. Saf yetiştirme; aynı ırkın geliştirilmesi ve ırk özelliklerinin artırılması için yapılır. Örneğin iyi vasıflı Akkaraman koyunlar çiftleştirilerek iyi vasıflı Akkaraman döller elde edilir. Saf yetiştirmede ana-baba bir döller arasında çiftleştirme uzun süre devam ettirilirse kan yakınlığı doğar. Saf yetiştirmede üstün vasıflı hayvanların döllerinin elde devamlı tutulması ve dışarıdan damızlık teminine ihtiyaç duyulmaması gibi avantajlarının yanında ileri derecede kan yakınlığında ölü ve sakat doğumların artması gibi mahsurları da vardır. Saf yetiştirmede kan yakınlığını(akrabalığı) önlemek için 4 yılda bir başka sürüden aynı ırktan koçlar alınarak, kan tazelemesi yapılmasında sonsuz fayda vardır. Melezleme; Yeni bir tip elde etmek için hedef alınan tip belirlenir ve buna ulaşmak amacıyla iki veya üç farklı ırkı aralarında çiftleştirerek kombinasyon melezlemesi yapılır. Verimi düşük bir yerli ırkın anaçlarını ana hattı olarak kullanıp üstün verimli kültür ırkı babalara birkaç nesil vererek çevirme melezlemesi yapılabilir. Sağlıklı yapıda, süt verimi yüksek ve analık içgüdüsü iyi durumda olan anaç materyale et verimi yüksek kültür ırkı koçlar kullanılarak melez azmanlığından 23 yararlanma şeklinde ticari melezleme yapılabilir. Ancak bu tür melezlemelerin tüm sürüde yapılması halinde geri dönüşün zaman alacağı ve ileride anaç materyal teminde güçlük yaşanacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle bölgeye uyumlu saf ırk anaç materyalin işletmede korunma altına alınmasına özel bir önem verilmelidir. Yetiştirme Sistemleri Koyun yetiştiricileri; yetiştirme biçimlerine göre genel olarak 3 gruba ayrılırlar. o Mera koyunculuğu, o Çiftlik koyunculuğu, o Kuzu besiciliği, Mera koyunculuğu; Koyunculuğumuzun % 90'ı meraya dayalıdır. Kışın kar meraları kaplamadıkça veya şiddetli yağmur ve fırtına olmadıkça koyunlar, besin ihtiyaçlarını meradan temin etmektedirler. Kârlı, sağlıklı ve sürdürülebilir bir koyunculuk meralardan azami faydalanma ile mümkün olabilmektedir. Ağılda kapalı ortamda bakım ve barındırma ancak sert kış şartlarında yapılmaktadır. Sürünün büyüklüğünü daha çok çayır-meraların ot kapasitesi belirlemektedir. Çayır-meralarımız uzun yıllar devam eden erken, ağır ve düzensiz otlatmalar nedeniyle vejetasyonlarını % 90’lara varan oranda kaybetmiştir. Meraların yıllık ortalama kuru ot verimleri; Karadeniz bölgesinde 100 kg/da, İç ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 45 kg/da, Ege ve Marmara bölgesinde 60 kg/da ve Doğu Anadolu bölgesinde ise 90 kg/da seviyesinde olduğu kabul edilmektedir. Avrupa’da mera alanlarında dekarda 560 kg ot alınırken, bu rakam Türkiye’de ortalama 70 kg civarındadır. Ayrıca, ülkemizde meralara tohum takviyesi ve bakım yapılmadığından dolayı otun besin değeri de düşüktür. Bunun önemli sebebi “hayvan-bitki-toprak-su” bağlantısının doğru yönetilmemesidir. Çiftlik koyunculuğu; az sayıda hayvanı olan veya sürü içgüdüsü zayıf olan daha çok yüksek verimli hayvan ırklarını yetiştiren işletmeler için söz konusudur. Sürü büyüklüğü yem hammaddeleri ve kaba yem üretimi ile sınırlıdır. Yılın tamamında veya çok büyük bölümünde hayvanlara hazır/hazırlanmış yemler sunulmaktadır. Kuzu besiciliği; Besiciler mera koyunculuğu yapan işletmelerden satın aldıkları koyun ve kuzuları besiye aldıkları gibi, bazı işletmeler kendi kuzularını 90-120 gün süreyle yoğun bir şekilde beslemektedir.
440
Kavun-Karpuz yetiştiriciliği: KARPUZ: Karpuz ülkemizde ekonomik değeri oldukça fazla olan bir sebzedir. Türkiye karpuz üretimi bölgelere göre ya açıkta ya da örtüaltında (özellikle alçak tüneller altında) yapılmaktadır. Örtüaltı karpuz üretiminin büyük bir kısmı Çukurova Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. Açıkta karpuz üretimi ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu, Trakya ve Akdeniz Bölgelerimizde yapılmaktadır. Çok eski yıllarda Akdeniz sahasında ve Hindistan’a kadar olan bölgelerde karpuzun kültürü yapıldığı görülmektedir. 1.Bitkisel Özellikleri Tek yıllıktır ve yerde sürünerek gelişir. Tohum ekiminden sonra bitkiler ilk başta iki kotiledon yaprağını toprak yüzeyine çıkarır. Önce kazık kök, daha sonrada saçak kök gelişimi başlar. Köklerin; % 40-60’ı toprağın 10-30 cm toprak derinliğinde, % 20-30’u toprağın 50-60 cm toprak derinliğinde, % 5-10’u toprağın 100-150 cm toprak derinliğinde yer alır. Gövde yayılarak gelişir, merkezden etrafa doğru 2-4 m arasında yayılabilir. Ana gövde kendi haline bırakılıp 80-100 cm olunca, dipten 4-5 adet yan sürgün gelişir. Yuvarlak gövde ve üzeri hafif tüylü, gövde rengi yeşil ve yeşilin tonlarındadır. Yaprakları kısa, orta bazen de uzunca bir sapla gövdeye bağlı, yaprakları oldukça derin, dilimli 3-5 loptan oluşur. Yaprak rengi açık yeşil, yeşil ve koyu yeşil olurken, yaprak altı daha mat bir renktedir. Çiçek yapısı genel olarak monoik olmakla birlikte, eski çeşitlerde andromonoiktir. Erkek çiçekleri oldukça küçüktür ve 5’li yapıdadır. Kısa bir çiçek sapıyla 5 çanak, 5 taç ve 5 erkek organdan oluşur. Kavunda olduğu gibi iki tanesi ikili, bir tanesi tek halde olup 3 anteri varmış gibi görülür. Dişi çiçekler, erkek çiçeklere göre daha büyüktür. Dişi çiçeklerin, çiçek sapından sonra meyvenin şekline göre yuvarlak, uzun veya oval bir yumurtalığa sahiptir. Yumurtalığın üzerinde kısa bir stil (boyuncuk) ile 3 parçalı bir stigmaya (dişi organ tepeciği) sahiptir. Çiçek oluşumu ana gövde üzerinde 6-8. boğuma kadar çiçek yoktur. 6. yapraktan itibaren ilk başta erkek, daha sonrada dişi veya erdişi çiçekler oluşur. Meyvelerde irilik, renk ve şekil vb. özellikler çeşitlere göre farklılık gösterir. Tohumlar yuvarlak, uzun yuvarlak şekillidir. Tohum ucu belirgin hatta bazı çeşitlerde gaga şeklindedir. Kabuk serttir. Bir gramında 15-40 adet tohum bulunur. Tohumları ortalama 5-8 yıl canlılıklarını sürdürebilirler. Karpuzda meyveler ağırlıklarına ve boylarına göre küçük, orta, iri ve çok iri olarak sınıflandırılır. Meyve iriliği 2-3 kg’dan başlayıp 50-60 kg’a kadar çıkabilir. Karpuzda, 5-6 kg’lık ve az çekirdekli olanlar tercih edilir. 2.Ekolojik İstekleri Toprak: Ağır toprak koşullarından hoşlanmaz. Kumlu-tınlı topraklardan hoşlanır, eğer toprak kumlu ise gübrelemeyle (özellikle hayvan gübresi) ile ıslah edilebilir. Karpuz yetiştirilecek bir toprakta organik maddenin minimum % 5 olması istenir. Toprak profilinin 1 m’den daha derin olması ve taban suyunun da 1 m’den daha aşağıda olması gereklidir. Tohum çimlenmesi toprak sıcaklığından etkilenmektedir;15 o C toprak sıcaklığında 15 günde, 20 o C toprak sıcaklığında 5 günde ve 30 o C toprak sıcaklığında ise 1-2 günde çimlenme olur. Sıcaklık: Sıcakları en fazla seven, düşük sıcaklıklardan en fazla etkilenen sebze türüdür. Yetiştiriciliği minimum 10-12 o C’nin altında kısıtlanır. Hava sıcaklığı 10 o C’nin üstüne çıkmadan fide dikimi veya tohum ekimi yapılmamalıdır. Tohum ekimi için toprak sıcaklığının 15 o C’ye ulaşması beklenmelidir. 12 o C’nin altında çimlenme olmaz. Yüksek sıcaklıktan fazla etkilenmez çünkü bir çöl bitkisidir. Optimum sıcaklık isteği 27-30 o C’dir, fakat 35-45 o C’de zararlanmadan yetiştirilebilir. Daha yüksek sıcaklıklarda başta ilk meyve dökümleri, daha ileriki aşamalarda yapraklarda ve meyvede güneş yanıklıkları gibi zararlanmalar oluşabilmektedir. Nem: Nem bakımından pek seçici değildir. Yüksek veya düşük nemde zararlanmadan yetiştirilebilir. Kavun kadar hassas değildir, ancak nemin % 95’in üzerine çıkması durumunda mantarsal hastalıkların yayılması, özellikle antraknoz, botriytis gibi hastalıkların artması söz konusudur. Işık: Işığa bağımlı bir tür değildir ancak ışıktan hoşlanır. Işıklanmanın önemli etkisi çiçeklenme üzerinedir. Kavunda olduğu gibi kısa gün koşullarında dişi çiçek oluşumu, uzun gün koşullarında erkek çiçek oluşumu artar. Bir bitkide 50’ye yakın çiçek oluşur ve bitki bunlardan en fazla 3 tanesini besleyebilir.
601
ÇELTİK YETİŞTİRİCİLİĞİ: • Çeltik yabancı ot ilaçlarının kullanılma şekilleri birbirinden farklıdır. Karışabilirlik durumları ve kullanım zamanı, dozu ve kullanım şekli ilacın reçetesinde yazmaktadır. Mutlaka ilaç kutusu veya reçetesi üzerinde yazan bilgilere uygun olarak kullanılmalıdır. Boş ilaç kutuları toplanarak imha edilmeli çevreye gelişi güzel atılmamalıdır. • İlaçlamada kullanılacak su miktarı, kullanılan aletin cinsine ve kullanan şahsa göre değişirse de genel olarak tarla tipi pülverizatörlerde dekara 25–40 litre sırt pülverizatörlerinde 40–60 litre, su sarf edilir. Aleti ilk defa ilaçlamada kullanan şahsın belirli alana verilecek dozu doğru olarak atabilmesi için aletle bir ölçümleme ayarı yapması gerekir. • Tavalar kuru iken uygulanacak ilaçlar kullanılacaksa, çeltik tavalarındaki sular ilaç uygulamasına geçmeden önce boşaltılır. 24–36 saat beklenir, sonra tüm otlar ilaçla temas edecek şekilde uygulama yapılır ve ilaçlamadan 48 saat sonra tavalara su verilir. • Ülkemizde çeltik tarlalarında sorun olan en önemli yabancı ot Darıcan’dır. Buğdaygiller familyasından tek yıllık, tohumla üremeye sahip bir yabancı ottur. Bilhassa fide ve gelişme devrelerinde morfolojik görünümü bakımından çeltiğe çok benzemektedir. • Son zamanlarda çeltik tarlalarımızda çiftçilerin beyaz darı dedikleri darıcan yoğunluğu artmıştır. • Bazı çevre faktörleri, uygulanan yabancı ot ilacından başarılı sonuç alınması üzerine etkilidir. • Sıcaklık: Örneğin propanil etkili maddesine sahip ilaçlar 38 oC’nin üzerindeki koşullarda uygulandığında fitotoksik etki yapabilir. • Nisbi rutubet: Yüksek olması yaprak stomalarını açılmasını sağlar ve yaprak içerisine absorbsiyonu artırır. Yaprak yüzeyinden herbisit buharlaşması yavaşlar, bu şekilde daha fazla herbisitin bitki içerisine girmesi için zaman kazanılmış olur. • Toprak Rutubeti: Herbisidin toprak solusyonu içindeki miktarı ve toprak profili içindeki hareketi üzerinde etkili olmaktadır. Bu açıdan toprakta belirli bir rutubetin olması gerekir. • Rüzgar: Üstten yaprağa uygulanan yabancı ot ilaçlarının, buharlaşmasına sebep olmakta ve yapraklar tarafından absorbsiyonunu azaltmaktadır. HASAT HARMAN • Salkımların %80’nin saman rengini aldığı, alt kısımdaki danelerin sert mum dönemine ulaştığı zaman çeltik hasat edilir. Bu dönemde danelerin rutubet oranı % 22-24 arasındadır. • Erken hasatta olgunlaşmamış tebeşirimsi, yeşil daneler nedeniyle verim ve randıman düşer. Geç hasatta ise kuşlar ve kemirgenler gibi hayvan zararı ile kırık dane oranı artar. Kurutma problemi ortaya çıkar. • Hasat yöntemleri 1. Elle biçme (orakla), 2. Motorlu, kendi yürür biçme makineleriyle biçme. 3. Biçerdöverle hasat harman işleminin birlikte yapılmasıdır. • Elle (orakla) ve motorlu, kendi yürür biçme makineleriyle hasatta; bitkiler 15-20 cm yükseklikten biçilir biçilen saplar danelerin kuruması için hava şartlarına bağlı olarak 4-5 gün tarlada güneş altında bırakılır. Kuruma işleminden sonra toplanan saplar, tarlada veya harman yerine taşınarak harman makinalarıyla (Batöz) veya biçerdöverle harman edilirler. KURUTMA • Güneş altında kurutma yapılırken; çeltik ürünü sert beton veya benzeri zemin üzerine serilir. Sergi kalınlığı 4-5 cm’ yi geçmemelidir. Kürek veya tırmıkla sık sık karıştırılmalıdır. Ürün hasat edildikten sonra 12 saat içerisinde kurutulmalıdır. Bu süre 24 saat geçmemelidir. Tohumluk olarak kullanılacak mahsullerde kurutma sıcaklığı biraz daha düşük olmakla birlikte genelde 40 ºC civarında tutulur. • Sıcaklık gereğinden fazla tutulursa tohumluk mahsullerde çimlenme gücü düşer ve pirince işleneceklerde ise işleme sırasında fazla kırık meydana geleceğinden kırıksız pirinç randımanı azalır. • Mekanik kurutmada, ısıtılmış hava ürünün içine belirli bir süre gönderilir. Bu işlem, ürünün rutubet oranı, belirli bir seviyeye düşünceye kadar devam eder. Kuruma süresi sıcaklık seviyesine bağlı olarak 5-10 saat arasında değişir. DEPOLAMA • Depolama sırasında çeltik rutubeti %14’ün altında olmalıdır. Yüksek olursa mikroorganizma faaliyeti ve böcek zararı artar. • Ayrıca depolanacak mahsul depolanmadan önce, soyuk, kırık tane, boş kavuz, sap-saman parçaları ve diğer yabancı maddelerden çok iyi şekilde temizlenmelidir. • Ambar nispi rutubeti %60’ın altında olmalı, sıcaklık da mümkün mertebe düşük tutulmalıdır. • Çuvallar ağaçtan yapılan platformda yığılarak depolanırsa, çuvallarla zemin arasında hava sirkilasyonu sağlanmış olur. • Gelişmiş ülkelerde galvaniz veya betondan yapılmış silolar çeltik depolamasında kullanılmaktadır. • Tohumluk olarak kullanılacak çeltikler 2 yıldan fazla depolanacaksa mutlaka dane nemi %13’ün altında ve ortam sıcaklığı 10 C’ civarında olmalıdır. ÇELTİK RANDIMANINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER • Randıman değeri yüksek sertifikalı tohumluk kullanmak, homojen bitki örtüsü, ekim sıklığını iyi ayarlamak, dengeli azotlu gübreleme yapmak randımanı artırır. • Çiçeklenme döneminden sonraki yüksek hava sıcaklıkları, tane dolumu sırasında gece gündüz sıcaklıkları arasındaki farkın fazla olması, tane dolumu sırasında kuru ve sıcak rüzgârların esmesi hızlı kurumaya sebep olur buda randımanı düşürür. • Tane dolumu ve sonrası hasattan önce hava nemi, çiğ düşmesi ile veya ara sıra yağmur yağarak tanelerin ıslanıp tekrar kuruması randımanı düşürür. • Tarladayken tanede rutubet oranı %22-24 arasında olduğu zaman hasat yapılmalıdır. • Hasadın gecikmesi rutubetin düşmesine sebep olur. düşük rutubette biçerdöverle hasatta gizli kırık meydana getirir. • Çeltik sapları kesilip harmanda uzun süre kurutulduktan sonra harman yapılırsa gizli kırık oluşur. • Çeltiğin pirince işlenmesi sırasındaki tane rutubeti %14-16 arasında olmalıdır. • Kurutma sıcaklığı 40 derece civarında tutulmalı. Sıcaklık fazla tutulursa tohumların çimlenme yüzdesi ve randımanı düşer.
751
Nakil ve Nakil Sonrası Bakım-Besleme Hayvanlar alışık oldukları çevrelerini, sosyal gruplarını bırakmak ve alışık olmadıkları bir hayvan grubu içine ya da araç ortamına girmek zorunda kaldıklarında strese girmektedir. Bu nedenle nakil edilecek hayvanlarda travmaları minimize etmek için; Hayvanların sağlık durumu, yolculuk yapmaya uygun olmalıdır. Nakliye esnasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek sindirim sistemi rahatsızlıklarını önlemek için hayvanlara, nakilden önce aşırı derecede yeşil/sulu, konsantre ve yüksek enerji içeren yem vermekten kaçınılmalıdır. Nakilden önce hayvanları aşırı yemlemek, nakil esnasında sindirim sistemi rahatsızlıklarının yanı sıra hayvanları agresifleştirerek birbirlerine zarar vermesine sebebiyet vermektedir. Aşırı soğuk havalarda hayvanların birbirlerini gübreleri ile kirletmesi sonucunda hayvanlarda «soğuk donması» gelişebilir. Bu nedenle nakliye öncesi ıslaklığı azaltacak yemleme tedbirleri alınmalıdır. Hayvanlar sıcak stresi nedeniyle 34°C ve üzeri sıcak havalarda nakil edilmemelidir. Uzun süreli nakillerden önce potansiyel hastalıklara karşı veteriner hekimin önereceği bir antibiyotik uygulanmalıdır (ette ilaç kalıntısına neden olmamak için kesime giden hayvanlar hariç). Hayvan satın alan bir işletme; hayvanların temel ihtiyaçlarını gözeterek, uygun araçla naklini sağlama yönünde tedbir almalıdır, Nakil araçları ile hayvanların nakil aracına bindirilmesi ve nakil aracından indirilmesinde kullanılan araç ve gereç; hayvanların güvenliğini sağlayacak, yaralanmalarını ve acı çekmelerini önleyecek şekilde tasarlanmış ve bakımı yapılmış olmalıdır. Hayvanların uygun olmayan araçlarla nakliyesi sırasında ekstra korku, su kaybı, yaralanma, hatta ölümlere varan kötü refaha bağlı oluşan ekonomik kayıplar oldukça yüksektir. Büyükbaş hayvan nakil araçları masraflı olmakla birlikte, yapılan çalışmalarda fayda/maliyet oranı kısa mesafeler için 71. 0 uzun mesafeler için 72. 9 olduğu ortaya çıkmıştır. Nakliyeyi yapacak personelin bu alanda eğitilmiş ya da deneyimli olması ve görevlerini gereksiz korku, yaralanma ya da acıya neden olabilecek herhangi bir şiddet ya da yöntem kullanmadan yerine getirmesi gerekir. Nakliye esnasında hayvanların refah durumları düzenli olarak kontrol edilmelidir. Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Yönetmeliğinde belirtildiği şekilde cinsiyetlerine, türlerine, yaş gruplarına ve canlı ağırlıklarına göre hayvanlara dinlendirilme imkanı, uygun kalitede ve miktarda su ve yem sağlanmalıdır. Nakil sırasında hayvan başına ayrılacak alan “yükleme yoğunluğu” olarak ifade edilmektedir. Yükleme yoğunluğuna tür, yaş, canlı ağırlık, cinsiyet, nakil süresi, çevre sıcaklığı, boynuz varlığı gibi faktörler etki etmektedir. Yükleme yoğunluğunun ölçülmesinde hayvan başına ayrılan alandan ziyade, belli bir canlı ağırlığa ayrılan alanın tercih edilmesi daha doğrudur. Araç içinde hayvan yoğunluğunun artmasına bağlı olarak hayvanlarda düşme, yaralanma, yavru atmalarda önemli oranda artış olacağı yükleme esnasında göz önünde bulundurulmalıdır. Türü (koyun, sığır gibi) ve cinsiyeti (erkek, dişi) farklı hayvanlar ayrı nakledilmeli veya aynı nakil araçlarında farklı bölmelerde taşınmalıdır. Hayvanlar nakil araçları içinde baş, boyun, bacak ya da vücudunun herhangi bir yerinden bağlanmamalıdır. Hayvan nakil aracın taban döşemeleri üzerine, en az 2 cm. kalınlığında yataklık, sap, saman, talaş vb. atılmalıdır. Hayvan nakil araçları, yeterli havalandırma, rüzgardan aşırı sıcaktan veya soğuktan koruyacak donanımlara sahip olmalıdır. Hayvan nakil araçları yem ve dışkının dışarıya sızmasına engel olacak tarzda olmalıdır. Yükleme sırasında hayvanları yönlendirmek ya da hareket ettirmek için sopa ya da elektrikli övendire kullanılmamalıdır. Elektrikli övendire yerine, ince esnek bir çubuğun ucuna bağlanmış küçük naylon bir parça veya küçük bir kumaş yardımıyla hayvanlar hareket ettirilmelidir. Hayvanların nakliye aracına yüklenmesinde ve indirilmesinde mutlaka uygun rampalardan yararlanılmalıdır. Rampalar; zemini kaymayı, kenarları ise hayvanın rampadan çıkmasını engelleyecek yükseklikte olmalıdır. Hayvanlar aşağı doğru inmek yerine yukarı doğru çıkmayı tercih ederler. Bu nedenle indirmede kullanılacak rampanın meyil yönü yukarı yönde, 20-25°’lik açıyla olmalıdır. Yolculuğu tamamlayan hayvanlar mümkünse barındırılacak ahırlara veya ahırlarının çok yakınına ürkütülmeden indirilmelidir. Hayvanlar gelmeden önce indirilecekleri alandaki yemliklere kaliteli kaba yem (kuru ot, kuru hasıl, kuru yonca, kuru fiğ vb.) konulmalıdır. İndirilen hayvanlara; indirildikleri alanı tanıma fırsatı verilmeli bu amaçla 1-2 saat boyunca hayvanların yanına girilmemeli ve her türlü müdahaleden kaçınılmalıdır. İndirilen hayvanlar, 1-2 saat dinlendirildikten sonra kontrolü su verilmelidir. Besilik erkek sığırlarda, aralarındaki sosyal yapıyı güçlendirerek stresi minimize etmek için serbest dolaşımlı barınaklar 7-10 başlık bölmeler şeklinde düzenlenmeli ve kesime sevk edilene kadar da zorunlu olmadıkça aynı grup içinde tutulmalıdır. Serbest padok sisteminde, 10 günlük karantinadan sonra kavgaya bağlı yaralanmaları minimize etmek için özellikle yerli ve melezi ırklarda köreltilmemiş boynuzlar kesilmeli (18 aylık yaştan büyüklerde ve sıcak mevsimlerde önerilmemektedir), hayvanlar canlı ağırlık, yaş ve ırka göre gruplandırılmalıdır. Küçük kapasiteli besicilik işletmelerinde, hayvanlar arasındaki kavga ve yaralanmayı önlemek için bağlı sistemin tercih edilmesinde yarar vardır. Özellikle bağlı duraklı ahırlarda hayvanların ahıra alıştırılması, zaman aldığından hayvanları bağlamak için aceleci davranılmamalıdır. Önce yemliklere kesif yem dökülmeli, bunu yemek için gelen hayvanlara yaklaşılarak bağlamaya çalışılmalıdır. İlk kez bağlanan hayvanlar, 4-5 gün boyunca sık aralıklarla izlenmelidir. Hayvanlar geldikleri işletmede, nakliye ve yeni ortamdan dolayı strese girmekte oluşan strese bağlı direnç sistemlerinin zayıfladığı akıldan çıkarılmamalıdır. Nakliye sonrası şekillenebilen öksürüğe karşı barınak içi havalandırma kapatılmamalı, içeride hava cereyanı oluşturmadan sürekli temiz hava sağlanmalıdır. Satın alınan hayvanların indirileceği işletmede sığır bulunuyorsa, getirilen hayvanlar, ayrı bir ahırda karantinaya alınarak sağlık statüsü eşitlenene kadar bir araya konulmamalıdır. Karantina süresince araç ve gereçler ortak kullanılmamalıdır. İlk 3 hafta boyunca yeni alınan büyükbaş hayvanların temel ihtiyaçları; Kaliteli kuru ot (tercihen çayır otu), Temiz içme suyu, Hafif eksersizle birlikte güvenli rahat bir dinlenme ortamı (bol saplı yataklık) Bakıcı ve ortama alışması için özenli çaba (nazik, gürültüsüz ortam) Tımara (günde bir kez fırçayla deriye yapılan masaj derinin nefes almasını sağlar ve hayvanın metabolizmasını güçlendirir). İlk günlerde taze/yaş ot ve silajlar mümkünse verilmemeli veya çok ufak porsiyonlarda verilmelidir. Günde verilecek konsantre yem (fabrika yemi, kırılmış veya ezilmiş mısır, buğday, arpa vb.) miktarı maksimum 0. 5 kg olmalıdır. Ancak 10. Günden sonra taze ot, silaj ve konsantre yem miktarı yavaş, yavaş artırılarak, hayvanın işletme rasyon programına uyumu sağlanmalıdır. Dışkının rengi ve kıvamına göre yem değişikliklerine karar verilmelidir. Yem yeme, içme suyu tüketme ve dışkının kompozisyonu düzenli olarak gözlenmeli, sorunlar vakit geçirilmeden sorumlu veteriner hekime bildirilmelidir.
901
Koyun Irkları Günümüzde koyun verimlerinde ırklar arası farklar artmış, bir ırk et verimi yönünden geliştirilirken, bir başka ırk süt, döl ya da yapağı verimi yönünden geliştirilmiştir. Ancak yine de koyunlarda en az iki verim özelliğinin bir arada olması arzu edilir. Koyun ırkların genel verim özelikleri;  Et tipi; gövde yuvarlak, süt; kuzularını besleyecek düzeyde, kuzularda büyüme hızı yüksektir.  Süt tipi; ince kemikli, uzun bacaklı, meme dokusu ve meme aynası gelişmiş, kaba yapağılı, etçilik karakteri ise zayıftır.  Yapağı tipi; yapağı kalitesi ve verimi gelişmiştir.  Et-yapağı tipi; bu tiplerin büyüme hızı ve karkas kalitesi iyi, yapağı verim ve kalitesi orta düzeydedir (Ramlıç ve Menemen Koyunu)  Süt ve döl tipi; erken yaşta damızlıkta kullanılabilir. Oluşturuldukları bölgelerin iklim ve çevre koşullarına uyum yetenekleri yüksek, aile işletmeleri için uygun kabul edilebilir (Tahirova, Sönmez, Acıpayam ve Türkgeldi koyun tipleri). Yurdumuzda koyunların belirli yönde verim özellikleri gelişmediğinden sınıflandırma daha çok kuyruk yapılarına göre yapılmaktadır. Yağlı kuyruklu koyun ırkları; Akkaraman, Morkaraman, Dağlıç, İvesi, Karagül, Norduz, Çine Çaparı, Hemşin ve Tuj Yağsız ince uzun kuyruklu koyun ırkları; Kıvırcık, Karayaka, Sakız, Gökçeada, Merinos, Pırlak ve Ramlıç İşletmeye Uygun Irkın Tespit Edilmesi Koyunculukta sığırlar gibi her bölge ya da yörede aynı ırk damızlıklar kullanılamaz. Bu durum, koyunların içinde yaşadıkları iklim, otlatma koşulları ve yetiştiricilerin koyunlardan istediklerine göre değişebilmektedir. Koyun ırkları arasında, duyarlılık, otlatma alışkanlıkları, sürü koyunculuğuna uygunluk gibi özellikler açısından ciddi oranda farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin Sakız ya da melezleri Türkiye'de ancak Batı Anadolu’nun kıyı yörelerinde yetiştirilebilir. Bu ırkın Orta Anadolu Bölgesi'nde başarıyla yetiştirilmesi olası değildir. Buna karşılık Orta Anadolu Bölgesi'nde var olan Akkaraman koyunları da Ege Bölgesi'nde yetiştirilemez. Burada temel nokta, koyunların genelde doğaya bağımlılığının yüksek düzeyde olması, buna bağlı olarak da farklı bölge ve/veya yörelerin varlığı nedeniyle çok sayıda koyun ırkının olmasıdır. Bu nedenle bir ırk tercihi yapılırken, öncelikle koyun ırkının bölge koşullarına uyum gösterebilme (adaptasyon) yeteneği göz önünde bulundurulmalı sonra da verim özelikleri değerlendirmeye alınmalıdır. Bir başka ifadeyle katalog/reklamasyondan ziyade yetiştirme koşullarına göre ırk tercihi yapılmalıdır. Örneğin; Romanov ırkı koyunlar anavatanı olan Rusya-Ukrayna coğrafyasında döl verimi çok yüksek bir ırktır. Ancak Romanov ırkı koyunların ülkemiz mera ve bakım- besleme koşullarına adapte olamaması nedeniyle, söz konusu koyunları ithal eden birçok yetiştirici mağdur olmaktadır. Hayvancılıkta ileri bir ülke olan Fransa bile 1963 yılında ithal ettiği damızlık Romanov koyunları saf olarak çoğaltmamıştır. Merkez enstitüsünde kendi etçi yerli koyunu (Berrichon du Cher) ile uzun yıllar melezleyerek elde ettiği Romane ırkı yeni koyunun uyum ve verim kabiliyetinden emin olduktan sonra yetiştiricilere dağıtmıştır. Damızlık (yetiştirme amaçlı) koyun ırkı tercihinde; 1. Koyun ırkının çevre ve/veya yetiştirme koşullarına adaptasyonu, 2. Koyun ürünlerine olan talep ve talep edilen ürüne verilen fiyatın, giderleri karşılama potansiyeli, 3. Yetiştiriciliği yapılacak ırkın, beklentileri karşılaması, 4. Yetiştirilecek materyalin temin kolaylığı ve fiyatı, Yerli koyun ırklarımız verim yönünden kültür koyun ırklarına göre daha düşük seviyededir. Ancak çevreye uyum kabiliyetleri yüksektir. Bu nedenle saf kültür ırkı koyunlar yerine, yerli ırklarımızın melezleme yoluyla veya seleksiyonla verimlerinin artırılmasına çalışılmalıdır. Detaylı bilgi İl-ilçe tarım müdürlüklerinden alınabilir. Damızlık Seçimi Damızlık seçimi; bir ırk tercihi değildir, tercih edilen ırktan soy ve verim/performans kayıtları bulunan, sağlıklı hayvanların seçimidir. Örneğin sadece ırkına bakarak Merinos ırkı koyun almak, damızlık seçimi değil, ırk tercihidir; soy ve verim/performans kayıtlarına bakarak, sağlıklı Merinos ırkı koyunu almak ise damızlık seçimidir. Maalesef yetiştiricilerimiz kültür ırkı hayvanı tercih etmekle, damızlık hayvan seçtiğini düşünmektedir. Oysa aynı ırktan hayvanlar arasında verim/performans bakımından ciddi oranda farklılıklar bulunabilmektedir. Koyun yetiştiriciliğinde başarılı olmanın öncelikli koşullarından birisi, bölgeye ve işletme yapısına uygun ırkın yüksek verimli sağlıklı bireyleriyle başlangıç sürüsünü oluşturmaktır. Sürüye dışarıdan katılan hayvanların, ülkemiz koşullarında her zaman yüksek sağlık riski oluşturduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle işletmeler, önceliği kendi bünyelerinde bakım-besleme ve ıslah çalışmalarına vererek, mevcut hayvan varlığının verimini ve sayısını artırmalıdır. Ancak sürüde akrabalı yetiştirmeden kaçınmak için mutlaka, dışarıdan damızlık vasfı yüksek, sağlıklı koçların katımıyla, kan değişimi sağlanmalıdır. Koyun yetiştiriciliğinde sürdürülebilir verimliliğin yolu, damızlık vasıflarına haiz sağlıklı koyun ve koçlara sahip olmaktan geçmektedir. Bu durum özellikle damızlık koçların seçiminde önem kazanmaktadır. Çünkü bir koyun kendi kalıtsal özeliklerini hayatı boyunca 4-5 kuzuya, bir koç ise aşım yöntemine göre değişmekle birlikte sadece bir yılda 30-40 baş kuzuya aktarabilmektedir. Farklı firma veya kişilerce yurt dışındaki koyunlar 2-4 kuzu veriyor veya kuzuları 3 ayda 40 kg canlı ağırlığa ulaşıyor şeklinde pazarlama taktikleri ile ülkemize adapte olamayacak çeşitli koyun ırkları ithal edilmektedir. Bu olguya en iyi örneklerden biri; özellikle basın ve sosyal medya aracılığıyla yetiştiricilerde, Romanov ırkı koyunların çok verimli bir ırk olduğu yönünde algı oluşturulmasıdır. Oysaki koyunculuk meraya dayalı yapıldığı için en uygun ırk bölgede uzun zamandır yetiştirilen yerli ırklar ve onların melezleridir. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunmamalıdır.
744
İşletmede Biyogüvenlik (Hastalık ve Zararlı Önleme) Tedbirleri Biyogüvenlik; hastalık ve zararlı etmenlerini hayvanlardan/işletmeden uzak tutulmasını sağlayacak koruma tedbirlerinin tamamıdır. Hastalıkları tedavi etmenin maliyeti 100 TL ise, koruma maliyetinin 10 TL olduğu, buna mukabil tedavide başarı oranın da her zaman korunmadan daha düşük olduğu unutulmamalıdır. Biyogüvenlik temel ilkeleri; Seçicilik; enfeksiyon riskini azaltmak için menşei bilinmeyen yani geçmişinden emin olunmayan hayvanlar satın alınmamalıdır. Satın alınacak hayvanların sağlık durumu/statüsü en az işletmedeki hayvanların seviyesinde veya daha yüksek olmalıdır. İşletmenin sağlık statüsü bir program dahilinde sürekli olarak iyileştirilmeye çalışılmalıdır. Sıkı izolasyon; satın alınan hayvanlar işletmeye geldikten sonra enfeksiyöz ve paraziter hastalıkları bulaştırma riskine karşı karantinaya alınmalıdır. Hareket kontrolü; işletmeye hastalık bulaştırabilecek tüm insan, hayvan ve araç trafiği kontrol altına alınmalıdır. Sanitasyon; çiftliğe giriş yapmasına izin verilen insan, araç ve ekipmanların temizlik ve dezenfeksiyonu yapılmalıdır. Bu bağlamda küçükbaş hayvan işletmelerinde;  Barınakların yapımı, hayvanların bakım ve beslenmelerinde uzmanların önerileri dikkate alınmalı, bölgede bulunan iyi seviyedeki barınaklar karar sürecine dahil edilmelidir.  Barınaklarda temizlik, kuruluk, havalandırma, ışık, sıcaklık ve nem kabul edilebilir seviyede tutulmalıdır,  Hayvan barınaklarında çatlak ve yarıklar, elektrik, su ve makine gibi arızalar vakit geçirilmeden tamir ettirilmelidir.  İşletmedeki bütün barınaklar, alet ve ekipmanlar, suluklar, önceden programlanmış zaman dilimlerinde temizlenip, dezenfekte edilmelidir.  Başta solunum ve ayak hastalıkları olmak üzere, çeşitli hastalıklarından korunmak için ağıl zeminleri sürekli kuru ve temiz tutulmalıdır. 86  Vücut direnci düşük olan ileri gebelerde ve yeni doğan oğlaklar için zeminde temizlik ve kuruluk sağlayan altlık, sağlığı korumada en ucuz ve en etkili ilaçtır.  Zorunlu olmadıkça dışarıdan damızlık dişi hayvan satın alınmamalıdır (sürü kapalı olmalı). Şayet satın alınacaksa da dört aylıktan ileri gebe hayvan ile bir aylıktan küçük oğlaklar satın alınmamalıdır.  Sürüye dışarıdan katılacak hayvanların sağlık riski oluşturabileceği göz önünde bulundurularak, karantina tedbirleri tavizsiz uygulanmalıdır.  Hayvanlara yedirilecek bütün yemler küfler yönünden izlenmelidir.  Hayvanlara sadece içilebilir nitelikte taze su verilmelidir.  Mera alanları ve meradaki su kaynakları sürüler bazında bölünmeli, sürüler birbiriyle temas ettirilmemelidir.  4 aylığa kadar olan kuzu-oğlaklar, daima daha yaşlı ve ergin hayvanların dışkılarından uzak tutulmalıdır.  Hasta veya hastalıktan şüpheli hayvanlar sağlam hayvanlardan derhal ayrılmalı, mümkünse meraya salınmamalıdır.  Yıllık program dahilinde (bir yıl önceden hangi tarihte ne tür ilaç ve aşı yapılacağının takvimi) tüm sürüyü kapsayacak şekilde aşılamalar yapılmalı, iç (kelebek, şerit, vb.) ve dış (kene, uyuz vb.) parazitlerle mücadele edilmelidir. Göz mukozası renk skalası, hayvanda parazit ve anemi sorunlarının varlığı konusunda ciddi ipuçları sunabilir. Anemi sorunlarının varlığında zaman kaybetmeden hekiminize danışınız. 87  Özelikle mera döneminde mineral madde yetersizliğine bağlı hastalıklara sıklıkla rastlanılmaktadır. Bölgede sıklıkla yaşanan mineral madde yetmezliklerine karşı koruyucu amaçla hayvanlara mineral madde takviyesi yapılmalıdır.  Ülkemizde başta plastik poşetler olmak üzere plastik materyal kullanımı yaygın olup, atık olarak zaman, zaman özensiz bir şekilde doğaya atılmaktadır/bırakılmaktadır. Mera döneminde bu plastik atıklar büyük-küçükbaş hayvanlar için ciddi bir tehdit oluşturduğu gibi, çevre sağlığı ve yaban hayatı için de risk oluşturmaktadır. Bu konuda çobanlar ve hayvan sahipleri dikkatli olmalı, su kenarları, piknik sahaları ve köy atık sahaları gibi riskli bölgelere uyarıcı levhalar konulmalı, okul öncesi ve ilkokul döneminde plastik kullanımı konusunda genç nesillerde bilinç oluşturulmalıdır,  Hayvanların yaşam alanlarına gelişi güzel atılan batıcı, delici çivi, tel gibi metaller toplanmalıdır,  Ölü hayvan kadavraları, kontamine (bulaşık) yem ve altlıklar usulüne uygun gömülmeli veya yakılmalıdır.  Başıboş köpeklerin işletmeye ve mera alanlarına girmesi önlenmeli, işletmedeki kedi ve köpekler bir program dahilinde aşılanmalı iç ve dış parazit mücadelesi zamanında eksiksiz bir şekilde yapılmalıdır.  İşletmede anlık sağlık, hareket ve verim kayıtları tutulmalıdır.  Kaba yem ve içme suları en az yılda bir kez kimyasal ve biyolojik maddeler yönünde analiz edilmelidir.  İşletmede kullanılacak kimyasalların (ilaç, dezenfektan, insektisit vb.) seçiminde kalıntı ve toksik etkileri dikkate alınmalıdır.  Kullanılacak ilaç ve kimyasalların kullanım talimatına uyulmalıdır.  İşletmede ve çiftlikteki hayvanlarda antibakteriyel ve antihelmentik direnç oluşmaması için dikkatli olunmalıdır. Bu amaçla sürüde etkili olmayan ilaçlar tespit edilmeli, sadece gerektiğinde etkin olan ilaçlar kullanılmalıdır. Dışarıdan hastalık ve zararlı bulaşmaması için efektif karantina stratejileri uygulanmalıdır. Her daim ilaca olan ihtiyacın azaltılması hedeflenmelidir.  Hayvanlarda rastgele kulaktan dolma bilgilerle ilaç kullanılmamalıdır. 88  Vücut Kondisyon Skoru uzun süre 1. 5 altında olan, kronik ve/veya nükseden bir hastalığa sahip hayvanlar bekletilmeden sürüden çıkartılmalıdır.  İşletmedeki hayvanların sağlığı için risk oluşturabilecek her bir hastalık ve zararlıya özgü biyogüvenlik ve kontrol programı oluşturulmalıdır.  Yıllık toplam ölüm ve mecburi kesimler; kuzu ve oğlakta toplam %5’i, toklu-çebiç ve yetişkin koyun-keçilerde ise % 2’yi geçmemelidir.  Salgın veya zoonoz bir hastalık görüldüğünde en seri şekilde il-ilçe tarım müdürlüklerine haber verilmelidir.  İşletmedeki hayvanların sağlığı, bir veteriner hekimin sorumluluğu altında olmalıdır. 89 Aşılamalar Koruma amaçlı bir uygulama olan aşı, hastalık bulaşmadan önce sürü sağlıklı iken yapılmaktadır. Aşılama esnasında hayvanlar ıslak ve de stresli olmamalıdır. Aşının; bölge ve işletme için risk oluşturan enfeksiyonlara karşı doğru zamanda tüm sürüye uygulanması son derece ciddi bir iştir. Bu nedenle işletme veteriner hekiminin sorumluluğunda, yıllık olarak hazırlanan program çerçevesinde aşı yapıldığında, ancak hastalıklara karşı istenilen seviyede koruma sağlanabilmektedir. İşletmeler yıllık aşılama programına mutlaka uymalıdır. Hastalık gözükmedi diye aşılama programının göz ardı edilmesi halinde belki 2-3 yıl aşı masrafından tasarruf edilebilir, ancak sürüye hastalık girdiğinde, ekonomik kayıpların en az 20 yıllık aşı bedeli kadar olması muhtemeldir. Bu nedenle aşılama giderlerinden tasarruf yapılmamalıdır. Komşu iki sürüden birinin aşılı olmaması, aşılı olan sürü için de risktir. Çünkü her sürünün içerisinde aşılı olsa da hastalanmaya meyilli bağışıklık sistemi zayıf hayvanlar olacaktır. Enfeksiyona sebep olan patojenler (bakteri, virüs) Anthrax gibi sporlu formları hariç çoğalabilmek için canlı kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Bu kaynakların azaltılması nispetinde hastalığın yayılması önlenebilmektedir. Bu nedenle aşılamalar bölgedeki tüm sürüleri (hastalığa duyarlı hayvanları) kapsamalıdır. Yani zamanında toplu savunma. Küçükbaş hayvanlar, Bakanlığın ülkesel veya mihraklara bağlı yıllık aşılama programına almış olduğu, salgın ve zoonoz hastalıklara (şap, koyun-keçi vebası, brucella, çiçek vb.) karşı mutlaka aşılanmalıdır. Bakım ve beslenme (mineral madde ve/veya protein yetersizliği) problemi olan sürülerde bağışıklık sistemi yetersizliği olacağından, bu dönemde yapılacak aşılamalarda yeterince antikor oluşmayacağı göz ardı edilmemelidir. Gebeliğin ilk 5-7 haftası rahime tutunma dönemi olduğu için bu hassas dönemde ciddi bir zoonoz veya salgın hastalık söz konusu değilse aşı yapılması tavsiye edilmemektedir. Kuzu-oğlaklar enfeksiyonlara karşı çok hassas oldukları 1-3 aylık yaşta aşılansalar bile hastalıklara karşı yeterli antikor (bağışıklık maddesi) üretememektedir. Bu dönemde koruma, daha çok kolostrum yoluyla anadan alınan maternal antikorlar ile sağlanabilmektedir. Bu nedenle, analar riskli enfeksiyonlara karşı mutlaka aşılanmalıdır. İşletmeler veteriner hekimleri ile birlikte yıllık aşılama programı oluşturmalıdır.
1,036
ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ VE ZARARLILARI Bahçe Tesisi: Antepfıstığı fakir topraklarda yetişebilse de, verim ve kalite için uygun anaç, erkek ve dişi çeşitlerle derin ve sulanabilir topraklar idealdir. Çiçeklenme dönemindeki düşük sıcaklık ve yağış dikkate alınarak bahçe yeri seçilmeli, soğuk hava çöken çukur alanlardan kaçınılmalıdır. Bahçe Tesis Yöntemleri: Tüplü fidan dikimi en yaygın ve tavsiye edilen yöntemdir. Aşılı bitkiler 4-5 yılda verime yatabilir. Doğrudan tohum ekimi, çöğür dikimine göre daha dayanıklıdır fakat aşılama için 4 yıl beklenmesi gerekir. Çöğür dikimi düşük tutma oranı ve geç aşıya gelme dezavantajları nedeniyle önerilmez. Dikim Şekilleri: Sulu Koşullarda Sık Dikim: 5-6 m sıra arası, 1-4 m sıra üzeri mesafe. Birim alandan fazla ürün, kolay bakım ve hasat avantajı sağlar. Kuru Koşullarda Dikim: 6-10 m sıra arası (anaca göre değişir). Genellikle kültür antepfıstığı anaç kullanılır (8x8 m mesafe). Çeşitler: Yaygın çeşit Uzun olmasına rağmen, Siirt çeşidi meyve kalitesi ve verimde öne çıkar. Siirt, sulu ve kuru koşullarda Uzun çeşidinden %30 daha verimlidir ve 3 yıl önce mahsul verir. Tozlayıcılar: Her 10-12 dişi ağaca 1 erkek ağaç gerekir. Önemli olan nokta, tozlayıcının dişi çeşitle aynı dönemde çiçek açmasıdır. Anaçlar: Pistacia khinjuk (Buttum) anacı üzerine Siirt çeşidi aşısı, diğer kombinasyonlardan daha üstün verim sağlar. Aşılama: T göz aşısı en sık kullanılan yöntemdir. Yonga aşı, aşılama mevsimini uzatmak ve aynı yıl daha fazla aşı yapmak için tercih edilebilir. Aşı sonrası bakım, aşı bağının gevşetilmesi, sürgünlerin bağlanması ve tırnak kesimini içerir. Budama: Verimli yıl sonunda yapılmalı, yaşlı, zayıf ve kuru dallar çıkarılmalıdır. Dengeli budama, periyodik meyve vermeyi önler. Ürün yoğunluğuna göre meyve seyreltmesi de yapılabilir. Toprak ve Yaprak Analizi: Verim ve kalite için hayati önem taşır. Örnekler doğru şekilde alınmalı ve analiz sonuçlarına göre gübreleme yapılmalıdır. Gübreleme: Toprak ve yaprak analizi sonuçlarına göre yapılmalıdır. Azot: Amonyum sülfat önerilir. Şubat ayında, ağaç gövdesinin 1 m dışında kalan taç izdüşümüne serpilir. Fosfor: Triple süper fosfat önerilir. Ocak ayında, ağacın taç izdüşümüne açılacak banda verilir. Potasyum: Potasyum sülfat önerilir. Ocak ayında, fosforlu gübre ile aynı yönteme göre verilir. Sulama: Sulama, verimi %30'a kadar artırabilir. Damla sulama, su tasarrufu, yabancı ot kontrolü ve gübreleme kolaylığı sağladığı için idealdir. Hasat: Meyveler olgunlaştığında (dış kabuk matlaşır, kırmızı kabuk kolayca ayrılır) elle toplanmalıdır. Hasattan sonra meyveler sergi yerlerinde kurutulur. İşleme: Kurutulmuş meyveler kavlatılır, temizlenir, boylanır, kavrulur ve paketlenir. Hastalık ve Zararlılar: Antepfıstığı Pisillidi: Yaprakların sararıp dökülmesine neden olur. Mayıs ortasından itibaren yaprak kontrolleri yapılmalı ve gerekli görüldüğünde ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Dal Güvesi: Sürgün ve meyve kaybına yol açar. Şubat ayında sürgün kontrolleri yapılmalı, %10 bulaşma varsa Nisan-Mayıs aylarında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Göz Kurdu: Meyve salkımı ve yapraklarla beslenir. Kışın yumurta paketleri ezilmeli, ilkbaharda larva grupları yok edilmelidir. Ağaç başına 2-3 yumurta paketi bulunan bahçelerde tomurcuk patlamadan önce ve Nisan ayında ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Meyve İç Güvesi: Meyvelerle beslenir ve verim kaybına neden olur. Mayıs ayında ağaçlara oluklu mukavvalar sarılarak larvalar toplanmalı ve imha edilmelidir. Meyvelerde %3 zarar varsa ilaçlama yapılmalıdır. Antepfıstığı Karagöz Kurdu: Karagöz ve sürgünlerde beslenir, kurumalarına sebep olur. Budamada tuzak dallar bırakılarak Nisan ayında toplanmalı ve imha edilmelidir. Antepfıstığı Meyve İç Kurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası meyve kontrolü yapılmalı, %10 canlı larva varsa ilaçlama yapılmalıdır. Fidan Dip Kurtları: Ağaç köklerini yiyerek kurumasına neden olur. Erginler toplanmalı, yaralı ağaçlar tedavi edilmeli ve larvalar yok edilmelidir. Mayıs ve Temmuz-Ağustos aylarında erginlere karşı ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Kabuklubiti: Bitki özsuyunu emerek zayıflatır, sürgünlerin deformasyonuna neden olur. Bulaşık sürgünler kesilip imha edilmelidir. Şubat-Mart aylarında veya ilkbaharda yumurta açılımından sonra ilaçlama yapılabilir. Antepfıstığı Siyah İçkurdu: Meyve içlerini yiyerek zarar verir. Hasat sonrası ağaç ve ambarlardaki zarar görmüş meyveler imha edilmelidir. Ergin çıkışını takiben 2 ilaçlama yapılabilir. Karazenk Hastalığı: Yaprak ve meyvelerde lekeler oluşturur. Aşırı azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. İlkbaharda yaprak açmaya başladığı dönemde veya meyveler nohut tanesi iriliğinde olduğunda ilaçlama yapılabilir. Meyve Kararmaları: Meyvelerde kararmalara ve zamk akıntılarına neden olur. Toprak altı sulama tercih edilmeli, hasat geciktirilmemelidir. İlk lekeler görüldüğünde ve hastalık gelişimine göre tekrarlanarak ilaçlama yapılabilir.
637
DUT YAPRAKLARININ HASADI Dut ağaçlarında, şekillendirme yapılıp, kollarda dallar oluştuktan sonra, bunlardan alınacak yapraklar, ipekböceği beslemesinde kullanılmaya hazır demektir. Kollarda senelik dalların oluştuğu kısma kafa diyoruz. Böceklere verilen yapraklar, bu kafa üzerinde oluşan senelik dallar üzerinde bulunur. Yapraklı durumdaki bu dallara şimal denir. Yurdumuzda genellikle ilkbahar beslemesi yapılıyor İpekböceklerinin 1. ve 2. yaşlarında, yaprak tüketimleri azdır. Bu yaşlarda besleme için olgun yapraklar, tek tek toplanır. Böceklerin 3. yaşında ise şimaller üzerinde bulunan filizler kırılır. İpekböceklerinin ilk üç yaşına genç ipekböcekleri diyoruz. Yetişkin ipekböceği devresi olan 4. ve 5. yaşlarda, böceklerin yaprak tüketimi artar. Bu dönemde filiz kırma veya şimal kesme uygulanır. Bu yolla, ağaçlarda, budama da yapılmış olur. Budama, yaprak hasadı sırasında, yada hasat sonrası yapılır. Kafalama şeklinde yapılan budamada, dallar, ağaçla birleştiği yerden, yani kafa üzerinden kesilir. Yaprak hasadını günün serin saatlerinde yapmak gerekir. Sıcak günlerde, sabahları çiğ kalktıktan sonra veya akşam serinliğinde yapmak uygun olur. Şekil 5:Kafalama budama DUT BAHÇESİNİN BAKIMI Kaliteli ve bol yaprak elde etmek için dut bahçesinin düzenli bakımının yapılması gerekir. Dutluklar, tesis edildikleri ilk yıllarda, gelişmeyi sağlamak için, sık sık sulanmalıdır. Yetişkin dutluklarda da, yaprak verimi, sulamayla doğrudan doğruya ilgili olduğu için, sulama ihmal edilmemelidir. Yaz aylarında, duruma göre, iki-üç kez sulama yapmak gerekli olabilir. Dutluklarda toprak işlemesi; ilkbahar yaz ve sonbaharda olmak üzere, yılda üç kez yapılır. İlkbaharda toprak işlemesi, filizlenmeden önce, yazın, yaprak hasadı ve budamadan sonra, sonbahardaysa, yaprak dökümünü izleyen günlerde yapılır. Dutluklarda, gübreleme yapmak daha kaliteli ve fazla yaprak elde edilmesi için faydalıdır. DUT ZARARLILARI Dut Koşnili : Ülkemizde dut ağaçları için, önemli olan zararlılardan bir tanesi Dut koşnilidir. Bu zararlı, ağaçların gövde ve dallarında, kirli beyaz renkte görülür. Ağaç üzerinde çoğaldıkları zaman, ağacın gelişmesini zayıflatıp, kuruturlar. Daha çok, nemli yerlerde ve gölgede kalmış ağaçlar üzerinde görülürler. Bu zararlıyla, fiziksel mücadele; zararlının durgun olduğu, sonbahar ve kış aylarında yapılır. Ağaç üzerindeki koşniller, yapıştıkları yerden düşürülür. Düşen zararlılar, dış koşulların etkisiyle ölürler. Dallar üzerinde çok fazla miktarda koşnil varsa, bu dallar kesilir ve yakılır. Kimyasal mücadele ise; larvaların ağaç üzerinde dağıldığı ve dutların ipekböceği beslemesinde kullanılmadığı dönemlerde, yaz ilaçlaması yapılır. Kışlık yağlar kullanarak da, yağış olmayan günlerde, kış ilaçlaması yapılır. İpekböceği beslemesinde kullanılan dut ağaçlarında, Dut Koşniline karşı, kış ilaçlaması yapılması daha uygundur. Amerikan Beyaz Kelebeği : Önemli dut zararlılarından biride, Amerikan Beyaz Kelebeğidir. Yurdumuzda, 1975 yılından beri görülmektedir. Bu zararlı, zararını, tırtıl aşamasında, bitkinin yapraklarını yiyerek yapar. Beyaz renkte olan dişi kelebek, yumurtalarını dalların uçlarında bulunan yapraklara bırakır. Yumurtadan çıkan tırtıllar, ağdan oluşan yuvalarını yaparlar. Daha sonra, yaprakları yiyerek büyürler ve ağdan çıkarak ağacın her tarafına yayılırlar. Çok kıllı ve hareketli olan bu tırtıllar, tam büyüklüğe ulaşınca, kuytu yerlere ve gazellerin içine koza yaparlar. Bu zararlıyla mücadele edebilmemiz için yapacağımız iş; tırtıl yuvalarını, ağaç üzerine yayılmadan, olabildiğince erken davranıp, tırtıllı dalları kesip, toplamak ve yok etmektir. TEMİZLİK, DEZENFEKSİYON VE HASTALIKLAR Bütün hayvansal üretimlerde olduğu gibi iyi bir ürün için yetiştirdiğimiz ipekböceklerinin de sağlıklı olması gerekir. Bu konuda şu gerçeği unutmamalıyız. İpekböceği hastalıklarının tedavisi yoktur. Öyle ise yapılacak tek iş kalıyor. İpekböceklerini hastalandırmamak. İpekböceklerinde bakteri, virüs, mantar diye adlandırdığımız mikroplar hastalık yapar. Besleme yerimizi bu mikroplardan ne kadar arındırırsak başarı şansımız da o kadar artar. Besleme yerimizi ve kullandığımız araçları mikroplardan arındırma işlemine dezenfeksiyon; bu işlemde kullanılan ilaçlara da genel olarak dezenfektan diyoruz. İpekböcekçiliğinde kullanabileceğimiz iki uygun dezenfektan vardır. Bunlar formalin ve taze olarak hazırlanmış sönmüş kireç tozudur. Formalin sadece besleme öncesinde besleme odası ve kullandığımız aletlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. Besleme Öncesi Dezenfeksiyon: Beslemeye başlamadan 10 gün önce besleme odası, kullanılacak malzeme elden geçirilir. Tamirleri yapılır. Daha sonra besleme odası kireç veya göztaşı-kireç karışımı ile badana edilir. Besleme odasının kapı, pencere aralıkları, yarık ve çatlakları kapatılır. Beslemede kullanacağımız diğer malzeme de bu odaya konduğunda odamız dezenfeksiyona hazırdır. Şimdi sıra mikrop öldürücü ilacın hazırlanmasında. Bu iş için piyasadan alacağınız 1 litre formalini (%37'lik formaldehit) 11 litre suya karıştırdığınızda 1 kutuluk bir besleme yerini dezenfekte edebilirsiniz. AMA ÖNCE DİKKAT Kullanacağınız ilaç keskin kokulu, göz yaşartıcı, tahriş edici bir ilaçtır. Hazırlarken ve kullanırken gaz maskesi kullanınız veya ağız ve burnunuzu ıslak bir tülbentle kapatınız. Şekil 6:Dut koşnili İlacı püskürtmek için kullanacağınız tulumba (pülverizatör, atomizör vs) temiz olmalıdır. Daha önce tarlaya, bahçeye ilaç attığınız tulumbaları bu işte kullanmayınız. Mecbur kalırsanız bu tulumbaları sodalı su ile iyice yıkadıktan sonra kullanınız. Unutmayınız ki ipekböcekleri zehirli ilaçlara karşı çok hassastır. Çok az miktardaki zehirli ilaç bulaşığı bile ipekböceklerini öldürmeye yeter. Atacağınız ilacın etkili olması için buharlaşarak bütün odayı kaplaması gerekir. Bunu sağlamak için ilaç atılacak odanın sıcaklığı 25 derece civarında olmalıdır. Şayet sıcaklık düşük ise oda uygun bir araçla (soba, mangal vs) ısıtılmalıdır. Bütün bu tedbirleri aldıktan sonra hazırlanan ilaç besleme odasına ve malzemeler üzerine her tarafı ıslatıncaya kadar atılır. İlaçlama yapılırken gaz maskesi veya ağız ve burunu kapatacak ufak bir tülbent kullanılmalıdır. İlaçlamaya kapıya en uzak köşeden başlanmalı ve kısa bir sürede bitirilmelidir. İlaçlanan oda en az bir gün kapalı tutulur. Ertesi gün açılarak içinde ilaç kokusu kalmayıncaya kadar havalandırılır.
802
Selenyum Yetmezliği (Beyaz Kas Hastalığı) Selenyum ve E vitamininin hayvanların sağlığı ve verimliliği için gerekli olduğu uzun yıllardan beri bilinmektedir. Her ikisinin de organizmada hücresel yapıların oksidasyonuna neden olan oksidanlara karşı hücre membranlarının korunmasında önemli görevleri vardır. Selenyum ve/veya E vitamini yetersizliği klinik olarak iskelet ve kalp kasında dejeneratif değişikliklerle karakterize bir hastalıktır. Bu hastalığın kardiyak ve iskelet formu olmak üzere iki formu mevcuttur. Kardiyak form; perakut-akut kalp yetmezliği ile karakterize iken, iskelet formu; musküler distrofilerle karakterizedir. Hastalığa yakalanan kuzu-oğlak ve buzağılarda zayıflama, tutukluluk, topallık ve kamburluk görülür. Kalp kasının etkilenmesi halinde ise ani veya birkaç gün içerisinde ölüm gerçekleşebilir. Beyaz Kas Hastalığı, bakır noksanlığına bağlı olarak şekillenen enzootik ataksi hastalığı ile klinik olarak karışabilmektedir. Ancak enzootik atakside koyun-keçilerde aneminin yanı sıra, yapağın esnekliği ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz 70 şeritlerin oluşması yine tipik bir belirtidir. Bu iki hastalık, koyun-keçilerde birlikte de seyredebilmektedir. Beyaz kas hastalığının tedavisinde ve korunmasında enjekte yolla (kas içi, deri altı) selenyum ve E vitamini içeren preparatlar kullanılmaktadır. Koruyucu amaçla selenyum ve E vitamini yemlere katılarak (premix) da kullanılmaktadır. Bakır Yetmezliği (Enzootik Ataksi) Şiddetli veya uzun süreli bakır noksanlığına bağlı olarak yurdumuzda, özellikle yeni doğan kuzu, oğlak ve buzağı ile genç kuzularda görülmektedir. Hastalık, simetrik bir serebral demiyelinizasyon ve omirilikte motorik sinirlerin dejenerasyonu ile birlikte seyreder. Bakır organizmada önemli fonksiyonları olan elementlerden birisidir. Çeşitli metabolizma olaylarında ve bazı önemli maddelerin kurulmasında ya kurucu maddelerden birisi olarak ya da kuruluş için gerekli bir faktör olarak rol oynar. Günümüzde çok fazla miktarda bakırlı protein veya enzim tanınmaktadır. Bakır hemoglobinin yapısında yer almamasına rağmen, demirin hemoglobin sentezinde yer almasında, kıl ve yünde keratinleşme ve pigment ile bağdoku bağlantıları şekillenmesinde, sinir dokularının oluşmasında, döl veriminde ve bağışıklık sisteminde aktif rol oynamaktadır. Bakır noksanlığı genel olarak aşağıdaki alanlarda daha çok görülmektedir. 1- Kumlu, organik madde miktarı düşük, fazla aşınan, iklim şartlarının çok değişik olduğu bölgeler, düz sahiller, ırmak yatakları, alüvyal topraklar, 2- Bataklıktan tarıma açılan bitki çürüklerinin fazla olduğu turbalık ve çamurluk topraklar. Ülkemizde başta Orta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, Senirkent-Çivril ve Konya bölgelerinde hayvanlarda bakır noksanlığı görülmektedir. Bakır noksanlığında koyunlarda yapağının esnekliğini ve yumuşaklığını kaybederek sertleşmesi çok belirgindir. Kuzularda siyah renkli kısımlarda, beyaz şeritlerin oluşması tipik bir belirtidir. Enzootik ataksi üzerinde çalışmalar yapan araştırıcılara göre, hastalık klinik olarak tam, ağır, orta ve hafif felçli olmak üzere dört grupta incelenmektedir; Tam felçli kuzular; hareket yeteneğini tamamen yetirmiştir. Ağır felçli kuzular; hiç ayağa kalkamadıkları halde, ön bacakları üzerinde durabildikleri, fakat arka kısımlarını kaldıramadıkları görülmektedir. Bu durumdakilerin bile analarını emdikten 3-4 gün sonra öldükleri bildirilmektedir. 71 Orta şiddetteki olaylarda, arka bacak hareketlerinde düzensizlik, sendeleme, zaman zaman düşüp yuvarlanma ve kalkmak için çabaladıklarında köpek gibi oturdukları göze çarpmaktadır. Hafif şiddetli felçlerde ise, özellikle koşturma sırasında daha da belirginleşen arka bacak hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu dikkati çekmektedir. Arka bacaklara ve bele yapılan uyarımlarda hassasiyet gözlenir.. Rasyondaki, anorganik sülfat, kükürt ve yüksek seviyedeki molibden, hayvanlarda bakırın emilimi ve depolanmasını azaltmaktadır. Ayrıca, bakır çinko ile de etkileşime girmekte ve yüksek çinko içeren yemler bakırın depolanmasını azaltabilmektedir. Kalsiyum karbonat, kurşun asetat gibi tuzlar da bakırın sudaki çözünürlüğünü azaltarak etki etmektedir. Bakır Zehirlenmesi; Hayvanlarda bakır eksikliği kadar bakır zehirlenmesi de önemlidir. Bağ ve bahçelerde fungusit olarak kullanılan “Bordo bulamacı” ve benzeri bakır preparatları ile ilaçlanmış yerlerde, bakır madeni sahalarında hayvanların uzun süre otlamaları, ayrıca ayak banyoları, koruma veya tedavi amacı ile yemlerle uzun süreli bakır bileşiklerinin verilmesine bağlı vücutta fazla miktarda bakır birikimi de zehirlenmeye sebebiyet vermektedir. Akut zehirlenmelerde sancı, ishal, dehidrasyon, dolaşım şoku ve koma şekillenir. Biraz daha dayanıklı olabilenlerde, sindirim semptomlarına ek olarak, depresyon hali, kaslarda takatsizlik, hemoglobinüri ve sarılık görülür. Kronik bakır zehirlenmelerinde karaciğerde biriken bakır, hayvanın tolere edebileceği limitin üstüne çıktığında, birdenbire hemolitik kriz şekillenir. Sarılık, hemoglobinüri, nabzın zayıflaması sonucu koma ve ölüm şekillenmektedir. Karaciğer bronz renkte, böbrekler ise kurşuni (gun metal) görünümdedir. Kalsiyum-Fosfor Eksikliği veya Dengesizliği Kalsiyum, Fosfor ve D vitamini eksikliği, kuzu-oğlaklarda kemik gelişim geriliği ve şekillenme bozukluğuna (raşitizm), yetişkinlerde ise özellikle uzun kemiklerin bükülmesine (osteomalasi) neden olmaktadır. Kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğinin yanı sıra kalsiyum ve fosfor oranının dengesizliği veya emilim bozuklukları da raşitizm veya osteomalasiye sebep olabilmektedir. Küçükbaş hayvanların yem harici tahta, duvar, altlık, plastik, ağaç, kemik gibi nesneleri kemirmesi veya yemesi (pika), kronik yetmezliklerde eklemlerde bükülmeme, kaslarda zayıflık, iştahsızlık ile süt, et ve döl performansında düşüklük görülebilir. Yemlere kalsiyum ve fosfor ilavesi, kalsiyum fosfor 72 oranının dengelenmesi ve D vitamini enjeksiyonlarıyla kısa sürede tedavi edilebilir.
721
Domates yetiştiriciliği: Çeşit Seçimi Domateste çeşit seçimini pazar istekleri, yetiştiricilik dönemi, yetiştiricilik yapılan bölgede zarar yapan hastalık ve zararlı etmenlerin varlığı gibi birçok faktör etkiler. Günümüz koşullarında F1 çeşitler yüksek verim, kalite ve hastalıklara dayanıklılık özellikleri ile ön plana çıkmışlardır. Ülkemizde örtü altında farklı dönemlerde yetiştiricilik yapılmakta ve bu dönemlerde de iklim özellikleri farklılık göstermektedir. Çeşit seçimi yapılırken verimli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, kaliteli, Pazar isteklerine uygun ve yetiştirme dönemine uygun çeşitler seçilmelidir. Ana Ürün Dönemi: Çift Ürün Yetiştirme Dönemi: Sonbahar Dikim Tarihleri: Ağustos - Eylül Hasat Tarihi: Kasım - Şubat Yetiştirme Dönemi: İlkbahar Dikim Tarihleri: Ocak - Şubat Hasat Tarihi: Nisan - Temmuz Ana Ürün Dönemi: Tek Ürün Dikim Tarihleri: Ekim Hasat Tarihi: Şubat - Temmuz Yetiştirme Tekniği Domates tohumu, yetiştiricilik yapılacak alana doğrudan ekilebildiği gibi, günümüzde yetiştiricilik; tohum sarfiyatının azaltılması, erkencilik sağlaması, düşük çimlenmeyi ve düzensiz çıkışı önlenmesi, toprak koşullarının tohumla ekime uygun olmaması, uygun tohum ekim mibzerlerinin yokluğu ve yazlık sebzeler için erken ilkbahar döneminde düşük sıcaklık risklerinden kaçınmak gibi nedenlerle fideler yetiştirilerek elde edilen hazır fidelerin, yetiştiricilik yapılacak alana şaşırtılması yoluyla yapılmaktadır Fide yetiştiriciliğinde, genel olarak ( torf, perlit, vermikulit) veya (torf, perlit, toprak) veya (yanmış hayvan gübresi, kum, toprak) gibi karışımlar kullanılır. Yanmış hayvan gübresi, kum, toprak karışımında 1:1:1 oranı kullanılır. Torf, perlit, toprak karışımında 2:1:1 oranı kullanılmaktadır. Hazırlanan fide yetiştirme ortamları, viyoller veya plastik torbalara doldurulur. Fide yetiştirme materyali ile doldurulmuş fide torbalarının veya viyollerin iyice sulanması ve sonra tohum ekiminin yapılması gerekir. Tohumların 3-4 saat ıslatıldıktan sonra ekilmeleri çimlenmeyi kolaylaştırır. Tohumlar 1-3 cm. derinliğinde ekilmelidir. Tohum ekimini takiben tekrar hafifçe sulanması faydalıdır. Tohumların çimlenmesi için en uygun toprak sıcaklığı, 12-15 ºC olmalıdır. Bu sıcaklıklarda tohumlar 5-13 gün içinde çimlenir. Tohum ekiminden 5-7 hafta sonra elde edilen fideler asıl yetiştiriciliği yapılacak olan araziye dikilebilir. Örtü altı domates yetiştiriciliğinde kullanılan tohumların çok pahalı olması ve çiftçi şartlarında fide yetiştiriciliğinde tohum kaybının çok olması sebebi ile daha ekonomik bir yetiştiricilik için fide firmalarında temin edilen fideler vasıtası ile yetiştiricilik yapılmaktadır. Dikim Yerlerinin Hazırlanması ve Dikim Serada toprak hazırlığı yapılırken, toprak analizleri yapılıp gerekli taban gübreleri verildikten sonra son kez sulama yapılır ve toprak tava geldiğinde derin bir şekilde devirmeden sürüm yapılır ve dikim yerleri hazırlanır. Dikim tek sıralı düşünülüyorsa, 100x50, 80x50, 90x40 ölçülerinde; çift sıralı düşünülüyorsa, 120x(60x40), 100x(60X50) ölçülerinde ve kuzey-güney istikametinde yapılır. Dikim yapılacak fidelerin uygun büyüklüğü, 5-6 gerçek yapraklı olduğu dönemdir. Özellikle yaz aylarında dikim işlemi öğleden sonra veya bulutlu havalarda yapılmalıdır ki fideler fazla su kaybından zarar görmesin. Diğer bütün fidelerde olduğu gibi şaşırtmada en önemli konu can suyudur. Gübreleme Çiftlik gübresi, toprağa ve üzerinde yetiştirilecek ürünlere gerekli besin maddelerini sağlar. En önemli yararı, toprağı humus yönünden zenginleştirmesidir. Çünkü çiftlik gübresinde bulunan besin maddeleri, ticari gübrelere göre çok düşük oranlardadır. Bunun yanında, humusun sağladığı yararlar ise oldukça fazladır. Bu yararları şu şekilde sıralayabiliriz: • Humusça zengin olan toprakların işlenmesi daha kolay olur. • Toprağın su tutma ve havalandırma özelliği artar. • Toprağın mikroorganizma faaliyeti artırılır. Böylece bitkinin alacağı besin maddesi alımına yardımcı olunur. • Humusla fazla ağır ve killi topraklarla, hafif ve kumlu toprakların olumsuz yönleri giderilir ve sebze tarımına daha yararlı bir şekle gelmesini sağlar. • Toprakta besin maddelerinin tutunmasını sağlar. • Toprak tuzlanmasının önüne geçer. Tuzluluğu azaltır. • Az miktarda besin maddesi verir. Domates yetiştiriciliği için, ticari gübrelerin dışında, dekara önerilen çiftlik gübresi 3-5 ton’dur. Bu miktar çiftlik gübresi hiç olmazsa 2-3 yılda bir defa tarlaya verilmelidir. Ancak kullanılacak çiftlik gübresinin taze olmaması, en az bir yıl eskimiş yani yanmış olması faydalıdır. Yanmamış çiftlik gübreleri kullanılmamalıdır. Domateste ilk meyve büyümeye başlayıncaya kadar azotlu gübre uygulamalarına dikkat etmek gerekir. Bu aşamaya kadar bitkinin azot ihtiyacı düşüktür. Erken dönemdeki fazla azotlu gübreleme bitkilerin vejatatif olarak aşırı gelişmesine neden olurken meyve tutumunu azaltır. Domateste kaliteyi en çok etkileyen element potasyum olup, azot potasyum oranı en az ½ veya 2/3 düzeyinde tutulmalıdır. Domates üretiminde toplam azotun %10-30 u toprakta tutunması iyi olan fosforun %90-100 ü ve potasyumun %50-60 ı fide dikimi öncesinde taban gübresi olarak verilirken geriye kalan kısımlar üst gübre olarak tatbik edilir. Domates yetiştiriciliğinde iyi yanmış çiftlik gübresi de kuşkusuz diğer birçok üründe olduğu gibi domates de çok önemlidir.
676
Risk iletişimi kavramı, 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” ve 24 Aralık 2011 tarih ve 28152 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan “Risk Değerlendirme Komite ve Komisyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”te; Risk İletişimi: Risk analizi sürecinde risk değerlendiricileri, risk yöneticileri ve diğer ilgili tarafların, tehlike, risk, riskle ilgili faktörler ve riskin algılanmasına ilişkin bilgi ve görüşler ile risk değerlendirmesi bulguları ve risk yönetimi kararlarının açıklamalarını da kapsayan bilgi ve düşüncelerin paylaşımı olarak tanımlanmaktadır. Risk iletişiminin nihai hedefi, paydaşların, tüketicilerin ve halkın riske dayalı bir kararın ardındaki mantığı anlamalarına yardımcı olmak ve böylece kendi çıkarları ve değerlerine uygun gıda güvenilirliği sorununa ilişkin gerçeklere dayalı bulguları yansıtan bir hükme varabilmelerini sağlamaktır. Risk iletişimi, insanların daha çok bilgiye dayanarak yargıda bulunmalarına yardımcı olma ve kendi yaşamlarında karşılaştıkları risklerle ilgili karar vermelerini sağlama aracıdır. Etkili risk iletişimi, kapsamlı ve güvenilir bir risk yönetimi programının başarısına önemli derecede katkıda bulunabilir. Etkili risk iletişimi sayesinde şunlar başarılabilir: Tüketicilerin bir ürün ve onun güvenilir şekilde kullanımı ya da tüketimi ile ilgili risklerden haberdar olmasını sağlamak; Uygun risk değerlendirmesi, yönetimsel kararlar ve ilgili risk/fayda değerlendirmeleri için halkın güvenini kazanmak; Halkın gıdalardaki doğal riskleri ve gıda güvenliğine yönelik standartları anlamasına katkıda bulunmak; Adil, doğru ve uygun bilgi sağlayarak tüketicilerin kendi “risk kabulü kriterlerini karşılayan çeşitli seçenekler arasından tercih yapabilmelerini sağlamak. Risk iletişiminde aşağıdaki konularda nasıl yol alınacağının belirlenmesi gerekmektedir: Tehlikeler ve riskler hakkında halkın bilgilendirilmesi (tehlikeler ve riskler arasındaki ayrımın vurgulanması), Her iki görev içindeki çeşitli aktörlerin ve prosedürlerin tanımlanması dâhil olmak üzere, risk değerlendirmeleri ve risk yönetimi kararları süreçleri hakkında, halkın bilgilendirilmesi, Çift yönlü etkili bir iletişimin organize edilmesi, Risk değerlendirmesi ve yönetimi sürecine dâhil olan tüm aktörlerin güvenilirliğinin ve kredibilitesinin artırılması, Paydaşların sürece dahil edilmesi ve çatışmaların çözülmesi. İyi risk iletişimine yol gösteren ilkeler Açıklık Paydaşlarla ve ilgili taraflarla açık diyaloğa girilmesi, risk değerlendirme sürecinde güven inşa edilmesinde de büyük önem taşımaktadır. Şeffaflık Şeffaflık, açıklıkla yakından ilgilidir ve güven ve güvenilirlik inşa edilmesinde eşit derecede önemlidir. İletişim, risk değerlendirmesindeki belirsiz alanların tümünü, bunların risk yöneticisi tarafından nasıl ele alınabileceğini ve bu belirsizliklerin halk sağlığına yansımalarını her zaman net olarak iletmelidir. Bağımsızlık Risk iletişiminin politik karar mercilerinden, sanayiden, sivil toplum örgütlerinden ya da diğer çıkar gruplarından bağımsız olduğu gösterilebildiğinde, risk iletişimi her zaman daha güvenilir olarak algılanacaktır. Yanıt verme kabiliyeti / zamanında iletişim Vaktinde ve doğru şekilde iletişimde bulunmak, tüm olgular bilinmese bile, uzun vadede bilgi kaynağının inandırıcı ve güvenilir görülmesini sağlamaya katkıda bulunacaktır. İlk iletişimler çoğu kez oldukça önemlidir. Uygulama ilkeleri Sadece ilkelerin uygulanması iyi bir risk iletişimini garanti etmez. Risk iletişimi faaliyetlerinin temelini oluşturduğundan, orijinal bilimsel materyallerin niteliği büyük öneme sahiptir. Teknik bilgileri hedef kitlesinin anlamakta zorlanacağı ya da ilgili kitleleri ayrıntılı olarak bilgilendirmeyen şekilde bir web sitesinde yayınlamak, sağlam risk iletişimi ilkelerine uygun değildir. Kötü şekilde yazılmış basın bültenleri de aynı şekildedir. Nihai iletişimin niteliği ve uygunluğu da onun altında yatan ilkeler kadar kritiktir. Aşağıdaki ilkeleri ve çalışma şekillerini günlük uygulamalarına aktaran kuruluşlar güven kazanmada iyi bir konumdadır: Tüm ana belgelerin yayınlanması Anlaşılır ve kullanılabilir iletişimler Vaktinde yapılan iletişimler Paydaşlar ile diyalog, kitleleri anlamak Belirsizliğin kabul edilmesi ve iletişimi Risk değerlendirmesinin kullanılabilir ve anlaşılır olması için bilimsel bilgileri çeşitli kitleler için anlaşılır hale getirebilen iyi iletişimciler (bilim insanları ve profesyonel iletişimciler) etkili risk iletişimi için gereklidir. Risk değerlendirilmelerinde kullanılan terminoloji geniş bir yelpazededir ve uzman olmayanlar için bunların çoğunu ayırt etmek zordur. Bu da iletişimin zorluğunu artırır. Çok çeşitli medya türleri vardır ve risk iletişimcilerinin ilgiyi ölçmesi ve sadece söz konusu alanla ilgili olanlara basın bültenleri göndermesi gereklidir. Kullanılabilecek medya türleri şunlardır:  Web siteleri Basılı yayınlar Dijital yayınlar Toplantılar ve çalıştaylar Halk istişareleri Ortak/paydaş ağları Sosyal ağlar (Facebook, MySpace, vb.) Blog yazarlığı Mikrobloglar (Twitter)
605